Mirabeau'dan Sophie'ye
..Ah! Ne
olurdu ona bir dokunabilseydim, kalbine, seni bunalttığında; hemen daha çok
çalışmaya başlardı. Hızlı hızlı vuruşları bunaltıcı olmaktan çıkardı artık;
dudaklarım ve kalbim huzuru ve yaşamı getirirdi bir anda oraya. Çoğu kez, senin
bana anlattığın belirtileri duyuyordum içimde, mektupların elime geçmeden önce,
hatta bugün bile mutsuzluklarımızı uzun uzun düşündüğümde ya da ayrılığımızı ve
onun üzücü koşullarını anımsadığımda aynı şeyleri duyuyorum. Kalbim bir
sıkışıyor, bir genişliyor, sanki patlayacakmış ya da dışarı fırlayacakmış gibi
oluyor, bu durum başlamadan önce de, her yanımı düşünce hızıyla baştan aşağıya
bir soğuk kaplıyor, uyuşma derecesine varıncaya kadar beynimi kapsıyor; o
anda eğer gözlerimden yaşlar akmasa, ölürüm herhalde.
...Değişmek
mi?
Ah!
Yok hayır,
bunun mümkün olabileceğini kabul etmezsin sen; (...)
Seni
seviyorum, çünkü yaşıyorum ben. Aşk, soluğum benim. Seni artık taparcasına
sevmemek düşüncesi, kanı damarlarıma dağıtacak kalpten, soluk alıp verecek
ciğerden yoksun halde yaşamak düşüncesi kadar saçma bir varsayım gibi geliyor
bana. Emin ol Sophie'ciğim, benim seni sevmem, ırmakların akması, ateşin
yanması kadar normal bir şey; Tabiatım bu benim, yaradılışım bu. İlgisizlik ya
da aşk, vefa ya da vefasızlık arasında seçim yapmakta özgür olduğumda seni
taparcasına severim kuşkusuz, ama özgür değilim ki bu konuda; ve elimden başka
bir şey gelmediği için seni seviyorum... Sen de beni sev aynı biçimde, mümkünse
elbette; ama bunu minnettarlıktan dolayı yapma sakın, çünkü ben hiç böyle bir
şeyi hak etmiyorum.
Güven, tek
başına şefkat, bir tutkunun gerçek belirtileri gibi gelir bana: benim kendi
tutkumun belirtileri bunlar. (...) Evet Sophie'ciğim, ben inanıyorum buna,
kalbimin derinliklerinden inanıyorum buna; yalnız birbirleri için yaratılmış
yüreklerimiz; yalnız sen beni vefalı kılabilirdin, hatta âşık edebilirdin;
çünkü, sevgilim, senden önce aşkı tanımamış olduğuma inanacak değilsin
herhalde. Duyularımdaki ateşin, senin bende uyandırdığın esriklikle fazla bir
ilişkisi yok, senin ile senin eşin olmadan önce saygılarımı sunduğum kadınlar
arasında bir karşılaştırma yapmak söz konusu bile değil. Yüz kere söyledim bunu
sana: Dilin, o güzel kokulu dilin, dudaklarının üstünde gezindiğinde, bir başka
kadının kollarındayken zevkin en son derecesinde ulaştığım heyecandan bin kat daha
fazla heyecanlandırıyor beni. Bu senin hiçbir zaman kestiremeyeceğin bir başarı
sevgilim; beni ise teselli ediyor bu başarı; bu kadar uzun süre başka
güzellikleri övmüş olmamdan dolayı teselli ediyor, bunu da doğanın arzularıyla
aşkın arzuları arasında ne gibi bir ayrım olduğunu ve dolayısıyla da senden
başka hiç kimseyi sevmediğimi bana kanıtlayarak yapıyor. Sen benim zevk
konusundaki önemsiz çapkınlıklarımı bilirsin sevgilim. Eskiden benim yapımın
sertliği, hazlarım olarak adlandırdığım şeylerin çokluk ve çeşitliliğiyle
kendini gösteriyordu; ama hiçbir zaman bir tek kadına birçok kez yönelmek söz
konusu olmadı. (...) Sana gelinceye kadar, yaşamımın geri kalan bölümünü öbür
erkeklerinkinden başka türlü olmadı. Ama o kadar şerefle kazanmış olduğumu sandığım
bu başarılar, ah, ne kadar da mantıksızmışım! Aşk nasıl da gölge düşürdü üstlerine!
Birkaç tutam otun yerine çiçekten yapılmış ne kadar çok taç yerleştirdi! Sen
beni hangi coşkunluklara daldırmadın ki? Koynunda ne inanılmaz zaferler
kazanmadım ki ben? Ah, Sophie, Güzel Sophie! Bilsen bunları düşünmek ne kadar
zevk veriyor bana! Arzularıma göre gücüm ne kadar da azdı o zaman! Ama,
duyularımın ateşliliği, senden başka hiç kimseyi sevmediğimin en iyi kanıtı
değil, bizim sevgimize damgasını vuran, ruhlarımızın birleşmesidir, asıl: Bütün
evrenin bizim gözümüzde bir atomdan başka bir şey olmamasını sağlayan bu
sınırsız ve eşsiz bağlılıktır. (...)
Ey benim
sevgilim! Sana bütün yazmış olduğum en tatlı, en şiddetli, en sıcak şeyleri oku
yeniden ve anımsa, onlardan bir tek tablo oluştur; yüreğini onlarla besle,
belleğini onlarla doldur; bir taslaktan, seninle en az meşgul gibi göründüğü
anlarda, sevgilinin hissettiklerinin zayıf bir taslağından başka bir şey değil
bu!
- Ah! Söyle
bana, böyle sevdiğin gibi hiçbir zaman sevmemiş olduğunu, benim, senin böyle
sevebileceğin tek kişi olduğumu sık sık söyle bana! Söyle ki buna inanmaya
çalışayım, ah canım sevgilim!
Mektuplarım
aldığımdan beri düşlerim daha mutlu, çoğunlukla da son derece boş; ama eskiden
de düşlerim olmuştu, hele bir tanesi yataktan fırlayıp kaçmama yol açmıştı.
(...) Oysa şimdi artık, artık geceler bana aşkımızla ilgili geçmişte
yaşadıklarımızın bazılarını anımsatıyor; çoğu kez hayal öylesine güçlü oluyor
ki, seni işitiyorum, seni görüyorum, sana dokunuyorum. Uç gün önce de
Barband'nun evindeydim hani o senin beni mutlu etmeye razı olduğun gündeydim.
Her şey yeniden çiziliverdi gözlerimin önünde ya da daha doğrusu, her şey en
ince ayrıntısına kadar yinelendi
- Aman tanrım!
Hâlâ aşk ve şehvetten ürperiyorum, bunları düşündüğümde. Başın kollarıma
yaslanmış... o güzel boynun, o bembeyaz ve taş gibi göğüslerin... Benim ateşli
arzularıma teslim olmuş durumda: Elim, benim o mutlu elim, yol değiştirme
cesaretini gösteriyor. Beni her zaman özenle uzaklaştırdığın o siperleri
kaldırıyorum... O güzelim gözlerin kapanıyor... Çırpınıyorsun, titriyorsun...
Sophie... Cüret edebilecek miyim?
Ah, sevgilim!
Mutlu edecek misin beni?
- Hiçbir yanıt
vermiyorsun... Yüzünü göğsüme gizliyorsun... Şehvet seni sarhoş ediyor,
utanmaysa içini kemiriyor. Arzularım eritip bitiriyor beni... Ölüyorum...
Yeniden doğuyorum... Seni kollarımın arasına alıp kaldırıyorum... Boşuna çabalar!...
Parke ayaklarımın altından kayıyor... güzelliğini yiyip yutuyorum da, bunun
tadını çıkaramıyorum... Aşk o zaman zaferi daha güç kılıyordu, bedelini
artırmak için.
Ah! O
engellerin hiç mi hiç yararı yoktu... (...) Ne an'lardı o an'lar! Ne büyük
zevkti onlar! Ne çekingenlikti onlar! Bastırılmış ne taşkınlıklardı onlar! Ne
yarım kalmış zevklerdi o
Mirabeau duyulanlar!
- Ve işte
sevgilim, bütün bunları yeniden duydum içimde; seni o yatağa yaslıyordum, o
yatak da o tarihten bu yana benim zaferim ve büyük mutluluğumun tanığı oldu.
(...) Sonunda çarpıntıyla ve heyecan içinde uyandım ve taşkınlığımın nereye
vardığını fark ettim... Mutlu oluyor musun kimi kez canım sevgilim?
Düşlerinde
aşkım gerçekleşir gibi oluyor mu?
Okşamalarımı
hissediyor musun, sen de okşamalarını benden esirgemiyorsun ya? (...)
Ah,
yavrucuğum, bana düş gördüğünü söylüyorsun da düşünde kimi gördüğünü
söylemiyorsun!
Gündüzlerinle
olduğun kadar gecelerinle de ilgili açıklama yapmak zorunda değil misin bana
sen?
Ah, evet,
evet, hiç kuşkusuz. (...)
Hayallerini
anlat bana ah, canım karım! Ayrılığı aldat; kucakla sevgilini; senin kalbine
sahip olduğu kadar hayal gücüne de sahip olduğunu göster ona.
Ah! Ruhun o
kadar ateşli ki! Duyuların buz gibi olabilir mi dersin? Yok hayır elbette
olamaz! Doğa sana bütün duyarlıkları bahşetmiş. (...)
Hoşçakal,
canım benim ve eşsiz sevgilim.
Hoşçakal, gönlümün
kadını, Gabriel'in sevgilisi. Onun herşeyi, tanrıçası, ruhu, yaşamı, evreni,
hoşçakal. Bana vermek isteyeceğin bütün öpücükleri ben sana yolluyorum, kabul
et.
Fransızca’dan
çeviren: S.R.
(*) Asıl adı
Honore Gabriel Riqueti olan Fransız siyasetçi kont de Mirabeau (1749-1791) ile
Mösyö de Monnier'nin genç karısı Marie- Thöröse arasında yıldırım aşkı doğar.
Sevgililer Hollanda'ya kaçarlar. Ancak Fransa'da yargılanan Mirabeau'nun,
işlediği suçlardan dolayı kafasının kesilmesine karar verilir, ayrıca ağır para
cezalarına da çarptırılır. Hollanda hükümeti tarafından ülkesine geri verilince
Vincennes şatosuna hapsedilir, Marie-Thâröse de bir manastıra kapatılır;
hamiledir. Mirabeau, Sophie olarak adlandırdığı Marie-Thör&se'e yazdığı
ünlü mektupları işte bu Vincennes şatosundan ve bir polis müdürünün yardımıyla
göndermiştir. Mirabeau, Sophie dışında başka kadınlara da yazmıştır, bir burada
onun Sophie'ye yazdıklarından bir kesit sunuyoruz. (Bkz. Jean-Claude
Carrifere'in hazırladığı Lettres d'Amour, Paris, J'ai lu, 1962, s. 252-277.)
(Ç.N.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar