Kayıtlar

Baştan Beri Birbirimize Âşığız

“Bir İnsanı sevmekle başlar herşey” Said Faik Sevgilim Benim… Bugün sessizlik ve sensizlik her şey tatsız. Yine de düşünüyorum, hep seninle beraberim… Duramıyorum…mektup yazayım… Her mektup yollayışımda, yüreğim burkuluyor. Ne yazayım? Neler yazayım? Geçmiş günlerim…seninle olanları ve farkını düşündükçe biraz sızlanıyorum. Senin dışında, acılarımı paylaştığım herkesten bir türlü anlayışsızlık gördüm. Sen ise bana, bazen dostum, bazen eşim, bazen tanrım gibi oldun. Sürekli ruhuma kuvvet ve heyecan verdin. Kendimi senden önce hep haklı görmekten alamıyordum. Bana beni öğrettin…doğruyu gösterdin. Seninle bir an daha fazla olabilmeyi dünyanın saadetlerine tercih ederim. Seninle olabilmek ne güzel bir hayat benim için. Mektuplarımla bile sevgimi ifade edebilmek, her şeyimi iyi ediyor aşk, dünyamı güzelleştiriyor. Bundan önce her şey ancak benim canımı sıkardı. Sor bana, senden başka sevilmeye layık bir şey var mı benim için? Şimdi diyorum senin varlığın olmasa

Abıhayat Bile Senin Aşkınla Arkda

  48 Can arkında âbıhayat gibi akmada sevgin; abıhayat bile senin aşkınla arkda, seni araya-araya akıp gitmede. Dünya, bildik kuşların seni övüş nağmeleriyle dopdolu, kuşlar anıldı mı gönül kuşüm uçmada sanki. Onların artışıyla vereyim canımı, hoş bir halde, gülerek vereyim bu cani; can, sevgiliyi anarak bedenden, giderse nasıl olur da gülmez? *         Her can kuşu bir halka yapmış, üveyk gibi boynuna takmış, hepsi de benim gibi bir kafes yapmışlar, Süleyman'ın tapısına gidiyor. Noksandan münezzeh varlığa mensub olan herkesin canından ,her an bit ruhanî hal, sarhoş, yıkık; varlığından geçmiş bir halde tâ rahmet sahibinin arşına dek gitmede. Can nedir? Yüce padişahların küpü, içinde de gökyüzünün şarabı var; işte bu yüzden ya, şimdi söz de âşıklar gibi dağınık bir halde gidiyor. 640. Yememde bir ayrı zevk, yaşamamda bir ayrı zevk, söylememde bir ayrı zevk... Ötesi de böyle gidiyor işte. Bu meyanda seninle çekişiyoruz ya. Ey ay yüzlü dilber, ne de güze! meydan; fak

Küçüktendi Sevgim

Resim

Yaram

Göğsümde bir yara var elim değince ağrıyor değmese de. Soruyorum…ne yapacağım? Belki ölümü beklemek… onu da isteyince vermiyorlar. Yaraya dedim ki: sen beni terk etmezsin bende senden ayrılamam…öyleyse bu acı olmasa daha iyi değil mi? Cevap yaradan duyulur mu, yara yaradır. Şunu anladım…hayat sana bu kadardan fazlasını vermeyecekse yaranı kanatma. Kapansın iyileşince o senden ayılır, zaten. Şimdi yaram kanıyor…bu ne o zaman? İyi mi kötü mü? Aşçı Dedem bir hikaye anlatırdı… ben yalancıyım galiba en doğrusu bu… Galata Mevlevîhânesi’nde, Mesnevi şârihi İsmail Rusûhî Ankarâvî Hazretleri medfundur. Kendileri bir zaman hastalanmış ve birkaç hafta mukabeleye çıkamamışlar. Öteden beri kendisine Ganem ismi verilmiş bir dervişi varmış. Hazret’in üç dört hafta semahaneye çıkamadıklarından pek üzgün olan Ganem Dede de, Aşçı Dede’ye: Sultanımıza ne oldu? Çok hasretiz… Ne vakit mukabeleye çıkacaklar? Diye sormuş. Aşçı Dede de: Vallahi Ganem Dede, Efendimiz çok rahatsız! Diye cevap verince G

Gel Bana Sarılsana

Resim
["… Aşk benim için her şey midir? Her şey, ama başka biçimde. Aşk, bir yaşamdır. Bu işte en önemlisi. Şiir, iş, kısacık her şey buna bağlı. Aşk her şeyin kalbi. Bu kalp ölünce, her şey ölüp gider, anlamsızlaşır. Ama yürek çalışırsa, her şey üzerine konuşulabilir. Yüreğimin çalışmasından yoksun kalırsam, ölürüm." [Mayakoski] Sevgilim İyilik ve sağlık üzere olduğun haberini aldım. Çok sevindim. Havalar güzünden çıkmadan biraz sıcakların tadını alayım desem de yine kış geliyor. Olması imkansız ama gelmesin der gibiyim. Mektubuna cevap için geç kaldığımdan dolayı özürlerimi kabul etmeni isterim. Biraz stresliydim. Soranlar, “neyin var” deseler de…”bir şey yok” demek dahi içimi rahatlatmıyordu. Bahsettiğin konuda, bende zorlanıyorum. Mecburen kabullendiğim bu durumlar hakkında sana bir şey diyemem ki…öyle bir hakkım zaten olamaz. Mektubundaki içten cümlelerin karşısında asıl ben mahcup oldum…içten içe teşekkür ederim. Beni sonsuz mutlu ettin…inan ki bunu ifade et

Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellemi Rüyada Görmek İçin

Hergün yatmadan okuyun belki size de yüzünü açar... اَللَّهُمَّ صَلِّي عَلَى الذَّاتِ الْكُنْهِ قِبْلَةَ وُجُوهِ تَجَلِّياَتِ اْلكُنْهِ عَيْنِ اْلكُنْهِ فِي اْلكُنْهِ اَلْجاَمِعِ لِحَقَاَئِقِ كَمَالِ كُنْهِ اْلكُنْهِ اَلْقَائِمِ باْلكُنْهِ فِي اْلكُنْهِ لِلْكُنْهِ صَلاَةً لَا غَايَةَ لِكُنْهِهَا دُونَ اْلكُنْهِ وَعَلَى آلِهِ وَسَلَّمَ كَمَا يَنْبَغِي مِنَ اْلكُنْهِ لِلْكُنْهِ اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِنُورِ الْأَنْوَارِ الَّذيِ هُوَ عَيْنُكَ لَا غَيْرُكَ أَنْ تُرِيَـنِي وَجْهَ نَبِيِّكَ مُحمَّدٌ كَمَا هُوَ عِنْدَكَ آمِينَ

Beş Latife Aşk yolunda

Resim
Letâif-i hamse en dışta kalp, en içte ahfâ olmak üzere tasavvur edilir. Kalp latifesinin bedenle yani maddî âlemle, ahfâ latifesinin Cenâb-ı Hak’la irtibatı bulunduğunu, kalbin bir yönünün maddî âleme, bir yanının ulvî âleme dönük olduğunu düşünen bazı şeyhlere göre bu beş latife arasında zâhir-bâtın ilişkisi vardır. Dıştaki içtekinin zâhiri, içteki dıştakinin bâtını ve hakikatidir. Bu görüşte olanlara göre her latife diğerinden farklıdır, yani latifeler arasında farklılık özdedir. Öte yandan letâif-i hamsenin aynı latifenin mertebelere göre değişen isimleri olduğu, bazı mertebelerde ona kalp, beşerî kayıtlardan kurtulup saf olduğunda ruh, saflık artınca sır, daha da olgunlaşınca hafî dendiğini, letâifte öz itibariyle farklılık bulunmadığını söyleyenler de vardır. Çoğunluğun görüşü de budur. Sâlik seyrüsülûke kalp latifesinden başlar. Kalp, arş ve levh-i mahfûzun insan bedenindeki mukabili olarak kabul edilir. Kalp latifesi zikrinde sâlike teveccüh, istiğfar ve salâtüselâmdan sonra 300

Aşk’ın Tek Tarafı

Mutsuz aşkın tarihi, kaldı ki, Aşk’ın tek taraflılığına değil, karşılıklılığının gerçekleşmesinin engellenmesine dayanır hep. Erişememenin, buluşamamanın, yanyana gelemeyişin binbir çeşitlemesi çıkar karşımıza: Hayat gelir düğümünü kurar bütün öykülerde, biribirine doğru yol almaya çıkan âşıkların yörünge tabakalarını kırar, sapmaları örgütler ve bir yana çekilip, Calvino'nun deyişiyle çapraz yazgılarını izler. Efsane her zaman gerilim istemiştir. Hikâyenin askıda kalması, kavuşma anının ertelenmesi ya da yitmesi için durmadan yeni denklemler öne sürülür, tiki trajik odak belirler bireyin yaşam akışını: Aşk ve Ölüm. İkisinin de ayırması beklenmiştir. Çağlar boyu, Aşk'a bakışın temel yasası olarak kalmıştır bu: Biraraya gelindiğinde Aşk ölmeye başlayacaktır. Toplumsal düzenler, hangi evrelerine bakılırsa bakılsın, bu türden bir sonuç-yorum ile kuşatmışlardır bireyleri. Mutsuz aşk, aşk olarak yaşayıp gitme şansını taşımış; mutlu aşk, Aşk'ın ölümünü hazırlamıştır. Onlar ermi

Yare Söyleme

https://youtu.be/URKzKwWTGTs Musa Eroğlu - Yare Söyleme Seher yeli bizim ele gidersen Nazlı yâre küstüğümü söyleme Ne hallere düştüğümü sorarsa o yâr beni sorarsa Bağrıma taş bastığımı söyleme Bağrılar baş tutar ahuzardayım Mansur gibi çekilmişim dardayım gezer dolaşırım bilmem nerdeyim Deli deli estiğimi yâre söyleme Belki birgün çıkar gelir diyorlar Gönül muradını alır diyorlar Seven seveni bulur diyorlar Umudumu kestiğimi söyleme yâre söyleme Musa Eroğlu

Yare Söyleme

Resim
Musa Eroğlu - Yare Söyleme Seher yeli bizim ele gidersen Nazlı yâre küstüğümü söyleme Ne hallere düştüğümü sorarsa o yâr beni sorarsa Bağrıma taş bastığımı söyleme Bağrılar baş tutar ahuzardayım Mansur gibi çekilmişim dardayım gezer dolaşırım bilmem nerdeyim Deli deli estiğimi yâre söyleme Belki birgün çıkar gelir diyorlar Gönül muradını alır diyorlar Seven seveni bulur diyorlar Umudumu kestiğimi söyleme yâre söyleme Musa Eroğlu

Yaraladı Bu Aşk Beni

https://youtu.be/Fiv64dKpJWk Neşet Ertaş- YARALADI BU AŞK BENİ | Bozlak Yaraladı bu aşk beni, yaraladı bu aşk beni de Yarama bir merhem çalan olmadı Yaralı yaralı gezdim gurbette yaralı Yaralı yaralı gezdim şu dünyada Şu benim derdimi bilen olmadı Ah o gözler, ah o gözler Görünce yüreğim sızlar Yaktı beni kül eyledi Soğutmuyor bağrımı buzlar Ah ben ne edeyim dost ben ne edeyim Yaralandım kime gideyim Bu yarayı yârden aldım Dermanına kime gideyim

Yaraladı Bu Aşk Beni

Resim
Neşet Ertaş- YARALADI BU AŞK BENİ | Bozlak Yaraladı bu aşk beni, yaraladı bu aşk beni de Yarama bir merhem çalan olmadı Yaralı yaralı gezdim gurbette yaralı Yaralı yaralı gezdim şu dünyada Şu benim derdimi bilen olmadı Ah o gözler, ah o gözler Görünce yüreğim sızlar Yaktı beni kül eyledi Soğutmuyor bağrımı buzlar Ah ben ne edeyim dost ben ne edeyim Yaralandım kime gideyim Bu yarayı yârden aldım Dermanına kime gideyim

“ An” ı Kaçırmamak

Kötü şeyler başımıza geldiğinde aklımıza şu gelsin; her felaket ardında bir iyilik ve güzellikle gelir.  Sadece aradaki zamanı  biz bilemeyiz.  İşte o zamana dek sabır göstermeliyiz.  Ardından  gelecek iyiliğe kavuşabilmek için önden gelen felakete hoş gel din demek gerekir.   Seni kabul ediyorum, sen Allah’tan geldin.   Mesajınla geldin, öğretmek istediklerini anlamaya çalışacağım.   Anlayacağım ve beraberinde getireceğin tüm güzellikler de  şimdiden kabulümdür.  Tam teslimiyet budur.  İyi kötü her şeyi  kabullenmektir.  Felakete şükretmek insanı mutlu etmez.  İnsanın tam teslim  olmasını sağlar.  Eğer ki teslim olmaz, kabullenmezsek, karşıt  düşünceler üretip reddederiz.  Sonunda gelecek olan müjdeyi de  istemiyorum demiş olur ve kaybederiz.  Kabullenirken de dikkat etmemiz gereken en önemli şey,  hangi yanımızın terbiye edilmek istenildiğini bulmaktır.  Belki  sabrımızın, belki öfkemizin, belki kıskançlıklarımızın, belki de  şükürsüzlük yanımızın iyileştirilmesi gerekiyor.  Bir kere

Doğrusu ne

Size yanlış gelen yanlışta ısrarcı olan insanları yanınızda tuttuğunuzda, Allah anlarla olan ilişkinizi tekrar gözden geçirmeniz için size bazı işaretler yollar. Bu işaretleri görmezseniz, başınıza bir olay getirir ve sizin adınıza sizi onlardan uzaklaştırır. Onların yarattığı boşluğa üzülmeyi, doğruyu gördüğünüz zaman yanlışların boşluğu zamanla dolacaktır. O arkadaşların yanlışları bana kalsın. Ama eminim sizin de bir olayla hayatınızdan yanlış insanlar çıkmıştır, çıkıyordur, çıkacaktır. İşte her konuda önce irade bize verilir. Kararı biz veririz. Bazen de Allah veremediğimiz kararlar ve göremediğimiz gerçekler için de devreye girer. Canımızı almıyorsa, böyle büyük küçük olaylar la farkındalık sağlar. İnsanoğlu mutluyken dostlarını tanımaz. Çünkü pozitiflikten herkes size iyi görünür. İnsanoğlu acılar yaşadığında anlar gerçekleri, çünkü acı içinde kişinin kendi hatalarını ve çevresindekilerinin hatalarını barındırır. İnsan en çok acı çekerken sorar kendine “ neden?” sorusu nu. Mutlu

Coşkulu Sevecen Bir Âşığın Mektubu

Âlemler kadar sevdiğim bir tanecik, sevgili ruhum! Nasılsın? Beni arıyor musun? Ben seni çok arıyorum. Biliyorum şu an ana yazma imkânın olsaydı yazardın, yine de ilk fırsatta yaz olur mu... Seni her zaman ki..gibi göresim geldi. Sen de beni çok özledin mi? Hatırlıyor musun…ilk sevdiğini söyleyen mektubu yazan sen olduğun için pişman oluyorum. Bu nedenle seni kıskanıyorum. O ilk ben olmayı ne çok isterdim. Sen benden daha cesursun. Aramızdaki perdeleri kaldırıp ve cesaretle birbirimizi sevdiğimizi söylemek için sürekli kaleme sarıldık. İçten içe bütün yapmacık nezaketleri bir tarafa bırakıp bana içimizi döktük. Oh olsun…hasret günlerine. Şimdi hep şükrederim ve bunun için sana ne kadar çok teşekkür etsem, ne kadar minnettar olsam az kalır. Ne zaman bir mektubun gelse tekrar tekrar okuyorum. Hayalimde tütenim! Sana neler yazayım da neşelenesin diye düşünüyorum. Garip ama, ben neşeyi senden  önce bilmezdim ki. Hayatım tekdüze acı ve felaketler içinde ve o kadar gülmekten ve neşed

Saatlerce Bakıyorum

Ankara, 3. IV. 1935 Sana neler yazayım ki sen neşe içinde yüzesin. Ben neşeyi senden öğreneceğim. Hayat ve felaketler beni o kadar gülmekten ve neşeden uzaklaştırdı ki kendimi, senin getirdiğin bu saadet dünyası içinde bile şaşkınlıktan kurtaramıyorum. O kadar talihin kahrına uğramışım ki hayatta bana da mesut olmak nasip olabileceğine inanamayacağım geliyor. Evde iki resmini de karşıma alarak saatlerce bakıyorum ve saadet beni adeta sarhoş ediyor. Sevinçten ağlamak istiyorum. Ben son zamanlarda her şeyden ümidimi kesmiş, kendimi gülen, oynayan hayattan ayırarak birkaç türlü kitabın arasına atmış bulunuyordum. Sen bu karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin. Ben bu kadar bol hayat ve saadet yağmuru altında kendimi unutmuş gibiyim. Şimdi ömrümün bir tek gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam

Ben Fena Biri Değilim

25 Mart 1935 Mektubunu aldım. "Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!" diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan sonra ne diye kederli ve üzüntülü şeyler yazalım... İkimiz de yalnız neşeden ibaret mektuplar yazmalıyız. Mektubundaki "Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm" cümlesini belki elli defa okudum. Ah Aliye, seni isteyebileceğinden çok seveceğim. Benim nasıl sevebileceğimi göreceksin... İçim şimdiden İstanbul'a gelmek, seni görmek iştiyakıyla dolu... Şiir kitabının sonlarındaki yazıları kıskanma. Hiçbir zaman dolmamış olan boş gönlümün sesleridir onlar. Sen benim bütün kafamı ve ruhumu doldurduğun zaman bak neler yazacağım. Sana bu mektupla beraber bir şiir gönderiyorum. Bu şiir bütün mazim ile alakamı kestiğime alâmettir. Yeni bir ha

Âşıkların Uğradıkları Belâya İlâç Aramak

  34 490. O hoca, gece yarısı birden bire hastalanıverdi, tâ sabaha dek kendisini kaybetti, boyuna başını duvarımıza vurdu. *         Gök de ağladı haline, yer de. Onun feryadını duydu da gök de feryada geldi, yer de. Solukları bile yakıp yandıracak kadar ateşli, sanki âteşkedeye düşmüş. Acayip bir hastalığı var, ne başı ağrıyor, ne sıtması var; bu derde yeryüzünde çare yok, çünkü gökten gelmiştir bu dert. *         Calinos onu gördü de nabzını ele aldı. O, bırak elimi dedi, gönlüme bak, derdim, sıraya, kaideye uyar dert değil.    *         Ne safrası var, ne sevdası. Ne kulunca tutulmuş, ne istiska illetine. Bu hastalık ne biçim hastalık diye şehrimizin her bucağında yüzlerce lâf, yüzlerce kavga-gürültü var. Ne uykusu var, ne bir şey diyor; aşkla besleniyor çünkü; şimdi bu ask, hocaya hem dadı., hem ana. Tanrım dedim, bir merhamet et de bir an olsun dinlensin, huzura ersin, o ne kimsenin kanını dökmüştür, ne birisinin malını almıştır. Gökten ses geldi: Onu derhal ken

Herkeslerden daha Sevgili

İnsanların hepsi bir değildir. Senin anlattığın Selma'nın nikahlısı gibi insanlar da bulunur, "Viyolonsel" hikâyesindeki gibi insanlar da... Ben kendim iyi insan olmayı isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile, ancak kötüleri bana taalluk ederse kendimi müdafaa ederim. Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır. Çünkü dünyada birinin başka bir insanın yardım ve alakasına muhtaç olmadan yaşaması mümkün olamayacağına, hatta en kötü hayvanlarda bile birbirine yardım etme hissi bulunduğuna göre, sadece kendin, düşünmek ve başkalarının da böyle yapmasını istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmaktır. İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın tek manası var

Aşk

“Tanrı, öz bakımından aşktır, aşkın bizzat kendisidir. Ancak aşkın, bir öznesi olduğu gibi, bir de yükleminin bulunması gerekmektedir. Aşkın öznesi âşık ise, yükleminin de ma’şûk olması gerekir. Bu durumda tek varlık olduğu için, aşkın öznesi de, konusu da, yüklemi de Tanrı’dır. Yani Tanrı, öz bakımından sevginin kendisi olan, sevgi eylemini kendi özünde gerçekleştiren, dolayısıyla kendini seven (âşık), hem de bu eyleme konu olan, dolayısıyla da kendisi tarafından sevilendir (ma’şûk). Oysa sevgi veya aşkta asıl olan, varlığın, kendisine duyduğu sevgi değil, başkasına duyulan sevgidir. Öyleyse sevginin konusu ve yüklemi, başkası olmalıdır. Başkası veya öteki düşünülmeden sevgiden söz edilemeyeceği gibi, sevgi olmadan başkasının varolması da söz konusu olamaz. Tanrı, diğer öz niteliklerinden olan düşünme ve isteme yoluyla başkası’nı düşünmüş, kendi varlığındaki sevgiyi, başkasına yüklemek veya başkasıyla paylaşmak istemiş ve aşka konu, yüklem ve özne olacak başka varlıklar meydana getirm

An’da Kalmak, An’da Olmak, An’ı Yaşamak Yaşam

İnsanların odaklanma sorunu var, an’a odaklanamama  gibi.  Mutsuz olma sebebiyse, ya geçmişte ya da gelecekte yaşayarak an’ı yaşayamamak, kaçırmaktır.  Bu da hastalanmaya  sebep olur.  An’da kalmak, an’da olmak, an’ı yaşamak yaşam  kalitesini artırır.  An’da kalmanın tedavi edici özelliği vardır.  İnsanı an iyileştirir.  Sorunlar an’da çözülür.  Geçmişe gidip neyi  çözebilirsiniz?  Ya da geleceği düşünerek?  Geleceğe gitmek hayal etmek, geçmişe gitmek ise sadece anımsamaktır.  An’da kalmak hazzı yaşamak olarak algılanır.  İçinde bulunduğumuz an’da dertlerimizi unutarak, hazzı ve tüketimi  çoğaltarak sorunlarımızdan kurtulacağımızı sanıyoruz.  Oysa  hazzı tüketirken, sorunu çözmüş olmuyoruz.  Sadece o an’lık  hazlarımız, sorunlarımızı ve dertlerimizi unutmamıza, biriktirerek ötelememize neden olur.  Amacımız dertleri biriktirmek  veya unutmak değil, sorunları an’da çözebilmek.  ** Bilgi kimsenin tekelinde değildir.  İnsanları cahil ya da okumuş olarak ayıracağınıza, anlamış anlamamış ol

Şu Getirdiğim Anahtarla Mahzen Açılmazsa

Resim
  LIII “Tercî-i Bend” Aceb servî aceb mâhî aceb yâkut-u mercânî Aceb cismî aceb aklî aceb ışkıy aceb cânî Şaşılacak bir selvisin; şaşılacak bir Ay; şaşılacak bir yakut, şaşılacak bir mercan. Şaşılacak bir bedensin, şaşılacak akıl; şaşılacak bir aşksın, şaşılacak bir can. Acayip bir ilkbahar lûtfusun, acayip bir av beyi. Bakışında ne var, dudaklarını ne diye oynatıyorsun, dilinde ne var? Şaşılacak kadar lezzetli, şeker mi şeker bir helvasın; elemsiz, kedersiz bir beysin; şaşılacak kadar yüce bir aysın; gökyüzünü döndürüyorsun sen. Şaşılacak şeylerden de daha şaşılacak bir şey sin, bütün gizli şeylerden haberin var; kötülüklerden amandasın, devâlar bulmada tedbir sahibisin sen. Tatlılıkta hadden de aşırısın; Akl-ı Küll gibi yol görürsün; öfkesizlikte, kin tutmayışta Tanrı yarlıgamasına benzersin sen. Ne de Tanrı’ya mensup güzellik; her evin barkın mumu, ışığı; ne de akıllı usta, ne de Tanrı’ca güneş. Şu topallara ne de güzel kanatlar vermedesin; şu gönülleri daralan