Aşk ve Kan
Bir kutsal kitapta
yazar ki:
Bence bizim
bütün etkilenmelerimizin yerini, durağını kanımızda aramak gerekir. Çünkü hırslandığımız zaman
kanın beynimize sıçradığını, gözümüzün önünde
her şeyin akıp gittiğini duyumsamaz mıyız?
Birdenbire
korkutulunca da insanın kanı sanki
ayaklarına iner, orada buz kesilmez mi?
Acının insanı
sarartıp kansızlaştırmasının, sevincinde
de bir gül gibi kıpkırmızı kesmesinin hiçbir anlamı olmadığını mı sanıyorsunuz?
Hiç kuşkusuz
bu böyle, hiç kuşkusuz!
İnsanın bütün etkilenme durumları kanın belli bir
durumu ve karışımıyla oluşur.
Özellikle de aşkın; aşk ancak insan kanı on yedi, on
sekiz yıl süren sıcak ve soğuk değişmeleriyle
damarlarda olgunlaştıktan sonra ortaya çıkar.
Tıpkı iyi bir üzüm
suyu gibi, o zaman mayalanmaya başlar. Çünkü aşk, kandaki mayalanmadan kabarır,
kaynar, bir sıcaklık oluşturur. Ve öyle
etki eder ki, bu mayalanma sürüp gittikçe hiçbir insan tam olarak kendinde olamaz. Ama
sonra mayalanan başka şeyler gibi, o da durulup berraklaşır; dinginleşip
tatlılaşır; gerginliği, ısısı azalır.
Evet, onun şarapla başka bir benzerliği daha var.
Çünkü özellikle iyi şarap gibi, o da her
yıl kabarmaya, köpürmeye başlar, yeniden mayalanmak ister.
İlkyaz gelip asmalar çiçeklenince bütün insanlarda aynı şey
olur. Hatta yaşlılar bile daha çok bahar
mevsimlerinde aşka eğilim duyar. Bunun da nedeni kanın, yaşamın ilkyazındaki mayalanma zamanını tam
unutamaması ve her yıl bahar gelince o mevsimi
anımsaması, mayalanmak istemesidir."
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar