Prof. Dr. İlber Ortaylı: Bir Entelektüelin Portresi
1.0 Giriş: Tarihi Sevdiren Adam
Prof. Dr. İlber Ortaylı, yalnızca bir akademisyen
olmanın ötesinde, Türkiye'nin çağdaş kültürel hayatında kendine özgü bir
fenomen olarak konumlanır. Onu farklı kılan, akademik birikimini kamusal alana
taşırken benimsediği keskin üslup, entelektüel duruşundaki tavizsizlik ve Türk
toplumuna tarih bilinci aşılama misyonudur. Alametifarikası haline gelen "sivri dili" ve
"cahille sohbeti kesme" düsturu, onu kitleler nezdinde hem
saygı duyulan hem de zaman zaman tartışılan bir figür haline getirmiştir. Bu
rapor, Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın hayatını, düşünce dünyasını, eleştirel
gündemini ve entelektüel mirasını çok yönlü bir perspektifle ele almayı amaçlamaktadır.
Raporun ilerleyen bölümlerinde, Ortaylı'nın Kırım
Tatarı köklerinden uluslararası akademik kürsülere uzanan kronolojik yaşam
öyküsü, "Bir Ömür Nasıl Yaşanır?" eseriyle formüle ettiği hayat
felsefesi, Türkiye'nin güncel meselelerine yönelik "takıntılı"
eleştirileri ve bir popüler tarihçilik fenomeni olarak yarattığı etki mercek
altına alınacaktır. Özellikle, akademik titizlikle popüler anlatım arasında
kurduğu köprünün sağlamlığı ve bu role yöneltilen eleştiriler, onun mirasının anlaşılmasında
kritik bir rol oynamaktadır.
Bu kapsamlı analiz, Ortaylı'nın akademik kimliği
ile kamusal kişiliğinin nasıl iç içe geçtiğini ve bu girift ilişkinin onun
entelektüel mirasını nasıl şekillendirdiğini sorgulayarak, Türkiye'nin son
yarım asırlık düşünce iklimine dair önemli ipuçları sunmayı hedeflemektedir.
2.0 Kronolojik Hayat ve Kariyer Basamakları
Bir entelektüelin kariyer yolculuğu, onun
düşünsel gelişiminin ve dünyaya bakışının kodlarını barındırır. Prof. Dr. İlber
Ortaylı'nın hayatındaki dönüm noktaları, akademik tercihleri ve üstlendiği
kamusal görevler, onun bugünkü özgün ve çok katmanlı kimliğini şekillendiren
temel unsurlardır. Bu bölüm, onun hayat ve kariyer basamaklarını, entelektüel
portresini oluşturan birer yapı taşı olarak analiz etmektedir.
2.1 Erken Yıllar ve Akademik Temeller
21 Mayıs 1947'de doğan ve kökleri Kırım
Tatarlarına dayanan İlber Ortaylı, akademik yolculuğuna Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde başladı. Akademik kariyerinin temellerini, 1974
yılında "Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler" başlıklı teziyle aldığı
doktora derecesi ve 1979'da "Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu"
adlı çalışmasıyla aldığı doçentlik unvanı ile attı. Bu ilk dönem çalışmaları,
onun idare tarihi ve 19. yüzyıl Osmanlı modernleşmesi gibi temel ilgi alanlarını
belirlemiştir.
2.2 Akademik Kariyer ve Uluslararası Deneyim
Ortaylı'nın entelektüel perspektifini
zenginleştiren en önemli dönemlerden biri, 1983'te üniversitedeki görevinden
istifa ettikten sonra başlayan uluslararası deneyimleridir. Viyana, Cambridge,
Oxford, Berlin ve Moskova gibi dünyanın önde gelen üniversitelerinde misafir
öğretim üyesi olarak dersler ve seminerler vermesi, ona karşılaştırmalı bir
tarih perspektifi kazandırmıştır. Bu süreç, onun sadece bir Osmanlı tarihçisi
değil, aynı zamanda bir dünya tarihçisi olarak kimliğini pekiştirmiştir.
1989 yılında Türkiye'ye dönerek Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde İdare Tarihi bilim dalı başkanı
olarak görevine devam eden Ortaylı, 2002-2014 yılları arasında Galatasaray
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Hukuk Tarihi dersleri vermiştir. Onun
tarihçiliğindeki derinliğin en önemli kaynaklarından biri de çok dilliliğidir. Almanca, İngilizce, Fransızca,
Rusça ve Farsça gibi dillere olan hakimiyeti, ona birincil
kaynaklara aracısız ulaşma ve farklı tarihçilik ekollerini yakından takip etme imkânı
tanımıştır.
2.3 Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı (2005-2012)
İlber Ortaylı'nın kariyerindeki en dikkat çekici
kamusal görev, 2005-2012 yılları arasında yürüttüğü Topkapı Sarayı Müzesi
Başkanlığıdır. Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı, Ortaylı'nın akademik
uzmanlığını kamusal meşruiyetin bir aracına dönüştürdüğü ve entelektüel
kimliğinin popüler bir fenomene evrildiği bir kavşak noktası olarak
değerlendirilmelidir. Bu görev, onun Osmanlı saray teşkilatı ve gündelik hayatı
üzerine olan akademik uzmanlığını pratik alana taşımasını sağlamış ve onu
akademik çevrelerin dışına taşıyarak geniş kitlelerle buluşturmuştur.
2.4 Günümüz: Kamusal Entelektüel ve Kanaat Önderi
Günümüzde Prof. Dr. Ortaylı, aktif akademik
hayatını sürdürmenin yanı sıra Türkiye'nin en tanınan kamusal
entelektüellerinden ve kanaat önderlerinden biri olarak faaliyet
göstermektedir. Galatasaray Üniversitesi gibi kurumlardaki derslerinin yanı
sıra, kitap fuarları, TEKNOFEST
gibi büyük etkinliklerde verdiği konferanslarla ve medya aracılığıyla güncel
konulara dair yaptığı yorumlarla gündemdedir. Özellikle turizm anlayışı,
dilin kullanımı ve şehircilik gibi konulardaki sert eleştirileriyle dikkat
çekmektedir. Antalya'yı "toplama bir şehir" olarak nitelemesi veya
gençlerin kullandığı Türkçeye yönelik eleştirileri, onun toplumsal meselelere
karşı duyarlılığını ve tavizsiz tavrını yansıtan somut örneklerdir.
2.5
Ortaylı'nın bu zengin ve çok yönlü kariyer
yolculuğu, onun sadece arşivlere gömülmüş bir akademisyen değil, aynı zamanda
kendine özgü bir düşünce sistemi ve hayat felsefesi geliştiren bir aydın
olmasını sağlamıştır.
3.0 Bir Ömür Nasıl Yaşanır: Ortaylı'nın Düşünce
Dünyası ve Hayat Felsefesi
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın "Bir Ömür Nasıl
Yaşanır?" adlı eseri, onun yalnızca geçmişi yorumlayan bir tarihçi değil,
aynı zamanda ideal bir insan yaşamının nasıl olması gerektiğini dert edinen
felsefi bir düşünür olduğunu da ortaya koyar. Bu eser, onun kişisel
tecrübelerinden süzülen tavsiyelerle, modern insanın hayat yolculuğuna dair
pratik ve entelektüel bir kılavuz sunar. Onun felsefesi, disiplin, merak ve
sürekli bir öğrenme arzusunu temel alır.
3.1 Hayatın Dönemleri Üzerine Görüşleri
Ortaylı, verimli ve anlamlı bir ömrü dört temel
döneme ayırarak her bir evre için tamamlanması gereken görevler ve edinilmesi
gereken alışkanlıklar olduğunu savunur:
- 12-25 Yaş Arası: Bu
dönemi hayatın en kritik evresi olarak tanımlar. Temel bilgilerin
edinildiği, yabancı dillerin en verimli şekilde öğrenildiği ve karakterin
şekillendiği bu yaş aralığının boşa geçirilmemesi gerektiğini vurgular.
Ona göre 25 yaşına kadar öğrenilenler, hayatın geri kalanında kullanılacak
temel sermayeyi oluşturur.
- 25-40 Yaş Arası: Bu
dönemi, bireyin mesleğinde yetkinliğini kanıtladığı ve "eser
verme" evresi olarak görür. Artık öğrenme ve hazırlık döneminin
bittiği, üretim ve kendini ispat etme zamanının geldiği bir çağdır.
- 40-55 Yaş Arası:
Bilgeliğin, olgunluğun ve tecrübenin öne çıktığı bir dönemdir. Bu yaşlarda
kurulan dostlukların daha özverili ve kalıcı olduğunu belirtir. Kişinin
artık aşkın ihtilaçlarından ziyade, daha bilgece ilişkiler kurduğu bir
evredir.
- 55 Yaş Sonrası: Bu
dönemi genellikle yeni ve taze eserler üretmekten çok, birikimlerin
tekrarlandığı bir evre olarak tanımlar. Ancak, Mimar Sinan'ın en büyük eserlerini 90'ından
sonra vermesi gibi istisnaların da altını çizerek, bu dönemin de verimli
geçirilebileceğini ima eder.
3.2 Temel Değerler ve Alışkanlıklar
Ortaylı'nın hayat felsefesi, belirli temel
değerler ve alışkanlıklar üzerine kuruludur. Bu prensipler, onun entelektüel
kimliğinin ve yaşam tarzının özünü oluşturur.
3.2.1 Eğitim
Modern eğitim sistemine yönelik sert
eleştirileriyle tanınan Ortaylı, mevcut sistemi "çok uzun,"
"yetersiz" ve "disiplinsiz" olarak nitelendirir. Ona göre
iyi bir eğitimin temelinde müzik, matematik, filoloji ve spor olmalıdır.
Mevcut yapının, yaratıcılığı öldürdüğünü ve gençleri donanımsız bıraktığını
savunur.
3.2.2 Dil
Ortaylı'nın en az 2-3 dil bilme gerekliliğine
yaptığı bu sarsılmaz vurgu, 1983'te Türkiye'den ayrılıp Viyana'dan Moskova'ya
uzanan uluslararası akademik arenada edindiği tecrübelerin felsefi bir
yansıması olarak okunmalıdır. "Bir dil biliyorsanız, ortalıkta dil
bildiğinizi söyleyerek pek dolaşmayın" sözü, onun bu konudaki yüksek
standardını özetler. Dil, insanın zihin kafesinden çıkmasını ve farklı
dünyalara pencereler açmasını sağlayan en temel araçtır.
3.2.3 Seyahat
Seyahat, Ortaylı'nın felsefesinde basit bir tatil
aktivitesi değil, ciddi bir entelektüel faaliyettir. İyi bir seyyahın
metodolojisi olmalıdır: gidilecek yer hakkında önceden bol bol okumak,
harita kullanmak, not tutmak ve şehri yürüyerek keşfetmek. Özellikle İran,
İtalya ve Rusya gibi tarihsel ve kültürel derinliği olan rotaları önerir.
Ona göre bir şehri anlamak, sokaklarına karışmadan, çarşısını gezmeden mümkün
değildir.
3.2.4 İnsan
İlişkileri ve Dostluk
İnsan ilişkilerinde seçiciliğin önemini vurgular.
Kişiye "değer katan," beyninde yeni bir kapı açan ve dünyaya bakışını
değiştiren insanlarla arkadaşlık etmeyi salık verir. Ona göre, her zaman kendi
akranlarıyla bir arada olmak insanı geliştirmez; tecrübeli ve farklı
birikimlere sahip insanları dinlemek, yeni ufuklar kazanmak için elzemdir.
3.3
Sonuç olarak, İlber Ortaylı'nın hayat
felsefesinin temelinde, hayatın her anını bir öğrenme fırsatı olarak gören
disiplin, merak ve konfor alanının dışına çıkma cesaretinin yattığı
vurgulanmalıdır.
4.0 "Sivri Dil" ve "Takıntılı
Konular": Ortaylı'nın Eleştirel Gündemi
Ortaylı'nın kamusal alandaki "sivri
dili", yalnızca kişisel bir öfkenin dışavurumu değil, aynı zamanda
cumhuriyet aydınının toplumu "aydınlatma" misyonunu üstlenme
biçiminin provokatif bir tezahürüdür. Onun sık sık "kızdığı şeyler"
ve "takıldığı konular" olarak ifade edilen bu eleştirel gündemi,
aslında Türkiye'nin kültürel, sosyal ve entelektüel sorunlarına dair derin bir
kaygıyı yansıtır. Bu bölümde, Ortaylı'nın eleştirel portresi, temel meseleleri
üzerinden incelenecektir.
4.1 Cehalet ve Tarih Bilincine Karşı Savaş
Ortaylı'nın entelektüel mücadelesinin merkezinde
cehalet ve tarih bilincindeki yaygın eksiklik yer alır. Ona göre, Türkiye
toplumundaki tarih merakı sığ ve temelsizdir. Bu durumu, "Bu toplumdaki
tarihe merak, bir Afrika kabilesindeki insanınkinden daha fazla değil"
şeklindeki çarpıcı ifadesiyle özetler. Ona göre, ne "resmi tarih" ne
de ona tepki olarak doğan "alternatif tarih" yaklaşımları somut
bilgiye dayanmaktadır. Her ikisini de ilkellik olarak nitelendirir ve gerçek tarihçiliğin
somut delile, belgeye ve metodolojiye dayanması gerektiğini savunur.
4.2 Günümüz Türkiye'sine Yönelik Eleştiriler
Ortaylı'nın eleştiri okları, tarih alanıyla
sınırlı kalmaz; günümüz Türkiye'sinin pek çok sorunlu alanına yönelir. Bu
eleştiriler, onun toplumsal bir aydınlatma görevini üstlendiğinin
göstergesidir.
- Dilin Kullanımı:
Ortaylı'nın en hassas olduğu konulardan biri Türkçenin kullanımıdır.
Özellikle gençler arasında yaygınlaşan dil kullanımını bir
"yozlaşma" olarak görür. Bir söyleşisinde, "Eğer Nazım Hikmet sağ
olsaydı ve bugün gençlerin kullandığı Türkçeyi duysaydı çıldırırdı"
diyerek bu konudaki öfkesini dile getirir.
- Şehircilik ve Turizm Anlayışı:
Şehirlerin mimari dokusunun tahrip edilmesi ve kitle turizminin yarattığı
kültürel erozyon, Ortaylı'nın sıklıkla hedef aldığı bir diğer alandır.
Antalya'yı "tam manasıyla toplama bir şehir" olarak tanımlaması,
onun nitelik odaklı şehircilik ve turizm anlayışını yansıtır.
İstanbul'daki mimari tahribata yönelik eleştirileri de bu çerçevede
değerlendirilmelidir.
- Toplumsal Disiplinsizlik:
Ortaylı'nın hayat felsefesinde öne çıkan disiplin ve sorumluluk bilinci,
onun toplumsal eleştirilerinin de temelini oluşturur. Gençlerde
gözlemlediği "boş bir şımarıklık" ve sorumluluk almadan hak
talep etme eğilimine karşı sergilediği sert duruş, kendi kişisel ahlak
anlayışı ile gözlemlediği toplumsal yozlaşma arasındaki derin çatışmanın
bir ifadesidir.
- Popüler Kültür: Ortaylı,
genel kabul görmüş popüler kanılara dahi aykırı ve provokatif yorumlar
getirme eğilimindedir. "Türkiye'de
iyi çay olmaz" şeklindeki çıkışı, bu tavrının tipik bir
örneğidir. Bu sözlerine ÇAYKUR'dan yanıt gelmesi, onun ifadelerinin ne
denli geniş bir kamusal etki yarattığının da bir kanıtıdır.
4.3
Ortaylı'nın bu sert ve zaman zaman polemik
yaratan eleştirileri, onu bir "aydınlatma" görevini üstlenmiş bir
figür olarak konumlandırmaktadır. Bu misyoner tavır, onun akademik kimliğinin
bir uzantısı olarak gördüğü popüler tarihçilik rolüyle de yakından ilişkilidir
ve bir sonraki bölümün analizine zemin hazırlamaktadır.
5.0 Popüler Tarihçilik Fenomeni: Etki, Miras ve
Eleştiriler
Prof. Dr. İlber Ortaylı, titiz bir arşiv
tarihçisi ve uluslararası bir akademisyen olmasının yanı sıra, Türkiye'de
popüler tarihçiliğin de en önemli figürlerinden biridir. Bu rolü, bir yandan
tarihi geniş kitlelere sevdirerek büyük bir kültürel etki yaratmış, diğer
yandan ise akademik standartlar açısından ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.
Ortaylı'nın bu ikili konumu, onun mirasının en tartışmalı ve en çok katmanlı
yönünü oluşturur.
5.1 "Tarihi Halka Aktarma" Misyonu
Ortaylı'nın popüler eserler kaleme almasının
arkasındaki temel motivasyon, tarih disiplininin fildişi kulesinden çıkarak
halka ulaşması gerektiği inancıdır. Okul kitaplarının yetersizliği ve akademik
tarihçiliğin halka ulaşamaması gibi sorunları sıkça dile getirir. Bu noktada, kendisinden önceki
popüler tarihçilerden Yılmaz Öztuna'nın "edibâne" üslubuna duyduğu
hayranlığı açıkça belirtir. Ortaylı için Yılmaz Öztuna, akademik camiada
Halil İnalcık ne ise, popüler alanda o anlama gelmektedir; hatta Öztuna'nın
"dünya tarihi" ve "imparatorluğun ne olduğu" bilgisiyle
akademik tarihçilere ders verdiğini dahi ima eder. Ortaylı, Öztuna'yı model
alarak tarihi sohbet havasında anlatmayı ve bu yolla kitlelere tarih bilinci
aşılamayı bir misyon olarak görür.
5.2 Eleştirel Bir Bakış: "Empresyonist
Tarihçilik"
Ortaylı'nın bu misyoner tavrı ve popüler
eserleri, akademik çevrelerden önemli eleştiriler almıştır. Tarihçi Hakan
Erdem'in analizleri, bu eleştirileri sistematik bir çerçeveye oturtur. Erdem,
Ortaylı'nın popüler tarihçiliğini, ayrıntılara ve olgusal doğruluğa gereken
özeni göstermeyen, genel izlenimler üzerinden ilerleyen bir "empresyonist
tarihçilik" olarak tanımlar. Bu yaklaşım, popüler anlatının
akıcılığını tarihsel titizliğin önüne koyma eğilimi göstermekte ve çeşitli
sorunlara yol açmaktadır.
5.2.1 Maddi
Hatalar ve Anachronizmler
Popüler
eserlerinde, basit kontrollerle dahi düzeltilebilecek çok sayıda maddi hataya
rastlanmaktadır:
- Divan-ı Hümayun'un Üyeleri: Yeniçeri
Ağası'nın divan üyesi olduğunu ısrarla belirtmesi ve defterdarları
unutması, Erdem tarafından vurgulanan en bariz hatalardandır. Ortaylı'nın
bu hatası, "Türk İdare Tarihi" profesörü unvanı taşıması ve
Divan'ın okul müfredatında dahi temel bir konu olması nedeniyle özellikle
ironik bir boyut kazanmaktadır.
- Sırpsındığı Savaşı: Osmanlı
için parlak bir zafer olan bu savaşı bir "bozgun" olarak
nitelemesi, tarihsel gerçeklikle taban tabana zıt bir yorumdur.
- İbn Bibi'nin Soyu: Selçuklu
tarihçisi İbn Bibi'nin, Farsçada "hanım" anlamına gelebilen
isminden yola çıkarak Selçuklu hanedanının "halaoğlu," yani
yeğeni olduğu yönündeki temelsiz iddiası.
- Ayn Câlut Savaşı:
Memlüklerin Moğollara karşı kazandığı bu kesin zaferin sonucunu yanlış
aktararak, Moğolların savaştan sonra Şam'ı fethettiğini belirtmesi,
Ortadoğu tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini yanlış
yorumladığını göstermektedir.
5.2.2
Tekrarlayan İçerik
Farklı yayınevlerinden ve "Osmanlı'yı
Yeniden Keşfetmek" serisi, "Tarihimiz ve Biz" gibi farklı
başlıklar altında çıkan kitaplarının büyük ölçüde daha önce yaptığı
konuşmaların, verdiği röportajların ve yazdığı makalelerin tekrarından oluştuğu
eleştirisi yaygındır. Bu durum, eserlerin özgün içeriği konusunda soru
işaretleri yaratmaktadır.
5.2.3 Akademik
Titizlik Eksikliği
Popüler eserlerinde kaynakça ve dipnot
göstermemesi, onu en temel bilgileri bile kontrol etme zahmetinden
alıkoymaktadır. Bu durum, kendisinin de belirttiği "vülgarize edebiyatın
daha büyük sorumluluk istediği" ilkesiyle çelişmektedir. Referanssız
yazmak, bir tarihçiyi bilimsel sorumluluktan azat etmemekte, aksine halka karşı
sorumluluğunu daha da artırmaktadır.
5.3
Nihayetinde, İlber Ortaylı'nın popüler
tarihçiliği, bir yandan milyonlarca insana tarihi sevdiren ve tarih okurluğunu
teşvik eden önemli bir kültürel işlev görürken, diğer yandan akademik
standartlar ve tarihsel doğruluk açısından ciddi soru işaretleri barındıran
ikili bir miras bırakmaktadır.
6.0 Sonuç: Çok Yönlü Bir Mirasın Değerlendirmesi
Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkiye'nin entelektüel
ve kültürel coğrafyasında, tek bir kimliğe sığdırılamayacak kadar çok katmanlı
bir figürdür. Bu rapor boyunca yapılan analizler, onun farklı rollerini ve bu
rollerin yarattığı etki ve çelişkileri ortaya koymuştur. O, bir yandan
uluslararası alanda saygı gören, birincil kaynaklara hakim, titiz bir arşiv
tarihçisi ve başarılı bir müze yöneticisidir. Diğer yandan ise keskin diliyle
bir toplum eleştirmeni, milyonlarca satan kitaplarıyla popüler bir yazar ve medyatik
bir kamusal figürdür. Bu farklı kimliklerin birleşimi, onun mirasının
karmaşıklığını ve zenginliğini oluşturur.
Tüm eleştirilere rağmen, Ortaylı'nın en kalıcı
mirası, Türkiye'de geniş kitleler nezdinde "tarih" konusunu yeniden
gündeme taşıması ve bir "tarih merakı" uyandırmasıdır. Akademik
tarihçiliğin halktan koptuğu, okul müfredatının yetersiz kaldığı bir ortamda,
onun sohbet üslubuyla kaleme aldığı eserler ve karizmatik kamusal kişiliği,
tarihi soğuk bir disiplin olmaktan çıkarıp canlı ve ilgi çekici bir alana
dönüştürmüştür. Popüler eserlerindeki maddi hatalar ve metodolojik eksiklikler
akademik birer sorun teşkil etse de, yarattığı bu kültürel dalganın önemi
yadsınamaz.
Sonuç olarak, Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın
entelektüel portresi, yalnızca bir bireyin biyografisi değil, aynı zamanda
cumhuriyet sonrası Türk aydınının yaşadığı gerilimleri, başarıları ve
çelişkileri anlamak için önemli bir vaka çalışması sunmaktadır. Akademik
derinlik ile popüler etki, elitizm ile halkçılık, yapıcı eleştiri ile
provokatif söylem arasındaki salınımıyla Ortaylı, Türkiye'nin düşünce hayatında
derin ve kalıcı bir iz bırakmıştır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder