İlâhî Aşk Ve Sarhoşluk
Bilindiği
gibi Allah aşkı ve bu aşkın insana verdiği sarhoşluk, tasavvufun en önemli
konularından biridir. Zahir uleması insanın Allah'a âşık olamayacağını ileri
sürerek mutasavvıflara bu konuda itiraz etmişlerse de, onlar bu konuyu enine
boyuna işlemeye devam etmişlerdir. Bu konuyu Dâvûdu’l Kayserî, İbnü'I-Fârız'ın
İlâhî Aşk ve sarhoşluğu konu edinen Kasîde-i Mîmiyye adlı eserine yaptığı şerh
ve bu şerhe yazdığı Giriş'te güzel bir biçimde ele almıştır. Şimdi
İbnü'l-Fârız'ın bu kitabındaki şiirinin ilk beyiti üzerine Dâvûdu’l Kayserî’nin
yaptığı açıklamalardan bir kısmını tercüme ederek Dâvûdu’l Kayserî’nin İlâhî
Aşk ve sarhoşluk konusundaki görüşü hakkında bir fikir vermeye çalışalım. Allah
ona rahmet etsin, İbnü'l-Fârız der ki:
Sevgili'nin
hatırına devamlı içtik,
Asma
yaratılmazdan önce onunla sarhoş olduk.
Buradaki
Sevgili'den kasıt, sevginin bütün gereklerini kendinde toplayan Hakikî
Sevgili'dir. O da Hakk'ın kendisidir. Rahmânî rahmetiyle bütün varlıkları
varetti, onları yokluktan ve karanlıktan varlık ışığına çıkardı, onların her
birine acıyıcı rahmetiyle devamlı alâkasını sürdürdüğü özel yetenekler verdi.
Onlar arasından insan türüne kutlu bir hediye verdi; onlardan inananlara da,
kendileriyle kurtuluşa erecekleri hediyeyi: İslâm'ı, imânı, inayeti ve kemâlât
için gerekli olan bütün şeyleri. Bu, Allah'ın şu ayetinde belirtilmiştir: “Bugün
size dininizi bütünledim, üzerinize olan nîmetimi tamamladım, din olarak sizin
için İslâmiyeti beğendim.” (Kur'ân-ı Kerîm: Mâide, 3)
İnsanlar
arasından, evliyaları, (Allah'a) yakınlıkla ve kemâliyetle şereflendirdi,
kendilerine verilenler vasıtasıyla O'nun nurunu tam ve neşe içinde idrak
etmeleri için onları Celâl ve Cemâl sıfatlarıyla sıfatlanmış kıldı. Kendilerine
hâsıl olan şeyle, O'nun sırlarını araştırırlar. Fiillerini Allah'ın fiilinde
yok edecek, sıfatlarını Sıfatında yakacak, zatlarını Zâtında kaybedecek bir
sevgiyle O'nu severler.
Zencebil
şarabını daim olarak içmekle, kendinden içeni coşturan Selsebil Pınarı,
sahibini sarhoş eder, aklını izâle eder ve kalbini titretir. Buna Allah'ın şu
kutsal kelâmında işaret vardır: Orada, Zencefil karışık bir tasla içirilirler.
O pınara Selsebil, Tatlı Su denir.
Onunla içen
kimse kendiliğinden geçer, kendinden beşerî hükümler kaybolur, zatî, sıfâtî ve
fiilî olarak belirlenmiş yaratıksal belirtileri yok olur. Böylece o insanda,
âdet üzere olan hüküm ortadan kalkar. O zaman da, her zaman var olan ve
kendisiyle beraber ezelde hiç bir şey olmayan İlâhî Zât ile insan,.....-olmamış
olanın yokluğuyla ve yok olmayanın Bekasıyla isimlenir....
Bu şarap
bizzat, Allah'ın şu sözüyle işaret ettiği şaraptır: Şüphesiz iyiler kâfur
katılmış bir tastan içerler, ki onun yapısı kâfurdur. Bu ancak Allah'ın
kullarının taşıra taşıra içebileceği bir pınardır. Daha önce işaret edilen
kutsal kelâmda da belirtildiği gibi, şarap önce Kâfur sonra Zencefil'den
oluşmuştur. O şaraptaki kâfurî tabiatla verilen şey, iyi kimselerden içenlere
yakınlık hediyesidir ve başkalarına yakınlık gösteren, sevenlerin ruhlarına
ferahlıktır. Aynı şekilde yakınlaşmışlar için olan üçüncü mertebede buna,
Kapalı Saf bir kaptan içecek derler ki bu ilâhî sözde açıklanmıştır: Sonunda
misk kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir kaptan içerler. İyi şeyler için
yarışanlar bunun için yarışsınlar. Onun tabiatı, gözde kimselerin içtiği yüce
kaynaktandır.
Lakin,
yakınlaşmışların saf içeceğe ulaşmaları olanaksızdır. Çünkü Allah, sonunda misk
kokusu bırakan ağzı kapalı kaptan içerler, diyor. Nefisleri koku saracaktır,
zevkine ancak görmek isteğiyle çok susamış olanların azı tadacaktır. Yüce
Kaynakla, o kimsenin makam yüceliğine ve derece yüksekliğine işaret edilmiştir.
Şarapla ise, kulun gizliliğinde varlıksal yetkinliklerin ortaya çıkmasına ve bu
lüzumlu yeteneklerle daimî surette özlerine gerekli olan daimî suretteki ilâhî
feyzin kabulüne işaret edilmiştir. Kulun gizliliği, kulun özünde toplanmış
bulunan gizlilik hazinesinde örtülü bulunan ilâhî işlerdir. Sevginin
hatırlanması hakkında işte İbnü'l-Fârız'ın dediği: Şüphesiz O'nun
zikredilmesi vecd doğurur, şevki artırır, muhabbeti kemâle erdirir, aşka fayda
sağlar, delilik verir, dehşeti artırır ve Kâmillerin özlerinde ve vâsıl
olanların ruhlarında muhabbetin mükemmel neticelerinden olan başka şeylere de
sebep olur...
İbnü'l-Fârız'ın:
“Asma yaratılmazdan önce sarhoş olduk, demesi, bu beşer suretine girmezden
önce ezelde Allah'ın güzelliği karşısında deliye dönmemizdir.”,
Buradan şu
netice çıkar ki, Dâvûdu’l Kayserî’ye göre İlâhî Aşk ve Sarhoşluk insanın
Allah'ın Cemâl ve Celâl'i karşısında duyduğu heyecan ve derin sevgidir. İnsan
daha bu dünyaya gelmezden önce Allah'ın ilminde ruhen varken,
“Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Evet,” diyerek Allah'ı müşahede etmekle
sarhoş olmuştur. İnsan bu dünyaya gelince bu sarhoşluğunu ancak Allah'ı,
lisanıyla, kalbiyle, ruhuyla ve özüyle yaptığı zikirle yeniden hatırlayarak bu
dünyada da ilâhî sarhoşluğa düşebilir. Bu sarhoşluğun ve aşkın suyu ve şarabı
Allah'ı daimî şekilde hatırlamak ve anmaktır.
Dâvûdu’l
Kayserî’ye göre, İlâhî Sevginin çeşitleri ve dereceleri vardır:
1. Zatî Sevgi. Bu, İlâhî sevgilerin en
yücesidir ki, Allah'ın Zâtı'nın idrak edilmesinden doğan sevgidir.
2. Sıfatların Sevgisi. Bu, İlâhî
sıfatlardan birinin istenmesinden ve vasıta kılınmasından doğan sevgidir.
3. İsimlerin Sevgisi. Bu, İlâhî
isimlerinin birinin istenmesi ve İlâhî Aşka vasıta kılınmasından doğan
sevgidir.
4. Fiillerin Sevgisi. Allah'ın
şuûnlarının talep edilmesiyle doğan sevgidir.
5. Eserlerin Sevgisi. Varlıklarda
tezahür eden sevgidir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar