Print Friendly and PDF

HADÎKA...Tazarru ve Acziyet

Bunlarada Bakarsınız

 

/ Yalvarma ve Çaresizlik Hakkında

(ﺗﻀﺮّﻉ) i. (Ar. żurū' “boyun eğmek, zelil olmak”tan teżarru') Yalvarma, yakarma:

Alçaklık sana yakışır, şiddet sana uymaz; bir çılgına dönmüş arılar kovanına bir adamın çıplak girmesi bir yersizliktir.

 Gücünü bir kenara bırak, kendini alçakgönüllülüğe bırak ki, göklerin yükseklerini ayaklarının altında çiğneyesin;

Bu kimse akıl bilgisiyle Allah Teâlâyı bilirse, kuvvetinin olamayacağından şikayet etmez.

Kuvvet ve servet üzerinde hak iddia edersen, senin gözün kör, kulağın sağır olur.

Yüzün ve altının kırmızı, elbisen çok renkli, o zaman namus utancını, barış bulmaya bak.

Gücünün tozuyla Hakk Subhânehu ve Teâlâ'nın kapısına şikayetle gelme, çünkü bu yolda şikayetinden vazgeçersen  kahraman bir ferd olursun.

Bu, borcunu ödemekten değil, yoksulluğunuzu takas etmekten gelen zenginliktir.

Böylece yeteneğine acizlik gözüyle bakma ve efendiliğine zarar verme.

Kendi desteğin olduğun sürece, giyin ve ye; ama eğer O'nun tarafından desteklenirsen, kalıcı olduğun sürece yaz ve biriktir.

 Ey dost, aptalca konuşma; var olan her şey O'nun aracılığıyla vardır; kendi varoluşun bir bahanedir.

Kendini kaybedersen, toprağın mescit olur; kendine tutunursan (varlık verirsen), bir ateş tapınağı, yine kendine tutunursan, kalbin cehenneme kendini kaybedersen cennete döner.

Kendini kaybedersen, her işin rast gider; çünkü seninle (bu yolda) nice engeller vardır.

"Sen sensin" demek, aşk ve nefreti; "sen sensin" küfür ve dini doğurur.

Hakkı ve olmayan köle olarak kal; çünkü bir melek ne aç ne de tokluğu hisseder.

Devletini korku ve umut yönetiyor, ne zaman nefsin giderse artık umut ve korku kalmaz.

Baykuşlar sizin için melikin bir sarayın etrafında gezindikleri zaman, (onun için) uğursuz, günü için şer ve günah dolu olur.

Harabesinde yalnızlığıyla yetindiği zaman, kanadı anka kuşunun kemiğinden daha iyi olur.

Misk su ve ateşle bozulur; ama misk kesesi için ıslak ya da kuru ne fark eder?

O'nun kapısında Müslüman mı yoksa ateşe tapan mı… ne fark eder? Ateş tapınağı yahut bir savma/keşiş hücresinin de farkı yoktur

Ateşe tapan ve Hristiyan; erdemli ve ayıplı/suçlu; hepsi arayandır ve O aranandır.

Allah Teâlâ'nın özü asla bir kusuru kabul etmez, peki şimdi kusurun yerini nasıl bulacaksın?

Din sevgisi talimatla doğmaz; yakin/kesinlik nuru  parladığında ay batar.

Zahit adam iyiyse, onun iyiliği kendine; eğer hükümdar şerliyse, yaptığından bize ne?

Kurtuluş için iyilikte sebat edin; Allah Teâlâ'nın kaza ve kaderi ile niçin inatlaşıyorsun/çekişiyorsun?

Bu bir haftalık duraklamada, olmak var olmak değil, gelmek gitmektir.

'Acele edin' kelimesini söyleyin; çünkü mahşerde mümin  'Yol açın!' diye seslenir.

Mustafa [salla'llâhü aleyhi ve sellem], Merhaba! ' ; dedi büyük oldu.

Bununla Musa'nın eli ay oldu, Allah Dostu İbrahim aleyhisselâm kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvardı.

Kime = أواه =  evvahın = و= waw ını ona inancının samimiyetini, inancının heybetini ve güzelliğini verdi;

Ne zaman awwah'ın ortasından waw çıkınca "ah", bir iç çekişten başka bir şey kalmaz, bu acayip şeylerdendir.

"Ah" kalınca, O'nun bir hatırası ; O'nun dini, değildi, onun eseriydi = .

Sur sesinden önce sefalet kılıcıyla kendini öldür;

Senden kabul ederlerse [ahını] rahat edersin; değilse, olanları sanki hiç olmamış gibi düşünün.

 Mutlak'ın istiğna kapısına küçüklükle veya büyüklükle gelirsen veya hiç gelmezsen, bundan O'na ne olur ki?

Ve horoz için gün ne anlama geliyor ki, yemek zamanı geldiğinde (ininden) çıkıyor.

 Senin varlığın nedir, yokluğun nedir O'na? Senin gibi niceleri O'nun kapısına noksanlıkla geldi  

Ziya pınarı ortaya çıktığında, onu kırbaçlamaya hiç ihtiyacı yoktur;

Yine de tüm bu ihtişam su ve topraktan başka bir şey değil, orada ancak ona saf hayat ve kalp vardır.

Ve ne yaparsan yap (vurun) yoksulları ısıranları, çünkü kim (vur) diyen ancak onun şerefidir.

Sefillerin 'Yolumuzu aç ' demesi ne etkisi olabilir? Yalnız O'nun nuru 'Yol yap' diye haykırırsa bu kafidir.

 O kandil senin kendine olan güvenindir; güneşin parlaklığıyla son bulur. Onu bu mumun alevi, soğuk rüzgar söndüremez, belki yarım hapşırık ruhundan ömrünü alır.

Öyleyse yolunuz bu sokakta değil; bir yol varsa, ahlarınız/iç çekişlerinizin yoludur.

Hepiniz ibâdet yolundan uzaksınız, boş ümitlere kapılıp aylarca, senelerce başıboş dolaşan eşekler gibisiniz.

Kimi zaman erdemli, kimi zaman kötü olduğun için, kendin için endişe ediyorsun, yine de kendinde bir umut olalı;

Ama bilgeliğin ve utancın yüzü bembeyaz olunca, git, bil ki korku ve umut hep bir olmalı.

**

فى التضرع والعجز

-       تكون الشكوى منك طيبة إما القوة فتكون سيئة، ولس من الخبر أن يدخل المرء عاريا إلى عش النحل الهائج.

-       فأترك القوة وطف حول الضراعة، حتى تمحو الغبار عن مفرق الهواء .

٥٣٠-     ذلك أن الله يعلم من علم حذقه، أن القوة منك زور والشكوى صدق.

-       وحينما تدعى أنك تملك القوة والذهب، فانك بهذا تجعل عينيك عمياء وأذنك صماء .

-       ومع الوجه والذهب الأمرين والثياب الملونة، يكون شرفك عارا وصلحك حربا.

-       فطف بالشكوى على باب الحق، فسوف تصير فردا بالشكوى فى هذا الطريق.

                    ولا يكون هذا منك من قبيل رد الدين، بل يكون من قبيل التخلص من استغنائك.

٥٣٥-     فلا تنظر إلى قدرته بعين العجز، ولا تكن مؤذيا للسيد هكذا.

-       وما دمت قائما بنفسك( فانفق) عل ملبسك ومأكلك، ولوأنك دائم فخط وادخر.

-       وكل ما هو موجود - ايها العزيز - فموجود منه، وأنت - مجرد وسيلة - فلا تكابر.

-       ويكون الجسد بدونك مسجدا( أما) معك فهو كنيسة، ومعك يكون القلب نارا وبدونك جنة.

-       وبدونك أنجز هو كل الأمور، ومعك صارت هناك كثير من العقبات ( فى الطريق ) .

. ٥٤ - فمن =أنت أت= نشأ الحب والبغض، ومن =أنت أنت= نشأ الكفروالدين.

-       فكن عبدا بلا نصيب أو سيادة، فا لملك ( لا يحس ) بالجوع أو بالشبع.

-       ورجاؤك وخوفك يسيران الدولة، وحينما تذهب أنت لا يبقى خوف أو رجاء .

-       وحينما تحوم البوم حول قصر الملك، تصير شؤما ( عليه ) وسوءا ليومة ومليئة بالذنب.

-       ( ولكنها) حين تقنع بالأماكن الخربة، يصيرجناحها أفضل من عظمة =طائرالبلح=  .

٥٤٥-     والمسك قابل للفساد من الماء والنار، وبالنسبة لنا فجه المسك سواء الرطب واليابس.

-       فالمسلم والمجوسى سواء على بابه، والكنيسة والصومعة سواء بالنسبة له .

-       والمجوسى والمسيحى والطيب المعيوب، كلهم طالبوه وهم المطلوب.

-       فذات الله لا تقبل علة أبدا، فكيف تبحث أنت الآن عن مكان العلة .

-       ولا يأتى حب الدين من التلقين، وينمحق القمر حين يبدو نور اليقين.

٥٥٠-     وإذا كان الزاهد طيبا فطيبته له، وإذا كان الملك شريرا فأى شأن لنا.

-       فكن طيبا ( إذن ) حتى تنجو، ولماذا تعاند القضاء والقدر.

-       وفى هذا المنزل الذى هو أسبوع واحد، الموجود فان والآتى ذاهب.

-       واقرأ لفظ = يسعى= ففى يوم النشر، يقول المؤمن= افسحوا الطريق= فى الحشر.

-       وقد قال المصطفى = مرحى= ومنها صار عظيما، وجعلت يد موسى وجعلت الخليل أواها.

٥٥٥-     فأعطته =الواو= من =أواه= اوفاءالدين، وأعطاه يقين الرتبة والقرب.

-       وحينما ذهبت = الواو= من قلب = أواه=، بقيت الآه= وهذا هو العجب.

-       وبقيت ال=آه= تذكارامنه، لم تكن =أمته= بل كانت اعمله= .

-       وقبل أن ينفخ فى الصور، أقتل نفسك بسيف الحاجة.

-       وإذا قبلوا ذلك منك صرت مستريحا، والاصار كل ما كان كأن لم يكن.

٥٦٠-     وعلى باب الاستغناء عن الكبير أو الصغير، لو بقيت أنت أو لم تبق فماذا يجدى (ذلك)له.

-       وماذا يعنى النهار بالنسبة للديك، حينا يجين وقت الطعام يخرج ( من مكمنه ) .

-       فسواء وجودك وعدمك بالنسبة له ، ومثلك لا يصيب بابه بالنقصان .

-       ذلك أنه حينما تنفجر عين الضياء ، لا تكون حاجة هناك لقرع القارعة.

-       وكل هذه الضوضاء من الماء والطين، ذلك أنه ليس هناك إلا الروح والقلب.

٥٦٥-     وأى شئ تفعله ( طرقوا) من بعض الأخساء ، إن من يقول ( طرقوا) هو نوره فحسب.

وذلك المصباح الذى يكون له منك الأمل، يصل إلى نهايته بسطوع الشمس.

-       وهذا الشمع لا تطفئه الريح الصرصر، بل تأخذ منه الروح نصف عطسه.

-       إذن فليس لكم فى هذا الحى طريق،ولر أن هناك طريقا فمن آهاتكم.

-     فكلكم بعيدون عن طريق العبودية، وكلكم كالحمير مغرورون بالشهور والسنين. 

٥٧٠-        وما دمت حينا طيبا وحينا شريرا، فان خوفك من نفسك وأملك ( أيضا) من نفسك.

-       فحين يبيض ( منك ) وجه العقل ووجه الخجل، فاذهب وعد الخوف والأمل بالنسبة لك سواء .


**

On Self-Abasement And Humility.

Lowliness befits thee, violence suits thee not; a naked man frantic in a bee-house is out of place.  Leave aside thy strength, betake thyself to lowliness, that so thou mayest trample the heights of heaven beneath thy feet ; for God knows that, rightly seen, thy strength is a lie, and thy lowliness truth. If thou layest claim to   strength and wealth, thou hast a blind eye and a deaf ear. Thy face and thy gold are red,  thy coat is of many colours,—then look to find thy honour disgrace, thy peace strife. Come not to God’s door in the dust of thy strength, for in this road it is through lowli­ness that thou becomest a hero. This comes not of discharging thy   debt, but from bartering thy indigence.'  

Look not on His Omni­potence with thy impotent eye ; O my master, commit not such an outrage.    

So long as thou art thy own support, clothe thyself, and eat; but if thou art upheld by Him, thou shalt neither sew nor tear? All that exists,  friend, exists through Him ; thine own existence is as a pretence,—speak not folly. If thou lose thyself, thy dust becomes a mosque ; if thou hold to thyself, a fire-temple :  if thou hold to thyself, thy heart is hell; if thou lose thyself, heaven. If   thou lose thyself, all things are accomplished ; thy selfiulness    is an untrained colt. Thou art thou,—hence spring love and hate ; thou art thou,—hence spring infidelity and faith.  Remain a slave, without lot or portion ; for an angel is neither hungry nor full. Fear and hope have driven away fortune from thee ; when thy self has gone, hope and fear are no more.  .

The owl that frequents the palace of the king is a bird of ill- omen, ill-fated and guilty : when it is contented in its solitude, its  feathers are finer than the splendour of the phoenix. Musk is spoilt by water and by fire ; but to the musk-bladder what matters wet or dry ?  What matters, at His door, a Muslim or a fire-worshipper? What, before him, a fire-temple or a monk’s cell ?    Fire-worshipper and Christian, virtuous and guilty, all are seekers, and He the sought.

God’s essence is independent of cause ; why seekest thou now   a place for cause ? The sun of religion comes not forth by instruc­tion ; the moon goes down when the light of the truth shines out.  If the holy man is good, it is well for him ; if the king is bad, what is that to us ? To be saved, do thou thyself persevere in good ; why contendest thou with God’s decree and predestination ?

In this halt of but a week, to be is not to be, to come is to go.  Recite the word ‘ hastening on ’ ;  for in the resurrection the believer   calls ‘ ‘Make way !' ’ Mustafa  exclaimed ‘ How excellent! ’ ; through this the hand of Moses became a moon, the Friend of God grew pitiful ;  the waw of awivah gave him the sincerity of his faith, the majesty and beauty of his belief,   — then when the waw goes out of awwah there remains but ah, a sigh,— how wonderful I  Ah  remains, a memorial of Him ; His religion remains as a manifes­tation of Him.

Before the trumpet sounds kill thou thyself with the sword of indigence ; if they accept it,  thou art at rest ; if not, think of what has happened as if it had not been. If thou come small or great to the door of the Absolute,  or if thou come not at all, what is that to Him ? Shall the day subsist for the sake of the cock ? it w’ill appear   at its own time.  What is thy existence, what thy non-existence to Him ? Many like thee come to His door.

When the fountain of light  starts forth, it has no need of any to scourge it on ; yet all this magnificence is but water and earth,— the pure life and soul are there.  What can the ‘Make way / ’ of a

handful of straw effect ? His own light alone cries 'Make way Z’      That lamp of thine is thy trust in thyself ; the suna comes forth of himself in brightness, and this flame the cold wind cannot extinguish, while half a sneeze wrests from that its life.

So then your road lies not in this street; if there be a road, it is the road of your sighs. You are all far from the road of devotion, you are like asses straying for months and years deluded with vain hopes. Since thou art sometimes virtuous, sometimes   wicked, thou fearest for thyself, hast hope in thyself; but when thy face of wisdom and of shame  grows white,   —go, know thou that fear and hope are one.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar