Asr-ı Saadet Müslümanlarının Kızıl Elması "Şam"dı…Şimdi İse…
ŞAM: Damasco Dımışk, Şam kenti
*******
Sıfat kullanımı Türkçeye özgüdür. Şam adı "kuzey (ülkesi)" anlamındadır. Karşılığı Yemen (1. sağ, 2. Güney (ülkesi)).
[Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı Çağdaş,Türkçenin Kökenbilim-Sözlüğü]
********
Dîyâr-ı Arab: Arap memleketleri.
Dîyâr-ı Şâmiye: Şam ülkesi, Şam. [Lugat-ı Ebu's Suud]
Efendimiz salla'llâhü aleyhi ve sellemin kıyamet hadislerinde "Şam Vilayeti" hedef gösterilmektedir. Ancak son zamanlarda olan hadiselere bakınca Şam kelimesinin başka hususlar çağrıştırması gerektiği anlaşılmaktadır. İnternette bir zamanlar "Şam'a göçün orası en emniyetli yer" diye sözleri birçok kişiden duymuşsunuzdur. Şimdilerde ise orası fitne kazanı olunca hadislerde bir yanlış yorumlama olduğunu düşünebiliriz
Binâenaleyh, Şam terim olarak bizim kültürümüzdeki "Kızıl Elma" ya karşılık gelmektedir.
En eski kaynaklardan başlayarak Kızılelma tabirinin nereden geldiği açıkça belirtilmeksizin “erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer” anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Devam İçin Bkz:https://islamansiklopedisi.org.tr/kizilelma
Kızıl Elma, Türk mitolojisinde Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşleri simgeleyen bir ifadedir.
Devam İçin Bkn: https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1l_Elma
Sonuç olarak Şam mana itibarıyla mefhumunda zamanla bir daralmaya gidilmiş Suriye ile kısıtlanmıştır. [Bunda Emevilerin katkısı olabilir] Aslında Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem Kuzeye gidin diye işaret ettiği kesindir.
Kuzey iller yanında ve Batı'dan doğacak güneş medeniyetin geleceğini haber etmektedir. İstanbul'u işaret için "beldetün tayyibetün" düşünülürken Şam daki mefhum küçülmesi üzerinde kafa yormak gerekmektedir.
Yeri uygun geldiği için Hz. Niyâzî Mısrî Efendimin bir ilahisini burada zikretmek uygundur.
Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün
Muhakkikler dimişlerdür Benî Asfar durur Efrenc
Delîl-i müntehâsıdur emân ile gelür İsveç
Benî asfar zuhûrunda dalâletler olur peyda
Tulû-ı kevkeb-i şarkdan mesâlibdür anun Mec
Milel küfründe bu kâfir nice sâl eyleye pervâz
Mukaddemden olur anun remîniyle Bisenc
Kara Eflak ile zıddeyn olur bunlar dahi ol
Tatar dahi ider yağma geçer suyu gözünü aç
Civâr-ı Tuna’da olan karındaşlar çeker zahmet
Dühûl-i erba’în içre sakın durma hemân kaç
Tetebbu eyle târihin tokuz tarh it birin al
Muhakkik evsatın ahz it müzekkerle olur ihrâc
Muhakkikler dimişler ki Benî Asfar durur Efrenc
Velâkin müntehâsıdur emân ile gelür İsveç
Lîk küfride kâfirdir nice sâl eyleye pervâz
Mezelletten olan eyyamın zemin vaveyla ile bec
Benî asfar zuhûruna dalâlettir olur peyda
Tulû-ı kevkeb-i meşrik mesâlibdür anun eclec
Kara Eflak ile anlar dahi ol zıddındır
Tatar dahi ider yağma geçer suyu gözünü aç
Civâr-ı Tuna’daki olan karındaşlar geçer zahmet
Dühûl-i erba’în içre sakın durma birader kaç
Tetebbu eyle târihin tokuz tarh it birini al
Muhakkik evsatın ahz it mezkûrla olur ihrâc
AÇIKLAMA
Muhakkikler dimişlerdür benî asfar durur Efrenc
Delîl-i müntehâsıdur emân ile gelür İsveç
Muhakkikler Benî Asfar (Hristiyanlar) Avrupada durur demişlerdir
Delîl-i nihayetleri İsveç emniyetle ile gelir
[“Yeryüzünde Allah Allah diyen bir kimse bulunduğu müddetçe, kıyamet kopmayacaktır.” Yani yeryüzünde birbirini izleyen zikr ehli kalmayıncaya kadar âlemin cesedi için ruh gibi. Şüphe yok ki cesedin yok olması, ruhun gitmesinden sonradır. Mehdî’nin gelmesinden önce zamanın çocuklarını yaşarlarsa görebilecekleri birçok alamet gelir. Beni Asfar’ın çıkması alametlerdendir. Onlar Bosna’ya saldıran Frenklerdir. Karadeniz tarafından Moskovalılar, onlara yardım edecekler. Çeşitli küfür milletleri de böyledir. Bunların bazıları Allah’ın “ en yakın arzda” (Rum, 12) ayetinde delalet ettiği gibi 1098’de çıktılar. Bu ayet iki kelimedir ve harflerinin sayısı doksan yedidir. Cihadda galibiyet ve mağlubiyet arasında devreder durur. “Birkaç yılda” (Rum, 3) Bu üç ile dokuz arasındadır. Burada bahsedilen birkaç, kâfirler cihetinden onda vuku bulmuştur. Ta ki büyük yenilgiden dolayı olan olmuştu. Allah Teâlâ izin verirse, galip gelirler, sözünün hükmünün açığa çıkacağı zaman gelecektir. Ve müslümanlar tarafından galibiyet vaki olacaktır. Ve insanlar Allah Teâlâ’nın izin vereceği zamana kadar güvende ve mutlulukta olacaklardır. Sonra Bizans şehirlerinin çoğunda, namaz kılmanın zorlaşacağı bir zaman gelecek. Bilakis oranın halkı Şam’a intikal etmede sıkıntı çekecektir. Kâfirlerin saldırıları Haleb’e kadar ulaşacak. Allah Teâlâ, Haleb’i de Şam’ı da onların istilalarından korusun. Şüphesiz mukaddes arz oraya delalet etmeyecektir. Ancak Allah’ın şu sözü ona delalet eder:
“Hiçbir medeniyet yoktur ki kıyametten önce onun yıkıcısı veya şiddetli bir şekilde azap edicisi biz olmayalım. “ Bütün beldelerin halkı, amellerinin bir sonucu olarak, ahir zamanda afetlerden emin olamaz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin bu sözü de ona delalet eder:
“Şüphesiz ki Allah her yüz senenin başında dinini yenileyecek birisini gönderir. “ Ayrıca şu hadis de buna delalet eder:
“Dünyanın var olmasından beri yüz sene geçmesin ki başında bir emir gelmesin.” Yüz sene olunca hayrın ve şerrin birbirini takip etmesi yönünden Deccâl çıktı İsâ aleyhisselâm indi. Şüphesiz ki her Deccâl için İsâ ve her Firavun için de Mûsa vardır…….
….İslamiyetin zevalinin sonlarına doğru Osmanlı Devleti hakikat ehlinin ittifakı ile Mehdî’nin zamanında sona erecektir. Nasıl ki İsâ aleyhisselâmın hilafeti, umumi hilafetin sonu ise, Mehdî’nin hilafeti de hususi ve Muhammedi hilafetin sonudur. Evliyanın hilafetinin sonu ise hususi hilafetin mertebelerinden bir mertebedir. Ona inanmakla kaim olman ancak Allah Teâlâ’nın ağzından, ağzına nefes verdiği kimse ile kaim olur. Bunu bil. Allah Teâlâ onu ıslah ettikten sonra yeryüzünde fesat çıkaranlardan olma.
“Şüphesiz Allah, bir kavmin durumunu, onlar nefislerindekini değiştirmedikçe değiştirmez. “ ]
Benî asfar zuhûrunda dalâletler olur peyda
Tulû-ı kevkeb-i şarkdan mesâlibdür anun Mec
Benî asfar zuhûrunda sapıklıklar açığa çıkar
Doğudan bir yıldız doğar mesâlibdir anun Mec
Ahmed Bîcan, eseri Envâru’l-Âşıkîn’de Hz. Muhammed’e atfedilen şu rivayeti ve hadiscilerin yaptıkları yorumu aktarır: Hz Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle söylemiştir.
“Kıyamet altı nesneden sonra kopar:
Veba yaygınlaşır, [pandemi]
Beytü’l-Mukaddes açılır, tüm âlemde ölüm olur, 100 altının bile kişilerin ihtiyacını karşılamayacak şekilde zenginlik olur,
Araplar arasında fitne yaygınlaşır,
Müminler âlemi ele geçirir ve Beni Asfar ile anlaşma yaparlar.
Daha sonra kâfirler anlaşmayı bozarlar ve galip gelirler.
Bundan sonra benim ümmetime fitne ve savaş girer ve kıyamet kopana kadar fitne ve savaş sürer.
Muhaddisler der ki, Benî Asfar ile Frenkler birleşip her bir sancağın altında 12000 askerin bulunduğu 80 sancak ve toplamda 960000 asker ile Batıdan hücum ederler. Fakat Müslümanlar, Kostantiniyye, Roma ve “Amûriyye” dışında Batıdan ve doğudan bütün dünyayı kâfirlerin elinden alır. Fakat bundan sonra hâkimiyet kâfirlerin eline geçer (Ahmed Bîcan 1301: 368).
İmam Mehdî İle Asfaroğullarının Büyük Savaşı
Bistamî’nin Cifr’ul Câmi isimli kitabında Mim harfi ile Hıristiyan taifesi arasında büyük bir harp olacağını belirtir. Mim harfinden maksadın İmam Muhammed Mehdî aleyhisselâm olduğu da açıklanmaktadır. Daha sonra Küçük Savaş da denilen Cezire-i Rumiyye (Rum Adası) Cengi olacağı ve Mehdî aleyhisselâmın Rum adasını fethedeceği ifade edilir. Kitaptaki resimin konu metnide şu şekilde açıklanmaktadır:
“Müellif, Rumiyye adasının tasviri içinde olan şehirleri hisarları ile altın kaplı ve içinde altından “maksure” li kilisesiyle bu mahalde birkaç surete işaret edip sonra tasvir itmeyip bir bir işaret olundu. Bu mahalde İmam Mehdî ile Asfaroğulları arasındaki büyük savaş tasvir olundu” ve ortadaki yüksek tepenin solunda, haç alemli siyah sancak ve üzerine sarık sarılmış fesleriyle Asfaroğulları taraftarları bekleşirken tepenin sağında kırmızı sancaklarıyla Mehdî taraftarları yer almaktadır. Tepenin ön tarafında atlı Mehdî askerleri, kaçışan, atlı Asfaroğulları askerlerini kovalamaktadır. Yerde ise Asfaroğulları askerlerine ait kesik kol ve kafalar saçılmıştır.
Mehdî aleyhisselâmın çıkışından evvel onun devletinin belirmesi amacıyla her tarafı aydınlatan kuyruklu bir yıldız doğacağı şeklinde rivayete rastlanmaktadır. Hatta “Göğün, açık bir dumana getireceği günü gözetle.” (Duhan: 10) ayetinde geçen dumanın kuyruklu yıldıza işaret ettiğinin de iddia edildiği görülmektedir. Hicri 175. m. 791 yılında kuyruklu yıldızın görüldüğü ve iki ay durduktan sonra tekrar kaybolduğu görülmüştür. [Kaçıncı Görünüm Acaba]
Milel küfründe bu kâfir nice sâl eyleye pervâz
Mukaddemden olur anun remîniyle Bisenc
Milletler küfründe bu kâfir nicesini tarafına ve yanına ala
Öncü kuvvetleri olur anun remîniyle Bisenc
Kara Eflak ile zıddeyn olur bunlar dahi ol
Tatar dahi ider yağma geçer suyu gözünü aç
Bunlar dahi Kara Eflak ile birbirine zıt olur
Tatar dahi yağma eder geçer suyu gözünü aç
Hele ölürüm bârî şu vasiyyeti yine ideyüm; taht Tâtâr’ın dur, taht Tâtâr’ındur, taht Tâtâr’ındur. Bunlar ıslâh olmakdan kalmışdur cılk olmuş yumurta gibidür bunlarda hayr kalmamışdur taht Tâtâr’ındur bilmiş olun her ne kadar hilafın itmeğe çalışursanuz olmaz mülk Tâtâr’ındur, Tâtâr’ındur beyt:
Ve temme salâtü’l-Hakki tetrâ alel-lezi
Bi-hi lem-ezel fî-hâletî Allâhu rahim
Benden selâm eylen Tatara Allah Teâlâ onların imânından ve islâmından hoşnüd-dur, amellerini de Allah Teâlâ ıslâh eyleye zîrâ dîn çürük olmayınca islâm pâdişâhına du’âcı çokdur dîn u adalet ameli de ıslâha sebeb olur. Pâdişâhlara asıl lâzım olan dîndür ve adâletdür bu ikisi Tatardan me’müldur görişmesem bilmezdüm ben şehâdet iderim; dînleri ve mezhebleri sahîhdür. Ben egerçi ölüyüm ve lâkin nefesüm haydür, bu nefes Tâtâra hayât virür mülk onların olur saâdet ona ki onlara yardım idenlerden buluna.
Tatar Sipahilerinin Mehdî Askerleri İle Buluşmaları
Kıyametin Mehdî’nin ölümünden kırk gün sonra kopacağı belirtildikten sonra Mehdî’nin ortaya çıkışından önce Maveraünnehir’de Haris isimli birinin ortaya çıkacağı geçmektedir. Bu kişi askerlerinin öncülüğünü Mansur adlı bir Tatar yiğidine verir. Mansur askerleriyle memleketinden çıkarak Mehdî askerlerine karışır. Mehdî askerleri ile Edirne üzerinden gelen Tatar sipahilerin buluşurlar.
Ahir Zamanın Mehdîsi (Mehdî-i ahir ez-zaman) olarak sıfatlandırılan Kanuni Sultan Süleyman fetih hareketleri için Tatarlardan askeri yardım istemiş, Tatar Hanı Sahip Giray Han da bu istek üzerine İstanbul’a kalabalık bir ordu göndermiştir. Ayrıca daha sonraki yıllarda Tatarlar, Rusların Osmanlı devletine karşı büyük bir saldırısını engelleyerek (1554), Rusları bozguna uğratmışlardır. Osmanlı-Tatar ilişkilerinin düzeyine işaret eden bir olay da Seyehatnâme’de geçmektedir. Evliya Çelebi Seyahatname’nin başında gördüğü bir rüyayı anlatırken Tatarlara yapılacak bir yardımdan bahsetmektedir: Rüyasında kendisini Ahi Çelebi camisinde gören Evliya Çelebi, camide aynı zamanda Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin dört halifesi ve arkadaşlarının da bulunduğunu fark eder. Kendisini Sa’d Vakkas olarak tanıtan birine topluluğun burada toplanma nedenini sorar. Sa’d Vakkas Tatarların askeri bakımdan sıkıntıda olduklarını, onlara yardım için İstanbul’a geldiklerini ve oradan Tatar Hanı’na yardıma gideceklerin söyler.
Tatarların Sultan Süleyman zamanında Osmanlılara yardıma gelmiş olması, metinde geçen Mehdî’nin bu kez Sultan Süleyman ile ilişkilendirildiğini düşündürmektedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın aynı zamanda Mehdî-i ahir ez-zaman olarak vasıflandırılması bu fikri desteklemektedir. Metinde Mehdî ile Tatarlar arasında bağlantı kurulması, dolaylı anlatımla Sultan Süleyman’ın Mehdîliğini vurgulamaktadır.
Civâr-ı Tuna’da olan karındaşlar çeker zahmet
Dühûl-i erba’în içre şakın durma hemân kaç
Tuna Nehri civârında olan kardeşlerimiz çeker zahmet
Sakın durma kırk gün içinde hemen kaç
Tuna nehri, Almanya'nın güneyinde Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde Brege ve Brigach dağ ırmaklarının 678 m yükseklikteki Donau-Eschingen (Donaueşingen)'de birleşmesiyle meydana gelir. Tuna kaynağı Donaueschingen kasabasından fışkırarak ufak bir kanal sayesinde Brigach nehrine döküldüğü noktadan itibaren bu nehrin ismini Tuna diye değiştirir.
Donaueschingen'den Karadeniz'e döküldüğü Sulina limanına kadar uzunluğu 2779 km'dir. Bunun 2415 km'si üzerinde Seyrüsefer yapılmaktadır. Tuna nehri coğrafi bakımdan üçe ayrılır kaynağından Gönyü'ye kadar yukarı Tuna (988 km), Gönyü'den Turnu Severin'e kadar Orta Tuna (860 km) buradan nehir ağzı Sulina kadar aşağı tuna (931 km). Kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere toplam 10 ülkenin topraklarını kat etmektedir.
Tuna Nehri nehir taşımacılığına çok uygundur. Hollanda'dan Ren nehrinden başlayan seyahat kanal geçişleri ile Tuna üzerinden Karadeniz’e kadar seyahat edilebilir.
Tetebbu eyle târihin tokuz tarh it birin al
Muhakkik evsatın ahz it müzekkerle olur ihrâc
Târihini iyice araştır dokuz çıkar birini al
Muhakkak ortasını al müzekkerle olur ihrâç
Niyâzî-i Mısrî kuddise sırruhu’l-azizin bu beyitlerde bahsettiği tarihi olaylar için yeterli bilgimiz olmadığından tam olarak yorum yapamıyoruz. Fakat zaman içerisinde bu bahse konu zuhûratların oluştuğu veya olduğu kesin olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü Niyâzî-i Mısrî istihraç konusunda yeterli ilime sahiptir.
İhramcızâde İsmail Hakkı
HADİSLER
(1) İbni Havale (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“(Yakında) işler, sizin muhtelif ordulara ayrılmanız şeklinde olacaktır! Bir ordu, Şam’da, bir ordu, Yemen’de, bir ordu da Irak’ta olacaktır!”
İbni Havale (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
−Ey Allah’ın Rasulü! Eğer ben o zamana yetişecek olursam, benim için o yerlerden birini seç!
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
−“Sana gereken Şam’a gitmektir! Kuşkusuz ki, Şam yeryüzünden Allah’ın en hayırlı yeridir. Kullarından en hayırlı olanları oraya seçer. Eğer Şam’a gitmekten çekinirseniz, Yemen’e gidiniz! (Oraya gittiğinizde) havuzlarınızdan içiniz! Kuşkusuz ki Allah, Şam ve Şam halkı hakkında bana teminat verdi.”
Ebu Davud 2483, İbni Hibban, Hakim, Tergib ve Terhib 6/87, 88
(2) Nebi (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Şam’a yerleşin! Orası Allah’ın seçkin kullarının mekanıdır. Allah’ın seçkin kulları Şam’da otururlar. Kim, Şam’da oturmak istemezse, Yemen’de otursun. Su ihtiyacınızı da Şam’ın göletlerinden ve havuzlarından karşılayınız! Çünkü Allah-u Teâlâ Şam’ı ve burada oturanları korumayı üstlenmiştir.”
Taberânî Mu’cemu’l-Kebir, Albânî Sahîhu’l-Câmi’ 4070
(3) Abdullah bin Amr (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki o zamanda Şam(daki savaş)a katılmayan hiçbir mü’min kalmaz!”
Hâkim 4/457, 8413
(4) Ebu Hureyre (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Mesih’in (Deccal’in) hedefi Medine olduğu halde doğu tarafından gelir. Uhud dağının arkasına iner. Sonra melekler onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve deccal orada helak olur.”
Müslim 1380/486
(5) Ebu’d-Derdâ (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Kuşkusuz ki, (Rumlarla) yapılacak savaş gününde Müslümanların karargâhı, Dimeşk denilen şehrin yanında Şam şehirlerinin hayırlılarından olan Belguta şehri olacaktır!”
Dimeşk: Suriye’nin şimdiki başkenti olan Şam şehridir.
Ebu Davud 4298
(6) Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Büyük savaş gününde Müslümanların karargâhı el-Guta denilen bir arazidir. Orada Dimeşk denilen bir şehir bulunur. Orası Müslümanların konaklarının en hayırlısıdır!”
Hâkim 4/486, 8496
(7) Abdullah ibni Ömer (Radiya'llahu anhuma) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününden önce Yemen’in Hadramevt şehrinden veya Hadramevt denizi tarafından bir ateş çıkacak ve insanları haşredecek toplayacaktır.”
Sahabe:
−Ya Rasulallah! Bu durumda bize ne emredersin? diye sorunca Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
−“Size Şam’ı tavsiye ederim.”
Hadramevt: Yemen’le Hint Denizi arasında Arap Yarımadasının güneyindeki büyük bir sahanın ismidir.
Tirmizi 2314, Ahmed 2/8, 4536, 5146, 5376, 5738, 6002, Tergib ve Terhib 6/94
(8) Zeyd bin Sabit (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem)’in yanında idik ve Kur’an’ı yazılı sayfalardan toplamakta idik.
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Müjdeler olsun Şam’a!”
Bizler:
−Ya Rasulallah! Bu hangi sebepten ötürüdür? dedik.
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
−“Kuşkusuz ki Rahman’ın melekleri kanatlarını Şam’ın üzerine germiştir.”
Tirmizi, İbni Hibban, Tergib ve Terhib 6/93
(9) Muaviye bin Hayde (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
−Ya Rasulallah! Bana nereyi tavsiye edersin? diye sorunca, Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
−“İşte şurayı.”
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem), eliyle Şam tarafını gösterdi.
Tirmizi 2288
(10) Abdullah ibni Ömer (Radiya'llahu anhuma) şöyle dedi:
Nebi (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle dua etmiştir:
“Ey Allah’ım! Şam’ımızda bize bereket ihsan et! Ey Allah’ım! Yemen’imizde bize bereket ihsan et!..”
Buhari 6954, Tirmizi 4210, Tergib ve Terhib 6/86
(11) Kurre bin İyas (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Şam halkı bozulunca sizde hayır yoktur! Ümmetimden bir taife Allah’ın yardımıyla muzaffer olmaya devam edecektir. Onlara arka çıkmayanlar kıyamet saatine kadar onlara asla zarar veremeyeceklerdir!”
Tirmizi 2287, İbni Mace 6, İbni Hibban 7302, Tayalisi 1076, Ahmed bin Hanbel Müsned 3/436, 5/35, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 403
(12) Vâsile bin Eska’ (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Askerlerden bir ordu Yemen’e, bir ordu Şam’a, bir ordu doğuya, bir ordu da batıya gidecek.”
Adamın biri şöyle dedi:
−Ey Allah’ın Rasulü! Ben genç bir delikanlıyım, umulur ki o zamana yetişirim. Benim için o yerlerden hangisini emredersin!
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Sana gereken Şam’dır!”
Taberani, Tergib ve Terhib 6/89
(13) Abdullah bin Amr (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem)’i işittim şöyle buyuruyordu:
“Hicretten sonra hicret olacaktır! (O zaman) Yeryüzünün ehlinin en hayırlıları ve onlara en gerekli olan, İbrahim aleyhisselam’ın hicret ettiği Şam’a hicret etmek olacaktır. Yeryüzünün ehlinin en şerlileri ise başka yerlerde helak olacaklardır! Allah’ın Nefsi onları murdar kılar! Ve ateş onları maymunlar ve domuzlarla beraber haşreder!”
Hâkim, Tergib ve Terhib 6/90
(14) Abdullah bin Amr (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Nebi (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Kuşkusuz ki, ben rüyamda yastığımın altından kitabın direğinin çekilip alındığını gördüm! Onu gözümle takip ettiğimde onun, Şam’a götürülen parlak bir nur olduğunu gördüm. Dikkat! Kuşkusuz ki, iman, fitne zamanında Şam’dadır!”
Taberani Mucemu’l-Kebir, Taberani Mucemu’l-Evsad, Hâkim, Ahmed bin Hanbel Müsned, Tergib ve Terhib 6/90, 91
(15) Nebi (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Fitne zamanında emniyet, Şam’dadır!”
Taberani, Ahmed bin Hanbel Müsned, Tergib ve Terhib 6/90
(16) Seleme bin Nufeyl (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Savaş vakti şimdi geldi. Ümmetimden bir taife insanlar üzerinde muzaffer olmaya devam edecektir. Allah-u Teâlâ bu taifeyle birçok toplulukların gönüllerini yüceltecek de onlar bu sebeple Allah’ın düşmanlarıyla savaşacaklardır. Allah da onları bu hal üzere rızıklandıracaktır. Mü’minlerin diyarı Şam’dır.”
Nesei 3563, İbni Hibban 7307, Taberani Mucemu’l-Kebir 6357, 6358, 6359, Ahmed bin Hanbel Müsned 4/104, İbnu Sa’d Tabakat 7/427, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1961
(17) Sa’d bin Ebi Vakkas (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Garb ahalisi kıyamet kopuncaya kadar hak üzerinde galip ve muzaffer olmakta devam edecektir.”
Not: Hadiste gelen garb kelimesi, batı demektir. Onunla kast edilen ise, Şam diyarıdır.
Müslim 1925/177
(18) Seleme bin Nufeyl el-Kindi (Radiya'llahu anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyordum, bir adam şöyle dedi:
−Ey Allah’ın Rasulü! İnsanlar atlarını salıverdiler, silahlarını da bıraktılar ve şöyle diyorlar:
−(Artık) Cihad yoktur! Kuşkusuz ki, harp ağırlıklarını bırakmıştır.
Bu söze müteakiben Rasulullah (Salla'llâhü aleyhi ve sellem) yüzünü o kimseye çevirdi ve şöyle buyurdu:
−“Yalan söylüyorlar!
İşte şimdi savaş zamanı geldi.
Ümmetim içinden öyle bir cemaat olacak ki onlar hak yolunda (cihad ederek) savaşacaklar.
Allah da bir kısım insanların kalplerini onlara meylettirecek ve onlar yüzünden diğerlerine rızık verecektir.
Kıyamet kopup Allah’ın Vadi yerine gelinceye kadar hatta Ye’cuc ve Me’cuc çıkıncaya dek bu böylece devam edecektir.
Kıyamet gününe kadar atların alınlarında hayır vardır.
Rabbim bana vahyederek bildirdi ki, çok geçmeden ruhum kabzolunacaktır.
Sizler benim yoluma uyacaksınız, bir kısmınız da bir kısmınızın boynunu vuracaktır ve mü’minlerin esas yurdu da Şam olacaktır.”
Nesei 3544, Ahmed bin Hanbel Müsned 4/104
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar