Print Friendly and PDF

O Müjdeyi Alınca Hemen Secde Etmişti

 


26

Ey padişahlar padişahı, kan uyumaz zaten. Ey ayyüzlü, gözüme nasıl uyku girer ki cefadan, mihnetten gözümden bir kan deryasıdır, coşup akmada.

Dudağımı yumsam içimden gönlüm coşup kabarıyor; üstüne su serpsem daha da fazla kabarıp coşuyor.

Halk, aşkımı hoş görmüyor, beni kınıyorsa mazur görürüm; fakat ah, özürlü kişi nerden devlete erişir, nasıl olur da aydınlığa kavuşur. 

*        Kanım coşuyor da söz oluyor, ağzıma geliyor; o söz de kalemimden dökülüyor. Harflerse karıncalar gibi Süleyman'a yalvarmıya gidiyor.

Ey Süleyman ,ey padişah ,ey lütuf sahibi, lütuf bile senin sayende yücelir; senin incine sedef, canlardır, senin bahçende ottur gönüller.

340. Çaresiz kalmış karıncalarız biz, harmandan ayrı düştük, o yana bu yana dönüp dolaşıyoruz, feryadımıza sen yetiş.

Elinde bir avuç toprağız biz, âdeta kuluz, köleyiz sana; bunca körlüğümüzle gene de o güzeli görmedeyiz, gözetmedeyiz.

*Bize bakma, kendi lûtuflarını hatırla, «Hiçbir şeye ihtiyacı yok, her şey ona muhtaç» diye övmüştün kendini, her kötülük edene, hattâ iki âlemde de suçlu olana sen lütfet.

Ey ululuk ıssıy ey-güzel, gönül seni görmüştür, sadaka olarak lütfet ona; senden başkasını nasıl göreyim yer yüzünde, yahut senden başkasını nasıl gözliyeyim gökyüzünde?

Gönül, o kutlu yüzlü padişahlar padişahından şaraplar içti, böylesine bir gönül, arı-duru âbıhayat içse gene boğazında kalır.

Güzellikte, alımda ay gibi parlak olan o güzeli görene, güneş bile karanlık görünür, can sıkar, bir kıvılcıma döner gözünde.

Ululanmadığı halde yüzlerce ululuğa sahib olan o güzel padişahın ayrılığına düşen âşıklara, tatlı can bile acımsı olur, kekremsi gelir.

Ey can, sözü kısa kes, bu sözleri söylerken- yol almıya bak, tertemiz Tebriz'e doğru yürü, yürü o padişahlar padişahının yoluna.

Ey beden, köpek gibi tembel olma, havlamıya kalkışma, varlığından geç de varlık padişahının yoluna düş.

*        Yüzlerce varlık, elindeki bir avuç topraktan, yüzlerce padişahlar padişahı, safında bir kuldan ibaret olan güzel, ey yüzlerce Asaf, kulu, kölesi kesilen, Süleyman'ı bile aşkiyle hayran eden dilber,

350. o zaman Süleyman, o sevgi yüzünden düzenlere düşeceğinden, belâlara uğrayacağından, o ululanmaların, onu yücelikten düşürüp aşağıltacağından korkup titremiye başlamıştı.

Ansızın bir şeytanlıktır, gelip çatmıştı; yücelik, padişahlık kadehi onu estirmişti de ondan ululuğu kapmıştı.

*        O eşsiz padişah, bir an için mülkünün tedbirine düşmüştü, devleri, perileri saf-saf dizmiş, onlara güvenmiş, dayanmıştı.

Derken hevâ ve hevesine uyup gaflete düştüğünü anlamış, o bağlardan, bahçelerden göz yummuş, malının-mülkünün kendisine aid olmadığını bilmiş, aklı başına gelmişti.

Kazara kendisini o tarafın sevgilisiyle meşgul olmaktan alıkoydukları için kahır kılıcını devin, perinin boynuna çalmıştı.

Hemencecik, herkesin kendisine kul köle olduğu Şemseddin'in lûtfu, ay gibi doğmuştu da yapma ey seçilmiş er, yakma âlemi demiş, onu menetmişti.

Padişahtan o müjdeyi alınca hemen secde etmişti; Tebriz'den öylesine bir vâde almıştı ki buna iki âjem feda olsa değer. [1]



[1] Cilt 1, Gazel, 26

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI, İstanbul Remzi Kitabevî , Yükselen Matbaası İstanbul — 1957

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar