“TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR”İ KİME SÖYLÜYORLAR?
Hem nalına hem mıhına bir yazı
: 'Böyle bir günü tasavvur edemiyordun,
gaflet içindeydin. İşte biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün, aklın,
dünyada inkâr ettiklerini görecek, kavrayacak kadar keskindir.'
Kâf, 22
“Gerçekleri
araştırmayı bırakırsak nasıl düzeliriz ?.
Yaptık oldu.
Söyledik tuttu. Fakat nereye kadar?
Seçim kanunundaki anti demokratik hükümler
kaldırılmadığı için DP [Demokrat Parti] ve MP [Millet Partisi] 1948 ve 1949
tarihli ara seçimlerine katılmamıştır. 1948 ara seçimlerinden sonra iktidara
gelen Günaltay Hükümeti, yeni bir seçim kanunu hazırlamak için ilim heyeti
teşekkül ettirmiştir. Günaltay hükümeti tarafından kurulan ilim heyeti,
üniversite profesörleriyle, Yargıtay, Danıştay ve en kalabalık üç baro olan
İstanbul, İzmir ve Ankara barolarının mensupları arasından seçilmiş 11
hukukçudan oluşmuştur.[1] Bu arada seçim kanunu ile ilgili partilerin
görüşleri de sorulmuştur. MP, görüşünü 22 Mayıs 1949’da Başbakan’a
bildirmiştir. MP, önceki seçimlerde suç işlemiş kişiler ve seçime hile
karıştıran şirretler -sıfat ve mevkilerine bakılmaksızın- cezalandırılmadıkça,
yeni bir seçim kanunu hazırlığı mesuliyetine iştirak edemeyeceğini
bildirmiştir.[2] Yeni seçim kanununun Meclis görüşmeleri
sırasında en uzlaşmaz tavır takınan parti MP olmuştur. MP seçim sistemi üzerindeki fikirlerinden ziyade
fikirsizliğini ortaya koymuştur. MP mebusları kendi görüşlerini açıklayacakları
yerde, hazırlanan tasarıya hücum etmişlerdir.[3]
Neticede seçimlerin tek dereceli, genel, eşit,
gizli oy açık sayım ve çoğunluk ilkelerine dayalı bir şekilde yapılmasına
ilişkin yeni seçim kanunu kabul edilmiştir. Ayrıca DP’nin başından beri
bastırdığı, seçimlerde adli teminat ilkesi de yürürlüğe girmiştir.[4] Seçim kanunun kabul edilmesinden sonra Meclis,
24 Mart 1950’de dağılmıştır. Hükümet seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağını
açıklamıştır. Bundan sonra siyasal partiler seçim platformlarını ilan ederek,
kampanyaya başlamışlardır.
MP’den Nurettin Ardıçoğlu, seçim kanununun
kabulünden sonra DP ile CHP arasında başlayan yakınlaşmanın bir koalisyonla
sonuçlanacağından bahsedildiğini belirterek, bunun gerçek muhalefeti ortaya
çıkaracağını ve böylelikle maskelerin düşeceğini ileri sürmüştür. Ona göre,
gerçek muhalefet, ancak CHP’yi yok sayarak yapılabilecektir. CHP ile anlaşma ve
müzakere yolunun açılması ise, baskı ve şiddeti meşrulaştıracaktır. DP
muhalefet yapmamakta, kendini CHP’ye teslim etmektedir.[5]Gerçekten de 1950 seçimleri öncesinde CHP ile DP
ileri gelenleri arasında gizli görüşmeler yapıldığı, DP’nin 1955 yılında
toplanan kurultayında açıklanmıştır. İki parti arasında ilişkilerin iyi
olduğunu halka ispat amacıyla demokratlar seçimler sırasında kabinede
kendilerine bir yer verilmesini istemişlerse de, CHP’liler seçim kanununda bu
koalisyonun oluştuğunu ileri sürerek, DP’nin bu isteğini geri çevirmiştir.
Ayrıca, iki parti liderinin seçilmesini garanti altına almak amacı ile aday
listelerinde açık yerler bırakmak için özel tedbirler alınması da görüşmelerde
konuşulmuştur. CHP’liler yeni dönemde DP’lilere 50 milletvekili sözü
vermişlerse de, bu görüşmelerin kesin bir sonuca bağlanamadığı söylenmiştir. [6]
1950 seçimleri öncesinde, MP’nin seçimlerde
başarısını etkileyecek önemli olaylar meydana gelmiştir. Meclisin dağıldığı
tarihte, daha önce yaptığı konuşmalardan dolayı (Temmuz 1949 İstanbul, İzmir ve
5 Mart 1950 Kumkapı konuşmaları) Aldoğan’ın dokunulmazlığı, 24 Martta
kaldırılmıştır.[7]MP, Mareşal imzasıyla bir bildiri
yayınlayarak, Anayasa ve insan haklarının çiğnendiğini ifade etmiştir.[8]5 Mayıs 1950’de tutuklanan Aldoğan, polis
nezaretinde Ankara’dan İstanbul’a götürülmüştür. 5 Mayıs akşamı Aldoğan’ın MP
adına yapması gereken radyo konuşmasını, kızı Gönül Aldoğan (Özansu) yapmıştır.
Gönül’ün yaptığı konuşmayı, Aldoğan evinde polis nezaretinde dinlemiştir.
İfadesi alındıktan sonra, Aldoğan, serbest bırakılsa da, İstanbul radyosunda,
MP adına seçim konuşması yapıp, sokağa çıkınca, polis onu tekrar tevkif
etmiştir. Kızı Gönül, “Namık Kemal, Magosa
zindanına atılmakla, Mithat Paşa Taif Zindanı ’nda boğdurulmakla Abdülhamit’in
tahtan indirilmesine mani olunamadı” diyerek, babasının tevkif
edilmesine tepki göstermiştir.[9] Daha sonra kefaletle, 1950 seçimlerine günler
kala tahliye edilen Aldoğan, tahliye edilirken, “Küçük
hapishaneden büyük hapishaneye geçiyorum. İçinde yaşayan vatandaşların hür
olmadığı bir vatan, hapishaneden başka bir şey değildir” biçiminde
konuşmuştur. Bu arada bu olaylara sinirlenerek sert bir yazı yazan Arna da, 16
Nisan’da hükümetin manevi şahsiyetine hakaret ettiği gerekçesiyle
tutuklanmıştır.[10]
Bunların yanında, seçimlerden önce MP’nin kamuoyu
nezdindeki itibarını ve seçimlerdeki başarısını ciddi bir biçimde etkileyen bir
gelişme olmuştur. Mareşal Çakmak’ın 10 Nisan 1950 tarihinde ölümü,[11]hem MP’yi etkilemiş hem de partiler arasında seçimler öncesi başlayan
mücadelenin daha bir kızışmasına neden olmuştur.Özellikle, Mareşal gibi tarihi bir şahsiyetin ölüm haberinden sonra,
bayrağın yarıya indirilmemesine ve radyonun normal yayın akışı içinde müzik
yayına devam etmesine isyan edenler, Mareşal’in İstanbul’da resmi törenle
yapılan cenaze merasimini, İslamcı bir gösteriye dönüştürmüşlerdir.[12]
Cenaze törenindeki nümayişe, Sebilürreşad, Büyük
Doğu ve Millet gibi İslamcı ve muhafazakar basın katılmış ve CHP hükümeti ve
bilhassa laiklik politikasına hücum etmişlerdir. Ezan kanuna aykırı olarak
Arapça okunmuş ve tekbirler getirilmiştir. Sebilürreşad dergisinde bu merasimle
ilgili yazılar yayınlanarak, “İlahi
müesseselerin insan eliyle yıkılmasına imkan olmadığına” vurgu
yapılmıştır.[13]Eşref Edip, cenaze merasimi ile 31 Mart olayı
arasında bağ kurma girişimlerine, “.Bu hadiseyi MP’nin dini taassubu
körükleyen bir nümayişi gibi göstermek istediler...Neredeyse üniversite gençliğini
31 Mart mürettipleri mevkiine koyacaklardı. Her ne ise, beklenmeyen bu muazzam
hadise, Halk ve Demokrat Partililerce ümit edilen neticenin aksini tevlid
etti. Millet Partisi halk nazarında büyük bir mevki ve otorite kazandı”biçiminde
cevap vermiştir.
Bu başkaldırma hareketinden MP sorumlu
tutulmuştur. Din konusunda, MP sunucularının ve bu arada Fahri Başkan
Mareşal’in gerek şahsı gerekse de görüşleri ile dini siyasete alet ettiği
suçlamasında bulunulmuştur.[14]Tarihe mal olmuş Mareşal’in şahsiyetinin rejim
düşmanlığının bir aleti olarak kullanıldığı iddia edilmiştir. [15] Cumhuriyet kurulalı beri ilk defa, dinin
siyasete alet edildiği öne sürülmüştür.[16] Mareşal’in cenaze töreninde cereyan eden
olaylardan yola çıkılarak, MP, Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne, Hitler’in siyaset
tarzına, İngiliz Mosley Partisi’ne, dini taassuba dayanan Kızıl Moskofluğa ve
Amerika’da mevcut nizama karşı kin bayrağını açan Henry Wallace partisine
benzetilmiş ve MP’nin dini siyasete alet ederek mevcut nizama karşı ihtilalci
yol ve yöntemlerle hareket ettiği iddia olunmuştur.[17]MP’nin seçimler yaklaşırken bu olayı siyasal
propaganda malzemesi olarak kullanması düşünülebilirse de, cenazedeki İslamcı
gösteriye dönüşen karışıklıkları tertiplemesi uzak bir ihtimaldi. DP’nin ise,
el altından bu olayı kullanmaya kalktığı da ileri sürülmüştür. [18]
MP’ye göre, cenazedeki olayları, “irtica
hortluyor” diye yorumlamak, bir kaşık suda fırtına koparmaktı. Bu olaylar
büyütülecek şeyler değildi. Kabahatın tekbir getirenlerde değil, vicdanlar
üzerinde zalimane baskı yapılmasında aranması gerektiği belirtilmiştir.[19]
MP Genel Başkanı Hikmet Bayur da,
“Memlekette dini irticaa yoktur, siyasi irtica vardır. Ölüleri için mevlit
okutmak her Müslümanın tabii hakkıdır ve tekbir getirmek de suç değildir”
biçiminde konuşmuş ve tüm bunların MP’nin önlenemez yükselişini durdurmak ve DP ile CHP arasında varolan muvazaanın örtbas
edilmesi için yapıldığını ileri sürmüştür.[20]
MP yanlısı Kudret gazetesine bakılırsa, CHP ile
DP, MP’nin yükselişini ezmek için Mareşal’in cenazesindeki dini tören ve tekbir
getirmeye bakarak, MP’yi bir irtica partisi olarak damgalamak istemişlerdir.
Bayar da cenaze merasimini irtica diye nitelendirmiştir. Bayar’ın bu tutumunu
Günaltay ile yaptığı görüşme sonrası gösterdiği iddia edilmiştir. Ayrıca
Bayar-Günaltay görüşmesinden önce, Köprülü-Emin Erişirgil görüşmüşlerdir.
Köprülü, Erişirgil’e irticayı yok etmek ve MP’yi ezmek için DP’nin CHP’nin
yanında yer alacağını söylemiştir. Bütün
bunları MP mahfillerinde, DP ile CHP arasındaki danışıklı dövüşün tezahürleri
olarak yorumlanmıştır.[21]
Bölükbaşı da CHP’yi, “Zümre
saltanatını devam ettirmek ve siyasi irticayı yaşatmakla” itham etmiş ve
buna örnek olarak da, CHP’nin Alevi oylarını çekmek için Hacı Bektaş
Çelebisi’nin oğlu Rıza Ulusoy’un hiç alakası olmadığı halde Çorum’dan aday
yapılmasını göstermiştir.[22]
MP nisan ayından itibaren yoğun propaganda
faaliyeti içine girmiştir. 1950 seçimleri MP’nin katıldığı ilk seçim olması
bakımından önemli olsa da, MP’nin zor bir dönemden geçtiği kabul edilmelidir.
Partinin en önemli iki ismi, Mareşal ve Öner ölmüşler, Aldoğan ile Arna
tutuklanmışlardı. Partinin bütün yükü, Bayur, Tahtakılıç, Vasfi Raşit Seviğ,
Kentli ve özellikle Bölükbaşı’nın üzerine kalmıştı. Diğerlerinin miting
meydanlarına hakim olamayan üslupları karşısında, Bölükbaşı müthiş hitabet
yeteneği ve kuvvetli hafızası ile dikkatleri üzerine çekmiştir. 1950
seçimlerinde partinin kullandığı malzemeler, partinin kurulduğundan beri öne
sürdüğü hususları içermiştir. Parti üzerine vurulmak istenen gericilik damgası
reddedilmiş,[23] Mareşal’in ölümü esnasında, hükümetin gösterdiği
duyarsızlık halka şikayet edilmiş,[24]ve basına ağır eleştiriler yöneltilerek, MP’ye
karşı yaklaşımların önyargılı olduğu vurgulanmıştır.[25]Ayrıca DP hala muvazaa ile suçlanmıştır.[26]
MUVAZAA Bir
mes'elede bahse girişmek. * Mc: Danışıklı döğüş. * Hakikatte olmayan bir durumu
varmış gibi göstermek için yapılan bir anlaşma
1950 seçim meydanlarının yıldızı Bölükbaşı’dır.
Bölükbaşı partisinin Kızılcahamam mitinginde iktidara ve DP’ye şiddetle
çatarak, “ ...Demokrasi her şeyden önce bir zihniyet meselesidir. İnönü,
demokrasinin bu memlekette yerleşmesini samimi olarak istiyorsa, çekilmelidir.
Her nizam ancak mümessilleriyle birlikte sahneden çekilebilir. Millet bu
hakikati San Francisco denilen ananın doğurduğu 65’lik muhaliflerden [Bayar’ı
kastediyor] daha iyi anlamıştır” şeklinde konuşmuştur.[27]MP, 1950 seçimleri öncesi Kırşehir’de Bölükbaşı
sayesinde büyük bir gelişme göstermiştir. Kırşehir DP örgütü, MP’nin
Kırşehir’deki inkişafını durdurmak için Bayar’ı Kırşehir’e davet etmişlerdir.
Ancak Bayar beklenen ilgiyi görmediği gibi, halkın Bayar ile Bölükbaşı’yı
suikast ihbarında kim haklı kim haksız biçiminde karşı karşıya getirme
girişimlerine Bayar katılmamış ve partisinin kongresini bile beklemeden
Kırşehir’den ayrılmıştır. Bu olay, Bölükbaşı’nın Kırşehir’de daha iyi bir yer
edinmesini sağlamıştır.[28] Bölükbaşı, Yalova ilçe teşkilatının açılışında
kurdeleyi keserken, “Kesilen her kurdelenin koparılan bir zincir manasına
gelmesini Allah’tan dilerim” biçiminde konuşarak, iktidara ve DP’ye göndermeler
yapmıştır. [29]
Bölükbaşı, kendisi ile yapılan bir mülakatta,
Cumhuriyet adı altında zümre saltanatını devam ettirenlerin siyasi irticayı
yaşattıklarını, MP’nin CHP ile DP’nin müşterek bir iftira suikastine maruz
olduğunu, MP’yi vurmak için bir dini irtica efsanesinin icat edildiğini öne
sürmüştür. Vaktiyle, Bayar’ın dini irtica var diye hükümete giderek kanun
çıkarınız dediğini, şimdi de milleti hükümete jurnal etmek ve Ulus gazetesinin
takdirlerine mazhar olmak için dini irtica var dediğini anlatan Bölükbaşı,
vicdan ve din hürriyetini savunan MP’nin program ve faaliyetinin irtica ile
hiçbir alakasının olmadığını, asıl CHP’nin kendi saltanatını devam ettirebilmek
için, Hacı Bektaş Çelebisi’nin oğlu Rıza Ulusoy’u hiç alakası olmadığı halde
Çorum’dan aday göstererek, dini siyasete alet ettiğini ileri sürmüştür.
Partisinin Cebeci mitinginde on binden fazla
kalabalığa konuşan Bölükbaşı’nın söyledikleri sözler hayli önemli ve ilginç
olduğu için, buraya aynen alınmıştır:[30]
Dört sene evvel bu meydanda, hakları tecavüze
uğramış bir milletin vicdanından kopan infial sesini CHP’nin sağır kulağına
[İnönü’yü kastediyor] duyurmak için, o gün hapishaneden çıkmış bir vatandaş
olarak sizlere hitap etmiştim. Bugün hapishaneye girmeye namzet bir vatandaş
olarak sizlere hitap ediyorum. Esasen bugünün şartları içinde BMM’ye girmekle
hapishaneye girmek arasında şeref bakımından bir fark görmüyoruz...Namuslu bir
seçim yapılacağını vadedenler, birkaç kişinin gizli bir nikah kıyar gibi
kimsenin görmediği bir köşede tertiplediği zabıtlara dayanarak, Meclis’in
dağılacağı gün Aldoğan’ın dokunulmazlığını kaldırdılar. Elli yıllık bir
hizmetten sonra aramızdan ayrılan. Mareşal’in ölüsü ortada iken kindar
zihniyetin köçek havaları çaldırdığına tanık olduk. Kin ve ihtirasın dalalete
sevkettiği dostlarımıza Namık Kemal’in ağzıyla cevap verelim.
“Ne mümkün zulm ile bidat ile
imhayı hürriyet,
Çalış idraki kaldır muktedir isen
ademiyetten”.
İdam sehpaları karşısında bile din hürriyetini
müdafaa edeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu memlekette sağır bir
zihniyet hakimdir. Bu tek parti zihniyetidir. Kulaklarını alkışa açar, milletin
şikâyetine kapar. Bu zihniyetin sırtı yere gelmedikçe, milletin yüzü
gülmeyecektir. Bu zihniyeti atacağınız güllerle değil, vereceğiniz reylerle
yıkacaksınız. Bu tahakkuk edince; “Sesimiz gür olacak, vicdanlar hür olacak,
efendi bir olacak, o da millet olacak”
MP’nin etkili isimleri tarafından
meydanlar dolup taşsa, MP yurt genelinde örgütünü tam olarak kuramadan, ancak
22 ilde örgütlenerek seçimlere girmiştir.[31]Seçim sonuçlarını göre, MP 240.209 oy almıştır.
Oy oranı % 3. 03’tür. Bir tek Kırşehir’den Bölükbaşı milletvekili
seçilmiştir.[32] Bölükbaşı, Kırşehir’de neredeyse seçmenlerin
yarıya yakınının oyunu alarak milletvekili seçilmiştir. İlginçtir ki, DP lideri Bayar, saatte bir Kırşehir’i arayarak
Bölükbaşı’nın kazanıp kazanamadığını sormuştur.[33]Kırşehir’den diğer milletvekillerini DP kazanmış,
ancak en çok oyu Bölükbaşı almıştır.[34]
1949 seçimlerinde karma listeli çoğunluk sistemi
uygulanmıştır. Bu seçim sisteminde, seçmen değişik partilerin adaylarından
karma bir liste oluşturabilmekte, liste içinde en fazla kişisel oy almış
adaylardan, söz konusu ilin temsilci sayısı kadar milletvekili seçilmektedir.[35] Bölükbaşı’nın Kırşehir’den MP milletvekili
olarak Meclis’e girmesi bu şekilde mümkün olmuştur.
MP, 1950 seçimlerini şu şekilde yorumlamıştır: “Davulu Millet Partisi çaldı, parsayı Demokrat Parti
topladı”.[36]Ayrıca MP, seçim sonuçlarını milletin zaferi
olarak değerlendirmiş[37]ve partinin başarılı olamaması ise şöyle
açıklanmıştır: [38]
“Halkın, Halk Partisi’ni kovayım diyerek hareket
etmiş ve bunu için de MP’yi en yakından sevenler bile, DP’ye oyunu
vermiştir. 22 vilayetten aday gösterebilen MP’nin hepsi kazansa bile CHP
tahakkümünün yıkılamayacağını düşünen halk, 63 vilayetten seçime giren DP
eliyle tahakkümün yıkılacağına kanaat getirmiştir. .Demokratik muhalefetin
oyları ve CHP’den duyulan hoşnutsuzluğun getirdiği tepki oyları kestirmeden
DP’ye kaymıştır. Yani oyları parçalamayalım mantığı ile hareket edilmiş ve
oylar DP’ye kaymıştır. Başka bir deyişle, davulu MP çalmış, parsayı Bayar
toplamıştır.
Seçim sonuçları ile ilgili olarak
MP bir bildiri yayınlayarak, 14 Mayıs seçimleri ile Türkiye’de şeflik
idaresinin yıkıldığını ve bunun MP sayesinde sağlandığı iddia edilmiştir.
Ayrıca tarihte ilk defa fiili bir diktatörlüğün halkın oyu ile sona ermiş
olduğu, CHP’nin geçmişi dolayısıyla muhalefet ve murakabe vazifesini
yapamayacağı, bundan böyle Meclis’te muhalefet görevini tek milletvekili
(Bölükbaşı) ile MP’nin yapacağı dile getirilmiştir.[39]
Görüldüğü gibi, 1950 seçimlerinden sonra MP
kendisinin bir numaralı muhalefet partisi olacağını iddia etmiştir. Onlara
göre, CHP kötü bir geçmişe sahipti. DP’yi tenkite kalktığı zaman, “Seni tecrübe
ettik, bugünkü fenalıklar senin ektiğin tohumların filizidir” diyebilirlerdi.
Oysa, MP için böyle bir ithamda bulunmak mümkün değildi. Böylece MP’nin tek
kişi ile muhalefeti üstleneceği söylenmiştir.[40]İlerde görüleceği gibi, CHP seçim yenilgisini
henüz üzerinden atamadığı DP iktidarının ilk yıllarında Bölükbaşı, neredeyse
Meclis’in tamamına yakın mebusa sahip olan DP’nin anti-demokratik
uygulamalarına, tek başına cesurca mücadele verecektir. Bu durumun, en azından
CHP kendini toparlayıncaya kadar DP’nin demokratik sistemle bağdaşmayan
uygulamaları karşısında bir denge oluşturduğu ve bazı meselelerin Meclis
gündemine taşınmasını sağladığı belirtilebilir. 1950-54 arası Meclis muhalefet
saflarında kendilerini dinletebilen Faik Ahmet Barutçu, Avni Doğan’la birlikte
üç mebustan birinin Bölükbaşı olduğunu belirten Ağaoğlu Bölükbaşı ile ilgili
şunları zikretmiştir: “ ...Hücumlarını Demokrat
Partiye değil, Menderes’e ve birkaç arkadaşına yapıyor, kırbacını arada sırada
da Halk Partisi saflarında gezdiriyordu. Fakat itiraf etmeli, muhalefet işini,
Halk Partisinin kaybettiği otuz dört mebusla, bir türlü büyümeyen kendi
partisinin kazanmamış adaylarının yerini tek başına doldurarak yapmaya başladı”
48
Öte yandan DP’nin iktidara geldikten sonra “devri
sabık yaratmama”, yani eski dönemin sorumlularından hesap sormama vaadini
yerine getirmesi, MP’liler tarafından şiddetle eleştirilmiş ve muvazaa
iddialarının yeniden ortaya atılmasına yol açmıştır. MP’lilere göre, 14
Mayıs’ta iktidar değişikliğinin pazarlığı, DP liderleriyle CHP arasında
seçimden önce yapılmıştı. Eski dönemin sorumlularından hesap sormamak bunun en
kesin deliliydi. CHP, iktidarı devralacak kimselerden, hesap sorulmayacağına
dair teminat almış ve bu suretle dürüst ve hilesiz bir seçim yapmaya razı
olmuştu. DP kurucuları, CHP içinden çıkmış ve onun sorumluluklarına katılmış
kimselerdi, eski arkadaşlarını hiçbir zaman mahkeme önüne çıkartamazlardı.[41] MP’ye göre, DP’nin iktidara geçmesiyle birlikte
kurucuların Meclis’e hakim olmaları tehlikesi doğmuştu. Bunun sonu bir tür
diktatörlüğe kadar gidebilirdi. Kurucuların parti örgütü üzerindeki
tahakkümleri malumdu. Bir parti başında böyle yapanlar, iktidara geçince neler
yapmazlardı ki. [42]
DP iktidara geldikten sonra CHP’ye
olduğu kadar MP’ye de
sert bir tavır takınmıştır.DP’liler Meclis’te “MP’yi halk bertaraf etti, bizden
aldıkları yirmi milletvekilinden birini bile seçtiremediler” diye
konuşmuşlardır. Ayrıca, seçimlerden hemen sonra, genel merkezde kendisini
ziyaret eden bir grup üniversite öğrencisinin, “Hocamız Vasfı Raşit, Hikmet
Bayur, Tahtakılıç ve Aldoğan neden seçilemediler” biçimindeki bir sorusuna,
Bayar, “Memleket küfürbazlara itibar etmemiştir ” diye karşılıkta bulunmuştur.[43]Bilindiği üzere, özellikle Bölükbaşı’nın birinci
Menderes hükümeti programını sert bir şekilde tenkit etmesi Menderes’i çileden
çıkarmıştır. Başbakan, bu tenkitlere cevap verecek yerde MP’ye hücum ederek, MP’nin kindar
olduğunu, halkın onu tasfiye ettiğini, komünizm ile mücadelede kendileri ile
birleşmediğini, dış politika görüşünün ise bulanık olduğunu söylemiştir. [44] Bunun üzerine Bölükbaşı söz almak istemişse de
söz verilmemiş, bunun üzerine Bölükbaşı, yeni Meclis ve iktidar için, “1950
modeli demokrasi” diyerek yerinden bağırmış ve ardından dışarı çıkmıştır.[45]
Meclis, 22 Mayıs’ta milletvekillerinin yemin
etmeleri ile ilk faaliyetine başlamıştır. Gazeteci Yalçın Uraz’ın anlattığına
göre, Uraz’ın yanında oturan Bayan Rezzan
Yalman, eşi Ahmet Emin Yalman’a dönerek, “Nazar boncuğu nerede?” diye
sormuştur. Emin Yalman, “Kim nazar boncuğu?” deyince, “MP’nin tek mebusu” yanıtını almıştır.
Rezzan Hanım’dan. Yalman, “Yemin ederken görürsün” yanıtını vermiştir. Sıra
Kırşehir’e gelmiş ve Bölükbaşı’nın ismi okununca, gazeteciler ve mebuslar
arasında bir kaynaşma başlamıştır. Bayar’ın kızı bile, yanındakilere
Bölükbaşı’nı işaret etmiştir.
Bir
gazeteci, “MP, Meclis’te en aşağı 100 milletvekili ile temsil ediliyor”
deyince, “Ne gibi” diye sorulmuş, gazeteci, “1 Bölükbaşı, 100 mebusa
bedeldir. Nedir ondaki ikna kabiliyeti. Konuştuğu insanı müdafaa ettiği tez
üzerinde ikna edemediğini şimdiye kadar görmedim”biçiminde yanıt vermiştir.
Ayrıca Bölükbaşı, milletvekili yeminini ezbere okumuştur. [46]
Bu arada MP’yi Meclis’te tek başına temsil eden
Bölükbaşı sevinçle üzüntüyü bir arada yaşamıştır. Bölükbaşı, yemin etmesinden
saatler sonra, her şeyini borçlu olduğu babası Hacı Ahmet Ağa’nın vefat haberi
ile adeta yıkılmıştır. Babası, 23 Mayıs 1950 tarihinde, müptela olduğu kalp
rahatsızlığından kurtulamayarak Ankara’da vefat etmiştir.[47] [sh: 134-144]
****
Çok partili döneme geçildikten sonra
din ve irtica konusunda en yoğun tartışmanın yaşandığı yıl, 1953 yılıdır.
Özellikle 1946’da başlayan çok partili rejimle birlikte, tek parti döneminde
siyasal ve toplumsal hayat içinde bastırılmış, ancak gizil de olsa yaşamaya
devam eden ve kendilerini II. Meşrutiyet’in İslamcı akımlarına bağlayan aşırı
sağ ve İslamcı akımlar canlanmış, bu akımların bir kısmı Türk devrim
hareketlerinin karşısında yer almış ve kendilerine yakın buldukları muhalif
partilerin destekleyicisi olmuştur. [48]Bu canlanmada, toplumsal, siyasal,
kültürel ve iktisadi alanda artan modernleşmenin etkisi büyüktür. 1950’de
iktidara gelen Menderes hükümeti de pek çok zaman, dini ve dindarları, siyasi
maksatları doğrultusunda kendisine çekecek bir takım politik manevraların
içinde olmuştur. Bunu yaparken politik mülahazalarla hareket etmiş ve tek
parti döneminin alışkanlıklarından kendisini kurtaramamıştır. Menderes, siyasi rakibi MP ve Bölükbaşı’nı siyaset sahnesinden tasfiye
etmek için, elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bu konuda irtica tehlikesi vardır
söylemini bile kullanmaktan kaçınmamıştır. Menderes’in 1953 yılı başı ile
birlikte din ve irtica konusunda bu kadar hassaslaşmasına neden olan bir takım
gelişmeler de yaşanmıştır. MP içinde tam anlamıyla bir bölünme yaratan IV.
kongrede yaşananlara geçmeden önce, kongre öncesi siyasal hayatta oluşan
havanın ve gelişmelerin verilmesi uygun olacaktır.
Demokrasiye hiçbir şekilde uymayan
bir ülkede yaşadıklarını iddia eden Bölükbaşı, hükümetin şehirlerarasında bile
ayırım yaparak, sırf kendisini tekrar Kırşehir’den seçtirmemek için,
Menderes’in Kırşehir’e aynı derecede olan şehirlerden çok daha büyük oranlarda
para aktardığını da eklemiştir. Niğde mitinginde de partisine yönelen irtica
suçlamasına değinen Bölükbaşı, şu şekilde konuşmuştur: [49]
.Biz gerilik getirecekmişiz; dörder avrat vaat ediyor
muşuz; peçeyi, fesi, sultanı, halifeyi getiricekmişiz. Size bir şey söyleyeyim
mi, bir yiğide bir tatlı bela kâfi geldiği fikrindeyiz. Bizi dini siyasete alet
etmekle itham edenler dün rey avcılığı için birçok şeyhleri Şark
vilayetlerinden aday göstermişlerdir.
DP halkın gönlünü kolayca avlamak ve yaptığı vaatleri
unutturmak için ‘size Ezan-ı Muhammedi’yi okuttuk’ diye
dini hisleri istismardan çekinmemiştir. O
ezan kanunu ki, Menderes Hükümeti’nden on beş gün önce Meclis’e getirilmiş ve
fakat Menderes’in istismar zihniyetinin tezahürü olarak uyutulmuştur.Menderes,
dönüp dolaşıyor. MP’ye çatıyor. Niyeti parti başı yemek. Tutup bir de cephe
kuruyorlar. Ama Malatya hadisesinden önce aynı Menderes, beyanatlarında (Zafer,
24. 1. 1952 ve 22. 2. 1952) 'irtica vardır diye memleket isnat altında
bırakılamaz’ diyordu.
Bu siyasi oyunda Menderes’in sahne arkadaşları daha
düne kadar onu irticayı okşamakla itham eden CHP ile Ahmet Emin Yalmandır. CHP
ile DP’nin hali oğlanla kıza benziyor: Hikâyeyi
bilirsiniz; meydanlarda sen neyimsin, tenhalarda sen benimsin.
Ey Menderes, dünün zalimi nasıl muhalefet lideri olamazsa, o zalime dalkavukluk
ve meddahlık eden adam da Demokrat Başvekil olamaz. Fenalık tesbihinin imamesi
Adnan Menderes’tir. İmamesi kopmadıktan sonra bu fenalık tesbihi dağılamaz.
[sh: 182-183]
- “Hayattan istifa edebilirim ve fakat ‘Hürriyet Davası
’ndan asla”.
-“Siyasetin koparmayacağı bağ, söndürmeyeceği
ümit ve kirletmeyeceği hava meğer yokmuş”.
-“Yüzünde göz izi yok sanarak siyaset denilen
Leyla’ya gönül verdim. Sonradan anladım ki; benden önce kırk bin kişinin
nikâhından geçmiş”.
-“DP’den ayrılmakla demokrasi davasından
ayrılmadım. Ölünceye kadar demokrasi davası için mücadele edeceğim. Hareketim
bir din değiştirmek değil, sadece arkasında namaz kılınamayacak bir imamın
bulunduğu camiyi terk ederek, başka bir camiye geçmektir”.
-“İhtilaller, sosyal kudretsizliğin siyasi
kudretle mütenasip olmayışından doğar”.
-“Biz demokrasi sultanlarından kurtulmak istiyoruz”.
-“Siyasette en hakiki mürşit, hafızadır”.
-İnönü: “Bölükbaşı! Bir zamanlar benim için mi
söylediklerin daha sertti, yoksa şimdikiler için mi söylediklerin daha sert”.
Bölükbaşı: “Paşam, sizin devriniz de ballı güllü yutulur gibi değildi ama
devrin icaplarına göre, iktidar kılıcınızın hakkı idi. Bugünkü iktidar ise,
hürriyet diye işbaşına geldiği için onlar hakkında daha sert konuştum”.
-“İhtilal, tazyik ile tahammül arasındaki muvazenenin
bozulmasından çıkar”.
-“Bu memleketi ayakta tutan kuvvet, fabrikalar,
yollar, binalar değil, manevi kuvvetlerdir ”.
-“Siyasete silah sokmakla huduttan Moskof askeri
sokmak arasında hiçbir fark yoktur”.
-“Siyasetçinin karısı dul, parası pul, kendisi de genel başkana kul olur”.
-“Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat,
siyasetçiyi de kuru inat bitirir”.- “Bu memlekette fazilet mücadelesi yapanlar, daha sonra sefalet mücadelesi
verirler”.
- “Demokrat Parti ’de siyasete başladım. Sonra ayrılıp
CKMP ’yi kurduk.
Sonra, ‘Neden ayrıldın?’ diye sordular. Ben de,
‘Abdest aldık, camiye gittik. İmamın koltuğunun altında haçı görünce dinimiz
yerine camiyi değiştirdik ’ yanıtını verdim ”.
-“Ankara öyle bir şehirdir ki...Burada adamı önce
kafir diye asarlar, sonra şehit diye namazını kılarlar!”.
-“Kural dinlemeyenlerin karşısına, kural dinlemeyenler çıkar”.
-“İmamın güldüğü yerde cemaat kahkaha atar”.
- “Katıra sormuşlar, ‘Baban kim? ’ diye, ‘At dayımdır ’
cevabını vermiş ”.
-1977 Aralık ayında, AP’li 11 milletvekili, bakanlık
uğruna CHP’ye geçmiş ve Demirel Hükümeti düşürülmüştür. Demirel’in üzüntüsünü
paylaşan Bölükbaşı, “Süleyman Bey, üzülme. Benim bağrım Karacaahmet Mezarlığı
’na döndü. Senin bağrındaki ise, daha köy mezarlığı” diye konuşmuştur.
-“Menfaat uğruna bir partiyi terk edip diğerine
kaçanlar, cüzdanı kabarık hovardanın kucağına atılan fahişeden daha aşağılıktır
”.
-“Köhne vücudumun, haysiyetime yük olduğunu gördüğüm
anda, bombayı göbeğimde kendi elimle patlatırım” .
-Bölükbaşı’na bir Avrupa seyahatinde sorarlar:
“Atalarınızın, Viyana kapılarında ne işi vardı?”. Bölükbaşı şu cevabı verir:
“Haçlı Seferleri ’ni iade-i ziyaret”.
-“Köpekten dost olmaz, dostunu ve düşmanını aslandan seçmelisin”.
-“Meşruiyetin karşısına çıkmak, iktidarların imtiyazı değildir”.
-DP milletvekillerinden Murat Ali Ülgen, bir
tartışma sırasında Bölükbaşı’ya, “Erkeksen gel” diye laf atmıştır. Bölükbaşı,
Ülgen’e şu karşılıkta bulunmuştur: “Erkekliğimin zekatını versem, sen bile
erkek olursun”.
-“Bunların bakiresi bile genelevden emeklidir”.
“Halk perdenin önünde hep evliya
gördü. Ben ise perdenin arkasında ne eşkiyalar gördüm”.
-Siyasi hayatta onur, şeref ve vefayı unutanlara
ve arkadan vuranlara şunu demiştir: “Şerefül mekan bil mekin”. Yani, bir
yerin şerefi oturandan gelir, insan oturduğu yerden şeref almaz.
-Partisi içinde söz geçiremediği insanlar ve
partisinden ayrılanlar için şöyle demiştir: “Akşam sıkıştırdığım vidalar, sabaha
gevşiyor”.
-Eğer yanında (masasında) genç, fakat saçlarında az da
olsa ak bulunan biri varsa “Hey delikanlı...Faziletsizliğin şeref sayıldığı bu
ülkede sen namuslu muhalefet lideri misin ki saçların bu kadar erken ağarmış”
diye takılırdı.
-Bir işadamına takılırken söyledikleri: “Ah benim
aslan görünüşlü, tavşan yürekli özel sektörüm...Konuşmaya gelince laf çok...Ama
sıkışınca çark ediverirsiniz”.
-Bir gün kendisine, “Behiye Aksoy’a aşık mıydınız, bir
şey oldu mu” şeklinde ısrarlı sorular sorulması üzerine, “Eli elime değmedi,
ama lafı anamı belledi ” şeklinde cevap vermiştir.
-“Siyasi hayatta vefa ve sadakat karaborsada bile
bulunmayan bir meta oldu. Nehri geçmek için yalvarıp sırtına bindiği kurbağayı
yarı yolda sokan akrep tiynetinde nice fazilet erbabı (!) gördük ve görmeye
devam ediyoruz”.
-Türk siyasetinin renkli siması olan Bölükbaşı,
22 Şubat 1962’deki Talat Aydemir İsyanı’nda zamanın Başbakanı İnönü’ye:
“Birlikte Meclis ’e gidelim, gelsinler orada bizi öldürsünler veya teslim
alsınlar”, demiştir.
-“Benim telakkime göre memleket için en büyük tehlike,
açıkça ifade ediyorum; politika adamlarının fiil ve kavillerindeki tenakuzlar
ve bunların delalet ettiği samimiyetsizliklerdedir”.
- “Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim. En
karlısının din ticareti olduğunu gördüm”.
-“İnanmış insanlara Allah bir başka kuvvet veriyor.
Ben hayatımda, inanmadığım hiçbir sözü söylemedim. İnanmadığım bir şeyin
peşinde girmedim. Ne aldattım ne de ihanet ettim. Çok ihanet gördüm. Gördüğüm
ihanetin acısı hala bağrımda yaradır. Ayrıca ben, hiç kimsenin önünde
eğilmedim. Sadece hakikatin önünde eğilirim. Sizler, perdenin önünde hep evliya
gördünüz. Ben arkasında ne eşkiyalar gördüm”.
-Çok büyük kalabalıkların toplandığı mitinglerde
saatlerce konuşur, tek kişi bile sıkılıp ayrılmazdı. Ve Bölükbaşı derdi ki:
“Harmanınız büyük, ama taneniz az. Burada beni dinlerken aşka gelip Rahman ’ı
alkışlarsınız, sandık başına gidince şeytana sarılırsınız”.
-“Ben kimsenin yanında yer almadım, daima imanımın ve
inanışlarımın yanında kaldım”.
-“İsmet Paşa ile sarmaş dolaş olduğumu söylüyorlar.
Ben İsmet Paşa ile sarmaş dolaş olmadım. Adamın kulağı duymuyor. Mecburen öyle
yapıp konuştum ”.
-İnönü ile bir koalisyonda buluşmasının imkan dışı
olduğunu belirten şu sözü söylemiştir: “Bölükbaşı, görev için hayatını bile
verir. Amma, İnönü’nün koltuğu altında haysiyetini asla”.
- “Tabiri caizse siyaset ordusunun ihtiyat kuvveti de
muhalefet partileridir. Demokratik rejimlerde şerefli bir muhalefet bir iktidar
kadar zaruridir...”.
-“Her hastalık tedavi edilir, fakat CHP’nin
diktatörlük hastalığı tedavi edilemez...”.
-“Bize göre açık bir diktatörlük, güdümlü bir
demokrasiden daha az zararlıdır”.
-“Siyasi hayatım bir derviş gibi geçen, imanım
padişah, ben de onun veziriyim”.
-“AP genel başkanı olmak için Morrison şirketinden geçmek lazım ”
-“Memleket ve demokratik rejim için en büyük tehlike
kopmuş mayınlar gibi siyaset sahnesinde dolaşan, ikbal ve menfaat arayan
inançsızlardır”.
-3 Aralık 2001’de kendisini ziyaret eden Büyük
Birlik Partisi lideri Muhsin Yazıcıoğlu’na söyledikleri ise 91 yıllık
ömrünün hikâyesiydi:
“Muhsin,
unutmak ve unutulmak istiyorum.
Kaçıyorsun,
kopuyorsun, çalışıyorsun, sonunda idrar torbası ile baş başa kalıyorsun.
Gençliğinizin ve sağlığınızın kıymetini bilin.”
Gençliğinizin ve sağlığınızın kıymetini bilin.”
Kaynak:
Doç. Dr. Âdem ÇAYLAK, İktidar Muhalefet İlişkileri Bağlamında Türkiye’nin Siyasal Hayatında Osman Bölükbaşı Ve Siyasal Hareketi Ankara-2010
Doç. Dr. Âdem ÇAYLAK, İktidar Muhalefet İlişkileri Bağlamında Türkiye’nin Siyasal Hayatında Osman Bölükbaşı Ve Siyasal Hareketi Ankara-2010
[1] A. Haluk Ülman,
“21Şubat 1950 Tarih ve 5545 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun Geçirdiği
Hazırlık Safhaları”, AÜSBFD, C. 12, S. 1 (1950), s. 64.
[3] A. Haluk Ülman,
“Seçim Sistemimiz ve Başlıca Siyasi Partilerimiz”, AÜSBFD, C. 12, S. 2 (1957),
s. 55.
[4] Feroz Ahmad ve
Bedia Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi,
s. 61-62.
[9] “Gönül
Özansu ile Görüşme”, 11. 2. 2002. Gönül Özansu, Sadık Aldoğan’ın kızıdır.
1965’te Bölükbaşı’nın partisi olan MP’den Balıkesir milletvekili olarak giren
Mesut Özansu’nun eşidir. Gönül Özansu Aldoğan’la yaptığımız görüşmede,
babasının çok özgür ruhlu bir insan olduğunu, iktidarlar karşısında eğilip
bükülmediğini anlatmıştır. Ayrıca MP hareketinde, Aldoğan’nın Nurettin
Ardıçoğlu ile birlikte partinin fikir hamlesinde etkili olduğunu, Bölükbaşı’nın
ise eylem hamlesinde kendini gösterdiğini dile getirmiştir. Dönemin basına
yansımayan yönleri konusunda kendisinden ilginç bilgiler alınmıştır.
[10] Yeni Sabah, 11. 5.
1950. Arna, İzinsiz Muhalefet dergisindeki “Kıyamet” isimli makalesi yüzünden
tutuklanmıştır.
[12] Cumhuriyet, 13 Nisan 1950.
Kudret’in iddiasına bakılırsa, Associated Pres, Mareşal’in hatırasına hürmeten
öldüğü akşam için başka haber vermeyeceğini bildirmiş olmasına rağmen, (Kudret,
11. 4. 1950) Ankara ve İstanbul radyolannın müzik yayınlarına devam etmesi ve
resmi olarak bayrakların yarıya indirilmemesi hayli şaşırtıcı olduğu kadar,
cenazedeki olayları tahrik ettiği de söylenebilir.
[13] “Allahü Ekber-Allahü Ekber...
Ve Lillahilhamd”, Sebilürreşad, S. IV/76 (Nisan 1950), s. 11-12; Cevat Rıfat
Atilhan, “Azametli Bir Gün”, Sebilürreşad, S. IV/76 (Nisan 1950), s. 15.
[26] Cumhuriyet, 23. 4. 1950.
MP’nin İzmir mitinginde konuşan Mustafa Kentli, MP’nin iktidarda gözü
olmadığını, amaçlarının kuvvetli bir muhalefet grubu olarak Meclis’e girmek
olduğunu dile getirmiştir. Cumhuriyet, 7. 5. 1950.
[31] MP’nin seçime girdiği
iller, Afyon, Ankara, Aydın, Bolu, Burdur, Çankırı, Çorum, Edirne, Eskişehir,
İçel, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kocaeli, Kütahya, Niğde,
Samsun, Seyhan, Sinop, Trabzon’dur. Amasya’da teşkilatı olduğu halde aday gösterilmemiştir.
MP’nin teşkilatlanmasındaki güçlükler ise şöyle sıralanmıştır: 1948’de siyasete
atılmak isteyenlerin çoğu DP’ye girmiştir. Bunların ve halkın çoğu 12 Temmuz
Beyannamesi’nin anlamını anlayamamış ya da bir kere DP’ye girdik onu iktidara
getirip ne yapacağını görmeden ondan ayrılamayız demişlerdir. Diktatörlüğü önce
yıldırmak sonra da yıkmak için sert ve pervasız mücadelenin lüzumunu çok az
kimse takdir etmiştir. Kurulduğu günden itibaren, siyaset içi ve siyaset dışı
türlü tertiplerle hem CHP hem de DP’nin ve de basının hücumuna uğramıştır. MP
liderleri hakkında boyuna davalar açılmış, liderleri hapse atılmıştır. Bu
yüzden pek kişi MP’ye girmekten çekinmiş ve DP’de rahat muhalefet yapmışlardır.
Ayrıca muhalefetin parçalanma düşüncesi ve CHP’nin kuvvetlenmesi korkusu ile
birleşince MP gelişememiştir. Bkz., Millet Partisi I Büyük Kongresi Genel
Müteşebbis Kurulu Mesai Raporu, Kudret, 18-20. 6. 1950.
[32] CHP Araştırma Bürosu,
Seçim Neticeleri Üzerinde Bir İnceleme, 1950, 1954, 1957 Milletvekili Seçimleri
(Ankara: Güven Matbaası, 1959). Bölükbaşı’nın Meclis arşivinde bulunan özlük
dosyasındaki mazbatasına göre, 1950 seçimlerinde Kırşehir’deki seçmen sayısı,
76. 500’dür. Seçime iştirak edenlerin sayısı ise, 69. 759’dur., Osman
Bölükbaşı’nın aldığı oy, 28. 034’tür. TBMM Olumluk Kağıdı, Dönem: IX,
Milletvekili Seçilmiş Olanlara Ait Tutanak.
[34] Kırşehir’de MP
listesinden aday olanlar, Osman Bölükbaşı, Bay Cemil, Ahmet Bilgin, Nafi
Çopuroğlu idi. Kudret, 18. 4. 1950.
[35] Cemal Aygen,
“Memleketimizde Seçimler ve Neticeleri”, AÜSBFD, C. XVII, S. 1 (Mart 1962), s.
205.
[40] Nurettin Ardıçoğlu, “Ölmek
Var, Dönmek Yok”, Kudret, 19. 5. 1950; Nurettin Ardıçoğlu, “Tek Muhalif Parti:
Millet Partisi”, Kudret, 24. 5. 1950.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar