Deniz Erten
Şahsiyeti, kişisel dönüşümü, etkilendiği manevi
şahsiyetler, hedefleri ve dinî görüşlerindeki alışılmışın dışındaki yorumları,
kaleme aldığı "İşaret" serisi kitapları (İşaret 1, 2, 3, 4)
aracılığıyla kapsamlı bir şekilde incelenebilir. Kendisi, bu eserlerinde
hakikat ilmini bilimsel yaklaşımlarla birleştirerek okuyuculara sunan bir yazar
ve düşünür olarak ön plana çıkmaktadır.
Deniz Erten'in Özgeçmişi ve Kimliği
Deniz Erten, kendisini her şeyden önce Allah'ın
cüzi aklı / kısmi aklı ile kalbi arasında iletişim kurmaya çalışan "aciz
bir kul" / "aciz bir kul" olarak tanımlamaktadır.
Profesyonel Arka Plan ve Aile: O, aynı
zamanda bir müzisyendir; şarkılarını, bestelerini ve şiirlerini Rabb'i /
Yaradan ile olan iletişiminin bir yolu ve hediyesi olarak görmektedir. Müzik ve
şiir çalışmaları onun için bir tür terapi / tedavi ve yoldaş olmuştur. Yazarın,
eserlerinin yazım sürecinde yaşadığı önemli kişisel zorluklar ve aile bağları
dikkat çekmektedir. Babasını çok küçük yaşta kaybettiği için hayatı boyunca
sürekli bir yalnızlık hissi (yetimlik) taşıdığını belirtir. Kitap serisinin
yazımında ailesi (annesi Tülay, teyzesi Şenay/Tülay Teyzem, ablası Mira Şeniz)
ve manevi rehberlerinin büyük katkısı ve desteği olmuştur.
Misyon ve Görev Bilinci: Deniz Erten,
kendindeki cevheri / özü ortaya çıkarma çabası içinde olduğunu ve bu yolda
Allah tarafından seçilip yetiştirildiğini düşünmektedir. Elde ettiği hakikat
ilmini / bilgiyi kardeşleriyle paylaşmayı ise bir görev olarak addeder ve bu
paylaşımı "ilminin zekatı" olarak nitelendirir. Kitapları yazmaktaki
temel amacının, okuyucunun kendi hakikatini gerçekleştirmesine ve miraca /
yükselişe yürümesine İslami metotlarla yardımcı olmak olduğunu açıkça ifade
eder.
Kişisel Dönüşüm Yolculuğu ve Etkilendiği Olaylar
Deniz Erten’in yaşam yolculuğu, yaşadığı acıların
ve zorlukların aslında bir lütuf / iyilik ve terbiye / eğitim süreci olduğunu
idrak etmesiyle önemli bir dönüşüme uğramıştır. Bu dönüşüm, onun
"İşaret" serisinin temelini oluşturur.
Zorluklar ve İmtihanlar: Geçmişinde maddi sıkıntılar
(evde yiyecek peynirinin bile olmaması), mutsuz bir evlilik ve boşanma süreci,
haksız suçlamalar ve vefa / bağlılık borcu ödeme gibi çetin imtihanlardan
geçtiğini anlatır. Bu süreçler sırasında, Rabb’inden gelen sıkıntıya
hamd / övgü etmeyi, her şeye şükretmeyi ve doğru dua etmeyi öğrenmiştir.
Ayrıca, kendisinin eskiden "yıldızı düşük insanlardan" /
"yıldızı düşük insanlardandım" olduğunu ve nazar / kem göz ve
radyasyondan / ışınımdan kolay etkilendiğini, ancak namaz ve zikir / hatırlatma
ile bunlardan korunduğunu belirtir.
"Ölmeden Önce Ölmek" Kavramı: D.E.'nin
dönüşümündeki anahtar kavramlardan biri, Peygamber Efendimiz'in (salla'llâhu
aleyhi ve sellem) tavsiye ettiği "ölmeden önce ölmek" düsturudur. Bu,
dünyadan el etek çekmek anlamına gelmez; aksine, mevcut illüzyon / yanılsama
olan sanal alemi bilincinde kırarak hakiki / gerçek varlıkla buluşmak, yani
bireysel miraca / yükselişe yürümektir. Bu ilim, kişinin kendi nefsini terbiye
/ eğitim etmesini ve varoluş hakikatini gerçekleştirmesini gerektirir.
Aynalama Prensibi ve Bilinç: Dönüşümünün
en kritik aşaması, yaşadığı alemin bir tür simülasyon / simulation veya rüya
olduğunu fark etmesidir. D.E., kainatın (sistemin) aslında kişinin bilincinin
bir "EKRAN"ı / "ayna"sı olduğunu idrak eder. Bu idrakle,
dışarıda gördüğü her şeyin (acılar, deneyimler, hatta olumsuz insanlar) aslında
kendi bilincinin yansıması olduğunu kavrar ve dönüşümü dışarıda değil, kalbinde
başlatması gerektiğini anlar.
Etkilendiği Kişiler ve Manevi Rehberler
Deniz Erten, hakikat yolculuğunda pek çok âlim /
bilgin, Hak dostu ve manevi rehberden etkilendiğini ifade etmektedir.
- Peygamber Efendimiz (salla'llâhu aleyhi ve
sellem): Kendisi için rol model / örnek şahsiyet ve
"en güzel yaratılmış"tır. O'nun yaşam biçimi, ahlakı ve
özellikle kekeme / konuşma zorluğu olan bir kişiyi sabırla dinlemesi gibi
davranışları, psikolojik telkinin / yönlendirmenin ve hoşgörünün muazzam
bir örneği olarak sunulur.
- Şems-i Tebrizi: Kader /
alın yazısı, ilim ve yaşam felsefesi konularında sıkça atıf yaptığı bir
bilgedir. Özellikle "Hayatın
altının üstünden daha iyi geleceği" şeklindeki dönüşüm
perspektifini benimser.
- Mevlana Hazretleri: O'nun "Suya düşen değil,
sudan çıkamayan boğulur" sözü gibi öğretileriyle hareket
ettiğini ve Mesnevi / mesnevi'den hikayelerle manevi ilmi izah ettiğini
belirtir.
- Muhyiddin İbnü’l Arabi: Pirim
olarak bahsettiği İbnü’l Arabi, keşif / revelation halindeki yüksek bilinç
deneyimlerini "hiçbir
dünyevi / dünyevi zevkle kıyaslanmayan zevk" olarak tanımlamış
ve bu deneyimleri "en gerçek deneyim" olarak nitelendirmiştir.
Ayrıca, Misafir’in de işaret ettiği üzere (önceki yazılarımızda), İbnü’l
Arabi'nin "İşaret İnsanları" ve "Halk-ı Cedid" /
Yeniden Yaratılış kavramlarına değindiğini belirtir.
- Misafir: Kitap serisinde yer alan ve
ona derin bilgiler aktaran gizemli bir şahsiyettir. Misafir,
D.E.'nin gelecekteki eylemlerini bildiği ("Gelecekte gördüm!")
ve boyut atlama, tayy-i mekan / yer değiştirme, bast-ı zaman / zamanı
bükme gibi konulara aşina olduğu anlaşılan, bilgelikle çocuksu tavırları
birleştiren bir varlıktır.
- Mehmet Ali Hocam:
Kendisinin tevazusu / alçakgönüllülüğü nedeniyle denmesinden hoşlanmasa
da, D.E.'ye kitaplar yazması gerektiğini söyleyen ve "İşaret"
serisinin başlangıç hikayesinde önemli rol oynayan bir Hak yolcusu / arif
ve çok yönlü bir âlim / bilgin olarak anılır.
Dinî Görüşlerinde Reformist / Dönüşümcü Yönler
Deniz Erten'in eserleri, İslamiyet'in temel
kavramlarını tasavvufi / mistik ve kuantum / quantum fiziği gibi modern
bilimsel perspektiflerle yeniden yorumlayarak bir bilinç dönüşümü
hedeflemektedir.
Kuran'ın Çağlar Üstü Yorumu: D.E., Kuran’a
zahiri / görünen bir hikâye kitabı olarak bakılmasının, onun her bir ferdin
hayatına ve kişisel gelişimine uyarlanabilir temel bir rehber / kılavuz olduğu
gerçeğini kaçırmak anlamına geldiğini savunur. Kuran, çağlar üstü / zamanın
ötesinde bir kılavuzdur.
Kavramların Batıni / Gizli Anlamları: D.E.,
geleneksel olarak kalıplaşmış İslami kavramları derinlemesine etimolojik ve
sembolik / simgesel açılımlarla ele alır:
- Ayet: Kelime
anlamı "işaret" ve "iz" demektir; kainattaki her şey
birer ayet / işaret olarak görülmelidir.
- Din: Arapçada
"yol, mezhep / ekol, metot / yöntem, adet / gelenek" ve
"insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol"
anlamına gelir. Din aynı zamanda "sistem" demektir ve hayatın ta
kendisidir.
- Kıyamet: Sadece
dünyanın sonu değil, bireyin rüyadan uyanıp hakikate
"ayaklanması" / "kıyam etmesi" anlamına gelir.
- Emin Belde: Sadece
Mekke değil, aynı zamanda bedendeki kalbin bulunduğu, manyetik çekimin en
az olduğu, eksi / negatif ve artı / pozitif kutuplardan bağımsızlaşılmış
denge / ölçü merkezini temsil eder.
- Put / Kölelik: Putlar,
günümüzde tahtadan heykeller değil, bireyin kırmaya kıyamadığı nefsani /
benliksel arzu ve bağımlılıklar (para, şan, şöhret, madde) ve bu
bağımlılıklara olan esarettir. Köle azat etmek de, bireyin kendini bu
nefsani kölelikten kurtarmasıdır.
Bilinç Dönüşümü ve İletkenlik: Yazar, insanı
elektromanyetik bir alan / enerji denizi içinde yüzen bir varlık olarak görür
ve bu nedenle ruhsal gelişim metotlarının temelde frekans ayarlarını düzenlemek
olduğunu belirtir. Kuran, içerdiği frekans / titreşim ve seslerle /
titreşimlerle bireyin dehasını / dahi'liğini gerçekleştirmesini sağlar. Esas
mesele, bireyin hayattaki zıtlıklara tutuklu kalmayıp "iletken" /
geçirgen hale gelebilmesi, yani orta yolda (nötr) kalabilmesidir.
Mürşit / Rehber Vurgusu: D.E., nefis
tezkiyesi / temizlenmesi ve esma terkibinin / ilahi isimlerin bileşiminin
anlaşılması gibi hassas konularda, bu yollardan geçmiş, ilmini bilen ve yaşayan
bir mürşit / ruhsal rehber eşliğinde ilerlemenin hayati önem taşıdığını
kuvvetle vurgular. Rasgele esma / ilahi isim çekmenin kişinin frekans
ayarlarını bozabileceği uyarısında bulunur.
Din Yolu Mertebeleri: D.E., Şeriat,
Tarikat, Hakikat ve Marifet kapılarının birbirinden ayrı şeyler gibi
algılanmasının İslami Yolu anlamamak olduğunu; bu mertebelerin, bilincin
yükseliş merdiveni (mirac) üzerindeki aşamalar olduğunu ve hepsinin
bütünleşmesi gerektiğini açıklar.
Hayalleri ve Hedefleri
Deniz Erten'in birincil hedefi, hakikati ilim
yoluyla anlamak ve öğrendiklerini yaymaktır (tebliğ).
- Hakikati Ortaya Çıkarma:
İnsanların yaşadıkları alemin bir simülasyon / simulation olduğunu
görmelerini sağlamak.
- Kolektif Bilince Katkı: Bireylerin
kendi illüzyonlarını / yanılsamalarını bilincinde kırarak kolektif bilince
/ ortak bilince etki etmek ve böylece çözemedikleri konulara çözüm bulmak
için çabalamak. Kolektif bilinçteki değişim, toplumun ve dünyanın
dönüşümünü sağlayacaktır.
- Dehasını Gerçekleştirme: Her
insanın dünyaya bir dahi / deha olarak geldiğini ve Kuran'ın rehberliğiyle
bu varoluş hakikatini gerçekleştirmesi gerektiğini inanır.
D.E., eserlerinde, ilim ve hakikatin sonsuz bir
yolculuk olduğunu, "İlmin
sonu cehalettir" sözüyle ilim / bilginin sürekli bir arayış ve
irfan / yaşamla öğrenme çabası gerektirdiğini belirtir. Bu bağlamda, onun en
büyük hayali / hedefi, bu bitmeyen hakikat yolculuğunda ilerlemek ve Rabb’inin
rızası için halkına hizmet etmek (Salih amel / iyi işler işlemek, ilim yaymak)
olduğunu söylemek mümkündür.
Deniz Erten'in eserleri, geleneksel dinî /
religious kavramları, tasavvufi / mystical derinlik ve modern bilimsel
verilerle (özellikle kuantum / quantum fiziği ve nörobilim / neuroscience)
yeniden yorumlama çabası göstermektedir. Bu yaklaşım, onun dinî görüşlerinde
alışılmışın dışında, açıklayıcı ve dönüşümcü / reformist yönlerini açığa
çıkarmaktadır.
Şeriat Kavramı ve İslami Yolun Mertebeleri
Deniz Erten'e göre Şeriat / Sharia kavramı,
yaygın kullanımdaki "ezber kalıplar" içinde (mesela 'Şeriat mı geliyor, ne yapacağız
kapanacak mıyız?' gibi) anlam kargaşası yaratmaktadır. Yazar, Şeriat
kelimesinin etimolojik / kökensel anlamlarına odaklanarak, bu kavramın derin ve
kapsamlı manasını ortaya koyar:
- Tanım ve Metot / Yöntem: Şeriat,
Arapça / Arabic kökenli bir kelime olup, "yol, mezhep / ekol, metot /
yöntem, adet / gelenek" ve özellikle "insanı bir ırmağa, su
içilecek bir kaynağa ulaştıran yol" anlamına gelir. Buna göre Şeriat,
hayatın kurallarını ve evrensel kanunları / laws içeren, takip edeni ilim
/ bilgi nehrine ulaştıran bir yoldur.
- Kevser Nehri'ne Ulaşım: İlim
anlamında su / water kelimesi ile ilintilendirilen Şeriat, bireyi Kevser
Nehri gibi ilim kaynağına ulaştıran yoldur. Ancak bu yolda ilerleyiş,
iblisli / corrupted bir kalp / heart ile, şartlar ve menfaatler /
self-interest olmadan gerçekleşmelidir.
- Bütüncül Yaklaşım (Reformist Yön): Erten,
İslamiyet'in aslında ayrılmaz bir bilinç / consciousness zinciri olduğunu
vurgular. Şeriat
Kapısı, Tarikat Kapısı, Hakikat Kapısı ve Marifet Kapısı mertebelerinin
birbirinden ayrı şeyler gibi algılanmasının İslami / Islamic yolu
anlamamak olduğunu belirtir. Bu mertebeler, kişinin kendi miracı /
yükseliş yolculuğunda (bilinç yükseliş merdiveni / ladder) teker teker
deneyimlemesi ve kendi anlayış bünyesinde birleştirmesi gereken
aşamalardır.
- Arzulanan Şeriat: Yazar,
İslami kuralların tam anlamıyla yaşanabilmesini arzu ettiğini, zira bu
gerçekleşirse din / religion ve devlet / state işleri gibi bir ayrımın
gerekmeyeceğini ifade eder. Ancak insanların, tıpkı devlet yasalarını
çevirip kendi lehlerine kullandıkları gibi, Kuran / Quran yasalarını da
kendi yorumlarıyla uygulamaya kalktıklarında Allah'ın tavsiyelerinin
çiğnendiğini belirtir.
Kadınların Örtünmesi, Hırsızların
Cezalandırılması ve Ceza Kavramı
Deniz Erten, dinî yükümlülükler ve cezalar
konusuna genellikle zahiri / literal yorumların ötesinde batıni / esoteric ve
psikolojik / psychological açılımlarla yaklaşır.
Kadınların
Örtünmesi:
Kadınların örtünmesi / veiling, yazarın ele
aldığı önemli bir reformist / dönüşümcü perspektif sunan konudur:
- Örtünmenin Amacı (Batıni / Gizli Anlam): Bazı
alimlere / bilginlere göre, Kuran'da geçen "ziynet / adornment yerlerinizi örtün"
ifadesi, sadece fiziksel / physical örtünmeyi değil, aynı zamanda kişinin
sahip olduğu kıymetleri (zeka / intelligence, ilim / knowledge, mutluluk /
happiness, güzellik / beauty gibi) cahil / ignorant, kötü niyetli veya
olumsuz / negative tepkiler verebilecek kişilere karşı korumasını da
içerir.
- Ahlaki / Moral Örtünme: Yazar,
sadece şeklen / formal algılanan bir örtünmenin toplumsal / social
sorunları çözmediğini iddia eder. Asıl mesele, örtünmeyi bir anlayış
şekli olarak görmek ve küfretmekten, şiddetten / violence,
ahlaksızlıktan / immorality, yalancılıktan / lying kaçınmak gibi ahlaki /
moral değerleri korumaktır.
- Algı Manipülasyonu / Perception
Manipulation: Suçların büyük çoğunluğunun erkekler tarafından işlenmesine
rağmen, örtünme ve davranış terbiyesinin sadece kadınlar için gereken bir
düzenleme olarak algılatılmaya çalışılmasını "algı
manipülasyonu" / "perception manipulation" olarak
nitelendirir.
Hırsızların
Elinin Kesilmesi ve Ceza Kavramının Amacı:
Erten, ceza / punishment ve azap / torment
kavramlarını ele alırken, bunların temel amacının ne olduğunu açıklar:
- Cezanın Asli Hedefi Dönüşümdür: Ceza /
karşılık kelimesinin altında yatan asli hedef, bireyin olumsuz yönlerinden
arınması ve dönüşmesidir. Azap kelimesinin bir anlamının ise
"mahrum etmek" olduğunu belirtir; bu, kişinin zannettiği azap /
torment anlayışından farklıdır.
- Fiilin Karşılığı ve Ceza: Fizik /
physics kanunları gibi, evrensel düzenek de etki-tepki / action-reaction
prensibi üzerine kuruludur. İşlenen her fiilin evrensel / universal bir
karşılığı (ceza / karşılık) vardır. Suçu işlediğin an itibarıyla onun
sonuçlarıyla ömür boyu yaşamak zorunda kalmak zaten cezanın / karşılığın
ta kendisidir.
- İçsel Huzursuzluk: Yazar,
huzurlu bir katil / murderer, yalancı / liar ya da hırsız / thief
görülemeyeceğini, çünkü olumsuz / negative manaların / meanings ruhsal /
spiritual ve bedensel / physical mekanizmalarda hasara sebep olduğunu ve
içsel huzuru / inner peace getiremediğini söyler.
Kadın ve Erkek Eşitliği, İşaretler ve Dengede
Olma
Kadın ve erkek arasındaki ilişki ve eşitlik /
equality meselesi, özellikle Kuran / Quran ayetleri ve peygamber / prophet
hayatlarından verilen örneklerle ele alınır.
- Zulüm / Oppression ve Zıhar: Yazar,
cahiliye / pre-Islamic adetlerinden olan "zıhar" meselesini
(erkeğin eşine sırt çevirerek kocalık yapmaması) zulüm / oppression olarak
niteler. Kuran'ın bu gibi hatalar yapanlardan köle azadı / emancipation
istemesi, insan onurunu çiğnemeye ve kişiyi köleleştirmeye karşı bir
tavırdır. Kuran'ın hedefi, her kulun kendi hakikatini gerçekleştirip özgürleşmesidir.
- Peygamberin Tavrı: Hazreti
Havle'nin, eşinin uyguladığı zıhar / zihar nedeniyle Hazreti Muhammed'e (salla'llâhu
aleyhi ve sellem.) gelip yardım istemesi örneği, Efendimiz'in (salla'llâhu
aleyhi ve sellem.) kadınlara verdiği güveni, hoşgörüsünü / tolerance,
anlayışını ve yargısızlığını / non-judgmental tavrını gösteren muazzam bir
örnektir.
- Farklılık ve Tamamlayıcılık: Yazar,
yaratılışta farklılıkların olduğunu kabul eder. Örneğin, erkeğin daha
analitik / analytical (cüzi akıl / kısmi akıl, sol beyin / left brain
ağırlıklı), kadının ise bütüne bakan (sağ beyin / right brain, sezgiler /
intuition ağırlıklı) bir yapıda inşa edildiğini belirtir.
- Denge / Balance ve İletkenlik /
Conductivity: Erten'in temel vurgusu, kadın ve erkek
arasındaki eşitlikten ziyade, her bireyin (cinsiyetten bağımsız)
"orta yolda" ve "ölçüde" kalabilmesidir. Orta yolda
kalmak (nötr / neutral), hayatta karşılaşılan olumlu (artı / plus) ve
olumsuz (eksi / minus) durumlara tutuklu kalmamayı ve iletken /
geçirgen / conductive olmayı gerektirir. Bu denge, elektromanyetik /
electromagnetic bir alan olan insanın, çekim / attraction ve itim /
repulsion gücünden bağımsızlaşarak Emin Belde / Safe Territory
(manyetik / magnetic denge alanı) bilincine ulaşmasıdır.
Dinler Arası Diyalog / Dinlerin Birliği Kavramı
Deniz Erten'in
görüşleri, dinler arası / interreligious bir diyalogdan ziyade, dinlerin ve tüm
öğretilerin temelinde yatan hakikatin birliğini (Tevhid / Monotheism)
vurgular.
- Tek Kaynak (İslam / Teslimiyet): Yazar,
Allah'ın indindeki tek dinin İslam / teslimiyet olduğunu, dolayısıyla
kainat / universe ülkesinin tek bir anayasası olması gerektiğini savunur. Diğer dinler / religions
olarak adlandırılan kavramların (önceki yazılarımızda da belirttiği gibi),
aslında İslamiyet'in farklı mertebelerdeki öğretilerinden öte bir şey
olmadığını düşünür. Adem'den / Adam bu yana tek bilginin İslam /
teslimiyet ve mertebeleri olduğunu ifade eder.
- Hakikat İlmi / Science of Truth: Tüm Hak
dostları / lovers of Truth ve Peygamber Efendimiz (salla'llâhu aleyhi ve
sellem Mevlana Hazretleri gibi bilge / wise kişilerle bilim insanlarının
eserlerini okumaya çalıştığını, çünkü aynı şeyleri söylediklerini
ancak bilimin eksik, hakikat ilminin / science of truth ise tam olduğunu
belirtir.
- Kavramların Evrenselliği: Din
kelimesinin dahi "yol, metot / yöntem" anlamına geldiğini
belirterek, "dine inanmıyorum" diyen birinin aslında "yola
inanmıyorum" dediğini ve bunun cehalet / ignorance olduğunu vurgular.
Herkesin kendi yolu / dininin olduğu fikriyle hareket ederek, bunun bir Anayol
/ Main Road olduğunu ve başlangıç / beginning ile varışın / arrival belli
olduğunu, sadece yolun nasıl seçileceğinin bireye kaldığını açıklar.
- Kolektif Bilinç / Collective Consciousness: Yazar,
bireysel dönüşümün (bilincin yükselmesi) sadece kişiyi değil, aynı zamanda
kolektif bilinci / collective consciousness etkilediğini ve böylece
toplumsal / social dönüşümü sağladığını belirtir. Bu nedenle, cemaat /
community halinde ibadet etmenin / worship faydasının, toplu
meditasyonlarda / meditation gözlemlenen, agresyonun / aggression düşmesi
gibi durumlarla bilimsel olarak da ispatlandığını ifade eder.
Deniz Erten'in genel yaklaşımı, dinî metinlerin
sadece tarihsel / historical veya zahiri / literal emirler silsilesi değil,
aynı zamanda bireyin kendi varoluşunu, bilinç potansiyelini (deha / genius
olarak geldiği fikri) gerçekleştirmesi için tasarlanmış, bilimsel temellere
dayanan bir dönüşüm projesi (PROJE:
SENSİN / PROJECT: YOU) olduğudur. Bu, onun eserlerindeki en çarpıcı ve
reformist / dönüşümcü yönü teşkil etmektedir.
Misafir
Deniz Erten'in (D.E.) "İşaret" serisi
kitaplarında, yazarın ruhsal uyanış yolculuğunda ve hakikat ilmini anlamasında
kritik bir rol oynayan en gizemli ve etkileyici figür, Misafir'dir. Bu
karakter, D.E.'ye aktardığı derin bilgiler, geleceği bilmesi ve alışılmadık
tavırlarıyla, eserlerin adeta manevi / spiritual rehberi konumundadır.
Misafir, sadece bir konuşma arkadaşı değil, aynı
zamanda D.E.'nin hakikat yolculuğundaki gelişimini gözetleyen, onu test eden ve
evrenin sırlarını bilimsel / scientific ve tasavvufi / mystical perspektiflerle
açığa çıkaran bir varlıktır.
Misafir'in
Kimliği ve Kökeninin Gizemi
Misafir, Deniz Erten'e ilk tanıştıklarında adını
sorduğunda "Misafir" olduğunu ve "Senin gibi" olduğunu
söylemiştir. Onun kimliği, olağan insani / human sınırlamaların çok ötesinde
bir boyutta olduğu izlenimini vermektedir.
1. Olağanüstü Bilgi ve Gelecek Algısı:
Misafir, D.E.'nin henüz yayınlanmamış kitabının
("Geçmişte Yaşıyoruz" bölümü) içeriğini dahi bilmektedir. Bu durum,
D.E. üzerinde büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Daha da ilginci, Misafir bu
bilgileri gelecekte gördüğünü iddia eder ve D.E.'nin onu kitabına koyacağını
bile bilmektedir. Bu, onun zaman / time ve mekan / space algısının insan
algısından farklı olduğunu göstermektedir. D.E. de, Misafir'in bazen boyut
atlayan, tayy-i mekan / yer değiştirme ve bast-ı zaman / zamanı bükme gibi
kerametlere / miracles sahip olan hakiki Hak dostları / Lovers of Truth ile
aynı idrak mertebesinde olabileceğini düşünmüştür.
2. Gözleri ve Varlığı:
Misafir'in
fiziksel özellikleri, onun sıradan bir insan olmadığının önemli
işaretlerindendir. D.E., onun "masmavi, ışıl ışıl gözleri" olduğunu
ve ona baktıkça kendisini "kara deliğe doğru çekildiği hissine" /
black hole sensation kapıldığını belirtir. Misafir ayrıca, kafeteryanın duvarına
baktığında, sanki duvarı delecekmiş gibi bir his yaratarak, ötesindeki olayları
veya boyutları görebildiğini ima eder.
3. Davranışı ve Duygusal Deneyimi:
Misafir'in tavrı, derin bir bilgelikle çocuksu
tavırları birleştirir. O, insan bilincini ve duygularını ilk kez deneyimleyen
bir canlı / being gibi hareket eder; kahkahalar atarken karnını tutar, gülmeyi
tecrübe eder ve göz kırpmayı dahi deneyimler gibi acayip hareketler yapar.
Misafir, D.E.'nin ve insanların yaşadığı acılar
karşısında dahi içten duygular sergiler; bir keresinde gözlerinden yaşlar
damlarken, "Ağlamak,
gönül abdesti almaktır" / Weeping is taking ablution for the heart
diyerek, onun manevi saflığını gözler önüne serer.
Misafir'in Merkezi Öğretileri ve Dönüşümcü /
Reformist Yaklaşımı
Misafir, D.E.'ye sunduğu ilimle, geleneksel dinî
/ religious ve tasavvufi kavramların arkasındaki bilimsel / scientific ve
batıni / esoteric hakikatleri öğretmeyi amaçlamaktadır.
1. Hakikatin Bir Simülasyon / Simulation Olduğu
Fikri:
Misafir'in temel tezi, yaşanılan bu alemin bir
simülasyon / simulation, illüzyon / illusion veya rüya / dream olduğudur. Bu
fikri açıklarken sinema perdesi (beyaz perde / white screen) analojisini
kullanır; perde olmadan görüntüyü göremeyiz, bu yüzden bedenimiz hakiki
varlığımıza perdedir. Filmi izlerken her şeyin gerçek gibi göründüğünü, ancak
film bittiğinde ne insanların ne de sahnelerin kaldığını belirtir.
Bu simülasyonun bilincin ekranı / screen olduğunu
vurgular. Beynimizin, gerçekliği zıtlıkları / opposites karşılaştırarak
yarattığını ve bu nedenle sürekli bir illüzyon veya gölge / shade oluşturduğunu
söyler.
2. Geçmişte Yaşamak (Beyin ve Algı):
Misafir, nörobilim / neuroscience verilerine
dayanarak, insan algısının kısıtlanmış ve gecikmeli çalıştığını öğretir. Beyin,
olayları eş zamanlı / synchronously görmemizi sağlasa da, aslında hareket ve
bilginin koordinasyonu esnasında tüm algı depolarından bilgiyi toplar ve bunu
"gecikmeyle senkronize olarak" sunar. Bu durum, Misafir’in
ifadesiyle, kişinin aslında sürekli geçmişte yaşadığı anlamına gelir.
Işık dahi ampulde sürekli yanıp sönmesine rağmen, beynimiz bu hızı algılayamaz
ve tahmin / guess yoluyla bize sürekli yandığını gösterir. Bu, Misafir’in sıkça
vurguladığı gibi, beynin gerçekleri örten bir "kafir" / disbeliever gibi
davrandığının kanıtıdır.
3. Nefis Tezkiyesi / Arınma Yöntemi:
Misafir, simülasyondan çıkışın (yani miraca /
ascent yürümenin) tek metodunun nefis tezkiyesi / purification olduğunu
belirtir. Bu süreç, "beden kabrinin (beden heykelinin) kırılması"
suretiyle bilinçaltı / subconscious programlarının çözülüp yeni programların
yazılmasıdır. Bu, İslami / Islamic anlayışta nefis tezkiyesi olarak bilinen,
temelinde bilinçaltı temizliği / subconscious cleansing yatan bir ilimdir.
Bu arınma sürecinde D.E.'yi cesaretlendirir. Hak
yolunda yürürken uğranılan suçlama ve eleştirilerin, kişinin günahlarını döküp
onu saflaştırdığını (SAFlaştırılıyorsun) söyler. Bu eleştiriler aynı
zamanda D.E.'nin (ve herkesin) ekranını genişleten büyük fırsatlardır.
4. Kavramlara Getirilen Derinlikli Açılımlar:
- Ceza / Punishment ve Azap / Torment: Misafir,
cezanın altında yatan asli hedefin bireyin dönüşümü / transformation
olduğunu açıklar. Azap kelimesinin bir anlamının ise "mahrum
etmek" / deprive anlamına geldiğini, bunun yaygın anlaşılış
biçiminden farklı olduğunu söyler. Suçun (günahın) kendisinin ceza
olduğunu, çünkü olumsuz manaların ruhsal ve bedensel mekanizmalarda hasara
yol açarak "içsel huzuru" getiremeyeceğini ifade eder.
- İnfak / Harcama ve Zekat / Charity: Misafir, Medine Dönemi'nde
Müslümanlar arasında infak / spending ve cimrilik / greed (infak edememe)
sorununun başladığını ve münafıklık / hypocrisy kavramının infak
edememekten kaynaklandığını belirtir. Zekat'ın / almsgiving ise
sadece vermek değil, malı "temizlemek ve artırmak" anlamına
geldiğini açıklayarak, kelimenin etimolojik / etymological kök anlamına
dikkat çeker.
- İhlas / Sincerity: Misafir,
tasavvufun temel hedefinin İhlas olduğunu ve kelimenin
"temizlemek, boşaltmak, saflaşmak" / cleaning, emptying,
becoming pure anlamına geldiğini belirtir.
- İman / Faith: Misafir,
imanın / faith sadece töresel / traditional bir inanma şekli değil, zihnin
/ mind güvenlik duvarı / security wall olduğunu ve kişiyi yanılsamalardan
koruduğunu anlatır. Akli dengesi / mental balance yerinde olmayanların
iman yükümlülüğünden muaf olmasının, cezanın asli hedefinin dönüşüm /
transformation olmasıyla ilgili olduğunu açıklar.
Misafir'in D.E.'ye Yüklediği Görev ve Telkinleri
Misafir, D.E.'ye bu hakikat ilmini paylaşma
zorunluluğunu ve bunun bir görev olduğunu sürekli hatırlatır.
1. Kuran'ın Rolü ve Okuma Metodu:
Misafir, Kuran'ın / Quran harflerinin ve
kelimelerinin frekanslarıyla / frequencies çalıştığını ve bir dekoder / decoder
gibi olan beyinde çözülen manaların idrak edilmeye ve korunmaya başlanmasını
sağladığını açıklar. Kuran'ı okurken "İza cae" / "O vakti
hatırla ki" gibi ifadeler geçtiğinde, okuyucunun o sahneyi kafasında
canlandırması gerektiğini, bunun ayetlerin daha derin manada açılmasına
yardımcı olacağını tavsiye eder (tefekkür / contemplation metodu).
2. Rol Model / Örnek Oluşturma:
Misafir, D.E.'nin öğrendiklerini sadece kendisine
saklamaması, aksine Hakk'ın halkına hizmet etmesi gerektiğini sürekli telkin
eder. Peygamber Efendimiz'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem.) ahlakının rol
model / role model alınmasının, ayetlerin uygulanmasında hangi durumda ne
yaptığını kendisine örnek edinmesinin hayati önem taşıdığını vurgular. D.E.'nin
artık "cahiliye dönemi" / ignorance period'inin bittiğini, şimdi İslam
zamanı / submission time, yani AKIŞ / flow zamanı olduğunu belirtir.
Misafir, D.E.'ye sürekli olarak kendisiyle
yüzleşmesi ve nefsine karşı cihat açması gerektiğini hatırlatır: "Nefsin
için mi Allah için mi? İşte bütün mesele bu".
3. "Biz" Kavramı ve Yüksek Bilinç:
Misafir, konuşmaları sırasında zaman zaman
"görüyoruz" ve "biz" gibi çoğul ifadeler kullanmıştır. Bu,
D.E.'nin (ve önceki yazılarımızda bahsi geçen Misafir'in) kendisi gibi bu
hakikate ulaşmış diğer varlıklarla veya yüksek bilinç formlarıyla ortak bir
iletişim içinde olduğunu düşündürmektedir. Misafir, D.E.'ye elini kalbinin üzerine koymasını tavsiye
ederken, bunun Peygamber Efendimiz'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem.) ismi
anıldığında yapılan bir uygulama olduğunu ve kalp ile beyin arasında bilimsel
olarak da tespit edilmiş bağlantılar olduğunu anlatarak, manevi bağlantıların
bilimsel / scientific gerçekliğini kanıtlamaya çalışır.
Misafir'in tüm bu bilgileri sunmadaki amacı,
D.E.'nin (ve okuyucunun) kendi varoluş amaçlarını gerçekleştirmesi, yani
"kendini bilmek, kendini tanımak" ve "ilahi hakikatine ve
varoluş amacına kavuşmak" olduğunu anlamasını sağlamaktır. Çünkü asıl
lezzet / pleasure budur. Misafir'in D.E.'ye yönelik son derece kişisel ve
rehberlik içeren bu diyalogları, D.E.'nin eserlerinin ve kişisel dönüşümünün
temelini oluşturmaktadır.
Deniz Erten'in (D.E.) eserleri, hakikat
ilmini/bilgiyi ve İslamiyet'in temel kavramlarını derinlemesine inceleyen,
dönüşümcü / reformist bir perspektif sunmaktadır. Bu bağlamda, kurtarıcı /
savior veya mehdiyet / mahdism gibi harici / external bekleyişlere
odaklanmaktan ziyade, bireysel bilincin / consciousness yükselişi ve kişinin
kendi varoluşsal / existential görevini gerçekleştirme zorunluluğu üzerinde
yoğunlaştığı görülmektedir.
Verilen kaynaklarda Deniz Erten'in beklenen bir Kurtarıcı
veya Mehdi hakkındaki spesifik ve detaylı görüşleri açıkça yer almamakla
birlikte, yazarın temel felsefesi, bu tür harici beklentilerin yerine geçecek
olan bireysel sorumluluk ve içsel dönüşüm kavramlarını merkezine
koymaktadır.
Bireysel Kurtuluş ve İçsel Miras (Yükseliş)
Deniz Erten'in felsefesinde, her bireyin kendi
kurtuluşunu / salvation gerçekleştirmesi ve kendi tekamülünü / evolution
tamamlaması birincil hedeftir. Bu, Peygamber Efendimiz'in (salla’llâhu aleyhi
ve sellem) tavsiye ettiği "ölmeden önce ölmek" düsturu ile doğrudan
bağlantılıdır.
1. Kendine Ait Dehayı / Dâhiliği Gerçekleştirmek: Her insan,
dünyaya bir dahi / genius olarak gelmiştir. Bu dâhiliğin açığa çıkması
ve varoluş hakikatinin / truth gerçekleştirilmesi, dışarıdan gelecek bir
kurtarıcıya / savior değil, kişinin kendi samimiyetine ve gayretine bağlıdır.
Bu, harici bir bekleyişten ziyade içsel bir görev / misyon bilinci
gerektirir.
2. Mirac / Yükseliş: Beden Kalıbını Kırmak: D.E., insanın
yaşadığı bu alemin bir simülasyon / simulation veya rüya / dream olduğunu ve
herkesin "kontrollü bir halüsinasyon" içinde bulunduğunu belirtir. Bu
illüzyonu / illusion bilincimizde kırmanın yolu, yani hakiki varlıkla
buluşmanın metodu, İslami metotlarla kendi miraca / yükselişe yol
almaktır.
- Miraç / Yükseliş, harici bir olaydan ziyade, bilincin yükseliş
merdivenidir.
- İnsan, beden kabrinden / tomb çıkmadıkça, yani nefis / ego
terbiyesinden / education geçmedikçe, hakiki huzuru / inner peace bulamaz.
- Bu yükselişi gerçekleştirmek, beden kabını / formunu burada
iken kırmak suretiyle boyutlar arası / interdimensional geçişi yaşamayı
gerektirir.
3. Kolektif Bilinç ve Toplumsal Kurtuluş: Yazar,
kişisel dönüşümün sadece bireyi değil, kolektif bilinci / collective
consciousness de etkilediğini vurgular. Çözülemeyen toplumsal konulara çözüm
getirmek, bireylerin kendi illüzyonlarını / yanılsamalarını kırarak ve doğru
frekansa / frequency ulaşarak kolektif bilince etki etmesiyle mümkündür.
- Belirli sayıda insanın hakikati fark etmesi bile, kolektif bilincin /
ortak bilincin uyanmasına ve öğrenmesine sebep olacaktır.
- Gerçek Müslüman, kendi idrakini / perception kurtardıktan sonra,
diğerlerine yardım eli uzatarak toplumsal idrake / social perception
hizmet eden ve toplumu ayağa kaldırmaya çalışan kişidir. Bu tanım,
toplumsal bir kurtuluşun dışarıdan bir liderden ziyade, bilinçli
bireylerin gayretiyle / effort geleceğine işaret etmektedir.
Harici Bekleyişlerin Yorumlanması
Deniz Erten, Kuran ve hadislerde geçen her türlü
olayın, dışarıdaki zahiri / literal anlamlarının yanı sıra, bireyin iç
dünyasında (enfüs) gerçekleşen batıni / esoteric anlamları olduğunu belirtir.
- Kıyamet (Uyanış): Kıyamet,
dünyanın sonundan ziyade, bireyin kendi rüyasından uyanıp hakikate ayaklanması
/ "kıyam etmesi" anlamına gelir. İmanlı / faithful insanlar
kıyameti hissetmeyeceklerdir; kıyamet, "kâfir" / disbeliever
tabir edilenlerin (yani hakikati örtenlerin) başına kopacaktır. Bu,
bedensel / physical bir olaydan çok, bilinçsel bir dönüşüm /
transformation sürecinin başlangıcıdır.
- İsa ve Diğer Manevi İşaretler: Hz.
İsa'nın çocukluğumuza dönülmesi / returning to our childhood gerektiği
yönündeki söylemi, bilincin saf ve henüz şartlanmamış / conditioned olduğu
döneme dönme gerekliliğini aydınlatır. Keza Hz. İsa'nın isminin
"yegane, eşsiz inci" anlamına gelen Durr-i Yetim / Unique Pearl
olarak nitelendirilmesi, onun konumunun eşsizliğine işaret eder. Bu tür
manevi şahsiyetler, D.E. için, harici kurtarıcı rollerinden ziyade, tekamül
/ evolution yolundaki rehberler ve yüksek bilinç mertebelerinin /
levels işaretleridir.
Dolayısıyla, Deniz Erten'in felsefi çerçevesinde,
kurtuluş / salvation, dışarıdan beklenen bir şahsın gelişiyle değil, bireyin
kendi üzerine düşen zorlu nefis tezkiyesi / purification, ilimle amel etme /
acting upon knowledge ve bilinç yükselişi görevini yerine getirmesiyle içsel
olarak gerçekleşir. Bu, kişisel kurtuluşun harici bir kahraman / hero
bekleyerek değil, içsel kahramanlığın / heroism keşfedilmesiyle mümkün
olduğu yönünde güçlü bir vurgudur.
Hatırlatma
Deniz Erten'in (D.E.) eserlerinde Arapça / Arabic
kökenli dinî / religious ve tasavvufi / mystical kelimeleri, bazen doğrudan
İngilizce / English karşılıklarıyla veya etimolojik / etymological benzerlikler
üzerinden analiz ederek sunmasının temelinde, eserlerinin İngilizce yazılıp
Türkçeye çevrilmesi gibi bir durum değil, yazarın aktarmak istediği hakikat
ilminin / bilgeliğin evrenselliği ve çağlar üstü niteliği
yatmaktadır. Kaynaklarda, kitabın başlangıçta İngilizce yazıldığına dair
herhangi bir ifade bulunmamakta; aksine, yazarın kendi içsel keşiflerini Türkçe
aktarma çabası ve bu aktarımı yaparken kullandığı didaktik / öğretici metotlar
dikkat çekmektedir.
Bu yaklaşım,
D.E.'nin dinî metinleri bilimsel / scientific ve bütüncül / holistic bir bakış
açısıyla yorumlama çabasının hayati bir parçasıdır.
1. Kuran'ın Çağlar Üstü / Zamanın Ötesinde Bir
Kılavuz Olduğunu İspat Etme Çabası
Deniz Erten, Kuran-ı Kerim'in (K.K.) yüzyıllar
önce Mekke / Mecca'deki bir çöldeki insanlara gelmiş bir hikâye kitabı olarak
görülmesi durumunda, günümüz teknolojisi ve aklına uygulanmasının mümkün
olamayacağı yönündeki görüşlere karşı çıkmaktadır. O, K.K.'ın her çağa, her
topluma uyarlanmak için gönderilmiş bir kılavuz / rehber ve çağlar üstü
/ zamanın ötesinde olduğunu savunmaktadır.
Bu çağlar üstü yapıyı göstermenin bir yolu, kadim
/ ancient Arapça / Arabic kelimelerin sadece zahiri / literal ve tarihsel /
historical anlamlarını değil, aynı zamanda modern bilim (kuantum / quantum
fiziği, nöro-bilim / neuroscience) ve diğer dillerdeki karşılıklarını
kullanarak batıni / ezoterik / esoteric manalarını açığa çıkarmaktır.
2. Dillerin Kökünün "Rab-ca" / İlahi
Dil Olduğunu Gösterme
Misafir, Deniz Erten'e diller arasındaki derin ve
gizli / esoteric bağlantıları göstererek, tüm dillerin kökünün aslında tek bir
manevi dil olan A-Rab-ca / Rab'ça'da (Allah'ın dili) yattığını
anlatmaktadır. Bu bağlamda, İngilizce kelimelerin dahi Arapçadan / Arabic
alıntılanıp dönüştürüldüğünü göstererek, yüzeysel görünen kavramların
arkasındaki ilahi / divine manayı ifşa etmeyi amaçlamaktadır.
Örneğin:
- Kafir / Örtmek:
İngilizcede "örtü" anlamına gelen "cover" /
"kavır" kelimesinin, "örtmek" anlamına gelen Arapça
"kafir" / "kâfir" kelimesinden geldiği örneği
verilmektedir. Bu, beynin de gerçekliği örten bir "kâfir" gibi
davrandığına dair batıni bir işarete dönüşmektedir.
- Adem / Adam: Yazar,
İngilizce "Adam" / "Edım" kelimesinin dahi
"Adem" / "Âdem" kelimesiyle ilginç bir benzerlik
taşıdığını belirtir.
- Kıtr / Katran: Zülkarneyn
/ Zulqarnayn kıssasında geçen "Kıtr" kelimesinin hem
"erimiş bakır" hem de "katran" manasına gelmesi, bunun
beynimizdeki pineal / epifiz beziyle olan ilişkisine dikkat çekmektedir
(çam kozalağına benzerliği ve İngilizcede "pine"dan/çamdan
gelmesi).
- İhlas / Sincerity:
Tasavvufun / Sufism temel hedefi olan "İhlas" /
"Ihlas" kelimesi, "temizlemek, boşaltmak, saflaşmak"
anlamına gelmektedir.
Deniz Erten, bu etimolojik / kökensel analizleri
kullanarak, okuyucunun, kelimenin ses yapısının içerdiği manayı anlaması için
onu okuyanı adeta ittiğini, yani bilincin / consciousness bu manaları içten
bildiğini ifade etmektedir. Bu, bilincin yükselme / ascent sürecinin dahi
kelimelerin (ayetlerin / işaretlerin) içerdiği frekans / titreşim ve manaların
doğru okunmasıyla mümkün olduğu felsefesini destekler.
3. Tercümelerin / Çevirilerin Kısıtlılığı ve
Batıni Anlamı Açığa Çıkarma
D.E., Türkçe meallerin / çevirilerin ve kısır /
limited kelime anlatımlarının K.K.'ı tam anlamıyla yansıtmaktan uzak olduğunu
düşünmektedir. Hatta "tercüme" / "translation" kelimesinin
kökenine bakıldığında, "recm" / "racm" (taşlayarak linç
etme / stoning) kelimesiyle bir bağlantı görüldüğünü belirtir. Bu durum,
tercümelerden ötesini aramanın ve kelimelerin derin manalarını araştırmanın
gerekliliğini vurgulamaktadır.
Yazar, bu nedenle, kelimeleri sadece bir şahıs
kalıbından (örneğin Ebu Cehil) çıkarıp bir sistem / system haline
getirmeyi amaçlamaktadır (Ebu Cehil'i 'Cehaletin Babası' olarak tanımlamak
gibi). İngilizce karşılıkları ve etimolojileri kullanmak, okuyucuyu ezber
kalıpların / memorized patterns dışına çıkarıp tefekküre / derin
düşünmeye davet etmektedir.
4. Eğitimsel ve Hedef Kitle Yaklaşımı
Deniz Erten, kitabın yazılma amacının, tasavvufi
/ mystical terimleri öğrenmekten kaçınan veya bu terimleri öğrenmenin nefsine
ağır geldiği için K.K.'ın hakikatini kaçıran okuyucuların anlayabileceği dilde
ve bilimsel öğelerle paralel bir anlatım sunmak olduğunu açıklamıştır. Bu
sebeple, kavramları bilimsel bulgularla (beyin, kalp, bilinçaltı /
subconscious, elektromanyetik alanlar) destekleyerek ve diller arası
bağlantıları ortaya koyarak, ilmi daha geniş bir kitleye ulaştırmayı
hedeflemiştir.
Sonuç olarak, Deniz Erten'in Arapça kavramları
İngilizce karşılıklarıyla veya etimolojik bağlantılarla ele almasının nedeni, kitabın
orijinal yazım dili ile değil, Kuran'ın / Quran'ın sunduğu ilahi
hakikatin / divine truth evrensel ve bütüncül / holistic olduğunu kanıtlama
ve okuyucuyu bu derin idrake / perception ulaştırma çabasıyla ilgilidir.
Deniz Erten'in (D.E.) "İşaret" serisi
kitapları, yazarın kendini tanımladığı "aciz bir kul" / "aciz
bir kul" kimliğinden yola çıkarak, ona yüklenmiş olduğuna inandığı manevi
/ spiritual görevleri ve bu görevleri yerine getirmek için belirlediği kapsamlı
hedefleri açıkça ortaya koymaktadır. Bu hedefler, bireysel uyanıştan
(mirac/yükseliş) toplumsal dönüşüme (kolektif bilinç/ortak bilinç) kadar geniş
bir yelpazeyi kapsamaktadır.
İlahi lütuf / iyilik ve hikmet / bilgelik ile
kendisine açılan hakikat ilmini/bilgisini kardeşleriyle paylaşma zorunluluğu,
D.E.'nin en temel misyonunu oluşturur.
Birincil Kişisel Görev: Varoluşsal Hakikatin
Gerçekleştirilmesi
Deniz Erten’in görev tanımı, öncelikle kendisiyle
ve kendi içsel dönüşümüyle başlamaktadır. Kendisi, bu hayata gelme amacının,
kendisine bahşedilen dehayı / dâhi'liği açığa çıkarmak olduğuna inanır.
1. Kendi Hakikatini Gerçekleştirmek (Mirac): Yazarın
kişisel görevi, Kur'an'ın / Kur'an ve Hz. Peygamber’in (salla’llâhu aleyhi ve
sellem) tavsiye ettiği gibi **"ölmeden önce ölmek ve miracını/yükselişini
yapmak"**tır. Bu, dünyadan el etek çekmek anlamına gelmez; tam tersine,
mevcut sanal hayatın / virtual reality (rüya/dream, simülasyon/simulation,
kontrollü halüsinasyon/controlled hallucination) illüzyonunu / yanılsamasını
bilincinde kırmak ve hakiki varlığıyla buluşmaktır. Bu kişisel mirac /
yükseliş, insanın "beden kabını/heykelini" oluşturan dört unsurun
(ateş, su, hava, toprak) ötesine geçmesini gerektirir.
2. Bilinçteki Kozayı Kırmak (Kıyam Etmek): Temel amaç,
kişinin kendi bilincindeki kozayı / cocoon kırması ve burada bir kelebek /
butterfly olmasıdır. D.E., bu süreci "Kıyam-et" olarak
adlandırır, zira Kıyamet sadece dünyanın sonu değil, bireyin rüyadan uyanıp
hakikate "ayaklanması" / "uyanması" anlamına
gelir. Ölümün olmadığını anladığında geç olmadan bilincini kıyam ettirmemiş
olmaktan üzülmemek için bu uyanış zorunludur.
3. Hakk’a Ait Bir Esma Terkibi Olmak: D.E., insanın
madde, zaman ve mekâna "ait" bir beden olarak değil, Hakk'a ait bir
esma/ilahi isimler terkibi/bileşimi olduğunu kavraması gerektiğini hedefler. Bu
idrak, kişiye dünyada bulunma amacının tekamül / evolution etmek
ve sonsuzluğunu inşa etmek olduğunu gösterir. Bu hedef, onu daimi olarak
“Artık dön kendine” çağrısına uymaya sevk eder.
İkincil Toplumsal Görev: Hakk'ın Halkına İlim
Yaymak (Tebliğ)
Kişisel dönüşüm sağlandıktan sonra, Deniz
Erten'in misyonu, öğrendiği hakikat ilmini / bilgisini başkalarına ulaştırmaya
odaklanır.
1. İlmin Zekâtını Vermek (Tebliğ): Yazar,
varoluş hakikatinden öğrendiği kadarıyla kardeşlerine bilgi iletme görevini
/ duty gerçekleştirmelidir. Bu, onun "ilminin zekâtı" /
"alms of her knowledge" olarak nitelendirdiği tebliğ / transmission
eylemidir. Bu, yirmi dört saat boyunca kullukta olma lütfuna ulaşmayı ve
Salih amel / iyi işler (hayır-hasenat yapmak, ilim yaymak) işlemeyi gerektirir.
2. Ezber Kalıpları Kırmak (Didaktik/Öğretici
Amaç): Deniz Erten,
eserleriyle okuyucuyu ezberlenmiş kalıpların ve zahiri / literal yorumların
ötesine taşımayı hedefler. Din, Şeriat, Tarikat gibi kavramları derinlemesine,
etimolojik / kökensel ve batıni / ezoterik anlamlarıyla ele alarak, okuyucunun
şuurunun / bilincinin genişlemesine katkıda bulunmayı amaçlar.
- Aynalama Prensibini Öğretmek: Kainatın,
bireyin bilincinin bir "ekranı" / "ayna"sı olarak
çalıştığını, dışarıda görülen olumsuzlukların (acılar, sorunlar) aslında
kişinin kendi içindeki durumun yansıması olduğunu göstermek. Hedef,
dönüşümü dışarıda değil, içte başlatmaktır.
- Aklın Kısıtlılığını ve Teslimiyeti Anlatmak: Kısmi /
cüz-i aklın (birimsel akıl/partial intellect) sınırlı olduğunu ve çoğu
zaman yanıltıcı (vehim / delusion) olduğunu göstererek, kişinin külli akla
/ universal intellect ulaşması için aklını teslim etmesi gerektiğini
öğretmek. Bu, "Artık ne yapsam boş" gibi cehalet / ignorance
kaynaklı kader / destiny anlayışından kurtulmayı içerir.
3. Kolektif Bilince Hizmet Etmek: En nihai
hedeflerden biri, bireysel uyanışın ötesine geçerek, çözülemeyen konulara çözüm
bulmak için kolektif bilince / ortak bilince etki etmektir. D.E., belirli
sayıdaki insanın hakikati fark etmesi durumunda, bu bilginin tüm türe otomatik
olarak yayılması ilkesi (önceki yazılarımızda bahsi geçen yüzüncü maymun
fenomeni gibi) gereği, toplumsal idrake / sosyal algıya hizmet etmeyi amaçlar.
Hakiki Müslüman, kendi idrakini kurtardıktan sonra toplumu ayağa kaldırmaya
çalışır.
Ruhsal Tekamül Metodolojisi ve Didaktik Amaçlar
D.E., görevini yerine getirirken, okuyucuya
pratik ve bilimsel temelli olduğunu düşündüğü manevi metotları öğretmeyi
hedefler.
1. Doğru Dualarla Frekans Ayarını Yapmak:
İslamiyet'teki ibadetlerin (namaz, zikir / remembrance, sadaka / charity, zekât
/ almsgiving) temel amacının, duygusal, beyinsel ve ruhsal şarj için frekans
ayarlarını / frequency settings düzenlemek olduğunu açıklamaktır. Bu metodun
bilincin virüslerinden korunmak için namaz gibi donanımlı olması gerekirken,
nefis tezkiyesi/temizlenmesi olmadan "kaçak" yollarla
(meditasyon/meditation gibi) kurulan bağlantıların tehlikeli olabileceği
uyarısında bulunur.
2. Sürekli Tefekkür / Derin Düşünme Halinde
Olmak: Okuyucuyu sürekli tefekküre / derin düşünmeye teşvik etmek, Kuran'ı /
Kur'an okurken anlatılan sahneleri kafada canlandırma (İza cae / O vakti
hatırla ki) ve "Görmedin mi?" gibi ayetlerle sunulan işaretler /
simgeler üzerine yoğunlaşma metodunu aşılamaktır.
3. Negatif Duyguları Nötrlemek: İnsanların
korku ve aşırı duygusallık (kötümserlik gibi) gibi şeytandan kaynaklanan
duygulardan uzak durmaya çalışması gerektiğini öğretir. Negatif / olumsuz bir
eylemin (fiilin) karşılığını dengelemek için, Salih amel / iyi işler işleyerek
enerjiyi nötr / neutral hale getirme çabasını anlatır. Amaç, artı veya eksi
uçlara tutuklu kalmadan, iletken / geçirgen / conductive olarak orta
yolda (nötr) kalabilmektir.
4. Kuran'ı / Kur'an Okuma Kapasitesini Artırmak: Kuran'ın
harflerinin ve kelimelerinin frekans / titreşim ve seslerle / titreşimlerle
çalıştığını ve bireyin dehasını / dâhi'liğini gerçekleştirmesini sağladığını
anlatır. Bu ilmi doğru okumak için kalp gözünün / basiret gözünün bozuk
olduğunu, çünkü hakikat ilminden yoksun bir hayat yaşandığı için bozulmuş
olduğunu unutmamak gerektiği hatırlatılır.
Bu hedefler bütünü, Deniz Erten’in kendisi için
tasarlanan “PROJE: SENSİN” / “PROJECT: YOU” adlı varoluşsal
projenin parçası olarak görülmekte olup, bu projenin başarısı, ona göre, evrene
ve kolektif bilince yapılacak en büyük hizmettir.
Deniz Erten'in
(D.E.) eserlerinde dinin zahiri / görünen icraatlardan soyut / abstract ve
kalbi / internal bir idrak alanına taşınması hedefi, hakikat ilmi / bilgeliği
yolunda merkezi bir konumdadır. Okuyucu olarak ortaya koyduğunuz endişe, yani bu yaklaşımın fiili
ibadetleri geçersiz kılarak kişisel din anlayışlarının önünü açması ve
dolayısıyla İslam'ın özünü bozması riski, yazarın eserlerinde dolaylı yoldan
yanıtladığı, hatta kendi felsefesinin temelini oluşturduğu bir ikilemi işaret
etmektedir.
Deniz Erten,
bu dönüşümün İslam'ın özünü bozmadığını, tam tersine, asırlardır süregelen ve
İslamiyet'i bir kabir azabına / tomb torment veya hikayeler mecmuasına /
collection of stories indirgeyen anlayışlardan kurtulmanın tek yolu olduğunu
savunur.
İşte D.E.'nin bu konudaki görüşleri ve reformist
açılımın kendince tahrif/bozulma riskine karşı sunduğu güvenceler:
1. Şekilcilikten / Formalizmden Özgürleşmek:
İbadetin Amacı, Eylemin Kendisi Değil, Sonucudur
Deniz Erten, dinin şekli kalıplara / molds
hapsedilmesinin, hakikati örten en büyük perdelerden biri olduğunu belirtir.
a. Şekil Kurbanları ve Kalp Kirliliği: D.E., namazı, orucu veya zekâtı
/ almsgiving sadece fiziksel bir eylem olarak yerine getirip, bu ibadetlerin
kalpte yaratması gereken dönüşümü sağlayamayanları "şekil kurbanları"
ve "kavramların kabir azabı kurbanları" olarak niteler. Yazar,
sadece lafzen / literally okumanın ve ezberlemenin ötesine geçilmesi
gerektiğini, aksi takdirde bilginin kişiye yük olacağını (Kuran'ın 'eşek' diye
nitelediği âlimler gibi) vurgular. Esas kir, bilinç kirliliği / consciousness
pollution olup, yanlış şartlanmaların / conditioning temizlenmesi, yani
"tozlu suyla dolu bardağın boşaltılması" zorunludur.
b. İbadetlerin Gerçek İşlevi: Frekans Ayarı /
Titreşim Düzenlemesi: D.E.'ye göre fiili ibadetler, soyut dine geçiş
aşamasında terk edilen ritüeller / rituals değildir; tam tersine, bilincin
dönüştürülmesi ve ruhsal/bedensel harmoninin / uyumun sağlanması için
kullanılan ilahi metotlar / divine methods ve teknik araçlardır.
- Namaz (Salat), sadece bir ibadet değil, Allah ile irtibat ve destek
kurulan bir buluşmadır. Namazın amacı, yazarın tefekkürüyle / deep thought
bağlantılı olarak, gün içinde sürekli tekrar eden telkinler / suggestions
yoluyla bilinçaltında / subconscious değişiklikler yaparak kişinin kaderini
yeniden inşa etmesini sağlamaktır.
- Namaz vakitleri bile, abdestle temizlenmiş çakralar / chakras, beden,
kalp ve beyin antenleriyle / antennas, en yüksek manyetik alan merkezi
olan Kâbe'ye / Kaaba dönmek suretiyle kozmik yayından nasip almak
üzere özel olarak düzenlenmiştir.
- İbadetlerin amacı, kişinin kendini koruma / korunma mekanizması olan
İman'ı / Faith ve bağışıklık radyasyonu/ışığını artırmaktır.
Dolayısıyla, D.E.'nin bakış açısıyla, ibadetlerin
kaldırılması değil, bunların anlamının kavranması ve taklidi / imitation
bırakarak daimi namaza / perpetual salat ve Ubudiyete (24
saat Hak amaçlı çalışma/hizmet) geçilmesi esastır. Taklidi namaz ise, Maun
Suresi'nde eleştirilen "Yazıklar olsun o namaz kılanlara" hitabının
karşılığına denk gelir.
2. Tahrif / Bozulma ve Kişisel Din Anlayışları
Riski Karşısında Güvenceler
D.E.'nin
vurguladığı içsel yolculuk, kontrolsüz bir subjektiviteye / öznelliğe düşme
riskini taşımaktadır. Ancak D.E., bu riskin önlenmesi için İslamiyet'in zaten
kendisinde olan güvenlik mekanizmalarını hatırlatmaktadır:
a. Cüzi Akıl / Külli Akıl Sınırları: Yazar,
kişisel din anlayışlarının ortaya çıkmasının temel sebebini, bireyin cüzi
akıl / partial intellect ile hareket etmesine bağlar. Kişisel akıl,
algı ve şartlanmalarla / conditioning sınırlı olduğu için yanıltıcı olabilir
(vehim / delusion).
Kuran'ın bize tavsiye ettiği akıl, Akl-ı Küll
/ Universal Intellect (Kalbin aklı) olup, buna ulaşmak için cüzi aklı
teslim etmek gerekir. Eğer bir kişi, kendi zannının / assumption ve idrak
eksikliğinin (bilincin kirliliği) ürünü olan yorumu hakikat sanırsa, bu zaten
tahriftir / bozulmadır.
b. Rehber / Mürşit Zorunluluğu: D.E.'ye göre,
kişisel yorumların önüne geçmenin en kesin yolu, bu yollardan geçmiş, ilmini
bilen ve yaşayan bir mürşit / ruhsal rehber / spiritual guide
eşliğinde ilerlemektir.
- Esma terkibinin / ilahi isimler bileşiminin anlaşılması ve nefis
tezkiyesi / purification gibi hassas konularda, ilmin öğrenilmeden rasgele
esma çekilmesi bile frekans ayarlarını bozarak kişiyi büyük sıkıntılara ve
imtihanlara maruz bırakabilir.
- İslami öğretilerdeki gibi cinni / jinn-related ve şeytani / satanic
etkilerden korunma metotları / protection methods olmadan,
sadece aç kalıp uzlete çekilerek elde edilen bilinç açıklıkları
(meditasyonlar / meditations vs.) şeytanın tuzağına düşmeye yol açabilir.
Bu nedenle, D.E.'nin yaklaşımı, kontrolsüz kişisel din anlayışına değil,
mürşit rehberliğinde disiplinli, korumalı ve kademeli bir bilinç
yükselişine dayanır.
c. Kuran'ın Korunmuşluğu ve Anlamı: Kuran'ın
bizzat Allah tarafından korunduğu bilgisi ("Muhakkak ki zikri (Kur'an-ı
Kerim'i) biz indirdik... Onun koruyucuları da mutlaka biziz") temel bir
güvencedir. Bozulma, Kuran'ın metninde değil, onu yorumlayan ulemanın /
scholars baskıcı ve çıkarcı yaklaşımlarındadır (dini araç olarak kullanmak).
Yazarın hedefi, Kuran'ın her an, yeniden her
kulun idrakine inmekte olduğu gerçeğini hatırlatmaktır. Dolayısıyla,
okuyucunun kendi idraki kadar Kuran'a sahip olduğu bir sistemde,
tahrif/bozulma, idrak eksikliğinden kaynaklanan bir sorundur, yolun
kendisinden değil.
3. Çözüm: Tekamül ve Toplumsal Kurtuluş Hedefi
D.E.'nin reformist açılımı, nihayetinde bireysel
tekamül / evolution yoluyla toplumsal / social kurtuluşa hizmet etmeyi
hedefler.
İslamiyet'in en üst bilincinin, hakiki Müslüman'ı
kendi idrakini kurtardıktan sonra diğerlerine yardım eli uzatıp toplumsal
idrake hizmet eden ve toplumu ayağa kaldırmaya çalışan bir konuma
taşıdığını belirtir. Bu, bireysel kurtuluşu bencillikten ve kişisel tatminden
çıkarıp, kolektif bilincin / ortak bilincin uyanmasına ve iyileşmesine katkı
sağlamak (ilminin zekâtını vermek) görevine dönüştürmektedir. Bu nedenle,
D.E.'nin yolu, sadece soyut bir inanç biçimine değil, toplumsal sorumluluk ve
yardımlaşmayı (infak, zekât) de içeren bütünsel / holistic bir dönüşüme
davettir.
Sonuç olarak
D.E., dinin somut alandan soyut alana çıkarılması hareketini, sadece biçime
takılıp kalmış, asıl amacı (huzur, tekamül, Rabb'e kavuşmak) kaçırmış bir
toplum için zorunlu bir uyanış ve Kıyam-Et (uyanış, ayağa kalkma) eylemi
olarak görmektedir. Ancak bu uyanış, akılsız ve rehbersiz bir
kişisel arayış değil, mutlak tevhid / unity ve otoriteye (Allah'a ve O'nun yol
göstericilerine) teslimiyeti (İslamiyet) temel alan, bilimsel/spiritual
metotlarla desteklenmiş disiplinli bir yolculuktur.
Deniz Erten'in (D.E.) eserlerinde dinî /
religious öğretilerin somut / concrete eylem alanından (Şeriat / Sharia)
alınarak soyut / abstract bir idrak / perception ve kalp / internal alana
taşınması gayesi, hakikat ilmi / science of truth çerçevesinde ele
alınmaktadır. Bu
yaklaşımın, İslam'ın özünden uzaklaşarak Hristiyani / Christian anlayışa yakın
bir bireyselleşmiş inanç biçimine evrileceği ve tahrife / distortion yol
açacağı yönündeki endişeniz, yazarın eserlerinde dikkatle incelediği ve kendi
metoduyla yanıtladığı temel meselelerden biridir.
Deniz Erten,
sunduğu yolun Şeriat'ı zayıflatmadığını, aksine onu yanlış ve kısır / limited
bir yorumdan kurtarıp, olması gereken bütünsel / holistic ve evrensel /
universal boyutuna taşıdığını savunmaktadır.
1. Şeriat Kavramı ve İslami Yolun Bütünsel /
Holistic Yapısı
Deniz Erten'e göre, dinin salt zahiri / literal
ve biçimsel / formal kurallar bütünü olarak algılanması, zaten İslamiyet'in
özünden uzaklaşma ve cehalet / ignorance demektir.
Şeriat'ın Tanımı ve Amacı: D.E., Arapça
/ Arabic kökenli Şeriat kelimesinin "yol, metot / yöntem, adet /
gelenek" ve özellikle "insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa
ulaştıran yol" anlamlarına geldiğini hatırlatır. Bu su, İlim / bilgi
nehrini (Kevser Nehri) simgeler. Dolayısıyla Şeriat, yalnızca kanunlar / laws
değil, bireyi ilahi hakikate ulaştıran bir metottur.
Mertebeler Zincirinin Ayrılmazlığı: Yazar,
Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet kapılarının birbirinden ayrı şeyler gibi
algılanmasının İslami Yolu / Islamic Path anlamamak olduğunu kuvvetle vurgular.
Bu mertebeler, kişinin miracına / yükselişine (bilinç yükseliş merdiveni /
ladder) giden yolda atılması gereken basamaklardır.
- Bir merdivenin ilk basamaklarını çıkmadan son basamağa ulaşılamayacağı
gibi; en son mertebeye ulaşılsa dahi, daha önceki basamaklar (Şeriat)
geçersiz olmaz. Eğer onlar çekilirse, kişi düşer.
- D.E., eski mutasavvıf / mystical bilginlerden Abdülkadir Geylani
Hazretleri'nin, ibadetlerin zahiri / external olarak yerine getirilmedikçe
batıni / esoteric anlamına ulaşılamayacağını ifade ettiğini belirterek,
zahirin / formun batın / öz kadar önemli olduğunu destekler.
Bu bakış açısı, D.E.'nin Şeriat'ı zayıflattığı
iddiasının tersine, onu İslami gelişimin zorunlu temeli ve ilk adım
olarak konumlandırdığını göstermektedir.
2. İbadetlerin ve Amelin (Fiiliyatın) Metodik
İşlevi
D.E., fiili / physical ibadetlerin Hristiyanlıkta
olduğu gibi ruhani / spiritual bir merhamet / grace konsepti lehine terk
edilmesini savunmaz; aksine, ibadetlerin, bireyin elektromanyetik /
electromagnetic ve ruhsal yapısını düzenleyen bilimsel / scientific temelli
metotlar / yöntemler olduğunu savunur.
Frekans Ayarları ve Korunma:
İslamiyet'teki zekât / almsgiving gibi temizlenme araçlarının, namaz / salat ve
zikir / remembrance gibi pratiklerin temel işlevi, duygusal, beyinsel ve ruhsal
şarj / recharge için frekans ayarlarını / frequency settings
yapmaktır.
- Namaz, sadece fiziksel bir eylem değil, aynı zamanda ruhun zamanın
ötesine (AN boyutuna) çıkmasını sağlayan, Allah'ın huzurunda bulunma ve
O'nun desteğine kavuşma halidir.
- Abdestle temizlenmiş çakralarla / chakras, beden ve beyin antenleriyle
/ antennas, en yüksek manyetik alan merkezi olan Kâbe'ye / Kaaba dönülerek
kozmik yayından nasip alınır.
- Hakiki namaz, kulu kötülüklerden ve hayasızlıktan alıkoyar, adeta bir
"enerji kalkanı" / energy shield gibi koruma sağlar.
Aksine, sadece şekli / formal ibadet (taklidi namaz), nefsin
azgınlığını ve egoyu besler.
Bu nedenle, ibadetler, Hristiyanlıkta olduğu gibi
bir kurtarıcı / savior tarafından zaten verilmiş kabul edilen bir lütuf / grace
değil; bireyin kendi bilincini inşa etmesi ve frekansını koruması için zorunlu,
fiili / active metotlardır.
İbadet ve Ubudiyet Arasındaki Fark: D.E., fiili
ibadetlerin bir dönem sonra kalkacağını ima eden bir yaklaşımın aksine, esas
hedefin İbadet (belirli vakit ve şekillerde yerine getirilen ritüel /
ritual) seviyesinden Ubudiyet (yirmi dört saat boyunca Hak amaçlı
yapılan her tür amel / action ve çalışma) seviyesine yükselmek olduğunu
açıklar.
- İbadet, kulun izafi / relative benliğiyle hareket ettiği durumdur.
- Ubudiyet ise, kulun izafi benliğinden sıyrılıp, sadece Hakk'ın / Truth
tecellisinin / manifestation kaldığı, dolayısıyla yapılan işin manasının
Allah'tan / Divine olduğu haldir.
Bu, fiili eylemlerin terk edilmesi değil, fiili
eylemlerin samimiyetle/ihlâsla ve sürekli bir manevi bilinçle yapılması
hedefini ortaya koyar.
3. Tahrif / Bozulma ve Subjektif Din Anlayışı
Riski
Dinin özünün, kişisel yorumların (kendi aklının)
yaygınlaşmasıyla bozulacağı yönündeki endişenize karşılık, D.E. bu riski
engellemek için üç temel direk sunar:
a. Cüzi Akıldan / Parçalı Akıldan Kaçış: D.E.,
"akılcı" / rationalist yaklaşımların kısıtlı ve yanıltıcı /
misleading olduğunu, çünkü aklın bütünsel akla / külli akla ulaşmadan bağımsız
ve şahsi / personal kalmaya mahkûm olduğunu belirtir. Kişisel din anlayışları,
aklın vehim / delusion denen yanlış düşünme şekline meyilli olması ve
kendi kirlenmiş kalp gözlüğü / heart lensi üzerinden yorum yapmasıyla ortaya
çıkar. Bu, tam da tahrifin / bozulmanın kökenidir. D.E.'nin yolu, kişisel
akıldan / cüzi akıldan, Allah'ın aklına / Tek Hakiki Akla teslim
olmaktır.
b. Mürşit / Ruhsal Rehber Zorunluluğu: D.E., kişisel
dönüşüm yolculuğunun (seyri süluk / following the path) ne kadar tehlikeli
olabileceği konusunda kuvvetli uyarılarda bulunur. Kontrolsüz bir şekilde ilim
öğrenmeden esma / divine names çekilmesi, kişinin frekans ayarlarını bozarak
onu şeytani / satanic ya da cinni / jinn-related etkilere açık hale
getirebilir.
- Hak yolunda ilerlerken kaybolmamak için, daha önce bu yollardan
geçmiş, ilmini bilen ve yaşayan bir mürşit / spiritual guide
rehberliğinde ilerlemek hayati önem taşır.
- Keramet / miracle veya ilham / inspiration gibi görünen şeylerin bile
bazen şeytandan gelebileceği, bu yüzden uyanık / alert ve ihlaslı /
sincere (saflaşmış) olunması gerektiği uyarılır.
Bu, D.E.'nin önerdiği yolun, bireysel ve
kontrolsüz bir inanç biçimine (Hristiyani olarak nitelenen subjektiflik) değil,
aksine tasavvufun / Sufism gerektirdiği katı, rehberli ve İslami metodolojiye
dayandığını gösterir.
4. İslam'ın Özü ve Diğer İnançlardan Farkı
İslam'ın özünün bozulması tehlikesine karşılık,
D.E.'nin felsefesi Tevhid / Monotheism ve Birlik / Unity
kavramlarını merkeze koyarak, inancın güvencesini burada görür.
Tevhid ve Şirkin Reddi: D.E., Tevhid
/ birleme anlayışını idrak etmenin, Allah'tan / Divine başka bir varlık
olmadığını anlamak olduğunu belirtir. Bu idrakle, birey namaz kılıp dua ederken
dahi, bir işinin halli için bir arkadaşına güvenip ondan beklediğinde (ona
dayandığında), aslında farkında olmadan gizli şirk / hidden
polytheism (putlaştırma / idolizing) içinde olduğunu anlar.
- Bu "putlar" / idols, tahtadan heykeller değil; para,
makam, şan, şöhret, eş veya evlat gibi varlıklardır.
- D.E.'nin yolu, kişinin bu "ilâh edindiği" putlardan
sarsılarak kurtulması gerektiğini, çünkü yalnızca Allah'a kul olanın
kainata efendi / free olabileceğini öğretir.
Bu, Yahudilikteki katı Tevhid inancına yakın,
İslam'ın en temel ilkesi olan şirki ortadan kaldırmaya odaklanan bir yoldur.
Kolektif Bilinç ve Ubudiyet (Hristiyani
Bireyciliğin Karşıtı): Eğer D.E.'nin yolu Hristiyani bir bireyciliğe /
individualism kayıyor olsaydı, toplumsal sorumluluğu bu kadar vurgulamazdı.
Oysa D.E., İslamiyet'in temel üstünlüğünün, bireysel gelişim için değil,
kolektif gelişim / collective consciousness ve idrak için
düzenlemeler getirmesi olduğunu ifade eder.
- Mevcut küresel kapitalizm / global capitalism, bireyselliği ve
"bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılığı" pompalamaktadır.
İslamiyet ise, kurtuluşun yanında toplumsal görevleri (zekât, infak
/ spending, hayır-hasenat / charity) yerine getirerek başkalarına el
uzatmayı tavsiye eder.
- Hayat, yalnız Hakk'ın halkına hizmet etmek ve yirmi dört saat
ubudiyette / submission olmakla anlam kazanır.
Dolayısıyla,
Deniz Erten'in önerdiği yol, inancı yalnızca şekilden (zahir) değil, aynı
zamanda nefis / ego ve nefsani arzular / desires üzerinden temizleyerek
(batın), kişinin bilincini yükseltmesini (mirac) ve bunu yaparken
bireysellikten uzaklaşıp toplumsal hizmete (ubudiyet) yönelmesini öngören,
İslam'ın özüne dönüş ve dönüşümcü / reformist bir arayıştır. Bu yol, kontrolsüz
subjektiviteyi veya fiili ibadetlerin ihmalini değil, tam tersine, bunların
mürşit / rehber denetiminde ve bilincin yükselmesi hedefiyle tam ve doğru
uygulanmasını şart koşar.
Deniz Erten'in (D.E.) eserlerinde, Mürşit-i
Kâmil / Kâmil Ruhsal Rehber varlığına yapılan sürekli vurgu, yazarın
hakikat ilmi / bilgisi yolculuğunun temel direklerinden birini oluşturmaktadır.
Bu güçlü vurgu, İslamiyet'in temel ibadet ve kaideleri (Şeriat) ile tasavvufi /
mistik uyanış (Hakikat ve Marifet) arasındaki tehlikeli geçişin güvenliğini
sağlamak amacıyla öne sürülmektedir.
D.E.'nin bakış
açısına göre, Peygamber Efendimiz'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem.) bıraktığı ilim
ve metotlar sonsuza dek geçerli olsa da, bu bilgilerin bireyin benzersiz
ruhsal yapısına ve içinde bulunduğu sınavlara/imtihanlara göre doğru dozajda ve
korumalı bir şekilde uygulanması, yaşayan ve bu yoldan geçmiş bir rehberin
varlığını zorunlu kılmaktadır.
Mürşit Varlığının Neden Zorunlu Olduğu Hakkındaki
Görüşleri
Deniz Erten, kişinin yalnızca kitabi bilgiye
(zahiri ilim) veya kendi sınırlı aklına (cüzi akıl/kısmi akıl) güvenerek bu
yolda ilerlemesinin büyük bir hata, hatta ruhsal bir intihar olabileceğini
ileri sürmektedir.
1. Manevi Tehlikelerden Korunma ve Frekans Ayarı:
Manevi yükseliş (tekamül/evrim) teknik bir iştir.
D.E.'ye göre, ruhsal gelişim, kişinin elektromanyetik alanını/enerji alanını
yeni bilgilerle (ilim) ve melekelerle/yeteneklerle yüklemeyi gerektirir. Bu
enerji yüklemesi, tıpkı fiziksel bir enerji yüklemesi gibi, kademeli ve korumalı
olmalıdır.
- Esma Terkibi / İlahi İsimler Bileşimi: Yazar,
her bir insanın Allah'ın isim ve sıfatlarının manalarının farklı
bileşimlerinden (esma terkibi) oluştuğunu belirtir. Nefsi terbiye etmenin
en önemli yolu, kişide hangi isimlerin hüküm sürdüğünü ve hangi isimlerin
eksik veya fazla olduğunu teşhis edecek bir Hak dostundan yardım almaktır.
- Yanlış Esma Kullanımının Riski: Bir
rehber/Hak dostu rehberliği olmadan rastgele esma / ilahi isim çekmenin,
kişinin frekans ayarlarını bozabileceğini ve bu sebeple de kainatın
işletim sistemi yüzünden çeşitli imtihanlara maruz kalabileceğini
özellikle vurgulamaktadır.
- İlham ve Şeytan: İmtihan
gereği, şeytan / aldatıcı fikirler de ilham / esin verebilir. Yükselen
bilinçte, doğruyu yanlıştan ayırt edebilmek (Furkan/furkan) için İslami
metotlarla korunma kalkanları oluşturulmalıdır. Hz. Ali'nin (r.a.)
hikayesinde bile, Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin, keramet / mucize
gibi görünen bir durumu (ağaçların secde etmesi), hemen şeytani bir tuzak
olarak teşhis etmesi, rehberin bu konudaki hayati rolünü gözler önüne
serer.
2. Kısıtlı Aklın (Cüzi Akıl) Sınırlamaları:
İslamiyet'in yalnızca akla değil, imana / güvene
dayandırılmasının en önemli nedeni, aklın vehim / yanlış düşünme şekline
meyilli olmasıdır. D.E., kendi deneyimlerinden yola çıkarak, beynin %70'inin
olumsuz düşünmeye meyilli olduğunu ve bizi sürekli geçmişte yaşattığını, hatta
gerçekliği örten bir "kâfir" / inkar eden gibi davrandığını belirtir.
Bu kısıtlı algıyla (miyop, hipermetrop ve
astigmat kalp gözü ile) Kuran'ı / Kur'an ve hadisleri doğru anlayıp uygulamak
mümkün değildir. Bir mürşit, kişinin bu cüzi/parçalı bakış açısını
kırarak, bütünsel resme (bütünsel akıl / külli akıl) ulaşmasına yardım eder.
3. Amelden / Yaşamdan Geri Kalmama (İrfan):
Bilmek ile olmak / yaşamak arasındaki fark,
D.E.'nin sıklıkla ele aldığı bir konudur. Bir ilahiyatçının/zahiri âlimin otuz
senede debelendiği şeyi, imanı sağlam bir çiftçi amcanın üstün bir analitik
akla sahip olmadan gerçekleştirebilmesi mümkündür.
- İrfan / İrfan (bilgelik), öğrendiğini amele / eyleme çevirmek, yani
yaşamaktır.
- Mürşit, ilmi bilip yaşayan, yani öğrendiklerini içselleştiren ve
uygulayan kişidir (sahabe kelimesinin "dönüşen" anlamına atıf
yaparak). D.E., bilginin tek başına yeterli olmadığını, bilinenin
yaşanmasına vasıta olacak bir rehberin gerektiğini ifade eder.
Mürşidin Kim Olacağına Nasıl Karar Verilir?
Deniz Erten, bir mürşidin seçiminde veya
tanınmasında izlenecek metodoloji hakkında da işaretler sunmaktadır.
1. Rehberin Nitelikleri ve Fonksiyonu:
Mürşidler,
Allah tarafından adeta yerden biten bitkiler gibi, dağılanları yeniden toplamak
için gönderilmiş Hak dostlarıdır. Kuran'da geçen "dağ" / mountain
kavramı dahi, teşbih yoluyla, yeryüzünü (arzı) çivi gibi çakan ve kaybolanlara
yol gösteren âlimleri/arifleri işaret eder. Onlar, "sınırlı
aklımızla" bir yol ayrıcalığı yaratmaya çalışan şeytanın fikirlerine
karşı koruma sağlayanlardır.
2. Mürşit Arayışındaki Temel Hedef:
Bir mürşit ararken esas odaklanılması gereken,
kişinin esmasının ne olduğu kaygısı değil, şu düşünce biçimini gerçekleştirmeye
çalışmaktır: "Ben, Allah'ımın rızası için, bendeki Hakk'ı gerçekleştirmek
için yaşamalıyım. Hakk'ın halkına hizmet etmeli ve yirmi dört saat kullukta
olma lütfuna ulaşmalıyım". Mürşit, tam da bu hedefe ulaşmanızda size
rehberlik eder.
3. Güvenlik ve Doğrulama Mekanizması:
Bir yolcunun, kendisine verilen ilhamın veya
rehberliğin Rahmanî / İlahî olup olmadığını anlaması için, atılan her adımı ve
yaşanan her hali Allah'a ve Peygamber'e (salla'llâhu aleyhi ve sellem)
danışması gerekir.
- Özellikle büyük Hak dostlarının (İbnü’l Arabi, Mevlana, Abdülkadir
Geylani) anlatımlarına başvurulmalıdır, zira onların sözleri, ayet ve
hadislerin açılımlarını sunar.
- Hz. Ali'nin (r.a.) dediği gibi: "İlim bir noktaydı, cahiller onu
çoğalttı". Gerçek ilim, bu karmaşayı sadeleştiren ve Peygamber'in (salla’llâhu
aleyhi ve sellem) ve diğer Hak dostlarının (pirlerin) sözleriyle uyumlu
olan ilimdir.
4. Mürşit Seçiminde İman / Güven:
Mürşidin yol gösterme becerisi, kişinin kendi
aklına yatmayan durumlarda bile Allah yolunda doğru olanı yapmayı seçmesine
bağlıdır. Bu teslimiyet ve güven (iman), kişinin cüzi aklıyla
değil, kalbiyle gerçekleşen bir biliştir. D.E.'ye göre, Mücadele Suresi'nde
(52) anlatılan Hz. Havle'nin, kocasının zulmü karşısında Efendimiz'e (salla'llâhu
aleyhi ve sellem) gidip durumunu anlatması, Peygamber'in kadınlara verdiği
güveni, hoşgörüsünü ve yargısızlığını gösterir. Bu, rehbere olan güvenin
önemini vurgulayan güçlü bir örnektir.
Deniz Erten'in Yolunun Hristiyani Anlayışa Kayma
İddiasına Yanıtı
D.E.'nin bahsettiği bütünsel İslami yolculuk,
Hristiyanlıkta olduğu gibi bireysel vicdanın veya merhametin/lütfun Şeriat'ın
yerine geçmesini savunmaz. Aksine:
- Tevhid ve Ubudiyet Vurgusu: D.E.'nin
yolu, harici putlardan (para, şan, şöhret, eş, evlat) kurtulup yalnızca
Allah'a köle/kul olmayı hedefler. Bu, Hristiyanlaşmış bir bireyciliğe
değil, Tevhid / Birlik bilincine ve ubudiyet (24 saat
kulluk) mertebesine ulaşarak Hakk'ın halkına hizmet etme görevine (tebliğ)
dayanır.
- Kolektif Bilinç ve Toplumsal Görev: Hakiki
Müslüman, kendi idrakini kurtardıktan sonra diğerlerine yardım eli uzatıp toplumsal
idrake hizmet eden ve toplumu ayağa kaldırmaya çalışan kişi olması
sebebiyle, diğer öğretilerden ayrı bir yere sahiptir.
D.E. bu nedenle, somut ibadetlerin manevi özünü
anlamayı şart koşmakla birlikte, bunları tamamen ortadan kaldıran veya kişisel,
kontrolsüz yorumlara izin veren bir yaklaşım önermez; aksine, bu yolculuğun
disiplinli, rehberli ve İslami metodolojiye sıkı sıkıya bağlı olması
gerektiğini savunur.
Deniz Erten'in (D.E.) temel gayesi,
dinî/religious öğretileri salt zahiri / literal bir eylem ve
şekilcilikten/formalizmden arındırarak, bireyin özündeki ilahi hakikati/Divine
Truth ve bilinci/consciousness keşfetmesi üzerine kurmaktır. Bu yolculuğun, Allah
rızasını / pleasure of God unutup kişinin benliğini/ego (nefis) takviye etmesi
ve sonuçta şirke / polytheism düşmesi riskini taşıdığı yönündeki endişeler,
D.E.'nin eserlerinde bizzat ele aldığı ve kendi sisteminin temelini oluşturan
kritik bir ayrımı işaret etmektedir: İbadet ile Ubudiyet
arasındaki fark ve gizli şirk / hidden polytheism tehlikesi.
D.E.'nin metodu, dışarıdan gözlemlendiğinde bir
kişisel gelişim/self-help faaliyeti gibi algılansa bile, aslında nihai hedefi,
benliği/ego'yu güçlendirmek değil, onu Allah'ın varlığında eriterek (Fenafillah
/ annihilation in God) yok etmek, yani şirkin her türlüsünü ortadan
kaldırmaktır.
1. Şirk ve Putlaştırma Kavramının Genişletilmiş
Tanımı
Deniz Erten'e göre, çağımızdaki en büyük
şirk/ortak koşma, eski dönemlerdeki gibi taştan putlara tapınmak değil, kişinin
farkında olmadan kendi nefsini / ego'sunu, isteklerini ve dünyevi
beklentilerini ilah edinmesidir.
a. Gizli Şirk ve İkiliğe Düşme: Tevhid/Birlik
anlayışının temelinde, kainatta Allah'tan / Divine başka bir varlık olmadığı
idraki yatar. Eğer kişi, kendine Allah'tan ayrı ve bağımsız / müstakil bir
varlık izafe ederse (ben varım sanırsa), bu doğrudan gizli şirke düşmek
demektir. "La ilahe illallah" / "Allah'tan başka bir şey
yoktur" şahadetinin hakiki anlamı, "Bende, O'nda, şu da yokum,
yokuz" ve "Olan sadece Allah'tır" demektir.
b. Dünyevi Putlar: D.E., kişinin
eşini putlaştırması, işini halletmede Allah'tan başka bir arkadaşına dayanması,
makam, mülk, evlat veya paraya köle olması gibi eylemleri, kendi ellerimizle
yaptığımız putlara kölelik etmek ve onları ilah edinmek olarak tanımlar. Allah,
kulunu bu putlardan, o putları sarsmak suretiyle (imtihanlar yoluyla)
kurtarmaya çalışır.
D.E.'nin dönüşüm yolculuğu, kişinin kendisine
bahşedilen dehayı / dâhi'liği açığa çıkarma hedefi taşısa da, bu, kişisel bir
başarı olarak değil; Allah'ın esma ve sıfatlarının / Divine names and
attributes manalarının açığa çıkarılması, yani kendindeki Hakk'ı
gerçekleştirmek olarak tanımlanır. Bu süreçte benlik / ego zenginleşmez;
tam tersine, aczin / deficiency ve hiçliğin / nothingness idraki artar.
2. İbadet ve Ubudiyet Farkı: Benliğin Yıkılışı
Deniz Erten'in sistemi, bireyin benliğini takviye
eden ibadet biçimlerinden (şirk riski taşıyan durum) uzaklaşmasını sağlamak
için Ubudiyet kavramını öne sürer.
a. İbadet (Nefisle Kılınan Ritüel): Eğer kul
izafi / göreceli benliğiyle hareket ediyorsa, yaptığı eylem ibadet
olarak adlandırılır. Bu durum, kişinin hala ikilikten sıyrılamadığı ve yaptığı
eylemlerin sadece nefsinin olumsuz yanlarını ve egoyu besleyip benliği
artırdığı bir riski içerir. Maun Suresi'nde eleştirilen "Yazıklar olsun o
namaz kılanlara" hitabı, namazı sadece fiziksel bir aktivite veya gösteriş
/ gösteri için yerine getirip, hakiki manasını ve ahlakını / moral
transformation kaybetmiş kişileri işaret eder.
b. Ubudiyet (Hakk'a Teslimiyet ve Yok Oluş): Ubudiyet
ise, kulun izafi benliğinden sıyrıldığı / soyunduğu ve bedende kalan varlığın
sadece Hakk'ın / Truth tecellisi / manifestation olduğu haldir. Bu, yirmi dört
saat boyunca Hak amaçlı yapılan her tür amel / action ve çalışmadır. Yemeğin
dahi Allah için yenmesi, işini hakkaniyetle yapması, evladını doğru
yetiştirmesi gibi eylemler, Hak rızası gözetilerek yapılıyorsa ibadet haline
gelir.
Ubudiyet, yalnızca Allah'tan razı olmayı değil, Allah'ın
kulunun yaptıklarından razı olmasını dilemekten, yani kulun idrakinin
Allah'ın bakış açısıyla örtüşmesi hedefinden gelir. Bu, Hristiyani bir anlayışa
kayma değil, aksine tasavvufun Fenafillah / Allah’ta yok olma mertebesiyle
eşdeğerdir. Zira o noktada "kendi" (izafi benliği) kalmamıştır.
3. Tezatın Çözümü: İlahi Rehberlik ve Tefekkür /
Derin Düşünme
D.E.'nin öğretisi, kişisel bir din oluşturup
şirke düşme riskine karşı iki temel koruyucu mekanizma sunar: Mürşit Rehberliği
ve Kuran'ın Metodik Kullanımı.
a. Mürşit/Rehber Zorunluluğu:
Bilinçaltı/subconscious temizliği ve esma terkibinin / Divine name composition
dengelenmesi gibi süreçler, bireyin kendi başına yapabileceği kontrolsüz ve
tehlikeli yollar değildir. Bu yolda ilerlerken kaybolma (şeytanlaşma /
satanization) riski çok yüksektir. Mürşit / ruhsal rehber, kişinin benliğinde
ayaklanan olumsuz esmaları (Celal isimleri) zıddı olan dengeleyici esmalarla
(Cemal isimleri) hangi oranlarda ve ne şekilde zikredileceğini gösterir.
Mürşit, kişinin nefsinin kayıtlarından çıkıp "Allah'ın aklıyla
akıllanmaya" / Akl-ı Küll / Universal Intellect çabalamasına
vesile olur.
b. İman (Güven) ve Teslimiyet: Kişi,
aklının/cüzi aklının yetmediği yerde, "anlamasam da teslim oldum,
güvendim" fikrini benimsemek zorundadır. Bu iman/güven, şahsi aklın
aradan çıkarılıp, Allah'ın ve Resulü'nün tavsiyelerine teslim olunmasıdır.
Aksine, kişisel yorumlar ve fikirler yoluyla hakikatten uzaklaşmak, şeytanın en
büyük günahı olan şirk günahına ve cennetten/huzurdan kovulmaya yol açar.
Dolayısıyla,
D.E.'nin yolu, benliği takviye eden sıradan bir kişisel gelişim metodu değil;
kişinin kendisine ait sandığı varlığın/benliğin sadece Allah'ın isimlerinin
manalarının bir terkibi olduğunu idrak etmek ve bu izafi benliği, mutlak varlık
olan Allah'ın rızası uğruna O'nun hizmetine sunmak (Ubudiyet) için tasarlanmış
bir metottur. Bu, şirkin zıddı olan tevhide ulaşmanın ve tam hürriyetin
(yalnız Allah'a kul olanın kainata efendi olması) tek yoludur.
Deniz Erten'in (D.E.) eserlerinde, özellikle de
manevi tekamül/evrim yolculuğunun kritik aşamalarında bir Mürşid-i Kâmil'e
/ Olgun Ruhsal Rehber'e olan mutlak ihtiyaç, en şiddetli şekilde
savunulan görüşlerden biridir. Buna rağmen, yazarın kendi mürşidinin kimliğini
açıkça belirtmekten kaçınması, yazarın genel hakikat ilmi / bilgisi felsefesi
ve öğretim metoduyla yakından ilişkilidir ve bu durum, tesadüfi bir tercih
değil, bilinçli bir didaktik / öğretici yaklaşımdır.
Deniz Erten'in bir mürşit/rehber üzerinde bu
denli ısrar etmesinin ve aynı zamanda onun kimliğini gizli tutmasının
nedenleri, kişinin benliğini/nefsini aradan çıkarma ve ilme konsantre
olma görevinde yatmaktadır.
1. Hakikat Yolculuğunun Teknik Gerekliliği ve
Gizlilik
D.E., manevi yükselişi bir takım ruhsal ve
elektromanyetik / elektromanyetik prensiplere dayalı teknik bir süreç olarak
tanımlar. Bu süreçte rehberlik olmadan ilerlemek tehlikelidir ve bu durum
mürşidin varlığını zorunlu kılar. Ancak bu rehberin kimliğinin gizlenmesi,
süreci koruma amacı taşır:
a. Nefsi Takviye Eden Yorumlardan Kaçınma (Şirk
Riski): D.E., nefsin / ego'nun kendine olan cömertliğini ve bir başkasına karşı
olan cimriliğini, terbiye edilmemiş nefsin sanal kandırmacaları olarak görür.
Eğer kişi, ilmi veya manevi yolculuğu bir başarı olarak görüp kendi benliğini
takviye ederse, Allah rızasını unutur ve bu durum gizli şirk / hidden
polytheism tehlikesine yol açar. Mürşidin fiziksel veya dünyevi kimliğinin
(makam, isim, şöhret) sürekli gündemde olması, bu rehberin de tıpkı diğer
dünyevi putlar gibi ilahlaştırılması/putlaştırılması riskini doğurur. Rehberin
varlığı, kişinin benliğini kuvvetlendirmek yerine, onu tevhid/birlik bilincine
ulaştırmayı hedeflemelidir.
b. Mürşidin Korunması ve Misyonun Sırrı: Eserlerde, D.E.'nin yakın çevresinde (Misafir, Mehmet
Ali Hocam) ilmi derinliği yüksek şahsiyetler olduğu açıkça görülmektedir. Özellikle
Misafir, olağanüstü bilgiye ve geleceği görme/boyut atlama gibi kerametlere
sahip gizemli bir varlık olarak tanıtılır. Bu tür varlıkların, hakikati örten
ve yargılayan zihinler tarafından hedef alınmaması ve enerjilerinin yanlış
yönlendirilmemesi gerekir. İnsanlar, akılları ermese dahi (cüzi akıl/parçalı
akıl), hemen yargılama eğilimindedirler. Mürşidini saklamak, onu bu tür
yargılardan ve ilminin suiistimal edilmesinden koruma amacı taşıyor olabilir.
c. İlme Konsantre Olma Gerekliliği: D.E.,
okuyucularına sürekli olarak kişilerle ilgili düşündüklerini bir kenara
koyup sadece ilme konsantre olmalarını tavsiye eder. Eğer bir mürşidin adı
ifşa edilirse, okuyucunun dikkati hemen o şahsiyete, onun hayatına, eylemlerine
veya çevresine kayar; bu ise esas amaç olan hakikat ilminin/bilgeliğin
kaçırılmasına yol açar. Hakiki rehberlik, bireyin kendi içinde (enfüs) olanı
görmesine yardımcı olmayı amaçlar.
2. Rehberlik ve İmtihan Kavramının
İçselleştirilmesi
Yazarın rehberlik anlayışı, harici / dışsal bir
kahramanı / hero beklemekten çok, rehberliği bir süreç ve metot olarak ele
alır.
a. Rehberlik İlkesi Peygamberimizdir (salla'llâhu
aleyhi ve sellem) D.E.'nin en büyük rol modeli ve rehberi,
Kainatın En Güzel Yaratılmışı olan Peygamber Efendimiz'dir (salla’llâhu aleyhi
ve sellem). O'nun yaşam tarzı, ahlaki ve fiili özellikleri (ahlak-ı Muhammedi)
rehberlik için esas kılavuzdur. Mürşidler, Peygamberimiz'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) metotlarını
kişinin kendi esma terkibine/ilahi isimler bileşimine uygun olarak uygulamasını
sağlayan aracıdırlar. Bu, rehberliğin Peygamberimizin mirası olan ilme/bilgiye
ait olduğu, şahsa ait olmadığı anlamına gelir.
b. Mürşit Seçimi ve Teslimiyet İmtihanı: Mürşitler,
tasavvufta kişiyi anahtarı olan esma/ilahi isimler kapısından Allah'a / Divine
ulaştırırlar ve rehberlik ederler. Mürşidin kim olacağına karar verme süreci
ise zaten bir teslimiyet/iman imtihanıdır: Kişi, kendi kısıtlı aklını (cüzi
akıl) / kısmi aklını aradan çıkarıp, Hak yolunda ilerlemek için kime
güveneceğine kalbiyle karar vermelidir. D.E.'nin önerdiği yol, akılsız ve
bağımsız bir inanç sistemi değil, mürşit denilen, bu yolda yürümüş hakiki
İslam yolcularından bilgi ve koruma metotlarının alınması gerekliliğidir.
c. "Senin Kim Olduğunu" Gösterme
Görevi: Nihayetinde, mürşidin görevi, kişinin nefsi için mi yoksa Allah için mi
hareket ettiğini göstermektir. Mürşidinin adını bilen kişi, bu isme bağımlı
kalır ve kendi hakikatini/özünü gerçekleştirmekten sapabilir. Yazarın sürekli
olarak "PROJE: SENSİN" / "PROJECT: YOU" demesi, rehberliğin
sonucunun kişinin kendi varoluşsal amacını gerçekleştirmesi, yani dışarıdaki
bir isme bağlanmak yerine kendi dehasını / dâhi'liğini ortaya çıkarması
olduğunu gösterir.
Bu bağlamda, Deniz Erten'in mürşit kimliğini açık
etmemesi, hem rehberlik ilmini ve metodunu kişiselleşmekten korumakta, hem de
okuyucuyu sürekli olarak odak noktasının dışarıdaki bir kimlik değil, kendi
içsel teslimiyeti ve dönüşümü olduğu yönünde uyarmaktadır.
3. İlgili Konuların Hatırlatılması (Önceki
Yazılarımızda)
- Mürşidin Rolü: D.E.'nin
kendisi, Misafir'in (gizemli rehberi) kendisine aktardığı bilgiler
sayesinde simülasyon/rüya halinden çıkma metotlarını öğrendiğini belirtir.
- Mürşit-i Kâmil'in Fonksiyonu: Önceki
yazılarımızda da belirtildiği gibi, Mürşit-i Kâmil, kişiyi kendi anahtarı
olan esma kapısından Allah'a ulaştıran, yani onun nefis
tezkiyesi/temizlenmesi sürecini doğru dozajda ve güvenli bir şekilde
yöneten kişidir.
- İlimden Geri Kalmama: Mehmet Ali Hocam gibi
âlimlerin eserlerinin okunmaya çalışılması, kişinin sürekli ilim peşinde
olması ve ilmini amele/eyleme (yaşamaya) çevirmesi gerektiğini gösterir.
Deniz Erten’in
(D.E.) eserlerinde ortaya koyduğu derin felsefi ve manevi dönüşüm çabası göz
önüne alındığında, kendisinin mevcut dinî/religious anlayışları yeniden
yorumlama ve canlandırma gayreti, onu çağdaş bir Müceddid (Yenileyici /
Reformist) vasfıyla hareket ettiği düşüncesine yaklaştırmaktadır. Ancak yazarın
kendi rolüne, liderliğe ve manevi rehberliğe dair görüşleri, bu yenilenme
eyleminin amacının "kişileri kendine bağlamak" veya "şahsına
münhasır bir temsilcilik" oluşturmak değil, tam tersine, okuyucuyu nihai
olarak Allah’a teslimiyete ve kendi özüne / hakikatine
bağlamak olduğu yönündedir.
D.E.’nin bu dönüşümcü rolü ve aynı zamanda bu
yolun tahrife/bozulmaya ve şahısperestliğe / kişiye tapınmaya yol açmayacağına
dair sunduğu güvenceler aşağıda detaylı olarak incelenmiştir.
Deniz Erten'in Kendini Konumlandırması ve
Müceddid/Yenileyici Vasfı
Deniz Erten,
kendisini hiçbir zaman bir âlim/bilgin ya da mürşit/rehber olarak tanımlamaz;
aksine, sürekli olarak aciz bir kul / aciz bir kul olduğunu ve bu
yolda hala çok başında bulunduğunu ifade eder. Yayıncısının özgeçmişini ve
derecelerini yazma teklifini reddetmesi, bunun Kuran'ın / Kur’an “eşek” diye
nitelendirdiği âlimlerden biri olup olmadığını göstermeyeceğini bilmesindendir,
dolayısıyla benlikten / ego’dan kaçınma amacı taşır.
Ancak, onun hedefi tam anlamıyla bir
yenilenmedir:
- Hakikat İlmini / Bilgeliği Yayma Misyonu: D.E.'nin
yegâne görevi, kendisine verilen ilmi, öğrendiklerini ve bildirilenleri
tebliğ / iletmek ve yaşayarak göstermektir. Bu tebliğ, onun ilminin
zekâtıdır.
- Kavramların Yeniden Yorumlanması: O,
Kuran’a bir hikâye kitabı olarak bakılmasını eleştirir ve Kuran’ın her
çağa, her topluma uyarlanmak için gönderilmiş, çağlar üstü /
zamanın ötesinde bir kılavuz olduğunu savunur. Onun bu reformist yönü, bilimsel verileri
(nörobilim / neuroscience, kuantum / quantum) kullanarak dinî kavramları
yeniden tanımlamasında yatar (Örneğin; Kıyamet’i bireysel uyanışa,
Şeriat’ı ilim nehrine ulaştıran metot/yol’a benzetmesi ve İman’ı zihnin/bilincin
güvenlik duvarı / radyasyonu olarak açıklaması).
Bu dönüşümcü çaba, D.E.'nin dinin yalnızca bir
kabir azabı / tomb torment veya korkutma aracı gibi lanse edilmesine karşı
çıkan, aksine merhamet ve şefkat dini / merhamet ve şefkat dini olduğunu
gösteren bir yenileme hareketine liderlik ettiğini düşündürmektedir.
Kişileri Kendine Bağlama Riski ve Tevhid Vurgusu
D.E.’nin felsefesinin temel taşı, kişinin tüm
bağımlılıklarından ve izafi / göreceli benliğinden sıyrılıp mutlak olan Allah'a
teslim olmasıdır (İslamiyet / teslimiyet). Bu teslimiyet, dışsal bir şahsa veya
lidere bağlılığı reddeder.
1. Benlikten / Ego'dan Kaçınma ve Şirki Reddetme: D.E.’nin
eserleri, insanın karşı karşıya olduğu en büyük tehlikenin gizli şirk / hidden
polytheism olduğunu vurgular. Bu şirk, taştan putlardan ziyade, parayı,
makamı, eşi, evladı ya da kendi benliğini/ego'sunu ilah edinmektir. Eğer kişi,
yaptığı manevi çalışmaları kendi benliğini takviye etmek için kullanırsa, bu
durum ibadeti şirke çevirir.
D.E., kendi ismini kullanırken dahi okuyucudan o
yerlere kendi adını yazmasını talep eder. Bu, anlatılan ilmin D.E.’ye özel
değil, herkesin varoluşsal gerçeğine / varoluşsal hakikatine ait
olduğunu vurgular. Amaç, okuyucunun dışarıdaki bir şahsa değil, kendisine ve
Yaradan’ına kavuşmasıdır.
2. Mürşit / Rehber Varlığının Amacı: D.E.’nin
Mürşit/rehber konusundaki ısrarı, kişinin nefs tezkiyesi / purification ve
bilinçaltı temizliği / subconscious cleansing gibi hassas bir süreçte, korunma
metotları / protection methods olmadan ilerlemesinin şeytani/satanic
fikirlere ve frekans bozukluklarına (Esma terkibi/ilahi isimler bileşimi) yol
açma riskinden kaynaklanır.
Mürşit, kişiyi kendisine değil, Allah'a giden
yola ulaştıran teknik bir kılavuzdur. D.E., okuyucuları defalarca
uyarmaktadır: Kişilerle ilgili düşündüklerinizi bir kenara koyun ve sadece
ilme konsantre olun. D.E.'nin görev tanımı, bir liderlik rolü almak değil,
ilmini tebliğ etmek ve rol model / öğretmen olmak, teslim olmuş
bir kulun ahlaki ve fiili özelliklerini göstermeye çalışmaktır.
Mürşidin
Kimliğinin Gizli Tutulması (Önemli Bir Husus)
D.E.'nin kendi mürşidinin kimliğini açıkça
belirtmemesi, tam da sorunuzda dile getirilen "kendine bağlama"
riskini önlemek için tasarlanmış bir didaktik / öğretici yaklaşımdır (önceki
yazılarımızda da bu konuya değinilmiştir).
- İlahi İlim Üzerine Yoğunlaşma: Mürşidin kimliği ifşa
edilseydi, dikkatler hızla o şahsın zahiri / dışsal özelliklerine, hayat
hikayesine veya çevresine kayabilirdi. Bu durum, okuyucunun
ilmin/bilginin özünden sapmasına ve şahsı yüceltmesine neden olurdu. Mürşidin isminin gizli
kalması, okuyucuyu sadece Hakikat İlmi üzerine odaklanmaya
zorlamaktadır.
- Yargı ve Kibir Engeli: Mürşit,
bir "Hak dostu"dur. D.E., insanların kendi cüzi/parçalı
akıllarıyla (mi-yop, hipermetrop, astigmat kalp gözüyle) yargılama
eğiliminde olduğunu belirtir. Kibrin, şeytanın cennetten atılmasının
sebebi olduğunu, dolayısıyla kibirden arınmadan ilmin anlaşılamayacağını
savunur. Mürşidin gizli kalması, onun nefsani yargılardan korunmasına
olanak tanır.
- Hizmetin Gizliliği: Mehmet
Ali Hocam'ın tevazuu/alçakgönüllülüğü nedeniyle böyle şeyler denmesinden
hoşlanmaması örneğinde olduğu gibi, hakiki rehberlik ve hizmet, çoğunlukla
göz önünde olmayı gerektirmez.
Sonuç olarak, Deniz Erten'in yolu, İslami
öğretilerin özünü kaybetmiş olanları Tevhid ve Ubudiyet
bilincine, yani kişinin kendisi için yaratılmış dâhiliğe / genius
ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi/temsilcisi olma potansiyeline ulaştırmayı
hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi, kişiyi harici bir temsilciye bağlamaktan
ziyade, kendi varoluşsal özgürlüğüne / hakikatine kavuşturmayı
amaçladığından, bu yolun şahıs merkezli bir din anlayışına yol açması, yazarın
kendi felsefesiyle ve ilahi rehberliğe dair katı kurallarıyla çelişmektedir.
Deniz Erten'in
(D.E.) eserlerinde manevi / spiritual rehber / kılavuz olarak bir Mürşid-i
Kâmil'e (Olgun Ruhsal Rehber) olan ihtiyacın bu denli şiddetle
vurgulanırken, yazarın kendi rehberini açıkça ifşa etmemesi, tasavvufi /
mystical yolculukların geleneksel anlayışında tenkit / eleştiriye açık bir
husustur. Zira Şeriat / Şeriat okullarında ve tasavvufun disiplinli kollarında,
bilginin kaynağının, özellikle de manevi yollara ait bilgilerin kaynağının
açıkça belirtilmesi (silsilenin bilinmesi) beklenir.
Deniz Erten'in bu konudaki tavrı, kişisel bir
çekinceden ziyade, kendi öğretisinin temelini oluşturan Tevhid / Birlik
ve benlikten / ego'dan arınma ilkeleriyle bağlantılı, bilinçli bir
pedagojik / öğretici metottur.
1. Mürşidin Gizli Tutulmasının Sebepleri: Kişiye
Bağlanmayı Engellemek
D.E.'nin, mürşit konusundaki ısrarına rağmen,
onun kimliğini saklamasının temel nedeni, okuyucunun dikkatini şahıstan /
kişiden İlim / Bilgi ve metoda yöneltmektir.
a. Rehberi Putlaştırma ve Şirk Riski: D.E., insanın
sürekli olarak dünyevi şeyleri veya şahsiyetleri ilah edinme /
putlaştırma eğiliminde olduğunu belirtir. Eğer mürşidin kimliği (ad, şöhret,
statü) sürekli olarak vurgulanırsa, öğrencinin zihni kolayca o şahsiyeti,
Allah'tan / Yaradan'dan bağımsız bir kurtarıcı / savior gibi görme tuzağına
düşebilir. Bu, D.E.'nin en büyük düşman olarak gördüğü gizli şirk / hidden
polytheism tehlikesini beraberinde getirir. Bu sebeple, yazarın kendisi
bile yayıncısının özgeçmişini ve derecelerini yazma teklifini, bu bilgilerin
kendisinin Kur'an’ın / Kur’an'ın "eşek" diye nitelediği âlimlerden /
bilginlerden olup olmadığını göstermeyeceğini bilmesi nedeniyle reddetmiştir.
Amaç, kişiyi değil, ilmi esas almaktır.
b. Cüzi Akıl / Parçalı Akıl ile Yargılamanın
Önlenmesi: D.E., insanın cüzi aklı / kısmi aklı ile
hareket ettiğinde kaçınılmaz olarak yargılamaya ve kalıplarla / patterns
düşünmeye başladığını ifade eder. Yazar, kendi kitabını yazarken ilk başta
isminin bilinmemesini istemesinin sebebini de tam olarak buna bağlar: Cüzi
akılla yapılan yargılamalar (kadın/erkek, yaşlı/genç, ünlü/ünsüz gibi) nedeniyle,
bu derece önemli olan hakikat ilminin / bilgeliğin göz ardı edilebileceğini
düşünmüştür. Okuyucunun dikkatini, rehberin dünyevi kimliğine değil, aktarılan ilim
ve metoda konsantre etmesi amaçlanır.
c. Bireysel Tecelliyi / Yansımayı Vurgulama: D.E.,
okuyucularından, kitapta kendi isminin geçtiği yerlere kendi isimlerini
yazmalarını talep eder. Bu, bilginin sadece D.E.'ye ait bir keşif /
discovery olmadığını, aksine, her okuyucunun kendi bilincinde / consciousness
gerçekleştirmesi gereken evrensel bir hakikat / truth olduğunu göstermeyi
amaçlar. Bu, "kendine bağlama" eyleminin tam tersi olarak, kişiyi özüne
/ kendi hakikatine bağlama gayretidir.
2. Bilginin Kaynağı: Mürşit, Keşif ve Silsileye
Bağlılık
Kişinin bir bilgiyi ya mürşitten / rehberden
aldığını ifşa etmesi ya da kendi keşfi / ilhamı olduğunu söylemesi gerektiği
yönündeki eleştiriye karşılık, D.E.’nin yolculuğu, bu iki durumu ayıran katı
bir çizgi yerine, bütünleşik bir kaynaklandırma sunar.
a. Hem Kişisel Keşif Hem de Rehberlik: D.E., sürekli
olarak acıların, deneyimlerin ve aldığı derslerin, kendisini Rabb'inden /
Yaradan’dan gelen bir terbiye / education süreci olarak gördüğünü ve bu yolla
bazı şeyleri anlamaya başladığını ("Ben çözmedim. Kimim ki? Sadece bazı şeyleri ucundan da olsa
anlamaya başladım") itiraf eder. Bu, aktardığı bilgilerin kendi
kişisel tefekkür / derin düşünme ve idrak sürecinden
geçtiğini gösterir. Aynı zamanda, bu hakikat ilmini kardeşlerine iletme
görevini, Rab’binin ona verdiği ilminin zekâtı / alms of her
knowledge olarak görür.
Ancak bu kişisel idrak, harici/dışsal rehberlik
olmadan mümkün olmamıştır. D.E., bu yolda kendisine yol gösteren kişilerin
varlığını açıkça belirtir:
- Misafir: Boyut atlayan, tayy-i mekan
/ yer değiştirme, bast-ı zaman / zamanı bükme gibi özelliklere sahip,
gelecekteki olayları bilen ve D.E.'ye çok derin teknik bilgiler aktaran
gizemli bir varlıktır. Misafir’den aldığı bilgiler, D.E.’nin ilmi
sisteminin temelini oluşturur.
- Mehmet Ali Hocam:
Kendisine kitap yazması gerektiğini söyleyen ve "İşaret"
serisinin başlangıç hikayesine vesile olan, tasavvuf ve rüya yorumu
konusunda yetkin bir âlim/bilgin.
- Kadim Rehberler:
Eserlerinde sürekli olarak Hz. Peygamber (salla'llâhu aleyhi ve sellem.)
ve pirim dediği Muhyiddin İbnü’l Arabi, Mevlana Hazretleri ve
Abdülkadir Geylani Hazretleri gibi manevi önderlerin sözlerine ve
felsefelerine başvurur.
D.E.'nin yolu, bu bağlamda, Üveysi / Üveysî
(Hızır'dan ders aldığını söyleyenler) veya sadece rüyalarla / dreams beslenen
bir yol değil; mürşit/rehber eşliğinde, kadim ilimlerin ışığında, kendi
bilincini açığa çıkarma (keşif) gayretidir.
3. Şeytanî / Şeytani İlim ve Rehberliğin
Doğrulanması
"İblis'in
yetiştirdiği birçok şeyh kılıklı kişi gelip geçmiştir" endişesi ve
bu yolda kaybedilen birçok yolcu olduğu gerçeği, D.E.'nin Mürşit konusundaki
ısrarını haklı çıkaran en önemli husustur. D.E., bu yolda ilerlemenin teknik
bir iş olduğunu ve korunma metotları / protection methods olmadan insanın
şeytanın / Satan'ın eline düşmesinin çok yakın bir ihtimal olduğunu belirtir.
a. Şeytanî Vesveseden / Yanılsamadan Korunma: D.E., manevi
çalışmalarda (meditasyon / meditation, zikir / remembrance, esma çekimi) kısmen
yükselebilen bilinçlerin, doğru metotlar ve koruma olmadan kolayca düşebileceği
ve şeytanın ilham / esin verebileceği uyarısında bulunur.
b. Rehberliğin Doğrulama Mekanizması: D.E., bu
şüphe ve tezatın aşılması için çok net bir güvenlik mekanizması sunar. Kişi,
şeytanın tarafına düşüp düşmediğini anlamak için attığı her adımı ve yaşadığı
her hali, Allah'a ve Peygamberine (salla'llâhu aleyhi ve sellem.)
danışmalıdır.
- Hadisler ve Ayetler: Her adım, ayet ve hadislerin açılımları ile
kontrol edilmelidir.
- Hakiki Kaynaklar: Bu açılımları anlamak için İbnü'l Arabi, Mevlana
gibi hakiki Hak dostlarının anlatımlarına başvurulmalıdır.
Bu metot,
kişisel keşif ve rehberlik iddialarının, İslam'ın temel kaynaklarına olan
uygunluğunu sürekli kontrol altında tutmayı gerektirir. Bu, D.E.’nin yolunu,
rastgele kişisel yorumların veya "şeytanlaşmış" / satanized
ayrımcılıkların yol açtığı tahrif / bozulma riskine karşı güvence altına
almaktadır.
Özetle, Deniz
Erten, kendi mürşidini ifşa etmeyerek, okuyucunun aradığı aşka ve hakikate
dışarıdaki bir kişide değil, kendi içinde bulması gerektiğini öğretir. Mürşidin varlığı, bu içsel
yolculuğun güvenliğini sağlamak için zorunludur, ancak onun kimliğinin açığa
çıkarılmaması, tevhid bilincinin zedelenmemesi ve kişinin "çekil
aradan, kalsın Yaradan" felsefesine tam teslim olması için bilinçli
bir stratejidir.
Deniz Erten'in
(D.E.) eserlerinde manevi / spiritual yolculuğa dair sunduğu bakış açısı,
kişinin kendi hakikatini / özünü keşfetmesi gerektiği yönündedir. Ancak, bu
içsel arayışın, denetimsiz, rehbersiz veya yalnızca kişinin kendi nefs /
benliği rehberliğinde yapılmasına karşı en güçlü uyarılar yine yazarın kendisi
ve Misafir / Mürşit figürleri tarafından yapılmaktadır.
Ortaya koyduğunuz eleştiri ve endişe, tasavvuf /
tasavvuf yolunun temel prensiplerinden biri olan "Mürşidi olmayanın
mürşidi şeytandır" düsturuyla birebir örtüşmektedir. D.E., bu kritik
tehlikenin farkındadır ve tam da bu tehlikeden korunmak için Mürşid-i Kâmil
/ Olgun Ruhsal Rehber varlığını hayati derecede zorunlu kılmaktadır.
D.E.'nin Yolculuk Anlayışında Şeytan ve Nefsin
Tehlikesi
Deniz Erten, kişinin içindeki hakikati bulmaya
çalışırken rehberliğe neden ihtiyaç duyduğunu detaylıca açıklar:
1. Nefsin Kendine Kör Olması ve Gizli Şirk /
Ortak Koşma: Nefis / ego, terbiye edilmedikçe her zaman "kendine kör,
kendine masum" olma eğilimindedir. Kişi, nefsini terbiye /
eğitim edemediğinde, kendi eylemlerinin kurbanı olduğunu kabul edemez ve suçu
sürekli başkalarına veya kadere atar. Bu durum, kişinin
benliğini/ego'sunu müstakil / bağımsız bir varlık olarak görmesine yol açar, ki
bu da en büyük tehlike olan gizli şirktir.
2. Aklın Kısıtlılığı ve Vehim / Yanılgı: D.E., insanın
cüzi aklı / kısmi aklı ile hareket ettiğinde, aklın sadece doğru düşünmeye
değil, aynı zamanda vehim / yanlış düşünme şekline de meyilli olduğunu
vurgular. Vehim, olmayanı var, var olanı yok gösterir. Bu kısıtlı algı ile
kişi, şeytanın verdiği ilham / esini, Allah'tan gelen vahiy / revelation
sanabilir.
3. Şeytanın Rolü ve İlmi Yetersizlik: Kaynaklar, şeytanın da Allah'ın
ilminden / bilgisinden faydalandığını ve belirli bir süreye kadar yetkisi ve
izni olduğunu açıkça belirtir. D.E.'ye göre, insanları güç kullanmaya ve
kaba kuvvete iten tek şey "ilmi yetersizlik ve cehalettir". Bu
cehalet, kişinin kendi nefsini denetimsiz bırakmasına ve dolayısıyla şeytanın
tuzağına düşmesine neden olur. D.E. bu nedenle, İslami metotlar ve korunma
kalkanları olmadan, sadece aç kalıp uzlete çekilerek bile bir açılım
yaşanabileceğini, ancak bu durumda delirmeden / kaybolmadan hayatta kalmanın
asıl mesele olduğunu söyler.
D.E.'nin Sisteminde Mürşidin Kaçınılmaz Harici /
Dışsal Rolü
Deniz Erten, kişinin "kendi içindeki
hakikate" ulaşmasını hedeflerken, bunu kendi başına
gerçekleştirebileceğini savunmaz. Tam tersine, içsel dönüşüm için harici /
dışsal rehberlik bir zorunluluktur:
1. Mürşit Teknik Bir Kılavuzdur: D.E., manevi
yükselişin (mirac / yükseliş) teknik bir iş olduğunu ve Mürşit'in,
"bu yolda yürümüş hakiki İslam yolcularından" / "hakiki İslam
yolcularından" olduğunu belirtir. Mürşit'in görevi, kişide hüküm süren
nefsi dengeleyerek, onu yanlış frekans ayarlarından ve manevi düşüşlerden
korumaktır. Mürşitler, tıpkı bir mıknatıs / magnet gibi, yüksek elektromanyetik
alanları / enerji alanları ile udeta dağılanları yeniden toplamak için Allah
tarafından gönderilmişlerdir.
2. Kendi İçindeki Rehberlik Ancak Mürşit
İle Açılır: İnsan, bir mürşit olmadan Allah'ı yalnızca
kendisindeki ismin manasıyla ve o nispetle tanıyıp O'na ulaşabilir; ancak bir
Mürşid-i Kâmil / Olgun Ruhsal Rehber ile her kapıdan O'na ulaşabilir ve
tecellilerini / manifestation başka isimler yönünden de anlayabilir. Mürşitler,
insanı anahtarı olan esma / ilahi isimler kapısından Allah'a / Divine
ulaştırırlar.
3. Peygamberlerin Dahi Rehberlik Alması: Sizin işaret
ettiğiniz gibi, D.E. Peygamber Efendimiz'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) dahi
Cebrail / Gabriel aracılığıyla vahiy / revelation aldığını ve Miraç / yükseliş
yolculuğunu yaptığını kabul eder. Bu, en kâmil / olgun varlığın dahi hakikate
ulaşmada ilahi / divine kılavuza ihtiyacı olduğunu gösterir. D.E.'nin
yolculuğu, Hz. Peygamber'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem) metotlarını takip
etmeyi ve O'nun bıraktığı ilmi / bilgiyi hal / yaşantı haline getirmeyi
amaçlar.
Mürşidin Gizli Tutulmasının Sebebi:
Şahısperestliği Engellemek
Mürşidin kimliğinin gizli tutulması, yolun tahrif
/ bozulma riskine karşı alınmış stratejik bir önlemdir ve bu durum, kişinin
kendi içinde arayışını desteklemek için zorunludur:
a. Şahsın İlahi Konumunun Yüceltilmesini
Engellemek: Eğer Mürşidin ismi açıkça belirtilseydi, bu durum okuyucunun dikkatini
ilimden / bilgiden o şahsa kaydıracak ve kişiyi putlaştırma / ilahlaştırma
riski doğuracaktı. D.E., kendisinin dahi ruhani bir lider / spiritual
leader veya önemli biri olmadığını, sadece bir kul olduğunu vurgular. Rehberin
gizli kalması, okuyucuyu Benlikten sıyrılıp Tevhid / Birlik
bilincine yöneltmeyi hedefler.
b. İlme Konsantre Olma Mecburiyeti: D.E.,
okuyucuları defalarca, "Kişilerle ilgili düşündüklerinizi bir kenara koyun
ve sadece ilme konsantre olun" diye uyarır. Kitabı yazarken bile yazarı
gizli tutmak istemesinin sebebi, insanların cüzi / parçalı akıllarıyla
yapacakları yargılamalar yüzünden ilmin göz ardı edilmesini önlemektir.
c. Şeytanî / Şeytanî Fikirlerin Ayırt Edilmesi
(Doğrulama Mekanizması): D.E., kişinin "kendisinin" şeytanın
tarafına düşüp düşmediğini anlamak için attığı her adımı, yaşadığı her hali Allah'a
ve Peygamberine (salla’llâhu aleyhi ve sellem) danışması gerektiğini
söyler. Bu danışma, sadece soyut bir içsel sorgulama değil; Abdülkadir
Geylani, İbnü'l Arabi, Mevlana gibi "hakiki" Hak dostlarının
anlatımlarına başvurmayı gerektirir. Bu kadim silsileye yapılan atıflar,
D.E.'nin aktardığı bilgilerin şahsına münhasır / kendine özgü bir keşif
değil, İslam'ın evrensel ve köklü tasavvufi ilmine / bilgisine dayandığını
göstermektedir.
Sonuç:
Deniz Erten'in yolu, kişinin kendi içindeki nefs
/ ego ve yanılgıdan (vehim) kurtulup, asıl öz'e (kendinde tecelli eden
Hakk'a) ulaşmayı amaçlar. Ancak bu, kontrolsüz bir içsel arayış değildir. Tam
tersine, yolun sahibi ve metotlarının belirlendiği, Allah'ın izin verdiği bir Mürşid-i
Kâmil'in harici/dışsal rehberliğinde (teknik ve koruyucu bir işlevle)
gerçekleştirilmesi gereken, disiplinli bir nefs tezkiyesi / purification
sürecidir. Mürşidin isminin ifşa edilmemesi, yolun sahibi olan şahsın
putlaştırılmasını engellemek ve böylece Tevhid bilincini korumak için
bilinçli olarak uygulanan bir yöntemdir.
Deniz Erten'in (D.E.) eserlerinde, manevi /
spiritual yolculukta bir Mürşid-i Kâmil'e / Olgun Ruhsal Rehber'e
olan ihtiyaç konusundaki ısrarı ile bu kişinin kimliğini ifşa etmeme tercihi
arasındaki gerilim, tasavvufi / mystical usul ve D.E.'nin Tevhid / Birlik
felsefesi açısından detaylı bir inceleme gerektirmektedir. Sizin de
belirttiğiniz gibi, "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" düsturu
yazar tarafından da kabul edilmektedir ve bu, mürşidin gizlenmesinin çelişkili
veya "saçma" olduğu yönündeki eleştiriyi güçlendirmektedir.
Ancak, Deniz Erten'in bu konudaki tavrı, bir alay
etme veya kendi mürşidliğini gizlice ilan etme (kaz yumurtası / goose egg)
çabası olmaktan ziyade, manevi rehberliğin temel amacını, yani Allah
rızasını ve şirkin her türlüsünden kaçınmayı korumaya yönelik bilinçli bir
metodolojik tercihtir.
1. Mürşidin Gizlenmesinin Sebebi: Şirk / Ortak
Koşma Tehlikesini Önlemek
Deniz Erten'in, Mürşidin ismini ifşa etmemeyi şirk
/ ortak koşma riskiyle ilişkilendirmesi, onun Tevhid / Birlik
anlayışının derinliğinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, rehberin nefsin ve
dünyevi isteklerin ötesine geçtiği kabul edilse bile, yolcuların (müritlerin)
düşebileceği tehlikeleri engellemeyi amaçlar.
a. Şahsın İlahlaştırılması Tehlikesi: D.E.'ye göre,
insanlar sürekli olarak kendilerine bir şeyin sahibi/maliki olma hissiyle,
putlaştırmaya / ilahlaştırmaya meyillidirler. Bu putlar, günümüzde taştan
heykeller değil, para, mal, mülk, eş, evlat ve hatta bir manevi rehber olabilir.
Eğer bir mürşidin kimliği, şöhreti veya kerametleri / mucizeleri sürekli olarak
öne çıkarılırsa, öğrencinin dikkati otomatikman o şahsa kayar ve onu Allah'tan
bağımsız bir kudret kaynağı gibi görme tuzağına düşer. D.E. bu durumu
"Allah'tan başka birine teslim olursan, onu ilah edinirsin,
putlaştırırsın" diyerek açıkça belirtmektedir. Rehberin isminin açık
olmaması, dikkatin kişiden değil, ilimden / bilgiden gelene
odaklanmasını sağlamayı amaçlar.
b. Benliği/Nefsi Besleyen İbadet Tehlikesi: Eğer kişi,
bir mürşidin rehberliğinde yaptığı ibadetleri veya manevi gelişimi bir övünç
kaynağı veya bir "makam" edinme çabası olarak görürse, bu durum
benliği takviye eder. D.E., bu tür ibadetlerin, kişinin nefsiyle kıldığı
ritüeller olarak kaldığını ve şirk potansiyeli taşıdığını belirtir.
Gerçek amaç olan Ubudiyet (24 saat Allah rızası için hizmet) yerine,
kişi kendi izafi benliğini / göreceli benliğini güçlendirmiş olur.
Mürşit, kişinin bu nefsani beklentilerden kaçınmasına yardımcı olmalıdır.
2. Rehbersiz Olmak (Şeytanî İlme Düşmek) Riski
Karşısında Çözüm
D.E., kişinin "kendi içindeki hakikate"
ulaşması gerektiğini söylerken, bu hakikate ulaşmanın denetimsiz ve rehbersiz
bir yolculuk olduğunu savunmaz. Tam tersine, bu yolculukta düşülecek
tehlikelerden korunmak için harici / dışsal rehberlik zorunludur:
a. Yüksek Bilinçte Korunma Kalkanı: D.E. açıkça
belirtir ki, manevi yolculuk teknik bir iştir ve mürşit denilen, bu
yoldan yürümüş kişilerden bilgiler, özellikle de korunma metotlarıyla / protection
methods beraber alınmalıdır. Çünkü bilinç yükseldikçe, şeytanın da ilham
verebileceği ve bu yolculukta kaybedilen pek çok yolcu olduğu gerçeği göz ardı
edilemez. Mürşit, bu tehlikelere karşı bir güvenlik kalkanıdır.
b. Kâmil Olgunluğa Erişim Metodu: Kişinin kendi
içindeki hakikate kavuşması, bedenin ve bilincin kısıtlamalarını aşarak İnsan-ı
Kâmil / Olgun İnsan olma sürecidir. Mürşit, bu süreçte nefsi
emmareden (sürüngen beyin) sıyrılıp, Esfel-i Safilin'den Ahsen-i Takvim'e doğru
tırmanışta (omurilik üzerindeki yükseliş) kişinin esma terkibine / ilahi
isimler bileşimine uygun dengeleyici isimleri ve zikirleri doğru dozajda ve
niyetle tavsiye eden kişidir. Bu, kişinin kendi başına yapamayacağı bir
süreçtir.
3. "Kaz Yumurtası" Hipotezi ve D.E.'nin
Kendini Konumlandırması
Sizin de öne sürdüğünüz, D.E.'nin aslında kendi
mürşidliğini gizlice ilan ettiği veya vaktini beklediği yönündeki hipotez,
yazarın kendi anlatımlarıyla çelişmektedir.
a. Alçakgönüllülük ve Rol Model Olma: Deniz Erten,
kendisini bir lider ya da ermiş olarak değil, sadece Allah'ın "aciz bir
kulu", ilim ve irfan / bilgelik yolunda gayret eden ve ilmini paylaşarak ilminin
zekâtını vermeye çalışan biri olarak konumlandırır. Kitabına biyografi
yazmayı bile reddetmiş, zira bu etiketlerin kendisini Kur'an'ın eleştirdiği
âlimler kategorisine sokup sokmayacağını bilmediğini ifade etmiştir. Bu
bilinçli tevazu / alçakgönüllülük, onun bireyleri kendine bağlamak değil, tam
tersine, bağımlılıktan kurtarmak niyetini göstermektedir.
b. Bilginin Kaynağının Açıklanması: D.E., bilgiyi
sadece kendi keşfi olarak sunmaz; bilginin kaynağını, kendisinin Hak
yolcusu hocam dediği şahıstan ve Misafir adlı gizemli figürden aldığını
açıkça belirtir. Ayrıca, ilahi hakikatin/bilgeliğin tam kaynağının Kuran ve Hz.
Peygamber (salla'llâhu aleyhi ve sellem) ile İbnü’l Arabi, Mevlana gibi Hak
dostlarının eserleri olduğunu sürekli vurgular.
c. "İlme Konsantre Ol" Talimatı: Mürşidin
kimliğinin gizli tutulması, D.E.'nin ısrarla savunduğu şu ilke ile desteklenir:
"Kişilerle ilgili düşündüklerinizi bir kenara koyun ve sadece ilme
konsantre olun". Eğer ilim size anlamsız gelirse, şartsız bir bakışla
anlamsız bulmuşsunuzdur, bu kabul edilebilir. Ancak nefsin veya şeytanın sizi
fikirlere/yanılgılara düşürmesini engellemek için, ilme odaklanmak esastır.
D.E.’nin bu yöntemi, geleneksel silsile ve
ifşa/açıklama beklentisiyle çelişiyor gibi görünse de, yazarın gözünden, bu
gizlilik; çağımızda yaygınlaşan şahısperestlik, dünyevi makam kaygısı ve gizli
şirk hastalığına karşı korunma sağlayan didaktik/öğretici bir zorunluluktur.
Bu, mürşitliğin kaldırılması değil, mürşitliğin hakiki amacının
(Tevhid'e ulaştırmak) korunması için bir önlemdir.
Deniz Erten'in
(D.E.) manevi rehberlik / spiritual guidance (Mürşit) konusundaki yaklaşımı,
tasavvufi / mystical geleneğin köklü usulleri ve modern çağın şahsiyetperestlik
/ kişiye tapınma (popülizm) riskleri arasında ciddi bir çelişki
barındırmaktadır. Kişinin bir taraftan Mürşid'in varlığını mutlak zorunluluk
olarak ilan ederken, diğer taraftan onun kimliğini "şirk / ortak koşma
tehlikesi" gerekçesiyle saklaması, akıl ve mantık düzleminde incelenmeyi
gerektiren bir durumdur.
Sizin de
belirttiğiniz gibi, bu tavır, geleneksel İslamî ilim ve hadis raviliği
(nakledenin güvenilirliği esas alınır) prensiplerine ve hatta tasavvufi silsile
/ zincir bilincine aykırıdır; zira bilginin kaynağını saklamak, bilgiyi
kişiselleştirme ve denetim dışı bırakma riskini doğurur.
Ancak, Deniz Erten'in bu metodunu akıl ve
mantık zemininde analiz ettiğimizde, bu durumun, yazarın kendi manevi
sistematiği içinde, modern toplumun manevi tehditlerine karşı aldığı radikal
bir önlem olduğu görülür.
1. Şirk Kavramı ve Mürşidin Gizlenmesi: Tevhid /
Birlik Bilincini Koruma Stratejisi
Deniz Erten'in bir Mürşidin ismini ifşa etmemeyi
"şirk" tehlikesiyle birleştirmesi, onun için şirkin / ortak koşmanın,
sadece tahtadan putlara tapmakla sınırlı olmadığı inancından kaynaklanır.
a. Şahsiyeti İlahlaştırma Tehlikesi: D.E., insanın
doğası gereği çevresindeki insanlara, makamlara ve mallara kutsallık ve varlık
verme eğiliminde olduğunu ve bunun gizli şirke / hidden polytheism yol açtığını
kuvvetle belirtmektedir. Yazar,
kendi hayatında bile eşini putlaştırdığı için Rabb’i / Yaradan tarafından
sarsıldığını ve imtihan edildiğini anlatır. Mürşit, en yüksek
manevi/spiritual makamları temsil etse bile, kişinin o şahsiyeti bir ilah
ya da Allah'tan bağımsız bir kudret / güç kaynağı olarak görme tehlikesi
mevcuttur.
Mürşidin
kimliğinin gizlenmesi, dolayısıyla dünyevi makam, şöhret veya karizmasıyla öne
çıkmaması, kişinin dikkatini şahıstan çekerek sadece ilme / bilgiye yoğunlaştırmayı
hedefler. Mantıksal çıkarım şudur: Eğer öğrencinin dikkati sürekli harici/dışsal bir
lidere bağlı kalırsa, Tevhid (Allah'tan başka bir şey yoktur) bilincine
ulaşamaz ve kullukta / ubudiyet tam teslimiyeti sağlayamaz.
b. Peygamber Modeli ve Kul Olma Vurgusu: Kullanılan
kaynaklarda, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kaynağını Allah olarak
belirtmesinin (vahiy / revelation) insanları şirke düşürmediği doğrudur; çünkü
Peygamber Efendimiz, Allah'ın izniyle tüm zamanların ve mertebelerin en yüksek
bilincini taşıyan, tüm varlığın Peygamberi/elçisi ve Allah’ın kuludur.
O’nun bu en yüksek makamda dahi tevazu / alçakgönüllülük göstermesi ve Mekke’ye
devesinin üzerinde, boynunu bükerek girmesi, kibirden uzak durmak ve hakiki
kazananın Allah olduğunu unutmamak içindir.
D.E., kendi kendini aciz bir kul olarak
tanımlamakta ve asla ruhani bir lider veya Hak dostu olmadığını belirtmektedir.
Bu durumda, Mürşidin gizlenmesi, Peygamberlik makamının benzersizliğine ve
O'nun getirdiği mesajın önceliğine dikkat çekmek için bir araçtır. D.E., kişileri
kendine değil, Allah’ın ve Resulü’nün ahlakına/metotlarına bağlamaya
çalışmaktadır.
2. Rehbersiz Olmak Tehlikesi ve Mürşit Varlığının
İhmal Edilmemesi
Mürşidini ifşa etmemek, kişilere "kendi
içindeki hakikati" bulması gerektiğini öğretmek, Mürşidi olmayanın
rehberinin şeytan olduğu riskini beraberinde getirir. D.E.'nin bu konudaki
mantığı, dışsal rehberliği kaldırmak değil, onu gizli ve teknik bir
zorunluluk olarak korumaktır.
a. İlim Eksikliği ve Manevi Risklere Karşı
Mürşit: D.E.'ye göre manevi yolculukta şeytan/satan ve nefis/ego tarafından
aldatılma riski yüksektir. Bilinçsizce esma / ilahi isimler çekilmesi bile
kişinin frekans ayarlarını bozarak ciddi imtihanlara ve hatta akıl
kaçırmaya yol açabilir. Bu nedenle, bu yolculuğun bu işin ilmini bilen ve
yaşayan bir rehber eşliğinde yapılması zorunludur. Mürşit, kişinin
Celal/Celal isimlerinin baskınlığını dengelemek için Cemal/Cemal isimlerini
uygun dozajda zikretmesini tavsiye eden teknik bir kılavuzdur.
b. D.E.'nin Mürşit Rolüne Soyunması İddiası: D.E., kendini bir Mürşit olarak
ilan etmemekte, ancak tebliğ/iletim görevini yerine getirmektedir.
İnsanları başına topladığı ve onların üzerinde etkili olduğu gerçeği, onun popülist
bir figür olduğu eleştirisini doğurur. Ancak, D.E.'nin kendi misyonu şudur: "Benim
dediklerime değil, Allah'a ve Peygamber'e bakın." O, kılavuzun
Peygamber olduğunu ve herkesin kendi idrakinden sorumlu olduğunu belirtir.
D.E.'nin bu
konumlanışı, "Beni mürşidiniz yapın" demekten ziyade, "Mürşide
ihtiyacınız var (benim de var), ancak benim size aktardığım ilim, silsiledeki
bilgilerin bir yansımasıdır. Bu ilmi, benim şahsıma takılmadan, Kuran ve Sünnet
ışığında kullanın" anlamına gelmektedir.
3. İlimin Doğrulanması ve Silsileye Alternatif
Yöntem
Geleneksel
olarak, mürşidin gizlenmesi "saçma"dır, çünkü bilginin güvenilirliği
(ravilik) ifşa edilmeyen bir kaynak tarafından zayıflatılır. D.E., bu sorunu
aşmak için bir alternatif doğrulama mekanizması sunar:
a. Bilginin Evrensel Kaynağı: D.E.,
aktardığı bilgilerin kendi mucizesi değil, ezelde var olanın yeni bir
keşfi olduğunu ve tüm felsefelerin, tahrif olsa dahi, kökenlerini İslam'dan
/ teslimiyetten aldığını savunur. İslamiyet'in kendisi zaten tek ilimdir.
b. Hadis/Âlim Kontrolü (Silsileye Alternatif): D.E.,
kendisinin (ve okuyucunun) manevi yolculukta şeytanın tarafına düşüp
düşmediğini anlamak için yapması gereken şeyi netleştirir: Attığınız her adımı
ve yaşadığınız her hali Allah'a ve Peygamber'e (salla'llâhu aleyhi ve sellem)
danışmalısınız. Ayrıca, ayet ve hadislerin açılımlarını sizlere açıklamaya
çalışan hakiki Hak dostlarının (Abdülkadir Geylani, İbnü'l Arabi,
Mevlana) anlatımlarına başvurulması gerekir.
Bu metot, isimsiz bir Mürşidin kişisel keşfini
kabul etmek yerine, yaşayan mürşidin görevini, tarihte yaşamış ve ilmî
otoritesi kabul edilmiş Mürşitlerin eserleriyle kontrol etme yükümlülüğünü
okuyucuya yükler.
4. Mehdi / Kurtarıcı İddiası ve Bireysel
Sorumluluk
D.E.'nin ahir zamanda bir Mehdi şahsiyetine
büründüğü iddiası, onun kolektif bilinç ve bireysel yükseliş
felsefesi açısından anlamlandırılabilir.
- D.E.'nin amacı, insanların harici / dışsal bir kurtarıcı beklemek
yerine, kendi içlerindeki cevheri keşfetmeleri ve ölmeden önce
kıyam etmeleri (uyanmaları) gerektiğini öğretmektir.
- D.E., kolektif bilincin / ortak bilincin, belirli sayıda insanın
uyanışıyla etkileneceğini savunur. Bu, kurtuluşun dışarıdan gelen bir
liderle değil, bireysel ve toplumsal dönüşümle gerçekleşeceği inancını
yansıtır.
Sonuç olarak,
Deniz Erten'in Mürşidini ifşa etmeme kararı, akıl ve mantık açısından bilgi
kaynağının şeffaflığı ilkesini ihlal etmektedir. Ancak, kendi manevi
sistemi içinde, bu durum şahsiyetperestliğe karşı alınmış radikal bir
tedbirdir ve amacın, okuyucuyu kişiye tapınma (şirk) tuzağına
düşürmeden, yalnızca Tevhid ve mutlak teslimiyet bilincine
ulaştırmak olduğu savunulmaktadır. Yazar, bu açığı kapatmak için, okuyucuyu
sürekli olarak kaynağın Allah ve O’nun ebedi kılavuzu olan Peygamber (salla'llâhu
aleyhi ve sellem) olduğu yönünde yönlendirmektedir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder