Ah Ben Kimim...Aşkım Beni seviyor musun
Sühreverdî,
geleneksel telekkiyi tekrarlayarak Hak Teâlâ’yı tanımanın (ma’rifet) kendi
nefsini tanımaya bağlı olduğunu söyler. Nitekim Peygamber (salla'llâhü aleyhi
ve sellem) “Kendini tanıyan Rabbini tanır” buyurmuştur. Ebû Yezî
el-Bistâmî de Hak Teâlâ' nın kendisine şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Nefsinizden
sefere çıkın, ilk adımda beni bulursunuz.” Nefsten sefere çıkabilmek için
önce nefse ulaşıp onu tanımak gerekmektedir. [1]
Sühreverdî,
her peygamberin diğerlerinde olmayan kendine özgü miracı ve mertebesi olduğunu,
bizim Peygamberimiz salla'llâhü aleyhi ve sellemin en büyük mertebe olan görmek,
işitmek ve konuşmak mertebesine yükseldiğini belirtir. Ayrıca
peygamberlerin dışındaki kimseler de kendi mertebesine göre ma’rifetullahtan
nasibini almıştır. Ali’ye (kerrem'allahü veche radiyallâhü anh)
-“Rabbini
gördün mü?” diye sorduklarında “Görmediğim Rabbe ibadet etmem” demiştir.
Ebû
Yezîd Bestâmî “Allah beni keramet tacıyla taçlandırdı, sonra bana ‘habibim’
diye seslendi”; Mansûr el-Hallâc ise “Habibimi kalp gözüyle gördüm;
-‘Sen
kimsin?’ dedim
-‘Sen’,
dedi” demiştir.
[Sühreverdî,
“Bustânu’l-kulûp”, s.376-377.]
Sühreverdî bununla ilgili bir hikâye anlatır:
Yemen vilayetindeydim, San’a dedikleri yer. Hızlı hızlı yürüyen
çok nurlu bir ihtiyar gördüm. Beni görünce güldü ve bana dedi: “Bu gece garip
bir rüya gördüm; yaklaş da sana anlatayım. ” Yanına gittim, ihtiyar bana dedi:
“Dün gece rüyamda garip bir yer gördüm, nasıl bir yer olduğunu anlatamıyorum.
Orada bir şahıs gördüm ki asla onun kadar güzelini görmedim ve işitmedim. Ona
baktığımda son derecedeki güzelliğinden dehşete kapıldım, feryad ettim, ansızın
gidip hasretinde kalmayayım diye koştum, her iki kulağına iyice yapıştım ve ona
asıldım. Uyandığımda her iki kulağımı kendi elimde gördüm. Sonra dedim: “Âh! Bu kim? Bu benim perdem! ” Kendi bedenine işaret
ediyor, ağlıyordu.[2]
**
Sühreverdî
bununla ilgili şu hikâyeyi anlatır:
Bütün
yıldızlar İdris ’le (as) konuşurlardı. Aya sordu:
-Niçin
senin nurun bazen az bazen fazla olur? Dedi:
-Benim
cismim (cirm) siyah, parlak (saykal) ve safidir. Benim hiç nurum yoktur; fakat
güneşin karşısında onun nuruyla karşılaşacak kadar olduğum zaman benim cismimin
aynasında diğer cisimlerin aynadaki suretleri gibi bir imge (misal) ortaya
çıkar (zahir). Karşılaşmanın zirvesine ulaştığım zaman hilallikten dolunaylığa
yükselirim.
İdris
ona sordu:
-Onun
seninle muhabbeti hangi sınırdadır? Dedi:
-O
sınırda ki karşılaşma zamanında kendime her baktığımda güneşi görürüm; zira
güneşin nurunun imgesi (misal) bana yansır (zahir). Öyle ki benim yüzümüm bütün
pürüsüzlüğü, düzlüğü ve parlaklığı onun nurunun kabulüyle yerleşmiştir, kendime
her baktığımda bütünüyle güneşi görürüm.
Görmez
misin ki eğer aynayı güneşin karşısına koyarsan güneşin sureti ona yansır
(zahir). Eğer aynanın gözünün olduğu farzedilseydi ve güneşin karşısında
bulunduğu zaman kendine baksaydı bütünüyle güneşi görürdü. Eğer demir de olsa
“ben güneşim” derdi; zira kendisinde güneşten başkasını görmezdi. Eğer “Ben Hakkım” veya “kendimi
tenzih/tesbih erdim mertebem ne büyük! ” derse onun özrünün kabulü vacip olur.[3]
Hace
Hakîm Senâî şu beyti söylemiştir:
Ey dost! Eğer yaşamak istiyorsan
ölmeden önce öl
Ki, İdris böyle öldüğü için
bizden önce cennetlik oldu
Sührüverdi
vecd halinde Aristoteles’in ona “Kendine dön, senin için çözülecek”
cevabıyla dile getirdiği yegâne çözüm, insanın kendine ait idrakinin nasıl
gerçekleştiğini bilmekten geçiyordu. Sühreverdî Aristoteles’e bunun nasıl
olduğunu sorduğunda ona şöyle cevap veriyordu:
Sen
kendini idrak etmektesin. Sen zatını ya zatınla ya da zatından başka bir şeyle
idrak etmektesin. Eğer zatından başka bir şeyle idrak ediyorsan, bu durumda
sana ait başka bir kuvvet olur veya (başka bir) zat senin zatını idrak eder ki
onun imkânsızlığı (istihale) açıktır. Zatını zatınla idrak ettiğin zaman
zatında zatına ait bir eser itibariyle mi (gerçekleşiyor)?[4]
Sühreverdî
şöyle der
Onlar
dünya meşguliyetinin karanlıklarındaki şaşkın (hayran) bir halde iken ne zaman
gizli ilimlere (ulûmu’l-mahfî) ehil olmuşlar ve melekûta yol bulmuşlardır? Yüce
nurların şurûk melekesi olmayan insan yüce mahalle ulaşamaz. [5]
[1] Sühreverdî,a.g.e.s. 403
[2] Sühreverdî, “Bustânu’l-kulûp”, s.369-370.
[3] Sühreverdî, “Lügat-i Mûrân”, Mecmua-i Musannefât-ı Şeyh-iİşrâk
III içinde (333-401), s.308-309.
[4] “Kitâbu’t-Telvîhâti’l-levhiyye ve’l-arşiyye: el-İlmü’s-sâlis”,
s.70.
[5] Sühreverdî, “Kitâbu’l-Mesâr’i
ve’l-mutârahât: el-İlmü’s-sâlis”, s.438.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar