Şeytanı Sevindiren Kadınlar Bunu Okuyun ve Unutmayın
Beddua Etmeye Gerek Yok
İnsanız sonuçta canımız yanıyor.
Dualarımız bedduaya dönüyor. Sonuçta, bir insan kapısındaki hayvana beddua
etmez. Onun için insan suretli hayvanlardan Allah Teâlâya sığınırız. Eğer ki
biri canı yanıyorsa ettiği insan şu sınıftan olmalıdır. Hz. Niyazi Pirim, “İrfan
Sofraları” isimli eserinde 12. Sofrada buyurdu ki:
“İnsanlar, birbirleriyle
muâmelelerinde dört hal üzeredirler :
Bir kısmı iyilik edene
iyilik eder. Bu, eşek huyludur.
Bir kısmı kötülük edene
kötülük eder. Bu da köpeklerin ve yırtıcı hayvanlarılı huyundandır.
Bir kısmı iyilik edene
kötülük eder. Bu da yılan huyludur.
Bir kısmı da kötülük edene
iyilik eder. Bu da peygamberlerin, velîlerin ve salihlerin ahlâkındandır.
Şimdi bu söylenenleri duydunsa artık kendine
hangisini uygun görürsen onu seç. Eğer dördüncü kısımdan olamıyorsan, bari
insanların ahvalini araştırmamalısın ki onlara iyi zan besliyesin ve onlarla
iyi geçinebilesin. Bu da olmazsa onları bırak, onlardan kaçın ta ki onları kötü
sanıp eziyet etmiyesin, akrabayı terk edenlerden, insanların hukukunu
çiğniyenlerden olmıyasın.”
Bu temsilin hangi sınınıfında olduğumuzu
iyi bilmeliyiz. Her kim neylerse kendine eder eyler. İnsanın gördüğü elinin
kazancıdır. Mesela, bir evlat, babasına anasına “uf” çekiyorsa, bilmeli ki,
ayağına kurşun sıkıyor demektir. Birde bu
kişi babasıysa bunun misli kat kat artar. Baba, dünya da rezzak sıfatına
karşılık gelir. Onun dünyası berbat olur. Dünya ahiretin tarlasıdır. Unutmamalı, çorak araziden
hayırlı ve bereketli ürün çıkmaz.
Yine, bir kadın eşine, senden dünyalık ne
gördüm deyip, isyan ederse, bunun bedeli ona ölüm vaktinde nifak olur, ve cehenneme düşeceğine yemin etseniz, kefaret gerekmez.. Yani, erkek, evine
bakmaz, karısının maişetini temin etmez, cinsel yönden baskı uygularsa,
çocuklarına sahip çıkmazsa, kadının isyanına bir mazeret olarak, söylenebilir. Umulur ki, Rabbi onu affeder. Şu Kur’ân-ı
Kerim’den başka tanımayız diyenler görmezler mi ki, boşanma hakkı erkeğin
sorumluluğundadır. Bunun yanında Allah Teâlâ boşanma hakkını neden kadına
vermediğini açıkça görmek lazımdır.
Ailede her vakit sıkıntı olabilir. Ancak
bunu şeytana sermaye ettirmemek
lazımdır.
Şeyh-i Kenân Rifâi sohbetlerinde şunu çok dile
getirmiştir.
“Şeytan arşını suyun üzerine
kurar, sonra çetelerini gönderir.
Bunlardan rütbece en yakın
(itibarı en büyük) olanı,
Fitnesi en büyük olanıdır.
Biri gelip, şunu şunu
yaptım, der.
Şeytan ise, anlatılanları
dinledikten sonra,
“hiç bir şey yapmamışsın”
Karşılığını verir ve
yapılanları küçümser. Sonra,
Bir başkası daha gelir ve
“eşiyle aralarını açıncaya
kadar peşlerini bırakmadım”
Diyerek, yaptıklarını
anlatır. Bunun üzerine şeytan,
Onun makamını yükseltir ve
“sen ne harikasın!”
Diyerek becerisini kutlar.
Kadınların dini hakkında son dönem ilahiyyatçılar eşitlikten bolca bahsederler. Eski dönem alimleri kadını dini vecibeler konusunda o kadar korumuşlardır ki, az amellerini erkeğe eşit tutmuşlardır. Bugün feminist düşünce ve etkisinde kalan modern ilahiyatçılar, kadını perişan etmektedirler. Dikkat ederseniz yurdumuz genelinde bunların Karadeniz menşeli, Kur’ân-ı Kerimden başkasını tanımayız diyenler olduğunu görürsünüz. İnanın onların yakın hayatını bilenlere sorsanız, eşlerine ne çok zulmeden bir alim gurubu olduğunu duyarsınız.
Bu meyanda, kadın için asgari ibadet
yeterken onları olur olmaz yüklere çekenler bunun hesabını nasıl verecekler
bilemiyorum.
Böyleyken, ehli sünnet itikadında olup, namusunu koruyan ve örtüsünde kendini yabancı erkeklere cazip görünmeyen, beş vakit namazını kılan bir kadın, evliyse eşine destek oluyorsa, cennetliktir. Bazıları çarşafı kadına zorla dayatıyorlar. Farzedelim kadın, çarşafını giyse, eşini olur olmaz her konuda aşağılasa “sen adam mısın, senden utanıyorum, erkek misin, senden ne gördüm vb.” bu zihniyette o kadın cehenneme odun olmuştur.
Kadere, imanı
kaldırdılar. Ama bir kader var sonuçta, evliyse, bu kadınlar, haya ve edep ile
süslenmeli ve yazısına ne çıkmışsa o erkeğin çilesine razı olursa o cennet
hatunudur.
Abdullah
bin Ömer şu şekilde rivayet ediyor
-Hz.
Rasûlü'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem efendimizin şöyle buyurduğunu
dinledim:
“yerin
tamamı altın ve gümüş olsa da, kadın bunları alıp kocasının evine gitse, sonra
da günün birinde kocasının başına kakınç olup böbürlenerek dese ki;
- Sen
de kim oluyorsun, mal benim, mülk benim; senin malın yok ki!
Allah, ne
kadar çok olursa olsun, onun amellerini boşa çıkarır;”
Esmaî
şöyle anlatıyor;
“Çölde
çok çirkin bir adamın nikahında çok güzel bir kadın gördüm. Kadına; bu çirkin
adamla nasıl durabiliyorsun? Dediğimde; sus, belki Allah katında en güzel bir
adamdır. Allah ona lütfetti beni verdi. Yahut belki benim büyük bir kusurum
vardı da Allah Teâlâ ceza olarak beni buna verdi, günahıma keffaret olur.
Allah’ın taksimatına nasıl razı olmayayım. Dedi ve beni susturdu.”
(ihya 2/155)
Yine
bu hususta Selman Radiyallâhu anhu’dan nakledildiğine göre, o şöyle
anlatmaktadır:
دخلتفاطمة
رضي اللّٰه تعالىعنها علىرسول اللّٰه صلى اللّٰه عليه وسلم فلما نظرت إليه دمعت
عيناها وتغير لونها، فقال عليه السلام مالك يا بنتي قالت يا رسول اللّٰه كان بيني
وبين علي البارحة مزاح ونشأ من الكلام أن غضب علي بكلمة خرجت من في فلما رأيت أن
عليا قد غضب ندمت وغممت فقلت له يا حبيبي ارض عني وطفت حوله سبع مرات حتى رضي عني
وضحك في وجهي مع الرضا وأنا خائفة من ربي فقال لهاالنبي عليه السلام يا بنتي والذي
بعثني بالحق نبيا إنك لومت قبل أن ترضي عليا لم أصل عليك ثم قال يا بنتي أما علمت
أن رضىالزوجهو رضى اللّٰه وغضبالزوجهو غضب اللّٰه يا بنتي أيما امرأة عبدت
كعبادةمريم بنت عمرانثم لم يرض عنهازوجهاألا يقبل اللّٰه تعالى منها يا بنتي أفضل
أعمال النساء طاعة الزوج وبعده ليس لها عمل أفضل من الغزل يا بنتي جلوس ساعة عند
الغزل خير لهن من عبادة سنة ويكتب لهن بكل غزل طاعة أي بكل نوع من الثياب من غزلهن
ثوابشهيد يا بنتي إن المرأة إذا غزلت حتى تكسوزوجهاوصبيانها وجبت لها الجنة
وأعطاها اللّٰه بكل تسر بل من أثوابها مدينة في الجنة (عن سلمان الفارسي)
Hz.
Fâtıma Radiyallâhu Teâlâ anhâ, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in
huzuruna vardı. Resûlullah Efendimizin yüzüne baktığı zaman, Hz. Fâtıma’nın
gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Rengi de solmuştu. Resûlullah Efendimiz; ″Neyin
var kızım?″ diye sorunca şöyle anlattı:
- Yâ Resûlallah! Dün gece Ali ile aramızda bir şakalaşma oldu. Konuşma sırasında, ağzımdan çıkan bir cümle sebebi ile Ali bana darıldı. Onun bana darıldığını anlayınca, söylediğime pişman oldum, üzüldüm. Bunun için kendisine; ″Sevgilim, bana gücenme, benden hoşnut ol″ dedim ve çevresinde benden hoşnut olması için, yedi kere dönüp durdum. Sonunda hoşnut olarak, yüzüme güldü. Yine de ben, Rabbimden korkuyorum. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Fâtıma’ya şöyle buyurdu:
- Ey kızım! Beni hak Peygamber olarak gönderen hakkı için, eğer Ali’yi hoşnut etmeden ölecek olsaydın; senin namazını kılmazdım. Sonra şöyle buyurdu:
″Ey kızım! Bilmiyor musun ki; kocanın rızâsı, Allah’ın rızasıdır. Kocanın dargınlığı, Allah’ın dargınlığıdır. Ey kızım! Hangi kadın olursa olsun; İmran kızı Meryem’in ettiği ibâdet kadar ibâdet edecek olsa ama kocası kendisinden hoşnut olmasa, Allah onun hiçbir ibâdetini kabul buyurmaz. Ey kızım! Kadınların en faziletli ibâdeti, kocasına itaattir. Bundan sonra kadın için en faziletli ibâdet; ip büküp örgü işi yapmaktır. Ey kızım! Bir kadının ip büküp örme işinde bir saat kalması; onun için bir senelik ibâdetten hayırlıdır. Kadınların dokuyup ördüğü her elbiseden onlar için bir şehit sevabı vardır. Ey kızım! Bir kadın için; dokuyup da kocasına, çocuklarına giydirdiği bir elbiseden ötürü, Cennete girmek vâcip olur. Onun örüp dokuduğunu giyen kimselerin sayısı kadar Cennet içinde, kendisine bir şehir verilir.″[ Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 222-223.]
عن
أبي سعيد الخدري رضي الله عنه ، قال: خرج رسول الله صلى الله عليه وسلم في أضْحَى
أو فِطْر إلى المُصَلَّى، فَمَرَّ على النساء، فقال: «يا مَعْشَرَ النساء
تَصَدَّقْنَ فإني أُرِيتُكُنَّ أكثر أهْل النار». فقُلن: وبِمَ يا رسول الله؟ قال:
«تُكْثِرْن اللَّعن، وتَكْفُرْن العَشِير، ما رَأَيْت من ناقِصَات عَقْل ودِين
أَذْهَبَ لِلُبِّ الرَّجُل الحَازم من إحدَاكُن». قُلْن: وما نُقصَان دِينِنَا
وعَقْلِنَا يا رسول الله؟ قال: «ألَيْس شهادة المرأة مثل نِصف شَهادة الرَّجُل».
قُلْن: بَلَى، قال: «فذَلِك من نُقصان عقْلِها، ألَيْس إذا حَاضَت لم تُصَلِّ ولم
تَصُم». قُلْن: بَلَى، قال: «فذَلِك من نُقصان دِينِها».
[صحيح] - [متفق عليه]
Ebu
Said -radıyallahu anh- şöyle dedi:
Bir
kurban ya da ramazan bayramında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
yanımıza, namaz kılınacak musallaya çıktı. Kadınların yanına uğradı da:
«Ey
kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizler bana cehennem ahalisinin çoğu
olarak gösterildiniz.» buyurdu. Kadınlar:
Yâ
Rasûlallah, neden? diye sordular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
«Çünkü
siz çokça lânet eder ve kocalarınızın yaptığı iyiliğe karşı nankörlük
edersiniz. Aklı ve dini eksik olup da, aklı başında adamların aklını çelen
sizin gibisini görmedim» buyurdu. Kadınlar:
Dinimizin
ve aklımızın eksikliği nedir yâ Rasûlallah? dediler. «Kadının şahitliği,
erkeğin şahitliğiinin yarısı değil midir?» Kadınlar: Evet, dediler. «İşte
bu aklının eksikliğindendir. Hayız olduğu zaman da namaz kılmaz, oruç tutmaz
değil mi?» buyurdu. Kadınlar: Evet, dediler. «İşte bu da dininin
eksikliğindendir», cevabını verdi.Tabi ki bundan dolayı kadınlar kınanmaz ve
hesaba çekilmezler. Çünkü bu yaratılışlarının aslındandır. Ancak Nebi
-sallallahu aleyhi ve sellem- kadınlarla fitneye uğramaktan sakındırmak için
uyarmıştır. Bundan dolayı azabı nankörlük ve diğer şeylere bağlamıştır. Yoksa
onlardaki eksiklikten dolayı değildir. Çünkü onların seçme durumu yoktur.
Hiçbir halde bu durumu başlarından def edemezler.
[Sahih
Hadis] - [Muttefekun Aleyh]
Karı
koca arasına giren ve fitnede taraf olanların dini hakkında Hz. Rasûlü'llâh
salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ الْحُبَابِ حَدَّثَنَا عَمَّارُ بْنُ رُزَيْقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عِيسَى عَنْ عِكْرِمَةَ عَنْ يَحْيَى بْنِ يَعْمُرَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَيْسَ مِنَّا مَنْ خَبَّبَ امْرَأَةً عَلَى زَوْجِهَا أَوْ عَبْدًا عَلَى سَيِّدِهِ »
“Kadını kocasına, köleyi efendisine
karşı kışkırtan bizden değildir. (Kafirdir)” D2175 Ebû Dâvûd, Talâk, 1.
*
... Bize Ömer b. İbrahim, Katade’den tahdis etti. O Said b. elMüseyyeb’den, o
Abdullah b. Amr’dan rivayet ettiğine göre Hz. Rasûlü'llâh salla'llâhu aleyhi ve
sellem
"Allah
kocasına ihtiyacının olmaması düşünülemediği halde kocasına teşekkür etmeyen
bir kadına bakmaz." Hakim. Müstadrek: 2825-
Hz.
Câbir'in bir rivayeti şöyle:
"Üç
kişinin namazı kabul edilmez ve hiçbir hayırları semaya yükseltilmez:
*
Geri dönünceye kadar, kaçan köle;
*
Ayılıncaya kadar, sarhoş;
*
Râzı edinceye kadar, kocasını darıltan kadın."
Hülasa
daha fazla söze gerek var mıdır?
Ek Okuma
KARI-KOCANIN BİRBİRLERİNE KARŞI SORUMLULUKLARI:
Karı ve kocanın
birbirlerine karşı olan sorumlulukları âyetlerde ve Hadis-i Şeriflerde açıkça
belirtilmiştir. Bunlar genel olarak şöyledir:
Erkeğin kadına göre
bir derece üstünlüğü vardır. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet
228’de şöyle buyurmaktadır:
″… Kocaların kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi,
kadınların da kocaları üzerinde hakları vardır. Fakat kocanın hakkı bir derece
daha üstündür. Allah’u Teâlâ her şeye gâliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.″
Bu husus Sûre-i Nisâ,
Âyet 34’te de şöyle geçmektedir:
″Erkekler, kadınların idârecisi ve koruyucusudurlar.
Bunun sebebi, Allah’u Teâlâ’nın onlardan bâzısını bâzısından üstün kılması ve
bir de erkeklerin, harcamaları kendi mallarından yapmalarıdır. Sâliha kadınlar,
itaatkâr olanlardır ve Allah’u Teâlâ’nın, korunmasını emrettiği şeyleri (kocalarının hukuk ve malları ile kendi namus ve iffetlerini) kocalarının
bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. İsyan edeceklerinden korktuğunuz
zevcelere nasihat edin. Kabul etmemeleri durumunda onları yataklarında yalnız
bırakın. Yine kabul etmezlerse (hafifçe) dövün. Eğer size
itaat ederlerse, artık onları incitmeye bir bahane aramayın. Şüphesiz ki Allah’u
Teâlâ çok yücedir, çok büyüktür.″
Bu âyetlerde açıkça
geçtiği üzere erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece üstünlüğü vardır. Bu
hususta Abdullah İbn-i Ebi Evfa Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i
Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:
لَمَّا قَدِمَ مُعَاذٌ مِنَ الشَّامِ
سَجَدَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَا هَذَا يَا
مُعَاذُ قَالَ أَتَيْتُ الشَّامَ فَوَافَقْتُهُمْ يَسْجُدُونَ لِأَسَاقِفَتِهِمْ
وَبَطَارِقَتِهِمْ فَوَدِدْتُ فِي نَفْسِي أَنْ نَفْعَلَ ذَلِكَ بِكَ فَقَالَ
رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَا تَفْعَلُوا فَإِنِّي
لَوْ كُنْتُ آمِرًا أَحَدًا أَنْ يَسْجُدَ لِغَيْرِ اللّٰهِ لَأَمَرْتُ
الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ
لَا تُؤَدِّي الْمَرْأَةُ حَقَّ رَبِّهَا حَتَّى تُؤَدِّيَ حَقَّ زَوْجِهَا وَلَوْ
سَأَلَهَا نَفْسَهَا وَهِيَ عَلَى قَتَبٍ لَمْ تَمْنَعْهُ (ه عن عبد اللّٰه بن ابى
اوفى)
Hz. Muaz, Şam’dan dönünce Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e secde
etti. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ona: ″Ey Muaz! Bu da ne?″ diye sordu. Hz. Muaz: ″Ben, Şam’a gittim orada Şamlıların, Piskoposlarına ve
Patriklerine secde ettiklerini gördüm. Ben de içimden sana böyle yapmamızı
arzuladım″ diye cevap verince,
buyurdu ki: ″Sakın böyle birşey
yapmayın. Şâyet ben, herhangi bir kimsenin, Allah’tan başkasına secde etmesini
emredecek olsaydım, kadının, kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed’in
nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kadın, kocasının hakkını
ödeyinceye kadar Rabbinin hakkını ödemiş sayılmaz. Eğer kocası kadını ile cinsî
münâsebet kurmak istese, kadın devenin sırtında dahi olsa da onun arzusunu
yerine getirmelidir.″[1]
Yine bu hususta
Abdullah b. Büreyde Radiyallâhu anhu babasından şu Hadis-i Şerif’i nakleder:
جَاءَ أَعْرَابِيٌّ إِلَى النَّبِيِّ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: إِنِّي أَسْلَمْتُ فَأَرِنِي شَيْئًا
أَزْدَادُ بِهِ يَقِينًا. قَالَ: مَا تُرِيدُ؟قَالَ: ادْعُ تِلْكَ الشَّجَرَةَ فَلْتَأْتِكَ
.قَالَ: اذْهَبْ فَادْعُهَا. فَذَهَبَ فَقَالَ: أَجِيبِي رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى
اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَمَالَتْ عَلَى جَانِبٍ مِنْ جَوَانِبِهَا
فَقُطِّعَتْ عُرُوقُهَا، ثُمَّ مَالَتْ عَلَى الْجَانِبِ الْآخَرِ ثُمَّ
أَقْبَلَتْ ثُمَّ أَدْبَرَتْ فَقُطِّعَتْ عُرُوقُهَا، ثُمَّ أَقْبَلَتْ تَجُرُّ
عُرُوقَهَا، وَفُرُوعَهَا حَتَّى انْتَهَتْ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَسَلَّمَتْ عَلَيْهِ،فَقَالَ الْأَعْرَابِيُّ: حَسْبِي
حَسْبِي فَأَمَرَهَا فَرَجَعَتْ فَدَلَّتْ عُرُوقَهَا فِي ذَلِكَ الْمَوْضِعِ
ثُمَّ اسْتَوَتْفَقَالَ الْأَعْرَابِيُّ: ائْذَنْ لِي يَا رَسُولَ اللّٰهِ
فَأُقَبِّلْ رَأْسَكَ، وَرِجْلَيْكَ فَأَذِنَ لَهُ فَقَبَّلَ رَأْسَهُ
وَرِجْلَيْهِ،فَقَالَ: أَتَأْذَنُ لِي أَنْ أَسْجُدَ لَكَ؟قَالَ: لَا تَسْجُدْ لِي
وَلَا يَسْجُدُ أَحَدٌ لِأَحَدٍ مِنَ الْخَلْقِ وَلَوْ كُنْتُ آمُرُ أَحَدًا
بِذَلِكَ لَأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا تَعْظِيمًا لِحَقِّهِ
(تنبيه الغافلين عن عبد اللّٰه بن بريدة عن أبيه)
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bir A’rabî (bedevî, köylü) geldi ve ″Ben Müslüman oldum, yakînimi (mânevi inancımı) artıracak bir
şeyi bana göster″ dedi. Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Ne yapmamı istiyorsun?″ diye sordu. O köylü: ″Şu ağacı çağır sana gelsin″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″O ağaca git, benim çağırdığımı söyle″ dedi. Köylü gitti ve o ağaca; ″Resûlullah’ın dâvetine icâbet et deyince, ağaç bir o
yana bir bu yana eğildi. Bir öne, bir geriye eğildi. Köklerini kopardı,
köklerini, dallarını sürüyerek Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e
geldi ve onun huzurunda durup selam verdi. Bu durumu gören köylü; ″Bu bana yetti, yetti″ dedi. Bundan sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve
sellem ağaca emretti, o da gidip yerine girdi, önceki gibi dikilip durdu. Bunun
üzerine köylü; ″Yâ Resûlallah! İzin
ver, başını ve ayaklarını öpeyim″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem izin verdi. Başını va
ayaklarını öptü. Köylü tekrar; ″Yâ Resûlallah! İzin ver, sana secde edeyim″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem; ″Bana secde etme. Halktan hiç kimse, diğerine secde
etmesin. Eğer böyle bir secde için, birine secde emri verseydim, hakkına saygı
için, kadına kocası için secde etmesini emrederdim″ buyurdu.[2]
Hz. Âişe Radiyallâhu
anhâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te de şöyle geçmektedir:
قَالَتْ :يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَيُّ
النَّاسِ حَقًّا عَلَى الْمَرْأَةِ؟ قَالَ: زَوْجُهَا. قُلْتُ: فَأَيُّ النَّاسِ
أَعْظَمُ حَقًّا عَلَى الرَّجُلِ؟ قَالَ: أُمُّهُ (ك البزار عن عائشة)
″Yâ Resûlallah! Kadınlar üzerinde hangi insan daha çok
hak sahibidir?″ diye sordum. ″Kocasıdır″ buyurdu. ″Erkekler üzerinde
hangi insan daha çok hak sahibidir?″ diye sordum. ″Annesidir″ buyurdu.[3]
1- Kadınlara karşı hayırlı olmalı ve onlarla iyi geçinmelidir. Bu
hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
أَلَا وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا
فَإِنَّمَا هُنَّ عَوَانٌ عِنْدَكُمْ لَيْسَ تَمْلِكُونَ مِنْهُنَّ شَيْئًا غَيْرَ
ذَلِكَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ فَإِنْ فَعَلْنَ
فَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا غَيْرَ مُبَرِّحٍ
فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا أَلَا إِنَّ لَكُمْ
عَلَى نِسَائِكُمْ حَقًّا وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقًّا فَأَمَّا حَقُّكُمْ
عَلَى نِسَائِكُمْ فَلَا يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ مَنْ تَكْرَهُونَ وَلَا يَأْذَنَّ
فِي بُيُوتِكُمْ لِمَنْ تَكْرَهُونَ أَلَا وَحَقُّهُنَّ عَلَيْكُمْ أَنْ
تُحْسِنُوا إِلَيْهِنَّ فِي كِسْوَتِهِنَّ وَطَعَامِهِنَّ (ت عن عمرو بن الاحوص)
″Haberiniz olsun! Kadınlara karşı hayırlı olun. Çünkü
onlar sizin yanınızda esir gibidirler. Onlara iyi davranmaktan başka bir
hakkınız yoktur; yeter ki onlar (başkaldırmak, geçimsizlik ve
iffetsizlik gibi) açık bir çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse
yatakta yalnız bırakın ve yine devam ederlerse hafif bir şekilde dövün. Size
itaat ederlerse, haklarında aşırı gitmeye bahane aramayın. Haberiniz olsun!
Kadınlarınız üzerinde haklarınız var. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı
var. Onların üzerindeki hakkınız; döşeğinizi istemediğinize çiğnetmemeleridir.
İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Haberiniz olsun! Onların sizin
üzerinizdeki hakları da, onların giyecek ve yiyeceklerini temin etmenizdir.″[4]
Hadis-i Şerif’te geçen
ve kadınların dövülmesini gerektiren açık bir çirkinlikten maksat; kocasına
isyan etmek ve iffetsizlik gibi açıktan işlenen çirkin fiillerdir. Bu şekilde
çirkin bir fiilde bulunmadıkları müddetçe erkek, dövme hakkına sahip değildir.
Yine bu hususta İyâs
b. Abdullah b. Ebî Zübâb Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te,
şöyle buyrulmuştur:
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا تَضْرِبُوا إِمَاءَ اللّٰهِ فَجَاءَ عُمَرُ إِلَى رَسُولِ
اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ ذَئِرْنَ النِّسَاءُ عَلَى
أَزْوَاجِهِنَّ فَرَخَّصَ فِي ضَرْبِهِنَّ فَأَطَافَ بِآلِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى
اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نِسَاءٌ كَثِيرٌ يَشْكُونَ أَزْوَاجَهُنَّ فَقَالَ
النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَقَدْ طَافَ بِآلِ مُحَمَّدٍ
نِسَاءٌ كَثِيرٌ يَشْكُونَ أَزْوَاجَهُنَّ لَيْسَ أُولَئِكَ بِخِيَارِكُمْ (د عن
إياس بن عبد اللّٰه بن أبي ذباب)
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, ″Allah’ın câriyelerini dövmeyin″ buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer, Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip, Yâ Resûlallah! Kadınlar kocalarına karşı
kafa tutmaya başladılar″ diye şikâyet etti.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz de kadınları (hafifçe) dövmeye izin verdi. Bu izinden sonra Resûlullah
Efendimizin hanımlarının yanına kocalarından şikâyetçi olarak birçok kadın
geldi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, bunların hâlini görünce
şöyle buyurdu: ″Gerçekten bu gece
Muhammed ailesine kocalarından şikâyetçi olarak birçok kadın geldi. Şunu iyi
bilin ki, hanımlarını döven bu kimseler, sizin hayırlılarınız değillerdir.″[5]
Resûlullah Sallallâhu
aleyhi ve sellem’in de hanımlarını dövdüğüne dair hiçbir Hadis-i Şerif
nakledilmemiştir. Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan nakledilen bir
Hadis-i Şerif’te, o şöyle buyurmuştur:
مَا ضَرَبَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى
اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَادِمًا لَهُ وَلَا امْرَأَةً وَلَا ضَرَبَ بِيَدِهِ
شَيْئًا (ه عن عائشة)
″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, hiçbir
hizmetçiyi ve kadını dövmemiş ve eliyle hiçbir şeyi dövmemiştir.″[6] Ancak Peygamber
Efendimiz, savaş meydanlarında bir çok kâfiri öldürmüştür. Burada kastedilen;
eşleri ve hizmeti altında olan hiç kimseyi dövmemiş olmasıdır.
Karısını döven
kimseler hakkında yine bir diğer Hadis-i Şerif’inde Peygamberimiz Sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
بِمَ يَضْرِبُ أَحَدُكُمْ امْرَأَتَهُ
ضَرْبَ الْفَحْلِ ثُمَّ لَعَلَّهُ يُعَانِقُهَا (خ عن عبد اللّٰه بن زمعة)
″Sizden biriniz karısını deveyi dövdüğü gibi neden
döver ki? Belki de günün sonunda karısına sarılıp yatacaktır.″[7]
Kişinin ailesine karşı
iyi davranması gerektiğine dair de Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ وَأَنَا
خَيْرُكُمْ لِأَهْلِي (ه عن ابن عباس)
″Sizin en hayırlınız ailesine en hayırlı olanınızdır.
Ben, ailesine en hayırlı olanınızım.″[8]
Enes b. Mâlik
Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle
buyrulmuştur:
سُئِلَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ الْمُؤْمِنِينَ أَكْمَلُ إِيمَانًا؟قَالَ: أَحْسَنُهُمْ
خُلُقًا مَعَ أَهْلِهِ (تنبيه الغافلين عن أنس بن مالك)
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e; ″Îmanı en kâmil olan kimse kimdir?″ diye sorulunca, ″Hanımı ile en güzel şekilde geçinendir″ diye cevap verdi.[9]
Hadis-i Şeriflerde
kadınlarla iyi geçinilmesi gerektiği bildirilmiştir. Ancak işlerin büsbütün
kadınların eline de verilmemesi gerekir. Zîrâ bu hususta Resûlullah Sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
إِذَا كَانَتْ أُمَرَاؤُكُمْ خِيَارَكُمْ
وَأَغْنِيَاؤُكُمْ سُمَحَاءَكُمْ وَأَمْرُكُمْ شُورَى بَيْنَكُمْ فَظَهَرَ
الأَرْضِ خَيْرٌ لَكُمْ مِنْ بَطْنِهَا وَإِذَا كَانَتْ أُمَرَاؤُكُمْ شِرَارَكُمْ
وَأَغْنِيَاؤُكُمْ بُخَلَاءَكُمْ وَأُمُورُكُمْ إِلَى نِسَائِكُمْ فَبَطْنُ
الأَرْضِ خَيْرٌ لَكُمْ مِنْ ظَهْرِهَا (ت عن ابى هريرة)
″İdârecileriniz hayırlı olanlarınızdan iseler,
zenginleriniz cömert kimselerse, işlerinizi aranızda müşâvere ile hallediyorsanız,
bu durumda yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır. Eğer
idârecileriniz şerlilerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların
elinde ise, yerin altı sizin için yerin üstünden daha hayırlıdır.″[10]
2- Kadınlar da kocalarına karşı hayırlı olmalı ve onlarla iyi
geçinmelidir. Nitekim kadınların en hayırlı olanları hakkında Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
أَيُّمَا امْرَأَةٍ مَاتَتْ وَزَوْجُهَا
عَنْهَا رَاضٍ دَخَلَتْ الْجَنَّةَ (ت عن ام سلمة)
″Herhangi bir kadın, kocası kendisinden râzı olduğu
halde ölürse, Cennete girer.″[11]
جِهَادُ الْمَرْأَةِ حُسْنُ التَّبَعُّلِ.
″Kadının cihadı, kocasıyla güzel geçinmek için gayret
etmesidir.″[12]
ثَلَاثٌ مِنَ السَّعَادَةِ: الْمَرْأَةُ
َرَاهَا تُعْجِبُك، وَتَغِيبُ فَتَأْمَنُهَا عَلَى نَفْسِهَا وَمَالِك،
وَالدَّابَّةُ تَكُونُ وَطِيئَةً فَتُلْحِقُك بِأَصْحَابِك، وَالدَّارُ تَكُونُ
وَاسِعَةً كَثِيرَةَ الْمَرَافِقِ. وَثَلَاثٌ مِنْ الشَّقَاءِ: الْمَرْأَةُ
تَرَاهَا فَتَسُوءك وَتَحْمِلُ لِسَانَهَا عَلَيْك، وَإِنْ غِبْت لَمْ تَأْمَنْهَا
عَلَى نَفْسِهَا وَمَالِك، وَالدَّابَّةُ تَكُونُ قَطُوفًا فَإِنْ ضَرَبْتهَا
أَتْعَبَتْك وَإِنْ تَرَكْتهَا لَمْ تُلْحِقْك بِأَصْحَابِك، وَالدَّارُ تَكُونُ
ضَيِّقَةً قَلِيلَةَ الْمَرَافِقِ (ك عن سعد)
″Üç şey, kişiye mutluluk sebebidir. Birincisi,
gördüğünde hoşuna giden, uzak kaldığında ise malını ve namusunu muhafaza eden
hanımdır. Diğeri, uysal ama hızlı bir şekilde seni arkadaşlarına ulaştıracak
binektir. Bir diğeri de çok odalı geniş evdir. Üç şey de kişinin mutsuzluğuna
sebep olur. Birincisi, gördüğünde sana eziyet veren, sana dil uzatan,
kendisinden uzak kaldığında malın ve namusun konusunda güvenemeyeceğin bir
hanımdır. Bir diğeri yavaş olan binektir ki, döverek yol almak istersen seni
yorar ve seni arkadaşlarından geri bırakır. Bir diğeri de odaları az olan küçük
dar bir evdir.″[13]
Yine bu hususta Ebû
Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan, şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
خَيْرُ النِّسَاءِ امْرَأَةٌ إِنْ
نَظَرْتَ إِلَيْهَا سَرَّتْكَ وَإِنْ أَمَرْتَهَا أَطَاعَتْكَ، وَإِذَا غِبْتَ
عَنْهَا حَفِظَتْكَ فِي مَالِهَا وَنَفْسِهَا ثُمَّ تَلَا: الرِّجَالُ قَوَّامُونَ
عَلَى النِّسَاءِ إلى آخر الآية (ابن ابى حاتم عن ابى هريرة)
″Kadınların en hayırlısı odur ki, ona baktığın zaman
seni sevindirir, ona bir şey emrettiğinde sana itaat eder. Yanında olmadığın
zaman senin için nefsini ve malını korur.″ Sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Erkekler, kadınların idârecisi ve koruyucusudurlar…″ diye devam eden Sûre-i Nisâ, Âyet 34’ü okudu.[14]
Bir takım kötü niyetli
insanlar, Sûre-i Nisâ Âyet 34’ü örnek göstererek İslâm dinini küçük düşürmek
niyetiyle; ″Kur’ân-ı Kerîm, kadınları dövmeyi
emreden bir kitaptır″ diyorlar. Halbuki dinimiz, kadınların
yaptığı çok büyük hataların neticesinde birinci aşamada nasihati, ikincisinde
yataktan uzaklaştırmayı ancak üçüncü kez aynı hatalarda ısrarlı olurlarsa
edeplendirmek maksadıyla dövülmesini emrediyor.
İslâm’ın emrettiği
dövmenin şiddeti de, sakatlama ve öldürme tarzında değildir. Sâdece o hatayı
bertaraf edebilmek için döverek onları edeplendirin, demektir.
Ayrıca Âyet-i
Kerîme’de geçen kadının aynı hatâyı devam ettirmesi durumunda ona üç kez fırsat
tanıması da dinimizin kadına tanıdığı bir ayrıcalık ve önemi göstermektedir.
Kadınların aşırı derecede dövülerek sakatlanıp öldürülmesi çok kötü bir
durumdur. Bunun dinimizde yeri yoktur. Hattâ Sûre-i Nûr, Âyet 6-9’un nüzul
sebebini anlatan Hadis-i Şerif’te, bir erkeğin hanımını başka biriyle yakalasa
dahi eğer şâhit getiremezse iki tarafa da dört kez yemin ve beşincisinde de
Allah’ın lânetini üzerine almaya dair yemin ettirilir.[15] Böyle
durumda dahi kadını öldürme veya sakatlama gibi bir şey yapılmadığı gibi
günahıyla serbest bırakma vardır. Yukarıdaki Âyet-i Kerîme’de, kadının zinâ
gibi kötü bir şey yapacağından korkulursa, onu kötü ahlakından dolayı uyarmak
kastıyla nasihat, yataktan uzaklaştırma ve dayak uygulanır. Bu da kadının
iyiliği içindir. Yoksa kadına hakaret, öldürme veya sakatlama niyeti yoktur.
3- Karı koca birbirlerini idâre etmeli ve sabır
göstermelidir. Bu hususta özellikle kocaya daha fazla sorumluluk düşmektedir.
Bunu yapmak çok sevaplıdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve
sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
مَنْ صَبَرَ عَلَى سُوءِ خُلُقِ
امْرَأَتِهِ أَعْطَاهُ اللّٰهُ مِنَ الْأَجْرِ مِثْلَ مَا أَعْطَى أَيُّوْبَ عَلَى
بَلَائِهِ وَمَنْ صَبَرَتْ عَلَى سُوءِ خُلُقِ زَوْجِهَا أَعْطَاهَا اللّٰهُ
مِثْلَ ثَوَابِ آسِيَةَ امْرَأَةِ فِرْعَوْنَ.
″Karısının kötü huyuna tahammül eden erkeğe, Allah’u
Teâlâ, ibtilâya sabreden Eyüb Aleyhisselâm’a verdiği mükâfat gibi mükâfat
verir. Kocasının kötü huyuna tahammül eden kadına da, Firavun’un nikâhında
bulunan Âsiye’ye verdiği mükâfatı verir.″[16]
اسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ فَإِنَّ
الْمَرْأَةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ وَإِنَّ أَعْوَجَ شَيْءٍ فِي الضِّلَعِ
أَعْلَاهُ فَإِنْ ذَهَبْتَ تُقِيمُهُ كَسَرْتَهُ وَإِنْ تَرَكْتَهُ لَمْ يَزَلْ
أَعْوَجَ فَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ (خ م عن ابى هريرة)
″Size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet
ederim. Çünkü kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır.[17] Kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst tarafıdır. Onu doğrultmaya
kalkarsan kırarsın, kendi hâline bırakırsan da sürekli olarak eğri kalır. Onun
için kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim.″[18]
لَا يَفْرَكْ مُؤْمِنٌ مُؤْمِنَةً إِنْ
كَرِهَ مِنْهَا خُلُقًا رَضِيَ مِنْهَا آخَرَ (م عن أبى هريرة)
″Bir Mü’min, beğenmediği bir huyundan dolayı hanımına
buğzetmesin. Çünkü hoşlanmadığı huyuna karşılık hoşlanabileceği diğer bir huyu
vardır.″[19]
Rivâyete göre; adamın
biri, Hz. Ömer’e hanımını şikâyete geliyordu. Hz. Ömer’in kapısına geldiği
zaman, onun hanımı Ümmü Gülsüm’ün, Hz. Ömer’e bağırıp çağırdığını duydu. Adam
kendi kendine: ″Ben hanımımı şikâyete geldim. Ama onun
da başında aynı sıkıntı var″ dedi. Dönerken, Hz. Ömer onu çağırdı ve
niçin geldiğini sordu. O adam: ″Ben hanımımı şikâyete gelmiştim; ama
duyacağımı duyduktan sonra vazgeçtim″ dedi. Bunun üzerine, Hz. Ömer şöyle dedi:
- Onun bende bâzı
hakları var, onun için söylediği şeylerin hepsine aldırış etmiyorum. Şöyle ki: ″O ateşle aramda bir perdedir. Kalbim onunla sükûnet bulur. Harama dalmam. O
benim için bir hazinedardır. Evimden çıkınca, malımın bekçiliğini yapar, korur.
O, çamaşırcımdır; elbisemi yıkar. Çocuğumun sütannesidir. O, bana ekmek
pişirir, yemek yapar.
Bunu dinleyen adam da
şöyle dedi:
- Sana yapılan, bana
da yapılıyor. Sen hoş görüp geçtikten sonra, ben de hoş görüp geçerim.[20]
Karısı geçimsiz olan
sâlihlerden bir zâta: ″Bu kadını neden boşamıyorsun?″ diye sorulduğu zaman, o zât: ″Bu kadını geçimsizliği dolayısı ile boşarsam, ben de onun gibi olurum. Hem
de onu bu kötü huyundan dolayı kimse nikâhına almaz. Kaldı ki, bu kadın bana
bir imtihandır. Eğer benim nefsim sâlih olsaydı, bu kadın da sâliha olurdu″ diye cevap vermiştir. Hadis-i Şerif’te:
كَمَا تَكُونُونَ يُوُلَّى عَلَيْكُمْ.
″Siz nasıl olursanız, velîleriniz de öyle olurlar″[21] diye buyrulmuştur. Çünkü kadınından gelecek bir ezâya sabretmek,
başkalarından gelecek yirmi ezâya sabretmekten evlâdır.
Rivâyet edildiğine
göre; pazarda bir at satılıyormuş, atın kuvvetli ve çok ucuz olduğunu gören
halk bunun sebebini sahibine sorunca; ″At kapar, teper″ demiş. O sırada oradan geçen bir
Evliyaullah bu durumu görünce; ″Atı ben alacağım″ demiş ve atı almış. Atta kapma ve tepme kalmamış. Çok itaatlı bir at
olmuş. O Evliyaullahtan bunun hikmetini sormuşlar. O zât da: ″Biz Rabbimize hakkı ile itaat edersek bizim emrimizin altında bulunanlar da
bize hakkı ile itaat eder. Atın âsi gelmesinin kabahatini sâdece atta
aramayacağız″ diye buyurmuş. Bu durum her şeyde
böyledir. Her insanın bir idare edilme şekli ve yolu vardır. Eğer bir insan
idare edilemiyorsa, sorun iki tarftada vardır.
Beyâzıd-ı Bestâmî
Hazretlerinin hanımı çok fazla sinirlenirdi. Bir gün sinirinden: ″Evi süpürmeyeceğim″ dedi. Beyâzıd-ı Bestâmî Hazretleri: ″Ben süpüreceğim″ dedi. Kadın: ″Sana süpüttürmem, böyle kalsın″ dedi. Beyazıd-ı Bestâmî Hazretleri: ″Niçin?″ deyince kadın: ″Sen evi süpüreceksin, benim kızgınlığım (öfkem) ne olacak?″ dedi ve en sonunda: ″Ben senin sırtına bineceğim. Sen elinde
süpürge, öyle süpüreceksin″ dedi. Beyazıd-ı Bestâmî Hazretleri,
kadını yatıştırmak için aynısını yaptı.
İmam-ı Âzam
Hazretleri: ″Her şeyin bir iyi tarafı vardır, iyi
tarafını söyleyin, kötü tarafını söylemeyin″ buyurdu. İmam-ı Âzam Efendimizi ölmüş, kurtlanmış bir köpek leşinin
yanından geçirdiler. Kendisine: ″Kurtlanmış köpeğin iyi tarafını şimdi bul, söyle″ dediler. İmam-ı Âzam Efendimiz: ″Köpeğin dişleri güneşe karşı iyi parlıyordu, parlak dişleri vardı. Köpeğin
iyi tarafı budur″ diyor. Yani yine de yok demiyor. Eşler
arasında idâre eden, idâre edilenden dâimâ büyüktür.
Şeyh Aliyy’ül-Havvas
Hazretleri de şöyle buyurmuştur: ″Karı ve kocanın ahlakını inceleyince, kadının ahlak ve davranışı erkeğinki
gibidir. Çünkü kadın, ondan yaratılmıştır. Bir kimse kendi huy ve ahlâkından
habersiz ise, kendi eşinin ahlak ve huyuna bakmalıdır. O zaman kendi ahlâk ve
huyunun -aynada görmüş gibi- kendisine göz kırptığını fark eder.″ Elbette bu durum genel olup, imtihan olarak istisnâi durumlar da
mevcuttur. Eşinin doğru, güzel huylu ve güzel ahlaklı olmasını istiyorsan
Allah’a karşı doğru olmaya bak. Çok insan bu ince yönü bilmediğinden,
nefislerinde taşıdıkları huy ve ahlaklarına bakmadan ve öğrenmeden eşlerinin
ahlakından şikâyetçi olmaktadırlar. Bu anlattıklarımızı bilmiş olsalardı, kendi
nefislerine dönüp bakarak huy ve ahlaklarını düzeltir, böylece kendi ahlakları
düzelince, eşlerinin ahlakı da kendiliğinden düzelmiş olurdu. Bu sebeple bir kimse
eşinden şikâyet etmeden önce, kendi nefsindeki kötülükleri arayıp bulmalıdır.
Aynı şekilde kadının da, kocasından şikayetçi olmadan önce, kendi nefsindeki
kötü yönleri araştırıp bulması lâzımdır. Bunlar, hemen hemen bütün insanlarda
mevcuttur. Bâzı velîler vardır ki, mânevi hayatı çok muntazam olduğu halde,
Allah’u Teâlâ imtihan etmek için kötü huylu hanım ve dostları kendilerine
musallat kılar.[22]
4- Hanımına, sen çirkinsin diyerek aşağılamaktan
kaçınmak gerekir. Kendi yediğinden ona da yedirmeli, kendinin giyindiği gibi
onun da giyinmesini sağlamalıdır. Bu husus Muâviye el-Kuşeyrî Radiyallâhu
anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te şöyle geçmektedir:
قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ مَا حَقُّ
زَوْجَةِ أَحَدِنَا عَلَيْهِ قَالَ أَنْ تُطْعِمَهَا إِذَا طَعِمْتَ وَتَكْسُوَهَا
إِذَا اكْتَسَيْتَ أَوْ اكْتَسَبْتَ وَلَا تَضْرِبْ الْوَجْهَ وَلَا تُقَبِّحْ
وَلَا تَهْجُرْ إِلَّا فِي الْبَيْتِ (د ه عن حكيم بن معاوية القشيري عن أبيه(
″Yâ Resûlullah! Bizim birimizin üzerinde, zevcesinin
hakkı nedir?″ diye sordum. Şöyle
buyurdu:″Yediğin zaman ona da
yedir. Giydiğin zaman ona da giydir. Onun yüzüne vurma. Çirkinsin diyerek
aşağılama. Evin dışında terketme (onu evden kovma).″[23] Bu husus diğer bir nakilde de şöyle geçmektedir:
أَتَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَقُلْتُ مَا تَقُولُ فِي نِسَائِنَا قَالَ
أَطْعِمُوهُنَّ مِمَّا تَأْكُلُونَ وَاكْسُوهُنَّ مِمَّا تَكْتَسُونَ وَلَا
تَضْرِبُوهُنَّ وَلَا تُقَبِّحُوهُنَّ(د عن جده معاوية القشيري(
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına varıp; ″Zevcelerimiz hakkında ne dersiniz?″ diye sordum. Şöyle buyurdu: ″Yediklerinizden onlara da yedirin. Giydiklerinizden
onlara da giydirin. Onları dövmeyin. Çirkinsin diyerek onları aşağılamayın.″[24]
Kadın, kocasının
yemeğini yapıp, çamaşırlarını yıkayıp, ev işlerini yaparak ona isyan etmediği
sürece, kocanın onun geçimini temin etmekle mükellef olduğunda ulemâ ittifak
etmiştir. Çünkü kadın evde onun hizmetiyle meşgul ve mükelleftir. Bundan dolayı
kadının bu görevi, onu ihtiyaçlarını temin etmek üzere dışarı çıkmaktan
alıkoyduğundan, onun yiyecek, giyecek ve mesken ihtiyaçlarını temin etme
görevi kocasına yüklenmiştir. Her iki görevi birden kadına yüklemek onu
gücünün üstünde bir görevle mükellef tutmak olur ki, ″Allah’u Teâlâ, hiçbir kimseyi gücünün üstünde bir külfetle mükellef kılmaz…″[25]
Hanefî ulemâsına göre;
koca bu görevini yerine getirirken mâli imkanları ölçüsünde hareket eder.
İçinde bulunduğu şartlara ve imkanlara göre, dinî ölçüler içerisinde bu
görevini yerine getirir. Delilleri ise, ″Hâli geniş olan, genişliğine göre infak etsin. Rızkı dar olan da Allah’u
Teâlâ’nın ona verdiğinden infak etsin. Allah’u Teâlâ bir kimseyi, ancak ona
verdiği şeyle mükellef tutar. Allah’u Teâlâ, bir güçlüğün arkasından bir
kolaylık nasip eder″ Âyet-i Kerîmesidir.[26]
Bu hususta Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
أَرْبَعُ نَفَقَاتٍ لَا يُحَاسَبُ
الْعَبْدُ بِهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ، نَفَقَةٌ عَلَى أَبَوَيْهِ وَنَفَقَتُهُ
عَلَى إِفْطَارِهِ وَنَفَقَتُهُ عَلَى سَحُورِهِ وَنَفَقَتُهُ عَلَى عِيَالِهِ
(تنبيه الغافلين عن أنس بن مالك)
″Mahşer günü, dört yerde harcanan paradan kul hesaba
çekilmez: 1- Anne babasına harcadığı paradan. 2- İftarı için harcadığı paradan.
3- Sahuru için harcadığı paradan. 4- Çoluk çocuğuna harcadığı paradan.″[27]
Resûlullah Sallallâhu
aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:
دِينَارٌ أَنْفَقْتَهُ فِي سَبِيلِ
اللّٰهِ وَدِينَارٌ أَنْفَقْتَهُ فِي رَقَبَةٍ وَدِينَارٌ تَصَدَّقْتَ بِهِ عَلَى
مِسْكِينٍ وَدِينَارٌ أَنْفَقْتَهُ عَلَى أَهْلِكَ أَعْظَمُهَا أَجْرًا الَّذِي
أَنْفَقْتَهُ عَلَى أَهْلِكَ (م عن أبى هريرة)
″Allah yolunda harcadığın para, bir köleyi kurtarmak
için harcadığın para, miskinlere tasadduk için harcadığın para, ailen için
harcadığın para yok mu? İşte bunların sevap bakımından en büyüğü, ailen için
harcadığın paradır.″[28]
Hasan Basrî
Hazretleri; ″Eskiler yemeğe cömert davranır, fakat
elbise ve ev eşyasına ehemmiyet vermezlerdi″ diye buyurmuştur. Yemek zamanı bütün aile efradı ile sofraya oturmalı ve beraberce
yemelidir. Süfyan Radiyallâhu anhu; ″Toplu olarak bir sofrada oturup yiyen ev halkına, Allah’ın rahmet ve
meleklerin duâ ettiğini duydum″ demiştir. Yemek hususunda üzerinde
ehemmiyetle durulacak esas; aile efradına helal nafaka temin etmektir.[29]
5- Kocalar, ailelerine dini hükümleri
öğretmekle de mükelleftirler. Nitekim Allah’u Teâlâ Sûre-i Tahrim, Âyet
6’da: ″Ey îman edenler! Yakıtı insanlar ve
taşlar olan Cehennem ateşinden kendinizi ve âilenizi koruyun…″ diye buyurmaktadır. Allah’u Teâlâ bu
Âyet-i Kerîme ile Mü’minlere, kendilerini ve âilelerini Cehennem ateşinden
korumalarını emretmiştir. Bu hususta Hz. Ali Radiyallâhu anhu; ″Kişinin, âile efrâdını Cehennem ateşinden koruması, onları eğitmesi ve
yetiştirmesiyle olur″ demiştir. Bu hususta Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
كُلُّكُمْ رَاعٍ
وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ فَالْإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ
رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ فِي أَهْلِهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
وَالْمَرْأَةُ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ وَهِيَ مَسْئُولَةٌ عَنْ
رَعِيَّتِهَا وَالْخَادِمُ فِي مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ
رَعِيَّتِهِ فَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ (خ م عن
ابن عمر)
″Hepiniz bir çobansınız ve güttüğünüz sürüden
sorumlusunuz. Devlet reisi de, bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek,
ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır
ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da
sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz bir çobansınız ve herkes
güttüğü sürüden sorumludur.″[30]
Sûre-i Tahrîm, Âyet 6
nâzil olunca, Hz. Ömer Radiyallâhu anhu şöyle buyurmuş:
يَا رَسُولَ اللّٰهِ نَقِي
أَنْفُسَنَا فَكَيْفَ لَنَا بِأَهْلِينَا؟ فَقَالَ تَنْهَوْنَهُمْ عَمَّا
نَهَاكُمُ اللّٰهُ وَتَأْمُرُونَهُمْ بِمَا أَمَرَ اللّٰه (القرطبى, الجامع
لأحكام القرآن عن عمر)
″Yâ Resûlallah! Haydi, kendimizi koruduk diyelim. Peki,
aile halkımıza ne yapabiliriz?″ Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
″Allah’u Teâlâ’nın size yasakladığı şeylerden onları
alıkoyarsınız, Allah’u Teâlâ’nın emrettiklerini onlara da emredersiniz.″[31]
Resûlullah Sallallâhu
aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde şöyle buyurmuştur:
اسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا
فَإِنَّهُنَّ عِنْدَكُمْ لَا يَمْلِكْنَ لِأَنْفُسِهِنَّ شَيْئًا، وَإِنَّمَا
أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللّٰهِ وَاسْتَحْلَلْتُمْ فُرُوجَهُنَّ بِكَلِمَةِ
اللّٰهِ تَعَالَى.
″Kadınlara iyiliği tavsiye edin. Onlar sizin yanınızda,
kendileri için bir şeyi mülk edinemezler. Siz onları Allah’ın emaneti olarak
aldınız ve namuslarını Allah’ın kelimesiyle (Allah’ın kitabında zikredilen, nikâh ve evlenme sözüyle) helal
edindiniz.″[32]
6- Koca, karısına o kadar sevgi göstermelidir ki, bütün mahlukat içinde
ondan fazla kimseye sevgisi yokmuş gibi olmalıdır. Koca, karısı ile şakalaşmalı
ve oynaşmalıdır. Zîrâ bir kimsenin karısı ile oynaşması oyun, eğlence ve boşuna
vakit geçirecek bir şey olarak görülmez. Fahri Âlem Efendimiz, iş ve ahlakta
onların seviyesine iner ve onlarla şakalaşırdı. Hattâ Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ
ile yarış yaptığı nakledilmiştir. Bu hususu Hz. Aişe Radiyallâhu anhâ şöyle
anlatmaktadır.
أَنَّهَا كَانَتْ مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى
اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي سَفَرٍ قَالَتْ فَسَابَقْتُهُ فَسَبَقْتُهُ عَلَى
رِجْلَيَّ فَلَمَّا حَمَلْتُ اللَّحْمَ سَابَقْتُهُ فَسَبَقَنِي فَقَالَ هَذِهِ
بِتِلْكَ السَّبْقَةِ (د عن عائشة)
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber bir seferde iken, ben
Peygamber Efendimiz ile yaya olarak bir koşu yaptım ve onu geçtim. Bir süre
sonra ben şişmanlayınca onunla bir müsabaka daha yaptım. Bu sefer o beni geçti
ve ″İşte bu, daha önceki senin beni geçmenin
karşılığıdır″ buyurdu.[33]
Bu sebeple bir kadın,
kocasını memnun edebilmek için ikisi bir odada ayağa kalkıp oyun oynasa bile
günahı yoktur.
7- Koca, kadının meşrû olmayan arzularına
uymamalı ve onun yanında vakarlı olmalıdır. Erkeğin heybet ve ciddiyeti
giderse, hanımı üzerinde bir hakimiyeti kalmaz. Yanlış ve meşrû olmayan
davranışlarına müsâde ve müsâmaha etmemelidir. Hasan Basrî Hazretleri; ″Kadının meşrû olmayan arzularına uyan erkekler, yüzüstü Cehenneme atılırlar″ diye buyurmuştur. Hz. Ömer Radiyallâhu anhu da; ″Kadınlara muhâlefet edin; onlara muhalefette bereket vardır″ diye buyurmuştur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:
تَعِسَ عَبْدُ الزَّوْجَةِ.
″Kadına kulluk edenler helâk oldu″[34] diye buyurmuştur. Çünkü Allah’u Teâlâ, erkekleri
kadınlardan üstün yarattı ve kadını erkeğin emrine verdi. Erkek tâbi olan
değil, kendisine tâbi olunandır. Âmir mevkiinde kadın değil, erkektir. Allah’u
Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 34’te: ″Erkekler, kadınların idârecisi ve koruyucusudurlar″ diye buyurmuş ve erkeğe seyyid (efendi)
adını vermiştir. Bu husus Sûre-i Yusuf, Âyet 25’te: ″Kapının yanında o kadının efendisine (kocasına) rastladılar″ diye geçmektedir. Efendi, köle yerine geçerse,
Allah’ın yarattığı değiştirilmiş olur.
Ayrıca kadınların
hilesinden, tuzağından emin olmak gerekir. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i Yusuf,
Âyet 28’de, kadınlara hitâben: ″Şüphesiz, sizin tuzağınız çok büyüktür″ diye buyurmuştur.
8- Kadınlar, Allah’a isyan olmayan bütün
emirlerinde kocalarına itaat etmelidirler. Eğer bir kimse, karısına Allah’a
isyan sayılabilecek bir hususu emrederse, kadın ona itaat etmez ve ona karşı
çıkması da lâzımdır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:
لَا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ
فِي مَعْصِيَةِ اللّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ (حم عن على)
″Aziz ve Celil olan Allah’a isyanda, yaratılmışlara
itaat yoktur″[35] diye buyurmuştur. Meselâ; bir kadının babasından
kalan veya kendine ait bir parası varsa, bu para ile mahrem birisi, (babası,
kardeşi vs.) yanında olmak kaydı ile kocasının rızâsı olmasa da, farz olan
hacca gidebilir. Kocasının buna engel olma hakkı yoktur. Diğer farz olan ibâdetler
de böyledir. Çünkü farzın yerine gelmemesi durumu Allah’u Teâlâ’ya isyan
sayılır.
Kadın diğer durumlarda
ise, kocasına karşı olan sorumluluklarını yerine getirmede öncelikli
davranmalıdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i
Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
إِذَا الرَّجُلُ دَعَا زَوْجَتَهُ
لِحَاجَتِهِ فَلْتَأْتِهِ وَإِنْ كَانَتْ عَلَى التَّنُّورِ (ت ن عن طلق بن على)
″Koca, bir ihtiyaç dolayısı ile karısını çağırdığı
vakit, kadın bu çağrıya koşmalıdır.″[36]
إِذَا دَعَا الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ إِلَى
فِرَاشِهِ فَلَمْ تَأْتِهِ فَبَاتَ غَضْبَانَ عَلَيْهَا لَعَنَتْهَا
الْمَلَائِكَةُ حَتَّى تُصْبِحَ (م خ عن أبى هريرة)
″Erkek, hanımını yatağına çağırdığı zaman, o kadın
kocasının yatağına girmekten çekinir de gitmez ise, bu yüzden kocası da ona
dargın (öfkeli halde) yatar ise,
melekler o kadına sabah oluncaya kadar lânet ederler.″[37]
إِذَا صَلَّتْ الْمَرْأَةُ خَمْسَهَا
وَصَامَتْ شَهْرَهَا وَحَفِظَتْ فَرْجَهَا وَأَطَاعَتْ زَوْجَهَا قِيلَ لَهَا
ادْخُلِي الْجَنَّةَ مِنْ أَيِّ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ شِئْتِ (حم عن عبد الرحمن بن
عوف طب حب عن أبى هريرة)
Bir kadın, beş vakit namazını kılsa, Ramazan orucunu tutsa, namusunu
muhafaza etse ve kocasına itaat etse, ona; ″Cennetin hangi kapısından girmek istersen oradan gir″ denilir.[38]
İmâd’ül-İslâm
kitabında şöyle yazmaktadır:
″Erkeklere verilmeyen üç haslet kadınlara verilmiştir: ″1- Kadınların hayız görmesi sevabı. 2- Kadınların çocuk doğurması sevabı.
3- Kadınların eşlerine itaat etme sevabı.″ Kadınların hayız görme sevabı; bir kadın hayızlı olduğunda, namaz
vakitlerinde zikrullah ve istiğfarı terk etmezse, kaç gün hayız görürse her
günü için amel defterine kırk şehit sevabı yazılır. Bir kadın hâmile olduğu
zaman doğum yapınca, kaç gün nifas hâli olursa, her günü için amel defterine
elli şehit sevabı yazılır. Bir kadın kocasına itaatkar olmazsa, yani eşi
kendisinden râzı olmazsa, Allah’u Teâlâ, o kadından râzı olmaz. Hattâ melekler
gibi ibâdet etmiş olsa da Allah’u Teâlâ o kadından râzı olmaz. Müslüman bir
kadın; beş vakit namazını kılsa, kocasına da itaatli olsa, o kadına Cennetin
sekiz kapısı açılır. Hangi kapıdan isterse girer. Hattâ kocasından on bin yıl
önce Cennete girer.″
Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem bir Hadis-i Şerif’inde:
إِذَا صَلَّتِ الْمَرْأَةُ خَمْسَهَا
وَصَامَتْ شَهْرَهَا وَحَفِظَتْ فَرْجَهَا، وَأَطَاعَتْ زَوْجَهَا دَخَلَتْ
جَنَّةَ رَبّهَا (طب عن أبى هريرة)
″Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar,
kendisini yabancılardan korur ve kocasına itaat ederse, Rabbinin Cennetine
girer″[40] diye buyurmuştur. Görülüyor ki, Resûlü Ekrem, kadının
kocasına itaat etmesini İslâm’ın şartları arasına almıştır. Yine Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde:
حَامِلاتٌ وَالِدَاتٌ مُرْضِعَاتٌ،
رَحِيمَاتٌ بِأَوْلادِهِنَّ، لَوْلا مَا يَأْتِينَ إِلَى أَزْوَاجِهِنَّ لَدَخَلَ
مُصَلِّيَاتُهُنَّ الْجَنَّةَ (طب ه عن أبى امامة)
″Onlar hâmile olur, çocuk doğurur, emzirir, yavrularına karşı son derece
şefkatli ve merhametlidirler. Eğer kocalarına karşı küfrân-ı ni’mette
bulunmasalar (nankörlükte bulunmazlarsa), namaz
kılanları hemen Cennete giderdi″[41] diye buyurmuştur.
Sâliha kadınlar
hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَثَلُ الْمَرْأَةِ الصَّالِحَةِ فِي
النِّسَاءِ كَمَثَلِ الْغُرَابِ الأَعْصَمِ بَيْنَ مِائَةِ غُرَابٍ (طب عن أبى
أمامة)
″Kadınlar arasında sâliha kadın, yüz tane siyah karga
arasında alaca bir karga gibidir.″[42]
Lokman Aleyhisselâm’ın
oğluna yaptığı nasihatte; ″Oğlum, (huyu) kötü kadından sakın. Çünkü
o vaktinden önce seni kocatır. Kadınların şerrinden kork. Çünkü onlar iyiliğe
çağırmaz. İyi olanlarından bile kendini korumaya çalış″ demiştir.[43]
Fâcir (kötü) olan
kadınların durumu hakkında da Hz. Ali Kerremallâhu veche’den şu Hadis-i Şerif
nakledilmiştir:
دخلت أنا وفاطمة على رسول اللّٰه عليه
السلام فوجدناه باكيا فقلنا ماذا يبكيك يا رسول اللّٰه؟ فقال: رأيت النساء ليلة
أسري بي إلى السماء في شدة عذاب فذكرت شأنهن وبكيت قلت يا رسول اللّٰه ما الذى
رأيت قال رأيت امرأة معلقة من شعرها ويغلي دماغ رأسها ورأيت امرأة معلقة بلسانها
وقد أخرجت يديها من ظهرها والقطران يصب من حلقها ورأيت إمرأة معلقة بثديها من وراء
ظهرها والزقوم يصب فى حلقها ورأيت إمرأة معلقة قد شدت رجلاها مع يديها الى ناصيتها
وقد سلطت عليها حيات وعقارب ورأيت إمرأة تأكل جسدها والنار توقد من تحتها ورأيت إمرأة
يقطع جسدها بمقراض من النار ورأيت إمرأة مسودة الوجه وتأكل أنعائها ورأيت إمرأة
صماء عمياء خرساء فى تابوت من نار يخرج دماغها من منخرها وبدنها منتن من البرص
والجزام ورأيت إمرأة رأسها كرأس الخنزير وبدنها كبدن الحمار لها ألف ألف نوع من
العذاب ورأيت إمرأة على صورة الكلب تدخل العقارب والحيات من قبلها أو من فيها
وتخرج من دبرها والملائكة يضربون على رأسها من مقامع من نار. فقامت فاطمة وقالت يا
أبى ويا قرة عينى أخبرنى ما كانت أعمال هذه النساء فقال عليه السلام يا فاطمة أما
المعلقة بشعرها فكانت لاتكتم شعرها عن الرجال وأما المعلقة بلسانها فكانت تؤذى
زوجها بلسانها وأما المعلقة بثديها فكانت ترضع أطفال الخلق من غير أمر زوجها وأما
المعلقة برجليها فكانت إمرأة تخرج من بيتها بغير إذن الزوج ولا تغتسل من الحيض
والنفاس وأما التى تأكل جسدها فكانت تتزين للرجال وتغتاب الناس وأما التى تقطع
جسدها بمقراض من النار فكانت تشهر نفسها للناس يعنى ترى زينتها ونفسها للرجال وأما
التى شد رجلاها مع يديها إلى ناصيتها وسلطت عليها الحيات والعقارب فكانت تقدر على
الصلاة والصيام ولم تتوضأ ولم تصلى ولم تغتسل من الجنابة وأما التى رأسها كرأس
الخنزير وبدنها كبدن الحمار فكانت نمامة وكاذبة وأما التى على صورة الكلب فكانت
فتانة تبغض زوجها (عن على)
″Ben ve Fâtıma, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve
sellem’in huzuruna vardık. Onu ağlar bulduk. ″Yâ Resûlallah! Sizi ağlatan nedir?″ diye sorduk. Şöyle buyurdu: ″Mîraca çıkarıldığım gece, bâzı kadınları şiddetli azap
içinde görmüştüm; onları hatırladım, ağladım.″ Dedim ki: ″Yâ Resûlallah! Nasıl görmüştün?″ Şöyle buyurdu: ″Bir kadın gördüm;
saçlarından asılmıştı, başı beyni kaynıyordu. Bir kadın gördüm; dilinden
asılmıştı, eli arkasından çıkarılmıştı, boğazından aşağı katran dökülüyordu.
Bir kadın gördüm; memeleri arka taraftan çıkarılmış ve bu memelerinden
asılmıştı, boğazından aşağı zakkum dökülüyordu. Bir kadın gördüm; ayaklarından
asılmıştı, elleri ile ayakları alnına bağlanmıştı. Ayrıca üzerine yılanlar ve
akrepler salınmıştı. Bir kadın gördüm; kendi cesedini yiyordu, altında da ateş
tutuşturulmuştu. Bir kadın gördüm; cesedi ateşten bir makasla kırpılıyordu. Bir
kadın gördüm; yüzü simsiyah olmuştu, bağırsaklarını yiyordu. Bir kadın gördüm;
sağırdı, kördü, dilsizdi, ateşten bir sandık içindeydi. Beyni burnundan
akıyordu. Bedeni alaca, cüzzam illetinden ötürü kokuşmuştu. Bir kadın gördüm;
başı domuz başı gibi idi. Bedeni de eşek bedeni gibi idi. Kendisine bir milyon
çeşit azap ediliyordu. Bir kadın gördüm; köpek suretindeydi. Akrepler, yılanlar
ağzından veya gerisinden giriyor, alt tarafından çıkıyordu. Melekler, bunun
başına ateşten balyozlarla vuruyorlardı. Bunun üzerine Hz. Fâtıma ayağa kalktı
ve şöyle dedi: ″Babacığım, gözümün
nuru, bana haber ver; bu kadınların yaptıkları işler nelerdi?″ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle anlattı:
″Saçlarından asılan kadın; saçlarını erkeklere
göstermekten çekinmez, saklamazdı. Dilinden asılan kadın; dili ile kocasına
eziyet ederdi.[44] Memelerinden asılan kadın; halkın çocuklarını, kocasının izni olmadan
emziren kadındır. Ayaklarından asılan kadın; kocasının izni olmadan dışarı
çıkan, aybaşı hâli ve çocuk doğurma sonrası hâli bittikten sonra boy abdesti
almayan kadındır. Cesedini yiyen kadın; yabancı erkekler için süslenir,
insanların gıybetini ederdi. Cesedi ateşten makasla kesilen kadın; vücudunu
yabancı erkeklere teşhir eden kadındır. Yani kendisini ve süsünü dünyada iken,
yabancı erkeklere gösteriyordu. Elleri ile ayakları alnına bağlanan, üzerine
yılanlar, akrepler salınan kadın; namaz kılmaya, oruç tutmaya gücü yettiği
halde ne abdest alırdı, ne de namaz kılardı. Ayrıca boy abdesti almasını
gerektiren hallerde, boy abdesti almazdı. Başı domuz başı, bedeni eşek bedeni
gibi olan kadın; yalancı ve dedikoducu, söz gezdiren bir kadın idi. Köpek
suretinde olan kadın; fitneci ve kocasına öfkelenen veya kocasını öfkelendiren
kadın idi.[45]
Yine sâliha ve kötü
olan kadınların durumu hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
إنَّ فُجُورَ الْمَرْأَةِ الْفَاجِرَةِ
كَفُجُورِ أَلْفِ فَاجرٍوَإنَّ بِرَّ الْمَرْأَةِ الْمُؤْمِنَةِ كَعَمَلِ
سَبْعِينَ صِدِّيقًا (حل عن ابن عمر)
″Fâcir olan bir kadının fücuru (kötülüğü), fâcir olan bin erkeğin kötülüğü gibidir. Mü’min bir kadının
iyiliği ise, (erkeklerden) yetmiş sıddîkin ameli gibidir.″[46]
Şeyh Muhiddin Arâbî
Hazretleri şöyle buyuruyor:
- Müslümanların zafer
kazanmasına, kafirlerin de kaybetmesine sebep kadınlardır. Müslüman kadınları,
iffetli ve namuslu olup kocalarından başka erkeklerle temas etmezler. Doğan
çocuklar temiz olur. Müslüman kadınları, iffet ve namuslarını muhafaza ederek
Allah’u Teâlâ’nın rızâsına uygun şekilde davrandıklarından dolayı Allah’u Teâlâ
da o kavme merhamet eder. Kâfir kadınlar ise, iffetlerini muhafaza etmezler,
başka erkeklerle temas ederler. Bu sebeple Allah’u Teâlâ yeryüzünden bu zinâ
yapan ahlaksız toplumu temizlemek ister ve o kâfirlere lânet eder.
Müslümanların zaferi kazanmasındaki en büyük etken de budur.
Bir memlekette Allah’u
Teâlâ İslâmiyeti, din-i mübini bir erkeğin eli ile meydana çıkarır. Onun ilk
yardımcısı erkek olmaz, kadın olur. Bir memlekette küfür de kadınların eli ile
yayılır. İffetli bir kadını erkek ne olursa olsun yoldan çıkartamaz. Namussuz
olan bir kadın kendini teşhir ederse, çok sayıda erkekleri yoldan çıkartır. Bu
durumda o toplumun bozulmasına sebep olur. Diğer bir açıdan bakarsan bir
pavyonda veya benzeri kötü yerlerde çalışan kadının sayısı çok azdır. Ama
onlara uyan erkeğin sayısı çok fazladır. Yoldan çıkaran kadın az ama yoldan
çıkmaya heveslenen erkek çoktur.
Yine Allah’u Teâlâ,
kadınların kalbini yumuşak ve merhametli yaratmıştır. Bunu umumî açıdan ele
alırsan böyledir. Sonuç olarak iyiler ve kötüler, kadınlarda da erkeklerde de
çoktur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
اذا كان فى البلدة رجل صالح او امرأة
صالحة دفع اللّٰه تعالى عنها البلاء بدعاءهما.
″Bir beldede sâlih bir erkek ve sâliha bir kadın olur
ise, onların duâlarının bereketiyle, Allah o beldeden belâyı kaldırır.″[47]
Allah’u Teâlâ, her
şeyi çift yaratmıştır.[48] Gece
ile gündüz, kış ile yaz, soğuk ile sıcak, dişi ile erkek çift olduğu gibi
İslâmiyeti yayma hususunda dakadını erkeğe yardımcı kılmıştır. Nitekim
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem İslâmiyeti ilk olarak yayarken onun
maddî ve mânevî destekçisi Hz. Hatice vâlidemiz olmuştur. Böylece İslamiyet
daha hızlı bir şekilde yayılmıştır.[49] Aynı
şekilde Mûsâ Aleyhisselâm’a hanımı destek olmuştu. Hz. Sâra vâlidemiz de
İbrâhim Aleyhisselâm ateşe atıldığında ona îman etmiş ve ilk destekçisi o
olmuştu. Benzer durumlar evliyalarda da olmuştur.
9- Kadın kocasından izinsiz olarak evden
çıkmamalıdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde
şöyle buyurmuştur:
مَثَلُ الرَّافِلَةِ فِي الزِّينَةِ فِي
غَيْرِ أَهْلِهَا كَمَثَلِ ظُلْمَةِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا نُورَ لَهَا (ت عن
ميمونة بنت سعد)
″Ailesi dışındaki kimselere süslenerek görünmeye
çalışan kadının durumu, kıyâmet günü gerçekleşecek karanlıklar gibidir, ona
hiçbir şekilde aydınlık yoktur.″[50]
ايما امرأة خرجت من بيت زوجها بغير اذنه
لعنها كل شيء طلعت عليها الشمس والقمر حتى ترجع الى بيت زوجها (عن ابن عباس)
″Hangi kadın olursa olsun, kocasının izni olmadan,
kocasının evinden dışarı çıkar ise, üzerine ayın ve güneşin doğduğu her şey,
kocasının evine dönünceye kadar o kadına lânet eder.″[51]
Yine bu hususta şu
Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
ان رجلا فى عهد النبى عليه السلام خرج
غازيا فقال لامرأته لا تخرجى من هذا البيت حتى ارجع اليك مرض أبوها, فارسلت رسولا
الى رسول اللّٰه فقال عليه السلام اطبعى زوجك وكذا مرة بعد مرة فاطاعت زوجها ولم
يخرج من البيت مات ابوها ولم تره فبصرت على ذلك حتى رجع زوجها اليها فاوحى لنبى
عليه الصلوة والسلام ان اللّٰه قد غفرلها باطاعة زوجها.
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanında bir adam vardı.
Allah yolunda gazâya çıktı. Gazâya çıkarken de hanımına: ″Ben dönünceye kadar bu evden dışarı çıkma″ dedi. O kadının babası hastalandı. Resûlullah
Efendimize birini gönderdi ve kocasının sözünü dinlemeyip babasının ziyaretine
gidip gidemeyeceğini sordu. Resûlullah Efendimiz, o kadına şu emri yolladı: ″Kocana itaat et.″ Tekrar tekrar adam yolladı. Ancak her defasında kendisine aynı emir geldi.
Bunun için de evden dışarı çıkmadı ve babası öldü, o kadın da babasını
göremedi. Kocası dönünceye kadar da sabretti, evinden dışarı çıkmadı. Sonra
Allah tarafından Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e şöyle bir vahiy
geldi: ″Kocasına itaatından dolayı, o kadını
bağışladım.″[52]
Yine bu hususta Enes
İbn-i Mâlik Radiyallâhu anhu’dan şöyle bir hâdise nakledilmiştir:
خَرَجَ رَجُلٌ فِي سَفَرِهِ وَعَهِدَ
إِلَىامْرَأَتِهِأَنْلَاتَنْزِلَمِنَالْعُلُوِّ إِلَىالسُّفْلِ
وَكَانَ اَبُوهَا فِى الْأَسْفَلِ فَمَرِضَ فَأَرْسَلَتْالْمَرْأَةُ إِلَى
رَسُوْلِ اللّٰهِ صَلَى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَسْتَأْذِنُ فِيْ النُزُوْلِ
إِلَى أَبِيهَا فَقَالَصَلَىاللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَطِيعِي زَوْجَكِ.
فَمَاتَ فَاسْتَأْذَنَتْ فَقَالَ: أَطِيعِي زَوْجَكِ فَدُفِنَ أَبُوْهَا
فَأَرْسَلَ رَسُوْلُ اللّٰهِ صَلَى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَيْهَا
يُخْبِرُهَا أَنَّ اللّٰهَ تَعَالَى قَدْ غَفَرَ لأَبِيْهَا بِطَاعَتِهَا
لِزَوْجِهَا (طس عن أنس بن مالك)
Adamın biri sefere çıktı ve hanımına; üst katından aşağı inmemesini kesin
olarak emretti. Alt katta olan babası hastalandı. Kadın, babasına hizmet için
aşağı inmek istedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e haber göndererek
durumu arzetti. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Kocana itaat et″ buyurdu. Babası öldü. Kadın, babasının cenazesine katılmak için, tekrar
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’den müsaade istedi. Resûlullah Efendimiz
yine ″Kocana itaat et″ buyurdu. Bilahare kadına şöyle haber gönderdi: ″Efendine olan itaatının mükâfaatı olarak, Allah’u
Teâlâ babanı affetmiştir.[53]
Kadın, kocasının izni
ile evinden çıkarsa, şeriatın kurallarına riâyet etmelidir. Bu hususta kocaya
da düşen vazifeler vardır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
المرأة اذا خرجت من باب دارها مزينة
ومعطرة بالطيب والزوج بذلك راضى بنى لزوجها بكل قدم بيت فى النار (عن ابن عباس)
″Bir kadın, evinin kapısından çıktığı zaman; süslenir,
kokulanır çıkarsa, kocası da, o kadının bu hâlinden hoşnut olur ise, o kadının
attığı her adımda, kocası için Cehennem içinde bir ev yapılır.″[54]
Ayrıca sefer
mesâfesinde (90 km’lik) bir yolculukta bulunacak kadının yanında kocası veya
babası, kardeşi, oğlu gibi ebedî nikâhı haram olan bir erkek[55] bulunmalıdır.
Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا يَحِلُّ لِامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أَنْ تُسَافِرَ سَفَرًا يَكُونُ ثَلَاثَةَ
أَيَّامٍ فَصَاعِدًا إِلَّا وَمَعَهَا أَبُوهَا أَوْ أَخُوهَا أَوْ زَوْجُهَا أَوْ
ابْنُهَا أَوْ ذُو مَحْرَمٍ مِنْهَا (ت عن أبى سعيد الخدرى)
″Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının yanında,
babası veya kardeşi veya kocası veya oğlu veya nikâhlanması haram olan bir
kimse olmaksızın üç gün (90 km) veya daha fazla sürecek
bir yolculuğa tek başına çıkması helâl değildir.″[56]
Yanında mahremi
olmayan kadınlardan uzak durulması gerektiğine dair de Câbir Radiyallâhu
anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ لَا تَلِجُوا عَلَى الْمُغِيبَاتِ فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي
مِنْ أَحَدِكُمْ مَجْرَى الدَّمِ قُلْنَا وَمِنْكَ قَالَ وَمِنِّي وَلَكِنَّ
اللّٰهَ أَعَانَنِي عَلَيْهِ فَأَسْلَمُ (ت عن جابر)
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Kocaları ve mahremleri yanında olmayan kadınların
yanında durmayın. Çünkü şeytan, damarlarınızdaki kan gibi sizi şaşırtmak için
etrafınızda dolaşmaktadır″ buyurdu.″Bu durum senin için de
geçerli midir?″diye sorduk. Şöyle
buyurdu:″Benim için de durum
aynıdır, fakat Allah’u Teâlâ beni o şeytanın şerrinden korudu ve yardım etti,
şeytan bana boyun eğdi.″[57]
Kadın için en hayırlı
yer evidir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
أَقْرَبُ مَا تَكُوْنُ الْمَرْأَةُ مِنْ
وَجْهِ رَبِّهَا إِذَا كَانَتْ فِي قَعْرِ بَيْتِهَا وَإِنَّ صَلاَتَهَا فِي
صُحْنِ دَارِهَا أَفْضَلُ مِنْ صَلَاتِهَا فِيْ الْمَسْجِدِ وَصَلَاتَهَا فِيْ
بَيْتِهَا أَفْضَلُ مِنْ صَلَاتِهَا فِي صُحْنِ دَارِهَا وَصَلَاتَهَا فِي
مُخْدَعِهَا أَفْضَلُ مِنْ صَلَاتِهَا فِيْ بَيْتِهَا.
″Kadının, Allah’ın rızasına en yakın olması, evinin en
kapalı yerinde olduğu zamandır. Evinin sahanlığında namaz kılması, mescitte
kılmasından; evin içinde kılması, evin sahanlığında kılmasından, harem odasında
kılması da evin içinde kılmasından daha efdaldir.″[58] Çünkü evin harem (yatak) odası, diğer yerlerinden daha
çok kapalıdır. Bunun için Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:
اَلْمَرْأَةُ عَوْرَةٌ فَإِذَا خَرَجَتْ
اسْتَشْرَفَهَا الشَّيْطَانُ (ت عن عبد اللّٰه حب عن ابن مسعود)
″Kadın nâmahremdir. Dışarı çıktığı zaman şeytan onu
takip eder″[59] diye buyurmuştur. Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve
sellem bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyurmuştur:
للمرأة ستران القبر والزوج (عد عن ابن عباس)
″Kadın için iki örtü vardır: Koca ve kabir″[60]
Kocanın karısı
üzerinde pek çok hakları vardır. Bunlardan en mühimi şu ikisidir: Birincisi;
kadının, kendisini koruyup örtünmesi, yabancılardan muhafaza etmesidir.
İkincisi; ihtiyacından fazla bir şey istememek, şâyet kocasının kazancı haram
ise, haram olan kazancından imkân nisbetinde yememektir. İlk İslâm kadınları
böyle yaparlardı. Erkek, evinden çıkarken, ailesi ve kız çocukları ona şöyle
derlerdi: ″Aman efendi, bize haram nafaka getirme;
bu dünyâda açlık ve sıkıntıya katlanırız, fakat Cehennem ateşine dayanamayız.″[61]
10- Kadın, kocasından izinsiz nâfile oruç tutmamalı
ve onun malını tasadduk etmemelidir. Bu hususta İbn-i Ömer Radiyallâhu
anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
جَاءَتِ امْرَأَةٌ إِلَى النَّبِيِّ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ:يَا رَسُولَ اللّٰهِ مَا حَقُّ
الزَّوْجِ عَلَى الْمَرْأَةِ؟قَالَ: أَنْ لَا تَمْنَعَ نَفْسَهَا وَلَوْ كَانَتْ
عَلَى ظَهْرِ قَتَبٍ وَلَا تَصُومَ يَوْمًا إِلَّا بِإِذْنِهِ إِلَّا رَمَضَانَ
فَإِنْ فَعَلَتْ كَانَ الْأَجْرُ لَهُ وَالْوِزْرُ عَلَيْهَا وَلَا تَخْرُجَ
إِلَّا بِإِذْنِهِ، فَإِنْ خَرَجَتْ لِنَفْسِهَا لَعَنَتْهَا مَلَائِكَةُ
الرَّحْمَةِ وَمَلَائِكَةُ الْعَذَابِ حَتَّى تَرْجِعَ. (عطاء عن ابن عمر) وَإِنَّ
الْمَرْأَةَ إِذَا صَلَّتْ وَلَمْ تَدْعُ لِزَوْجِهَا رُدَّتْ عَلَيْهَا
صَلَاتُهَا حَتَّى تَدْعُوَ لِزَوْجِهَا (عن الحسن)
″Bir kadın Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in
huzuruna geldi ve ″Yâ Resûlallah! Erkeğin
kadını üzerindeki hakkı nedir?″ diye sordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Bir binek üstünde olsa dahi, kendisini kocasına teslim
etmekten kaçınmamalıdır. Kocasının izni olmadan Ramazan orucu hâriç oruç
tutmamalıdır. Şâyet tutarsa, mükâfatı kocasına olur; günahı da kendisine kalır.
Evinden izinsiz dışarı çıkmamalıdır. Şâyet izinsiz çıkarsa, dönüp, elini de
kocasının eli üzerine koyarak; ″İstediğini yap″ deyinceye kadar,
rahmet melekleri ve azap melekleri ona lânet ederler. Hasan Basrî Hazretlerinden nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te ziyâdeyle; ″Bir kadın namaz kıldığı zaman, kocasına duâ etmezse,
kocasına duâ edinceye kadar namazı reddolunur″ diye de geçmektedir.[62]
Ayrıca kadın,
kocasının malını israf etmemeli ve onu korumalıdır. Bu hususta Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا يَحِلُّ لَهَا أَنْ
تُطْعِمَمِنْبَيْتِهِ إِلَّا بِإِذْنِهِ إِلَّا الرَّطْبَمِنَالطَّعَامِ الَّذِي
يُخَافُ فَسَادُهُ،فَإِنْ أَطْعَمَتْ عَنْ رِضَاهُ كاَنَ لَهَا مِثْلُ
أَجْرِهِ،وَإِنْ أَطْعَمَتْ بِغَيْرِ إِذْنِهِ كَانَ لَهُ الْأَجْرُ
وَعَلَيْهَاالوِزْرُ (أبو داود الطيالسي والبيهقي عن ابن عمر)
″Kocasının müsâdesi olmadan evinden yedirmek kadına
helal değildir. Ancak bozulup çürüyecek yaş yemekler müstesnâdır. Şâyet kocanın
müsâdesi ile yedirir ise, kocasının sevabı kadar da kendisi sevap alır.
Müsâdesi olmadan yedirecek olursa, günahı kendisine, sevabı ise kocasına ait
olur.″[63]
Fıkıh âlimlerine göre;
bir kadının kocasının evinde onun izni olmadan ekmek veya ekmeğe benzer az bir
şey tasadduk etmesi câizdir. Zîrâ örf ve âdete göre; kadın kocasının evinden az
olarak sadaka vermekten menolunmaz. Zaten kocası, bundan zarar da görmez.
11- Kadınları, yabancıların görebilecekleri yerlerde
oturtmamalıdır. Kadın, nâmahrem bir erkekle konuşmak mecburiyetinde kalırsa,
nezâketli konuşmamalıdır. Bu hususta Allah’u Teâlâ, Sûre-i Ahzâb, Âyet 32’de,
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımları üzerinden bütün Mü’min
kadınlara şu uyarıyı yapmaktadır: ″Ey Peygamberin zevceleri! Siz başka kadınlar gibi değilsiniz. Takvâ sahibi
olmak istiyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) konuşurken
hoş bir edâ ile konuşmayın ki, kalbinde hastalık olan kimse size karşı ümide
kapılmasın. Siz konuştuğunuz vakit, uygun (yanlış düşüncelere
sebebiyet vermeyecek) bir tarzda konuşun.″
Mü’min olan kimsenin
eşini kıskanması elbette vardır. Ancak kıskançlıkta da ölçülü olup aşırı
gitmemelidir. Sonu kötülüğe varacak hareketlere göz yummamalı, kötü kanaat
sahibi olacak şekilde de lüzumsuz vesveseye kapılmamalıdır. Yerinde olan
kıskançlık makbul ve lâzımdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve
sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
إِنَّ اللّٰهَ يَغَارُ وَالْمُؤْمِنُ
يَغَارُ وَغَيْرَةُ اللّٰهِ أَنْ يَأْتِيَ الْمُؤْمِنُ مَا حَرَّمَ عَلَيْهِ (ت عن
أبى هريرة)
″Şüphesiz Allah’u Teâlâ kıskanır. Mü’min de kıskanır.
Allah’ın kıskanması; Mü’min’in haramları işlemesinden dolayıdır.″[64]
دَخَلْتُ الْجَنَّةَ
فَإِذَا أَنَا بِقَصْرٍ مِنْ ذَهَبٍ فَقُلْتُ لِمَنْ هَذَا الْقَصْرُ قَالُوا
لِشَابٍّ مِنْ قُرَيْشٍ فَظَنَنْتُ أَنِّي أَنَا هُوَ فَقُلْتُ وَمَنْ هُوَ
فَقَالُوا عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ فَلَوْلَا مَا عَلِمْتُ مِنْ غَيْرَتِكَ لَدَخَلْتُهُ فَقَالَ عُمَرُ عَلَيْكَ
يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَغَارُ (حم عن انس)
(Miraca çıktığımda) Cennete
girdim ve altından bir köşk karşıma çıktı. ″Bu köşk kimin?″ diye sordum. ″Kureyşten bir gencin″ dediler. O gencin kendim olduğunu sandım ve ″Kimdir o?″ diye sordum. Ömer b. el-Hattab″ dediler.[65] Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Yâ Ömer! İçine girip bakmayı arzu ettim. Ancak senin
kıskanç olduğunu hatırladım ve geri döndüm!″ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer dedi ki: ″Yâ Resûlallah! Sana karşı da mı kıskanç olacağım,
girseydin.″[66]
Hasan Basrî Hazretleri
de; ″Nasıl olur da ailelerinizi sokaklara gönderirsiniz, müşrikler arasında
gezerler. Kıskançlığı olmayanı Allah’u Teâlâ kınamış, ayıplamıştır″ diye buyurmuştur.[67]
Kıskançlıkta itidalli
olmayla ilgili de Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
إِنَّ مِنَ الْغَيْرَةِ
مَا يُحِبُّ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ وَمِنْهَا مَا يَبْغُضُ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ
وَمِنَ الْخُيَلَاءِ مَا يُحِبُّ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ وَمِنْهَا مَا يَبْغُضُ
اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ فَأَمَّا الْغَيْرَةُ الَّتِي يُحِبُّ اللّٰهُ عَزَّ
وَجَلَّ فَالْغَيْرَةُ فِي الرِّيبَةِ وَأَمَّا الْغَيْرَةُ الَّتِي يَبْغُضُ
اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ فَالْغَيْرَةُ فِي غَيْرِ رِيبَةٍ وَالِاخْتِيَالُ الَّذِي
يُحِبُّ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ اخْتِيَالُ الرَّجُلِ بِنَفْسِهِ عِنْدَ الْقِتَالِ
وَعِنْدَ الصَّدَقَةِ وَالِاخْتِيَالُ الَّذِي يَبْغُضُ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ
الْخُيَلَاءُ فِي الْبَاطِلِ (د ن عن جابر)
″Aziz ve Celil olan Allah’ın sevdiği ve buğzettiği kıskançlıklar
olduğu gibi, sevdiği ve buğzettiği kibirlilikler de vardır. Allah’ın sevdiği
kıskançlık, yerinde duyulan kıskançlıktır. Allah’ın buğzettiği kıskançlık ise,
yersiz duyulan kıskançlıktır. Allah’ın sevdiği kibir, kişinin savaş esnâsında
kendi güç ve kuvveti sebebiyle duyduğu ve hiçbir etki altında kalmadan sadakayı
verirken memnuniyet duyduğu kibirdir. Allah’ın buğzettiği kibir ise, bâtıl
yolda duyulan kibirdir.″[68]
Kadınların, lüzumlu
olmadıkça evlerinden çıkmalarına müsaade edilmemelidir. Bu hususta da şu
Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
قال رسول اللّٰه صلى اللّٰه عليه وسلم
لابنته فاطمة أي شيء خير للمرأة؟ فقالت: أن لا ترى رجلا ولا يراها رجل فضمها إليه
وقال ذرية بعضها من بعض.
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, kızı Fâtıma Radiyallâhu anhâ’ya; ″Kadınlar hakkında en hayırlı olanı hangisidir″ diye sordu. Hz. Fâtıma; ″Kadının yabancı erkeği veya yabancı erkeğin kadını
görmemesidir″ dedi. Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem sevgisini izhar ederek, Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet
34’te geçen; ″Bunlar (Peygamberler), birbirinden kollara ayrılmış bir nesildir″ buyruğunu okudu ve bu cevabını beğendi.[69]
Hz. Ömer Radiyallâhu
anhu şöyle buyurmuştur: ″Kadınlarınızın sokaklarda gezmemelerini
isterseniz, onlara sevimli elbise giydirmeyin. Çünkü onlar, âdi elbise ile
görünmek istemezler.″ ″Kadınlarınıza her zaman yok demeye alışın; onların her istediğine evet
derseniz, işiniz var.″[70]
Hanefi mezhebinde;
genç kadınlar için onların camiye gitmeleri dahi mekruh görülmüştür. Kadınlar,
ihtiyaçları için sokağa çıkmalı, ancak keyfî olarak çıkmamalıdır. Çünkü böyle
lüzumsuz yere sokaklarda dolaşmak kadının mürüvvetini yok eder. Hattâ bir
fesadın uyanmasına da sebep olabilir. Kadına yakışan; sokağa çıkacağı zaman,
kimseye bakmadan vakar ve edeple yoluna devam etmesidir.[71]
12- Kadının kocasının işlerini görmesi çok
sevaplıdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
اذا غسلت المرأة ثياب زوجها كتب اللّٰه
لها الف حسنة وغفرلها الفى خطيئة واستغفر لها كل شىء طلعت عليه الشمس ورفع لها الف
درجة (ابو منصور فى مسند الفردوس عن عبد اللّٰه بن مسعود)
″Bir kadın, kocasının elbisesini yıkadığı zaman şu
sevapları alır: 1- Allah’u Teâlâ onun için bin iyilik sevabı yazar, iki bin
kötülüğünü de bağışlar. 2- Üzerine güneş doğan her şey, o kadının
bağışlanmasını Allah’tan diler. 3- O kadın, bin derece yükseltilir.″[72]
Yine Esmâ bint-i Yezid
el-Ensâriyye Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te şöyle
buyrulmuştur:
أَنَّهَا أَتَتِ النَّبِيَّ صَلَّى
اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ بَيْنَ أَصْحَابِهِ، فَقَالَتْ: بِأَبِي أَنْتَ
وَأُمِّي أَنَا وَافِدَةُ النِّسَاءِ إِلَيْكَ، وَاعْلَمْ، نَفْسِي لَكَ
الْفِدَاءُ، أَنَّهُ مَا مِنَ امْرَأَةٍ كَائِنَةٍ فِي شَرِقٍ وَلَا غَرْبٍ
سَمِعَتْ بِمَخْرَجِي هَذَا أَوْ لَمْ تَسْمَعْ إِلَّا وَهِيَ عَلَى مِثْلِ
رَأْيِي، إِنَّ اللّٰه بَعَثَكَ إِلَى الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ كَافَّةً،
فَآمَنَّا بِكَ وَبِإِلَهِكَ، وَإِنَّا مَعْشَرَ النِّسَاءِ مَحْصُورَاتٌ
مَقْصُورَاتٌ قَوَاعِدُ بُيُوتِكُمْ وَمَفْضَى شَهَوَاتِكُمْ، وَحَامِلَاتُ
أَوْلَادِكُمْ، وَإِنَّكُمْ مَعَاشِرَ الرِّجَالِ فُضِّلْتُمْ عَلَيْنَا
بِالْجُمَعِ، وَالْجَمَاعَاتِ، وَعِيَادَةِ الْمَرِيضِ، وَشُهُودِ الْجَنَائِزِ،
وَالْحَجِّ بَعْدَ الْحَجِّ، وَأَفْضَلُ مِنْ ذَلِكَ الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ
اللّٰه عَزَّ وَجَلَّ، وَإِنَّ الرَّجُلَ مِنْكُمْ إِذَا خَرَجَ حَاجًّا أَوْ
مُعْتَمِرًا أَوْ مُرَابِطًا حَفِظْنَا لَكُمْ أَمْوَالَكُمْ، وَغَزَلْنَا لَكُمْ
أَثْوَابَكُمْ، وَرَبَّيْنَا لَكُمْ أَوْلَادَكُمْ، فَمَا نُشَارِكُكُمْ فِي
الْأَجْرِ يَا رَسُولَ اللّٰه؟ فَالْتَفَتَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ إِلَى أَصْحَابِهِ بِوَجْهِهِ كُلِّهِ ثُمَّ قَالَ: «هَلْ سَمِعْتُمْ
مَقَالَةَ امْرَأَةٍ قَطُّ أَحْسَنَ فِي مَسْأَلَتِهَا عَنْ أَمْرِ دِينِهَا مِنْ
هَذِهِ؟» فَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللّٰه، مَا ظَنَنَّا أَنَّ امْرَأَةً تَهْتَدِي
إِلَى مِثْلِ هَذَا، فَالْتَفَتَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
إِلَيْهَا، فَقَالَ: انْصَرِفِي أَيَّتُهَا الْمَرْأَةُ، وَأَعْلِمِي مَنْ
خَلْفَكِ مِنَ النِّسَاءِ، أَنَّ حُسْنَ تَبَعُّلِ إِحْدَاكُنَّ لِزَوْجِهَا
وَطَلَبَهَا مَرْضَاتَهُ، وَاتِّبَاعَهَا مُوَافَقَتَهُ تَعْدِلُ ذَلِكَ كُلَّهُ
قَالَ: فَأَدْبَرَتِ الْمَرْأَةُ وَهِيَ تُهَلِّلُ وَتُكَبِّرُ اسْتِبْشَارًا (هب
عن أسماء بنت يزيد الأنصارية من بني عبد الأشهل)
Kadın Sahâbîlerden olan Esmâ Radiyallâhu anhâ, Peygamberimiz Sallallâhu
aleyhi ve sellem’e geldi ve ona: ″Yâ Resûlallah! Anam babam sana fedâ olsun. Şüphesiz ben, kadınlar tarafından
sana elçi olarak gönderildim. Allah’u Teâlâ seni erkeklere de kadınlara da
Peygamber olarak göndermiştir. Biz kadınlar sana ve senin Rabbine îman ettik.
Lâkin biz kadınlar, evlere kapanıp kalıyoruz. Kocalarımıza hizmet ediyor ve
çocuklarını yetiştiriyoruz. Siz ise Cumâ namazları kılmak, câmilere ve cemâate
gitmek, hastaları ziyaret etmek, cenâze namazı kılmak, hac üstüne hac yapmak,
daha da önemlisi Allah yolunda cihat etmek gibi faziletlerle bizden üstün
oluyorsunuz. Ancak siz hac, umre ve kâfirlerle mücadele etmek üzere evinizden
çıktığınız vakitlerde, biz sizin mallarınızı korur, iplik eğirip elbiselerinizi
dokur ve çocuklarınızı besleriz. O halde bizler de o hayır ve sevaplı işlerin
mükafatında sizlere ortak olur muyuz?″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Esmâ’nın bu sözlerini
dinledikten sonra, yanlarında bulunan ashâbına dönerek: ″Siz hiç din işlerinde soru soran bir kadından, bundan
daha güzel sözler işittiniz mi?″ buyurdu. Onlar da: ″Yâ Resûlallah! Biz bir
kadından, böyle güzel ifadeler beklemezdik″ dediler. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem tekrar ona hitâb
ederek: ″Ey hatun!
Diyeceklerimi belle ve seni gönderen kadınlara da anlat ki; hanımların kocası
ile iyi geçinip, kocasının hoşnutluğunu kazanması, o faziletlerin hepsine eşit
olur″ buyurdu. Bu güzel haberle sevinen Esmâ
Râdiyallâhu anhâ, tahlil ve tekbir getirdi ve bu hâdiseyi Ashâb-ı Kirâmın
hanımlarına müjdeledi.[73]
Yine bu konu hakkında
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle
buyurmuştur:
مِهْنَةُ اِحْدَاكُنَّ في بَيْتِهَا
تُدْرِكُ جِهَادَ الْمُجَاهِدِينَ إِنَ شَاءَ اللّٰه تَعَالَى (ع عن أنس)
″Siz kadınlardan birinizin kendi evinde yapacağı bir
iş, mücâhitlerin yaptığı cihat sevabını kazandırır İnşallâhu Teâlâ.″[74]
عَلِّمُواأَوْلَادَكُم السِّبَاحَةَ
والرِّمَايَةَوَنِعْمَ لَهْوُ المُؤْمِنَةِفِيبَيْتِهَا الْغَزَلُ (فر عن بكر بن
عبد اللّٰه بن الربيع الانصاري)
″Evlatlarınıza yüzmeyi ve atıcılığı öğretin. Mü’min bir
kadın için evinde yün eğirmek ne güzeldir.″[75]
Aynı şekilde ev
işlerinde koca da kadına yardımcı olmalıdır. Bunun mükâfatı da çoktur. Hadis-i
Şerif’te:
خِدْمَةُ الْعِيَالِ تُطْفِئُ غَضَبَ
الرَّبِّ وَتَزِيدُ الْحَسَنَاتِ وَالدَّرَجَاتِ وَمُهُورَ الْحُورِ الْعِينَ مَنْ
كَانَ يَخْدِمُ فِى الْبَيْتِ وَلَا يَأْنَفُ كُتِبَ اسْمُهُ فِى دِيوَانِ
الشُّهَدَاءِ وَآتَاهُ اللّٰهِ فِى كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ثَوَابَ اَلْفِ
شَهِيدٍ وَلَهُ بِكُلِّ قَدَمٍ حَجَّةٌ وَعُمْرَةٌ وَاَعْطَاهُ بِكُلِّ عَرَقٍ فِى
جَسَدِهِ مَدِينَةٌ.
″Bir kimsenin ailesine hizmet etmesi, Allah’ın gazabını
önler. Kişinin sevabını ve derecelerini artırır ki, hûrulîyn’in mehridir.
Evinde hizmet edip, bundan utanmayan kimsenin adı şehitler defterine
kaydolunur. Gece ve gündüz Cenâb-ı Hakk ona şehit sevabı verir ve her bir adımı
başına bir hac ve bir umre sevabı verir. Vücudunda bulunan tüylerinin sayısınca
ona Cennette bir şehir verir″[76] diye buyrulmuştur.
Abdullah İbn-i Mübârek
Hazretleri bir gazada orada bulunanlara şöyle buyurdular:
″Şu an yapmakta olduğunuz amelden daha faziletlisinin ne olduğunu biliyor
musunuz?″ Oradakiler: ″Bilmiyoruz″ diye cevap verdiler. Bunun üzerine buyurdu ki: ″İffet sahibi birisinin, çoluk çocuğu ile yatarken, gece kalkıp, uyurken
üzerleri açılmış olan yavrularına bakıp, şefkat ve merhametinden onların
üzerini örtmesi, bizim bu amelimizden daha faziletlidir.[77]
Bir diğer Hadis-i
Şerif’te de:
مَا مِنْ رَجُلٍ يُعِينُ اِمْرَأَتَهُ فِى
الْبَيْتِ اِلَّا اَعْطَاهُ اللّٰهُ تَعَالَى مِنَ الثَّوَابِ مِثْلَ مَا
اُعْطِنَى اَيُّوبَ وَدَاوُدَ وَيَعْقُوبَ وَعِيسَى عَلَيْهُمُ السَّلَامُ.
″Bir kimse ev işlerinde karısına yardım ederse, Allah’u
Teâlâ ona Eyyub, Dâvud, Yâkub ve İsâ Aleyhimüsselâm’a verdiği gibi sevap verir″[78] diye buyrulmuştur.
13- Kadın, kocasına karşı nankörlük etmemeli ve onu sıkıntıya sokacak
isteklerde bulunmamalıdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve
sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
ايما امرأة ادخلت على زوجها الغم فى امر
النفقة او كلفته ما يطيقه لا يقبل اللّٰه منها صرفا ولا عدلا (عن عبد الرحمن بن
عوف)
″Hangi kadın olursa olsun, geçim derdinden ötürü
kocasını üzer, gücü yetmeyeceği bir şeyi kocasından ister ise, onun ne farz
ibâdeti, ne de nâfile ibâdeti makbul olur.″[79]
لو كان جميع ما فى الارض ذهبا وفضة وحملته
امرأة لى بيت زوجها ثم فخرت عليه يوما من الايام بقولها من انت انما المال لى ولا
مال لك احيط اللّٰه عملها ولو كان كثيرا (عن عبد اللّٰه بن عمر)
Yerin tamamı altın ve gümüş olsa da, kadın bunları alıp kocasının evine
gitse, sonra da günün birinde kocasının başına kakıp böbürlenerek ″Sen de kim oluyorsun, mal benim; senin malın yok ki?″ dese, Allah’u Teâlâ, onun amellerini boşa çıkarır, ne
kadar çok olursa olsun.[80]
ما من إمرأة قالت لزوجها ما رأيت منك
خيراّ قط إلا أحبط اللّٰه عملها سبعين سنة ولو كانت تصوم النهار وتقوم الليل (عن
عثمان)
″Bir kadın kocasına: senden hiç hayır görmedim, der ise
Allah onun yetmiş yıllık amelini hiç eder; isterse o kadın, gündüzlerini
oruçlu, gecelerini namazlı geçirsin.″[81]
يَا مَعْشَرَ النِّسَاءِ تَصَدَّقْنَ
وَأَكْثِرْنَ الِاسْتِغْفَارَ فَإِنِّي رَأَيْتُكُنَّ أَكْثَرَ أَهْلِ النَّارِ
فَقَالَتْ امْرَأَةٌ مِنْهُنَّ جَزْلَةٌ وَمَا لَنَا يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَكْثَرَ
أَهْلِ النَّارِ قَالَ تُكْثِرْنَ اللَّعْنَ وَتَكْفُرْنَ الْعَشِيرَ وَمَا
رَأَيْتُ مِنْ نَاقِصَاتِ عَقْلٍ وَدِينٍ أَغْلَبَ لِذِي لُبٍّ مِنْكُنَّ قَالَتْ
يَا رَسُولَ اللّٰهِ وَمَا نُقْصَانُ الْعَقْلِ وَالدِّينِ قَالَ أَمَّا نُقْصَانُ
الْعَقْلِ فَشَهَادَةُ امْرَأَتَيْنِ تَعْدِلُ شَهَادَةَ رَجُلٍ فَهَذَا نُقْصَانُ
الْعَقْلِ وَتَمْكُثُ اللَّيَالِي مَا تُصَلِّي وَتُفْطِرُ فِي رَمَضَانَ فَهَذَا
نُقْصَانُ الدِّينِ (م عن ابن عمر خ عن أبى سعيد الخدرى)
″Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin ve çok istiğfarda
bulunun. Çünkü ben (mîraç gecesinde), sizlerin Cehennem ehlinin
çoğunluğunu oluşturduğunuzu gördüm. Kadınlardan biri: ″Yâ Resûlallah! Biz neden Cehennem ehlinin çoğunluğunu
oluşturuyoruz?″ diye sorunca,
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Lâneti çok söylediğiniz (bedduâyı çok yaptığınız) ve kocalarınıza nankörlük ettiğiniz
içindir.[82] Aklı
ve dini eksik olup da aklı başında adamların aklını çelen sizin gibisini
görmedim. O kadın: ″Aklımızın ve dinimizin
eksikliği nedir?″ diye sorunca da
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″İki kadının şâhitliği bir erkeğin şâhitliğine
bedeldir. Kadının günlerce namaz kılmadığı olur. Ramazan’da oruç tutmadığı
olur, bu da dininin noksanlığıdır.″[83]
14- Kadın, kocasını kederlendirecek, öfkelendirecek davranışlardan uzak
durmalıdır. Bu hususta da Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
أيما امرأةكلحتفيوجه زوجها فتدخل عليه
الغمفهي في سخط اللّٰه الى أن تضحك فيوجه زوجها فتدخل عليهالسرور (عن طلحة ابن عبد
اللّٰه)
″Hangi kadın olursa olsun; kocasının yüzüne, asık yüzle
bakar, onu kedere boğar ise, kocasının yüzüne gülüp onu neşelendirinceye kadar
Allah’ın dargınlığındadır.″[84]
Kocası bulunmadığı
zaman sükût edip bir kenara çekilerek, kocası geldiği zaman, neşelenmek,
oynamak ve kocasının gönlünü hoş edecek hareketlerde bulunmak da yine hanımlara
düşen vazifelerdendir. Hiçbir surette kocasına eziyet etmesi uygun değildir.[85] Zîrâ
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا تُؤْذِي امْرَأَةٌ زَوْجَهَا فِي
الدُّنْيَا إِلَّا قَالَتْ زَوْجَتُهُ مِنْ الْحُورِ الْعِينِ لَا تُؤْذِيهِ
قَاتَلَكِ اللّٰهُ فَإِنَّمَا هُوَ عِنْدَكَ دَخِيلٌ يُوشِكُ أَنْ يُفَارِقَكِ
إِلَيْنَا (ت ه عن معاذ بن جبل)
″Bir kadın dünyâda kocasına eziyet ederse, o erkeğin
Cennette Hûrilîyn’den olan zevcesi o kadına hitap ederek şöyle der: ″Allah canını alsın, bu adama eziyet etme. O dünyâda
senin yanında misafirdir, yakında senin yanından ayrılıp bize gelecektir.″[86]
15- Kadın, kocası için süslenmeli ve güzel kokular sürünmelidir.
Ziynetlerini, süslerini yabancılara aslâ göstermemelidir. Zîrâ Hadis-i
Şerif’te:
اِذَا تَطَيَّبَتِ الْمَرْأَةُ لِغَيْرِ
زَوْجِهَا هُوَ نَارٌ.
″Eğer kadın, kocasından başkası için süslenirse, bu güzelleşmesi
ateştir″[87] diye buyrulmuştur. Yine bir diğer Hadis-i Şerif’te:
أَيُّمَا امْرَأَةٍ اسْتَعْطَرَتْ
فَمَرَّتْ عَلَى قَوْمٍ لِيَجِدُوا مِنْ رِيحِهَا فَهِيَ زَانِيَةٌ (ن عن غنيم بن
قيس عن الأشعري)
″Bir kadın güzel kokular sürünüp, bunu hissetsinler
diye bir topluluğa uğrarsa zinâ etmiş olur.″[88]
Ayrıca kendisi güzel
ise, çirkinliğinden dolayı kocasını ayıplamamalıdır. Bu hususta Esmâi’den şu
hâdise nakledilmiştir:
- Çölde, çok güzel bir
kadın gördüm. Çok çirkin bir adamın nikâhı altındaydı. Kadının, bu kadar çirkin
bir adamla geçinebilmesine şaşırıp kaldım ve o kadına bunun sebebini sordum.
Bana: ″Kocamın, Cenâb-ı Hakkı râzı kılacak bir ameli var ki, Allah’u Teâlâ beni
ona mükâfat olarak verdi. Benim de Cenâb-ı Hakk’a bir isyânım var ki, böyle
çirkin bir adamla cezâlandırılıyorum, günahıma keffâret olur. Allah’ın
taksimatına nasıl râzı olmayayım?″ dedi ve beni susturdu.[89]
Yine başka bir çifte
rastladım. Kadın, kocasına şöyle diyordu: ″Ben, senin gibi çirkin bir adama düştüm ve buna sabrettim. Sen de benim
gibi güzel bir kadın ile mükâfatlandırıldın ve buna şükrettin. Sabredenle,
şükredenin her ikisi de Cennettedir.″[90]
Yine Esmâi anlatıyor: ″Çölde bir kadına rastladım. Kırmızı elbise giymiş ve elini kınalamış tesbih
çekiyordu. ″Bu elbise, bu kına ve bu tesbih
birbiriyle bağdaşamazlar″ dedim. Kadın; ″Benim bir Allah’a bir de kocama karşı vazifelerim var; ikisini de ihmal
etmem″ dedi. Yani güzel elbise ve kına gibi süsleri kocama karşı yapıyor, tesbihi
ise Allah için çekiyorum demek istemiştir.[91]
Ayrıca kadın, kocası
öldüğü zaman, dört ay on gün olan iddetini kocasının evinde geçirmeli ve bu
müddet içinde de süslenip, koku sürünüp ziynetlenmemelidir. Bu
hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا يَحِلُّ لِامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أَنْ تُحِدَّ عَلَى مَيِّتٍ فَوْقَ ثَلَاثٍ إِلَّا
عَلَى زَوْجٍ فَإِنَّهَا تُحِدُّ عَلَيْهِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا (خ عن ام
حبيبة)
″Allah’a ve âhiret gününe îman eden bir kadının
kocasından başka bir ölü için üç günden fazla yas tutması helâl değildir. Lâkin
kadın, kocasına karşı dört ay on gün üzüntüsünü belli edebilir.″[92]
Ebû Said el-Hudrî
Radiyallâhu anhu’nun kız kardeşi olan Furay’a bint-i Mâlik Radiyallâhu anhâ’nın
kocası vefat ettiğinde, bulunduğu evden ayrılma talebinde bulununca Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem ona:
امْكُثِي فِي بَيْتِكِ
الَّذِي جَاءَ فِيهِ نَعْيُ زَوْجِكِ حَتَّى يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ قَالَتْ
فَاعْتَدَدْتُ فِيهِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا (ه عن الفريعة بنت مالك)
″Yazılı iddet süresi tamamlanıncaya kadar, sen kocanın
ölüm haberini aldığın evinde dur″ diye buyurmuştur. Furay’a demiştir ki: ″Ben o evde dört ay on gün iddet olarak durdum.″[93]
16- Kadın, kocasının nikâhında başka kadınlar varsa, kendi sırasına
sabretmelidir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımlarından
Sevde Radiyallâhu anhâ, kendi sırasını Âişe Radiyallâhu anhâ’ya vermiştir.[94]
17- İki karısı olan bir kimse, birisi ile
birleşirken diğerine işittirmemelidir. Zîrâ bunu Peygamberimiz Sallallâhu
aleyhi ve sellem yasaklamıştır.
18- Cennette kocasıyla birlikte olmak isteyen
kadınların, imkan dahilinde kocalarının ölümünden sonra evlenmemeleri daha
uygundur.
Birkaç evlilik yapmış
kadınlar için Cennette hangi kocasıyla olacağına dair farklı nakiller vardır.
Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem’in zevcesi Ümmü Seleme Radiyallâhu anhâ’dan
nakledilen şu Hadis-i Şerif’e göre; dünyâda birden fazla evlenmiş olan bir
kadın, Cennette ahlakı en güzel olan eşini tercih edecektir:
يَا رَسُولَ اللّٰهِ،
الْمَرْأَةُ مِنَّا تَتَزَوَّجُ زَّوْجَيْنِ وَالثَّلاثَةَ وَالأَرْبَعَةَ، ثُمَّ
تَمُوتُ فَتَدْخُلُ الْجَنَّةَ وَيَدْخُلُونَ مَعَهَا، مَنْ يَكُونُ زَوْجُهَا؟،
قَالَ: يَا أُمَّ سَلَمَةَ،إِنَّهَا تُخَيَّرُ فَتَخْتَارُ أَحْسَنَهُمْ خُلُقًا،
فَتَقُولُ: أَيْ رَبِّ إِنَّ هَذَا كَانَ أَحْسَنَهُمْ مَعِي خُلُقًا فِي دَارِ
الدُّنْيَا، فَزَوِّجْنِيهِ، يَا أُمَّ سَلَمَةَ ذَهَبَ حُسْنُ الْخُلُقِ
بِخَيْرِ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ. (طب عن ام سلمة)
″Yâ Resûlallah! Bizden bir kadın iki, üç ve dört
erkekle evleniyor. Sonra ölüp Cennete gider ve eşleri de onunla birlikte
Cennete girerlerse, hangileri onların eşleri olacaktır?″ dedim, buyurdu ki: ″Ey Ümmü Seleme! Onlar kendileri muhayyer bırakılırlar
ve kocalarından ahlâkı en güzel olanı seçerler ve derler ki: ″Ey Rabbimiz! Bunun ahlâkı çok güzeldir. Onu benimle
evlendir.″ Ey Ümmü Seleme! Güzel
ahlâk dünyâ ve âhiretin hayrıdır.″[95]
Diğer bir nakle göre
ise, dünyâda birden fazla evlilik yapmış olan bir kadın Cennette son eşiyle
birlikte olacaktır:
Ümmü’d-Derdâ’nın
âhirette de kendisiyle birlikte olmak istediğini kocası ölüm döşeğinde iken ona
söylemesi üzerine Ebu’d-Derdâ kendisine, bu takdirde kendisinden sonra kimseyle
evlenmemesini tavsiye etti. Nitekim Ebu’d-Derdâ’nın ölümünün ardından Hz.
Muâviye kendisine tâlip olunca, ona:
سَمِعْتُ أَبَا الدَّرْدَاءِ يَقُولُ
قَالَرَسُولُ اللّٰهُ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَاَلْمَرْأَةُ لِآخِرِ
أَزْوَاجِهَا(كر عن ام سلمة)
″Ben Ebu’d-Derdâ’nın, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve
sellem’den; ″Kadın âhirette son
evlendiği kocasıyla birlikte olacaktır″ dediğini duydum″[96] diye cevap vermiş ve bu sebeple ondan sonra kimseyle evlenmeyeceğini
beyan etmiştir.
Sonuç olarak;
evlilikte erkek üzerine de kadın üzerine de düşen sorumluluklar vardır. Ancak
erkeğin sorumluluğu daha fazla olduğu için kadınlara göre hakları da daha
fazladır. Bu hususta Ebû Said el-Hudrî Radiyallâhu anhu’dan nakledilen
Hadis-i Şerif’te, o şöyle anlatmaktadır:
جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللّٰهِ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِابْنَةٍ لَهُ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ
هَذِهِ ابْنَتِي قَدْأَبَتْأَنْ تَتَزَوَّجَ فَقَالَ لَهَا النَّبِيُّ صَلَّى
اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَطِيعِي أَبَاكِ فَقَالَتْ: وَالَّذِي بَعَثَكَ
بِالْحَقِّ لَا أَتَزَوَّجُ حَتَّى تُخْبِرَنِي مَا حَقُّ الزَّوْجِ عَلَى
زَوْجَتِهِ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: حَقُّ
الزَّوْجِ عَلَى زَوْجَتِهِ أَنْ لَوْ كَانَتْقَرْحَةٌفَلَحَسَتْهَا مَا أَدَّتْ
حَقَّهُ قَالَتْ: وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَا أَتَزَوَّجُ أَبَدًا فَقَالَ
النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا تَنْكِحُوهُنَّ إِلَّا
بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ (حب عن عن أبي سعيد الخدري)
Adamın biri Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e kızı ile birlikte
geldi ve ″Yâ Resûlallah! Kızım
evlenmek istemiyor″ dedi. Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem o kıza: ″Babana karşı itaatli ol″ diye buyurdu. Kız da Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e: ″Seni hak Peygamber olarak gönderene yemin ederim ki,
kocanın hanımı üzerinde ne gibi bir hakkı olduğunu öğrenmeden aslâ
evlenmeyeceğim″ dedi. Bunun üzerine
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ona: ″Kocanın hanımı üzerinde olan hakkı şudur ki, eğer
kocanın üzerinde bir çıban yarası olsa, kadın bunu dili ile yalasa da kocasının
hakkını ödeyemez″ buyurdu. Kız da: ″Seni hak Peygamber olarak gönderene yemin ederim ki,
hiçbir zaman evlenmeyeceğim″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem kızın babasına: ″Kızlarınızı rızâ ve izinleri olmadıkça evlendirmeyin″ buyurdu.[97]
Hz. Âişe Radiyallâhu
anhâ’dan nakledilen bir diğer Hadis-i şerif’te de şöyle anlatılmaktadır:
أتت فتاة إلى النبي صلى اللّٰه عليه وسلم
فقالتيا نبي اللّٰه إني فتاة أخطب فأكره التزويج فما حق الزوج على المرأة؟ قال لو
كان من فرقه إلى قدمه صديد فلحسته ما أدت شكره ، قالت أفلا أتزوج؟ قال بلى تزوجي
فإنه خير (عن عائشة)
Genç bir kadın Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek; ″Yâ Nebiyyallah! Ben, genç bir kızım. Tâliplerim
geliyor. Fakat evlenmek istemiyorum. ″Bir kocanın karısındaki hakları nelerdir, anlatır mısınız?″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Eğer erkek tepeden tırnağa cerâhet (irin) olsa, kadın da dili ile yalasa, yine de erkeğin hakkını
ödeyemez″ buyurdu. Bunun
üzerine o kadın: ″O halde ben
evlenmeyeyim mi?″ dedi. Resûlullah
Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Evlen; zîrâ evlenmek, hakkında daha hayırlıdır″ buyurdu.[98]
Yine Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَوْ أَنَّ الزَّوْجَ سَالَ مِنْ أَحَدِ
مِنْخَرَيْهِ دَمٌ وَمِنَ الْآخَرِ صَدِيدٌ، فَلَحَسَتْهُ الْمَرْأَةُ مَا أَدَّتْ
حَقَّ زَوْجِهَا (تنبيه الغافلين عن أنس بن مالك)
″Bir erkeğin burun deliklerinin birinden irin, birinden
de kan aksa, kadını bunu dili ile temizlese, yine de kocasının hakkını
ödeyemez.″[99]
Bu hadislerde verilen
örnekler mecâzi anlamdadır. Kocasının vücudunda böyle bir iltihaplı yara
olduğunda, kadının bunu yalaması anlamında değil, sâdece kocanın kadın üzerinde
haklarının ne kadar çok olduğunu ifade etmek içindir.
İmam Gazâlî
Hazretleri, kadının kocasına karşı olan sorumluluklarını uzun uzadıya
anlattıktan sonra, uzun sözün kısası, kadının riâyet etmesi gereken edepler
şunlardır, diyerek şöyle buyurmuştur:
Kadın evinde oturup
yün eğirmeli (örgü örmeli), ev ve el işleri ile meşgul olmalıdır. Yüksek
yerlere çıkıp etrafı uzun boylu gözetmemeli, komşulara, gelen ve geçenlere
bakmamalıdır. Komşuları ile fazla konuşmamalı, ancak lüzumu kadar konuşmalı ve
temas etmelidir. Kocasının, huzurunda ve gıyâbında şerefini korumalıdır. Her
işte onun rızâsını kazanıp gönlünü hoş etmeye çalışmalıdır. Kocasına, şeref ve
namusunda ihânet etmemeli, müsaadesi olmadan sokağa çıkmamalı, izin verdiğinde
de tesettürlü bir şekilde çıkmalı ve süs ve ziynetini teşhir etmeyip,
efendisine saklamalıdır. Sokağa çıkarken nazarı dikkati çekmeyecek bir kılıkla
çıkmalıdır. Sokağa çıktığında, kalabalığa karışmamalı, mümkün olduğu kadar
tenha ve kenardan yürümelidir. Yabancıların kendisini bilmesinden sakınmalı,
hattâ tanıdıklarından da sakınmalı ve işine devam etmelidir. Gayesi kendini
düzeltmek, evini sevk ve idâre etmek olmalıdır. Beş vakit namazı kılıp, orucunu
tutmalıdır. Kocası evde bulunmadığı zaman, kocasının kıskançlığını düşünerek,
kapıyı çalanlara iltifat etmemelidir. Kocasının servetine kanaat etmeli,
kendisinden evvel kocasını düşünmelidir. Kocasına karşı dâimâ saygılı ve emrine
âmâde olmalıdır. Çocuklarına şefkatli olmalı, onları korumalı ve onlara kötü
söylememelidir. Kocasına boşboğazlık yapmamalıdır.[100]
Ayrıca kadın,
kocasının hakkını akrabalarından önce tutmalıdır. Dâimâ kendini temiz tutmalı,
sohbet ve yatmaya uygun olmalıdır. Yapabileceği her hizmeti yapmalıdır.
Kocasına karşı güzelliği ile övünmemelidir. Kocasından gördüğü iyiliğe şükürsüz
olmamalı; ″Senden ne gördüm?″ dememelidir. Sebepsiz yere alışveriş ettirmemeli ve sebepsiz yere
boşanmayı istememelidir.
[1] Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 4.
[2] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 659-660.
[3] Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 7353; İmam Şe’ranî, el-Uhûd’ul-Kübrâ, s.
404.
[4] Sünen-i Tirmizî, Radâ 11; Kütüb-i Sitte, Hadis No: 3303
[5] Sünen-i Ebû Dâvud, Nikâh 42; Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 51.
[6] Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 51.
[7] Sahih-i Buhârî, Edep 43.
[8] Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 50.
[9] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 661.
Bu husus bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle geçmektedir: أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا وَخِيَارُكُمْ
خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ خُلُقًا ″Mü’minlerin îmanı en kâmil olanı, ahlakı en güzel olanlarıdır ve sizin
hayırlınız kadınlarına iyi davrananlardır.″ (Sünne-i Tirmizî, Radâ 11, Süne-i Ebû Dâvud, Sünnet
15). Yine bir Hadis-i Şerif’te de Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: إِنَّ مِنْ أَكْمَلِ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا
وَأَلْطَفُهُمْ بِأَهْلِهِ″Mü’minlerin îmanı en kâmil olanı ahlakı en güzel olanları ve ailesine karşı
yumuşak davranandır.″ (Sünnen-i Tirmizî, Îman 6)
[10] Sünen-i Tirmizî Fiten 63.
[11] Sünen-i Tirmizî, Radâ 10; Riyâz’üs-Sâlihin, Hadis No: 284.
[12] Mecmâ’ul-Âdab, s. 193.
[13] Hâkim, Müstetrek, Hadis No: 2634; Celâleddin es-Suyûtî,
ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 4, s. 378.
[14] Tefsir-i İbn-i Ebî Hâtim, Hadis No: 5283.
[15] Sünen-i Ebû Dâvud, Talâk 27; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 4440.
Öyle suçlama sonunda yeminleşilir ve ayrılma meydana gelir. Bu Hadis-i Şerif’in
sonunda Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Ortada normal bir talâk veya ölüm olmadan ayrıldıkları
için de erkeğin kadına (iddet süresini doldurması için) bir
ev tahsis etmesine ve orada geçimini sağlamasına gerek olmadığına hükmetti.″
[16] İhyâ-u Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 158.
[17] Havva anamız, Âdem Aleyhisselâm’ın sol kaburga kemiğinden
yaratılmıştır. (Günyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 35) Yine bu hususta bakınız: Sûre-i
NisÂ, Âyet 1; Sûre-i Zümer, Âyet 6.
[18] Sahih-i Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Sahih-i Müslim, Radâ 18 (60).
[19] Sahih-i Müslim, Radâ 18.
[20] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 662-663.
[21] Mecmâ’ul-Âdab, s. 190.
[22] İmam Şe’rânî, el-Uhûd’ul-Kübrâ, s. 402.
[23] Sünen-i Ebû Dâvud, Nikâh 42; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 44975.
[24] Sünen-i Ebû Dâvud, Nikâh 42.
[25] Bakınız: Sûre-i Bakara, Âyet 286.
[26] Sûre-i Talâk, Âyet 7.
[27] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 663.
[28] Sahih-i Müslim, Zekât 13.
[29] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 124.
[30] Sahih-i Buhârî, Cuma 11, Nikâh 90; Sahih-i Müslim İmâre 5 (20).
[31] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 18, s. 196.
[32] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 662; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 19774.
[33] Sünen-i Ebû Dâvud, Cihat 61.
[34] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 175.
[35] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 1041; Ayrıca benzeri için bakınız:
Sahih-i Buhârî, Cihat 107; Sahih-i Müslim; İmâret 8 (39 Sünen-i Ebû Dâvud, Cihat
87.
[36] Sünen-i Tirmizî, Rızâ 10.
[37] Sahih-i Müslim, Nikâh 20; Sahih-i Buhâri, Bed’ul-halk 7.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 1573; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir,
Hadis No: 991; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45126.
[39] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 222-223.
[40] İhyâu Ulum’id-Dîn, c. 2, Hadis No: 248; Taberâni, Mu’cem’ul-Kebir,
Hadis No: 991.
[41] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 7913; Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 62; İhyâu Ulum’id-Dîn, c. 2, Hadis No:248.
[42] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 176; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir,
Hadis No: 7722.
[43] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 176.
[44] Kadının kocasına dili ile eziyet etmesi hakkında yine Peygamberimiz
Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
ما من إمرأة تؤذى زوجها بلسانها إلا جعل
اللّٰه لسانها يوم القيامة سبعين ذراعاّ ثم عقد خلف عنقها
″Bir kadın dili ile kocasına eziyet eder ise, Allah
onun dilini mahşer günü yetmiş zira’ uzatır; sonra da arkasından bağlar.″
أيما إمرأة عذبت زوجها بلسانها فهى فى
لعنة اللّٰه وسخطه ولعنة الملائكة والناس أجمعين (عن أبو بكر الصديق)
″Hangi kadın kocasına eziyet eder ise, o kadın,
Allah’ın lânetine, dargınlığına, meleklerin ve tüm insanların lânetine
uğramıştır.″
ما من إمرأة قالت لزوجها ما رأيت منك
خيراّ قط إلا أحبط اللّٰه عملها سبعين سنة ولو كانت تصوم النهار وتقوم الليل (عن
عثمان)
″Bir kadın kocasına: senden hiç hayır görmedim, der ise
Allah onun yetmiş yıllık amelini hiç eder; isterse o kadın, gündüzlerini
oruçlu, gecelerini namazlı geçirsin.″ (Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 220)
[45] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 222-223.
[46] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 124/6; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45089.
[47] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 224.
[48] Sure-i Nebe, Ayet 8; Sure-i Zariyat, Ayet 49.
[49] Kütüb-i Sitte Cild- 13 Sayfa 41; Siyer-i Nebi, Cild-2, Sayfa 236.
[50] Sünen-i Tirmizî, Radâ 13.
[51] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 221; Taberâni, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No:
214
[52] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 219.
[53] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 246; Taberânî, Mu’cem’ul-Evsat,
Hadis No: 7863.
[54] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 222.
[55] Ebedî nikâhı haram olanlar: Dede, baba, kayınbaba, oğul, damat,
torun, kardeş, süt kardeş, yeğen, dayı, amca gibi kişilerdir. Bâzı âlimler,
zamanın bozukluğunu dikkate alarak bir kadının yalnız süt kardeşi veya damadı
ile hacca gitmesini câiz görmemişlerdir.
[56] Sünen-i Tirmizî, Radâ 16.
[57] Sünen-i Tirmizî, Radâ 15; Sahih-i Müslim, Hac 74; Mevsilî,
Kitâb’ul-İhtiyâr, I/182.
[58] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 254; Kenz’ul-Ummal, Hadis No:
45158.
[59] Sünen-i Tirmizî, Radâ 16.
[60] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45143; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No:
8416.
[61] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 151-152.
[62] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 660.
[63] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 257.
[64] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 660.
[65] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 50.
[66] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11604.
[67] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 121.
[68] Sünen-i Ebû Dâvûd, Cihat 104; Sünen-i Nesâî, Zekât 66.
[69] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No 189.
[70] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 122.
[71] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 122-123.
[72] Sünen-i Tirmizî, Radâ 14; Sahih-i Buhârî, Nikâh 108.
[73] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 8484.
[74] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45146.
[75] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45343.
[76] Mecmâ’ul-Âdab, s. 192.
[77] Mecmâ’ul-Âdab, s. 192.
[78] Mecmâ’ul-Âdab, s. 192.
[79] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 221.
[80] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 221.
[81] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 220.
[82] Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, kötü huylu
kadınların, kocalarının iyiliklerini inkâr etmeleri sebebiyle Cehennemlik
olduklarını anlattığı bir diğer Hadis-i Şerif’inde:
وَيَكْفُرْنَ الْإِحْسَانَ لَوْ أَحْسَنْتَ إِلَى إِحْدَاهُنَّ الدَّهْرَ
ثُمَّ رَأَتْ مِنْكَ شَيْئًا قَالَتْ مَا رَأَيْتُ مِنْكَ خَيْرًا قَطُّ (خ عن ابن
عباس)
Onlardan birisine ömür boyu iyilik etsen, sonra da senden hoşuna gitmeyen
bir şey görse, ″Ben senden hiç hayır
görmedim″ der,diye buyurmaktadır. (Sahih-i Buhârî, Îman 21).
[83] Sahih-i Buhârî, Hayz 6; Sahih-i Müslim, Îman 34 (132).
[84] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 222.
[85] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 2, s. 155.
[86] Sünen-i Tirmizî, Radâ 16; Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 62.
[87] Mecmâ’ul-Âdab, s. 193.
[88] Sünen-i Nesâi, Ziynet 35.
[89] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 2, s. 155; Mecmâu’l-Âdab, s. 194-195.
[90] Mecmâ’ul-Âdab, s. 194-195.
[91] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 2, s. 155.
[92] Sahih-i Buhârî, Cenâiz 30.
[93] Sünen-i İbn-i Mâce, Talâk 8; Sünen-i Nesâî, Talâk 60-62.
[94] Bakınız: Sûre-i Nisâ, Âyet 128; Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân,
4/26.
[95] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 19313.
[96] İbn-i Asâkir, Tarih-i Dimeşk, c. 70, s. 152-155.
[97] Sahih-i İbn-i Hibban, Hac 21, Hadis No: 4238; İmam-ı Şa’rani, el
Uhudu’l-Kübrâ, s. 404.
[98] İhyâu Ulûm’d-Dîn, c. 2, Hadis No: 247.
[99] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîh’ul-Gâfilîn, s. 661.
[100] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 2, s. 153-154.
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2025/06/kadnn-kullugunun-isareti-kocasna-olan.html
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder