Print Friendly and PDF

Yayınlar


Filipinli Şifacılar: Mucize mi, Aldatmaca mı? 1960'lar ve 1970'lerdeki "Psişik Cerrahi" Olgusuna Dair Kapsamlı Bir Rapor

Bunlarada Bakarsınız

 



1.0 Giriş: "Psişik Cerrahi" Fenomeni

1960'lar ve 1970'lerde, Filipinler'in uzak adalarından yayılan ve tüm dünyada yankı uyandıran sıra dışı bir fenomen, tıp ve inanç dünyasının sınırlarını zorladı: "psişik cerrahi". Bu uygulamanın merkezindeki iddialar, kelimenin tam anlamıyla akıl almazdı: Filipinli şifacılar, herhangi bir cerrahi alet, anestezi veya sterilizasyon olmaksızın, çıplak elleriyle hastaların vücutlarını "açıyor", hastalıklı olduğu iddia edilen dokuları çıkarıyor ve ardından açtıkları yerleri hiçbir yara izi bırakmadan anında "kapatıyorlardı". Bu rapor, bu şifacıların olağanüstü iddialarını, onlara inananların dokunaklı tanıklıklarını ve bu iddiaların temelini sarsan bilimsel sahtekârlık suçlamalarını kapsamlı bir şekilde inceleyerek bu karmaşık olgunun derinlemesine bir analizini sunmaktadır.

Bu belge, sağlanan tarihsel kaynaklara dayanarak, Filipinli şifacılar etrafında dönen yoğun tartışmayı mercek altına almaktadır. Rapor, bir yanda tıbbın çaresiz kaldığı durumlarda mucizevi bir şekilde iyileştiklerini iddia eden hastaların güçlü hikayeleri, diğer yanda ise bu "ameliyatların" ustaca bir el çabukluğu ve aldatmacadan ibaret olduğunu gösteren somut kanıtlar arasındaki derin çelişkiyi irdelemektedir. Kullanılan kaynakların ezici çoğunluğu 1960'lar ve 1970'lere ait olduğundan, bu rapor, fenomenin en çok dikkat çektiği ve tartışıldığı bu tarihsel döneme odaklanmaktadır.

Bu olağanüstü iddiaların, hararetli tartışmaların ve sarsılmaz inançların ardındaki gerçekleri anlamak için, öncelikle bu fenomenin merkezindeki figürleri ve onların iddia ettikleri şaşırtıcı yöntemleri daha yakından tanımak gerekmektedir.

2.0 İddiaların Odağındaki Şifacılar ve Yöntemleri

Fenomeni ve yol açtığı küresel tartışmayı anlamak için, önce bu hareketin merkezindeki figürlerle tanışmak gerekir. Bu hareket, iki merkezi ancak birbirine zıt figür tarafından tanımlanıyordu: Spiritüalist hareketin dini ritüellerine derinden bağlı olan Eleuterio Terte ve Batılı ziyaretçiler için özellikle çekici olan daha "bilimsel" ve seküler bir kimlik geliştiren genç, bağımsız bir figür olan Antonio "Tony" Agpaoa. Onların yöntemlerini ve felsefelerini anlamak, olgunun neden aynı anda hem büyük bir umut hem de derin bir şüphe uyandırdığını kavramak için temel bir adımdır.

Anahtar Şifacılar ve Profilleri

Fenomen, birkaç kilit ismin etrafında şekillenmiştir. Her biri farklı bir yaklaşıma sahip olsa da, iddialarının özü aynı kalmıştır.

  • Antonio "Tony" Agpaoa: Şüphesiz hareketin en ünlü ve en tartışmalı figürüdür. Henüz dokuz yaşındayken kendisini eğiten "Koruyucu" adını verdiği ilahi bir güç tarafından yönlendirildiğini iddia eden Agpaoa, diğer Spiritüalist gruplardan bağımsız hareket etmiştir. Kendisini dini ritüellerden arındırarak daha "bilimsel" bir yaklaşıma sahip olduğunu belirtmiş ve bu sayede Batılı gözlemcilerin daha fazla ilgisini çekmiştir.
  • Eleuterio Terte: Agpaoa'nın aksine, Filipinler'deki Spiritüalist hareketle ("Union Espiritista Cristiana de Filipinas") derin bağları olan bir şifacıdır. Terte'nin seansları, ilahiler, dualar ve yoğun dini törenler eşliğinde gerçekleşirdi. Ameliyatları, Tanrı'nın ve ruhların bir tezahürü olarak görülürdü.
  • Diğer Önemli İsimler: Blanche, Jose Mercado ve Placido Palitayan gibi şifacılar da Spiritüalist hareket içinde önemli roller üstlenmişlerdir. Bu isimler, genellikle dini topluluklar içinde çalışmış ve Terte'ninkine benzer yöntemler kullanmışlardır. Ancak bu Spiritüalist grupların bile kendi içlerinde bir ayrım yaptığını belirtmek gerekir; onlar da aralarındaki "sahtekârları" (fakers) kınamış ve şifa yeteneğinin ticarileştirilmesine karşı katı kurallar koymuşlardır.

"Psişik Cerrahi" Yönteminin Betimlenmesi

Manila'nın boğucu sıcağında, "sirk renklerine" boyanmış jeepney'lerin gürültüsü arasında, umut dolu hastalar bu şifacıların kapısını çalıyordu. Farklı şifacılar arasında küçük farklılıklar olsa da, tanıkların anlatımlarına göre tipik bir "psişik cerrahi" seansı şu adımları içermekteydi:

  • Ameliyat Ortamı: Seanslar genellikle hastanelerden çok uzak, steril olmayan koşullarda, şifacıların evlerinde veya mütevazı kliniklerinde gerçekleştirilirdi. Odayı ilahiler söyleyen asistanların, bekleyen hastaların ve meraklı gözlemcilerin oluşturduğu kalabalık doldururdu.
  • Yöntem: Cerrahi aletler, anestezi veya antiseptikler kullanılmazdı. Şifacı, yoğun bir konsantrasyonun ardından çıplak ellerini hastanın vücuduna bastırır ve parmaklarının derinin altına girerek bir "açılma" yarattığı görülürdü.
  • İşlem: Bu "açılma" sırasında, şifacının ellerinden ve hastanın vücudundan gözle görülür miktarda kan aktığı rapor edilmiştir. Şifacı, daha sonra vücudun içinden "tümör", "kan pıhtısı" veya "hastalıklı doku" olarak tanımladığı maddeleri çıkarırdı.
  • Sonuç: İşlem bittikten sonra şifacı, ellerini "kesiğin" üzerinden geçirir ve vücut anında, dikişsiz ve yara izi olmadan "kapanırdı". Hastalar genellikle bu süreçte çok az acı hissettiklerini veya hiç acı hissetmediklerini ve işlemden hemen sonra ayağa kalkabildiklerini belirtmişlerdir.

Bu yöntemler inanışın sınırlarını zorlarken, onları ikna edici kılan güç, teknik tanımlardan değil, kurtarıldıklarına inananların son derece kişisel ve çoğu zaman umutsuz hikayelerinden geliyordu. Psişik cerrahinin "mucizesi", işte bu hasta tanıklıklarında gerçekten hayat bulmaktadır.

3.0 Mucize Vakaları: Hasta Tanıklıkları ve Gözlemler

Psişik cerrahi fenomeninin on binlerce insanı Filipinler'e çekmesinin ardındaki en temel neden, tıbbın umudunu kestiği hastaların anlattığı güçlü ve duygusal iyileşme hikayeleridir. Bu bölüm, olayın insani boyutunu ve "mucize" algısını oluşturan öznel fakat bir o kadar da etkileyici kanıtları ortaya koymaktadır.

Etkileyici Vaka Öyküleri

Kaynak metinler, tıbbi teşhisleri olan ve geleneksel tıbbın kendilerine yardımcı olamadığını belirten çok sayıda hasta tanıklığı içermektedir.

  • Katarakt ve Körlük Vakaları Francis Martin Hamilton ve Louis Dath gibi bireyler, tıbben görme yetilerini tamamen kaybettikten sonra Filipinli şifacılar tarafından "ameliyat" edildiklerini ve sonrasında görmeye başladıklarını iddia etmişlerdir. Louis Dath, İkinci Dünya Savaşı'nda bir el bombasının patlaması sonucu kör kalmış ve yıllarca en iyi uzmanlar tarafından tedavi edilemeyeceği söylenmişti. Ancak Filipinler'deki deneyiminden sonra yeniden görebildiğini belirtmiştir.
  • Kanser ve Tümör Vakaları En dramatik hikayelerden biri, Avrupalı doktorların kendisine en fazla birkaç ay ömür biçtiği bir kanser hastası kadına aittir. Filipinler'e son bir umutla giden bu kadının, yolculuk arkadaşları tarafından dönüşte "tanınmaz" derecede sağlıklı ve canlı göründüğü ifade edilmiştir. Benzer şekilde, M. Dor isimli bir babanın tanıklığına göre, oğlunun biyopsi ile doğrulanmış kanserli tümörü, Agpaoa tarafından yapılan bir dizi "ameliyat" sonrası doktorlar tarafından tespit edilemez hale gelmiştir.
  • Danny Guin Vakası En iyi belgelenmiş vakalardan biri, sol femurunda tekrarlayan ve tıbben tam olarak tedavi edilemeyen bir tümör (non-osteogenic fibroma) bulunan Danny Guin adlı çocuğa aittir. Annesi Donna Morel'in anlatımına göre, şifacı Blanche tarafından yapılan "ameliyat" sonrası Danny koltuk değneklerini atmış ve yürümeye başlamıştır. Daha sonraki tıbbi raporlar ise en güçlü kanıtı sunmuştur: röntgen filmlerinde, tümörden hiçbir iz kalmadığı kesin olarak görülmüştür.

Gözlemcilerin Deneyimleri

Fenomeni araştırmak için Filipinler'e giden Harold Sherman ve René Haquin gibi yazarlar, şüphelerini gidermek için kendileri üzerinde de "ameliyat" yapılmasını istemişlerdir. Her ikisi de şaşırtıcı deneyimler yaşamıştır.

René Haquin, Tony Agpaoa'nın kendi karnı üzerindeki operasyonunu şöyle anlatır: "Birden, büyük bir yırtılma hissettim, sanki karnım aniden açılmış gibi... Aynada, kanlı ellerin yavaşça ayrıldığını gördüm. İki elin ortasında artık deri yoktu, sadece grimsi beyaz bir zar vardı... Sonrasında hiçbir iz kalmadı. Bugün bile hâlâ kararsızım. Şaşkın durumdayım (Je reste perplexe)."

Ancak Haquin'in deneyimi, şüphecilerin argümanlarını güçlendiren önemli bir duyusal detayı da içeriyordu. Ameliyattan hemen sonra şunu eklemiştir: "Kalçalarımdan akan kanın soğuk olduğunu fark edebilmiştim." Bu gözlem, önceden hazırlanmış malzemeler kullanıldığı teorisini destekleyerek, onun kendi tanıklığına bile bir karmaşıklık katmanı eklemiştir.

Yine de, her mucizevi iyileşme hikayesinin karşısında, soğuk ve somut bir karşı kanıt duruyordu. İnancın ve duygusal tanıklıkların perdesinin arkasında, bilim insanları ve şüpheciler, bir mucizeye değil, titizlikle hazırlanmış bir aldatmacaya işaret eden kanıtlar topluyorlardı.

4.0 Aldatmaca İddiaları: Bilimsel Kanıtlar ve İtiraflar

Mucizevi iyileşme iddialarının ve duygusal tanıklıkların karşısında, "psişik cerrahi" fenomenine yönelik en ciddi meydan okumalar durmaktadır. Soğuk bilimsel analizler, şüpheci gözlemci raporları ve içeriden gelen itiraflar, bu olgunun bir aldatmaca olabileceğine dair güçlü bir karşı argüman oluşturmaktadır.

Resmi Kurumların Tutumu

Fenomenin popülerleşmesiyle birlikte, dünya genelindeki tıp otoriteleri konuya müdahil olmuştur. Filipinler Tabipler Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Avustralya Sağlık Bakanlığı gibi kurumlar, bu uygulamaları defalarca kınamış ve halkı uyarmıştır. Bu kurumların ortak görüşü, "psişik cerrahinin" bilimsel temelden yoksun bir "şarlatanlık" ve "sahtekârlık" olduğu yönündeydi.

Laboratuvar Analizlerinin Ezici Sonuçları

Fenomene karşı en yıkıcı bilimsel kanıt, şifacı Placido Palitayan tarafından gerçekleştirilen ameliyatlardan alınan 100'den fazla örneğin titiz bir analizinden gelmiştir. Belçikalı doktorlar Dr. Dieudonné Mewissen ve Dr. Paul Maldague tarafından yürütülen bu incelemenin sonuçları şüpheye yer bırakmayacak kadar netti:

  • Doku Kökeni: İncelenen doku örneklerinin hiçbiri insan kaynaklı değildi. Büyük çoğunluğunun tavuk, domuz gibi hayvanlara ait organ parçaları ve lenfoid dokular olduğu tespit edildi. Bir örnek o kadar belirgindi ki, düzleştirildiğinde yaklaşık 10 cm uzunluğunda ve 5 cm genişliğinde olduğu ve "açıkça mezenteri ile birlikte bir ince bağırsak parçası" olduğu görülmüştür.
  • Doku Durumu: Örneklerin çoğunda, hücrelerin ölümden sonra kendi kendilerini sindirmesi anlamına gelen "otoliz" belirtileri mevcuttu. Bu durum, dokuların canlı bir bedenden o anda çıkarılmadığını, saatler önce ölmüş bir hayvandan alındığını kanıtlıyordu.
  • Kanser İddiaları: Kanserli hastalardan alındığı iddia edilen hiçbir örnekte kanserli dokuya rastlanmamıştır.
  • Kan Kökeni: Ameliyatlar sırasında aktığı görülen ve analiz edilen kan örneklerinin de insan kanı olmadığı, hayvan kanı olduğu doğrulanmıştır.

Sahtekârlık Yöntemleri ve İtiraflar

Bilimsel kanıtlar, bu "ameliyatların" nasıl gerçekleştirildiğine dair soruları gündeme getirmiştir. Şüpheci gözlemciler ve içeriden gelen bilgiler, kullanılan yöntemlerin paranormal güçlerden ziyade sihirbazlık tekniklerine dayandığını ortaya koymuştur.

  • Sihirbazlık Teknikleri: Klingsor adıyla bilinen profesyonel bir sihirbaz, televizyon kameraları önünde psişik cerrahiyi nasıl kolayca taklit edebileceğini göstermiştir. Sihirbaz, bir havlunun kıvrımları arasına gizlenmiş küçük plastik torbalar içinde bulunan hayvan organları ve sahte kan kullanarak, el çabukluğuyla hastanın karnından "doku" çıkarıyormuş gibi bir illüzyon yaratmıştır.
  • İçeriden Gelen İtiraflar: En yıkıcı suçlamalardan biri, en ünlü şifacı olan Antonio Agpaoa'nın eski ortağı ve danışmanı Samuel Gines'ten gelmiştir. Gines, yazdığı bir mektupta Agpaoa'yı "usta bir sihirbaz" olarak nitelendirmiş ve hayvan kanı ile bağırsakları gibi malzemeler kullanarak hile yaptığını açıkça iddia etmiştir. İronik bir şekilde, Agpaoa'nın pek çok Batılıyı çeken bağımsız ve daha az dini yaklaşımı, onu ruhani bir aracıdan çok bir "sihirbaz" olma suçlamalarına karşı savunmasız bırakmıştı; bu, en yıkıcı şekilde kendi eski danışmanı tarafından yöneltilen bir suçlamaydı.
  • Şüpheci Gözlemler: Araştırma amacıyla Filipinler'e giden tıp doktoru Dr. Seymour S. Wanderman, tanık olduğu ameliyatları "hokkabazlık" ve "tıbbi el çabukluğu" olarak tanımlamıştır. Dr. Wanderman, "kanın" gerçek olmadığını ve "çıkarılan dokunun" birkaç günlük hayvan dokusu olduğunu kesin bir dille belirtmiştir.

Bir yanda hayatlarının kurtulduğuna inanan sayısız insanın sarsılmaz tanıklıkları, diğer yanda ise uygulamanın temel iddialarını çürüten ezici bilimsel sahtekârlık kanıtları bulunmaktadır. Bu iki zıt kutbu uzlaştırma çabaları ve alternatif açıklamaları incelemek, bu karmaşık fenomeni anlamak için bir sonraki zorunlu adımdır.

5.0 Alternatif Açıklamalar ve Teoriler

Filipinli şifacılar olgusunu basit bir "mucize veya sahtekârlık" ikileminin ötesine taşıyan çeşitli teoriler ve açıklamalar mevcuttur. Bu bölümde, inancın gücü, plasebo etkisi ve geleneksel bilimsel çerçevenin dışında kalan spekülatif teorilerin, gözlemlenen etkileri açıklamada nasıl bir rol oynayabileceği araştırılacaktır.

İnancın Gücü ve Psikosomatik Etki

Filipinli şifacıların yarattığı yoğun dini ve ruhsal atmosfer, iyileşme sürecinin göz ardı edilemez bir parçasıdır. Seanslar genellikle dualar, ilahiler ve derin bir manevi adanmışlık ortamında gerçekleşirdi.

  • Hastaların iyileşmeye olan sarsılmaz inancı ("la foi qui fait vivre" - yaşatan inanç) ve şifacıya duydukları mutlak güven, bilinen en güçlü iyileşme mekanizmalarından biri olan plasebo etkisini tetiklemiş olabilir. Bu etki, bir kişinin bir tedavinin işe yarayacağına inanmasının, gerçek ve ölçülebilir fizyolojik iyileşmelere yol açabildiği bir olgudur.
  • Gözlemciler, şifacıların hastaları yalnızca tedavi etmediğini, aynı zamanda onları iyileşeceklerine inanmaya ve kendilerini bu sürece tamamen adamaya "zorladıklarını" belirtmişlerdir. Bu psikolojik hazırlık, vücudun kendi kendini iyileştirme potansiyelini harekete geçirmiş olabilir.

Spekülatif Bilimsel Teori: Elektromanyetizma

Kaynaklarda adı verilmeyen bir doktor tarafından öne sürülen ve "kışkırtıcı bir teori" olarak adlandırılan bu hipotez, "ameliyatların" en şaşırtıcı kısmı olan vücudun kesiksiz "açılıp kapanması" eylemine paranormal olmayan bir açıklama getirmeye çalışır.

  • Teorinin Temeli: Bu teori, insan vücudunun, hücreleri bir arada tutan ve onlara doğal polaritesini (çekim gücünü) veren bir elektromanyetizma alanına sahip olduğu varsayımına dayanır.
  • Uygulama: Teoriye göre, özel yeteneklere sahip bir şifacı, bu elektromanyetik alanı manipüle edebilir. Şifacı, belirli bir bölgedeki hücrelerin kutuplarını geçici olarak aynı yöne çevirerek (unipolarizasyon) onların birbirini itmesini sağlayabilir. Bu itme kuvveti, deride kesik veya yara olmadan, sanki suyun yüzeyi yarılıyormuş gibi bir "açılma" yaratır. İşlem bittiğinde, şifacı alanın normale dönmesine izin verir ve hücreler doğal çekimleriyle yeniden birleşir (repolarizasyon). Bu, çıkarılan dokuların sahte olduğunu kabul ederken bile, "açma/kapama" eyleminin kendisi için spekülatif bir bilimsel çerçeve sunar. Dahası, bu teori Agpaoa'nın neden hata yapabildiğini de açıklar. Eğer güç, kusursuz bir "Tanrı gücü" olsaydı, her teşhis ve operasyon mükemmel olurdu. Ancak bazı operasyonların başarısız olması, Tony'nin ilahi bir güç yerine, elektromanyetizma gibi yanılabilir, insan aracılığıyla işleyen doğal bir güç kullandığı fikrini desteklemektedir.

Spiritüalist Felsefe

Şifacıların çoğu, "Union Espiritista Cristiana de Filipinas" gibi Spiritüalist gruplara bağlıydı. Bu grupların felsefesi, eylemlerine farklı bir anlam katmaktadır.

  • Onlara göre, yapılan işlemler basit birer tıbbi müdahale değil, Tanrı'nın veya yüksek ruhların kendileri aracılığıyla çalıştığı bir ruhsal misyondur. Onlar, kendilerini sadece birer "kanal" veya "araç" olarak görürler.
  • Bu felsefe, Batılı gözlemcilerin "sahtekârlık" olarak gördüğü eylemleri (örneğin hayvan dokusu kullanımı) yeniden çerçeveleyebilir. Bu bakış açısıyla, hayvan dokusu kullanımı, hastanın vücudundan sembolik bir "kötülüğü çıkarma" ritüelinin bir parçası olarak görülebilir. Hayvan parçalarının seçiminin rastgele olmadığı, yerel gelenekler ve mitlerle (örneğin sembolik güçlere sahip olduğuna inanılan dugong veya deniz ineği gibi) bağlantılı olabileceği bile öne sürülmüştür. Amaç, fiziksel bir tümörü çıkarmak değil, hastanın inancını pekiştirecek somut bir kanıt sunarak ruhsal bir iyileşme sağlamak olabilir.

Bu kanıtlar ve teoriler ışığında, Filipinli şifacıların mirasının ne olduğunu ve geriye hangi derslerin kaldığını değerlendirmek mümkündür.

6.0 Sonuç: Tarihsel Bir Fenomenin Değerlendirmesi

1960'lar ve 70'lerdeki Filipinli "psişik cerrahi" fenomeni, modern tıbbın sınırlarını zorlayan olağanüstü iddialar ile somut bilimsel sahtekârlık kanıtları arasında sıkışmış, son derece karmaşık ve çok katmanlı bir olgu olarak tarihe geçmiştir. Bir yanda umut, inanç ve açıklanamayan iyileşmeler, diğer yanda ise ustaca kurgulanmış bir illüzyon ve aldatmaca bulunmaktadır.

Nihai Değerlendirme

Kanıtlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ortaya çelişkili ancak aydınlatıcı bir tablo çıkmaktadır:

  • Bir yanda, hayatları olumlu yönde değişen, tıbbın çaresiz kaldığı hastalıklardan kurtulduklarını iddia eden ve bazen bu iddialarını tıbbi raporlarla destekleyen sayısız insanın samimi ve güçlü tanıklıkları bulunmaktadır. Bu insanların yaşadığı deneyimlerin ve hissettikleri iyileşmenin gerçekliği yadsınamaz.
  • Diğer yanda ise, "çıkarılan" dokuların ve kanın defalarca yapılan laboratuvar analizleri sonucunda hayvan kaynaklı olduğunun kanıtlanması, uygulamanın temel iddiasını (yani insan vücudundan hastalıklı doku çıkarılması) bilimsel olarak çürütmektedir. Bu bulgular, fenomenin merkezinde büyük bir aldatmacanın yattığını kesin bir dille ortaya koymaktadır.

Bu iki zıt kutup bir araya getirildiğinde, Filipinli şifacılar olgusunun, muhtemelen güçlü bir psikosomatik iyileşme mekanizması ile birleşen ustaca bir el çabukluğu ve aldatmacanın bir karışımı olduğu sonucuna varılabilir. Şifacılar, yarattıkları yoğun ruhsal atmosfer ve sembolik ritüellerle hastaların inanç sistemini harekete geçirerek plasebo etkisini en üst düzeye çıkarmış, bu sırada el çabukluğuyla gerçekleştirdikleri sahte "ameliyatlarla" bu inancı somutlaştırmış olabilirler. Gerçek iyileşmeler, şifacının paranormal gücünden değil, hastanın kendi zihninin ve bedeninin harekete geçen gücünden kaynaklanmış olabilir.

Raporun Kapsamı ve Güncel Durum Üzerine Not

Bu raporun dayandığı tüm kaynakların 1960'lar ve 1970'lere ait olduğunu ve bu dönemin, söz konusu fenomenin zirve yaptığı dönem olduğunu bir kez daha vurgulamak önemlidir.

Sağlanan kaynak metinler, bu raporda adı geçen şifacıların veya bu özel "psişik cerrahi" uygulamalarının günümüzde devam edip etmediğine dair herhangi bir bilgi içermemektedir. Bu nedenle, bu analiz yalnızca belirtilen tarihsel dönem için geçerlidir.

"Filipinler'de İnançla İyileştirme: Tarihsel Bir Perspektif"

Zeus A. Salazar'ın “Faith Healing in the Philippines: An Historical Perspective” / "Filipinler'de İnançla İyileştirme: Tarihsel Bir Perspektif" başlıklı makalesi, Filipinler’deki inançla iyileştirme / faith healing olgusunu kapsamlı bir kültürel ve tarihsel süreklilik içinde ele almaktadır. Salazar, inançla iyileştirmenin, özellikle “psikik cerrahi / psychic surgery” olarak adlandırılan yönüyle, İspanyol öncesi döneme ait dinî-tıbbi inançlar ve uygulamalar sisteminin hayatta kalan veya adapte olmuş bir zirve noktası olduğu hipotezini ortaya koymaktadır.

Salazar, Filipin psikoloji tarihini incelemenin en az dört ana gelişim çizgisine / filiation derinlemesine bakmayı gerektirdiğini belirtir. İnançla iyileştirme de bu dört alandan biri olan psiko-tıbbi sistemin ve ata mirasından kalan dünya görüşünün / pananaw bir devamı olarak değerlendirilmektedir.

Filipin Psikolojisi Bağlamı

Salazar, inançla iyileştirmeyi, Filipin psikolojik düşüncesinin karmaşık tarihi içinde konumlandırır:

  1. Akademik-Bilimsel Psikoloji (Academic-scientific psychology): 1920'lerin sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisiyle kurulmuş, pragmatist-davranışçı okulu temsil eden ve esasen yabancı ideoloji transferi / technology transfer olan Batı psikolojisi.
  2. Etnik Psikoloji (Ethnic psychology): Bu çizgi en eski ve en karmaşık olanıdır. Filipino’ya özgü psikolojik akıl yürütme çerçevesini kapsayan katutubong sikolohiya (yerli psikoloji) ve doğuştan edinilen psikoloji anlamına gelen kinagisnang sikolohiya ile ilgilidir. Aynı zamanda Filipino halkının algılanan etnik özelliklerini (ang sikolohiya ng mga Pilipino) ve geleneksel çatışma çözme / proto-clinical tekniklerini de içerir.
  3. Psiko-Tıbbi Sistem (Psycho-medical system): Bu sistem, inançla iyileştirme sanatlarının ortaya çıktığı, din temelli bir çizgidir.

Psiko-Tıbbi Sistemin Tarihsel Filiation / Gelişim Çizgisi

İnançla iyileştirme uygulamalarının kökenleri, ataların dinî-tıbbi sistemine dayanır ve bu, babaylan / katalonan (eski Filipin din görevlileri ve şifacıları) figüründen başlar. Bu geleneksel iyileştiricilerin sanatı, daha sonraki mesiyanik hareketler ve yirminci yüzyılın başlarında Filipino milliyetçiliğinin nativist / yerelci bir yönü olan spiritist / spiritista hareketi aracılığıyla günümüze ulaşmıştır.

Hastalıkların Sınıflandırılması ve Şifacının Rolü

Kadim Filipin toplumunda hastalıklar, dinî-ruhsal nedenlere dayananlar ve bitkisel ilaçlarla tedavi edilebilen basit hastalıklar olarak ikiye ayrılırdı.

  • Spiritüel Hastalıklar: Bunlar, doktorların veya bitkisel ilaçlarla uğraşan herbolarios’un tedavi edemediği, inanç şifacılarının (katalonan veya babaylan) uzmanlık alanına giren hastalıklardır. Modern inanç şifacıları da bu kadim ayrımın sürdüğünü iddia ederek, Batı tıbbının yetersiz kaldığı yerde kendilerinin tamamlayıcı bir rol üstlendiğini savunurlar.

İkili Ruh Kavramı (Double Soul Concept)

Geleneksel iyileştirme yöntemleri, kadim Avustronezya (veya Malay-Polinezya) halklarında yaygın olan ikili ruh fikrine dayanır. Her birey iki ruhani kısma sahiptir:

  1. Kaluluwa (Ruh): (Tagalog’da kaluluwa, Bikol/Bisaya'da kalag) İnsanın entelektüel ve ahlaki güçlerinin özüdür, ölümde anita (ruha) dönüşür. Genellikle kafada bulunduğu düşünülür.
  2. Ginhawa (Yaşam Gücü): Yaşam gücü / vital ruh anlamına gelir ve genellikle bağırsak bölgesinde, sıklıkla karaciğerde (atay) bulunur. Aynı zamanda mide, solunum, karakter ve mizaç anlamlarına da gelir. Ginhawaan ise bu yaşam gücünün kaynağı / solunum kaynağıdır.

Hastalık ve Tedavi Prosedürleri

Hastalıklar, bu ikili ruh kavramına göre iki ana şekilde ortaya çıkar:

  1. Ruhun Ayrılması: Kaluluwa’nın bedenden ayrılması sonucu oluşan hastalıklar (sakon). Eğer ruh bedene geri getirilmezse kişi ölür. Katalonan, ruhu geri getirmek için hastanın vücudunu banay yapraklarıyla ovma veya başının üzerine belli bir palmiye yaprağı koyarak ruhun oturması için dua etme gibi yöntemler kullanırdı.
  2. Nesne Girişi: Vücuda, genellikle ginhawaan (karın bölgesi) yoluyla, bir nesnenin ya da kötü bir varlığın (aswang) girmesiyle ortaya çıkan hastalıklar. Bu durum, boyayao veya mangkukulam’ın neden olduğu mide ağrıları, şişlikler veya iç tümörler şeklinde görülürdü. Kadim tedavi yöntemleri, bu yabancı nesnenin masaj yoluyla çıkarılmasını ya da kötü ruhun kovulmasını (exorcism) içerirdi.

Modern Adaptasyonlar

Salazar, modern inanç şifacılarının bu kadim psiko-tıbbi sistemi nasıl modernize ettiğini açıklar:

  • Ruhun Yeniden Bütünleşmesi: Ruhun bedene yeniden bütünleştirilmesi geleneği, günümüzde "manyetik ayarlama" yoluyla "enerji" yükleme inancına dönüşmüştür. Bu, bir manyetik akışkan / magnetic fluid veya bioplasm / psychic energy olarak tanımlanır. Bu yeni kavramlar, eski kaluluwa’nın insan varlığındaki hareket ettirici ilke / motor principle ve motive edici güç olma niteliklerini modern bir bakış açısıyla tercüme etmektedir.
  • Psikik Cerrahi / Psychic Surgery: Karın bölgesine atılan nesnelerin masaj yoluyla çıkarılması sanatı, modern inanç şifacılarının en çarpıcı başarısı olan psikik cerrahi / psychic surgery tekniğine dönüşmüştür. Bu teknik, etkilenen bölgelerin yoğrulmasıyla modernize edilmiş ve bu görsel şölen sayesinde şifacılar cerrahi ile özdeşleştirilmiştir.

Salazar, modern inanç şifacılarının, astral bedenler, bioplasm, psikik enerji gibi mistik ve sözde-bilimsel / pseudoscientific kavramlara eğilimli bölünmüş (split) bir tıbbi-dinî ideolojiye sahip olduğunu ve bu yeni fikirlerin, değişen koşullara kolayca adapte olduğunu belirtir.

Özetle Salazar, Filipinler’deki inançla iyileştirmenin, yüzeysel olarak modern bir fenomen gibi görünse de, derin kültürel ve dinî köklere sahip olduğunu ve kadim psiko-tıbbi sistemin çağdaş bir tezahürü olduğunu, kaluluwa ve ginhawa gibi kadim kavramların modern enerji terimlerine tercüme edilerek yaşatıldığını savunur.


Not: Salazar’ın çalışması, inançla iyileştirme uygulayıcılarının genellikle erkek olduğu, ancak mesleğin kökeninde kadınların (katalonan) bulunduğunu ve modern şifacının artık doktorun gölgesinde kalmaya hazır olduğunu, eski günlerde ise kadının dinî ve tıbbi mesleklerin merkezi olduğunu belirtmesiyle de ilginç bir demografik değişim gözlemi sunmaktadır.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar