Print Friendly and PDF

İslam Hukukunda Suç ve Ceza ( M.Ebu Zehra )





Önsöz
Hamd Yüce Allah'a mahsustur. O'na hamdederiz. O'ndan mağfiret dileriz. O'na tevbe ederiz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve kötü amellerimizin akıbetinden O'na sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu hiçbir kimse doğru yoldan saptıramaz. Kimi de sapıklığı içinde bırakırsa artık onu doğru yola iletecek hiçbir kimse yoktur. Alemlere rahmet olarak gönderilen Ümmî Peygamber, efendimiz Muhammed (salla'llâhü aleyhi ve sellem)'e, O'nun âline ve bütün sahabelerine salat ve selam olsun. 
1. Şurası gerçek ki: Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi, bir hukuk okulu oldu olalı, İslam Hukuku'na büyük bir önem vermiştir. Daha sonralan üniversiteye bağlı fakülte haline gelince de araştırma çalışmasının boyutu genişlemiştir.
Fakültenin doktora çalışmalarında İslam Hukukunun oldukça ağırlığı İslam Hukuku, Fakültenin  bölümlerinden birinde bir ders olarak müfredatta yer almaktaydı. Sonra bu hukuk için özel bir bölüm açıldı. Neticede o bölüm fakültenin doktora öğrencisi yetiştiren özel bir enstitüsü haline geldi. Bu fakültede İslam Hukuku öğrenimi işte böyle günden güne gelişerek ve artarak sürüp gitti. Artık orası modern biçimi ile İslam Hukuku çalışmaları için herkesin yöneldiği bir merkez oluverdi. Tabii gelişme hiçbir zaman eskiden beri ağır yükü yüklenen enstitülerin değerini asla gölgede bırakmadı.
Nasıl ki Avrupada çeşitli üniversitelerin fakültelerinin herbirinin kendine özgü bir meziyeti varsa ve nasıl ki her fakültenin diğer üniversitelerdeki benzerleri arasında kendine göre bir özelliği varsa, Kahire Hukuk
Fakültesinin de İslam Hukukunu önem vermek gibi bir meziyeti vardır. Tabii bu özeüik hiçbir zaman aynı konuda hizmet veren öteki iki fakültenin değerini asla azaltmaz. Kısacası her fakültenin kendine göre bir meziyeti ve atmosferi vardır.
Bu nedenle Kahire Hukuk fakültesine özellikle Doğu-Arap ve genel olarak Doğu İslam dünyasından fikhî ilimlerde derinleşmek isteyenler yöneiip ve gelmişlerdir. Yine bu fakülteye kurumun ilmi çalışmalarını izleyen ve İslam Fıkhı ile ilgilenen Avrupalı hukuk adamları da gelmiştir. Bana göre bu üstünlük üç sebebe dayanmaktadır: 
a- Bir Hukuk Okulu olarak kurulduğu andan üniversiteye bağlı fakülte haline gelinceye kadar bu dersi okutmayı üstlenen öğretim elamanlarının Üstün ilim, fazilet, büyükiük, takva, ufuk genişliği ve fıkıh kîtablarını kolaylaştırmak gibi meziyetlerle bezenmiş oluşlarıdır. Evet onlann fıkıh kitablarını kolayca anlaşılır hale getirmelerinin sonucudur ki, fîkhi meseleler öğrenilir, kaynaklarına ulaşılarak alınabilirlik kazanmıştır, işte bu büyük ilim adamları islam Fıkhının kaynaklarını gözler önüne serdiler de ilim aşıkları oraya geldiler, hakikata gönül verenler bu kaynaktan yararlandılar. Sonra Muhammedi şeriatın, Peygamberin şerefli hidayetinin, Kur'anın büyük sisteminin düzenlemesinin içinde var olan yüce prensipleri öğrenenler bu kaynaktan yararlandılar.
b- İkincisi; bu fakültenin henüz basit bir okul olduğu günden bugüne kadar taşımış olduğu ilmî ortamdır. Çünkü burası sürekli olarak Doğu-İslam kültürünü öğrenmeye yönelmiş fıkıh bilginlerini hayatın problemlerini çözümlere bağlamaya ve insanların birbirleriyle oian ilişkilerini düzene koymaya yöneltmişti. Hatta Fakülte öyle bir duruma gelmişti ki, Medeni Hukuk alanında derinlemesine uzmanlaşmış olan büyük hukuk adamları tarafından yazılıp da islam Hukukunun teklif ettiği hükümlere değinmeyen hiçbir kitap yayınlanmaz olmuştu. Bu büyük hukukçular araştırmalarını yaparken İslam Hukukunun teklif ettiği çözümlerle Batı Hukuk ve Eski Roma Hukukunun çözümlerini birbirine paralel olarak inceliyorlardı.
Hatta îslam Hukuku eğitimine aşın biçimde ilgi göstermek, bazı büyük hukuk adamlarını, islam Hukuku alanında -Modern Hukuk araştırmalarına bağımlı olmaksızın başlı başına araştırmalar yapmağa itmiştir.
Mesele sadece Mısır Hukuk bilginleri seviyesinde de kalmış değildir. Tam tersine bu değerli enstitüye -Lisans ve lisans üstü eğitim kısımlarına- hukuka dair fikirleri ve görüşleri ile yardımcı olan Avrupalı hukuk adamları imkan buldukları oranda Müslüman fikıhçıların görüşlerini öğrenmeye önem vermişlerdi. Onları hayrete düşüren ve gönüllerini cezbeden nokta Avrupa düşünce sisteminin kendilerine sunmuş olduğu her yeni düşünceyi yepyeni ve orjinal bir düşünce ve görüş olarak zannederlerken aynı düşünce ve görüşe ifade hiçimi ve sunuş farklı olsa bile müslüman hukuk bilginlerinin ulaşmış olduklarını görmeleridir. Hatta Fransa'da hukuk adamlarından birisi
Mısırlı öğrencilerine Nûr'un ve irfan'ın islam Fıkhında olduğunu bizzat işaret etmiştir.
c- Üçüncü nokta, Lisans-üstü Doğulu ve Batılı üstatlarının Hukukuna Hukuku mukayeseli eğitim yapan öğrencilerin yönelmeleridir.
İslam yönlendirmeleri ile İslam sahasında Batı Hukuku ile mukayeseli tezler hazırlanmış ve bunları hazırlayanlar sözkonusu çalışmalan ile Doktora diploması almışlardır. îşte bu doktora tezleri Arap Kütüphanelerine fikri meyvelerini vermiştir. Ve bunlar sadece bir yöne de eğilmemişlerdir.
Aksine bir kısmı İslam hukukunu genel planda ele alırken bir kısmı özel konulara eğilmiştir.
3. Fakat burada şu noktayı ifade etmemiz gerekmektedir: îsiam
Hukukunda verilen eğirim, özel Hukukun karşıtı olan konularda yoğunlaşıyordu. Kamu Hukuku karşıtı olan özel hukuk alanında çalışma yapılmıyordu. Çünkü ortada İslamın suçlarla ilgili düzenlemelerine dair derlitoplu bir etüt yoktu. Yine orta yerde müslümanlarla müslüman olmayanlar arasındaki ilişkileri ele alan devletlerarası ilişkilere dair düzgün araştırmalar da yoktu. Oysa müslüman fıkıh bilginleri bu iki konuda çok ileri mesafelere ulaşmışlardı. Ve onlar tabii adaletten, ahlak kurallarından, Yüce Allah'ın kitabının, emin olan peygamberinin sünnetinin ve geçmişte yaşamış salih insanların tecrübelerinin gölgesinde meydan gelmiş olan yüce insanlık merhameti prensiplerinden yararlanarak kitaplar yazmışlardır.
4. Fakülte'nin ilk zamanlanndan beri orayı idare edenlerin açmış olduklan yolda yürümenin gereği olarak Kamu Hukuku alanında araştırmalar kaçınılmazdı. Fakültenin öğretim kurul toplantısında büyük üstatlar bunu tekrar tekrar dile getirdiler. Nihayet aceza Hukuku" hız kazandı, üstatlardan birisi "İslam Ceza Hukukumu Ceza Hukuku Enstitüsü'nde okutulacak derslerden birisi olmasını teklif etti ve buna olur" çıktı.
Şeriat bölümü, Enstitüde mukayeseli olarak yapılacak eğitimin arasında îslamda hisbe düzeni, müslümanların düzenlediği devletlerarası ilişkiler gibi
Kamu Hukukuna dair araştırmaların olmasını kararlaştırdı. İşte şeriata dair araştırmalar böyle gelişip ilerledi. Ve zaman içinde ilerlemektedir. Şu anda hayatta olanlar, eskilerin diktikleri güçlü direkler üzerine fikir binalarını kurmaktadırlar.
5. işte yazmış olduğumuz bu kitap o ilmî ve araştıran ruhun isteklerine bir cevap mahiyetindedir. Bu eserde İslam Hukukunun kanun ve nizam tanımayan avareleri nasıl uslandırdığını, sosyal müeyyideleri nasıl kurduğunu, ceza ilminin temelini teşkil eden esaslan nasıl belirlediğini, ve cezaya götüren sebebleri ortaya koymaktayız. Yazdığımız eserde istisna ve detay olan şeyleri kaleme almadık, aksine genel esasları vermeye çaba gösterdik. İnşallah okuyucu yazdıklarımızda susuzluklarım giderecek şeyier bulabilir.
Yüce Mevlamızdan bizi başarıya ulaştırmasını, en doğru yola iletmesini dileriz. Çünkü O'nun ihsanı ve yardımı olmasaydı doğru yolu bulamazdık. O herşeyi kuşatan yüce Allah'tır.
Muhammed Ebû Zehra

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar