Print Friendly and PDF

Yayınlar


İbn-i Atâullâh el-İskenderî

Bunlarada Bakarsınız

 


Tâceddîn İbn-i Atâullâh el-İskenderî (Allah sırrını yüceltsin) /kaddese’llâhü sırrahu’l-azîz (vefâtı 709/1309), İslam fikrî /düşünce tarihinde, özellikle de Kuzey Afrika tasavvuf /mistisizm geleneğinde müstesna bir yere sahip âlim /bilgin ve mutasavvıf /sûfîdir. O, bilhassa el-Hikemü’l-Atâiyye adlı başyapıtıyla tanınmış ve Şâzeliyye tarikatının kurucu/kurumsal metinlerini kaleme alan üçüncü büyük şahsiyeti /simalarından biri olmuştur.

Aşağıda, İbn-i Atâullâh’ın hayatı, tarikat /yol içindeki konumu ve el-Hikemü’l-Atâiyye adlı eserinin İslam dünyasındaki tesirleri /etkileri kapsamlı ve öğretici bir üslupla /tarzla izah /açıklanmaktadır.


I. İbn-i Atâullâh el-İskenderî'nin Kapsamlı Hayatı

A. Adı ve İlk Eğitimi

İbn-i Atâullâh'ın tam adı kaynaklarda Ebü’l-Abbâs (Ebü’l-Fazl) Tâcüddîn Ahmed b. Muhammed b. Abdilkerîm b. Atâillâh eş-Şâzelî el-İskenderî olarak geçmektedir. Mısır'ın İskenderiye şehrinde doğmuştur. Benî Cüzâm kabilesine mensuptur.

İbn-i Atâullâh, tasavvuf /mistisizm yoluna girmeden evvel çok yönlü bir âlim /bilgin olarak yetişmiştir. O, özellikle fıkıh /İslam hukuku ilminde öne çıkmış ve dönemin önde gelen hocalarından /muallimlerinden ders almıştır. Tahsil /öğrenim gördüğü ilim /bilim dalları /şubeleri ve hocaları /muallimleri şunlardır:

  • Fıkıh /İslam Hukuku: Nâsırüddin İbnü’l-Müneyyir’den.
  • Nahiv /Dilbilgisi: Muhyiddin el-Mâzûnî’den.
  • Hadis /Hazreti Muhammed'in Söz ve Uygulamaları: Şerefeddin Abdülmü’min ed-Dimyâtî’den.
  • Felsefe, Mantık ve Kelâm /İslam İnanç Esasları: Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî’den.

B. Tasavvufa Yönelişi ve Manevi Rehberleri

İbn-i Atâullâh’ın tasavvufa /mistisizme yönelmesi, aile geleneğinden gelen fıkhî /hukuki eğiliminin /meylinin tam tersi bir istikamette /yönde olmuştur. Zira kendisi, fıkıh âlimi olarak tanındığı bu ilk yıllarda tasavvufa karşı bir duruş sergilemekteydi. Hatta Leṭâʾifü’l-minen adlı eserindeki ifadelerden /sözlerden, dedesi Abdülkerîm’in İskenderiye’de tanınmış bir Mâlikî fakihi /hukukçusu olup, tasavvuf /mistisizm muhalifi /karşıtı olduğu anlaşılmaktadır.

Bu fikrî /düşünce yapısına /bünyesine rağmen, Şâzeliyye tarikatının kurucusu olan Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî'nin halifesi Ebü’l-Abbas el-Mürsî (vefâtı 686/1287) ile tanışmış ve onun sohbetlerine /muhabbetlerine devam ederek tasavvufu /mistisizmi benimsemiştir. Ayrıca Yakut-i Arşi'den de feyz /manevi ilham aldığı belirtilmiştir. İbn-i Atâullâh'ın Leṭâʾifü’l-minen adlı eserinde, babasının Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî ile görüştüğünü belirttiği bilinmektedir /malumdur.

C. Kahire Dönemi ve Fikrî Tartışmalar

İbn-i Atâullâh, mürşidi /manevi rehberi Ebü’l-Abbas el-Mürsî’nin vefatının /Hakk'a yürümesinin ardından, muhtemelen /büyük ihtimalle şeyhinin /rehberinin izniyle /müsaadesiyle vaaz /öğüt verme ve irşad /manevi rehberlik faaliyetlerini /çalışmalarını sürdürmek üzere Kahire’ye yerleşmiştir.

Kahire’de bulunduğu Memlük Sultanlığı döneminde, kitleleri /toplulukları derinden etkileyen hitabet /güzel söz söyleme tarzı /üslubu ve sohbetleriyle /muhabbetleriyle tanınmıştır. Burada çevresinde, Ṭabaḳātü’ş-Şâfiʿiyye müellifi /yazarı Sübkî’nin babasının da katıldığı geniş bir cemaat /topluluk oluşmuştur.

Bu yoğun /şiddetli fikrî /düşünce ortamında /muhitinde, aynı yıllarda Mısır’da bulunan İbn Teymiyye ile İbn-i Atâullâh ve müritleri /talepleri arasında şiddetli /yoğun tartışmalar /münakaşalar yaşanmıştır. Bu tartışmaların /münakaşaların sonucunda İbn Teymiyye'nin hapse atılmasına dahi yol açtığı kaynaklarda /menbalarda zikredilmektedir /anılmaktadır. Bu durum, İskenderî’nin rasyonalizme /akılcılığa yönelik eleştirilerinin /tenkitlerinin ve tasavvufî /mistik bilgeliği /hikmeti sistematize /düzenleme çabasının /gayretinin o dönemin fikrî /düşünce gerilimlerine /gerginliklerine bir cevap /mukabele olduğunu göstermektedir.

D. Vefatı

İbn-i Atâullâh, hicrî /Hicret'ten sonraki 709 yılının Cemâziyelevvel /İslam takvimine göre beşinci ayının 13. gününde (Miladi 19 Ekim 1309) Kahire’deki Medrese-i Mansûriyye’de Hakk’a yürüdü /vefat etti ve Karâfe mezarlığı’na defnedilmiştir /sırlanmıştır.


II. İbn-i Atâullâh’ın Şâzeliyye Tarikatındaki Merkezi Konumu

İbn-i Atâullâh el-İskenderî, Şâzeliyye tarikatı silsilesi içerisinde üçüncü büyük şahsiyet olarak kabul edilir. Bu konumu /yeri, onun tarikat /yol tarihinde manevi /ruhani rehberliğinin /irşadının yanı sıra, yolun /tarikatın kurumsallaşması /müessesleşmesi açısından da hayati bir önem /ehemmiyet taşır.

A. Silsiledeki Yeri ve Yetkinliği

Şâzeliyye tarikatı silsilesi şu şekildedir:

  1. Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî (Kurucu, vefâtı 656/1258).
  2. Ebü’l-Abbas el-Mürsî (Halife, vefâtı 685/1287).
  3. Tâceddîn İbn-i Atâullâh el-İskenderî (Üçüncü büyük şahsiyet /sima, vefâtı 709/1309).

B. Tarikatın Doktrin Kodlayıcısı /Kurallarını Belirleyicisi Rolü

İbn-i Atâullâh’ın tarikat /yol içindeki merkezi /ana rolü /görevi, Şâzeliyye tarikatının doktrin kodlayıcısı /kurallarını belirleyicisi olmasıdır. Kendisinden önceki iki şeyh /rehber (Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî ve Ebü’l-Abbas el-Mürsî), geleneği /an’aneyi sözlü olarak sürdürmüş ve geride yazılı /kitap halinde bir eser /yapıt bırakmamıştır.

İbn-i Atâullâh ise, kendi fikir /düşünceleriyle birlikte mürşitlerinin /rehberlerinin tarikat /yol geleneğine /an’anesine dair öğretilerini /ta'limatlarını kaleme /yazıya alarak Şâzeliyye tarikatının sistemleşmesinde başrolü oynamıştır. Onun bu ilk yazılı /kitabi kaynakları /eserleri, tarikatın /yolun sözlü /lisanî geleneğin /an’anenin sınırlarını /hudutlarını aşarak Kuzey Afrika dışına yayılmasının /intişarının ve sürekli /daimi olmasının temelini /esasını oluşturmuştur.

Bu bağlamda tasavvuf /mistisizm ağırlıklı /yoğun eserlerinden /yapıtlarından el-Hikemü’l-Atâiyye ve şeyhlerinin menkıbe /hikâyelerini içeren Letâifü’l-minen adlı eseri, Şâzeliyye tarikatının /yolunun doktrinel /kural koyucu ve biyografik /hayat hikâyelerini içeren ilk yazılı /kitabi temellerini /esaslarını oluşturması /teşkil etmesi açısından önemli /ehemmiyetlidir.


III. El-Hikemü’l-Atâiyye'nin İslam Dünyasındaki Etkisi ve Edebî Üstünlüğü

El-Hikemü’l-Atâiyye (Ataî Hikmetler), İbn-i Atâullâh’ın tasavvufî /mistik öğretilerini /talimatlarını özlü cümlelerle /veciz sözlerle ifade ettiği, yaklaşık /tahmini 300 kadar hikmetli /özlü sözden, dostlarına /ihvanına yazdığı mektup /risale parçalarından /kısımlarından ve bir münâcâttan /yakarıştan meydana gelen en meşhur /tanınmış eseridir /yapıtıdır.

A. Eserin Manevi Otoritesi ve Yaygınlığı

  1. Evrensel Kabul ve Şerh Geleneği: El-Hikemü’l-Atâiyye, telif /yazıldığı günden itibaren başta Şâzeliyye müntesipleri /bağlıları olmak üzere farklı tarikat /yol ve fikir /düşünce çevreleri /muhitleri tarafından büyük bir ilgiyle /alaka ile karşılanmış ve gönüllerde /kalplerde taht /hükümranlık kurmuştur. Eser, üzerine sekseni aşkın şerh /açıklama yazılmasıyla (bazı kaynaklarda /menbalarda yetmiş beş veya yüz civarında olduğu belirtilmiştir), İslam tarihinin en çok şerh edilen tasavvufî /mistik eserlerinden /yapıtlarından biri olma özelliğini /nitelik taşımaktadır. Şârihleri /şerh edenleri arasında hemen her tarikattan /yoldan mutasavvıf /sûfî bulunmaktadır /mevcuttur.
  2. Benzersiz Statüsü: Tasavvuf /mistisizm ehli /topluluğu arasında, Hikem'in manevi /ruhani değerini /kıymetini gösteren /belirten, onun edebî /yazınsal ve manevi /ruhani derinliğini /yoğunluğunu vurgulayan /belirten meşhur bir söz /vecize yaygınlık kazanmıştır:

“Namazda Kur’ân-ı Kerîm’den başka bir kitap okumak câiz olsaydı el-Hikem okunurdu.”

  1. Mürşidin Takdiri: İbn-i Atâullâh'ın mürşidi /manevi rehberi Ebü’l-Abbas el-Mürsî, Hikem hakkında, "Bu kitapta İhyâ’da [İmam Gazâlî’nin İhyâü ‘ulûmi’d-dîn’i] olan her şey fazlasıyla mevcuttur /vardır" ifadesiyle /sözüyle, eserin /yapıtın kapsamının /muhtevasının zenginliğine /varlığına işaret /gönderme etmiştir.

B. Edebî ve Felsefî Üslup /Tarz Üstünlüğü

Hikem, yeni bir tasavvufî /mistik yorum /açıklama veya yaklaşım /metot sunmaz /vermez; bilakis /aksine önceki /sabık sûfilerin /mutasavvıfların geliştirdiği /ilerlettiği yorum /açıklama ve tefekkürü /derin düşünceyi Arapçanın bütün imkânlarını /olanaklarını kullanarak şiirle /nazımla nesir /düzyazı arası bir üslupla özlü cümleler /veciz sözler halinde ortaya /meydana koymaktan ibarettir /başka bir şey değildir.

  1. Îcâz /Özlülük Sanatı: Eserin en belirgin /ayrıcalıklı özelliklerinden /niteliklerinden biri, îcâz (az sözle /lafızla çok mana /anlam ifade /dile getirme) sanatındaki /hünerindeki başarısıdır /muvaffakiyetidir. Hikem, kavranması /anlaşılması güç /zor birçok tasavvufî /mistik inceliği /nüansı çok çarpıcı /dikkat çekici ve anlaşılır /müfesser bir biçimde /şekilde dile /lisanen getirir /açıklar.
    • Bu özlü /veciz yapı /bünye, muhatabın /okuyucunun zihninde /akıl dünyasında engin /geniş ve derin /yoğun manaların /anlamların ortaya /meydana çıkmasını /zuhur etmesini sağlamıştır /temin etmiştir. Bu metotla /yöntemle, veciz /özlü sözlerin /kelamın anlam /mana boşluğunu /halini, okuyucu /kari istediği şekilde doldurabilmektedir. Hikem'in edebî /yazınsal özelliği /niteliklerinden biri olan îcâz, kimi zaman "susmak, konuşmaktan daha çok şey ifade /dile getirir" ilkesini /kaidesini benimseyerek anlam /mana dünyasında /âleminde genişliğe /vüs'ata gitmiştir /yol açmıştır.
    • Örneğin, "Bazen sana verir de mahrum bırakır. Bazı kere ise mahrum bırakır da verir" hikmetinde /özlü sözünde, mef’ûllerin /nesnelerin hazfi /kaldırılmasıyla, lafızda /sözde daralmaya /kısıtlamaya, manada /anlamda ise genişliğe /vüs'ata gidilmiştir /yol açılmıştır.
  2. Belagat /Söz Sanatı ve Psikolojik Etki: Müellif /yazar, eserini /yapıtını beyân /açık anlatım, meânî /anlam ve bedî‘ /söz sanatları ile etkin /tesirli bir hale getirmiştir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerden esinlenerek /ilham alarak hazırlanan Hikem, edebî /yazınsal ve belagî /söz sanatsal sanatlarla /hünerlerle donatılarak /bezenerek müridin /talibin gönlüne /kalbine nüfuz /sızma etmiştir. Tıbâk /tezat, mukâbele /karşıtlık ve seci‘ /uyaklı nesir gibi sanatların /hünerlerin kullanılmasıyla /tatbik edilmesiyle muhatabın /okuyucunun psikolojik /ruhi dünyasına /âlemine dokunulmuştur /tesir edilmiştir.

C. Ontolojik ve Epistemolojik Eleştiri

İbn-i Atâullâh’ın tasavvuf /mistisizm felsefesi /hikmeti, rasyonel /akılcı teolojiye /kelama yönelik keskin /sivri eleştiriler /tenkitler içerir. O, Hakiki Bilgi’nin müşahede /doğrudan manevi temaşa yoluyla elde edildiğini, bu yolun /tarzın kelamcılar /İslam inanç esasları bilginleri /uleması ve filozoflar /hakimler tarafından kullanılan istidlâl /akıl yürütme yolundan /tarzından nitelikçe /vasıf bakımından üstün /yüksek olduğunu vurgular /belirtir.

Bu eleştirinin /tenkidin temeli /esası ontolojiktir /varlık bilimine dairdir:

  1. Hakiki Varlık: İbn-i Atâullâh’a göre Hakiki Varlık yalnız Allah'tır.
  2. Gölge Varlık: Allah'ın dışındaki /gayrındaki her şey Gölge Varlıklardır.
  3. İstidlâl Hatası: İstidlal /akıl yürütme yönteminin /metodunun, gölge varlıkları /yok hükmündeki varlıkları kullanarak /tatbik ederek Hakiki Varlık’ın varlığını /vücudunu kanıtlamaya /ispat etmeye çalışması /gayret etmesi, ontolojik /varlık bilimsel olarak hatalıdır. Varlığı /vücudu kanıtlanması /ispat edilmesi gereken Tanrı değil, O’nun dışındakilerdir /gayrındakilerdir.

Bu fikir /düşünce, Hikem’deki bir münâcât /yakarışta veciz /özlü bir şekilde dile /lisanen getirilmiştir /ifade edilmiştir:

إهلي كيف يستدل عليك مبا هو يف وجوده مفتقر إليك (Ey Allah Teâlâ’m! Varlığı Sana muhtaç /fakir olan, Senin varlığına nasıl delil /kanıtlama getirilebilir /ispatlanabilir?).

D. Temel Tasavvufi Öğretileri

İbn-i Atâullâh’ın tasavvuf /mistisizm öğretisi /talimatı, riya /gösterişten uzak durmayı, ihlâs /samimiyet sırrını /gizliliğini amellerin /davranışların ruhu /özü olarak görmeyi, fakr /muhtaç olma halini ve teslimiyet /boyun eğmeyi vurgular /belirtir.

  • İtaat ve Teslimiyet: Kulun kâmil /olgun bir Müslüman /Allah’a teslim olan bir insan /beşer olabilmesi için ilahi /Allah'a ait tasarruflara /yönetime teslimiyet /boyun eğmesi gereklidir /lazımdır. O, müridi /talibi daima Allah Teâlâ’ya teslim /boyun eğmeye ve yalnızca O’na tevekkül /dayanmaya çağırır /davet eder.
  • Amelin Özü: İbn-i Atâullâh’a göre, amel /davranış ve ibadetler /kulluk şekil /suret ve sûretlerden /biçimlerden ibaret /oluşmuş olup, bunların ruhu /özü, âbidin /kulluk edenin kalbinde /gönlünde bulunması gereken ihlâs sırrıdır.

IV. Münâcât-ı Atâiyye: Dua ve Yakarış Geleneği

İbn-i Atâullâh’ın Hikem’de yer alan hikmetli /özlü sözleri /kelamları, münâcât /yakarışları ile tamamlayıcı /bütünleyici bir özellik /nitelik gösterir. Dua /yakarış ve zikir /Allah’ı anma, onun tasavvufî /mistik öğretisinin /talimatının pratik /amelî bir cephesini /yönünü oluşturur. Onun eserlerinden /yapıtlarından biri de el-Münâcâtü’l-ʿAṭâʾiyye başlığını taşımaktadır.

A. Duanın Özü ve Amacı

İbn-i Atâullâh’a göre dua /yakarış, tevekkül /Allah'a dayanma ve teslimiyet /boyun eğme konularını /bahislerini işler. Hikem'deki tespitler /belirlemeler, dua /yakarışlar ile teyit /doğrulanır. Örneğin, kulun fakr /muhtaç olma hali üzerinde ısrarla /şiddetle duran İbn-i Atâullâh, Hakiki Varlığa muhtaç /fakir olanların dışındaki /gayrındaki hiçbir /asla kimseye /kişiye ihtiyaç /muhtaç olma talebinde /isteğinde bulunmaması gerektiğini vurgular /belirtir.

B. Münâcâttan Bir Parça ve Anlamı

Aşağıdaki münâcât /yakarış, kulun Mutlak /Kesin Varlığa /mevcudiyete olan muhtaçlığını /fakirliğini dile /lisanen getirir /ifade eder:

Arapça Dua Metni

Arapça Okunuşu (Transkripsiyon)

Türkçe Anlamı

مَاذَا وَجَدَ مَن فَقَدَكَ وَمَا اَّلِذي فَقَدَ مَن وَجَدَكَ

Mâzâ vecede men fekadake ve mâ-llezî fekade men vecedeke

Seni kaybeden neyi bulmuştur? Seni bulan neyi kaybetmiştir?

إهلي كيف يستدل عليك مبا هو يف وجوده مفتقر إليك

İlâhî keyfe yustudellü aleyke bi-mâ hüve fî vucûdihî müftekirun ileyk

Ey Allah Teâlâ’m! Varlığı Sana muhtaç olan, Senin varlığına nasıl delil getirilebilir?

C. Duanın Okunuş Usûlü /Biçimi

Bu münâcât /yakarış metinleri, yüksek /âli bir huşû /derin saygı, tefekkür /derin düşünce ve iftikar /muhtaç olma halinde /durumunda okunmalıdır.

  • Usûlün Tarifi: Kulluk /ubûdiyet halinde /durumunda yapılan bu arz-u niyaz /dilek ve yalvarışın lütuf /iyilik ve ihsana /bağışa nail /ulaşabilmesi için, Arapça Kur'ân-ı Kerim okumasını bilenlerin yavaş /aheste yavaş /aheste de olsa Arapça metninden bir kere okumaya gayret /çalışma etmeleri tavsiye /öğüt edilir. Arapça bilmeyenler /cahil olanlar ise Türkçe mealini /anlamını okumalıdırlar. Okurken derilere kadar işleyecek bu arz-u niyazdan /dilek ve yalvarıştan sonra Allah’ın lütuf /iyilik ve ihsanının /bağışının ulaşacağına /erişeceğine iman /inanç ve itikat /görüş edilmesi gereklidir /lazımdır.

D. Kıssadan Hisse ve Günümüze Yansıması

İbn-i Atâullâh’ın tasavvufî /mistik öğretisinin /talimatının ana fikri /esası, kulun Mutlak /Kesin Varlığa /mevcudiyete mutlak /kesin bir teslimiyetle /boyun eğmeyle yönelmesi /iltifat etmesidir. Hikem’de yer alan şu hikmet /özlü söz, bu ana fikri /esası pekiştirir:

العجب كل العجب ممن يهرب ممن انفكاك له عنه ويطلب معه ماال بقاء له (Kendisinden kopmaya /ayrılmaya mümkün /olanaklı olmayan (Allah’tan) kaçan ve onunla kalıcı /bâkî olmayanın /fânî olanın (dünyanın) peşinde /takibinde koşanın /gayret edenin durumu /hali ne ilginçtir /şaşırtıcıdır?).

  • Kıssadan Hisse: Gerçek /Hakiki hürriyet /özgürlük, geçici /fânî olan dünya /âlem varlıklarından /mevcudiyetlerinden feragat /vazgeçerek, Mutlak /Kesin Varlığa /mevcudiyete yönelmek /iltifat etmek ve O’nun tasarrufuna /idaresine tamamen /bütünüyle teslim /boyun eğmektir. Sâlik /yolcu, halkın /yaratılmışların yardımını /desteğini mahrumiyet /yoksunluk, Hakk’ın mahrum /yoksun bırakmasını ise ihsan /bağış olarak görmelidir /temaşa etmelidir.
  • Günümüze Bakan Yüzü: Asrımızda /çağımızda insanlar /beşerler, fânî /geçici zenginlik /servet, şöhret /ün ve geçici /fânî hazlar /lezzetler peşinde koşarak kendilerini Mutlak /Kesin Varlıktan /mevcudiyetten uzak /ırak tutmaktadırlar. İbn-i Atâullâh’ın öğretisi /talimatı, bu dünyevi /cismani telaş /gaile içinde kaybolan /zayi olan insana /beşere, gerçek güvencenin, izzetin /onurun ve kalıcı varoluşun /vücudun yalnızca Allah Teâlâ’da aranması gerektiğini hatırlatır /zikreder. (el-Hikem) bu geçici /fânî dünyanın /âlemin keder /hüzün ve dertlerinin /musibetlerinin olağan /meşru olduğunu belirterek /tasvir ederek, sâlike /yolcuya bu /mezkûr kederleri /hüzünleri garipsememeyi /acayip bulmamayı ve bu /mezkûr imkânsızlık /adem-i vuslat içinde /dahilinde bile Allah’ı murakabe /gözetleme etmeyi öğütler /tavsiye eder.

İbn-İ Atâullâh Hakkındaki Bu Menkıbeler /Hikâyeler

Tâceddîn İbn-i Atâullâh el-İskenderî (Allah sırrını yüceltsin, vefâtı 709/1309), Şâzeliyye tarikatının kurucu/kurumsal metinlerini vücuda getiren ve tasavvuf /mistisizm tarihinde derin bir tesir /etki bırakan bir âlim /bilgin olması hasebiyle, onun hayatına ve manevi /ruhani otoritesine /yetkisine dair pek çok menkıbe /hikâye ve keramet /olağanüstü olay zikredilmiştir /anılmıştır.

İbn-i Atâullâh hakkındaki bu menkıbeler /hikâyeler, onun fikrî /düşünce mücadelesini /gayretini, eserlerinin /yapıtlarının manevi /ruhani otoritesini /yetkisini ve tarikat /yol içindeki merkezi /ana konumunu /yerini gözler /temaşa önüne sermektedir.

İbn-i Atâullâh’ın manevi /ruhani hayatına /yaşamına ve eserlerine /yapıtlarına dair /ilişkin kaynaklarda /menbalarda geçen /bulunan bazı /kimi menkıbe /hikâye örnekleri /misalleri aşağıda detaylı /ayrıntılı şekilde izah /açıklanmaktadır:

I. Fikrî Mücadele ve İbn Teymiyye Menkıbesi

İbn-i Atâullâh’ın yaşadığı Memlük Sultanlığı dönemi (H. 7. asrın sonları), Mısır’da kelâm /İslam inanç esasları, felsefe /hikmet ve tasavvuf /mistisizm ekollerinin /tarzlarının şiddetli /yoğun bir etkileşim /tesirleşme ve rekabet /yarış içinde /dahilinde bulunduğu bir çağdır /devirdir. İbn-i Atâullâh’ın Kahire’deki irşad /manevi rehberlik faaliyetleri /çalışmaları sırasında, manevi /ruhani otoritesi /yetkisi yüksek /âli olan ve tasavvufa /mistisizme rasyonel /akılcı bir yaklaşım /metotla karşı /muhalif duran meşhur âlim /bilgin İbn Teymiyye ile yaşadığı tartışmalar /münakaşalar, onun dönemindeki /asındaki etkisini /tesirini gösteren /belirten önemli /ehemmiyetli bir menkıbedir /hikâyedir.

Menkıbenin Esası:

İbn-i Atâullâh, mürşidi /manevi rehberi Ebü’l-Abbas el-Mürsî’nin vefatından /Hakk'a yürümesinden sonra Kahire’ye yerleşmiş /ikamete başlamış ve burada kitleleri /toplulukları derinden etkileyen /tesir eden hitabet /güzel söz söyleme tarzı /üslubu, vaaz /öğüt ve sohbetleriyle /muhabbetleriyle tanınmıştır /bilinmiştir. Bu dönemde /asrda çevresinde /muhitinde, Tabakâtü’ş-Şâfiʿiyye müellifi /yazarı Sübkî’nin babasının da katıldığı /iştirak ettiği geniş /büyük bir cemaat /topluluk oluşmuştur /teşekkül etmiştir.

Ancak aynı Memlük Mısırı’nda bulunan İbn Teymiyye, tasavvufun /mistisizmin bazı yaklaşımlarına /metotlarına (özellikle vahdet-i vücûdcu sûfilerin /mutasavvıfların tespitlerine /belirlemelerine) şiddetle /yoğun bir şekilde karşı /muhalif çıkmıştır /durmuştur. Kaynaklarda /Menbalarda, İbn Teymiyye ile İbn-i Atâullâh ve müritleri /talepleri arasında çıkan /zuhur eden yoğun /şiddetli tartışmaların /münakaşaların, neticede İbn Teymiyye’nin hapse atılmasına dahi yol açtığı kaydedilmiştir /yazılmıştır.

Kıssadan Hisse ve Günümüze Bakan Yüzü:

Bu menkıbe /hikâye, İbn-i Atâullâh’ın yalnızca /sadece manevi /ruhani bir rehber /mürşit değil, aynı zamanda döneminin /asrının fikrî /düşünce siyasetinde /politikası dahilinde etkin /tesirli ve saygın /muteber bir otorite /yetki olduğunu gösterir /belirtir. Onun fikrî /düşünce mirası /terekesi, tasavvufun /mistisizmin rasyonel /akılcı düşünce /fikir karşısındaki hakikat /gerçek yolu /tarzı olduğu fikrinin /düşüncesinin kurumsallaşmasına /müessesleşmesine büyük /azim bir katkı /iştirak sağlamıştır.

II. El-Hikemü’l-Atâiyye'nin Manevi Otoritesi Menkıbeleri

İbn-i Atâullâh’a yönelik /ilişkin menkıbelerin /hikâyelerin büyük /azim bir kısmı /parçası, onun şahsından /zatından ziyade başyapıtı /ana yapıtı olan el-Hikemü’l-Atâiyye’nin manevi /ruhani derinliğini /yoğunluğunu ve etkisini /tesirini vurgular /belirtir.

A. Mürşidinin Övgüsü

Mürşidi /Manvei rehberi Ebü’l-Abbas el-Mürsî, el-Hikemü’l-Atâiyye adlı eserin telif /yazımı üzerine manevi /ruhani otoritesinin /yetkisinin yüksek /âli derecesini /rütbesini gösteren /belirten bir söz /kelam sarf /ifade etmiştir.

Menkıbenin Esası:

Ebü’l-Abbas el-Mürsî (Allah sırrını yüceltsin), El-Hikem’i inceledikten /mütalaa ettikten sonra, Eserin /Yapıtın manevi /ruhani kapsamının /muhtevasının ne /hangi kadar geniş /vâsi olduğunu gösteren /belirten şu ifadeyi /sözü kullanmıştır /sarf etmiştir:

"Bu kitapta İhyâ’da [İmam Gazâlî’nin İhyâü ‘ulûmi’d-dîn’i kastedilmektedir] olan her şey fazlasıyla mevcuttur.".

Bu söz /kelam, İmam Gazâlî’nin büyük /azim eseri /yapıtı olan İhyâ /Yeniden Canlandırma ile El-Hikem’i kıyaslaması /muhayyere etmesi hasebiyle, Hikem'in tasavvuf /mistisizm literatüründeki /yazınındaki yüksek /âli yerine /makamına işaret /gönderme etmektedir.

B. Mutasavvıfların Yargısı

El-Hikemü’l-Atâiyye'nin manevi /ruhani otoritesini /yetkisini gösteren /belirten ve mutasavvıflar /sûfiler arasında nesilden /kuşaktan nesile /kuşağa aktarılan /tevarüs eden meşhur bir /tek söz /vecize bulunmaktadır /mevcuttur:

Menkıbenin Esası:

“NAMAZDA KUR'ÂN-I KERİM'DEN BAŞKA BİR KİTAP OKUMAK CÂİZ OLSAYDI EL-HİKEM OKUNURDU.”.

Kıssadan Hisse ve Günümüze Bakan Yüzü:

Bu menkıbe /hikâye, El-Hikem’in Kur’ân-ı Kerîm’den sonra manevi /ruhani metinler /yazılar arasında neredeyse /adeta kutsal /mübarek bir kabul /tasdik gördüğünü /izhar ettiğini göstermektedir /belirtmektedir. Nesir /Düzyazı türünde /cinsinde olmasına rağmen şiir /nazım etkisi /tesiri yaratan, kısa /öz ve özlü /veciz ifadelerle /sözlerle derin /yoğun tasavvuf /mistisizm hakikatlerini /gerçeklerini açıklayan /beyan eden bu eser /yapıt, İslam dünyasında /âleminde manevi /ruhani rehberliğin /irşadın anahtarı /kilidi konumundadır /yerindedir.

III. Keramet ve Ulemânın /Bilginlerin Tasdiki Menkıbesi

İbn-i Atâullâh’ın manevi /ruhani mertebesini /rütbesini gösteren /belirten en /pek çarpıcı /dikkat çekici menkıbelerden /hikâyelerden biri, Hanefî mezhebinin /yolunun büyük /azim âlimlerinden /bilginlerinden Kemalleddin İbn-i Hümam (Allah sırrını yüceltsin) ile türbesi /kabri arasında geçen /cereyan eden hadisedir /olaydır.

Menkıbenin Esası:

Hanefî ulemasından /bilginlerinden meşhur /tanınmış Kemaladdîn İbn-i Hümam, İbn-i Atâullâh'ın Kahire’deki Karâfe mezarlığı'nda bulunan kabri /türbesini ziyaret /görme ettiği /eylediği sırada Kur’ân-ı Kerîm’den Hûd Sûresi’ni okumaktaydı /tilavet etmekteydi.

İbn-i Hümam, Hûd Sûresi’nin 105. âyetine /Allah'ın sözüne geldi /ulaştı; âyet /Allah'ın söz şöyledir /böylece buyurur /söyler:

﴿يَوْمَ يَأْتِي لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ﴾

(Arapça Okunuşu: Yevme ye’ti lâ tekellemü nefsün illâ bi-iznihî fe minhum şakıyyün ve seîd.)

(Türkçe Anlamı: "O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır /mutsuz, kimi mutlu /mesuttur.").

İbn-i Hümam, bu âyeti /Allah'ın sözünü okuduğu /tilavet ettiği anda /sırada, İbn-i Atâullâh'ın kabri /türbesi içinden /dahilinden kendisine /zatına doğru /yönelik yüksek /âli bir sesle /sadâ ile şöyle /böylece bir mukabele /cevap işitir /duyar:

"Ey Kemal, bizde şâkî /bedbaht yoktur!".

Bu manevi /ruhani işaret /gönderme üzerine çok /pek etkilenen /tesir alan İbn-i Hümam, vasiyetinde /vazifesinin tayininde vefat /Hakk'a yürüdüğünde orada /mezkûr yerde /makamda İbn-i Atâullâh'ın yanında /huzurunda defnedilmeyi /sırlanmayı arzular /taleb eder.

Kıssadan Hisse ve Günümüze Bakan Yüzü:

Bu menkıbe /hikâye, İbn-i Atâullâh'ın manevi /ruhani makamının /yerinin yüksekliğini /âlâlığını ve Şâzeliyye tarikatının /yolunun hakikat /gerçek ehli /topluluğunun manevi /ruhani güvencesini /emniyetini göstermektedir /belirtmektedir. Tasavvuf /Mistisizm, zahiri /dış ilimlerle /bilimlerle uğraşan ulemanın /bilginlerin bile manevi /ruhani derinlik /yoğunluk ve keramet /olağanüstü olay karşısında /huzurunda teslimiyet /boyun eğme gösterdiğini /izhar ettiğini vurgular /belirtir.

IV. Tedbir /Önlem Almak ve Tevekkül /Allah'a Dayanmak Öğretisini Destekleyen Kıssa

İbn-i Atâullâh’ın Hikem’de en sık /yoğun vurguladığı /belirttiği temalardan /konulardan biri, kulun kendi /zatî tedbirini /önlemini bırakıp /terk ederek Mutlak /Kesin Fail /Eden olan Allah Teâlâ’nın kader /yazgı ve takdirine /belirlemesine teslim /boyun eğmesi ve tevekkül /Allah'a dayanması gerekliliğidir /lazımlığıdır.

Hikem'de geçen şu hikmet /özlü söz bu esası /temeli beyan /açıkça eder /ifade eder: "Tedbir almaktan kendini kurtar, Hakkın işini kendisine bırak. Senin kendine Hakkın işini sen kendine ikame /ayakta tutma".

Aşağıdaki /Mezkûr kıssa /hikâye, doğrudan /müstakim İbn-i Atâullâh’ın şahsına /zatına ait /ilişkin olmamakla birlikte, yolunun /tarikatının temel /esas öğretisi /talimatı olan Allah'a tam teslimiyet halinin /durumunun nasıl /ne şekilde ulu /yüksek bir manevi /ruhani sonuca /neticeye ulaştığını /vardığını gösteren /belirten bir örnektir /misaldir.

Kıssanın Esası:

Evliya /Allah'ın Dostları derecesini /rütbesini bulmuş /idrak etmiş bir zat /kişi varmış. Kürsüye /vaaz verme yerine /makamına çıkıp /gelip vaaz /öğüt ederken /verirken daima /sürekli olarak şikâyet edilmemesi /şikâyet etmemesi gerektiğini /lazım olduğunu vurgular /belirtirmiş.

Bir gün /nehar, cemaatten /topluluktan bir kişi /ferdin hayat /yaşam hikâyesi /menkıbesi sorulur /talep edilir. Bu kişi /zat anlatır /rivayet eder:

  • "Ben çok /pek zengin /servet sahibi bir tacir /tüccardım. İlk kez /defa at /hayvan sırtında bir başka /diğer şehir /beldeye geçişte /gitmede yol /tarik kesicileri /harâmîler bütün /külli malımı /servetimi gasbettiler /aldılar. Fakat /Ancak ben şikâyet /şikâyet etme etmedim /eylemedim. Dedim /Söyledim ki: 'Bu da kaderimdir /yazgımdır.'
  • İkinci /Diğer bir kez /defa geçişte /gidişte de malımın /servetimin bir /tek kısmını /parçasını daha /yine gasbettiler /aldılar. Yine şikâyet /şikâyet etme etmedim /eylemedim.
  • Üçüncüde /Sonsa ise tamamen /bütünüyle on parasız /meteliksiz kaldım. /Acıkmış ve çaresiz /bi-ilaç kalınca /durunca bir tekkeye /dergâha iltica /sığındım.
  • İşte orada Allah’ım bana /zatıma bir kâmil /olgun mürşit /manevi rehber ihsan /bağış etti /eyledi ve bu devlete nail oldum."

Bu zat /kişi, sözlerine /kelamlarına şöyle /böylece devam /sürdürdü: "Bu nimete /iyiliğe o haramîler /yol kesiciler yüzünden /sebebiyle eriştiğim /ulaştığım için /nedeniyle onlara hayır duâ ediyorum".

Kıssadan Hisse ve Günümüze Bakan Yüzü:

Bu kıssa /hikâye, tasavvufun /mistisizmin özü /ruhu olan teslimiyet /boyun eğme halini /durumunu veciz /özlü bir şekilde açıklar /beyan eder. İbn-i Atâullâh’ın Hikem’de vurguladığı /belirttiği gibi, kulun nimet /iyilik veya musibet /dert karşısındaki /huzurundaki tavrı /hareketi, manevi /ruhani makamını /yerini belirler /tayin eder. Maddî /Fiziki kayıplar /hasarlar, manevi /ruhani bir kazanıma /fütuha yol /tarik açabilir. Gerçek /Hakiki kayıp /hüsran, nefsin /benliğin ilahi /Allah'a ait takdire /belirlemeye karşı /muhalif gelmesi /durması ve manevi /ruhani devletten /hükümranlıktan mahrum /yoksun kalmasıdır.

Günümüzde insanlar /beşerler, zorluklar /meşakkatler karşısında /huzurunda hemen şikâyete /şikâyet etmeye meylederlerken /eğilim gösterirken, bu kıssa /hikâye onlara, ilahi /Allah'a ait tedbir /önlem içindeki /dahilindeki saklı /gizli lütfu /iyiliği görmeyi /temaşa etmeyi ve manevi /ruhani tekâmül /olgunlaşmayı hatırlatır /zikreder. (Bu kıssa, Ken'an Rifâî’nin sohbetlerinde geçen bir menkıbedir /hikâyedir).

İstidlâl /Akıl Yürütme /Delillendirme

Tâceddîn İbn-i Atâullâh el-İskenderî’nin (kaddese’llâhü sırrahu’l-azîz, vefâtı 709/1309) fikrî /düşünce mirası /terekesi, bilhassa el-Hikemü’l-Atâiyye adlı eserinde, tasavvufun /mistisizmin bilgiye ulaşma /vüsul metodunun /yönteminin, rasyonel /akılcı teoloji /kelam ekolünün /tarzının kullandığı istidlâl /akıl yürütme /delillendirme yönteminden /tarzından üstün /âlâ olduğunu vurgular /belirtir.

İbn-i Atâullâh, istidlâl /akıl yürütme yöntemini /tarzını, esas /temel itibarıyla ontolojik /varlık bilimsel ve epistemolojik /bilgi bilimsel bir hatadan /bir yanlışlıktan dolayı /sebebiyle eleştirir /tenkit eder. Bu eleştiri /tenkit, onun tasavvuf /mistisizm felsefesinin /hikmetinin temel /esas taşlarından /esaslarından birini oluşturur /teşkil eder.

İbn-i Atâullâh'ın istidlâl /akıl yürütme yöntemini /tarzını eleştirmesinin /tenkit etmesinin kapsamlı /geniş sebepleri /nedenleri aşağıda detaylı /ayrıntılı olarak izah /açıklanmıştır:

I. Epistemolojik /Bilgi Bilimsel Üstünlük: Müşahede /Manevi Temaşa Yolu

İbn-i Atâullâh, Hakiki /Gerçek Bilgi’ye, yani Marifetullah /Allah'ı tanıma ya ulaşmanın /vüsulün iki farklı yolunu /tarzını ayırt /fark eder /gösterir:

  1. İstidlâl /Akıl Yürütme: Bu, kelam /İslam inanç esasları ekollerinin /tarzlarının yoludur /metodudur. Akıl /Usul yürütme /delillendirme ve kanıtlamaya /ispat dayanır /iltifat eder.
  2. Müşahede /Doğrudan Manevi Temaşa: Bu ise sûfilerin /mutasavvıfların yoludur /tarzıdır; doğrudan /müstakim manevi /ruhani gözlem /temaşa ve ihsan /bağış yoluyla /metoduyla bilgiye /ilme erişmeyi /vüsulü hedefler /gayret eder.

İbn-i Atâullâh, manevi /ruhani temaşa /gözlem (müşahede) ile elde edilen bilginin, rasyonel /akılcı akıl yürütme /istidlâl yoluyla elde edilen bilgiden /ilimden nitelikçe /vasıf bakımından üstün /âlâ olduğunu ileri /takdim sürer /eder. Arif /Bilen kişi, Hakiki /Gerçek Bilgi’ye erişmiş /vüsul eylemiş kimsedir /şahsiyettir.

II. Ontolojik /Varlık Bilimsel Temelli Eleştiri: Varlığı Kanıtlanması Gereken Kimdir?

İbn-i Atâullâh’ın istidlâl /akıl yürütme yöntemini /tarzını eleştirmesinin /tenkit etmesinin en /pek temel /esas sebebi /nedeni, bu yöntemin /tarzın Hakiki /Gerçek Varlık /mevcudiyet ve Gölge /Hayalî Varlık /mevcudiyet arasındaki /beynindeki ontolojik /varlık bilimsel ilişkiyi /bağı ters /muhalif çevirmesidir /kılmasıdır.

  1. Hakiki Varlık Yalnız Allah'tır: İbn-i Atâullâh tasavvufunda /mistisizminde, mutlak /kesin varlık /mevcudiyet yalnızca Allah Teâlâ’ya aittir. Allah’ın dışındaki /gayrındaki her şey, O’na muhtaç /fakir olan gölge varlıklardır (eserler /izler, masivâ /Allah'tan başkası).
  2. İstidlâl'in Hatası: Kelamcılar /İslam inanç esasları bilginleri /uleması, istidlâl /akıl yürütme yöntemi /metoduyla kâinatı /evreni (yani gölge /hayalî varlıkları /mevcudiyetleri) delil /kanıt kullanarak /sarf ederek, Hakiki Varlık /mevcudiyetin varlığını /vücudunu kanıtlamaya /ispat etmeye çalışırlar /gayret ederler. İbn-i Atâullâh’a göre bu, büyük /azim bir ontolojik /varlık bilimsel hatadır /yanlışlıktır.
  3. Merkezi Soru (Münâcât): Mutlak /Kesin Varlığı /mevcudiyeti kanıtlamak /ispat etmek için gölgeyi /hayalîyi kullanmak /sarf etmek, tarikat /yol ehli /topluluğu için kabul /tasdik edilemez /edilemeyecek bir /tek davranıştır /harekettir. Bu fikir /düşünce, onun Münâcât’ındaki meşhur /tanınmış şu sözde /kelamda veciz /özlü bir şekilde dile /lisanen getirilmiştir /ifade edilmiştir:

إهلي كيف يستدل عليك مبا هو يف وجوده مفتقر إليك

(Türkçe Anlamı: "Ey Allah Teâlâ’m! Varlığı Sana muhtaç olan, Senin varlığına nasıl delil getirilebilir?")

Bu ifade /söz, varlığı /vücudu zaten /bilahare Zorunlu /Vâcip olan bir Zat /Şahsiyetin varlığını /vücudunu ispat /kanıt etme /etme çabasının /gayretinin gerekli /lazım olmadığını, bilakis Hakiki /Gerçek Varlık /mevcudiyetin dışındaki /gayrındaki her /külli şeyin /nesnenin yokluğunu /ademiyetini ispat /kanıt etmekle /eylemekle yükümlü /mesul olduğumuzu göstermektedir /belirtmektedir. Çünkü istidlâl /akıl yürütme, Allah'tan gaip /uzak kalmanın bir ürünüdür /neticedir.

III. Gizlilik ve Perdelenme İddiasının Reddi

İstidlâl /Akıl yürütme yöntemini /tarzını kullananlar /sarf edenler, genellikle /ekseriyetle Allah’ın bilinmesi /marifetullah açısından /yönünden gizli /sır olduğu /bulunduğu varsayımından /faraziyesinden hareket /ilerleme ederler ve O’nu ispat /kanıt etmek /eylemek için delillere /burhanlara ihtiyaç /muhtaç olma duyarlar /hissederler. İbn-i Atâullâh bu varsayımı /faraziyeyi şiddetle /yoğun bir şekilde reddeder /kabul etmez.

  1. Allah’ın Mutlak Yakınlığı ve Zahir Oluşu: Allah Teâlâ perdelenmiş /örtülmüş değildir /olmaz. O’nun varlığı /vücudu o kadar aşikâr /zahir ve yakındır /karibdir ki, başka /diğer bir şey /nesne O’nu görmeye /temaşa etmeye engel /maniası olamaz /kılamaz.
  2. Kuşatmanın İmkânsızlığı: İbn-i Atâullâh, O’nu örtecek /setredecek bir /tek şeyin /nesnenin varlığını /vücudunu kabul /tasdik etmez /eylemezdi. Çünkü /Zira eğer /jest bir /tek şey /nesne Allah’ı örtebilseydi /setredebilseydi, O’nu kuşatmış /ihata etmiş olurdu /bulunurdu.
  3. Kahhar /Karşı Konulmaz Otorite Sıfatı: Kuşatan /İhata eden ise /oysa kuşattığı /ihata ettiği şeye /nesneye hükmeder /tasarruf eder. Halbuki /Oysaki Allah Teâlâ, “Kulları üzerinde üstün olan O'dur” /el-Kâhirü fevka ‘ıbâdih ayetindeki /Allah'ın sözündeki gibi /gibi mutlak /kesin Kahhar /Karşı Konulmaz Otorite’dir.

Bu nedenle /sebepten, perdelenmiş /örtülmüş olan /bulunan Allah değil, kula /abide ait /ilişkin nazar /bakış açısıdır: "Perdelenen şey, ona olan nazarındır".

IV. Tedbir /Önlem Almak ve Tevekkül /Allah'a Dayanmak Bağlamı

İbn-i Atâullâh’ın tasavvuf /mistisizm öğretisi /talimatı, kulun /abdın kendi /zatî iradesiyle /isteğiyle gerçekleştirdiği /husule getirdiği tedbir /önlem alma eylemini /fiilini, ilahi /Allah'a ait takdir /belirleme ve tevekkül /Allah'a dayanmak karşısında /huzurunda küçümser /azımsar.

İstidlâl /Akıl yürütme, zahirde /dışta akılcı /rasyonel bir /tek amaç /maksada yönelik /ilişkin bir /tek düşünce /fikir faaliyeti /çalışması gibi görünse /izhar etse de, hakikatte /gerçekte kulun kendi /zatî varlığına /mevcudiyetine güvenerek /iltifat ederek ilahi /Allah'a ait failiyeti /edici olmayı göz /nazar ardı /arkada etme /etme eğilimi /meyli taşıyan /bulunan bir davranıştır /harekettir.

İbn-i Atâullâh, Hikem’deki bir hikmette /özlü sözde, tedbir /önlem almayı /almayı terk /bırak etmeye davet /çağrı ederek /eyleyerek ilahi /Allah'a ait failiyete /edici olmaya tam /bütün teslimiyeti /boyun eğmeyi vurgular /belirtir:

“Nefsini tedbirden rahat tut. Senden başkası (Allah Teâlâ) nın sana yapacağını sen kendine yapamazsın.”

Bu tasavvufî /mistik bakış /nazar, istidlâl /akıl yürütme gibi insan /beşer kaynaklı /menbalı, zorlama /cebirli bilgi /ilim üretme /meydana getirme çabalarına /gayretlerine temel /esas teşkil /oluşturur eden nefs /benlik merkezli /ana hareket /davranış tarzını /usulünü kökten /esastan red /kabul etmeme eder /eyler.

V. Fikrî Ortamın Etkisi

İbn-i Atâullâh’ın bu sert /şiddetli eleştirisi /tenkidi, yaşadığı Memlük Sultanlığı döneminin fikrî /düşünce gerilimleriyle /gerginlikleriyle yakından /karib bir ilgilidir /alakası vardır. O dönem /asr, tasavvufun /mistisizmin felsefe /hikmet, mantık /ilme’l-mantık ve kelam /İslam inanç esasları ekolleriyle /tarzlarıyla şiddetli /yoğun bir etkileşim /tesirleşme ve rekabet /yarış içinde /dahilinde olduğu bir çağdı /devirdi.

İbn-i Atâullâh, rasyonalizme /akılcılığa yönelik /ilişkin bu /mezkûr eleştirileriyle /tenkitleriyle Şâzeliyye tarikatının manevi /ruhani yolunun /tarzının, Mısır uleması /bilginleri arasındaki /beynindeki fikrî /düşünce mücadelelerine /gayretlerine doktrinel /kural koyucu bir cevap /mukabele vermiştir /tevcih etmiştir. Onun tasavvufî /mistik bilgeliği /hikmeti sistematize /düzenleme etme /etme çabası /gayreti, rûhî /manevi yolu /tarzı sağlam /metin temellere /esasa oturtmayı /ikame etmeyi amaçlamıştır /hedeflemiştir.

Münâcât /Yakarış Ve Tazarru

Tâceddîn İbn-i Atâullâh el-İskenderî’nin (kaddese’llâhü sırrahu’l-azîz, vefâtı 709/1309) tasavvuf /mistisizm yolundaki /tarikattaki öğretisi /talimatı, kulun Yüce Hakk’a olan muhtaçlığını /fakirliğini merkeze alır. Bu muhtaçlık /iftikar hali, münâcât /yakarış ve tazarru /yalvarışın hem esası /temeli hem de en /pek yüksek /âlâ makamıdır /yeridir.

İbn-i Atâullâh’a göre /nazaran, bir kulun /abdın münâcât /yakarışında tazarru /yalvarış ve niyazını /dileğini yapma /eyleme biçimi /şekli, nefsin /benliğin iradesinden /isteğinden uzak /ırak, Mutlak Fail /Eden olan Allah Teâlâ’ya tam /bütün bir teslimiyet /boyun eğme ve ihlâs /samimiyet içinde /dahilinde olmalıdır /lazımdır.

Aşağıda, İbn-i Atâullâh'ın Hikem ve Münâcât-ı Atâiyye eserlerinde /yapıtlarında vurguladığı /belirttiği, bir kulun /abdın münâcât /yakarışta tazarru /yalvarış ve niyazının /dileğinin nasıl /ne şekilde olması /bulunması gerektiği /lazım olduğu detaylı /ayrıntılı olarak izah /açıklanmaktadır.

I. Münâcâtın Temel Esası: Fakr /Muhtaçlık ve İhlâs /Samimiyet

Kul, tazarru /yalvarış ve niyazında /dileğinde öncelikle /evvela kendi /zatî acziyetini /yetersizliğini ve Mutlak /Kesin muhtaçlığını /fakrını idrak /anlama etmeli, amel /davranışlarına değil /olmaz, yalnızca Allah’ın lütuf /iyilik ve ihsanına /bağışına güvenmelidir /iltifat etmelidir.

A. Amelin Ruhtan Yoksun Hâli

İbn-i Atâullâh’ın münâcât /yakarış yolunun /tarzının ana /esas kaidesi /ilkesi, amel /davranış göstermenin /izhar etmenin manevi /ruhani bir /tek değeri /kıymeti olmadığı /bulunmadığı hakikatidir /gerçeğidir:

األعمال صور قائمة وأرواحها وجود سر اإلخالص فيها

(Türkçe Anlamı: "Ameller /davranışlar ayaktaki /mevcut suretler /heykellerdir. O heykellerin /suretlerin ruhları /özleri ise ihlâs /samimiyet sırrının /gizliliğinin bulunmasıyladır /mevcudiyetiyladir.").

Bu nedenle /sebepten, kul /abd, tazarru /yalvarış ederken /eylerken, kendi /zatî taatine /kulluğuna değil /olmaz, yalnızca Allah’ın lütfuna /iyiliğine iltifat /güven etmeli, kendi /zatî ibadetlerini /kulluklarını şefaatçi /aracı yapmaktan /kılmaktan kaçınmalıdır /sakınmalıdır.

B. En Değerli Talep: Zillet ve İftikar

İbn-i Atâullâh, kulun /abdın muhtaç /fakir olma /bulunma halini /durumunu en /pek güzel /hoş talep /istek biçimi /şekli olarak görür /temaşa eder. Tazarru /Yalvarış ve niyaz /dilek, zillet /alçakgönüllülük ve iftikar /muhtaç olma halinde /durumunda icra /yerine edilmelidir /getirilmelidir:

ما طلب لك شئ مثل االضطرار وال أسرع باملواهب إليك مثل الذلة واالفتقار

(Türkçe Anlamı: "Kendinde hiçbir /asla kuvvet /güç ve irade /istek görmemek /görmemek kadar /gibi değerli /kıymetli bir talep /istek, zillet /alçakgönüllülük ve muhtaç /fakir olmayı /bulunmayı bildirmek /açıklamak kadar /gibi da ihsanın /bağışın süratle /aceleyle insana /beşere ulaşması /vüsulü gibi /gibi hiçbir /asla amel /davranış yoktur /bulunmaz.").

Münâcâtın /Yakarışın esası /temeli, Allah’a muhtaç /fakir olduğunu dile /lisanen getirmek /ifade etmektir.

II. Münâcât-ı Atâiyye’den Tevazu ve Teslimiyet Örnekleri

İbn-i Atâullâh’ın münâcât /yakarış metinleri /yazıları, kulun /abdın teslimiyet /boyun eğme ve tazarru /yalvarış dolu /dolu niyazının /dileğinin en /pek veciz /özlü örneklerini /misallerini içerir /barındırır.

A. Kendi Amelini Şefaatçi Yapmaktan Kaçınmak

Kul, manevi /ruhani bir /tek ilerleme /terakki kaydettiğini /yaptığını varsayarak /farzederek dahi buna /mezkûra güvenmemelidir /iltifat etmemelidir:

Arapça Dua Metni

Arapça Okunuşu (Transkripsiyon)

Türkçe Anlamı

إهلي أنا الفقري يف غناي فكيف لا أكون فقريًا يف فقري.

İlâhî ene’l-fakîru fî gınâye, fe keyfe lâ ekûnu fakîran fî fakrî.

Ey Allah Teâlâ’m! Ben zenginliğimde /varlık durumumda dahi /bile fakirim /muhtacım. Fakirliğimde /yokluk durumumda nasıl /ne şekilde fakir /muhtaç olmam /bulunmam.

ها أنا أتوسل إليك بفقري إليك، وكيف أتوسل إليك مبا هو حمال أن يصل إليك

Hâ ene eteveselu ileyke bi-fakrî ileyke, ve keyfe eteveselu ileyke bi-mâ hüve muhâlün en yasıle ileyke.

Ey Allah Teâlâ’m! Sana olan muhtaçlığımla /fakirliğiyle yalvarıyorum /talep ediyorum. Sana ulaşması /vüsulü mümkün /olanaklı olmayan /bulunmayan bir ameli /davranışı kendime /zatıma nasıl /ne şekilde şefaatçi /aracı yapabilirim /kılabilirim.

B. Akılcı Delillendirmeyi Reddetme (İstidlâl Eleştirisi)

Münâcât /Yakarışın en /pek yüksek /âlâ noktası /derecesi, akıl /usul yürütme /istidlâl yöntemini /metodunu terk /bırak etmektir. Kul /Abd, tazarru /yalvarış ederken /eylerken Allah’ın varlığını /vücudunu ispat /kanıt etme /etme gereği /lazımı duymadığını /hissetmediğini niyaz /dilek etmelidir /eylemelidir:

Arapça Dua Metni

Arapça Okunuşu (Transkripsiyon)

Türkçe Anlamı

إهلي كيف يستدل عليك مبا هو يف وجوده مفتقر إليك

İlâhî keyfe yustudellü aleyke bi-mâ hüve fî vucûdihî müftekirun ileyk.

Ey Allah Teâlâ’m! Varlığı /Vücudu Sana muhtaç /fakir olan /bulunan, Senin varlığına /vücuduna nasıl /ne şekilde delil /kanıt getirilebilir /ispatlanabilir.

متى غبت حَّت ُتتاج إ ىل دليل يدل عليك ومَّت بعدت حَّت تكون اآلثار هي اليت توصل إليك

Metâ ğıbte hattâ tuhtâcu ilâ delîlin yedüllu aleyke ve metâ ba‘udte hattâ tekûne’l-âsâru hiye’lletî tûsılu ileyke.

Ne zaman gizli /kayıp oldun /bulundun ki, Seni gösterecek /izhar edecek bir delile /kanıta ihtiyacın /muhtaç olman olsun /bulunsun? Ne zaman uzak /ırak oldun /bulundun ki, varlıklar /eserler Sana ulaşmak /vüsul için /için (gayretleri) olsun /bulunsun.

Bu ifadeler /sözler, kulun /abdın manevi /ruhani yolculukta /seyr-i sülûkta Hakiki /Gerçek Varlığı /mevcudiyeti doğrudan /müstakim müşahede /temaşa ettiği makamı /yeri dile /lisanen getirir /ifade eder.

C. Hâli Şikâyet Etmekten Kaçınmak

Tazarru /Yalvarış ve niyaz /dilek, edeb /görgü ile /ile yapılmalıdır /edilmelidir. Allah’ın durumu /hali bilmesinden /idrak etmesinden dolayı /sebebiyle, kulun /abdın O’na karşı /muhalif şikâyet /şikâyet etme etmesi /eylemesi edepsizlik /saygısızlık sayılabilir /telakki edilebilir.

Arapça Dua Metni

Arapça Okunuşu (Transkripsiyon)

Türkçe Anlamı

أم كيف أشكو إليك حايل وهو لا يخفى عليك

Em keyfe eşkû ileyke hâlî ve hüve lâ yahfâ aleyke.

Ey Allah Teâlâ’m! Sana gizli /sır olmayan /bulunmayan halimi /durumumu Sana nasıl /ne şekilde şikâyet /şikâyet etme edeyim /eyleyeyim.

أم كيف أترجم لك مبقايل وهو منك برز إليك

Em keyfe uteraccimü leke bi-makâlî ve hüve minke beraze ileyk.

Ey Allah Teâlâ’m! Senin (kudretin) /gücünle ortaya /meydana çıkan /zuhur eden halimi /durumumu Sana nasıl /ne şekilde sözle /kelamla açıklayabilir /ifade miyim /eyleyebilirim.

III. Münâcâtın Uygulama Usûlü /Biçimi

İbn-i Atâullâh’ın münâcât /yakarış metinlerini /yazılarını okuma /tilavet biçimi /şekli, sadece /yalnızca dille /lisanla değil /olmaz, kalben /gönülden bir /tek teslimiyet /boyun eğme içinde /dahilinde olmalıdır /lazımdır.

  1. Gereken Hal ve Tevazu: Bu arz-u niyaz /dilek ve yalvarış, derilere kadar işleyecek bir tazarru /yalvarış ile yapılmalıdır. Münâcât /Yakarış, huşû /derin saygı ve iftikar /muhtaç olma halinin /durumunun en /pek yüksek /âlâ derecesinde /rütbesinde icra /yerine edilmelidir /getirilmelidir.
  2. Okuyuş Usûlü /Biçimi: Arapça Kur'ân-ı Kerîm okumasını /tilavet etmesini bilenler /idrak edenler, yavaş /aheste yavaş /aheste de olsa Arapçasından /aslından bir /tek kere /defa okumaya /tilavet etmeye çalışmalıdırlar /gayret etmelidirler. Arapça bilmeyenler /cahil olanlar için ise Türkçe mealini okumaları tavsiye /öğüt edilmiştir /buyrulmuştur.
  3. İnanış ve İtikat: Münâcâtı /Yakarışı okuduktan /tilavet ettikten sonra Rabbin /Allah’ın bir lütuf /iyilik ve ihsanı /bağışı ulaşacağına /vüsulü iman /inanç ve itikat /görüş edilmesi gereklidir /lazımdır.
  4. Münâcâtın İşlevi: İçinde /dahilinde münâcât /yakarış olan zikirler /Allah'ı anmalar, bu yola /tarikata ilk /evvela giren /dahil olan kimsenin /şahsiyetin kalbine /gönlüne daha /pek çok işler /tesir eder. Zira münâcât /yakarış eden /eyleyen kimse /şahsiyet, karşılıklı /iki yönlü münâcât /yakarış ettiği /eylediği Zatın /Şahsiyetin yakınlığını /kurbiyetini kalbinde /gönlünde duyar /hisseder; bu duygu /hissiyat da kalbi /gönlü etkiler /tesir eder ve huzur /sükûnet verir /bahşeder.

IV. Kıssadan Hisse ve Günümüzdeki Teslimiyet

Münâcât /Yakarış, kulun /abdın kendi /zatî iradesini /isteğini terk /bırak etmesi ve Hakiki /Gerçek Fail /Eden’e yönelmesi /iltifat etmesi gerektiğini /lazım olduğunu hatırlatır /zikreder.

Kıssadan Hisse: Gerçek /Hakiki tazarru /yalvarış ve niyaz /dilek, sıkıntı /meşakkat anında şikâyet /şikâyet etme etmeyi /eylemeyi bırakıp /terk ederek, Allah’ın mutlak /kesin hükmüne /yönetimine boyun /baş eğmektir /koymaktır. Zira /Çünkü O’ndan başkasını /gayrını talep /istek etmek /eylemek O’nu suçlamak /itham etmek, O’ndan gaip /uzak olmak /bulunmak ve O’na olan /bulunan hayânın /utanmanın azlığındandır /kısıtlılığındandır.

  • Niyazın /Dileğin en /pek yüksek /âlâ makamı /yeri, isteğin /talep gecikmesinden /teahhüründen dolayı /sebebiyle Rabbi /Allah’ı suçlamak /itham etmek yerine /makamında, edebin /görgünün gerisinde /arkasında kaldığı /bulunduğu için /nedeniyle nefsi suçlamaktır.
  • Münâcât /Yakarışta kul /abd, Allah’a sadece /yalnızca O’nun güzel /hoş sıfatlarından /niteliklerinden dolayı /sebebiyle hüsn-ü zan /iyi düşünce edebiliyorsa /eyleyebiliyorsa dahi /bile, sana verdiği /bahşettiği güzelliklerden /iyiliklerden dolayı /sebebiyle hüsn-ü zan /iyi düşünce et öğüdü /tavsiyesi verilir /buyrulur.

İbn-i Atâullâh, tazarru /yalvarış ve niyazda /dilekte, kulu /abdı dünyevi /cismani kaygılardan /endişelerden uzaklaştırıp /ıraklaştırıp, mutlak /kesin ilahî /Allah'a ait failiyete /edici olmaya yönelmeye /iltifat etmeye davet /çağrı etmektedir /eylemektedir.

Hazreti Peygamber’e Yönelik Övgüleri

Tâceddîn İbn-i Atâullâh el-İskenderî’nin (kaddese’llâhü sırrahu’l-azîz) fikrî /düşünce mirası /terekesi, bilhassa el-Hikemü’l-Atâiyye ve Münâcât-ı Atâiyye gibi eserlerinde, esas itibarıyla Hakiki Varlık ve Marifetullah /Allah'ı tanıma konularına odaklanmıştır.

Verilen kaynaklarda /menbalarda, İbn-i Atâullâh’ın doğrudan Hazreti Peygamber’e yönelik, cem’iyyet /topluluk halinde, edebî /yazınsal bir övgü /sena metni /yazısı (münâcât/kaside/uzun şiir) olarak telif /yazım ettiği ve bu övgüleri /senaları topluca /cem’iyetle içeren /barındıran bir /tek bölüm /kısım bulunmamaktadır.

Ancak, İbn-i Atâullâh’ın tasavvuf /mistisizm öğretisi /talimatı içinde, Peygamber Efendimiz’e (Allah ona salât ve selâm eylesin) yönelik hürmet /saygı ve övgünün /senanın manevi /ruhani yolun /tarikin temel /esas pratiklerinden /ameliyatlarından biri olduğu vurgulanmış /belirtilmiştir. Bu vurgular /belirtiler, genellikle salavât-ı şerife ve Peygamber ruhuyla bağlantı /irtibat kurma yoluyla /metoduyla ifade /dile edilmiştir /getirilmiştir:

I. Salavât-ı Şerîfe ve Peygamber Ruhuna Bağlantı Yoluyla Övgü

İbn-i Atâullâh’ın müritlere /taliplere tavsiye /öğüt ettiği /eylediği zikir /Allah’ı anma ve manevi /ruhani ilerleme /terakki metotları /usulleri arasında, Hazreti Peygamber’e salavât okumak /tilavet etmek merkezi /ana bir yer /makam tutar /işgal eder. Bu salavât /övme eylemi /fiili, aynı zamanda manevi /ruhani bir /tek övgü /sena ve teslimiyetin /boyun eğmenin ifadesidir /dile getirilişidir.

A. Manevi Yola Giriş (Sülûk)

Hak yolcusu /sâlik, manevi /ruhani yola /tarikata salâvât-ı şerife ile girmelidir /dahil olmalıdır. İbn-i Atâullâh’ın öğretisinde /talimatında, salâvât-ı şerife sadece /yalnızca bir /tek zikir /Allah’ı anma değil /olmaz, aynı zamanda manevi /ruhani bir /tek münâcâttır /yakarıştır.

B. Ruhani Bağlantı ve İmtinan /Minnettar Olma

Hazreti Peygamber’e yönelik /ilişkin övgü /sena ve salavât /övme, ilahi /Allah'a ait nurları /ışıkları kabul /tasdik etme /etme yeteneğini /kabiliyetini sağlayan /temin eden bir /tek bağlantı /irtibattır:

  • Ruhun Güçlenmesi: İnsan ruhu /nefsi zayıf /nahif olduğu için /nedeniyle ilâhî /Allah'a ait nurları /ışıkları kabul /tasdik etmekte /eylemekte zorluk /meşakkat çeker /duyar. Ruhun /Nefsin Peygamber ruhuyla bağlantı /irtibat kurması /teşekkülü durumunda /halinde, ilâhî /Allah'a ait nurları /ışıkları kabul /tasdik etme /etme durumu /hali sağlamlaşır /metinleşir.
  • Feyz ve İnayet: Feyiz /Manvei ilham nurları /ışıkları gayb /görünmez âleminden /dünyasından gelir /zuhur eder, peygamberlerin ruhlarına ulaşır /vüsul eder. O gelen /vârid olan nurlar /ışıklar, oradan salavât /övme okuyanların /tilavet edenlerin ruhlarına /nefislerine yansır /sirayet eder.

C. Övgüdeki Edeb: Seyyidinâ Lafzı

İbn-i Atâullâh yolunda /tarikında, Hazreti Peygamber’i övme /sena edebinin /görgü kurallarının ayrılmaz /inkılab etmeyen bir /tek parçası /kısmı, salavât /övme okurken /tilavet ederken “Seyyidinâ” (Efendimiz) lafzını /sözünü unutmamaktır /ihmal etmemektir. Bu, övülen /medh edilen zatın /şahsiyetin yüce /âlî makamını /yerini tasdik /kabul etme /eylemedir.

II. Övgüdeki Yönelim: Hubb-ı Resûl /Peygamber Sevgisi

Kaynağa /Menbaya göre /nazaran, salavât-ı şerife zikrini /Allah’ı anmasını okuyan /tilavet eden bir sâlik /yolcu, yüksek /âlâ bir mertebeye /rütbeye çıktığında /vüsul ettiğinde şöyle /böylece bir salavât /övme okur /tilavet eder:

«Allahümme salli alâ habibike...»

Bu türlü /cins bir /tek ifade /söz, Resulüllah efendimizi Yüce Yaratan’a /Allah'a bağlar /irtibatlandırır. Bu övgü /sena tarzı /metodu, manevi /ruhani yolda /tarikatta sevgi derecesinin en yükseğine çıkış vardır /bulunur. Övgü /Sena, Peygamberi Yüce Hakk’ın sevgilisi /Habibi olarak /gibi görmekle /temaşa etmekle tamamlanır /nihayet bulur.

III. Peygamberin Zikri ve Takdiri

İbn-i Atâullâh, manevi /ruhani yolu /tarzı açıklarken /beyan ederken Peygamberi manevi /ruhani bir /tek rehber /mürşit olarak gösteren /izhar eden hadis-i şerifler /Hazreti Muhammed'in söz ve uygulamaları zikredilmiştir /anılmıştır. Bu zikirler /anmalar, dolaylı /gayrı müstakim olarak övme /sena içerir /barındırır:

  • Müferridun'un Yeri: Tirmizî’den nakledilen /aktarılan bir /tek hadiste /Hazreti Muhammed'in söz ve uygulamasında, Resulüllah efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (Allah ona salât ve selâm eylesin), manevi /ruhani yolda /tarikatta en /pek ileri /âlâ derecede /rütbede olan /bulunan "Allah'ı çokça zikredip ananlardır" diye /böylece tanımlanan /tarif edilen Müferridûn hakkında /ilişkin bilgi /malumat vermiştir /tevcih etmiştir. Bu zikir /Allah'ı anma yolu /metodu, Şâzeliyye tarikatında /yolunda yüksek /âlâ bir takdir /değer görmektedir /izhar etmektedir.
  • Zikir Meclisleri: Peygamberimiz (Allah ona salât ve selâm eylesin), cennet bahçelerinin /güllerinin "Zikir meclisleridir" olduğunu belirtmiştir /tasvir etmiştir. İbn-i Atâullâh’ın irşad /manevi rehberlik yönteminin /metodunun anahtarı /kilidi olan bu meclisler /topluluklar, Peygamber’in manevi /ruhani otoritesinin /yetkisinin bir /tek tasdiki /kabulü olarak görülmelidir /temaşa edilmelidir.

İbn-i Atâullâh, manevi /ruhani hayatta /yaşamda sözden /kelamdan ziyade /öte hâle ve teslimiyete odaklandığı /iltifat ettiği için /nedeniyle, övgüyü /senayı doğrudan /müstakim lafızlar /sözler yerine /makamında, sâlikin /yolcusun kalbini /gönlünü Peygamber efendimizin ruhuna /nefsine bağlaması /irtibatlandırması yoluyla /metoduyla pratik /amelî bir görev /vazife olarak sunmuştur /takdim etmiştir.

 

Günahkâr Kulun İftikar Münâcâtı (Muhtaçlık Yakarışı)

İbn-i Atâullâh el-İskenderî’nin el-Hikemü’l-Atâiyye ve Münâcât-ı Atâiyye adlı eserlerindeki /yapıtlarındaki tazarru /yalvarış ve iftikar /muhtaçlık üslubunu /tarzını esas alarak, hata /yanlışlık ve günah /suç işlemiş /irtikâp etmiş bir kulun /abdın Yüce Hakk’a olan niyazı /dileği, manevi /ruhani gerçekleri /hakikatleri vurgulayan /belirten bir biçimde /şekilde kaleme /yazıya alınabilir /geçirilebilir.

İbn-i Atâullâh, kulun /abdın amel /davranış ve ibadetine /kulluğuna güvenmesini /iltifat etmesini nefsin /benliğin gizli /sır bir /tek sersemliği /cahilliği olarak görür /temaşa eder. Gerçek /Hakiki kulluk /ubûdiyet, kulun /abdın kendi /zatî iradesini /isteğini terk /bırak etmesi, zillet /alçakgönüllülük ve fakr /muhtaç olma halini /durumunu en /pek derin /yoğun şekilde /biçimde izhar /gösterme etmesidir. Hatta kibir /büyüklük doğuran /meydana getiren itaatten /kulluktan, tevazu /alçakgönüllülük ve muhtaçlık /fakirlik doğuran /meydana getiren günah /suç daha /pek hayırlıdır /iyidir.

Bu fikirler /düşünceler çerçevesinde /dairesinde, günahkâr /suçlu kulun /abdın tazarru /yalvarış ve niyazına /dileğine örnek /misal bir münâcât /yakarış aşağıda sunulmuştur /takdim edilmiştir.


Günahkâr Kulun İftikar Münâcâtı (Muhtaçlık Yakarışı)

Arapça Dua Metni ve Türkçe Anlamı

Bu niyaz /dilek, kulun /abdın kendi /zatî ameline /davranışına güvenmek /iltifat etmek yerine, Yüce Hakk’ın lütuf /iyilik ve sitr /örtme sıfatına /niteliğine sığınışını /ilticasını ifade /dile eder /getirir.

Arapça Münâcât Metni

Arapça Okunuşu (Transkripsiyon)

Türkçe Anlamı (Meali)

إِلٰهِى أَ َرى حَسَنَاتِى سُوءَاً، وَأَسْجُدُ عَلَى سَجَادَةِ فَقْرِي، فَمَا أَرْجُو جَزَاءً عَلَى عَمَلٍ لَسْتُ لَهُ فَاعِلًا.

İlâhî erâ hasenâtî sûen, ve escüdü ‘alâ seccâdeti fakrî, fe mâ ercû cezâen ‘alâ ‘amelin lestu lehû fâ‘ilâ.

Ey Allah Teâlâ’m! İyiliklerimi /hasenâtımı dahi /bile kötülük /suç olarak görüyorum /temaşa ediyorum ve fakirliğimin /muhtaçlığımın seccadesi /ibadet halısının üzerine /fevkine secde /boyun ediyorum /eğiyorum. Gerçek /Hakiki faili /edeni olmadığım bir amel /davranış için nasıl mükâfat /ödül umabilirim /bekleyebilirim?.

لَوْلاَ جَمِيلُ سِتْرِكَ مَا كَانَ عَمَلِى أَهْلاً لِلْقَبُولِ، وَلَوْ وَاجَهَنِى عَدْلُكَ فَمَا بَقِىَ لِى صَغِيرَةٌ وَلاَ كَبِيرَةٌ.

Levlâ cemîlu sitrike mâ kâne ‘amelî ehlen li’l-kabûl, ve lev vâcehenî ‘adluke fe mâ bakıye lî sağîratün ve lâ kebîratün.

Eğer /Jest Senin güzel /hoş örtmen /sitr eylemen olmasaydı /bulunmasaydı, hiçbir /asla amelim /davranışım kabule /tasdike şayan /layık olmazdı /bulunmazdı. Eğer /Jest adaletin /doğruluğun bana karşı /muhalif gelirse /zuhur ederse, büyük /azim ve küçük /az günahım /suçumdan hiçbiri /asla kalmaz /bakî kalmaz.

مَا أَخَافُ عَلَى نَفْسِى إِلَّا غَلَبَةَ الْهَوَى وَالرِّضَا بِالْمَعْصِيَةِ، وَأَسْتَغْفِرُكَ مِنْ كُلِّ طَاعَةٍ أَوْرَثَتْ لِى عِزّاً وَاسْتِكْبَاراً.

Mâ ehâfu ‘alâ nefsî illâ ğalebetu’l-hevâ ve’r-rıdâ bi’l-ma‘sıyye, ve estağfiruke min külli tâ‘atin evraset lî ‘ızzen ve’stikbârâ.

Nefsim /Benliğim için /için hevesin /arzunun galip /baskın gelmesinden /zuhur etmesinden ve günah /suç ile /ile hoşnut /razı olmaktan /bulunmaktan başka /gayrı korkmuyorum /endişe etmiyorum. Bana izzet /onur ve kibir /büyüklük veraset /miras eden /bırakan her /külli itaatten /kulluktan Sana istiğfar /bağışlanma diliyorum /talep ediyorum.

إِلٰهِى بَلِّغْنِى أَنْ أَعْرِفَ قَدْرِى عِنْدَكَ، وَأَشْغِلْنِى بِسِرِّ الْإِفْتِقَارِ، وَاحْرُزْنِى عَنِ الْغَفْلَةِ مِمَّنْ نَاصِيَتِى بِيَدِهِ.

İlâhî belliğnî en a‘rife kadrî ‘ındeke, ve eşğılnî bi-sırri’l-iftikâr, ve’hruznî ‘ani’l-ğafleti mimmen nâsıyetî bi-yedihî.

Ey Allah Teâlâ’m! Senin katındaki /yanındaki yerimi /kadrini öğrenmeme /bilmeme beni ulaştır /vüsul et. Beni fakirlik /muhtaçlık sırrı /gizliliği ile /ile meşgul /çalışma et /eyle ve perçemim /kâkülüm (yani /yani her /külli işim) elinde /yedinde olan /bulunan Zattan /Kimseden (Senden) gafil /uzak olmaktan /bulunmaktan beni koru /hıfzet.

اَللّٰهُمَّ أَغْنِنِى بِتَدْبِيرِكَ عَنْ تَدْبِيرِى وَأَوْقِفْنِى عَلَى مَرَاكِزِ اِضْطِرَارِى.

Allâhümme ağninî bi-tedbîrike ‘an tedbîrî ve evkıfnî ‘alâ merâkizi ıztırârî.

Ey Allah’ım! Tedbirinle /Önleminle beni zenginleştirip /gına ihsan /bağış et /eyle, kendi /zatî tedbirime /önlemime ihtiyaç /muhtaç olma bırakma /izin verme ve beni çaresizliğimin /zorunluluğumun (iftikarımın) merkezleri /yerleri üzerinde /fevkinde durdur /ikame et.

Duanın Okunuş Usûlü /Biçimi ve Tatbiki

İbn-i Atâullâh’ın münâcâtı /yakarışı, kuru bir lafız /söz tekrarından /iadesinden ibaret /oluşmuş değildir /olmaz; derin /yoğun bir manevi /ruhani hal /durum içinde /dahilinde icra /yerine edilmesi /getirilmesi gerekir /lazımdır.

  1. Hâlin Tesis Edilmesi: Münâcât /Yakarışa başlamadan /ibtidâ etmeden evvel /önce, kul /abd kendi /zatî acziyetini /yetersizliğini ve günah /suç içindeki /dahilindeki zilletini /alçakgönüllülüğünü tefekkür /derin düşünce etmelidir /eylemelidir. İhlâs /Samimiyet sırrını /gizliliğini kalbinde /gönlünde hissetmeli /duymalıdır. Zira /Çünkü ihsan /bağış ve lütuf /iyilik, zillet /alçakgönüllülük ve iftikar /muhtaç olma sayesinde /yüzünden süratle /aceleyle kul /abde ulaşır /vüsul eder.
  2. Okuyuş Şekli: Kur'ân-ı Kerîm okumasını /tilavet etmesini bilenler /idrak edenler için Arapça aslından /kaynağından yavaş /aheste yavaş /aheste ve derin /yoğun huşû /derin saygı ile /ile okumaya /tilavet etmeye çalışmaları /gayret etmeleri tavsiye /öğüt edilir /buyrulur. Arapça bilmeyenler /cahil olanlar için ise Türkçe mealini /anlamını okurken, manayı /anlamı kalben /gönülden tasdik /doğrulama ederek /eyleyerek ve derilere /ciltlere işleyecek /tesir edecek bir arz-u niyaz /dilek ve yalvarış haliyle /durumuyla okumaları /tilavet etmeleri gereklidir /lazımdır.
  3. Hüsna-i Zan (İyi Düşünce): Niyaz /Dilek ederken /eylerken, Allah’ın kereminin /cömertliğinin kendi /zatî günahlarından /suçlarından çok /pek daha /yine büyük /azim olduğuna /bulunduğuna iman /inanç edilmelidir /eylenmelidir. Eğer kul /abd, Allah’ın güzel /hoş sıfatları /nitelikleri sebebiyle /yüzünden iyi zan /hüsn-ü zan edemiyorsa /eyleyemiyorsa, kendi /zatî hayatında /yaşamında gördüğü /temaşa ettiği iyilikler /haseneler yüzünden /sebebiyle iyi zan /hüsn-ü zan etmelidir /eylemelidir.

Kıssadan Hisse: Günahın Vüsule /Ulaşmaya Vesile Olması

İbn-i Atâullâh, manevi /ruhani yolda /tarikatta kabul /tasdik edilebilecek /edilebilecek günahın /suçun, kibri /büyüklüğü yok /adem edip /edip zillet /alçakgönüllülük doğurması /husule getirmesi üzerinde /fevkinde durur /iltifat eder.

  • Hikâye/Kıssa: Kaynaklarda /Menbalarda zikredilen /anılan bir kıssada /hikâyede, günah /suç işlemiş /irtikâp etmiş bir Nasuh Tövbesi hikâyesi /menkıbesi geçer /bulunur. Günah /Suç işleyen /irtikâp eden Nasuh yalvarış /talep ve tazarru /yalvarış ile /ile tevbe /pişmanlık ettiğinde /eylediğinde, günahı /suçu onu mutlak /kesin bir /tek acziyet /yetersizlik noktasına /derecesine getirir /ulaştırır. O anda /sırada yaptığı /icra ettiği tövbe /pişmanlık, onu ilahi /Allah'a ait yakınlığa /kurbiyete ulaştıran /vüsul eden bir vesile /aracı olur. Ancak /Lakin, aynı /aynı hikâyenin /kıssanın başka /diğer bir rivayetinde /rivayetinde, kendi /zatî salih /iyi ameline /davranışına güvenip /iltifat edip günahkâr /suçluyu hor /aşağılık gören /temaşa eden salih /iyi bir kişinin /şahsiyetin duasının /yakarışının kabul /tasdik edilmeyeceği /edilmeyeceği bildirilir /buyrulur.

Günümüze Bakan Yüzü: Asrımızın /çağımızın günahkâr /suçlu kulu /abdı, yalvarış /tazarru ederken /eylerken kendi /zatî gücüne /kuvvetine, yaptığı /icra ettiği küçük /az iyiliklere /hasenelere veya toplumun /halkın gözündeki /nazarındaki itibarına /değerine güvenmek /iltifat etmekten kaçınmalıdır /sakınmalıdır. Gerçek /Hakiki tazarru /yalvarış, kulun /abdın kendi /zatî varlığının /mevcudiyetinin hapishanesinden /zindanından çıkarak /hurûc ederek, Yüce Hakk’ın mutlak /kesin failiyet /edici olma fezasına /geniş alanına ulaşmasını /vüsul etmesini amaçlar /hedefler. Günahın /Suçun en /pek büyük /azim zararı /hasarı, nefsin /benliğin ilahi /Allah'a ait takdire /belirlemeye karşı /muhalif gelerek /durarak kibre /büyüklüğe kapılmasıdır /girmesidir. Fakat /Ancak büyük /azim bir /tek günah /suç bile /bile zilleti /alçakgönüllülüğü artırırsa /ziyade ederse, manevi /ruhani bir /tek terakkiye /yükselmeye vesile /aracı olabilir /bulunabilir.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar