İbni Teymiyenin Saklı Yönü...
VAHHABİLERE İKİ HEDİYE
Not: İbni Teymiyye eleştirir. Herkese bir noksanlık izafe eder. Aşağıdaki
yazıyı okuyun. Peki kendi talebeleri neden böyleler.
Birinci Hediye:
İkincisi Hediye:
Şeyhü'l-İslam Ebü'l-Abbas Takiyyüddin Ahmed B.
Teymiye'nin Vefatı
Şeyh Alemüddin
el-Berzalî, tarihinde şöyle demiştir: "Bu sene zilkade ayının yirmisinde
pazartesi gecesi şeyh, imam, âlim, allame, fakih, hafız, zâhid, âbid, önder,
mücahid, Şeyhü'l-İslam Takiyyüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. İmam Allame Müftü
Şihabüddin Ebü'l-Mehasin Abdül-halim b. Şeyh İmam Şeyhü'l-İslâm Ebü'l-Berekât
Abdüsselâm b. Abdullah b. Ebü'l-Kasım Muhammed b. Hızır b. Muhammed b. Hızır b.
Ali b. Abdullah b. Teymiye vefat etti.
Harranlıydı. Sonraları
Dımaşk'a yerleşti. Zilkade ayının yirmisinde pazartesi gecesi Dımaşk Kalesi'nde
tutuklu bulunduğu salonda vefat etti. Vefatı nedeniyle büyük bir kalabalık
kaleye gitti.
Yıkanmasından önce bir
cemaat, cenazesinin yanında oturup Kur'an okudu.
Onu görmek bereketine
ve onu öpme saadetine erdiler.
Sonra kaleden ayrılıp
gittiler. Daha sonra da kadınlardan bir topluluk
cenazenin yanına geldi. Aynı şeyleri yapıp geri döndüler.
Artık cenazeyi
yıkayıcılarla başbaşa bıraktılar. Yıkandıktan sonra cenaze dışarı çıkarıldı.
Kalede ve yolda büyük bir cemaat toplandı. Cemaatın bir ucu kalede, diğer ucu
da Emevî Camii'nde idi. Caminin içi, sahnı, külase kısmı, Babü'l-Berid ve
Babü's-Saat kısmı insanlarla dolmuş, kalabalık Lebbadin ve Gevara kapısına
kadar uzanmıştı. Cenaze gündüz saat dörtte hazırlandı ve camiye getirildi.
Askerler, aşırı kalabalık ve izdihama karşı onu koruyorlardı. Kalede cenaze
namazı kılındı. Namazı önce Şeyh Muhammed b. Teramam kıldırdı. Sonra öğle
namazının ardı sıra Emevî Camii'nde de ikinci kez cenaze namazı kılındı.
Kalabalık gittikçe fazlalaşıyordu. Nihayet meydanlar, sokaklar, caddeler,
insanlarla dolup taştı. Daha sonra namazın ardı sıra cenazesi eller ve başlar
üzerinde taşındı. Naaş, Babü'l-Berid'ten şehir dışına çıkarıldı. İzdiham fazlalaştı.
Ağlayanların, feryad-ü
figan edenlerin, ona rahmet dileyenlerin, dua edenlerin, övenlerin sesi göğe
yükseldi.
İnsanlar,
mendillerini, sarıklarını ve elbiselerini onun naaşının üzerine attılar.
Cenazeye gelenlerin
ayakkabıları izdiham nedeniyle sıyrılıp ayaklarından çıkıyor, kabanları,
mendilleri ve sarıkları da üzerlerinden düşüyor, ancak kimse buna aldırış
etmiyordu.
Çünkü hep cenaze ile
ilgileniyorlardı. Cenaze başlar üzerinde taşmıyor, bazan ileriye gidiyor, bazan
geride kalıyor, bazan insanların geçebilmesi için durduruluyordu. İnsanlar
büyük bir izdiham içinde Emevî Camii'nin tüm kapılarını açarak dışarı
çıkabildiler. Ancak yine de sıkıştılar. Sonra insanlar şehrin bütün kapılarını
açarak yine büyük bir izdiham içinde şehir dışına çıkabildiler. Lâkin kalabalık
daha fazla şehrin şu dört kapısında yoğunlaşmıştı: Cenazenin çıkarıldığı
Ba-bü'1-Ferec, Babül-Feradis, Babü'n-Nasr ve Babü'l-Cabiye. Sûkü'l-Hayl'e,
gelindiğinde izdiham daha da büyüdü, kalabalık arttı, insanlar fazlalaştı.
Cenaze oraya konuldu. Kardeşi Zeyneddin Abdurrahman orada öne geçip
cenaze namazı kıldırdı. Namaz tamamlanınca cenaze, Sufiye Mezarhğı'na
götürüldü. Kardeşi Şerefüddin Abdullah'ın yanı başına defnedildi. Allah ikisine
de rahmet etsin. Defin işi ikindiden az Önce tamamlanmıştı. Çünkü cenaze
merasimine gelenler çoktu. Bahçelerden Gota mıntıkasından, köylerden ve
kasabalardan çok sayıda insan cenaze merasimine gelmiş, bu yüzden bütün
dükkanlar kapatılmıştı. Gelemeyenler de ona rahmet ve dua okuyorlardı. Bunlar
mazeretli kişilerdi. Cenazeyi teşyî etmeye birçok kadın da gelmişti. Bunların
sayısı tahminen 15.000 kadardı.
Damlarda ve diğer
yerlerde toplananlar hariç hepsi de İbn Teymiye'ye rahmet okuyorlar, kendisi
için ağlıyorlardı.
Cenazeye iştirak eden
erkeklerin sayısı ise tahminen 60.000 ile 100.000 civarındaydı. 200.000 kişinin
katıldığına dair rivayetler de vardır.
Cenazede ayrıca büyük
bir gürültü ve çok yüksek sesli ağlaşma meydana gelmişti. İnsanlar tazarru ve
niyazda bulunmuşlar, Salihiye'de ve şehirde onun için çok sayıda hatim
indirmişlerdi. Mezarı gece gündüz denmeden ziyaret edilmiş, bazıları sabaha
kadar yanında kalıp gecelemişlerdi. Vefatından sonra bazıları onun hakkında çok
salih rüyalar görmüşlerdi. Bir grup şair de onun için kasidelerle mersiyeler
yazmıştı.
(Kımıl (Aelia rostrata),
insanlığın hububat tarımına başladığı ilk bilenemez çağlardan beri en büyük
zararı buğday ve diğer hububat ekili tarlalarda var olan ürünler bağlamında
insanlığın emeğine ve geleceğine zarar vererek varlığını sürdürebilen bir tür
küçük zararlı böcektir. Türkçeye Arapçada bit anlamına gelen kelimeden (قمل) geçmiştir.)
Merhum Şeyhü'l-İslâm Takiyyüddin İbn Teymiye, hicretin 661. senesinde rebiyülevvel ayının onunda pazartesi günü Harran'da doğmuş, babası ye ailesiyle birlikte küçük yaşta Dımaşk'a gelmişti. İbn Abdüd-daim, İbn Ebfl-Yüsr, İbn Abdan, Şeyh Şemseddin el-Hanbelî, Şeyh Ştmsaddin b, Ata sl-Hanefl, Şsyh Gsmaleddin b. Sayrafî, Mecdüddin b. Aââkir, Şeyh Cemaliddia al-Bağd&dî, Necip b, Mikdad, ton lbi'1-Hayr, İbn Allan, İbn Ebî Bakir el-¥ahudî, Kemal Abduirahim, Fahr Ali, îbn Şeyban, Şgref b, Kavvai, Zeynep binti Mskkî ve adlan burada anılmayan çok sayıda âlımdan hadiı dinledi. Kendisi de hadis okudu. Hadis toplamaya çalıştı. Tabakat yazdı. Hadis tespit etti, senelerce başkalarına hadis okuyup dinletti. Dinlediği herşeyi mutlaka ezberlerdi zeki bir kimseydi. Sonraları ilimle de iştigal etti. Tefsirde ve tefsire dair bilgiler-. de büyük âlim oldu. Fıkıhta arif oldu. Anlatıldığına göre kendi zamanında ve diğer zamanlarda mezheplerin hükümlerini, nkhî bilgilerini mezheplerin âlimlerinden çok daha iyi öğrenmişti. Âlimlerin ihtilafını, usûl, fürû, nahiv, lügat ve diğer aklî ve naklî ilimlere dair hususları çok iyi bilirdi. Bir mecliste faziletli bir kimse kendisiyle herhangi bir ilme dair konuşma yaptığında, İbn Teymiye'nin konuştuğu o ilimde mutlaka en büyük üstad olduğunu anlar, onun bu hususta derin bilgilere sahip olduğunu görürdü. Hadis'e gelince o, hadisin bayraktarlığını yapmış, hadisi muhafaza etmiş, sahih ve sahih olmayan hadisleri birbirinden ayırdetmiş, hadis ricalini iyi tanımış, bu hususta derin bilgilere vakıf olmuştu. Çok sayıda eser tasnif etmiş, usûl ve furû'a dair faydalı taliklerde bulunmuştu. Bu taliklerin bir kısmı tamamlanıp temize çekilmiştir. Ben de bunları kendisinden nakledip yazdım, bir kısmını huzurunda okudum. Ama taliklerinin büyük bir kısmı tamamlanmamıştır. Bir kısmı da tamamlanmış, ama şu ana kadar temize çekilmemiştir. Asımdaki âlimlerden bir cemaat onu, ilimlerini ve faziletlerini övmüşlerdir. Kadı Habî, İbn Dakikü'l-İyd, İbn Nahhas, Mısır'daki Hanefî Kadısı İbn Harirî ve İbn Zemlekânî bunlardandır. İbn Zemlekânî'nin onun hakkında kendi el yazısıyla şöyle yazmış olduğunu gördüm:
"İçtihadın
şartları uygun bir şekilde onda toplanmıştır. Güzel eser tasnif etmede, güzel
ibare kullanmada, tertipte, taksimde, dindarlıkta ileri merhalelere
ulaşmıştır."
İbn Zemlekânî, onun bir
tasnifi hakkında da şu beyitleri yazmıştı:
"Onu niteleyenler
ne diyorlar?
Onun nitelikleri
sayılamayacak kadar çok ve açıktır.
O, Allah'ın ezici bir
hüccetidir.
O, aramızda zamanın bir
harikası olarak durmaktadır.
O, yaratılanlar içinde
bir mucizedir.
Nurları ve aydınlığı
apaçıktır.
Aydınlığı, fecrinkinden
daha fazladır."
İşte ibn Zemlekânî, onu
böyle övmüştür. O zamanlar îbn Teymiye'nin yaşı otuz civarındaydı. Küçük yaştan
beri onunla aramızda bir sevgi ve arkadaşlık bağı vardı. Bir sene kadar hadis
dinledi. Faziletleri çoktu. Eserlerinin adlarım, yaşantısını, onunla fakihler
ve devlet yetkilileri arasında cereyan eden hadiseleri, defalarca hapse
atılışını, başından geçen halleri burada anlatmak mümkün değildir. Bu kitap
aslında bu kadar finiş bilgilin nakletmaye müsait di değildir.
"O, vefat ettiğindi
bin Hieaz yolunda olup Dımaşk'tan uzaktaydım, Vefatından elli gün sonra Tebük'e
ulaştığımızda vefat haberini aldık. Onu kaybetmekten ötürü hepimiz üzüldük.
İnsanlar da üzüntü içine düştüler. Allah ona rahmet etsin."
Alemüddin el-Berzalî,
İbn Teymiye hakkında tarihinde böyle demiştir.
Şeyh Alemüddin, İbn
Teymiye hakkında bu biyografik bilgileri verdikten sonra Bağdat'ta İmam Ahmed
b. Hanbel'in cenaze merasiminden, onun şöhretinden, Ebu Bekir b. Ebu Davud'un
cenaze töreninin görkemli oluşundan bahsetmiştir.
İmam Ebu Osman
es-Sabunî, Ebu Abdurrahman es-Süyufî'nin şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ebü'1-Feth Kavvas
adındaki zahid şahsın cenaze merasimine Şeyh Ebü'l-Hasan ed-Darekutnî ile
birlikte iştirak etmiştim. Böyle büyük bir cemaate katıldığımızda Şeyh
Ebü'l-Hasan bana dönüp şöyle dedi: Ebu Sehl b. Ziyad el-Kattan'ın İmam
Ahmei'den naklen Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini işittim: "Bid'atçilere deyin ki, bizimle sizin aranızda
ayırıcı özellik, cenazelerdir." Kuşkusuz İmam Ahmed b. Hanbel'in cenazesine iştirak eden cemaatin sayısı
çok yüksekti. Çünkü belde ahalisinin sayısı fazla olup bu törene hayli insan
iştirak etmişti. Ayrıca İmam Ahmed'i tazim ettiklerinden, devlet tarafından
sevilen bir ınsan olduğundan ötürü de cenaze merasimine katılan cemaatin sayısı
Çok olmuştu. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye ise Dımaşk'ta vefat etmişti.
Dımaşk'ın ahalisi ise o
zaman sayı bakımından Bağdatlıların onda biri bile değildi. Ama zorba bir
sultan kendilerini toplayacak olsaydı bile İbn Teymiye'nin cenaze merasimine bu
kadar büyük bir cemaat katılmazdı. Kaldı ki İbn Teymiye, sultan tarafından hapsedildiği
kalede vefat etmişti. Ayrıca fakihlerin ve yoksulların çoğu da bırakınız
Müslümanları, diğer dinlere mensup kimseleri dahi nefret ettirecek şeyleri, İbn
Teymiye'den naklediyorlar ve bu gibi şeyleri ona isnad ediyorlardı. İşte bütün
bunlara rağmen İbn Teymiye'nin cenazesine katılan insanların sayısı oldukça
fazla olmuştu!"
İbn Teymiye, zilkade
ayının yirmisinde pazartesi gecesi seher vaktinde vefat etti. Kale müezzinleri
vefatını minarede ilân ettiler. Burçlar-daki nöbetçiler de bu haberi etrafa
söyleyip duyurdular. Sabah olunca insanlar bu büyük olayı duymuşlar,
birbirlerine aktarmışlardı. İnsanlar gelebildikleri her taraftan, hatta
Gota'dan ve Merc'den gelip kalenin etrafında toplanmışlardı. Pazardaki,
çarşıdaki insanlar birşey yapmamışlar, âdet üzere açılması gereken dükkanların
çoğu da açılmamıştı. Saltanat naibi Tengiz, avlanmak için bir yere gitmiş, bu
yüzden devlet erkânı ne yapacaklarını şaşırmıştı. Kale naibi Sahip Şemseddin
Gabri-yel gelip cenazenin yanında oturdu. Kendisine baş sağlığı dilekleri
sunuldu. Havastan, dostlardan, ahbaptan gelmek isteyen kimseler için kalenin
kapısı açıldı. Devlet erkânından, şehir ahalisinden ve Salihiye halkından has
dostlar, yakın arkadaşlardan bir grup gelip salonda toplandılar. Cenazenin
yanında oturup ağlamaya ve inlemeye başladılar. Adeta kendi canlarına kıyacak
derecede feryad-ü figan ettiler. Ben de şeyhimiz Hafız Ebü'l-Haccac el-Mizzî
merhumla birlikte orada hazır olanlardan biriydim. Şeyh İbn Teymiye'nin
yüzünü açıp seyrettim ve öptüm. Başında ucu iğneyle tutturulmuş bir sarık
vardı. Başında kendisinden ayrıldığımız zamandakine nisbetle daha çok
beyaz tel vardı. Kardeşi Zeyneddin Abdurrahman, onun kaleye girdiğinden bu yana
seksen hatim indirdiğini ve seksenbirinci hatme başladığını, orada hazır
bulunan kimselere bildirdi ve Kamer sûresinin şu âyet-i kerimesine varmış
olduklarını söyledi:
"Allah'a karşı
gelmekten sakınanlar güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede cennetlerde
ferahlık ve aydınlık içindedirler." (Kamer, 54-55.)
Kardeşi Zeyneddin'in böyle
demesinden sonra âlim olan, iki hayırlı ve salih şeyh Abdullah b. Muhib ile
Abdullah ez-Zer'î (amâ) Rahman sûresinden başlayarak Kur'an'ı hatmettiler. İbn
Teymiye merhum, bu zatların okuyuşlarını çok severdi. Ben de orada hazır
olduğum için onları dinledim.
Sonra Şeyh İbn
Teymiye'nin cenazesini oradaki bir mescide götürerek yıkamaya başladılar.
Yanında yıkama işine yardımcı olacaklardan başkasını bırakmadılar. Şeyhimiz
Hanz el-Mizzî, ilim ve iman ehli bir grup salih ve hayırlı insan, yıkama işine
yardımcı oldular. Yıkama tamamlanır tamamlanmaz kale, insanlarla doldu. Kalede
ağlama, övme, dua etme ve rahmet dileme sesleriyle büyük bir uğultu meydana
geldi. Sonra onu camiye götürmek üzere İmadiye yoluna koyuldular,
Adiliye-tü'1-Kebîre'nin yanından geçtiler, Natifaniyyin Medresesi'nin köşesine
yöneldiler. Çünkü Babü'l-Berid pazarı onarım amacıyla yıkılmıştı. Cenazeyi
Emevî Camii'ne götürdüler. Cenazenin önünde, arkasında, sağında, solunda
sayılarım ancak yüce Allah'ın bileceği miktarda çok insan vardı. O esnada
adamın biri yüksek sesle, "Ehl-i Sünnet imamlarının cenazeleri
işte böyle olur!" diye bağırdı. Oradaki diğer insanlar da
ağlaşmaya başladılar. Bu çığlığın duyulduğu esnada diğer insanlar da büyük bir
gürültüyle ağlaştılar. Şeyh İbn Teymiye, Maksure yanındaki cenaze yerine
konuldu, insanlar kalabalıktan ötürü saf düzenine giremeden içli dışlı karışık
vaziyette namaza durdular. Ancak kalabalıktan ötürü hiç bir kimse caminin
içinde, sokaklarda ve caddelerde secde etme imkânı bulamıyordu. Öğle ezanının
vakti yaklaşmış, insanlar her mekandan gelip oraya toplanmıştı. İnsanlardan bir
kısmı da o gün yeme ve içme imkânı bulamayacaklarından ötürü oruca
niyetlenmişti. Kalabalık ve çokluğun haddi yoktu. Öğle ezanı okunduktan sonra
âdete aykırı olarak saray kapısının yanında namaza duruldu. Namaz kılındıktan
sonra hatibin Mısır'da oluşu nedenîylelmtip naibi geldi. Orada İbn Teymiye'nin
cenaze namazını kıldırdı. Hatip naibi Şeyh Alaeddin el-Harratî idi. Sonra
insanlar önceki sayfalarda da anlattığımız gibi caminin ve şehrin kapılarından
çıkıp ilerlediler, Sükû'l-Hayl'de toplandılar. Bazıları da camide namaz
kılındıktan sonra beklemeyip doğrudan Sufi-ye Mezarhğı'na gitmişlerdi. Herkes kendi kendine ağlayıp tekbir ve tehlil
getiriyor, İbn Teymiye'yi övüyor, ona dua ediyor, onun ölümüne üzülüyordu.
Kısaca demek istediğimiz
şudur ki; O gün Emevîlerin zamanından beri Dımaşk'ta daha önce misli görülmemiş
görkemli bir gün olmuş, bu vesile ile büyük bir kalabalık toplanmıştı. İkindi
ezanına yakın bir zamanda İbn Teymiye kardeşinin yanma defnedildi. Cenaze
merasimine iştirak eden insanların sayısını tespit etmek mümkün olmamıştı. Ama
diyebiliriz ki şehir halkından, Banliyö sakinlerinden küçük yaştaki çocuklar ve
aciz insanlar hariç olmak üzere cenaze merasimine katılmayan hemen hemen hiç
olmamıştı. İlim ehlinden ise üç kişi hariç herkes cenazeye iştirak etmişti.
Bunlar da İbn Teymiye'ye düşmanlıkta şöhret bulmuş olan İbn Cümle, Sadr ve
Kafçozî idi. Bu kişiler bu törende dışarı Çıktıkları taktirde insanlar
tarafından öldürüleceklerini bildiklerinden korkup gizlenmişlerdi. Şeyhimiz
İmam, Allame Burhaneddin el-Fezarî ue üç gün sureyle İbn Teymiye'nin mezarını
ziyaret etmişti. Şafiî ulemasından bir grup da böyle yapmıştı. Burhaneddin
el-Fezarî, vakarlı ve heybetli bir şekilde merkebine binerek İbn Teymiye'nin
mezarım ziyarete gidiyordu. Yüce Allah rahmet etsin.
İbn
Teymiye için çok hatim indirildi.
Vefatından
sonra bazı kimseler onun hakkında hayret verici salih rüyalar gördüler. Kendisi
için birçok mersiye ve uzun kasideler söylendi.
Onun için bir çok âlim
tarafından biyografiler yazıldı. Faziletli ulemadan ve diğerlerinden oluşan bir
cemaat bu hususta eser tasnif etti. Ben bunların tümünden onun menkıbeleri,
faziletleri, şecaati, cömertliği, samimiyeti, zahidliği, abidliği, çeşitli ilimlere
vakıf oluşu, büyük ve küçük sıfatları hakkında bilgi verirken veciz bir
biyografiyi özet olarak sunacağım. O bir çok ilimlere sahipti. Kitap ve
sünnetle te'yid ettiği bazı orijinal hükümler ve fetvalar vermişti.
Özetle diyeceğimiz şudur
ki: Merhum İbn Teymiye büyük âlimlerden biri olup ictihadlarmda hata yaptığı
da, isabet ettiği de olmuştur. Ancak isabetine nisbetle hatası engin denizdeki
bir nokta kadardır. Ayraca Sahih-i Buharî'den nakledilen bir hadis-i şerifte de
anlatıldığı gibi bu işte yapmış olduğu hataları da bağışlanmıştır:
"Bir hâkim
hükmedeceği zaman içtihad eder, yani hakkı arayıp hükmeder da sonra bu hükümde
sabit ederse, o hâkime iki ecir vardır. Hakkı aramak ve isabet etmek
sevapları). Eğer hâkim hükmedeceği zaman
hakkı içtihad edip arar. Fakat sonunda hata ederse, bu hâkime de bir ecir
vardır. Hakikati arama sevabı vardır.)" Demek ki İbn Teymiye her
halükârda sevap kazanmıştır. İmam Malik b. Enes de şöyle demiştir: "Bu
mezardaki hariç, herkes sözünden ötürü hesaba çekilecektir."
Zilkade ayının yirmi
altısında Tengiz, mallarını, eşyalarını Babü'l-Feradis dahilindeki
Darüzzeheb'ten yeni yaptırdığı konağa taşıdı. Daha Önce Darüzzeheb'in adı
Darülfülûs'tu. Ancak daha sonra oraya Dârüzzeheb adını taktı. Hazinedarı
Nasirüddin Muhammed b. İsa'yı azledip yerine kölesi Abaçî'yi tayin etti.
Zilkade ayının
yirmiikisinde Aclon şehrinde sabahtan ikindiye kadar devam eden bir sel baskını
meydana geldi. Şehrin camisini, çarşısını gelir getiren yerlerini ve birçok
evini yıktı, harep etti, yedi kişi boğuldu. İnsanların çok sayıda malı, mülkü,
emtia ve hayvanı telef oldu. Takriben 1.000.000 dirhem değerinde zayiat meydana
geldi. Doğrusunu Allah bilir. İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz.)
Zilhicce ayının
onsekizinde pazar günü Şafiî Kadısı Şeyh Alaeddin el-Konevî, diğer
merkezlerdeki şahitlerden bir topluluğu, -diğer insanlardan ayırd edilmeleri
amacıyla- sarıklarının arka taraftaki ucunu omuzlarının arasına sarkıtmakla
yükümlü kıldı. Onlar da birkaç gün süreyle bu emri yerine getirdiler. Sonra
bundan rahatsız olunca kendilerine bunu yapmama ruhsatı verildi. Kimi de bu
uygulamayı devam ettirdi.
Zilhicce ayının
yirmisinde salı günü Şeyh, İmam, âlim, allame Ebu Abdillah Şemseddin b. Kayyım
el-Cevziye tutuklu bulunduğu kaleden salıverildi. Kendisinin salıverilmesi, Şeyh Takiyyüddin'in tutuklanmasından bir
kaç gün sonra olmuştu. Kendisi hicretin 726. senesinin şaban ayından beri
tutuklu bulunuyordu. Sultan'm Çavlî'yi, Emir Ferec b. Kara Sungur'u ve Laçin
el-Mansurî'yi hapisten çıkarıp serbest bıraktığına dair haber Dımaşk'a ulaştı.
Bayramdan sonra sultanın huzuruna götürüldüler. Sultan kendilerine hil'at
giydirdi.
Zilkade ayında Sultan
Ebu Said'in naibi büyük Emir Çoban'ın ve Kara Sungur el-Mansurî'nin vefat
ettiklerine dair haber Dımaşk'a ulaştı.
Çoban, Mescidi Haram'a
kadar uzanan su kanalını açtırmış, bu kanalı kazdırmak için çok para
harcamıştı. Medine-i Münevvere'de türbesi, meşhur bir medresesi ve güzel
eserleri vardı. İslâmî hayatı mazbut olup yüksek himmet sahibi bir kimseydi.
Sultan Ebu Said'in zamanında uzun bir süre hakkıyla yöneticilik yapmıştı. Sonra
Ebu Said, onu tutuklamak isteyince -önceki kısımlarda da anlattığımız gibi-
bundan kurtuldu. Daha sonra Ebu Baid, hicretin 727, senasında onun oğlu Haes
Dımaşkî'yi öldürttü. Diğer oğlu Timurtaş ise Mısır Sultam'nın yanına kaçtı.
Mısır Sultanı onu bir ay kadar yanında barındırdı. Sonra iki hükümdar arasında,
Timurtaş'ın Öldürülmesi için elçiler gidip geldi. Nihayet Mısır Sultanı,
Timurtaş'ı öldürerek kesik başını Sultan Ebu Said'e gönderdi. Bundan kısa bir
süre sonra da Timurtaş'ın babası Çoban vefat etti. Niyetleri yüce Allah daha
iyi bilir.
Kara Sungur el-Mensurî'ye
gelince o, Mısır ve Şam'ın en büyük emirlerinden di. Önceki kısımlarda da
anlatıldığı gibi o, Eşref Halil b. Mansur'u öldürenlerden biriydi. Sonra Mısır
Naibiliği'ne atandı ve bu görevi bir süre yürüttükten sonra Dımaşk Naibliği'ne,
oradan da Haleb Naibliği'ne getirildi. Bundan sonra Efrem ve Zerkaşî ile
birlikte Tatarların yanına kaçtı. Tatar Hanı Harbenda, bunları yanında
barındırdı, kendilerine ikramdan bulundu ve birçok beldeyi ikta olarak onlara
verdi. Kara Sungur, Hülagû'nun kızıyla evlendi, sonra bu sene doksan
yaşındayken hakimi bulunduğu Merağa şehrinde vefat etti. Doğrusunu Allah bilir.
Kaynak: İbn Kesîr, El
Bidaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/226-233.
Not: Bahse konu cenaze defni olayı, insanların
sevgi duyma/ifade etme hadiselerinde, minnetleri ızhar ederken dinî ve mezhebî
durumun, hangi çerçevede kaldığına delil olabilecek durumdadır. Bu tarihi
hadise üzerinde ilmi sosyolojik ve psikolojik çalışma yapılması gerekmektedir.
Yani: insanların değer verdiklerine karşı zayıf olmaları fıtrat gereği midir?
Vahhabi mezhebinin temelini kuran İbn-i Teymiyye'nin fikirleri cenazesi
vukuunda unutulup, insanların cahiliyye adetlerine yönelmelerini, onların bir
noksanlığı olarak görmekten çok, insani yönlerini açıklamak gerekiyor gibi
görünmektedir.
Burada üzülecek ve
yanında sevinilecek durum ise, ashâb-ı kiram radıya'llâhu anhüm hazeratının,
Hz. Rasûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellemin dünyayı değiştirdiği gün ve
akabinde bu halleri yaşamayıp, halifelik seçimiyle iştigal etmeleri ve sakin
olmaları durumundaki farkı, farketmek için bir ipucudur. Bu eğitimde üstadın
ulvîliğini açığa çıkar ki, Efendimizin gerçekten talebelerine kendini bir
peygamberden çok, aciz bir kul olarak tanıtması ve öğretmesidir ki, bu bir
farktır.
Farkı farketmek gerekir.
Hz. Rasûlu'llâh
salla'llâhu aleyhi ve sellemin huzurunda bir daha ümmet olma şerefinin
yüceliğini görmüş ve bilmiş olduk. Ayrıca bu bilgiyi bize gönderen beyefendiye
teşekkür ederiz. Bilgiler kitaplarda ve usulde anlatılan gibi
yaşanılmıyor.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar