[FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE'NİN] OTUZ İKİNCİ KISMI
Rahman ve
Rahim Olan Allah Teâlâ’nın Adıyla
BÂB
Abdesti Bozmada Uykunun Hükmü
Şeriat bilginleri uyku hakkında üç görüş ileri sürdü:
Bazılarına göre uyku manevi pisliktir (hades). Bu nedenle, az ya da çok olsa
bile, uyku nedeniyle abdest almak zorunludur. Bazı bilginler ise uykunun manevi
pislik olmadığı görüşündedir. Dolayısıyla uykudan dolayı abdest gerekmez.
Uykunun [manevi] pislik olduğuna inanılırsa, abdesti bozan şey uyku değil
[manevi] pisliktir; manevi pislik sayılmasında kuşku duyulursa, kuşku
temizliğe etki etmez. Çünkü şeriat, bu bağlamda kuşkuyu dikkate almaz. Ben de
bu kanaatteyim. Bazı bilginler ise, dalmak şeklindeki az-hafif uykuyla ağır-çok
uykuyu ayırt etmiştir. Birincisinden dolayı abdest almak gerekmezken
İkincisinden dolayı abdest zorunlu tutulmuştur.
VASIL
Meselenin Bâtınî Yorumu
Kalbin bir gaflet [bilinçsizlik] hali vardır ki bu da az uyku
demektir. Kalbin bir de ölüm ve Allah Teâlâ’nın kendisini sorumlu tuttuğu
inceleme, tümevarım, zikir ve hatırlama gibi eylemler karşısında uyanık ve
uyarılmışlık halinden uzaklaştığı uyku hali vardır. Bu ise, [çok] uykudur.
Bu iki hal, kalbin temizliğini -ki bu
temizlik Allah Teâlâ’yı bilmek demektirgideren şeylerdir, Bu konuda, gafil ve
habersiz insanları ele aldığımız konunun önemine dikkatini çeken bir şiirimiz
vardır:
Ey,
uykucu! Ne kadar uyuyacaksın
Çağrılıyorsun,
artık uyan!
İlah
çağırdığı işte senin yerini alacak
Böyle
gafil kalmaya devam edersen.
Kuşkusuz
kalbin gafil ve habersiz!
Hakkın
seni çağırdığı iş karşısında; fakat
Oluş
âlemine karşı pek uyanık.
O âlem seni perdeler; neredeyse ölümüne yol açacak
Yürüyüşten
önce kendi nefsine bak!
Kuşkusuz
senin azığın kuşkuludur.
BÂB
Kadınlara Dokunmanın Hükmü
Şeriat bilginleri, kadınlara elle veya elin dışındaki duyu
organlarının biriyle dokunma hususunda görüş ayrılığına düşmüştür. Bazılarına
göre, arada bir perde olmaksızın eşine dokunan ya da onu öpen insanın abdest
alması [yenilemesi] gerekir. Bu noktada haz alıp almaması farketmez. Bu görüşteki
bilginler, dokunulan kadın hakkında da görüş ayrılığına düşmüştür. Bazen [bazı
bilginler], abdesti gerektirmesi hususunda kadınları eşit saymışken, bazen de
onları ayırt etmişlerdir. Bunun yanı sıra bu görüş sahipleri, mahrem ve evli
kadınlara teması da ayırt etmiştir.
Bilginlerin bir kısmına göre,
kendisine haz bitiştiğinde kadına dokunmak abdesti gerektirir. Bu görüş
sahipleri meselenin pek çok ayrıntısını ele alır. Kimi bilginlere göre ise
kadınlara temas abdesti bozmaz
ki ben de bu kanaatteyim. Güvenli
olan ise, dokunma ve dokunulan şey hakkındaki görüş ayrılığı nedeniyle, abdest
almaktır.
VASIL
Dokunmanın kalpteki hükmüne gelirsek, kadınlar simgesel olarak
arzuları ifade eder. Arzu kalbe dokunur ve temas ederek kalbi bir elbise gibi
ya da kalp onu bir elbise gibi giyinir. Bu durumda arzu, kalp ile kalbin yapmak
zorunda olduğu arzusunda Allah Teâlâ’yı gözetme fiilinin arasına perde olur.
Böyle bir durumda kalbin abdesti bozulmuş demektir. Kalp ile kalbin arzuda Allah
Teâlâ’yı gözetmesi arasına bir engel teşkil etmezse, kalp temizliği üzerinde
kalır. Çünkü kalbin temizliği, Allah Teâlâ karşısında bilinçliliktir. Bu
noktada arzunun helalle mi yoksa haramla mı ilgili olduğu önemli değildir:
İnsan helalin helal, haramın haramlığına inanırsa arzu, kalbinin temizliğini
etkilemez.
Arzusunun etkisiyle, helalliği nasla
belirlenmiş bir helalin haram veya haramlığı nasla saptanmış bir haramın helal
olduğuna inanılırsa, böyle etkili bir arzu temizliği bozar. İnsan, [arzunun
etkisiyle örneğin] söz konusu haramın helal olduğunu düşünen imamın görüşüne
dönmekle helali haram sayar [ya da bunun tersi]. Halbuki Şari’nin [kendisine
uyduğu] müçtehidin hükmünü geçerli saydığını ve o hükümle amel ettiğinde kalbin
amelini kabul edeceğini onayladığını biliyordu.İnsan, arzusundan önce o imamın
hükmünü biliyor ve ona göre davranmıyor veya onu benimsemiyordu. Bu görüşe
sadece arzu kalbine dokunduğu için yönelmiştir. Böyle bir arzu temizliğe etki
eder. Dolayısıyla böyle bir arzu sahibinin ‘abdest alması’ zorunludur. Bu
konuda kalp ehli arasında görüş ayrılığı yoktur. Zahiri düzeyde ise, sorunun
değerlendirmeye açık olduğunu söylemeliyiz. Bu konuda biz şekilci bilginlerle
ters düştük.
Cinsel Uzva Dokunmak
Şeriat bilginleri,
bu konuda üç görüş ileri sürmüştür. Bir kısmına göre cinsel organa dokunan
kimsenin abdest alması gerekmez ki, ben de bu görüşteyim. İhtiyatlı davranış,
görüş ayrılığı bulunan her konuda [olduğu gibi bu konuda da] abdest almaktır.
Çünkü ihtiyat, imkân ölçüsünde, görüş birliği ve ittifakın bulunduğu noktaya
yönelmektir. Kimilerine göre, cinsel organa temastan sonra abdest almak
gerekir. Bazı kimseler ise, haz alarak cinsel organa temas etmekle elin içiyle
veya avucun dışıyla veya haz almaksızın temas etmeyi ayırt ederek bu konuda
ayrıntılı görüşler ileri sürmüşlerdir.
VASIL
Bu Konuda Bâtınî Hüküm
Bilinmelidir ki, Allah Teâlâ mümkün varlıkların
yaratılış sebebini irade ve ilahi emir yaptı. Bu nedenle bazı insanlar, iradeyi
emrin tanımına almıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Bir şeyi
yaratmak istediğimizde ona sözümüz oldur, o da olur.’91
Burada Allah Teâlâ irade ve emri getirdi. Fakat ‘kudret’ diye isimlendirilen
üçüncü sebebi ise zikretmedi. Böylece ‘Allah
Teâlâ her şeye kadirdir592 âyeti,
kendilerini yaratmak istediğinde eşyaya ‘ol’ demesinin ta kendisi olur. '
Elin güç mahalli olduğu kesindir.
Birleşme ise, doğan şeylerin doğma sebebidir. Daha önce ortaya çıkan mümkünün
hakikatinde -ki o erkeğe elle temas etmek demektirkudreti Allah Teâlâ’ya nispet
eden kimse, ya ‘ol’ sözündeki ilahi iktidardan habersizdir veya değildir.
Habersizse çocuğun varlığını birleşmeye nispet ettiği için temizliği eksiktir;
habersiz değilse temizliği kalır.
Ateşin Temas Ettiği Şeyi [Yemek]
Sebebiyle Abdest Almak
Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemin sahabesi, ateşin temas
ettiği şeyden [yemek] dolayı abdest almanın gerekip gerekmediği hakkında görüş
ayrılığına düşmüştür. İlk müslüman olan neslin dışındakiler, böyle bir şeyin abdesti
gerektirmediği hususunda görüş ayrılığına düşmemiştir. Bunun istisnası, deve
etidir. Ateşte pişmiş deve eti yedikten sonra abdest almak, [kişisel bir]
ibadet olarak benim benimsediğim görüştür. Bu, bana özgü bir ibadettir. Bununla
beraber, deve eti yemek nedeniyle insanın abdesti bozulmaz. Öyleyse önceki
abdestle namaz kılmak caizdir. Deve eti yediği için abdest almazsa sadece
hatalıdır.
Bu görüşü, bilebildiğim kadarıyla,
daha önce kimse ileri sürmedi. Abdest alan kişi abdestinde engeli kaldırmaya
niyet ederse, bu daha güvenilir bir iştir. İmamlar deve etinden dolayı abdestin
gerekip gerekmediğinde görüş ayrılığına düşmüştür. Bir kısmı bundan dolayı
abdest almanın gerektiği, bir kısmı ise gerekmediği fikrindedir.
VASIL
Bu Konuda Bâtının Hükmü
insanın içinde bulduğu ateş -ki bu ateş insanın ciğerini kavururinsanın
doğal amacına uygun olmayan şeylerin kendisine göre gerçekleştiği haldir.
İnsan bu gibi şeyleri teslimiyetle, hoşnutlukla ya da Allah Teâlâ karşısında
sabrederek kabullenirse, [ateş mesabesindeki] bunlar temizliğini etkilemez.
Sabır konusuna dönersek, ‘Allah Teâlâ’ya ve peygamberine
eziyet edenler593 âyetindeki
ifadesinden dolayı Allah Teâlâ da çok sabreden ismiyle isimlendirilmiştir. Allah
Teâlâ, kendisine eziyet edenlere mühlet vermiş ve onları [hemen]
cezalandırmamıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de şöyle buyurur: ‘Allah
Teâlâ’dan daha sabırlı kimse yoktur.’ Kastedilen şey, hoşgörülü olmaktır.
İnsan öfkelenirse, başta ‘deve ederi’
olmak üzere bu durum, temizliğine etki eder. Çünkü Şari, develeri ‘şeytanlar’
diye isimlendirdi. Öyleyse onlar, temizliği bozan ‘kalpteki şeytan güruhudur.
Çünkü bu güruhun yeri kalptir. Nitekim kalp onlardan ‘melek topluluğu’
sayesinde temizlenir. Deve ederini şeytan güruhu saydık. Çünkü şeytan dumanlı
ateşten (maric) yaratıldı ki merc, ateşin alevi demektir. Daha önce belirttiğimiz
gibi Şari, develeri şeytan diye isimlendirdi ve develerin dinlenme alanlarında
namaz kılınmasını yasakladı. Bunun nedeni olarak ise, sadece onların şeytan
olmasını gösterdi. Onlar, [Allah Teâlâ’dan] uzak varlıklardır, namaz ise yakınlık
ve yakarma halidir. Biz de, batında deve etinden dolayı abdest hükmünü ve bu
nedenle abdestin bozulacağını kabul ettik. Onun güruhu hayırlı olsaydı, bu
iyilikte kötülük gizlerdi. Bunu ise, muhakkik bilgin farkına varabilir. O,
ilahi şeylerin kalbe nasıl geleceğini bilen insandır.
BÂB
Bilmelisin ki, namazda gülmek, bazı bilginlere göre abdest
almayı gerektirirken bazıları bunu gerekli görmemiştir. Ben de bu görüşteyim.
Bu konudaki batın hükmü şudur: İnsan, Kuran’ı iyice düşünen Allah Teâlâ
ehlinden biriyse, namazında [ayet] okurken Allah Teâlâ karşısında farklı haller
yaşar. Bir âyet onu hüzünlendirir ve o ağlar. Bir âyet sevindirir ve o güler.
Bir âyet onu susturur ve o ne ağlar ne de güler. Bir âyet ona bilgi verir. Bir
âyet onu mağfiret istemeye ve dua etmeye zorlar. Öyleyse bütün bu durumlarda
insanın abdesti yerli yerinde kalır.
Namazda veya namazın dışında hali sürekli
olarak gülmek olan kimseleri gördük. Bunlara örnek olarak es-Sülâvî ve
benzerlerini -Allah Teâlâ bizi kendilerinden yararlandırsınverebiliriz. Başka
bir örnek ise, Ebu Yezid Tayfur b. İsa b. Şerûşân el-Bistâmî’dir. Ebu Musa
ed-Deybulî onun şöyle söylediğini aktarır: ‘Bir zaman güldüm, bir zaman
ağladım. Bugün ise, artık ne ağlıyorum ne gülüyorum.’
İnsan, ticareti, meşgalesi vb. gibi
kendisini namazda Allah Teâlâ karşısında bilinç halinden çıkaran sebepler
nedeniyle okuduğundan, okuduğunu düşünmekten, Rabbine yakarmaktan habersiz
kalabilir. Kimi bilginlere göre, namazdaki böyle bir gülme batını olarak insanın
‘temizliğini bozar.’ Böyle bir haldeki insanın temizliği bozulmuştur.
Dolayısıyla bir kez daha kalbinin temizliğini yenilemesi gerekir.
BÂB
Ölü Taşıma Nedeniyle Abdesti Tazelemek
Bilginlerden
bir grup bu görüşü benimsemişken, çoğunluk bunu kabul
etmemiştir ki ben de bu görüşteyim. Batında bu mesele, [iki şey arasındaki]
karşılıklı ilişkiyi bilmeyle ilgilidir. Bir şey başka bir şeyle, ancak
aralarındaki bir ilişki nedeniyle bir araya gelebilir. Ebu Hamid elGazali şöyle
der: ‘Eşya arasındaki ilişkiler konusunu bilen bir insan, Mescid-i Haram’da bir
kargayla güvercinin bir arada olduğunu görmüş. Bunların arasmda uzak bir ilişki
olduğunu düşünerek şaşırmış, kargayla güvercinin dostluk kurmasını sağlayacak
bir neden bulamamış. Kış deyince, kuşlar hareketlenmiş. Bir de ne görsün,
ikisi de topal. Topallığın o iki kuşu bir araya getirdiğini anlamış.’
Bir tacir,
şeyhimiz Ebu Medyen’e şöyle demiş: ‘İhtiyaçlı bir yoksul görünce, bana bildir
ki, ihtiyacını karşılayayım.’ Bir gün, giysiye ihtiyacı olan yoksul-çıplak bir
insan gelmiş. Şeyhin bu gibi durumlardaki tavrı ve hali, hem kendi hem de
başkası hakkındaki bütün işlerde Allah Teâlâ’dan başkasma güvenmemekti. Çünkü
tasavvuf pirleri, kendi işlerinde Allah Teâlâ’ya gerçekten tevekkül eden bir
insanın başkasının işleri hakkında da tevekkül edeceğinde görüş birliğine
varmışür. Buna rağmen Ebu Medyen tüccarın isteğini hatırlamış. Yoksulla
birlikte, elbise almak üzere tacirin dükkanına gitmiş. Adamın yanında şeyhin
hazzetmediği bir insan da kendisine eşlik ediyormuş. Şeyh yoksula dinini
sormuş. Adam müşrikmiş. Böylece şeyh, [hoşlanmadığı adamla yoksulun] aradaki
ilişkinin mahiyetini anlamış. [Tevekkülle çelişen] Tacirin dükkanına gitme
fikrinden dolayı tövbe etmiş ve geri dönmüş. Adam da, ayrılıp gitmiş ve şeyh
onun nereye gittiğini bilememiş. ,
Adamın öyküsü bana anlatılınca -ki
ben şehrimizi biliyordum, İslâm şehirlerinden hiç birinde iki din yoktuAllah Teâlâ’nın
bizzat kendi düşüncesinden onu uyaran bir insanı şeyhe gönderdiğini anladım.
Çünkü Allah Teâlâ bize âlemin nefeslerinden yaratıkları olduğunu öğretmiştir.
Bir ölüyü taşıyan insan da, [ölüyle] aradaki bir ilişki nedeniyle onu taşır. Bu
ilişki ise ölümdür: Ya varlıklardan [habersiz kalmak anlamında] ‘ölmek’ ya da Allah
Teâlâ’dan [habersiz kalmak anlamında] ‘ölmek.’ Haktan ‘ölü’ olan kimse abdest
almalıyken, varlıklardan ‘ölü’ olan kimse ise abdestini korur.
BÂB
Aklın Gitmesi Nedeniyle Abdestin Bozulması
Şeriat
bilginleri, aklı yitirmenin abdesti bozduğunda hemfikirdir.
Bu meselenin bâtınî hükmü şudur: İlahiyat bahislerinde aklı etkisiz bırakan
şey, ihtimalsiz veya problemsiz mütevatir bir nas ise, böyle bir hal [abdesti
bozmak bir yana], en yetkin temizliktir. Çünkü nassın varlığıyla birlikte
imanın temizliği gerçek bilgiyi ve keşfi verir. [İlahiyat bahislerinde] Aklın
hükmünü ortadan kaldıran şey kuşku ise, insanın temizliği bozulur. Bu durumda
insan, ya başka bir kanıtı incelemeye veya o kuşkuyu ortadan kaldırmaya
yönelir [abdesti yenilemenin anlamı budur].
BÂBLAR
Abdestin Şart Olduğu Fiiller
Bilginler, abdestin namazın şartlarından biri olduğunda
hemfikirken onun [fiilin] sağlık şartı mı, yoksa vaciplik şartı mı olduğunda
görüş ayrılığına düşmüştür. Abdest derken dince belirlenmiş temizliği kastediyorum.
Bizce bu temizlik, ibadetin vaciplik şartıdır. Bizce temizlik [abdest],
müstakil bir ibadettir. Bu meyanda abdest, başka bir ibadette sağlık şartı veya
vaciplik şartı olabileceği gibi başka bir ibadette ise müstehap [yapılması
yerinde] ya da sünnet olabilir.
Bu meselenin batınî hükmü şudur: Kalp
temizliği, Hakka yakarma veya O’nu müşahede etmede şarttır. Bu şart, bir yandan
[müşahedenin] sağlık şartıyken aynı zamanda [müşahedenin gerçekleşmesi için]
vaciplik şartıdır. Çünkü sorumluluk âleminde bulunuyoruz. Allah Teâlâ
kendisine ve katından gelen şeylere, peygambere ve peygamberlere inanmayı bizden
ister. Bu durum, meselenin [tek bir tarzla] sınırlı olmadığına işaret eder. Şu
var ki o yüksektir ve daha da yüksektir. ‘Her bilgi sahibinin
üstünde bilen vardır.™ ‘Allah Teâlâ dereceleri yükseltendir.’95 ‘Dilediklerinin derecesini yükseltir.’96
Bazen bilgi, imanın geçerlilik ve
zorunluluk şartı iken bazen de keşf bilgisinin geçerlilik ve zorunluluk şartı
olabilir. Şu var ki, iman kalbin perdelenmekten temizlenmesiyken bilgi kalbin
bilgisizlik, ikiyüzlülük ve kuşkudan temizlenmesidir. Öyleyse kalbini her iki
temizlikle temizle! Bu temizlikle iki âlemde yükselir ve [Hakka ait] iki elin
bilgisine ulaşabilirsin! Çünkü Allah Teâlâ bize kendisine inanmayı farz kıldı.
Hakkın isimleri, melekleri, kitapları, peygamberleri de ‘O'nun kendisindendir.’
‘Peygamberlerinin arasında ayrım yapmayız.’ Ancak biliriz ki, Allah Teâlâ
peygamber ve nebilerinin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldı. Ardından,
kıyaslama veya değerlendirme yoluyla peygamberleri kıyaslamamızı yasakladı.
Çünkü kul, Allah Teâlâ hakkında herhangi bir şekilde hüküm veremez.
BÂB
Cenaze Namazı ve Tilavet Secdesi İçin Abdest
Allah Teâlâ
onlardan razı olsun, Bilginler, cenaze namazı kılmak ve tilavet
secdesi yapmak için abdestin gerekip gerekmediği hususunda görüş ayrılığına
düşmüştür. Bir kısmına göre abdest bunların geçerlilik şartıyken, bir kısmı
şart olmadığı kanaatindedir ki ben de bu fikirdeyim.
Bütün bu konuların batındaki hükmüne
gelirsek şöyle diyebiliriz: iman temizliğiyle öncelenmemiş her dini amel, iman
temizliği olmaksızın geçerli olamaz. Öyleyse her dini amelde imanın bulunması,
zorunludur. ‘Cenaze namazında veya tilavet secdesi için abdest zorunlu değildir’
diyen bilginler, ölüye dua ederken veya tilavet secdesi esnasında imanın
hatırlanmasını gerekli görmemiş, fiile başlarken imanı hatırlamak yerine, asıl
imanla yetinmiştir. Duanın kabul edilmeyişinin nedeni budur. Temizliği şart
sayan kimsenin yaptığı dua ise, mudaka kabul edilir.
BÂB
Bilginler, mushafa dokunurken abdestin gerekli olup olmadığı
hususunda görüş ayrılığına düşmüştür. Çünkü delil, delilliye zıttır. Dolayısıyla
bu ikisi bir araya gelmez. Delile saygı gösterilirse, başka bir şeyden dolayı
mı gösterilir, yoksa delilden dolayı mı saygı gösterilir? Bir grup, bunu
zorunlu saymışken bir grup reddetmiştir ki, ben de bu fikirdeyim. Şu var ki
Mushafa abdestliyken dokunmak, daha üstündür.
Bu meseledeki bâtınî hüküm şudur:
Acaba delilli saygın olduğu için delile de saygı gösterilmeli midir? Bize göre
[sorunun cevabı] ‘evet!’ Delilli saygın olduğu için delil de saygı görmelidir.
Başkalarına göre ise, [sorunun cevabı] hayırdır. Yani saygın bir şeye delil
olduğu için delile saygı göstermek gerekmez. Mushaf, Allah Teâlâ’nın kelamına
delildir. Bize, kendisi saygın olduğu için, ona da saygı göstermemiz vc
-;bdestliyken dokunmamız emredilmiştir.
Bilmelisin ki, bazen âlemi Allah
Teâlâ’ya delil sayarız. Bu durumda âlem denilen şeyin içerdiği övülmüş ve
kınanmış şeyleri bir yana bırakırız. Kendisi de bir yaratık olduğu için,
Firavun vb. büyüklenenleri, yaratanın varlığına delil sayarız, fakat ona saygı
göstermek gerekmez. Aksine öylelerinin cezalandırılması ve saygı görmemesi
gerekir. Bu noktada Firavun örneği, özel anlamda bir delildir. Bazen ise,
kendisi de bir yaratılmış olan Musa’yı Allah Teâlâ’ya delil sayarız. O da özel
anlamda delildir. Musa’ya ise, sırf delil olması bakımından değil, başka bir
yönden saygı göstermemiz ve hürmet etmemiz gerekir. Bu nedenle biz de Mushafı
yücelttik. Bu saygının nedeni ise, onun sadece bir delil olması değil, Şari’nin
bize onu yüceltmemizi ve saygı göstermemizi emretmiş olmasıdır. Sonra, delil
olması bakımından başka bir saygınlığı daha vardır. Bazen onun saygınlığını
böyle gerekçelendiririz. Çünkü o bağlamda şöyle deriz: Onu ellerimizle kendimiz
yazsak bile, Mushaf Allah Teâlâ’nın kelamıdır.
BÂB
Uykudan, Cinsel
İlişkiden, Yemeden ve içmeden Önce
Abdest Almak Gerekir mi?
Şeriat
bilginleri, başlıkta belirttiğimiz konularda görüş ayrılığına
düşmüştür. Bir kısmı [bunlardan önce] abdestin zorunlu, bir kısmı müstehap
olduğu kanaatine varmıştır ki, ben de bu kanaatteyim. Bu noktada abdest
batında, kendisini hükmü altına aldığında insanı Haktan gafil bırakan arzu
nedeniyle dini temizliği bozan kimse için niyeti akılda tutmaya işaret eder.
İnsan uyumak isteyince, uykuda gözün hakkını vermeye niyetlenir. Bu ise,
uyumak isteyince cünüblükten temizlenmedir. Cünüblük, insanın abdestini
bozduğu gibi [gerçekte] cünüblük, iman mahallinden uzak düşmek demektir. İnsanı
kendinden ve her şeyden habersiz yapan arzu gücünün hükümranlığı olmasaydı,
insan sürekli olarak inancını koruyabilirdi. Aynı şekilde, insan cinsel
ilişkiye girmek isteyince, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmetinin
çoğalması ve [Allah Teâlâ’yı] zikredenlerin sayısının artması için mümin bir
oğul edinmeye niyetlenir. Aynı şekilde, bir şey yemek veya bir şey içmek
isterse, nefse hakkını vermeye niyetlenir. Belirttiğimiz bu niyet, bütün
bunlara ait temizliktir.
BÂB
Tavaf İçin Abdest
Bazı bilginler tavaf için abdesti şart olarak görmüşken bazı bilginler
ise şart görmemiştir. Abdestliyken tavaf daha sevap olsa bile, ben de şart
olmadığı fikrindeyim.
Bu meselenin bâtını hükmü şudur: Allah
Teâlâ’nın evini tavaf etmenin nedeni, tıpkı Rahman’ın istiva etmesine nispet
edilen Arş gibi, Allah Teâlâ’ya nispet edilen bir ev olmasından kaynaklandığını
düşünüp Arş’ın etrafında dolaşan melekleri gören kimse -ki onlar saygın temiz
varlıklardırkalbinin Kabesini tavaf ederken abdesti şart görür. O kalp ‘Hakkı
sığdıran’ şeydir. Allah Teâlâ [kutsi bir hadiste] şöyle der: ‘Beni ne göğüm ne
yerim sığdıramadı. Mümin kulumun kalbi sığdırdı.’ Kalbin Hakkı sığdırması,
Hakkın kulunun kalbine inmesi demektir.
Bu meseleyi Mevâkiu’n-nücûm adlı
eserimizin ‘kalp feleğinden zati iniş menzili’ adlı bölümde belirtmiştik.
Hakkın, kendisine tamlama yapılan
şeyle sınırlanmayıp [tamlama yapılan şeye dönük] bu şereflendirmenin sorumlu
insanın yararı gözetilerek yapıldığını düşünenler, tavaf için abdesti şart
görmez. Kalptekine gelince, bunun nedeni aklın şeriatı ispatı incelemeye
bakışında birinci bilgide temizliğin şart olmayışıdır. Bu ise, ya kendiliğinden
veya teorik kanıtlarla Allah Teâlâ’yı bilmek isteyen kimseler için öğretmek
amacıyla kendisine indiğinde gerçekleşir.
BÂB
Kur’an-ı Kerim Okumak İçin Abdest Almak
Bilginler,
Kur’an okumak için abdestin gerekli olup olmadığı hususunda
görüş ayrılığına düşmüştür. Bir kısmına göre, abdesti olmayan insan Kur’an
okuyabilir. Ben de, bu fikirdeyim. Bir kısmına göre ise, Kur’an-ı Kerim
abdestsizken okunmaz. Bilginler arasında herhangi bir görüş ayrılığı
olmaksızın, abdestli okumak daha üstündür. Bu bağlamda, bize veya başka
bilginlere göre abdestsiz yapılabilen her amelde faziletli olan, hepsini
abdestliyken yerine getirmektir.
Bu meselenin bâtını hükmü şudur:
Kur’an okuyan insan, kelamını aktarmada münezzeh olan Hakkın vekilidir. Allah
Teâlâ’nın niteliklerinden biri ise, el-Kuddûs’tür [mukaddes ve nezih olan] ki,
anlamı açıktır. Öyleyse sözünü okumak için Hakkın vekili olduğunda kula yaraşan
şey, nezih olmak’tır. Başka bir ifadeyle, dışında dince saptanmış abdestle
temizlenirken bâtınında ise iman, bilinç, düşünmek gibi niteliklerle tertemiz
olmaktır. Bunun yanı sıra insan, Hakkın okuyuşunu kendisine sunmalı, ardından
O’nun okuyup tilavet ettiği kelamını Hakkın [vekili olarak kendisine] aktarır.
İnsan, ya orada bulunan kimseye hatırlatmak amacıyla Hakkrn kelamının
aktarıcısıdır veya kendi diliyle kulağına aktarıp kulağı için de sevap
gerçekleşmesi için [sesli] okur. Nitekim okuduğu mushaf elindeyken, göz Allah
Teâlâ’nın yazdı kelamına bakmakla kendi payım alır. Kulak, dil sesli bir
şekilde okuduğunda [tilavet sevabından] kendi hakkını alır. Mushaf'ı önüne alıp
eliyle okuduğu harfleri takip ettiğinde ise, bu organlar okumadan paylarını
alır. Şeyhimiz Ebu Abdullah b. elMücahid, Ebu Abdullah b. Kaysûm ve
Ebu’l-Haccâc eş-Şuburbelî böyle okurdu. Şeyhlerimizin arasında bu üçünden
başka böyle Kur’an okuyan kimse görmedim.
BOY ABDESTİ BÖLÜMLERİ
Boy Abdesti Temizliğinin Hükümleri
Bu bölümde
başlanılan boy abdesti (gusül), suyla temizliğin bedenin
görünen tüm kısımlarına yayılmasıdır. Bu noktada görüş ayrılığı yoktur. Bedenin
görünen kısmında bulunmasa bile, ulaştırılabilecek yerlere suyun ulaştırılması
konusunda ise görüş ayrılığı vardır. Örnek olarak ağzın içini vb. verebiliriz.
Bu konu ve temizliğin nedenleri daha sonra ele alınacaktır. Yıkanmanın bir
kısmı zorunlu, bir kısmı sünnet, bir kısmı da müstehaptır.
Boy abdestinin bâtınî hükmü, nefs
temizliğini, kendisinden veya kendisiyle temizlenmek [nefse] emredilmiş her
ameli [içerecek şekilde] genelleştirmektir. Görünürdeki temizlik organlarla
ilgili amellerden yapılırken [bedenin görünmeyen kısmının örneği olarak]
batındaki temizlik ise, nefsin niteliklerinden değil, ‘nitelikleri kullanma
yerleri’nden temizlenmektir. ‘Nefsin niteliklerini kullanma yerleri'nden’
dedik. Çünkü nefsin sıfatları, ilk yaratılışında nefsin ayrılmaz özellikleri
olarak onda yerleşiktir ve bunlar nefsten ayrılamaz. Öyle ki kimi dostlarımız,
bu nitelikleri nefsin kendisi saymış ve onları nefsî nitelikler kabul
etmiştir.
Örnek olarak cimrilik, hırs, laf
taşımak vb. gibi kötülenmiş huyları verebiliriz.
Kendisinden temizlenmemiz emredilmiş
kötülük, niteliğin kendisiyle değil, kullanım yeriyle ilgilidir. İnsan, hırs
huyundan temizlenemez, sadece onu dünya malı ve haramları biriktirmeye
yönlendirmekten [huyundan] temizlenebilir. İnsan hırsı kullanma yerinden
uzaklaşarak aynı hırs vasıtasıyla temizlenmiş olur. Bu ise, bilgi öğrenmek,
salih amel ve iyilikleri elde etmekle gerçekleşir. Bunun yanı sıra, mutluluğunun
vesilesi olacak şeyleri toplama hırsıyla gerçekleşir. Çünkü hırs özelliğinin
kaybolması mümkün değildir. Hırslı insanın muduluğu bir bakıma ‘hırsla’
gerçekleştiği gibi hırslı insanın mutsuzluğu da bir bakıma hırs nedeniyle
gerçekleşir. Bundan dolayı şöyle dedik: Temizlenmenin konusu niteliğin kendisi
değil, kullanım yeridir. Kınanmış bütün nitelikleri böyle değerlendirebiliriz.
Kınanma, onlarm kendileriyle değil, kullanım yerleriyle ilgilidir.
Öyleyse bu
yıkanmada dışın ve için temizliği, niteliklerin kullanım yerleriyle ilgilidir.
Niteliklerin kullanım yerlerini ise, iyi huyları bilip ‘onlar vasıtasıyla’
temizlenen ve bayağı huyları bilip ‘onlardan’ temizlenen kimse bilebilir.
Bunların arasından gizli kalıp insanın öğrenemedikleri ise, Şari’den öğrenilir.
Bu kısım, Allah Teâlâ’yı razı eden her ameldir. Şari’den öğrenilen amellerle
insan, Allah Teâlâ’yı memnun etmeyen her amelden temizlenir. Böylece kötü
amelden temizlenmiş olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Allah
Teâlâ kulları için kâfirliğe razı olmaz.’97 ‘Şükrederseniz, sizden razı olur.’9’1 Bu nedenle
bu kitaba karşıt nitelikleri koyduk. Örnek olarak tövbe ve tövbenin terki, vera
ve veranın terki, zühd ve zühdün terki gibi, Allah Teâlâ izin verirse ilgili
bölümlerde gelecek konulan verebiliriz. Bunlar pek çoktur. .
[Şari’den öğrenilmiş amellerle
gerçekleşen] Bu temizlik de zorunludur. Örnek olarak, zekât vermekle
temizlenmeyi verebiliriz. Bu, farz olan yıkanmadır. Zekâtı yakın akraba içinden
yoksullara vermek ise, teşvik edilmiş kısımdır. Akraba içinden -diğerlerini
değil deözellikle borçluları tercih ise, müstehaptır. Bu temizliğin hükmü,
insanın tüm dış ve iç kısımlarına böyle yayılır. [İyi ve kötü huylan bilmekle
gerçekleşen bu temizliğe] Örnek olarak bilgi-bilgisizlik, iman-küfur, şirktevhit,
ispat-inkâr gibi karşıtlıkları verebiliriz. Bütün dini amellerde emre uyarak
uymamak [kirinden] temizlenilir.
Yıkanmanın farz olan ve olmayan
kısmının [batındaki] anlamı budur. Bu temizliğin ana meselelerini ise, suyla
yıkanma bölümünde zikredeceğim. Onlar, zahirde zikredildiği kadarıyla şeriatın
ana konuları gibidir. Bu temizliğin yan konuları ise sayısızdır, mesele mesele
zikredilseydi bir kitap onları sığdıramazdı. Biz bunlarla ilgili konulan ele
alma yöntemini verdik ve bunu açıkladık. Sen de, Allah Teâlâ’nın kendisine
kulluğa seçip ayırdığı kullarından olmak istiyorsan, onları bu örneğe göre ele
al! Allah Teâlâ
o kullarını kendisi için yaratmış, onlardan razı
olmuş, onlar da kendisinden razı olmuştur. Allah Teâlâ bizi amel sahibi
bilginlerden eylesin.
Dince belirlenmiş yıkanmanın bir
kısmı farz olduğunda görüş birliğine varılmış; bir kısmı, farz olup
olmadığında görüş birliği bulunmayan; bir kısmı ise müstehap olduğunda görüş
birliği bulunan bölümlerdir. Bu bağlamda pek çok yıkanma türü vardır. Örneğin,
cinsel organların birleşmesi nedeniyle yıkanmak, bilinçliyken tazyikle çıkan
meniden dolayı yıkanmak* [çamaşırında] su bulduğu halde ihtilam olduğunu
hatırlamayan kimse örneğindeki gibi farkında olmaksızın meninin çıkmasından
dolayı yıkanmak gibi yıkanma türleri vardır. Ayrıca, haz almaksızın boşalmaktan
dolayı yıkanmak, hayız nedeniyle yıkanmak, namaz esnasında hayızlı kadının
yıkanması, Cuma günü için yıkanmak, Cuma namazı için yıkanmak, [kâfir] müslüman
olunca yıkanmak, ihrama girmek için yıkanmak, Mekke’ye girmek için yıkanmak,
Arafat’ta durmak için yıkanmak, ölü yıkamak nedeniyle yıkanmak, yıkanma
türleridir. Bu yıkanmalarla ilgili bâtınî yorumu ise, suyla yıkanmada dince
belirlenmiş ana meselelerin ayrıntılarını ve yorumlarını zikretmezden önce
belirteceğim.
BÂB
Ölü Yıkamak Nedeniyle Boy Abdesti Almak
Ölünün
yıkanması dince belirlenmiştir. Ölünün herhangi bir fiili
olmadığı için, kendisini yıkamakla başkası yükümlüdür. Bu yükümlülük,
kendisini temizleyişinde Rabbinin önünde tıpkı bir ölü gibi bu-
Ilınmasına yıkayıcının dikkatini
çeker. Rabbi, inayetiyle, itaatlerde bulundurmak ve üzerinde icra ettiği
Yaratanın fiilleriyle kulunu temizler. Bu fiillerin bir kısmında kul vasıta
iken bir kısmı ise kulda gerçekleşir. Dolayısıyla bu bakış açısıyla yıkayıcı,
ölüyü kendisinin yıkadığını görmez. Onu yıkayan Allah Teâlâ’dır. Kendisini ise,
Allah Teâlâ’nın söz konusu yıkama fiilini gerçekleştirdiği bir araç şeklinde
algılar. Bu durumu, yıkayıcının suyu ölünün temizlenmesinde bir araç görmesine
benzer. Çünkü su olmasaydı, yıkadığı ölü adına o insana ‘yıkayıcı’ adı
verilemezdi. Halbuki suyun ise, ölüyü yıkadığı iddiasında bulunması
düşünülemez. Çünkü su kendi başına ölüye doğru hareket etmiş veya onu yıkamaya
yönelmiş değildir. Suyla ölüyü yıkamaya niyetlenen ise, sadece yıkayıcıdır.
Yıkayıcı da kendisini suyla ölüyü
yıkamaya yönelmiş görmez. O, kendisini suyla birlikte bir araç diye görür. Allah
Teâlâ bu iki araçla ölüyü yıkamaya yönelir. Öyleyse temizleyen, ne sudur ne de
kendisidir. Ölüyü temizleyen gerçekte Allah Teâlâ’dır. Fakat Allah Teâlâ ölüyü
yıkayıcı ve su vasıtasıyla temizlemiştir. Böyle bir bilinçle ölü yıkayan
insan, ölü yıkadığı için gusul abdesti almaz. İşte, ölü yıkamak nedeniyle gusül
abdestinin gerekmediğini söyleyen kimsenin değerlendirmesi budur.
Ölü yıkarken, [gerçekte]
temizleyicinin Allah Teâlâ olduğunu unutan olabilir. Böyle bir insan, fiilin
kendisine ait olduğunu iddia ederek onu kendisine izafe eder. Kendisi
olmasaydı, ölünün temizlenmeyeceğini zanneder. Böyle bir yıkayıcının ise, işin
başında Allah Teâlâ’ya yönelip O’nun karşısında bulunduğunu aklında tutarak, Allah
Teâlâ’nın bu ölüyü kendisi aracılığıyla yıkadığını hatırlayarak bu iddiadan
yıkanıp temizlenmesi gerekir. Bu durumu dikkate alan kimse ise, ölü yıkamak nedeniyle
gusul abdesti almayı vacip sayar.
Ölüyü yıkayan insanın gusul abdesti
alıp almamasında şeriatın hükmü hakkındaki görüşüm, bunun farz olmadığıdır.
Fakat bundan dolayı yıkanırsa, hiçbir görüş ayrılığı olmaksızın daha üstün ve
daha faziletli bir davranış olur.
Arafat’ta, yoksunluk, horluk,
yakarma, kendinden geçerek ve terzilerin diktiği elbiselerden soyunarak
durulur. Hacıların vakfe yaptığı yer, Arafat diye isimlendirilir. Buradan, söz
konusu yerin Allah Teâlâ’yı bilen ariflerin durma yeri olduğunu öğrendik.
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ’dan kulları içinde ancak
bilenler korkar.’99 Başka bir
âyette ise şöyle der: ‘Onların gözlerinin Haktan
öğrendikleri şey nedeniyle [Arafat kelimesiyle aynı kökten gelen arafû]
dolduğunu görürsün:100 Allah Teâlâ izin verirse, kitabın
Hac bölümünde bu meseleden söz edeceğiz.
Bu bilgi ve yorumun sahibi, iğneden
[terzinin diktiği giysilerden kinaye] soyutlandığında, öncüller oluşturup
birleştirerek teorik düşünce yolundan Allah Teâlâ hakkında bilgi elde etmek
için kanıdan derler ve birleştirir. Bu sayede insan, Rabbi hakkında bir bilgi
kazanır. Kanıdardan Rable ilgili bilginin ortaya çıkması, terzinin parçaları
birbirine ekleyerek gömlek ortaya çıkarmasına benzer. İğneden soyudanmasıyla,
insana şöyle denilir: ‘Rabbin hakkındaki marifeti ya da Allah Teâlâ hakkındaki
bilgiyi, ilahi veya Rabbani tecelliden elde et ve bu durakta ve bu gün öncüller
oluşturmaya bağlı olan teorik değerlendirme yolunu bir kenara at. Bugün, Rabbin
hakkındaki bilgiyi ilahi ihsandan ve el-Vahib’in vereceği rabbani bağıştan
kazan! O, nimedendirmek için verendir. el-Vahib olan Allah Teâlâ, öncüller
oluşturmaya baksan da bakmasan da her durumda kendisi hakkındaki bilgiyi
nefsine yerleştirir. Sen de, [O’nun ihsanına iğnenin temsil ettiği teorik
kanıtlardan] soyudanmakla karşılık ver. Sa' na yakışan da budur. Allah Teâlâ’yı
bilmek hakkında teorik öncüller oluşturmaya yönelme. Kazanım, [bilmeyi
sağlamak yerine] bilgiyi karartır. Karanlığı ise, sadece basiretli insan
görebilir. Çünkü senin öncüllerden oluşturduğun şey ile O’nun zatının Hakk
ettiği arasında herhangi bir ilişki yoktur. Allah Teâlâ [öncüllerle arasında
herhangi bir ilişki olamayacak kadar] Yüce ve Büyük’tür.
Bu saygın durakta [ariflerin
Arafat’ı] ve önemli-değerli müşahede mertebesinde kendisinden böyle davranması
istenilen insan, nasıl olur da Rabbini bilmede kalbini ve gönlünü başkasına
bağlamaktan temizlenmesin ve yıkanmasın? Bu sayede Hakkı -kendisi hakkındaki
bilgiyle
değilHak vasıtasıyla bilmekle başkayı
görmenin kiri ve pisliği kaybolur. Çünkü O’na O’ndan başka kanıt yoktur!
Çünkü Arafat’tayken marifet, tek bir
mefiıl alırken bilgi iki meful alır. Müzdelife’ye -ki orası cem’
mertebesidirgitmek için Arafat’tan ayrıldığında, bu müşahede sahibi için ‘iki
âlemde’ başka bir bilgi gerçekleşir. Bu bilginin bilineni Allah Teâlâ’dır.
Daha önce Arafat’ta bilinen ise Rab idi. Bugün senin için meydana gelen bu ilk
meful (sonuç, konu) kendini değil, Rabbini bilmektir. Artık Hakk’ı Hakk
vasıtasıyla bilirsin. Vasıtasıyla yıkanıp temizlendiğin Hakk, kendisi
hakkındaki bu bilgiyi sana verir. Kendisinden ‘yıkandığın’ şey ise, kendisini
elde etmek uğrunda çalışma yönünden Rabbini kendisiyle bilmesi iddiasındaki
nefsindir. Bu delil nerede, o delil nerede! Heyhat! Allah Teâlâ’nın izzetine
yemin olsun ki, Hakkı -bilebilirsenO’ndan başka bir şey vasıtasıyla bilemezsin.
Anla!
İşte bu, -nasip olursaArafat’ta vakfe
yapmak için yıkanmanın anlamıdır. Destekleyen ve ihlam veren Allah Teâlâ’dır.
BÂB
Mekke’ye -Allah Teâlâ Oranın Şerefini
ArtırsınGirmek İçin Boy Abdesti Almak
Mekke’ye
girmek, Allah Teâlâ’nın huzuruna girmek demektir. Dolayısıyla,
Mikat’ta ihram giyme anından itibaren kalbinin kazandığı gaflet kirlerinden
temizliğin yenilenmesi gerekir. Bu temizlikte bedeni suyla, bâtını ise bilgiyle
ve bilinçle temizlemek gerekir. Öyleyse bedenin temizliği ibadet ve temizlenme
maksadıyla suyla yıkanmak, bâtının -ki kalptirtemizliği ise, dosduğu kazanmak
için [yaratıklardan] yüz çevirmekle gerçekleşir. Hakla ancak yaratıklardan yüz
çevirmekle dosduk kurulabilir. Çünkü onlara Hakk ile değil, kendi nefsinle
bakıyordun.
Allah Teâlâ karşısında sürekli bilinç
halinde bulunan insanın Mekke’ye girerken [bâtını yönden] yıkanması gerekmez.
O, sadece sünneti yerine getirmek için suyla bedenini yıkar. Batında ise, Evi
(Kâbe) görmeden önce yıkanmaz. Evi görünce, Hakka özgü Evi görmek ve tavaf
etmek için, özel bir hayâ duygusuyla temizlenir. Çünkü o ev, Allah Teâlâ’nın
dünyayı yarattığı andan itibaren, [yapımında] Herhangi yaratığın elinin katkı
sağlamadığı Allah Teâlâ’nın -vasıtasızevidir.
Tavaf eden insanın kendisiyle
temizlendiği ilahi isim, Esmâ-i Hüsnâ’dan (Güzel İsimler) el-Evvel ismi
olmalıdır. Çünkü bu isim [ilk olmak], Evin niteliklerinden biridir ve bu
sayede ilişki gerçekleşir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘İnsanlar
için yapılmış ilk ev mübarek Mekke'dedir,’101 Yani ben o şehre kullarımı doğru
yola ulaştıracak rehberlik ve bereketi yerleştirdim. Binaenaleyh Evi görüp
orada Hakk kaynaklı bir fazlalık bulmayan insan, Evin bereketinden hiçbir şey
elde edemez. Çünkü bereket, fazlalık demektir. Bu durumda insan, evi Hakka
izafe edememiş sayıldığı gibi bu, onun maksadının da geçerli olmadığına
kanıttır. Çünkü konuğa hemen yemek ikram etmek sünnettir.
Öyleyse [Evi] tavaf eden, yıkanma
işini önce yapmalıdır, daha önce ihrama girmek için yıkandığı için onu sonraya
bırakmamalıdır. Çünkü bu yıkanma, Evi görmeye ve tavafa layık bir
temizlenmedir. Onunla ihram giymek için yıkanmak arasında ancak belirli bir
yönden ilişki vardır. insan bu temizlikle temizlendiği iddiasında bulunup
tavafını tamamlarsa, bâtınî temizlikten yoksun kalır. Allah Teâlâ bu eve
bereket ve rehberlik yerleştirdi. Rehberlik, açıklama demektir. Başka bir
ifadeyle, insanın Rabbi hakkında edindiği ‘ilave’ bilgi orada açıldık kazanır.
Rehberlik ve bereketin eve yerleştirilmesi ise, [evin] bekçisinin onu tavaf
eden ve eve ziyarete gelen insanlara bereket, yakınlık, inayet ve açıklama
‘elbiselerinden’ vermesi gayesi taşır. Açıklama, Allah Teâlâ’yı bilmeyle ilgili
belirsiz sorun, hal ve problemli konularla ilgilidir ve seçilmiş eve layık
tarzdadır. Orası, Hakkın biat edilen, öpülen, üzerine secde edilen sağ elinin
yeridir.
Bu ev, Allah Teâlâ’ya ait bereket ve
rehberliklerin saklandığı hazinedir. Şari, o evde bulunan ‘hazine’yi işaret
yoluyla zikretmiştir. Hangi hazine Allah Teâlâ’nın zikrettiği bereket ve
rehberlik hâzinesinden daha yüce olabilir Ki! Allah Teâlâ o ikisini evin
kendisi saymıştır. Öyleyse hâzinesi, kendisine tamlama yapılan kimsedir ki o da
Allah Teâlâ’dır.
Evi tavafı ve ziyareti bitiren kimse,
kalbine bakmalıdır. Rabbi hakkındaki bilgisinde bir artış ve daha önce sahip
olmadığı şekilde O’nu bilmede bir açıklık görürse, bu esnada Mekke’ye girmek
için yıkanmasının geçerli olduğunu bilir. Bunlardan bir şey kalbinde bulmazsa,
temizlenmemiş olduğunu anlamalıdır. O, ne Rabbine gelmiş ne de Evini tavaf
etmiştir. Cömert bir zengine konuk olup evine giren bir insanın ağırlanmaması
düşünülemez, insan, kalbinde [bilgide] bir artış bulamazsa, suyla yıkanmasına
ve dizilmiş taşları ziyaretine herhangi bir şey eklememiş demektir. Böyle biri,
sadece yorulmuş ve kalbinde başarısızlığı bulmuştur. Ahiret hayatında ise,
bedensel amellerin gereği olan cennetteki ücretten başka bir şey elde edemez.
Bu karşılık ise, müminlerin geneli için gerçekleşecek şeydir. Mekke’de kalmayı
sürdürürse, Hakka değil, taşlara komşu olmuştur. Şehrine dönerse, üzüntülü ve
ürkek bir şekilde döner.
Allah Teâlâ, izzetiyle bizi kalp
sahiplerinden etsin! Onlar Allah Teâlâ’nın ehli ve seçkinleridir. Amîn!
Böyle bir insan kalbinde artış
olmadığını ve mahrum kaldığı şeyi itiraf ederse, ahirette isabet edenlere olan
ödülü alır. Dünyada ise bilgiden yoksun kalır.
BÂB
ihrama Girmek İçin Boy Abdesti Almak
İhram
giymek için yıkanmak, organları ihramlı insanın yapamayacağı
davranışlardan, gönlü ise arkada bıraktığı her şeyden temizlemek şeklinde
yorumlanır. İnsan aile, mal, çocuk gibi dünyalıkları duyusal olarak ardına
bırakıp bedeniyle Allah Teâlâ’nın evine geldiği gibi kalbiyle de [bunları
bırakıp] kendisine yöneldiği kimseye dönmelidir.. Kalbine geride bıraktığı
şeylerden birinin girmesini veya aklına gelmesini tövbe ve Allah Teâlâ’ya
yönelmekle engeller. Bu nedenle ihram yıkanması diye isimlendirildi. Çünkü
ihram, insana bedeninde ve gönlünde [bu gibi] fiilleri yasaklar, insan böyle
olmazsa, gönlüyle ihrama girmiş değildir.
Kapıcı uyuyup kendinden geçmiş, kapı
bekçisiz kalmıştır. Nefs ve şeytanın düşünceleri, kalbe girmelerini
engelleyecek kimse bulamaz. İnsan diliyle ‘buyur’ (lebbeyk!) der ve Rabbinin
çağrısına [Kâbe’ye] gelerek olumlu yanıt verdiğini zanneder. Halbuki o,
kalbinde kendisine ‘ey falanca’ diye bağıran nefsinin ve şeytanın verdiği
düşüncenin nidasına karşılık verip ‘buyur’ der. Bu düşünce, sahibi olan nefsin
veya şeytanın kendisini neyle göndermişse ve düşünce de insana, bu durumda
kendisine yönelmesi emredilmeyen neyle gelmişse, ona göre hitap eder. İnsan
‘Buyur, Allah Teâlâ’m, buyur’ dediğinde, düşünceyi gönderen [nefs veya şeytan]
şöyle der: ‘Hoş geldin! Sana mahrumiyet, başarısızlık ve apaçık bir hüsran
verecek eve hoş geldin!’ Bu düşünce sahibi [nefs veya şeytan], insanın
kendisini ilah sayıp ‘buyur’ (lebbeyk) demesi nedeniyle sevinir.
İçin ve halin diliyle ‘Allah Teâlâ’nın
rahmeti ve ihsanı olmasaydı’ ve bundan önce niyet bulunmasaydı, ‘kendisine
daldığınız konuda size büyük bir azap temas ederdi.’ Kastedilen şey, [hacca
giden insanın] duyusal olarak geriye bıraktığı şeylere kalbiyle yönelmek ve
onları kalpte bulmak demektir. Allah Teâlâ, içlerinden söyledikleri ve o
esnada şeytanın getirdiği düşünceleri ‘örter [bağışlar].’ Bunun nedeni -başka
bir şey değilsadece dille söyledikleri telbiye’nin bereketidir. Başka bir neden
ise, ihrama girenlerden iç temizliği yapanlara verdiği şeyleri onlara da
vermiş olmasıdır.
BÂB
Müslüman Olunca Boy Abdesti Almak
Müslüman
olunca yıkanmak sünnet, hatta dince belirlenmiş bir
farzdır. Bu konuda bir hadis rivayet edilir. Bu fiilin bâtınî yorumu şudur:
İslâm boyun eğmek demektir. İnsan dışta boyun eğdiğinde, görünüşte müslüman
olur. Ardından, içinden de müslüman olması için içiyle boyun eğmelidir. İşte
müslüman olunca içi imanla temizlemenin anlamı budur. Allah Teâlâ bir grup
hakkmda şöyle der: ‘İman ettik dediler. De ki: İman
etmediniz, müslüman olduk deyin. îman kalplerinize girmiş değil.’102 İman, yararlı ve cehennemde ebedi
kalmaktan kurtaran bâtmî temizlik demektir.
Bu yıkanmanın batındaki yorumu,
Rabbiyle bir araya gelmesi için kalbi temizlemek demektir. Bunun yanı sıra,
kalbinden perdenin kalkmasıyla kendisine yakarmak için bütün güçlerini Allah
Teâlâ’ya yönlendirmekle kalbi temizlemektir. Bu nedenle, bazı bilginlere göre
Cuma namazı iki kişinin bulunmasıyla geçerli olur ve kılınır. Ben de bu
görüşteyim. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Namazı kendimle kulum arasında ikiye
böldüm.’ Burada üçüncüyü zikretmedi. ‘Kul şöyle der, ben de ona şöyle derim...’
Böyle bir halin istenildiği kimsenin
Cuma namazı için özel bir şekilde temizlenmesi bir gerekliliktir. Hatta şöyle
diyebiliriz: Kulun Allah Teâlâ karşısındaki hallerinden her birine özgü bir
temizlik vardır. Çünkü namaz,' kavuşma yeridir. Bu nedenle Cuma namazı iki
rekat farz kılındı. İlki, söylediği şeylerle kuldan Allah Teâlâ’ya dönüktür.
İkinci ise, kulunun söylediklerine karşılık vermek hakkındaki bildirimine
göre, Allah Teâlâ’dan kula dönüktür. Ya da, kulun namazda söylediklerine göre,
Yüce Topluluk onu bildirir. Gerçi insan Cuma namazında belirlenen duruma göre
açıktan okur. O açıktan okuyunca Allah Teâlâ Yüce Topluluğa ‘Kulum beni övdü’
der. Kul, emre uymak, sena, tevekkül, yüceltme gibi her neyi dile getirirse Allah
Teâlâ Yüce Topluluğa bunu bildirir.
BÂB
Cuma Günü İçin Boy Abdesti Almak
Cuma günü
için yıkanmanın bâtınî yorumu, haftanın günleri olan yedi
gün karşılığında günlük zaman için ezelle temizlenmektir. Allah Teâlâ kula her
hafta yıkanmayı zorunlu bir ödev olarak emretti. Öyleyse Cuma günü yıkanmak
namaz için değil, gün içindir. Böylece Cuma namazı için yıkanmak hal
temizliği, bu temizlik ise, zaman temizliğidir. Çünkü bilginler bu yıkanmanın
hükmü hakkında görüş ayrılığına düşmüştür. Bir kısmına göre yıkanmak Cuma
gününe aittir. Bizim görüşümüz de budur. Cuma namazından önce temizlik
yapılırsa ve [günle
birlikte] Cuma namazı için yıkanmaya
da niyetlenilirse daha iyidir. Bir kısmına göre ise, bu temizlik Cuma günü Cuma
namazı içindir. Bu ise hiç kuşkusuz, daha üstün bir davranıştır. Öyle ki, insan
namazdan önce yıkanmazsa, güneş batmadıkça yıkanması zorunlu olur.
Kulun bütünüyle Hakka yönelmesi,
zamansal olarak bu günde gerçekleşir dedik. Bu nedenle, bu günün Hakkın katına
nispeti, Hakkın önce, sonra, şimdi gibi edadarın eşlik ettiği farklı zamanlarda
varlıkları yaratmaya yönelmesiyle ezelin girdiği zamansal takdirler gibidir.
‘Önceden ve sonradan emir Allah
Teâlâ’ya aittir.’103 Bu
meseleyi öğreniniz! Çünkü son derece hassas bir konudur.
Cuma namazı için yıkanan kimse ise,
hal için yıkanmayla namaz için yıkanmayı birleştirmiş demektir. Namazdan sonra
Cuma günü için yıkanan ise, tekleştirmiştir. Bu ise, Cuma denilen şeye zarar
verir. En güçlü yorum, bu günde yıkanmanın hem Cuma günü hem de Cuma namazı
için emredildiğidir. Şari’nin bu konuda maksadının bu olması, uzak bir ihtimal
sayılmaz.
BÂB
Hayızlının Boy Abdesti Alması
[Hayızlının yıkanması hakkındaki hükmü ifade edip bu
konudaki kendi görüşümüzü belirteceğiz. Meselenin bâtınî yorumu şudur: Hayız
bir hastalıktır. Kul ise, hastalıktan bir şeyin giremeyeceği şekilde, ibadetini
sağlıklı Hakk getirmekle sorumludur. Kul ibadetlerinden birinde ‘hastalanırsa’,
o hastalıktan temizlenir ve hastalığı giderir. Böylece ibadet ve kulluğuna
hastalık ve sıkıntı bulaşmaksızın sırf, halis ve saf kul olarak Allah Teâlâ’ya
ibadet eder.
Hayız şeytanın dürtmesidir. Bu
nedenle ondan yıkanmak gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘0 şeytanın
amelinden bir pisliktir.’104 Öyleyse gelip kendisine temas
ettiğinde kalbin şeytanın verdiği düşünceden temizlenmesi gerekir. Şeytanın
verdiği düşünceden ise melek kaynaklı düşünceyle temizlenilir. ‘Beyaz parça’,
insanın kalbinden şeytanın dürtüsünü kovup uzaklaştırmakla kalbi temizlediğinin
belirtisi ya da belirtilerinden biridir. Kalp bu esnada meleğin verdiği
düşünceyi kullanır ki kalbin temizlenmesi budur. Bü iki düşünce, iki parmakla
da [ya da iki elle] simgesel olarak anlatılabilir. Parmakların her ikisi de,
rahmet parmağıdır. Çünkü Şari onları kendisine izafe etti. Şeytan kaynaklı
düşünce nedeniyle de Allah Teâlâ’nın kuluna rahmeti olmasaydı, meleğin verdiği
düşünceyle şeytanın düşüncesine karşı amele dönmek nedeniyle sevap
gerçekleşmezdi. Öyleyse [şeytanın dürtüsünden yüz çeviren] bu insanın iki ödülü
vardır. Bu nedenle, Allah Teâlâ iki parmağı Rahman’a nispet etti dedik.
insan, kendisini ayartan şeytanın
yönlendirdiği işi yapmamak için nefsiyle ‘cihat’ eder ve bu nedenle [nefsiyle]
cihat eden insanın sevabını alır. Nefsiyle cihaddan sonra [başarısız kalıp]
ezeli kader kula karşı şeytana yardımcı olabilir ve insan [şeytanın
yönlendirdiği] işi yapar. Söz konusu günah fiili, kendisinden meydana gelir.
İnsan ise, inanarak ve doğrulayarak fiilin şeytandan olduğunu görür. Nitekim
Hz. Musa şöyle der: ‘0 şeytanın
amelindendir, şeytan apaçık bir düşmandır.’105
Böyle bir fiilin ardından tövbe ederse, şehit sevabı alır. Tövbe derken pişman
olmayı kastediyorum. Çünkü pişmanlık, tövbenin en önemli öğesidir. Bir
rivayette ‘Pişmanlık tövbedir’ denilir. Şehit ise ölü değil, diridir.
Hangi fiilde olursa olsun kalplerin Allah
Teâlâ karşısındaki ‘hayat’ından [huzur, bilinç hali] daha büyük ve yetkin bir
hayat düşünülebilir mi? Günah işlerken imanı akılda tutmak, o günahı
bilinçlilik hayatıyla canlandırır. Böyle bir amel ise, kıyamet günü sahibinin
bağışlanmasını diler. İşte bu, iki parmağın kendisine izafe edildiği er-Rahman
isminin inayetinden kaynaklanır. Öyleyse şeytan, farkında olmaksızın, kulun iyiliklerinin
artışı için çalışmaktadır. Çünkü hırs, şeytanı köreltir. İşlenen günahın vebali
ise, şeytana döner. İşte bu, Allah Teâlâ’nın İblis’i aldatmasının
bir yönüdür. Çünkü İblis, Allah
Teâlâ’nın, kulu şeytandan kaynaklanan bu dürtüyle özel bir şekilde mutlu
yapacağını bilseydi, kendisine herhangi bir şey aktarmazdı. Allah Teâlâ’nın
kendisiyle İblis’i aldattığı bu tuzağa kimsenin dikkat çektiğini görmedim.
İblis’i tanımasam, onun bilgisizliğini ve kulu günaha teşvikle ilgili hırsını
bilmeseydim, ben de buna dikkat çekmezdim [bu konu benim de dikkatimi
çekmezdi]. Çünkü ben, bu engel olmasaydı itaatsizlik dürtüsünden uzak
kalacağımı biliyordum. Bu durum, beni bu meseleyi zikretmeye sevk etti. Şeytan
ise, kulu bedbaht yapma hırsı ve Allah Teâlâ’nın kula döneceğini [tövbesini
kabul edeceğini] bilmemekle perdelendiği için, onu öğrenemez. Her tuzakla
aldatan -farkında olunmaksızınAllah Teâlâ’dır. Aldatılmayan kimse ise, bunun
farkına varabilir.
BÂB
Haz Almaksızın Çıkan Meniden Dolayı Boy Abdesti Almak
Bazı bilginlere göre bu nedenle yıkanmak
vaciptir, bazılarına göre ise değildir ki ben de bu kanaatteyim. Bu meselenin
bâtını yorumu şudur: Cünüp olmak, gurbette olmak demektir. Gurbet ise,
vatandan ayrılmakla gerçekleşir. İnsanın vatanı ise, kulluğudur, insan
vatanından ayrılarak rablığın sınırlarına girer ve herhangi bir haz almaksızın
kendi hemcinslerine karşı efendilik özellikleriyle nitelenirse, efendiliğin
niteliğinin hakkını vermemiş demektir. Çünkü yetkin bir insana göre hiçbir haz
yetkinliğin hazzıyla mukayese edilemez. Yetkinlik nedeniyle duyulan sevinç,
başka hiçbir sevinçle karşılaştırılamaz. İnsan niteliğe hakkını vermezse, [o
nitelikten] ‘yıkanması’ bir yükümlülük olur. Bu nedenle yıkanmak, o ilahi
nitelikteki eksikliğini itiraf etmek demektir. Bir insandan, uyanıkken haz
almaksızın meni çıktığı için yıkanmasını farz sayan bilginler bu nedenle farz
görmüştür. Kul vatanından [kulluk] uzaktayken özü gereği varlığı zorunlu olana
ait yetkinlikle nitelenirse, bu niteliğin onda bir hükmünün -çünkü kul bu
niteliğin mahalli değildirbulunması gerektiğini düşünen kimse ise, kulun
yıkanmasını zorunlu görmez. .
İhtilam Olduğunu Hatırlamaksızın
Uyandığında [Çamaşırında] Islaklık Gören İnsanın Boy Abdesti Alması
Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in ‘[Uyanınca görülen] Su,
sudandır [meni]’ hadisinin hükmü bu konuda geçerlidir. Hadis, hükmü
özelleştirmiştir, yoksa kimi bilginlerin zannettiği gibi, hükmü geçersiz bir
hadis değildir.
Arif, karşılaştığı hallerde sebebini
bilmediği bir daralma ve açılma bulabilir. Bu durum, tasavvuf ehline göre çok
önemli bir konudur. Arif bu durumun, iradesini gözetmedeki dikkatsizliği ve
içinde bulunduğu halin bu niteliği [daralma ve açılma] ortaya çıkaran durumla
ilişkisini tam kavrayamayışından kaynaklandığını anlar. Bu nedenle, bu durumun
gelecekte ortaya çıkaracağı şeyleri görünceye kadar, ilahi takdirin getirdiği
şeylere teslim olması, bir yükümlülük olarak ortaya çıkar. Sebebini bildiğinde
ise, karşılıklı ilişkileri bilmede Hakk karşısında tam bir bilinçle ‘yıkanması’
gerekir.
[Kendisine gelen şeylerle hali
arasındaki karşılıklı ilişkiler meselesini öğrenen] arif Haktan kendisine
gelen takdis bilgilerinin [niçin geldiğini] bilir. Onu getiren ismi, hangi
ismin katından getirdiğini ve o esnada kendisini hükmü altına alan ilahi ismin
hangisi olduğunu da bilir. Söz konusu isim, bu varidi gerektiren şeydir. Bunlar
üç tanedir: Çağıran isim, kendisinden çağrılan isim ve getiren isim. Çünkü
bizi kendisine bağlayacak veya onu bize bağlayacak şekilde zatı bakımından Hakk
ile arada bir ilişki yoktur. ‘O'nun benzeri yoktur. 0 işiten ve görendir.’106 Öyleyse biz O’nun isimlerine
iliştiğimiz gibi yine onlarla ahlâklanır ve onlarla özdeşleşiriz.
Başarıya erdiren Allah Teâlâ’dır.
Boşalma Olmaksızın İki Sünnet Yerinin
Teması Nedeniyle Boy Abdesti Almak
Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘İki sünnet
yeri birleştiğinde, yıkanmak şarttır.’ Bilginler bu meselede görüş ayrılığına
düşmüştür. Bir kısmına göre iki sünnet yerinin birleşmesi nedeniyle yıkanmak
farz iken, bir kısmına göre ise farz değildir Ki ben de bu görüşteyim.
Bu meselenin bâtını yorumu şudur: Kul
haddini aşıp rablık sınırlarına girerek kendisinin sahip olduğu mümkünlerin
özelliklerinde Rabbini kendisine ortak yaparsa, temizlenmesi gerekir. Çünkü
kulun temizlik hali, imkân halinden çıkmamak ve özü gereği zorunlu’yu imkân
dairesine sokmamaktır. Bu nedenle kulun ‘Allah Teâlâ’nın şöyle yapması veya bunu
yapmaması caizdir’ demesi doğru değildir. Böyle bir ifade, [iki muhtemel
durumdan birini tercih edecek] bir tercih edicinin bulunmasını gerektirir. Hakk
ise, mutlak anlamda [bütün fiillerinde] zorunluluk sahibidir. Söylenmesi uygun
olan şey şudur: ‘Bir harekediden hareketin çıkması caiz olduğu gibi var
olmaması da mümkündür.’ Böylece hareket varlığında bir tercih ediciye muhtaç
kalır. Allah Teâlâ’yı bilen insan böyle hareket ederse, Allah Teâlâ’yı olabilirlik
yargısının altına sokmadığı bilgisiyle bu ilk bilgiden temizlenmelidir. Allah
Teâlâ izin verirse, bu mesele daha sonra zikredilecektir.
BÂB
Haz Alınan Cünüblük Nedeniyle Boy Abdesti Almak
Daha önce,
cünüblüğün gurbet demek öldüğünü belirtmiştik. Gurbet
ise, kulun hakikatinin gereği olan mertebeden ayrılmasıdır ki, söz konusu
mertebe kulluktur. Başka bir yorumla gurbet, bir rabbani niteliği kendi
yurdundan ayırıp insanın onunla kendisini veya bir mümkünü nitelemesi
demektir. Böyle bir davranış nedeniyle insanın yıkanması
zorunludur
ve bu konuda bilginler arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. .
Bu bölümde zikredilen tek yıkanma,
her birinden dolayı kulun kalbini temizlemesi gereken yüz elli hal içerir. Allah
Teâlâ izin verirse, on bölümde sana bu hallerin isimlerini zikredeceğiz. Her
bölüm (fasıl), on beş hal içerir. Bu sayede, kalbine geldiklerinde kulun onları
nasıl algılayacağını öğrenirsin. Çünkü seçkin veya sıradan bütün insanların
kalbine söz konusu hallerin gelmesi bir zorunluluktur. Yardım eden ve ilham
veren, Allah Teâlâ’dır. O’nsuz hiçbir gücümüz yoktur.
Birinci Fasıl: Ceberut, uluhiyet,
izzet, müheymeniyye [egemen olmak, istila etmek], iman, kıyam [bilfiil varlık
vermek], şevk, dostluk, karanlık, sehar, rahmetin genel olması, özel olması,
selamet, temizlik ve mülk.
İkinci Fasıl: Kibriya (büyüklük),
setr (örtmek), suret, hulk (huy), beraet (uzaklaşmak), ihlas, ikrar, berâ [yüz
çevirme], nasihat, sevgi, kahır, hibe, rızık, fetihler ve bilgi.
Üçüncü Fasıl: Bast [açılma], kabz
[daralma], aziz etme, dereceleri yükseltme, mizanı düşürme, şirk, insaf, itaat,
rıza, kanaat, zelil etmek, sesler, görmek, kaza ve adalet.
Dördüncü Fasıl: Lütuf, haber almak,
örtüleri kaldırmak, büyüklük, hilm, şükür, yücelme, koruma, takdir, ziyade,
sınırlar, heva, didişme, velayet ve sahip kılma.
Beşinci Fasıl: Ruhm, sevinmek,
ilişkiyi kesmek, aldatma, yanıltma, husban, celale, kerem, murakabe, icabet,
ittisa [genişleme], hikmet, vedad, ba’s, şeref.
Altıncı Fasıl: Şehadet, yaratmada
vasıta olan Hakk, vekalet, kuvvet, her şeyde dirençli olmak, yardım, sena,
İhsa, ibtida, iade, sadaka, kavi, afv, emir ve nehiy.
Yedinci Fasıl: Ahlâk, mal, makam,
ziyaret, yeminler, hayat, ölüm, diriltme, kaim kılmak, vicdan, öğrenmek,
birlik, hiçbir şeye benzememek, kudret ve iktidar.
Sekizinci Fasıl: Öne almak, geride
bırakmak, dünya hayatı, ahiret hayati, gizlenme, perdeleri ortadan kaldırmak,
ihsan, dönmek, intikam, bağışlamak, engellemek, nikah, riya, ihtilak, susmak.
Dokuzuncu Fasıl: Re’fet, mülkün
mülkü, kerametler, yüceltme, aşkınlık, karıştırma, toplama, müstağnilik, haddi
aşmak, kifayet, seha, yalan, yalanlama, siyaset, yasalar.
Onuncu Bölüm: Engelleme, hidayet,
yararlanma, zarar, nur, bidat çıkarmak, beka, miras kalmak, rüşt, ünsiyet
etmek, eza, ihsanda bulunmak, hamaset, karşı koymak ve casus.
Allah Teâlâ kendisinden bir ruh ile
bire ve sana yardım etsin, bilmelisin ki, keşif sahiplerinin içinden Allah
Teâlâ ehli olan seçkinlerin mezhebine göre, bu bölümlerde zikrettiğimiz ya da
bölümlerin içerdiği fakat sözü uzatmamak için bizim zikretmediğimiz her şeyden
dolayı insanın kalbini ve içini temizlemesi bir yükümlülüktür. Bu konuda zevk
sahipleri arasında görüş ayrılığı yoktur. Fakat bunların büyük kısmından
temizlenmek, belirttiğimiz şeylerden temizlenmeyle ilgili derin bir bilgiye
gereksinim duyar. Bu bağlamda bir kısmı, diğerleri için temizleyici olabilir.
Tekrar, suyla temizlenmekten ibaret
olan bu temizlenmeyle ilgili meşru hükümlere, bu hükümlerin bâtınî yorum ve
hükümlerine dönebiliriz. Şimdiye kadar, abdest hakkında kimin ne zaman abdest
alması gerektiği gibi hususları belirttik. Dolayısıyla iki temizliğin müşterek
konularını zikretmek gereksizdir.
BÂB
Boy Abdestinde Eli Bütün Bedene
Dolaştırmak
Şeriat
bilginleri yıkanırken elle bütün bedeni ovalamak hususunda
görüş ayrılığına düşmüştür. Bir kısmına göre temizliğin tam olması için böyle
yapmak şarttır. Bir kısmına göre ise şart değildir. Bize göre şart olan şey,
hangi şekilde olursa olsun, tüm bedene yayılacak şekilde suyu bedene yaymaktır.
Bu konunun batındaki yorumu, içerdiği
gizlilik [gizli kirler] nedeniyle için temizliğinin [bütün kirleri giderecek
şekilde] tam olarak yapılmasıdır. Bu gizlilik, yaptığı iyilikler nedeniyle
övülmeyi sevmek gibi nefsin arzularıyla ilgilidir. Bu niteliğin silinmesini
sağlayacak her şekilde [temizliğin yapılması gerekir]. Temizliğin içe
yayılmasını engelleyen herhangi bir şey kaldığı sürece, temizlik gerçekleşmemiş
demektir.
BÂB
Boy Abdestinde Niyet
Bilginler, yıkanmada niyetin gerekliliği hususunda görüş ayrılığına
düşmüştür. Bir kısmı niyeti şart saymıştır ki, ben de bu görüşteyim. Bir kısmı
ise niyeti şart olarak görmemiştir.
Meselenin batındaki uzantısı ise, iç
temizliğinde niyetin şart sayılmasıdır. Niyet, amelin ruhu ve hayatıdır. Başka
bir yönden, niyet için amellerinden biridir, dolayısıyla mutlaka gerekir.
Daha önce, bölümün başında zahiri ve
bâtınî anlamıyla niyetten söz etmiştik.
BÂB
Boy Abdestinde Ağza ve Burna Su
Vermek
Şeriat
bilginleri, yıkanırken ağza ve burna su vermenin gerekliliği
hususunda görüş ayrılığına düşmüştür. Bir kısmı bunu vacip saymışken, bir
kısmına göre bu vacip değildir. Bu konudaki görüşümüz şudur: Yıkanma abdesti
de içerdiğine göre, ağza ve burna su almanın hükmü, insanm yıkanması bakımından
değil, [yıkanırken] abdest alıyor olması yönünden ortaya çıkar. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in abdesttekinden başka yıkanırken ağzına veya
burnuna su aldığı rivayet edilmemiştir. Şeriat bilginlerinin konu üzerindeki
görüş ayrılıklarında, bu meseleye dikkat çeken birini görmedim.
Öyleyse bu konuda hüküm, kanaatime
göre yıkanmadaki abdesde ilgilidir. Bizce cünüblükten yıkanırken abdest almak
gerekir. Kanaatimce bu meselede iki durumda ayrı değerlendirme yapılmalıdır:
Birincisi, cinsel ilişkiye girip boşalmayan insanın durumudur. Böyle bir insan
yıkamrken iki kez abdest alır. Cinsel ilişkiye girer ve boşalırsa tek abdest
almalıdır. Bize göre, boşalmaksızın cinsel organların sünnet edilen kısımlarının
teması halindeyse yıkanmak gerekmez, sadece abdest almak gerekir. Ebu Said
el-Hudri vb. sahabiler ve A’meş de böyle demiştir. Abdestte sıralama ve sırayı
aksatma konusu ve bunların yorumundan daha önce söz etmiştik.
BÂB
Boy Abdesti Temizliğini Bozan Şeyler
Bu tür
temizliği cünüb olmak, hayız (adet hali), istihaze (özür kam)
ve iki cinsel organın sünnetli kısımlarının teması bozar. Hayızın bu temizliği
bozduğunda görüş ayrılığı yoktur. Uyanıkken haz alarak boşalmanın temizliği
bozduğunda da görüş ayrılığı yoktur. Bunların dışındakilerde ise görüş
ayrılığı vardır. Çünkü eski bilginlerin bir kısmına göre, haz alsa bile kadının
ihtilamdan dolayı bulduğu su nedeniyle yıkanması vacip değildir.
BÂB
Cinsel İlişki Nedeniyle Temizlenmenin Vacip Olması
Bir kısım
bilgine göre, boşalma olsa da olmasa da, iki sünnet yeri
birleştiğinde yıkanmak vaciptir. Bir kısmı ise, boşalma olmuşsa yıkanmayı
gerekli görmüştür ki, ben de bu fikirdeyim. Bazı bilginler ise, cinsel ilişki
olmasa bile, boşalmayla yıkanmanın gerektiği görüşündedir. Fıkıh bilginlerinden
bir gruba göre ise, sadece boşalma nedeniyle yıkanmak şarttır.
Bu meselenin batındaki yorumu şudur:
Cinsel ilişki, bir [şey] verme amacıyla, tesir sahibinin tesir edene yönelmesi
demektir. Dolayısıyla etkiye konu olan şey, ya kendisine etki eden ilahi ismin
özelliğini bilir ve onun farkındadır. Böyle olursa, temizlenmesi gerekmez. Ya
da, kendişine etki eden ilahi ismin özelliğini bilmez ve onun farkında olmaz.
Bu özelliği bilmezse yıkanması gerekir. Bazen ismin etkisi, kalbin uyuması
şeklinde tezahür edebilir. Başka bir kez ilahi ismin etkisi, bir varlıkla veya
Allah Teâlâ ile ilgili bir bilgi vermek şeklinde ortaya çıkabilir. Her iki
durumda da insan, kendisini görür ve Allah Teâlâ’yı görmezse [batında yıkanması
gerekir]! [Halbuki] sadakayı alan fakir ve veren Allah Teâlâ olsa bile,
Rahman’ın eline düşen sadaka örneğini hatırlayabiliriz. Sadakayı veren ve alan
[olarak] Allah Teâlâ’yı gören insanın batında temizlenmesi gerekmez. Çünkü
eşyanın temizliği Hakk sayesinde gerçekleşir. Bu bilinçten uzaklaşıp
[sadakayı] alanın kendisi olduğunu gören insanın kalbine Allah Teâlâ herhangi
bir bilgi indirmemiş demektir. Böyle insan, kendisini görmekten
‘temizlenmelidir.’ Aynı zamanda, hal veya söz diliyle başka birine bir konu
öğretmeye yöneldiğinde de, [gerçekte öğretenin kim olduğu hakkında] bir
bilinci ve şuuru varsa, temizlenmesi gerekmez. Çünkü o esnada temizliğini
korumaktadır. [Öğretenin Allah Teâlâ olduğunu değil de] Kendisini görürse
temizlenmesi şarttır. Çünkü bu yolda Allah Teâlâ adamları, müşahede ve keşfe
dayanarak, Allah Teâlâ vasıtasıyla hareket eder ve O’nunla dururlar. Onların
çoğunluğu ise, ‘iş O'nun elindedir’, ‘kullarının ve her canlının perçeminin
O'nun elinde olduğu’ hakkındaki ifadelere inanarak ve güvenerek tam bir bilinç
içindedir.
BÂB
Hangi Tarzda Çıkan
Meni Boy Abdestini Gerektirir
Şeriat
bilginleri, yıkanmayı gerektiren meninin çıkmasında dikkate
alınan özellik hakkında görüş ayrılığına düşmüştür. Bir kısmına göre burada
dikkate alınan şey hazdır. Bir kısmına göre ise, sadece çıkmak yeterlidir.
Meninin yıkanmayı gerektirmesinde hazla çıkıp çıkmaması birdir.
Bu meselenin bâtını yorumu şudur: Bir
insan için haz, ya nefs veya Hakk kaynaklı olabilir. Haz nefs ve doğa kaynaklı
olursa, yıkanmak şarttır. Nefs kaynaklı olmazsa, cünüblük sayılan bu bilgi, ya
Allah Teâlâ ile veya herhangi bir yaratıkla ilgilidir. Bilgi Allah Teâlâ ile
ilgili ve onun hazzı da nefs kaynaklı olmazsa, bundan dolayı temizlenmek
gerekmez. Varlıklarla ilgiliyse, haz alınsa da alınmasa da, ondan dolayı
insanın temizlenmesi gerekir.
Burada ‘Hakk
kaynaklı haz’ derken kastettiğimiz şey, Haktan gelen şeyin hazzı’ değil,
yetkinliğin hazzıdır. Kulda yetkinliğin hazzı ise, sırf bir kul olup vatanından
uzaklaşmak cünüblüğüyle kirlenmemek demektir. Allah Teâlâ böyle bir kula kendi
mertebesine ait özelliklerden dilediği herhangi bir efendilik özelliğini giydirirse,
bu durum kendisini kendi vatanından uzaklaştırmış olmaz. Böyle olduğunda ise,
cünüb değildir. Çünkü o vatanından ayrılmış değildir. Çünkü böyle bir insan
hala kendi vatanındadır ve o yetkinliğin zirvesidir. Temizlik ise, eksiklik
nedeniyle bilgidir. .
BÂB
Cünüb Olan İnsanın Mescide Girmesi
Bazı
bilginlere göre, cünüb insanın mescide girmesi her durumda
yasaktır. Bir kısmı ise, yolcu için değil, sadece yerleşik için girebilmeyi
caiz görmez. Bir kısmına göre ise cünübken mescide girmek, [yolcu ya da değil]
herkes için caizdir ki, ben de bu görüşteyim.
Meselenin bâtını yorumu şudur: Arif,
arif olması bakımından sürekli Allah Teâlâ’nın katindadır. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bir hadiste şöyle buyurur: ‘Yeryüzü bana mescit
yapıldı.’ Cünüb, yeryüzünden ayrılamaz. Yeryüzündeyken ise, örfte bilinen
mescit koşullarıyla sınırlanmamış genelmeşru mescitte bulunur.
Arif, hatta ulvisiyle süflisiyle
bütün âlem, yerleşik sayılamaz. Herkes, her nefes yolculuk eder ve Allah Teâlâ’yı
bilenler bu yolculuğu müşahede eder. Allah Teâlâ’yı bilmeyenler ise, yerleşik
olduklarını zanneder. Varlık [ya da vecd bilgisi] ise, bunun aksinedir. Çünkü
her nefes var eden ilah, sürekli var edendir. Dolayısıyla, yerleşik Hakk
gelmeni sağlayacak şekilde O’nun yaratmadan işlevsiz kalması mümkün değildir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Her
gün bir iştedir:107 Başka bir
âyette ise ‘Ey cinler ve insanlar sizin için
boşaltacağız"™ buyurur. Başka bir âyette ise Terazi
O’nun elindedir, yükseltir ve alçaltır’ buyurur.
Cünübken mescide girmenin caiz
olmadığını iddia ederi bilginler, [bâtınî yorumda] ilahi isimlerle
ahlâklanmadığı için nefsini temiz bir yer olarak görmemenin hâkim olduğu
kimselere [işaret eder]. İlahi isimlerle ahlâklanıp ahlâklandığından habersiz
kalmazsa, gerçekte ahlâklanmış sayılmaz. Bize göre isimlerle ahlâki anmış bir
insan, onlarla ahlâklanmaktan habersiz kalsa bile, yine de ahlâklanmış
sayılmaz, insanın ilahi isimlerle ahlâklanmasının anlamı, bir huyun kendisiyle
ahlâklanan insanla bilfiil var olması gibi, ilahi isimlerin insanla bilfiil
varlık kazanmasıdır. Bazen ise, [ahlâklandığı isimden] başka bir isim onu
kendisiyle ahlâklandırır [kul bu eylem karşısında edilgendir]. Bu durumda
insan, [kendi iradesiyle değil] ilahi huylarla ahlâklandırılmış olur. Çünkü kul
memurdur. Hakk ise, kendisine bir şey emretmez. Öyleyse Allah Teâlâ’nın
huylarıyla ahlâklanmak, Allah Teâlâ’nın güç ve yardımıyla emrine bağlanmak
demektir.
Hakk onun kulağı ve gözü olsa bile,
ilahi huylarla ahlâklanan bir insanın kendisini ahlâklanmış [iken] sorumlu ve
yükümlü görmesi saygının bir gereğidir. Hakk ‘onun kulağı ve gözü’ derken
zamirde kulun varlığını da ispat etmedi mi? Öyleyse, dış varlığı ortadayken bu
kul nereye gidecek? Onun ulaşacağı son nokta, mutlak varlığın heyulasında sınırlı
bir suret olmaktır. Bundan öte, kula ait olabilecek yegâne mertebe yokluktur.
Yokluk ise, suret kabul etmez.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar