Böyleyken Böylede...Neden
Ali Haydar Efendi De
Zahiri Alimdi. Mürşid Ya Da Müceddid Değildi.
10 MART 2014 … MEHMET FAHRİ SERTKAYA
Hz. Üstazımız (Süleyman Hilmi Tunahan) döneminde,
maddi ve manevi tüm tasarrufunu gözler önüne serdiği halde o günün alimlerinden
olan Ali Haydar Efendi (ki o zamanlar İstanbul’un
meşhur vaizlerindendir ve şimdiki Mahmud efendi’nin de üstadıdır. Kendisini
Mürşid ilan etmiştir.) hastalanmış.
Hz. Üstazımız ziyarete gitmişler. Ali Haydar efendi diyor ki;
“Efendim falanca doktor gelecek, beni tedavi edecek, onu bekliyorum.”
Hazretimiz “Öyleyse biz gidelim, bize lüzum yok. Mademki senin manevi bir
doktora ihtiyacın yok öyleyse bize müsade et” diyor.
“Bize müsade et” der demez hemen yerinden fırlar, eline
sarılır üstazımızın, “Aman hoca efendi, bana okumadan gitme”
diye hz.mize ısrar eder. O zaman üstazımız şöyle buyurur;
“Ey hocaefendi Bizim adresimiz
sana bildirildi. Bizim maddi ve manevi tasarrufumuzun adresi de sana
bildirildi. Sokağımız da sana gösterildi. Hatta evimizin numarası dahi sana
bildirildiği halde, şu enaniyeti/benliği bir türlü atamadın”
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) tekrar tekrar Ali Haydar Efendi’yi ikaz etmiş
ve “Mürşidlik iddia etme. Kendine rabıta yaptırma. Sen mürşid değilsin”
demiştir. Yine bir arada oldukları bir sefer iyice üstüne gitmiş ve sert
şekilde son bir kez ikaz etmiştir. Lakin Ali Haydar Efendi “Ben mürşidlik iddiamdan
vazgeçsem bizim bu Mahmud vazgeçmez” gibi bir acayip bahane
ile, gerçekte manevi bir hüneri, icazeti, tasarrufu olmadığı halde mürşidlik
iddia etmeye devam etmiştir.
Bütün bunlara ve daha fazlasına şahit olan Süleyman Efendi’nin damadı merhum
Kemal Kacar Hocaefendi, pek çok kere yolumuzun hocaefendilerine bunları
anlatmıştır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar