Âşıkların Uğradıkları Belâya İlâç Aramak
34
490.
O hoca, gece yarısı birden bire hastalanıverdi, tâ sabaha dek kendisini
kaybetti, boyuna başını duvarımıza vurdu.
* Gök de ağladı haline, yer de. Onun
feryadını duydu da gök de feryada geldi, yer de. Solukları bile yakıp
yandıracak kadar ateşli, sanki âteşkedeye düşmüş.
Acayip
bir hastalığı var, ne başı ağrıyor, ne sıtması var; bu derde yeryüzünde çare
yok, çünkü gökten gelmiştir bu dert.
* Calinos onu gördü de nabzını ele aldı.
O, bırak elimi dedi, gönlüme bak, derdim, sıraya, kaideye uyar dert değil.
* Ne safrası var, ne sevdası. Ne kulunca
tutulmuş, ne istiska illetine. Bu hastalık ne biçim hastalık diye şehrimizin
her bucağında yüzlerce lâf, yüzlerce kavga-gürültü var.
Ne
uykusu var, ne bir şey diyor; aşkla besleniyor çünkü; şimdi bu ask, hocaya hem
dadı., hem ana.
Tanrım
dedim, bir merhamet et de bir an olsun dinlensin, huzura ersin, o ne kimsenin
kanını dökmüştür, ne birisinin malını almıştır.
Gökten
ses geldi: Onu derhal kendi haline bırak, çünkü âşıkların uğradıkları belâya
ilâç aramak, şifa ummak beyhudedir.
Bu
hocaya çare arama, onu bağlamıya kalkışma, övüt verme ona; onun düştüğü yer, ne
kötülük işlenen yerdir, ne ibadet yurdu.
Sen
aşkı nice görmüşsün, nasıl anlamışsın? Onu âşıklardan bile duymamışsın sen.
Sus, afsun okumıya kalkışma; aşk ne büyüdür, ne oyunbazlık.
500.
Ey Tebrizli Şems, gel ey nur madeni, ışık madeni; çünkü bu ululuk ıssı, bu
saltanat sahibi rûh, senin ışığın olmadıkça donuk, cansız bir haldedir. [1]
[1] Cilt 1, Gazel, 34
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan :
Abdülbâkiy GÖLPINARLI, İstanbul Remzi Kitabevî , Yükselen Matbaası İstanbul —
1957
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar