Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve selleme Naat
Esrârnâme/ Ferîdüddîn
Attâr
Görüş sahiplerine lâyık övgü nasıl olur?
Yaratılış dolunayına lâyık övgü nasıl olur?
Heybetinden şu duacı tir tir titrer
Dili onun övgüsünü nasıl eder?
Onun zâtına naat sözün üstündedir
Dil işlemez oldu; nasıl söz söylenir?
Onu nasıl öveceğim? Çünkü Tanrı dedi:
Onun adı Tanrı adıyla birliktedir.
Muhammedi Doğru sözlüsün, eminsin
Dünya için âlemlere rahmetsin.
Muhammedi Yaratılışta onun nişanı var
Yüce başlıdır; başım yüceltenlerin tacıdır.
Muhammed; iki âlemin en iyisi
Dinin, dünyanın nizamı, insanoğlunun kıvancı
Temelde, peygamberlik kutusunun incisi
Mânâda, yiğitlik burcunun yıldızı
Lâyezâl Tanrı sırrının harflerini öğreten
Yücelikler ikliminden dünyayı aydınlatan
Padişahlık sırlarını bilen
İlahî sırların muammasını bilen.
Dünya onun dergâhında bir süprüntü
Felek onun hankâhında bir derviş.
Henüz Âdem beden kaydındaydı
O, can ile gönül dünyasının şahıydı.
Vücudundan Âdem’de bir nur vardı
Yoksa melek ona nasıl secde ederdi?
Âlemde onun nuru bir emanetti.
Sonunda Âdemden Abdullah’a geldi.
Bunca peygamberden geçti
Hepsinin üstünde bir inci oldu.
Bir menzilden diğerine geçti
Pişmişti ama daha da pişti.
Sonunda her şey hazır edildi.
Geç geldi ama pişmiş olarak geldi.
Vahiy öncesi kırk yıl halvetteydi.
Vahiy emini derhal vahiy getirdi.
Meleklerin tavusunun huzuruna geldi
Onun ardında kudsîler dizilmişti.
Cibrîl-i Emin seslendi yüksekten:
Ey büyük insan; konuş haydi, durma.
Nurlu gönlünü din denizi yap
Rabbülâlemîn’in vahyini söyle.
Gayb musikîsini biliyorsun.
Dokuz feleğin sırrını biliyorsun.
Aşina olmuşsun ilahi sırlara
Susma; oku Tanrı adıyla.
Ay ile güneş nasıl örtülür?
At örtüyü başından; kalk da kork!
Şah sensin, bütün ufuklar askerin
Asıl sensin, bütün âlem kulun.
Çağır Tanrı ya halkı, rehberlik et.
Doğru yoldasın; Tanrı için peygamberlik et.
Hak can nuruyla vahiy gönderdi.
Kur anı ona insan öğretti lafı aklından gitti.
Sonunda Tanrı ya davette öncü oldu
Şeriat yenilendi, İslam yeni oldu.
Dünyayı mânâya yönlendirdi.
Her sözün özünden yağ çıkardı.
Her bidat onunla tepetakla oldu.
Devlet cevherinin nuru onun yanındaydı.
Devletinin nuru bir zerre parladı.
Ay ile güneş ondan bir zerre aldı.
Mis kokulu siyah saçları dağıldı
“Canına and olsun” tacını başına koydu.
Saçının mis kokusu âleme yayıldı.
Yüzünün nuru feleklere ulaştı.
Üç boyut onun saçıyla ıtırlandı
İki âlem onun yüz nuruyla nurlandı.
Gönül çelen yüzü ne güzel güneştir!
Gölgesine taylesan döşenmiştir.
Siyah örgülü iki saçı misler gibi kokar
Her tel saçında yüz can yuva kurar.
Onun göğsü Tanrı ile nurlandı.
Namazdaydı, Cennet üzümü aldı.
Üzümün her tanesi onun canında
Pervin salkımı gibi hep nurlandı.
Canı Tanrı sayesinde nurla doluydu
Ama kâfirlerin elinden azaptaydı.
Bazen bir taş dişini kırdı.
Bazen ibadetten ayaklan şişti.
Bazen gamlandı, elini yüreğine koydu.
Bazen açlıktan, karnına taş koydu.
Dünya ile ahiret onun için vardı.
Derdi çok felek onun için kazançtı.
Bu yüzden o sıkıntıya direndi.
Zahmetsiz hazine elde edilmezdi.
Kimi müfessirlerce o emindir.
Bazılarına göre ise öyle değildir.
Geri çevirince o yüzüğü
Yetişti Cebrail, Peygamber in yanına
Dedi: Efendi; bu yüzükten kes ilgini
Yüzükle hallolmaz işin; bil bunu.
Felek dediğin senin için yüzüktür.
Niçin bu yüzükle uğraşırsın?
Tanrı’nın parmağında senin gönlün var.
Süleyman gibi bir yüzüğe bakma.
Senin yüzüğünün bir adı vardır.
Ama altın yüzük sana haramdır.
Sen tespihini parmaklarınla çek.
Çünkü tespih insanların parmağındadır.
Ay, parmağında yüksük oldu senin.
Kâfirlerin gözüne girdi parmağın.
Her parmağında yüz hüner var
Bir yüzükle ilgilenmekte ne var?
Parmağına ip bağlayacaksan
Böylelikle bir dertliyi unutmayacaksan
Biz olmadan bir işe yeltenirsen
Kibriyânın azarına dayanamazsın.
Başını kıl kadar bizden çevirme
Parmağındaki bağlı kılı unutma.
Madem parmağın iyi işliyor
Kanlı pamuğun altında parmağını çıkar.
Parmak hesabı yap kendi kendine.
Kıyamet günü hesabı kolay gelsin sana.
Parmağıma şunun için ip bağlarım
Senden başka kimse aklıma gelmesin derim.
Sözlerine şunun için parmak bastım
Sen bir çıraksın, ben ustayım.
“Kuranı öğretti” sözünü şefkatle
Gösterdin önümüzdeki levhada.
Mekke harbinde parmakların soğukluğundan
Gönlümde senin gücün belirdi.
Kalemde olmadı hiç sayende
Kalem erbabının bunca izzeti.
İzzetinden akıl ile can hayran kaldı
Akıl hayretle parmağını ısırdı.
Kulun Muhammed, iki âlemin efendisi
Peygamberliği ile kıyamet iki parmağının arası.
Gölgesizsin sen; güneş senin yanında
Benzer ümit parmağını emen çocuğa.
O güneşle otağ kurdu feleğe
Seninle parmak bastı tuza
Senin avucundadır madem Hızır pınarı
Her parmak ucundan akıt bir pınarı
Yeryüzü yaygısından bas ayağını arşa
Bir parmaklık mesafe var başından arşa
Cebrail önde bir parmak olursa
Yanar kömür gibi kanatları.
Kudsîler kanat açar senin nurunla
Parmaklar gösterir seni birbirine.
Senin gibi bir resûl gelmedi risâlet makamına
Beş parmak bir olur mu hiç elde?
O kimsenin önünde yoktur helva
Parmağı biraz daha uzundur diye.
Git, bas parmağını Sıddık’ın nabzına
Hakikat nuruyla dolu bir gönül var onda.
Söyle Ömer’e, kalksın öfkeyle
Soksun parmağını İblis’in gözüne.
Söyle Osman’a, sırtı sağlamdır Kur an la
Çevirsin Kur an ı sayfa sayfa.
Ali’ye söyle, itaat etmek uğruna
Yüzüğü bağışlasın namaz esnasında.
Git konuş o putperestlerle
Dünyayı dar et gözlerine.
Bir mucize isterlerse senden anında
İşaret et parmağınla aya.
Dini muhterem kıl sıdkınla
Yuvarlak ayı hilâle çevir parmağınla.
Kıskanç, haset gamıyla ısırsın parmağım
Sen birbirinden ayıradur ayı.
Kâfir dinin için sana baskı yaparsa
Geçir boğazına ipi, as darağacına.
Feleğin bir avuç semirmemiş danasından
Çek elini zehirli oğlağından.
Dostum, Kur an oku, susma
Kâfir, parmağıyla kulağım tıkasa da.
Bilâl, elini kulağına koyduğunda
Kesilir bütün konuşmalar o anda.
Dudağına taş atarlarsa sertçe
Bastır parmağını dudağına, söylenme.
Vakti geldiği zaman ben o taş ile
Dünyayı dar ederim taş yüreklilere.
Ne rütbe, ne kudret, ne kadir!
Ne sahip, ne sadık, ne başköşe!
Bu toprak âlemin büyük padişahı
Felekler âleminin büyük sultanı.
Yüce arş olmuş senin eşiğin
Yedi kat gökyüzü olmuş evin.
Nebiler içinde en faziletlisi
Tanrı mahremlerinin en mahremi.
Senin cömertliğin Kızıldeniz’e asker çekmiş
Yıldızlar damında davul çalan gözcü olmuş.
İlahî sırlardan haberdar olmuş
Yer ile gök arasındakiler seni desteklemiş.
Ne azametli sürme renkli felek!
Toprağını yıldızların gözüne sürme yapmış.
Mahşerde Âdem ile yanındakiler
Sancağının altında el ele vermiş
Kapında İsa gibi elli kapıcı var.
Ümranın Musa’sı kapında haberci olmuş.
Öncekilerin emiri büyük İdris
Senin nurunla Hareme mahrem olmuş.
Halil İbrahim adını can mührü bilmiş
Cehennem ateşinden Cennet yolunu bulmuş.
Yoluna kurban olma umuduyla
İsmail sen yoksun diye yas tutar olmuş.
Yanık sesli Davud yüz hoş makamla
Aşkının Zebur’unu gece gündüz okumuş.
Çok büyük padişah olan Süleyman
Senin ordunda bir sipahi olmuş.
Boyacı Mesih şu lacivert gökyüzünden
İğneyle adını nakşeder canlara.
Yalnız Hak değildir mûnisin olan
Bütün peygamberler senin meclisinde.
Birkaç buğday tanesi hicap oldu Âdem’e
Ne buğday ne Cennet engel oldu yoluna.
İki nalın engel oldu Musa’nın yoluna
İki âlemden geçtin sen iki nalınla.
Bir iğneydi İsa’nın yolundaki engel
Her makamda bir pencere açılmıştı sana.
Nebilerin gecesini aydınlatan incisin sen
Velîlerin gerçek mumusun sen.
Sekiz Cennet evinin çerağısın sen
Miraç gecesini aydınlatan incisin sen.
Miraç
Bir gece geldi Cebrail uzaktan
Yıldırım gibi giden Burak getirdi nurdan
Efendim! Geç bu zindandan
Ruhlar ülkesine çık yolculuğa.
Çok nebi, elçi var orada
Huriler toplanmış dünyanın her yanından.
Herkes gözü yolda seni bekler
Tanrı dergâhının güneşini görmek ister.
Huriler dışarı atmış kendini odalardan
Bir hediye alırsın diye onlardan.
Melekler arasında velvele kopmuş
Belki Düldül’ü sürersin diye o taraftan.
Gece boyunca âlemi aydınlatan yıldızlar
Göz değmesin diye tütsü yakar sabaha kadar.
Biliyorum, senin çok nurun var
Tanrı feragat verdi sana huriden.
Kalk şimdi, çek önüne Burak’ı
Biliyorum, sende nasıl bir iştiyak var.
Kudsî âlemde dolaş bir süre
Tııt o halkayı, gir hareme.
Can dilin sırdaş olunca Hak ile
Kendine dön, ilgilen kendi sırların ile
* **
Bülbül kafeste nasıl kanat çırpar?
Harekete geçti bu söz üzerine Peygamber.
Yıldırım süratli Burak’ı bu toprak âlemden
Sürdü, hutbe okudu önce feleklere.
Halis Tanrı kullarına öğretmen oldu
Tanrı elçilerinin hakikatini okuttu.
Görmüş geçirmiş nice nebiler
Onda çok din nuru gördüler.
Onun nuruyla kendilerini yok gördüler
Ne diyeyim? Ateşten duman gördüler.
Yeryüzünden kaşla göz arasında
Yükseldi Kâbekavseyn fezasına.
Cennetin doruklarına çıktı, dolaştı
Rabbülâlemîn’in arşına yükseldi.
Felek firuzesi coşmaya başladı
Meleklerin “Yol açın!” sesleriyle.
Sonunda yükseldi, yükseldi yücelere
Yüz binlerce meleğin “Yol açın!” sesleriyle.
Konuğa yiyecekler sunuldu, bir ay yaygı oldu
Arşı taşıyan melekler yükleri üst üste yığdı.
Cennet donatılmış, kapılar açılmış
Perdeler kaldırılmış, taht koyulmuş.
Büyük arşta bir velveledir kopmuş
Her iki âlemin dolunayı gelmiş!
Seyyidlerin seyyidi geldi
Varlıkların başkomutanı geldi.
Yedi kat felekte sefer etti
Gayb perdesinin ötesine geçti.
Hiçbir şey yolunda engel olmadı
Karşısına çıkan şeylerle vazgeçebilirdi.
Hiçbir tarafa gözünü çevirmedi
Çünkü onun çok yüksekte dostu vardı.
Cennet hurilerle doluydu ama
İki gözü hiçbir tarafa kaymadı.
Tanrı katında o nurla aydınlanınca
Cebrail bile o nurun uzağında kaldı.
Hak nuruyla etraf ışıl ışıl olunca
Rûhülkudüs Cebrail geldi hemen figana:
Elendim; yükselirsem biraz daha yukarı
Bu nur yakar benim kanatlarımı.
Ey Rûhülemîn! Sen Tanrı huzurundasın
Buraya gelecek gücü yok peygamberlerin.
Neden üzülüyorsun kanatların için?
“Biraz daha yaklaşırsam” dedin.
Binlerce can yanar bu yolda
Yanarsa yansın kanadın ey Tanrı ulağı!
Sıddıklar ne haldeler, bilmiyorlar
Böyle bir yerde sen kanadını dert ediyorsun.
Tanrı katında bulunuyorsan
Yanıversin kanadın; bu makamın meleğisin.
Ey Rûhülemîn! Otur bu dergâhta
Üzme kendini: Benim bir vaktim var Tanrı katında.
Sen öğrencimsin benim, otur rahatça.
İhsan, iman nedir? Sor bana.
“Kavlen sakil” sırasından geçti
“Ey Cebrail, şimdi kapıda dur” dedi.
Bundan öteye geçiş iznin yok.
Her komutana sarayda bulunma izni yok.
Ben Tanrı nurunda pervane gibiyim
Sen tavus tüyü kanadına bağlısın.
Sığın Tanrı ya; kanattan ne beklersin?
Sözün bittiği yerdir, neden kanattan bahsedersin?
Binlerce kanadın caııı hikmet sırrı dolu
O ismet denizinin canına fedadır.
Rûhülkudüs un üzerinde yükseldi
Rastladığı her şeyi geride bıraktı.
Peygamber’in bulunduğu makam yüksekti
En yüksek yıldız Zühal, Dünya gibi gerideydi.
Canı nurla öyle yaklaştı ki Taıırı’ya
Cebrail ondan kalmıştı uzaklarda.
Oysa Cebrail-i Eminin kanatları
Kaplamıştı yer ile gök arasını.
Peygamberden çok uzakta kalmıştı
Peygamber’i oradan serçe kadar görmüştü.
Yönlerden geçince, yol daraldı
Sonunda Tanrı’ya yaklaştı.
Tanrı katında nasıldı, ne diyeyim?
O anda varlığının dışındaydı.
O kadar yakında gönlü sır doluydu.
O dehşet içinde dili tutulmuştu.
Gül yaprağı gibi canı hayadan terlemiş
Canı vehim hayâlini izlemiş.
Hem duygudan geçti hem candan
Geçince kendinden Hakka baktı Hak’tan.
Gözü görebildiği kadarıyla
Gönlü bakıyordu onun gözüne.
Dergâhtan halvet yerine indi
Rabbani nur girdi içeri, o gitti.
O haybette Muhammed bir şey yapamadı
Muhammed Muhammedden bizar kaldı.
Hak görüyordu onun kıvrandığını
Şefkat ile verdi derhal selamını.
Bu halden çıkardı, kendine getirdi
Selamını Peygamber’ine iletti.
Hitap geldi: Bırak kendini, gir içeri
Duymadan, konuşmadan çık dışarı.
Bir arzun varsa, hemen söyle
Neden geçtin kendinden? Ne oldu sana?
Şimdi yaktın sen bütün putları
Şefaatçi ol bir zaman ümmetine.
Yetimsin; yetimliğinle apaçıktır bu.
Yetim şefaatçidir iki âlem halkına.
Fakirsin; fakirliğinle şaşırtırsın
Ünün yayılmış hem arşta hem ferşte.
Benimsin; ister yetim ol ister derviş
Ben şeninim; bu hepsinden öte.
Korkulur mu fakirlikten? Fakirlik kıvançtır.
Fakirlik iki dünyada yüz karası değildir.
Sen incisin, yetim olsan da ne var bunda?
İncinin en iyi özelliği yetimliğinde.
Nesebiyle kesti bağlarını sonunda
Hakk’ın selamım işitti can kulağında.
Selamı sadece kendine has etmedi
Selamın bana ve salih kullarına olsun, dedi.
Gör kerem sahibini; bu kadehten içince
Şu bîçare salih kulları unutmadı.
Hitap geldi: Ey mutlak masum
Hakkın var; hak, hak sahibine gider.
Ne dilersen, söyle şimdi dileğini
Dilemek senden, yerine getirmek bizden.
Yüce Tanrı başlayınca sırları açmaya
Peygamber de başladı konuşmaya.
Yarabbi, bir ümmetim var günahkâr
Ateşten koru onları fazlınla.
Bak onların iniltisine, yürek yangınına
Nasip et mülâkatını onlara.
Hepsinin umudunu bilirsin, vefa göster
Hepsinin hacetini kabul et lütfunla.
Bütün âlem bir avuç toprak değil mi Tanrım?
Bir avuç toprağın umudunu yele verme Tanrım.
Deniz diyarı çalkalanıp bulanmasın
Bu deryada ne hoş kumlar vardır!
Bu engin denizden ne eksilir
Bir saman çöpü onu seyrederse?
Mahşer halkına rahmet edersen
Bir kıl ucu ıslanır bu deryadan.
Böyle söyledi, kutsal âlemin bülbülü uçlu
Caıı burnuna ünsiyet gülünün kokusu doldu.
Seçkin peygamberlerin makamı
Muhammed’iıı makamının gerisinde kaldı.
Yoldan atlı olarak gelen peygamberler
Attan indi, Mııhammed'in üzengisine tutundu.
Bütün melekler açtı kanatlarını
Yolunun toprağını kanalla aldı, başlarına koydu.
Bütün kudsîler onu görmek için olurdu
Onun mânâlarından koku almak istedi.
Sanır mısın tınım ayağının toprağı
Cihan padişahının katında yok değeri?
Onun ayağının toprağına yemin etti
Mekke’de yaşayan Muhammed için and içti.
Ey dinin başköşesinde oturan! Allar ı gör bir an.
Onun için de şefaatçi ol; hallerine bak.
Ben yanında Ashâb-ı Kehl’in köpeğiyim.
Yaşadıkça ben bu dergâhta duracağım.
Gözyaşlarımla tövbe gusül yaptım.
Ayağının altındaki toz olmak istedim.
O temiz bahçenin uzağında olan benim
O arzu ile başıma toprak saçarım.
Bir gün o meydana girersem
Çevgenimle ne oyunlar oynarım!
Bir ah çeker, dünya bağını koparırım
Senin toprağından canıma hanut yaparım.
Senin dergâhından üç hacette bulunurum
Çünkü senden çok hacette bulunmak isterim.
Ölmeden önce sana gönül vermiş bu derviş
Görsün senin temiz bahçeni önce.
Sen beni şairler arasına koymuyorsun.
Bana şairlerin gözüyle bakmıyorsun.
Canım bedenimden uçup kurtulursa
Tanrım, kucaklasın beni, budur dileği.
***
Gönlüm; canını onun yoluna feda et
Takva ile yüzünü o dergâha yönelt.
Dünyada onun temiz dininden söz et
Ukbâda onun eteğine sarıl.
***
Sana açık bir örnek vereyim, düşün
Birinin önünde içi bal dolu kap var.
Bir çocuk ona derse: Dikkat et!
Bu kaptaki balın altında zehir var!
Çocuktan o sözü duyunca
Elini çeker ondan, kuşku yok bunda.
Bunca peygamber seni uyarmış
İşin zor olacaktır bu yolda.
Bir çocuğun sözüyle perhiz yoluna girdin
Nebilerin sözüyle kalk oturduğun yoldan.
Tanrım, din nurunu yoldaş et bize
Muhammed’i şefaatçi kıl bize.
İşimizden dolayı öfkelendirme onu
Bizden hoşnut kıl onun temiz canını.
Yüz binlerce selam olsun ona
Tanrı sayesinde tüm yârânına.
Özellikle temiz cevherli dört yârine
Ebubekir'e, Ömer’e, Osman’a, Haydar a.
Nebî buyurdu: Yıldızdır onlar
Uyarsanız onlara, erersiniz hidayete.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar