Somuncu Baba'nın Kabri Saadeti ve Makamı
Bu insanlar hakikaten garipler...Hz.
Ali kerrem'allahü veche radiyallâhü anhın kabrini yerde arayanlar gibi, Somuncu Baba kuddise
sırruhuyu da yerde arıyorlar…
Onun
Aksaray’da olması yahut Darende’de olması üzerine gayret ediyorlar.
Kusura
bakmasınlar Hazret'in Aksarayda olması büyük ihtimal ama, hakikaten iki yerde değil.
İstedikleri
kadar belge ve araştırma yapsınlar. Osmanlı Döneminde Aksaray’da yatıyor
intibası çoktu, Cumhuriyet döneminde de zorlama yorumlarla Darende’de…
Hakikatte
kabri şerifi nerede?
Somuncu
Baba gerçek hayatında mahfiyyet içinde iken, sırlandıktan sonra şöhret yerinde
durabilir mi? Bu nasıl iştir…Onun Hz. Ali yolundan ayrı olmasını düşünmek çok üzücü...
Kişi
nasıl yaşadıysa öyle göçer, nasıl göçtüyse öyle haşrolunur.
Böyleyken…
Somuncu Baba'nın Darende'de bulunan makamı
Ulu,
M. (2021) Menkıbeler Ekseninde Bir Zahir-Bâtın Yolcusu: Somuncu Baba, Folklor
Akademi Dergisi. Cilt:4, Sayı:3, 452 - 463.
FOLKLOR. AKADEMİ DERGİSİ
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved:
08.11.2021
Kabul / Accepted:
12.12.2021
Araştırma Makalesi/Research Article
MENKIBELER EKSENİNDE BİR ZAHİR-BÂTIN YOLCUSU: SOMUNCU BABA
Mahmut ULU*
Öz
Bu
çalışmada Somuncu Baba’nın menkıbevi hayatının ortaya konması amaçlanmıştır.
Çalışmanın yöntemi, literatür taramasıdır. Bilindiği gibi menkıbeler, tarihî ve
topluma mâl olmuş kişilerin hayat hikâyelerinden söz eden kaynaklardır.
Menkıbelerin göze çarpan ilk özelliği kahramanlarının gerçek kişiler olması ve
bu kişilerin yaşadıkları zamanın ve mekânın biliniyor olmasıdır. Bununla
birlikte menkıbeler ele alınan kişiler hakkında bilgi verdiği gibi devrin
kültürel, sosyal, ilmî ve edebî yönüne dair mühim ipuçları içermektedir. Bu
yönüyle menkıbeler tarihî veya tasavvufî bir şahsiyetin hayatının ortaya
konmasında önemli kaynaklardır.
Bu
bağlamda ele alacağımız ve adından çok Somuncu Baba lakabıyla tanınan Şeyh
Hâmid-i Veli, Anadolu tasavvuf anlayışı için oldukça mühim bir şahsiyettir.
Gerek yazdığı eserlerle ve gerekse yetiştirdiği talebeler vasıtasıyla yaşadığı
asrı ve sonraki asırları tasavvuf anlayışı yönüyle önemli ölçüde etkilemiştir.
O, Anadolu’da kurulan bazı tarikatlara öncülük etmek, halife yetiştirmek ve
eser yazmak suretiyle bu tesiri icra etmiştir. Kendisi müstakil bir tarikat
kurmamakla birlikte, bir Türk tarikatı olarak kurulan Bayramiyye’nin kurucusu
olan Hacı Bayram-ı Veli’nin şeyhidir. Ayrıca o, bilinen Melamilik özelliğini
Hacı Bayram-ı Veli silsilesi ile Bıçakçı Ömer Dede’ye aktarması yönüyle
Melamiyye’nin de öncülerinden kabul edilebilir.
Somuncu
Baba’nın hayat yolculuğu zahir ve bâtın olmak üzere iki yönlü ele alınabilir.
Bunlardan zahir yolculuğu Kayseri’de doğumuyla başlamış, önce Şam’a sonra
Erdebil’e uzanmış, daha sonra tekrar Kayseri, Bursa, Hicaz ve Aksaray seyriyle
son bulmuştur. Bâtıni yolculuğu ise yine zahir yolculuğuna paralel bir şekilde
bahsi geçen şehirlerdeki, özellikle Şam ve Erdebil, tasavvufî terbiye ve seyr ü
sülukunu tamamlama süreci olarak gerçekleşmiştir. Onun, zahir ve bâtın
yolculuğuna dair kaynaklarda sınırlı bilgi bulunmakla birlikte, daha çok
menkıbevi anlatılarla günümüze ulaştığı söylenebilir. Diğer yandan ondan
bahseden kaynaklarda yer alan menkıbelerin ilk kaynaktan başlamak üzere
birbiriyle aynı veya yakın olduğu bir bakıma küçük farklarla birbirinin tekrarı
olduğu görülür. Bununla birlikte onun hakkında nakledilen menkıbeler hem hayatı
hem de tasavvufî görüşlerinin anlaşılmasını sağlayan bilgiler olması yönüyle
kıymete haizdir.
Anahtar
Kelimeler: Tasavvuf, Menkıbe, Somuncu Baba, Zahir, Bâtın.
AN
APPARENT MYSTERIOUS TRAVELER IN THE AXIS OF LEGENDS: SOMUNCU BABA
Abstract
In
this study, it is aimed to reveal the epic life of Somuncu Baba. The method of
the study is literature review. As it is known, legends are sources that talk
about the life stories of historical and social figures. The first striking
features of the legends are that their heroes are real people and the time and
place where these people lived are known. However, the legends not only give
information about the people discussed, but also contain important clues about
the cultural, social, scientific and literary aspects of the period. In this
respect, legends are important sources in revealing the life of a historical or
mystical personality.
Sheikh
Hamid-i Veli, who we will discuss in this context and who is known by the
nickname Somuncu Baba, is a very important figure for Anatolian Sufism. He
significantly influenced the century he lived in and the following centuries in
terms of his understanding of Sufism, both with the works he wrote and the
students he trained. He exerted this influence by leading some sects
established in Anatolia, training caliphs and writing works. Although he did
not establish an independent sect, he was the sheikh of Hacı Bayram-ı Veli, the
founder of Bayrâmiyye, the first sect
Dr., Eğitimci-Yazar, Aksaray Valiliği, Aksaray/Türkiye, mahmut.ulu@hotmail.com, ORCID: 0000-0002-3030-0827 established as a Turkish sect. In addition, he
can be considered as one of the pioneers of Melamiyye, in that he transferred
the well-known Melami characteristic to Bıçakçı Ömer Dede with the line of Hacı
Bayram-ı Veli.
Somuncu
Baba’s life journey can be considered in two ways, apparent and mysterious. His
apparent journey began with his birth in Kayseri, first extended to Damascus,
then to Erdebil, and then ended with the course of Kayseri, Bursa, Hejaz and
Aksaray again. The esoteric journey, on the other hand, was realized as a
process of completing the mystical training and navigating leech in the cities
mentioned, especially Damascus and Ardebil, in parallel with the outward
journey. Although there is limited information in the sources about his
aforementioned exoteric and esoteric journey, it can be said that he has
reached the present day mostly with anecdotal narratives. On the other hand, it
is seen that the legends in the sources that mention him are the same or close
to each other, starting from the first source, and in a way they are the
repetitions of each other with small differences. However, the tales about him
are valuable in that they provide information that enables to understand both
his life and his mystical views.
Anahtar
Kelimeler: Sufism, Legend, Somuncu Baba, Apparent, Mysterious.
Bilindiği
gibi menkıbeler tarihî ve topluma mâl olmuş kişilerin hayat hikâyelerinden söz
eden kaynaklardır. Menkıbelerin göze çarpan ilk özelliği kahramanlarının gerçek
kişiler olması ve bu kişilerin yaşadıkları zamanın ve mekânın biliniyor
olmasıdır. Bununla birlikte menkıbeler ele alınan kişiler hakkında bilgi
verdiği gibi devrin kültürel, sosyal, ilmî ve edebî yönüne dair mühim ipuçları
içermektedir. Bu yönüyle menkıbeler tarihi veya tasavvuf! bir şahsiyetin
hayatının ortaya konmasında önemli kaynaklardır.
Konumuzun
hemen başında bir noktaya temas etmek isteriz. Veli olarak bilinen zatların
hayatında veya vefatlarından sonra anlatılan keramet motifli olayların
menkıbelere dayalı bir kültten ibaret olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte
Allah’ın veli ve salih kullarını gözetip onlara dünyada bir takım müjdeler
verdiğini bildiren naslar da vardır. Kerametlerin duaların kabul edilmesi,
Allah’ın yardımıyla meşru arzuların gerçekleşmesi, sadık rüyalar görülmesi ve
istikamet üzere yaşamaya muvaffak olunması şeklinde ortaya çıkabileceği
kaydedilmiştir (Uludağ, 2002: 25-270).
İslam
tasavvuf tarihinde, hakkında kerametvari anlatılar bulunan pek çok sufi vardır.
Hatta bu konuyla ilgili önemli hacimde bir literatür meydana gelmiş, pek çok
tabakat türü eser telif edilmiştir. Şeyh Hâmid-i Velî de hakkında menkıbeler
anlatılan ve tabakat türü eserlere konu olmuş tarihî ve tasavvufî
şahsiyetlerden biridir. Ancak onun menkıbelerine yer veren kaynaklar sınırlı
olduğu gibi genellikle aynı menkıbenin ilk kaynaktan başlamak üzere diğerlerinde
birbiriyle aynı veya yakın olduğu görülür. Bununla birlikte onun hakkında
nakledilen menkıbelerin onun hem hayatına hem de tasavvufi görüşlerine yer
vermesi bakımından kıymete haiz olduğu söylenebilir. Bu çalışmada öncelikle
kısaca Şeyh Hâmid-i Velî’nin tarihî hayatı, daha sonra onun hakkında
kaydedilmiş menkıbelerden bu gün için tespit olunanlar ekseninde menkıbevi
hayatı ortaya konmaya çalışılmıştır.
Adından
çok Somuncu Baba namıyla bilinen Şeyh Hâmid-i Veli (ö. 815/1412) Kayseri’de
dünyaya gelmiştir (Lâmiî Çelebi, 2016: 884; Mecdî, 1989: 74; La’lizâde (yz),
128a; Hoca Sadettin, 1979: 2/79). Bununla birlikte onun doğum yeri ile ilgili
farklı görüşler de mevcuttur. Mir’âtü’l-Işk müellifi Abdurrahman el
Askerî onun Aksaray’da doğduğunu kaydederken (Erünsal, 2003: 103104) Şinasi
Çoruh herhangi bir kaynak zikretmeden doğum yeri olarak İran’ın Güney
Azerbaycan bölgesindeki Hoy şehrini gösterir (Çoruh, t.y.: 111).
Kaynaklarda,
onunla ilgili birbirine benzemekle birlikte çok sayıda farklı isim
zikredilmiştir. Şeyh Hâmid-i Veli’nin gerçek adıyla ilgili müridi Kemal Ümmî
bir mersiyesinde “Abdullah idi ismi, bu idi adet ü resmi/ Kî hergiz düzmedi
cismi, o cânın mûteber kıldı.” şeklinde adının Abdullah olduğunu (Kemal
Ümmi (yz), no:41/101), mezkûr eserin başka bir nüshasında ise “Ubeydullah”
(Kemâl Ümmî (yz), no: 3357/73b) şeklinde kaydetmiştir. Belgelerin çoğunda ise
onun adı Şeyh Hâmid veya Şeyh Hâmid-i Veli olarak geçmektedir (Belge 1; Belge
2; Belge 3). Bununla birlikte tabakat kitapları ve diğer eserlerde geçen
Hâmid-i Kayseri, Şeyh Ebu’l-Hamîdüddîn-i Aksarayî, Hamîdüddîn-i İbn-i Musâ,
Hamîdüddîn-i Aksarayî, Hamîd İbni Musa, Hamîdüddîn bin Musa, Ebu Hamîd-i Velî,
Şeyh Hâmid-i Velî, Hamîd-i Aksarayî, Ebu Hamîd Aksarayî, Somuncu Baba, Ekmekçi Koca
isimlerinin tamamı Somuncu Baba hakkında kullanılmıştır (Lâmiî Çelebi, 2016:
885; Taşköprülüzâde, 2007: 67; Hoca Sadettin, 1979: 2/43; Atâî, 1989: 64;
Harîrîzâde (yz), 430: 172a; Sarı Abdullah, 1967: 248; Aynî, 2019: 96; Ulu,
2021: 17). Öte yandan o, Bursa’da bulunduğu sıralarda “Somunlar müminler,
Somunlar müminler.” diyerek ekmek dağıtması nedeniyle adından çok “Somuncu
Baba” namıyla tanınmıştır (Sarı Abdullah, 1967: 252; Aynî, 2019: 94).
İlk tahsilini babasıyla yapan Somuncu Baba (Akgündüz, 2009: 55;
Erünsal, 1995: 302) âlim ve arif olması yönüyle temayüz etmiştir. Mecdî Mehmed
Efendi, onun zahir ve bâtın ilimlerinin cümlesinde faydalı bir kimse olduğunu
kaydetmiştir (Mecdî, 1989: 74).
Temel tahsilini tamamladıktan sonra ilmini ve tasavvufî bilgisini artırmak
için Şam’a giden Somuncu Baba (Aynî, 2019: 94; Şahin, 2009: (37) 377)
Bayezidiyye Hankâhı’nda, Şadîi Rumî’den ders almıştır (Taşköprülüzâde, 2007:
35; Müstakimzâde Süleyman (yz), 3357: 1b, 2a; Akgündüz, 2009: 55). Sarı
Abdullah Efendi, (1967: 248) onun Şam’da ilim tahsilini yaptıktan sonra
Bayezidiyye tekkesinde bir şeyhin hizmetinde bulunduğunu kaydetmiştir.
Somuncu Baba, babası vasıtasıyla Sühreverdiyye’nin Ebheriyye
koluna intisab etmiştir (Akgündüz, 2009: 55;
Erünsal, 1995: 302). Sarı Abdullah
Efendi’nin ifadesiyle Şam’da
Bayezidiyye
tekkesinde bir şeyhin hizmetinde bulunsa da bu süre içerisinde aradığı iç
huzuru bulamadığı ve bu nedenle bir arayış içinde olduğu belirtilmiştir. Bu
arayış neticesinde Erdebil’e giderek Safiyyüddîn Erdebilî’nin (ö. 735/1334)
oğlu Sadreddîn-i Erdebîlî’ye (ö. 794/1391) intisap etmiş ve tasavvufi icazetini
almıştır (Atâî, 1989: 74).
Somuncu
Baba, Erdebil’de Sadreddin Erdebîlî’nin terbiyesinde sülukunu tamamladıktan
sonra Anadolu’ya halkı irşat için görevlendirilmiştir. Kayseri’ye gelerek irşat
faaliyetlerine başlayan Somuncu Baba, bu sıralarda Ankara’da müderrislik yapan
Hacı Bayram-ı Veli’yi davet etmiş, bir bayram günü Kayseri’de buluşmuşlardır
(Erünsal, 2014: 377; Bayramoğlu, 1989: 1/19). Bir süre Kayseri’de halkı irşat
ettikten sonra Hacı Bayram-ı Veli ile beraber Bursa’ya gitmiştir (Cebecioğlu,
2008: 18). Bursa’da kendini gizlemiş ancak Ulu Cami’nin açılışında okuduğu
hutbeyle tanınmış, oradan hacca gitmiş, hac dönüşü Aksaray’a yerleşmiştir.
Somuncu Baba, ömrünün geri kalan kısmını Aksaray’da müritlerinin eğitimiyle
meşgul olarak geçirmiştir (Harîrîzâde (yz), 430: 172a; Erünsal, 2003: 202;
Aynî, 2019: 97).
Somuncu
Baba, muahhar birkaç kaynak (Akgündüz, 2009: 84-88) dışında tarih ve tabakat
türü kaynakların hemen tamamının kaydettiğine göre Aksaray’da vefat etmiştir.
Kabri Aksaray’da bulunmaktadır (Lâmiî Çelebi, 2016: 884-885; Mecdî Mehmed
Efendi, 1989: 75; Taşköprülüzâde, 2007: 67; Hoca Sadettin, 1979: 5/43; Sarı
Abdullah, 1967: 252; Erünsal, 2003: 202; Çelebi, 2006: 3/262; Aynî, 2019: 97). Arşiv belgelerine bakıldığı
zaman yine onun Aksaray’da metfun olduğuna dair kaynaklarda geçen bilgilerin
teyit edildiği görülür (Belge 4).
Kemal
Ümmî (ö. 879/1475) bir mersiyesinde Somuncu Baba’nın vefat tarihine şu şekilde
işaret etmiştir:
“Nebinin hicretinden bil sekiz yüz on beşinci yıl
Berat düninde ol fazıl bu menzilden sefer kıldı” (Kemal Ümmi (yz), no: 41/101).
Mersiyede Somuncu Baba’nın vefat tarihinin 15 Şaban 815 olduğu
açıktır. Aynı tarihi benzer şekilde Hüseyin Vassaf, Sefine’de “Tâc-ı
ârifîn terkibi târîh-i intikâlleri olan 815/1412’i iş’âr eder.” diyerek
zikredilmiştir (Vassâf, 2006: 2/434). Hacı
Bayram-ı Veli soyundan gelen Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayrâm- ı Velî Yaşamı
Soyu adlı eserinde pirin vefatını aynı şekilde 15 Şaban 815 olarak vermiş,
hatta detaylandırarak 20 Eylül 1412 tarihini kaydetmiştir (Bayramoğlu, 1989:
I/22). Ancak bahsi geçen hicri tarihin miladi takvimdeki karşılığı 20
Kasım 1412 tarihidir (Ulu, 2021: (5/1) 138).
Somuncu
Baba, Anadolu’da tasavvuf kültürünün yerleşmesi hususunda etkisi olan
sufilerdendir. O, Anadolu’da kurulan bazı tarikatlara öncülük etmek, halife
yetiştirmek ve eser yazmak suretiyle bu tesiri icra etmiştir. Kendisi müstakil
bir tarikat kurmamakla birlikte bir Türk tarikatı olarak kurulan ilk tarikat
olan Bayramiyye’nin (Kızıler, 2016: 610) kurucusu olan Hacı Bayram-ı Veli’nin
şeyhidir (Taşköprülüzâde, 2007: 68). Ayrıca o, bilinen Melamilik özelliğini
Hacı Bayram-ı Veli silsilesi ile Bıçakçı Ömer Dede’ye aktarması
yönüyle Melamiyye’nin de öncülerinden kabul edilebilir (Vicdâni, 1995: 27-43;
Gölpınarlı, 2015: 40-41; Ulu, 2021: (5/1), 138).
Onun
tarikat silsilesi, Erdebil’de intisap ettiği Sadreddîn Erdebilî vasıtasıyla
Safeviyye tarikatının kurucusu Safiyyüddîn Erdebilî’ye ulaşmaktadır. Silsile,
Safiyyüddîn Erdebilî’den sonra İbrahim Zâhid Geylanî’de (ö. 700/1301) Halvetiyye,
Kutbüddîn Ebherî’de Ebheriyye, Ebü’n-Necib es-Sühreverdî’de Sühreverdiyye
silsilesiyle birleşmektedir. Böylelikle Cüneyd-i Bağdadî ve Hasan- ı Basrî
vasıtasıyla Hz. Ali’ye ulaşmaktadır. Somuncu Baba’nın tasavvufî terbiyesini
Sadreddîn-i Erdebilî’den almakla beraber Bayezid-i Bistamî’nin ruhaniyetinden
feyz aldığı kaydından hareketle Üveysî olduğu da söylenmiştir (Hoca Sadeddin
Efendi, 1979: 44; İbrahim Has Halvetî, 2017: 360; İsmail Hakkı Bursevî,
230/63a-b). Onun Üveysîlik silsilesi Şadî-i Rumî, İbrahim el-Basrî ve Ebu’l-
Hasan Harakanî vasıtasıyla Bayezid-i Bistami’ye ulaşmaktadır. Dolayısıyla
Bayezid-i Bistamî’nin temsil ettiği Tayfuriyye vasıtasıyla Nakşibendiyye
Tarikatı silsilesiyle de birleşmektedir (Lâmiî Çelebi, 2016: 885;
Taşköprülüzâde, 2007: 35; Aynî, 2019: 95; Şahin, 2009: (37)/377; Sheikh, 2012:
316; Bahadıroğlu, 2000: (21) 360; Kızıler, 2016: 613; Ulu, 2021: (5/1), 138).
Bununla birlikte, onun Halvetiyye silsilesiyle birleşen bir silsilenin devamı
olması, tarikat uygulamalarında halvete önem vermesi ve eserlerinde açıkça
görüldüğü üzere Halvetiyye adap ve erkânına benzer bir usulü takip etmesi
dikkate değerdir.
Somuncu
Baba’ya atfedilen üç eser bulunmaktadır. Bunlar: Şerh-i Hadîs-i Erbaîn
(Şeyh Hâmid, (yz), 235b; Vassaf, 2006: 2/434; Bursalı Mehmet Tahir Efendi,
t.yok: I/103), Zikir Risâlesi (Şeyh Hamîd (yz), 2-7) ve Silâhü’l-Mürîdîn
(Şeyh Hamîd, (yz), 10-14) adlı tasavvufi içerikli eserlerdir (Akgündüz, 2009:
445-450).
Tarihî
hayatıyla ilgili son dönemlerde sıklaşmak kaydıyla önemli ölçüde çalışma
yapılan Somuncu Baba’nın menkıbevi hayatına dönük bazı kurgusal romanlar (Ulu,
2013; Sağlam, 2014; Duman, 2019) dışında yetkin bir çalışma yapılmamıştır. Oysa
onu günümüze taşıyan eserlerin başında özellikle menkıbeler geldiğini daha önce
belirtmiştik. Şimdi kaynaklarda geçen menkıbelere yer verelim.
Somuncu
Baba namıyla bilinen Şeyh Hâmid-i Velî hakkında anlatılan menkıbelerin ilkine Nefehat
Tercümesinde rastlamaktayız. Burada anlatılan menkıbeye göre Somuncu Baba
ömrünün son demlerinde Aksaray’a gelmiş ve orada dervişlerle iştigal edip
onları irşat etmiştir. Onun sohbetleri sayesinde sayısız hak talipleri
nefsaniyet bataklığından çıkıp ruhaniyet burcuna yükselmiştir. Aksaray’da
derviş yetiştirmekle meşgul olan Somuncu Baba hem kendi geçimi hem de
mahrumların rızkının temini için küçük bir tarla edinmiştir. Bu tarlasını
çiftçi olan dervişlerinden birine ekmesini söyler. O derviş de Somuncu Baba’nın
talep ve tarifiyle tarlanın bir kısmını kendisi için bir kısmını da şeyhi için
eker. Baharla çimlenen ekin, mevsim yaza dönünce başağa durur. Derviş, hasat
zamanı tarlaya gittiğinde bakar ki, kendisi için ektiği taraf gayet verimli
iken Somuncu Baba için ektiği taraf kavrulmuş, mahsul vermemiştir. Bir süre
Somuncu Baba da tarlanın başına varır. Şeyhini gören dervişin hali gariptir.
Mahcup bir şekilde boyun büker. Somuncu Baba dervişine: “Bu tarlanın hangi
tarafı bizimdir?” diye sorunca derviş, verimsiz tarafı işaret etmekten
çekindiğinden kendisi için ektiği ve bol mahsul veren tarafı göstererek: “Bu
taraf sizindir efendim.” der. Somuncu Baba bu duruma çok üzülür. Onun
üzüldüğünü gören derviş, şeyhine üzüntüsünün sebebini sorar. O da dervişine
şöyle cevap verir: “Hiç dünyamızın onduğu yoktu. Acaba bu hangi günahımızdan oldu?”
(Lâmiî Çelebi, 2016: 884, 885).
Görüldüğü
gibi Somuncu Baba ömrü boyunca bilinmek, tanınmak gayretini terk etmiş,
topraktan gelecek nimetleri bile dünyanın tuzakları olarak görmüştür. Nitekim o
bize ulaşan iki şiirinden birinin son kıtasında “Bırak ey Hamîda varı/ Görsem
dersen ol yârı/ Göricek ol tecellâyı/ Ondan özge kemâl olmaz.” (Ergün, 1938:
179) diyerek dünya ve içindekilere karşı bakışını izhar etmiştir.
Menkıbe,
neredeyse aynı şekliyle Mecdî Mehmed Efendi’nin Hadâiku’ş-Şekâik adlı eserinde,
Taşköprizâde’nin eş- Şakâiku’n-Nu’mâniyye adlı eserinde ve İbrahim Has
Halvetî’nin Tezkiretü’l-Has adlı eserinde yer almıştır. Bu menkıbede
şeyh (Somuncu Baba) tarlanın yanından geçerken müridine sorar: “Bu tarlardan
hangisi senin hangisi benim için ekildi?” Mürit şeyhinden utandığı için
tarlanın kendisi namına ektiği tarafını gösterir. Bunun üzerine şeyhin canı
sıkılır ve şeyh kederlenir. Mürit, şeyhin kederlenme sebebini sorunca Somuncu
Baba: “Benim için ekilen arazi çok mahsul vermiş. Bu ancak benden kaynaklanan
büyük bir günah sebebiyle olabilir.” şeklinde cevap verir (Mecdî Mehmed Efendi,
1989: 75; Taşköprülüzâde, 2007: 67; İbrahim Has Halvetî, 2017: 360, 361).
Yukarıda
da belirtildiği gibi Somuncu Baba dünya nimetlerinin daha önceden kendisine
verilmediğini, bu hadisede onca bolluğun bir günahına karşılık olduğunu
düşünerek ve bunun neticesinde üzülerek adeta bâtın hislerini zahir lisanıyla
mâsivaya aldanmamak şeklinde öğütlemiştir.
2.2.
Hacı Bayram-ı Veli ile Buluşmaları
Somuncu
Baba hakkında kaynaklarda yer alan menkıbelerden biri de onun Hacı Bayram-ı
Veli ile buluşmasıdır. Bilindiği gibi İslam tasavvuf tarihinde bu tür
buluşmalara rastlanır. Genellikle talep eden veya arayan makamında olan mürit,
kendisini teslim edeceği bir mürşit ararken kimi zaman da mürşit yetiştireceği
müridini arar. Örneğin Şems-i Tebrîzî (ö. 645/1247) bir mürşit olarak kendine
mürit arayıp Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi (ö. 672/1273) bulurken (Öngören,
2004: 29/442), Cemâl Halvetî (ö. 899/1494) Yahyâ-yı Şirvânî’ye (ö. 862/1457)
talebe olmak maksadıyla yola çıkan bir mürittir (Ulu, 2021: 151).
Kayıtların
bir kısmına göre Somuncu Baba, burada verilen örneklerden ilkinde olduğu gibi
kendisine bir mürit aramıştır. Bu mürit o sıralar Ankara’da Kara Medresede
müderrislik yapan Numan b. Ahmed’den (Hacı Bayram-ı Veli) başkası değildir.
Somuncu
Baba, Kayseri’de halkı irşat ile meşgul iken o sıralar Ankara’da müderrislik
yapan, adını sıklıkla duyduğu ve civarda bir tabirle ilmiyle nam salmış olan
Müderris Numan ile buluşmuştur. (Erünsal, 2014: 377; Bayramoğlu, 1989: I/19;
Karabulut, 1994:116; ) Tarih yaklaşık 1393’tür. Nakledildiğine göre Somuncu
Baba bir gün talebelerinden Şeyh Şücâeddîn’i Ankara’ya, Müderris Numan’ı davet
etmesi için yollar. Şeyh Şücâeddîn, Ankara’ya (Engüri) varınca onu medresede
ders verirken bulur. Bunun üzerine Müderris Numan’a şeyhinin davetini iletir.
Müderris Numan da daha önceden kendisine yapılan pek çok daveti reddetmesine
rağmen bir şeyhten gelen daveti kabul eder ve “Davete icabet lazımdır.” diyerek
hazırlığını yapar ve yola çıkar. Şeyh Şücâeddîn ile yaptığı yolculuk sonunda
Kayseri’ye varır ve Somuncu Baba ile buluşur. Bir süre sohbet ettikten sonra
Somuncu Baba’ya mürit olur. (Hızlı, 1987: 2/2/269)
Farklı
bir kayıt ise Melami kaynaklardan biri olan Mir’atü’l-Işk adlı eserde
yer almıştır. Buna göre arayışta olan Somuncu Baba değil Hacı Bayram-ı
Veli’dir. Mezkûr eserde Somuncu Baba ile Hacı Bayram-ı Veli’nin buluşması şu
şekilde kaydedilmiştir: Nakledildiğine göre Somuncu Baba Bursa’da Ulu Cami’nin
açılışı sırasında okuduğu hutbe ile tanınmış ve sadece bir ekmekçi olmadığı
aksine mükellef bir âlim olduğu hatta yaptığı hutbedeki derin manalar nedeniyle
bir arif olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine ahalinin ona olan ilgisi artmış, o
da bu tanınmışlıktan kaçınması ve sırrının ortaya çıkması nedeniyle hacca
gitmek üzere Bursa’dan ayrılmıştır. Bu yolculukta Adana ilinde
Ceyhun suyunun kenarında Sis Kalesi’nin dağ yamaçlarında bir köyde Nebi Sufî
adında bir müridinin evinde misafirdir. Hacı Bayram-ı Veli yanına aldığı
adamları ile Somuncu Baba’yı aramaktadır. Nihayet Adana’ya varınca Nebi
Sufî’nin evini sorar. Ahali ise o zatın fakir olduğunu, onun evinde rahat
edemeyeceğini bu nedenle zengin bir konağa gitmesini tembihler. Ancak Hacı
Bayram-ı Veli onların sözünü dinlemez. Nebi Sufî’nin evini bularak Somuncu Baba
ile buluşurlar (Erünsal, 2003: 202).
Bu
buluşmanın Somuncu Baba’nın hac dönüşü gerçekleştiği ikilinin sohbetinin
ilerleyen faslından anlaşılmaktadır. Nitekim Somuncu Baba, Ankara Savaşının
akıbetinden sormuş, durumun ne olduğuna dair Hacı Bayram-ı Veli’den malumat
almıştır. Buna göre hal nice oldu diye soran Somuncu Baba’ya Yıldırım Han’ın
öldüğü haberini vermiştir. Ardından Somuncu Baba, neden kendisini bulduğunu
sormuş o da size hizmet etmeye geldim diyerek maksadını açıklamış ve derviş
olma muradını dile getirmiştir. Ancak Somuncu Baba dervişliğin yokluk olduğunu
söyleyerek Hacı Bayram-ı Veli’yi uyarır. Bunca yokluk içinde sen bize uyamazsın
der. Sonra da yanındaki adamlarını göndermesini ister ve o da yanındaki
adamlarını azad ederek dervişlik kisvesine bürünür (Erünsal, 2003: 202, 203).
Somuncu
Baba henüz bu isimle anılmazdan evvel Erdebil’de yaşadığı bir hadise menkıbeye
konu olmuştur. Buna göre tasavvufî terbiyesinin nihayete yaklaştığı bir zamanda
Hoy şehrinde Makâm-ı Şems-i Tebrizî diye bilinen mesire alanında şeyh, büyük
bir zikir halkası tertip eder. Bu halka bir bakıma icazet ve yeterlilik
tecrübesidir. Bu zikir tam üç gün sürer. Sarı Abdullah Efendi, Semerât’ta bu
zikrin haşmetiyle ilgili şu ifadelere yer verir:
“Öyle bir zikir ki velvelesiyle yer, gök, dağ ve çöl zelzele gibi
sarsıldı. Gökte melekler bile buna hayret etti. Sanki tur dağında hak tecelli
etti. Sanki dağ yarıldı ve raks etti. Sen dağın oynadığını gördün mü hiç? Hatta
o zikrin yapıldığı sırada otlamakta olan birkaç koyun sürüsü yeme içmeden
vazgeçerek oldukları yerde meleyerek ağladılar. Bir kıyamet günü numunesiydi o
gün sanki.” (Sarı Abdullah, 1967: 250).
Menakıpnamelerin
bir özelliği olan abartı unsurunu burada görmekle birlikte zikrin azametine
dair ipuçları da görüyoruz. Demek ki büyük bir kalabalık toplanmış ve zikrin
ihtişamıyla sanki yer gök inlemiştir. Menkıbenin devamında zikrin sonunda
dervişlerin şeyhlerinin elini öperek gitmelerine rağmen Somuncu Baba ortalıkta
görünmez. Aradıklarında onu bir köşede zikrin etkisiyle kendinden geçmiş bir
halde, Semerâf ta geçen ifadeyle “mumla yanan pervane gibi yanmış bir
durumda” bulurlar. Bunun üzerine şeyh ona bir takım nasihatlerde bulunur ve
Anadolu’ya gitmesini tembihler. O da vakit kaybetmeden yola düşer (Sarı
Abdullah, 1967: 251).
Burada
anlatılan menkıbe bununla bitmez. Hikâyenin asıl can alıcı kısmı devamında
karşımıza çıkar. Zira dervişler onun kendilerinden evvel süluku tamamlamasını
çekemez ve Hoca Ali isminde biri: “Ebu Hâmid, İran’daki sırları Anadolu’ya
götürüyor.” diyerek menfi propaganda yapar. Bu oldukça ciddi bir iddiadır. Şeyh
ise bu propagandaya karşı doğrudan Şeyh Hâmid’i savunmak yerine hâl ilmiyle
meselenin hallolması yolunu tercih eder. Bu maksatla dervişlerini toplayarak
Ebu Hâmid’i takip etmelerini, Ebu Hâmid gözden kayboluncaya kadar onun ardından
bakmalarını tembihler. Sonra da Ebu Hamid’in giderken geriye dönüp kendilerine
bakıp bakmayacağına dikkat etmelerini söyler. Devamında ise “Eğer geriye dönüp
bakarsa bizim için ve İran için korkulacak bir şey yoktur.” der. Dervişler,
şeyhin dediğini yaparlar ve Ebu Hâmid’in ardından bakarlar. O da tam tepeyi
aşacağı sırada geriye döner ve bakar. Hem de iki kez (Sarı Abdullah, 1967: 251,
252).
2.4.
Emir Sultan ile Karşılaşması ve Ateşsiz Fırın
Bazı
muahhar kaynaklarda onun Emir Sultan ile karşılaşması bir menkıbe olarak
karşımıza çıkmaktadır. Somuncu Baba’nın bu isimle anılmasına da vesile olacak
ekmeklerine (Erünsal, 2003: 204; Bursalı, ?: I/103) olan ilgi Emir Sultan’ın
dikkatini çeker. Bunun üzerine halkın Somuncu Baba diye bildiği zatın kim
olduğunu merak eder ve bunu öğrenmek için fırınına gitmeye karar verir. Somuncu
Baba bir gün fırına ekmeklerini sürmüş pişmelerini beklerken yanına Emir Sultan
gelir. Elinde bir çömlek vardır. Selam ile fırına girer. Somuncu Baba da
selamına mukabele eder. Emir Sultan, elindeki yemek çömleğini Somuncu Baba’ya
verip içindekinin pişirilmesini rica eder. Somuncu Baba kabı alıp fırının
ağzından içeri sürmek isterse de çömleği fırına bilerek sokmaz. Bir daha dener
yine olmayınca Emir Sultan’a döner: “Evlat! Çömlekçilik senin işin. Onu fırına
senin sürmen daha uygundur!” der. Emir Sultan şaşırmıştır. Geçmişte
çömlekçilikle uğraştığını nereden bilmektedir bu zat? Somuncu Baba’nın bir
Allah dostu olduğu yönündeki düşünceleri artan Emir Sultan: “Peki!” diyerek
çömleği alır ve fırının gözünden içeri rahatlıkla sürer. Fakat fırında ateş
yoktur. Somuncu Baba fırının ağzını kapattıktan sonra: “Bekleyelim birazdan
pişer.” diye buyurur. Bir müddet bekledikten sonra kapak açılır. Fırında ateş
olmadığı halde yemeğin piştiğini gören Emir Sultan, Somuncu Baba’nın büyük
velilerden olduğunu iyice anlar. Orada dost olurlar ve sohbet ederler (Çoruh,
t.y.: 96-98; Başer, 1995: 39-40; Ulu, 2020: 39).
2.5.
Ulu Cami’nin Açılması ve Sırrın Ortaya Çıkması
Somuncu
Baba ile ilgili nakledilen bir diğer menkıbe onun Bursa Ulu Cami’de hutbe
okuması ve bu hutbe ile ilmi ve irfânî yönünün ortaya çıkmasına dayanmaktadır.
Menkıbe Nefahâtü’l Üns’te (Lâmiî Çelebi, 2016: 885), Osmanlı
Bilginlerinde (Taşköprülüzâde, 2007: 67) daha muhtasar ele alınmışken Sarı
Abdullah Efendi’nin Semerâfına görece daha detaylı işlenmiştir. Sarı
Abdullah Efendi’nin diğer kaynaklara nazaran biraz daha etraflıca ele aldığı bu
menkıbe muahhar kaynaklarda genişletilerek nakledilmiştir (Şahin, 1995: 17-19;
Ulu, 2020: 40-44).
Buna
göre Niğbolu Zaferi’nden sonra Ulu Cami yapılmış, açılış günü gelmiştir. Bir
cuma günü Hünkâr mahfilinde oturan Yıldırım Han, Emir Sultan’ı yanına çağırır:
“Açılış hutbesini sen oku!” der. Emir Sultan: “Sultan baba! Bu devirde, bu
iklimde ilim ve irfanda civarın en büyüğü aramızda dururken bize hutbe okumak
düşmez.” der. Emir Sultan’ın sözlerine şaşıran Sultan: “Kimmiş o?” deyince,
Emir Sultan:
“Halkın Somuncu Baba diye bildiği Şeyh Hâmid-i Velî’dir. O
kendisini gizliyor ama biz onun halinden haberdarız. Hem zahir hem batın
ilimlerinde deryayı muhit bir zattır. Ulu bir bilgedir. Ulu Cami ’nin açılış
hutbesini okumak da ancak ona münasiptir.” der.
Bunun
üzerine Sultan, görevi Somuncu Baba’ya verir. Emir Sultan, safların arasından
geçerek yanına diz çöktüğü Somuncu Baba’ya: “Şeyhim! Bu cuma Ulu Cami’nin ilk
cuması. Bu görev sizindir. Sultan bize havale etti. Lakin siz varken bu işin
bize münasip olmadığını söyledim. O da hutbeyi sizin okumanızı murad eyledi.”
der. Somuncu Baba: “Ah Emir’im sırrı faş ettin. Bizim gidiş beratımızı verdin.”
diye karşılık verir. Somuncu Baba, caminin açılışı olduğundan açan manasına
gelen Fatiha suresinin tefsirini yapacaktır. Hutbeye çıkınca: “Bazı âlimlerin,
Fatiha-i şerîfenin tefsîrinde anlayamadığı kısımlar vardır. Onun için bu
surenin tefsirini yapalım.” buyurarak Fatiha suresinin tefsirini yapar.
Nakledildiğine göre Somuncu Baba, öyle bir hutbe irat eder ki, o zamana kadar
Bursalılar öyle bir hutbeyi hiç işitmemişlerdir. Nice hikmetli sözler söyler.
Herkes hayretinden şaşırıp kalır. Bursalılar, bundan sonra Somuncu Baba'nın
büyüklüğünü anlar. İlkini herkesin anladığı, ikincisini çoğunluğun anladığı,
üçüncüsünü azınlığın anladığı, dördüncüsünü ariflerin anladığı diğerlerini
cemaatten kimsenin anlayamayıp üçler, yediler, kırklar ceminin ruhaniyetiyle
meclise katılan velilerin anladığı ve aşk makamlarında peygamberlerin nezaretinde
yaptığı
tefsirlerin ardından, minberden ağır ağır iner. Namaz bitince camide bir
kıpırdanma olur. Somuncu Baba’yı arayan cemaat caminin üç kapısından hangisine
bakmışsa tereddütsüz o kapıya yönelir. Vardığı kapıdan geriye dönen olmaz (Sarı
Abdullah, 1967: 252, 253; Başer, 1995: 40, 41; Üşenmez, 2012: 236, 237; Ulu,
2020: 40-44).
Somuncu
Baba’nın Bursa’da tanınmasından sonra buradan ayrılmaya karar vermesi de yine
bir menkıbeyle anlatılmıştır. Buna göre o Bursa’da tanınınca ahalinin yoğun
teveccühüyle karşılaşır. Ancak o bu teveccühten hoşlanmaz. Zira gizlenmeyi
tercih etmekte Askerî’nin dediği gibi Bursa sokaklarında “budela sıfat”
yürümekle pinhan olmaktadır (Erünsal, 2003: 204). Pinhan tuttuğu sırrı faş
olunca Bursa’dan ayrılmaya karar verir (Harîrîzâde (yz), 430: 172a). Bu ayrılma
esnasında yaşanan şüpheli ot meselesi kaynaklarda şu şekilde geçer:
Nakledildiğine göre Somuncu Baba, Bursa’dan ayrılmak üzere yola çıkar. Tam bu
sırada Molla Fenârî yoluna çıkar. Fatiha tefsirindeki derinliği ve kendi
zihnindeki bir takım müşkülleri giderdiği için medresedeki vazifesinden kazanıp
biriktirdiği 5000 akçeyi Somuncu Baba’ya vermeyi teklif eder. Bu akçelerin
helal olduğunu ve almasında bir beis olmadığını vurgular. Bunun üzerine Somuncu
Baba, o akçelerin içinden birini alarak merkebine ot alınmasını ister. Alınan
otu merkebin önüne attıklarında merkep ota bevleder. Bunun üzerine Somuncu Baba
şöyle der: “Benim merkebim şimdiye kadar şüpheli bir şey yememiştir. Demek ki
ot, şüpheli bir parayla alınmıştır.” (Sarı Abdullah, 1967: 253; Başer, 1995:
41; Üşenmez, 2012: 236).
Yoluna
devam eden Somuncu Baba, Molla Fenarî’nin gitmemesi ve Bursa’da kalması
yönündeki ricasını kabul etmez. Ancak Bursa için dua etmesi isteğini geri
çevirmez. Somuncu Baba, Bursa için bereketli ve yeşil bir şehir olması için dua
eder. Dua ettiği çınara “Dua Çınarı” dendiği kaydedilmiştir (Başer, 1995: 42;
Üşenmez, 2012: 237).
Somuncu
Baba ile ilgili son nakledeceğimiz menkıbe bir ineğin dilinden anlaması
şeklinde verilen menkıbedir. Buna göre Somuncu Baba Aksaray’a geldikten sonra
burada çobanlık yapmaktadır ve ahalinin ineklerini otlatmaktadır. Somuncu Baba
bir akşam vakti, sessizlik içinde tefekkür etmektedir. Uzayıp giden tatlı
sessizliği yaşlı bir kadının feryadı bozuverir. Bağırıp çağırarak yanına
yaklaşan kadın, nefes nefese yardım çağrısına durur: “Hacem, kurbanım! Benim
bir ineğim vardı. Sabah sürüye kattım. Vakit bu vakit oldu. Herkesin ineği geldiği
halde benim inek dönmedi. Sağa sola koştum, arar oldum, bulamadım. Ne
yapacağımı bilemedim.” diyerek yardım ister. Somuncu Baba: “Bacım! Telaş
etme. Sen burada nefeslen biraz. Bir dem de ben arayım. Bulursam getiririm.”
der ve doğruca ırmak boyunca yürür. Yaşlı kadın, ağaçların ardına siperlenerek
Somuncu Baba’yı takip eder. Somuncu Baba ırmağın üst başındaki tepeyi dönünce
açık alanda ineği bulur. Otlamakta olan ineğe seslenir: “Be mübarek hayvan!
Bütün hayvanat evine döndü de sen neden dönmedin? Yaşlı sahibini neden yordun?”
İnek boynunu büküp, otlamayı bırakarak Somuncu Baba’nın cüppesinin eteğini
yalar. Somuncu Baba ineğin ne demek istediğini anlar: “Demek bu gün yavruna süt
verecek kadar doyuramadın karnını ve buraya otlamaya geldin!” der. Bu konuşmaya
ihtiyar kadın şahit olur. Bunun üzerine “Çoban inekle konuşuyor.” diyerek
mahalleye yayar. Hal böyle olunca Somuncu Baba, ahalinin yoğun ilgisiyle
karşılaşır. Bu durumdan rahatsız olan Somuncu Baba, Ramazan ayında bir gün yine
sığırları toplamak üzere mahalleye çıkar. Kadının evinin önünden geçerken eline
aldığı dürümü yiyormuş gibi yaparak kendisi hakkında ahalinin ermişlik gibi bir
sıfatla yaklaşmalarının önüne geçmeye çalışır. Nitekim bunu gören kadın, “Bizim
çoban oruç yiyor.” diyerek mahalleye yayar (Başer, 1995: 46; Ulu, 2020: 46,
47).
Somuncu
Baba ile anlatılan menkıbeler sadece o hayattayken gerçekleştiğine inanılan
menkıbeler değildir. Onun vefatından sonra da hakkında bazı anlatılar olmuştur.
Nakledildiğine göre Somuncu Baba vefat etmeden önce kabrinin üzerine bir türbe
yapılmasını istemez. Kabrinin üzerinin açık kalarak Allah’ın rahmetinin üzerine
yağmasını vasiyet eder. Bu nedenle kabrinin üzeri açık bırakılır. Bu kabrin
hemen baş taşının yanında yuvarlak mermerden bir taş varmış. Bu taşın yüzeyinde
buğday, üzüm ve diğer bazı mevsimlik meyvelerin kabartmaları varmış. Her meyve
olgunlaşma zamanı gelince taşın üzerinde kabartması olan o meyve terlemeye
başlarmış (Başer, 1995: 46).
Anlaşıldığı
kadarıyla bunlar daha çok bir velinin vefat ettikten sonra da tasarrufunun
devam ettiği anlayışı veya menkıbe bahsinde de geçtiği gibi bir şahsı yüceltme
kastıyla yapılmış olmalıdır. Keramet olağan üstü bir hal olduğundan halk buna
ilgi göstermiş, keramet sahibi veliyi Allah’a en yakın kişi olarak düşünmüştür
(Uludağ, 2002: 25/269). Bu nedenle bir veli hayattayken veya vefatından sonra
gerçekleşecek her sıra dışı olay velinin bir tasarrufu olarak düşünülmüştür.
Sonuç
Tasavvuf
tarihinde rastladığımız üzere pek çok sufinin hayatıyla ilgili menkıbe olduğu
gibi Somuncu Baba ile ilgili de menkıbeler vardır. Tarihî ve tasavvufi
şahsiyetler hakkında anlatılan menkıbevi olaylara sıklıkla rastlamaktayız. Bu
menkıbelerin ele aldığı zatın düşünce yapısıyla uyumlu olması dikkat çekicidir.
Somuncu
Baba, daha çok menkıbeleri ve tabakat türü eserlerde yer alan verilerle
bilinmektedir. Ona dair en geniş bilgiler menakıpnamelerden elde edilmektedir.
Somuncu Baba’nın hayatının çeşitli yönlerinin yer aldığı menkıbelerde onun
düşünce yapısıyla ilgili verileri ve ipuçlarını görmek mümkündür. Onun
hayatında olduğu gibi menkıbelerinde de daha çok gizlenme, melâmet ve tevazu
gibi özellikler öne çıkmaktadır. O hayatını bilinmek ve tanınmak arzusu üzerine
kurgulamamış aksine onca medrese eğitimine ve seyr ü süluk yolculuğuna rağmen
gösterişten uzak yaşamayı tercih etmiştir. Bunun bir gereği olarak da Bursa’ya
vardığında medreselere veya tekkelere inebilecekken kıyıda köşede dağ
yamaçlarında bir fırın yaparak ekmekçilikle uğraşmıştır. Ancak onun kendini
gizlemesi belki de Hakk’ın bir ikramı olarak insanlar tarafından çokça
sevilmesine ve merak edilmesine vesile olmuştur.
Somuncu
Baba’nın hayatının iki türlü yönünden bahsedilebilir. Bunlardan ilki zahiri
hayatı iken diğeri hayatının bâtıni yönüdür. Zahiri hayatında doğumuyla başlayan
ve daha somut yaşantısı ifade edilirken bâtıni hayatında tasavvufi ve deruni
seyri anlaşılır. Gerek müellifler gerekse halk nezdinde onun menkıbevi
hayatının daha çok ilgi gördüğü bir gerçektir.
Kaynaklar
AKGÜNDÜZ,
A. (2009). Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlisi.
İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları.
AYNI, M. A.
(2017-2019). Tasavvuf Tarihi. İstanbul: Büyüyen Ay Yayınları.
BAHADIROĞLU,
M. (2000). “İbrâhim Zahîd-i Geylânî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi. C. 21, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 359-360.
BAŞER, Ş. (1995).
Ebu Hamîd Şeyh Hâmid-i Velî Somuncu Baba. İstanbul: Prestij Matbaacılık.
BAYRAMOĞLU,
F. (1989). Hacı Bayramı Velî, Yaşamı Soyu Vakfı, C. 1. Ankara: Türk
tarih Kurumu Basımevi.
Belge 1: BOA-Başbakanlık
Osmanlı Arşivi (BOA, 1133. İE.EV. 66/7122.)
Belge 2:
BOA-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA, 1133. AE.SAMD. III., 45/4491)
Belge 3:
BOA-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA, 1210. SB. 1/6)
Belge 4:
BOA-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA, 1188. C.EV., 163/8109)
Bursalı
Mehmet Tahir Efendi (t.yok). Osmanlı Müellifleri. (Hzl.: A. Fikri Yavuz-
İsmail Özen, C.1, İstanbul: Meral Yayınları.
CEBECİOĞLU, E.
(2008). Hacı Bayrâm-ı Velî. 6. Baskı. Ankara: TDV Yayınları.
Evliyâ
Çelebi (2006). Seyahatname. 1. Kitap, C. 3, (Hzl: Seyit Ali Kahraman-
Yücel Dağlı), İstanbul: YKY Yayınları.
ÇORUH, Ş. (t.yok)
Emir Sultan. İstanbul: Tercüman Gazetesi Yayınları.
DUMAN, F. (2019).
Âmâ. İstanbul: Nesil Yayınları.
ERGUN, S. N.
(1938). Halk Edebiyatı Antolojisi. Devlet Basımevi: İstanbul.
ERÜNSAL,
İ. E. (1995). “Somuncu Baba”. Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı.
İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
(2003).
XV XVI. Asır Bayrami Melamiliği’nin Kaynaklarından Abdurrahman El Askerî
’nin Mür ’atü ’l- Işkı. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basım Evi.
(2014). Osmanlı
Kültür Tarihinin Bilinmeyenleri. İstanbul: Timaş Yayınları.
HIZLI, M. (1987).
“Somuncu Baba”, Uludağ Ünv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 2, c. 2,
263-271.
Hoca
Sadettin Efendi (1979). Tâcü’t- Tevârih. (Hzl.: İsmet Parmaksızoğlu), c.
1-5, İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları.
İbrahim
Hâs Halvetî (2017). Tezkiretü ’l-Hâs (Erenler Kitabı), (Hzl.: Mustafa
Tatçı, Musa Yıldız, Yasin Şen), İstanbul: h Yayınları.
İsâmuddin
Ebu’l-Hayr Ahmed Taşköprülüzâde (2007). Osmanlı Bilginleri eş-
Şakâiku’n-Nu’mâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l- Osmâniyye, Çev. Muharrem Tan,
İstanbul: İz Yayınları.
İsmaîl Hakkı Bursevî, Silsilenâme-i Celvetiyye (yz.),
Süleymaniye Ktp., Halet Efendi Bl., no. 230. KARABULUT, A. R. (1994). Meşhur
Mutasavvıflar. 2. Baskı, Kayseri: Seyyid Burhaneddin Vakfı Yayınları. Kemal
Ümmî, Dîvan (yz.). Süleymâniye Ktp., Ali Emiri Bl., no. 41.
. Dîvân (yz.).
Bayezid Devlet Ktp., no.: 3357.
La’lizâde
Abdülbâki, Sergüzeşt (yz.). Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi Bl.,
no. 2456.
M.
Kemâleddin Harîrîzâde, Tibyânü Vesâ'ili’l-Hakâik fî Beyâni
Selâsili’t-Tarâ’ik (yz.). Süleymaniye Ktp., İbrahim Efendi Bl., no. 430.
Mecdî Mehmed
Efendi, (1989). Hadâiku’ş-Şakâik. (Hzl.: Abdulkadir Özcan), İstanbul:
Çağrı Yayınları.
Molla
Câmî (2016). Nefahâtü’l-ÜnsMinHadarâti’l-Kuds. Tercüme ve Şerh: Mahmud
Lâmiî Çelebi, Sad.: Abdulkadir Akçiçek. İstanbul: Huzur Yayınları.
Müstakimzâde
Süleyman, Risâle-iMelâmiyye-i Şuttâriyye (yz.). İstanbul Ünv. Nadir
Eserler Ktp., İbnü’l-Emin Koleksiyonu. no: 3357.
Nev’îzâde
Atâî (1989). Hadâiku’l-Hakâik Fî Tekmîleti’ş-Şakâik. Haz: Abdülkadir
Özcan. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Osmânzâde
Hüseyin Vassâf (2006). Sefîne-i Evliyâ, (I-V. Ciltler) (Hzl. Mehmet
Akkuş, Ali Yılmaz), İstanbul: Kitabevi Yayınları.
ÖNGÖREN,
R. “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
C. 29, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
ÖZKÖSE,
K. (2012). “Somuncu Baba’nın Hacı Bayram-ı Veli Üzerine Tesirleri”. Somuncu
Baba ve Kültür Çevresi Uluslararası Sempozyum Bildiri Kitabı, (Ed.: Ali
Çavuşoğlu), Aksaray: Aksaray Belediyesi Yayınları., ss. 206-223.
SAĞLAM, R.
(2014). Gülşenin Solmayan Gülü Somuncu Baba, Malatya: Nasihat Yayınları.
Sarı Abdullah
Efendi (1967). Semeratü ’l-Fuad, Çev.:Yakub Kenan Necef Zade,
İstanbul: Neşriyat Yurdu.
ŞAHİN,
H. (2009). “Somuncu Baba”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. C.
37, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları., ss. 377-378.
ULU, M. (2015). Şeyh
Hâmid-i Velî Somuncu Baba Hayatı ve Eserleri. Aksaray: Aksaray Valiliği
Yayınları.
(2013). Somuncu
Baba Aşkın Sırrı. Konya: Karatay Yayınları.
(2020). Şeyh
Hâmid-i Velî Somuncu Baba Hayatı ve Eserleri. 40. Baskı. Konya: Manolya
Yayınları.
(2021).
Şeyh Hâmid-i Velî ve Silâhü’l-Mürîdîn Adlı Eseri, Milli Kültür Araştırmaları
Dergisi, 5(1), 135-146.
ULUDAĞ,
S. (2002). “Kerâmet”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 25,
Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 268-270.
ÜŞENMEZ,
E. (2012). “Somuncu Baba ve Kur ’an-ı Kerim Tercüme - Tefsir Meselesi”.
Somuncu Baba Kültür Çevresi Uluslararası Sempozyum Bildiri Kitabı, (Ed.:
Ali Çavuşoğlu), Aksaray: Aksaray Belediyesi Kültür Yayınları, 232-239.
Şeyh
Hâmid-i Velî, Risâle fî Zikri Kelimeti La İlâhe İllallah (yz), Manisa İl
Halk Ktp., Zeynelzâde Kitaplığı, no. 81/2.
___ Silâhü’l-Müridîn (yz), (Ahmed
Ziyâeddîn Gümüşhânevî. Mecmûatü’l-Ahzâb),Süleymâniye Ktp., İzmirli
İsmail Hakkı Koleksiyonu, no. 1510.
Şerhi Hadîs-i
Erbaîn (yz), Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi Bl., no. 569/1.
Zikir Risalesi
(yz). Manisa İl Hlk. Ktp., Zeynelzâde Kitaplığı, no. 81/2.
VİCDÂNİ,
S. (1995). Tomâr-ı Turûk-u ‘Aliyye (Tarikatler ve Silsileleri), (Hzl.:
İrfan Gündüz), İstanbul: Enderun Kitabevi.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar