Yüz 50 likler
YÜZELLİLİKLER
Şaduman HALICI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Tarih Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. İhsan Güneş
Eskişehir
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Ağustos 1998
YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZÜ
YÜZELLILIKLER
Şaduman HALICI
Tarih Anabilim Dalı
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ağustos 1998
Danışman: Prof. Dr. Ihsan GÜNEŞ
Birinci Dünya Savaşı’dan sonra imzalanan
Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti
son nefesini veren bir hasta gibiydi. Her tarafı işgal edilen Devlet, yok olmuş
sayılabilirdi. Ancak, bağımsız olarak yaşamaya alışmış olan Türk Ulusu, bu
duruma kayıtsız kalamazdı. Ulus, bağrından çıkardığı Önder ve kadrosu ile yeni
bir mücadeleye, “bir avuç Türk’ün yaşadığı Ata Yurdu’nda bağımsız bir Türk
Devleti kurma” mücadelesine başlamıştı. Aynı günlerde, yine Ulusun içinden
çıkan ama, düşmanla düşünsel ve eylemsel, kişisel ve örgütsel işbirliği
yaparak, ekmeğini yediğe ulusa ihanet eden bir grup hain de ulusal mücadeleye
karşıt bir tutum almıştı.
Ulusal Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının
ardından birer birer ülkeden kaçan bu kişiler, sürgünde de rahat durmamışlar,
Türkiye’deki rejimi yıkmak için uğraşmışlardır. Sayıları “Yüzelli” olarak
tespit edilen ve Lozan Antlaşmasıyla ülkeye girişleri yasaklanan bu kişiler,
1927 yılında da vatandaşlıktan çıkarılarak, temel hakları ellerinden
alınmıştır.
Bu arada, Genç Cumhuriyet, askeri alandaki
zaferlerini siyasi başarılarla taçlandırmış ve rejimini kökleştirmişti. Artık,
çekineceği kimse kalmamıştı.
Genç Cumhuriyet, 1938 yılında çıkardığı bir Af
Kanunu ile, dünyada eşine ender rastlanacak bir büyüklük göstermiş ve bu
işbirlikçileri atfetmiştir. Afla birlikte ülkeye dönenlerden bazıları kendisini
ulusa affettirmeye çalışırken, kimileri de “uslanmaz” olarak yaşamlarını
sürgünde noktalamışlardır.
Her açıdan üzerinde önemle durulması gereken ve
tarihe Yüzellilikler olarak geçen bu olay, günümüzde bir takım güçlerin,
toplumu Atatürk Devrimlerinden uzak bırakmaya yönelmiş çabalarına ve bu çabalar
ardındaki gizli amaçlara da ışık tutuyor olması nedeniyle oldukça büyük önem
taşımaktadır.
ABSTRACT
With the Mondoros Cease Fire Aggreement the
Ottoman State was such a patient who was glurny her last breath. The state whom
every part of her was occupied coii be assumed to come an end. But the Turkish
Nation which was get used to live independently could not remain carelesss to
this situation. The Nation had begun to struggle, “struggle of formating an
independent a new Turkish State in the father land where one hand Turkish were
living” with their leader that nation took out him and his staff from their
heart. In the same days, there was a group of traitor that owed the Nation’s
bread and butter and betray her which was also taken from the Nation’s heart
but collaborated with the enemy in a mental, active, personal and
organizational manner.
These people who run away one by one after
ending of the National Struggle with victory, didn’t keep quiet in departion
and tried to destroy the regime. These people whose numbers were fixed as
“hundred and fifty” and whose enterance where banned by Treaty of Lausanne,
where taken out banned by Treaty of Lausanne, were taken out from citizenship
and their rights were coufiscated from citizenship and their rights were
coufiscated.
Meanwhile, the Young Republic supported its miltary
victories with political achivements and established her regime firmly. There
was no lager some one to be restrained.
The Young Republic showed an extraordinary
majuanimity in the world and forgave these traitors by bringing into force a
Forgiveness Law in 1938. While some of these traitors returued to country after
the Forgiveness Law and traied to be forgiven themselves by their nation, the
others ended their lives at deportation in a invensible manner.
This phonemon called the event of Hundred and
Fifties, which was devoted to the history, today has a great importance because
it enlights that some powers have been trying to keep the nation away from
Atatürk’s Revulations and tehy have some seeded aims.
JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI
Şaduman Halıcı
Tarih
Yükseklisans
Eğitim
1992 Anadolu Üniversitesi, Fen Edebiyat
Fakültesi, Tarih Bölümü
1987 Eskişehir Süleyman Çakır Lisesi, Edebiyat
Bölümü
İş/İstihdam
1993- 1994
1994- 1995
1995- 1996 1996
Sınıf Öğretmeni, Gaziantep Sarısalkım Köyü,
Tarih Öğretmeni, Gaziantep Tekerekoğlu Anadolu
Lisesi,
Tarih Öğretmeni, Eskişehir, İnönü Lisesi,
Öğretim Görevlisi, Anadolu Üniversitesi,
Açıköğretim
Fakültesi, Test Araştırma Birimi
Kişisel Bilgiler
Doğum yeri ve yılı: Ankara 28 11.1970 Cinsiyet:
Bayan Yabancı Dil: İngilizce
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZ.........................................................................................................
i i
ABSTRACT..........................................................................................
iii
DEĞERLENDİNME
KURULU VE ENSTİTÜ MÜDÜRLÜĞÜ ONAYI.......... iv
ÖZGEÇMİŞ...........................................................................................
v
KISALTMALAR.................................................................................... viii
GİRİŞ...................................................................................................
1
Birinci Bölüm
YÜZELLİLİKLERİN SAPTANMASI
1. Listenin Hazırlanmasından Önce
Ülkeyi Terkedenler.......... 15
2. Listenin Hazırlanması...........................................................
17
3. Yüzelliliklerin Listesi.............................................................
23
4. Yüzellilikler Dışında Kalanlar İçin
Yapılan İşlemler.................
27
4.1. Vatandaşlıktan Çıkarma..............................................
28
4.2. Devlet
Memuriyetinden Çıkarma-Heyet-i Mahsusa
ve Âli Karar
Heyeti...............................................................................
29
İkinci Bölüm
YÜZELLİLİKLERİN SÜRGÜNDEKİ YAŞAMLARI
1. Yüzelliliklerin Bireysel Faaliyetleri..........................................
34
1.1. Vahdettin’in Beraberindekiler.......................................
34
1.2. Sevr
Antlaşmasını İmzalayan ve
Kuvayı İnzibâtiye’ye
Dahil Olan Kabine Üyeleri..................................
52
1.3. Sevr
Antlaşmasını İmzalamakla Görevlendirilen
Kabine Üyeleri.....................................................................................
70
1.4. Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil
Olanlar................................
78
1.5. Mülkiye ve Askeriye’den
Olanlar...............................
100
1.6. Çerkeş Ethem ve Yandaşları...................................................... 166
1.7. Çerkeş Kongresine Temsilci
Olarak Katılanlar........... 196
1.8. Polisler...................................................................... 202
VII
1.9. Gazeteciler................................................................ 210
1.10. Diğer Kişiler............................................................
235
2. Yüzelliliklerin Örgütsel Faaliyetleri........................................ 247
2.1. Mehmet Ali ve Demokrat
Fırkası................................
247
2.2. Türkiye
Anadolu Yıldırım Komitesi
(Türk Kurtuluş
Fırkası)........................................................................
248
2.3. Süleyman Şefik ve Öç Demeği................................... 253
2.4. Süleyman Şefik ve Osmanlılar Cemiyeti.....................
256
Üçüncü Bölüm
YÜZELLİLİKLERİN YURDA DÖNMESİ
1. Affın Ortaya Çıkışı ve Af Hakkında
Düşünceler.................... 260
2. Yüzelliliklerin Ülkeye Dönüşleri...........................................
267
2.1 Karşılaşılan Problemler ve
Alınan Önlemler................
267
2.2 Yüzelliliklerin
Son Durumları- Aftan Sonra Ülkeye
Dönenler............................................................................................
269
SONUÇ..............................................................................................
299
KAYNAKÇA........................................................................................ 306
EKLER...............................................................................................
315
KISALTMALAR
a.g.e. a.g.b.
A. Ü.S.B.F.Y.
B. M.M. bkz.
Bn. Bt.
C. A. c. Ç.E.D. Dn.
E.G.M.
G. K.B.H.T.D.Y.
H. İ.F.
H.Ü.A.İ.İ.T.E, adı geçen
eser
adı geçen belge
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları
Büyük Millet Meclisi
bakınız
Belge no
Belgenin tarihi
Cumhuriyet Arşivi
cilt
Çerkeş Ethem Dosyası
Dosya no
Emniyet Genel Müdürlüğü
Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi
Yayınları
Hürriyet ve İtilaf Fırkası
Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri İnkılâp
Tarihi
Enstitüsü
İTC K.E. K.S.
k.
M.A.H.
n.
S.
s.
Sn.
T. B.M.M.
T.B.M.M.V.Y.
T.D.T.E.Y.
T.E.
T.İ.B.
T.P.T.
T.S.
T. T.K.
U. D.
V. G.C. vd.
y.a.g.e. y.a.g.m. İttihat ve
Terakki Cemiyeti
Kanun-u Evvel
Kanun-u Sani kısım
Millî Âmale Hizmet numara
Sayı
sayfa
Sayı no
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları
Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları
Teşrin-i Evvel
Türkiye İş Bankası
Türk Parlamento Tarihi
Teşrin-i Sani
Türk Tarih Kurumu
Umumi Dosya
Vahdettin Gurbet Cehenneminde ve devamı
yukarıda adı geçen
eser yukarıda adı geçen makale
GİRİŞ
Yakın tarihimizde “Yüzellilikler” deyimi ile
tanımlanan bir olay vardır. Türk Tarihinin bir büyük bölümünü kapsayan 620
yıllık Osmanlı Devleti tarihe gömülürken, Yeni
Türk Devleti’nin kuruluşunda baş gösteren bu olay, bugüne kadar tüm ayrıntıları
ve belgeleri ile açıklanmış ve bilirlenmiştir, denilemez.
1923’den içinde yaşadığımız güne değin bir
takım kitap ve yazı dizilerinde değinilen bu deyim, toplumun çoğunda gerçek
anlamını yansıtan bir anımsama da yapmaz. Oysa, her bakımdan üzerinde önemle
durulması gereken bu çok yanlı olayın, yanlızca yakın tarihimizi ilgilendiren,
olduğu yerde kalmış bir konu, ya da bir sorun olmaktan ötede bir başka özel
anlamı da vardır.
İçinde yaşadığımız dönemde, bîr takım güçlerin
ülkeyi ve toplumu Atatürk İlkelerinden ayrı ve uzak bırakmaya yönelik
çabalarına ve o çabaların ardındaki gizli amaçlara, yine bu olay, ışık tutacak
niteliktedir.
Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunda ortaya çıkan
“Yüzellilikler Olayı”nın ayrıntılarını ele almak sanıyoruzki tarih açısından
oldukça önemli yeni bir sayfa açacaktır.
Tarihlerin “Birinci Dünya Savaşı” diye
adlandırdıkları (1914-1918) bir büyük savaşın sonunda, çok öncelerden Batı ve
Doğu Avrupa devletlerinin hegemonyası altına düşmüş Osmanlı İmparatorluğu, son nefesini veren bir hastaya benzetilebilirdi1.
Yüzyıllardır bölüşüm planları üzerinde birlikte
çalışmış düşman devletlerce ülkenin her yanı, karaları ve denizleriyle ele
geçirilmişti.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan ve Rauf Bey’in
“sîzleri temin ederim ki İstanbul’umuza tek bir düşman askeri çıkmayacak”
demesinden kısa bir süre sonra, Çanakkale’den hareket eden Basra adlı Osmanlı torpidosu, Karacı Yarbay Murphy ve Deniz Binbaşısı Chilton
adlı iki İngiliz subayını, Savunma ve Donanma Bakanlıklarımda İrtibat Subayı
olarak görev yapmak üzere İstanbul’a getirdi. Tarih 8 Kasım 1918. Yani, Rauf
Bey’in İstanbul’umuza tek bir düşman askeri dahi çıkmayacak
demesinden sadece altı gün sonrası... 2
1 Ali Kemal Meram,
“Yüzellilikler Olayı”, Yeni Gazete, 17 Ağustos 1970.
Selahattin
Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, İstanbul, 1991, s. 53.
Aynı gün, Ingiliz İrtibat Subayları, Osmanlı Devleti’ne ait bir torpido ile İstanbul’a gelirken,
Fransızlar Arian adlı savaş gemisini Çanakkale Boğazı ve Marmara’dan geçirerek,
İstanbul’a göndermiş ve Galata rıhtımına yanaştırmalardır5. Bu
subaylar, İtilaf Devletleri bayraklarıyla süslenmiş olan Beyoğlu sokaklarından
geçişleri sırasında azınlıklar tarafından büyük sevinç gösterileriyle
karşılanmışlardır. 13 Kasım 1918 günü istim üstünde demir atan savaş gemileri,
kıyılarda kendilerini çılgınca alkışlayan işbirlikçilerin gösterileri arasında,
karaya zırhlı araçlar, devriye birlikleri, toplar ve makineli tüfekler
çıkarmaya başlamışlardır 4.
Oysa, Osmanlı
Devleti’nin başkentinin işgali, işgal olayının sadece ufak bir parçasıdır.
Mondros Bırakışması’nın hemen ardından, savaşlarda yitirilmiş Osmanlı topraklarının dışında daha nice yer, resmen ve alenen
işgal edilmiştir ki bunlar İstanbul işgalinden de öncedir. Sonrası ise hep
bilinir; Anadolu’nun ortasında bir avuç yer dışında düşman işgaline uğramamış
yer kalmamıştır.
Düşman Devletler Osmanlı Devleti’ne maddi ve manevi bakımdan saldırmışlar, yok
etmeye ve paylaşmaya karar vermişlerdir. Padişah ve Halife olan kişi, hayat ve
rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmemektedir ki hükümeti de
aynı durumdadır. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan ulus, karanlık ve
belirsizlik içinde, olup bitecekleri beklemektedir. Felaketin korkunçluğu ve
ağırlığını anlamaya başlayanlar, kurtuluş çaresi olarak gördükleri yollara
başvurmaktadır. Ordunun ise adı vardır, fakat kendisi yoktur. Komutanlar ve
subaylar yurdun parçalanmakta olduğunu görerek yürekleri kan ağlamakta,
kafaları ise kurtuluş yolu aramaktadır5. Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmiş, ortada bir
avuç Türk’ün barındığı bir Ata Yurdu kalmıştır 5
İşte böyle bir ortamda “Ben, bir ulusal
kurtuluşun gerektirdiği bir direnişe ön-ayak olursam, Türk Ulusu ve Türk Ülkesi
kurtulur” diyen bir tek adam ortaya çıkmıştır.
Bu, Mustafa Kemal’dir.
Ne varki, bir büyük cesedi andıran Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntısı üzerinde birbirini çimdikleyen
ellerin uzandığı her bir yanda, birbiri ardına sıralanmış bir sürü çıban işte
bu sırada ardarda patladı. Bu, ülke içi isyan ve Q
”
y.a.g.e., s.
54.
4 İlhami Soysal, Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler, İstanbul,
1985, s.27.
5 Mustafa Kemal (ATATÜRK), Nutuk, c.l, Ankara, 1986, s.
15.
6 y.a.g.e., s. 19.
ihtilâllerdi. Ancak, bu isyan ve ihtilâller,
düşmanlara karşı değil, düşmanlara karşı ulusal ayaklanmaya baş koyan Mustafa
Kemal’e ve O’na inananlara karşı idi. Özbenlik bilincinden yoksun, inançsız,
ülküsüz bir takım kişilerin, satılmış vicdanlıların kara ve kızıl tırnakları
altında patlayan çıbanlardan akıttıkları kan ve irinle düşmanlar besleniyor,
daha da güçleniyordu7.
İstanbul’da ise bir takım gazeteler, işgalci
güçlere şirin görünebilmek için yapmadıklarını bırakmıyor, kendilerine yeni
efendiler arıyorlardı. İşgalden bir hafta sonra Sait Molla, “Venizelos’un saf
halka kötü tanıtıldığını” düşünürken8 Ali Kemal ise, kurtuluşu
“itilâf sayesinde”görmekteydi9.
İşgal devletlerinin merhametine sığınan
teslimiyet içindeki İmparatorluk yönetiminin çaresizliği, bir yandan ulusal
duygu ve gururdan yoksun karışık yapıdaki kişileri düşmanla işbirliğine
sürüklerken, diğer tarafta Anadolu’da bambaşka bir görüntü vardır ve amaca
doğru hızla yol alınmaktadır. Amaç, “ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız
yeni bir Türk Devleti kurmaktır^8.
Ülkenin ve ulusun yokluk çizgisi üzerinde
sallanıp durduğu o dönemde ülküsüz ve inançsızların başında gelenlerden Refik
Halit 16 Kasım 1919’da şöyle yazıyordu:
“Bu sırada
moda, zeybek oyunu. Aydın dağlarında oynanıyor. Mamafih Çerkeş oyunları da
revaçta... Ben böyle tabancalı, palalı oyunlardan hiç haz etmem, ama men etmeğe
gücüm yetmez, kolum ermez, ürkek ürkek seyrederim.
Siyasi
oyunların en basiti, milli oyunlardır. Basit ama ilk günleri, bir ‘Peyam’
başyazarı ile benden başka o oyunlara kanmayan, o oyunlara gelmeyen kalmamıştı”11
Ali Kemal ise, Peyam’da
yazdığı yazılarında kurtuluşun silahla değil siyaset yoluyla olacağına
inanmakta, bu yüzden İttihat ve Terakki (I.T.)’nin devamı saydığı, silahlı
mücadeleyi hiçbir zaman gündeminden çıkarmayan ve düzenli bir ordu kurma
konusunda da sürekli örgütlendiğini düşündüğü Kuvayı Milliye hareketi
ile de sürekli uğraşmaktaydı12. . i
7 Ali Kemal Meram, “Yüzellilikler Olayı”, Yeni Gazete, 17
Ağustos 1970.
8 Yeni İstanbul, 18 Kasım 1918.
9 Sabah, 18 Kasım 1918.
10 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.1, s. 19.
11 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 18 Ağustos 1970.
12 Peyam-ı
Sabah, 8 Nisan 1337 (1921).
Öte yandan İstanbul’da kurulan “Ingiliz
Muhipler Cemiyeti”nin organize ettiği ekipler kapı kapı dolaşarak Ingiliz
mandası altına girmek için imza topluyorlardı. Bu eylemin en acı yanı, devletin
çeşitli organlarında, hem de en başda oturanların yardımıyla sürdürülmekte
oluşuydu. Bu ekipte kimler yoktu ki; eski İç İşleri Bakanı Memduh Paşa,
Şehremini Cemil Paşa, Damat Ahmet Zülküfül Paşa, Temyiz Mahkemesi Başkanı Ali
Rüşdü, Ziraat ve Ticaret Bakanı Kamil Paşazade Abdullah, eski Şurayı
Devlet(Danıştay) Başkanı Sait Molla... cemiyetin ve bu eylemlerin içindeydiler.
İngiliz Muhipleri cemiyeti üyelerine açık
kırmızı renkte kimlik kartları verilmişti. Bu kimlik kartlarının sağ yanında
Türk sol yanında İngiliz bayrağının resimleri bulunuyordu^.
Kimlik kartlarındaki mührün üstündeki imza ise
Sait Molla’nındı. Türk halkının İngiliz mandası altına girmesi için kapı kapı
dolaşanlar elli bin imza toplamakta güçlük çekmediler. Bütün eylemleri başta
Sait Molla olmak üzere, İngiliz Papazı Frew yürütüyordu. Papaz Frew, Sadrazam
Damat Ferit Paşa’yı, karısı Mediha Sultan’ı ve oğullarından Sami ile Hürriyet
ve İtilâf Fırkası (H.İ.F.) Başkanı Albay Sadık’ı da elde etmişti^.
Refi Cevad (Ulunay)’ın Alemdar gazetesi de bu
ve benzeri konulardaki eylemlerin başta gelen yayın organlarından biriydi.
Cevad, mandacılık konusunda yazmış olduğu makalelerinde İngiltere’yi övmekte,
kayıtsız şartsız İngiliz mandacılığını savunmaktaydı. “İngiltere ve
Biz”başlıklı makalesinde;
“...Onlarla
pek dost olduğumuz için limanımızdaki gemilerini dostâne bir şekilde
selamlarız. Siyasette başarılı oldukları gibi, düşmanlan bile siyasetteki
başarılarına hayrandır. Halbuki onların askerleri pürsıhhat içindeyken bizim
askerimiz çamurlu ekmeği bile zor görüyordu. Hal böyle iken, paşalar ziyafetten
ziyafete koşuyorlardı...Keşke İngiltere ile aynı safta olsaydık...İngiltere’nin
siyasetine girmek gerekir. Bizim için yol, İngiltere’nin açacağı yoldur”
demektedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı gün
“...hasta olan vücudumuzu iyileştirecek olan doktor, Anglo-Sakson
ırkıdır, İngilteredir.”
13 Ali
Kemal Meram, a.g.m. ,19 Ağustos 1970.
14 y.a.g.m., 19 Ağustos 1970.
15 Metin
Ayışığı, Refi Cevad Ulunay’ın Milli Mücadele Devri Makaleleri, Balıkesir,
1994, s.31-32; Alemdar, “İngiltere ve Biz”, 19 Kanun-u Evvel (K.E.).
1918; “Siyasette Hangi Yol”, 6 Kanun-u Sani (K.S.) 1919.
yorumunu yapan Refi Cevad 30 Eylül 1919 tarihli
makalesinde ise “...Türk’ü aç bıraktık, Kürtü aç bıraktık, Arnavut’u vurduk,
Ermeni’yi soyduk, Rum’u soyduk...Biz de İstiklâl fikrine şiddetle bağlıyız.
İstiklâlimizi temin edebilmek için de kuvvetli bir devlet müzaheretine
muhtacız. O devlet ki İngiltire’dir ve Ingiltere olması lazım gelir. Bizi
elimizden tutmalı, layık bir kuvvet halinde bizi muhafaza eylemeli. Bu
‘istiklâl isteriz’ feryadı, hiç ama hiç bir zaman hüsnü niyetle dermeyan edilen
bir fikir değildir. İstiklâl isterizden maksat, devletin askerini Enver gibi
bir deliye, idaresini Talât gibi bir tulumbacıya, hâzinesini de Cavit gibi bir
sonradan görmeye teslim eylemektir. Buna ise, artık bu milletin gücü, kuvveti
kalmamıştır.”16 diyen Refi Cevad bir başka makalesinde ise Milli
Mücadeleye ‘Hayır’ diyerek kendince nedenlerini açıklamaktadır 17.
İhanet yarışının at başı sürdürüldüğü bu
sırada, Anadolu’nun bağrından, Mustafa Kemel’in vicdanına eşit bir ses
duyulmakta ve Kastamonu’da yayınlanan Açık Söz gazetesi Türk Ulusuna şöyle
seslenmektedir.
“...Şimdi
İstanbul, nazarımızda bir zavallı da değildir. Bu gün bütün Türk ve İslâm
ülkeleri nazarında İstanbul, bir mücrim, bir günahkârdır. Bu gün bütün Anadolu
nazarında İstanbul vazifesini suistimal etmiş bir mücrim ve milyonlarca İslâmın
ve Türkün hakkını çiğnemiş bir günahkârdır.
Yazıklar
olsun İstanbul’un bu haline.
Ey Anadolu
vilayetleri, şehirleri, köyleri, hepimiz bu maksat uğrunda, memleketi kurtarmak
uğrunda birleşmeliyiz. İstanbul’u doğru yola getirmeli ve İstanbul’daki bütün
fırka gürültülerine nihayet verdirerek milleti ittihat ve intibaha davet
etmeliyiz...
Uyan Ey
Anadolu ahalisi. Uyan! Uyan!
Uyku devresi
çoktan geçmiştir...
Uyan Türk
oğlu!., vatanını kurtar, milletini kurtar, dinini kurtar ve sen de kurtul.
Uyan, en
mukaddes Anadolu!”18
Yüzyıllarca kendi kaderleriyle başbaşa, bilimin
ve uygarlığın ışığından, yurdunun nimetlerinden ve insanca yaşama düzeyinden
yoksun bırakılan Anadolu, şimdi bir yanıyla şeriatı kalkan yapanların, öte
yandan düşmanla işbirliği edenlerin cirit oynadığı bir geniş alandı sanki.
16 Alemdar, 30 Eylül 1919.
17 Alemdar, 27 Ağustos 1919.
18 Açık Söz, “İstanbul Bir Mücrim, Bir Günahkârdır”, 19 Temmuz 1919.
Bu oyundan yine en çok yararlanan Yunanlılar
oluyor, sönmedik ocağı kalmayan Türk köylerinde, Türkler kesilip doğranıyordu^.
Ne var ki, yurdun dört bir yanının düşmanlar
arasında bölüşülmesi, büyük kentlerden köylere kadar oluk oluk Türk kanının
akıtılması işbirlikçilerle nemelazımcı çevreleri ilgilendirmiyordu. Onlar için
tek bir sorun vardı. Ya Amerika’nın ya da Ingiltere ‘nin boyunduruğuna vurulmak
ve bu sonucun alınmasına karşı çıkacak, Mustafa Kemal’in önderliğinde
girişilen, Ulusal Mücadeleyi her ne suretle olursa olsun baltalamak.
İhanet ve işbirliği yurdun her tarafını
sarmakta gecikmedi. Gizli ve açık bir sürü cemiyet ve fırka bu arada kuruldu.
Ingiliz Muhipler Cemiyeti, Askeri Nigehban Cemiyeti, Tealiî Islâm Cemiyeti,
Kürt Teali Cemiyeti, Hürriyet ve İtilâf Cemiyeti Fırkası hep bu türden cemiyet
ve fırkalardı20.
Bu çözülüş ve parçalanmışlık karşısında bile,
hala umudunu ve amacını yitirmeyen Mustafa Kemal, bu yıkılmışlığın içinden
yepyeni ve egemen bir devlet, bağımsız, özgür ve mutlu bir ulus
yaratabileceğine inanıyor, bu ulusal inancın verdiği güçle koşuyordu.
Bir dönemin Danıştay başkanlığını yapan Sait
Molla’nın, Atatürk’ün “Nutuk” adlı büyük eserine giren mektupları, Ulusal
Mücadelenin önemli bir yanını açığa vurmak için yeterlidir.
Ingiliz ajanı Papaz Frew’e yazılan bu
mektupların ilki aynen şöyledir:
“Aziz Dostum,
Verilen iki
bin lirayı Adapazarı’nda Hikmet Bey’e gönderdim. Oradaki işlerimiz pek yolunda
gidiyor. Bir kaç gün sonra faydalı neticeler elde edeceğiz. Şimdi aldığım
malumatı, şu tezkeremle size müjdelemeye koştum. Yarın sabah, bizzat gelip
tafsilat vereceğim. Anadolu’daki adamımız Kuvayı Milliyle taraftarlarının
Fransa’ya fevkalade meyil gösterdiklerini bildiriyor. Ayrıca general
Despere’nin Sivas’a gönderdiği zabitlerin, Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek
İngiltere Hükümeti aleyhinde bazı kararlar aldıklarını Ankara’daki adamamız
(N.B.D. 285/3) özel bir ulak ile gönderdiği mektupla bildiriyor. (D.B.K. 91/3)
her ne kadar bizim İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne değil ama bu zatın Fransızlar
lehine casusluk ettiğini tahmin ediyorum. Bu zatın, ayrıca sizin bu cemiyete
reislik ettiğinizi etrafa söylemekten çekinmediği kanaatindeyim.
Dün sabah
Adil Bey’le birlikte Damat Ferit Paşa hazretlerine gittim. Kendilerine,
19 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 20 Ağustos 1970.
20 y.a.g.m., 21 Ağustos 1970.
sizin
(Frew’un) ‘biraz daha sabır ve soğukkanlılıkla beklemeleri’ tavsiyesinde
bulunduğunuzu bildirdim. Paşa hazretleri size teşekkür ettiler. Ve Kuvayı
Milliye’nin Anadolu’da tamamen kök saldığını ve mukabil bir hareket neticesi
olarak, mel’un reisleri tepelenmedikçe, kendilerinin iktidara gelemeyaceğini
söyledi. Kuvayı Milliye’nin dağıtılması için, büyük Ingiltere nezdinde acele
teşebbüslere geçilerek, müşterek bir notanın BabIâli’ye verilmesini ve
çetelerimizin Adapazarı ve Karacabey ve Şile’de Rumlara karşı tecavüzler ileri
sürülerek Kuvayı Milliye’nin asayişi bozduğunun iddia edilmesini, İngiliz
basınında da Kuvayı Milliye aleyhinde neşriyat yapmasını rica ediyor...”21
Sait Molla, Papaz Frew’e benzer düşüncelerle
dolu toplam on mektup göndermiştir.
İşbirlikçilerin ihanet yarışı bu türde hızla
sürüp giderken, Doğu’da, şeriat adına yeni bir oyun oynanıyordu.
Bayburt’a bağlı Hart Köyü’nde Şeyh Eşref adlı
bir adam artaya çıkarak, kendini “ahir-i zaman peygamberi” ilân ediyor, bu
kadarla da kalmayarak çevre köyler halkına beyannameler yayınlıyor ve “Allah
beklenen mehdiyi gönderdi, artık din ve şeriat üzerine idare olunacağız"
diyordu.
Olay Mustafa Kemal’e duyuruldu. 1 Ocak 1920
günü Hart dolayları üzerine yürüyen kuvvetler, iç düşmanların patlattığı bu
yeni çıbanın kökünü kurutmakta gecikmedi.
Ne var ki, vatanın ve milletin geleceğini
kundaklayanlar kadar, bir ulusal kurtuluşun gerçekleşmesi için, canlarını hiçe
sayıp, akıllara durgunluk verecek kahramanlıklardan çekinmeyenler de vardı.
Gelibolu’nun Akbaş Cephaneliğindeki bir olay, bu konuda unutulmayacak
örneklerden biri olarak Ulusal Mücadele tarihine geçti. 26/27 Şubat 1920 gecesi
Köprülü Hamdi adındaki bir vatansever, peşine taktığı bir kaç kişi ile Akbaş
cephaneliğine baskın yapıyor, cephaneliği bekleyen Fransız kıtasıyla kısa süren
bir çatışmadan sonra, cephanelikte bulunan sekiz bin Rus tüfeğiyle kırk
makineli tüfeği ve yirmibin sandık cephaneyi önce Lapseki’ye ve daha sonra da
Anadolu içine ulaştırıyordu^.
Ancak, bu arada boş durmayan işbirlikçilerin
istekleri gerçekleşiyor ve Sait Molla’nın Frew’e yaptığı teklifler meyvelerine
vermeye başlıyordu. İngilizlerle işbirliği yapmış bir saray ve elde edilmiş bir
takım cehalet çevreleri, ulusal kurtuluş mücadelesine karşı birbiri ardına
başkaldırıyordu.
*1
Mustafa Kemal, a.g.e., c. 2, s.393.
22 Ali Kemal Meram, a.g.m., 23 Ağustos 1970.
Hendek, Bolu, Düzce yörelerinde patlayan
isyanlar, Nallıhan, Beypazarı ve Ayaş’a kadar uzanmıştı23.
Bununla birlikte, kurtuluş için mücadele veren
Kuvayı Milliye’ye karşı Osmanlı sarayı Ingiliz
desteğiyle 18 Nisan 1920’de Kuvayı Inzibâtiye adıyla silahlı bir birlik
oluşturuyordu. Hükümetçe çıkarılan kararnamede özetle
“Devlet
kanunlarını tatbik eyleyen hükümet memurlarını zor kullanarak icrai
memuriyetine mani olan ve Kuvayı Milliye namını taşıyan erbabı şekaveti tenkil
için Kuvayı Inzibâtiye kurulmuştur. Kuvayı Inzibâtiye, devletin zabıta
kuvvetlerinin yardımcısı olacaktır. Aynı zamanda devletin silahlı
kuvvetidir...”
deniliyor ve burada görev alan erlere otuz
lira, teğmenlere atmış liradan başlamak üzere alay komutanlarına yüz elli lira
verileceği vaadediliyordu. Aynı kararnameyle bir miylon ikiyüzelli bin lira
ödenek ayrılan Kuvayı İnzibâtiye’nin komutanlığına, ordu komutanı yetkisi ile
ve maaşına beş yüz lira ek ödenek verilerek Süleyman Şefik Paşa atanıyordu2^.
İngilizlerle işbirliği yapmakta ve ulusal
direnişe karşı çıkmakta hiç bir sakınca görmeyen Osmanlı Devleti’nin bu çabaları ve el altından yaptığı
kışkırtmaları ile iç isyanlar Anadolu’yu sarmaya başlamıştı. Düzce’de,
Yozgat’ta, Zile’de, Konya’da çıkan bu ayaklanmalar Anzavur gibi, Çapanoğulları
gibi hainlerce düzenleniyor ve Ankara’da yeni Türk Devleti’nin temeli olarak
kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.)’ni tanımıyordu 23.
Güçlü bir gelişim gösteren isyanlar elverişli
bir ortam bulmuştu. Diğer taraftan, Sivas Kongresi’nde alınan kararların
uygulanması sonucu, özellikle Batı ve Orta Anadolu idari teşkilat kademelerinin
İstanbul Hükümeti ile ilişkilerini keserek, peyderpey Heyet-i Temsiliye’ye
katılmaları İstanbul Hükmetini zora sokuyordu. Bu durumdan kurtulmak çarelerine
arayan İstanbul Hükümeti cahil halkı ayaklanma ve Kuvayı Milliye’ye karşı
koydurma çabalarına başvurmuştu. Bu çalışmalar ulusal kuvvetleri çok yormuş ve
bazıları, ancak büyük fedakârlıklar sonunda bastırılabilmiştir ki bunlardan
biri de Zile’de çıkan isyandır23.
23 1919-1921
yılı içinde çıkan ayaklanmaların ayrıntıları için bkz. Türk İstiklal
Harbi-İç Ayaklanmalar (1919-1921), c.4, Ankara: Genel Kurmay Başkanlığı
Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları, Seri no:1,1964.
24 Türk İstiklal Harbi-İç Ayaklanmalar, c.4, s. 66.
25 y.a.g.e.,
c.4, s. 90-135.
26 Türk İstiklal Harbi-İç Ayaklanmalar, c.4, s. 111.
Daha, önceki ayaklanmaların etkileri geçmeden,
evvelce Konya valisi bulunan ve İstanbul’daki Ingiliz ajanlarının aracılığını
yapan Cemal Bey’in bölgede ektiği tohumlar 1920 yılı Ekim ayında tekrar
filizlenmiş, padişaha bağlılık, dini inançları kişisel çıkarlarına alet edenlerin
kışkırtıcı çalışmaları bu isyanın da başlıca sebepleri olmuştur^?.
Ingiltere’den, Amerika’dan ve dolayısıyle saraydan yana olan ihanet çevreleri
ve özellikle ulusal mücadeleye karşı direnen kalemlerin boy verdiği basın, tüm
umutlarını bu isyanlara bağlamıştır ki bunların en başında Ali Kemal’in ‘Peyamı
Sabah’ gazetesi ile Refi Cevad’ın ‘Alemdar11 vardır.
İsyancılar, Kayseri’yi ele geçirmek ve Niğde
üzerinden Konya’ya inerek saldırılarını başarıya ulaştırmak isterken, İngiltere
ve Yunanistan Türk ülkesinin ve ulusunun temelden çökertilmesi ve yok
edilmesini, bu isyanın başarıya ulaşmasına bağlıyordu. Bu nedenledir ki Ankara,
durumu önemle izliyor ve isyanı bastırmak için gücünün üstünde bir çaba
harcamakta yarar görüyordu. 23 Haziran’da başlayan çatışmalar isyancıların
büyük kayıpları ile sonuçlandıysa da iç çatışmayı fırsat bilen Yunanlılar ileri
harekâta geçerek pek çok Anadolu şehrini işgalleri altına aldılar^8.
Yunanlıların girdikleri yerlerde halka büyük
eziyetler yapmasından Kuvayı Milliye’yi sorumlu tutan Ali Kemal,
“...Gerçekte
zavallı Türkler boş yere eziliyor gidiyorlar., zaten bu nisbetsiz boğuşmaya
zorbaların tazyikiyle girişiyorlar. O zorbalar ki eminiz masumları ezdirir,
kırdırır, ama on
kendileri hiç
bir tehlikeye uğramazlar”^0
derken, Yunan işgalini izleyen günlerde,
B.M.M’ndeki celsede Mustafa Kemal ise geleceğe olan inancını şu sözlerle dile
getiriyordu:
“...Yüksek
heyetinizin kararlaştıracağı tedbirlerle, T.B.M.M. ordusunun düşmanı her ne
olursa olsun, kutsal topraklarımızdan çıkarıp atacağına olan inancımızın
sarsılmasına imkân yoktur. Yalnız Yunan ordusu değil, yalnız şimdiki haliyle
Yunan ordusunu değil, bunun üç beş misli kuvvetlerle dahi karşılaşsak,
T.B.M.M., vatanın istiklâlini ve milletin varlığını icap ederse memleketin son kaya
parçası üzerinde hem de muvaffakiyetle müdafaa etmeyi bilecektir. Halen
müteessir olsak bile, âtiden asla endişemiz yoktur”30.
Mustafa Kemal gelecek konusundaki sarsılmaz
inancını dile getirirken
27 y.a.g.e., c.4, s. 118-119.
28 Kemal
Özer, Türk Kurtuluş Savaşında Gönen , Balıkesir: Türk Dili
Matbaası,1964, s.20.
29 Peyam-ı Sabah, 27 Haziran 1336 (1920).
30 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 24 Ağustos 1970.
10
“Düvel-i Muazzama”da boş durmuyor, çok önceleri
hazırladıkları paylaşım tasarısını “Sevr Projesi” olarak masaya yatırıyor ve
Paris’te Türk temsilcisi olarak görev yapan Dahiliye Vekili Reşit Bey 20 Temmuz
1920’de hükümete çektiği telde “İtilaf Devletleri temsilcileri, Osmanlı Devleti’nin barış andlaşmasını imzadan kaçınması halinde,
İstanbul’un Yunan askerleri tarafından işgal edilmesini kararlaştırdığını”
bildiriyordu31. Nitekim bu tehdidin savurulduğu günlerde, Osmanlı Devleti’ni imzaya zorlamak amacıyla, Yunanlılar da
saldırıya geçiyor ve 25 Temmuz’da Edirne’yi işgal ediyordu32.
Bu baskılar karşısında telaşa düşen hükümet,
projeyi alelacele görüşüp kabul etmiş, ardından Padişah Vahdettin ile birlikte
ayandan ve ileri gelen devlet adamlarından kırküç kişinin katıldığı Saltanat
Şûrası’nı toplayarak projeyi onaylamıştır33.
Daha Sevr görüşmeleri sürerken, bu
görüşmelerden olumlu bir sonuç alınacağını zanneden Refi Cevad, 7 temmuz 1920
günlü makalesinde Ulusal kuvvetlere çatarak;
“Kuvayı
Milliyeciler, paşalar, beyler artık anlasınlar, iki de birde milletin
mukadderatına burunlarını sokmasınlar. Kuvayı Milliyeciler düşünmüyorlar mı ki
İstanbul Hükümeti’nin meşruiyeti Düvel-i İttilâfiye ve bilhassa (İngiltere
Devleti’nin eser-i himâyesidir... Kuvayı Milliye’nin vatanî hislerle hareket
etmediği ortaya çıkmıştır. Kuvayı Milliye böyle yapmasaydı, Yunanlılar
üzerimize gelmeyecekti...”
diyecek, 9 Temmuzda ise;
“Kuvayı
Milliye’nin Devlet-i Aliye’yi zor duruma düşürmek için yaptıkları ortadadır.
Anadolu bunlara gereken dersi vermelidir. Bu anlaşmayla Osmanlı
Devleti bütün topraklarını kaybederek, şark meselesi büsbütün yeni bir safhaya
giriyor. Şimdiye kadar hiç bir devlet bu kadar ağır fedakârlıklar karşısında
kalmamıştır. Türkiye ve Türkler ortadan kaldırılamaz. Mustafa Kemal tarihte bir
isim bırakacaktır ama, câni bir isim bırakacaktır.”
diyerek, anlaşmanın ülkeyi parçalayıp yok etmek
için hazırlanmış olduğunun bilincinde olmadığını kanıtlayacaktır3^.
Ali Kemal ise bu taslaktan ürkmüş görünse de,
25 Temmuz 1336 (1920)
31 Osman
Özsoy, a.g.e.,s. 190.
32 Türk İstiklal Harbi, c.2, k.2, Ankara: G.K.B.H.T.D.B.Y., Seri
no:1,1965, s.281.
33 y.a.g.e., c.2, k.2, s. 182.
34 Metin
Ayışığı, a.g.e.,s. 47-48.
11
tarihli ve “İki Yoldan Biri” başlıklı
makalesinde, Osmanlı Devleti’nin ya taslağı
kabul edip bir devlet olarak varlığını devam ettireceğini, ya da reddedip
büsbütün düşman çizmesine terkedileceğini söylemektedir55. 10
Ağustos 1920 günlü makalesinde ise, anlaşmanın imzasının neden geciktiğini
sorar. İki gün sonra da anlaşmayı imzaya giden Rıza Tevfik ve heyetinin neden
terslendiğine bir türlü anlam veremediğini ifade eder55.
T.B.M.M. Sevr Antlaşmasının imzalanmasının
ardından 19 Ağustos 1920’de aldığı kararla Saltanat Şûrası’nda anlaşmanın imza
edilmesine karar ve oy verenlerle, anlaşmayı imzalayanları vatan haini ilân
eder57.
Bu arada Anadolu’nun batısında daha büyük bir
başkaldırı hareketi olacaktır. Bu hareket, Ulusal mücadeleye birtakım
ayaklanmaları bastırması ile büyük emekler veren, ancak düzenli ordu kurulması
çalışmalarına karşı çıkarak, hiç bir emri dinlemeden kendisini “Umum Kuvayı
Seyyare ve Kütahya Bölgesi Komutanı” olarak adlandıran55 Çerkeş
Ethem ve kardeşlerinin ulusalcılıktan hainliğe yönelen başkaldırı hareketidir.
Mustafa Kemal’in tüm çabalarına rağmen yola gelmeyen, zaman kazanmak için türlü
yollar deneyen Ethem ve kardeşleri5® cephelerde bulunan komutanları
beğenmeyerek, onların emirlerine uymuyor ve hükümeti tanımayan bir tutum içine
giriyordu. Ethem, topladığı çeteleri ile Demirci Efe’yi kendi yanına çekmeye
çalışırken kardeşi Reşit Bey, mecliste düşüncelerini açıklıyor ve onları
kışkırtmaya çalışıyordu40.
6 Ocak 1921’de Yunan kuvvetleri Bursa
cephesinde harekete geçtiği zaman, Çerkeş Ethem de saldırıya geçiyordu. Ama bu
kez, ulusal kuvvetlerin yanında değil, karşısındaydı.
8 Ocak’ta Mustafa Kemal Paşa, B.M.M’nde savaş
durumunu açıklarken “Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler” diye kendilerinden
bahsedince bir milletvekili “Paşa Hazretleri, artık bey demeyiniz. Hain
deyiniz” ihtarında bulunmuş, aynı oturumda Reşit’in milletvekilliği de
kaldırılmıştır41.
35 Osman
Özsoy, a.g.e. ,s. 192.
36 y.a.g.e.,s. 193.
37 T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:1, c.2, s.299.
38 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.2, s. 687.
39 y.a.g.e., c.2, s. 713.
40 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.2, s. 717.
41 y.a.g.e., c.2, s. 735.
12
Ethem kuvvetlerine gelince onlar, Birinci İnönü
Savaşı süresince şiddetli saldırılarda bulunarak, ulusal direnişi kırmaya
çalışmış ancak, başarıya ulaşamayarak dağıtılmıştır. Bu kuvvetlerin büyük kısmı
Türk ordusuna teslim olurken bir kısmı da Yunanlılara katılmıştır. Yunanlılara
sığınanlar yirmi beş subay ve yedi yüz erden oluşur ki bunların içinde Ethem ve
kardeşleri de vardı r4^
Ethem kuvvetlerinin çözülüşü ve Yunanlıların
geri çekilmesi ile İngilizler, Anadolu’daki direniş karşısında Yunanlıların
sürekli bir başarı sağlayamayacağını anlamış, Londra’da toplanan konferansla,
Osmanh împaratoluğu’nun sonu demek olan Sevr Antlaşmasını biraz değiştirerek
İstanbul Hükümeti ile Anadolu’daki direnişçilere kabul ettirebilme çareleri
aramaya başlamıştır.
Anadolu’da ise, yeni yılın ilk günlerinde, 20
Ocak 1921’de, yeni bir anayasa, Teşkilat-ı Esâsiye Kanununu kabul edilerek43
yeni Türk Devleti’nin doğuşunda bir adım daha atılmıştır. Bundan sonrası genç
Türk Devleti için büyük özveri ve sonuçta büyük başarılarla doludur.
İkinci İnönü savaşı ile kazanılan büyük zafer
Ingiltere’yi yeni bir politik aldatmacaya sürükleyerek İstanbul gazetelerinde
“Büyük Biritanya Hükümeti’nin bitaraflığı” konusunda bildiriler yayınlatmasına
neden olmuştur44. Sakarya Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ise,
Ingiltere ile Fransa’yı birbirine düşürerek, Fransızların Ankara Hükümeti ile
uzlaşmasını ve bir anlamda savaştan çekilmesini sağlamıştır. Yapılan Ankara
Anlaşması ile Türkiye, Doğu Cephesinden sonra Güney Cephesinden de kurtularak,
hemen hemen bütün kuvvetlerini, Yunan ordusuna karşı Batı Cephesinde
toplayabilmiştir45. Yunan ordusunun Türk ordusu karşısında uğradığı
ağır hezimet üzerine, Anlaşma Devletleri temsilcileri 22-26 Mart tarihleri
arasında Paris’te biraraya gelerek İstanbul, Ankara ve Yunan Hükümetlerine
uzlaşma sağlamak yolunda birer nota göndermiş, T.B.M.M. Hükümeti tarafından
notaya verilen cevaptaki, uzlaşmanın sağlanmasının ardından Anadolu’nun dört ay
içinde boşaltılması isteği kabul edilmediğinden mütareke yapılamamıştır45.
42 Sefahattin
Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c.4, İstanbul, 1991, s. 19.
43 İlhami
Soysal, 150'likler Kimdiler, Ne Yaptılar, Ne Oldular?, İstanbul 1988, s.
39.
44 İzzet
Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücade, Ankara: TTKY, 1989, s.
174.
45 y.a.g.e., s. 221.
46 Ali
Fuat Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara:
TDTEY, 1952, s. 146-148.
13
Türk ordusu Sakarya Savaşı’ndan sonra, 1922
kışı ve ilkbaharını Yunanlıları Anadolu’dan atmak için gerekli olan her türlü
silah ve malzemenin sağlanması ile geçirmiş ve bu yolda yoğun bir hazırlık
yapmıştır. Anadolu’da olup biteni İstanbul’dan seyretmekte olan Ali Kemal ise
kalemiyle kan kusmaya devam etmektedir. 3 Mayıs 1922’de yazdığı “Hakikat,
Hayal” başlıklı makalesinde;
“İşte Kuvayı
Milliye ki, İttihat ve Terakki’nin her noktai nazardan hakiki bir
istihalesidir. Vakta ki, İttihat ve Terakki Anadolu ve Anakara’da, Kuvayı
Milliye kisvesiyle yeniden ba’sü ba’del mevte mazhar oldu"
demiştir. 5 Mayıs 1922’de yazdığı “Niçin”
başlıklı yazısında “Dün, evvelki günden fena idi. Bugün dünden fenadır. Yarın
ise korkulur ki, mazallah” diyen Kemal, 11 Mayıs’ta yazdığı “Anadolu’nun
Destanı” adlı makalesinde ise;
“Söyleye
söyleye dilimizde tüy bitti. Böyle bir vazifeyi Ankara ifa edemez. Ancak
azimkâr, faal bir Babıâli ifa eyler. Ankara harp etmesini ne dereceye kadar
bildi. Zavallı Anadolu halkını ne hale soktu. O derdi şimdi açmak istemeyiz.
Fakat en keskin taraftarları, hatta prestişkârı da teslim ederler ki, şeriat-ı
hazıra ile akd-ı sulh ederek Ankara Hükümeti’ne müyesser olamaz.
Uzaktan davulun
sesi hoş gelir. Bu hükümetin fazl-ı kemaline ancak muhitimiz, ancak o da kısmen
kânîdir. Yoksa Anadolu’da ahalinin yüzde doksanı bu kanaate muhaliftir”^
diyerek zehir saçmaya devam etmiştir.
T.B.M.M. Hükümeti ve ordusu ise amaca doğru
hızla yaklaşmakta ve Yunan’a son darbeyi vurma planı yapmaktadır. Nihayet, 6
Ağustos 1922’de Batı Cephesi komutanı ordularına gizli olarak saldırıya
hazırlık emrini verir 48 ve 26-27 Ağustos günlerinde, yani iki gün
içinde yirmi-otuz kilometre uzunluğundaki düşman cepheleri düşürülür. 31
Ağustos 1922 günü ise Türk ordusu, ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yürürken,
bir başka kuvvet de düşmanın Eskişehir ve kuzeyindeki kuvvetlerini yenmek üzere
ilerlemiştir. Bu başarıyı, Anlaşma Devletlerinin, savaşın durdurulması, konferans
ve barış önerisi getiren 27 Eylül tarihli notası takip etmiş ve bir hafta süren
tartışmalı görüşmelerden sonra “Mudanya Ateşkes Anlaşması" imzalanmıştır
49.
47 Osman
Özsoy, a.g.e.,s. 244.
48 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.2, s. 897.
49 y.a.g.e.,
c.2, s. 900 vd.
14
Genel barışa giden yolda büyük bir adım olan bu
bırakışma, T.B.M.M. Hükümetinin ve ordusunun başarısını perçinlemiş ve gücünü
artırmıştır. Ulusal Mücadelenin önderi ve kadrosu siyasi alandaki bu başarısını
köklü devrimlerle taçlandırmış, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile yok olan
bir devletin başındaki kurumu, yani padişahlığı kaldırmayı da bu güçten
almıştır. Böylece “İki buçuk yılı aşan bir zamandan beri eylemli olarak erkini
yürüten ulusal egemenlik berkitilmiştir”50. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümeti, askeri alandaki büyük başarısını Lozan’da siyasi bir zaferle
sonuçlandırmak için hazırlıklar yaptığı bir sırada, sadece isimden ibaret
kalmış olan Osmanlı Devleti’nin son padişahı
Vahdettin 17 Kasım 1922’de, beraberinde kendisi gibi adamlarla ülkeden
kaçmıştır^^.
1923 yılı Temmuz ayına gelindiğinde, Lozan’da
şiddetli siyasi manevralar denenmekte ve Türk Delegeler Kurulu’nun Başkanı
sıfatı ile İsmet Paşa bu manevralardan ustalıkla sıyrılmaya ve karşı
manevralarla cevap vermeye çalışmaktadır. Nihayet, 24 Temmuz’da Türk siyaset
adamlarının ve Türk Ulusunun haklı davası büyük bir zaferle sonuçlanmış ve
Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Mustafa Kemal Paşa aynı gün İsmet Paşa’ya
çektiği telde;
“Ulusun ve
Hükümetin yüce kişiliğinize vermiş olduğu yeni görevi başarı ile
sonuçlandırdınız. Ülkeye yararlı sıra sıra işlerle örtülü olan ömrünüzü bu kez
de tarihsel bir başarıyla taçlandırdınız. Uzun savaşmalardan sonra yurdumuzun
barışa ve bağımsızlığa kavuştuğu bu günde parlak başarılarınız dolayısıyle sizi,
sayın arkadaşlarımız Rıza Nur ve Haşan Bey’leri ve çalışmalarınızda size
yardımcı olan bütün Delegeler Kurulu üyelerini teşekkürle kutlarım”52
diyerek, durumdan duyduğu memnuniyetini dile
getirmiştir.
Ulusal Mücadele büyük bir zaferle sona
ermiştir. Ne var ki, düşmanlarca satın alınan, onlarla işbirliği yapan, iç
isyanların çıkmasında büyük çabalar sadeden, Kuvayı Milliye’nin gücünü,
kurdukları karşıt bir güçle kırmak isteyen ve tüm bu hareketlere kalemleri ile
destek veren ve onları kışkırtan vatan hainleri unutulmayacaktır,
unutulmamıştır. Eylemlerini tutum ve davranışlarıyla, yazı ve sözleriyle ortaya
koyan bu adamlar gerçekte ne yüzelli kişi ne de bin yüzelli kişidir. Bütün
bunlar bağımsızlık ve egemenlik sağlandıktan sonra yine bu ülkede, bu toplum içinde
mi bırakılacaktır? Bu büyük sorun önce Mustafa Kemal’i, daha sonra da ona
inananları düşündürecektir.
50 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.2, s. 911.
51 y.a.g.e.,
c.2, s. 923.
52 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.2, s. 1052.
Birinci Bölüm
YÜZELULIKLERİN SAPTANMASI
1. Listenin
Hazırlanmasından Önce Ülkeyi Terkedenler
Milli Mücadele büyük zaferle sona ermiştir.
1922 yılının 30. Ekim günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde başlayan
hararetli bir müzakere sonucunda, Saltanatın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu haber İstanbul’a gelir gelmez Osmanlı
Devleti’nin son hükümdarı Vahdettin’in bayrağı altında toplanarak, Anadolu’da
meydana gelen İstiklâl mücadelesine düşmanca tavır alanlar büyük bir telaşa
düşmüşler, “şurada burada toplanarak ne yapacaklarına dair müzakerelere” girişmişlerdir.
Ancak, küçük toplantılarında ne yapacaklarına karar veremeyen bu karşıt
kütlenin en inatçı temsilcisi Ali Kemal Bey 5 Kasım Pazar günü, belli başlı
muhalefet erkânının Beyoğlu’nda Tünel Caddesinde, Karlman Pasajı’nın üstünde
oturduğu Zeki Paşa apartmanına davet ederek, genel bir toplantı düzenlemiştir.
Bu toplantıda iki ayrı düşünce ortaya çıkmıştır. Bir kısmı İstanbul’da kalmak
istemiş, diğerleri de yabancı memleketlere çekilmeyi tercih etmişlerdir^.
Üç saat kadar süren bu toplantıdan sonra Ali
Kemal Bey Serkl Doryan Klübü’ne traş olmaya gider. Ancak burada, direnmesine
olanak tanınmadan alınır ve bindirildiği bir motorla İstanbul’dan çıkarılıp,
yargılanmak için Ankara’ya götürülmek üzere İzmit’e getirilir ve İzmit’te
karargah kurmuş, Garp Cephesi Birinci Ordu Komutanı Sakallı Nureddin Paşa’nın
karşısına çıkarılır. Ali Kemal’in sonu korkunçtur...^
Diğer karşıcıllar Ali Kemal Bey’in tutuklanma
haberini sabaha karşı almışlardır. Büyük bir endişe ve telaşla birbirlerinin
evlerini dolaşmaya, olaydan haberdar etmeye ve ne yapacaklarını düşünmeye
başlamışlardır. Bu düşünce dönemi uzun sürmemiş, üçer beşer gruplara ayrılarak,
İngiliz elçiliğine sığınmaya karar vermişleridir.
6 Kasım’da, çoğunluğu Vahdettin’e nazırlık,
vükelâlık, âyan üyeliği yapanlardan bir grup elçiliğe iltica etmişlerdir.
Bunları, orta halli ve avam tabakasına mensup diğer gruplar izlemiştir. Bu
şekilde elçiliğe iltica edenlerin
53 Tan Gazetesi (T.G.), 31 Mayıs 1938.
54 Osman
Özsoy, a.g.e., s.280; Soysal, 150'likler, s. 49.
16
sayısı sekseni bulmuş, Ingiliz Elçiliği,
bunlardan önemli olanları ayırarak o gün hareket eden vapurla Mısır’a
göndermiştir. Diğerlerini de -o tarihte Ingiliz askerlerinin işgali altında
bulunan- Taşkışla’ya sevketmiştir. On gün kadar burada kalan bu grup daha sonra
üçe ayrılmış bir kısmı Romanya’ya gitmiş, diğer iki kısmı da İngilizlerce
sağlanan vapura binerek 17 Kasım günü İstanbul'dan hareket etmiştir55
Aydede Gazetesi sahip ve yazarı, Mütareke
Dönemi Posta ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halit Bey’de, saklandığı yerden
gizlice bir vapura binerek 9 Kasım da yurtdışına kaçmıştır.56 Refi
Cevad ve Şeyhülislam Mustafa Efendi de Ali Kemal olayından sonra yurt dışına
kaçanlar arasındadır57. Kasım’da ülkeden ayrılanları götüren vapur,
yolcularından bir kısmını istekleri dahilinde Pire limanına çıkarmış,
diğerlerini de İskenderiye limanına götürerek orada bırakmıştır.
Milli Mücadelenin hainlik sahasındaki baş
kahramanı Damat Ferit ve daha sonra Yüzellilik listeye girecek olan Sait Molla
ise bu tarihlerden çok önce yurt dışına çıkmışlardır. Damat Ferit son kez
sadrazamlıktan istifa ettikten sonra, aleyhinde oluşmakta olan durum karşısında
korkarak 22 Eylül’de Vahdettin’in tavsiyesiyle Avrupa’ya gitmiş, Nice’e
yerleşmiştir. İstiklâl Mücadelesi büyük bir zaferle son bulup, insiyatif
Minicilerin eline geçer geçmez, bir aralık gizlice İstanbul’a gelmiş, değerli
eşyaları ile birlikte eşini de alarak tekrar Nice’e dönmüştür. Sait Molla ise,
Mudanya Mütarekesi imzalanır imzalanmaz eşini, çocuklarını alarak sessizce Romanya’ya
gitmiştir56.
Yandaşları ile birlikte Yunan’a sığınan Çerkeş
Ethem ve kardeşleri ise Atina’ya gitmiş, ihanetleri derecesinde yardım görerek,
Yunan hâzinesinden kendilerine maaş bağlanmıştır56.
İstanbul’da eş dost evlerinde saklananlardan
Hakkari Mutasarrıfı Osman Nuri, Bolu Mutasarrıfı iken Kuvayı Milliye
Hareketi’ni “bolşevik" hareketi olarak damgalamak iseteyen ilk kişi olarak
apar topar Bulgaristan’a kaçmış, oradan da Suriye’ye geçmiştir. 7
Kasım’dan 13 Kasım’a kadar İngiltere’ye sığınanların
55 T.G.,
31 Mayıs 1938.
56 Soysal,
150'likler, s. 54.
57 Alpay
Kabacah, “Mütareke Istanbulunda İşbirlikçi Basın” Cumhuriyet Gazetesi, 14
Eylül 1995.
58 T.G., 31 Mayıs 1938.
59 Tarık
Mümtaz Göztepe, Osmanoğullarının Son Padişahı Vahidedden Gurbet Cehenneminde,
İstanbul: Sebil Yayınları, 1991, s. 44.
17
sayısı ise 14O’ı bulmuştur®0.
Bu tarihler arasında Romanya’ya gidenlerin
sayısı fazla değildir. İçlerinde Hürriyet ve İtilaf Fırkası (H.I.F.) lideri
Miralay Sadık Bey, Kiraz Hamdi Paşa, Gümülcineli İsmail Hakkı, eski Dahiliye
Nazırlarında Mehmet Ali Bey,®^ Manavoğlu Nevres, Sakallı Sami, Adapazarlı
Çerkeş Aslan gibi çeşitli sınıflara mensup, küçük bir zümreden ibarettir.
Asıl önemli grup, Mısır’a gidenlerdir. Bunlar
da eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, âyan üyelerinden Hürriyet ve İtilâf
Fırkası lideri KonyalI Zeynelâbidin, âyan üyelerinden Rıza Tevfik Bey, Bahriye
Nazırlığı’nda ve Vahdettin’in başyaverliğende bulunmuş olan Avni Paşa, eski
Bahriye Nazırı Hamdi Paşa, Topçu Feriği Refik Paşa, Kuvayı İnzibatiye Erkânı
Harbiye Reisi Miralay Refik Bey, Hürriyet ve İtilâf Fırkası İdare Heyeti ileri
gelenlerinden Karahisar Mebusu Ömer Şevki, Şaban Ağa, Üsküp Mebusu Hoca Ata
Efendi gibi oldukça kalbur üstü kişilerden başlayarak, “bir alay tekke şeyhi,
medrese müderrisi, imam, hatip, vâiz, hacı, hoca, bekçi, saka, odacı, hükümet
memuru gibi karmakarışık bir kütleden” oluşmuştur®2.
Ortada daha ne Yüzellilikler listesi, ne de
böyle bir listenin çıkarılacağına dair bir haber yokken, bir takım kişilerin
yaptıklarından korkup, hesap veremeyeceklerinin bilincinde olarak, 1922
Kasım’ında Ingilizlere sığınmaları ve onların aracılığıyle Türkiye’den
ayrılmaları ilginç bir gelişmedir.
Hainler hainliklerini bilmişlerdir.
Oysa “hak ve kanundan ayrılmayan Türkiye
Cumhuriyeti” İstanbul’dan kaçanların hepsini Yüzellilik listeye dahil
etmemiştir. Kaçaklar üzerinde uzun tartışmalar yapıldıktan sonra, ancak
gerekenler bu listeye geçirilmiştir. Kendilerinden şüphelenerek, korkudan
kaçanların bir kısmı, bir süre sonra serbestçe ülkeye dönebilmişlerdir®2.
2- Yüzellilik Listenin Hazırlanması
3 Şubat 1921 günü akşamı İstiklâl Mahkemesi
Reisi Topçu Ihsan Bey’in Keçiören’deki bağevinde bir yemek daveti vardır.
Burada ülkenin içinde
60 Soysal,
150'likler, s. 54.
61 Tarık
Mümtaz Göztepe, a.g.e., s. 43.
62 T.G., 31 Mayıs 1938.
63 T.G., 31 Mayıs 1938.
18
bulunduğu tüm gelişmeler görüşülürken bir ara
Ihsan Bey64 İstiklâl Mahkemesi Reisi olarak konuşmak istediğini
belirtmiş;
“Önümüze
gelen dosyaları tetkik ve neticelendirirken, görüyorum ki, asıl mücrimler
karşımızda değildir. Bizim elimize geçenler, onların vasıta-i
mel’anetleridir... Diyelim ki bugünkü şerâit içinde onları adalet huzuruna
sevkedebilmek kudretine malik değiliz. Fakat mesela, Damat Ferit habisi için
bir karar alabildik mi? Alamadık... Hatta onun elçisi Padişah için bir tel’in
kararı kabul edebildik mi?... Fakat bir gün elbette bunların huzur-u millette
hesaplarını görme günü gelecektir...”
yargısında bulunmuştur. Ihsan Bey’in bu
görüşlerine Doktor Adnan Bey’de katılır. Ancak O, gıyapta hüküm vermeye
karşıdır. Maliye Vekili Ferit Bey de Adnan Bey’e katılır. Konuşma bu noktada
kalır 65.
Bu tarihin üzerinden bir buçuk yıl kadar zaman
geçer. Bu süre içinde Birinci İnönü Zaferi, Sakarya Zaferi, 30 Ağustos Zaferi
kazanılmış, Yunan ordusu İzmir’de denize dökülmüş, vatan kurtulmuştur. Lozan
Barış Antlaşması imzalanmak üzeredir. Bir akşam Mustafa Kemal Paşa, Topçu Ihsan
Bey’i yemeğe davet eder. Yemekte İsmet, Fevzi, Kazım Paşalar ile birlikte Ali
Fethi, Yusuf Kemal ve Adliye Vekili Seyyit Bey’ler de vardır. Gazi, Ihsan
Bey’e:
“Hatırlar
mısınız, bir gün sizinle ve zannediyorum ki Doktor Adnan ve Ferit Beylerin
bulunduğu özel bir toplantıda zaferden sonra memlekette kalması, vatanın huzuru
itibariyle mucibi endişe olacak kişilerin listesinden bahsetmiştik ve hatırımda
kaldığına göre, siz bunların daha o zaman tespitini istemiştiniz. Şimdi Yusuf
Kemal Bey, her uluslararası anlaşmaların bir affı gözönünde bulundurduğunu
söyleyerek, böyle bir ihtimale karşı hazır bulunmamızı istiyor...”
diyerek 3 Şubat tarihli toplantıyı
hatırlatmıştır. Yusuf Kemal Bey ise bunun bir ihtimal olmadığını, uluslararası
anlaşmaların barış şartlarından biri olduğunu eklemiştir®6. Lozan
Konferansı öncesinde, Hariciye Reisi Yusuf Kemal Bey’in hatırlattığı, her
uluslararası barış antlaşmasında bir genel affın da yer alacağı hükmü üzerine ,
aftan muaf tutulacak kişlerin belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir. İsmet Paşa
da kaçanları kastederek, kalmış olsalardı derhal idamları gerekeceğinden
bahsederek, affa layık olmayanların bir an evvel belirlenmesi gerektiğini
söylemiştir67.
64 Eski
Bahriye Bakanı İhsan Eryavuz
65 Soysal,
150'likler, s. 41.
66 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 25 Ağustos 1970.
67 Soysal,
150'likler, s.43.
19
Gazi’nin İhsan Bey’e, genel af içinde böyle bir
istisnaya mutlak surette gerek görüp görmediğini sorduğu sırada, O’nun kafası
sorularla doludur. Bunlar ele geçmiş olsalardı ne olacaktı? Yeniden kan mı
dökülecekti? diye düşünen İhsan Bey, buna gerek olmadığı gibi hukuki bir sebep
de olmadığını belirtmiştir. Ancak, bu milletin ekmeğini yemiş olmasına rağmen
ısrarla ve bilerek kötülük yapanların cezasız kalmasına da gönlü razı değildir.
Fakat sorun, bunları kimin belirleyeceğidir, suçların başlangıç tarihidir. O
halde suçların başlangıç ve bitiş tarihleri belirlendikten sonra bunların ülke
dışına çıkarılması ve nereye isterlerse oraya gitmeleri uygun olacaktır.
Ihsan Bey bu hainlerin yakalanıp, mahkeme
edilmesini de gereksiz görür. Fevzi Paşa ise ordu içinde Ulusal Mücadeleye
eylemli olarak karşı koyanların durumlarının unutulamayacağını söyleyerek,
sınır dışında bulunan bu gibilerin, hiç olmazsa ömrünün sonuna kadar, ülkeye
sokulmamaları yönünde görüş bildirir®®.
Tartışmalar aynı doğrultuda uzar ama bir sonuca
ulaşılamaz. Sorun kimlerin af dışı bırakılacağıdır. İhanet sayılcak davranışlar
ne zaman başlamıştır? Balkan Savaşı’nın yitirilmesine sebep olanlar, Dünya
Savaşı’na Türkiye’yi sürükleyenler sorumlu sayılacaklar mıdır? Sevr’i,
Mondros’u imzalayanlar bu affın dışında bırakılmalı mıdır? Ihsan Bey bu
düşüncelerini ileri sürerken, İsmet Paşa gülerek Gazi’ye döner ve şöyle der:
“Paşam...
İhsan
Beyefendi, tehlikeli bir bahis üzerindedir. Mücadele-i Milliyenin sebepleri
olarak Mondros Mûtarekesi’yle, Sevr Muahedesi’ni söyledi. Mesul, mütareke ve
muahadenin kendisi değil, onları imzalayanlar olduğuna göre, böyle bir tezin
kabulü halinde vaziyet ne olacak?”
Toplantıda bulunanların bir çoğu, İsmet Bey’in
sözlerindeki ince alayı kavrayamamışlardır. Mondros Mütarekesi’ni imzalayan
Hüsyin Rauf Bey’dir. Rauf Bey de o tarihte İcra Vekilleri Heyeti Reisi, yani
BaşvekıTdir. Gazi bu durumu gülümseme ile karşılar69.
O günkü görüşmeler olumlu ve kesin bir sonuç
vermez. Ancak, kendiliklerinden ülkeyi terketmiş olanların yurda bir daha
sokulmayacakları, çıkarılacak olanların kimler olacağı konusunda hazırlıklar
yapıldığı da kulaktan kulağa dolaşmaktadır. Polis de bazı isimler
belirlemiştir. Kazım Paşa’da, İsmet Paşa’nın af dışı bırakılacak kişiler için
imzacı devletlerden onay isteyeceğini ve
68 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 26 Ağustos 1970.
69 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 28 Ağustos 1970; Soysal, 150'likler, s.43
vd.
20
incelemeler sonunda listenin oluşturulacağını
söyler. Ihsan Bey, Kazım Paşa’ya listede kimler olabileceğini sorduğunda
bozgunculuk yapanların, Damat Ferit Kabinesinde görev alanların, ona düşünce ve
eylem olarak yardım etmiş olanların isimlerini vermiştir. İhsan Bey, bu isimler
arasında, gerçekten listeye girmesi gerekenlerin olmadığını görerek nedenini
Kazım Paşa’dan sorunca, “Canım, İsmet Paşa’nın Temsilciler Heyeti Başkanı
olarak bazı kişisel aflar yapmaya hakkı yok mu?” cevabını almıştır 7®.
Bundan sonra sorun, Yusuf Kemal Bey’in, Lozan’a
gidecek temsilciler heyetinin başında İsmet Paşa’nın bulunabilmesi için,
Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı talimat üzerine, Dışişleri Bakanlığından istifa
etmesine kadar bir daha gündeme gelmemiştir.
Daha önce de söylediğimiz gibi, bir ulusal
direniş boyunca ortaya çıkmış olan başlar ve başlara uymuş ve çeşitli
ihanetlere katılmış olanlar elbette ki yüzelli kişi ile sınırlı değildir. Ancak
gerekli belgelerden yoksunluk yüzündendir ki tanımlama ve suçlama ancak yüzelli
kişiyi ortaya koyabilmiştir.
Genel af kapsamında olup da isimleri hükümetçe
belirlenecek olan bu istisnalar gurubunun Lozan’da kabul ettirilmesine
çalışılacak ve Ankara bu rakamı “Yüzelli” olarak açıklayacaktır.
Yeni Türk Devleti 24 Temmuz 1923’de Lozan’da
imzaladığı barış antlaşmasında, ülkesinde 150 kişi dışarıda kalmak koşuluyla
bir genel af çıkarmayı ve geçmişin yaralarını sarmayı kabul etmiştir. Anlaşma
T.B.M.M.’de görüşülmüş ve onaylanmıştır ama, af dışı kalacak 150 kişi bu
aşamada da belli değildir71.
Lozan Barış Antlaşması’nda kabul edilen bildiri
gereğince T.B.M.M., 16 Nisan 1924 ( 12 Ramazan 1342) tarihinde 487 sayılı Genel
Af Yasasını kabul eder. Bu yasanın Yüzerliklerle ilgili 3 ve 6. maddeleri
şöyledir:
“Madde 3- Lozan Muahedenâmesi’ne
merbut Aff-ı Umûmî Protokolü’nde istihdaf edilen 150 şahıs, iş bu aftan
müstesnadır.
Madde 6- İş bu kanunu icra-yı
ahkâma Adliye ve Müdafaa-i Milliye Vekilleri memurdur”72
70 Ali
Kemal Meram, a.g.m., 28 Ağustos 1970.
71 Soysal,
150'likler, s. 47.
72 Kavanin Mecmuası, c.II,Tarih: 16.04.1924, sayı:487, s. 350; ayrıca
bkz. Soysal, Yüzellilikler F., s. 41; Türk Parlemento Tarihi, II.
Dönem 1923-1927, Ankara: T.B.M.M.Vakfı Yayınları, n.1, s. 574.
21
Yüzelli kişilik listenin bir türlü
düzenlenememesi, Bakanlar Kurulu’nda olduğu kadar, Meclis içinde de
sızlanmalara neden olmuştur. Düzenlenemeyişin nedeni, düzenlemeyi kimin ve
hangi yetkiyle, neleri ölçü olarak alacağının belli olmamasıdır76.
Binlerce vatan haini arasında en çok zararlı
olmuş olanları ayıklamak kolay değildir. Konu 16.4.1340 (1924 ) Çarşamba günü
Genel Kurulu’un gizli oturumunda ele alınmış ve listenin düzenlenmesinde göz
önünde tutulacak prensipler belirlenmiştir. Bunlar:
a) Vahdettin’in icraatına yön verip katılanlar,
b) Kabine üyeleri, özellikle Sevr’i imzalayan ve Kuvayı
l'nzibâtiye’yi oluşturan kabineler,
c) Sevr Antlaşmasını Paris’te imzalayan heyet,
d) Kuvayı Inzibâtiye fetvasını veren müftüler,
e) Kuvayı Inzibâtiye komutanları,
f) Çerkeş
Ethem ve arkadaşları,
g) İzmir’deki Çerkeş Kongresi’ni düzenleyenler ve katılanlar,
h) Düşmanla işbirliği içinde olan çete reisleri,
ı) İçte ve dışta etkinlik gösteren hilafet komitelerini
yöneten kişiler,
j) Hıyanet-i Vataniye’de bulunan mülkî ve askerî memurlar,
k) Memleketin bunalımlı günlerinde düşmanla işbirliği yapan
basın mensupları 74’dır.
Toplamı bine varan bu kişilerin arasından 150
kişiyi ayırmak kolay değildir, kolay olmayacaktır. Önce 600 kişilik bir defter,
bunu yarıya düşüren 300 kişilik başka bir liste oluşturulmuş ve nihayet 150
kişinin belirlenmesi işine gidilmiştir.
Uzun görüşme ve tartışmalardan sonra,
belirlenen ilkeler doğrultusunda hükümetin hazırladığı isimler Meclis’e
sunulmuş, Mecliste liste dışı kalanlar için itirazlar yapılmıştır. Bu arada
Kütahya milletvekili Recep Bey tarafından, Yüzellilikler dışında kalan dört yüz
elli kişinin yer alacağı bir “siyah liste” hazırlanması ve bunların künye ile
fotoğraflarının belli yerlere, iskelelere asılması ve güvenlik kuvvetlerine dağıtılması
teklif edilmiş75 ancak, tartışmalar sonucu bu teklif
kabule değer görülmemiştir76.
Soysal, 150'likler,
s. 47.
74 T.P.T., a.g.m, s. 567; ayrıca bkz. Gizli Tutanak Dergisi, c.4,
s. 434-454, Tarih: 16, 22, 23.4.1340 (1924).
75 Gizli
Tutanak Dergisi, c. 4, s. 448-449, 16.4.1340 (1924).
7® Gizli
Tutanak Dergisi, c. 4, s. 454, 16.4.1340 (1924).
22
İçişleri Bakanı tarafından okunan liste ve
üyelerce teklif olunan yüzlerce isim üzerinde tek tek durulup tartışılması
sonucunda 150 kişilik listeye girecek 149 kişi belirlenmiştir. Genel affın,
1.8.1914-20.11.1922 tarihleri arasında işlenen suçların cezalandırılmasına
engel olamayacağı da karara bağlanmıştır. Mecliste beliren eğilim dikkate
alınarak, mümkün olan değişiklikleri yapmak üzere listenin hükümet tarafından
yapılması ve tekrar meclise gelmesi kabul edilmiştir77.
Hükümet karar gereği hazırlanan listeyi 22/23
Nisan. 1340 (1924) Çarşamba günü genel kurula sunmuştur. Üyeler arasında,
listenin eksik düzenlendiği, iyi bir ayıklama yapılmadığı ve gerçek vatan
hainlerinin liste dışında kaldığı konularında hararetli tartışmalar olmuştur.
Bu tartışmaların çoğu listede “Diğer Kişiler” başlığı altında verilen kişiler
üzerinde olmuş, milletvekilleri bu kişilerin isyan etmiş olmakla birlikte,
kişisel olarak bir önemleri bulunmadığını, bunların çıkarılmasını ve yerlerine,
çeşitli mıntıkalarda suçları sabit olmuş ve gelecekte de suç işleyebilecek
kişilerin listeye dahil edilmesini istemişlerdir7®. Üyelerce listeye
girmişi istenen kişiler şunlardır:
1- Refik (Defter-i Hakâni Emini)
2- Mavanoğlu Mustafa (Eşme Garaplar Köyünden - İzmir’in
işgalinde Yunanlılara rehberlik etmiş)
3- Galip (Gaziantep Müddei umumisi)
4- îlhami (Posta Gazetesini Çıkaran)
5- Sito Garip Fuat
6- Sito Garip Sadık
7- Hafız
Mahmud (Fransızların Belediye Başkanı)
8- Refet (Köylü Gazetesi Sahibi)
9- Osman Nuri (Ayvalık Kaymakamı - Bolu Mutasarrıfı)
10- Hacı
Haşan Paşa (İzmir Belediye Reisi)
11- Hulusi (Uşak Belediye Reisi)
12- Topal Lütfi (Çeteci)
13- Şeyh Garip Kemal
14- Mehmet Raif (Urfalı Mersavîzade)
15- Muhip Mağmumi (Ziraat Mühendisi)
16- Hacı Madanoğlu Mustafa ve mahdumu Nuri (Eşme’nin Garankoy
Köyünden)
Hükümet listesinde yeralan ve hıyanetleri hafif
görülen üç kişinin yerine
77 T.P.T., a.g.m., s. 568; ayrıca bkz. Gizli Tutanak Dergisi, c.4,
s.454, 16.4.1340, 22/23.4.1340 (1924).
78 Gizli Tutanak Dergisi, c. 4, s. 456-457, 22/23.4.1340 (1924).
23
Mavanoğlu Mustafa, Osman Nuri ve Refik’in
listeye alınması kaydı ile liste, genel kurulca onaylanmıştır.7^
Meclis görüşmelerinde sık sık sözü edilen 600’lük ve 300’lük ihanet cetvelleri
tüm aramalara rağmen bulunamamış, görüşmeler sırasında verilen ve listeye
alınması teklif edilen kişilerin isimlerini kapsayan önergeler de yok
edilmiştir8^
Ardından “Dahiliye Vekâleti Celilesi’nin 2
Nisan 1340 tarih ve 13304/1791 numaralı tezkeresi üzerine defterde mevcut 149
şahsa ilaveten”, Köylü Gazetesi sahibi Refet’in de katılımıyla defterin onayı
Vekiller Heyeti’nin 1.6 340 (1924) tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır 81.
3- Yüzelliliklerin Listesi
6 ocak 1924’de Resmî Gazete’de yayınlanan 149
kişiye ek olarak Refet’in de katılımıyle 150 kişilik liste tamamlanmıştır.
Listeyi oluşturanlar, on başlık altında toplanmıştır. Buna göre, “Yüzellilikler
Listesi”nde yer alanlar şöyle sınıflanmış ve sıralanmıştır: 8^
1. Yaver-i Has Kiraz Hamdi Paşa
2. Hademe-i Hassa Kumandanı Zeki
3. Hazine-i Hassa Müfettişlerinden Kayserili Şaban Ağa
4. Tütüncü Başı Şükrü
5. Serkarin Yaver
6. Yaverandan Erkân-ı Harp Miralayı Tahir
7. Seryaver Avni
8. Esbak Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i Hakâni Emini Refik
Sevr Antlaşmasını İmzalayan ve Kuvvai İnzibâtiye’ye Dahil Olan Kabine
Üyeleri
9. Esbak Şeyhülislam Mustaf Sabri
10. Adliye Nazırı esbakı Ali Rüşdi
11. Ziraat ve Ticaret Nazırı esbakı Cemal (Artin)
12. Bahriye Nazır esbakı Cakacı Hamdi (Paşa)
13. Maarif Nazır esbakı Rumbeyoğlu Fahreddin
79 T.P.T.,
a.g.m., s. 568.
80 Gizli Tutanak Dergisi, c.4, s. 453-454, 16.4.1340, 22/23.4.1340 (1924); TPT,
a.g.m., s. 569.
81 C.A., Dn: 544, Sn: 9202, Bt: 01.06.1924.
82 Resmi Gazete, 7 Kanun-u Sâni 1340, n. 81; ayrıca bkz.T.G., 31
Mayıs 1938
24
14. Esbak Ziraat ve Ticaret Nazırı Kızılhançerli Remzi
Sevr Antlaşması’nı İmzalayan Temsilciler Heyeti
15. Maarif Nazırı esbakı Hadi
16. Ayândan Şûrayı Devlet Reisi esbakı Rıza Tevfik (Bölükbaşı)
17. Bern Sefiri esbakı Reşad Halis
Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil Olanlar
18. Kuvayı İnzibatiye Baş Kumandanı Süleyman Şefik
19. Yaveri Süvari Yüzbaşısı Bulgar Namıyle maaruf Tahsin
20. Kuvayı İnzibâtiye Erkânı Harbiye Reisi Miralay Ahmet Refik
21. Kuvayı İnzibâtiye Mitralyöz Kumandanı ve Damat Ferit’in
Yaveri Tarık Mümtaz
22. Kuvayı İnzibâtiye kumandanlarından İzmir Kolordu
Kumandanı sabıkı Ali Nadir
23. Kuvayı İnzibâtiye mensubininden ve Nemrud Mustafa Divanı
Harbinden Kaymakam Fettah
24- Kuvayı
İnzibâtiye mensubininden Çopur Hakkı
Mülkiye ve Askeriyeden Olanlar
25. Esbak Bursa Valisi Gümülcineli İsmail
26. Ayândan Konya’h Zeynelabidin
27. Cebelibereket Mutasarrıf esbakı Fanizâde Mesut
28. Hürriyet ve İtilâf Fırkası lideri Miralay Sadık
29. Malatya Mutasarrıf sabıkı Bedirhani Halil Rahmi
30. Manisa Mutasarrıf esbakı Girid’li Hüsnü
31. Esbak Divanı Harp Reisi Nemrud Mustafa
32. Uşak Belediye Reisi Hulusi
33. Adapazar Kaymakam esbakı hain Mustafa
34. Tekfur Dağı (Tekirdağ) Müfti-i esbakı Hafız Ahmet
35. Afyonkarahisar Mutasarrıf esbakı Sabit
36. Gazi Ayıntap (Gaziantep) Mutasarrıflığında bulunmuş olan
Celal Kadri
37. Hürriyet ve İtilâf Kâtib-i Umumisi Adanalı Zeynelabidin
38. Mülgâ Ayândan Evkâf Nazır esbakı Vasfi Hoca
39. Harput Vali esbakı Ali Galib
40. Bursa Vali Vekili esbakı Aziz Nuri
41. Sabık Bursa Müftüsü Ömer Fevzi
42. İzmir Kadı Müşaviri sabıkı Ahmet Asım
43. Esbak İstanbul Muhafızı Natık
44. Dahiliye Nazır esbakı Ayândan Adil
45. Dahiliye Nazır esbakı Mehmet Ali
25
46. Esbak Edirne Valisi ve Şehremini vekili Salim
47. Kütahya’da Yunanlılara matasarrıflık eden Hoca Rasihzâde
İbrahim
48. Adana’da valilik eden Abdülrahman
49. Karahisar-ı Şarkî mebus esbakı Ömer Fevzi
50. İşkenceci namıyla maruf Mülazım Adil
51. İşkenceci namıyla maruf Mülazım Rıfkı
52. Esbak Kırkağaç Kaymakamı Şerif
53. Esbak Çanakkale Mutasarrıfı Mehmet Mahir
54. İstanbul Merkez Kumandan esbakı Emin
55. Kilis’te Kaymakamlık eden Sadullah Sami
56. Esbak Dahiliye Nezareti Dava vekili ve Bolu Mutasarrıfı
Osman Nuri
57. Çerkeş Ethem
58. Ethem’in ağabeyi Reşid
59. Ethem’in ağabeyi Tevfik
60. Kuşçubaşı Eşref
61. Kuşçubaşı Eşrefin kardeşi Hacı Sami
62. Izmir’li sabık Akhisar Kumandanı Yüzbaşı Küçük Ethem
63. Düzceli Mehmet oğlu Sami
64. Burhaniye’n Halil İbrahim
65. Susurluk’tan Demirkapı’lı Hacı Ahmet
Çerkeş Kongresi’ne Temsilci Olarak Katılanlar
66- Hendek Kazası’nın Sümbüllü Karyesi’nden Bağ Osman
67- İzmit Mutasarrıf esbakı İbrahim Hakkı
68- Bareo Sait
69- Berzok Tahir
70- Adapazarı’nın Harmantepe Karyesi’nden Maan Şirin
71- Söke Ereğlisi’nin Tekeli Karyesi’nden Koca Ömer oğlu
Hüseyin
72- Adapazarı’nın Talustanbey Köyü’nden Bağ Kamil
73- Hamte Ahmet
74- Maan Ali
75- Kirmastı’nın Karaorman Karyesi’nden Harunelreşid
76- Eskişehir’i! Sefer Hoca
77- Biga’lı Nuri Bey oğlu Isa
78- Adapazarı’nın Şahinbey Karyesi’nden Kazım
79- Gönen’in Tuzakçı Karyesi’nden Lampat Yakup
80- Gönen’in Bayramiç Karyesi’nden Kumpat Hafız Sait
81- Gönen’in Keçe Karyesi’nden mütekait Binbaşı Ahmet
82- İzmir’de Dava Vekili Bazeduruğ Sait
83- Şamlı Ahmet Nuri
26
84- Esbak İstanbul Polis müdürü Tahsin
85- Esbak İstanbul Polis müdür muavini Kemal
86- Emniyet-i Umumiye müdür muavini Ispartalı Kemal
87- Esbak İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Şube Müdürü Şeref
88- Esbak İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Kısım Başmemuru
Hafız Sait
89- Sabık Amavutköy merkez memuru Hacı Kemal
90- Polis Başmemurlarından Namık
91- Şişli Komiseri Nedim
92- İzmit merkez memuru, Edirne Polis Müdürü ve
Yalova Kaymakamı Fuad
93- Adana’da polis müdürlüğü eden Polgeçenli Yusuf
94- Unkapanı merkez memuru sabıkı Sakallı Cemil
95- Büyükdere merkez memur sabıkı Mazlum
96- Sabık Beyoğlu İkinci Komiseri Fuat
97- Serbesti Gazetesi sahibi Hürriyet ve İtilâf üyesinden
Mevlanzâde Rıfat
98- Türkçe İstanbul Gazetisi sahibi Sait Molla
99- İzmir’de Müsâvât Gazetesi sahibi ve yazarı sabık Darülhikme
üyesinden İzmir’li Hafız İsmail
100- Aydede Gazetesi sahibi Posta ve Telgraf Müdür-i Umûmi
esbakı Refik Halit
101- Bandırma’da Adalet Gazetesi sahibi Bahriyeli Ali Sami
102- Edirne’de Teemin ve Elyevm, Selânik’te Hakikât Gazeteleri
sahibi Neyyir Mustafa
103- Eski Köylü Gezetesi başyazarı Ferid
104- Alemdar Gazetesi sahibi Refi Cevad
105- Alemdar Gazetesin’den Pehlivan Kadri
106- Adana’da Ferda Gazetesi sahibi Fanizâde Ali İlmî
107- Balıkesir’de İrşad Gazetesi sahiplerinden Trabzonlu Ömer
Fevzi
108- Haleb’de Doğru Yol Gazetesi sahibi Haşan Sadık
109- Köylü Gazetesi sahip ve müdürü İzmir’li Refet
110- Tarsuslu Kamil Paşazâde Selami
111- Tarsuslu Kamil Paşazâde Kemal
112- Süleymaniyeli Kürt Hakkı
113- Mustafa Sabri Hoca’nın oğlu İbrahim Sabri
114- Fabrikatör Bursa’lı Cemil
115- İngiliz casusu meşhur Çerkeş Ragıb
27
116- Fransız zabitliği yapan Haçinli Kazak Haşan
117- Eşkiya Reisi Süngülü Davut
118- Binbaşı Çerkeş Bekir
119- Bursa’lı Fabrikatör Cemil’in kayınbiraderi Necib
120- İzmir sabık Umur-u İslâmiye Müftüsü Ahmet Hulusi
121- Uşak’ta Madanoğlu Mustafa
122- Gönen’in Tuzakçı Karyesi’nden Yusuf oğlu Remzi
123- Gönen’in Bayramiç Karyesi’nden Hacı Kasım oğlu Zühdü
124- Gönen’in Balcı Karyesi’nden Kocagöz’ün Osman oğlu Şakir
125- Gönen’in Muratlar Karyesi’nden Koç Mehmet oğlu Koç Ali
126- Gönen’in Ayvacık Karyesi’nden Mehmet oğlu Aziz
127- Gönen’in
Keçeler Karyesi’nden Balalı Ahmet oğlu Osman
128- Susurluk ile Yıldız Karyesi’nden Molla Süleyman oğlu İzzet
129- Gönen’in Muratlar Karyesi’nden Hüseyin oğlu Kara Kazım
130- Gönen’in Balcı Karyesi’nden Bekir oğlu Arap Mahmut
131- Gönen’in Rüstem Karyesi’nden Gardiyan Yusuf
132- Gönen’in Balcı Karyesi’nden Ömer oğlu Eyüb
133- Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Talustan oğlu İbrahim Çavuş
134- Gönen’in Balcı Karyesi’nden Topallı Şerif oğlu İbrahim
135- Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Topal Ömer oğlu Idris
136- Manyas’ın Boycaağaç Karyesi’nden Kurhoğlu İsmail
137- Gönen’in
Keçeler Karyesi’nden Muhtar Hacı Bey oğlu Canbulat
138- Marmara Karapınar Karyesi’nden Yusuf oğlu İshak
139- Manyas’ın Kizik Karyesi’nden Ali Bey oğlu Sabit
140- Gönen’in Balcı Karyesi’nden Deli Haşan oğlu Salim
141- Gönen’in Çerkeş Mahallesi’nden Makineci Mehmet oğlu Osman
142- Manyas’ın Değirmenboğazı Karyesi’nden Kadir oğlu Kamil
143- Gönen’in Keçidere Karyesi’nden Hüseyin oğlu Galib
144- Manyas’ın Hacı Yakup Karyesi’nden Çerkeş Sait oğlu Salih
145- Manyas’ın Hacı Yakup Karyesi’nden maktul Şevket’in kardeşi
İsmail
146- Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Abdullah oğlu Deli Kasım
147- Gönen’in
Çerkeş Mahallesi’nden Haşan Onbaşı oğlu Kemal
148- Manyas’ın Değirmenboğazı Karyesi’nden Kadir oğlu Kemal’in
kardeşi Kazım Efe
149- Gönen’in Kizik Karyesi’nden Pallaç oğlu Kamil
150- Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Tuğ oğlu Mehmet Ağa.
4. Yüzellilikler Dışında Kalanlar
Hakkında Yapılan İşlemler
Ulusal Mücadeleye karşı çıkarak, düşmanla fikir
ve eylem olarak işbirliği yapanların bir kısmı, Lozan’da kabul edilen genel af
kapsamı dışında
28
bırakılarak cezalandırılmıştır. Ancak, gerçek
sayıları binleri bulan bu kişiler Lozan Antlaşması gereğince yüzelli kişi ile
sınırlı tutulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti liste dışında kalan kişilerin aftan
sonra ülkeye ve eski işlerine dönmek isteyebileceğini düşünerek liste dışında
kalanlar için de bir takım önlemler alma yoluna gitmiştir. .Bu işlem,.Meclisin
16 Nisan 1340 (1924) tarihli toplantısında, Yüzellilikler listesinin tartışmaya
açıldığı günlerde ele alınmış, görüşmelerde Heyet-i vekilece hazırlanan Yüzelli
kişilik defter dışında, milletvekillerince listeye girmesi, çıkması teklif
edilenlerle vatandaşlıktan çıkarılma koşullarına uygun olanlar için ayrı ayrı
defterler oluşturularak, tartışmalar sonucu milletvekillerinin önerileri bu
defterlere kaydedilmiştir®3. Aynı toplantıda yapılan tartışmalar
sonucunda Yüzellilik liste dışında kalanlar için iki önlem daha alınması karara
bağlanmıştır.
Bu önlemlerden ilki, altı yüzlük ve üçyüzlük
listelerde isimleri olupta Yüzelli kişilik listede olmayanların cezasız
kalmaması için vatandaşlıktan çıkarma yoluna gidilmesidir. Yüzerliklerle ilgili
tartışmaların devam ettiği oturumda milletvekillerinin önerileri doğrultusunda
vatandaşlıktan çıkarılma koşuluna uygun olanlar “Vatandaşlıktan Iskat”
defterine yazılarak cezalandırılmışlardır. Vekiller Heyeti’nin 16 Nisan 1340
(1924) sabahı kabul ettiği kararname doğrultusunda vatandaşlıktan çıkarılmada
koşul bir başka devletin hizmetine girmiş olmaktır34.
Aynı günlü oturumda Dahiliye Vekili Ferit Bey
yapılan tartışmalar sırasında, Yunanistan’a kaçarak, bu devletin askeri
hizmetine girenler oluduğunu belirtmiş, üçyüzlük defterde isimleri olupta
yüzellilik defter dışında kalan ve Yunanistan’ın hizmetine girenlerin Vekiller
Heyetinin imzaladığı kararname gereğince vatandaşlıktan çıkarıldıklarını
söylemiştir 33. .Bu şekilde vatandaşlıktan çıkarılanlardan
bazılarının isimleri basın yolu ile haber verilmiştir ki bunlardan biri de
Eşkişehir’de Nevzat Gazetesini çıkarmış olan ve daha sonra Yunanistan’a kaçarak
Iskeçe’deki Yunan ordusunda görev alan İstanbul Polis Müdüriyeti eski
başmemurlarından Kadırgalı Deli Hüseyin’dir33.
Böylece, üçyüzlük defterde adları olupta
yüzellilik deftere girmeyen bir kısım vatan haini vatandaşlıktan çıkarılmış,
Yüzellilik listeye girenler ise sadece
83 T.B.M.M.
Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 16.4.1340 (1924) s.434-453.
84 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4,16.4.1340 (1924)
s.435. vd.
85 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4,16.4.1340 (1924)
s.435
88 Hakimiyet-i Milliye, 17 Nisan 1924
29
Türkiye’den çıkarılmışlardır. Ulusal mücadeleye
karşı çıkarak, ülkeden ayrılmak zorunda kalan ve 1924 yılından sonra da
bulundukları ülkelerde bireysel ve örgütsel olarak Türkiye Cumhuriyeti
aleyhinde çalışan Yüzellilikler, listenin ilanından üç yıl sonra T.B.M.M.
tarafından 28 Mayıs 1927 kabul edilen 1064 sayılı kanunla vatardaşlıktan
çıkarılmıştır. 87. Böylece 1924 yılının 1 Haziranında Türkiye ile
ilişkileri kesilmiş ve ülkeden uzaklaştırılmış olan Yüzelliliklerin 1927’de
çıkarılan bu kanunla temel vatandaşlık hakları da ellerinden alınmıştır.
Bununla birlikte, herhangi bir listeye girmediği halde, suçlarının bilincinde
olarak Türkiye’den kaçan, bulundukları ülkenin hizmetine girmeyen firariler
için böyle bir işlem uygulanmamıştır. Bunlar daha sonra ülkeye dönebilmişlerdir88.
4.2. Devlet Memuriyetinden Çıkarma -
Heyet-i Mahsusa ve Âli Karar Heyeti
Ulusal Mücadele sırasında düşmanla işbirliği
yapan, kişisel ya da örgütsel olarak faaliyete geçenlerden bu çalışmaları belgelenenler
“Yüzellilik Liste”ye alınarak, ülkeden kaçarak yabancı bir devletin uyruğuna ve
hizmetine girenler de vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra, genç Cumhuriyet
idarecileri yeni bir sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Bu sorun, ulusal
mücadeleye karşıt bir tutum takınıp ülkeden kaçan ancak, genel afla birlikte
geri dönenler sorunudur. Türkiye Cumhuruyeti geri dönen ve tekrar eski
görevlerinde çalışmak isteyen ve halen çalışmakta olanların durumunu da
kabullenemeyecektir
Bu durumda olan ordu mensupları hakkındaki
fikir birliği 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu bir toplantıda
oluşmuş ve toplantıya katılan Fevzi Paşa, ordu mensupları arasında ulusal
mücadeleye karşı eylemli durum almış olanların bu durumlarının kabul
edilemeyeceğini söylemiştir89. Dolayısı ile, bu tür kişilerin ordu
ile ilişkilerinin kesilmesine dair çalışmaların, Yüzellilikler listesi ile
ilgili çalışmalarla birlikte yürütüldüğü söylenebilir.
Yapılan çalışmalar ve elde edilen bilgiler
sonucunda ulusal mücadeleye katılmadığı belirlenen askeri personel, Adapazarı
ve İzmir’de kurulan Harp Divanlarında 1922 ve 1923 yılları içinde yargılanmış
ancak, büyük çoğunluğu beraat etmiştir99.
87 Resmi Gazete, 15 Haziran 1927.
88 Cemil
Topuzoğlu, 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Matbaası, 1951, s.
226.
89 Cemal
Kutay, Yüzellilikler F., s. 58.
90 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, s.247 vd.
Yargılanan yaklaşık 4000 kişiden 3800’ü
30
Mahkeme sonucu beraatlerine karar verilen bu
kişilerin Milli Müdafaai Vekâleti’ne başvurarak, görevlerine iadelerini
istemesi üzerine, Vekâletçe konu Meclise götürülmüş ve bunların ordu ile
ilişiklerinin kesilmesi için bir kanun çıkarılması istenmiştir. Bu istek,
T.B.M.M.’nin 20-22-24 Eylül 1339 (1923) tarihli gizli oturumlarında
görüşülmüştür9^. 20 Eylül tarihli oturumda Müdafaai Milliye Vekili
Kazım (Özalp) Paşa, beraat eden bu kişilerin durumunun ordu ve ulus açısından
sakıncalarını dile getirerek bunların askerlikle ilişkilerinin kesilmesinin
zorunlu olduğunu ifade etmiştir93. Yapılan tartışmalar sonucunda,
Kurtuluş Savaşı’na katılmayan subay, asker, memur ve diğer ordu mensupları için
yapılacak işlemleri belirleyen kanun
“Mücadele-i
Milliye’ye İştirak Etmeyen ve Hudud-u Milli Haricinde Kalan Erkân, Ümera ve
Zabitan ve Memurin ve Mensubîn-i Askeriye Hakkında Yapılacak Muameleyi ve
Cidal-i Milliye’ye İştirak Edenlerin Tekaüt Müddetlerinin Suret-i Hesabını
Nâtık Kanun”
adı ile ve 347 sayı numarası ile çıkarılmış ve
Resmî Gazete’de yayınlanmıştır93. Bu işlemlerin, idari yargı yeri
olarak, “Heyet-i Mahsusa” tarafından belirlenmesi saptanmıştır. 25 Eylül
1923’de kabul dilen bu kanunla iki durum öngörülmektedir. Bunlardan birinicisi,
kanunda sözü geçenlerin herhangi bir suretle ulusal harekete karşı bir teşkilat
içinde olmaları veya kişisel olalarak karşıt çalışmaları; diğeri ise, ulusal
orduya resmen çağrıldıkları halde bu çağrıya uymamış olmalarıdır. Bu eylemler
Heyet-i Mahsusa tarafından belirlendiği takdirde birinci durumda, ilgilinin bir
daha devlet hizmetinde çalıştırılmamak üzere askerlikle ilişiğinin kesilmesine
karar verilecek, ikinci durumda ise sadece askerlikle ilişiğin kesilmesi
istenecektir.
Bu kanun gereğince kurulan Askerî Heyet-i
Mahsusa, Bursa’da Albay Ahmet Derviş Bey’in başkanlığında çeşitli sınıflardan
ayrılan on subay üye94 ile hemen çalışmalara başlamış, Heyetin
emrinde yine bir Albayın başkanlığında olarak bir “İnceleme ve Soruşturma
Kurulu” kurulmuştur93
beraat etmiştir.
91 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339
(1924) s.233 vd.
92 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339
(1924) s.242 vd.
93 Resmî Gazete, 2 Ekim 1339 (1923)
94 Heyet-i
Mahsusa’nın üyeleri Albay Ahmet Şevki- İnceleme ve Soruşturma Kurulu Başkanı
(sonra Albay Osman),Yarbay Halit (sonra Yarbay Besim), Topçu Yarbay Mehmet,
Tabib Binbaşı Çobanoğlu Fehmi, Deniz Kıdemli Yüzbaşı Ferit (sonra Ahmet Necip),
Piyade Yüzbaşı Hafız Hüsnü, Üsteğmen Tevfik, Arif, Sabri ve Yaşar’dır.
95 Fahri
Çöker, “Heyet-i Mahsusudan Geçen Bahriyelilerden Yüzbaşı Fahri Efendi”, Tarih
ve Toplum, Ekim 1989, S.70, s.11.
31
Yapılan bu çalışmalar sonucunda Heyet-i Mahsusa
bu durumda olanları incelemeye almış ve gerekenlerin askerlikle ilişkilerini
kesmiş®6, belirli bir hizmet süresini aşanlara da emeklilik hakkı
tanımıştır 97. Heyet-i Mahsusa’nın bu tür uygulamalarına basında da
yer verilmiş 98 ve askerlikle ilişkileri kesilen yaklaşık üçyüz
kişinin isimleri, rütbe ve sicil numaralarıyla Resmî Gazete’de yayınlanmıştır99.
Çıkarılan bu kanunla Ulusal Mücadeleye
katılmayan askeri personelin askerlikle ilişiği kesilmiştir. Ancak, Meclisin 20
Eylül 1339 (1924) tarihli oturumunda milletvekilleri bir noktaya daha, sivil
memurlar konusuna dikkati çekmişlerdir. Müdafaai Milliye Encümeni’ne verilen
takrirlerde Kastamonu milletvekili Haşan Fehmi Bey, vatanın müdafaa ve
muhafazasının yalnız askerler üzerin borç olmadığından, İstanbul’daki yirmi bin
memurun maddi ve manevi, üstü kapalı ya da yazı ile davet edilmelerine rağmen
gelmediklerinden bahsederek, konunun esaslı bir şekilde incelenmesini ve
incelemenin genel yapılmasının istemiştir 1". Kütahya milletvekili Mehmet
Nuri Bey ise, ilgili kanunun yalnızca askerlere uygulanmasını hakka aykırı
bularak, kanunun tüm devlet memurlarını kapsamasını istemiştir101.
24 Eylül 1923 tarihindeki gizli oturumda da milletvekilleri, meclis
tartışmalarında tasfiye edilen askeri personel yanında sivil memurlar için de
bir düzenleme yapılması konusunda ısrar etmişlerdir192. Sonuçta
ulusal mücadeleye karşı çıkan sivil memurlar hakkında Dahiliye Vekaleti
tarafından bir kanun teklifi hazırlanmış ve 3 Nisan 1924’de Vekiller Heyetince
görüşülerek, aynı gün T.B.M.M.’ne sevkedilmiştir103.
Sonuçta 26 Mayıs 1926’da “Mücadele-i Milliye’ye
İştirak Etmeyen Memurin Hakkında Kanun” 398 sayı numarasıyla çıkarılarak 104
14 Haziran 1926’da Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.
Böylece sivil memurlar için de Heyet-i Mahsusa
kurularak bu durumda olanlar incelemeye alınmış ve gerekenler işten
çıkarılmıştır. Heyet-i
96 Cemil
Topuzlu, 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Matbaası, 1951,
s.227-229.
97 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 24 Eylül 1339
(1923), s. 286 vd.
98 Vakit Gazetesi ,18 Haziran 1340 (1924).
99 Resmi Gazete, 7 Nisan 1924 , S.68; 16 Ekim 1924, S.77.
100 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339
(1923), s. 255.
101 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339 (1923),
s. 256.
102 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 24 Eylül 1339
(1923), s. 286 vd.
103 T.B.M.M. Celse Zabıtları, Devre 2, c.11, s.303.
104 Düstur,
3. Tertip, c. 7, s.1190-1191; TB.M.M. Celse Zabıtları, Devre 2, c 2,
s.240.
32
Mahsusa’da üye olan Atıf Bey’in (Rize
Milletvekili) verdiği bilgiye göre; dosyasına bakılan 3150 kişiden 1250’sinin
aleyhinde karar verilmiştir ki bunlardan yaklaşık üçyüzü Ingiliz Muhipleri
Cemiyeti üyesi, diğer üçyüzü haklarında idam kararı olanlar, geriye kalanlardan
bir kısmı karşıt tutum içine girmiş olan gazeteciler, diğerleri ise 1926
tarihli Heyet-i Mansusayı kuran kanunun birinci ve dördüncü maddeleri gereğince
cezalandırılmış olanlardır"!08.
Ancak, gerek sivil gerekse askeri Heyet-i
Mahsusaların yapmış olduğu çalışmalarda birtakım hatalar olduğu görülmüş,
verilen kararların temyiz hakkı olmadığından, bu hataları düzeltmek amacı ile
bir başka kurum oluşturma zorunluluğu doğmuştur. Bu hatalara örnek olması
açısından, Askeri Heyeti Mahsusa’nın emekli mühendis Koramiral Ahmet Besim Paşa
hakkında verdiği karar ele alınacak olursa; İngiliz Muhipleri Cemiyetine dahil
olduğu ihbarı üzerine emekli aylığı kesilen Ahmet Besim Paşa’nın bu karara
itiraz etmesinden sonra yapılan inceleme sonucu, itirazı haklı bulunmuş ve
aylığı yeniden bağlanmıştır. Oysa Besim Paşa, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin
kayıtlı üyesidir^ 06
Heyet-i Mahsusaların almış olduğu kararlarda
hatalar bulunduğu gözönüne alınarak, Mecliste yapılan tartışmalardan sonra
Heyeti Mahsusaların kararlarını ikinci kez incelemek üzere “Âli Karar Heyeti”
adı ile bir kurum oluşturulmuş ve ilgili kanun 21 Mayıs 1928’de kabul edilerek
Resmî Gazete’de yayınlanmıştır 1O7.Ancak Âli Karar Heyeti’de
beklenen sonucu vermemiştir. Heyeti Mahsusalarca haklarında aleyhte karar
verilen bu kişilere gerekli duyuru yapılamadığı için, kurulan heyete
başvuramayanlara 26 kasım 1934’de çıkarılan bir 2589 numaralı kanunla itiraz
hakkı verilmiştir. İlgili kanun, kendilerine duyuru yapılamamasından dolayı Âli
Karar Heyeti’ne başvuramayanlar yanında, bunlardan ölmüş olanların
mirasçılarına, kanun hükmü yürümeye başladığı günden itibaren altı ay içinde
Şûrayı Devlet’e yazı ile başvurarak itiraz hakkı tanımıştır^08.
1938 yılında çıkarılan Af Kanunu ile, bu
kişiler hakkında verilen kararlar kaldırıldıktan sonra açılan davalar sonucu
Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu 12 Aralık 1947’de bu tür durumda olanların
emeklilik haklarını geri vermiş ve bu durumu engelleyen bir hükmün olmadığını
Resmî Gazetede ilân etmiştir^00. Cemil Koçak
tarafından bu durumda olupta emeklilik hakkı almaya
105 T.B.M.M. Celse Zabıtları, Devre 3, c 4, s.208.
106 Fahri
Çöker, a.g.m.,s. 15.
107 Resmi
Gazete, 28 Mayıs 1928.
108 Düstur, 3. Tertip, c. 16, s. 5.
33
hak kazananların sayısı 500-600 olarak
verilmiştir11 °. Ancak, 1934 yılında çıkarılan bu kanundan da
yararlanamayanlar olmuş, bu nedenle 21 Kasım 1952’de konu ile ilgili bir kanun
daha çıkarılmıştır.
5989 numaralı bu kanun 1. maddesine göre; “3527
sayılı Af Kanununun yürürlüğe girmesinden önce yetkili olan mahkemelerin
kararları ile belirli cezalara uğramış olanlardan 1683 sayılı kanunun 53.
maddesinden başka bir tedvinle emekli hakları sükut etmiş bulunanlarla yine
aynı tarihten evvel, 25 Eylül 1339 (1923) tarih ve 347 ve 26 Mayıs 1926 tarih
ve 854 sayılı kanunlara göre teşekkül etmiş heyeti mahsusalarca haklarında bir
daha devlet hizmetlerinde istihdam edilmemelerine karar verilmiş bulunanların
(Haklarındaki bu kararlar 24 Mayıs 1928 tarih ve 1289 sayılı kanunla teşekkül
eden Âli Karar Heyeti ve 26 Teşrinievvel (Ekim) 1933 tarihli ve 2330 sayılı!
kanunun 12. maddesi mucibince Danıştay Mülkiye Dairesi tarafından tetkik ve
tastik edilmiş olanlar da dahil) o tarihe kadar devlet memuriyetinde bulunmuş
olmaktan mütevellit emeklilik hakları 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ve bu kanunla kaldırılan hükümler dairesinde muameleye tabi
tutulur-
Ancak, 1520 sayılı kanun ile 1683 sayılı
kanunun geçici 7. maddesi gereğince emekli keseneklerini % 50 fazlasıyle almış
bulunanlardan bu kanun hükümlerinden istifade etmek isteyenlerin aldıkları bu
paraları defaten geri vermeleri şarttır” 111 _
109 Resmi Gazete, 4 Mart 1948.
110 Cemil
Koçak, “Heyet-i Mahsusalar”, Tarih ve Toplum, Nisan 1988, S. 52, s. 201
vd.
111 Resmi Gazete, 28 Kasım 1952.
İkinci Bölüm
YÜZELLİLİKLERİN SÜRGÜNDEKİ YAŞAMLARI VE FAALİYETLERİ
Lozan Antlaşması gereği Yüzellilik listeye
dahil olarak yurt dışına çıkarılanlar ile daha önceden ülkeyi terketmiş olan
Yüzellilikler, başta Yunanistan, Romanya, Suriye ve Irak olmak üzere dünyanın
çeşitli ülkelerine yayılmışlardır.
Sürgündeki yaşamlarında da böyle bir listeye
girmeyi ne kadar hakettiklerini ortaya koyarcasına kişisel ve örgütsel
faaliyetler içine girmişlerdir. Öyle ki, Türk İnkılâbına, inkılâbın önder ve
ileri gelenlerine karşıtlıklarında pek çok ülke, cemiyet ve kişi ile
işbirliğine gitmekten de çekinmemişlerdir.
Araştırmanın bu bölümünde, Yüzellilik listeye
dahil olan bu kişilerin bireysel ve örgütsel faaliyetleri on grup içinde ele
alınarak, ortaya konulmaya çalışılacaktır.
1. Yüzelliliklerin
Bireysel Faaliyetleri
1.1. Vahdettin’in
Beraberindekiler
Yaver-i Has Kiraz Hamdi Paşa.- Yüzellilik listede 1 numara ile yer almıştır. Abdülhamit
zamanında, genç yaşında Erkân-ı Harp Livalığı’na terfi etmiştir. O zamanki
görevi Sırbistan sınır komiserliğidir. İttihatçılar zamanında kendisine yüz
verilmediği için muhalifler arasına girmiştir. Vahdettin zamanında Milli
Mücadele (M.M.) aleyhinde hareket etmiş, Manavoğlu Nevres ve diğer
arkadaşlarıyla Askerî Nigehban Cemiyeti’ni kurmuştur112. Milli
Mücadele döneminde aleyhte tavırları ile bilinen llâ-yı Vatan Cemiyeti ile
Tarikât-ı Selâhiye Cemiyeti’nin fiili kurucusudur112. 1922’de
Afyonkarahisar’daki genel sıhhiye deposundan Yirminci Kolordu adına gönderilen
2152 lira 6 kuruş değerindeki eşya ve sıhhiye malzemesinin Eskişehir’de
kaybedilmesine sebep olmuştur114.
112 Tan
Gazetesi, 31 Mayıs 1938.
113 Tarık
Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, c.ll, İstanbul, 1989, s. 576.
114 EGM Arşivi, DN:12222-1, Bn:2/C4, Bt: 15.5.1932.
35
Kiraz Hamdi Paşa, saltanatın kaldırılmasını
takip eden günlerde geleceklerinden endişeye kapılarak İngiliz Sefaretine
sığınan ve Vahdettin’e bakanlık, vekillik, ayan azalığı yapan bir gurup insanın
içerisindedir.
Kiraz Hamdi Paşa, arkadaşları ile birlikte önce
İngiliz işgali altındaki Taşkışlaya sevkedilmiş, burada on gün kaldıktan sonra115
Osmanlı pasaportu alarak Romanya’nın Köstence
kasabasına kaçmış 116 ve sürgündeki yaşamını burada geçirmiştir.
Sürgündeki yaşamı boyunca diğer Yüzerliklerle
özellikle Gümülcineli İsmail, Sait Molla, Çerkeş Reşit, Tütüncübaşı Şükrü ve
firari Vehip ile sık sık görüşmüş ve mektuplaşmıştır117.
Görüşmelerin çoğu Köstence’de firarilerden Abdullah’ın kahvesinde
gerçekleşmiştir110.
Kiraz Hamdi bu mektup ve toplantılardan
edindiği bilgileri Türkiye’ye aktarmış, diğer bir deyişle muhbirlik yapmıştır.
Kod adı 686’dır. Kiraz Hamdi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hüküneti’ne
gönderdiği mektuplardan bu görevine 1925 yılı içinde başladığı anlaşılmaktadır 119.
Bükreş Elçiliği’nden, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gelen bir belgede ise Kiraz
Hamdi’nin bu tarihten itibaren açık yazılarında “Malum Zat” ya da “Malum
Muhbir” takma adını kullanacağı bildirilmiştir120 ki, 686 bundan
sonra bu imza ile bilgi aktarımında bulunmuştur.
Kiraz Hamdi bir yandan T.B.M.M. Hükümetinin
istihbarat işlerinde çalışırken diğer yandan aleyhte faaliyetlerine devam
etmiştir. Paşa, Rodos’taki Şeyh Kürt Hamid’e yazdığı bir mektubunda
“yeni harfler
dolayısıyla Türkiye’de büyük bir ihtilâl çıkacağını ve Doğu vilayetleri
halkının bu harflere karşı olduğunu ve yakında Suriye’de Halep taraflarında
Çerkeş ve Arapların Türkiye’ye hücuma hazırlandıklarım”121
bildirerek, gerekenler nezdinde sürekli
teşviklerde bulunulmasını ve sabredilmesini tavsiye etmektedir.
115 T.G., 31 Mayıs 1938.
116 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/A 11, Bt: 20 Şubat 1927.
117 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 8, Bt: 7 Mart 1928.
118 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:
1/B 16, Bt: 9 Mayıs 1927.
119 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:
3/E 12, Bt: 6 Mart 1927.
120 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:
4/R 6, Bt: 11 Şubat 1926.
121 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:
3/C 4, Bt: 22 T.S. 1928.
36
22 Haziran 1929’da Hamdi Paşa’nın Köstence'deki
evinde bir toplantı yapılmıştır. Toplantının sebebi Taşnaksutyun Fırkası Paris
Genel Merkezi’nden Köstence’de muhalif teşkilata verilmek üzere, Köstence
Taşnaksutyun Fırkası Şubesi’ne gönderilen teklifi görüşmek ve karara
bağlamaktır. Hamdi Paşa’nın başkanlık ettiği ve Vehip Paşa, eski Dahiliye
Nazırı Cemal, Miralay Sadık, Miralay Refik, eski Sivas Valisi Galip’in
katıldığı bu toplantıda, Taşnaksutyun Fırkasının gönderdiği şu teklifler
görüşülmüştür:
A- Irak’ta; Türk, Acem, Irak
sınırları üçlüsünde oluşturulacak olan Kürt-Ermeni ordusu çekirdeğini
güvendikleri büyük kişilere vermek ve çeşitli rütbede 100 kadar subay temin
etmek
B-
Komiteciliğe aşina 1000 kişi bulmak ve Muhtelif Kürt-Ermeni Milli Komita
Reisliği’ni Çerkeş Ethem’e emanet etmek.
C- Sağlanacak şahıslar
nerede olursa olsun bunları derhal Halep merkezine göndermek.
D- Bu konuda verilecek karar
en son 15 Temmuz 1929 tarihine kadar genel merkeze gelmiş olmalıdır.
Toplantı sonunda ise şu kararlar verilmiştir:
A- Fırka Başkanı ve üyesi
arasından büyük şahıs olarak: Vehip Paşa, Miralay Refik ve Miralay Galip’in
hizmetleri teklif edilecektir.
B- Çeşitli sınıf ve
rütbedeki subaylara gelince; Hamdi Paşa’nın dosyasındaki subay listesi
incelenmiş, Vehip, Refik ve Galip bu listenin bir suretini almış ve
istediklerini seçeceklerini söylemişlerdir.
Listede Binbaşı Hakkı, Topçu Binbaşı İsmail
Hakkı, Binbaşı Ömer Rüstem ile Yüzbaşı Kamil’in isimleri de vardır122
C- İkinci maddedeki B ve C
maddelerine kesin cevap verebilmek için Vehip’in teklifiyle 2 Temmuz 1929’da
ikinci bir toplantı yapılmış ve aynı yolla Paris’teki Taşnaksutyun Genel
Merkezi’ne cevap verilmesine karar verilmiştir123.
Kiraz Hamdi Paşa, Köstence'de faaliyet gösteren
“Umumi Muhalifin” Cemiyeti üyesidir ki, bu cemiyet “çiğnenmiş olan hukuklarını
geri alabilmek” için Cemiyet-i Akvam nezdinde girişimlerde bulunmuştur.
Cemiyetin reis muavini olan İsmail, Paşa’dan kaleme aldıkları resmî beyannameyi
Romanya ve Bulgaristan’daki Türkçe gazetelerde yayınlamasını ve kendilerini
Mehmet Ali’nin zulmünden kurtarmasını istemiştir12^
122 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/C 7, Bt: 2.7.1929.
123 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/C 8, Bt: 2.7.1929.
124 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/D 4, Bt: 22 T.S. 1932.
37
T.B.M.M. Hükümeti’nin, Hariciye Vekâleti
aracılığı ile Köstence’deki hainlerin dağıtılmaları için Romanya Hükümeti’ne
başvuruda bulunması üzerine Romanya Meclis-i Vükelâsı bu kişilerin üç gün
içinde ülkeyi terketmelerine karar vermiştir. Köstence Zabıtası’nın kararı
bildirmesi üzerine Kiraz Hamdi, Mehmet Ali ve Vehip ile birlikte kalmak veya
oturma süresini uzatmak için Bükreş’e giderek buradaki Arnavut Sefiri Cemil
Dino Bey’i ziyaret etmişlerdir. Kiraz Hamdi bir Arnavut pasaportu gösterip,
Arnavut tabiyetinde olduğunu ve Nasiliç’te doğduğunu söyleyerek koruma istemiş
ve resmî dilekçe vermiştir125.
Kiraz Hamdi’ye Arnavut pasaportu, Tiran
Hükümeti’nin emriyle daha önceden verilmiştir126. Sonuçta Paşa’nın
isteği gerçekleşmiş, hakkındaki soruşturma sonuçlanıncaya kadar Köstence’de
oturmasına izin verilmiştir. Ancak, Mustafa Sabri, oğlu İbrahim Sabri, Vasfi
Hoca, Mevlanzâde Rıfat, Tarık Mümtaz, Avni Paşa ve Kör Emin Hoca Romanya dışına
çıkarılarak Köstence’deki muhalefet grup ve merkezi dağıtılmıştır127.
Kiraz Hamdi Paşa’nın aleyhte faaliyetlerinden
haberdar olan T.B.M.M. Hükümeti, ona bu görevine karşılık olarak vermeyi vaad
ettiği aylığı düzenli olarak ödememiştir. 686, Emniyet Genel Müdürü Rıfat Bey’e
yazdığı bir mektubunda kendisine yalnızca Haziran 1926 maaşının verildiğinden,
diğerlerinin ise verilmediğinden bahsederek vaadedilen ikiyüz Ingiliz lirasını
istemiş,128 ve bu paranın San Remo ve Nice’e yapacağı ziyaretler
için gerekli olduğunu da eklemiştir.
Buradaki temasları için de hükümete bir ihtiyat
listesi yazan 686’nın bu listesinde bir kat elbise ve pantalondan başka bir de
fotoğraf makinesi vardır. San Remo’daki “eski kapu yoldaşlarından” bilgi
alabilmek için de onlara birer kat elbise ve Tütüncübaşı gibilere de bir parça
para vermeyi uygun bulduğunu söyleyen 686, küçük kızının hasta olması nedeniyle
hava değişikliği ve tedaviye ihitayacı olduğu için Avrupa’ya göndereceğini ve
memuriyetini gizli tutmayı uygun bulduğunu hükümete haber vermiştir129.
Ancak bu isteklere T.B.M.M. Hükümeti herhangi
bir cevapta bulunmamıştır. Bunun üzerine 686 yeni bir girişimde daha bulunarak,
eğer hizmetinde devam etmesi isteniyor ise, parasının ödenmesini ihtar ederek,
125 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/F4, Bt: 9 Mart 1927.
126 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/F 2, Bt: 9 Mart 1927.
127 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/E 13, Bt: 8 Mart 1926.
128 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 12, Bt: 6 Marti 927.
129 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:4/A2, Bt: 11 K.S. 1926.
38
ödeme halinde Romanya’dan hareket ederek
diğerlerinin de hareketlerine önayak olacağını belirtmiştir. İlk hizmete
başladığı 9 Temmuz 1925 tarihinde vaadedilen ve hâlâ ödenmeyen ikiyüz Ingiliz
lirasının süratle ödenmesini isteyen 686 bu seferki başvurusunda;
"...
bendeniz din ve namus ve vicdanım ile hizmet ve sadakat-i ahd-ü peyman eyledim
ve on aydır çalışıyorum. Hükümete yakışan merdane hareketle vaadini infaz ve
felaket zamanlarında himayedir”
diyerek eğer hizmete ihtiyaç kalmamış ise
kendisine söylenmesini isteyerek, “bendeniz de başımın çaresine bakayım”
diyerek hükümetten şu isteklerde bulunmuştur.
1- Arnavut tabiyetini aldığı
için Dahiliye’ye verilen listeden isminin çıkarılması ve Köstence’de oturmasına
izin verilmesi,
2- Borcunun ödenmesi için
talep ettiği paranın ödenmesi,
■fon
3- Yapacağı seyahat için
gerekli olan paranın hemen ödenmesi ıuy.
686, bu istekleri kabul edilir ise saddakatle
hizmetine devam edeceğini bildirmiştir. Hükümet 686’nın tüm bu girişimleri
sonucu ona ikinci ödemeyi 1928 yılı ortalarında yapmıştır. Ancak ceza olarak 50
Ingiliz lirasını kesmiştir131.
Kiraz Hamdi, Türkiye için yaptığı istihbarat
görevini saklamayı uygun görmüş ise de diğer muhalifler arasında onun hal ve
hareketlerinden şüphelenenlerin yorumlarından kurtulamamıştır. Muhalifler onun
zevk ve sefa içinde, İstanbul’dan daha iyi yaşadığını, İstanbul’daki ailesine
bir çok para gönderdiğini, kızlarını Köstence’ye getirerek onlar için
harcamalarda bulunduğunu, bu yetmiyormuş gibi bir de metres tuttuğunu söyleyerek,
bu paranın kaynağını sormuşlardır132.
Onu, Köstence’de cemiyetler kurarak, bu
cemiyetler adına mektuplar düzenleyip, Anadoludaymış gibi İstanbul’a
göndermekle, İstanbul’dan da kendisine yollamakla ve bu cemiyetler adına
Hindistan ve Arabistan’daki bir çok kişiyi dolandırmakla suçlamışlardır.
Ayrıca, kendisine muhalif süsü veren 686’nın tabiyetini ve ismini değiştirdiği133
Osmanlılıkla ve Türklükle ilgisi olmadığı ve
hiç bir muhalifin onunla çalışmayacağı yolunda propagandalar yapmışlardır.
130 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/E 4, Bt: 4/5 Mart 1926.
131 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 13, Bt: 4 Mayıs 1928.
132 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 12, Bt: 8 T. E. 1340.
133 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 1, Bt: 8 T. E. 1340.
39
Muhalifler Kiraz Hamdi’yi kendi kendisini
listeye dahil ettirmekle suçlamışlardır. “Böyle bir şerefe nail olmak canına
minnettir. Bu vesileyle ömründe görmediği paraları alıyor 134. Ayda
harcadığı para dikkate alınır ise İstanbul’daki emekli maaşının on katından
daha fazladır” diyerek Kiraz Hamdi’nin para kaynağına işaret etmişlerdir135.
T.B.M.M. Hükümeti’ne özellikle Vehip135
Mehmet Ali137 ve yandaşları hakkında pek çok bilgi aktaran “malum
zat” 686 tarafından 5.2.1932’de gönderilen bir raporda Romanya’daki gizli
toplantılardan başka; “İskenderiye’de kongreler, Amman’da mülâkatlar, Paris’te
müzakereler, Gümülcine’de görüşmeler, Halep’te barışmalar ve tanışmalar olduğu”
ileri sürülmüştür. Türkiye’nin düşmanlarının bu sırada faaliyetlerini arttırmış
olduklarına dikkati çekin 686, gerekli önlemleri alabilmesi için kendisinin
ihtiyaç duyduğu araçlarla donatılmasını zorunlu görmüştür138.
Kiraz Hamdi T.B.M.M. Hükümeti’nden gerekli
ilgiyi ve parayı bulamayınca hilafet propagandacılığına soyunmuştur. Halep
Konsolosu, Romanya’dan Mısır’a gelen 686’nın burada Süleyman Şefik ve Osmanlı ailesinden Selim Efendi’nin oğlu Abdülkerim’in de
katıldığı bir toplantıyı haber vermiştir.
Sürgündeki yaşamı boyunca çift yönlü bilgi
aktarımında bulunarak istikrarsız bir tutum sergileyen Kiraz Hamdi Paşa, Bükreş
Büyükelçiliği aracılığıyla 139 5 Aralık 1934’de Başbakanlığa hitaben
yazdığı dilekçesinde vatanından ayrı kalmanın verdiği hasretle verem olduğunu
kanıtlayan doktor raporunu daha önceden verdiğini, yarım asırlık hizmetlerinin;
Sırbistan- Karadağ-Bulgaristan sınırlarıyla, doğu vilayetlerinde ve Yemen’deki
emeklerinin ödülünü milletinden ve Cumhuriyetin ileri gelen devlet adamlarından
beklediğini söyleyerek, “ihtiyarlığına, masumiyetine, emektarlığına ve
maluliyetine binaen Yüzellilik kara listeden” isminin çıkarılmasını ve
serbestçe ülkeye dönmesine izin verilmesini istemiştir140.
Kiraz Hamdi Paşa, bu isteğine olumlu yanıt
alamadığı gibi, affı da
134 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 14, Bt: 8 T. E. 1340.
135 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 13, Bt: 8T. E. 1340.
136 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:4/A 3, 2/C 10.
137 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:2/B 11, Bt: 24T. E. 1931.
138 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/A 3.
139 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/D 14.
140 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/D 13, Bt: 5 K. E. 1934.
40
göremeyecektir. Nitekim, Köstence
Konsolosluğundan gelen bir haberde 686’nın hastalığının arttığından ve
doktorların ümit vermediğinden bahsedilir ve pek çok borcu olduğu için ölümü
halinde cenazesinin ortada kalmaması için bir miktar para gönderilmesi istenmiştir
141.
Yüzerliklerden Kiraz Hamdi 18 Ocak 1935’de
Köstence’deki evinde ölmüştür142. Hastalığı sırasında, ölümü göz
önüne alınarak evinde bulunan özel evraklarını içeren bir bavul, bir sepet ve
sandık uygun bir şekilde konsolosluğa getirilmiş ve mühürlendikten sonra Bükreş
Elçiliğine gönderilmiştir143.
20 Ocak 1935’de gömülen Kiraz Hamdi’144nin
bir kısım özel eşyası ve fotoğrafları, varisi olan Emine Mihrican’a teslim
edilmiştir145.
Hademe-i Hassa Kumandanı Zeki.- Yüzellilik listede 2 numara ile yer alan Zeki, Vahdettin’in
kayınbiraderidir146. Hademe-i Hümâyûn Bölüğü’nde yetişmiş, Vahdettin
tarafından kaymakam rütbesi verilmiştir. Saray ve çeşitli Çerkeş grupları
arasında irtibatı sağlamıştır. Anzavur Ahmet’in başyardımcılarından Şah İsmail,
Zeki Bey’in kayınbiraderidir. Şah İsmail, Anzavur kuvvetleri bozguna uğradığı
zaman İstanbul’a kaçmış ve Zeki’nin yardımıyla Vahdettin ile görüşerek, Çerkeş
kıtalarından birine komutan olarak atanmıştır147. Çerkeş Ethem,
Yunan işgal bölgesine geçtiğinde ise Vahdettin’in emriyle, Çerkeş Ethem ile
görüşmek ve onu İstanbul’a davet etmek için İzmir’e gitmiştir146.
Saltanatın kaldırılmasını takip eden günlerde146 hükümdarla birlikte
kaçmıştır150. San Remo’da151 Villa Manyoli’de yaşayan
Vahdettin’in, kırkiki kişiden oluşan “beraberindekilerden” biri olmuştur152.
141 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/E 1, Bt: 17.1.1935.
142 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/E 2, 2/E
8 Bt: 18.1.1935.
143 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/E 8, Bt: 2 Şubat 1935.
144 EGM
Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/E 3, Bt: 2.1.1935.
145 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/G 11, Bt: 12.11.1941.
146 T.G., 31 Mayıs 1938.
147 Hüsamettin
Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1957, s.381.
148 Cemal
Kutay, Çerkez Ethem Dosyası, c.ll, İstanbul, 1973, s. 263 vd.
149 T.G., 31 Mayıs 1938.
150 Yılmaz
Çetiner, Son Padişah Vahdettin, İstanbul, 1993, s. 268.
151 EGM Arşivi, Dn: 12222-2 (ilgili bilgi çeşitli belgelerde vardır).
152 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 2.
41
Vahdettin’in en güvendiği adamlardan olan Zeki
Bey, villadaki vaktini kumar ve ihtişamlı bir yaşamla geçirmiştir. Bunda
Vahdettin’in villaya kapanarak, tüm işlerini -dolayısıyla parayı- Zeki’ye
teslim etmesinin de payı vardır. Düştüğü zor durumlardan etrafına para dağıtarak
kurtulmuştur. Tüm idareyi eline alan Zeki, suçlarını örtbas etmenin yolunu, San
Remo Polis Müdürü ile diğer görevlilerine villada ziyafetler vererek bulmuştur.
Villadaki bu başı buyruk yaşama haremağalarından arabacıya kadar tüm villa
sakinleri ortaktır153. Vahdettin’in parasını harcarken har vurup
harman savuran ve kendi kişisel eylemleri için kullanan bu adam sürgün
yaşamında Türkiye lehinde çalışmış154 ve Vahdettin’in villadaki
adamlarına her ay ödenen altıyüz Ingiliz lirasının Sami adında biri tarafından
Menton’daki bankadan çekildiğini haber vermiştir. Bu paranın geçinmek için
yetmediğini söyleyen Zeki, birikmiş paraları biten villa sakinlerinin, öteberi
satarak para sağladığını bildirmiştir155.
Ülke dışına çıkarılan gerek Yüzellilik, gerekse
diğer muhalifler çeşitli zamanlarda, çeşitli isteklerle Vahdettin’e bizzat ya
da mektupla başvurularda bulunmak istemişler, ancak bu istekleri Zeki
tarafından her seferinde engellenmiştir. Bu nedenle muhalif gruplar Zeki’ye
düşman olmuşlardır. Zeki, muhalifler tarafından Vahdettin’e gönderilen ve
kendisine emanet edilen mektupları imzası altında yayınlamayı uygun bulmamış,
“sırf vatana olan muhabbetinden dolayı bir makam-ı resmî ile” çalışanlarla
çalışmayanları ayırmak için, istenildiği taktirde dosyayı Şehbenderhaneye
gönderebileceğini söylemiştir155.
Zeki’ye karşı olanlar, onun villadaki
konumundan rahatsız olmuşlar, onunla geçinemeyerek villayı terk etmek
istemişlerdir. Bunlardan Tütüncübaşı Şükrü villayı terkederek Selanik’e gitmek
üzere157 Cenevre’deki Yunan Konsolosluğu’na başvurarak pasaport
istemiştir. Ancak, Konosolosluk, Dışişleri’nden izin isteyeceğini, zira
herkesin San Remo’dan kurtulmanın yolunu aradığını söyleyerek olumlu cevap
vermemiştir153.
Kumarbazlığının yanı sıra aşırı davranışları da
olan Zeki Bey, Reşat Paşa’yı öldürmekle suçlanmış15® ancak,
Italyan polisince herhangi bir
153 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 14-13, Bt: 5 K.E. 1341.
154 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: E 9.
155 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: A 2.
156 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 12-13, Bt: 12 Şubat 1926.
157 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 10-13, Bt: 1 Şubat 1926.
158 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 14-13.
42
soruşturmaya maruz kalmamıştır1 66.
Bunun nedenlerinden biri, Villa Manyoli’nin Italyan Hükümeti tarafından
ayrıcalıklı “komşu devlet” sahası olarak kabul edilmiş olması161
olabileceği gibi, Zeki’nin polislere yedirdiği paranın karşılığı da olabilir.
Vahdettin’in ölümünden kısa sûra sonra villayı
saran Italyan polisi, Reşat Paşa’nm ölümüyle ilgili olarak Zeki Bey’i
tutuklamıştır. Ardından, Türkiye’nin Roma Büyükelçisi, Ankara İstiklâl
Mahkemesi’nin çağrısı üzerine Zeki’nin hükümete teslim edilmesi konusunda
İtalya Hükümeti nezinde girişimlerde bulunmuş ve sonucu bildireceğini
belirterek, Zeki’nin mahkum olmayacağı yolundaki görüşünü de eklemiştir162.
Nitekim Roma Büyükelçiliği’nden gönderilen mektupta Zeki’nin 10 bin Liret
karşılığında kefaletle serbest bırakıldığı, ancak kesin kararın verilmesi için
Reşat Paşa’nm İstanbul’daki evrakının beklendiği bildirilmiştir162.
Zeki’nin, Reşat Paşa’nm katili olup olmadığı
yolundaki tartışmalar bundan sonra da devam etmiştir. San Remo’da yayınlanan
Tribuna gazetesinin 13 Temmuz 1929 tarihli sayısında Zeki’nin tutuklanmasının
Ankara’da memnuniyet yarattığından söz etmiştir164. Delil yetersizliği
sonucu serbest bırakılan Zeki Bey, Nice’e giderek Abdülmecid’in oğlu Şehzade
Ömer Faruk’un yanma sığınmış, 24 Teşrin-i Sani (Kasım) 1928’de onun garajında
“kömür”le intihar etmiştir165.
Zeki Bey’in neden intihar ettiği sorusuna
Emniyet Genel Müdürlüğü dosyalarında kesin bir cevap olmamakla birlikte, son
zamanlarda sürekli durumundan şikayet ederek, alnındaki hain damgasıyla
yaşamasının mümkün olmadığını söyleyen Zeki’nin bu yüzden intihar ettiği tahmin
edilebilir. İntiharından önce oğluna yazdığı mektupta bu ruh halini
kanıtlayacak şekildedir. Öldüğünde Faruk’a, Kürt Şerif Paşa’ya ve katibine
yazdığı mektuplar da cebinde bulunmuştur. Nice Şehbender Vekili Reşat Hakkı da
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yolladığı mektupta; Kürt Şerif Paşa’nm Zeki’ye,
ölümünden yirmi gün kadar önce, kendi hesabına kumar oynamak üzere -orada
harcıyacağı miktardan başka- 70 Frank gündelik vererek, Monte Carlo’ya
yerleştirdiğini
159 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 14-13..
160 Tarık
Mümtaz Göztepe, V.G.C., s. 115.
161 Tarık
Mümtaz Göztepe, V.G.C., s. 163-164.
162 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: C 10, Bt: 26 Haziran 1926.
163 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: D 11, Bt: 1 Ağustos 1926.
164 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: C 7, Bt: 13 Temmuz 1927.
165 EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: E 4-5, Bt: 28 T.S. 1928.
43
söyleyerek, intiharın maddi değil, manevi
sebeplerden kaynaklanabileceği düşüncesindedir166.
Hazine-i Hassa Müfettişlerinden Kayserili
Şaban Ağa.- listenin 3. sırasındadır. Yurt
dışına çıktıktan sonra Kahire’de yerleşmiştir. Sürgündeki kısa sayılabilecek
yaşamında da inkılâba karşıtlığını koruyan Şaban Ağa, Kahire’de ticaretle
uğraşan Atkinson ismindeki Ingiliz’e hükümetin mevcut kuvvetleri ile ihtiyat
kuvvetlerinin miktarının ne kadar olduğu ve müstahkem yerleri hakkında askeri
ve siyasi raporlar vermiştir1®7.
686’nın raporuna göre, Kahire’den
İskenderiye’ye giden Şaban Ağa burada ölmüştür16®.
Tütüncübaşı Şükrü.- Yüzellilik listede 4 numara ile yer almıştır. Vahdettin’le
birlikte ülkeden ayrılarak onunla birlikte San Remo’ya gitmiştir169.
Villa Manyoli’deki hayatını Zeki Bey ile didişerek, alkol ve sefahat içinde
geçirmiştir. Tütüncübaşı’nın Sultan Vahdettin ile ilişkisi zamanla azalmış,
bununla birlikte düzenli olarak maaşını almaya devam etmiştir176.
Villa’daki yaşamından hoşnut olmayan Tütüncübaşı, Suriye’ye gidemeyince,
Beyrut’a gelerek buradan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne çeşitli zamanlarda ondört
mektup göndermiştir171.
1932’de Kudüs’e172 gelen
Tütüncübaşı, aynı yıl Şam’a geçerek bir tekkede zorluk ve sefalet içinde
yaşamış ve hiç bir işe karışmamıştır173. Şam’da bulunduğu süre
içinde yardım istemek için Haydarabat Sarayı’na gitmiş ancak son zamanlarda
aralarında bir takım açık göz Yahudiler bile bulunan kişilerin aynı amaçla
saraya üşüşmesinden dolayı eli boş dönmüştür.
Tütüncübaşı bu seyahatleri sırasındaki yol
masraflarını geçtiği yerlerdeki Ingiliz konsolosluklarından aldığı
paralarla sağlamıştır 174. Şam’dan sonra
166 EGM
Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: E 5, Bt: 28 T.S. 1928.
167 EGM
Arşivi, Dn: 12222-3, Bn: A 13, Bt: 29.11.1933.
168 EGM
Arşivi, Dn: 12222-3, Bn: A 12, Bt: 11. K.E. 1932.
169 EGM
Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: R 1, Bt: 9.K.S. 1937.
170 Tarık
Mümtaz Göztepe, V.G.C., s. 116.
171 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: 4/A
8.
172 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D
2, Bt: 8.12.1932.
173 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D
3, Bt: 11 K.E. 1932.
174 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D
4, Bt: 4.4.1933.
44
Basra’yı175 ve Hindistan’ı ziyaret
eden Şükrü, Bombay’da Türklere hakaret eden Suriye Cumhurbaşkam’mn kızıyla
kavga etmiştir17®. Beyrut Başkonsolosu’na göre Şükrü Hoybuncular’ın
adamıdır177. Bilhassa Celadet ve Nizamettin (Kibar)’in yanında
kalmaktadır. Bu dönemde de maddi açıdan muhtaç bir yaşam süren Şükrü, Şehzade
Abdurrahim’in Lübnanlı bir kızdan olan çocuklarına dadılık eden Nizamettin’in
himayesine sığınmış, yaşlı ve başkaca bir yerden yardım görmediği için
Nizamettin’e dört elle sarılmıştır. Bölgedeki hainlerin hareketlerine
katılmamakla birlikte benimser görünmüştür17®.
San Remo’da Vahdettin ile bulunurken Mussolini
ile gıyaben tanışmış olan Tütüncübaşı, Mussolini’ye mektup yazarak tebrikte
bulunmuştur ki, asıl amacı bu yolla para koparmaktır17®. Ahmet Kemal15®
tarafından Fransızca olarak kaleme alınan ve 7 Temmuz’da Şam postasına verilen
mektubunda İtalya ile Türkiye’nin tarihi dostluğundan uzun uzun bahsettikten
sonra “melun ittiahtçıların” bunun kıymetini bilmediğini, San Remo’da
İtalya’nın pek çok iyiliklerini gördüğünü yazmıştır181. Mektup
gönderilmeden evvel konu Nizamettin Kibar’a açılmış, O da Tarık Mümtaz’a
söylemiş ve nihayet Tarık’tan da Fransız kumandanı Köle haber almıştır. Bunun
üzerine Köle, Ahmet Kemal’i çağırarak durumu sormuştur. Ahmet Kemal’in;
“biz kendi
vatanımızda birer yüksek rütbe ve makam sahibi idik. Ezcümle ben bir kolonel
idim. Sırf bir takım prensipler ve hükümet tarz-ı idaresine ait kanaat
ihtilâfları ve ekalliyetlere yapılan mezalim yüzünden ittihatçılara ve
minicilere muhalefet eyledik ve harice dağıldık. Siyasi mücadele bizim
mesleğimizdir. Eğer susmayı bilse idik daha mükellef ve müreffeh bir surette
vatanımızda yaşardık. Binaenaleyh, siz Fransızlar üç beş maddi imtiyazı;
şömendifer imtiyazı ve saire yüzünden Kemalistlere bende oldunuz... Beş milyon
Hristiyanın, dört milyon Kürtün ve sairenin dar ağaçlarına, mezbahalara sevk
edilmesine göz yumdunuz. Bu, Fransa tarihinde en büyük lekedir.
Ayıptır...”
şeklindeki sert çıkışına karşı Köle, bunun
uluslararası siyasetin gereği olduğundan ve “zülfiyare dokunmadan” çalışanlara
meydanın açık olduğunu söyleyerek mektubun gizli tutulmasını ve soranlara “aslı
yok” denmesini önerir.
175 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 5, Bt: 26.2.1933.
176 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 6.
177 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 7, Bt: 15 T.S. 1935.
178 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: E 10, Bt: 17 K.E. 1936.
179 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: E 6, Bt: 18.11.1936.
180 Eski
fırka kumandanlarından olduğunu iddia eden kolonel Ahmet Kemal.
181 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 9, Bt: 21 Temmuz 1936.
45
Bunun üzerine hem Ahmet Kemal, hem Tütüncübaşı
mektubu yazmaktan vaz geçtiklerinin söylerler ama ikisi gizlice gönderirler.
Mektubu göndermelerindeki amacı ise şöyle açıklarlar ^82:
“Türkiye’yi
haricen korkutacak, yenecek, batıracak yalnız İtalya vardır. Akdeniz siyaseti
de İtalya’yı Türkiye’ye daima hasım yapmaya mecburdur... Bunu da hin oğlu hin
Kemalistler pek ala biliyorlar. İtalya Rodos ve Leryos ve falan falan adalarda
tahşidat yapıyor. Bulgarla hakeza... Zago hakeza... Şehzade Abid Efendi’nin
Zago’nun kardeşini alması da Mussolini’nin bir desisesi değil midir? Şimdi
Mussolini, Türkiye’ye harple mi girmek lâzım, yoksa siyasetle mi Kemalistleri
alt etmek lazım? Bunu düşünüyor...
Mussolini
Müslüman alemine de hakim olmaya çalışıyor. Yani şu bildiğimiz eski
İngilizlerin yerini almaya uğraşıyor. Bunun için de bir “Halife-i Müslimin”
lâzım... Halife kim olacak? Abdülmecid mi? Hayır. Zira, Abdülmecid hem ihtiyar,
hem de ele avuca pek sığmaz, hem de korkak. Hem İngilizlere meyyal. Hem şöyle
hem böyle... Binaenaleyh genç, dinç, okumuş, yazmış, fikirli, cerbezeli, lisana
aşina ve Avrupa alemine vâkıf bir halife bulmalı... O da işte Zago’nun
eniştesidir... Mussolini hazırlandıktan sonra ‘bir gün birden bire Halife-i
Müslimin’i ilân edecek ve kendi Müslüman tebalarını da biat ettirecek ve
bittabi Bulgar ve Arnavutluk Müslümanların! da biat ettireceklerdir. Ondan
sonra da bu halifeyi ki, bir Osmanlı şehzadesidir, Türkiye halkına da teklif
edecek ve bir taraftan İtalyan ordusunun kuvveti, diğer taraftan Bulgarlar, öte
taraftan hariçteki muhalifler, Kürtler, Ermeniler dahi faaliyete geçtiklerinde,
dahildeki Müslüman ve mütedeyyin Türkler de hem bir halife ve hem de bir Osmanlı şehzadesine karşı avuçlarını açacaklardır...”183
İşte bu durum dolayısıyla Tütüncübaşı ile Ahmet
Kemal şimdiden Mussolini ile haberleşmeye ve ona hizmet etmeye kendilerini
mecbur hissetmişlerdir ki, emelleri ancak bu sayede gerçekleşebilecektir.
Nitekim onlara göre, İtalyanların Türkiye topraklarında gözleri yoktur. Onlar
sırf Müslüman halka bir dini makam vermek, Bolşeviklere körü körüne alet olan
Kemalistlere darbe indirmek ve Türkiye’deki Hristiyanlara karşı yapılan
eziyetlerin intikamını alarak Papayı memnun etmek istemektedirler^.
Bir yandan siyasetle meşgul olan Tütüncübaşı
Şükrü, diğer yandan Türkiye’deki arazi ve emlâkinin peşine düşmüştür.
Kayseri’deki emlâkim, zamanında bunları Cenova ve Cenevre Konsolosluğu’nda
yaptığı bir senetle aile ve çocuklarına devrettiği halde, hükümet eliyle
satılmakta olduğunun karısı tarafından bildirilmesi üzerine, büyük bir üzüntüye
kapılmış ve sonunda Türkiye’nin Şam Konsolosu’nu ziyaret etmiş ve yardımını
istemiştir. Konsolos,
182 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 9, Bt: 21 Temmuz 1936.
183 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 10, Bt: 21 Temmuz 1936.
184 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 11, Bt: 21 Temmuz 1936.
46
Tütüncübaşı’ya; Nizamettin, Celâdet ve
diğerlerinin hareket ve düşünceleri hakkında bilgi vermesi şartı ile işiyle
ilgileneceğini söyleyerek, Tütüncübaşı’ya maddi yardımda bulunmuştur185.
Parasızlığı diz boyu olan Tütüncübaşı Şükrü, Nizamettin’in Suriye sınırı
dışıyla olan haberleşmelerinin kendi aracılığı ile ve “Tütüncübaşı Şükrü, Paste
restante, Danas” adresine geldiğini ve bunları getireciğini, ülke aleyhine olan
her bilgiyi hemen aktaracağını vaadetmiştir. Bunun üzerine kendisine Şam
Konsolosluğu tarafından ikinci kez yardımda bulunulmuş ve Lübnan’da bulunan Hanedan
üyeleri ile görüşmesi ve Konsolosluk’un sorduğu sorulara cevap getirmesi
istenmiştir 186
Bu arada Şam Konsolosluğu, Beyrut’taki
Taşnaksutyun Komitesinin çete teşkilatını takviye etmek üzere faaliyete
geçtiğini, yakında Türkiye sınırına çeteler göndermek için hazırlıklar yapmakta
olduklarını ve bazı Taşnaksutyun ileri gelenlerinin bu iş için Fransa’dan
Beyrut’a gittiklerini haber vermiştir. Ayrıca, Ulu Önder Atatürk’ün
rahatsızlığı dolayısıyla Suriye’deki muhaliflerin ve Kürt ileri gelenlerinin
toplantılar yaptıklarını, öldüğü taktirde Türkiye’de bir isyan çıkacağını ve
Osmanoğullarının tekrar tahta geçeceklerini ve hilafeti alacakları haberini
vererek, Tütüncübaşı’nın da bunun gerçekleşmesini istediğini belirtmiştir187.
Tütüncübaşı Şükrü’ye Türkiye’deki emlâk ve
arazisinin altıyüz lira karşılığında satıldığının karısı tarafından haber
vermesi üzerine, Şam Konsolosluğu’na ikinci kez mektupla baş vurarak emlâk ve
arazisinin döküm ve kıymetlerinden söz ederek ucuza gittiğinden,
yağmalandığından dolayı üzüntülerini belirtmiştir. Tütüncübaşı Şükrü’nün, beyaz
kesme taştan yapılmış, kargir, iki katlı ve onüç oda bir bahçe, bir samanlık ve
ahırdan oluşan bir ev; evin içinde yirmi yatak, halılar ve yediyüz okka bakır
takımı ve pek çok eşya; Köyde sekiz kıt’a üzüm bağı, Karahisar’da üç kıt’a yine
üzüm bağı; köyde üç parça sulanır tarla ve Kale bağları arasında dört dönüm
arazisi olduğu görülmektedir188. Şükrü bu dökümü verdikten sonra
yalnız bakır takımı veya yataklar satılsa, ya da tarlalardaki kavak ağaçları,
ceviz ağaçlan ve bağlarının ürünü satılsa bu altıyüz lirayı hatta bir iki
mislini getireceğini söyleyerek büyük bir suistimal yapıldığını Cumhuriyetin
adil hükümetinden bu işe önem vererek zararının karşılanmasını istemiştir 189.
185 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: E 10, Bt: 17 İlk Kanuni936.
186 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: F 4, Bt: 22 K.S. 1937.
187 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: G 3, Bt: 28.10.1938.
188 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 3, Bt: 9 K.S. 1937.
189 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 2, Bt: 9 K.S. 1937.
47
Ömer Paşa.- Serkarin Yaver olarak listeye 5. sırada dahil edilmiştir.
Vahdettin ile birlikte İstanbul’dan ayrılarak Malta’ya gitmiştir. Malta’da
mesane hastalığına yakalanan Ömer Paşa, Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in davetlisi
olarak Hicaz’a giderken ağrıları artmış ve Mısır’da gemiden inerek Kahire’de
bir hastaneye yatmıştır. Bir daha da Vahdettin’in yanına dönmemiştir 190.
Hastaneden çıktıktan sonra Şam’da bir Çerkesin evine yerleşen Ömer Paşa’nın
Vahdettin’le arası bozulmuştur. 686, gönderdiği raporda Ömer Paşa’nın yaşlı ve
mağdur olduğundan bahsederek Vahdettin’den vefasızlık ve hakaret gördüğünü
bildirmiştir191.
Hastalığı gün geçtikçe artan Ömer Paşa hakkında
686 gönderdiği bir başka raporda:
“Bu zatta
Çerkesdir. Köle cinsindendir. Hizmet ettiği ve ekmeğini yediği yere sadık
olmayı aldığı terbiye iktizasından bilir. Göbeğinden işiyor, hastadır. Bir iki
sene ömrü ya vardır ya yoktur. Bu adamdan vatana zarar ve ziyan gelmesi
muhtemel değildir” 192
diyerek affa layık olduğunu söylemiştir. Ancak,
Ömer Paşa affı göremeyerek, Beyrut hastanesinde 4 Şubat 1931’de ölmüştür193.
Erkân-ı Harp Miralayı Tahir.- listede 6 numara ile yer almıştır. Sürgündeki yaşamı ile
ilgili ilk kayıt 1927 yılına aittir. 194 Kiraz Hamdi’ye yolladığı bir mektuptan
anlaşıldığına göre Tahir, siyasi faaliyetlerine devam etmektedir. Abdülmecid ve
Nice’teki diğer muhaliflerle de sıkı ilişkisi vardır. Önceleri Marsilya’da
Ballay adlı bir ayakkabı mağazasında çalışan Tahir, daha sonra bu mağazanın
Nice’teki şubesinde çalışmaya başlamıştır 195. Uzun süre burada kalan Tahir
daha sonra Tunus’a gitmiştik 96_ 686, Tahir’in Burunsuz Tevfik Hamdi’nin
evinde bulunduğundan bahsederek, onunla hiç de hoş olmayan bir ilişkisi
olduğunu iddia ederek, hırsız, çapulcu, entrikacı kişiliğinin yanı sıra çok iyi
bir casus olan bu adamın Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine dikkat çekmiştir
197.
190 Göztepe,
V.G.C., s. 69.
191 EGM Arşivi, Dn: 12222-5, Bn: 2/B 7, Bt: 2 K.E. 1932.
192 EGM Arşivi, Dn: 12222-5, Bn: 2/B 8.
193 EGM Arşivi, Dn: 12222-5, Bn: 2/B 6, Bt: 4.2.1931.
194 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 28.4.1927.
195 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 11, Bt: 1.2.1927.
196 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 10, Bt: 16.31929.
197 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 29.5.1932.
48
Beyoğlu eski mutasarrıflarından olan Tahir,
Nice’de kaldığı sürece Gümülcüneli Hamdi’den maddi 198 yardım
görmüştür. Daha sonra Paris’e giden Tahir, burada Gümülcineli ile birlikte
aleyhte faaliyetlerini sürdürmüş^99, Mehmet Ali ile birlikte
çalışmış290 ve “Enchainee” gazetesinin yeniden çıkarılması için
gerekli olan parayı Mısırlı Prens Lütfullah’tan alarak Mehmet Ali’ye vermiştir20^.
Yine Mehmet Ali, Vehip, Gümülcineli ve Sabri Hoca ile birlikte “Ordu ve Millet
Cemiyet-i lnkılâbiyesi”ni kuran Tahir, Vahdettin’den aldıkları 1000 Ingiliz
lirasını paylaşamayarak cemiyeti dağıtmışlardır202.
Tahir, Pariste bulunduğu süre içinde Kral Ahmet
Zago’ya suikast yapmak isteyen Arnavut ileri gelenlerinin toplanmasına önayak
olmuştur203 ki, 6 kişiden oluşan bu toplantıya daha önceki suikasti
gerçekleştiren Hikmet Bey de katılmıştır. Bir kaç saat süren toplantıdaki
görüşmelerin İsmet Paşa aleyhinde olduğu muhbir tarafından haber verilmiştir204.
Tahir, Arnavut hükümetine bu muhalefetinden dolayı Sırplar’dan da para almış ve
bu para ile geçimini sağlamıştır205.
Paris’te Mehmet Ali ile kavga ettikten sonra
oradan ayrılan Tahir206, ayda 300 Arnavut Frangı ücretle Kral
Zago’nun Sensir’de okuyan kız kardeşilerinin askeri terbiyesi için
görevlendirilmiştir ki, Zago bu görevi Tahir’e acıdığı için vermiştir207'.
Tahir bu görevde iken Italyanlar tarafından
korunmuş ve onlar için çalışmıştır. İtalyanların emri ile Perns Tevhit’i Kral
Zago’ya damat yapmak için çalışmış ancak, Tevhid’in serseriliği yüzünden
başarılı olamamıştır. Daha sonra Prens Abid’i Ahmet Zago’nun kız kardeşi Seniye
ile evlenmeye ikna eden Tahir böylece Abid’i de İtalyanların amaçlarına ortak etmiştir208.
198 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B
2, Bt: 22.2.1933.
199 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B
3, Bt: 10.31933.
200 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: D
6, Bt: 26.2.1933.
201 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: C
11, Bt: 8.2.1933.
202 EGM Arşivi, Dn: 12222-9-1, Bn: 2/B 1, Bt: 26.7.1931.
203 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B
2, Bt: 1.4.1933.
204 EGM Arşivi , Dn: 12222-6, Bn: D
3, Bt: 1.4.1933.
205 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: D
6, Bt: 26.2.1933.
206 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: E
7, Bt: 11.2.1935.
207 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 2 , Bt: 9.8.1935.
208 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 2, Bt: 29.5.1936.
49
Bir ara Prensesler ile birlikte Tiran’a gelen
Tahir209, Seniye ve Abid’le olan ayrı konuşmalarındaki güvensizlik
yaratacak sözlerinden dolayı, Arnavutluk’a gelmemek üzere Tiran’dan
çıkarılmıştır21 °. Tahir buradan ayrıldıktan sonra Paris’e gitmiş211,
Şehremaneti üyelerinden Emcet ve eski Atina Ateşemiliteri Faruk ile birlikte
Paris’e gelen Müslümanları dolandırarak geçimini sağlamıştır212.
Türkiye’de Cumhuriyetin onucu yıl kutlamaları
çerçevesinde bir genel af ilân edileceği söylentilerini duyan Tahir, Hükümete
gönerdiği mektubunda büyük bir ameliyat geçirdiğinden ve sağlığının oldukça
bozuk olduğundan bahisle af talebinde bulunmuştur. Mektubunda Atatürk’e olan
derin hislerinden sözederek aleyhte faaliyetlerinin olmadığını da ekleyen
Tahir’in bu talebi kabul görmemiştir213. 686’nın raporlarında büyük
bir hileci olduğu söylenen Miralay Tahir214, Nice yakınlarında
Vence’de ölmüştür215
Seryaver Ahmet Avni Paşa.- Yüzellilik listenin 7 numarasına kayıtlıdır. Yurt dışına
çıktıktan sonra Marsilya’ya giderek 700 Frank’a bir ev kiralamıştır. “Jellad”
adında biriyle gümrük muamelesi üzerine çalışmıştır. Kızı Fitnat ise, “Muhacir
Ruslar Cemiyet-i Hayriyesi”ne hizmet etmiştir216.
Marsilya’dan, kızının rahatsızlığı ve buradaki
ev kiralarının yüksek olması nedeniyle ayrılan Avni Paşa evini Cannes’e
taşımıştır217. Ancak, hayat pahalılığı burada da onları sıkıntıya
düşürmüş218 ve nispeten ucuz bulunan Beyrut’a hareket etmişlerdir219.
Avni Paşa, Marsilya’da kaldığı sürede, Mısır’a gitmek üzere Paris’ten
Marsilya’ya gelen Yüzellilik Ömer Fevzi’yi evinde misafir etmiştir220.
Marsilya Başkonsolosluğu, burada esaslı bir hareketi görülmeyen
209 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: E 9, Bt: 29 Mayıs 1936.
210 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: F 1, Bt: 13.1.1937.
211 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: F5, Bt: 26.2.1937.
212 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: C 10, Bt: 14.K.E.1931.
213 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: E 6, Bt: 2 Eylül 1933.
214 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 20.12.1932.
215 EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: G 9, Bt: 6.1.1939.
216 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 5, Bt: 5 T.S. 1929.
217 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 7, Bt: 22.3.1930.
218 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 1, Bt: 17.3.1931.
219 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 13, Bt: 17.3.1931.
220 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 1, Bt: 17.3.1931.
50
Avni Paşa’nın Suriye’de faal bir rol
alabileceğini söyleyerek konuya dikkati çekmek istemiştir22^.
1931 ’in 14 Kannun-u Evvelinde Trablusşam’da
bulunan Avni Paşa’nın Mehmet Ali ile arası oldukça iyidir ve sık sık
haberleşmektedir222. Daha sonra Halep’e giden Avni Paşa’nın bu
ziyareti, Halep’te çıkan Vahdet gazetesinde şöyle duyurulmuştur:
“Osmanlı
Imparatorluğu’nun Bahriye Nazırı ve Hakanı Mağfur Vahdettin Han’ın seryaveri
Erkân-ı Harp Miralayı Avni Paşa Hazretleri şehrimize gelerek iki gün ikametten
sonra Trablusşam’a avdet buyurmuşlardır”223
Avni, Halep’te avukat Abdurrahman Dabi’nin
evinde misafir olmuş, Yüzelliliklerden Celâl Kadri, Refik Halit, Köprücü Salih
Sami, Ahmet Kemal, Zeynelabidin Hoca ve diğer misafirlerle görüştükten sonra
Zeynelabidin ile birlikte Trablusşama hareket etmiştir22^. 1934 yılı
içinde Lübnan’ın Cünye kasabasına giden Avni Paşa son derece sefil ve muhtaç
bir halde burada ölmüş225 ve cenazesi Trablusşam’a götürülmüştür226.
Eski Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i
Hakâni Emini Refik.- Yüzellilik listede 8.
sıradadır. Vahdettin’in şehzadeliği sırasında vekilharçlığını yapmış, tahta
çıkarıldığında ise Vahdettin tarafından mabeyncilik ünvanı verilerek Hazine-i
Hassa Genel Müdürülüğü’ne tayin edilmiştir. Padişahın çok güvendiği
adamlarındandır. Öyle ki Padişah, hakkında basında çıkan olumsuz yazılar
karşısında kendisini korumuştur227.
Refik Bey ülkeden ayrıldıktan sonra Nice’e
onbeş dakika uzaklıktaki “Villa Franche”de, Halife Abdülmecid’in yanında
yerleşmiştir226. Sakıt halifeden aldığı229 ve eski
mareşallerden Ethem Paşa’nın kızı olan eşinin gönderdiği
221 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 13, Bt: 17.3.1931.
222 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 4, Bt: 14 K.E.1931.
223 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 6, Bt: 16 T.S. 1932.
224 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 7, Bt: 17 T.S. 1932.
225 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/E 4, Bt: 6.2.1934.
226 EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/E 6, Bt: 8.2.1934.
22? Lütfi Simavi Bey, Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul, Hürriyet
Yayınları (Tarihsiz), s. 463-464.
228 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: A 10, Bt: 1 Şubat 1929.
229 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: C 11, Bt: 26 Şubat 1933.
51
para ile rahat bir yaşam sürmüştür230.
Abdülmecid’in en güvendiği adamlarının başında gelen23^ Refik,
oğlunu eski Hanedan üyelerinden Ayşe Hanım ve Örfi Paşa’nın kızları Naima Hanım
ile evlendirmiştir232. Bu sayede Hanedan üyeleri ile sıkı ilişkilere
giren Refik Bey, Hanedanın iadesi için hükümet aleyhinde faaliyetler içine
girmiştir. Bir süre sonra Nice’den ayrılan Refik Bey, 10 Eylül 1932’de
Bükreş-Köstence yoluyla233 Sofya’ya gitmiştir ki, Dahiliye Vekâleti
seyahat amacının öğrenilmesini bir telle Sofya Elçiliği’nden ister234-.
Ayın 22’sinde Sofya’ya gelerek “Bulgarie” otelinde 18 numaralı odaya yerleşen
Refik, Bulgar Milli Bankası’na verdiği beyannamede, beraberinde 100 bin Fransız
Frangı olduğunu söylemiştir. Sofya’da Zavayan Parsamyan adında Taşnaksutyun
Ermeni ile sıkı bir ilişki içine giren Refik, Taşnaksutyun Cemiyeti’ne 60 bin
Fransız Frangı vermiş, Bulgaristan’dan hareketinde Dragamon sınır istasyonunda
Milli Banka’ya verdiği 100 bin Frank’tan 40 binini almıştır. Sofya’dan Eylül’ün
24’ünde hareket eden Refik, sınıra kadar Burgazlı Vartanyan adında bir Ermeni
tarafından uğurlanmıştır. Refik, çantasında, Ermeni ihtilâl teşkilatına ait
önemli evraklar bulunan Vartanyan ile yolda hararetli görüşmeler yapmıştır.
Daha sonra, Fransa Dahiliye Nezareti tarafından
verilen 5897 numaralı pasaportla seyahat eden Refik Sofya’dan Nice’e dönmüştür235.
Refik’in bu seyahatindeki faaliyetlerini göz
önüne alan Dahiliye Vekaleti, Hariciye Vekaleti’ne yazdığı 16.10.1932 tarihli
yazıda;
“Bulgaristan'da
bulunan Yüzellilik ve firarilerin Taşnaksutyun komitesine mensup Ermenilerin
aleyhdeki faaliyetlerini artırdıkları ve bu durumun dikkat çekecek bir noktaya
ulaştığı, gerek Sofya Elçiliği’nden gerek diğer kaynaklardan alınan bilgilerden
anlaşılmaktadır...
Yüzerliklerden
Sabık Hazine-i Hassa Müdürü Refik’in Bulgaristan Taşnaksutyunları ile temas
ettiği ve bunlara mühim bir para verdiği ve Taşnaksutyun Komitesinin
Reisicumhur hazretlerine suikast hazırlığı içinde olduğu...”236
230 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 3.
231 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 7.
232 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: C 14, Bt: Mayıs 1933.
233 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: B 9, Bt: 10 Eylül 1932.
234 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: B 12, Bt: 21 Eylül 1932.
235 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: C 1, Bt: 30 Eylül 1932.
236 EGM Arşivi, Dn: 12221/1, Umumi Dosya I, Bt: 16.1.1932.
52
bildirilerek gerekli önlemlerin alınmasını
istemiştir.
Görülen odur ki, sürgündeki yaşamını, T.B.M.M.
Hükümeti’ne, özellikle Atatürk’e karşı beslediği kin ile geçiren Refik bu
uğurda Ermenilerle işbirliğine gitmekten çekinmemiştir. Refik’in İstanbul ile
bağlantısını dolayısiyle haberleşmesini eşi Bedriye yapmıştır. Hariciye
Vekâleti, İstanbul Vilayeti’ne gönderdiği bir telde Bedriye Hanım’ın İstanbul’a
gittiğini ve
“... bu
kadının Paris-Montekarlo ve İstanbul arasında düşmanlarımız adına kuryelik
yaptığı ve yine Avrupa’ya gideceğini”237
haber aldıklarından bahsederek, eşyasının ve
üzerinin aranmasını istemiş, ancak yapılan takip sonucu şüpheli bir halinin
görülmediği bildirilmiştir238. Refik, Aftan sonra ülkeye dönmüştür.
1.2. Sevr Andlaşmasını
İmzalayan ve
Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil Olan Kabine Üyeleri
İngilizlerle Damat Ferit Hükümeti, Anadolu
hareketini baltalamak amacıyla çıkardıkları iç isyanlar yetmiyormuş gibi bir de
düzenli bir ordu oluşturarak, bu kuvveti Anadolu’daki Ulusalcılar üzerine
göndermeye karar vermişlerdir. 18 Nisan 1920’de Hükümet, çıkardığı bir
kararname238 ile bu ordunun nasıl oluşturulacağını, ne şekilde
örgütlenip, nasıl çalışacağını belirlemiştir. Bu ordu İzmit’e çıkarıldığı
günlerde birinci Düzce İsyanı sürmektedir. Kuvâyı înzibâtiye beklenen sonucu
veremeyecek ve 25 Haziran 1920’de dağıtılacaktır240.
Gerek iç isyanların çıkarılmasındaki
etkinliklerin gerekse Kuvayı Inzibâtiye’yi kurarak Miniciler üzerine
gönderilmesindeki rolü ve meşru B.M.M’ni tanımayıp, ondan izin almadan Sevr
Andlaşması’nı onaylaması, bu kabinenin ihanetini ortaya koyarak Yüzellilik
listeye alınmalarına neden olmuştur. 4 Temmuz 1920’de Ankara Asliye Mahkemesi
isyan çıkarma girişiminde bulunanları gıyaplarında yargılayarak ilgili kararı vermiştir
241.
Eski Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri.- Yüzellilik listede 9 numara ile
237 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: A 13, Bt: 26 7.1932.
238 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 3.
239 Kenan
Esengin, Milli Mücadele’de Hıyanet Yarışı, Ankara 1969, s.104 vd.
240 T.C.
Genel Kurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi, İstiklal Harbinde Ayaklanmalar
(1919-1921), Ankara Genel Kurmay Basımevi, 1974, s. 73-80.
241 Cemil
Topuzlu, a.g.e, s.224.
53
yer almıştır. Tokat doğumlu olan Mustafa Sabri,
Tokat Rüşdiyesindeki öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’da Fatih
Medresesine devam ederek müderris olmuş, hocası Gümülcineli Köse Asım
Efendi’nin kızı ile evlenmiş ve onun yardımı ile II. Abdülhamit’in Yıldız’daki
kütüphanesine kitapçı olarak atanmıştır242. ||. Meşrutiyetin ilânından
sonra yapılan seçimlerde İTC üyesi olarak Tokat milletvekili seçilmiştir. Kısa
süre sonra cemiyetle anlaşmazlığa düşerek248 31 Mart’tan bir yıl
sonra Gümülcineli İsmail ile birlikte Ahali Fırkasını kurmuş, fırkanın
H.İ.F.’na katılmasıyla partinin ileri gelen adamı olmuştur244.
Fırka’nın meclis grubu ikinci başkanlığını yapmış, Mahmut Şevket Paşa
öldürülünce Roman’yaya kaçmış ve mütarekeye kadar burada kalmıştır245.
Ümmetçiliği savunan Mustafa Sabri, İkdam gazetesine yazdığı yazılarda, Milli
Meşrutiyet Fırkası kurulması yolundaki görüşlere karşı “milliyetçi bir fırkanın
kurulması zarardan başka bir şey getirmez” düşüncesini savunmuştur245
Mütarekeden sonra ülkeye dönüşünde H.İ.F.’in
yeniden örgütlenmesini sağlayarak başına geçmiştir. Damat Ferit kabinesinde iki
defa Şeyhülislamlık ettiği gibi bir defa da Sedaret Kaymakamlığı yapmıştır247.
H.I.F.’de başgösteren görüş ayrılıklarında Miralay Sadık Bey’e karşı bir
hizipbaşı olarak yeralmış, Ingiliz Muhipler Cemiyeti’ni ve Kuvayı Inzibâtiye’yi
desteklemiştir. Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla sonuçlanması üzerine İngiliz
Yüksek Komiserliği’ne sığınmış ve oğlu İbrahim Sabri ile birlikte Gümülcine’ye
gitmiştir248.
Sürgündeki hayatını Türk İkılâbı ve inkılâbın
önde gelenlerine karşıtlıkla geçinen Mustafa Sabri’nin Romanya’nın çeşitli
bölgelerinde yaptığı her faaliyeti diğerini bastıracak niteliktedir.
Mustafa Sabri’nin bu faaliyetlerini iki grup
altında ele alabiliriz.Bunlardan ilki basılı eserler yolu ile yaptığı
propagandalardır ki, içinde yayınladığı gazete ve kitaplar vardır.
Kitapçıklardan ilki; 1926 yılı içinde Iskeçe’de
bastırdığı “Türk’ün Başına
242 EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Bn: 4/A 3, Bt: 11.2.1932.
243 Soysal,
150'likler, s. 283.
244 T.G., 31 Mayısl938.
245 EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Bn: 4/A 3, Bt: 11.2.1932.
246 Soysal,
150'likler, s. 283.
247 T.G., 31 Mayıs 1938.
248 Soysal,
150'likler, s. 283.
54
Gelen: Şapka Meselesi” adını taşır2^.
Toplam 48 sayfadan oluşan bu kitapçık tamamıyla Atatürk’e, ileri gelen devlet
adamlarına ve inkılâplara saldırı ile doludur:
Mustafa
Kemal’in Anadolu’da zuhuru ile İstanbul’u taht-ı idaresine alıncaya kadar geçen
zamanı yani hilafetin, İslâmiyetin, milliyetin müncisi ve muhyisi gibi
muhafazakâr bir takım riya perdeleri arkasında oynadığı devirle nihayet
bulduktan sonra herif bu sefer inkılâpçı olarak sahneye çıkıyor.... bu ikinci
vaziyeti ile herif dünyada daha fazla şan ve şöhret ve Türkiye’de olmaktan
ziyade nüfuz ve makbuliyet iktisab ediyor. Bu kıta, şayan-ı dikkat değil midir?
Evet Mustafa
Kemal İzmir ve Lozan kahramanı iken Ankara Meclisi’nde yürütemediği
fikirlerini, şapka giydikten ve Türkiye’de şeriat-ı islamiyeyi kaldıracak
inkılâp kahramanı olduktan sonra daha suhuletle yürütüyor. Herifin İnkılap’dan
sonra kazandığı mevkii o derece mühim ki evvelce İzmir’i, onu elde edemediği
gibi şimdi de Musul’u İngilizler’e vermekle de nüfuz ve itibarından bir şey
eksilmiyor.
....Ne ise
Mustafa Kemal şapkasını koltuğunun altından çıkararak Türk Milletinin gözü
önünde ‘Bunun adına şapka derler’ diyerek ibtida kendisi giydiği gibi bütün millete
giydirdikten sonra daha ziyade büyüdü...”25®.
Şapka giyenleri kâfir olarak niteleyen Mustafa
Sabri, şapka giymeye zorlayanları da öldürmek ve yok etmek gerektiği
düşüncesindedir.
Sabri bu eserini; birincisi İskenderiye’den
Anadolu’nun doğu ve güneyine; ikinicisi Edirne’den Trakya’ya; üçüncüsü
Köstence’den Karadeniz sahilindeki kasabalara olmak üzere üç yoldan Türkiye’ye
sokmayı planlamıştır2^.
Haşan Hicabi2^2 kitabı,
Trabzon’a sokmaya çalışırken, eski polis komiserlerinden İbrahim Kadri de bir
Rum aracılığıyla Silistre-Tuna matbaasında kitabı çoğaltarak Mustafa Sabri’ye
yardımcı olmuşlardır2^.
Bu girişimlerden haberdar olan Dahiliye
Vekâleti, Başbakanlığa çektiği
249 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 1/B 12, Bt: 12Temmuz 1926.
250 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/C 9, Bt: 11.2.1932.
251 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 1/B-12, Bt: 11.2.1932.
252 İstanbul
Emniyeti Teftiş Heyeti eski reislerinden olan Trabzonlu Haşan Hicabi,
Nizamettin Kibar’ın evinde bir kaç Çerkezle birlikte koruma görevi yapmış, bu olaydan
önce Atina’dan köstence’ye gelmiştir.
253 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/A 3, Bt: 8.12.1926.
55
telde “(Türkün Başına Gelen: Şabka Meselesi)
ünvanlı hezeyannamenin Romanya ve Türkiye Müslümanlarına tevdi edildiği”ni
haber aldıklarından bahsederek, ülkeye girişinin engellenmesi için sınır ve
sahil vilayetlerine emir verildiğini haber vermiştir254.
Bir süre sonra İstanbul Postahanesi’ne gelen ve
içinde bu kitapları barındıran iki küçük pakete rastlanmış ve posta kanunu
gereğince çıkış yerine iadesine karar verilmiştir255. Kitapçığın
diğer firari ve yüzellililere de ulaştırmak isteyen Mustafa Sabri, Kıbrıs’ta
dağıtılmak üzere Sait Molla’ya da göndermiştir. Kitabın bir nüshası da burada
elde edilerek Hariciye Vekâleti’ne gönderilmiştir256.
Mustafa Sabri’nin ikinci basılı eseri,
Kahire’de basılmış olan, rejim ve İnkılâp aleyhinde yazılar içeren “Kavli
Filmere ve Merâre Netübi Akvars Mukaili Destülgrap” ya da “Kadın Hakkında
Sözüm” başlığı altında yazılan kitapçığıdır25?
1935’de Mısır’da kadınların serbestliği
konusunda “erbâb-ı kalem” ikiye ayrılmış, biri kadınların serbestliğini, diğeri
de örtünmesini savunmuştur. Örtünmeyi savunanlar düşüncelerini Kur’ana ve
Peygambere dayandırmışlardır. Diğerleri ise ise batıyı örnek alarak kadınların
hayata atılarak erkeklerle yarışırcasına çalışmalarından yanadırlar258.
Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun kurucularına ve inkılâplara hücum için her fırsatı
değerlendiren Mustafa Sabri bu tartışma zeminini kendisine uygun bulmuş,
tesettür taraftarlarını tutarak kitapçığını kaleme almış ve ağzına gelen her
şeyi söylemiştir. Şapka giymeye cehaletten başka hiç bir şeyin engel
olamayacağını söyleyen Mısırın genç kalemlerine karşı galeyana gelen Mustafa
Sabri, Türkler gibi İslâmiyet! arkasına alıp unutmadıkça şapka giymenin mümkün
olmayacağını iddia etmiştir.
Kitapçığın sonlarına doğru kadınlarla
erkeklerin karşılıklı görüşmelerine, bir arada bulunmalarına şiddetle karşı
çıkarak, akıl ve şeriat tarafından uygun olmayan bu duruma bir takım sosyal
engeller de olduğunu aksi taktirde korunamayarak temiz bir serbestliğin
olamayacağını savunmuştur256.
254 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/A 8, Bt: 30 K.E. 1926.
255 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/A 14, Bt: 20 K.S. 1926.
256 EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Sıra No: 3611.
257 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 5,
Bt: 2.8.1935.
258 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/C 5,
Bt: 1.8.1935.
259 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/C 5,
Bt: 1.8.1935.
56
İçeriği açısından oldukça zararlı görülen
kitabın Türkiye’ye girişi yasaklanarak, valiliklerden böyle bir kitapçığın il
sınırları içinde olup olmadığı sorulmuş, bu adla bir kitabın bulunmadığı Maraş,
Konya, İsparta (...) vilayetlerinden bildirilmiştir260
Mustafa Sabri’nin üçüncü Kitabı “Kuranın
Tercümesi Meselesi” adını taşır. Kitabın yazımı Kahire’de “Elbelag” gazetesinin
10.8.1932 tarihli nüshasından anlaşılmıştır26^. Kahire Konsolosluğu,
27 Eylül 1932’de kitabın çıkışını ve satılmaya başladığını Emniyet Genel
Müdürlüğü’ne bildirmiştir262.
Türkiye’de Kemalistlerin Kuran-ı Kerim’i
tercüme gayretine olumlu baktığını yazan gazete, tercümenin caiz olup
olmadığının incelendiğini, “Kemalistlerle, Müslüman halkın” uyuşamadığını ve
kemalistlere karşıt seslerin işitildiğinden bahsederek, sütunlarında Mustafa
Sabri’nin düşüncelerine yer vermiştir.
Mustafa Sabri’nin 1930’larda kaleme aldığı bu
eserinde ileri sürdüğü düşüncelerin bugün de tartışma konusu yapılıyor olması
oldukça düşündürücü ve bu açıdan oldukça da önemlidir.
Tercüme konusunda Mustafa Sabri’nin
düşüncelerine gelince; O’na göre:
“Ankara
Hükümeti bir vadide, Türkler başka bir vadidedir, onlar yine bütün ümmeti
müslimenin sultanı olan Kuranül Arabi’ye bağlıdırlar, ona isyan etmezler.”
“Kuranın tercümesinin caiz olduğunu
söyleyenler, Türk Milletinin Vahdet-i Islâm ile son rabıtasını kat ediyor ve
hata ediyorlar” diyen Mustafa Sabri, kitapçığına kuran tercümesinin dinen uygun
olmadığını söyleyerek son vermiştir262. Bu kitapçığını her tarafa
özellikle hocalara vakıflar müfettişi aracılığı 264 ile göndermiş ve
İslâm alemine bir hitapta bulunmuştur266. Eski Şeyhülislâm
kitapçıklar yolu ile açıkladığı ve yaydığı devrim karşıtı düşüncelerini
çıkarmış olduğu gazetesi ile de desteklemiştir.
“Haftalık, müstakil Müslüman gazetesi” olarak
22 Temmuz 1927’de,
260 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 5, 3/G 9, 3/G 10 ..
261 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 10, Bt: 23.8.1932.
262 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 9/G 1, Bt: 27 Eylül 1932.
263 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 5/E 7 ve devamı.
264 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 13, Bt: 9.12.1936.
265 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 12, Bt: 6.9.1932.
57
Iskeçe’de yayınlamaya başladığı “Yarın”
gazetesini “hakperest ve hakikatperver” olarak adlandırmıştır. Dinsizlik ve
densizliği güzel gösterenlerle mücadele edeceğini iddia ettiği Yarın’ın amacını
gazetenin nüshalarında açıklamıştır.
"... bu
mesleğinde gayri ilmi, fakat aynı zamanda, vazyi (bayağı) ve laim (yüze karşı
çekiştiren) cümleleri, havasın seviyesine yükselememekle beraber, avam
vicdanındaki ananevi kanaatleri yıkmayı istihdaf (amaç edinme) eden
şarlatanlarca öğütlerin, dinsizlik telkinlerinin, sefil mahiyetlerini meydana
koymaya iştigal edecektir. Teceddüt namı altında ileri sürülen hudutsuz
tecavüzlerin, geride bırakmak istediği dinî, ahlakî ve İçtimaî müessesata karşı
küstahlığındaki hayasızlık kuvvetine güvenmekten başka bir kudret ve kıymeti
olmayan cereyanları çoktan hafre-i (kazma) istihfaf (küçük görme) ve istiskâle
gömmüş olan büyük İslam efkâr-ı umumuyesi huzurunda, bu günkü dinsizliklerin
yarın da mevud (vadedilen) din inkılâbına nazaran irticadar bir halde kalacaklarını
izah ederken de; (Yarın), islamda samimi bir teceddüd arzusu perverde edenlere
usul-ü terakki ve tekamülü göstermeyi kendisine vazife bilecektir.
(Yarın)ın
mesleğini ecnebiye izah edebilmek için, biraz dünden de bahsetmek iktiza eder.
Hey hat! ki o çok uzun ve âlâm (kederler) ile meşheddir. O dün kil:
Dünkü
memleketimizin semasına girilmiş, hem rub (çeyrek) asırlık kızıl bir pencereden
ibarettir. Kudret-i tenviriyesi (ışıklandırma) sabık vatanın mukadderatında
büyük bir sarsıntıyı müteakib zuhura gelen selamet ve felaket sahillerinin
şiddetli medcezirlerinden, mahiyet-i inkılâbın şeraleler (kıvılcım) neşreden
delk (uğuşturma) ve temaslarından âlâm kalemlerimizle o dehşetli gecenin
cehennemi sahasında zalimlere ve zulümlere mahkum olup giden vekâyıın -sırası
düştükçe- sefahatına temas ede ede rûz merre (her günkü) vekâyııyla birlikte
yürürken... tenkit hüzmeleriyle delecek ve kanaatlerimizi birer birer izah
edeceğiz...”266
Yine Mustafa Sabri’nin Iskeçe’de 1 Temmuz
1927’de yazdığı ve Yarın’da yayınladığı manzum makaleye bakarak onun Atatürk’e
beslediği duyguyu çıkarmak kolay olacaktır. Diyor ki:
“... Türkü
bozkurda kaptıran, maymun gibi oynattıran, tutup bir gün şarktan garba attıran,
hem de yine Türklük ve inkılâp adlı müterakıs (gittikçe azalan) feci kurt
masalı:
Büsbütün oldu
mevcub-u nefret!
Kendi
cinsimden olsa bile lanet ona!
Dersem, değil
miyim haklı!
Bu kadar
iddia-i hürriyet eden
266
Asrilerin
esir-i aklı almıyor
Yarın, 22 Temmuz 1927; EGM
Arşivi, Dn: 12222-9/1.
58
Kara kuşlar
karar vermişler Beni iskâtı tabiyetten!
İşidip
kahkaha ile güldüm ben Ve teşekkür ettim işte... Fakat, Beni iskat edenler
etmiş halt!..
-267
Mustafa Sabri’nin yayınladığı ikinci gazete
‘Yarın’ın yerine çıkardığı Peyam-ı Islâm’dır20®. Ancak, diğer
Yüzelliliklerle birlikte Yunanistan’da çıkarılması Yunan hükümetince
kararlaştırılınca, o güne değin 5 nüsha çıkardığı gazetesini kapatmıştır2®9.
Mustafa Sabri, Türk devriminin önder ve
kadrosuna olan düşmanlığını kalemiyle sınırlı tutmamış, gittiği yerlerdeki
davranışlarıyla da desteklemiştir.
1927’de, Iskeçe’de Yarın’ı çıkarırken,
padişahçılık lehinde gizli propagana yapan270 Mustafa Sabri, ailesi
ile birlikte Mısır’a gitmek istemiş, ancak Mısır hükümeti, Ankara’daki Kemalist
hükümetin hatırına binaen onun Mısır’a gelmesini kabul etmeyince Atina’da
yerleşmiştir. Burada dostlarına hitaben yayınladığı bir broşürde;
“...İzmir’in
Ankara ordusu tarafından fethi meselesi daha kimse tarafından unutulmadı.
Görülen bu başarı, Türklere ve islamiyete büyük zarar vermiş, ondan hasıl olan
kuvvet ve şöhret Türkleri korkutmuş ve onları İslâmiyetten ve Müslümanlıktan el
çektirmekle neticelenmiştir...271
diyerek faaliyetlerine yeni destekçiler
aramıştır. Bir ara Yunanistan’da matbaası kapatılan Mustafa Sabri’ye Yunan
hükümeti 50 bin drahmi tazminat vermiştir272.
Mustafa Sabri, Yunan hükümeti tarafından diğer
Yüzelliliklerle birlikte Yunanistan’dan çıkarılması üzerine Yugoslavya’da
yerleşmek istemiştir. Ancak, Yugoslavya Hariciye Nazırı Mösyö Marinkoviç,
Türkiye’nin Belgrad Elçisini durumdan haberdar ederek görüşünü almak
istemiştir. Büyükelçi, Mustafa
267 Yarın, 29 Temmuz 1927; EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1.
268 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/E 5.
269 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 3, Bt: 30.1.1931.
270 EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Sıra No: 3611, Bt: 11.5.1927.
271 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/E 1,2, 3, 4, Bt: 16.3.1930
272 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/A 3 12, Bt: 23.9.1931.
59
Sabri’nin aleyhdarlığına önem veriliyormuş gibi
görünmemek için, sorunun Türkiye’ye ait olan kısmına dokunmadan, ihtiyatlı bir
dille hocanın Yugoslavya’ya gelir gelmez gazete çıkarmak ve mevki edinmek
isteyeceğini, bu suretle Yugoslavya’da yaşayan Müslümanlar arasında ayrılık
yaratarak hükümetin başına bela olacağını, Yunanistan’dan da bu yüzden atıldığını
söyleyerek kararı kendilerine bırakmışkır. Sonuçta, ülkesinde bir hoca
sınıfının oluşmasına izin vermeyeceğini söyleyen büyükelçi, cevabının olumsuz
olacağını bildirmiştir.278
Yugoslavya’ya kabul edilmeyen Sabri Hoca İran
için vize istemiş, ancak o da verilmemiştir.274 Bunun üzerine Sabri
ve oğlu Cemiyet-i Akvam Nansen Şubesi Atina temsilciliğine son başvurularında,
Cemiyet-i Akvam’ca vize ettirilebilecek herhangi bir İslâm ülkesine gitmeye
hazır olduklarını söylemişlerdir275. Gitmek istediği ülkenin İslâm
olmasındaki ısrarı, İslâm olmayan bir ülkede forsunu yürütemeyeceği korkusundan
olsa gerektir.
Nihayet Mustafa Sabri, oğlu ve damadı Ali Vasfi
ile birlikte Mısır için vize almış276, İskenderiye’ye geçerek,
Kahire civarındaki damadına misafir olmuştur277.
İnkılâbın en büyük düşmanlarından biri olan ve
koyu bir saltanatçı sıfatıyla Yunanistan’da kalem ve diliyle aleyhte her türlü
tahriklerde bulunan Mustafa Sabri, Şeyhülislam ünvanından yararlanarak Mısır’da
kendi ayarındaki muhaliflerle birleşerek, inkılâp aleyhindeki tutumlarına devam
etmiştir278. 686’nın 93 nolu raporuna göre;
Mısırda bulunan ve iki cepheli politika takip
eden Yahya, M. Sabri, Doktor Selahattin Ali, Miralay Sadık, Eczacı Sami,
İşkenceci Rıfkı ve kardeşi Lütfi ile Mustafa Sabrinin oğlu İbrahim,
Helyopolis’te Şehzade Mehmet Nizamettin’in villasında toplanarak siyasi durumu
görüşmüşler ve Ingiltere’nin yardımını sağlamak üzere Vehip'in Ingilizler
yanında girişimlerde bulunmasını kararlaştırmışlardır. Bunun üzerine Vehip,
Entellijans Office ile ilişkiye girmiştir279.
273 EGM
Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/E 9, Bt: 25.Nisan.1931.
274 EGM
Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 1, Bt: 23.11.1931 (681 ’in raporu).
275 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1,
Bn: 4/C 2, Bt: 17.11.1931.
276 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 3, Bt: 9.12.1931.
277 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/A 3, Bt: 15.1.1932.
278 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 3, Bt: 9.12.1931.
279 EGM
Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: ?, Bt: ?.
60
Diğer istihbarat görevlisi 681’in gönderdiği
rapordan anlaşıldığına göre, İskenderiye’den Suriye tarafına geçeceği şüphesine
karşı Vehip’e “Mustafa Sabri’nin Papa’nın huzuruna çıktığını, hatta şapka
giydiğini ve Gümülcineli ile birlikte şapkalı fotoğraflarının bulunduğunu”
söyleyerek ikisinin arasını açmak istemiştir280.
Vahdettin’in hayatta olduğu zamanlarda San
Remo’da Mehmet Ali, Gümülcineli İsmail, Vehip, Miralay Tahir ile birlikte “Ordu
ve Millet Cemaat l'nkılâbiyesi” adlı bir cemiyet kuran Mustafa Sabri,
Vahdettin’den aldıkları bin Ingiliz lirasını paylaşamayınca cemiyeti dağıtmış
ve arkadaşlarından ayrılmıştır28"L Mustafa Sabri, Kahire’ye
gittiğinde arkadaşlarıyla yeniden buluşmuştur.
Ailesi ile birlikte Kahire’ye gelen Mustafa
Sabri282, eski halife Abdülmecit ile saltanatı ihya ve iade için
etrafına topladığı yandaşları Miralay Sadık, Sabri, Doktor Sefahattin, Şehzade
Şevket ile birlikte cemiyetler kurmuş ve cemiyet adına para çekmiştir. Örneğin
Hindistan Müslüman Cemiyeti Başkanı Şevket Ali’den bin İngiliz lirası almıştır.
Mısır ve Suriye’deki Müslüman cemiyetlerinden de para aldıkları anlaşılan
Mustafa Sabri ve yandaşlarına Ingilizler de yardımcı olmuşlar, ancak
Taşnaksutyun ve Kürtler, bunların kurdukları cemiyetleri önemsemeyerek para
vermemişlerdir288 ki bunda, daha önce dolandırılmış olmalarının
etkisi de büyüktür.
Kahire’de bulunan muhbirin raporuna göre;
Mustafa Sabri, buradaki Türk ve Müslüman hükümet aleyhine teşvik için bir
gazete çıkarma girişiminde bulunmuştur284.
“İslâmiyete,
ananat-ı milliyeye vurulan bu darbeyi hazm edemem. Gazete ile feryat ederek
İslamları ve uyuşturulmuş Türkiye halkını uyandırmak benim vazifemdir”
diyen Mustafa Sabri, bu vazifeyi de çıkarmayı
düşündüğü gazetesi aracılığı ile yapmak istemektedir285.
Kudüs’te Hintlilerin yardımı ile Kahire’de
bulunan Cami-ül Ezher gibi bir
280 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/B 14, Bt: 2.12.1931.
281 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, 2/E 11, Bt: 26.7.1931.
282 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/C 12, Bt: 16.1.1932 (bu tarihten üç gün
önce gelmiştir).
283 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/A 1, Bt: 24.5.1932 (727’nin raporu).
284 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 29.6.1932.
285 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 5, Bt: 29.6.1932.
61
medrese açmak isteyen Mustafa Sabri, kendisinin
de burada görevlendirilmesini düşlemiştir286.
686’nın raporlarında Cumhuriyetin ileri
gelenlerinin büyük düşmanı ve din perdesi altında çıkarlarını sağlamaya çalışan
berbat bir adam olarak nitelendirilen Mustafa Sabri, 681 tarafından ise,
şeyhülislamlığı zamanında “bab-ı meşihatı bir kerhane haline” getimekle
suçlanmıştır.287
Hoybun Cemiyeti ile sıkı ilişkisi olduğu
anlaşılan Mustafa Sabri’nin, Savuçbilek civarında Şafiilerin Şeyhi Ahmed’e
verilmek üzere “T.B.M.M Hükümeti’nin din düşmanı olduğu ve aleyhinde kıyam
etmenin farz olduğuna dair” Hoybunculara fetva vermesi288 üzerine
Genel Müftülük bu havalide incelemelerde bulunmuştur. Bir ara Vehiple araları
açılan ve selamlaşmayı kesen Mustafa Sabri289, Kahire’de bir yandan
Kur’anın tercümesi ile ilgili kitabını herkese dağıtırken, diğer yandan kiminle
konuşursa konuşsun;
“Cumhuriyet
son senesini yaşamaktadır. Sabık Osmanlı İmparatorluğu, Yıldırım
Beyazıt vakasını mütakip husule gelen (fasıla-i saltanat) vakası gibidir. Bu
mesele Timurlenk tarafından Sivas’ta başladığı gibi inkılâbın ilk meclisi de
Sivas’ta vukua gelmiştir. Tarih tekerrürden ibarettir”290
diyerek Anadolu’daki hükümetin geçici olduğu
yolundaki düşüncelerini açıklamıştır. Yine bu konuşmalarında Kur’anın tercümesi
aleyhindeki sözleri dikkat çekmiştir291.
Çeşitli zamanlarda gerek Kudüs’te, gerek
Kahire’de kongreler düzenleyen Mustafa Sabri’ye Ermeni Komiteceleri para
yardımında bulunmuştur. Kahire’de Vehip ve Mustafa Sabri’nin başkanlığı altında
toplanan kongreye, Suriye’den üye olarak katılacakların masrafları da bunlar
tartından karşılanmıştır292.
Ermeni komitecelerinin bunlarla ilişkileri para
ile sınırlı değildir. Mustafa
286 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 5, Bt: 29.6.1932.
287 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 5, Bt: 29.6.1932.
288 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/B 1, Bt: 1.8.1931.
289 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/C 13, Bt: 23.81931.
290 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/E 11, Bt: 18.6.1932.
291 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 9/G 1, Bt: 31.8.1932.
292 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 3, Bt: 12.3.1932 - EGM Arşivi, Dn:
12222-9/2, Bn: 4/A 1 ,Bt: 18.6.1932. (682’nin raporu).
62
Sabrı, Taşnaksutyunların Marsilya’da toplanan
kongresine iki üye göndermiştir293. Faaliyetlerine devam eden
Ermeniler, Kürtler ile Yüzelliliklerden Mustafa Sabri, Mehmet Ali ve Abidin ile
ilişkiye geçerek, silah sağlamak üzere Hollanda’ya bir Ermeniyi
göndermişlerdir. Bu silahlar Türkiye’ye sokulmak üzere Suriye limanlarına
geçirilmiş294 ve Kazancıoğlu Natan ismindeki bir başka Ermeni
aracılığı ile de gece, yelkenliyle, İskenderun yolundan Türkiye’ye
nakledilmiştir295
Kürtlerle birlikte hareket ederek, Iran
sınırındaki Türklerin ekonomik bunalımlarından yararlanarak, halkı
ayaklandırmak, bu girişimlerinde başarıya ulaştıktan sonra büyük bir kumandanı
naip yaparak, bir sene sonra halifeyi getirmek düşüncesinde olan Ermeni,
Yüzellilik, Taşnaksutyun, Kürt ileri gelenleri ve halife yanlılarının çeşitli
zamanlarda topladıkları kongrelerine, Türk inkılâbına karşıt olan Osmanlı Bankası tarafından da parasal yardım yapılmıştır295.
Bu arada diğer Yûzelliliklerle birlikte
Cemiyet-i Akvam’a başvurarak para isteyen Mustafa Sabri, bu başvurularının
ciddileştirmek için eski Halife Abdülmecid’den de Cemiyet-i Akvam başkanına bir
tavsiye almak istemiş29^, ancak başarılı olamamıştır.
Vehiple tekrar birleşen Mustafa Sabri, mütareke
sırasında Moskova’da oluşturdukları Cemiyet-i Islâmiye’yi yeniden canlandırarak
Türkiye’nin, Cemiyet’i Akvam’a kabulünü protesto etmişlerdir295.
Anadoludaki hükümetin geçici olduğu ve birgün
yıkılacağı ümidi ile yaşayan Hoca Sabri, İmam Halid’e gönderdiği mektubunda bu
ümidini açıkça gösterir;
“Anadolu
ahalisi açlıktan ölüm derecesine gelmiştir. Aldığım mektuplarda yakın günlerde
erkân-ı hükümete karşı bir suikast tetertibinden ümitvar olabiliriz, Halidciğim
fazla ye’se kapılma, eyi günler önümüzdedir”299
293 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 30.7.1932.
294 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 5.4.1932.
295 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 18.6.1932 (682’nin raporu).
296 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/D 13, Bt: 23.3.1932 (Paris
Konsolosluğundan).
297 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 3, (186’nın raporu).
298 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/G 12.
299 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/G 12.
63
Günler Halid için iyi olmuş mudur bilinmez. Ama
Mustafa Sabri için pek iç açıcı olamamıştır. Rüyalarına ve ümitlerine kavuşamayarak
sürgündeki hayatını geçiren, bu arada oğlu ve eşi ile birlikte Mısır
vatandaşlığına giren Mustafa Sabri aftan sonra ülkeye dönmemiş ve hayatını
sürgünde noktalamıştır.
Eski Adliye Nazırı Ali Rüşdü.- listenin 10. sırasında kayıtlıdır. Aslen Hersek’lidir.
İttihatçılara karşı beslediği muhalefet duygusunu İstiklâl Savaşı’nın
kahramanlarına aktarmıştır. Firariler arasında Mısır’a giderek bir süre kalmış,
büyük sefaletler içinde yaşadıktan sonra300 Saraybosna’ya geçmiştir.
Saraybosna’da Nüvvap mektebinde önmuallimlik
yapan Ali Rüşdü, Mitroviçe’ye gelerek kayınpederine ait bir evin birikmiş
kirasını almaya çalışmış, başarılı olamayınca Belgrad’a geçmiştir. Burada
kaldığı süre içinde kayda değer bir hali olmamıştır301. Belgrat’tan
yaşamının sonuna kadar kalacağı Saraybosna’ya ikinci kez gelen 302
Rüşdü’nün iki oğlu vardır. Bunlardan Mehmet Rebi303 Saraybosna’da
çıkan “Veçerna Peşte” ve Belgrat’ta yayınlanan “Vereme” gazetelerinde
muhabirlik yapmış ve makalelerini “Istanbulisler” rumuzuyla yazmıştır304.
Diğer oğlu îmadettin ise, İstanbul’da Şehzadebaşı’nda oturmuş ve Riga Seyahat
Acentesi’nde tercümanlık yapmıştır305.
Ali Rüşdü, Saraybosna’ya ikinci gelişinde Şer’i
Hakim Mektebi’nde muallimlik yapmıştır306.
Damat Ferit kabinesi’nde Adliye Nazırlığı
yapmış olan Ali Rüşdü 25 Nisan 1934’de Bosna’da kalp krizinden ölmüştür307.
Ziraat ve Ticaret Eski Nazırı Cemal
(Artin).- listenin 11 numarasına
kayıtlıdır. Antalya’nın l'bradi kazasında 1862 yılında doğumuştur. Fatih
Rüşdiyesi’nde okumuş, bir süre Mülkiye Mektebi’nin yüksek kısmında devam
300 T.G., 31 Mayıs 1938.
301 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/E 12, Bt: 5 Haziran 1929.
302 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/E 13, Bt: 20 K.E. 1932.
303 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 5.
304 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 1, Bt: 24.1.1933
305 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 5, Bt: 25.2 1933.
306 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 4, Bt: 26.3 1933.
307 EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 8, Bt: 28.4 1934.
64
ettikten sonra 1884’de Nahiye Müdürlüğü,
1887’de Ünye, daha sonra Midyat, Avanos, Bala, Hamidiye, Divriği, Nevşehir ve
Alaiye kaymakamlıkları yapmıştır. 1903’de Kerkük Mutasarrıflığı, 1912’de Elazığ
Valiliği’nde bulunmuştur. 1 Mayıs 1915’de emekliye ayrılmış, 1918’de H.İ.F.’in
adamı olarak Konya valiliğine atanmıştır-308. Bozkır isyanı üzerine
Milli Kuvvetler Konya’ya geldiği zaman İstanbul’a kaçarak 4 Mart 1919’da
kurulan birinci Damat Ferit kabinesine Dahiliye Nazırı olarak girmiştir333.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucuları
arasındadır. Koyu bir ittihatçı düşmanı olarak, en koyu Ermeni taraftarı bile
300 bin Ermeni’nin öldürdüğünü ileri sürdüğü bir sırada, ölü sayısının 800 bin
olduğunu söyleyerek ittihatçılardan intikam almaya çalışmıştır31 Q.
Bu nedenle Ermeniler tarafından sevilmiş ve tutulmuştur311. Anadolu
direnişini kırmak için elinden geleni yapmış, Sevr antlaşmasını onaylayanlardan
biri olmuştur.
7 Ekim 1922’de “Sineya” vapuruyla Romanya’ya
giden312 ve Köstence’de313 bir Rum kadının evinde oturan
Keşmirizâdeler’den Cemal, Türkiye’de bulunan çocuklarının gönderdiği para ile
geçinmiştir314.1923 Ağustos’unda vatan hainliği suçundan gıyabında
yapılan yargılamada idama mahkum edilmiştir315.
Konya valiliği sırasında Ermeni tehcirini
önlediği gerekçesiyle Ermenilerce sevilip ve tutulan Cemal Bey 686’ye göre
hiçbir işe yaramayan aciz ve korkak 318 687’ye göre ise bir
kahvehane siyasetçisidir317.
1932yılnda oğlunun ölümünden sonra her şeyden
elini ayağını çeken Cemal318 siyasetle uğraşmayarak, Mustafa
Kemal’e, İsmet Paşa’ya ve Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği mektuplarla af
talebinde bulunmuştur.
308 Soysal,
150'likler, s. 272.
309 T.G.,
31 Mayıs 1938.
310 Soysal,
150'likler, s. 273.
311 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C
3.
312 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: A 9, Bt: 8.10.1340.
313 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 8, Bt: 1 Haziran 1932.
314 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 7, Bt: 16 Şubat.1935.
315 Soysal,
150'likler, s. 273.
316 EGM
Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 3.
317 EGM
Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 7.
318 EGM
Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 9, Bt: 20 K.E. 1932.
65
Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği mektubunda,
Lozan Anlaşması’nın imzalanması sırasında 150 kişinin af dışında kalacağı
söylentilerine karşı, bunların kimler olabileceğini düşündüğünü söyleyerek ve
bu kişileri mektubunda maddeler halinde suçları ile birlikte sıralayan Cemal
Bey, kendisinin bu suçların hiç birisine dahil edilemeyeceğini söyleyerek
affedilmesini istemiştir319.
Cumhuriyetin 10. yılı nedeni ile bir af kanunu
gündeme geldiği zaman bu taleplerini arttırarak Mustafa Kemal Paşa’ya üç mektup
yazmıştır. 11 Ağustos 1933’de yazdığı ve bir kopyesini de İsmet Paşa’ya
gönderdiği mektubunda;
“Usulü
dairesinde bir pasaport alarak Avrupa’ya gittiğini, milli hükümetin kurulmasından
sonra ülkeye dönerek Cumhuriyetin adil hakimleri huzurunda hesap vererek tüm
suçlardan mahkemece aklanıp beraatine karar verildiği halde isminin bu karardan
önce listeye dahil edilmiş olduğu için sınır dışına çıkarıldığım"
söyleyerek Cumhuriyetin bu yılkı bayramını
ülkesinde geçirmek isteğinde olduğunu belirtmiştir320.
11 Kasım 1933 tarihli ikinci mektubunda ise;
vatana hançer saplayanlardan biri olmadığını, bunların ele başlarının Fethi
Bey’in akrabası olan Dahiliye Nazırı Reşit Bey’in olduğunu ve kendisinin de
onun suçlarının cezasını çektiğini, vatana kırk yıl hizmet ettiğini ve
meşrutiyetin ilânı uğrunda Sultan Hamid’in zindanlarına gönderildiğini
söyleyerek, kendisine yapılan haksızlığın telafisini Cumhuriyet Hükümeti’nin
adaletinden istemiştir321.
Cemal Bey’in son mektubu 27 Ekim 1937
tarihlidir. Köstence’de bulunduğu ondört sene zarfında günlerinin sadakatle
geçtiğini, yaşının yetmişbeşi bulduğunu söyleyen eski Dahiliye Nazırı, en büyük
arzusunun ömrünün son günlerini vatanında ve ailesinin yanında geçirmek
olduğunu söyleyerek bu ricasının kabul edilmesini istemiş, ancak tüm bu
istekleri 1938 affına kadar olumlu sonuç vermemiştir322.
Eski Bahriye Nazırı Cakacı Hamdi (Paşa).- listede 12 numara ile yer almıştır. Kürt Hamdi de
denilmektedir. 1858 Sivas doğumludur. Asıl adı Ahmet Hamdi (Abuk)’ dir.
Kafkasya kökenli bir ailenin oğludur. Harp Okulu’nu Piyade Subayı olarak
bitirmiş ve Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun
319 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 14.
320 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 13, Bt: 11.8.1933.
321 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 4, Bt: 11.11.1933.
322 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 9, Bt: 27.10.1937.
66
olmuştur. Ateşemiliterlik yapmış, Mirliva,
ardından da Ferik olmuştur. Balkan savaşlarındaki tutumuyla ITC’nin
düşmanlığını kazanmış, Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı olmasından sonra emekliye
sevk edilmiştir3*^ İttihatçılar zamanında muhtelif askeri gruplar
içinde yer aldığı gibi, Mütareke Dönemi’nde de aynı yolu izlemiştir33^
Birinci Damat Ferit Hükümeti’ne Harbiye Nazırı olarak girmiş, ikinci hükümette
Meclis-i Has vekilleri arasında yer almış, Üçüncü Damat Ferit Hükümeti’nde
Nafıa Nazırlığı ve Bahriye Nazır Vekilliği yapmıştır325.
İstanbul’un kuruluşundan sonra önce
Yunanistan’a kaçan Cakacı Hamdi daha sonra Tiran’a geçmiştir. Osmanlı Parlamentosu’nda Berat Mebusu ve Arnavutluk’un ilk hükümet
başkanı olan İsmail Kemal’in damadı olan Hamdi Paşa’nın eşi, bir kızı ve
Arnavutluk’ta Nafıa Nezareti’nde memur olan oğlu burada oturmaktadır ve o da
ailesi ile birlikte oturmak üzere Tiran’ı seçmiştir326.
Yunan hükümeti tarafından verilen bir
pasaportla Arnavutluk’a giden327 ve 186 tarafından Yunan casusu
olmakla suçlanan328 Cakacı Hamdi’nin Yunan Bahriye Nezareti
tarafından görevli olarak Arnavutluk’a gönderildiği329 haberi
üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğü harekete geçerek Tiran Maslahatgüzarlığımdan
Hamdi’nin hükümet aleyhinde faaliyeti olup olmadığını sormuş, varsa bu görevin
ne olduğunun araştırılmasını istemiştir330. Tiran’a geldikten sonra
Askeri Takaüt Sandığı’na atanan Hamdi Paşa askerî ve mülkî sandıkların
birleşmesi üzerine görevi iptal edilince açıkta kalmıştır331. Bunun
üzerine Ahmet Zago’ya başvurarak Tiran’daki Askerî Idadisi’nin topografya
öğretmenliğine tayinini istemiş ve ayda 25 Napolyon altın maaşla bu göreve
atanmıştır332.
1935 yılı başında Arnavutluk’ta Cakacı Hamdi
dışında kimse yoktur.
323 Soysal,
150'likler, s. 136.
324 T.G., 31 Mayıs 1938.
325 Soysal,
150'likler, s. 271.
326 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 4, Bt: 29. Haziran 1929.
327 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 13, Bt: 24.2.1933.
328 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 12, Bt: 20
K.E. 1932.
329 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 8, Bt: 12.10.1929.
330 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 11, Bt: 11.12.1932.
331 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 13, Bt: 24.02.1933.
332 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 6-7, Bt: 8.9.1929.
67
Arnavutluk’un işgali üzerine333
kendisine verilen tercüme işleri kesilmiş, oğlu Sinan da bütçe tasarrufu
dolayısı ile açığa alındığından ailesi ile birlikte maddi sıkıntı çekmişlerdir.
Bu sıkıntılara eşinin ölümü de eklenince Hamdi Paşa manen sarsılmış evine
kapanarak nadiren dışarı çıkmıştır.
İşgal ile birlikte işsiz ve parasız kalan Hamdi
ve ailesi bu defa da yurda dönmek için girişimlerde bulunmuşlardır. 1938 affını
takip eden günlerde Tiran Ortaelçiliği’ne başvurarak ailesi ile birlikte
Türkiye’ye dönmek için gerekli olan muamelelerin yapılmasını isteyen ve olumlu
cevap alan Hamdi Paşa ve ailesi mali sıkıntıları yüzünden bu fırsatı
değerlendirememiştir 334.
Bunun üzerine 3 Kanun-u Evvel (Aralık) 1942’de
Türkiye’nin Tiran Konsolosluğu’na verdikleri dilekçede, zaten varolan mali
sıkıntılarının l’talyan- Yunan Savaşı dolayısı ile arttığı için bir süre daha
Arnavutluk’ta kalmak zorunda olduklarından bahsederek ailesini oluşturan
oğulları Sinan ve Adnan, kızı Suzan, Adnan’ın eşi Zekiye ile ikibuçuk yaşındaki
oğulları Orhan’ın Türkiye’ye gitmek üzere hareketleri için gereken muamelenin
konsoloslukça yapılmasını rica etmiş335, ancak bu sırada ülkeye
dönmeleri uygun görülmemiştir336.
Tiran’da kaldığı sürede Arnavutluk tabiyetini
alan Cakacı Hamdi, konsolosluğa yazdığı mektubun bir benzeri ile 12 Mayıs
1943’de “Hörmetli Şefimiz İsmet İnönü” başlığını taşıyan bir mektupla İnönü’ye
başvurmuş ve dönüşleri için izin istemiştir33?. Mektubuna olumlu
yanıt alamayan Cakacı Hamdi Paşa, aftan sonra dönemeyenler arasındadır.
Eski Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin.- Yüzellilik listenin 13. sırasında yer almaktadır. 1867
İstanbul doğumludur. Abdülhamit’in sadrazamlarından Avlonyah Mehmet Ferit
Paşa’nın damadıdır. Çeşiti ülkelerde konsolosluk, şehbenderlik ve elçilik
yapmış, daha sonra Hariciye Nezaret Müsteşarlığına atanmıştır. Dördüncü Damat
Ferit Hükümeti’nde Maarif Nazırıdır336. Dört aylık nazırlığı
süresinde Sevr Andlaşmasını imzalayanlardan biri olarak listeye alınmıştır.
Yüzellilik listenin ilânından önce ülkeyi terkedenler
333 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 13, Bt: 29.11.1942.
334 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 4 , Bt: 29.1.1935 (Tiran Ortaelçisi Yakup
Kadri (Karaosmanoğlu)’nin raporundan).
335 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 8 , Bt: 3 K.E. 1942.
336 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 6 , Bt: 28.1.1943.
337 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: D 9.
338 Soysal,
150'likler, s. 287.
68
arasındadır339.
Sürgündeki hayatını Fransa’nın Nice kentinde
geçiren349 Fahrettin, eski halife Abdülmecit’in evinin yanında
“Bella Vista” apartmanında oturmuş, Ferit Paşa’nın kızı olan eşi Feyziye
Hanım’ın parası ile geçinmiştir34^. Mecit ile sık sık görüşen
Fahrettin, onun mabeynciliğini yapmıştır342. Haydarabad prensleri ile
Dürrişehvar ve Nülifer Hanımların Abdülmecid’in Nice’deki villasında düzenlenen
nikah törenlerinde Rumbeyoğlu Fahrettin’de bulunmuştur343. 1933 yılı
içinde de yüreğindeki vatan hasreti kabararak af talebinde bulunmuştur.
10 Ağustos 1933’de Nice-Semiye’den Mustafa
Kemal Paşa’ya “Gazi Hazretlerine” başlığı ile yazdığı ilk mektubunda; “Nice’de
siyasi bir amaçla değil, eşinin kardeşleri burada olduğu için yerleştiğini,
burada bütün Türklerle görüştüğünü ancak siyasetle uğraşmadığını, öteden beri
emelinin Cumhuriyet idaresi olduğunu” söylemiştir. Sevr Andlaşması’nı Hadi Paşa
ile Rıza Tevfik ve Reşad Halis’in imzaladığı halde kendisinin onların yanında
Yüzellilik listeye alındığını iddia eden Fahrettin Bey, “Eğer Ferit Paşa
Kabinesi’nde bulunduğu için bu cezaya layık görüldüyse, Paşanın çeşitli
kabinelerinde görev alanların pek çoğunun Türkiye’de bulunduğunu” söyleyerek
hayatını ülkesinde tamamlama isteğinin kabul edilmesini istemiştir344.
Mektubun bir kopyesini de İsmet Paşa’ya göndermiştir345.
İkinci mektup ise aynı yerden 15 Ağustos 1933
tarihli “Paşa Hazretleri” başlığı ile yazılmıştır. On senedir sürgünde
olduğunu, ne kusuru varsa cezasını çektiğini söyleyerek;
"...
Siz, memleketi kurtardınız, ihya ve imar ettiniz, alem-i siyasette büyük bir
mevki verdiniz. Hiç bir Türk yoktur ki buna müftahi olmasın”
girişinden sonra, Mustafa Kemal’in “merhamet ve
adeletine” sığınarak affını istemiştir346. İstemiştir ama onun da bu
isteği ancak 1938 affından sonra gerçekleşecektir.
339 T.G., 31 Mayıs 1938.
340 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 5,
Bt: 20 K.E.1932.
341 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 12,
Bt: 23.11.1935.
342 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 6,
Bt: 26.2.1933.
343 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 4,
Bt: 13 T.S.1931.
344 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 7-8,
Bt: 10.8.1933.
345 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 9,
Bt: 10.8.1933.
346 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/D 10,
Bt: 15 Ağustos 1933.
69
Eski Ziraat ve Ticaret Nazırı Kızılhançerii
Remzi.- listede 14 numarayla yer almıştır.
Erkân-ı Harp feriklerindendir. Sevr Antlaşması’nı imzalayanlar arasındadır347.
Yüzellilik listenin oluşturulmasından önce ülke
dışına çıkarılarak Münich’e gönderilen348 Remzi Paşa, tedavisi
mümkün olmayan bir akıl hastasıdır. İstanbul’da oturan eşi Ayşe Mediha Hanım 7
Ağustos 1933’de Dahiliye Vekaleti’ne verdiği dilekçe de Erkan-ı Harbiye
ferikliğinden emekli olan eşinin hastalığının İstanbul’da başladığını, Zeynep Kamil
ve Fransız hastanelerinde tedavi edilirken doktorlarından Hayrullah ve Mazhar
Osman Beylerin ısrarı ile Avrupa’ya gönderildiğini ve on iki senedir Münih’te
şifası olmayan bir cinnet yaşadığını doktor raporuyla belgelemiştir. Listeye
alındığı günlerde hastalığının en şiddetli zamanını yaşayan eşinin durumundan
haberi bile olmadığını belirterek tüm servetini tedavisine harcadığını eşinin
hastalığına bizzat özen göstermek için hakkındaki kararın kaldırılmasını
istemiştir 34°.
Dahiliye Vekaleti, Kızılhançerii Remzi’nin
Lozan Antlaşmasına ekli Genel Af Protokolünde, af dışı bırakılan 150 kişilik
listeye dahil olması dolayısı ile memlekete dönmesinin imkânsız olduğunu
19.8.1933 tarihli cevabi yazısı ile bildirmiştir350.
Sürgünde hastalığı dolayısı ile bir faaliyeti
olmayan Hüseyin Remzi Paşa, 30 Eylül 1934’te Münich’te ölmüş ve 1 Ekim 1934’te
burada gömülmüştür35^. Remzi Paşa’nın kızı Pakize Hanım babasının
cenazesini Türkiye’ye getirmek istemiş352, ancak 1927 tarihli
Vatandaşlıktan Iskat Kanunu, Yüzelliliklerden ölenlerin cenazesinin ülkeye
getirilmesini uygun bulunmadığından353 bu isteği kabul edilmeyerek
uygun bir dille kendisine
347 T.G., 31 Mayıs 1938.
348 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: A 12.
349 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: A 9, Bt: 7.8.1933.
350 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: A 8, Bt: 19.8.1933.
351 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 3, Bt: 26.10.1934.
352 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 6, Bt: 8.10.1934.
353 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 7. Daha önce ölen Ali Nadir Paşa’nın
cenazisinin de ülkeye getirilmesine izin verilmemiştir. Bu konuda sadece,
ülkeyi gayri muntazam pasaportla terkedenlerden ölenlerin cenazelerinin
memlekete girmesine -önceden Dahiliye Vekâleti’ne haber vermek şartıyla- izin
verilmiştir. 1924’te ölen Dahiliye Nazırı Adil Beyin cenazesinin ülkeye
getirilerek gömülmesi ise, bu tarihte vatandaşlıktan çıkarma kanunun yürürlükte
olmamasından kaynaklanmıştır.
7Q
bildirilmiştir354.
1.3. Sevr Andlaşmasını İmzalamakla
Görevlendirilen Heyet Üyeleri
Paris’te Galip Devletler tarafından son şekli
verilerek Osmanlı Devleti’ne sunulan Sevr
Andlaşması, 10 Ağustos 1920’de, görevli heyet üyeleri tarafından kabul ve imza
edilmiştir355. Bu antlaşmayı onaylayanlar vatan hainliğinden dolayı
çeşitli cezalara çarptırıldıktan sonra antlaşmayı imzalayan delegeler için
Topçu Ihsan (Eryavuz) Bey’in başkanlığındaki Ankara İstiklâl Mahkemesi 7 Ekim
1920’de bir delegasyon yayınlayıp, haklarında idam kararı vermiştir.
“Bugünkü
ahvâl dolayısıyla kendilerine tebligat vesaire gibi kanuni merasim yapılması
imkânsız bulunmuş olan İstanbul Hükümeti Sadrazamı Ferit, Ayan’dan Hadi, Rıza
Tevfik ve Bern Sefiri Reşat Halis haklarındaki muhakemenin gıyaben icrasına
ittifakla karar verildikten sonra keyfiyyetin icabı müzakere
olundukta;....bütün milletin mukadderatına el koymuş bulunan .... gâye-i
âmaline aykırı ve izin ve müsadesine iktiran etmemiş bir surette Sevr
Muahedesini düşmanlarla müzakere ve imza ettikleri ve bu yüzden bir çok
memleketlerin düşmanlar eline geçerek memleketimizin tahribine ve Osmanlı
vatandaşlarının kati ve imha ve ırzlarının payimâl ve mallarının yağmasını
kolaylaştırıp ve her gün Müslümanlarla Osmanlı
tebaası arasında nifak ile kital tertip eyledikleri derece-i subuta varmış
olduğundan haklarında ceza kanunun 49 ve 50 ve 54’üncü madde zeyli ve ilk fıkrasına
ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun birinci ve ikinci maddelerine tevfikan
idamlarına gıyaben ve ittifakla karar verildi”355
Vatana ihanet suçuyla yargılanıp, idam cezası
alan Ayan’dan Hadi Bey, Rıza Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey
Yüzellilik listede 15-16 ve 17 sıra numarasıyla yer almışlardır.
Eski Maarif Nazırı Hadi.- 1861 Bağdat doğumludur. Harbiye’yi ve Erkân-ı Harbiye
Mektebi’ni bitirmiştir357. Mahmut Paşa’nın kayınbiraderidir.
İttihatçılar zamanında Kosova valiliği yapmıştır. I. Dünya Savaşı’nda
İttihatçılarla arası açılmış, Mütareke Dönemi’nde Damat Ferit Paşa ile
birleşerek vekiller arasına girmiştir358. Yurt dışına
çıktıktan sonra Amavutluk’a
354 EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 4, Bt: 17.10.1934.
355 Antlaşma
için bkz. S. L. Meray, Osman Olcay, Osmanlı İmparatorluğu’nun
ÇöküşBelgeleri, Ankara: AÜSBFY, 1977, s.41 -184.
333 Feridun Kandemir, İstiklâl Savaşında Bozguncular ve
Casuslar, İstanbul, 1964, s. 20- 22.
357 Soysal,
150’likler, s. 278.
358 T.G., 31 Mayıs 1938.
71
giderek karısının memleketi olan Berat şehrinde
yerleşen256 Hadi Paşa’nın kısa sürgün hayatında kayda değer bir
faaliyeti olmamıştır.
Son Posta gasetesinde Hadi Paşa’nın ölümü ile
ilgili bir haberin çıkması üzerine266 haberin doğruluk derecesi
Hariciye Vekaleti’nden sorulmuş261 Ve eski Maarif Nazırı
Hadi Paşa’nın Arnavutluk’ta kayınpederinin memleketi olan Berat şehrinde öldüğü
bildirilmiştir262.
Ayandan Eski Devlet Reisi Rıza Tevfik.-7 Ocak 1869’da Edirne’de doğmuştur262.Mülkiye
Mektebi’nde okurken Namık Kemal’in şiirlerini okuduğu gerekçesiyle okuldan
atılmış, öğrenimine Tıbbiye Mektebi’nde devam etmiştir264. İ.T.
üyesi olarak 1908 Meclisi’nde Edirne Mebusu olmuştur. Gümülcineli İsmail
olayından sonra I.T.’den istifa edip H.I.F.’na girmiştir, Gümülcüne’de İsmail
Gümülcüne lehinde propaganda yapınca I.T. yandaşlarından dayak yemiştir265.
Mondros Ateşkesi’nden sonra kurulan Ahmet Tevfik Paşa Hükümeti’nde Maarif
Nazırlığı, I ve IV. Damat Ferit Paşa Hükümeti’nde Şûray-i Devlet Reisliği ve
Ayan üyeliği yapmıştır266.
Sevr Antlaşması’nı imzalayan kurulun
başkanlığını yapan Rıza Tevfik, antlaşmayı imzaladığı kalemi de Robert Kolej’e
hediye ettiği söylentilerinin birer “dedikodu”dan ibaret olduğunu savunmuştur26^.Kendisine
Sevr Anlaşması ile ilgili sorular soran öğrencilere de sinirlenen Rıza Tevfik
onlara “Sevr anlaşmasının ne olduğunu, bu anlaşmaya onları mecbur bırakan
olayın ve bu olaya sebep olan o zamanki hükümetin tarihini bilip
bilmediklerini” sorarak, bu sorularının cevaplarını öğrenip gelmelerini
istemiştir266.
Darûlfunun’da öğretmenlik yaptığı sırada Milli
Mücadele aleyhindeki sözleri ile öğrencileri kızdıran Rıza Tevfik, öğrencilerin
boykotu ile buradaki
359 EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/E 8-9 , Bt: 6.10.1929.
360 EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/E 10; Son Posta, 18.5.1932.
361 EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/E 11.
362 EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/R 11, Bt: 25 Mayıs 1932.
363 Munise
Başikoğlu, “Babam Rıza Tevfik”, Tarih ve Toplum, İstanbul: İletişim
Yayınları, Eylül1988, s. 9.
364 Soysal,
150'likler, s. 286.
365 Başikoğlu,
y.a.g.m., Ekim 1988, s.47.
366 Başikoğlu,
y.a.g.m., Kasım 1988, s.50.
367 Soysal,
a.g.e, s. 286.
368 Rıza
Tevfik Bölükbaşı, “ Rıza Tevfik Anlatıyor”, Yeni Sabah, 1.8.1948.
72
felsefe öğretmenliği görevinden çekilmek
zorunda kalmıştır369.
Ulusal Ordu’nun İstanbul’a girmesinden sonra
Ali Kemal olayını takip eden günlerde, arkadaşlarının telkini ile 9 Kasım
1922’de onlarla birlikte Mısır’a hareket eden Alexandre vapuru ile İstanbul’dan
ayrılmış3?6, Birinci Meşrutiyet Meclisi’nden tanıdığı,
Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Şark-ül Ürdün Kralı Emir Abdullah’ın yanına
misafir olmuş, Abdullah’ın kendisine bağladığı 40 İngiliz lirası maaşla
geçinmeye çalışmıştır. Bir süre sonra, 23 Ocak 1923’de eşi ve oğlu Nazif’de Rıza
Tevfik’in yanına gitmiştir. Üç kızından, Munise ve Selma İstanbul’da, Suat
Amerika’dadır. Diğer oğlu Said ise İngiltere’de öğrenimine devam etmiş daha
sonra da Amerika’ya gitmiştir37"*.
Eşi ve oğlu Nazif İle birlikte Şark-ül Ürdün
vatandaşlığına kabul edilen Rıza Tevfik, kızı Munise ile ülkeye dönünceye kadar
düzenli olarak mektuplaşmıştır.
Rıza Tevfik’in Hüseyin Daniş ile birlikte
yazdıkları Rubaiyat-ı Ömer Hayyam adlı eserinin ikinci kez basımına,
Yüzerliklerden olup, yurda girmesi 20 Eylül 1341 (1925)’de İcra Vekilleri
Heyeti’nin kararı ile yasaklandığı için izin verilmemiştir372.
1924 yılı içinde Şark-ül Ürdün’ün Sıhhiye
Müdürü olmuş 373, 1925’de Amman’da Asari Atika Müzesi Müdürlüğü
yapmıştır. 1928’de bu görevinden ayrılan Rıza Tevfik “uygar bir yerde yeni bir
görev bulmak hülyası” ile Amerika’ya gitmiştir374; New York’tan
kızına yazdığı 12 Ocak 1929 tarihli ilk mektubunda:
“... şimdi
istedikleri bir kitabı yazmakla meşgulüm... Amman’dan tekaüdlüğümü istedim,
kabul ettiler. Çekilip Suriye’de ucuz bir yerde oturacağız”376
diyen Rıza Tevfik bir başka mektubunda da
Amerika’da edebiyatın para etmediğinden şikayet etmiştir.
369 Soysal,
a.g.e, s. 286.
370 Hakimiyet-i
Milliye,"İstanbul Firarileri Arasında Kimler Var? ’’, 15 T.S.
1338/1922.
371 Başikoğlu,
y.a.g.m., Kasım 1988, s. 59.
372 C.A., Dn: 2559/86-68, Sn: 9562; Bt: 20.09.1925.
373 Başikoğlu,
a.g.m., Kasım 1988, s. 53.
374 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/A 13, Bt: 6 Şubat 1930.
375 Başikoğlu,
a.g.m., Kasım 1988, s. 53.
73
Konferanslar vermek için davet edilmesi üzerine
ailesi ile birlikte yola çıkan ve kalma düşüncesinde olan Rıza Tevfik, Amerikan
üniversitelerinin bazılarında Doğu edebiyatı öğretmenliği, kütüphane ve
müzelerin Doğu bölgesine ait bölümlerinde kütüphanecilik veya memurluk aramış
ancak bulamamıştır37®. Pahalı ve yorucu olarak nitelediği bu
ülkedeki tek başarısı oğlu Said’i Princeton Üniversitesi’ne yerleştirmek olan377Rıza
Tevfik 686’ya göre, Amerika’da çıplaklar cemiyetine katılmış Halep’e kadar yaya
ve çıplak seyahat ettiği gibi sağlığa yararından bahsederek herkese de çıplak
dolaşmayı önermiştir373.
Bir buçuk seneye yakın bir süre Amerika’da
kalan Rıza Tevfik, daha sonra Beyrut’a dönmüştür. Emeklilik kanunu henüz
çıkmadığı için zora düşen Rıza Tevfik’e, dostu olan Ingiliz temsilcisi Kaoks’un
aracılığıyla Ömer Abdullah’ın tercümanlığı görevi379, ayda 25 lira
maaşla verilmiştir330. Bir sene sonra, Şark-ül Ürdün hükümetinden 20
İngiliz lirası maaşla emekliye ayrılmış ve Lübnan’ın yakınlarındaki Cunya
kasabasına yerleşmiştir. 331
Cunya’da eski Osmanlı ordusu emekli miralaylarınan Necip Bey’in evinde kalarak,
eski Hanedan üyelerini birer birer ziyaret ettiği gibi, diğer Yüzerliklerle de
görüşüp mektuplaşmıştır.
Dahiliye Vekâleti’ce, Amman’da bulunan ve
çeşitli yerlerden gelerek burada toplanan muhaliflerin aleyhte girişimlerinin
haber alınması ve Vahdet gazetesinin de böyle bir olaydan bahsederek bu
girişimin başında Rıza Tevfik’in bulunduğunu yazması üzerine Hariciye Vekâleti
harekete geçirilerek, Rıza Tevfik takibe alınmış ve bunların amaçlarının
öğrenilmesi istenmiştir332. Cunya’da yerleşmekle birlikte, bölgede
sürekli gezinmekte olan Rıza Tevfik, Kudüs’te toplanan “Büyük Islâm Kongresi”ne
katılmıştır333.
Kudüs’te miraç gecesi toplanan bu kongreye
Mısır, Tunus, Fas, Yemen, Irak, Şark-ül Ürdün, Suriye, Hindistan,
Iran ve Afgan hükümetlerinin üyeleri (ve
376 EGM
Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/C 10.
377 Başikoğlu,
a.g.m., Aralık 1988, s. 51.
378 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/E 4, Bt: 7.8.1938.
379 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/A 3, Bt: 6.2.1930.
380 Başikoğlu,
y.a.g.m., s. 52.
381 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 1, Bt: 26.2.1931.
382 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 5, Bt: 10.3.1931.
383 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 8, Bt: 16.12.1931
74
bir kısım Yüzellilik) katılmış, oluşturulan
meclis, tartışmalardan sonra, kutsal emanetler, Mescit-ül Aksa, Hicaz
Demiryolları, lktiraat-ı Neşriyat (yayın seçimi), Irşad (doğru yolu gösterme
uyarma) ve Kanun-i Esâsi kısımlarına ayrılmıştır. Filozof Rıza Tevfik irşad
kısmının ikinci başkanı seçilmiştir3®4.
Kongredeki tartışmalarda Ankara gazetelerinin
“biz din ile dünya işlerini ayırdık” demeleri eleştirilerek, gerektiğinde eski
hidivi alet ederek Müslümanlığın kurtarılması için radikal önlemler alınması
kabul edilmiştir335.
Kudüs’ten Amman’a giden Filozof, Filistin ve
Amman’daki yerli ve firari dostlarını ziyaret edip, her yerde felsefeden,
edebiyattan Türkiye’nin iç siyasetini beğenmediğinden ama dış siyasetlerini
takdirle karşıladığından bahsettikten sonra Cunya’ya geri dönmüştür336.
Rıza Tevfik, Şark-ül Ürdün’den Atina’da bulunan
Çerkeş Tevfik’e yazdığı mektubunda ise, Yunanistan’dan çıkacak firari ve
Yüzerliklerin tümünün burada iyi karşılanacaklarını, bunların pasaportlarının
Ingiltere konsolosluklarınca vize edilebileceğini ve tüm Yüzellilik ve
firarilerin Şark-ül Ürdün’e gelerek hilafet etrafında toplanmaları içir bu
gibilerin desteklenmesi gerektiğini söylemiştir337.
Filozof Rıza Tevfik’in Türkiye’nin siyasi ve
sosyal inkılâbı hakkındaki düşüncelerine gelince; Halep’te çıkan El Vakit
gazetesinin 23.6.1930 tarihli sayısındaki yazısında Filozof demiştir ki;
“Yeni nesil
olan bu Kemalistlerin Milli Mücadele’de gösterdikleri mürüvvet ve âli cenaplık
daha doğrusu onların emsalsiz cesaretleriyle kendi mevcudiyetlerini muhafaza
edebildikleri gibi harikulâde bir suretle siyasi vaziyetlerinden nasıl istifade
edeceklerini tamamen anlamışlar ve böylelikle metin ve düvelî bir istiklâli
vecihle idare edemedikleri gibi milletin âmeli istidâdını hakkı ile
kullanamayıp İktisâdi siyasetlerinde muvaffakiyetsizlik göstermişlerdir.
Türkler,
kendi bütün teşebbüslerinde sadık idiler ve onların bu sadık ve
hulûskârlıklarıyla her tarafı tehtit altında kalan bir memleketi
kurtarabildiler. Yalnız Türkler bu harici tehtid önünde kat’i bir set çekmekle
memleketlerini vukuu muhakkak olan tehlikelerden kurtarmak için tuttukları yolu
yanlış tuttular. Akıllıların kendilerine tarif ettikleri yolu tutmamış
olsaydılar daha siyasi meselelerde muvaffak olabileceklerdi...”
384 Doğru Yol, 14 K.E. 1931, sayı 735; EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn:
1/D 6.
385 Vakit, 22.12.1931, sayı, 396. (Halep’te yayınlanan gazetedir);
EGM
Arşivi, Dn:
12222-16, Bn: 1/D 4.
386 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 9, Bt: 18.1.1932.
387 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/C 13, Bt: 13.3.1931.
75
Rıza Tevfik, Latin harfleri konusunda, arapça
harfler yerine latin harflerini kullanmakta pratik bir yarar görmüş, bu
harflerin öğrenciler için daha kolay olduğunu ancak, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti’nin bu düşüncesi ile edebiyatı ve yeteneklerini mahvettiğini ve
bunlarla olan ilgilerini büsbütün kopardığını iddia ederek, böylece kendilerine
büyük bir darbe indirildiği düşünmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yaptığı
İnkılâplardan kendisi için en iyi olanının Türk kadının inkılâbı olduğunu
söyleyen Rıza Tevfik, Türk kadınının Kemalist devirlerden önce de açık ve kendi
sahalarında çeşitli yabancılarla görüşüp konuştuklarını ancak herhangi bir
tecavüze uğramamaları için verilen bu hürriyetlerin bir takım şartlara
bağlandığını belirterek, halen hükümetin de kadınların bu özgürlüklerini
belirleyecek ve sınırlayacak kanunları çıkarmakla uğraştığını yazılarında dile
getirmiştir888.
Rıza Tevfik, ölümünden sonra Mustafa Kemal
Paşa’ya sunulmak üzere bir eser hazırlamış ancak eser hakkında bilgi
sağlanamamıştır 888
22.10.1933’de eşi Nazlı Hanım ile birlikte
Amman Hükümeti’nin 204 sayılı pasaportu ile “Hidiv” kumpanyasının “Belkıs”
isimli vapuruyla Cunya’dan ayrılarak, Kıbrıs’ın Larnaka Limam’na inen Rıza
Tevfik, aynı gün Lefkoşe’ye hareket ederek, burada Türk Lisesi Müdürü İsmail
Hakkı Bey’in evinde misafir olmuştur. Eşi ile birlikte 18.11.1933’de Larnaka’ya
giderek, aleyhte tavırları ve fes giymesiyle tanınan eski Batum Başkonsolosu
Kıbrıslı Mehmet Refet Bey’in evinde bir gece kalan Rıza Tevfik daha sonra
Lefkoşe’ye dönmüştür888.
Rıza Tevfik’in Kıbrıs’a gittiğini haber alan
Emniyet Genel Müdürlüğü, Kıbrıs Konsolosluğu’ndan ne amaçla oraya gittiğini,
faaliyetlerini ve ne kadar kalacağını sormuş 89\ Konsolosluktan
Hariciye Vekâleti’ne çekilen telde Rıza Tevfik’in şiirlerini bastırmak amacı
ile Kıbrıs’a geldiği bildirmiştir892. O günlerde, Mısır
gazetelerinde Filozofun öldüğüne dair haberler çıkmıştır898.
Şiirlerinin basım işini Hikmet Bey’e bırakan
Rıza Tevfik894 Yafa ve Beyrut’a giden Llyod Triestina kumpanyasının
“Martha Washington” vapuruyla
388 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/B 3.
389 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/E 3, Bt: 13.6.1932.
390 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 12.
391 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 4, Bt: 21.11.1933.
392 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 7.
393 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 6, Bt: 26.10.1933.
394 Başikoğlu,
a.g.m., Ocak 1989, s.56.
76
Kıbrıs’tan ayrılmış 395, Cunya’ya dönmüştür390.
Rıza Tevfik, 1933 yılında kızına yazdığı
mektubunda, Türkiye’deki gazetelerde genel af ilân edileceği ve kendisinin de
affedilecekler arasında bulunduğunu gösteren resminin yayınlandığından
bahsederek, bu durumu bildirmediğinden dolayı Munise’ye sitem etmiştir397
1935 yılı Rıza Tevfik için konferanslar yılı
olmuştur. Şubat ayı içinde Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde, verdiği Terbiye-i
Bedeniye hakkındaki konferans oldukça beğenilmiştir393.
Rıza Tevfik’in 1936 yılı içinde konferans
vermek üzere Bağdat’a gelme isteği karşısında Hariciye Müsteşarı, Türkiye’nin
Bağdat elçisine başvurarak fikrini sormuş; Türkiye’den kovulmuş ve Sevr
Antlaşmasını imzaladığı için Türk halkınca lanetlenmiş olan ve Irak ile hiç bir
bağlantısı olmayan bu politikacının, dost Irak’ın başkentinde konferanslar
vermesinin, Hükümetçe ve milletçe hoş karşılanmayacağı cevabı karşısında, Rıza
Tevfik’in isteğinin reddedildiği bildirilmiştir399.
Aynı yıl, Oxford Üniversitesi’nde eğitim gören
genç kızları ile Londra’da bulunan Amman Başvekili Haşan Paşa ve eşinin
Londra’ya daveti üzerine eşi ile birlikte Fransa yolu ile Ingiltere’ye
gitmiştir400. Halep’te yayınlanan Vahdet gazetesi ise Filozofun,
Oxford Üniversitesi’nin davetiyle felsefi konularda konferans vermek üzere
Italyan bandıralı Veruzalem vapuru ile Ingiltere’ye gittiğini yazmıştır40^.
Londra’da Emir Abdullah ile birlikte Ingiltere
Kralı’nın taç giyme törenine katılan Rıza Tevfik, öğrenimi dolayısiyle
İstanbul’a gönderdiği oğlu Nazif’in yanına gitmek için Türkiye hükümetinden
izin alması konusunda Emir Abdullah’ın yardımını istemiş O da Ankara’yı
ziyaretinde bu konuyu kurcalayacağını söylemiştir402. Kendisi
hakkında;
395 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 3, Bt: 10.12.1933.
396 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 11, Bt: 12.11.1933.
397 Başikoğlu,
y.a.g.m., s. 54.
398 Başikoğlu,
.a.g.m., s. 56.
399 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/G 8, Bt: 12.2.1936.
400 Başikoğlu,
.a.g.m., s. 56.
401 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/G 9; Vahdette yayınlandığı tarih: 24
Mayıs 1936.
402 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/A 5, Bt: 28.51937.
77
“Mukadderat
böyle imiş... herkes doğru düşünemez. Biz mütareke devletlerine yapılan
mukavemetin felaketle sona ereceğini düşünüyorduk. Bu neticeyi, ancak Atatürk
gibi tarihin pek az yetiştireceği insanlar düşünebilirdi...”
diyen Rıza Tevfik, 1938 affından epey sonra, 19
Mart 1939’da ilk kez Türkiye’nin Beyrut Başkonsolosluğuna gelerek af talebinde
bulunmuştur.
Konsolos ile görüşmelerinde, çökmediği ve
zindeliğini koruduğu etkisi bırakmak için çaba sadeden Rıza Tevfik, Konsolos’a
ülkeden ayrıldıktan sonraki hayatında, siyasetten uzak kalarak rejime muhalefet
etmediğini bilakis gençliğinden beri Atatürk İnkılâpları ile uyuşan düşüncelere
sahip olduğunu uzun uzun anlatmıştır. Şark-ül Ürdün’de görev aldıktan sonra
emekliliği için bu hükümetin vatandaşlığına geçtiğini ve halen 20 Ingiliz
lirası aylık aldığını söyleyen Rıza Tevfik, bu maaşının korunması için
Türkiye’ye Şark-ül Ürdün pasaportu ile gelmesine izin verilmesini istemiştir.
Ancak yürürlükteki kanun gereği Türk pasaportu ile gitmesi gerektiği için
olumlu yanıt alamayınca bu durumda ülkeye dönmesine olanak olmadığını söyleyen
Rıza Tevfik konsolosluktan ayrılmıştır403.
Rıza Tevfik’in aftan sonra ülkeye hemen
dönememesinin nedeni, affın kendisine yalnızca Türkiye’ye dönmek hakkı verdiği,
Türk vatandaşı olmanın sağlayacağı ana vatandaşlık haklarına sahip olamayacağı
düşüncesinden kaynaklanmaktadır. O’nun en çok düşündüren geçim sıkıntısıdır.
“Paris’ten üç kat daha pahalı olan Türkiye’de ne ile ve nasıl geçineceğini”
bilememesindendir404.
Rıza Tevfik’in bundan sonra Cunya’da geçirdiği
yaşam eskisinden daha sıkıntılıdır. Sevdiği dostlarının birer birer ölmesi,
çocuklarının özlemi ve Cunya’daki monotonluk hayatını çekilmez kılmaya
başlamıştır. Bu arada oğlu Nazif’in ısrarları ile İstanbul’da çıkan Yeni
Sabah’a yazılar yazıp göndermeye başlamıştır403. Yeni Gün’deki
yazıları ile de hayatını anlatmıştır 400
Son zamanlarda sağlığı bozulan Rıza Tevfik 1940
senesinin ilk beş ayını Bağdat, Şam ve Amman’a seyahatlerle geçirmiştir407.
403 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/A 7, Bt: 19 Mart 1939..
404 Başikoğlu.a.g.m,
Şubat 1989, sayı 51, s. 55.
405 Başikoğlu,
y.a.g.m., s. 56.
406 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/ A11; Son Posta 25.51939’da “Rıza
Tevfik hayatını Yeni Gün’e anlatıyor” diyerek haber vermiştir.
407 Başikoğlu,
y.a.g.m., s. 56.
78
Cunya’daki evinde Ulus gazetesi sahibi ve
başyazarı Falih Rıfkı, Necmettin Sadak ve Menemencioğlu Muvaffak Beyler
tarafından ziyaret edilerek İstanbul’a dönmesi istenen Rıza Tevfik, bu
ziyaretten sonra ülkeye dönmeye karar vermiştir408
Osmanlı Devleti’nin Bern Sefirliği’ni yapmış
olan Reşad Halis.- Sevr Antlaşması’™
imzalayan grubun içinde olmasından dolayı idama mahkum edilmiş400 ve
Yüzellilik listeye alınmıştır.
Yurt dışındaki hayatını Fransa’da geçiren Reşad
Halis, Paris’te oturmuş ve Sultan Hamid’in kızlarından Şadiye Sultan ile
evlenmiş410, ancak, Hanedan ailesi tarafından pek sevilmemiştir41
1.
Fransız vatandaşlığına geçen Reşad Halis, bu
vatandaşlığın kendisine verdiği hak ile Fransa mahkemelerinde tercümanlık412
ve yeminli şahitlik yapmıştır418. 686’ya göre affa layık olmayan
Reşad Halis’in Paris Elçiliği tarafından tehlikeli sayılabilecek faaliyeti
olmamakla birlikte takibine devam edilmiştir414.
Aftan sonra ülkeye dönmeyen Reşad Halis
14.10.1944’de Paris’te ölmüştür415.
1.4. Kuvayı Inzibâtiye’ye Dahil
Olanlar
1 Mayıs 1920’de Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanı
olduğu 1. Sıkıyönetim Mahkemesi, Mustafa Kemal Paşa ve bazı arkadaşların
gıyaben ölüme mahkum etmişti. Ancak, sadece liderleri yoketmek Kuvayı
Minicileri ortadan kaldırmak için yeterli bir önlem olamazdı. Minicileri
ortadan kaldırmak için askeri bir kuruluşa ihtiyaç vardı.
8 Nisan 1920’de Ingiliz Yüksek Komiseri Amiral
de Robeck’i ziyaret eden
408 Başikoğlu,
a.g.m, Mart 1989, s. 42.
409 T.G., 31 Mayıs 1938.
410 EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F7, Bt: 20 K.E. 1931,686’nın raporu.
411 EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F 13.
412 EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F 8, Bt: 13.1.1938.
413 EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/G 4.
414 EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F 8, Bt: 13.1 1931.
415 EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/G 5.
79
Damat Ferit, gereksinimi olan desteği ondan
almış ve 18 Nisan 1920’de Kuvayı Inzibâtiye, “Kuvayı Milliye namını taşıyan
eşkiyayı tenkil için” Harbiye ve Dahiliye Nezâretine bağlı olarak kurulmuştur41
6 Amacı, Anadolu’da, Milli egemenliğe dayanan, milli hareketi yok etmek olan
Kuvayı l'nzibâtiye’ye dahil olanlar da hak ettikleri cezayı göreceklerdir.
Kuvayı Inzibâtiye Baş Kumandanı Süleyman
Şefik.- Yüzellilik listenin 18 numarasında
yer almıştır. Damat Ferit Hükümeti’nde Harbiye Nazırlığı yapmış, yine Ferit
tarafından Kuvayı l'nzibâtiye’ye komutan olarak atanmıştır417. Damat
Ferit tarafından 31 Ağustos 1919’da yollanan ve “Kuvayı Milliye’nin
faaliyetlerinin durdurulması, Mustafa Kemal’in kongre toplamasını ve bütün
memleketi hükümet aleyhinde tahrik edecek surette beyannameler yayınlanmasını
“önlemek” yolundaki emrini her tarafa yollamış ve duyurmuştur41®.
Ali Galip’i Sivas Kongresi aleyhine çalışmalar yapmak Kuvayı Milliye
taraftarlarını tutuklamak amacıyla Sivas’a göndermeyi, Dahiliye Nazırı Adil Bey
ile kararlaştıran da Süleyman Şefik Paşa’dır410. Meclis-i Mebusan
çalışmalarına başladıktan sonra Damat Ferit ile birlikte Yunanlılarla ilişkiye
geçerek420 aleyhte düzenlemeler yapan Paşa’nın, Kuvayı
Inzibâtiye’nin, Ulusal ordu tarafından perişan edilmesi ile de görevi sona
ermiştir421.
Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre
İskenderiye’de kalan Süleyman Şefik Paşa, 2 Şubat 1926’da Mekke’ye giderek
Hicaz Meliki Ibnisuud’a misafir olmuştur422. Ibnisuud’dan kendisinin
herhangi bir göreve tayinini istemiş ve Hicaz Hükümeti Umum Müfettişliğine 40
Ingiliz lirası maaşla tayin edilmiş, ayrıca Cidde-Mekke yol inşaatı
müfettişliği yapmıştır423. Hicaz’daki mali kriz sonucu maaşı
düşürülen, gerçekte ise kendisinden fazla yarar sağlanamayan Süleyman Şefik’e
ölünceye kadar olmak üzere 25 Ingiliz lirası maaş bağlanmış, kendisinin de
Beyrut’a oturacağını Ibnussuad’a bildirmesi üzerine izin verilerek 1931 yılı
içinde Hicaz’dan ayrılmıştır424.
416 Selahattin
Tansel, Mondoros’tan Mudanya’ya Kadar, İstanbul, 1991, s. 106-109.
417 Tansel,
y.a.g.e., s.110.
418 Kazım
Özalp, Milli Mücadele (1919-1922), c. I, Ankara, 1971, s. 50.
419 Özalp,
y.a.g.e., s. 56.
420 Özalp,
y.a.g.e., s. 74.
421 T.G., 31 Mayıs 1938.
422 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Umumi Dosya I, Bn: 1/A 8.
423 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: C/5-6, Bt: 25 Haziran 1932.
424 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 3, Bt: 25.6.1932.
80
Hicaz’da kaldığı sürece, İbnisuud’un himayesine
gören Süleyman Şefik, Tarikat-ı Selahiye ileri gelenleri ile birlikte425
Vahdettin’in makamını ona vermeyi vaadetmiş ve haç dolayısiyle Mekke’ye giden
İslamları “Islâm Birliği” maskesi altında kışkırtmaya çalışmıştır 428.Şefik’in
1931 yılı ilkbaharında meydana geleceği söylenen Kürt çeteciliğine (şekavet)
başkanlık edeceği de alınan haberler arasındadır427.
Yine Süleyman Şefik, Suriye’de hilafet adına
faaliyetlerde bulunan ve çoğunlukla Şam’da toplanacak bir cemiyet oluşturmak
isteyenlerin başında gelmektedir. Mısır’da bulunan Prens Sabahattin ile
Ziyaettin’in damadı Ömer Vedat ile aynı amaç doğrultusunda Mısır’da propaganda
yapmıştır428.
1933 yılı içinde Cunya, Şam, Kudüs ve Mısır’da
dolaşan429 Süleyman Şefik 1934’de Amman’a gelmiş ve Şark-ül Ürdün
pasaportu almaya çalışmıştır430. Amacı Mısır’da bulunan bir yakınına
gitmek olan Şefik Paşa, o güne kadar kullandığı Suudi Arabistan pasaportunun
süresi dolduğu için l'bni Suud’dan pasaport istemiş ancak verilmemiştir43^.
Süleyman Şefik’in bölgedeki muhaliflerin koruyuculuğu görevini üstlenen Emir
Abdullah’ı ziyaret etmesi, İbnisuud’u gücendirmiş, böylece pasaportu olmayan
Süleyman Şefik bir de emekli maaşından olmuştur432. Bundan sonra
Emir Abdullah’tan aldığı ayda 20 İngiliz lirası ile geçinmiştir433.
Süleyman Şefik 3.2.1933 tarihinde İsmet Paşa’ya
yazdığı mektubunda affını istemiştir434.
425 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 7.
426 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 3, Bt: 19.6.1927.
427 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: B 13-12, Bt: 17.3.1931.
428 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: C 3, Bt: 4 K.E. 1931. Ayrıca, Ali Osman
Cemallettin.Ziyaettin, Selim oğlu Abdülkerim, Çerkez Ethem, Osman, Cunya’da
Süleyman Efendi, eski Osmanlı Ordusu miralayı Ahmet Necip, Kaymakam Hayri, İstanbul
Tramvay ve Elektrik Şirketi eski Hukuk Müşaviri Sabık Şevket ve Damat Halit de
bu toplantılara katılanlar arasındadır..
429 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: C 12-13.
430 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 5, Bt: 17.7.1934.
431 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 4, Bt: 25 6 1932.
432 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 4.
433 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 4, Bt: 1 Mayıs 1934.
434 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 8, Bt: 3.2.1933.
81
1933’de Gazi Paşa’ya yazdığı mektubunda ise
“İnkılâp zamanında gaye için her fiil ve hareket mubahtır” diyen Süleyman Şefik
suçlu da olsa on bir senelik cezasını yeterli görerek” ve eski bir silah
arkadaşı olarak “Gazi Paşa”dan af talebinde bulunmuştur455.
Beyrut başkonsolosluğunun 17.2.1933 tarihli
resmî mektubundan anlaşıldığına göre Süleyman Şefik Beyrut’tadır ve
hastalanmıştır. 28.3 1933’de Kudüs’e gelmiş ve 31.3.1933’de Mısır’a gitmiştir455.
1935’de Lübnan’ın Aliye kentine giden457
Süleyman Şefik, dört beş ayda bir Türkiye’deki oğlundan ve aynı zamanda
Mısır’da evlenmiş olan kızı Belkıs’tan gelen para ile geçinmiş, Italyan
servisinin önde gelen elemanlarından olan Nino Mesad’dan da maddi ve manevi
yardım görmüştür458.
Sürgündeki yaşamında rejim aleyhindeki
tavırları ve hilafeti iade amaçlı çalışmaları ile dikkati çeken eski Harbiye
Nazırı Süleyman Şefik Paşa’nın inkılâp ve inkılâbın önde gelenleri hakkındaki
düşüncelerini onun ağzından duymak sanırız onu daha iyi anlamamızı
sağlayacaktır.
Bir gazetecinin, yanında Şehzade Ziyaettin ile
birlikte ve Şefik’in davetlisi olarak 24 Ağustos 1936’da yaptığı görüşmede paşa
şu bilgileri vermiştir.
“Ben su
katılmamış bir Türküm. Ecdadımı on beş göbeğe kadar sayabilirim. Bu gün
Cumhuriyet Türkiyesi’nin ileri gelenleri arasında ‘Türküm’ diyebilen bir tek
adam çıkmaz, ekserisi dönmedir. Dönme demek Yahudilikten dönmüş demek değildir.
Halis Yahudi demektir. Ben hepsini soy sop tanırım. Başta Mustafa Kemal...
Babası Sırp, anası Bulgar’dır. Kazım Köprülü, Sırp-Arnavut’tur. İsmet,
Kürt-Ermeni karışığıdır.
Sonuçta,
dedim ya bir tanesi gerçek Türk değildir. Esasen Osmanlı Devleti zamanında da
hükümet, daima Türk olmayanların çoğunluğu elinde kalmıştır. Harbiye Nazırı
iken kabinede üç Türk vardı. Bu Türk milleti kadar sersem bir millet yoktur.
Daima yularını yabancılara teslim eder439.
İsmet Paşa
vaktiyle hizmetimde bulunmuştur. Mükemmel bir hizmet adamıdır. Verilen emirleri
harfi harfine yerine getirir. Kibar, nazik ve terbiyeli bir uşaktır.
435 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 4/A 6 Bt: 5.10.1933.
436 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 8.
437 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 8, Bt: 15.11.1935.
438 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 12, Bt: 28.12.1938, Nino Mesad,
Beyrut’ta İtalya gizli servisi elemanı olup, Taşnaksutyun ve Hoybun Kültleriyle
gizili ilişkileri hizmetçe tespit edilmiştir..
439 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 10.
82
Lâkin, gayet
kurnazdır. Vaktiyle Harbiye Nazırı olur olmaz hemen İsmet Paşa’yı görevden
aldım. O zaman Şûrayı Askeri Başkâtibi idi. Fakat şuranın her işi onun elinde
idi. Mesalâ harbiye nazırına hiç yetki bırakılmamıştı. Benden önceki miskin,
ihtiyar bir kimse idi. Ben hemen İsmet Paşa’yı azlettim. Yanıma geldi. Sinirli
bir şekilde görevden alınmasının sebebini sordu. Anlattım dedi ki: ‘Bari
bendeniz de üç ay izin lütfediniz. Hemen izin verdim. Zira kolordu kumandanı
rütbesi ile Şûrada bulunuyordu. İzinliyken de aynı maaşı almak istiyordu.
Ali Fuad’ı da
hemen görevinden aldım. Zira emirlerime rağmen, Eskişehir’deki cephaneliği
korumak için bir tabur asker göndermişti. Halbuki İngilizler buna razı
değillerdi.
Mustafa
Kemal, bütün hayatında benden çekinmiş bir adamdır. Lâkin ne fayda ki, Ferit
Paşa’nın, Sultan Vahdettin’in beyinsizlikleri yüzünden işte bu gün o Mustafa
Kemal diktatör oldu.
Mustafa
Kemal, Vahdettin’in adamı idi. Şakir Paşa Harbiye Nazırı, Avni Paşa Bahriye
Nazırı, Mehmet Ali Dahiliye Nazırı idi. Mustafa Kemal, alçak gönüllülüğü ile
padişahı kandırdı.Diğerleri ise Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunmasını
istemiyorlardı. Zira, günün birinde Padişah, Mustafa Kemal’i harbiye veya
bahriye nazırı yapacaktı. İşte Padişah’ın düşencesizliği, ötekilerin
mevkilerinden korkması neticesi olarak hepsi birleşti. Mustafa Kemal’in
Anadolu’ya gönderilmesine karar verildi. Kırk bin lira para ile Amavutluk'a
giden Mustafa Kemal, İstanbul’daki vekillerin üstünden kalkan bir yük
sayılıyordu.
Ben
Anadolu’yu karış karış bilirim. Mütareke’den sonra da Heyeti Mahsusa halinde
Konya, Bursa ve civarlarına gittim. Halkın haleti ruhiyesini bilirim440.
İstanbul’a
döndükten sonra Padişah beni çağırttı. Gördüklerimi ona da anlattım. Hatta,
Aydın Müftüsü’nün şu sözlerini aynen söyledim. Müftü demişti ki, ‘ eğer Padişah
bizi koruyamayacaksa biz başımızın çaresine bakmayı biliriz. Lâkin sonuçta
Padişah telafisi imkânsız büyük bir bahtsızlığa uğrayacaktır.
İşte bundan
dolayı Şehzade Abdürrahim Efendi’nin, Mustafa Kemal ile birlikte Anadolu’ya
gönderilmesini teklif etmiştim. Fakat Ferit Paşa’nın ahmakça evhamı bu teklifi
suya düşürdü. Ben, mütemadiyen Anadolu’yu ele almaya çalıştım. Milli kıyamın
başına İstanbul Hükümeti’nin geçmesini istedim. Fakat dalkavukluktan başka bir
şeye önem vermeyen Ferit Paşa’ya sözüm kâr etmedi.
440
Kavaklı
Fevzi, orduda uysallığı ve beyinsizliği ile ünlüdür. Benden önce okuldan
EGM
Arşivi, Dn:
12222-18/1, Bn: E 11.
83
çıkmıştır.
Lâkin iyi bilirim. Zekâ adına bir şeye sahip değil. İsmet ise, dediğim gibi bir
uşaktır. Lozan Antlaşmasında bilmez misiniz aklı ermeyen bir işi hemen
Ankara’ya sorardı.
Dünyada bu
günkü Ankara ricali kadar ehliyetsiz bir hükümet heyetine az rastlanır. Tevfik
Rüşdü bir kukladır. O bir Hariciye Nazırı değil, bir kalem efendisidir.
Amirinin karşısında ceketi düğmeli bir kâtip.
Hele şu
Köprülü Kâzım, şayanı hürmettir. Türke o derece düşmüşki orduda Türk neferini
hayvan gibi düşünürdü. Bunların siyasi başarıları birer yalandan ibarettir.
Rusların sayesinde varlıklarını koruyan, bir Rus Cumhuriyeti kadar Moskova’ya
bağlanmış olan Ankara Cumhuriyeti bir darbe ile yok edilebilecek çürümüş bir
heyettir. Bunları dağıtmak, düşürmek birşey değil, fakat sonu kötü. Ruslar
Türkiye’yi istila ederler. Vallahi bunu endişe etmesem, Ankara’yı altüst etmek
bir şey değir441
Sözlerinin bundan sonraki kısmında, içerdeki
odasına giden Süleyman Şefik, beraberinde oniki defterden oluşan bir tomarla
tekrar görüşmeye dönmüş ve bu defterlerin yazmakta olduğu hayatı olduğunu
burada Meşrutiyet’ten önce, sonra, Mütareke Dönemi ve daha sonraki hayatını
anlattığını söylemiştir. Önsözünde, Sultan Aziz’in tahttan indirilmesini
anlatarak Türkiye’de askeri diktatörüğün ve Cumhuriyetçiliğin tarihini yazmak
amacında olduğunu söylemiştir. Süleyman Şefik, ilk Cumhuriyet girişiminin
Hüseyin Avni ve Mithat Paşalar zamanında yapıldığını, Aziz’in öldürülmesinin
nedeninin de bu olduğunu belirtmiştir.
Misafirlerine hayatının çeşitli bölümlerinden
parçalar okuyan Süleyman Şefik bir başka defter çıkararak “Osmanlılar Durmayın” adlı manzum eserini (hezeyanname) okumaya
başlamıştır. Gayet sade bir dille ve halka hitaben yazılan bu manzume, Osmanlılığı bir kaç kıta ile överek başlamış, sonunda ise;
“Atatürk Sırp
ve Bulgar çocuğudur, ...dır, bu ...nın öldürülmesi gerekir... Sırp-Arnavut olan
Kâzım Köprülü nasıl olup da ‘Türk eri bulunur, Türk’te hiç mi kan kalmamıştır.
Yıldırımların, Kanunilerin, Yavuzların kanından hiç mi kalmamıştır...”
diyerek hakaretlerini sıralamaya devam
etmiştir. Gayet açık kelimeler, tahrik edici sözler, öldürme ve yıkma
nasihatleri ile dolu olan “Osmanlılar
Durmayın” adlı bu ihtilâl ve isyan destanı çoğunlukla Atatürk’ten bahsetmiştir.
Gazetecinin bir kopyesini istediği eseri (hezeyanname) Süleyman Şefik;
441
“siz
gazetecisiniz, aşırı bir muhalifsiniz, bir gün bu manzumeyi yayınlarsınız. O
zaman benim İstanbul’daki çocuklarım mahv olur. Hepsini darağacına çekerler.
Aynı zamanda
EGM
Arşivi, Dn:
12222-18/1, Bn: E 2.
84
ben,
Türkiye’den gelen beş on kuruşla yaşıyorum, onu göndermezlerse ben aç
kahrım...”
diyerek bu isteği geri çevirmiştir4^2.
Hatıratın, “Umumi Harp Sonrası” na ait kısmı,
çoğunlukla Atatürk’e Milli Mücadele’ye karşıtlıkla doludur ve Atatürk’ün ortaya
koyduğu büyük eseri yıkmaya ve çürütmeye çalışmaktadır. Hatta burada Atatürk’ün
nutkunun pek çok kısmına satır satır cevap verilmiştir442.
Gazetecinin “mademki, Ankara Hükümeti,
iktidarları bilinmeyen ve ülke halkına zarar veren” bir durumdadır, şu halde ne
yapalım, bir hareket yapmayalım mı?” sorusuna;
“Türkiye yok
olmaya mahkûmdur. Türkiye’yi bu gün ayakta durduran kuvvet Mustafa Kemal’dir. O
ölürse o zaman Türkiye altüst olacaktır. İsmet, Fevzi, Kâzım, Ali Fuat, Ali
Hikmet, Cevat Trakya müfettişi Kazım Paşalar, sonra bir sürü sivil dönmeler hep
Cumhurbaşkanlığı makamına geçmeye yelteneceklerdir. Ordu parçalanacaktır. Bu
gerçektir.
Bununla
birlikte, bizim gibi hakiki Türk evladının bu gün yapacağı şey şudur. Mustafa
Kemal’in ölümünü takip eden günlerde, meydana geleceği muhakkak olan bu genel
karışıklık zamanında memleketi düşman istilâsına bırakmamak için şimdiden
hazırlık yapmalıyız. İlk dakikada Türkiye’ye gelmeye, hemen hükümete vaziyed
etmeye, sükuneti sağlamaya bu günden hazır bulunmalıyız.
Şu bir
gerçektir ki Türkiye’de hükümet mevkiinde bulunan çanak yalayıcılar hep ihtiras
içinde kıvranıyor. Birbirinin ayağını kaydırmaya çalışıyor. İsmet, Mustafa
Kemal, Fevzi, Kâzım, hepsine düşman. Bu Türk olmayan türedilere meydan
vermemek, memleketi kurtarmak şarttır. Farzdır.
Anadolu halkı
saltanata bağlıdır. Fakat artık saltanatın iadesi eski şehzadeler ile olamaz.
Hanedanın içinden genç, akıllı bir tanesini şimdiden seçmeli, onu hazırlamalı,
Türkiye’de kıyamet kopar kopmaz, yani Mustafa Kemal ölür ölmez hemen o
şehzadeyi alarak Türkiye’ye girmeli ve ‘işte padişah şudur; millet, padişahının
arkasından gelsin” demeliyiz. Muhakkaktır ki, o zaman herkes bizimle beraber
olacak ve genç padişaha itaat ederek muhteris, türedi adamları kovacaktır.
Bu gün,
Türkiye’nin içlerine nüfuz edemeyiz. Dışarıda bir arka çıkan ve yardımcı
442 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 13.
443 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 14.
85
bulamayız.
Herhangi bir yabancı devletle birleşerek başarılı olamayız. Zira Mustafa Kemal
varken, yaşarken çalışmalarımız sonuç vermez. Ama o ölürse durum tümden
değişir. İşte o zaman için şimdiden hazırlanmalıyız. O gün geldiğinde işe
başlamalıyız”
diye cevap vermiştir444.
Şefik, gazetecinin bu hazırlık nasıl
yapılacaktır? Ne yapılması gereklidir? sorusunu ise şöyle cevaplamıştır;
“gayet
basittir... Önce muhalifler arasında gerçek bir ayıklama yapılmalıdır. İhanet
edenlerle, sebat edenler ayrılmalıdır. Casuslar damgalanmak, bozguncuları
ayırmalı, bir cetvel yapmalı ve temiz muhaliflerin katılacağı gayri resmî bir
cemiyet oluşturmalıdır. İkinci olarak, Türkiye’nin iç yüzünü, olanı biteni
yakından takip etmeli güvenilir kimselerle haberleşmelidir. Üçüncü olarak
götürülecek genç şehzadeyi şimdiden seçmeli , hatta bu fikir ona telkin
edilerek öğrenimine ve terbiyesine özen gösterilmelidir. Yapılacak budur. Yoksa
çete yapmak, gazete çıkarmak boşunadır. Bir yarar getirmez”445.
Bu yolda çalışmalara ne zaman başlayacağını
soran gazeteciye; “zaten bazı kimselerle konu üzerinde haberleştiğini”
söyleyerek, yaşlılığından dolayı Halep’e vb. yerlere gidemediği için onlardan
da yardım beklediğini söylemiş bu arada Şehzade Ziyaeddin Efendi’ye dönerek,
Âli Osman’ın idaresizliğinin, Mustafa Kemal’in başkaldırmasına neden olduğunu,
bundan ders almaları gerektiğini ve hiç olmazsa bugün olsun birleşmelerini”
öğütlemiştir44®.
Süleyman Şefik Paşa, “Muhalifler arasında
kimlere güvenmeliyiz” sorusuna ise;
“Muhalefeti
eskiden beri sanat edinmiş çeşitli cemiyetlerin, klüplerin kurdu olmuş
kimselerle; Kemalistlere casusluk yapmış ve yapmakta olanlarla; tüm amaç ve
emellerini yabancılara bağlayanlarla; su katılmamış, kanı bozulmuş kimselerle
çalışamayacaklarını, zira onların zihniyetlerinin yüzyıla uymadığım”
söyleyerek çalışacakları adamları seçmeleri
gerektiğinden bahsetmiştir. Kürt, Ermeni ve Çerkesler’le, onların özel ve milli
amaçlarına alet olmamak şartı ile çalışılabileceğini” söyleyen Süleyman Şefik;
“... ben hiç
bir zaman bir Ermenistan, bir Kürdistan için Mustafa Kemal’in ölmesini
444 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 1.
445 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 2.
446 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 3.
86
istemem. Ben Osmanlılığın
ihyası, saltanatın iadesi, meşrutiyetin verilmesi, vatanın bir bütün halinde
canlanması için çalışırım"
diyerek geçmişteki hayatını şahit göstermiştir447.
“... bu
hırsızları devirip de yerine diğer bir hırsız partisi getirmeyin” diyen
Süleyman Şefik; “Getirilecek kimseler anlı şanlı, temiz Türk olmalıdır.
Nitekim, Ali Kemal, Filozof Rıza Tevfik gibi ilmi idareden habersiz bir takım
kitap yutmuş fareleri, Refik Halit gibi dalkavuk habisleri, Hoca Sabri gibi
köhne softaları, mevkie getiren Damat Ferit ve Vahdettin'in akıbetleri
meydandadır”
diyerek, hatıra ve gönüle bakmadan bir seçme
yapılması gerektiğini söylemiştir. Tüm bu çalışmalar için Mustafa Kemal’in
ölmesini bekleyen Süleyman Şefik, “bu da geç değildir. Ecel gelmezse, elbet bir
dost kurşunu onu temizler. Evet dost kurşunu” diyerek, O’nun yine kendi
arkadaşlarınca öldürüleceğini belirtmiştir. “Bakınız Çerkeş Etem’in suikasti
bile Ali Saib’e dayanıyor: O, Ali Saib ki, bir jandarma mülazımı iken bir gün
Mustafa Kemal sayesinde milli bir kahraman aynı zamanda bir milyoner olmuştur”
demiştir448.
1939 yılı içinde de T.B.M.M. Hükümeti ve
hükümetin önde gelenlerine diliyle ve kalemiyle saldıran Süleyman Şefik,
Beyrut’ta, Mersin İş Bankası Müdürü olan Saip Kibar ile olan görüşmelerinde de
uluorta sözler söylemiştir. Şefik’in bu sözleri söylemesindeki amacı, Kibar’ı
Türk ajanı olarak tanıması, dolayısıyla sözlerini T.B.M.M. Hükümeti’ne
ulaştırılacağı düşüncesinden kaynaklanmaktad ı r.
Irak’ta kaldığı sürede, Abdülaziz Kassab, Şefik
Dilmanî, Dr. Hikmet gibi pek çok gazeteci ile de görüşen Süleyman Şefik 1936
görüşmesindeki düşüncelerini bunlara da tekrarlayarak, “Türkiye’nin yeni rejimi
ile İ.T. idaresi arasında şahıs ve idare şekli olarak bir fark olmadığını,
Ankara ricalinin Rusların elinde bağlı bir kuzu olduğunu ve bir hokkabazlık
yaparak İngilizlerden 18 milyon almayı başarıp, aralarında paylaştıklarını,
şimdi bu iki kuvvet arasında bocalamakta olduklarını, Rusya’nın Türkiye’ye
çullanacağını, o zaman bu efendilerin ya memleketten sıvışacağını veya ülkeyi
Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinden biri haline getireceklerini” iddia etmiş
ve eğer
“İngilizlerle
Fransızların akılları olsaydı, bu adamlarla katiyen bir ittifak yapmazlardı.
Onların bugün
yapacakları şey ; eski Türkiye ricalini yani, bizleri ele alarak ve Osmanlı
Hanedanını dalgınlığından uyandırarak Türkiye’ye yeni bir ruh aşılamaktır. O
zaman biz hem Rusların önünde baş eğmeyiz hem de memleket içindeki
antikemalistlerin
447 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 4.
448 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 5.
87
yardımıyla
demokrat cepheye sadık kalırız”449
diyerek kendi önerilerini dile getirmiştir.
Şefik, Kürtler hakkındaki görüşlerini bu gazetecilere aktararak,
“Osmanlılara
en büyük zaferleri Kürtler kazandırdığı halde İttihatçılarla Kemalistlerin bunu
unuttukları için ortaya bir Kürt sorunu çıktığını Akdeniz’den İran’a ve Karadeniz’den
Irak’a kadar olan alanda Kürtlerin varlığından bahsederek, Sırplar Hırvatla
uyuştuğu halde, T.B.M.M. Hükümeti bu temiz Müslüman unsuru mahvetmeyi
düşünmektedir”450
diyecektir.
Damadı ve ölü şehzade Ziyaeddin’in oğlunu Osmanlı tahtına oturtmak hülyaları ile dolu olan 451 Süleyman
Şefik Paşa, “Osmanlılar Cemiyeti” adlı bir
cemiyet oluşturup, projelerini hazırlayarak452eski Hanedan üyeleri,
Yüzellilikler, Taşnaksutyun ve Hoybun mensupları ve bilhassa Italyan Istahbarat
elemanı Nino Mesat ile temaslarda bulunmuştur453.
Türkiye’de hilafet ve saltanatın iadesi
ülküsünü taşıyan Süleyman Şefik, kızı Emine Perizat’ı Sultan Reşat’ın torunu ve
eski şehzade Mehmet Ziyaeddin’in oğlu Nazım ile 1939’da Mısır’da evlendirdikten454
sonra bu uğurdaki faaliyetlerini artırmıştır455.
Atatürk’ün rahatsızlığı sırasında Lübnan’dan
Dolmabahçe’ye çektiği 27.10.1938 tarihli telgrafında
“Cumhuriyet
şahsınızda kaimdir. Gıyabınızda karışıklıklar melhuzdur. Meşrutî Türk
Imparatorluğu’nu iade ve tahsil görmüş genç bir şehzadeyi size halef olmak
üzere tahta çağırın. Türklük sizden bu mühim ve son hizmeti bekliyor”
diyerek ve daha önceki tariflerinde de işaret
ettiği gibi bu makama üstü kapalı olarak torununu önermiştir.
449 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 1, Bt: 14.10.1939.
450 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 2, Bt: 14.10.1939.
451 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 12, Bt: 28.12.1938.
452 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 3, 3/A 7, 2/D 1, F 13.
453 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.
454 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/C 16, Bt: 26.8.1943.
455 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.
88
1938 affının geçmiş hukukunu kapsaması, diğer
bir deyişle askerlik hizmetinin sayılmayarak emeklilik hakkının verilmemesi ve
kanun gereği 8 yıl kamu hizmetine alınmama koşullarına karşı çıkmış, Fethi
Okyar’ın kendisine yazdığı mektupta ki, adresinde “mütekait general” demesini
bir delil sayarak “madem ki benim emekli bir general olduğumu bir vezir resmen
itiraf ediyor. O halde neden bu hakkım bana verilmek istenmiyor” diyerek
haklarının iade edilmesini istemiştir456. Aftan sonra hemen ülkeye
dönmeyen Süleyman Şefik, kendisinin dönmemesinin gerçek nedenini herkese
söylemeyerek, gitmeyişini siyasi bir nedene bağlamış,
“ben artık
türediler hükümetinin hükmü altında yaşamak istemem. Onlar bâki kaldıkça ben o
diyara ayak basmam ve onları zorla oturdukları tahtlarından atmadıkça rahat
edemem. Bütün kudretimle onlarla mücadele edeceğim. Senelerden beri ses
çıkarmıyordum. Belki memlekette hayırlı bir inkılâp olur diye bekliyordum.
Fakat anlaşılmıştır ki, faaliyet lazımdır. Halk, harekete geçirecek birini
arıyor. İşte ben de seksen yaşında ihtiyar bir devlet ve millet emektârıyım.
Devletin ekmeği ile büyüdüm. Ömrümü o milletin kurtuluşuna adadım. Herhalde
kurtuluş ve inkılâp günü yakındır”457
demiştir.
Aftan sonra sürgündeki faaliyetlerini arttıran
Süleyman Şefik Paşa “Öç Demeği” adı ile bir cemiyet kurarak, kendisini bu
cemiyetin “kaptanı” ve harbiye nazırı ilân etmiş ve cemiyet adına bir mühür
bastırmıştır456.
“Çankaya Baykuşuna Hitap ve Af Maskaralarına
Cevap” adlı manzum hezeyannamesini de bu dönemde kaleme alan Süleyman Şefik456
burada;
H
Bir Ankara
yaptın fakat İstanbul’u yıktın
Açlıkla
sefaletle sükkânı perişan
Şapka simokin
giymede yok faide hikmet
Hürriyeti
nisvan da değil fuhşu rezalet
Sen kendine
kendin Atatürk ismini verdin
456 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 3.
457 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 1.
458 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 1,2/D 2, 2/D 3.
459 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 4.
89
Bu affına
çingeneler çalımı derler
Çingene misin
söyle nesin arsız hayasız ifsad mı muradın aleni fuhşu rezalet Namusu atup hep
sana uysun millet Ey kelbi akur alçak ve bedmaye asılsız Türkoğlu değil sana
uyan dönme yabancı
Ey şanlı
vatan erleri bilmem ne duruyorsun Asker sizin evlâtlarınız her işe kadir Siz
birlik edin haki olur kudret-i kâhır Meşruti hükümet kurulur tahtına sultan”460
diyerek, düşüncelerini açıkça ortaya koyan
Süleyman Şefik, bir süre sonra, muhalefetin dışarıda kalarak Türkiye’ye söz
geçiremediği gibi, yabancı devletlerle de ilişki kuramadıkları için hiç bir işe
yaramadıklarını düşünecek ve ülkeye dönmeyi daha faydalı bulacaktır. Bu amaçla
Adliye Vekili Fethi Okyar’a bir mektup yazarak Türkiye’ye dönmeye karar
verdiğini, 18 yıldan beri sıcak ülkelerde yaşamaya alıştığı için Antakya’da
oturmasına izin verilmesini isteyecektir.
Oturmak için Antakya’yı tercih etmesinin nedeni
ise -kendi anlatışına göre- buradaki “Bereketzâdeler, Kuseyrîzadeler,
Adalızâdeler gibi muhaliflerle anlaşarak, sancaktaki Rum, Alevi gibi
muhalifleri ve Fransız dostlarını elde ederek Cumhuriyet aleyhinde faaliyette
bulunma olanağını elde edebilmesi”dir. Ayrıca Antakya’da oturmakla Türkiye’deki
muhaliflerle de ilişki kurarak, onları tahrik etmek ve Türkiye Cumhuriyetine
karşı olanlarla anlaşarak, tehlike anında Suriye’ye kaçabilmek olanağının var
olduğunu düşünmektedir4®^. Ancak Süleyman Şefik’in bu isteği kabul
edilmemiştir.
Süvari Yüzbaşı (Bulgar) Tahsin.- listenin 19. sırasındadır. Eski karşıcılardan ve Halaskâran
Grubu kurucularındandır. Nigehban Cemiyeti üyelerinden olan Tahsin, Süleyman
Şefik Paşa’nın yaveri olarak Kuvayı Inzibâtiye’ye hizmet etmiş, milli iradenin
kurulması üzerine Taşkışlaya sığınarak îngilizlere iltica etmiştir4®2.
Ülkeden Ayrıldıktan sonra Hicaz’a gelerek,
Hicaz kralından kendisini misafir olarak kabul etmesini istemiştir. Kral onu
Emniyet Genel Müdür Muavini,
460 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 5, 2/D 6, 2/D 7, 2/D 8, 2/D 9, Bt:
26.1.1939.
461 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 3, 2/F 6.
462 EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: D 4.
90
Cidde Polis Müdürü, Mekke ve Medine mevki
kumandanı ve en son Umumi Askeriye Müdürlüğü’ne tayin etmiştir463.
1932 Aralık ayı içinde Mekke’de oturan
Tahsin’in diğer muhaliflerle ilişkisi yoktur464 Bir ara Medine’de
mitralyöz kumandanlığı yapan 465 yahsin, daha sonra eski durumunu
korumakla birlikte Medine ile Bağdat arasında yeni açılan yolu incelemek üzere
oluşturulan Suudi Heyeti’ne memur tayin edilmiş ve Bağdat’a giderek 21 Kanun-u
Sani (Ocak) 1935’de Medine’ye dönmüştür466.
1937’de Mekke’de olan Tahsin Suudi Arap
Krallığı’nda “Emrülceyş” yani askeri umum kumandanı ünvanı ile bu göreve
getirilmiştir 467
Tahsin’in aftan sonra ülkeye dönmemesi üzerine
Emniyet Genel Müdürlüğü Cidde Maslahatgüzarlığına çektiği telde, “Bulgar
Tahsin’in son durumu ile, ne işte uğraştığı ve affa rağmen ülkeye dönmeyen bu
adamın ne ile geçindiği, aleyhte bir durumu olup olmadığı ile yabancı bir
devletin vatandaşlığına geçip geçmediğinin gizlice araştırılmasını istemiştir
468
Cidde’den gelen cevapta ise uzun süre Hicaz’da
Umum Askeriye Müdürlüğü yapan Tahsin’in 1939’da görevine son verildiği, halen
bir işi olmadığı hükümetin kendisine ayda 300 Kıyal (250 Türk lirası) maaş
bağlandığı, ayrıca pirinç, şeker, yağ, kahve ve çay gibi zorunlu ihtiyaçlarını
karşılayacak erzak da verildiğini ve 1940’dan itibaren Taif’te oturarak,
Mekke’ye senede beş on gün için gittiği bildirilmiştir.
Aynı cevap yazısından Suudi vatandaşlığına
girmediğini anladığımız Tahsin;
“Türkiye’ye
dönmeyi her an düşündüğünü, yaşının ilerlemiş olması nedeniyle Türkiye’ye dönse
bile geçimini sağlayacak bir iş bulamayacağından korktuğunu ve Suudi
Hükümeti’nce verilen maaş ve erzakla geçindiğini söyleyerek, savaş durumunun
son bulmasından sonra mutlaka vatanına geri döneceğini”
samimi bir dille elçiye bildirmiştir.
463 EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: F 7; Elbiladi Essuadiye gazetesinin
9.12.1946 tarihli sayısında “Kaderin Kapattığı Sahife” adlı makaleden.
464 EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: E 5, Bt: 20 K.E. 1932.
465 EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: E 6, Bt: 26.2.1933.
466 EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: E 8, Bt: 23.2 1935.
467 EGM Arşivi,, Dn: 12222-19, Bn: E 11, Bt: 4.4.1937.
468 EGM Arşivi,, Dn: 12222-19, Bn: F 2, Bt: 1.9.1942.
91
Elbiladı Essuudiye gazetesinin “Suudi Arabistan
Ordusu’nun her subayınca olduğu gibi, hükümet ileri gelenleri ve halk
tarafından da lütufkârlığı ve yüksek ahlakı ile tanıdığı”nı yazdığı Bulgar
Tahsin 9 Aralık 1946’da ülkeye dönemeden ölmüştür400.
Kuvayı İnzibatiye Erkân-ı Harbiye Reisi
Miralay Ahmet Refik.- Yüzellilik listenin
20. sırasındadır. Harbiye’yi ve Enkân- Harbiye Mektebi’ni bitirerek, Osmanlı Ordusu’na katılmıştır.
1317 (1901)’de binbaşı, 1323 (1907)’de
kaymakam, 1326 (1910)’da miralay olmuş ve Iran sınır komiserliğine atanmıştır.
1328 (1912)’de Dördüncü Ordu Müfettişliği Erkân-ı Harbiye reisliğine atanmış,
takiben Bağdat Redif Fırkası kumandanı olmuştur. Miralay Ahmet Refik, ITO üyesi
iken yöneticileri ile arası açılınca muhalefete geçmiştir470.
Balkan savaşı sırasında Erkân-ı Harbiye İkinci
Şubesi’nde bulunmuş, Enver Paşa tarafından emekliye ayırılmıştır. 1330
(1914)’da Menzil müfettişi ve idare reisi olmuştur. Askerlikle bağı kesilince
Erzurum belediye reisliği yapmış, 1331 (1915)’de İstanbul’a gelerek Defter-i
Hakani mühendisi olmuştur. 1335 (1919)’de tekrar göreve alınarak divan-ı harbi
örfi stajyer üyeliğine, sonradan harp divanı üyeliğine, oradan da Kuvayı
İnzibâtiye karargah erkân-ı harbiyesi riyasetine atanmıştır. Erkân-ı Harbiye
kolağası iken Zeki Paşa tarafından meydan dayağı atılan471 Refik,
Askeri Nigehban Cemiyeti üyesidir472.
Kuvayı İnzibâtiye’nin kurmay başkanlığını da
yapan Ahmet Refik, ordunun başarısızlığı sonucu İstanbul’a dönmüş, Türk Ordusu
İstanbul’a girmeden önce diğer işbirlikçilerle birlikte İngiliz Yüksek Komiserliği’ne
sığınmıştır472
Ülkeden ayrıldıktan sonra Romanya’da yaşayan
Ahmet Refik, Romanya demiryollarında harita çizerek geçimini sağlamıştır474.
Sürgünde, özellikle İzmir eski Belediye Reisi Hacı Haşan, Yüzellilik Kuşçubaşı
Eşref, Köylü gazetesi sahibi Refet ve eski Karahisar Mutasarrıfı Sabit ile
birlikte Pire’deki Posdon kahvesinde görüştüğü belirlenen Ahmet Refik’in aynı
zamanda yüz
469 EGM Arşivi,, Dn: 12222-19, Bn: F 7, Bt: 7 Aralık 1946.
470 Soysal,
150'likler, s. 269.
471 EGM Arşivi,, Dn: 12222-20, Bn: G 13.
472 Mustafa
Kemal, a.g.e. c. I. s. 315.
473 Soysal,
150'likler, s. 269.
474 T.G.,
31 Mayıs 1938.
92
neferden oluşan Çerkeş Mızraklı Süvari
Kıtası’nın da kumandanlığını yaptığı ve Yunan kaymakam üniforması giydiği
alınan haberler arasındadır 476.
Kısa bir süre sonra akli dengesini kaybeden
Ahmet Refik, Baserabya’nın Kişnev şehrinde bir akıl hastanesinde “felç ve
cinnetten” dolayı 23 Kanun-u Evvel (Aralık) 1931’de ölmüştür.476
Hristiyan mezarlığında gömülen477 Refik’in yakınları daha sonra
“Yaltkaya” soyadını almıştır.
Kuvayı İnzibatiye Mitralyöz Kumandanı ve
Damat Ferit’in Yaveri Tarık Mümtaz.- listede
21 numara ile yer almıştır. 1893’de doğmuş, Harbiye’yi bitirmiş ve teğmen
olarak Osmanlı Ordusu’na katılmıştır.
Mütareke’den sonra “Ümit" isminde bir gazete çıkararak, iktidardan
uzaklaştırılan I.T.’ye karşı suçlayıcı bir yayın kampanyası başlatmıştır. Damat
Ferit Sadrazam olunca yaverliğine atanmıştır. Kendisi de paşa damadı olduğu
için “damadın damadı” olarak anılmıştır. Kuvayı Inzibâtiye’de mitralyöz
kumandanı olarak, milliciler ile çatışmalara girmiş, ordu dağılınca İstanbul’a
dönerek gazeteciliğe ve Damat Ferit’in yaverliğine devam etmiştir. İzmir’in
Yunan işgalinden kurtulmasından sonra Damat Ferit ve Vahdettin’in ardından
yurtdışına kaçmıştır476.
Damat Ferit’in yaverliğini ve Kuvayı
İnzibâtiye’nin makineli tüfek subaylığını yaparak vatana ihanette bulunduğu
için 1924’te Yüzellilik listeye alınmış479, 1927’de vatandaşlıktan
çıkarılmıştır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre Silistre’de
Tuna gazetesinde yazı diziciliği yapan Tarık Mümtaz, daha sonra Arnavutluk
Hükümeti’nden aldığı pasaportla Berlin’e gitmiştir460. Berlin’de
kaldığı sürede buradaki Müslüman kolonisine müracaat ederek, İslâmiyet’e zafer
kazandıracak bir gazete çıkarmak istediğini söyleyerek para kazanmaya çalışmış,
ancak vatana ihanet etmiş kimselerden olduğu anlaşılınca isteği
karşılanmamıştır46^. Yine Almanya’da bulunan, Cemaati İslâmiye
denilen ve iki Suriyeli , bir Hintli ile iki Alman’dan oluşan bir teşkilat ile
ilişkiye geçerek, onlara San Remo’dan dönüşünde bir dergi yayınlayacağını söylemiştir462.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Almanya’dan
475 EGM Arşivi, Dn: 12222-20, Bn: G 3.
476 EGM Arşivi, Dn: 12222-20, Bn: G 8-9.
477 T.G.,
31 Mayıs 1938.
478 Soysal,
150'likler, s. 290.
479 EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/B 10, Bt: 31 Ağustos 1944.
480 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 6, Bt: 16.3.1926.
481 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/B 5, Bt: 8.5.1926.
482 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 6, Bt: 31.7.1926.
93
ihraç edilmesi için girişimlerde bulunduğu
Tarık Mümtaz, bu konu sonuçlanmadan, eşini Berlin’de bırakarak Vahdettin ile
görüşmek üzere San Remo’ya gitmiştir488. Vahdettin’in ölümü üzerine
cenazesi ile birlikte Şam’a gelen Tarık Mümtaz, Kuneytire mebusu Emin Semkuh
ile işbirliği yaparak Marc isminde dört sayfalık Çerkesce, Arapça, Türkçe ve
Fransızca bir gazete484 ayrıca “Hamra” isimli Türkçe bir başka
gazete daha çıkarmıştır485.
Emin Semkuh, Çerkesleri, kendi idaresi altında
toplayarak kendisini bilhassa Fransızlar ve Araplar arasında Çerkeş lideri gibi
göstermeye çalışan bir kişidir. Bu nedenle Şam’daki Çerkeş Cemiyeti reisi olan
Mühendis Abdullah ile çekişmektedir. Bu mücadelede Tarık Mümtaz Emin Semkuh’u
tutmuştur. Semkuh’da Tarık’ın Halep Türk konsoloshanelerine mensup bir ajan
olduğunu ve Türkiye’ye satılmış bulunduğunu iddia eden ve Tarık’ın cemiyetten
atılmasını isteyen Abdullah’ın adamlarına karşı Tarık’ı savunmuş , hatta
Fransız kumandanı Kole’yi bile bu konuda ikna etmiştir486.1926 yılı içinde
Şam’da “Musavver (resimli) Sahra”48^ jsminde haftalık edebi bir
dergi çıkaran Tarık Mümtaz, buradaki Yüzerliklerle işbirliği yaparak faaliyetlerine
devam etmiştir488.
Ali İlmi ve diğer kaçakların katılımı ve Çerkeş
İsmail Hakkı’nın idaresi altında çıkan Musavver Sahra’nın ilk sayısında
İslâmiyet için çalıştıklarına dair bentler görülmüştür. Tarık Mümtaz derginin
dağıtımı için İşkenceci Adil’in kardeşi Rıfkı, Üsküp’te Cemaati İslâmiye’nin
rehberi olan Hoca Ata’nın yardımcısı Hafız Aziz, Dobruca gazetesi yazarlarından
İsmail Kemal ve Bulgaristan’daki çeşitli Türk klüpleri ile görüşmüştür489.
Kuneytire’den bir süre sonra ayrılan Tarık
Mümtaz Şam’a gelerek Març’ı burada çıkarmaya başlamıştır400.
Yayınları ile Türkler arasında bozgunculuk yapmak isteyen ve Türkiye
Cumhuriyeti aleyhinde propaganda da bulunan Març gazetesinin Türkiye’ye
girişi yasaklanmıştır491.
483 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/B 3, Bt: 3.5.1926.
484 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/C 9, Bt: 19.12.1941.
485 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8, Bt: 28.9.1935.
486 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/A 9, Bt: 1936.
487 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 2/G 11.
488 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/C 9, Bt: 19.12.1941.
489 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/C 10, Bt: 14.10.1926.
490 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/A 8, Bt: 25.6.1929.
491 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/A 2,1/A 3, Bt: 2.1.1930.
94
Şamdan Halep’e geçen Tarık Mümtaz492Antakya’da,
Karagöz adında mizahi bir gazete çıkarmak için girişimlerde bulunmuş, izin
alamamıştır. Bu süre içinde Amman’da Emir Abdullah’ın yanındadır. Daha sonra
yine Şam’a gelecektir492.
1931 yılında, aslen Antakya’lı olup Suriye
Meclisi’nde üyelik yapan Adalı Mehmed’in yardımlarıyla ve Fransızların
direktifleriyle Yeni Gün’e karşı muhalif bir gazete çıkarmak için Antakya’ya
getirilen Tarık Mümtaz eczacı Ispiro Basil Huri tarafından Arapça ve Türkçe
olarak yayınlanan Antakya gazetesinin başına geçirilmiştir. Buradaki
yayınlarıyla, bölgedeki ulusal akımlara muhalefette bulunmuş ve bir ara Çerkeş
Ethem ve kardeşi Reşit ile haberleşerek onların Türkiye’ye dağıtılmak üzere
gönderdiği beyannamelerin dağıtımına aracılık etmiştir. Ancak bu hareketlerinin
sertlikle karşılık bulacağını anlayınca Şam’a geri dönmüştür494.
Türkiye’nin durumunu “bolşevik Rusya’ya boyun
eğen bir kaynak” olarak niteleyen Tarık Mümtaz, “...bu gün için Hanedandan,
saltanattan ve halife taslağından yarar beklenemeyeceğini, aslında Hanedanın tarihin
sayfalarına gömülmüş olduğunu yalnız bunların içinde işe yarar fikir, meslek
ilim ve irfan sahibi birisi varsa onunla da şimdiden görüşerek geleceği
belirlemek gerektiğini söyleyerek, ‘Türkiye’nin ne Osmanlı Saltanatı ne de Cumhuriyet ve Mustafa Kemal idareleri ile
yönetilemeyeceğini”495 sözlerine eklemiştir. Yine Şam sergisinde,
bazı karikatürlerini sergilemek istediği zaman bu karikatürlerin İskenderun
sancağı pavyonunda sergilenmesini istemiştir. Sergi idaresine başvurarak “Ben
Çerkesim, İskenderun ise çok yazık ki, Kemalisttir. Eserlerimin o pavyonda
sergilenmesine kesinlikle razı değilim” diyen Tarık Mümtaz eserlerinin Arap
Asârı Nefisesi dairesinde sergilenmesini istemiş ve karikatürleri bu kısımda
sergilenmiştir. Tarık’ın bu tutumunu onu sevmeyen Çerkeslere anlatan Anzavur
İsmail, pek çok Tarık düşmanı Çerkeş’i ikna etmeyi başarmıştır492.
Yüzelliliklerden Ömer Fevzi’nin Antakya’da
açtığı fesat şubesinin başına getirilen Tarık Mümtaz497,
bu sırada Suriye’de “Karagöz” gazetesini
492 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/A 1, Bt: 18.2.1930; Vahdet gazetesinin 13 K.S. 1930
tarihli nüshası Tarık Mümtaz’ın Halep’e geldiği haberini vermiştir.
493 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 7, Bt: 11.11.1932.
494 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/C 9, Bt: 19.12.1941.
495 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/C 14, Bt: 11.4.1931.
496 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/A 10.
497 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 7, Bt: 8.7.1933.
95
çıkarmaktadır ki, bu gazeteyi yayınlayabilmek
için İstanbul’daki evini erkek kardeşine sattırarak 350 lira gelir sağlamıştır.
Ancak, Suriye Maliye Bakanı Şakir Nimet Bey’i küçültücü bir yazı yazması
üzerine gazetesi kapatılmıştır498.
Tarık Mümtaz’ın sürgündeki faaliyetlerini üçe
ayırmak mümkündür. 1933’e kadar T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde diğer karşıtlarla
birlikte faaliyet gösteren ve Çerkeş Cemiyeti üyesi olan Tarık Mümtaz, 1933’de
Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü dolayısıyla genel bir af ilân edileceği
haberleri üzerine aleyhte yayınlarına son vererek, ulusal bayramlarda
Atatürk’ün resmini gazetesinin ilk sayfasına basmaya başlamış, yine de inişli
çıkışlı bir tutum sergilemiştir. 1936’dan sonra ise Türkiye lehinde sözlü ve
yazılı savunmalarda bulunmuştur. Nitekim Antakya’da çıkardığı “Antakya”
gazetesinde aleyhte yayınlar yapmaması ve yerli mütegallibe (derebeyi) ile
anlaşamaması üzerine gazetesi kapatılmıştır.
Tarık Mümtaz bundan sonra Antakya’da çıkardığı
“Karagöz” gazetesi ile Türk ihkılâbını ve Antakya Türkleri’nin hukukunu
savunmuş499, Hatay’ın Türkiye’ye katılması çalışmaları sırasında
lehte davranışlarda bulunmuştur500. Bu yoldaki yayınları ve
muhaliflere olan saldırıları yüzünden gazetesi sekiz-on defa kapatılmış,
kendisi de mahkemelere düşmüştür501.
Atatürk’e suikast olayının yeni çıktığı
günlerde, firariler tarafında gelişen bir olay vardır. Tank Mümtaz ile
Reyhaniye’den Çerkeş Reşit ve Bedirke’den Çerkeş Ömer Mümbiç’te biraraya
gelerek, Mümbiç milletvekili Nedim’in evinde Ammanlı bir Çerkeş ile beraber
toplantı düzenlemişlerdir. Ancak bu toplantının konusu hakkında bilgi
edinilememiştir.
Ankara tarafında ise, suikastten dolayı
savcının iddianamesinde Tarık Mümtaz’ın adı da geçmektedir502.
Bundan dolayı Vahdet gazetesine gönderdiği bir mektupta “şüpheli bir kısım şahs
ve adamların arasına isminin karıştığını derin bir hayret ve teessürle haber
aldığını” söyleyen Tarık Mümtaz,
“hiç bir
teşkilatın müdürü, müfettişi, üyesi olmadığını hiç bir makam, kurum cemiyet,
komite, klüp ve kişiden Suriye’de yaşadığı on yıl süresince hiç bir para
almadığını ve almayacağını, gerçeğin açığa çıkacağı günün yakın olduğuna
inandığım"
498 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 7, Bt: 4.8.1933.
499 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8, Bt: 28.9.1935.
500 EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/G 12.
501 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8, Bt: 28.9.1935.
502 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8,1/G 9.
96
söyleyerek kendisini savunmuştur503.
Muhalefetinin yönünü değiştirdikten sonra
yazdığı “Türk Antakya’da Üç Baykuş Ötüyor” adlı bir kitapçık bastırarak,
Antakya’da oturan Yüzerliklerden Ali İlmi Fani, Radi Azmi ve Mesut Fani’ye saldıran
Tarık Mümtaz, bu kitabında Nutuk’tan da alıntılar yapmıştır504. Bu
kitaba karşılık olarak -her nekadar yazar ismi verilemese de, bu üçünden biri
olduğu tahmin edilen- “Tarık’a Destan” adlı bir başka kitapçık da Emniyet
tarafından ele geçirilmiştir505.
Antakya’daki sürgün hayatını Türk gençlerinin
yardımı ile zorluk içinde geçiren506 Tarık Mümtaz, buna bir de
gazetesinin kapatılması ve kendisinin mahkemelere düşmesi eklenince sıkıntıları
iyice artmıştır. Tarık Mümtaz aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Kuvayı înzibâtiye Kumandanlarından ve İzmir
eski Kolordu Kumandanı Ali Nadir.- Yüzellilik
listenin 22’nci sırasında kayıtlıdır. İzmir’in işgali sırasında görevini
suistimal etmiş507, işgal haberlerinin aslının olmadığını söyleyerek508,
İzmir’in tek kurşun atılmadan Yunanlılara teslim olmasına neden olmuştur.
İşgalden sonra, Yunanlılar tarafından önce büyük hakaretlerle tutuklanmış,
Yunan bayrağını öpmek zorunda bırakılmış, sonra da İstanbul’a gönderilmiştir.
İstanbul’da Kuvayı İnzibâtiye’ye komutan olarak atanmış, başarısızlığı
görülünce görevden alınmıştır509.
Zaferden sonra yurtdışına kaçmış olan Ali
Nadir, Nice’e gitmiş, 10 Eylül 1930’da burada ölmüştür510. İsmet
Paşa’ya eşi tarafından çekilen telgrafla ölümü haber verilerek cenazesinin
İstanbul’a, aile mezarlığına getirilmesine izin verilmesi istenmiştir511.
Ancak ilgili kanun gereği, cenazenin Türkiye’ye kabul edilemeyeceği uygun
bir dille eşine bildirilmiştir512.
503 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 10; Vahdet Gazetesi, “Bir İzah”,
9.4.1936.
504 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 2/B 1; Tarık Mümtaz Arganalp, Casuslarla
Savaş Türk Antakya’da Üç Baykuş Ötüyor, İskenderun: Cihad Matbaası, 1936.
505 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8.
506 EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/G 12, Bt: 28.9.1935.
507 T.G., 31 Mayıs 1938.
508 Özalp,
a.g.e, s. 4.
509 Soysal,
150'likler, s. 271.
510 EGM
Arşivi, Dn: 12222-22, Bn: A 1, Bt: 2.10.1930.
511 EGM Arşivi, Dn: 12222-22, Bn: A 7, Bt: 30.9.1930.
512 EGM Arşivi, Dn: 12222-22, Bn: A/11, Bt: 5.111930; 1938’de çıkarılan Af
Kanununa kadar
97
Kuvayı înzibâtiye’ye dahil ve Nemrut Mustafa
Paşa Divan-ı Harbi üyesi Kaymakam Fettah.- 23
numara ile listeye girmiştir. Aslen Suriyeli’dir. Ulusal Mücadele aleyhinde
hareket eden istihkâm subaylarındandır513.
Mütareke zamanında Beyoğlu komiserliği de
yapmış olan Kaymakam Fettah314, ülkeden kaçtıktan sonra önce Mısır’a
gitmiştir515. Ingiliz hükümetinin belgesine sahip olan bu adam,
İngilizlere yardımından bahsederek, Ingiliz arazisinde kaldığı sürece kendisine
olağanüstü yardımlarda bulunulması gerektiğini iddia etmiştir516.
Gümülcine Şehbenderliğinden, 1 Ağustos 1924’de
beraberinde îngilizlerin hizmetinden olan Albas adında biri ile Londra’ya
gittiği haber verilen Fettah517; “Ankara’yı nasıl devireceğini”
düşünmektedir518. 16 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1926’da Kıbrıs’a giden
Fettah519, daha sonra Bağdat’a geçmiş, Miralay Muhittin veya Halil
takma adları ile dolaşmıştır. Parasızlık çeken Fettah zaman zaman tekkelerde
yatıp kalkmıştır. Bir ara Ethem’e başvurmuş ancak o da başından defetmiştir.520
Bağdat’tan Trablusşam’a oradan da Halep’e geçen Fettah, Halep’te hastalanarak
hükümet hastanesi olan Vatani Hastanesi’nde yatmış, 2 Kanun-u Evvel (Aralık)
1929’da burada ölmüştür. Üzerinde bulunan on altın ve dokuz mecidiye nakit
parası İzmir’deki varislerine gönderilmiştir521.
Kuvayı înzibâtiye’ye dahil olanlardan Çopur
Hakkı.- Yüzellilik listenin 24 numarasında
yer almıştır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a gitmiş daha sonra da Yunan
vatandaşlığına geçmiştir522.
1924’de çıkarmaya başladığı “İtila” adlı
gazetesi ile aleyhte tavırlarını sürdürmüştür. Çopur İsmail Hakkı’nın “haftada
bir yayınlanan siyasi, içtimai, iki kişi Türkiye’de gömülmüştür ki bunlardan
ilki daha yurt dışına çıkmadan ölen 81 numaralı Binbaşı Ahmet, İkincisi de eski
Dahiliye Nazırı Adil’dir.
513 T.G., 31 Mayıs 1938.
514 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: B 11, Bt: 1 Ağustos 1926.
515 T.G., 31 Mayıs 1938.
516 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 8, Bt: 27 T.E.1926.
517 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: B 11.
518 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 14, Bt: 29.5.1932 (686’nın raporundan).
519 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 9, Bt: 20 T.E. 1927.
520 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 12, Bt: 30 K.S. 1927.
521 EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: B 3, Bt: 4 K.E. 1929.
522 EGM Arşivi, Dn: 12222-24, Bn: A 4.
98
edebi” gazetesinin baş yazarı Ahmet İzzettir
523. Diğer Yazı kadrosunda; firarilerden Kütahyalı Iskeçe Mektebi Müdürü Ali,
eski Biga Kaymakamı İzzet Nafi, Iskeçe’de Mestan Hoca, l'skeçe’de Cemaat-i
İslâmiye Reisi Çatalbey Ahmet ve Iskeçe Müftüsü Süleyman Hoca da vardır52^.
Çopur Hakkı’nın sorumlu müdür olduğu İtila
gazetesine gelen açık bir mektup vardır. Çopur Hakkı’ya “ Müdür bey ne telaş
ediyorsunuz, beyhude zahmet” diyerek başlayan ve İtila’nin sütunlarında
Hakkı’nın da “Hakkınız vat’ dediği bu mektubun içeriği ve üslubu son derece
çirkindir52^
İtila’nin aynı sayısında, Paris’te yayınlanan
La Jurnal gazetesinden yapılmış bir çeviri daha vardır. 16, 17, 18, 19, 20
Teşrin-i Evvel 1926 tarihli sayılarında Edouard Helsel tarafından baş makale
olarak yazılmıştır.
Makaleden örnekler vererek, İtila’nin bu
makaleye sütunlarında neden yer verdiği açığa çıkarılabilir.
“...Mustafa
Kemal’in kendisi ortada yoktur. Ortada onun namına hareket edenler mevcuttur.
Bunların bir kısmı ceplerini doldururlar, bir kısmı milleti fesad eyler,
diğerleri de hayal hallerinde sermest olurlar...
Mustafa Kemal
ve etrafı Avrupa şehirlerine benzeyen İstanbul’u tahrip etmeyi gaye-i emel
edinmiştir, Gazi bir türlü İstanbul’a gidemiyor...
Kürtler, Kemal’in
idaresini istemiyorlar, İngiltere ve Rusya tarafından sürekli teşvik
olunuyorlar...
Ankara
zimamdaranı vakitlerini boş geçirmiyorlar. Kurnazları ceplerini para ile
dolduruyorlar. Şehvetperverler zevk ve sefa içinde puyan oluyorlar. Ciddi ıslah
için çalışan adamlar ise... ıslah edelim, ıslah edelim diye bağırıyorlar...
Gazi,
garplılaştırma rüyasında berdevamdır. İsmet ise... bir büyük İslâm
konfederasyonu ile Avrupa’nın karşısına çıkmak emelindedir.
Halis Türkler
kuvvetli, cesur, sakin, âlicenap ve zekidir. Bu kitleyi medeniyeti îsal
edeceğim diye yanlış yollara sevketmek bir günahtır. Bu kitleyi idare etmek
için ananaperver, akil ve milletin içinden doğmuş bir hükümete ihtiyaç vardır.
Bu zavallı millet görüyoruz ki ne berbat bir adam, zalim ve mezalim ve vaka-i
fevkâladenin
523 İtila, 30, T.S., 1926.
524 EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/B 3.
525 İtila, 30, T.S., 1926, sayfa 2; EGM Arşivi, Dn: 12222-24
99
himmetiyle
üste gelmiş bayağı bir adam...”526
İtila, bu makaleyi çevirerek sütunlarına
almasındaki amacını ise,
“Türkiye
idaresinin mükemmelliğini iddia ve Yunanistan’a Hücum ederek Müslümanları ona
karşı kışkırtmak isteyenleri aydınlatmak ve her türlü gelişmelerini İslâmî
unsurlara sadık kalarak insan gibi yaşama hakkının gözetilmesini sevgili
hükümetlerinden (Yunanistan) beklemek gerektiğini Müslüman kardeşlerine
anlatmak isteği” olarak açıklamıştır527
Çopur Hakkı, kin ve nefretle dolu olan
gazetesini sadece Batı Trakya’ya değil, pek çok yere göndermiştir. Kıbrıs da
bunlardan biridir. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla Kıbrıs’taki Türkler adreslerine
postalanan bu gazeteleri postahaneden çıkmadan, çıkış noktalarına iade için
geri göndermişlerdir528.
Yunan vatandaşlığına geçtikten sonra oldukça
rahat bir hayat yaşayan Çopur Hakkı, ikibin drahmi maaşla Yunan Erkân-ı
Harbiyesi’nin istihbarat memurluğunu yaptığı529 gibi Iskeçe’deki
Türk okullarında öğretmenlik ve Beyrut liman idaresinin yaptırdığı inşaatta
Taşnaksutyunlar’ın yardımı ile ve 40 kuruş gündelikle bekçilik de yapmıştır.530
Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra da maaşını almaya devam etmiş ve sürgündeki
hayatını İskeçe ve Gümülcine’de geçirmiştir531. Gerek gazetesiyle
gerekse diğer çalışmalarıyla Batı Trakya Türkleri arasında büyük bir ikilik
yaratan Çopur Hakkı’nın ve diğer Yüzellilik ve firarilerin bu çalışmaları
T.B.M.M. Hükümeti’nde önlem alma ihtiyacını doğurmuştur.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk
ilişkilerini yumuşatmak ve diğer bazı sorunları çözmek amacıyla Türkiye’ye
gelen Venizelos, Ankara’da 30 Haziran 1930’da Ahali Mübadelesini imzaladığı
günlerde kendisine Yüzelliliklerin bu tutumlarından bahsedilerek önlem alınması
istenmiştir. Venizelos ve Başbakanı Mihalakopulos tarafından da Yüzelliliklerin
Batı Trakya’dan çıkarılacağı sözü verilmiştir.
30 Ekim 1930 tarihinde Dostluk Anlaşması’nın
imzalanmasından sonra
526 İtila., 30, T.S., 1926, sayfa 4, 5, 6.
527 İtila,
30, T.S., 1926, sayfa 6.
528 EGM Arşivi, Dn: 12222-24, Bn: 4/B 9.
529 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D., Bn: 6/F 12, Bt: 1937.
530 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D., Bn: 5/D 1.
531 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D., Bn: 2/A 9.
100
Trakya Genel Valisi’ne verilen bir emirle
Yunanistan’da bulunan Yüzerliklerin Batı Trakya’dan çıkarılması istenmiştir. Bu
sırada Batı Trakya’da olup Yunan vatandaşlığına geçmeyenler sınır dışı
edilmişlerdir ki bunlar Mustafa Sabri, Gümülcineli İsmail, Aziz Nuri,
Eskişehirli Sefer Hoca, İbrahim Sabri, 124 numaralı Remzi, 136 nolu l'dris ve
146 nolu Kasım’dır532.
Bir kısım Yüzellilikler de Yunanistan’dan
çıkarılacakları haberinden sonra Yunan vatandaşlığına geçmişlerdir. Çopur Hakkı
ise Yunan vatandaşı olduğu533 jçjn Batı Trakya’da kalmayı
başarmış, aftan sonra ülkeye dönmeyerek karşıt tutumunu sürdürmüştür.
1.5 Mülkiye ve Askeriye’den Olan Kişiler
Bu gruba dahil olanlar, gerek mülki idareciler
gerekse asker kökenli olup Ulusal Mücadele sırasında aktif bir şekilde karşıt
tavır geliştirerek işgal kuvvetleriyle birlik olan işbirlikçilerdir.
Bursa Eski Valisi Gümülcineli İsmail.- listenin 25. sırasındadır. 1879’da Gümülcine’de doğmuştur53^.
Hukuk Mektebi’ni bitirdikten sonra genç yaşta politikaya atılmış 1908’de İ.T.
üyesi ve Gümülcine mebusu olarak meclise girmiştir535. Ancak kısa
bir süre sonra İ.T.’den ayrılarak 23 Şubat 1910’da Ahali Fırkası’nı kurmuş536.
Ardından 1911’de H.İ.F.’nı kuran grubun içinde yer almıştır53^.
Mebusan Meclisi’nde Siyonizm konusunu “vahim bir mesele” olarak ilk kez ortaya
atan O’dur538. Babıâli baskınının ardından, I.T.’nin iktidara
gelmesinden sonra, karşıtlar yurt dışına gönderilirken, Gümülcineli İsmail “...
sulh aktolunarak memlekette sükun ve asayiş tamamen iade edilinciye kadar hiç
bir muhalefet yapmayacağına dair dini ve namusu üzerine yemin ederek” sürgün
cezasından kurtulmuş ve ülkede kalmıştır. Ancak, Mahmut Şevket Paşa’ya
düzenlenen suikastte parmağı olduğu için ve suikastten kısa bir süre önce
Selanik’e kaçtığından dolayı gıyaben idama mahkum edilmiştir539.
532 EGM Arşivi, Dn: 12222-24, Bn: A 4.
533 EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 1,
534 EGM
Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 5, (Gümilcineli’nin kısa özgeçmişi).
535 Soysal,
150'likler, s. 277.
536 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 3; Tarık Zafer Tunaya, a.g.e, c. I, s.
234.
537 Tunaya,
a.g.e, c. I, s. 286.
538 Tunaya,
a.g.e, c. I, s. 561.
539 Sarınay, Yüzelliklerden Gümülcineli İsmail Hakkı Bey’in
Faaliyetleri (1908-1945), Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Ankara: HÜAİİTE,
1995, s. 376.
101
Selanik’ten Fransa’ya geçen Gümülcineli, 1918
antlaşmasından sonra İstanbul’a dönmüştür546. Rıza Nur’a göre
Gümülcineli İsmail, Selanik’teki çalışmaları sırasında İngiliz ve Fransızların
yanı sıra Yunanlılardan da casusluk maaşı almıştır. 541 Mütarekenin
ardından Damat Ferit kabinesinde yer almaya çalışmış, Mustafa Sabri ve
Zeynelabidin yüzünden Ferit’le bozuşunca Bursa valiliğine atanarak,
İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır.542
Bursa’da, Haziran ve Temmuz aylarında Ulusal
Mücadele aleyhideki çalışmalarını artırmış ancak, Albay Bekir Sami Bey’in
Bursa’ya gelmesi bu çalışmalarını zorlaştırmıştır. H.İ.F’nın içinde oluşan
hizipleşmede Damat Ferit hocalar kanadını (Hoca Vasfi-Hoca Sabri) tutarak,
diğer hizibin önde gelenleri olan Gümülcineli ve Sadık’ı dışlamıştır. Böylece,
ne hükümete, ne kendi partisine ne de ulusal mücadele taraftarlarına
yaranamayan Gümülcineli İsmail 29 Temmuz 1919’da Bursa valiliğinden ayrılarak,
memleketi olan Gümülcine’ye gitmiştir.542 Burada Cemaat-i İslâmiye
reisi olan İsmail, Yunanlıların işgalinden sonra İstanbul’a dönmüş, Divan-ı
Harp tarafından tutuklanmış, Damat Ferit’le Şeyhülislamın arası açılınca
salıverilmiştir.544 Gümülcineli bu tarihten sonra da karşıt
tutumlarını sürdürmüş, zaferden sonra İngilizlere sığınarak yurt dışına
kaçmıştır.
Malta’ya gitmekte olan “Egypt” vapuru ile
İstanbul’dan ayrılan Gümülcineli İsmail, Miralay Sadık ve Mehmet Ali gibi
arkadaşlarıyla beraber Dedeağaç limanınında vapurdan inmiştir. O, buradan
Romanya’ya geçmiş545 ve bir süre Köstence’de kalmıştır. Daha sonra
Yunanistan’a geçen İsmail Hakkı, Vahdettin’i “întak-ı Hak”adlı bir gazete
çıkaracağı bahanesiyle, Mehmet Ali ve Mustafa Sabri ile birlikte dolandırmış,
aldığı iki bin İngiliz lirasını da Fransa’da yemiştir546. Yine
Sabri, Vehip, Miralay Tahir ile birlikte “Ordu ve Millet Cemaat İnkılâbıyesi”
adı ile bir cemiyet kuracaklarını söyleyerek Vahdettin’den bin İngiliz lirası
almışlar, parayı paylaşamadıklarından cemiyeti dağıtmışlardır54?.
540 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 2.
541 Rıza
Nur, Türk Tarihi, c. 2, İstanbul, 1981, s. 119.
542 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 2.
543 Sarı
nay, a.g.m., s. 378-380.
344 Soysal, 150'likler, s. 278.
545 Sarınay,
a.g.m., s. 382.
546 Göztepe,
a.g.e, s. 135-142.
547 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 14, Bt: 26.7.1931.
102
Refi Cevad ve Mehmet Ali ile birlikte 1927 yılı
içinde Ermeni Taşnaksutyun Fırkası’nın merkezi umumiyesiyle ilişkiye girerek
yaptıkları toplantılarda, H.Î.F.’nın iktidara gelmesi lehinde Ermenilere,
Erivan’dan İskenderun’a kadar ekonomik, sosyal ve siyasal haklar vadetmişler ve
Taşnaksutyun komitelerinden 250 bin Frank almışlardır. Bu kararı H.İ.F’nın
yetkili isimlerinden Ömer Fevzi gibilere de imza ettirmek isteyen Gümülcineli
başarılı olamamış, ilk taksit olarak aldıkları parayı yedikleri için
Taşnaksutyun Komitesi dolandırıldığını anlamış ve bir daha bunlara yüz
vermemiştir. 543
Gümülcineli İsmail, Tütüncübaşı Şükrü’nün
yazdığı bir mektup üzerine Vahdettin ile görüşerek ülkelerini terk eden Gürcü,
KafkasyalI ve AzerbaycanlIlarla görüşüp, dost olmuş, Fransa’da ve İsviçre’de
pek çok inceleme ziyaretleri yapmıştır. Masraflarını Vahdettin’den aldığını
söyleyen Gümülcineli bu ziyaretlerinden birini de Romanof ailesinin varisi olan
Grandük ile gerçekleştirmiş, onunla Vahdettin arasında savunma ittifakı
imzalatmış, çeşitli ülkelerden gelen sürgünleri de bu ittifaka sokmaya
çalışmıştır. Ancak Vahdettin’in ölümü üzerine bu girişimi yarım kalmıştır549.
Sürgün yaşamının bu dönemine kadar olan zamanda
Mehmet Ali ile birlikte çalışmalarını sürdüren Gümülcineli’nin bu tarihten
sonra Mehmet Ali ve Mustafa Sabri ile arası açılmıştır. Bu anlaşmazlık
birbirlerinin gözünü oymak isteyecek derecededir550. Nitekim,
Gümülcineli’den Kiraz Hamdiye gelen mektupta bu yoldadır. Mektubunda Kiraz
Hamdi’nin “bu adi ve para düşkünü adamlara güvenmemesini” isteyen Gümülcineli
İsmail, Mehmet Ali tarafından, kendisinin şehzadeden para aldığı yolundaki
ithamlarını da yalanlayarak, Paşa’dan bu sözlere inanmamasını istemiştir551.
Gümülcineli İsmail, Marsilya’dan Kiraz Hamdi’ye yazdığı bir başka mektubunda
ise, İttihatçıların tutuklanması ve teşkilâtlarının kapanmasına değinerek
“ittihatçıların ve teşkilatlarının düşman olarak düşünülmemesi gerektiğini,
lanet edecekleri tek şahıs ve kuvvetin ... Mustafa Kemal olması gerektiğini” iddia
etmiştir552.
1930’a kadar Batı Trakya, Paris ve Marsilya’da
çalışmalarını sürdüren İsmail Hakkı553 11.7 .1930’da
Avrupa’da yaşayamadığı için 554 Fransız
548 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: D T.
549 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 14.
550 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/D 2.
551 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/C 14..
552 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 10, Bt: 29 Temmuz 1926.
553 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 1, Bt: 27.11.1931.
554 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 8, Bt: 20.8.1930.
103
pasaportu ile Gümülcine’ye gitmiştir.
Seçimlerde Cemaat-i îslâmiye başkanlığına getirilmek üzere Gümülcine’ye
çağırılan İsmail Hakkı, Fransız işgali zamanında topladığı yardımların büyük
kısmını zimmetine geçirdiği için bölge halkı kendisine pek itibar
göstermemiştir555. Burada Anadolu Rum Muhacir Cemiyetleriyle de
temasa geçerek bir teşkilat kurmak ve para sağlamak için çaba sarfetmiştir. Bu
sırada Gümülcineli’nin Yunan Hükümeti’nden 25 bin drahmi yardım aldığı da
söylenmiştir556.
Gümülcineli İsmail, 1922 yılından sonra ülke
dışına çıkarak Batı Trakya’ya yerleşen Yüzerliklerle birlikte devrimlere karşıt
düşüncelerini buradaki Türkler arasında yaymaya çalışarak Türk azınlığı
arasında ikilik yaratmıştır. Bu nedenle, Türk-Yunan ilişkilerinin düzeldiği,
Venizelos ile İnönü’nün karşılıklı ziyaretlerde bulunduğu 1930 yılında T.B.M.M.
Hükümeti Yüzerliklerin Batı Trakya’dan uzaklaştırılmalarını istemiştir. İşte
Gümülcüneli de bunu takip eden günlerde Yunanistan’dan çıkarılmıştır55?.
Yunanistan’dan ayrılmadan önce, tüm firarilere imzalattığı bir dilekçeyi
Cemiyet-i Akvam’a göndermiştir. Paris Yunan sefaretine verdiği dilekçe ile de,
kendisi bir Yunanlı olduğu halde mahkeme kararı olmaksızın ve sırf Venizelos
ile arası açık olduğu için ülkeden çıkarıldığını bu nedenle ek tazminat isteyeceğini
belirtmiştir558.
Batı Trakya’dan çıkarıldıktan sonra Nice’e
giden559 Gümülcineli İsmail, küs olduğu Vehip, Mehmet Ali ve Mustafa
Sabri ile de barışmıştır560. Nice’de kaldığı sürede Ermenilerle sıkı
ilişki içinde olan İsmail Hakkı’nın prenslerle ve damatlarla arası iyi
değildir. Yunanistanla anlaşarak, Batı Trakya’daki arazisinden para aldığından
iyi yaşamakta561 ve Mehmet Ali ile birlikte aleyhte çalışmalarını
sürdürmektedir. Nitekim, Mehmet Ali’nin Sadık’a gönderdiği mektupta,
Gümülcineli’nin onun tarafından özel bir görevle Beyrut, Halep, Amman, Bağdat
ve Musul’a gönderildiği ve görevinin Kürtlerle teması sağlamak olduğu
bildirilmiştir562. Ermenilerle de ilişki içinde olan bu adamların
amacı Türkiye’de yeni bir Kürt isyanı çıkarmaktır568
555 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 2, Bt: 4.8.1930.
556 Sarınay,
a.g.m., s. 386.
557 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 5, Bt: 29.7.1931.
558 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 13, Bt: 18.4.1931.
559 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D I, Bn: 1/G 3, Bt: 13.10.1931.
560 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 10, Bt: 30.7.1930.
561 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U. D. I, Bn: 3/E 4, Bt: 12 K.S. 1925.
562 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 9, Bt: 27 Eylül 1931.
563 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/G 2.
104
Vehip’in raporunda Ermeni Taşnaksutyun
Cemiyeti’ne üye olduğu belirtilen Gümülcineli İsmail Türklerle değil
Ermenilerle çalışmanın daha faydalı olacağı düşüncesindedir5®^.
Nice’den Paris’e geçtikten sonra5®®, Asya-i Beynelmilel İttihat adı
ile bir cemiyet kurarak “zorbalara karşı Türklüğün ve Müslümanlığın
kurtarılması için” çalışmalarına hız vermiştir5®®.
Gümülcineli İsmail, Yunanistan’da bulunan bir
arkadaşına gönderdiği 5 Ekim 1936 tarihli mektubunda, kurdukları Asya-i
Teşkilat’ın Avrupa devletlerine karşı siyasi bir renginin olmadığını, Cemiyet-i
Akvam’da haklarını aramalarının önemli olduğunu ve İsviçre’de bir gazete
çıkarmalarının kolay olmayacağını belirtmiş ve Mehmet Ali’nin kurduğu Türk
Siyasi Mülteciler Cemiyeti (ofis)’nin yaptığı suistimaller nedeniyle Cemiyet-i
Akvam’da hukuklarının tanınmasını engellediği için dağıtılmasını ve yerine
Yunanistan’da bir mülteciler ofisinin kurulması gerektiğini de eklemiştir.
1936’da Atina’da Türk Mülteciler Ofisi’nin
kurulmasına öncülük eden Gümülcineli İsmail, Montreaux Boğazlar Konferansı
sırasında İsviçre’ye giderek sürgündeki muhalefetin, Avrupa’nın o dönemdeki
durumundan faydalanması için çalışmış, burada kendilerine Suriye mültecileri
temsilcileri süsü veren Şekip Arslan ve Ihsan Cabiri ile ilişkiye geçerek,
çıkaracağı gazete için maddi yardım istemiştir5®7.
İsviçre’deki bu faaliyetleri yüzünden T.B.M.M.
Hükümeti’nin İsviçre makamları nezdinde bulunduğu girişimler sonucu İsviçre’yi
terketmek zorunda kalan5®® Gümülcineli İsmail, daha sonra Paris’e
dönerek oradan Mayıs 1936’da Sofya’ya gidip tekrar Lozan’a geçmiştir.
Belirli bir dönem Sofya’yı merkez yapan
Gümülcineli burada yaşayan muhaliflerin Nansen Ofisi’nden yardım istemeleri
amacıyla bir ofis kurmalarına öncülük etmiş ve bu gruba Bulgar Hükümeti de el
altından yardım etmiştir5®9.
Sürgünde kaldığı süre boyunca Atatürk’e ve
devrimlere karşıtlığını diğer Yüzerliklerle birlikte sürdüren, aynı zamanda
Ermenileri de destekleyen Gümülcineli İsmail’e Sabri adında biri tarafından
suikast yapılmıştır. Gümülcineli bu suikastin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
tarafından yapıldığını
564 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 12, Bt: 14 K.E. 1931.
565 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U. D. I, Bn: 5/F 9, Bt: 11.1.1935.
566 EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: C 1 -2.
567 Sarınay,
a.g.m., s. 387.
568 C. A., B 3, 720/675.
569 Sarınay,
a.g.m., s. 387-388.
105
iddia etmiş570, ancak Türk
Dahiliye’si olayı yalanlamıştır57^.
Afla birlikte o güne kadar hayatta olan 89
Yüzellilikleten biri olan Gümülcineli’de Türkiye’nin Paris Başkonsolosluğuna
başvurarak 1938’de pasaport almış ancak yurda dönmeyerek aleyhte çalışmalarına
devam etmiştir. 6 Ağustos 1940’da Şekip Arslan’a yazdığı bir mektupta Arap
Birliği’nin kurulabilmesi için Türkiye aleyhinde çalışmaya hazır olduğunu
belirterek para yardımı yapılmasını istemiştir 572.
Ajanların gönderdiği raporlarda da
belirttikleri gibi zalim, gaddar ve merhametsiz olan daima baş olmak, başa
geçmek, tek ve emsalsiz olmak hırsı ile dolu olan573 Gümülcineli
İsmail Hakkı 22 Ağustos 1945’de Paris’te ölmüştür574.
Ayandan KonyalI Zeynelabidin.- Yüzellilik listenin 26. sırasındadır. Ahali ve H.I.F.’nın
kurucularındandır. Mısır’a kaçmıştır. Vahdettin Mekke’ye gittiği zaman o da
arkadaşları ile birlikte Mekke’ye gitmiş daha sonra Suriye’ye geçmiştir. Sürgün
yıllarında ticaretle uğraşarak geçimini sağlamıştır575.
1938 affını takip eden günlerde ailesi ve Hacı
Rahmi adında birisi ile birlikte Yenbu yolu ile Medine’ye gelen Zeynelabidin,
bindiği Hidiviye vapurunda konuştuğu kimselere “artık bu kutsal bilâd
(memleketler) da ölünceye kadar kalacağını hiç bir yere gitmeyeceğini576”
söylemiştir577.
Aftan yararlanmayan Zeynelabidin, Kerkük ve
Süleymaniye arasında bulunan ve Kürtlerin oturduğu Cemcemal kazasında 12 Dinar
maaşla tahrirat katipliği yapmış ve Türkiye aleyhinde bir faaliyeti
görülmemiştir576, Konya Valisi Nizamettin Ataker’in 1939’da öldüğünü
haber verdiği Zeynelabidin’in 570 bu tarihte ölmediğini, kızı
Emine’nin babasının yanına gitmek üzere Ankara’dan
570 EGM
Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 2/A 6.
571 EGM
Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/D 12.
572 EGM
Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 5.
573 EGM
Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 2.
574 EGM
Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 10.
575 T.G.,
31 Mayıs 1938.
576 EGM
Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 10, Bt: 22.11.1937.
577 EGM
Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 8, Bt: 30.7.1938.
578 EGM
Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 3.
579 EGM
Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 2.
106
aldığı pasaporttan ve Kızılhanda durdurulması
üzerine Dahiliye’ye çektiği telden anlıyoruz580. Emine ile eşinin bu
ziyaretlerinin engellenmesinin nedeni ise, firarilere mektupçuluk yapmalarından
şüphelenilmesi olmuştur581.
Cebelibereket Mutasarrıfı Fanizâde Mesut.- Yüzellilik listenin 27 numarasında yer almış, H.İ.F.
taraftarı olarak ulusal direnişe karşı çıkmıştır.
Ulusal mücadelenin devam ettiği ve T.B.M.M.
Hükümeti delegelerinin Londra’ya davet edildiği günlerde Cebelibereket
mutasarrıflığı yapmakta olan Mesut Fani’ye Miralay Kleman tarafından resmî ve
gizli bir teklif yapılmış, bu teklifte; “Fransa Hükümeti’nin, Sevr
Anlaşması’nın Seyhan Nehri yatağından geçirdiği sınırın, Erzin üzerinden Mığır
Dağı’nı geçerek Meydan-ı Ekber’de son bulmak suretiyle düzeltilmesine razı
olduğunu, ancak bu sınırın güneyinde kalacak Türk mıntıkasında bir Türkmen
hükümeti oluşturulacağını” söyleyerek bu hükümetin başkanlığını da Mesut
Fâni’ye vereceğini söylemiştir582. Cebelibereket’in Fransızlar
tarafından boşaltılmasından sonra İstanbul’a giden Mesut Fâni orada arkadaşı
Haşim Nahifle588 beraber 1922 yazında Paris’e gitmiş, kendisini o
sırada orada bulunan Suriye Âli Komiserine takdim ettirerek, Beyrut’a
gideceğini ve kendisine burada iyi bir görev verilmesini rica etmiştir. 1926’da
Paris’ten geldiğinde İskenderun mutasarrıflığına atanması kararlaştırılan Mesut
Fani’nin bu ataması Suriye Hükümeti’nin Ankara ile bozuşmak istememesi üzerine
durdurulmuştur. Bunun üzerine Âli Komiserce Damat Ahmet Nami’ye tavsiye edilen
Mesut Fani, Nami’ye Paris’te öğrenim görmekte olduğunu, dönüşünün öğrenimini
kestiğini söyleyerek ondan Paris’teki Suriyeli öğrencilerin müfettişliği görevi
ile Paris’e gönderilmesini istemiş, böylece öğrenimini de tamamlayabileceğini
belirtmiştir. İsteğe uygun görülen Mesut Fani “Suriye Talebeleri Müfettişliği”
görevi ile Paris’e gönderilmiştir. 1930 yılına kadar Paris’te kalan Mesut Fani
maaşının kesilmesi üzerine Suriye’ye dönmüş ve görevinin devam etmesi için
yaptığı çalışmalar sonuç verince 1931 yılı başında 1500 frank maaş ve aynı
görevle Paris’e geri dönmüştür58^.
Paris’te Sorbon Üniversitesi’nden 1928’den
itibaren uluslararası hukuk doktorasına başlayan Mesut Fani, bu gelişinden
sonra Türkiye’nin Paris Başkonsolosluğu ile ilişkiye geçmiştir. Konsolosluğa
1932 yılındaki
580 EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 11, Bt: 2 K.S.1940.
581 EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: B 2, Bt: 14.2.1940.
582 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/F 13.
583 Haşim
Nahit, aslen Bağdatlıdır. Mütareke sırasında İstanbul Emlâki Emiriye Müdürlüğü
yapmıştır. ‘Türkiye’nin İktisadi Buhranlarım Sebebi” adlı bir de kitabı vardır.
584 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/E 3, Bt: 16.3.1931.
107
başvurusunda Hukuk doktorası için Kürt sorunu
ile ilgili bir tez hazırladığını, Kürt Cemiyet ve teşkilâtları tarafından
yayınlanan belgeler dışında elinde bir belge olmadığını, bu belgelerin de
Kürdistan’da Türk memurları ve askerlerinin zulüm ve katliamları gibi
kendisinin doğruluğuna inanmadığı, propaganda türünde ithamlarla dolu olduğunu
söyleyerek kendisinin bu ithamları çürütmek istediğini, bunun için de konu ile
ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yayınlanan eser veya belgelere
ihtiyacı olduğunu söyleyerek, bu tür belgeler var ise kendisine gönderilmesini
istemiştir565. Paris Büyükelçiliği bilimsel çalışmaları sonucu, Kürt
ünvanı altında yaşayan insanların aslında Tuna’dan gelmiş olan kafilelerden
birine mensup olduğu ve Türk camiasının bir şubesi olduğu sonucuna vardığını
ifade eden Mesut Fani’ye olumlu veya olumsuz bir cevap vermeden önce durumu
Dahiliye Vekâleti’ne bildirerek, oradan gelecek cevabı beklemiştir556.
Dahiliye Vekâleti ise verdiği cevapta;
“Türkiye
Cumhuriyeti hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir Kürtçülük sorunu ve
Kürtçülük davası olmadığını, Türk ulusal sınırı dışında Türk vatandaşı ile
ilgisi olmayan bazı serserilerin düşmanlardan sağladıkları para karşılığında
onlara hizmet ettiğini ve bu amaçla Kürtçülük cereyanı uyandırmak
istediklerini, Bedirhanilerin Ermeni Taşnaksutyun Komitelerinin düzenlemesi ile
ortaya çıkardıkları Hoybun Cemiyeti’ninde bu kabilden olduğunu”
söyleyerek, Mesut Fani’ye Türkiye lehinde tez
yazmak için belge veya bilgi verilmesi -ileride bundan başka şekilde
yararlanacağı gerekçesi ile- sakıncalı görülmüştür. Dahiliye Vekili, Paris
Büyükelçisine, kendi düşüncesiymiş gibi, Türklüğe karşı samimi ilgisi olduğunu
söyleyen Mesut Fani’nin bu iddialarını ispatlamak için arzu ederse kendi başına
ülke dışında haince faaliyette bulunan şahısların ithamlarına şahsen karşı
çıkabileceğinin önerilmesin! istemiştir567.
Mesut Fani, yaklaşık bir yıl sonra Paris
Büyükelçiliğine ikinci başvurusunda Kürt sorunu ile ilgili tezini bitirdiğini,
şimdi Türkiye’ye hizmet etmek istediğini ve amacının Pariste çıkan La
Republique Enchainee karşı bir gazete çıkararak mücadelesine devam etmek
olduğunu söyleyerek Cumhuriyet Hükümeti’nden yardım istemiştir. Bu isteği kabul
edilmediği taktirde ise Suriye’ye giderek Türklerin bulunduğu Antakya’da
yerleşeceğini ve mümkün olduğunca ülke lehinde çalışacağını ifade ederek Kürt
sorunu ile ilgili tezini göndermiştir555.
585 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/F 2, Bt: 7.3.1932.
586 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/D 3, Bt: 21.3.1932.
587 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/C 14, Bt: 30.3.1932.
588 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/F 4, Bt: 19.5.1933.
108
Başvurusuna olumlu ya da olumsuz bir yanıt
alamayan Mesut Fani Suriye’ye gitmek üzere hazırlanırken bir kez daha
büyükelçiliğe başvurarak mali durumunun Paris’te daha fazla beklemeye uygun olmadığını,
bir kaç güne kadar Suriye’ye hareket edeceğini ve orada ilk fırsatta gazetesini
yayınlamaya başlayacağını, eğer olumlu bir cevap alırsa Paris’e döneceğini
bildirmiştir 589,
Mesut Fani, Kürtlük hakkında olan kitabından
bir nüshayı Kozan’daki erkek kardeşine, diğerini de Kadirli’deki babasına
göndermiş, ancak Adana PTT Başmüdürlüğü kitaba el koymuştur590.
Mesut Fani’nin 1933’te Paris’te bastırdığı
“Kürt Milleti ve İçtimaî Tekâmülü” adlı Fransızca kitabı 272 sayfadan
oluşmuştur. 19 sayfalık bir girişten sonra, “Kürtler, Kürt kabileleri, Kürt
Halkı, Kürt kelimesinin etimolojosi, Kürtlerin içtimaiyatı, Kürt dili ve
lisanı, Kürtlerin tarihi, Kürt sülale ve aileleri, Türklerin istilâsı altında
Kürt ailelerinin hayatı, Kürdistan, 1908’den itibaren içtimai ve siyasi
hareketi, Kürtler ve Ermeni meselesi ve Kürdistan, İktisâdi nüfus mıntıkası,
Kürt-Ermeni vaziyeti ve nasyonalist hareketlerin inkişâfı, Türkiye ve Fransa
arasında Ankara Anlaşması, Londra Konferansı, Lozan Anlaşması ve Kürt
Ermenilerin mukaddematı, Türk Ingiliz ihtilafı, Türkiye ve Irak arasında hudut
meselesi, Musul meselesi üzerinde Türk ve Ingiliz muhtıraları...”59^
gibi bölümleri içeren kitabına oldukça önem veren Mesut Fani babasına yazdığı
mektupta;
“Baba;
ayrılıkla geçen şu on yılın fırtınasını biliyorum. Birçoklarımızın derisini
kırıştırdı.
İliğimizi
kuruttu; fakat onun bende yaptığı etki büsbütün başka; genç yaşta yakalandığım
bu yaman inkılâp poyrazında bahar mevsimi tomurcukları açmaya yarayan sabah
rüzgarlarının yumuşaklığını buldum ve kudretin bu gür ve feyizli nefesi içinde
yeniden hayata doğdum.
Bu kitap, o
doğuşun bir nişanesidir ve beynimde filiz verip açılan yapraklardan biri
demektir. Bugün onu sana ve senin mübarek elinle yurduma bir armağan olarak
sunarken bilsen ne kadar mesudum”592
diyerek, kitabın kendisinde yarattığı etkiyi
anlatmıştır.
Kitap olabildiğince belgeye dayanılarak
yazılmıştır. Kürtleri Türkler lehine uyanışa davet ederek, Kürtleri ayaklanmaya
sevkeden gerçek sebebin
589 EGM
Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: B 4, 2/F 4, Bt: 15.7.1933.
590 EGM
Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/F 4, Bt: 1.8.1933.
591 EGM
Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 8-9.
592 EGM
Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 10, Bt: 25.5.1933.
109
İngilizler olduğuna işaret etmektedir. Bağımsız
Kürdistan’ın bir diplomasi hatasından başka bir şey olmadığını, Kürtlerin
Türklerden farksız ve ırk itibariyle bir olduklarını ve Türklerden ayrı
yaşayamayacaklarını uzun uzun anlatan Mesut Fani, tek cümle ile Kürtleri, Türk
camiasına ve Türk sempatisini kazanmaya davet etmiştir$93.
Kitabın bazı önemli bölümlerinden alıntılar
yapacak olursak;
“Yunanlılar
memleketin dört bucağını istila ve muhteris devletler Türkiye’yi paylaşmaya
kalkarken tarihin dönüm noktasında ve en nazik bir zamanında memleketi
kurtarmak için Türkler Mustafa Kemal’in etrafında toplanmış ve ona bir hale
olmuşlardı. Bu metanetli insan, düşmanları parçaladıktan sonra tarihin hasta
adamına can verdi. Baştan aşağı enerji ve yenilikle dolu bir Türkiye, bir
memleket yarattı"
13. sayfadan sonra Sevr ve Lozan anlaşmalarını
karşılaştırırken şunları söylüyor:
“Sevr
muahedesi Türkiye’yi ölüm ve idama mahkûm ediyordu. Diğeri ki Lozan, ona bütün
medeni devletler gibi müsavi bir mevki vererek bütün selahiyeti vasiasiyle yeni
bir Türkiye doğuşunu selamlıyordu.
Binaenaleyh
Sevr muahedesinde mevki alan Osmanlı Hükümetinin temamiî taksimi ve taksime
iştirak eder diye bazı varisler arasında da bir Kürt meselesi konuşulmuştu.
Fakat kazandığı zaferle, İsmet Paşa’nın çetin bir nutkundan sonra Lozan
muahedesinin devamı müddetince Kürt meselesi bir münakaşa mevzuu bile olmadı”594.
Kürtlerin gelecekleri konusuna gelince:
“Kürtlerin
istikbâli Türklerin istikbâline bağlıdır. Türkler ayakta ve berhayat kaldıkça
Kürtler şimdiye kadar yaşadıkları gibi bundan böyle de Türklerin kanatları
altında sükûnetle yaşayabilirler. Türkiye’den ayrılmak Kürtleri köle yapar.
Eğer Kürtler
Türklerden ayrılırlarsa Kürtler için bu bir felaket ve Kürtler için hakiki BİR
İNTİHAR OLACAKTIR”595
demiştir.
Tüm çabalarına rağmen Tükiye Cumhuriyeti
Hükümeti’nden maddi
593 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 11.
594 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 12-13.
595 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 13-14.
110
yardım göremeyen Mesut Fani, Temmuz 1932’de
Suriye’ye dönmüş ve Fransızlar tarafından, antikemalist olarak bilinen596Antakya
lisesinde 12. sınıf felsefe öğretmenliğine atanmıştır597.
Fransızların kendisini korumasına karşılık, Fransızların parasız raporcusu
olarak adlandırılan Mesut Fani’ye komiteciler de güvenmeyerek teşkilatlarına
alınamamışlardır599.
1938’e kadar Antakya’daki bu görevini sürdüren
Mesut Fani Cumhuriyetin 15. Yıldönümü dolayısıyla “Atatürk’ün Hayat Felsefesi”
adlı bir broşür yayınlamıştır599. Bu broşür baştan sona kadar
Atatürk’e muhabbet ve şükran hisleriyle doludur. Yazar, “vatan cennetinden
dünya zindanına” atıldığını acıklı bir dille anlatmakta ve yıllarca
günahlarının ızdırabı altında ezildiğini belirterek; Paris’te bulunduğu uzun
süre zarfında kimse ile görüşmediğini, kendisini Paris kütüphanelerine
gömdüğünü, Kürtlerin yaptıkları yalan yanlış yayınlara karşılık “La Nation
Kürde et Son Evulation Sosial” adlı üçyüz sayfalık bir eser yayınlayarak
gerçeği haykırdığını ve bunların Orta Asya’dan geçen Türk kollarından başka bir
şey olmadıklarını ispatladığını söyler 60°.
1938 affından sonra hemen ülkeye dönmeyerek,
Antakya’da Cumhuriyet Mahallesi’nde oturan Mesut Fani buradaki yazıhanede
avukatlık yapmış, aleyhte faaliyetleri görülen Radi Azmi Adalı, Mehmet Şiko,
KonyalI Mustafa ve Asım Hoca ile ilişkilerini sürdürmüştür601.
Mesut Fani 1938 affından çok sonra ülkeye
dönmüştür.
H.İ.F. Lideri Miralay Sadık.- Yüzellilik listede 28 numarayla kayıtlıdır. Yüzbaşılığı
sırasında Harbiye Mektebi’nde jimnastik stajyer öğretmenliği yapmış,
Meşrutiyetin ilânı ile politikacılığa özenmiştir. 1911 Mayısında I.T.’nin içinde
oluşan hizibin başını çekerek on maddelik tutucu bir program hazırlamış,
programında farmasonluğa ve yeni fikirlere ateş püskürerek, ordunun meşrutiyeti
korumasını, ancak siyasi bir alet olmamasını istemiştir602. Miralay
Sadık’ı parti ihtirası öylesine sarmıştır ki, Balkan Savaşı çıktığı günlerde
kendisine “particilik zamanının geçtiği, herkesin üniformasını giyip cepheye
596 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 13.
597 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 5, Bt: 25 K.E. 1933.
598 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/G 3, Bt: 15.11.1935.
599 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 12, Bt: 30.11.1938.
600 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 11.
601 EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 8, Bt: 20.11.1940.
602 Haber, 5.2.1941.
111
koşma zamanının geldiği” söylendiğinde;
“Cepheye gideyim de fırkamızı dağıtsınlar, değil mi?”603 diyerek
kendisi için parti endişesinin ülke kaygılarının önüne geçtiğini ispatlamıştır.
Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından önce de
Mütarekeden sonra da ulusal çıkarları parti ve kişisel ihtirasına feda edenler
arasında başta gelen Miralay Sadık, vatana ihanet suçundan Ankara Asliye Ceza
Mahkemesi tarafından 209 esas 527 karar numaralı ve 3.7.1336 (1924) tarihinde
gıyaben idama mahkum edilmiş®3^ ve 1924’de Yüzellilik
listeye alınmıştır.
Sürgündeki hayatını Romanya’da, Dobruca’da ve
Köstence yakınlarındaki Satış köyünde geçiren Miralay Sadık’ın geçimini
şöforlük yapan oğlu karşılamıştır®33. Buradaki faaliyetlerini Mehmet
Ali ile barışık olduğu ve küs olduğu iki döneme ayırabileceğimiz Miralay Sadık,
ilk durumda Türkiye’nin iç durumunun yeni bir inkılâba tahammülü olmadığını ve
halkın Cumhuriyetle idare edilebilecek olgunluğa henüz gelmediğini iddia
etmiştir. Meşruti idareye dönmekten ve Abdülmecid’i hilâfet ve saltanat
makanıma getirmekten başka çare olmadığını söyleyen Sadık, ikinci başkan
olarakta Mehmet Ali’nin seçilmesi gerektiği düşüncesindedir®3®.
Mehmet Ali’ye yazdığı mektubunda ise
oluşturulması düşünülen Teavün Cemiyeti’ne fiilen katılmayacağını bildirerek bu
cemiyetin Abdülmecid’in himayesi altında olmasını ve Batının görgüsüne sahip
olması sebebiyle de başkanlığını onun (Mehmet Ali’nin) üstlenmesini önermiştir®37.
Bir ara Köstence’ye gelen Miralay Sadık, Mehmet
Halit Bey’i yanına çağırmış, bir gün kalmak üzere geldiğini, kendisini
görmekten başka bir nedeni daha olduğunu söyleyerek, Taşnaksutyunlarla Mehmet
Ali ve Gümülcineli İsmail arasındaki haberleşmelere ait evrakların tümünün
birer suretinin Hamdi Paşa’da olduğunu, bu evrakların gazetelerde
yayınlanacağını anladığını, böyle bir şey olursa Ankara’nın kendilerini tefe
koyup çalacağını ve dünyaya rezil edeceğini belirterek Halid Bey’den, Hamdi
Paşa’nın evine gizlice girip bu evrakları almasını istemiştir. Halid Bey ise
Hamdi Paşa’nın evine değil, yanına yaklaşamadığını söyleyerek bunu ancak
kendisinin bizzat gidip rica etmesi ile önleyebileceği cevabını vermiştir.
Bunun üzerine Miralay Sadık, Gümülcineli’nin ne kadar vefakâr bir arkadaş
olduğundan bahsederek, kılık kıyafetini
603 Vatan,
9.2.1941.
604 EGM
Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/10-11, Bt: 18.2.1340.
605 EGM
Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/G 2, Bt: 20 K.E. 1932.
606 EGM
Arşivi, Dn: 12222-28, Bn:A/10, Bt: 24.2.1928.
607 EGM
Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: A 11.
112
düzdüğünü ve kendisini mezbeleden kurtardığını,
onun bu durumuna Hamdi Paşa’nın mâna vereceğini söyleyerek, Halid Bey’den
Hamdi’nin hiç olmazsa sinirini yatıştırarak aşırı yayınlarda bulunmasını
önlemesini rica etmiş, Halid Bey de Hamdi’nin çok asi olduğunu, kimseyi
tanımadığını söyleyerek ricasını yerine getiremeyeceğini belirtmiştir®08.
Daha önce de değindiğimiz gibi, Gümülcineli ile
sık sık haberleşmekte olan Miralay Sadık, onunla birlikte çalışmış, bir süre
sonra her ikisi de Mehmet Ali’ye cephe almışlardır. Miralay Tan gazetesine
gönderdiği bir mektup ile Mehmet Ali’nin kötü geçmişinden bahsederek bir
raslantı eseri Dahiliye Nazırı olduğunu belirtmiş, Köstence de kendisine
verdiği kuvvetin de “gaflet ve hata”dan ibaret olduğunu söyleyerek H.I.F. ile
hiçbir ilgisi olmadığı halde, Paris’te bu fırkanın idare heyetinden olduğunu
söyleyerek bir cemiyet kurduğunu ve çeşitli cemiyetlerle anlaşmalar
düzenlediğini ve bu cemiyet adına aldığı ondört bin lirayı da cebine
indirdiğini belirterek, kendisine Teavün Cemiyeti’nin temsilcisi süsünü veren
bu adama inanılmamasının ve güvenilmemesinin gazete sütunlarından duyurulmasını
istemiştir 60°.
1933 yılında çıkması planlanan affın
Yüzellilikleri de kapsayacağı söylentilerinin dolaştığı sıralarda, 13 Ağustos
1933 tarihli Suriye’de çıkan Vahdet gazetesinde ve ondan alıntı yapan Milliyet
gazetesinde Miralay Sadık’ın ağzından pişmanlık mektupları yayınlanmıştır.
Ancak, Sadık Bey, Halep’te Araks matbaasında basılarak yayınlanan “Af Şayiası
Münasebetiyle Bir Tekzip ve Bir Ariza” başlığı altındaki kitapçığı ile bu
mektupları kendisinin yazmadığını söyleyerek olayı yalanlamıştır610.
686, Miralay Sadık’ın bu yazısıyla herkesi aldatmak istese de kendi nefsini
aldatamayacağını belirterek, “Belki de bir kaç temiz mağdur affolunacaktı.
Sadık Bey’in bu hezeyannemesinden sonra afdan da vazgeçildi” diyerek,
Miralay’ın tutumunu şiddetle eleştirmiştir611.
1935’den sonra Köstence’ye bağlı Hirsova’da
oğlu Şemsettin, kızı Leman ve Torunu Sacit ile birlikte oturan Miralay Sadık’ın
mali durumu oldukça bozuktur. Önceleri Berko adında birinin yanında ikibin ley
maaşla şoförlük yapan Şemsettin buradan ayrılarak, badana işlerinde çalışmaya
başlamış ve aldığı az bir para ile ailesini geçindirmeye çalışmıştır.
Sadık, Hirsova’da da devrim ve önderleri
hakkında ileri geri konuşmaya
608 EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/G 8-9, Bt: 21 EylüH931.
609 EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/B 11-12.
610 EGM Arşivi , Dn: 12222-28, Bn: 1/B 7, 3 K.E. 1933.
611 EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/A 11, Bt: 3.12.1933.
113
ve Gümülcineli ile haberleşmeye devam etmiştir612.
1938 Affından çok sonra, 1941 yılında ülkeye dönmüştür.
Malatya eski Mutasarrıfı Bedirhani Halil
Rahmi.- Yüzellilik listenin 29 numarasına
kayıtlıdır. Sivas Kongresi’ni dağıtmak amacıyla Harput eski Valisi Ali Galip
ile birleşmiş, ancak kongreye taraftar olan askeri kuvvetlerin karşısında
dayanamayarak kaçmıştır612. Yüzellilik listeye dahil edilerek 7
Ağustos 1924’de “Türkiye’ye dönemez” kaydı ile pasaport verilmiştir. Sicilya
vapuruna binerek ülke dışına çıktıktan sonra 614 Beyrut’a giden
Bedirhani Halil Rahmi, Hoybun Kürt Cemiyeti merkez heyeti üyesidir616.
1925’den sonra çıkan Kürt isyanlarında parmağı olan Halil Rahmi616,
1931’de Tel Abyas’dan Arap Pınarı’na giderek orada yerleşik bulunan Bozan
Şeyhi’nin evinde Şeyh’in kardeşi ve Şahin Seyhanlı Aşireti Reisi Şeyh Nuh ve
Ahmet Melek ile yaptıkları toplantı sonucunda Hoybun Cemiyeti adına ve
Taşnaksutyun nef’ine (çıkarlarına), Taşnaksutyun komitecilerinin programı
çerçevesinde karar vererek harekete geçmişlerdir617.
1924’te Yüzellilik listeye alınmasından sonra
Başbakanlığa çektiği telde listeye alınmasının bir yanlış anlamadan
kaynaklandığını ve Türkiye’de tek bir dikili ağacı ya da parası olmadığını
söyleyerek, izin verilirse vicdanına sürülen bu çirkin lekeyi silmek istediğini
belirtmiş ve af talebinde bulunmuştur618.
1928’de Beyrut Başkonsolosluğu’na Irak sınırı
civarındaki Türk vilayetlerinde Kürtlerin sınır üzerinde bir ihtilâl hareketi
hazırladığını ve Iran kesitlerinden Ağrı Dağı arkasındaki Celâlilerin de bu
harekete yardımcı olacaklarını haber veren Bedirhani Halil Rahmi, Suriye’deki
Kürtlerin hiçbirinin bu harekete katılmayacağını da eklemiştir619.
Kürtlerin istiklâli için ölünceye kadar Türkiye
aleyhinde çalışmalara giren Bedirhani Halil Rahmi 8 Aralık
1932’de Beyrut’ta ölmüştür626. Antakya’da çıkan
612 EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1 /A 2.
613 T.G.,
31 Mayıs 1938.
614 EGM
Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/F 12, Bt: 4.5.1930.
615 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/F
0, Bt: 20 K.E. 1932.
616 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: G
7.
617 EGM
Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/F 11, Bt: 4.9.1931.
618 EGM
Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: G 10, Bt:15.5.1341
(1924).
619 EGM
Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/G 7, Bt: 27.12.1928.
620 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/F
9, Bt: 8.12.1932.
114
Yeni Gün gazetesi ölüm haberini “Biri daha
gitti” başlığı ile vermiştir62"*.
Halil İbrahim’in ölümünden sonra, 16 Teşrin-i
Evvel (Ekim) 1340 (1924) tarihli pasaport taşıyan eşi Saime Hanım, Beyrut
Başkonsolosluğuna başvurarak, küçük yaştaki çocukları ile Türkiye’ye dönmek
istediğini söylemiş622 Beyrut Konsolosluğu da bu isteği Emniyete iletmiştir.
Emniyet ise, Saime’nin hangi ırka mensup olduğunu, Hoybun teşkilatınca gizli
bir görevle Türkiye’ye gönderilebileceğini ve eşi öldükten sonra geçimini nasıl
sağladığını Beyrut Başkonsolosluğundan sormuştur623.Konsolosluktan
gelen cevap üzerine624Ayşe Saime Hanım’ın ülkeye dönmesinde bir
sakınca görülmeyerek, hareketinden önce haber verilmesi istenmiş625
ve 19 Eylül 1933 tarihli üç aylık bir pasaport verilmiştir626. Ayşe
Saime Hanım üç çocuğu ile birlikte 10.10.1933’te İstanbul’a gelerek Alemdar Mahallesi
Tüccarhan Sokağına yerleşmiştir627.
Manisa Eski Mutasarrıfı (Hayzade) Giritli
Hüsnü.- Yüzellilik listenin 30 numarasına
kayıtlıdır. Manisa’nın işgali sırasındaki tedbirsizlikleri, görevini
savsaklaması ve M.M.’ye karşıt tutumları ile tanınır 626.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a giderek
Yunan vatandaşlığına geçen Giritli Hüsnü626, Yunan Milli Bankası’nda
7600 drahmi maaşla mübadil mallarını idare eden şubede hukuk müşaviri olarak
çalışmıştır630.
Aleyhte herhangi bir çalışması olmadığı haber verilmişse
de 631 eski eşinin kocası olan ve adalardan gelen Yunan
Mültecileri’ni evinde misafir ederek üzerindeki para ve eşyaya karşılık onlara
yiyecek veren ve mültecileri Türk sahillerine taşımayı meslek edinen Ahmet Faik
(Cenksoy) diğer adıyla
621 Yeni Gün, 9 aralık 1932, sayı 430. Gazetenin imtiyaz sahibi Salim Çalı,
Sorumlu Müdürü ise Şükrü Fehmi’dir.
622 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/F 12, Bt: 17.5.1933.
623 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 11, Bt: 30.51933.
624 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 10, Bt: 22 Kasım 1935.
625 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 6, Bt: 8.7.1933.
626 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 5.
627 EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 1.
628 T.G. 31 Mayıs 1938.
629 EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 13.
630 EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 14.
631 EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: C 5, Bt: 19.9.1933.
115
Ahmet Cemil’le haberleştiği ve bu suretle de
Yunan mültecilerini Tükiye’ye çıkarmaya yardım ettiğinden şüphelenilmiştir633.
Aftan sonra ülkeye dönmeyen Giritli Hüsnü Bey,
kardeşine yolladığı mektupta, işler tamamıyle inkişaf edinceye kadar Atina’da
kalmak niyetinde olduğundan bahsetmiştir633.
Atina Milli Bankası’nda bir süre çalıştıktan
sonra ayrılan Gritli Hüsnü, 28 Şubat 1942’de Atina’da Sosyal Yardım Teşkilatı
Hastanesi’nde ölmüştür. İstanbul’da Nüzhet adında bir kardeşi, Doktor Cevat
adında bir akrabası ve İzmir’de Göztepe Tramvay Caddesi 891 numaralı evde
oturmuş olan Ahmet Kemal adında bir oğlu vardır634.
Giritli Hüsnü Bey, Atina noterlerinden
Stilyanos Glikofridis’e Yunan vatandaşı sıfatıyla düzenlettirdiği vasiyetnamesi
ile, hayatta iken 1936 yılında yüzotuz bin drahmiye aldığı evi ile Borçlar
Sandığındaki dörtyüz bin drahmiyi tek oğlu Ahmet Kemal’e bırakmıştır636
Divan-ı Harp Eski Reisi (Nemrud) Mustafa
Paşa.- listenin 31 sırasındadır. Mustafa
Kemal Paşa ile arkadaşlarını gıyaben yargılayarak idam kararını alan Birinci
Sıkıyönetim Mahkemesi’nin başkamdir. 636 M.M.’yi yok etmek için
Bursa Valiliği’ni kabul etmiş, fakat 11 gün sonra vatanseverler tarafından
makamında basılarak, ertesi gün vapurla İstanbul’a gönderilmiştir. Divan-ı
Harp’te milliyetçilere verdiği şiddetli karşılıklar nedeniyle “Nemrut” lakabını
almıştır637
Bu tutumları ve Ferit kabinesinde Divan-ı Harp
üyesi olması nedeniyle Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nce 3.7.1336 (1920)’da
gıyaben idamına karar verilen Nemrut Mustafa638, ülkeden ayrıldıktan
sonra Irak’a gitmiş, Süleymaniye’de yerleşmiş639 ve Irak
Hükümeti’nden emekli maaşı almıştır640.
632 EGM
Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 2, Bt: 11.9.1941.
633 EGM
Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 3, Bt: 9.1.1939.
634 EGM
Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: A 1, Bt: 14.1.1943.
635 EGM
Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: A 8, Bt: 6.3.1943.
636 Tansel,
a.g.e. s. 106.
637 T.G.
31 Mayıs 1938.
638 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn:C 11.
639 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: D 6, Bt: 11 K.E. 1932.
640 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: D 5, Bt: 11.9.1932.
116
1931’de hastalanan Mustafa Paşa, Beyrut’ta
“Hotel Dieu” hastahanesine yatırılmıştır. Hastahane’den kendisi ile görüşme
yapan gazateciye “Türklere karşı savaşmakla bir şey kazanılamayacağının
anlaşıldığını, şimdi baştakileri öldürmek politikasının takip edileceğini, Gazi
ile son zamanlarda sıkı ilişkide olan Faysal’ın da imha edileceğini Şam’da son
bir haftadır Hoybuncu Kürtlerin yeniden toplanmaya başladıklarını ve çoğunluğu
Ermeni olan Hoybuncuların Antilyas’da bir ziyafet verdiklerini, Türkiye’de de
bunların adamları olduğunu ve yakına Kürt fedaileri göndererek çeşitli
suikastler yaparak Türkiye’de ihtilaller çıkartılacağını” söylemiştir®4^.
1935 yılı ortalarında ailesiyle birlikte
Bağdat’a gelen Mustafa Paşa, 29.1.1936’da ölmüştür®42. 15.2.1936
tarihli Cumhuriyet gazetesinde ölüm haberi verilmiştir®4®.
Irak’ın Tahran Elçiliği’nde başkatiplik yapmış
olan oğlu emekli albay Abdülaziz Yemelkî tarafından “Kürdistan ve Kürt
İhtilâlleri” adlı iki ciltlik bir eser yazılmış olup, birinci cildi Arap
harfleriyle Türkçe’dir®44.
Uşak Belediye eski Reisi olan Hulisi.- Yüzellilik listenin 32 numarasına kayıtlıdır. Yurt dışına
çıktıktan sonra Yunanistan’a gitmiştir. Aleyhte faaliyetleri görülmeyen Hulisi
Bey 5 Nisan 1930’da Damla hastalığından Selanik Muhacirin Merkez
Hastahanesi’nde ölmüştür®4®
Adapazarı eski Kaymakamı (Hain) Maan
Mustafa.- listede 33 sıra numarasıyla yer
almıştır. Yunan Ordusu’nun süvari kaymakamlığından emekli olarak 3400 drahmi
maaş almıştır. İşgal zamanında Gönen’de kaymakamlık yapmış, yurt dışına
çıktıktan sonra Selânik’te oturmuştur®4®.
Yunanlılara yaptığı hizmetlerden dolayı
Kondilis Hükümeti tarafından Binbaşı rütbesi ile ve Yunan vatandaşlığına
alınarak ödüllendirilen Maanzâde Mustafa Namık’ın, dinini de değiştirerek,
Hristiyanlığı ve Ortodoks mezhebini seçtiği ölüm tezkeresinden anlaşılmıştır®4^.
641 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: D 11, Bt: 20.6.1931.
642 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: C 10, Bt: 29.1.1936.
643 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: C 12.
644 EGM
Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: B 11, Bt: 2 Ağustos 1946.
645 EGM
Arşivi, Dn: 12222-32, Bn: E 12, Bt: 13.11.1933.
646 EGM
Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: B 13.
647 EGM
Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 6, Bt: 5 Eylül 1946.
117
Çerkeş Cemiyeti üyesi ve aynı zamanda Yunan
casusu olan64® Mustafa, Yunanistan’daki Çerkeş firariler ile hükümet
arasında ilişki kurmaya çalışmış ve Çerkesleri “Kabalar”da oluşturulmakta olan
jandarma kıtaatına yerleştirmeye uğraşmıştır649. Iskeçe ve
Gümülcine’de oluşturulan sekizyüz kişilik teşkilatın amacı doğrultusunda
içeriden ve dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı jandarmayı takviye etmek
ve merkez kumandanlığının emri altında bulundurmakla görevlendirilmiştir650.
Af Kanunu’nun çıkmasından sonra Selânik
Konsolosluğu’na gelerek, buradaki işleri düzene koyduktan sonra Türkiye’ye
döneceğini bildiren Maan Mustafa, Yunanistandaki Çerkeslerin koruyuculuğunu da
üstlenerek, kendileri ile birlikte dönmelerine her yola başvurarak çalışacağını
ve Yunan Hükümeti’ne karşı borçlu bulundukları miktarın bağışlanması için de
Atina’ya gidip Metaksas nezdinde girişimlerde bulunacağını etrafındakilere söylemiştir65V
1933 yılı içinde Rodos’ta yerleşerek
fotoğrafçılık yapmış olan Maan Mustafa652, 1938’de emekli maaşına
zam yaptırmak için tekrar Atina’ya gitmiştir653.
Davut Zekeriya ile olan görüşmelerinde, 1938
affına çok sevindiğini belirten Maan Mustafa, bu af ilân olunur iken Atatürk’ün
hastalandığını, kendisine imzalatmak üzere götürülen af kanunu -Ben hayatımla
uğraşırken böyle küçük şeyler için beni rahatsız etmeyin- diyerek
imzalamadığını iddia etmiş ve bir an önce Atatürk’ün bir an önce iyileşip affın
esasının anlaşılmasını temenni ettiğini söylemiştir. Selanik Konsolosluğu’na da
Af Kanununun maddelerinin kendilerini ne gibi şartlar altında vatana kabul
ettiğini sorduğunu söyleyen Mustafa, bu konuda bir emir almamakla birlikte
isteyeni gönderebileceğini belirten konsolosun cevabını şüpheli bulmuş ve
kimsenin affa yanaşmadığını söyleyerek Davut Zekeriya’nın fikrini sormuştur654.
Af Kanunu’na rağmen yurda dönmeyen Mustafa 19.12.1943’de Selânik’te ölmüştür655.
648 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: C 9, Bt: 11 K.E. 1932 (686’mn raporu).
649 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: D 8, Bt: 26 Haziran 1340 (1924).
650 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: D 7, Bt: 15 Ağustos 1340 (1924).
651 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 13, Bt: 6 Ağustos 1938.
652 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: C 8, Bt: 25 Şubat 1933.
653 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 12, Bt:Ekim 1938.
654 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 9-10, Bt: 4 T.E. 1938 (Davut Zekeriya’nın
Çerkeş Reşit’e gönderdiği Mektup).
655 EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 6, Bt: 5 Eylül 1946.
118
Tekirdağ) eski Müftüsü Hafız Ahmet.- listenin 34. sırasındadır. 1919’da evli olarak İstanbul’dan
Edirne’ye gitmiş ve Yunan işgaline kadar küçük zabit mekteplerinde din dersi
öğretmenliği yapmış, işgalde Sittihatun Camii’ne imam olarak atanmıştır®56.
Aslen Midilli’li olan Hafız Ahmet, Tekirdağ müftülüğünde bulunmakta iken
Yunanlılarla birlikte firar ederek657 Selânik’e gitmiştir658.
Hafız Ahmet’in 7.2.1932 tarihli ölüm
ilmühaberine göre; 16.Temmuz 1931 perşembe günü, öğleden sonra iki sularında,
68 yaşında iken Cangaza’daki evinde öldüğü anlaşılmıştır659. Bunun
üzerine eşi 28 Ekim 1931’de verilen izin üzerine İstanbul’a dönmüş660,
yapılan incelemeler sonucu şüpheli bir hali görülmemiştir661.
Afyonkarahisar eski Mutasarrıfı Sabit.- listenin 35 sırasında yer almıştır. Yunan işgali sırasında,
Yunanlılara Afyonkarahisar mutasarrıflığı yapmış, ülkeden kaçtıktan sonra
Yunanistan’da yerleşmiştir662. Kayda değer faaliyeti görülmeyen
Sabit, Pire’deki Posdan Kahvesi’nin Eşref, Refet ve Miralay Refik ile birlikte
müdavimlerindendir.663
Üremi hastalığından dolayı 1926 yılı Haziran
ayında tedavisi için Yunan Hükümeti tarafından Atina’da, Kifisya Caddesindeki
Muhacirin Hastahanesi’ne yatırılmış, tedavisi devam etmekte iken burada
ölmüştür. Cenazesi, Atina Belediyesi tarafından kaldırılan Sabit, Pire’de
Kokinya Mahallesi’ndeki Türk Mezarlığı’na gömülmüştür664.
Celâl Kadri.- listenin 36. sırasındadır. İşgal yıllarında Gaziantep’te
Fransızlara mutasarrıflık yapmış ve bir Fransızdan çok Fransız emellerine
hizmet etmiştir. Gaziantep’in kurtuluşu üzerine Fransızlarla beraber Suriye’ye
giderek Halep’e yerleşen Celal Kadri, ilk zamanlar Halep’te çıkardığı “Doğru
Yol” gazetesi ile Türkiye aleyhinde yayınlar yapmış, bir taraftan da Türkiye
656 EGM
Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 11.
657 EGM
Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 8, Bt: 26.1.1933.
658 EGM
Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 9, Bt: 11. K.E. 1932 (686’nın raporu).
659 EGM
Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: E 12, Bt: 7.2.1932.
660 EGM
Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 5, Bt: 10.12.1933.
661 EGM
Arşivi, Dn: 12222-34, Bn:E 13.
662 EGM
Arşivi, Dn: 12222-35, Bn: F 12, Bt: 28.3.1933.
663 EGM
Arşivi, Dn: 12222-35, Bn: G 2, Bt: 1927.
664 EGM
Arşivi, Dn: 12222-35, Bn: F 12, Bt: 3.2.1927.
119
hakkında Fransızlara istihbaratta bulunmuştur665.
Celâl Kadri, Suriye’deki Fransız İstihbarat
Servisi’nin subayı olan Binbaşı Donna ile Cerablus ve Meydan-ı Ekber
bölgesindeki istihbarat şefi olan Ermeni Corç’a bağlı olarak bu istihbarat
servisini kurmuştur.666 Kurduğu şebekeye bilgi aktaran pek çok kişi
vardır. Onlardan topladığı bilgileri düzenleyip, bir rapor haline getiren Celâl
Kadri, bunu istihbarat merkezine ulaştırmıştır667.
O’na bilgi sağlayan şahıslardan biri eşi Nevber
Kadri’dir. Diğerleri ise, Şeyh Bakır Çelebi, Bahri, Adalı Hacı Ahmet, Haşan
Sadık Dâi, Kamil Hikmet Seferiyan, Hanna, Hacı Şeref oğlu Güceylizade
Abdurrahman, Küçük Tevfik, Karamürselzâde Neşet, Sarı Hüseyin oğlu Sabit ve
Ahmet Reşit Kuddusi’dir.
Bunlardan Haşan Sadık Dâi, kayınbiraderidir.
Halep’te İskenderiye adında bir oteli vardır. Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa
tarafından Halep’e giden Türkiye yolcuları bu otelde konaklamışlar ve Haşan
Sadık bu yolcular sayesinde adeta bir istihbarat merkezi oluşturarak elde
ettiği bilgileri Kadri ile birlikte günü gününe Fransızlara iletmiştir666.
Tel Abyas istihbarat subayı tercümanı Kâmil
Hikmet Seferiyan, Urfa Hristiyanlarındandır ve Fransız istihbaratının
gözbebeğidir. Hanna, Kamil Hikmetin ajanıdır669. Güceylizâde
Abdurrahman Gazianteplidir. Doğru Yol gazetesinin tahsildarı ve muhabiri olan
bu adam 1930 yılında Ziraat Bankası’nı soyan veznedar Ökkeş’e rehberlik
yapmıştır670.
Tevfik Mardinlidir. Siirt’te, 2. Fırka, 18.
Alay, 1.Tabur, 3. Bölük’te birinci mülazım iken 1338 (1922)’de Nasturi
Harekâtı’nda Suriye’ye kaçmış, Kürt Hoybun Cemiyeti’ne girmiştir. DiyarbakIrlI
Küçük Kürt Tevfik diye de tanınır671.
Kadri’nin şebekesine dahil olan Neşet ve Sabit
21.11.1932’de Türkiye’den ayrılarak, Beyrut’a gitmişler, Türkiye’nin
Güneyindeki askeri
665 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/A. 2.
666 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/D 13.
667 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn :4/D 12.
668 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/E5, Bt:12.10.1929.
669 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/F 11, Bt:8 Şubat 1931.
670 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/G 11, Bt:16 Haziran 1932.
671 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/D 12.
120
kuvvetine, teyyare karargâhlarına,
cephaneliklerine, yollara vb. dair düzenledikleri üç haritayı Fransızlara
teslim ederek, karşılığında yüzer Suriye lirası almışlardır®72.
Şebekenin diğer üyesi Ahmet Reşit Kuddusi,
1.4.1928’de İzmir Belediyesi’ne girmiş, iki yıl sonra Belediye tahsildarlığına
geçmiş, 1930’da istifa ettikten ve görevini suistimal ederek para çaldığı
anlaşıldıktan sonra takibine başlanmış, ancak o 15.8.1931’de aldığı pasaportla
ülkeden ayrılmıştır673.
Görüldüğü üzere Celâl Kadri, çoğu hırsızlardan
oluşan şebekesi ile topladığı bilgileri Fransız istihbaratına günü gününe
ulaştırmıştır.
Celâl Kadri’nin Beyrut Fevkâlede Komiserlik,
Askeri İstihbarat Başkanlığı’na sunduğu ve eski Hürriyet ve İtilaf
başkanlarından olan Şevket Beyden aldığı bilgi ile hazırladığı 307 numaralı
raporu, 6 maddeden oluşmuştur:
1. Madde’de;
“Kaç
türlü vergi vardır?” başlığı altında; Türkiye’de halkın en çok bıktığı sorunun
vergi olduğundan, vergilerin bir kısmının kanuni ancak, çok yüksek alındığından
bahsederek, yabancıların bu vergilerden dolayı çok zor durumda olduğunu,
örneğin bir lira sermayesi olan bir yabancının yılda dörtyüz lira öğrenim
vergisi vermek zorunda olduğunu, bunların dışında yardım türünde vergiler de
olduğunu; teyyare yardımı, abide-i zafer yardımı, şehit mezarı yardımı...
bunların toplamının çok yüksek olduğunu söylemiştir.
2. Madde’de;
“Muhaliflerin
vaziyeti” başlığı altında; Halk Fırkası’na muhalif, yani Mustafa Kemal
Hükümeti’ne karşı olanların durumunun daha kötü olduğundan, bunların
mimlenmemek için delik delik kaçıp, ağızlarını açmadıklarını, bu gibi adamların
kuşatma altında olduklarını, hatta evlerinde bile serbest olmadıklarını,
karşıtlara selam vermenin bir suç olması yanında, isimlerini söylemenin dahi en
büyük suç sayılarak, bu gibi adamların hemen İstiklâl Mahkemesi’ne
sevkedildiğini, İstiklâl Mahkemeleri’nde bir sene, bir buçuk sene zindanda
çürüyenler veya hapishanede boğulanların çok olduğunu, herkesi korkutan ve
sindirenin de aslında bu olduğu, hatta bu gibilerin cenazesini dahi istemenin
büyük suç olduğundan bahsetmiştir674.
3. Madde;
“Ordunun
Ahvali”dir. “Ordu sarhoştur. Aylığa ilgi gösterenler ölüme sefalete mahkumdur.
Bununla birlikte, subaylar bol maaş, rahat bir hayat ve sürekli yükselme elde
etmiştir. Şahıslar ise ordu dışındaki hayatından daha çok orduda rahat
görmektedir. Zira sivil halk çırılçıplaktır. Onun için orduya girenin karnı
doyuyor, sırtı
672 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 3/A 6, Bt:28.3.1933.
673 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 2/D 7, Bt: 13.7.1932.
674 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/C 12, Bt: 16.1.1927.
121
kapanıyor ve
hatta ailesine bile yardım ediliyor. İşte onun içindir ki ordu, hükümetin
sağır, kör ve dilsiz bir icrasıdır. Türkiye’de ordudan başka hiç bir kuvvetin
inkılâbı yapamayacağını bilfiil denemiş olanlar orduyu bir an gözden
kaçırmıyorlar...”
4. Madde
halk ile
ilgilidir: “Halkın yüzde doksanbeşi hükümetten nefret etmektedir. Sefildir.
Sıkıntı, hastalık, rezalet, halkı bıktırmıştır. Baba kızına hakim değil,
kocanın karısına sözü geçmez. Müthiş bir ahlaksızlık her tarafı sarmıştır.
Namuslu kendi halinde aileler ölümle mücadele ediyorlar. Diğerleri serbest bir
halde rezalet içinde çalkalanıyorlar, mekteplerde öğrenim ve uygulama yok,
Dine, ananata inanan yok. Hükümet bütün konulara sonsuz bir hürriyet
bağlamış... emsalsiz bir korku halkı sarmıştır. Üç kişinin bir araya gelip
konuşması imkânsızdır. Herkes şüphe içindedir. Halk arasında bir inkılâbın
çıkma olasılığı pek çoktur... En çok iki seneye kadar Türkiye tekrar kanlı
inkılâplar içinde çırpınacaktır...”
5. Madde’de
Mustafa Kemal ele alınır: “O insan üstüdür. Yirmidört saate altı saat uyumakta
ve altı saatte hükümet işleriyle uğraşmakta ve oniki saatte içkiyle, kadınla,
oğlanla meşgul olmaktadır. On iki saatin zevki süresince bir iki okka içtiği ve
vücudunu türlü taşkınlıkla yorduğu halde, hükümet işine ayırdığı altı saat
zarfında en ayrıntı ile bile ilgilenmekte hiç bir işi ihmal etmemektedir.
İsmet Paşa
ile Mustafa Kemal Paşa bir iş zamanında gerçek kumandan ve yaveri gibidirler. Mustafa
Kemal Paşa’nın hiç bir fikrine İsmet Paşa karşı koyamaz. Zevk ve sefa
saatlerinde ise Mustafa Kemal büsbütün değişir ve en külhanbeyi insanların
olamayacağı bir tavır alır ve öylece saatlerce coşar. Mustafa Kemal zevk ve
sefada kibarca eğlenmekten nefret eder.
6. Madde’de ise; “İsmet Paşa” ele alınmıştır. “Sinsi, kindar, haşin
ve çıkarcıdır. Mustafa Kemal’e bağlılığı ... derecesinde olduğu halde yanında
çalışır, zevk ve sefadan yoksundur. Resmî ziyaret ve ziyafetleri bile ihmal
eder. Düşünce olarak mütaassıptır, İslâmcıdır, Türkçüdür. Hristiyan ve
yabancının düşmanıdır. Bu hallerini göstermeye çalıştığı halde yine rahat
olamaz ve söylendiğine göre dört seneden beri daha Türkiye’de bir Hristiyanın
elini sıkmamış, huzuruna kabul etmemiştir. Yabancılar ile zorunlu olmadıkça
görüşmez, görüştüğü zaman da neşelenmez. İsmet Paşa’nın en büyük neşesi
İstiklâl Mahkemesi Heyeti ile görüştüğü zaman gerçekleşir. Onun için sık sık
mahkeme heyetini ziyaret eder. İsmet Paşa kindardır. Paris Sefiri Fethi Bey de
İsmet Paşa’nın düşmanıdır. Bir de Fevzi Paşa’yı sevmez. Onu kendisinin ve
Mustafa Kemal’in rakibi sayar. Halbuki, Mustafa Kemal bu derece kindar
olmadığından Fevzi Paşa’yı daima korur. Halk İsmet Paşa’dan nefret etmektedir,
Hatta bazı kimseler tüm karşıtlıklarına rağmen Mustafa Kemal’i affetmiş, fakat
kimse İsmet Paşa’yı affetmemiştir”675
EGM
Arşivi, Dn:
12222-36/1, Bn: 1/C 13, Bt: 19.1.1927.
122
Görüldüğü üzere Celâl Kadri’nin hayal gücü
oldukça geniş ve Fransızları aldatmak için uydurma şeyler yazmakta pek
beceriklidir.
Beyrut Fevkalâde Komiserliği’nden maaş alarak
onların istihbaratında çalışan Celâl Kadri karşılığında pek çok kez Türkiye ve
inkılâpları, askeri durum ve kuvveti, doğu illerine ait askeri, mülki, siyasi
bilgileri toplayarak üçbin Suriye lirası karşılığında bilgi vermiştir. Aldığı
maaşla yetinmeyen Celâl Kadri, Kayınbiraderi Haşan Sadık’la birlikte Cebeli
Lübnan Fevkâlade Komiserliğine verdikleri bir dilekçe ile, Fransa Hükümeti’ne
sadakatle çalıştıklarından dolayı, Kırıkhan civarındaki bir arazinin
kendilerine uygun bir fiyatla satılmasını veya beş yıl süreyle kendilerine
icara verilmesini istemiştir®^®.
Celâl Kadri aynı zamanda bir Kürt dostudur. Bu
sıfatla bağlılık yemini etmiş ve kurdukları cemiyete üye olduğu için
toplantılarına da katılmıştır. 1932 yılında Beyrut’ta “Kasr-i Müuki” otelinde
iki gün süre ile yapılan kongrede Celâl Kadri de hazır bulunmuştur. Toplantıda
Bedirhânilerden Celâdet, Kamuran, Eminpaşazâde Muzaffer, Hoca Ağa, Sait Bey,
Emirhan Aşireti Reisi Nayif Bey, Acemistan’dan gelen Naif Paşa ile Suriye, Irak
ve Acemistanh pek çok Kürt reisi, Ermeni Beyrut Taşnaksutyun Komitesi
üyelerinden eski Matosyon Tütün Şirketi Müdürü İsyan ve Paris Ermeni
Taşnaksutyun Komitesi üyelerinden olup iki yıldan beri Beyrut Ermeni külliyesi
öğretmeni olan Akbalyan ve Leon Sant bulunmuş ve bir çok tartışmadan sonra:
1- Acemistan ve Irak’ta
bulunan nüfuzlu Kürt reisleri ve bazı kimselerin yardımıyla İran Şahı Rıza
Pehlevi’nin Kürt ihtilâl harekâtında tarafsızlığını sağlamak için kendisinden
kesin bir söz almaya çalışması,
2- Mısır ve Suriye’de
bulunan muhalif Türkleri kendilerine çekerek onlarla ve Mısır’daki Hilafet
Cemiyeti ile işbirliği yapılması,
3- Uygun bir zamanda ve Acem
tarafsızlığını sağladıktan sonra Revandiz, Şimdinan, Hakkâri taraflarında
şiddetli bir şekilde Türkiye’ye karşı yeniden silahlı bir isyan başlatması ve
bunun için şimdiden adamları aracılığıyla Türkiye’de ve Kürtler arasına
rütbeler dağıtılmasını
kabul etmişlerdir®^.
Kürtlerin başlangıçta hiç bir Türk’e güveni
olmadığını ve hatta muhaliflerle işbirliği yaparak başarılı olsalar da
muhaliflerin de Türkiye’de bir Kürt Hükümeti oluşmasına razı olmayacaklarını
düşündüklerini söyleyen Celâl
676 EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 4/C 10, Bt: 1927.
677 EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 3/B 4-5; Dn: 12222-36/1, Bn:1/E 14, Bt: 6
Mayıs 1932.
123
Kadri, mevcut durum gereği Hilâfet Cemiyeti ve
muhaliflerle işbirliğinin zorunlu olduğunu söylemiştir.®7®
Fransızlar tarafından 1931 yılında Kırıkhan
“Tahriri Arazi Müsakkafat Heyeti” başkanlığına atanan Celâl Kadri, Doğru Yol
gazetesinin idaresini devretmiştir679. 1932’de gazetede af hakkında
bir makale yazan Celâl Kadri, Yüzelliliklerden Ömer Fevzi’nin oluşturduğu
komitenin Halep Şubesi başkanlığına getirilmiştir669. Hasice Kazası
aza mülâzımlığına atanması üzerine 1933’de Antakya’ya giderek matbaa ve
yazıhane için bir bina arayan Celâl Kadri, Doğru Yol gazetesini İskenderun’dan
Antakya’ya taşıyacağını ve • başyazarlığına Kaçakçı Radi Azmi’nin
getirileceğini haber vermiştir. Bu gazeteye, Antakya’da gittikçe kuvvetlenen
Türkçülük akımına karşı mücadele etmek için Araplık taraftarı Kuseyrizâde
ailesi tarafından yardım edildiği öğrenilmiştir661.
1935 yılına kadar tüm faaliyetleri ile
profesyonel bir ajan gibi çalışan, Doğru Yol’da Türkiye aleyhinde bir çok yazı
yazan Celâl Kadri, bu yıldan sonra kalemi ve dili ile yumuşama eğilimleri
göstermiştir. Aynı yıl içinde Doğru Yol’u da kapatan Celâl Kadri662,
1935’ten sonra T.B.M.M. Hükümeti’ne de ajanlık yapmış ve 1948’e kadar bir çok
bilgi aktarmıştır. Celâl Kadri’nin bu taraf değiştirmesinde 1932 yılı içinde
Fransız istihbaratına verdiği raporların karşılığında yeterli para verilmemesi
etkili olmuştur663. Zira, bir Türk ajanına bu görevinden aldığı 90
Suri lirası’nı buradaki otellerde ve lokantalarda harcadığını, bu şekilde devam
edecek olursa Fransız istihbaratı ile ilgisini keseceğini hatta gerekirse
yaşamak için diğer bir yabancı devlete yardım edeceğini bildirdiğini
söylemiştir664. İhtimal Celâl Kadri kendisine yeterli para
verilmeyince Tükiye Cumhuriyeti. Hükümeti’ne ajanlık yapmaya başlamıştır.
Celâl Kadri’nin Mesut Fâni ile birlikte verdiği
bilgilerden biri, suikast girişiminin varlığı ve bu konuda Tükiye Cumhuriyeti.
Hükümeti’ni ikna etmeye çalışmasıdır. Ancak, Badirhânilerden Celâdet bu konuda
başarılı olamayacaklarını, bu gibi yalanlardan bir şey çıkmayacağını, çünkü
ortada
678 EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 3/B 5.
679 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/F 9, Bt: 12.2.1931.
680 EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 4/D 4, Bt: 1933.
681 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn:.3/E 2, Bt: 19.3.1935.
682 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 4, Bt: 1935.
683 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 2, Bt: 22.8.1950.
684 EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 3/B 4.
124
birşey olmadığını söylemiştir686.
Suriye’de bulunduğu sırada Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından istihbarat işlerinde çalıştırılan Celâl Kadri’nin verdiği
bilgilerden yeterince yararlanılamadığı ve ajan çalıştırılmasına da gerek
görülmediğinden maaşı kesilerek işine son verilmiştir.
Nitekim, Milli Âmale Hizmet (MAH)
başkanlığından verilen bilgide de Türkiye’deki hayat standartlarıyla önemli bir
para demek olan bir miktarı Celâl Kadri’ye vermeye devam etmenin en hafif
ifadesiyle günah olacağı belirtilmiştir686.
İşine son verilen Celâl Kadri, Emniyet Genel
Müdürlüğü’ne hitaben yazdığı mektupta,
“935’ten
948’e kadar Kuzey Arabistan ve Suriye’de kendi başkanlığı altında bir
istihbarat şebekesi kurarak çalışmışsa da daha sonra bu örgütün -kendisini
çekemeyenler tarafından- kapattırdığını, son zamanlarda Arap ülkelerinde bütün
devletlerin casusları bulunduğunu ve özellikle Rus casuslarının çok çaba
harcadığını, Suriye’deki Kürt ve Ermeni azınlıklarının Türkiye aleyhine
hazırlandığını ileri sürerek kendisinin yeniden bir istihbarat örgütü kurmayı
düşündüğünü ve bu pojesini bakana sunduğunu, bu isteğinin yerine gelmesi için
sayın bakan nezdinde desteklenmesini”687
istemiştir.
Af söylentileri nedeniyle Türkiye’den yana
yazılar yazmaya başlayan hatta genel af isteği için özel sayılar bastırıp
bunları Suriye’de yayınlamayıp, zarf içinde Ankara’daki milletvekillerine
gönderen Celâl Kadri, sohbetlerinde de Türk İnkılâbına taraftar görünmüştür.688
Beyruttaki Fransız yüksek komiserliğinden aldığı bir mektup üzerine Beyrut
civarındaki Âliye’ye ailesi ile birlikte taşınan689 Celâl Kadri’nin,
Adana Emniyet Teşkilatını öğrenmek üzere Türkiye’ye adam sokmaya çalıştığı
haber alınmıştır 6". Celal Kadri aftan sonra ülkeye dönerek
Gaziantep’te yerleşmiştir.
685 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 3/E 3, Bt: 24 Haziran 1936.
686 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 1.
687 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/E 13, Bt: 22.8.1950.
688 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 3/E 6, Bt: 28.91935.
689 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/B 13, Bt: 30.7.1940.
690 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/B 14, Bt: 17.5.1940.
125
Adanalı Zeynelabidin.- listenin 37. sırasındadır. Hürriyet ve İtilaf katipi
umumiliği yapmıştır. Yurtdışına çıktıktan sonra, Irak’a gitmiş, Irak
vatandaşlığına geçmiştir.691 Türk ve Müslüman olduğu halde, kendisi
Kürt olduğunu iddia etmiştir. Kerkük Kalecik İptidaisinde öğretmenlik yaparak
geçimini sağlayan Zeynelabidin, zaman zaman da Bağdat’ta yaşamıştır692.
Türkiye aleyhine herhangi bir faaliyeti olmayan Zeynelabidin bir yıl sonra aynı
okulun müdürü olmuştur699.1931 yılı Mayıs ayında Bağdat’ta aniden
öldüğü söylenmişse de daha sonra haber yalanlanmıştır69^. Bağdat
Elçiliği’nin 17.2.1935 tarihli yazısında Zeynelabidin’in Revandiz’de oturduğu
ve tütün komisyonculuğu yaptığı, ayrıca Berberciyan adındaki bir Ermeni
tarafından oluşturulan “Duhan” adlı şirketin adamı olduğu bildirilmiştir.
Aftan sonra ülkeye dönmeyen Zeynelabidin,
bulunduğu yerde Kürtçülük akımlarına karışmış ve Kürtlerle birlikte çalışmıştır695.
Vasfi Hoca.- listenin 38. sırasındadır. Ayan üyesi olan eski Vakıflar
Nazırı Vasfi Efendi, yurt dışına çıktıktan sonra Romanya’ya yerleşmiş, aleyhte
bir faaliyeti görülmemiş, 7 Mart 1925’de Silistre’de ölmüştür696.
Harput Eski Valisi Ali Galip.- Yüzellilik listenin 39. sırasındadır. 1871 Kayseri
doğumludur. Harbiye’yi ve Harp Akademisi’ni bitirerek Kurmay Yüzbaşı olarak
Osmanh Ordusu’na katılmıştır. 1912’de Kayseri milletvekili olarak meclise
girmiş, meclisin fesh edilmesi üzerine bir süre nakliyecilik yapmıştır. İlk
muhaliflerdendir. M.M.’nin önüne geçmek ve Sivas Kongresi’ni engellemek
amacıyla İstanbul Hükümeti tarafından -Ali Şeydi Bey’in yerine- Elazığ
valiliğine atanmıştır697.
Sivas sokaklarında Mustafa Kemal Paşa’nın
“hain, başkaldırmış, zararlı bir adam” olduğu yolunda duvarlara yaftalar
yapıştırtmiştir. Eğer Paşa Sivas’a gelirse kollarını bağlayıp, tutuklayacağını
söyleyen de odur698. Bedirhânilerden Kâmuran Celâdet, Cemil ve
Ingiliz istihbarat subayı binbaşı Novvil’in ayaklandırdığı Kürtlerle, Sivas’ı
basmak ve Mustafa Kemal’i tutuklamak
691 EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn: F
8.
692 EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn: F
3, Bt: 10.4.1931.
693 EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn: F 2, Bt: 11.
K.E.1932 (686’nın raporu).
694 EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn: E
14, Bt: 20.5.1931.
695 EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn: E
1, Bt: 13.12.1942.
696 EGM Arşivi, Dn: 12222-38, Bn: F
10-11, Bt: 11 K.E.1932.
697 Soysal,
150'likler, s. 270.
698 Mustafa
Kemal, a.g.e, c. I, s. 53-55.
126
girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bedirhânilerden Halil Rahmi ile birlikte, üzerlerine gittikleri askeri
birliklerce yakalanacaklarını anlayınca, önce Adana'ya, sonra İstanbul’a
kaçmıştır. 1922’de Adapazarı’nda kurulan Osman Paşa Divam’nda Kürt
ayrılıkçılığı yapmak suçundan yargılanmış, sonra aklanmıştır®99.
Yurtdışına çıkarıldıktan sonra, Yüzellilik
olmayan ancak vatandaşlıktan çıkarılmış olan Erkân-ı Harbiye Mirlivalarından
Recep Paşa ile Transilvanya’da Kloj kasabasında peynir imal ederek ve o
civardaki dokuz askeri okula satarak geçimini sağlamış700, bir süre
sonra işleri bozulduğu için oğlu Nizamettin ile birlikte Köstence’ye gelerek
İstanbul ile Köstence arasında hayvan ticareti yapmıştır 70\
Erkân-ı Harbiye kaymakamı Kayserili Ali Galip,
Köstence’de Anadolu Köyünde 15 kasım 1932’de ölmüş, cenazesi aynı köydeki
mezarlığa gömülmüştür702.
Bursa Eski Vali Vekili Yeşilzâde Aziz Nuri.-
listenin 40. sırasındadır. Meşrutiyetin
ilânına karşı olduğu için, Anadolu’ya kaçarak takma adlarla çobanlık yapan Aziz
Nuri703, Enver Paşa’nın aleyhtarı ve H.İ.F. üyesi olarak Mahmut
Şevket Paşa’nın öldürülmesinin ardından Sinop’a gönderilmiş, daha sonra bir kaç
fikir arkadaşı ile birlikte Mısır’a kaçmıştır. Burada kaldığı süre içinde
Ingiliz istihbarat şefi binbaşı Dides’ten aldığı para karşılığında îngilizlere
hizmet etmiş, mütarekeden sonra İstanbul’a gelerek, Arapyan Ham’ndaki Ingiliz
karargahına hizmet etmiştir. 704
Kendi ifadesi ile, mütarekeden sonra İstanbul’a
dönerek, Bursa’da bulunan hemşehrileri ve yerel ihtiyar heyetlerinin iradeleri
ile bir toplantı düzenleyerek, Bursa kiliseleri temsilcisi Mihal Paşadopulas
ile İstanbul’a geçip, Bursa ve havalisi halkını Kemalistlerden gördükleri
eziyetlerden kurtarmak amacıyla Bursa’nın Yunanlılar tarafından bir an evvel
işgal edilmesine girişmiştir.
Tekrar Bursa’ya döndüğünde, Yunanlılarla olan
ilişkilerini haber alan
699 Soysal,
150'likler, s. 271.
700 EGM
Arşivi, Dn: 12222-39, Bn: A 13.
701 EGM
Arşivi, Dn: 12222-39, Bn: C 12, Bt: 11 Haziran 1932 (686’nın raporu).
702 Balkan
Gazetesi, 29 T.S. 1932, EGM Arşivi, Dn: 12222-39, Bn: B 14.
703 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 2/B 3, Bt: 10.9.1927.
704 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/E 8, Bt: 29.3.1939.
127
Kemal’in Bursa’daki adamlarına verdiği
direktifle evindeki bütün servetini yağma ettirdikten sonra Kütahya’ya sürgün
ettiğini, burada birkaç gün kaldıktan sonra, Uşak Askeri Divan-ı Harbine
verilerek vatana ihanetten dolayı idama mahkum edildiğini söyleyen Aziz Nuri,
idamını gerektiren sebebin, ulusal kuvvetler aleyhinde teşkilat yapması ve
Yunanlılarla düzenli olarak haberleşmesinin gösterildiğini, idam kararının
infazı için ertesi gün Ankara’ya gönderileceğinin kendisine bildirildiğini7^5
ancak, korumalığına tayin edilen onbaşı Mustafa ile kaçıp, Uşak’ın Rum
mahallesinden sağladığı elbise ile kıyafet değiştirerek, Keşiş Dağı’nda
Kemalist çetelerle 33 gün mücadele ettikten sonra, Yunan Ordusu’nun Bursa’yı
işgal ettiği Temmuz 1920 ‘de kırk kişilik silahlı çetesiyle Miralay Giroyan ve
Petrid’e katıldığını belirtmiştir. Burada H.I.F.’nın temsilciliğini ve
oluşturulan Yunan Muhipler Cemiyeti’nin başkanlığını ele alarak yukarıda adı
geçen miralaylarla ilişki içine girdiğini belirten Aziz Nuri, Yunan Devleti’ne
manen ve maddi olarak yaptığı hizmetleri şöyle sıralamıştır:
1- “Yunan ordusu ileri
harekâtını yaparken, Konstantin Bursa’ya geldiği sırada General Vlahopulas ile
uyuştuktan sonra Kemalistlerin durumlarını incelemek amacıyla güvendiğim adamlarımdan
10 kişiyi dahile gönderdim. Bu adamlardan dört kişi yakalanıp idam edildi. İdam
edilenlerin ailelerine kendi paramdan (600) altın lira verdim.
2- Kişisel tecrübelerime
dayanarak Anadoluyu karış karış bildiğimden, Yunan Ordusu’nun doğrudan doğruya
Eskişehir’i işgal etmesi konusundaki tavsiyelerimin dikkate alınmaması yüzünden
Eskişehir yenilgisine ve General Lahopulas’ın kaçmasına sebebiyet verilmiştir.
Sonradan yapılan ileri hareket için General Polimenakos’un ricası üzerine
güvenilir adamlarımdan beş kişiyi klavuz olarak verdim700.
3- Kemal’in, Yunanlılar
tartından Türk halkına mezalim yapıldığı ve kutsal İslâm mabetlerinin Türk
ölülerle doldurulduktan sonra yakıldığı hakkındaki propagandaları üzerine
Avrupa devletlerinin İstanbul’a görderdikleri Askeri Tahkik Komisyonu’na
Ankara’daki Selânik dönmelerinin iddialarının yalan olduğunu söylemekle
beraber, ayrıca bu iddiaların asılsız olduğunu Avrupa gazetelerine telgraflarla
bildirerek yalanladık. Aynı zamanda düzenlediğimiz miting ile Bursa ve havalisi
Türk halkının Yunan Krallığı Hükümeti’nin idaresinden memnun olduklarını ve
dinen Halife’ye bağlı olmak şartıyla Yunan Hükümeti’nin idaresi altında bir
muhtariyet istediklerini ilân ettik. Bu kararımızı Yunan ve Avrupa gazeteleri
ile de yayınlattırdık707.
705 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 2/E 1, Bt: 13.11.1937 (Yunan Kralı II.
Yorgi'ye sunduğu mektuptan).
706 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 2.
707 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 3.
128
4- Kral Konstantin’in Yunanistan’a dönüşünde gönderdiğim kutlama
telgrafı ile Hükümetimin isteğine karşılık olarak Bursa Genel Valiliği’ni kabul
etmeme Osmanh Hükümeti'nce kötü bir anlam verilerek maaşımın kesilmesi
yolundaki emrine karşılık İstanbul Dahiliye Nezareti ile haberleşmemi ve ilgimi
kestiğim gibi Türk vatandaşlığından çıkarılarak, Bursa muhtariyetinin Genel
Valisi sıfatıyla İzmir’deki Yunan temsilciliğiyle resmî haberleşme kurduğum
hemen Kütahya, Afyon, Eskişehir ve Bilecik illerine ve Bursa'ya bağlı sekiz
kazaya verdiğim emirle Bursa muhtariyet meclisinin seçimi için defterler
hazırlanmasını bildirdim”.
Türk çetelerinin Keşişdağı’ndan Bursa’ya
inmelerine, Yunan askerlerinin esir edilmesine ve dolayısıyla halka katliam
yapılmasına yardım etmesi için Mustafa Kemal’den bir çok teklif de aldığını söyleyen
Aziz Nuri;
“böyle bir
alçaklığa her vicdan uygun değildir” diyerek hemen miralay Çivakopulas ile
görüştüğünü ve gereken önlemi aldıktan sonra şehrin ileri gelenlerini merkez
kumandanlığına çağırarak bazılarını tehtid, bazılarını da başka yollarla ikna
ederek düzeni sağladığını ve bu önlemlerle Bursa ve çevresini Hıristiyan
katliamından kurtardığını”
söylemiştir708.
1922’de Yunan Muhtariyetinin Bursa Genel Valisi
sıfatıyla;
“ Yunan
Hükümeti’nin askerî umum kumandanı halkın himayesi için lazım gelen bütün
tedbirleri almış olduğundan herkesin işi ve gücü ile meşgul olması ve
düşmanlarımızın hesabına çalışanların asılsız propagandalarına inanmamalarını
tavsiye ederim.
Ben Umum Vali
bulunduğum müddetçe şahsımdan fazla sizi himaye edeceğim. Aleyhimizde çalışanlara
tesadüf ederseniz vatanımızın menfaati için Askerî Umum Kumandanlığına malumat
veriniz.
Bursa
25.8.1922709”
diyerek, halkı Kemalist Hükümeti’ne karşı
tepkisizliğe ve ajanlığa davet etmiştir.
Ulusal Ordu’nun zaferi ardından manevi
kuvvetinin sarsıldığını söyleyen Aziz Nuri, Tekirdağ’a gitmek üzere Sakız
Adası’na geçmiş, Tekirdağ’a geldikten sonra da bir vapurla Selânik’e geçmiş
oradan Konstantin’in tahta çıkması ile Atina’ya gelince Kral
tarafından kendisine Kipisyo’da bir ev verilmiştir710.
708 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 4.
709 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 10.
710 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 5.
129
M.A.H. şubesi ise, Aziz Nuri’nin Vahdettin ile
birlikte Türkiye’den ayrıldığını, ilk önce Mısır’a gittiğini ardından Ingilizlerin
talimatı ile Yunanistan’a geçtiğini kaydetmiştir?11.
Sürgündeki hayatı boyunca da karşıt tutumlarını
sürdüren Aziz Nuri, Vehip Paşa’ya yazdığı mektubunda, Türkiye sınırında Türk
halkından bir çok kişi ile görüştüğünü, bunların Gazi Kemal Hükümeti’nden memnun
olmadıklarını ve yapılacak en ufak bir hareketle kendileri ile çalışmaya hazır
olduklarını söyleyerek Vehip Paşa’dan Ingiliz ve İtalyanlarla ilişkiye geçerek
yardım istemesini ve Temur, Hisar, Kayalar ve İskeçe’deki karşıtların da hazır
bulunmalarını, nitekim böyle bir durumda Yunanlılardan da yardım göreceklerini
bildirmiştir712.
Atina’ya geldikten sonra bir kaç kez evi
basılarak, evraklarına el konulan Aziz Nuri, bu aramalardan dolayı yaptığı
şikayet sonrasında “Artık Cumhuriyet kuruldu, bundan böyle ne sen Krala, ne de
Kral sana lazım değilsin” cevabını almış ve 4.3.1924’de Konstantin Avrupa’ya
gönderilirken o da Kisira adasına sürülmüştür. Bunun üzerine kendisinin resmen
Yunan Hükümeti’nin Bursa Muhtariyeti Genel Valisi olarak tanınması ve suç işlemiş
ise yetkili mahkemelere verilmesi, yok eğer yabancı vatandaşı olarak kabul
ediliyorsa, istediği memlekete gitmek üzere serbest bırakılması gerektiğini
söyleyerek, ilgili bakanlığa başvururak serbest bırakılmasını istemiştir712.
25.8.1926’da serbest bırakılarak Atina’ya gelen Aziz Nuri, beş altı gün sonra
29 gün süren bir tutuklama daha geçirmiş, ardından bir hafta sonra Kisira’dan
yanlışlıkla serbest bırakıldığı gerekçesiyle yeniden tutuklanmıştır. Bu
tutuklamalara sebep olarak Kemalist Hükümetin casusu olduğunu iddia ettiği
Italyan Cemil’i gösteren Aziz Nuri bu tutkluluk halinden otuzbir gün sonra ve
Gümülcine’de oturmak şartıyla kurtulmuştur714.
Gümülcine’ye giden Aziz Nuri’ye Yunan Emniyeti
tarafından, Gümülcine Jandarma kumandanına verilmek üzere bir mektup
verilmiştir. Mektupta; Bursa eski Genel Valisi olduğu, Kemal’in karşıtı ve
gerçek bir Yunan dostu bulunduğu ve bu uğurda Anadolu’da yüzlerce liralık
emlâkinin gaspedildiği yazılarak himaye edilmesi rica edilmiştir715.
711 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/E 8, Bt: 29.3.1939.
712 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 2, Bt: 7.2.1928..
713 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 6.
714 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 7.
715 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 8.
130
Aziz Nuri, Gümülcine’de çıkarığı “Adalet”
gazetesindeki716 Yunan Hükümeti’ne sadık kalmaları ve Kemal’in
propagandalarına inanmamaları hakkındaki yayınlarıyla Trakya Türklerini ikna
etmeye çalışmış , Takya’da Türklerin yoğun olduğu şehir ve kasabalarda
dolaşarak Türk gazetelerinin “Trakya Türkleri’nin Yunanlılar tarafından tazyik
edildiği” hakkındaki yayınlarının yalan olduğuna dair halktan tutanaklar
toplayarak valiliğe teslim etmiştir717.
1928 seçimlerinde Batı Trakya’dan milletvekili
seçilmek için hükümete başvuran Aziz Nuri, Gümülcine ve civar köylerde kendi
lehinde propagandalar yapmıştır716.
Aziz Nuri, Gümülcine’deyken, Atina’daki Kürt
Necip’i 1928 yılı içinde gönderdiği mektupla Hilafet Komitesi Teşkilatı’nın
ikmal ettiğini haber vererek genel siyasi durumun türlü renklere girdiğini söyleyerek
komitenin uygun zamanı bulunca harekete geçeceğini bu hareketten sonra içerde
inkılâbın kaçınılmaz olduğunu söylemiştir. Bu durumda, Avrupa devletlerinden
birinin de kendilerine her türlü yardım yapmak için söz verdiğini bunun için
bir protokol yapılması gerektiğini ancak bu yardımlaşmanın Türkiye ile sınırdaş
olan Yunanistan ile yapılmasını tercih ettiğini belirtmiştir. Aziz Nuri,
yapılacak her türlü girişimin, Hilafet ve Saltanat-ı Osmaniye, Tarikât-ı
Selâhiye, Osmanh Fedakâran ve Yeni Osmanlılar
cemiyet ve gruplarının temsilcilerine de imzalattın İması gerektiğini
söylemiştir716.
Aziz Nuri başkanı olduğu726
Hilafet-i Islâmiye ve Saltanat-ı Osmaniye Muhafazai Hukuk Cemiyeti” adına
düzenlenmiş damga ve mühürlerle çeşitli makamlara mektup ve beyannameler
göndermiştir721. Bu beyannamelerden biri 25 Kanun-u Evvel (Aralık)
1928 tarihlidir ve şöyle seslenilmektedir:
“Devr-i
medeniyet denilen ve fakat şayan-ı tebcil (ululama-ağırlama)... manaî...
hakikatten uzak kalmayarak tevarih-i milli cihette silinmez kara bir lekeye
akan yirminci asır!..
Bu asr-ı
tekamül içinde tevriyen (meramını gizleme) zihniyet-i sefiye arayanlar! Temin-i
menfaat-i ferdiye ve idame-i diniye-i şahsiyetleri eyledikleri diktatördük
zulmü!!
716 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/B 1.
717 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 8.
718 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/F 6, Bt: 4.8.1928.
719 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/F 7-8-9, Bt: 18 Haziran 1928.
720 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 6.
721 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/5, Bn: 8/B 14.
131
hem fikirleri
olmayan milyonlarca gayr-i müslim-i hürriyetperverâne zincir-i istibdada
bağlamıştır.
Sovyet
Rusya’dan baş gösterip Anadolu’da meskun Selânik ve Makedonya müşriklerine
sirayetle isyanda tevremiş (amacını gizlemiş) olan Çankaya’nın nasyonalist
diktatörünü gölgede bırakan (faşizm diktatörlerinin doymak bilmeyen aç gözleri,
cihân-i İslâmiyet! kana bulamak suretiyle, âlem-i İslâmiyet! iğfal eylemek
teşebbüsünden geri durmadıkları âsâr-ı meşhudeleri ile sabittir.
Âfad-ı
nazarayilerini kuvveden fiile çıkarabilmek ve İngiltere’yi müşgil bir vaziyete
düşürüp bu suretle Afrikada vasî ve şumullü bir hakk-ı hakimiyet elde eylemek
için mezkûr (faşizm diktatörleri) Fatımî ! muktezilesine mensup bir kaç şahs-ı
muhteris delâletiyle... hilâfet lehinde propagandada bulunarak bir taraftan
evlad-ı arabı ihlâli ve diğer taraftan halife hazretlerini iğfale teşebbüs
ettikleri anlaşılmıştır.
Güna gün
desiselerle (faşizm diktatörleri) halkı ihlâle ve rakip siyasetleri İngiltere
aleyhinde kıyama çalışırken propagandalarına (Saltanat-ı Osmâniye ve Hilafet-i
İslâmiye) namı verdirtmeyüb yalnız iade-i şeref-i hilafet dedirtmeleri!, perde
arkasından oynatılan zavallı cehil ve celi rollerin canlı bir şahididir.
Binaenaleyh
hem Osmanlı Saltanatına ve hem Fatımî muktezilelerine matuf bu ibare-i
mühime maskelerini düşürerek sahte vaziyetlerinin meydana çıkacağını düşünmeyen
(faşizm diktatörleri!) inşası zaruri görülen temyur-i yalan ve yalanlar vaadi
mukabili!, her türlü teşhidat icra edeceklerini ileri sürerek teminat vermek istedikleri,
Zat-ı alâkadarın merhum Reşit Han olmayıp, her nokta-i nazardan dür edilen
Abdulmecid hân-ı irfan olduğunu hatırlarından çıkarmamış olsalar gerektir ki!,
sukût-u hayale maruz kalmışlardır...
Mühür: İslâmiye 25
K.E. 1928
Hilafet Aziz
Nuri”722
Saltanat-ı
Osmaniye
Muhafazaa-i
Hukuk Cemiyeti
Merkezi
Venizelos zamanında Bursa genel valiliğini
kabul etmeyip Konstantin tahta çıktıktan sonra kabul ettiği için Yunan Hükümeti
tarafından kral taraftan olarak suçlanmış ve birikmiş maaşları da ödenmemiş olan
Aziz Nuri, Venizelos Hükümeti tarafından diğer Yüzerliklerle birlikte
Yunanistandan çıkarılmak istenmiştir723. Venizelos Ankara’dan
döndükten sonra Yüzelllilikleri çağırarak
722 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 12/C 5, Bt: 25 Aralık 1928.
723 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 8.
132
“bazı kimseler için Türk-Yunan dostluğunu
tehlikeye koyamayacağım” söylemiş, bunun üzerine Aziz Nuri Venizelos’a 1922
yılında Osmanlı vatandaşlığını bırakarak Yunan
vatandaşlığına geçtiğini ve Yunan genel valiliğini kabul ettiğini, o zaman
Kemalin bir çete olup hiç bir hükümet tarafından tanınmadığını ve Yunan bayrağı
altında çalışanların haklarını tanımak zorunda olduğunu anlatmış, ancak
Yüzerliklerin Yunanistan’dan çıkarılmak için kesin emir verildiğinden dolayı istediğini
anlatamadığından yakınmıştır724.
Aziz Nuri, Batı Trakya Genel Valiliği
tarafından 15 bin drahmi yol harçlığı verilerek726, bir jandarma
rehberliğinde Yunanistan’dan çıkarılmıştır726. Mısır’a hareket etmek
üzere vapura binen Aziz Nuri, vapur arızalanınca Pire’ye inmek zorunda kalmış
ve Yunan Hariciye Nezaretinden yardım istemiştir727.
Ailesini Atina’da bırakan Aziz Nuri’nin
pasaportuna “emlâk sahibi Ahmet Aziz olarak ve ticaret amacıyla seyahat ettiği”
yazılmıştır. Aziz Nuri, bu durumu “Mısır Hükümeti gerçek hüviyetimi öğrenseydi
vize vermeyecekti, o nedenle hükümet, gerçek hüviyetim olan Aziz Nuri Paşa ve
eski Bursa genel valisi ibarelerini kullanmaya cesaret edemedi” diyerek
açıklamıştır728.
Mısır’da kısa bir süre kalan ve burada Ingiliz İstihbarat
şefi miralay Şimit, Dahiliye Nazırı Müsteşarı Kervis, İbrahim Sabri, Rıfkı,
Mühürdar Selâhattin, Dr. Selâhattin, Paşazade İbrahim, Jandarma Çerkeş Sami ve
Fransa’da oturan Gümülcineli İsmail ile haberleşen729 Aziz Nuri,
Suriye’nin Şûra-i Devlet Reisi Kadri Bey tarafından Şam’a davet edilmiş, Yunan
Hariciyesi’nden aldığı 10 bin drahmi ile İskenderiye’ye hareket etmiştir730.
Şam’da Şehzade Selim’in torunu Abdülkerim’in yanında kalmış, ailesine karşı
ahlaksız hareketlerinden dolayı, Abdülkerim Aziz Nuri’yi evinden kovmuştur731.
Aziz Nuri, Şam’dan oğluna yazdığı mektupta
Mısır’dan ve Mısırlılardan şikayet ederek, bunların çoğunun Ankara’ya eğilimli
ve Cumhuriyetçi olduklarından, muhalefetin Mısır’da kökleşmesinin olanaksız
olduğu için Şam’da yerleştiğini bildirmiştir.
724 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 9.
725 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/B 3.
726 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 14, Bt: 24.2.1931.
727 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/B 3-4, Bt: 13.4.1931.
728 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 9.
729 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/E 9, Bt: 29.3.1939.
730 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 9, Bt: 16.9.1931.
731 EGM
Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 1, Bt: 22.2.1931.
133
Hanedandan Şehime Sultan ile görüşü uyuşarak,
onunla birlikte Hilafet propagandası yapmak üzere Hindistan ve diğer Islâm
diyarına gideceği 681 tarafından haber verilen Aziz Nuri?32 da|-ıa
sonra Amman’a gelerek Emir Abdullah’a sığınmış ve Emir tarafından kendisine
paşalık rütbesi verilmiştir. Burada Çerkeş Ethem ve Reşit ile sık sık görüşen733
Aziz Nuri, arkadaşları ile birlikte Hidiv Abbas Hilmi Paşa’ya gönderdikleri
mektupta bir çok vaatte bulunduktan sonra yüklü miktarda para istemişlerdir.
Verilecek bu para ile Adana, Edirne ve Trabzon’da isyanlar çıkartmak amacında
olan Aziz Nuri ve arkadaşları, bu isyanlarda Romanya’daki Haşan Hicabi ve Adana
Jandarma tabur kumandanından da yararlanmayı düşünmüşlerdir73^.
Ammanda kaldığı süre içinde Yunanistan’da
bulunan ve Türkiye’ye giremeyecek olan Çerkeslerle diğer firarileri Şark-ül
Ürdün’e göndermek üzere iknaya çalışan Aziz Nuri, Halife Kurtuluş Cemiyeti’ne
üye olarak kaydolmuş ve Çerkeslerin masrafları hakkında Yunan Hâriciyesi ile
ilişkiye geçmiştir735. Bir yandan Yunan Hükümeti’nden eski ve
birikmiş valilik maaşlarını koparmaya çalışan Aziz Nuri, bir yandanda İngiliz
pasaportu ile Filistin’de dolaşarak İngilizlerin buradaki istihbarat işlerinde
çalışmıştır736.
İki yıl kadar Mısır, Suriye civarında kalan
Aziz Nuri, Halk Partisi’nin iktidara gelmesinden sonra Yunanistan’a dönerek
ailesi ile birlikte Kokinya’ya yerleşmiş737, bir süre sonra
Gümülcine’ye dönmek için Yunan Kralına bir dilekçe vermiştir. Krala verdiği bir
başka dilekçede de, Milli Mücadele’de Yunan Ordusu’nun aldığı iki atlı
arabasının karşılığının ödenmesini istemiş, ancak arabaların kendisine değil
Bursa Belediyesi’ne ait olduğu gerekçesi ile isteği reddedilmiştir736.
Pire’nin Nea Kokinya Mahallesi’nde oturan Aziz
Nuri, Nansen Ofisi temsilcisine hitaben yazdığı dilekçede de Mehmet Ali’nin
Paris’teki büro başkanlığından alındığını ve Mehmet Ali’nin vicdansız,
ahlaksız, yalancı ve hain olduğunu dile getirmiştir739.
732 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 6, Bt: 10.10.1931 (68Tin raporundan).
733 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 4/B 10, Bt: 19.11.1932.
734 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/F 4, Bt: 8.5.1933.
735 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/F 1.
736 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 5, Bt: 27.12.1933.
737 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 9.
738 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 5, Bt: 21.9.1935.
739 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 2/E 3-4, Bt: 7312.1936.
134
Aziz Nuri, Türkiye aleyhindeki tavrının
şiddetlendiği günlerde Pire Polis Müdürü tarafından çağırılarak kendisine
Tükiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhinde açık bir şekilde propaganda yapmaması tenbih
edilerek aksi taktirde sınır dışı edileceği bildirilmiştir 74°. Aynı
zamanda Ingiliz Entelligence servisinin ajanı olan Aziz Nuri’ye servis
tarafından;
“Bu
tezkerenin sahibi Aziz Nuri Bey, yedinde bulunan bazı Türkçe yazıları istediği
yere götürmekte serbesttir. Bu yazıların muhteviyatı askeri makamatça malumdur.
E. Nikolas
İkinci Mülazım G.S. Entelligence”
şeklinde bir belge verilmiştir741.
Hanedan üyelerinin uyuşuk ve hareketsiz
olduğundan yakınan Aziz Nuri, halbuki bir teşkilat yapıp Kürtlerle birleşerek,
Ankara üzerine yürüseler asker ve padişah geliyor diye isyan çıkacağını ve
isteklerinin kolayca kabul olacağını söylemiştir. Hanedanın her şeyi hazır
beklediğini, gazetelerinin bile olmadığını söyleyen Aziz Nuri’nin son ümidi
Italyanlar’dır. Antalya havalisini işgal etmeleri ümitlerinin günden güne
kuvvetlendiğini söyleyen Aziz Nuri, “işte o zaman Kral Ahmet Zago’nun Türkiye
için hazırladığı Şehzade Mehmet Abit’in hemen Türkiye’de padişah ilân
edileceği” düşüncesindedir742.
İstanbul ve Pire Limanı arasında işleyen
gemilerdeki tayfa ve kamarotlardan bazılarını elde ederek Türkiye hakkında
bilgi toplayan Aziz Nuri742, Atatürk ile Kazım Karabekir arasındaki
anlaşmazlıktan dolayı “Karabekir Paşa’nın hapsedilmesi kararına karşı, birinci
ve ikinci kolorduların harekete geçmesi üzerine Paşa’nın mecburen serbest
bırakıldığını, ancak o günden beri Türkiye’den akşam sabah ihtilâl beklendiğini
buna üzülen Atatürk’e ikinci olarak kriz geldiğini ve bundan kurtulmasının çok
şüpheli olduğunu” etrafındakilere söylemiştir744.
Sürgün yaşamı boyunca her adımında ve her
kelimesinde Türkiye’ye karşı bir tavır sergileyen, hilafet ve saltanatçı
geçinerek kraldan çok kralcılık yapan Aziz Nuri, aftan sonra Yunan Emniyetine
çağırılarak, kendisine
740 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 2/G 9, Bt: Ekim 1936.
741 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn:
3/C 4, Bt: 13.4.1936.
742 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn:
6/F 5, Bt: 29.9.1937.
743 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn:
10/C 12, Bt: 14.11.1938.
744 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/E 12-13, Bt: Eylül1938.
135
Türkiye’ye dönüp dönmeyeceği sorulduğunda; “Ben
affı kabul etmiyorum. Hiç bir veçhile Türkiye’ye gitmeyeceğim ve aleyhinde
çalışacağım” demiş ve bu konuda bir de beyanname imzalamıştır745.
Aziz Nuri, af aleyhinde bastırdığı
beyannameleri Türkiye’ye sokmaya çalışınca74® Dahiliye Vekâleti tüm
illeri, bu beyanname konusunda uyarmıştır747. Beyannamelerde af
aleyhinde görüşlerini yazdıktan sonra, inkılâp önderlerine saldıran Aziz Nuri
“Komite Santral dö Fedakâran Ottoman” yazılı bir mühür kullanarak imzalamış74®
ve bu beyannameleri Yunan Porpaganda Müsteşarlığında Şube Müdürü olan Yuvanid
Deskalakis’in yardımı ile Türkiye’ye sokmuştur749.
Aziz Nuri aynı zamanda takibini yapan ajan
aracılığıyla kendisine geldiğini söylediği mektupları Türk Konsolosluğuna
satarak konsolosluğu dolandırmıştır. Ancak MAH, 22 Ekim 1938’de bu mektupların
sahte olduğunu Dahiliye Vekâletine bildirerek, Nuri’nin bu mektuplar
arcılığıyla geçimini sağladığını eklemiştir750. Bunun üzerine
Dahiliye Vekâleti Türkiye’nin Atina Elçisi olan Ruşen Eşref (Ünaydın)’i
uyararak, mektup satmalına işlemine son verilmesini istemiştir751.
Aftan sonra “Komite Santral dö Fedakâran
Ottoman” mührünü taşıyan beyannameler752 yayınlayarak karşıt
tutumunu devam ettiren, Yeşilzâde Aziz Nuri’ye isteği üzerine 17 Eylül 1941’de
bir seyahate özgü pasaport verilmiştir. Aziz Nuri, yolculuğa hazırlandığı
sırada kısa bir hastalık döneminden sonra ölmüş ve Pire’deki Türk Mezarlığı’na
gömülmüştür753
Bursa eski Müftüsü Ömer Fevzi.- Yüzellilik listenin 41. sırasında yer almıştır. Ülkeyi
terkettikten sonra Marsilya’ya giden Ömer Fevzi, daha sonra Suriye’ye geçmiştir754.
745 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/C 13, Bt: Ekim 1938.
746 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: G 8.
747 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: F 14.
748 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: B 14.
749 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: D 10.
750 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 6/C 2.
751 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 6/C 1.
752 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/E 2, Bt: 27.9.1938.
753 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/A 5, Bt: 2.2.1942.
754 EGM Arşivi, Dn: 12222-41, Bn: A 6, Bt: 30.11.1929.
136
Siyasetle uğraştığına dair hiç bir habere
rastlanmamış olan Ömer Fevzi, Mustafa Sabri’ye’de siyasi faaliyetlerde
bulunduğu için darılmıştır755.Ömer Fevzi, 1930 yılı içinde Suriye’de
ölmüştür755.
İzmir eski Kadı Müşaviri Ahmet Asım.- listenin 42. sırasındadır. Sürgün hayatı Gümülcine ve
İskenderun’da geçmiş757, siyasetle uğraşmamıştır758. 14
Haziran 1928’de Gümülcine’de ölmüştür759.
İstanbul eski muhafızlarından Mustafa Natık
Paşa.- listede 43 numarayla yer
almıştır.Abdülhamit devrinde topçu muallimi Alman Gromikof Paşa’ya yaverlik
yapmıştır. İlk ve en inatçı muhaliflerdendir. Muhalif askeri gruplara girmiş,
Babıâli baskınından sonra Selânik’e kaçmıştır. Mütarekeden sonra İstanbul’a
gelerek bu şehrin muhafızlığı görevini üstlenmiştir. Zaferden sonra Mısır’a
kaçmış, oradan Mekke’ye geçmiştir. Daha sonra Mısır’a dönen Mustafa Natık
burada ölmüştür759.
686 ise Mustafa Natık Paşa’nın Yunanistan’da
öldüğünü haber vermiştir75^.
Eski Dahiliye Nazırı Ayandan Adil.- Yüzellilik listenin 44. sırasındadır. Mülkiye Emekli
Sandığı Nazırı Tevfik Paşa’nı oğlu olup 1283 (1867)’de İstanbul’da doğmuştur752.
Ajan 688’e göre Bükreş’te753, MAH’a göre Paris’te ölmüştür75^.
Eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali.- listenin 45. sırasında yer almıştır. Mehmet Ali Bey Mustafa
Kemal Paşa’yı Anadolu’da görevlendiren Birinci Damat Ferit Paşa Hükümeti’nde (4
Mart - 15/16 Mayıs 1919) birer ay kadar Posta ve Telgraf ve Dahiliye
Nazırlıkları yapmıştır. Mütareke döneminin başlarında partiler üstü bir
kuruluş olarak ortaya çıkmak isteyen Selâmet-i Âmme Heyeti
755 EGM Arşivi, Dn: 12222-41, Bn: B 4, Bt: 11.12.1932.
756 EGM Arşivi, Dn: 12222-41, Bn: A2, Bt: 30.3.1930.
757 EGM Arşivi, Dn: 12222-42, Bn: B 10, C 2.
758 EGM Arşivi, Dn: 12222-42, Bn: C 7, Bt: 11.12.1932 (686’nın raporu).
759 EGM Arşivi, Dn: 12222-42, Bn: B 10.
760 T.G., 31 Mayıs 1938.
761 EGM Arşivi, Dn: 12222-43, Bn: D 4, Bt: 11.12.1932.
762 EGM Arşivi, Dn: 12222-44, Bn: E 6, Bt: 3.1.1933.
763 EGM Arşivi, Dn: 12222-44, Bn: E 4.
764 EGM Arşivi, Dn: 12222-44, Bn: E 7, Bt: 4.1.1933.
137
adlı siyasal derneğin kurucularındandır765.!9
Ocak 1919’da H.İ.F.’i dirilten kadronun içinde yer alan766 Mehmet
Ali Bey 1920 yılı Temmuz ayında ise Ingiliz Muhipleri Cemiyeti’nin fahri
üyeliğine seçilmiştir767.
Zaferden sonra O da bütün hain ve işbirlikçiler
gibi yurtdışına kaçmış, vatana ihanet suçundan Ankara Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından, 290 Esas, 527 Karar numarası ile 3.7.1336 (1920) tarihli fıkra
hükmü ile gıyaben idamına karar verilmiştir766.
Sürgün yıllarında, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne,
öndere ve çevresindekilere tüm gücü ile saldıran Mehmet Ali, yurtdışındaki
muhaliflerin de başını çekmiş, bu uğurda her yolu denemiştir.
Ülkeden kaçtıktan sonra Romanya’ya giderek
faaliyetlerini sürdüren Mehmet Ali769, bir gazeteye Mustafa Kemal
aleyhinde yazdığı yazıdan dolayı Romanya’dan çıkarılmış 770 ve
Fransa’yı kendine faaliyet merkezi yaparak Paris’e yerleşmiştir.
Daha önceden Mukaddes İhtilâl Cemiyeti
kuracaklarını söyleyerek Gümülcineli ile birlikte Vahdettin’i dolandırdığını
belirttiğimiz Mehmet Ali, Pariste’de kurduğu cemiyet ve gazeteler ile bir çok
kişiyi dolandırmıştır. Yine Gümülcineli’nin önderliğinde kurulan ve fikir
babasının Mehmet Ali’nin olduğu ve Asyalı çeşitli sürgünlerden oluşan bir
teşkilatla Rus Çarlık Hanedam’ndan Grandük Kril’i, Türkiye’de iktidarı ele
geçirdikten sonra, Kafkaslar’dan yapılacak baskıyla Bolşevizmin yıkılacağı,
ancak bunun olabilmesi için önce Türkiye’deki rejimin yıkılması gerektiğine
inandırarak, bir milyon İsviçre frangı vermeye ikna etmişler, aldıkları ilk
taksit olan ikiyüz bin frangı yemişlerdir. Aynı zamanda Ermeni Taşnaksutyun
Cemiyeti ile de anlaşan bu grup Mehmet Ali’nin önderliğinde bu anlaşmayı H.Î.F.
ve Yüzelliliklere kabul ettirmeye çalışmışlardır. Mehmet Ali bir yandan fiili
bir harekete girişmiş olmak, diğer yandan Gümülcineli’yi uzaklaştırmak amcıyla
İsmail Hakkı’yı Suriye’ye göndererek programı Kürt ve Çerkeş reislerine kabul
ettirmek görevini vermiş, Gümülcineli de Suriye’deki vaktini
kadınları otel odalarına kapatarak geçirmiştir77^.
765 Tunaya,
‘Türkiye’de Siyasal Partiler” c. II, s. 89.
766 y.a.g.e.,
s. 264.
767 y.a.g.e.,
s. 264.
768 EGM
Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: A 1, Bt: 18.2.1340 (1924).
769 EGM
Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 7.
770 EGM
Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/C 1.
771 EGM
Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: B 4-5 (Beyrut Başkonsolosluğunun 1.31928 tarihli
138
Mehmet Ali 1930 yılı ortalarında mültecilerin
Türkiye’deki haklarını korumak amacıyla “Türk Siyasi Mülteci Cemiyeti” adı ile
bir örgüt oluşturmuştur. Daha sonradan Ofis adını alacak olan bu cemiyet Fransa
Hükümeti ve Cemiyet’i Akvam’da resmen kabul ve tastik edilmiştir. Bu suretle
resmen tanınmış olan Ofis siyasi sorununu da halletmiş ve kaçaklardan Namık’a gönderdiği
mektupla ondan iki liste istemiştir. Bu listelerden ilki Yüzelliliklere,
İkincisi de liste haricindeki “mağdurlara ait olacaktır. Mehmet Ali’nin bu
listeleri hazırlatmasındaki amacı Cemiyet-i Akvam nezdinde girişimlerde
bulunarak maddi yardım talep etmektir772.’
Oluşumu Fransa Hükümeti tarafından resmen
onaylanan, Cemiyet-i Akvam’ın “muhacim ve mağdurin” şubesine kayıt olan Türk
Mağdurini Siyasiye Cemiyeti’ne, Türkiye’den Paris’e gelerek tıp ve hukuk
öğrenimi gören birkaç öğrenci de üye olmuştur. Yurtdışındaki sürgün Türklerin
haklarını korumak amacıyla yola çıkılarak çeşitli alanlarda çalışmalar yapan bu
cemiyet, Kemalist Hükümetin istikraz yapmaması için çalışmış, Fransızlara
“Kemalistlere para vermeyiniz” demiştir. Fransa Hükümeti’nin resmî ruhsat
verdiği bu cemiyet, resmî Gazete’de de ilân edilmiştir. Buna göre; reis eski
Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın oğlu Ahmet Rıfat’tır. Diğer üyeleri ise; Mehmet
Ali, Selim, Gürcü, Faruk, Miralay Tahir ve Emcettir773.
Mehmet Ali bu çalışmalarını, Yüzerliklerden
Refii Cevad, Trabzonlu Ömer Fevzi ve firari Refik ile birlikte 1930 yılı içinde
çıkardıkları “La Republique Enchainee” (Zincire Vurulmuş Cumhuriyet) adlı
gazetesi ile yazıya dökmüştür774. Gazetinin yazı kadrosu da Ömer
Fevzi, Mehmet Ali, Refii Cevad ve Ahmet Rıfat’tan oluşmuştur. Başyazarı Necati
Rıfat “Albert Hayon” takma adını kullanmıştır. Karısı aracılığıyla Londra
Entelligance servisten aldığı otuzbeş bin franka çıkardığı 775 bu
gazeteye, Abdülhamit’in küçük oğlu Abidin Paşa yardımda bulunmuştur773.
Mehmet Ali bu faaliyetleri sırasında, Fransa
“Ami du Peuple” ve “Figaro” gazetelerinin sahibi Francois Goty’den 1000 frank
aylık, Samatra Sultanı ile Hintli Müslümanlardan yaklaşık 20 bin frank777,
ayrıca Yahudi Rot Bey’den de
raporunun
Grandük Kril’e ait kısmının sureti.
772 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/C 9, Bt: 28.6.1932.
773 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 9, Bt: 15 Temmuz 1920.
774 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: E 10; Vakit Gazetesi, 7 Temmuz
1930.
775 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/E 13, Bt: 14.12.1931.
776 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/E 1.
711 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/A3,
Bt: 22.11.1931.
139
maddi olarak bir çok yardım görmüştür778.
Yüzerliklerden İşkenceci Adil’in karısı Emine’de bu gazetelerin Selânik’te
Ermeniler arasında okunmasını sağlamıştır779.
Ayrıca gazeteye maddi yardımlarda bulunan iki
Yahudi’nin gazeteden ayrılarak bu yardımı kesmesi üzerine Mehmet Ali, Rıza Nur
ile ilişkiye geçerek, diğer İttihatçıların da yardımını elde etmeye çalışmıştır
789
Gazete tamamiyle Atatürk’e, genç Türkiye’nin
devlet adamlarına ve inkılâplara karşı saldırılarla doludur. Ağrı Dağı olayının
muhalifler tarafından yapıldığına dair yayınlar da vardır78^.
Fransızca yayınlanan gazetenin 15 Şubat 1931 tarihli
nüshasında, “Terör” adlı bir makale vardır. Mehmet Ali imzalı olan bu makaleyi
aynen alıyoruz:
“Robespierre,
demokratik bir hükümetin temel ilkesinin erdem, fazilet olduğunu, bunu sağlamak
için kullandığı aracın ise terör olduğunu söylemiştir.
Fransız
Konvensiyon (Kurucu Meclis) üyesi tarafından ortaya atılan bu ilke Türk
Cumhuriyeti’ne uygulanabilir mi?
Bir asker
zekasından doğan öyle sahte bir Cumhuriyetin, Robespierre’in imza ettiği ideal
rejimle hiç bir ortak yanı yoktur.
Bunun
tersine, Cumhuriyetin erdemini empoze etmek için terörü kullanan ve Türkiye’de
özgürlüğün ve kardeşliğin gerçek temsilcilerine karşı idam sehpasına başvuran
Mustafa Kemal vardır. Ülkemizde Cumhuriyet pasifliği, aynı mezhepten olmayı,
Türklere boyun eğmeyi ifade eden kelimedir.
Musafa
Kemal’i Osmanlılardan ayıran akıttığı kan ve idam cezasına olan büyük
eğilimidir. Bu haliyle O, Romen İmparatoru Caliqula’ya benzemektedir.
Kemalist
Rejim bir terör rejimi olsa bile bunu kim söyleyebilir: 1925 yılında 14 masumun
hükümete karşı geldikleri gerekçesiyle başları alındı; bunların Tarikât-i
Selâhiye üyesi olduğu açıklandı. Hayatını kaybedenler arasında hükümete karşı
bu tür bir organizasyonda yer almayanlar bile vardı. Zaten Ankara’da
tasarlanmış en basit bir itiraz bile mahkemelerin idam kararı almasına
yetiyordu.
778 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/E 11, Bt: 4.2.1932.
779 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 3/F 8, Bt: 23.5.1932.
780 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn:4/F2, Bt: 11.1.1931.
781 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 10.
140
Aynı dönemde,
yüzlerce Kürt benzer gerekçeyle idama makum edildi.
Bugün Menemen
ayaklanması yine birçok cinayete bahane olmuştur. Zaten daha başında onlarca
kişiden çoğu idama mahkum edilmiştir.
İnsan kendi
kendine bu gözü dönmüşlüğün nedenini soruyor. Diğer ülkelerde ilk sorgularında
salıverilen masumlar niçin burada kurban ediliyor.
Uzun zamandan
beri Kemalizmin zorba ve keyfi yönetiminin kurbanı olan biz, bu masum
insanların önünde saygıyla eğiliyor ve öc alacağımız zamanı ve gelecek kuşağı
bekliyoruz.
Bu trajik
koşullarda tüm kalpler yasta, tüm bilinçler korku içinde insan hayatı ve
çıkarları bir oyun haline gelmiştir. Halkın vekilleri ise otoritelerini
kaybetmişlerdir. Bu durumda, gerçek Türkler için önemli bir bilgi veriyordu.
Zira artık parlamentodan hiç bir şey umulamayacağı biliniyor ve yasal hakları
kurtarmak için enerji harcamaya gerek kalmamıştır”.
Aynı gazetede Mehmet Ali “Kemalist terörün
kurbanlarının” tam listesini vermiş ve Halep’te yayınlanan, Doğru Yol
gazetesine de atıf yaparak, Kemalist Hükümetin İstanbul camilerinde el ilânları
dağıtarak insanları ahlaklı olmaya, laikliğe ve din eğitimine karşı gelmeye
davet ettiğini haber verdiğini yazmıştır 782.
Muhalifler aleyhinde Ankara’ya jurnal yapanları
sütunlarında teşhir edeceğini söyleyerek tehdit eden Mehmet Ali, Kiraz Hamdi,
Refi Cevad , Reşat Halis, Refik Halit ve Ömer Fevzi’yi ajanlıkla suçlamıştı r7^.
Mehmet Ali, Türkiye’de Serbest Fırka’nın
kurulması arifesinde, 1.10.1930 da bu konuda bir makale yayınlamıştır:
“İki aydan
beri Türkiye’de cereyan eden vukuat tam bir komedi tavsifine layıktır... Fethi
Bey ılımlı ve Fransız dostudur, diye işaa olunacak iktidara geçirilecek
ümidiyle Fransız siyasi ve mâli makamları iğfal edilmiştir. Türk Milletenin
rızası hilafında, Rusya’nın kölesi olduğu da bildirilmiştir.
782 La Republique Enchainee, 15 şubat 1931, sayı 26. Mehmet Ali tarafından
Fransızca olarak Paris’te yayınlanan bu gazete 4 sayfadır ve 15 günde bir
yayınlanır. Tanesi 50 santim, yani yarım franktır. “Türk Demokrasisinin Organı”
iddiasıyla yayınlanmış olan bu gazete düzenli çıkmışsa, yayın yaşamına 1930
Şubat ayında atılmış olmalıdır.
783 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 11.
141
Büyük Millet
reisi Viyana’dan geçerken Türkiye için siyasi bir fırkanın kâfi ve memlekete
daha elverişli olduğunu söylemişti. İzmir’de ve başka yerlerde meydana gelen
olaylar bunu yalanlıyor. İiktisâdi ve mali buhran memleket için o kadar elimdir
ki Mustafa Kemal yeni bir manevra hazırlamaya mecbur olmuştur. Bunu
memleketimizin selameti için yeni bir suikast telakki ederiz. Mustafa Kemal
şeflerine, dostlarına, silah arkadaşlarına ve 1919 senesinde Damat Ferit Paşa
kabinesine, özel yaveri bulunduğu Altıncı Mehmet aleyhine suikastler yapmakla
hayatını geçirmiştir. Ferit Paşa kabinesi ona güvenerek bir istilâ ihtimaline karşı
askeri ve milli kuvvetler oluşturması için kendisine mutlak yetki vermişken
diktatör kıyam ve isyan etmiştir. Şimdi de kendi kurduğu Cumhuriyet idaresine
karşı hükümet darbesi mahiyetinde bir suikast düzenliyor. Kendisinin sadık bir
adamı olan Fethi’nin idaresi altında adeta bir mobilya ısmarlar gibi yeni bir
parti teşkil ettiriyor. Halbuki bu fırka milletin arzularından hiç birini
tatmin etmiyor. Sonra siyasi bir fırka için elzem olan unsurlardan yoksundur.
Ünvanı bir anlam ifade etmediği gibi programı da İstanbul matbuatının itirafı
vechiyle Mustafa Kemal ve İsmet’in partisinin programından farklı değildir.
Türkiye’de oynanılan komediler İsmet Paşa kabinesinde tebeddülat, yeni bir
fırkanın teşekkülü, hep diktatörün milli hakimiyete karşı tasmim ettiği yeni
birer suikast alametidir. Memleketin sefaletinden Mustafa Kemal sorumludur.
Eğer 1923’de iktidar mevkiinden çekilmiş olsaydı, vatanına büyük bir hizmet
etmiş olurdu. Bütün fenalıkların ilk sebebi vaziyet üzerinde nafiz oldukça
Fethi’nin iktidar mevkiine geçmesi semere vermeyecektir. Bununla birlikte
Fethi’nin bir meziyetini takdir ederiz. İktidar mevkiinde iken hainlerin
firarlarını örter 1918’de ittihatçı dostlarına öyle yapmıştı”.784
Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne, önder ve
arkadaşlarına karşıt yayınlar ile dolu olan bu gazetenin ülkeye girişi Vekiller
Heyeti kararı ile yasaklanmış ancak gazete diğer Fransız gazetelerine sarılı
olarak yurda sokulmuştur788.
Dahiliye Vekâleti, valiliklere gönderdiği yazı
ile bu gazetenin illeri sınırları içine girip girmediğini sormuş, Kilis’te
eczacı Zekeriya adına gönderilen 15 Temmuz 1930 ve 16918 numaralı bir nüshası
ele geçirilmiştir78®.
Beş nüsha olarak Kilis’e gelen bu gazeteler,
Pariste Tıp öğrenimi gören casuslardan Kilisli Ahmet tarafından gönderilmiş
olup, bir nüshası da işgal sırasında Fransızlara tercümanlık yapmış olan
ortaokul öğretmeni Sait Bey’e gelmiştir787. Diğerleri ise;
Canbolatzâde Ali, Diş doktoru Galip, ve ortaokul müdürü Fikret Mesut’un
adresine gelmiştir788.
784 La Republique Enchainee, 1.10.1930; EGM Arşivi, Dn:
12222-45/1, Bn: 4/E 4.
785 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn:
C 5, Bt: 6.9.1930.
786 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn:
C 8, Bt:23.8.1930.
787 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn:
C 9, Bt: 17.7.1930.
788 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn:
C 11.
142
Gazeteyi ülkeye sokabilmek için her yola
başvuran, hatta Fransız pulları yerine Mısır ve İsviçre pulları da kullanan?89
Mehmet Ali, İsmet Paşa’ya yazdığı açık mektubu gazetesinde yayınlayarak bu
durumu eleştirmiştir:
Kemalist
Cumhuriyetin Başvekili İsmet Paşa Hazretlerine açık mektup
Efendim,
Gazetemizin
Türkiye’ye men-i ithali hakkında taraf-ı devletlerinden bir irade sadır
olduğunu haber aldık. Bütün posta idareleri bu gazetenin gönderilen adreslere
verilmemesi için emir almışlar ve hatta sehven Türkiye’ye girecek nüshaların
müsadere edilmesi ve üzerinde bu gazete bulunanların tevkif ve zabıta! idariye
nezdinde şevkiyle şediden tecziye olunmaları polise emir buyurulmuş.
Demokrat ve
Liberal Cumhuriyetin Başvekili Paşa Hazretleri! Size soruyoruz, böyle keyfi
emirlerin sebebi nedir? Gazetemiz kominist temayulatı perverde etmediği gibi
anarşist gazetesi de değildir. Gazetemiz siyasi, mutedil, münevver ve ciddi
insanlara mahsustur. Bütün kabahati millete hakikati söylemesidir. Uzun bir
zamandan beri mevkii iktidarı elinize aldığınızdan beri B.M.M huzurundaki
mutantan teahhüdatınızı nakşederek milletin siyasi, içtimai haklarını ve hatta
layezal (bitimsiz) haklarını gaspettiğiniz millete öğretmekliğimizdir. Zaim-i
idarenizin gerek kasten gerek sehven irtikap edilen hatalarla lekelendiğini,
milletin menafii hayatiyesinin mutazarrır olduğunu ve bütün zaman-ı idareniz
yalnız devletin değil bizzat Türk Milletinin mevcudiyetini tehlikede
bıraktığını hatırlamamızdır. Gazetemizin kusuru, yeniçeri azmanı Enver ve Cemal
Paşaların, Nazım ve Baha Şakirlerin leim (alçak) idareleri altında milletin
kurban olduğu meşum, feci emrivakilerden içtinap (uzaklaştırma) için ittihazı
tedabire milleti teşvik etmesidir ki, sizi tehevvür (öfkelenme) ve vicdan azabı
altında gazetemize karşı biaman ve haksız tedbirlerle uğraştırıyor. Bütün
matbuatı aleyhimizde en menfur iftiralara sevkediyorsunuz. Kullandığınız bu
müdafaa silahının modası geçti.
Zecri
tedbirlere rağmen gazetemiz sizi korkutacak kuvveti ve feyizli tesiratını
husule getirmiştir. Eğer resmî, idari tehevvürler ve dessas (aldatıcı) kinlerle
gazetemiz sizin için, Büyük Millet Meclisi’ndeki “evet efendimciler” için ve
matbuat için bir canavar gibi görünüyorsa buna mukabil hakiki vatanperverleri
uykularından uyandırmak için de müessir (iz bırakan) bir münebbih (uykudan
uyaran) tir.
789
Makalelerimiz
Paris’teki Sefir Fethi Bey üzerinde o kadar şiddetli bir tesir yapmış ve
sinirlerini oynatmıştır ki mumaileyh rahat ve huzurunu 300 İngiliz lirası
maaşını feda ederek millet namına hesap sormak için Türkiye’ye gitmiştir. Siz
bunu kendi lisanınızla kavga aramak diye tasvir ediyorsunuz.
EGM
Arşivi, Dn:
12222-45/2, Bn: 3/E 9, Bt: 24.4.1933.
143
İzmir’de 60
bin kişi tarafından Fethi Bey’e yapılan muazzam ve heyecanlı istikbal ve
fırkanız aleyhindeki tezahürat, zabıta memurlarınız tarafından dökülmesine
sebebiyet verilen kanlar yakın bir adaletin müjdecisidir ki kuvvetliler ittihaz
edecekleri tedbirlerle suiakıbete uğramaktan kendilerini kurtaramayacaklardır.
Siz rüzgar ektiniz, kasırgadan başka birşey biçemezsiniz. Başvekil Paşa
Hazretleri, gazetemiz heyeti tahririyesinin hürmetlerine itimat buyurunuz”790
Tükiye Cumhuriyeti Hükümeti, içerde ve dışarıda
Türkiye’nin güvenliğini zedelediği, devletin nüfuz ve itibarını kırmak amacıyla
Cumhurbaşkanına ve diğer devlet adamlarının onuru ile oynayan, yalan haberlerle
dolu olan bu gazetenin kapatılması için Dahiliye Vekâleti aracılığıyla Fransa
Hükümeti nezdinde 79^ “beş kişiyi geçmeyen, dolandırıcı ve
serserilerin dost bir ülke aleyhindeki alçakça tecavüzlerine hiç bir devletin
izin vermemesi gerektiği” gerekçesi ile girişimlerde bulunmuştur792.
Bu girişim üzerine Fransa Dâhiliyesi Mehmet Ali’ye bazı ayrıcalıklar tanıyarak,
gazetede Mustafa Kemal’in özel yaşamına ait yazılara yer vermeden diğer
konulardan istediğini yazabileceğini bildirmiş, ancak Mehmet Ali bu isteği bile
protesto etmiştir793.
Mehmet Ali’den oğluna gelen bir mektupta ise;
“Mustafa Kemal’in bir memur göndererek gazeteyi kapatırsa kendisine önemli bir
para vaadinde bulunduğu ancak O’nun ecdadını satmayacağı gerekçesi ile bu
isteği reddettiği” yazılıdır794.
Mustafa Kemal Paşa’nın üçüncü kez Cumhurbaşkanı
seçilmesi nedeniyle hem Mehmet Ali, hem de kurduğu Türk Siyasi Mültecileri
Cemiyeti adına Ankara’ya telgraflar çekilerek seçim protesto edilmiştir.
14 Mayıs 1931’de okunan ilk telgraf Cemiyet
imzalıdır.
“Mustafa
Kemal Paşa, Çankaya-Ankara
Kanun-u
Esasiye mugayyırdan teşriî intihabat ile gayr-i kanuni Riyâset intihabını
şiddetle protesto ederiz.
Türkiye
Siyasi Mültecileri Cemiyeti”795
790 La Republique Enchainee, 1.10.1930; EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn:
E 5.
791 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/F 11, Bt: 2.1.1932.
792 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/F 12, Bt: 2.1.1932.
793 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 14
794 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/F 1.
795 T.B.M.M. Celse Zabıtları,c. 1-2, Devre 4, s. 35.
144
Diğer telgraf ise Mehmet Ali Bey’in imzasını
taşır.
“Mustafa
Kemal Paşa
Çankaya-Ankara
Tekrar
intihâbınız hakimiyet-i milliyeye meydan okumaktır. İktisadi felaketi mucip
olar meşum diktatörlüğünüz, itibârı umumumiyeyi ret, heyet-i ictimâiyeyi ifsad,
hürriyeti mahvediyor. Memleketi derebeyliğe çeviriyor”796.
Mehmet Ali telgrafın mecliste okunmayıp yalnız
basında yer almasına7^7 ve şiddetli tepkilerde
bulunulmasına karşı, Mustafa Kemal Paşa’ya 1 Haziran 1931 tarihli bir başka
mektup daha göndermiş ve gizli tutulması ihtimaline karşı Filipe’de yayınlanan
Açık Söz gazetesine de bir suretini göndermiştir.
“Son seçim
üzerine sızlayan bir kalple yazıp gönderdiğim telgrafımda Türk vicdanı ammesini
temsil eden bir ruhun hissiyatına tercüman olarak sizi insafa davet
eylemiştim... Ben milletin selâmetini düşünerek yürüdüğünüz yanlış yolun çıkmaz
bir yol olduğunu ve memleket için bu yolun feci bir akıbet hazırladığını ve
işgal eylediğiniz mevkiyi her halde bir ehline terkedip çekilmekten başka bir
çareniz kalmadığını size göstermekle sizi insafa davet eyliyorum... Siz Mehmet
Ali’yi macarlık, casusluk ve deyyuslukla nitelediniz... benim telgrafım uğursuz
ve yıkıcı idarenizin yürekler acısı durumundan ve tehlikesinden bahsediyor ve
bu suretle cumhurbaşkanı seçiminin aldığı son şeklin memleket için kesin bir
afet olduğunu haber veriyordu... Ali Osman’a ait tarihi ve kutsal tahtı,
millete yadigâr eyledikleri mübarek toprakları düşmanların elinden kurtarmak
için büyük fedakârlıklar göstererek başarılı oldunuz bunu itiraf etmemek büyük
insafsızlıkdır ve sonra kurtarıcı sıfatıyla milletimizin başına geçmek için
gösterdiğiniz gayri meşru arzu ve ihtiraslar karşısında bile milletten hüsnü
kabul gördünüz... Hatta bir hale şeklinde baş üzerinde size yer vermek
fedakârlığını bile göstermişti. Sonra anladığını gördü, fakat iş işten
geçmişti... Siz Irak fatihi Ali İhsan, Ermenistan Fatihi Karabekir Kâzım, Ali
Fuat, Refet, Nurettin paşalarla Rauf ve Bekir Sami, Adnan Beyleri ve daha bir
çoklarını şeytani siyasetinizin önünde baş eğmediklerinden dolayı birer suretle
görevlerinden uzaklaştırdınız ve meydanı boş bulunca, memleketin ekonomisini,
namus ve irfanını, kutsal geleneklerini söndürmeye kadar ileri gittiniz.
Saltanat, sefahat ve rezaleti nihayet Çankaya’da kurmakla millete büyük bela
oldunuz. Yalnız Çankaya’yı değil Anadolu'yu rakı ile suladınız. Türkün edep ve
hayasını söndürmekle işe başladınız. Ben bir Türküm, Türk sevmekten hoşlanmaz,
ben size gerçeği ve tarihi okudum. îman ve insafa gelip gelmemek ise size
aittir...”798
796 EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: E 11.
797 Milliyet Gazetesi ,14-15 Mayıs 1931.
798 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/A 7-8-9-10-11-12-13, Bt: 1 Haziran
1931.
145
Açık Söz gazetesinde bu açık mektubun
yayınlanması ve gazetenin Mustafa Kemal ve İnkılâplar aleyhindeki tutumu
karşısında T.B.M.M. Hükümeti’nin, sefareti aracılığıyla Bulgar Hükümeti
nezdinde yaptığı siyasi girişimler sonuç bulmuş ve Bulgar Hükümeti, gazetenin
sahibi firari Ahmet Hikmet’in ikâmetgâhını Filibe’den, Şumnu’ya naklederek
gazetesini kapatmıştır799.
Gümülcineli İbrahim ve Lider Sadık ile de
haberleşen Mehmet Ali, Lider Sadık’a gönderdiği bir mektupla O’nu Paris’e çağırarak
“Cemiyet-i Mukaddese”nin başkanlığını eline almasını istemiştir. Bunun “vatani
bir zorunluluk” olduğunu söyleyen Mehmet Ali, “Hazreti Peygambere baldırı
çıplak Arap diyen ve Kuran’ı azümüşşanı fırlatıp yere atan ve terakki ve
Cumhuriyet maskesi altında bütün bir vatanı Neron’a rahmet okutan bir zulüm
altında inleten bu kâfire, zillet ve sefahate karşı ordunun başında harekete
geçmek zamanının geldiği”ni söylemiştir. 800
Mehmet Ali’nin Paris’te oluşturduğu bir başka
teşkilât da Demokrat Parti’dir. Fransızca La Republique Enchainee, Türkçe Açık
Söz, Sedâyı Islâm ve İntibah gazetelerinin Demokrat Parti’nin yayın organları
olduğunu açıklayan Mehmet Ali partinin taslak bir programını da hazırlamıştır 80^.
Mehmet Ali’nin gerek kurduğu cemiyetler
aracılığı ile gerekse gezetesi ile yaptığı suistimaller, sürgündeki
Yüzellilikleri rahatsız etmiştir. Romanya’da Mağdurin-i Siyasiye Muavenet
Cemiyeti” adına vekaletler alarak ve o ad altında buradaki firariler ve
Yüzellilikleri dolandırmakta hatta Lider Sadık’a ait ve kendisine emanet edilen
8 frankı da yemekle, Paris’te yaptığı taşkınlıklarla da muhalefet ailelerini
kirletmek ve bu nedenle gazetelerin kapatılmasına neden olmakla suçlanmıştır802.
Atina’da bulunan Aziz Nuri 7 Aralık 1936’da Fransız Dışişleri Bakanlığı
Yabancılar İşler Bürosu Direktörlüğüne çektiği telgrafta;
“Biçare
Türkiye mültecilerinin lehinde tesis ve tanzim ettiğimiz büronun başkanlığına,
evvelce bir adam zannederek Mehmet Ali Bey’i tayin etmiştik. Maalesef
aldanmışız. Zira, adı geçenin bir vicdansız, yalancı, alçak ve hem de
aleyhimizde bir hain olduğu, menfaatlerimize karşı her türlü alçaklığı yaptığı,
müşahade ve tespit edilmiştir...’’803
799 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn :5/C 2 11, Bt: 1 Eylül 1931.
800 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/C 14, Bt: 2. T.E. 1931.
801 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 13, Bt: 12 Temmuz 1931.
802 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/B 10.
803 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 2/E 4, Bt: 7.12.1936.
146
diyerek Mehmet Ali’nin bu görevine ve
başkanlığına son verdiklerini direktöre bildirmiştir.
Mehmet Ali 1937 yılı içinde bu tür itirazlar
nedeniyle Paris’teki Türk Mültecileri Bürosu başkanlığından çıkarılmıştır 884.
Huylu huyundan vazgeçmez hesabı Mehmet Ali bundan sonra da rahat durmamıştır. 6
Mayıs 1937 tarihli mektubundan anlaşıldığı üzere, ordunun alt kademelerinde bir
muhalefet olduğunu ileri sürerek, bir gazete çıkarıp, bu olayın
kışkırtılmasını, bunun sonucu bir inkılâp gerçekleştiğinde ülkeye “vazifesini
yapan bir mücahit” gibi dönmeyi885 hayal etmiş, bu hayalini
gerçekleştirmek üzere Arif Oruç ile birlikte “Yarın” adlı bir beyanname
hazırlayarak ordu mensuplarına göndermiştir888.
Arif Oruç ve Taşnaksutyun Cemiyeti ile
ortaklaşa uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptığı da belgelenen807 eski
Dahiliye Nazın Mehmet Ali, aftan sonra yurda dönenler arasındadır.
Eski Edirne Valisi ve Şehremeni Vekili
Salim.- listenin 46. sırasındadır.
Tahrirat müdürlüğü , kaza kaymakamlığı, mutasarrıflık ve valilik de yapmış olan
Salim, Ferit Paşa hükümetinde İstanbul Şehreminliği görevinde iken ülkeden
ayrılmıştır888.
Önce Sofya’ya giden Salim Bey888,
daha sonra Beyrut’a gelerek sürgün yaşamını burada geçirmiştir. Beyrut’ta maddi
sıkıntılar içinde yaşamını sürdürürken bölge eşrafı haline acıyıp, kendisine
para yardımında ve kırk Suri lirası ile Cemiyet-i Hayriye inşaatında
amelebaşıhk teklifinde bulunmuştur. Ancak Halep’ten Beyrut’a gelen ve Halep’te
çıkan Vahdet gazetesinin yazarı olan Mevlanzâde Rıfat, bu teklifin mevkisine
uygun olmadığını ve büyüteceği gazetesinde kendisini yazı işleri müdürü
yapacağını vadederek kabul ettiği bu işi reddetmesini istemiştir8^
°. Ancak, ya bu vaade inanmadığı ya da Mevlanzâde sözünü tutmadığı için Salim,
Cemiyet-i Hayriye inşaatındaki görevi kabul etmiş ve aynı cemiyetin idaresindeki
bir okula da yazı öğretmeni olarak
804 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/3, Bn: F 12.
805 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/3, Bn: G 11.
806 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/3, Bn: B 4.
807 EGM Arşivi, Dn: 12221 -1 U. D., Bn: 2/B 8.
808 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 13, Bt: 6.9.1933.
809 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 10, Bt: 18.12.1340 (1924)
810 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: C 6, Bt: 14.12.1928.
147
tayin edilmiştir. Bu okuldaki hareketleri
konsolosluk tarafından takip edilen811 Salim’in yaşı ve parasızlığı
siyasetle ilgilenmesine engel olmuştur812.
Karşıt bir hareketine rastlanmayan Salim Bey,
Cumhuriyetin onuncu yıldönümü nedeni ile Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı
mektubunda Türkiye’deki görevleri nedeniyle yaptığı hizmetleri saydıktan sonra;
“Sürgündeki
hayatı boyunca maaşından başka hiç bir şeye tenezzül etmediğini, bazen soğuk
bazen de sıcak memleketlerde güneş altında ter dökerek geçindiğini, yabancı
devletlerin hizmetini kabul etmediği gibi her türlü teklifleri de redderek hiç
bir devletin tabiyetine geçmediğini, hür ve Türk olarak yaşadığını, hayatının
son zamanlarında temiz Türk topraklarında geçirip, yine Türk olarak ölmek
istediğini”
söyleyerek af listesine dahil edilmesine izin
verilmesini istemiştir818.
Yine kızı Semiha Refik ile damadı Tevfik,
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa ve Başvekâlete gönderdikleri iki mektup ile
“babalarından ayrı kalmanın acı ve hüznünü taşıdıklarını, Cumhuriyetin onuncu
yılında çıkacak olan affın babalarını da kapsayacağı düşüncesi ile sevinçle
karşıladıklarını ve bu bayram gününde kendilerinin de mahzun bırakılmayacağını
ümit ettiklerini” söyleyerek babalarının ülkeye dönmesine izin verilmesini
istemişlerdir814.
Ancak Af Kanunu’nun 13. maddesi gereğince Salim
Bey’in memlekete dönmesine imkân olmadığı Samatya’da oturan damadı Tevfik Bey’e
tebliğ edilmiştir815. Salim Bey, 1938 affını göremeden 4 Ekim
1937’de Beyrutta ölmüştür818.
Hoca Rasihzâde İbrahim.- Yüzellilik listenin 47 numarasında yer almıştır. 1908
inkılâbından sonra İ.T.’ye karşıt olarak H.I.F.’na girmiştir. Kütahya’da
Yunanlılara mutasarrıflık yapmıştır. Ancak İbrahim Bey, Kütahya’nın Yunanlılar
tarafından işgal edildiği günlerde yapılacak tek hizmetin “Yangından mal
kurtarmak kabilinden olduğunu ve elden geldiğince bunu yaptığını” söylemiştir.817
Kütahya’daki görevini bir Yunanlı memur olarak değil
811 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 4,
Bt: 27.2.1929.
812 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 6,
Bt: 18.2.1933.
813 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 13,
Bt: 6.9.1933.
814 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 1-2,
Bt: 1.10.1933.
815 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 7-8,
Bt: 11.12.1933.
816 EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 14.
817 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/B 6, Bt: 1.12.1926.
148
bir Türk olarak yaptığını ancak o dönemde
B.M.M”nde Kütahya mebusu olan Şeyh Seyfi Efendi’nin kendisi hakkında Ankara’da
ileri geri ve tehditkâr konuşmalar yapması karşısında kaçmak mecburiyetinde
kaldığını belirtmiştir. 818
Ülkeden kaçtıktan sonra Atina’ya giden8^8
İbrahim Bey, daha sonra Midilli’ye geçerek Variya’da yerleşmiş ve evinin
altında açtığı küçük bir dükkanla mahalle bakkallığı yaparak geçinmiştir820.
İbrahim Bey 1926 yılında Başbakanlığa yazdığı
mektupta kara listeye girmesinin yanısıra bir felaket halkasının zinciri olacak
Türkiye’de satılan arazisinin karşılığı olan yediyüzelli lirayı alamadığını,
kendisine ait olan bu arsanın icra dairesinden emanet olarak mâliyeye
verildiğini, Avukat Emin Bey aracılığı ile iki senedir parayı almaya
çalıştığını, Maliye Vekâleti’nin ödenmesini uygun görerek emir verdiği halde
Adliye Vekâleti’nin ‘firaridir, mahkumdur, emvalide bu kabilden kimselerin
emvali hakkındaki uygulamaya tabidir, ancak, Lozan Antlaşması gereğince
ödenmesi lazım ise bu cihetin anlaşmayı tatbike memur edilen dairece
halledilmesi gerekir’ diyerek itiraz ettiğini, kendisinin bunu hak etmediğini
söyleyerek hakkı olan bu paranın ilgili makamca kendisine ödenmesi için gerekli
emrin verilmesini istemiştir821.
1930 yılı içinde, firari teşkilâtının elebaşı
olan Köylü Refet ile Vehip Paşa’nın davetleri üzerine Atina’ya gelmiştir.
Amaçları Yunan Hükümeti’nden yardım istemektir. Durumlarının perişanlığından
behsederek bir lâyiha ile Meclis-i Mebusan’a başvurmuşlardır. İbrahim Bey
burada Tarikat-ı Selâhiye programının değiştirilmesi konusunda da Vehip Paşa ve
etrafmdakilerle işbirliği yaptıktan sonra tekrar Midilli’ye dönmüştür822.
686’nın, siyasetle uğraştığına dair herhangi
bir haber almadığı İbrahim Bey’e Kütahya’da bulunan annesi Rukiye tarafından 21
Haziran 1931’de yüz, 13 Aralık 1931’de yüz, 15 Mart 1932’de yüz ve yine
arkadaşının oğlu ve önceden listeye kayıtlı olup, sonradan çıkarılan Topal
Nuri’nin kayınbabası Maarif Müdürü Şükrü Bey tarafından da 4 Şubat 1933’de yüz
lira olmak üzere toplam dörtyüz lira Kütahya Osmanlı Bankası aracılığıyla gönderilmiştir 823.
818 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/B 5, Bt: 1.12.1926.
819 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/C 13, Bt: 6.10.1929.
820 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 8, Bt: 26.2.1933.
821 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/B 5-6, Bt: 1.12.1926.
822 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 1, Bt: 28.9.1930.
823 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 10, Bt: 17.4.1933.
149
1931 yılında Başbakanlığa yazdığı bir mektupla
hatasının affedilerek ülkeye dönmesine izin verilmesini isteyen®24
İbrahim’in isteği kabul edilmemiştir. 1933 yılında af çıkacağı söylentileri
üzerine ikinci bir denemede daha bulunan İbrahim Bey 15 Ağustos 1933’de
Başvekil İsmet Paşa’ya gönderdiği mektupta;
“Anavatandan
hariç yaşamaktan daha acı daha elim bir hayat yoktur. Bendeleri ilahi bu
bedbaht ve siyasetzede efradından olup, sevgili vatan için çalışanlardan ayrı
kaldığımdan vicdanen, hissen, mevcuden nâdimin terki dâr-u diyar ettiğim günden
beri çektiğim meşakkatli diyar-ı ecnebiye hayatını cezaya kâfi görerek felâket
zede, ihtiyar, bikeş ve hasretkeş valideme merhameten af buyurulmaklığım
hususunu can acısıyla istida ve istirham eylerim”
diyerek, ülkeye dönmesi için izin istemiştir®2®.
Aynı tarih ve aynı içerikle Dahiliye Vekaleti’ne gönderdiği mektup ile bu
isteğini tekrarlamıştır.®26. Annesi Rukiye Hanım’da yazdığı dilekçe
ile oğlunun affedilmesini istemiştir®27. İbrahim Bey’in varisleri
Kütahya’da Dölcek ve Abiya köylerindeki yaklaşık altı bin lira tutan arazisini
satarak, İbrahim Bey’in hissesine düşen kısmını da kendi üzerlerine geçirmişler
ve beşbin lira gibi büyük bir parayı bankalar aracılığıyla ve çeşitli
tarihlerde kendisine gönderdiklerini iddia ederek İbrahim’in hissesini vermek
istememişlerdir®2®. Durum maliye tarafından incelenmiştir.
Bu arada kardeşinin oğlu Nuri tarafından
asılsız bir ölüm haberi çıkarılması 829 ve Kütahya Valiliği’nin de
İbrahim Bey’in öldüğünü haber vermesi üzerine durum Midilli Konsolosluğu’ndan
sorulmuş®30, gelen cevapla İbrahim’in sağ olup Apono Skala’daki
kahvehanelerde sabah akşam tavla oynadığı belirtilmiştir®3^. İbrahim
Bey aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Adana eski Valisi Bağdadizâde Abdurrahman.- listenin 48. sırasındadır. İşgal zamanında
Seyhan Valiliği yapmıştır®32.
824 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/C 16, Bt: 1.9.1931.
825 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/E 2, Bt: 15.8.1933.
826 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 13, Bt: 15.8.1933.
827 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 14, Bt: 21.11.1933.
828 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F2-3-4, Bt: 1.11.1935.
829 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F 14, Bt: 18.2.1937.
830 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F 8, Bt: 31.8.1936.
831 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F 12, Bt: 7.9.1936.
832 EGM
Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 4.
150
Ülkeden ayrıldıktan sonra Beyrut’ta
yerleşmiştir. Fransızlara mensup olup, çocuklarını Fransızlar hesabına
Beyrut’ta okutmuştur833. Paris’te Arapça olarak çıkan El Ehram gazetesinin
yazarlarından birinin maddi yardımını görmüş ve Beyrut’ta El Ehram gazetesini
satmıştır83^.
Abdurrahman, Suriye Âli Komiserliği nezdinde
İngiliz Entelligence servisinin adamı ve irtibat subayı olan uçak binbaşı
Robert Cont Montgomeri’ye bağlı olarak çalışmıştır838. Buralardan
elde ettiği gelir ve Adana’da oğulları Ahmet ve Abdülkerim tarafından işlenen
onbir dönüm arazisinden838 kendisine gönderilen para ile sürgündeki
yaşamını geçirmiştir837.
Abdurrahman Bey, Fransızlardan aldığı 300 Suri
lirası ödenekle Yüzellilik Adanalı Kemal ile birlikte 1929 yılında Beyruttan
ayrılarak Paris’e gelmiş838, 24.8.1933 günü Paris’te yazdığı bir
mektupla vekiller heyeti reisinden affını istemiştir. Mektubunda, Fransızlar
tarafından Adana’ya tayin edildiği gerekçesiyle Yüzellilik listeye alındığını
oysa resmen Padişah fermanıyla atandığını, işgal gereçesiyle bölgede tam bir
asayiş sağlayamadığını itiraf etmekle birlikte Müslümanları kaçınılmaz bir
katliamdan kurtardığını söylemiş ve eğer hatası var ise bunu da dokuz senelik
vatandan ayrı kalma cezası ile çektiğini belirterek ülkeye dönmek isteğinde
bulunmuştur838.
Abdurrahman Bey’in bu isteği ancak
Yüzellilikleri de kapsayan 1938 affı ile gerçekleşmiştir.
Karahisar eski Mebusu Ömer Fevzi.- Yüzellilik listede 49. sıradadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra
Beyrut’a gitmiş ve orada yerleşmiştir848. Vakıflar tarafından
kendisine verilen bir medrese odasında sefalet içinde, oğlunun kırk günde bir
verdiği 10 lira ile geçinmiştir84^.
833 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: C 4-E 9, Bt: 15.11.1935.
834 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 14-E 9, Bt: 11.2.1935.
835 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn:-E 9, Bt: 19.11.1935.
836 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 3, Bt: 25.12.1932.
837 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: A 7, Bt: 4.3.1929.
838 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: A 8, Bt: 29 Temmuz 1929.
839 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 11, Bt: 24 Ağustos 1933.
840 EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: E 7, Bt: 18.9.1933.
841 EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: F 9.
151
Eski Şehzade Şerafettin başkanlığında Beyrut’ta
Yemen eski mebusu Mustafa Fehmi, Ali Fevzi, Kıbrıstan gelen DiyarbakIrlI Hamit
Hoca ve Adana Mefhus Ahali Fırkası Kâtib-i Umumisi Mahmut Nedim ile birleşerek
“Anadolu Komitesi” adlıyla oluşturulan fırkanın üyesi olarak Mahmut Nedim
tarafından ihzar olunan “Tetkiki Seyyiat Mahkemisi Kanunu" ile hükümeti
hazırayı iskat ve hilafeti ihya ve Kanun-u Esasiyi tağyir ve halkı hükümet
aleyhine isyana teşvik edecek şekilde oluşturulan beyannameyi onaylayarak kabul
etmiştir842.
1938 affından sonra, Türkiye’ye dönmek isteyen
ve istemeyenler hakkında verilen bilgide, gitmek istediğini belirtmiş, bu
amaçla Halep’e gelerek Türk Konsolosluğu’na başvurarak pasaportunu almışsa da
Halep Fransız Emniyet-i Umumiyesi bu pasaportu, Lübnan tebaası olduğu ve ancak
Lübnan pasaportu ile seyahat edebileceği gerekçesi ile vize etmemiştir.
Fransız Emniyet Umumiye dairelere aftan
yararlanarak ülkelerine dönmek isteyen bu gibi şahısların Türk pasaportu ile
gitmesine izin vermemiş, ve bunlar Suriyeli ve Lübnanlı sayılmıştır. Türkiye
konsoloslukları da bu şahısları Türk sayarak onlara ancak Türk pasaportu vermek
suretiyle işlem yapmak istemiş, bu yüzden de bir çok kişi zor durumda
kalmıştır.
İşte bu keşmekeş içinde Ömer Fevzi de birbuçuk
ay Beyrut’ta kalmış 848 daha sonra da ülkeye dönmüştür.
Mülazım (işkenceci) Adil.- Yüzellilik listenin 50. sırasındadır. Üsküdar eski merkez
kumandanı Emin Paşa’nın zamanında inzibat subaylığı yapmış olup, “işkenceci”
namı ile tanınır. Milli hükümete karşıtlığı sugötürmez olan Adil Bey844
Osmanlı Ordusunda mülazımlık ve Yunan
Jandarmasında yüzbaşılık yapmıştır848. İşgalden sonra İngilizlere
sığınarak ülkeden kaçmıştır848.
1926 yılı sonunda Nice’e giderek buradaki
karşıtlarla ilişkiye giren Adil Bey Nice’teki “Hilafet ve Saltanat Cemiyeti”
tarafından temsilci olarak tekrar Yunanistan’a gönderilmiş, Adil Bey’de önce
Girit’e geçerek Kuşçubaşı Eşrefle görüşmüş, sonra sırasıyla Selanik, Gümülcine
ve Iskeçe’ye uğrayarak buradaki Yüzellilik ve firarilerin ileri gelenleriyle ve
bilhassa Mustafa Sabri Hoca ile görüşerek Atina’ya geçmiştir.
842 EGM
Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: F 7, Bt: 25.2.1932.
843 EGM
Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 4, Bt: 2.10.1938.
844 EGM
Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F-1.
845 EGM
Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F-13.
846 EGM
Arşivi, Dn:12222-50, Bn:F/F-1.
152
Adil Bey Atina’da firarilerden Fid takma adlı
Mustafa’nın yanında kalarak Çerkeş Reşit gibi adamlarla ilişkiye geçmiştir. Bu
seyahattaki amacı, merkezi Nice’de olan Hilafet ve Saltanat Cemiyeti’nin
Yunanistan’da bir şubesinin kurulmasını sağlamak olan Adil Bey, bu cemiyetin
1928 ilkbaharından başlayacak faaliyetlerinin idaresini de Vehip Paşa’ya
vermiştir. Faaliyet alanı olarak Trakya, Batı Anadolu sahilleri, Suriye ve Irak
sınırları seçilmiştir. Trakya ve Batı anadolu için Yunanistan’da teşkilat
yapılacaktır.
Adil Bey; Girifte bulunan Eşref Bey’in Batı
Anadolu sahillerinde faaliyetde bulunmak üzere iki çete oluşturduğunu
söylemiştir84?. Oluşturulacak Trakya çeteleri için Reşit, Davut ve
Eşref’in barıştırılmaları işi için de Hoca Sabri görevlendirilmiş, Hoca da din
konusu ile bu üç grup arasındaki muhalefeti ortadan kaldırabileceği sözünü
vermiştir.
Suriye sınırındaki eylemler Çakır Kazım’ın
Suriye çeteleri ile oluşturacağı çetelerle yapılacaktır. Suriye teşkilatını
Fuad ve Antakya’daki Şahinbeyzade Ahmet Bey idare etmiştir. Irak sınırındaki
girişim ise, Çerkeş Adem ve Kürtler tarafından yapılmıştır.
İşkenceci Adil bu teşkilata bütün eski Osmanlı Prenslerinin maddi yardımlarda bulunmalarını sağlamış,
ayrıca Nice’teki Ermeni zenginlerinin de bu yardıma katılacaklarını söylemiştir848.
Karşılıklı görüşme ve işbirliği içinde Çerkeş Reşid Adil’e:
“Gün geçtikçe
Türkiye’deki vaziyet lehimize inkişaf etmekte ve inkişaf bizzat bugünkü
Türkiye’nin başında bulunanlar tarafından yapılmaktadır. Bunun önümüzdeki
ilkbahara kadar kuvvetli ve uygun şartlara iktisab edeceği doğaldır. Amacı
tehil ve teşri için gerek sîzler Nice ve sair yerlerde gerek bizler buralarda
ehemmiyetli surette propaganda yapmakla sonucun emniyet ve mevkiini takviye
etmeliyiz. Şayet bana oradaki ünlü Fransız gazetelerinden birinde bir sütun
verilmesini sağlarsanız benim de çok söyleyecek ve yazacaklarım vardır ve emin
olunuz ki bunlar mahûf (korkunç) değil gerçek olacak ve altı gün değil altı ay
devam edecektir. Bu yayının örneği “Kays” ile ‘Tan” da başlamak üzeredir. Bu yayını
bugün Türkiye’yi idare edenlerin en yakın ve en samimi arkadaşları ile ilk
Anadolu mücadelesinin ve en kuvvetli dayanakları olan kişiler yapmaktadır.
Benimkilerin de bunlardan daha kuvvetsiz ve kıymetsiz olmadıklarına inanınız”849
Yine Adil’in Şişli komiseri Nedim ve Memiş Hoca
ile birlikte kurdukları
847 İleride
göreceğimiz gibi Kuşçubaşı Eşref’in Kardeşi Hacı Sami Batı Anadolu
sahillerinden ülkeye girmek isterken yakalanıp, ölecektir.
848 EGM Arşivi, Dn:1222-50, Bn: 1 /B-2, Bt: 15.T.S.1927.
849 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/B-3, Bt: 15 T.S.1927.
153
“Hilafet-i İslâmiye ve Saltanat-ı Osmaniye
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adına düzenledikleri beyannameler Yunan polisi
tarafından suçüstü yapılarak, bunlar hakkında gerekli kanuni işlemler
yapılmıştır.850
Daha sonra Gümülcine’ye yerleşen Adil Bey aynı
ilde askeri istihbarat memurluğu yapmıştır851. Çeşitli örgütler
içine giren Adil Bey, bir heyetle birlikte Venizelos’u ziyaret ederek kendi
siyasi fırkasının Yunanistan’ın emrinde olduğunu bildirmiş ve bir savaş
çıktığında Yunanistan’ın Trakya’ya doğru sevkedeceği kuvvetlerden başka beş
fırka asker ile ellibin gönüllüyü İngiltere emrinde hazır bulunduracağını
söylemiştir852.
Adil Bey, eşi Ermeni olduğu için onlarla da
sıkı ilişkiye geçmiştir. Karısı da her seferinde onbeş nüsha olarak gelen La
Republique Enchainee’nin Selânikli Ermeniler arasında okunmasını sağlamıştır 858.
Yunanistan Türk Mülteciler Cemiyeti’nin bir şubesini de Selânikte açan Adil
Bey, cemiyetin bazı üyelerini değiştirerek yerlerine yeni üyeler almıştır.
Topaloğlu Osman Nuri ve Yüzellilik Nedim öldükleri, Memiş Hoca da cahil olduğu
için Cemiyetten çıkarılmıştır854.
Köstence’de Kiraz Hamdi’nin başkanlığında
oluşan Tarikatı Selâhiye Komitesi’nin bir şubesi de Selânikte İşkenceci Adil’in
başkanlığına verilmiştir855.
Selânikte bulunan Aranavut beyleri, Müslüman
Arnavutlardan yoksulluk içinde ölenlerin ölüm masraflarını karşılamak üzere
aralarında yardım sandığı oluşturarak, idaresini Çerkesler Müftüsü Hüsnü
Efendi’ye vermişler, bunu fırsat bilen Adil ve beraberindekiler bu sandığa
Cemiyet-i İslâmiye adı ile siyasi bir renk vermeye çalışınca, Arnavut beyleri,
bu sandığı kapatmışlar sonra kendi aralarında yeniden oluşturmuşlardır.
Sandığın kapanması üzerine Adil, Genel Valilik nezdinde “Hilafet-i Muazzama-i
İslâmiye ve Mülteciler Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında bir klüp açmak
için izin istemiş ve bu ünvanla bir mühür bastırmışsa da, valilik
bu isteğini kabul etmemiştir858.
850 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/B-14, Bt: Kasım 1932.
851 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F-13.
852 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/A 2, Bt: 10 Nisan 1927.
853 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn: 1/D 3.
854 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/C 14, Bt: 29.4.1933.
855 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/C 13, Bt: 19.3.1933.
856 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/D 13, Bt: 25.5.1933.
154
Yunan askeri makamlarına ve Gümülcine
Valiliği’ne muhbirlik yapan Adil Bey, Yunan Jandarma yüzbaşılığında
bulunmasından dolayı kendisine emekli maaşı verilmesini istemiş ancak bu isteği
“önceden kendisine binlerce drahmi verildiği” gerekçesiyle reddilmiştir857.
Diğer firarilerle haberleşen Adil Bey, mektuplarında bir gazete çıkaracağını
söylemiş, ancak Atina elçisinin Yunan Hariciye Nezareti Daimi Müsteşarı
nezdinde, Yunan Devleti’ne yaptığı girişim sonucu müsteşar tarafından,
İşkenceci Adil’in rejim aleyhinde gazete çıkarmasına izin verilmeyeceği
bildirilmiştir858.
Adil, Atina’daki hastanede bir süre tedavi
görerek859, lttihad-ı Islâmiye Cemiyeti’nin İdare Heyeti seçimi
sıralarında Gümülcine’ye gelmiştir. Gümülcine Konsolosluğu, önceden
Gümülcine’de oturmakta olan Yüzelliliklerin yaptıkları kötülüklerden ötürü
buradan uzaklaştırıldığını, ileride meydana çıkabilecek kötülüklerin önüne
geçmek üzere Adil’in de buradan uzaklaştırılmasının doğru olacağı kanaatinde
olduğunu bildirmiştir880.
“Selanikte şapka giyerken, Gümülcine’de fesle
gezen” sürgündeki Cumhuriyet karşıtlarıyla, firarilerle ve îttihad-ı
Islâmcılarla sıkı ilişkilerde bulunan ve bu uğurda büyük harcamalar yapan881
Adil Bey 1938’de Gümülcine Konsolosluğu’na yazdığı bir mektupta;
“Bendeniz
Yüzellilik listeye dahil 50 numaralı mahkumum. 16 Temmuz 1938’de yürürlüğe
konan 3527 numaralı Kanun vatanıma dönme hakkını bağışladığından hemen
anayurduma dönmeye karar verdim. 1933 yılına kadar Türk tebası olarak
yaşıyordum. Bu tarihte Türkiye sefaret ve konsoloslarının tazyiki neticesi
hükümetin, hüviyeti ve tebası meçhul benim gibi yabancıları sınır dışı
yapacakları hakkındaki karar üzerine 1934’de bir memnuniyeti elime sonucu Yunan
tebası oldum. 1935’de Gümülcine’de evlendim. Akitnamem Yunan Medeni Kanunu’na
göre düzenlenmiştir. Bir nüshası elimdedir. Refikam 18 yaşında Şehime ve
kayınvalidem 45 yaşında Naciye yirmiiki aylık Dürrişehvar adında Gümülcine
belediyesine kayıtlı bir kızım vardır. Lekesiz ve isnadsız olan refikam,
kayınvalidem ve kızımla birlikte vatanıma dönmek için konsolosluğun Yunan
pasaportu üzerine Türk vizesi vermek suretiyle vatanıma dönüşümün sağlanması
için gerekli işlemlerin süratle yapılmasını” 862
857 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F6, Bt: 18.5.1937.
858 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F 3, Bt: Mart 1937.
859 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/E 8, Bt: 30.12.1936
860 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/E 8, Bt: 11.7.1936.
861 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/E 4, Bt: 24.7.1936.
862 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/G 2, Bt: 26.7.1938.
155
istemiştir. Adil Bey 1940 yılında ülkeye
dönmüştür.
İşkenceci namı ile anılan Mülazım Rıfkı.- listenin 51. sırasındadır. Erkân-ı Harbiye Mektebi’ni
bitirmiştir. Topçu yüzbaşısıdır 868. Kardeşi bombacı Lütfü’de
firariler arasındadır864.
İyi bir karikatürist olan866 Rıfkı
Bey ülkeden ayrıldıktan sonra Mısır’a yerleşmiş, Kahire’de “Osmanlı” adlı bir gazete çıkarmıştır866. Gazetenin
ülkeye girişi Bakanlar Kurulu’nun 14.11.1928 tarihli toplantısında alınan
kararla yasaklanmıştır867. Hava değişimi amacı ile İskenderiye’ye
giderek gazetesi adına konferaslar veren ve muhaliflerle ilişkiye geçen
Rıfkı’ya -Türkiye adına çalıştığı zannedilerek- yüz verilmemiştir868.
Kahire Maslahatgüzzarının verdiği bilgiye göre
Rıfkı Bey oldukça yetenekli ve akıllıdır. Herhangi bir konuda kendi görüşünü
bildirebilen, tartışabilen ve kinci olmayan bir adamdır869.
Kahire’de “Darülhilâl” adında yedi, sekiz gazete çıkaran bir kuruluşun
karikatürcüsü ve fen kısmı müdürü olarak çalışan Rıfkı Bey, aylık olarak aldığı
55 Mısır lirası ile geçinmiştir. Küçük kardeşleri de burada çalışmış, üç kardeş
de yapılan dedikodulara karışmamıştır870.
Eski şehzadelerden Mahmut Şevket ile birlikte
fikir babalığını kendisinin yaptığı bir klüp açmak isteyen871
İşkenceci Rıfkı, Hilâl matbaasında çalışmaktayken “El başkâtip” adı ile Arapça
bir gazete çıkarmaya başlamış, fakat tutunamadığından kapatmak zorunda kalarak,
Kahire Babulluk’ta Abidin kışlası karşısında açtığı bir yazıhânede ilâncılık
yapmıştır 872.
Mısır’da, Halvan’da Şehzade Şevketin evinde
toplanan Rıfkı ve arkadaşları, amacı Romanya’dan buraya gelen Müslümanların din
863 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 14.
864 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: B 3.
865 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 14.
866 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A4, Bt: 15.12.1928.
867 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 6.
868 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 13, Bt: 6.10.1932.
869 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: B 4, Bt: 22.2.1933.
870 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 1, Bt: 26.2.1933.
871 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 2, Bt:30.4.1933.
872 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 4, Bt: 24.12.1933.
156
değiştirmelerine engel olmak olan bir cemiyet
kurarak, Hoca Sabri’yi de bu cemiyete sokmak istemişler ancak Sabri Hoca
“karaktersiz ve hafiyelik eden insanlarla çalışmayacağını” söyleyerek
reddetmiştir. Burada bulunan gazeteler ise bu toplantıya katılanların makyajla
görüntülerini değiştirerek, eşi, kendisi ve oğluna önemli miktarda miras kalan
zengin bir kadından hile ile para almak amacıyla bu cemiyeti kurduklarını,
değişik yerlerde de ayrı adla dolandırıcılık yaptıklarını haber vermiştir®73.
Mahmut Şevketle sıkı ilişkileri olduğu
anlaşılan Rıfkı, Şevket tarafından kurulan “Osmanlı Salamkâran”, “Halaskâran” ve “Sulh Selâmet” Fırkası’na da
üyedir ve bu cemiyet adına Suriye’de seyahatler yapmıştır. Fırkanın üyelerinin
yuvarlak kırmızı çuha üzerinde sarı bir yıldız olan rozetleri vardır 874.
Ayrıca yine Şevket tarafından kurulan ve
İtalyan amaçlarına hizmet ettiği kuvvetle tahmin olunan Osmanh Halaskâran
Cemiyeti’nin genel katipliğini de yapmış olan Rıfkı Bey, Lübnan ve Suriye’de
gezintiler yapmış, beraberinde Mahmut Şevket’in annesi ve kızkardeşini alarak
Mısır’a dönmüştür.
Mısır’dan Şam’a ve Halep’e geçerek eski Erkân-ı
Harp binbaşılarından Gelibolulu firari Ahmet Kemal, Şam’da Nizamettin Kibar ve
Yüzerliklerden Ali Paşa oğlu Fuat ile ilişkide bulunmuş ve tekrar Mısır’a
dönmüştür. Buradan Ahmet Kemal’e yazdığı mektubunda, Tunceli İsyanı hakkında
bilgi istemiş, Kemal ise isyanın siyasi bir nitelikte olduğunu ve kolay kolay
söndürülemeyeceğini söylemiştir875.
1938 affından sonra Mısır Türk Sefiri Şevki
Ilhan’a yazdığı mektupla, Türkiye’deki sosyal inkılâplara karşı olmakla
birlikte her türlü siyasi düşünceden uzak olarak orduda görev almaya hazır
olduğunu belirtmiştir878. Kahire elçilik kâtibinden bu yazıya
karşılık olmak üzere verilen cevapta ise kanun gereğince Türk vatandaşı
bulunduğu için Türkiye’ye dönmek istediğinde kendisine pasaport verilebileceği
bildirilmiştir877.
Bu cevap yazısında sadece Türkiye’ye dönmesine
izin verildiğini gören Rıfkı Bey ikinci bir mektubu daha kaleme almıştır.
Mektubunda;
873 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 5-6, Bt: 23.8.1935.
874 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 10, Bt: 13.2.1937.
875 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 11 -12. D 1, Bt: 30 Haziran 1937.
876 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 2, Bt: 1.9.1939.
877 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 8, Bt: 3.9.1939.
157
“Ahmet Berkay
T.C. Kahire
Elçiliği Konsolosluğu Şubesinde
Türk
vatandaşlığını taşıdığıma ve Türkiye’ye dönmek istediğimde bana pasaport
verebileceğinize dair yazınızı İskenderiye’de bulunduğumdan geç aldım. Bana
vatandaşlık hakkını veren bu konuda Yüzerliklerin sekiz sene herhangi bir görev
alamayacağı vardır.
Bütün
milletin her türlü siyasi mücadeleleri bırakarak, tek bir kitle haline
geldikleri şu günde vatanıma hizmet etmek istedim. Beni senelerce askeri
okullarda okutan, dimağımı yabancı ülkelerde hayatımı geçirecek şekle getiren
milletime askeri sanatımı göstermeye borçluyum. Bu borcu ödemek içindir ki
burada on iki senedir sahibi olduğum bisküit fabrikasını, gazetelerdeki
işlerimi ve ailemi İlâhi mukadderata bırakarak vatani görevimi yapmaya hazır
olduğumu yazdım. Eğer milletim bunu gerekli görmüyorsa hayatımın üçte birini
yaşadığım ve ikinci vatanım saydığım Mısır'da ve dost saydığım Mısırlılar
arasında işlerim ile ilgilenmem doğaldır”
diyerek, 19.1939 tarihli mektubunda yazdığı
şekli ile Türkiye Cumhuriyeti’nde bir göreve alınmasını, eğer bunda bir sakınca
görülüyor ise durumun kendisine doğrudan bildirilmesini istemiştir878.
Ancak, Emniyet İşleri Genel Müdürlüğü, Kahire
Başkonsolosluğuna gönderdiği yazıda 3527 Sayılı Kanun gereğince878
Rıfkı’nın isteği hakkında birşey yapılamayacağını bildirmiştir 88°.
Rıfkı Bey bundan yaklaşık beş sene sonra
İskenderiye Başkonsolosluğun’a müracaatla vereme yakalandığını ve Lübnan’da bir
senatoryum’da tedavi edilmek üzere eşi Mehveş ve kendisine Lübnan için,
Ankara’da halası yanına gitmek üzere kızı Fatma’ya da Türkiye için pasaport
verilmesini istemiş88\ Başkonsolosluk Rıfkı’nın aleyhte kötü bir
hareketi görülmediğini ve verem hastalığına yakalandığına dair bir raporu
Dahiliye Vekaleti’ne göndermiş882, ancak Dahiliye Vekâleti
“vaziyet-i hazıra dolayısıyla” dileklerinin yerine getirilmesini
uygun görmemiştir883. İstek Emniyet tarafından
878 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 9, Bt: 10.9.1939.
879 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 14.
880 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 13, Bt: 10.10.1939.
881 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 2-4, Bt: 18.1.1944
882 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 6.
883 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 9.
Utafe® P............................. ’I
158
da sakıncalı bulunmuştur88^.
Rıfkı Bey’in tekrar eden başvurusu üzerine ve
mazereti dikkate alınarak kendisine, eşi Hatice Mehveş ile birlikte Lübnan’a
gidip gelmek, kızı Fatma İpek’e de Türkiye’ye gelmek ve bir defaya özgü olmak
kaydıyla pasaport verilmesi uygun görülmüştür885. Ancak Rıfkı’nın
Verem’den Kahire’de ölmesi üzerine eşi Kahire Konsolosluğu’na müracaatla kızı
Fatma İpek ile birlikte ülkeye dönmek üzere pasaport istemiştir888.
Kendilerine 9.6.1945 tarihli pasaport verilen Hatice Mehveç ve kızı Fatma İpek
28 Haziran’da Kahire’den uçak ile Ankara’ya gelerek, Müdafaa Vekâleti Müsteşarı
Korgeneral Galip Deniz’in evinde misafir olacaklarını belirtmişlerdir.887
Kırkağaç Kaymakamı Mehmet Şerif Bey.- listenin 52. sırasında yer almıştır. Kurtuluşu takip eden
günlerde akibetinden korkarak Yunanlılarla birlikte ülkeden kaçmış888
ve Rodos’ta yerleşmiştir889. Rodos’ta bir yandan seyyar
fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlayan 890 Mehmet Şerif Bey, bir
yandan da “Selam” gazetesini çıkararak Türkiye aleyhinde şiddetli yayınlarda
bulunmuştur. Atina’da bulunan Yüzellilik Köylü Refet, Çerkeş Davut ve Kuşçubaşı
Eşref’e de birer nüshasını göndermiştir891.
Firarilerden Refet Bey’in kendisine gönderdiği
ve Yüzellilik olmadığını belirten son mektubuna karşılık olarak yazdığı
mektupta listeye dahil olduğunu ispata çalışarak Cemiyet-i Akvam’ın mülteciler
fevkalade komserliğinden kendisine listeye dahil olduğuna dair vesika
verilmesinin, Lozan anlaşmasını imzalayan çeşitli devletlerin hükümetlerinin
Hariciye Vekaletleri ile Türkiye Cumhuriyetinin çeşitli sefaretlerine
gönderdiği listelerde “Kırkağaç Eski Kaymakamı Şerif” diye yazılı bulunmasını,
Manisa’daki emlâki hakkında verilen kararlarda daima listeye dahil bulunduğunun
ileri sürülmesini buna delil olarak göstermiştir892.
Yine aynı mektubunda Cemiyet-i
Akvam’da İngiltere, Fransa ve İtalya
884 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 11.
885 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 14, Bt: 13.4.1944.
886 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: G 5, Bt: 28.2.1945.
887 EGM
Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: G 6, Bt: 9.6.1945.
888 EGM
Arşivi, Dn:12222-52, Bn:1/F-4, Bt: 20.11.1930.
889 EGM
Arşivi, Dn:12222-52, Bn:1/F-10, Bt: 9.3.1933.
890 EGM
Arşivi, Dn:12222-52, Bn:1/F-11, Bt: 8.11.1933.
891 EGM
Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/D-3, Bt: 22.3.1936.
892 EGM
Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/A-7.
159
Hariciye Nazırlarının bulunmadığı bir sırada
Sovyet Hariciye Nazırı Komiser Lityonof’un başkanlığı altındaki bir celsede
Hariciye Vekili Rüşdü (Tevfik Rüşdü Araş) tarafından Meksika Cumhuriyeti
temsilcisine bir önerge verildiğini söyleyen Mehmet Şerif Bey, bu önerge de
“mültecileri
deniz ötesi uzak memleketlere atmalıdır. Çünkü bunlar bulundukları yerlerde
yerli halkın mesaisine sahip çıkarak grevlere, tatili işgallere, işçi
ayaklanmalarına sebep oluyor"
denildiğini ve önergelerin celsece kabul
olunduğu ve Nansen Domenice de itiraz edilmediğini belirtmiştir. Önergeyi,
Cenevre’de yayınlanan “Journal dö Jenev” gazetesinde gören Mehmet Şerif Bey
Fransa “Müdafa-i Hukuk-u Beşer Cemiyeti”ne bir protesto telgrafı çekerek
savunma yapmış ve “Meclisi Akvam kürsüsünde dünya diplomasisi şampiyonluğu
yapan Lityonofların, Tevfik Rüşdü Arasların utanmaksızın mültecilerin
sürülmeleri yolunda verdikleri kararların dünya tarafından bilinen insaniyet
perver hislerini tahrik etmiş olsa gerekir” diyerek bu kişilere, “mülteciler
yabancı değil, kendi toprak kardeşleri, cinsiyet kardeşleridir” şeklinde
ihtarda bulunulmasını istemiştir893.
Mehmet Şerif Bey Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne
karşıt düşünce ve tavırları ile sürgün hayatını, 1936 yılının 27/28 Mayıs
gecesi onbeş gün süren bir kalp hastalığından sonra tamamlamıştır894.
Konsoloshaneye gelen bir memurun Şerif Beyin
ikamet varakasında “Türk” yazılı olduğunu söylemesi üzerine kendisinin Lozan
Antlaşması gereğince Türk tabiyetinden düşürülmüş olduğu, bıraktığı mal ya da
ailesince hatıra olarak saklanacak mektup, yazı ve kitapları varsa, Türk
varislerine gönderilmek üzere Konsolosluğa teslim edilmesi gerektiği
bildirilmiş, Konsolosluk muavini, bir katip ve iki emniyet memuru huzurunda,
kale içinde çok pis olan odasında araştırma yapılarak toplanılan pek çok
katalog, birkaç kitap ve resim konsoloshaneye getirilmiştir. Bunların içinde
Atina’da Hermes Otelinde Köylü gazetesi sahibi Refet’in bir mektubu ile 12
Mayıs’ta hastalandığını ve davete katılamayacağını bildiren iki yazı, Manisa’da
tüccar Rodoslu Karagözoğlu Mehmet’in adresi, Rus ve Ermeni mülteciler hakkında
uygulanmakta olan bazı önlemlerin diğer mültecileri de kapsaması hakkındaki
Cemiyet-i Akvam karar süreti, ailesinin hayatta olup olmadığı hakkındaki bilgi
isteği ile Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne gönderdiği yazının karşılığı iki
yazı ve bir kitab kabına yazılı manzume vardır.
893 EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/A-8.
894 EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/D-5, Bt: 29.5.1936.
160
Konsolosun teklifi üzerine yırtık bir kilimi
ile kullanılmış bir fotoğraf makinesinin Islâm Cemiyetince alınması ve
cenazenin de bu heyetçe kaldırılması kabul edilmiştir 895.
Çanakkale eski Mutasarrıfı Mehmet Mahir
Bey.- Yüzellilik listenin 53.
sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Arnavutluk’a gitmiş, daha sonra
Tirandaki Müslüman Müderris-i Aliyesine müdür olarak atanmıştır®9®.
İstanbul Eski Merkez kumandanlarından Emin
Paşa.- listenin 54 numarasına kayıtlıdır.
İskenderiye’de yerleşmiş ve 20 Aralık 1931’de burada öldüğü, İskenderiye
Belediyesi’nin 28 Nisan 1932 tarihli belgesinden anlaşılmıştır897.
Doktor Sadullah Sami.- listenin 55. sırasındadır. Kilis’in Fransız işgali altında
bulunduğu günlerde kaymakamlık yapmakla beraber Fransızlara casusluk yapmıştır,
bu nedenle de listeye alınmıştır. Kardeşi firarilerden Galip ile birlikte işgal
günlerinde masum halka çeşitli eziyetler yaptıklarından Kilis’te kötü bir isim
bırakmışlardır898.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Haleb’e yerleşerek
doktorluk yapmış, Fransızlara ve Taşnaksutyunlara hizmet etmiştir899.
Kardeşi Galip Türkiye- Suriye sınırında Yekbaba denilen Şehreh köyünde bir
çiftlik satın almış ve Kilis’le sürekli ilişki kurmuştur. Kilis’in CHP Başkanı
Mahmut’un, Sadullah’ın amcasının kızı Adviye ile evli olması dolayısı ile
Mahmut Bey de emniyet tarafından takibe alınmıştır. 900
Fransızlar tarafından Azaz’dan mebus çıkarılan
doktor Sadullah Bey Vatani Fırkasına taraftar olduğu için onlarla ilişki
kurmuştur99^. 1936-37 yıllarında Suriye Vatani Partisi lideri
Sadullah Cabiri ile sıkı ilişki kuran Sadullah Sami o tarihlerde Azaz’dan mebus
seçilmek için aday gösterilmişse de, Türkiye- Suriye ilişkilerinin rencide
edilmemesi için bundan vazgeçilmiştir992. Doktor Sadullah’ı çağıran
lider Sadullah Cabiri:
895 EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/D-6, Bt: 29.5.1936
896 EGM Arşivi, Dn:12222-53, Bn: 2/E 7, Bt: 13 K.E. 1926.
897 EGM Arşivi, Dn: 2222-54, Bn:1/G 3, Bt: 14 Mayıs 1932.
898 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/D, Bt: 23.3.1933
899 EGM
Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 8, Bt: 15.11.1935
900 EGM
Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 9, Bt: 3.6.1935
901 EGM
Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 7, Bt: 28.9.1935
902 EGM
Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 4, Bt: 31.8.1956
161
“Cenevre’de
Tevfik Rüştü Araş Yüzelliliklere tarafımızdan yüz verilmesini eleştirdi.
Seninle, Refik Halid gibilere - memlekete dönünceye kadar - iyi muamele
görevimizdir. Diğerlerini İse, hain sayarız, yardım etmeyiz dedim. Araş; biz de
iyiler için bir formül düşünüyoruz cevabını verdi. Türkiye ile dost olmak
zorundayız. Onun içindir ki, Azaz'dan seni aday göstermeyeceğiz. Bununla
birlikte sana memuriyet vereceğiz”
diyerek, adaylığının düşürülme nedenini
açıklamıştır 903. Buna rağmen Türkmen aşiretlerine başvurarak oy
toplamak isteyen, ancak hiç kimseden oy alamayan 904 Sadullah Bey,
Cabiri’nin verdiği memuriyet sözünü tutmamasına kızarak ve Türkiye’ye hoş
görünmek amacıyla Arap aleyhtarlığına başlamıştır905.
1938 affından sonra, 1939 yılı sonunda,
pasaport almak için başvuran905 Sadullah Sami’nin kanundan
yararlanması doğal olsa da, aradan bir seneden fazla bir zaman geçtiği için
Halep Konsolosluğu tereddüt ederek emniyetin fikrini almak istemiştir907.
Emniyetin olumlu cevabına rağmen ülkeye dönmemiştir. Kilis yakınlarındaki Azaz
civarında bir arazisi ve emlâki olduğundan dolayı Kilis’te kalarak bunları
idare edeceğini söylemiştir905.
Bu tarihten çok sonra 1957 yılında Halep
Başkonsolosluğuna ikinci defa müracaat eden Sadullah Mehmet Salihoğlu tedavi
amacıyla İstanbul’a gideceğinden bahsederek sahibi olduğu Suriye pasaportuna
vize verilmesinde herhangi bir sakınca olup olmadığını sormuş,
Başkonsolosluk’un da Dahiliye vekaletine yazdığı yazıda:
“...daimi
olarak Türkiye’de yerleşmeyi amaç edindiğini, hatta bu konuda 1939 senesinde Başkonsolosluğa
başvurduğunu, ancak Halep’in Azaz kazasında yaklaşık altı bin dönümlük araziye
sahip olduğunu, tüm çabasına rağmen satamadığını, halen Suriye’de hüküm süren
ekonomik buhran ve siyasi karışıklık nedeni ile bir süre daha buna olanak
bulamayacağının göründüğünü, Türk pasaportu ile ülkeye gittiği zaman Suriye
Hükümetinin emlâkine el koyması ihtimal dahilinde olduğu için Suriye pasaportu
ile seyahat etmesine izin verilmesini”909
903 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 4, Bt: 17.11.1936
904 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 4, Bt: 31.8.1956
905 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 6, Bt: 18.12.1936
906 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 13, Bt: 21.11.1939
907 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 14, Bt: 31.11.1939
908 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 1, Bt: 30.7.1938
909 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 11, Bt: 16.4.1957
162
isteyen Sadullah Sami’ye ne cevap verileceğini
sormuştur. Dahiliye Vekaletinden gelen 11 Haziran 1957 tarihli cevap yazısında
ise Mehmet Sadullah’ın vize isteğinin yerine getirilmesinde bir sakıncı
olmadığı belirtilerek, vizesinin günü ve sayısıyla, hareket tarihinin
bildirilmesi istenmiştir910. Sadullah Mehmet Salihoğlu’nun ülkeye
dönüp dönmediği ve ölümü ile ilgili bir belgeye rastlanılmamıştır.
Bolu eski Mutasarrıfı Osman Nuri.- listenin 56. sırasındadır. İşgal sırasında görevini
suistimal etmiş, 1920 yılı Eylül’ünde ülkeyi terk ederek Bulgaristan’a
gitmiştir911.
Balkanlardaki muhaliflerin önde gelenlerinden
olan Osman Nuri Bey, Cemiyet-i Akvam’ın 17 Ocak 1930 tarihli kararından sonra
Paris’teki arkadaşları ile birlikte örgütlemeye giderek, Yunanistan’daki “Terki
Siyasi Milletçileri” adına merkezi Selanik’te olmak üzere bir kongre düzenleyip
heyeti idareyi oluşturarak resmen Atina Cemiyeti Akvam Temsilciliği ile
ilişkiye geçmişlerdir. Yardımlarını gördükleri Doktor Max Haber ve Marsel Pion
tarafından Commission Consultative adı ile bir “milletçiler heyeti”
oluşturulmuştur. Cemiyet-i Akvam, bunlar hakkında bazı kararlar alarak, bir
heyet oluşturdukları taktirde, kendilerine Cemiyet-i Akvam’ca mali yardımda
bulunulabileceğini söylemiştir. Bunun üzerine Paris’te düzenleyecekleri kongre
hazırlıklarına hız veren Osman Nuri ve arkadaşları, Mehmet Ali’nin “mali
yardımı” duyunca harekete geçerek, kendisini muhaliflerin başkanı olarak göstermesi
üzerine; yukarıda geçen Nansen Ofisi yetkililerine çektikleri telgraflarla
Mehmet Ali Bey’in dolandırıcılıklarından bahsederek onu muhaliflerin temsilcisi
olarak görmediklerini ilân etmişlerdir912.
Taşnaksutyunlarla, Bulgar Trakya teşkilatıyla
ve Türkiye firarileriyle sıkı ilişkileri olan Osman Nuri 1932 yılı Mart ya da
Nisan ayı içinde yapılan genel bir kongreye katılmıştır. Kongreye Taşnaksutyun
delegesi olarak ve bu toplantı için özel olarak Sofya’ya gelen Profesör
Tutamyantz ile Taşnaksutyunların Bulgaristan başkanı Jeneral adını taşımakta
olan Kirkoryan da katılmıştır. Toplantıdaki tartışılan hedef: Türkiye’ye karşı
ortak bir hareket yapmak ve idare etmektir. Toplantı dikkat çekmemek için
Makedonya Komitesi binasında yapılmıştır913.
910 EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/G 1
911 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/G 8
912 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A 6-7-8-9, Bt: 7.8.1932, (Osman Nuri’nin
Kiraz Hamdi’ye yazdığı, Kiraz Hamdi’nin de 686 kod adı ile Türkiye’ye
gönderdiği mektup)
913 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A 5, Bt: 2.8.1932
163
Şumnu’da muhalif yatağı olan Nuvvap mektebinde
hocalık, ayrıca avukatlık yapmış olan Osman Nuri; İntibah91 Açık
Söz915 ve Dostluk918 gazetelerindeki yazılarıyla hem
Türkiye aleyhindeki duygularını kusmuş, hem de geçimini sağlamıştır917.
İntibah’daki yazılarını “Demir Kazık, Şimal
Yıldızı” takma adları ile yazan918 Osman Nuri, Dostluk Gazetesinin 7
Teşrin-i Sani (Kasım) 1932 tarihli ve 209 numaralı sayısında “Türk’ü, Türklüğe
Satan Kim?" başlığı ile bir makale yayınlayınca, Dahiliye Vekaleti,
rejimin güvenliği için ilgililerin dikkatinin çekilmesini ve gazetenin
kapattırılması için gerekli girişimlerin yapılmasını Hariciye Vekaletinden
istemiştir919. Sofya Elçiliğince Bulgar Hükümeti nezdinde yapılan
girişimler sonucu elçilikten alınan 27.12.1932 ve 10.1.1932 (1933 olsa gerek)
tarihli cevapta Bulgar Hükümeti “Dostluk Gazetesinin fuzuli olarak
914 İntibah Gazetesi: Arap harfleriyle çıkan siyasi bir gazetedir. 15
günde bir yayınlanması için izin alındığı halde, parasızlık ve okuyucu azlığı
yüzünden ayda bir defa ve düzensiz olarak çıkmıştır Şumnu’da basılmıştır. 4
sayfadan oluşan gazetenin ebadı 30x50’dir. Paris’teki Mehmet Ali ve Necati
Rifat’tan direktif alan gazetenin baş yazarı Necip Asım uslanmaz bir
muhaliftir. Şumnu’da fesat kaynağı olan Nüvvap’ta öğretmendi. “Mütekif, Yedi
Beyza, Müfti-i Ahır Zaman” takma adlarını kullanmıştır. Kardeşi Hüsnü Fuat Bey
İstanbul Teyyare Cemiyeti Müdürlüğünde memurdur. Gazetenin en değerli yazarı
Osman Nuri Bey olup, muhabirleri; Mustafa Reşit, Şeyh Yusuf Ziyaettin
(başkasına yazdırır), Süleyman Sırrı, Ahmet Kemal, Karıncaoğlu Derviş ve İslam
Rüştü’dür. Tanesi dört lira olan gazetenin abone şartları Bulgaristan için
yıllık yüzaltı, aylık altmış lira, dışarı için senelik ikiyüzaltı, aylık yüz
levadır. İlan şartları pazarlık olan gazete 23 Kanunuevvel 1927’de yayın
hayatına başlamıştır.
EGM
Arşivi, Dn:
12222-56, Bn: 1/A 3-4, Bt: 19.11.1931
915 Açık Söz Gazetesi: Sofya’da Cemaat-ı İslamiye başkanı Kadri
Hoca’nın sermayesi ile 1926 yılından itibaren çıkmaya başlamıştır. Baş yazarı
Filibe’de oturan ve Türkiye Cumhuriyeti tebasında bulunan TrakyalI
muhaliflerden Ahmet Hikmet’tir.Gazete 1931 yılında Sofya Sefiri Tevfik Kamil
Bey’in protestosu ile kapattırılmış ve Ahmet Hikmet Bey Şumnu’ya gönderilmiştir.
Filibe’ye yakın ve sınır bulunan İskeçe ve Gümülcine’yedüzenli olarak
gönderilen Açık Söz Gazetesi Bulgaristan’dan Türkiye’ye giden yolcular
aracılığıyla ülkeye sokulmuştur.
EGM
Arşivi, Dn:
12222-56, Bn: 1/C 3, Bt: 5.11.1931
916 Dostluk Gazetesinin sahibi Tahir Nuri’dir. Üç sene kadar
aleyhte yayın yaptıktan sonra Türkiye’den aldığı ödenek karşılığı lehte yazılar
yazmaya başlamış, ancak bir mali seneden diğerine geçildiği zamana rastlayan
bir sırada ödeneksizlik yüzünden kendisine ödeme yapılmayınca ve Cemaat-i
İslamiyet bütçesinden kendisine yardım yapılmasını sağladıktan sonra şantajı,
geçim aracı yapan bu adam, tekrar aleyhte yazılar yazmaya başlamıştır.
EGM
Arşivi, Dn:
12222-56, Bn: 1/C 5, Bt: 2.2.1933
917 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 1, Bt: 24 K.S. 1933.
918 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A4, Bt: 19.11.1931.
919 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/B3, Bt: 19.11.1932.
164
Demokrat Fırkasının naşiri efkarı süsünü
takınmasının doğru olmak şöyle dursun, gülünç olduğunu, bahsedilen Osman Nuri
imzalı yazının varlığını yeni haber aldıklarını, durumun tekrar etmemesine özen
göstereceklerini” bildirmiştir. Gazetenin aleyhte yayınlarına devam ettiğinin
görülmesi üzerine Bulgar Hükümetine ikinci kez yapılan girişimde ilgili
bakanlık “bu gazetenin sahibinin Bulgar tebaası olması dolayısıyle (Açık Söz)
Gazetesine yapıldığı gibi cezri harekette bulunamamakta iseler de, önceden
yaptıkları gibi tekrar tenbihte bulunacakları”920 sözünü vermiş,
dolayısı ile kapatma isteğini reddetmiştir021.
Bununla birlikte Osman Nuri Bey’in gazetede
hakaret dolu yayınlar yapmaya devam etmesi üzerine, onbeş gün hapis cezası
verildiği Gümülcine Konsolosluğundan bildirilmiştir922.
Osman Nuri, Atina’da Aziz Nuri’ye gönderdiği
mektubunda Hanedandan bahsederek, onlardan kimseyi tanımadığını ve vatan için
bir şey beklemediğini söyleyerek, para verip teşkilat halinde kendilerini
yaşatması gereken Hanedan üyelerinin kendi keyif ve sefahatleri için milyarlar
feda ettikleri halde, vatan için tek bir girişimde bulunmamalarını eleştirmiştir.
Yüzellilik Arif Oruç’u da komünistlerle ittifak yapmakla suçlayan ve Türkiye
Amele Fırkası adı altında gizlenen komünist teşkilatın yayın aracı olduğunu
anladıktan sonra tüm ilişkisini kestiğini belirten Osman Nuri Bey, Arif Oruç
gibileri “vatan için Mustafa Kemal kadar tehlikeli” addetmiştir. Bunların
arasında ciddi iş görecek kimseyi bulamadığını söyleyen Osman Nuri, yararlanmak
için ufak tefek Çerkeslerden başka kimseyi göremediğini, ancak parasızlıktan
dolayı onlarla da ilişkiye geçip de bir iş yapamadığından yakınmıştır 923.
Osman Nuri, Dr. Selahattin Bey’e yazdığı bir
mektubunda ise, 15 seneden beri yaşadığı Şumnu’da “Hocalar Birliğini” Kemalizme
karşı savunduğunu, mücadelesini başarıya ulaştırabilmek için de hükümet
nezdinde maddi ve manevi kuvvet ve nüfuzunu kullanarak “Din-i Islâm Müdafileri
Cemiyeti” adında bir cemiyet kurarak bunların haklarını “ateş makaleleri” ile
savunarak, Kemalizmin -kendince- zararlı tutumlarını Bulgar ileri gelenlerine
kalemi ile anlattığını söylemiştir 924. Aynı mektupta “derme çatma
milliyetlerden bir Fransız milleti yaratan Fransa krallarının tüm eziyet ve
keyfi tutumlarını hoş gördüğünü, Mustafa Kemal rejimi de Türkiye’de bunu
başarabilseydi, kendisi
920 EGM
Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 5, Bt: 2.2.1933.
921 EGM
Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/B 14, Bt: 18.12.1933.
922 EGM
Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 7, Bt: 17.7.1933.
923 EGM
Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/E 11-1/E 12, Bt: 15.8.1936.
924 EGM
Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/E 6-1/E 7.
165
adına uğradığı tüm maddi ve manevi zararlara
rağmen O’nu affedebileceğini” söyleyerek, “kimbilir talih belki de Türk
milletini ıslah için Mustafa Kemal’i meydana getirmiş ve elyem yaşatıyor”
yorumunda bulunmuştur925.
1933 yılı içinde “Kurtuluş” adı altında bir
fırka kurduğunu, Burgaz’dan Ziya Efendi adlı bir dostuna gönderdiği mektuptan
anladığımız Osman Nuri Bey, Fırkanın gözünde İttihatçı, Itilafçı, Kemalist vs.
olmadığı gibi, din ve milliyet esirliğinin de sözkonusu olmadığını söyleyerek
fırkanın intikam siyasetinden uzak olduğunu belirtmiştir.
“Gelen gideni ezmeye kalkarsa, zaten
memleketimizde nadir bulunan kıymetli adamları mahvederek vatanı kendi elimizle
yıkmış oluruz ki, o vakit bizim de bugünkü Kemalistlerden bir farkımız kalmaz”
diyen Osman Nuri Bey, geçmişi tarihin hükmüne bıraktıklarını, zarara
uğrayanların haklarını mahkemelerde aramalarını, kendi şahıslarına ait her şeyi
unutarak geçmişin üzerine sünger çektiklerini belirtmiştir. Ancak ona göre;
“Bugünkü
Kemalist hükümeti artık devam edemez. Bugün memleketin fikren, ahlaken, iktisaden
iflas etmiş olduğunu orada yaşayan bütün halk anlamıştır. Bundan başka dörtlü
ittifakı oluşturan İtalya tarafından takib olunan saf Anadolu’nun derece derece
bir İtalya sömürgesi haline konulması için İzmir ve Antalya işgal edilmiştir.
Bu havali İtalya’nın genel savaşa katılması için vaktiyle İtilaf Devletleri
tarafından İtalya’ya arz edilmiştir. Yunanlıların işgali, İtalya’nın büyüyüp
zenginleşmesini kendi zararına olarak gören Fransa ve İngiltere tarafından
düşünülmüş bir önlemdi...
Mustafa Kemal
bu işgale de razıdır. O’nun zaten Akdeniz’de, Adalar denizinden, sahilden
içeriye doğru yüz mil mesafede bulunan kasabalara yüz bin İtalyan göçmeninin
işgalini destekleyen bir anlaşması da vardır. Bu anlaşma imzalandığı ve
karşılıklı olarak verildiği halde ordunun karşı koyması nedeniyle kuvveden
fiile çıkarılmamıştır...
Mustafa Kemal
Hükümeti Anadolu hareketinde ... ne dini ne de vatani hiçbir dayanağa sahip
değildir. Dini hayatı mahvedilmiş birinden, vatan hayatı adına hiçbir şey
oluşturamamış olan bir halktan hiçbir direniş beklenemez. Bundan dolayıdır ki,
Mustafa Kemal bugün hükümet mevkiinden çekilse de, o mevkiyi bizlere bıraksa,
tarih önünde sorumluluk korkusu bizi, hükümeti ele almaktan men eder. Zira
Balkan Savaşı’rida da böyle olmuştu...
925
Ancak...
uyanık ve teşkilatlı bulunmamız gerekir ki, memlekette gerçek bir hürriyet ve
demokrasi esaslarına sahip kuvvetli ve milli bir hükümet kurulabilsin,
çıkaracağımız gazete ile amacımız halka, nereye gidildiğini anlayabilecek
olana, doğru yolu
EGM Arşivi,
Dn:
12222-56, Bn: 1/E 6.
166
göstermektir"®2®
demiş ve Kemalist hükümetin kendiliğinden
devrilmeye mahkum olduğunu iddia etmiştir
Şeyh Sait ve Menemen isyanlarını
değerlendirirken bunların kesinlikle dışarıdan gelen bir etki ile yapılmadığını
söyleyen Osman Nuri şöyle demiştir:
"... bu
doğrudan doğruya Türkiye’deki istibdadın doğurduğu bir sonuçtur. Her memleket
suçluluları hakkında ceza kanunları uygular. Fakat dört beş cahil dervişin
yaptığı hareketi vesile sayarak birçok ruhani kimseleri cezalandırmak,
Rusya’daki Bolşeviklerin ruhani sınıfı söndürmek ve imha etmek için aldığı
önlemlerden başka bir şey değildir"927.
Bulgaristan’da büyük Türk inkılabına karşı
cephe alarak inkılapçı Kemalist Türk gençleri Bulgar Hükümetine aslı esası
olmayan ağır ithamlarla jurnal eden ve “Kara Kuvvet” adlı bir de cemiyet kuran
bir kısım Bulgar ve fanatik Müslümanlar, içlerinde de Osman Nuri ve oğlu
Kemal’in de bulunduğu Türkiye aleyhtarlarıyla elele vererek Türkiye aleyhinde
çalışmışlardır. T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde bulunan bu yobazlara Bulgaristan
Hükümeti son derece serbestlik ve yetki vermiştir. Bunlar aldıkları kuvvetle
doğrudan doğruya ve açıkça Bulgar Hükümeti lehinde ve T.B.M.M. Hükümeti
aleyhinde çalışmışlar, okullarda Arapça öğretimi destekleyip, Türkçe okumak
isteyenleri cezalandırmışlardır ®2®.
Dr. Selahaddin Bey’e yazdığı mektupta onun af
hakındaki düşüncelerini almak isteyen Osman Nuri “Affın umumi olacağı uzaktan
uzağa işitiliyor. Olursa şayet, siz ne düşünüyorsunuz? Bu adamlara güvenip
gitmek uygun olur mu? Ben kendi hesabıma bunlara güvenemeyeceğim. Çünkü Ruslar
da böyle yaptı. Gidenleri Istıragadan geçirdiler. Berikiler de Rusların
yaptıklarını taklit etmekten başka bir şey yapmıyorlar” diyerek af hakkındaki
endişelerini dile getirmiştir®29. Osman Nuri, Affın ilânından hemen
sonra ülkeye dönenler arasındadır.
1.1.6. Çerkeş Ethem ve Yandaşlan
Bu grupta ilk üç sırayı Çerkeş Ethem ile,
ağabeyleri Reşit ve Tevfik almışlardır. Ethem 57, Reşit 58, Tevfik ise
59.sıradadır. Bu üç kardeş Ulusal
926 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/D 2-1/D 3, Bt: 28.7.1933.
927 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1 /C 12.
928 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 2/C 7, Bt: 5.6.1935.
929 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/E 8, Bt: 1936.
167
Mücadele sırasında olduğu gibi sürgünde de
beraberdir. Özellikle Ethem ve Reşid’in buradaki çalışmaları birbirini tamamlar
niteliktedir. Bu nedenle bu üç kardeşin faaliyetlerini birlikte ele alacağız.
Kardeşlerden en küçüğü Çerkeş Ethem
1885/1886’da Bandırma’da doğmuştur. Şapşih Kabilesi ve Pişeva ailesinden Ali Bey
adlı bir Çerkeş soylusunun beş oğlundan biridir. Bandırma idadisinde okumuştur930
Düzensiz bir eğitim görmüştür. Ağabeyleri gibi Harp Okuluna gitmesine babası
izin vermeyince evden kaçmış, gönüllü er olarak yazılmış ve Küçük Zabit
Mektebi’ne giderek süvari başçavuşu olmuştur. Balkan Savaşı’na katılmıştır931.
Daha sonra, ağabeyleri ile birlikte Teşkilât-ı Mahsusa’ya alınmıştır. Islâm
birliği görüşünü oluşturmak için Rauf Bey’le birlikte İran’a gitmiştir.
Mütareke Döneminde İzmir valisi Rahmi Bey’in oğlunu dağa kaldırarak kurtulmalık
almıştır. 932 Birinci dünya Savaşı’nda Irak Harekâtında yer almış,
İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine, Kuşçubaşı Eşrefin Salihli’deki
Çiftliği’nde bir Kuvayı Milliye çetesi oluşturmuştur.933
Gönen yöresinde Anzavur Ahmet Paşa, ulusal
güçleri sıkıştırınca, Ethem’in çetesi üzerine gönderilmiş, Ethem Anzavur’u
kaçırıp, Yunanlılara karşı Salihli Cephesi’ne dönmüştür. İkinci Anzavur
ayaklanmasını da Susurluk’ta bastırmış, ulusal direnişe karşı Hendek ve
Düzce’de çıkan ayaklanmaları da bastırdıktan sonra, isyancılardan 52 kişiyi
astırmıştır.934 Yozgat’ta Çapanoğulları ayaklanması başlayınca,
Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrılmış ve ayaklanmayı bastırmıştır. 935
Ancak, Ethem ve kardeşleri Yozgat ayaklanmasını bastırırken, hemen tüm
askerlerle komutanlara küçültücü davranışlarda bulunmaya da başlamışlardır.936
Ethemin ağabeyi Çerkeş Reşid Bey, Bandırma 1285 (1860) doğumludur. Harp
okulundan piyade yüzbaşı olarak çıkmıştır. 1313 (1897)’de yüzbaşı olmuş, bir
süre askerlikten ayrılarak tarımla uğraşmıştır. İtalya Savaşında hizmeti
muvazzafa alınarak Trablus’ta hizmet etmiştir937.
930 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/A 8.
931 Soysal,
150'likler, s. 274.
932 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/A 8; Dn: 12222-57/2, Bn: 3/E 11.
933 Soysal,
150‘likler, s. 274.
934 Mustafa
Kemal, a.g.e.,c. II, s.597; Tansel, a.g.e., s. 34-36,119-120; Özalp, a.g.e.,
113- 125.
935 Tansel,a.g.e.,
s.132-136.
936 Mustafa
Kemal, a.g.e.,c. II, s.631.
937 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/E 1.
168
Balkan ve Birinci Dünya savaşı yıllarında
Teşkilât-ı Mahsusa’da çalışmış olup, İstanbul’daki İ.T. şubelerini, galip
devletlerden gizli olarak çalıştırmak amacıyla kurulmuş olan Karakol
Teşkilâtı’na da kayıtlıdır. İkinci Balkan Savaşında Batı Trakya’nın Bulgar çetelerinden
kurtulmasında büyük hizmetleri olmuştur. İstanbul’dan ayrılıp Salihli’ye
gelerek, orada çalışmalarına devam eden Reşid, kardeşleri Tevfik ve Ethem
Beylere Enver Paşa’nın Rusya yolu ile Kafkasya’ya gittiğini ve Dünya Savaşının
ikinci kısmını tazeleyeceğini söylemiş, dağlara kaçan asker kaçaklarını,
Ingilizlerin silahlandırdığı Rumlara karşı örgütlemeyi başarmıştır. Ethem’in
Rahmi Bey’den aldığı elli bin lirayı bu uğurda harcayan Reşid, İzmir’e çıkan ve
Akhisar yönüne doğru ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı ciddi bir direniş
göstermiştir93®.
Son Osmanlı
meclisinde milletvekili olan Reşit Bey, Meclisin kapatılması üzerine Kuvayı
Milliye’ye katılmış ve birinci Meclis’te de bu unvanını korumuştur939.
Ortanca kardeş Tevfik ise Harp okulunda okumuş ve 1319 (1903)’de subay olmuştur940.
Ethem ve kardeşleri Bursa’nın Yunan işgaline
uğraması üzerine Yozgat’tan Ankara’ya dönmüş ve kuvvetleriyle Simav Cephesi’ne
gönderilmiştir. Çerkeş Ethem bundan sonra ‘Umum Kuvayı Seyyare ve Kuvayı
Tedibiye Kumandanı’ sanını kullanmıştır. Kuvvetleri Simav’da yerel bazı
başarılar kazanmıştır. Bu başarıları T.B.M.M.’ne bildirildiğinde de alkışlarla
karşılanan Ethem, Eskişehir’i üs edinmiş ve meclis bünyesinde beliren muhalefet
akımlarının desteğini kazanmış,941 Yeşil Ordu ve Halk Iştrakiyûn
Fırkası ile ilişkilere girişmiştir942.
Anadolu için mücadele verenlerin “Bâgi ve
âsi" ilân edildikleri kritik günlerde Ethem ve kardeşleri, her tarafta
doğan isyanları bastırmak suretiyle Ulusal Hükümete yardımcı olmuşlardır. Fakat
düzenli ordu kurulmaya başlayınca, “istedikleri gibi harekete alışmış,
ağızlarından çıkanı masum halka kanun telakki ettirmiş bu efendiler, derhal
isyan etmişlerdir”943.
Ethem, Batı Cephesine atanan İsmet Paşa’yı,
Milli Mücadeleye geç
938 Kansu,
a.g.e., s. 456-461.
939 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/E 1.
940 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 11.
941 Soysal,
150'likler, s. 274.
942 İhsan
Güneş, Birinci Türkiye Büyük Millet meclisi’nin Düşünsel Yapısı (1920-
1923), Eskişehir, 1985, s. 108.
943 Mustafa
Kemal, a.g.e.,c. II, s.685.
169
katıldığı gerekçesiyle, hiç bir zaman çekememiş
ve O’nun kumandanlığını tanımamıştır. Ulusal Mücadeleyi idaresi altına almakla
suçladığı Mustafa Kemal için “inşallah Ankara’ya gelirsem, o kendini beğenmiş
kumandanı B.M.M’nin kapısında sallandıracağım” diyerek üstünlük iddiasını O’na
da uygulamak istemiştir.944
Ethem, Aralık 1920’de açıktan ayaklanmacı
konumuna geçmiştir94^ Ve 27 Aralık 1920 günü, Nazım
Hikmet’in “4 top / ve 1800 atlı bir ihanet / yani Çerkeş Ethem” dizeleriyle anlattığı,
Çerkeş Ethem ayaklanması başlamıştır946. Ethem ve kardeşleri,
senelerce ekmeğini yedikleri toprağa ve onun üstünde yaşayan ulusa yüz çevirip,
Birinci İnönü Savaşı sırasında Yunanlılarla aynı safta kurşun atmışlar ve bu
yüzden de Yüzellilik Listeye girmişlerdir. Ocak 1921’de Meclis’teki açık
oturumda üyeler, Ethem ve kardeşlerine, ‘Bey’ değil, ‘Hain’ diye hitap
edilmesini istemişlerdir. Yine aynı oturumda Reşid’in milletvekilliği de
elinden alınmıştır.947
Yunanlılara sığınan Çerkeş Ethem ve Çerkeş
Reşit’in 1921 yılı sonbaharına doğru hala Anadolu’da oldukları, Çerkeş kongresi
sebebiyle bilinmektedir ki bunların sürgün hayatları da birlikte geçmiş, daha
doğrusu, sürgündeki faaliyetleri birbirini tamamlamış ve Meclisin 1921
yılındaki oturumunda, bunlara neden “Hain” diye hitap edilmesi gerektiğini
ispatlamıştır.
Anadolu’daki son günlerinde hastalanan Ethem
Yunanlılara sığındıktan sonra, kuvvetlerinin serbest bırakılmasını ve tedavi
için Avrupa’nın herhangi bir ülkesine gitmesine izin verilmesini gündeme
getirmiştir. Bu izin Kaymakan Aleksandır tarafından kabul edilip General
Papulas’in gönderdiği altıbin drahmi de kendisine verilip, Atina’ya
gidebileceği bildirildiğinde Ethem’in hastalığı iyice artmıştır. Aynı günlerde
Yunan uçakları onun imzasını taşıyan ve
“Yunanlılar
ellerine düşen ve kendilerine teslim olan Türk esirlerine çok iyi bakıyorlar.
Vatan için niyetleri temiz olmadığı aşikâr olan Ankara meşru hükümetinin şer
aleti olmamak, vatan vazifesi ve insanlık gereğidir”
diyen beyannameler siperlerde uçuşmuştur94^.
Ethem’in Türk halkına hitabı bununla
kalmamıştır. Peyamı Sabah’ta
944 Kansu,
a.g.e., s. 456-461.
945 Mustafa
Kemal, a.g.e.,c. II, s.685 vd.
946 Yunus
Nadi, Çerkeş Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, İstanbul: Sel Yayınları, 1955,
s.105 vd.
947 y.a.g.e., s.735.
948 Ergun
Hiçyılmaz, Gizli Belgeleriyle Çerkeş Ethem, İstanbul: Varlık Yayınları,
1993, s.57 vd.
170
“Kardeşlerim,
Yunanlıları pek iyi tanırım. Dinimizi, namusumuzu, hürriyetimizi, malımızı
müdafaa etmekte bulunmuşlardır. Onlar Türk milletine değil, asi Mustafa Kemal
Paşa ve uşaklarına karşı harp ediyorlar"
diye seslenilen satırlar da Ethem imzalıdır 949.
Bir düşman gibi, Türk ordusuna hitaben yazılmış
olan bu beyannamelerin, Ethem’e zor kullanarak imzalattırıldığını düşünenler
vardır ve olacaktır. Hatta “Çerkeş Ethem’in ihaneti kanıtlanmış sayılmaz, ispat
etmeyi gerektiriyor” diye düşünenler de vardır950. Ancak, dönem
gözönüne alındığında, çabuk etki altında kalabilen bir halk üzerinde nasıl bir
etki yapacağı düşünülecek olursa, Ethem’in bu beyannameleri zorla imzalamış
olmasının bir önemi yoktur. Öyle ya da böyle önemli olan, ne yapmak istediği
değil, ne yaptığıdır.
Ethem, kendisine verilen izni ve parayı
aldıktan sonra yardımcısı Yüzbaşı Sami ve Ayvalıklı Atanaş ile Atina’ya gidecek
951 Ve hayatının yeni bir safhasını başlatacaktır. Bu safhadaki
çalışmaları, onun ulusal bir kahraman mı, yoksa hain mi olduğunu
ispatlayacaktır.
Apollon muhribiyle Yunanistan’ın Pire limanına
çıkan952 buradan Atina’ya geçerek Askeri Merkez Hastanesinde bir
süre tedavi gören Ethem, daha sonra Kuşçubaşı Eşref tarafından Almanya’ya
götürülmüştür.953 1923 yıl sonu ya da 1924 başlarında tekrar
Atina’ya dönen Çerkeş Ethem, Yunanistan’da çeşitli amaçlar etrafında birleşen
dört gruptan birine dahil ve Türkiye Cumhuriyeti karşıtı olarak devlet
aleyhinde örgütlenmiş ve grubun diğer üyeleri Reşid, Tevfik , Binbaşı Kürt
Abdullah, Yüzbaşı Ethem, Çerkeş Kazım, Mülazım Kemal ve Sabri ile birlikte ve
Tevfik’in idaresi altında bu çalışmalarına devam etmiştir954.
Ethem, Yunanistan’dan “Kürdistan’a” geçmek
çabasında iken, T.B.M.M.
949 Peyam-ı
Sabah, 2 Nisan 1921.
950 Yalçın
Küçük, Tükiye Üzerine Tezler, İstanbul: Tekin Yayınları, 1985, s.
710-711; Aynı doğrultuda görüş için bkz. Cemal Şener, Çerkeş Ethem Olayı, İstanbul:
Okan Yayınları,1984, s. 70; Ethem’in Yunan ordusuna katılması ve Türk ordusu
ile savaşı hakkında bkz. İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akınları, Ankara:
TTK Yayınları, 1978.
951 Ergun
Hiçyılmaz, a.g.e., s. 58.
952 Cemal
Kutay, Çerkeş Ethem Dosyası,c. 2, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1989, s.
289.
953 Cemal
Kutay, y a.g.e., s. 295.
954 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/F 9.Yunanistan’da Ethem grubundan başka
Hacı Sami, Çerkeş İbrahim Hakkı ve Nigehban-ı Hukuk olmak üzere üç grup daha
vardır.
171
Hükümeti Şeyh Sait ayaklanması ile
uğraşmaktadır. 13 Şubat 1925’de Piran’da patlayan ilk silahla başlayan bu
ayaklanma 62 gün sürecek ve ancak 15 Nisan’da bastırılabilecek büyük bir karşı
ihtilâldir955.
Çerkeş Ethem ise, 1920 yılı Mart ayı içinde (2
Mart olsa gerek) Romanya’dan Yunanistan’a gelen Mevlanzade Rıfat ile mevcut
durum hakkında görüşüp, Mustafa Kemal Hükümetini yıkmak için Kürt ordusuna
katılmak üzere Yunanistan’dan ayrılmaya karar vermiş ve yoldaşları olan
Kuşçubaşı Eşref, Hacı Sami ve Küçük Ethem’e de bu kararını bildirmiştir. Ancak,
Eşref ve Sami “Bu sizin kararınız Mustafa Kemal Hükümetini yıkmak değil,
Kürdistan’da müstakil bir hükümet teşkil etmektir. Bu denaiti kabul
edemeyeceğimiz gibi sizi de insaniyet namına protesto ederiz" diyerek bu
teklifi kabul etmemişlerdir®56
Şeyh Sait Ayaklanmasından dört ay sonra ise,
Köstence’deki Yüzerliklerden Celal, Ethem’in Haydârizade’nin ve Seyit
Abdülkadir95?’in oğulları ile birlikte, Musul civarındaki Kürt
aşiretleriyle ilişki içinde olduğunu haber vermiştir956.
Nitekim Çerkeş Ethem beraberinde Mevlanzade
Rıfat ve Çerkeş Sami olduğu halde ve Şeyh Tahir’le görüşmek ve Bağdat’a gitmek
üzere, Yunanistan’dan aldıkları pasaportları Ingiliz konsolosluğuna vize
ettirerek 4 Nisan 1925’de Atina’dan hareket etmişlerdir ki Mevlanzade’nin
pasaportu “tüccardan Abdurrahman Rıfat” adına düzenlenmiştir959.
Bunlar, Beyrut yoluyla Bağdat’a giderek ve
Suriye’deki Çerkeş beyleriyle görüşüp düşüncelerini aldıktan sonra Kürt
ordusuna katılmayı planlamışlardır. Yunanistan’da kalan Tevfik ise, Ethem’in
göndereceği emir üzerine, burada bulunan Çerkesleri toplayarak hemen hareket
edecektir. Ethem’in ifadesine göre “bütün Çerkeslerin Kürdistan’a kadar yol
harçlıkları sağlanmıştır. Fransızlardan şüphelendikleri için Suriye’deki
hareketleri kendisi tarafından oradaki beylerden birine bırakılmıştır. Bu
olaydan yararlanarak, hareketsiz kalmış olan Çerkeş komitesinin şekillenmesine
çalışılmış ve şimdilik Kürt İstiklâl
955 Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara: GKB,
1972, s. 142.
956 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A2, Bt: 12.3.1341 (1925).
957 Kürdistan
Teâli Cemiyeti’nin kurucu üyesidir. Cemiyette kendisini gösteren başlıca iki
gruptan birisinin lideri konumundadır ki bu grup, Osmanlı
toprak bütünlüğü içinde bir Kürt otonomisini savunmuştur. Bkz. Oğuz Aytepe,
“Kürdistan Teâli Cemiyeti”, Tarih ve Toplum, Haziran 1998, S. 174, s. 9.
958 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A 1, Bt: 10.Eylül.1341 (1925).
959 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/G 9, Bt: 19.4.1341 (1925).
172
Komitesi ile birleşilmiştir960.”
Irak Şehbenderliği’de Çerkeş Ethem, Seyyid
Hüseyin, Rasim, Hurşid, Reşid, Şeyh Mahmut ve Mevlanzade Rıfat’ın Bağdat
Kürtlerini kışkırttığını bildirmiştir961.
1926 yılı içinde Ethem bir dizi seyahatlere
çıkarak Musul’da Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza ve bazı İngilizlerle, Kerkük’te
Şeyh Mahmut ile, Halep’te Duşasile Aşireti ileri gelenleriyle ve Fransızlarla
ilişkiye geçerek, görüş alışverişinde bulunmuştur. Bu temasları sonucu, Kürt
aşiretlerine silah sağlayarak durdurulan isyanın, İngiliz ve Fransızların da
yardımıyla iki aya kadar saldırıya geçilerek, tekrar başlatılmasına karar
vermişlerdir962.
Ethem ve kardeşlerinin Kürt ayrılıkçı
hareketleri ile olan bu bağlantısı Atina ateşemiliterliğinin 10.10.1927 tarihli
ve 1687 numaralı raporuyla daha da netleşmiştir. Ethem, Atina’daki kardeşi
Reşid’e yazdığı mektupta, Mevlanzade Rıfat’ın temsilci olarak Irak Kürtleri
nezdine gönderildiğini ve harekete katılma konusunda Ermeni çeteleriyle anlaşma
sağlandığını bidirmiştir. Reşid’in bu mektubu Atina’daki taraftarlarının önünde
okumasını isteyen Ethem, taraftarlarına gelecekten emin olunmasının telkin
edilmesini istemiştir. Atina’daki Ermeni Komitesi’de Reşid’e bu katılım
dolayısıyle yirmibeş bin drahmi vermiştir963.
Ethem Beyrut’ta anlaşmayı takip eden günlerde
Seyid Abdülkadir’in oğlu Seyid Abdullah ile görüşmüş, bu süre zarfında Hoço’nun
bulunduğu Döğer’de kalması kararlaştırılan Ethem ve yoldaşları önce Kürt Dağı
mebusu Nuri Genç’in evinde misafir olmuşlar daha sonra da Kürt Reşid’in evine
gitmişlerdir. Bu ziyaretlerini, Ingilizlerin isteği doğrultusunda Semr Aşireti
kıyafetleri ile yapmışlardır964. Ethem, Musul ve Irak’da örgütünü
kurup ilk fırsatta harekete geçme hazırlıkları yaparken966 bir
taraftan da kardeşi Reşid ile birlikte Halep ve Urfa civarlarında bu
hareketlerine destekçi aramışlardır966.
Bu arada Reşid, 1926 yılında Mustafa Kemal
Paşa’ya yapılan suikast ile
960 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A 2, Bt: 12.3.1341 (1925).
961 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/A 2.
962 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/A 10, Bt: 28.Ekim.1926.
963 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1 /A 9, Bt: 1.11.1927.
964 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/B 14, Bt: 27.6.1927.
965 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/E 3, Bt: 1.Nisan1927.
966 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/E 4, Bt: 22.Nisan1927.
173
ilgili olarak bazı arkadaşlarına “Nihayet uzun
araştırmalardan sonra suikastin bizim eski ittihatçılar tarafından düzenlenmiş
oluduğunu anlayabildiler. Bizim ittihatçıları siz bilmezsiniz. İttihat ve
Terakki teşkilatı bu gün de Türkiye’nin her yerinde hakimdir. İttihatçıları
bilenler bu suikastin tekrar edeceğini takdir ederler” yolundaki düşüncelerini
dile getirmiştir96?.
Yüzellilikleri Türk vatandaşlığından çıkaran
kanun yayınlandıktan sonra Mustafa Kemal ve İsmet Paşalara “Eski Arkadaşlar”
hitabı ile yazdığı mektuplarda ise “bizi memleket ve veraset haklarından mahrum
eden bu kanunun yayınlanması dolayısıyle sizi kendinize protesto ediyorum”
diyerek dört seneden sonra kendileri gibi hainlerin hatırlanmasına neden gerek
duyulduğunu soran Reşid, mektubuna şöyle devam etmiştir.
“...Eğer bizi
hukukunuzdan mahrum etmek maksadında idiyseniz kanuna ne lüzum vardı?
Korku
devrelerini geçirdiğiniz ve bizimle karşılaşmaktan utanmakta bulunduğunuz halde
daima aynı haleti ruhiyeye malik olmaya neden berdevam bulunduğunuzu
anlamıyorum...
Lâkin “Sevr”
muahedesinden sonra mezkur muahedenin unutulmuş olacağına inanılması mümkün
bulunuyor mu idi?
Ey eski
arkadaşlar, tarihteki mevkinizi tayin hususundaki ihtirasınızı takip ediyorum.
Bu gün layık olmadığınız günler yaşıyorsunuz. Bizi sözlerimizin isbatından
azade kılan, kendi heykellerinizi inşa ettirmenizden... müteessiriz.
... Eğer
tarihi fırsat bahşeden iş bu mektup sizi hiç olmazsa Lozan muahedesiyle deruhte
eylediğiniz mecburiyetin ilgasına ve bu muahedenin mecburiyetlerine tecavüze
başladığınız andan itibaren maddi ve manevi ziyanlarımızın tenziline sevkedecek
olursa, ulvicenap ve nezeketâne defaatle tahrik etmiş olduğunuz ben düşmanınız,
zaid, nâ-be-hengâm kanunlar ihdasının böyle tarihi mektupları istizam
edebileceğini hatırlatmak suretiyle size ibraz-ı hizmet etmiş
olacağım...Görüşürüz”
diyen Reşid’in bu son kelimesinin “Görürüz”
anlamında da olabileceği Emniyetçe not düşülmüştür96®
Bu arada Irak’ta bulunan Çerkeş Ethem
otomobilde iken bir kaç Kürdün saldırısına uğramıştır. Suikast, Kürt Komitesi
başkanlığından çıkarılmasını
967 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/E 13, Bt: 24.Temmuz.1926.
968 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/C11, Bt: 28.K.S.1928.
174
Ethem’den bilen Nemrud Mustafa tarafından
yaptırılmıştır. Ethem bu saldırıdan yara almadan kurtulmuş ancak, yanındaki iki
Çerkeş ile şoförü yaralanmıştır969.
Reşid ise Atina’dan Midilli’ye giderek burada
Yunan çeteleriyle, bir kaç Çerkesle, Gümrük Komisyoncularından Hacı Rasi ve
Yunan amaçlarına hizmetleriyle tanınan Çerkeş Arslan ile görüşmüştür. Bu
görüşmelerde Mustafa Kemal’e yakın bir zamanda suikast hazırlığının planlandığı
Reşid’in Atina’dan Çerkeş Arslan’a gönderdiği mektuptan anlaşılmıştır979.
Reşit bundan sonra Bağdat’taki kardeşi Ethem’in
daveti üzerine 15 nisan 1929’da Romanya vapuruyla İskenderiye’den hareket
etmiş, Ethem’le görüştükten sonra, Iran Kürtleri arasında teşkilat yaparak
Türkiye sınırında harekete geçmeye karar vermiştir97"!. Mayıs
1929’da Kahire’ye geçen Reşid, Cami-el Ezher Müdürü Çerkeş Abdülhamid ile
görüşmüş, Hoca’nın Sami Çetesini kastederek “kardeşlerimizin intikamını ne
zaman alacağız” diye sorması üzerine “bu yaz Mustafa Kemal İzmir’e gelirse
intikam almaya yemin etmiş arkadaşlar vardır” cevabını vermiştir972.
Daha sonra Şam’a gelen Reşid, burada Çerkeş
bölükleri kumandanı Tevfik ve Çerkeş Haydar ile görüşmüş ve Avrupa’daki
Çerkeslerin Suriye’ye çağırılması, gerekenlerin orduda yerleştirilmesi ve bu
amaç için de para toplanmasına karar verilmiştir973. Reşid’in bir
ara Şam’dan Bağdad’a gelmesi üzerine, Irak Hükümetinin dikkati çekilmiştir.
Belki bu yüzden Reşid, tekrar Şam’a dönmüş, Ethem’le görüştükten sonra İran’a
geçmeyi sakıncalı bularak, Şam Çerkesleri , firariler ve muhalifler arasında
bir teşkilat yapmak istemiş ancak, bu isteğe Fransızlarca muhalefet edilmiştir974.
Reşid yaptığı bu gezilerde karşılaştığı
zorluklardan ve gittiği ülkelerde oturma izin verilmemesinden dolayı Şam’da
Cemiyeti Akvam temsilciliğine mektuplar gönderek durumu protesto etmiştir976.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne yazdığı diğer bir mektupta ise
şikayetini şöyle dile getirmiştir:
969 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A 6.
970 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 8, Bt: 20 Temmuz 1928.
971 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 9, Bt: 24 Nisan 1929.
972 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/G 10, Bt: 28 Mayıs 1929.
973 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/G 13, Bt: 5 Haziran 1929.
974 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 10, Bt: 27.8.1929.
975 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 2/A 12, Bt: 2 Temmuz 1929.
175
“...Geçenlerde
Bağdat’a kadar ancak hırsız ve katillerin göze alabileceği çok kötü şartlarda
bir yolculuk yaptım. Lozan Antlaşmasına imza koyan ülkeleri ziyaret etmem,
havasını solumam kıskanıldı, çekilemedi. Sanki, aynı antlaşma ile felaketimizi
hazırlayan ve bize ayrıcalıklı bir statü tanıyan ve yine sözde tüm dünyanın
sevip saydığı onlar değildi. Garip olan şey ise bu antlaşmaya yine onların
uymaması. Hangi ülkede olursa olsun, bana bir kaç gün fazladan kalmam ve doğal
olarak yerleşme isteğim sürekli reddedildi, yasaklandı. Sizin şu meşhur insan
haklarından anladığınız bu mu?... Her madalyonun iki yüzü olduğu söylenir. Ama,
Avrupa’nın izlediği politika öyle sanıyorum ki tek taraflıdır...”976
1929 yıl içinde sivil olarak Bağdat’a giden
Ingiliz subayları buradaki muhalif Türk, Kürt, Çerkeş ve Ermenilere silah
vererek, bunları 22 Mısır lirası maaşla Maan’a göndermişler, bu arada Reşid,
Tarık Mümtaz ve pek çok Çerkeş Kahire’de, merkez olarak kabul ettikleri
Tanta’da toplanarak, koyu yeşil zemin üzerinde kelimei şehadet yazılı bir isyan
bayrağı yaparak özel bir pul da bastırmışlardır977.
Yunan Hükümetince, Anadolu’nun işgali sırasında
Yunan hizmetine girmiş olan Çerkeş subaylarının 1 Ocak 1929 tarihinden itibaren
terhis edildiklerinin açıklanması ve bunlara ait bir de isim listesi
yayınlanması üzerine, listede adı geçen Reşid, kardeşleriyle birlikte orduda
yer almadığını söyleyerek, hükümetin bu kararını “Patris” gazetesine gönderdiği
mektupla protesto etmiştir978.
Erkân-ı Harbiye Reisi Asım Bey, 1929 yılı
içinde Ethem ve kardeşleriyle Eşref kumandasında yirmi bin Çerkeş ve sekizbin
Yunanlı gönüllünün, Yunan donanması koruyuculuğunda, Anadolu sahillerine
saldırmak ve Çeşme istikametinden İzmir’e girerek katliam yapmak istediklerini,
İstanbul’da, yeni seçimlerde karışıklık çıkarmak amacıyla, patrikhane ile
ilişkiye geçtiklerini, Mustafa Kemal, Fevzi, İsmet, Nurettin ve Refet Paşalara
suikastler hazırlamak düşüncesinde olduklarını haber vermiştir979.
976 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 2/C 4.
977 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/G 3, Bt: 30.4.1929.
978 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/F 3, Bt: 9.2.1929, Bn: 1/E 14; Patris
Gazetesi, 11 Ocak 1929; Yunan Hükümetince terhis edilenler şöyle
sıralanmıştır: Ethem, Reşit, Tevfik, Esfer ismindeki kumandanlar, Kazım,
Mehmet, Zahir Mehmet, Bekir Osman, Rasif Şevket, Asım, Etem Yahya, Ali Rıza ve
ahmet Zühtü ismindeki kumandan yardımcıları, Kemal, Mehmet, Faik, Kazım Mehmet,
Mustafa, Osman, Selim Mehmet, Süleymen Kaptan ve Sadık Efendi;
EGM
Arşivi, Dn:
12222-58/1, Bn: 1/F 6.
979 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/C 2, Bt: 21.4.1929.
176
Bundan yaklaşık bir ay sonra, Mayıs’ın 28’inde
Sisam’ın Tigani kasabasına gelerek, Türkiye sahillerine çıkmak amacında
bulundukları zannedilen altı Çerkesin Rodos’tan gelen bir motora binerek
bilinmeyen bir yere doğru hareket ettikleri Söke kaymakamlığınca haber
alınmıştır 9®°.
Bu arada uzun süre Irak’ta kalan Çerkeş Ethem,
Irak’ı terketmesi hükümetçe kendisine bildirilince, Yunan pasaportu ile Bağdat
Fransa konsolosluğuna başvurmuş ve kendisine Suriye’de durmaksızın geçiş vizesi
verilmiş, O da Şark-ül Ürdün’e gitmiştir9®1. Reşit ise
Semah9®2’tadır. Bu iki kardeş “Amman” ve “Hemdan”
adlarındaki kahvelerde bulunan Kürt ve Çerkeş firarileriyle toplantılar
yapmışlar, Türkiye’nin doğu illerinde bulunan Kürt şeyhleri ve Atina’daki
İttihatçılarla da haberleşmişlerdir. Bunlara eski halife Abdülmecid tarafından
da para yardımında bulunulmuştur9®®.
Çerkeş Ethem’e yardım edenler arasında Amman
Adliye Müdürü Çerkeş Ömer Hikmet’te vardır ki aşçı parasını vermiştir. Yine
Amman’da yerleşmiş olan Çerkeslerden Kabartay Mehmet Taş iki odalı evini
Ethem’e tahsis etmiştir. Yine Kabartay Çerkeslerden ve Amman Meclisi
üyelerinden Sait Müftü ile Muhtar İsmail de Ethem’e her gün beşer Filistin kuruşu
harçlık vermişlerdir 9®4.
Ethem ve Reşid’in Amman’da oluşturdukları
çeteye katılmak üzere İskeçe’de bulunan Çerkeş Davud’un adamlarından İbrahim,
on beş arkadaşıyla birlikte Şark-ül Ürdün’e gitmiş, vizeleri İngiliz
memurlarınca yapılan bu adamlar Ethem’in çetesiyle birleşerek hedeflerini
gerçekleştirme çabasına girmişlerdir9®5. Bu arada Yunan
Hükümetince kendilerine verilen aylıkları kesilen Ethem ve yandaşları,
başvurularından da sonuç alamayınca, toplanarak, kendilerine sığındıktan sonra
teslim ettikleri mitralyöz ve beş yüz kadar mavzer silahının parasını istemeye
karar vermişlerdir.
Çalışmalarını aralıksız sürdüren Ethem’in
Miralay Lavrens ve Şam’da bulunan Kürt ileri gelenlerinden Celadet, Haço ve
Cemil Paşazadelerle de ilişkisi vardır. Ethem’in Fransızlarla yaptığı bir
anlaşma üzerine, Iskeçe ve çevresindeki Çerkesleri Suriye’ye davet ettiği,
bunlara Fransızların toprak vererek jandarma hizmetlerinde kullanacağı Selanik
Konsolosluğu’nca haber
980 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 2/B 7, Bt: 31.7.1929.
981 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 3/A 4, Bt: 30.7.1930.
982 Şeria
Vadisi’nde bir kasabadır.
983 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/F 7.
984 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/E 9.
985 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 12, Bt: 23.5.1932.
177
verilmiştir. Bu çalışmalardan rahatsız olan
Cumhuriyet Hükümeti ‘nin yaptığı girişimler sonucu, Ethem ve Reşid’in
kışkırtıcı hareketlerine izin verilmeyeceği Ingiliz Maslahatgüzzarlığı
tarafından Hariciye Vekâletine bildirilmiştir. Bu arada Çerkeş Tevfik’e gelen
bir mektupta ise Abdülhamid’in oğullarından Salih’in hilafete getirileceğinin
kesin olduğu yazılıdır. Ethem’de Suriye’de hilafet adına çalışan ve bunun için
cemiyet kurma çabalarında olanlarla ilişki içindedir988.
Kirmanşah’daki Ermeni ve Kürt Cemiyeti ile ilişki
içinde olan Reşid ise Iranda’ki Kürtleri kışkırtmakla meşguldür. Bu hareketin
içinde Ingiliz Binbaşısı Davitson’da vardır987. 1930 yılı içinde
tekrar Yunanistan’a dönen Reşid’e Ethem’den gelen bir mektupta, buradaki
Çerkeslerden yüz kişinin kendi yanına, yani Kuzey Irak’a gönderilmesi istenince
O’da kuvvet toplamak için kollan sıvamıştır988. Reşid daha sonra
Amman’a dönmüş, Ethem ise, Bağdat Kürt Cemiyeti tarafınan Kürtlerin içine
gönderilmiştir989. Bağdat’taki Ingiliz îstihbârat-ı Askeriye dairesi
ile de ilişki içinde olan Ethem990,19 Mayıs 1930’da buradan
ayrılarak Kerkük’e gitmiştir. Bağdat Elçiliği, Ethem’in doğuda, sınır civarında
bazı çete teşkilatının kumandanlığına geçeceğine dair haberler aldığını
bildirerek, dikkatli olunmasını istemiştir 991.
Daha sonra Beyrut’a geçen Ethem, burada kısa
bir süre tedavi görmüştür. İyileştikten sonra tekrar faaliyete geçen Çerkeş
Ethem Hoybun Cemiyeti ile ilişkiye girerek Suriye’de bulunan firari, Kürt,
Çerkeş, Ermeni ve bazı Türklerden oluşan hilafet ve saltanat çeteleri kurmak
için kolları sıvamıştır. Ingiliz istihbaratının önemli memurlarından alınan
bilgiye göre, bu çetelerle 1931 ilkbaharında Suriye sınırından Türkiye’ye
saldırılar yapılması planlanmıştır992.
Bu arada Yunan Hükümeti tarafında sınırdışı
edilen Çerkeş Tevfik, hükümetten aldığı on beş bin drahmi yol harçlığı ile
Şark-ül Ürdün’e gitmek üzere Aspasya vapuru ile Pire’den hareket etmiştir998.
Tevfik, Amman’da Ethem ve yandaşlarıyla toplanarak, Halep’teki Ermeni Fesad
Komitesiyle ne
986 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/E 12.
987 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: A/7, Bt: 2 Haziran1929.
988 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/1,
Bn: 2/G 3, Bt: 4.8.1930.
989 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/F 11.
990 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/F 2.
991 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/1,
Bn: 2/F 3, Bt: 20.5.1930.
992 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/3,
Bn: 5/C 4, Bt: 23.1.1931.
993 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/3,
Bn: 5/C 6, Bt: 14.4.1931.
178
şekilde ilişki kuracaklarını tartışmışlar ve
toplantı sonunda iki Ermeniyi “tüccar” adı altında Türkiye’ye göndermeye karar
vermişlerdir99^
1932 yılı
içinde Ethem ve Reşid Amman’dadır. Ingiliz İstihbarat Dairesi ile Şerif
Abdullah’tan yedişer lira yardım görmüşlerdir. Kurdukları Muhibban Cemiyeti’ni
Kürt ve Ermenilerle birlikte idare eden Ethem ve eski Polis Müdürlerinden
Nizamettin, planladıkları suikasti İsmet Paşa’ya yapmak istemişler ve bu işle
görevlendirecekleri adamları Iran ve Suriye pasaportu ile göndermeye karar
vermişlerdir.
Bunların Türkiye ile haberleşmelerini ise
İskenderun aracılığıyle eski Meclisi Ayan Reisi KonyalI Zeynelabidin ile
Adanalı Hafız Cemal yapmıştır. Her ikisi de İskenderun’dadır. Ethem ve
Nizamettin muhbir Ömer Kaptan’a, “yakın zamanda Ismet’i temizleyeceğiz sonra,
sarhoş Kemal’i kendimiz burnunun etlerini cımbız ile kopararak intikam
alacağız. Zira yıkıcı, yıkıcı olur” demişlerdir. Toplantıda, Ethem’in kardeşi
Tevfik, İsmet Paşa için Ömer Kaptan’ın görevlendirilmesini önermiş ancak Ethem,
Ömer Kaptan’ın İsmet ve Kemal Paşlarca tanındığını, o’nunla başarıya
ulaşılamayacağını söyleyerek karşı çıkmıştır. Suikast işinin en son 1932 kışı
içinde bitirilmesi planlanmıştır "5.
Amman’da bulunan Çerkeş Reşid’den Çerkeş
Davut’a gelen bir mektupta ise “Türkiye’de, görülmemiş ve işitilmemiş şeylere
şahit olunacağı” yazılıdır. Aynı mektupta Reşit, halifeliğe üç aday olduğunu,
bunların Mecid, Salim ve Emir Ali olup, yarışı Türkiye’de ve Islâm aleminde
kabul gören Mecid’in kazanacağını söyledikten sonra “size teşkilat için teklif
gelecek olursa bize bildirin ve bizden alacağınız haberden sonra söz verin”
diyerek “Türklerin Çerkesler sayesinde hilafet makamına oturmak istediği”
konusunda Davud’u uyarmıştır99®.
Sürgündeki yaşamlarını Kürt ayrılıkçı
hareketlerini destekleyerek Türkiye’de karışıklık çıkarmak ve devrimin önder ve
kadrosuna suikastler planlayarak geçiren Ethem ve kardeşleri, bu yoldaki
faaliyetleri için Ermenilerle ve diğer firarilerle işbirliği yapmış997
ve gerekli olan parayı da eski halife Abdülmecid, Taşnaksutyun ve Hoybun
Cemiyetleri ile bilgi verdikleri çeşitli istihbarat birimlerinden
sağlamışlardır998.
994 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/C 9, Bt: 12.2.1931.
995 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/F 14, Bt: 10.10.1932.
996 EGM
Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 13, Bt: 12. 6.1933.
997 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 2/B 5.
998 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 2/D 1.
179
1933 yılına
gelindiğinde Ethem’e Bağdat, Halep ve Paris’ten mektuplar gelmeye başlamıştır.
Ethem, çevresindekilere yakında Türkiye’de bir ayaklanma çıkacağını, ordunun
girişeceği bu ayaklanmanın başında Müşir Fevzi Paşa, Ferik Salih Paşa ve eski
Yaver Muzaffer’in bulunduğunu, bunların Ankara, İstanbul ve İzmir’deki büyük
rütbeli subaylarca da desteklendiğini söylemiştir®®®.
Cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları
çerçevesinde çıkarılacak olan genel affa Yüzerliklerin de dahil edileceği
söylentileri dolaştığı günlerde “Eğer böyle bir şey olursa, içerde, yakından
daha iyi çalışırız1 °°°” diyen Ethem, Köstence’de oturan Yüzellilik
Arap Mahmut’a gönderdiği mektupta ise,
“On senedir
diyar diyar dolaşarak perişan olduk. Zalim düşmanlarımız da insaf yoktur. Ne af
fikri ne de hüsnü muamele arzusu hissedilmiyor. O vatanda bizim de hissemiz
vardır. Orada tazyikten, hakaretten, iaşesizlikten bizar olmuş evlat ve
akarımız vardır. Verilmeyen şey alınır”
diyerek, kardeşi Tevfik Pişo ile işi en ince
noktalarına kadar düşündüklerini, Reşidin de oyunu aldıklarını ve bir büyük
devletin de, kuvvetli oldukları takdirde kendilerine yardım sözü verdiğini, bu
nedenle Suriye’de toplanmaları gerektiğini belirterek Mahmut’u da kendilerine
katılmaya davet etmiştir. Mektubu ele geçiren 686, “kan kusan” Ethem’in karşı
hareketlerden vazgeçmediğini söyleyerek, Köstence civarındaki Çerkeslere
Suriye’ye gitmemelerini, aksi takdirde başlarına bela alacaklarını, on senelik
cezanın yeterle olduğunu, yakında bir genel af çıkacağı için sabretmeleri
gerektiği yolunda telkinlerde bulunarak, davete katılmalarını engellemeye
çalışmıştır^001.
1934 yılına
gelindiğinde Ethem ve kardeşlerinin, Ermeni Taşnaksutyun Komitesi üyeleri Mamas
ve Hırço, Şeyh Muslih, Haço, Şırnak’ta Seyit Abdülvahab ve Siverek’te Zülfikar
Çiço (ya da Faççuçi) ile ilişkisi olduğu1002 ve Mamas’ın evinde
toplantılar yaptıkları Kudüs konsolosluğundan bildirilmiştir ki bunlardan
sonuncusu Şeyh Sait isyanında Hükümet aleyhine çalışan Izollu Aşiretinin başkamdir1003.
Ethem Amman’ın soğuğuna dayanamadığı için kış
aylarını Semah’ta
999 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 3/G 6, Bt: 15 Temmuzl 933.
1000 EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D, Bn: 2/B 10, Bt: 9 Aralık1933.
1001 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/A 7-8, Bt: 3 T.S. 1933.
1002 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 6/C 2-3, Bt: 10.6.1934.
1003 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 6/C 6.
180
geçirmiştir. Burada .Şam’daki Hoybuncularla,
Mısırdaki Doktor Selahaddin ve Arif Oruç’la mektuplaşan Ethem, bir büyük savaş
çıkmasını ve ortalığın karışmasını gözlemekte ve kendince bundan yararlanmayı
ummaktadır1004. T.B.M.M. Hükümeti ise Ethem’in faaliyetlerini sıkı
takibe almış ve her şeyden şüphelenmiştir. Örneğin, ellerindeki Şark-ül Ürdün
pasaportlarına Kudüs Konsolosluğundan 10 Ekim 1934’de vize alan Mahmut ve Hamdi
Yunus Dağıstâni isimlerindeki iki Çerkesin 10 Ekim 1934’de trenle Adana’ya
gelerek, bunlardan Hamdi’nin Konya yolunu takip, Mahmut’un ise Sivas’ın
Uzunyayla Batmantaş Köyüne gideceğinin anlaşılması üzerine, kendilerinin Ethem
tarafından gönderilmiş olması ihtimali gözönüne alınarak bu iki kişi takibe
alınmıştır1005. Yine Türk dostu olan bir Kürtten alınan bilgiye
göre, Şam’daki Hoybun Cemiyeti, Yunanistan’a gitmekte olan İsmet Paşa’ya vapur
içinde suikast yapmak için önce iki Ermeni göndermiş, bunlar yakayı ele
verince, iki kez daha ikişer Ermeni gönderilmiş, bunlar da başarılı olamayıp
geri dönünce iki Ermeni daha gönderilmiştir1006
1935 yılına
gelindiğinde Türkiye’nin gündemindeki en önemli konu, Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması
planlanan suikast girişiminin açığa çıkarılmasıdır. Bu girişimden üç dört gün
önce, Nuri Bey isminde, sarışın, uzun boylu, saçlarına kır düşmüş bir adamın
Resülayn’a giderek ve orada bazı Çerkeslerle konuşarak suikast girişiminden
bahsettiği Çerkeslerin bu işi yanlız yapmaya korktukları için kendilerine iki
tane Taşnaksutyun Ermeninin katılmasını istedikleri haber alınmıştır ki
Suriye’ye girmesi yasak olan Ethem’in “Nuri” takma adıyla Resülayn’a gittiği
tahmin edilmiştir1007.
1935 yılı Temmuz ayı içinde Ingiliz Büyükelçisi
Sir Persi Loren, o zamanki İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’ya imzası altında bir
not vererek “Ürdün’de Atatürk’e bir suikast tertibi yapıldığını ve
suikastçilerin Türkiye’ye hareket ettiklerini” bildirmiş, Ağustos ayında da
Maraş valiliğinden gelen bir şifre telgrafta “Yahya” adlı birinin gizlice
Suriye’den ülkeye giriş yaptığı haber verilmiştir.
Kafkas Çerkeslerinden olan Yahya, kendi
ifadesiyle, evlenmek için para kazanmak amacıyla Suriye’ye gitmiştir. Suriye’de
iken -ki burası Ethem’in faaliyet alanıdır- önce Halep’e, oradan Şam’a, sonra
da Kuneytire’ye giderek, burada Belediye ve Çerkeş Cemiyeti Başkanı olan Emin
ile görüşmüş ve O’nun tavsiyesiyle Amman’a geçerek beton ustası Manol’un
yanında amelelik etmeye
1004 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 6/C 9, Bt: 15 T.E. 1934.
1005 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/A 13.
1006 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/B 6, Bt: 4.2.1935.
1007 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/B 12, Bt: 4.11.1935.
181
başlamıştır. Burada iken, ifadesine göre, bir raslantı
sonucu Ethem ve Reşid ile tanışmıştır. Onların yardımlarıyla Hayfa’ya gitmiş,
bir gün Ethem’den gelen bir mektupta “artık zamanı geldi” denilerek Yahya’nın
dönmesi istenmiştir. Bunun üzerine Yahya Amman’a dönmüştür100®.
Burada adı geçen Manol, Ethem’in en güvenilir
adamıdır. Ethem, 1925’de Atina’dan Irak’a giderken, İzmirli bir Rum olan bu
adamı da yanında götürmüş ve Paris, Nis, Mısır, Suriye, Irak ve Yunanistan ile
olan haberleşmesini Manol aracılığıyle yapmıştır. Ethem 1935 yılı başlarında
Manol’u Tüccar sıfatıyla Beyazıt, Dersim ve Diyarbakır’a göndermiş. O’da
Kürtlerle anlaşarak T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde kürtlerden oluşan gruplar
meydana getirmiştir. Yine Çerkeş Ethem tarafından Haziran sonu yada Temmuz
başında Yunanistan’a gönderilen Manol, Çerkeş Eşref, îstefoboyukas ve Mustafa
Karok ile gizli ilişkiler içine girmiştir. Atina Elçiliği de, adı geçen
Manol’un son suikast işinin faal üyesi olduğunu belirlemiştir1009.
1936 yılı
içinde Ethem, bu suikast olayı ile ilgili olduğu gerekçesiyle Şark- ül Ürdün
Hükümetince tutuklanmış, kısa bir süre sonra da salıverilmiştir1010
Halep’te çıkan Vakit Gazetesi 17 Teşrin-i Sani
(Kasım) 1935 tarihli sayısında, Çerkeş Ethem’den Beyrut’ta Çerkeş Kazım’a gelen
bir mektup yayınlamıştır. Mektupta, kendisini Atatürk’e yapılan suikast
girişimiyle katiyen ilgili olmadığını, Türkiye’de tuttuklananların hiç birisini
tanımadığını ve hiç bir amaçla kimseyi Türkiye’ye göndermediğini yazan Ethem,
Şark-ül Ürdün polisinin incelemeleri de bunu ortaya koyduğu için serbest bırakıldığını
söylemiştir.
Ethem, mektubu yayınlandıktan sonra gazetenin
sorumlu müdürü Nuri Genç’e yazdığı bir başka mektupta ise bu suikast
meselesinin Atatürk’ün hayal ürünü olduğunu, bu gülünç söylenti ve sonucundan
onun yakınlarının bile büyük üzüntü duyduğunu belirtmiştir. Ethem’e göre
“Atatürk’ün bu iftirayı atmasındaki sebep ise milletin onun varlığına büyük
önem verdiğini dış dünyaya duyurmak ve aynı zamanda kendisine karşı
bağlılığının sarsıldığını hissettiği muhalefetin daha doğrusu dalkavuklarının bağlılıklarını
sağlamaktır”, Her şeye rağmen, eski dostuyla tarafsız bir heyet huzurunda
mahkeme olabileceği bir zamanı bekleyerek teselli bulduğunu söyleyen Ethem,
Atatürk’ün affedilmesini milletten istemek suretiyle aralarındaki en büyük
farkı ortaya koyduğu düşüncesindedir. Zira Ethem, “pek çok hatanın ondan çok
onu şımartan dalkavuklarda olduğu ve
1008 Haşan
RızaSoyak, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul: Yapı Kredi Bankası
Yayınları, 1973, s. 378.
1009 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/D 2, Bt: 10.1.1933.
1010 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 4/D 7; Tan Gazetesi, 1.7.1936.
182
Atatürk’ünde bir çeşit dalkavuk olduğu”
düşüncesindedir1011.
Ethem tutukluluk hali sona erdikten sonra da
faaliyetlerine devam ederek, Türkiye aleyhinde bir takım beyannameler
bastırmış, komşu illere ve kendisiyle aynı durumda olanlara dağıtmaya
başlamıştır. Beyrut postanesine de gizlice bu beyannamelerden gönderilmişse de,
hükümet tarafından toplattırılmıştır1012.
Türk-İtalyan ilişkilerinin en soğuk dönemini
yaşadığı günlerde Ethem ve Reşit, Emin Broski1013 ile birlikte
İtalyanlarla ilişkiye geçmişlerdir. Reşit şubat 1936’da Kudüs’e giderek
Abdülkadir Kemalî101 4 ve bir iki çerkes ileri geleni ile görüşmüş
ve Atatürk’ün aleyhinde yazdığı bir beyannameyi güvendiği kimselere Brindizi
yolu ile Amman’da dağıttırmıştır. Beyannamenin çoğu kos helvası satan
Arnavutlara verilmiş, bunlarda helvayı bu beyannamelere sararak halka
dağıtmıştır. Abdülkadir ve Reşit’in bu beyannamelerinden biri Ohannes Serkisyan
adında bir Taşnaksutyun’ın adına gelmiştir. Pazarcık ve çevresinde ise Lampat
Yakup, Ömer ve Serkisyan tarafından dağıtılmıştır1016.
Ethem ve Reşid’in Atatürk aleyhindeki bu
çalışmalarına son vermek isteyen T.B.M.M. Hükümeti, bu sırada Türkiye’nin
dostluğunu kazanmak isteyen Emir Abdullah’ın durumundan da yararlanarak, Kudüs
Konsolosluğu aracılığı ile resmî bir girişimde bulunmuştur.
Konsolos, Hariciye Vekâletinden aldığı talimat
üzerine Emir Abdullah’ı Amman’daki sarayında ziyaret ederek durumu kendisine
anlatmış bunun üzerine Emir, Başvezir İbrahim Bey’i yanına çağırarak bu
adamların Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine son verilmesi için kesin önlemler
alınması, devam ettikleri takdirde ise Şark-ül Erden’den çıkarılmaları yolunda
emir vermiştir. 5 Nisan 1938’de konsolosluğa telefon eden Emir, Amman
Mutasarrıfının Ethem ve Reşit’i yanına çağırdığını kendilerine şiddetli
tebligatlarda bulunularak taahhüt senedi istendiğini, Reşit’in kabul ettiğini
ancak Ethem’in bu senedi vermemek için ortadan kaybolduğunu ve buldurulması
için polise emir verdiğini bildirmiştir1016.
1011 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/D 5-6-7, Bt: 11 K.E. 1935.
1012 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 4/D 7.
1013 Emin
Broski Şeyh Sait’in oğullarından biridir. Bkz. EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn:
F 13.
1014 Adülkadir
Kemalî (Örgütçü), Bu bilgileri Türkiye’ye vermiş olup firariler arasındadır ve
yazar Orhan Kemal’in babasıdır.
1015 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 10/B 4.
1016 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 7/F 7, Bt: 7.1.1938.
183
Ethem aynı gece, en yakın akrabalarına bile
gideceği yeri söylemeden Amman’dan ayrılmıştır. İstihbarat görevlisi Giritli
Balıkçı Hüseyin’in kardeşi Şaban’ın verdiği bilgiye göre; ismi belirlenemeyen
bir arkadaşı ile Rodos’ta görülen Ethem buradaki eski Cemaat-ı Islâmiye Reisi
Ahmet Hoca’nın yardımıyla buraya ait kütüphanenin odasında kalmıştır. Şaban
Bey, istenildiği takdirde Ethem ve arkadaşının diri veya ölülerini getirmenin
mümkün olabileceğini söyleyerek bu yolda emir beklediğini bildirmiştir"*017
Bu arada Ethem, Ankara’da Başbakan Celal
Bayar’a bir mektup yazarak, onun Ismet’in yerine başbakan olmasından dolayı
duyduğu memnuniyeti dile getirdikten sonra, Cumhuriyet Gazetesinde çıkan
Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal durumunun mükemmelliği ile ilgili
haberlere karşıt görüşlerini örneklerle dile getirerek, bunların Yunus Nadi
Bey’in sanat eseri olduğunu ileri sürmüştür.
“Kemalizm
rejiminin Türkiye’yi dünya haritasından çıkarmak isteyen düşmanlarının hesabına
imişcesine, kardeş cemaat arasında Türklük, Kürtlük ve Çerkeslik gibi nifak
tohumları serptiğini, Kürdistan’da çıkan isyanları bastırmak isteyen Ankara
hükümetinin üç defa seferberlik yapmak zorunda kaldığını, Dersim’de akan
kanların henüz kurumadığını, Ankara diplomasisinin başta Lozan Antlaşmasında
açık liyakatsizlikler gösterdiği gibi Musul ve Elcezire gibi, zorunlu olmadığı
halde yaptığı fedakârlıkların sırıtıp durduğunu”
söyleyen Ethem, Türkiye, Irak, Iran ve Afgan
devletleriyle yapılan anlaşmanın ise “Türkiye ve Şarkıkarip için pek faydalı ve
esaslı bir antlaşma ve şerefi daha ziyade Ankara’ya ait bir emrivaki olduğunu
söyleyenlere rastladığını” iddia etmiştir.
Atatürk’ün kendisi için “şeytanı affederim de
Ethem’i affetmem” demesini ise zamane dalkavuklarının telkinleriyle
olabileceğini söyleyen Ethem, aynı mektupta Celal Bayar’a bir dizi tekliflerde
de bulunmuştur. Buna göre;
“1. Vatanda mühim bir unsuru
asli olan Kürt kardaşlarımız çok kanlı hatıralarla kolay kolay itimat hasıl
edemeyecek bir hale geldiklerine nazaran bunlara Ingilizlerin makul delaletiyle
Arapların Irak Kûrdistanına verdikleri imtiyaz nispetinde bir idare vermek.
2. Türkiye heyeti içtimaiyesini teşkil eden diğer kardeş cemaata
müsavatı hukuk vermek bu meyanda intihabatta temsili nisbi hakkını bahşetmek
(nitekim Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlar hakkında kabul edildiği gibi).
1017 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 7/C 1, Bt: 23.1.1938.
184
3. Bilakaydışart (Çerkeş
Ethem müstesna olmak üzere) bir aff-ı umumi ilân ederek dağdaki ve hariçteki
muhalefeti, vatandaşları muzur ve atıl bir halden vatana nafi olacak bir
vaziyette toplamak.
4. Milletin iktisadiyâtını,
maddiyâtını tezelzüle uğratan ve birçok suistimallata kapı açan inhisar
şirketlerinin hattilazamına göre tenkis etmek suretiyle ithalat ve ihracatta
halkın menfaatini mucip olacak bir vaziyete sokmak1018."
1938’de Yüzellilikleri kapsayan affın ilân
edilmesinden sonra Reşit Af Kanununun Cumhuriyet Hükümetinin kendilerinden
korkması dolayısıyla çıkarıldığını söylemiştir1010. Kanun çıkmasına
rağmen ülkeye dönmek üzere herhangi bir başvuruda bulunmayan Reşit ve Ethem,
bunun sebebini kendilerinden soranlara, şahıslarına resmî bir makamdan tebliğ
yapılmamış olduğunu ve aftan haberleri olmadıklarını söylemişlerdir1020.
Diğer kardeşleri Tevfik ise 1939 haziranında ülkeye dönerek Bandırma’da
yerleşmiştir1021.
Nitekim Çerkeş Ethem’in, bilhassa Almanların
Yunanistan’a saldırdıkları ve mihver elemanlarının Irak ve Suriye’de geniş
ölçüde faaliyette bulundukları sırada dikkati çekici hareketleri sezilmiş ve
yanında Hoybuncu Kürtlerden Emin Broski olduğu halde Türkiye’de karışıklıklar
düzenlemek ve doğu illerinde tahrikler yapmak amacıyla Suriye ve Irak sınırları
civarına sokulma girişiminde bulundukları haber alınmıştır.
Ethem ve Emin Broski 1941 Mayıs ayı içinde
Amman'dan Şam’a gelerek Suriye’ye geçmek için Fransız makamlarına başvurmuşlar,
olumlu cevap alamayınca tekrar Amman’a dönmüşlerdir. Onların bu durumlarını
gözönüne alan Cumhuriyet Hükümetinin isteği ile Kudüs Konsolosluğu Şark-ül
Ürdün Hükümeti nezdinde yaptığı girişimlerle bu ikisinin Amman’da
tutuklanmasına sağlamıştır1022.
Ethem ve Broski hapishanede iken kendilerine
özel gıda verilmesi için başvurmuşlardır. Reşit ise her cuma kardeşini ziyaret
ederek yiyecek ve çamaşır götürmüştür1023. Kardeşinin tutuklanmasına
çok kızan Reşit, Kudüs’te Büyük Britanya Yüksek Komiseri ile mutemedine iki mektup
yazarak durumu
1018 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 8/D 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12, Bt:
3.1.1938; Adı geçen mektup oniki sayfadan oluşmaktadır.
1019 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/B 7, Bt: 30.8.1938.
1020 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/A 10.
1021 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 11.
1022 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 10.
1023 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 11/B 11.
185
protesto etmiş ve;
“Ethem’in...
hapsedilmesinin hayretle karşılandığını, Türkiye’nin hatırı için Çerkeş Ethem
derecesinde hizmet edenler değil bir kedinin dahi hapsinin caiz olmayacağı,
zayıf ve ihanetle tanınan ve hiçbir şekilde güven vermeyen Ankara Cumhuriyeti
ileri gelenleri ile anlaşma yapılmaması hakkındaki uyarıların dikkate
alınmadığı ve kendilerinin Ankara şapkasına tercih edildiğini1024”
söylemiştir.
Bu arada Şark-ül Ürdün Başvekili Tevfik Paşa
Kudüs Konsolosluğuna telefon ederek Ethem ve Broski’nin Türkiye’ye karşı ciddi
bir suikast niyetiyle kaçmaya girişecekleri düşüncesi kuvvetlendiği için ve
savaş durumu dolayısıyla sahip olduğu yetkiye dayanarak savaş sonuna kadar bu
ikisinin tutuklu bulunmalarını emrettiğini söylemiştir 1025.
Tevfik Paşa’nın verdiği güvenceye rağmen resmen
Amman’da tutuklu olduğu bilinen Ethem’in, Suriye’nin îngilizler tarafından
işgalinden sonra Şam ve Halep’te görüldüğü yolunda haberler alınmıştır.
Ethem’in kıyafet ve isim değiştirerek Şam’a gelip buradaki Kürt ileri gelenleri
ile temaslarda bulunduğu Şam Konsolosluğunca haber alınıp, diğer kaynaklarlada
doğrulanınca durum Hariciye Nezareti’ne bildirilmiş ve verilen güvenceye rağmen
el altından gizlice faaliyete sevk edildiği anlaşılan Ethem’in durumunun
incelenmesi ve takip edilmesi istenmiştir1026.
Ethem ve onun gibileri izlemek için gerekli
olan bir otomobile dahi sahip olmayan Kudüs Konsolosluğu izlencenin
gerçekleştirilebilmesi için Amman’a gidip gelme yol masrafı olarak kırk
Filistin lirasına ihtiyaçları olduğunu Hariciye Vekaletine bildirmiş1027
ve Vekalet tarafından Konsolosluğa ikiyüz lira gönderilmiştir1028.
îngilizlerin Halep’e girmelerinden birkaç gün
önce Çerkeş Ethem Amman’dan Halep’e gelerek buradaki Humus Çerkeslerinden Halep
İstinaf Müdürü Umumisi ve Türk Hukuk Fakültesinden mezun Sefahattin Tamuh’un
evinde Halit, Münbiç Çerkeslerinden ölü Mahmut Nedim’in kardeşi Haşan
1024 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/B 2.
1025 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 3.
1026 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 10.
1027 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 5.
1028 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/B 14, Bt: 9.9.1944.
186
İstanbul’dan gelen Çerkeş İsmail ve daha bazı çerkeslerinde
katıldığı bir toplantı yapılmış ve bu toplantıda, Almanların Kafkaskayı
işgalleri halinde Çerkeslerle Azerbeycanlılara ve Gürcülere kendilerinden
oluşan federal bir hükümet sözü verdikleri için Türkiye ve Suriye’de bulunan
çerkeslerin Kafkasya’ya gitmelerini sağlamak için gerekli olan propagandanın
yapılması konusu görüşülmüştür1029.
Ayrıca Kudüs Konsolosluğu Amman’da Glop
Paşa’nın Çerkeş Ethem ile ilişkiye geçerek ona beşyüz Ingiliz lirası verdiğini
ve Kürdistan’da çalışmak için hazırlanmasını istediğini haber vermiştir1020.
Ethem’in serbest kaldıktan sonra kardeşi
Reşid’le birlikte yurda döneceği haberi üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
harekete geçerek, yurda girmelerini sakıncalı gördüğü bu kişilere pasaport ve
vize verilmemesini konsolosluklarına bildirmiştir1021. Emniyet Genel
Müdürüğü ise Başbakanlığa 11 Haziran 1942’de yazdığı yazı ile bu iki kardeşin
faaliyetlerini özetleyerek Ethem ve Reşit’in 3527 sayılı Af Kanununun 5.
maddesine göre Türk vatandaşlığından ikinci kez çıkartılmalarını istemiş 1032
ancak, böyle bir uygulama yapılmamıştır.
Genel aftan önce ülkeye dönme koşulu olarak,
daha önce belirttiğimiz ve Celal Bayar’a sunulan mektubunda yer alan düzeltim
isteklerinin fiilen uygulanmasını öne süren1022 Çerkeş Ethem aftan
sonra ülkeye dönmeyi “alınlarındaki hain lekesinin haksızlığı nedeniyle
istemediğini ifade ederek asla günahkar olmadığını, hayatına gurbette devam
edeceğini ve gurbette öleceğini, pek çok hatasının olduğunu ama asla vatan
haini olmadığının belirlenmesini1024” istemiştir. Oysa belgelerdeki
gerçek bambaşkadır. Çerkeş Ethem ülkeye dönebilmek için ilki 1942, İkincisi de
1947’de olmak üzere iki başvuruda bulunmuş ve her ne kadar Af Kanunu gereğince
ülkeye dönebilmesi mümkünse de, ülke aleyhine faaliyetleri devam ettiğine dair
şüpheler olduğu
1029 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/B 3, Bt: 13.10.1941.
1030 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/D 12, Bt: 5.4.1944. Ünlü İngiliz
casusu Lavrens’ın yetiştirmelerinden olan Glop Paşa, İngiliz Ordusunda yedek
binbaşı rütbesini taşımakla birlikte o dönemde Tümgeneral rütbesiyle Şark-ül
Ürdün Hükümeti’nin Ceyşülarabi denen tümeninin ve çöl kuvvetlerinin
kumandanlığını, ayrıca Şark-ül Ürdün’in Emniyet Müdürlüğünü yapmaktadır. Arap
aşiretleri üzerinde büyük nüfuzu olan Glop Paşa’ya Araplar arasında “Ebu
Huneyk” lakabı verilmiştir.
1031 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 11/E 1, Bt: 21.4.1942.
1032 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/A 11-12.
1033 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/C 5, Bt: 14.4.1938.
1034 Cemal
Kutay, Ç.E.D., c. 2, s. 314-315.
187
için, bu iki istek de reddedilmiştir1033.
Çerkeş Ethem, sürgünde geçirdiği ihanet dolu
yaşamının son günlerinde susmayı ve sessiz kalmayı tercih etmiş1036 ve
21 Eylül 1948’de ölmüştür1037.
Reşit ise, geveze ve budala olan doğasıyle,
aleyhte atıp tutmaya devam etmiştir1033. Ülkeye dönme istekleri
kabul edilmediğinden olsa gerektir ki 1948’de Reşit’in kızgınlığı daha bir
alevlenmiştir. Bu kızgınlık onun İsmet İnönü’ye1039 ve Doğu Ürdün
Kralı Haşimî Abdullah’a1040 gönderdiği mektuplarda açıkça
görülmektedir. Reşit’in içinde bulunduğu ruh halini göstermesi açısından bu iki
mektubu aynen veriyoruz.
“Irkı
belirsiz olduğu kadar seciyesiz ve milletini tahkir için kendi heykelini
diktirmekle kalmayarak onu şehidler rengine boyayan korkak zalim Mustafa Kemal
Paşa’yı ilk sahte Türk Cumhurbaşkanı olarak alkışlamış bulunan Türkiye’nin
şimdiki Cumhurbaşkanı Hain İsmet İnönü’ye;
Ey Eski
Arkadaş,
İrtikap
ettiğiniz sahtekârlıklar ve hainlikler dolayısıyle Türk olmadığınız hakkındaki
ilk teşhislerimi teyid eder ve şu hallere teessüf ederim. Bir çeyrek asırdan
beri milletin dinine ve diline durmadan tecavüz ettiniz. Bu yüzden milletin
laneti siz soysuza teveccüh etti. Ayrıca harp mücrimi olarak, yemek için
serçeyi çağırırcasına Kral Haşimî Abdullah’ı kendinize cezbettiniz.
Yaptığınız
zulümler dolayısıyle Harp meydanlarında sizinle çarpışmayı itiyad edinmiş olan
Kürtleri size yardım eden yabancı devletler sayesinde mağlup ettiniz.
Nutuklarınızda (hükümetimize isyan eden Kürtleri tenkil ettik. Onlar milli bir
gayret sarfile değil dini irtica dolayısıyle isyan etmişlerdir) dediniz. Bu
sözler Kürtlerde öç alma duygusunu kuvvetlendirmekten başka bir tesir
yapmamıştır.
Moskova
Hükümetinin devletinize husumeti dolayısıyle Kürtlerin eline geçen şimdiki
müsait fırsatı göz önünde tutarak, yerinizi terk etmenizi ve iktidarı milletin
itimadına daha fazla haiz kimselere teslim eylemenizi istiyorum. Tâki Yeni
hükümet derhal Kürt mekteplerinin açılmasına ve Kürt diliyle tedrisat
yapılmasına imkan
1035 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 3.
1036 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/E 1, Bt: 3.11.1945.
1037 Cemal
Kutay, Ç.E.D., c. 2, s. 318.
1038 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/E 1, Bt: 3.11.1945.
1039 EGM
Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 13, Bt: 21.3.1948.
1040 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 11, Bt: 10.4.1948.
188
hazırlasın.
Kürt kinini teskin için yegane çare budur. Böylece Amerika Birleşik
Devletlerinin dostluğuna layık bir hükümet iktidira geçmiş olur.
Böyle olmazsa
Filistin Araplarına yardım için gönüllü göndermek riyakarlığınız İslâm alemini
kandıramaz.
Bu Mektubun
içinde Kral Abdullah hazretlerine sunmuş olduğum 1/2/1948 günlü mektubun
suretini gönderiyorum. Bu mektup bütün beşeriyeti ilgilendiren tarihi bir
vesikadır.
Bu mektubu
iyice terceme etmeniz lüzumunu bildiyorum. Eğer delice yapılan inkılabınız
yüzünden memleketinizde iyi terceme yapacak Arap kalmadı ise onu, iyi Türkçe
bilen Kral Abdullah’ın elçisine terceme ettiriniz. Son söz olarak zulmünüze
nihayet vermenizi bize yaptığınız hıyanetten beri durmadan sizi tekzib eden
hadiselerden ders almanızı istiyorum.
21/3/938
Osmanlı Ordusu Sabık Ümerasından ve Ankara Birinci Millet
Meclisinde Saruhan
Mebusu Çerkeş Reşid
İmza1041”
“Doğu Ürdün
Kralı Haşimi Abdullah Hz.
Ispanya’ya
düşmüş olan Kommünizim kıvılcımı Franko’yu yarattı. Franko Kommünizmle içli
dışlı olup onu iyice tanıdıktan sonra hakkından geldi. Fakat Kommünizmin
doğmasının başlıca sebebinin Çarların zulmü olduğu unutulmadı. Aynı zamanda
Çarların devletler hukukuna -Böyle bir hukuk varmış gibi- aykırı olan zulüm ve
işkence ile Dünya devletlerinin bigane kalmış olduğundan ders aldı. Kommünizmi
destekleyen Moskova’daki ideoloji kaynağının da kolay kolay zayıflanamayacağını
da anladı ve herşeyden önce memleketten zulmü ve fena idareyi kaldırdı. İşçi
zümresini terfih etti. Hatta sosyalizmin bazı mutedil dileklerini tahakkuk
ettirdi ve böylece yıkıcı kommünizme karşı koymak imkanını buldu.
Franko
Hükümetinin size, kommünizimle mukaddes kitaplar gereğince fiiliyatla savaşmak
gereğini bildirmiş olduğunu öğrenince çok memnun oldum. 1/2/948 tarihinde size
sunduğum ve bütün beşeriyeti ilgilendirdiği için bir suretini İspanya
Hükümeti’ne yolladığım mektupta da böyle bir şeyi beklemek gerektiğini
kaydetmiştim.
1041
Efendim,
EGM
Arşivi, Dn:
12222-57/6, Bn: 12/G 13, Bt: 21.3.1948.
189
1914’te
Arapların Osmanlı Devleti’ne karşı yaptıkları haklı isyandan sonra
Türkiye’nin düştüğü acıklı durumdan ders alarak Kürtlere kommünizmin nüfuz
edebileceğini kavrayan Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile nasıl
anlaştığınıza hayret ediyorum. Bu adamın Çar Nikola’nın bütün ailesiyle
birlikte benzinle yakılmasından ders almamış olduğunu, kendisine 21/3/948
tarihinde gönderdiğim ve size bir suretini sunduğum mektubumda da arzetmiştim.
Evet bu adamla nasıl anlaşmış olduğunuza hayret ediyorum.
Müttefikiniz
İsmet İnönü ırkı meçhul, akıl hastasıdır. Hitler’den fazla harp suçlusu olan
Ankara Devleti’ne asaletiniz boyun eğmeye nasıl razı oldu. Kommünist
Moskova’nın daha vahşi olduğu ileri sürülüyorsa Rusya’daki Alman esirlerinin
serbest bırakılmış ve herbirinin üç dört çocuğu olmuş bulunduğunu hatırlatırım.
Vatansever neşriyatından azrailden korktuğu kadar korkan Ankara’nın hesabına
ben, daha ne kadar zaman hükümetinizin baskısı altında yaşayacağım.
İngiltere,
Türkiye’yi bizim gibi siyasi mültecilerle tehdit ederek kendi menfaatlerini
sağlıyor. Bu, İngiltere siyasetinin bir sırrıdır. Bu devlet aynı zamanda bu
sırrı maskelemek için bize her çeşit zulüm yapmaktan çekinmez. Fakat dünyada
adalet bulundukça bu sır zulümle örtülemez. 1/2/948 tarihli mektubumda
arzettiğim üzere bize yapılan zulüm Mustafa Kemal Paşa’nın hasta oluşu, General
Harrington’un zulmü ve Venizelos’un kurnazlığının eseridir. Bu sebeple 1/2/948
tarihli mektubumda arzedildiği vecihle Mister Atlee Hükümetinin sizinle el
birliği yaparak üstümüzdeki baskının artırılması adalete aykırıdır. İngiliz
Hükümetinin, adaleti tatbik ederek hain Ankara Hükümeti’nin Lozan Sulhu
şartlarına aykırı olarak gasbettiği ve 20 yıllık varidatiyle birlikte 100
milyon küsür altın lira tutan servetimin istirdadına çalışmasını isterim. Atlee
bunu yaparsa büyük bir adalet olur ve kommünizme karşı kuvvetli bir propaganda
vücut bulur. Bu hususun ihmali beşer hukukuna ihanet olduğu gibi birleşik
Amerika Hükümeti’nide lekeler.
10/4/948.
Osmanlı Ordusu Sabık Ümerasından ve Ankara Birinci Millet
Meclisinde Saruhan Mebusu Çerkeş Reşid
İmza1042
1949 yılı içinde bilinmeyen bir nedenle
Amman’da tutuklanan Çerkeş Reşid kısa bir süre sonra serbest bırakılmıştır 1043.
1950 yılına gelindiğinde Reşid’in oğlu Aytek (Say) Bey, Cumhurbaşkanı Celal
Bayar’a başvurarak, babasını ülkeye getirmek için izin istemiş1044
ve kendisine Ankara Valiliğince 13
1042 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 11, Bt: 10.4.1948.
1043 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/G 5, Bt: 9.4.1949.
1044 Halit
Çapın. “Çerkeş Ethem’in Yiğeni Aytek”, Milliyet Gazetesi, 18 Temmuz
1982.
190
Haziran 1950 gün 362/225563 numaralı pasaport
verilerek izin isteği onaylanmıştır^Daha sonra Amman’a giden Aytek Bey Reşid’i
ülkeye getirmiştir.
Çerkeş Reşid 2 Eylül 1950’de Balıkesir
Bandırma’da Şehzadeler Sokağı’nda oturan diğer oğlu terzi Hakkı Burcu’nun
yanında yerleşmiştir 1048 İçişleri Bakanlığı ülkeye dönen Reşid’in
beraberinde aleyhte bir takım yazılar sokmuş olabileceğini göz önüne alarak,
yurt içinde yapacağı gezilerde kimlerle ilişkiye geçtiğinin incelenmesini ve
zararlı faaliyetlerinin bildirilmesini isterken bu takibin Reşid’e
sezdirilmeden yapılmasını aksi takdirde onun durumu abartabileceğinin mümkün
olduğunu söyleyerek bütün illeri uyarmıştır1047.
Ülkeye döndükten sonra kayda değer bir
faaliyeti bulunmayan Çerkeş Reşid kısa bir süre sonra, 1951 yılı Eylül ayında
ölmüştür1048.
Kuşçubaşı Eşref.- listenin 60. sırasında olan Eşref, 1873 İstanbul
doğumludur. Abdülhamit’in kuşçubaşılarından Mustafa Nuri Bey’in oğludur. Kuleli
Askeri Lisesi’nde okurken politikaya karıştığı gerekçesiyle Edirne’ye sürgüne
gönderilmiş, ancak üç yıl sonra dönebilmiştir. Avrupa’da yaşadığı sürece Yeni Osmanlılar ile ilişki kurmuş, 1907’de de İ.T.’ye girmiş ve cemiyetin
fedailerinden biri olmuştur. Edirne’nin kurtuluşunda rol alan Eşref, Trakya’da
kurulup 53 gün yaşayan Garbi Trakya Cumhuruyeti milislerinin komutanlığını ve
Teşkilât-ı Mahsusa’da Erkânı Harp Kaymakamı Süleyman Askerî’nin yardımcılığını
yapmıştır. Arabistan’da İngilizlerle çarpışırken yakalanan Eşref,
salıverildikten sonra Salihli’deki çiftliğine gitmiş, Çerkeş Ethem ile
işbirliği yapmıştır. 1040
Ülkeden ayrıldıktan sonra Atina’ya yerleşen
Eşref, eşi Pervin Hanım’ı da yanına almaya çalışmıştır 1°5°.
Haşan Hicabi Bey tarafından, kardeşi Hacı Sami
ile birlikte İttihatçılar hesabına çalıştıkları ve diğer muhaliflerle ilişkiye
geçmedikleri belirtilmişse de1051 1927 yıyına kadar
Ethem ve Reşid’le haberleştikleri daha önceki
1045 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/G 6.
1046 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/A 5.
1047 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/A 3.
1048 EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/A 11.
1049 Soysal,
150'likler, s. 280.
1050 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 1/B 11, Bt: 25 K. E. 1341 (1925).
1051 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/A 8, Bt: 4 Eylül 1927.
191
belgelerimizle kanıtlanmıştır.
Bu işbirliği, 1927’den sonra Türkiye dışında
bulunan Çerkeslerin Ethem ve Eşref taraftarları olmak üzere ikiye ayrılmasından
sonra bozulmuş ve Ethem taraftarlarından Kel Kadri’nin Eşrefe suikast
düzenleyerek elini sakatlaması ile sonuçlanmıştır. Olayın ardından Eşref
Girid’e, Kel Kadri de bir başka adaya sürülmüştür. Reşit ile Ethem’in
Almanya’ya gitmelerine de bu olay sebep olarak gösterilmişse de, firarilerin
gerçek amaçlarını gizlemek için böyle bir olayı kasıtlı olarak düzenlemiş
olabilecekleri de gözardı edilmemiştir1^2.
Girid’e yerleşen Eşref, ailesi için limana
yakın bir yerde bir ev ve dokuz dönüm bahçe satın almış, 1°53
kayınbiraderinin maddi yardımlarıyla ve bir Rum’la ortaklık kurarak sabun
fabrikası açmış, ancak zarar edince kapatmak zorunda kalmıştır1054.
Adada kaldığı süre içinde Türkiye karşıtı
tavrını sürdüren Eşrefin, 1930 yılında, üç yüz kadar arkadaşı ile Kuşadası
sahillerinden Türkiye’ye gelerek buralardaki hilafet taraftarları ile birleşip
dinsel bir ayaklanma çıkarmaya çalıştığı bir Rum’dan haber alınmıştır 1055.
Aynı yıl içinde Türkiye’nin Dahiliye Vekâleti çeşitli vilayetlere gönderdiği
yazılarla, Eşrefin satın aldığı ve Arnavut bayrağı taşıyan bir yatla Akdeniz ve
Suriye sahillerinde ticaret yapmak bahanesiyle Türkiye limanlarına sokulmak ve
sahillere kaçak eşya ve girmesi yasak bazı kişileri sokma çabasında olduğu
haber verilerek, dikkatli olunması istenmiştir1056
Yüzellilikler için af kanununun çıkmasından iki
yıl önce, yaptıklarından pişmanlık duyarak Atatürk’e mektup yazan Eşref,
hatalarını kabul etmekle birlikte hain olmadığını ve Çerkeş Reşid’in
çalışmaları ile ilgisi bulunmadığını iddia ederek, affedilmesini istemiştir1°57.
Kuşçubaşı Eşref, aftan uzun süre sonra ülkeye
dönmüştür.
Kuşçubaşı Eşrefin Kardeşi Hacı Sami.- Yüzellilik listeye 61 numarayla girmiştir. Ağabeyi gibi
Teşkilât-ı Mahsusa’ya katılmış, Birinci Dünya
1052 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn:3/B 5, Bt: 8 Temmuz 1929.
1053 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 1/B 13, Bt: 27 Ocak 1927.
1054 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/A 8, Bt: 4 Eylül 1927.
1055 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn:3/B 7, Bt: 25 Ocak 1930.
1056 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 3/C 5, Bt: 17 Nisan 1930.
1057 EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 1/D 1, Bt: 14 Eylül 1936.
192
Savaşı’nda bu örgütün bir ajanı olarak, Iran ve
Türkistan’da ayaklanmalar çıkartmakla görevlendirilmiştir. Koyu bir Enver Paşa
hayranıdır. Enver Paşa öldürülünce bir süre Iran ve Irak’ta dolaşmış, daha
sonra Yunan işgali altındaki Salihli’ye gelmiş, ağbeyi Eşref ile birlikte,
Yunanlılara sığınan Çerkeş Ethem’in yanında yer almıştır1 °56.
Ulusal zaferin ardından kardeşi Eşref ile
birlikte Ethem’in yanındakilerden biri olarak önce Yunanistan’a giden Sami,
araları açılınca Girit’te yerleşmiş ve sabun ticareti ile uğraşmıştır1059.
Hacı Sami, hanedan üyelerinden sağlanacak para
ile sürgünde örgütler kurarak ve Türkiye’deki taraftarlarını faaliyete
geçirerek, Ankara ve İstanbul’da büyük karışıklıklar çıkaracağını iddia eden
Vehip (Paşa)’in desteklemesi ile Anadolu’ya çıkmıştır1060
Hacı Sami’nin Türkiye’ye girişi sırasında
Yunanlılar para, silah ve cephane vermişler ve karaya çıkmasına yardım
etmişlerdir. Bu yardımlarla donanan Sami, Girit’ten Atina’ya gelmiş,
beraberindeki beş kişi ile birlikte Sisam adasına geçmiştir1061.
Sisam’dan Kuşadası’na geçen Sami, Karaburun dağlarında jandarma ile giriştiği
çatışmada1062 1927 yılı içinde öldürülmüştür1065.
Yüzbaşı Küçük Ethem.- 62 numarayla Yüzellilik listeye giren İzmirli sabık Akhisar
Kumandanı1064 Küçük Ethem İzmir doğumludur. 1322 (1906)’de
Harbİye’den mezun olmuş ve Birinci Dünya Savaşı sırasında çeşitli kıtalarda
görev yaparak yüzbaşılığa kadar yükselmiştir. Milli Mücadele sırasında Akhisar
Cephesinde kumandanlık yapmış sonra da Çerkeş Ethem kuvvetlerine katılarak
düşmanla birlikte Türkiye’den ayrılmıştır.
Midilli’de Yunanlıların Çerkeslerden
oluşturdukları milis alaylarında görev alan Küçük Ethem1065
Çerkeş Ethem ve arkadaşları ile çalışmış 1000 Tarikâtı
1058 Soysal,
150'likler, s. 281.
1059 EGM
Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/B 1, Bt: 31 Ağustos 1927.
1060 EGM
Arşivi, Dn: 12222-61, Bn: 2/B 11, Bt: 23 Haziran 1932.
1061 EGM
Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/B 4, Bt: 8 Eylül 1927.
1062 Soysal,
150’likler, s. 281.
1063 EGM
Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/B 4, Bt: 8 Eylül 1927.
1064 T.G.,
31 Mayıs 1938.
1065 EGM
Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/G 11, Bt: 13 Kasım 1943.
193
Selâhiye Atina merkezi müdürü iken Avni paşa
ile anlaşmazlığa düşerek bu görevden alınınca Ethem ile de arası açılmış ve
1927 yılından sonra Eşref grubuna katılmıştır1 °67.
Yunan vatandaşlığına geçen Küçük Ethem, Atina
belediyesinin harita şubesinde çalışmış ve Yunan Harbiye Nezareti’ne
başvurarak, Anadolu’da Yunanlılara iltica ettiği sırada bir alayın teçhizat ve
mühimmatını da beraber teslim ettiğinden, ayrıca Midilli’deki çetede de görev
aldığından bahsederek kendisine Yunan askeri kaymakamı rütbe ve dedecesinden
emeklilik hakkı verilmesini istemiştir1088. Emeklilik hakkı isteyen
Küçük Ethem Yunan belediyesinde 3500 drahmi aylıkla çalıştığı sırada 1069,
Yunanistan aleyhinde casusluk ve Köylü Refet’e muhbirlik yaptığı ileri
sürülerek belediyedeki görevine son verilmiştir1070. Araya adam
koyan Ethem, işine geri dönmüştür1071.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki 1930 tarihli
Dostluk Anlaşması’ndan sonra eskisi kadar yardım göremediğinden yakınmış olan
Ethem, bu tarihten sonra Yunanistan’da kalmak istememiş, Suriye’ye gitmek amacı
ile Suriye başvekili ile Fransız Âli komiserine gönderdiği mektuplarda
babasının da Suriyeli olduğundan bahsederek, Suriye’ye kabulünü istemiştir.
Fransız lejyonlarında Osmanlı ordusundaki
rütbesine eşit askeri bir görev alabilmek amacıyla Suriye’ye gitmek istediği
anlaşılan Ethem, kabul edilmesine rağmen Yunanistan’dan ayrılmamıştır1
°78.
1933 yılında çıkarılması planlanan affa
yüzerliklerin de dahil edeleceği söylentileri karşısında Rum göçmenlere
“Türkiye’de bu kere yapılacak affı umumiye kapılarak sakın avdet etmeye
kalkmayınız. Zira Kemalist idaresi muvakkattir. Yakında bizler yeni bir inkılap
yapacağız, o zaman gelirsiniz” diyen Ethem, Dahiliye Vekâliti’ne yazdığı bir
mektupta ise “... büyük Reisicumhurumuz’un işaret ve emrettiği yolda terakki,
teceddüt, tekamül ve saadet yollarında yürümeyi kendime bir şeref, bir vecibe
bilirim...” diyerek affını istemiştir1078
1066 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 1/F 5, Bt: 28 Temmuz 1932.
1067 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 1/B 14, Bt: 20 Şubat 1927.
1068 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/G 11; 2/G 12; 2/A 4.
1069 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/A 11.
1070 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 3/E 7.
1071 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/A 3, Bt: 21 Haziran 1933.
1072 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/G 12, Bt: 13 Kasım 1943.
1073 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 1/G 13, Bt: 11 Eylül 1933.
194
Ethem Yahya’nın Türkiye’ye dönüşü 1938 affından
sonra olmuştur.
Düzceli Mahmut oğlu Sami.- Yüzellilik listenin 63. sırasında yer almıştır. İstanbul
Eczacılık okulu mezunlarındandır. Ulusal Mücadelinin başlangıcında Çerkeş
Ethem’in yaverliğini yapmış olan Sami, onlarla birlikte Yunanistan’a sığınmış,
daha sonra Ethem ve kardeşlerinden ayrılarak Mısır’a gitmiştir. Mısır’da
çeşitli eczanalerde çalışan Sami, en son Atıf Tevfik Eczanesi müdürlüğü
yapmıştır107^.
Ethem’den ayrıldıktan sonra olumsuz bir tavır
içine girmeyen Sami, Düzce’deki emlâkinin tasviyesi için çalışmış, ancak bir
takım güçlüklerle karşılaşınca Dahiliye Vekâletin’e 21.1.1936 tarihli bir
mektup göndererek kendisine yardım edilmesini istemiştir^075.
Af Kanunu’ndan sonra Türkiye’ye dönmeyen Sami
1940 yılında Başbakanlığa müracaat ederek kendisine vatandaşlık ilmühaberi ve
pasaport verilmesini istemiştir. Bazı sebepler ileri sürerek Türkiye’ye
dönmeyeceğini söyleyen Sami’nin bu isteği, 3527 sayılı Af Kanunu’nun amaçlarına
aykırı olduğu için kabul edilmeyerek, kendisine Türkiye’ye döneceği zaman
pasaport verilebileceği bildirilmiştir^075.
Sami Açokomit’in ölüm ilmühaberinde 17 Nisan
1946’da Kahire’nin Gize şehrinde öldüğü yazılıdır1077.
Burhaniyeli Halil İbrahim.- listenin 64. sırasında yer almıştır. Çerkeş Ethem’in
beraberindekilerden biri olarak Yunanistan’a gitmiş, Midilli’de yerleşmiş ve
Türkiye aleyhinde yalan yanlış haberler uydurarak Yunan zabıtasına hafiyelik
etmiştir. Daha sonra Edirne yakınlarındaki Kumçiftliği’nde bakkal dükkanı açan
İbrahim’in bu dükkanı Türkiye’ye gelip gidenlerden bilgi toplayıp Yunanlılara
vermek amacı ile kullandığı belirlenmiştir "I075.
Bir süre sonra Yunanistan’dan Halep’e geçen
Halil İbrahim, Kürt Dağı eski mebusu ve Hoybun üyelerinden Kör Resul ve ağabeyi
Hannan’ın yanına yerleşmiştir^070. Resul’ün emrinde olarak
Hoybun Cemiyetine katılan İbrahim,
1074 EGM
Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/D 7, Bt: 19 Şubat 1933.
1075 EGM
Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/F 1, Bt: 13 Şubat 1936.
1076 EGM
Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/F 10, Bt: 22 Kasım 1940.
1077 EGM
Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/F 14, Bt: 25 Mayıs 1957.
1078 EGM
Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/D 14, Bt: 12 Temmuz 1939.
1079 EGM
Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/C 6, Bt: 3 K. S. 1932.
195
Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde propoganda
yapmakla görevlendirilmiştir1080.
Ingiliz pasaportu ile seyehat ettiği belirlenen1081
Halil İbrahim, Af Kanunu’nun ardından Halep Konsolosluğuna başvurarak
pasaportunu kaybettiğini, parasızlık yüzünden ülkesine dönemediğini ve oğlunun
Hatay Merkez Bankasına yol parası gönderdiğini söyleyerek pasaport istemiştir1082.
Konsolosluk bu isteği Dahiliye Vekâletine iletmiş1088 ve Halil
İbrahim’e 21 Haziran 1939’da bir seyahate özgü pasaport verilerek, sınırda
gümrük kontrolü sırasında üstünün ve eşyalarının iyice aranmasını Balıkesir ve
Gaziantep valiliklerinden istemiştir1084.
Susurluktan Demirkapılı Hacı Ahmet.- listenin 65. sırasında yer alan Çerkeş Ahmet de Ethem
grubundandır. Türkiye’den ayrıldıktan sonra bir süre Yunanistan’da aleyhte
çalışmalar yapmış, daha sonra Suriye’ye yerleşerek, burada Çerkeş Şahin Beyzade
Ahmet, Kürt Mevlânzade Rıfat ve Bandırmalı Kazım ile ilişkiye geçmiş1085,
birlikte bir takım beyennameler hazırlayarak, Bandırma, Gönen, Balıkesir,
Susurluk ve Kirmastı çevresinde dağıtmayı başarmışlardır1088.
1932 yılında Halep’in Münbiç kazasına yerleşen1087
Hacı Ahmet hastalığı dolayısıyle belediye hastanesinde bir ay kadar tedavi
görmüş, daha sonra Kuneytire’ye, oradan da Şam’a geçmiştir1088.
Kuneytire, Hana, Halep ve Münbiç taraflarında
yardım toplayarak geçimine sağlayan Hacı Ahmet, 1935 yılı sonlarında Amman’a
geçmiş, Çerkeş Ethem ile arasında anlaşmazlık çıkınca Suriye’ye geri dönmüştür.
Suruye’de hastalığı artan Ahmet, Şam belediye hastanesine kaldırılmışsa da
burada ölmüş1089 ve Şam’daki Ahmediye Camii
mezarlığına gömülmüştür1090.
1080 EGM Arşivi, Dn: 12222-64,
1081 EGM Arşivi, Dn: 12222-64,
1082 EGM Arşivi, Dn: 12222-64,
1083 EGM Arşivi, Dn: 12222-64,
1084 EGM Arşivi, Dn: 12222-64,
1085 EGM Arşivi, Dn: 12222-65,
1086 EGM Arşivi, Dn: 12222-65,
1087 EGM Arşivi, Dn: 12222-65,
1088 EGM Arşivi, Dn: 12222-65,
1089 EGM Arşivi, Dn: 12222-65,
1090 EGM Arşivi, Dn: 12222-65,
Bn: 1/C 9.
Bn: 1/C 7,
Bt: 7 Temmuz 1934.
Bn:1/D5, Bt:
9 Mayıs 1939.
Bn: 1/D 7,
Bt: 1 Temmuz 1939.
Bn: 1/D 8,
Bt: 28 Haziren 1939.
Bn: 2/D 9,
Bt: 19 Ağustos 1939.
Bn: 2/D 7,
Bt: 1929.
Bn: 2/E 9,
Bt: 25 Aralık 1932.
Bn: 2/E 8,
Bt: 31 Ocak 1933.
Bn: 2/e 12,
Bt: 12 Temmuz 1935.
Bn: 2/E 14,
Bt: 12 Haziran 1935.
196
1.7. Çerkeş Kongresine Temsilci Olarak Katılanlar
66 numaradan başlayıp, 83 numaraya kadar olan
bu bölümde adı geçen kişiler İzmir’de düzenledikleri “Çerkeş Kongresi” ile bir
takım boş hayallere kapıldıkları gibi, Anzavur ile beraber çalışarak, Bandırma,
Kirmastı, Bolu, Düzce ve havalisinde isyan çıkarmışlardır.1091
Öyleki bu kongreyi düzenleyenler, İzmir’de 24 Ekim 1921’de Büyük Devletlerin
himayesini isteme hainliğini dahi göstereceklerdir.1092
Hendek kazasının Sümbüllü Köyü’nden Bağ
Osman.- listede 66. sıradadır. Çerkeş
Kongresine katıldığı için listeye alınmış, ülkeden ayrıldıktan sonra
Yunanistan’a giderek Kayalar kazasında kendisine verilen araziyi işleterek
geçimini sağlamıştır1092.
Çerkesler tarafından oluşturulan Vahdet
Cemiyeti üyeleriyle haberleşerek aleyhte çalışmalar yaptığı belirlenen Osman
1933’den sonra bu tutumunu değiştirerek içinde bulunduğu durumdan dolayı
cemiyet üyelerini suçlayıcı bir tavır takınmıştır. Ancak, emniyet tarafından
onun bu tavrı güvenilir bulunmamıştır1094. 1935 yılında Karaferye’ye
bağlı İskilip köyünde yerleşen Bağ Osman burada da tarımla uğraşmıştır1092.
686 tarafından affedilmeye layık görülmeyen1096
Bağ Osman aftan sonra ülkeye dönmüştür.
İzmit eski Mutasarrıflarından Çerkeş İbrahim
(Hakkı).- listenin 67. sırasındadır.
İstanbul’dan Ankara’ya kadar Çerkeş ve Ankara’dan itibaren Kürt sınırı çizen
Yunanlıların İzmit mutasarrıflığını yapmış1097 Çerkeş Kongresine
katılmış, bu nedenle yüzellilik listeye alınmıştır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Mısır’da yerleşen
İbrahim Hakkı, burada da çok yakında Türkiye’de Çerkeş ve Kürt
saltanatının kurulacağı 1092 yolunda
1091 T.G., 31 Mayıs 1938.
1092 Gotthard
Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi-Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Ankara:
TTK, 1989, s. 164.
1093 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: 1/A2.
1094 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: A 3, Bt: 21 Ocak 1933.
1095 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: A 12, Bt: 27 Kasım 1935.
1096 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: 1/A 4.
1097 EGM Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/F 12, Bt: 6 Nisan 1932.
1098 EGM Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/F 13, Bt: 12 Mart 1932.
197
propogandalar yaparak aleyhte çalışmalarına
devam etmiştir.
686 tarafından affa layık görülmeyen1099
İbrahim Hakkı, 6 Nisan 1932’de Mısır civarında, Cizre’de ölmüştür1100
Haydar Köyü’nden Berao Sait.- listenin 68. sırasında yer alan nufuzlu Çerkeş ileri
gelenlerinden biridir. Fiili olarak Anzavur isyanına katılmamışsa da Çerkeş
çetelerine evinde özel talimatlar vermiş, İzmir’in işgalinde Yunanlıların
koruması altında düzenlenen kongreye Bandırma temsilcisi olarak katılmıştır.
Vahdettin ile yakınlığı bulunduğu ve Manyas Belediye Reisi iken Manyas,
Işıklar, Gönen, Biga, Sarıköy, Karacabey, Mustafa Kemal Paşa, Susığırlık ve
Balıkesir Çerkeş köylerinde toplanan Çarkeslerle Karacabey’de bulunan Amavutlar
üzerine giderek, Türk ve Arnavut çiftliklerini yağmaladığı bilinen Sait, bu
sırada kolundan yaralanmış ve altı ay tedavi görmüştür. İşgal altında, İzmir’de
“Çerkeş milletinin Düvel-i Muazzama ve alem-i insaniyet ve medenîye hitaben”
yayınladığ beyannameyi Bandırma temsilcisi olarak imzalayan 1101 Sait,
tüm bu nedenlerden dolayı yüzellilik listeye alınmıştır.
Listenin Hazırlanmasından önce ülkeyi
terkederek Yunanistan’a giden Bareo Sait, Yüzelliliklerden Bekir Sıtkı ve İzmit
mutasarrıfı İbrahim tarafından “Reis-I Cumhur hafiyesidir” diye Yunan
Hükümeti’ne ihbar edilince, Berzek Tahir ile birlikte İskenderiye’ye gitmiştir1102.
İskenderiye’ye geldikten sonra kız kardeşinin
Remle’de Bakus civarındaki köşkünde oturarak siyasetle pek ilgilenmeyen1103
Sait, kendisi ile sık sık görüşen 686’ya, İzmir’e zorla getirildiğini ve
kongredeki tartışmaları reddettiğini1104 iddia etmiştir.
Halep ve Trablubşam’da dava vekilliği yaparak
geçimini sağlayan1105 Bareo Sait, Mustafa Kemal
Paşa’ya1106 ve İsmet Paşa’ya1107 gönderdiği
1099 EGM
Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/G 7.
1100 EGM
Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/F 11, Bt: 26 Nisan 1932.
1101 EGM
Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: B 12, Bt: 24 Ocak 1340 (1924).
1102 EGM
Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: A 2, Bt: 22 Ocak 1933.
1103 EGM
Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: C 2, Bt: 24 K.E. 1935.
1104 EGM
Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: A 6.
1105 EGM
Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: C 3, Bt: 26 Şubat 1933.
1406 EGM Arşivi, Dn:
12222-68, Bn: B 1, Bt: 17 K.E. 1929.
1107 EGM Arşivi, Dn:
12222-68, Bn: A 8, Bt: 31 Temmuz 1933.
198
mektuplarla affedilmesini ve ülkeye dönmesine
izin verilmesini istemiş, ancak 1938 affından sonra ülkeye dönebilmiştir.
Adapazarı’nın Harman Tepe Köyü’nden Maan
Şirin Bey.- Yunanistan’ın Kayalar
kasabasına yerleşmiş1193 ve 1933 yılında burada ölmüştür11".
Söke Ereğlisinin Tekeli Köyü’nden Koca Ömer
oğlu Hüseyin.- listenin 71. sırasındadır.
Çerkeş Kongresi’ne katılanlardan biri olarak düşmanla birlikte ülkeden
ayrılmış, daha sonra da yüzellilik listeye alınmıştır.
Yunanistan’a yerleşen ve 686’ya göre Türk
düşmanı olan1119 Çerkeş Hüseyin 1928 yılında Atina’da Memleket
Hastanesinde ölmüştür1 11 1.
Adapazarı’nın Talustanbey Köyü’nden Bağ
Kamil.- listenin 72. sırasında olup,
Yunanistan’ın Kayalar kasabasına yerleşmiş1112, bir ara suikastlerde
bulunmak üzere Türkiye’ye geçeceği haber alınmışsa da, olay gerçekleşmemiştir1113
Bağ Kamil, 7 Nisan 1933’de Karaferye
Hastanesinde ölmüştür1114. Ölümünden sonra kızkardeşi Sabiha Hikme,
Kamil’in iki çocuğunu, Şükrü ve Cevdet’i getirmek için izin istemiştir1113.
Hamte Ahmet.- listenin 73. sırasındaki Çerkeş Ahmet Yunanistan’a
yerleşmiş ve 1933 yılında burada ölmüştür1113
Maan Ali.- listenin 74 sırasında bulunan Maan Ali 14 Mart 1931’de
Selanik Muhacirin Merkez Hastanesinde ölmüştür1117.
Babasının ölümünden
1108 EGM Arşivi, Dn: 12222-70, Bn: 2/F 1.
1109 EGM Arşivi, Dn: 12222-70, Bn: 2/F 3, Bt: 4 Ekim 1933.
1110 EGM Arşivi, Dn: 12222-71, Bn: 2/F 16.
1111 EGM Arşivi, Dn: 12222-71, Bn: F 14, Bt: 12 Şubat 1933.
1112 EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 2/D 3.
1113 EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 1/A 1.
1114 EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 2/C 10, Bt: 14 Nisan 1934.
1115 EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 2/D 5, Bt: 21 K.E. 1941.
1116 EGM Arşivi, Dn: 12222-73, Bn: G 4, Bt: 13 Mart 1933.
1117 EGM Arşivi, Dn: 12222-74, Bn: F 2, Bt: 12 Mayıs 1931.
199
sonra ülkeye dönen kızı, o dönemde İş Bankası
Genel Müdürü olan Muammer Enis ile evlenmiştir1118.
Kirmastı’nın Karaorman Köyü’nden
Harunelreşit.- listenin 75. sırasındadır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra İskeçe’nin kuzeyinde, Bulgar sınırına yakın olan
Yassı Ören köyüne yerleşmiş ve burada 12 Şubat 1929’da ölmüştür1119.
Eskişehir’li Sefer Hoca.- listenin 76. sırasındadır. Kendi ifadesinden anlaşıldığı
üzere, Eskişehir’in Yunan askeri tarafından işgali zamanında 3. Kolordu
Kumandanı General Polimenokos ve mıntıkanın askeri valisi Mösyö Vlahoyani ile
ilşkiye geçerek, Eskişehir’de siyasi bir Çerkeş Cemiyeti oluşturulmasına
öncülük etmiş ve bu cemiyetin başkanlığını yapmıştır 1129
Ulusal zaferin ardından düşmanla birlikte
Yunanistan’a giden Sefer Hoca siyasetle fazla uğraşmamıştır. Ne Türkiye’deki ne
de Türkiye dışındaki Çerkeslerin hilafet ve saltanat uğrunda canlarını feda
etmeyi artık göze almayacaklarını ileri süren Sefer Hoca, etrafındakilere,
Türkiye’de hiç bir zaman inkılap olmayacağını ve Cumhuriyet idaresinin devam
edeceğini söylemiştir1191
1932 yılında Yunan vatandaşlığına geçen1122
Sefer Hoca Peristiri’ye yerleştikten sonra üfürükçülük yaparak ve ölü yıkayarak
geçimini sağlamıştır1128. 1934’de ise Margılıç’ta Islâm Cemaatı’ndan
aldığı bin drahmi aylıkla ve falcılık yaparak geçinen Sefer Hoca, Atina’da
marangozluk yapan Ethem adında bir Çerkeş’e kızını verme sözü vermiş, bunun
üzerine Ethem Atina’dan Margılıç’a taşınarak Hoca ve ailesinin geçimini
sağlamaya başlamıştır. Ethem’e verdiği sözü tutmayan Sefer Hoca, kızını
Margılıç’taki ağalardan birine vermeye kalkınca da Ethem tarafından
öldürülmüştür1124.
Sefer Hoca’nın ölümünden sonra Türkiye’ye
dönmek isteyen eşi Ayşe ve kızı Nadide’ye İstanbul yolu ile
Eskişehir’e gitmek üzere pasaport verilmiştir1128
1118 EGM
Arşivi, Dn: 12222-74, Bn: F 7.
1119 EGM
Arşivi, Dn: 12222-75, Bn: F 14, Bt: 16 Madt 1929.
1120 EGM Arşivi, Dn: 12222-76,
Bn: A9, Bt: 1932.
1121 EGM Arşivi, Dn: 12222-76,
Bn: C 9, Bt: 12 Haziran 1933.
1122 EGM Arşivi, Dn: 12222-76,
Bn: A 1, Bt: 28 Aralık 1932.
1123 EGM Arşivi, Dn: 12222-76,
Bn: C 6, Bt: 26 Şubat 1933.
1124 EGM
Arşivi, Dn: 12222-76, Bn: C 11, Bt: 17 K.S. 1934.
1125 EGM
Arşivi, Dn: 12222-76, Bn: D 6, Bt: 14 Ağustos 1935.
200
Ayşe Hanım ile kızı 18.8.1935’de Atina’dan
Akpınar Köyü’ne gelerek burada yerleşmişlerdir1 123
Biga’lı Nuri Bey oğlu Isa.- listenin 77. sırasındadır. Düşmanla birlikte ülkeyi
terkettikten sonra uzun süre Atina’da yaşayan1127 Isa, Beşiktaş’ta
oturan ve kuyumculuk yapan babası ile sık sık haberleşmiştir1123.
1937 yılında Araks matbaasında “Kafkasya’da
Edigalar”adlı bir eser bastırdığından1129 dolayı Halep’te olduğunu
anladığımız Isa, aftan hemen sonra ülkeyi dönmemiştir. Parasızlığından
yakınarak önce Şark-ül Ürdün’e, sonra Mısır’a gideceğini ve buralarda para
biriktirdikten sonra ülkeye döneceğini söyleyen Çerkeş Isa, dönüşünün
gecikmesinden dolayı kendisine pasaport verilmeyebileceğini düşünmüş ve
yaptıklarından dolayı pişman olduğunu söyleyerek, yaşlandıkça aklının başına
geldiğini, Kemalist olmamakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin senelerce
yaşamasını istediğini belirtmiştir. "... Kavm-i Necip Arap ile bizim meşhur
Çerkesleri gördük, hepsini Allah kahretsin” diyen, Şark-ül Ürdün ve Mısır’da
fırsat buldukça Çerkeş Cemiyeti’nin oluşumu için çalışacağını ancak Türkiye
aleyhinde bulunmayacağını söyleyen Isa’ya göre, Çerkeş Hükümeti oluşturulmasına
taraftar olan bazı Çerkesler Ruslara bel bağlamışlar ve uygun zaman olarak da
Rusların Türkler aleyhine bir hareketini beklemişlerdir1120. Çerkeş
Isa 1941 yılında Türkiye’ye dönmüştür.
Adapazarı’nın Şahinbey Köyü’nden Çul Kazım.-
listenin 78 sırasında yer alan Kazım, Çerkeş
Ethem’in beraberindekilerden biri olalarak Yunanistan’a yerleşmiş, 1931 yılında
da Yunan Hükümeti’nden beş bin drahmi yol harçlığı alarak “Edison” vapuruyla
Hayfa’ya geçmiştir1131.
Bir süre Filistin’de kalan Çul Kazım, daha
sonra Kıbrıs’ın Limasol kasabasına yerleşerek eşi, iki oğlu ve kızı ile
birlikte yerel hükümetin yardımlarıyla yaşamıştır. Oğullarından Nedim
Limasol’da bir mağazada yağlı boya resim, Turhan ise belediyede kantarcılık
yaparak geçimlerini sağlamışlardır. Her ikisinin de aleyhte çalışmaları
görülmemiştir1132.
1126 EGM Arşivi, Dn: 12222-76, Bn: D 7, Bt: 18 Ağustos 1935.
1127 EGM
Arşivi, Dn:
12222-77, Bn: 1/A 8, Bt: 11 Aralık
1932.
1128 EGM
Arşivi, Dn:
12222-77, Bn: 1/A 1, Bt: 21 aralık
1933.
1129 EGM
Arşivi, Dn:
12222-77, Bn: 1/B 4, Bt: 18 Eylül
1940.
1130 EGM
Arşivi, Dn:
12222-77, Bn: 1/B 9, Bt: 7 Eylül
1940.
1131 EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: A 6, Bt: 23 Eylül 1931.
1132 EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: B 9, Bt: 8 Temmuz 1933.
201
Kıbrıs’ta, Türkiye düşmanlarının yuvası ve
sığınma evi konumunda olan Evkâf-ı İslâmiye kurumu üyelerinden Münir Bey’den de
maddi yardım göreni 133 Kazım, aftan sonra ülkeye dönmemiş ve 1946
yılında ölmüştürl 134.
Ingiliz vatandaşlığına geçen oğlu Nedim Kazım
Çu, 1965 yılında Türkiye’de devamlı kalabilmek için izin istemiş 1135, Nedim’in
vatandaşlıktan çıkarıldığına dair bir bilgiye rastlanılamaması üzerine H36
kendisi ve ailesinin oturma istekleri İç İşleri Bakanlığı’nca uygun
görülmüştürH37.
Gönen’in Tuzakçı Köyü’nden Lampat Yakup.- listede 79. sırada yer alan Yakup, sürgün yıllarını
Romanya’da geçirmiştir. Köstence yakınlarında Asidölük Köyü’nde Romanya Ayan
Meclisi üyesi Ali Menesteanu’nun çiftliğine sığınan Yakup, hocalık ve imamlık
yaparak geçimini sağlamıştırl I38.
Mehmet Ali ve Çerkeş Ethem ile haberleştiği
belirleneni 133 Yakup, Şeyh Ramiz ve yüzellilik Recep Paşa ile
birlikte “Vahdet” adlı bir cemiyet oluşturarak, pek çok cahil müslümanı
kandırmış ve köy köy dolaşarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhinde
propogandalar yapmıştır. Ali Ramiz’in Mehmet Ali’nin adamı olması dolayısıyle
onun emri ile hareket ettikleri ve Pazarcık’ta bulunan tutucu ve zengin
Türklerin bunlara maddi yardım yaptıkları 1140 da 727 tarafından
verilen raporlardan anlaşılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde bir takım
beyannamelerin dağıtıldığının haber alınması üzerine yapılan incelemede, bu
beyennamelerin Varna’dan Pazarcık’a ve oradan Köstence ve Silistre’ye
dağıtıldığı, Pazarcık’ta Şeyh Ramiz ve Lampat Yakup’un dağıtım işini idare
ettiği anlaşılmış, Romanya’da çıkan Türkçe gazetelerin harflerine benzemeyen bu
beyennamelerin Şark-ül Ürdün veya Bulgaristan’da basıldığı tahmin edilmiştik 141
Daha önce bahsettiğimiz, Ethem tarafından
Kardeşi Reşit’e gönderilen
1133 EGM
Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: C 12, Bt: 24 Ağustos 1933. •
1134 EGM
Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 5, Bt: 1 Aralık 1957.
1135 EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 8, Bt: 15 Temmuz 1965.
1136 EGM
Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 11, Bt: 19Temmuz 1965.
H37 EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 12, Bt: 12 Ağustos 1965.
1138 EGM
Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/E 9.
1139 EGM
Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/E 13.
1140 EGM
Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/F 1, Bt: 6 Şubat 1932.
1141 EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/E 5, Bt: 30 Temmuz 1936.
202
ve firarilerin Amman’da toplanmasını isteyen
mektup gereğince Lampat Yakup 4 Temmuz 1932’de Köstence civarında Frankopol
çiftliğine giderek burada bekçilik yapan Yüzellilik Arap Mahmut’a misafir
olmuş, yine Yüzellilik Şakir Osman ve Aziz’i çağırarak Amman’daki Çerkeş üç
kardeşten gelen mektubu okuyarak oylarını istemiştir. Arap Mahmut
gitmeyeceğini, Aziz ve Şakir Osman ise harcırah gönderilirse gideceklerini
bildirmişlerdir. Daha sonra Osman 686’ya, Reşit ve kardeşleri para
gönderirlerse bu parayı yiyeceklerini çünkü, sürünmelerinin sebebinin bu üç
kardeş olduğunu söylemiştir1142.
Lampat Yakup’un ölümü ile ilgili bir bilgiye
rastlanılmamıştır.
Gönen’in Bayramiç Köyü’nden Kumpat Hafız
Sait.- listenin 80. sırasındadır. İstanbul
Hukuk Mektebinden mezun olmuştur. İşgal zamanında Ulusal Mücadeleye karşıt bir
tutum takınmış, Çerkeş Ethem ile birlikte Yunanistan’a kaçmıştır1143.
1923’te Atina’da Omanyo Meydam’nda Türklük karşıtı nutuk vermiştir1144.
1924’te Suriye’ye geçen Sait, 1927’ye kadar Şam ve Humus’ta oturmuş, daha sonra
Halep’e geçmiştir.
Çerkeş Birliği Cemiyeti’ne üye olan Sait
1935’den sonra karşıt propogandalardan vazgeçerek Suriyede avukatlık yapmış,
ayrıca Çerkeslerden topladığı yardımlarla hayatını sürdürmüştür 1146
Af Kanunu’ndan sonra dönmeyen Sait’in ölümü ile
ilgili bir bilgiye rastlanamam ıştır.
1.8. Polisler
Haşan Tahsin.- 84 numara ile listeye girmiştir. 1884 Kalkandelen
doğumludur1146. İstanbul’un işgali sırasında polis müdürlüğü yapmış,
İngiliz amaçlarına hizmet etmiştir1147. İstanbul valiliğinin
18.2.1340 (1924) tarihli yazısına göre, Ulusal zaferin ardından Yunanistan’a
kaçan Haşan Tahsin’in vatana ihanet suçundan gıyaben idamına karar verilmiş1146,
daha sonra da yüzellilik listeye alınmıştır.
1142 EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/F 3, Bt: 18 Temmuz 1932.
1143 EGM Arşivi, Dn: 12222-80, Bn: 2/G 9, Bt: 28 Eylül 1935.
1144 EGM Arşivi, Dn: 12222-80, Bn: 2/F 14.
1145 EGM Arşivi, Dn: 12222-80, Bn: 2/G 5, Bt: 30 Mart 1935; Bn: 2/G 11, Bt: 28
Eylül 1935.
1146 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 2/F 1.
1147 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/F4.
1148 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/A 6.
203
1926 yılı içinde Hollanda’ya yerleştiği
anlaşılan1149 Tahsin, burada HollandalI bir kadınla evlenerek eşi
ile birlikte Utrecht vilayetinde yaşamaya başlamıştır1150. Yaz
aylarını Roma’da geçiren Tahsin’in eşi dolayısıyle rahat bir yaşam sürdüğü ve
Arnavut hizmetçileri olduğu da bilinmektedir1151.
Yurtdışında olduğu süre içinde karşıt
çalışmalar yaptığı hakkında bir bilgi alınamayan Haşan Tahsin Yüzerliklerin
affı üzerine 30 Temmuz 1938’de Türkiye’ye gelmiş1152, ancak 13
Ağustos’ta vize alarak Hollanda’ya geri dönmüştür1153.
Bu tarihten sonra Hollanda’ya yerleştiği
anlaşılan Haşan Tahsin, Dahiliye Vekâleti’nin 7.8.1939 tarih ve 42086 sayılı
teklifi üzerine 3527 sayılı Af Kanunu’nun 5. maddesi gereğince İcra Vekilleri
Heyeti’nin 25.8.1937’de kabul ettiği bir karar doğrultusunda vatandaşlıktan
çıkarılmıştır1154
Haşan Tahsin (îşkora)’in kendi arzusu ile
Hollanda vatandaşlığına geçtiği ve keyfiyetin 25 Temmuz 1965 tarihli ve 303
sayılı Resmi Gazetede yayınlandığı bilgisi Hollanda Dışişleri Bakanlığından
alınmıştır1155.
Polis Müdür Muavini Kemal.- listede 85. sıradadır. Arnavut kökenli olan Kemal,
Türkiye’den ayrıldıktan sonra Piriştine’ye yerleşmiş, zengin bir kadınla
evlenerek, karısının emlakim işletmeye başlamıştır 1155. Burada
Türkiye aleyhinde çeşitle söylemlerde bulunduğu anlaşılan1157 Kemal,
1934’de Mitroviçe’ye geçerek Fransız Batignolle inşaat firmasında binikiyüz
dinar aylıkla ambar memurluğu yapmıştır1153.
Yugoslavlar zamanında ise Piriştine İpek
Şimendifer inşaatında çalışmış
1149 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/B4, Bt: 6 K.S. 1926.
1150 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/A7, Bt: 15 Nisan 1935.
1151 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/A 14.
1152 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/F 2.
1153 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/B 12, Bt: 17 Eylül 1938; Bn: 1/C 1, Bt:
18 Eylül 1938.
1154 Arşivi,
Dn: 12222-84, Bn: 1/F 11. 3527 sayılı Af Kanunu’nun 5. maddesi: Birinci ve
ikinci maddelerde yazılı af ve ref'i hükümlerinden müstefit olan şahıslar lüzum
görülürse İcra Vekilleri Heyeti kararı ile vatandaşlıktan iskat edilebilir.
1155 EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 2/F 1, Bt: 1 Aralık 1965.
1156 Arşivi,
Dn: 12222-85, Bn: A 2, Bt: 3 Temmuz 1943.
1157 EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: B 2, Bt: 6 Şubat 1935.
1158 EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: A 13, Bt: 4 T.E. 1935.
204
olan Kemal, işgali takip eden günlerde Iştip
Polis Müdürlüğüne atanmış, bir süre sonra bu işe Tiran’dan başkası tayin
edilince de açıkta kalmıştır1 158.
1943 yılında Polis Müdürlüğü görevini yeniden
alan Kemal, Arnavut vatandaşlığına geçmiş116°,1946’da Bakanlar
Kurulu’nun 4916 sayılı kanunu ile vatandaşlıktan çıkarılmıştır 1161.
Emniyet Genel Müdür Muavinlerinden Ispartalı
Kemal.- listenin 86. sırasındadır.
Hollanda sömürgesi olan Cava’da yerleşmiştir1162. Satıcılık yaparak
geçimini sağlayan1163 Kemal, babası Ingiliz, annesi Sudanlı olan Eva
Palmer isminde bir kadınla evlenmiştir1164.
Türkiye’de hilafetin yeniden kurulması için
Cava Müslümanlarının desteğini kazanmak amacı ile çeşitli çalışmalar yaptığı
belgelenen 1165 Kemal, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
İstanbul Polis Genel Müdürlüğü Birinci Şube
Müdürü Şeref.- listede 87. sıradadır.
Harbiyeyi bitirimiş, 1908’de yüzbaşı olmuş ve Bakaya Komisyonu’nda
görevlendirilmiştir. 1912’de İzmir’e gönderilen Mürettep Süvari Bölüğü
komutanlığına atanmış, ancak siyasetle uğraştığı anlaşılınca 1913’te emekliye
ayırılmıştır. Genel savaşta çeşitli görevlerde bulunan Şeref, 1919’da Malta’ya
sürülmüş ancak aynı yıl tahliye edilerek, rütbesi iade edilmiştir. 1920 yılı
Nisan ayında İstanbul Polis Genel Müdürlüğü Birinci Şube Müdiriyetine atanan
Şeref, aynı yılın Ekim ayında istifa etmiştir1166.
HIF’in ileri gelenlerinden olup, Ulusal
Mücadele sırasında İngilizler hesabına çalışan Şeref, zaferden sonra ülkeden
kaçarak1167, Kahire’de yerleşmiş, Mısır Hükümetinde
bulunan bazı Ingiliz memurların yardımları ile1168
1159 EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: A 12, Bt: 23 Eylül 1942.
1160 EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: B 8, Bt: 17 Haziran 1943.
1161 EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: D 12,
Bt: 8 Ocak 1947.
1162 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/B 4, Bt: 15 Ocak 1933.
1163 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/B 12, Bt: 26 Şubat 1933.
1164 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/B 9, Bt: 10 Eylül 1935.
1165 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/F 2, Bt: 17 Mayıs 1940.
1166 EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: G 2.
1167 EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: G 1.
1168 EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: G 3, Bt: 25 K.E. 1935.
205
Kahire Belediyesine bağlı Özbekiye Parkı’nda
müdürlük yaparak geçimini sağlamıştır1169.
686 tarafından vatan haini olarak adlandırılan 1170
Şeref, Kahire Elçiliğinin raporlarında ise “şarlatan, üç beş kuruş karşılığında
her şeyi yapabilecek bir adam”1171 olarak nitelendirilmiştir.
Şeref’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye
rastlanamamıştır.
İstanbul Polis Müdiriyeti Başmemurlarından
Hafız Sait- listenin 88. sırasındadır.
Türkiye’den ayrıldıktan sonra Kavala’da yerleşmiş, 5 Ağustos 1930’da, burada
ölmüştür1172.
Arnavutköy eski Merkez Memuru Hacı Kemal.- listenin 89. sırasındadır. Ulusal zaferin ardından
Ingilizlerin koruması altında Mısır’a kaçan1173 Kemal İskenderiye’de
ölmüştür1174
Polis Başmemurlarından Namık.- listede 90 numara ile yer almıştır. Ulusal Mücadele
sırasında Üsküdar merkez memurluğu yapan Namık, daha sonra Polis Müdürlüğü
Siyasi Kısım başkanlığına getirilmiş1175, bu görevleri süresince
Anadolu’daki Ulusal Hükümet aleyhinde propoganda ve teşviklerde bulunduğu1175
için, Yüzellilik listeye alınmıştır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Atina’da yerleşen
Namık Hilmi, Mehmet Ali grubunun üyelerindendir ve onun çıkardığı gazeteyi
Yunanistan’da dağıtmıştır1177. Aynı zamanda Mehmet Ali’nin hafiyisi,
temsilcisi ve propogandacısıdır1178.
Yurtdışına çıktıktan sonra da aleyhte
çalışmalarına devam eden Namık
1169 EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: F 12, F5.
1170 EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: E 8 Bt: 11 K.E. 1932.
1171 EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: E 6, E 5, Bt: 22 Şubat 1933.
1172 EGM Arşivi, Dn: 12222-88, Bn: 2/F 6, Bt: 6 Ağustos 1930.
1173 EGM Arşivi, Dn: 12222-89, Bn: 2/G 5, 2/G 4, Bt: 18 Aralık 1932.
1174 EGM Arşivi, Dn: 12222-89, Bn: 2/G 2, Bt: 11 K.E. 1932, 686’nın raporu.
1175 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 12, Bt: 19 Aralık 1931.
1176 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/D 2.
1177 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 11, Bt: 11 K.E. 1932, 686’nın raporu.
1178 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 7.
206
Hilmi, çocuklarına gönderdiği mektuplarda
yokluk içinde yaşadığından bahsederek, bu hale gelişinin nedenin din uğurunda
savaşmak olduğunu söylemiş ve “ Kur’an’ı ayaklar altına alan alçak melunlardan
intikam alacağım” diyerek, onlardan sabretmelerini istemiştir^
Atina’da yüzerliklerden Köylü Refet, Davut,
Sefer Hoca; firarilerden Gümülcineli Hamit ihsan ve Eskişehirli Adem ile sık
sık ilişkiye geçen Namık, bu arkadaşları ile birlikte, sürgünde yaşayan tüm Türklerin
hukuklarının korunması konusunda Mehmet Ali’ye tam yetki verenler arasındadır
1180
Ankara Hükümeti’nin bittiğini düşünen Mehmet
Ali’nin de Namık’a sonsuz güveni vardır. Ona gönderdiği mektuplardan birisinde
Ulusal Hükümetin yıkılmasının an meselesi olduğunu iddia etmiş, on sene
dayandıklarını, on ay daha dayanmanın ise kutsal savaşlarının gereği olduğunu
söyleyerek, Namık’tan sabırlı olmasını, aksi taktirde, metanetlerini
kaybedecekleri gün mahvolacaklarını dile getirmiştirl 1 ®1.
Atina’daki geçimini gündüzleri sigara satarak,
geceleri ise bekçilik yaparak sağlayanH82 Namık’ın Köylü Refet ile
olan ilişkisi oldukçu ilginçtir. Atina Elçiliğinde görevli bir istihbarat
memurunun verdiği bilgiye göre, Namık kendisine Türkiye dışındaki muhaliflerden
gelen mektupların zarflarını Refet’e, Refet’te sahte mektup ve beyannameler
düzenleyip bu zarflara koyarak Türk sefaretine vermiştik 188.
Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümü kutlamaları
sırasındaki af söylentileri ile birlikte Namık’ta affedilme özlemi çekmiş ve bu
arzusunu İsmet Paşa’ya yazdığı mektubunda dile getirmiştirl 184 1933’deki af
isteği kabul edilmeyen Namık Hilmi, 1938 affını da göremeyerek, 20 Ocak
1937’de1185 Atina Muhacirin Hastanesinde ölmüş, üzerinde bulunan
eşyalar ise Çerkeş Davut tarafından alınmıştırll88.
Şişli Komiseri Nedim.- listede 91. sıradadır. Rüşdiye mezunudur,
1179 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/B 9, Bt: 9 K.E. 1927.
1180 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 9, Bt: 26 Mart 1932.
1181 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 10, Bt: 20 Nisan 1932.
1182 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/F 4, Bt: 14 Aralık 1933.
1183 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 8.
1184 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 14, Bt: 5 Eylül 1933.
1185 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/F 10, Bt: 15 Şubat 1937.
1186 EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/F 14.
207
askerliğini başdümenci olarak yapmıştır 1187.
Komiserlik yaptığı günlerde görevini kötüye kullanmaktan dolayı memuriyetten
çıkarılan Nedim, Mütareke günlerinde Ingilizler adına istihbarat işlerinde
çalışmış1188, Anadolu’ya sevkedilen cephaneleri düşmünlara ihbar
ederek Ulusal Mücadeleye karşıt bir tutum içine girmiş, zaferin ardından
kaçarak Yunanistan’a sığınmıştır1189.
Yunanistan’da da karşıt tutumunu sürdüren
Nedim, önce Selanik’te belediye tarafından yaptırılan tuvaletlerin1190,
daha sonra da belidiye parklarının bekçiliğini yaparak1191 geçimini
sağlamış, aftan hemen sonra ülkeye dönmüştür.
Edirne Polis Müdürü ve Yalova Kaymakamı
Fuad.- Dörtyollu Çerkeş Fuat Edime Polis
Müdürü iken Kocaeli’nin işgalinden sonra, Anzavur’un İzmit’te mutasarrıf
bulunduğu sırada 11 Haziran 1336 (1920)’da İstanbul Hükümeti tarafından İzmit
merkez memurluğuna atanmış ve 1 Eylül’e kadar burada görev yaptıktan sonra
Adapazarı kaymakam vekilliğine tayin edilmiştir. Adapazarı’nın ulusal kuvvetler
tarafından geri alınmasından sonra İstanbul’a kaçarak, hükümet tarafından 2
Şubat 1921’de Yalova kaymakam vekilliğine atanmış ve zaferin ardından
Yunanistan’a kaçmıştır. Gerek İzmit’te gerekse Adapazarı ve Yalova’da bulunduğu
sırada düşman kuvvetleriyle işbirliği yaparak halka çeşitli işkenceler yapan
Nedim, bu nedenlerden dolayı Yüzellilik listenin 92. sırasında yer almıştır1192.
Çerkeş Ethem grubuyla birlikte önce
Yunanistan’a giden Fuat daha sonra Mısır’a geçmişse de, Türkiye’nin o dönemdeki
Mısır elçisi Muhittin Paşa’nın girişimleriyle sınırdışı edelerek 1922’de
Suriye’ye geçmiş ve 1923’de Suriye lejyonuna dahil olmuştur1193.
1926 yılından itibaren Şam Çerkeş alayında hizmet eden Fuat, önce 9. sonrada 6.
Çerkeş bölüğünde kumandanlık yamıştır1194.
1187 EGM Arşivi, Dn: 12222-91, Bn: E 12.
1188 EGM Arşivi, Dn: 12222-91, Bn: E 11.
1189 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: B 9, İstanbul vilayetinin 18.2.1340 (1924)
tarihli yazısından.
1190 EGM Arşivi, Dn: 12222-91 Bn: B 11, Bt: 1933.
1191 EGM Arşivi, Dn: 12222-91, Bn: B 12, Bt: 27 Kasım 1935.
1192 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/C 10, Bt: 10 Mart 1932.
1193 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/D 2,
Bt: 23 T.S. 1931.
1194 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 3, Bt: 30 Ocak 1933.
208
Fransızlar tarafından bu alaylarda yüzbaşı
rütbesi ile istihdam edilen Mehmet Fuat, 1936 yılı içinde Şam Konsolosluğuna
müracaatla para karşılığı haberalma işlerinde çalışmak istediğini ve bu işi
kendisinden daha iyi yapabilecek kimse olmadığını belirtmiştir. Konsolosluk
tadından kendisine para verilebileceği söylenmiş ise de, Fuat’ın uygun bir
aylıkla çalışabileceğini ve arasıra Amman, Elcezire ve diğer yerlere seyahat
edebilmek için bir yerde her an emrine hazır yirmi lira bulundurulmasını
istemesi1195 üzerine durum Emniyet Genel Müdürlüğe bildirilmiştir.
Fuat’ın istihdamı Emniyetçe uygu görülmüş, ancak yabancı istihbarat servisleri
için de çalışabileceği gözönünde tutularak, dikkatli davranılması istenmiştir119®.
Elde edilen belgelere göre, aftan sonra
Türkiye’ye dönmeyen Fuat’ın 1957 yılı içinde hâlâ Şam’da olduğu anlaşılmıştır1197
Adana’da Polis Mürülüğü yapan Polgeçenli
Yusuf.- listenin 93. sırasındadır.1883
Adana doğumlu olan Yusuf, 1910 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirerek
Adana’ya dönmüş, 1918 yılı sonlarında Adana Polis Müdürlüğüne atanmıştır. Yusuf
1921 yılında İskenderun’a gelmiş, 1923’de Antakya Orman Muhasebe memurluğuna,
1924’de Reyhaniye Nahiye müdürlüğüne, 1927-1928 yıllarında Kırıkhan Tahrirat
katipliği ile Belediye Reisliğine, 1929’da ise Kasır Tahkani Nahiyesi
müdürlüğüne atanmıştır11".
Ülkeden ayrıldıktan sonra, onyedi yıl boyunca
Fransızların hizmetinde çalışan1199 Yusuf Ziya bir ara Antakya’da
avukatlık da yapmıştır1299.
Af Kanunu’nun ardından Türkiyeye dönmek
istemeyen Yusuf Ziya, Sancak’ta kalmayı ve buradaki görevinden emekli olmayı
tercih etmiştir1291. 1940’da Kırıkhan’da, manifaturacı Mehmet ile
ortak iş yaparak geçimini sağlamış1292, siyasetle uğraştığı ya da
aleyhte bulunduğu görülmemiştir1293. Yusuf Ziya, 29
Aralık 1943’de ölmüştür 1294
1195 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 6-7, Bt: 12 T.E. 1936.
1196 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 9, Bt: 7 Aralık 1936.
1197 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 13, Bt: 29 Nisan 1957.
1198 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 5.
1199 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 12, Bt: 30 Temmuz 1938.
1200 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/F 3, Bt: 6 Aralık 1933.
1201 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 12, Bt: 30 Temmuz 1938.
1202 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 10, Bt: 20 Ocak 1940.
1203 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/F 11,686’nın raporu.
1204 EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 13, Bt: 13 Mayıs 1957.
209
Unkapanı Merkez Memuru Sakallı Cemil.- listenin 94. sırasındadır. Van 1293 (1877) doğumlu olan
Cemil, 1896’da Van’da polis olmuştur1 233. İstanbul’da başkomiser
iken mesleğe aykırı hareketlerinden ve Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden
sonra 5 Haziran 1913’de Sinop’a sürülmüştür. 1919’da İstanbul’a dönerek Perit
Paşa Hükümeti tarafından Unkapanı merkez memurluğuna atanmış, bir süre sonra da
görevden alınmıştır 1233
Ulusal zaferin ardından Suriye’ye kaçan Cemil,
Şam’daki Hoybun Kürt Cemiyeti üyelerindendir1237. Şam’a gelen her
Türk aleyhinde yalan yanlış şeyler söyleyerek Fransızlara hafiyelik etmiştir.
Yüzerliklerden Memduh Selim, oğlu; Nizamettin Kibar ise kayınbiraderidir.
Bunlardan, Hoybun Cemiyetinden ve Fransızlara verdiği raporlar karşılığında
aldığı paralarla geçimini sağlamıştır 1208 Suriyeye kaçınca Şam nüfusuna
kaydedilen Sakallı Cemil, Suriye vatandaşlığına geçerek nüfus cüzdanı almıştır1233.
Aftan hemen sonra pasasport almasına rağmen ülkeye dönmeyen Cemil, bu tarihten
sonra taksilere müşteri bularak geçimini sağlamış, 1944’de de Türkiye’ye
dönmüştür1213.
Büyükdere Merkez Memuru Mazlum Bey.- listede 95 numarayla girmiştir. İttihat ve Terakki
zamanında Rumelihisan’nda suikastler düzenleyen îtilafçılar içinde bulunan ve
bir çok vatansever Türk’ü tutuklatarak Arapyan Hanı’na sevkeden1211
Mazlum, Damat Ferit’in adamlarından biridir. Büyükdere merkez memurluğunda iken
Ingiliz amaçlarına hizmet etmiştir1212.
Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre Mısır’da
kalan, sonra İran’a giden ve tekrar Mısır’a dönen Mazlum, en son Cava’da
yerleşmiştir1213. Burada ilaç satıcılığı yaparak geçimini
sağlamıştır 1214.
1205 EGM
Arşivi, Dn: 12222-94,
Bn: F 9.
1206 EGM
Arşivi, Dn: 12222-94,
Bn: A 11, Bt: 31 Aralık 1932.
1207 EGM
Arşivi, Dn: 12222-94,
Bn: A 10, Bt: 11 K.E. 1932.
1208 EGM
Arşivi, Dn: 12222-94,
Bn: B 12, Bt: 15 Kasım 1935,
1209 EGM Arşivi, Dn: 12222-94 Bn: B 3, Bt: 28 Ekim 1942.
1210 EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: F 10.
1211 EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 9, 22 Ağustos 1958.
1212 EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 6 , Bt: 18 Şubat 1924.
1213 EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: C 10, Bt: 2 Şubat 1954.
1214 EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 2, Bt: 26 Şubat 1933.
210
Mazlum, Türkiye dışındaki muhalifler hakkında
çeşitli ihbarlarda bulunmuş121®, ancak verdiği bu bilgilerin yalan
yanlış haberlerle dolu olduğu Emniyetçe gerekli makamlara bildirilmiştir121®.
Mazlum (Yargüç) aftan sonra ülkeye dönmeyenler
arasındadır.
Beyoğlu İkinci Komiseri Fuad.- listede yer alan son polistir. Ulusal Mücadele sırasında
îngilizler adına çalışmış, ülkeden ayrıldıktan sonra önce Gümülcine’de
yerleşmiş ve Yunan istihbaratına çalışarak geçimini sağlamıştır1217
Gümülcine’de iken sık sık Suriye ve Mısır’a
giderek ziyaretler yaptığı belirlenen Fuat bölgede, Türkiye’de hilafetin iadesi
sorunu ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur121®. 1936 yılı içinde
Selanik’te “Hoca Fahri” takma adı ile falcılık yaparak geçimini sağladığı121
® anlaşılan Fuat’ın aftan sonra dönüp dönmediği ile ilgili bir kayda rastlanmamıştır.
1.9. Gazeteciler
Serbesti Gazetesi Sahibi, Hürriyet ve İtilâf
Üyesinden Mevlanzâde Rıfat.- 97 numarayla
Yüzellilik listeye girmiştir. 31 Mart Olayı’nın düzenleyicilerinden olan Rıfat,
Kürt Şerif Paşa ve diğer bazı kişilerle birlikte bir Kürdistan oluşturmak için
çalışmıştır. Hemen tüm hayatı enrikalarla geçmiştir. Haris ve maceraperesttir.122®
Mevlanzâde Rıfat, yurtdışına çıktıktan sonra
daha önce de bahsettiğimiz gibi arkadaşları ile birlikte bir çok hareketin
içine girmiştir. Mevlanzâde Rıfat, Şam’da kurulan Kürt-Türk
Hilafet Cemiyeti’nin de üyeleri arasındadır1221.
1215 EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: C 6-7, B 13. Mazlum’un gönderdiği bu
mektuplar EGM Arşivi’ndedir.
1216 EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 11, Bt: 29 Mayıs 1953.
1217 EGM Arşivi, Dn: 12222-96, Bn: E 13.
1218 EGM Arşivi, Dn: 12222-96, Bn: E 4, Bt: 8 Temmuz 1927.
1219 EGM Arşivi, Dn: 12222-96, Bn: E 10, Bt: 23 Eylül 1936.
1220 T.G.,31
Mayıs 1938.
1221 EGM Arşivi, Dn: 12222-1, U.D. Bn: 1/C 9. Cemiyetin diğer üyeleri, eski
Şehzade Selim, Milletvekili Kürt Reşit, Şahinbeyzâde Bozan Bey, Musafa Bey,
İbrahim Paşazadeler, Haşan Sadık (Yüzellilik), Bab Kazası Nüfus Memuru Nuri,
Kediran Kariyeli Bilal Ağazade Rıza, Şeyh Rıza, Şave Kariyeli Alaoğlu Derviş
(Alazâde), Kardeşi Basravi, Celal Kadri (Yüzellilik) ve Milis Kumandanı
Şiho’dur.
211
Bununla birlikte Bükreş’te kaldığı sürede bazı
şartlar altında hizmeti sağlanan ve Türkiye’ye muhbirlik yaptığı belirlenen
Rıfat’ın özellikle Şeyh Sait Isyam’ndan sonra konsolosluğa verdiği raporlar
ilgi çekicidir. Atina Konsolosluğu’nun 8 Kasım 1341 (1925)’de verdiği bilgiye
göre Rıfat,
1. Şeyh Abdullah ve Çerkeş
Ethem’in ve teşkilatıyla Şemrinan ve Simko’nun Rumiye üzerinden onbin kişilik
bir kuvvetle Van’a saldırarak, orayı kuşatacakları ve bağımsız bir Kürt Hükümeti
ilân edeceklerini,
2. Hınıs’ta bulunan Selim
Bey aracılığıyla Erzurum’a saldıracağını,
3. Şeyh Abdullah’ın Urfa ve
Adana çevresinden bir hareket için Biraze aşireti reisi ve Adana’daki
yoldaşları ile haberleşmekte olduğunu ,
4. Çerkeş Reşit’in ise İstanbul
gurubu aracılığıyla İzmir ve Adana’da bir kıyam1222 çıkarmaya
çalıştığını,
5. Haraket için yolların
karla kapanarak imdat kuvvetlerinin gönderilemeyeceği bir zamanın beklendiğini,
haber vermiştir. Atina Konsolosluğuda Rıfat’ın
gelecek hizmetlerinin karşılığı olarak Dahiliye Vekâletinden yeterli miktarda
ödenek istemiştir1222.
1926 yılı içinde Atina’da olan Mevlanzâde
buradan San Remo’ya kısa bir ziyaret yapmış ve tekrar Atina’ya dönmüştür. Atina
Ateşemiliteri Faruk Bey tarafından verilen bilgiye göre; Mevlanzâde buradan
Çerkeş Reşit, Tevfik ve Avni ile birlikte Bağdat’a gitme planları yapmaktadır.
Amaçları ise 1926 Nisan ayı başlarında beş yönden Türkiye’ye saldırı için
hazırlanmaktır. Harekâta ait askeri projeler Romanya’daki Vehip, Miralay Tahir
ve Avni tarafından yapılmakta olup, çetelere ait elbise, teçhizat, silahlar ve
cephane İngilizler tarafından sağlanmıştır 1224\
Mevlanzâde Rıfat, kendisi ile mülakât yapan,
Politika gazetesi muhabirinin “Kürdistan’a ne zaman ve ne ile gittiği
Kürdistan’da ihtilâlin bastırılıp bastırılmadığını, bastırılmış ise ne şekil
almakta olduğu”na dair sorularına verdiği cevapta ise;
“Geçen
Nisan’da (1926 yılı olsa gerek), Atina’dan geçtikten sonra Pire yoluyla,
Mısır’a ve Mısır’dan Suriye ve Irak yoluyla Yunanlıların tanıdığı kahraman,
Çerkeş ileri
1222 Dinsel
Ayaklanma.
1223 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 4, Bt: 8 Kasım 1925.
1224 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 9, Bt: 17.2.1926.
212
gelenlerinden
Ethem Bey’in beraberinde Kürdistan’a gittiğini”
söyledikten sonra Ethem’in, Abdülkadir’in oğlu
Seyid İbrahim’in evinde Kürdistan’da misafir olduğunu, Hakkari ilinin Şemrinan
mevkiinde Türk Miralayı Sabri Bey’in kuvvetleriyle çarpıştıklarında Ethem’in
onları temizlediğini ve Türkleri tam anlamıyla kırdıklarını belirterek Ethem’in
bu savaş dolayısıyla cesaret ve gücünün olağanüsü olduğunu ispatladığını ilave
etmiştir. Rıfat ayrıca, “Kürdistan mücadelesinin” İlkbaharda da tüm şiddet ve
dehşeti ile devam edeceğini, Geçen sene (1925 olsa gerek) yapılmamış olan
işlemin yeni yılda tamamlanacağını ve Kürdistan ihtilâlinin oldukça
ilerlediğini söyleyerek sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Kemalistlerin
vahşeti sayesinde Kürtler arasında mevcut olan nifak ve ihtilaflar sona erdi.
Artık Kürtler hürriyetleri ve bağımsızlıkları için canların feda edeceklerdir
ve Kürtlerin hürriyeti ancak Kemal Hükümeti’nin imhasıyla yükselecektir”
Mevlanzâde, Kemalistlere bütün Türklerin karşı
olduğu düşüncesindedir ve “Kürt, Türk, Çerkeş, Ermeni bütün Türkler ve Osmanlıların Kemal Hükümeti’nin yıkılması ve eski Doğu
uygarlarının canlandırılması için çalışacağını” iddia etmiştir 1225
Bu arada Şeyh Abdülrahim’e verilmek üzere
Bağdat’taki İngiliz Komiserinin Mevlanzâde Rıfat’a dörtbin İngiliz lirası
verdiği Halep Şehbenderliği tarafından haber alınıp, Dahiliye Vekâleti
bilgilendirilince bu paranın ne amaçla verildiğinin araştırılması istenmiştir.
Aynı raporda, 1925 yılı Aralık ayı içinde Bağdat’a gelen Şeyh Said’in oğlu Şeyh
Ali Rıza’nın İngiliz Komiseri ile görüşerek, “Kürdistan’daki büyük şahıslarla
haberleşme sağlayarak, nüfuzlu kişileri isyana davet etmek, isyan edecek
Kürtlere silah sağlamak ve Halep’teki Kürt İstiklâl Cemiyeti ile Bağdat’taki
Kürt heyeti arasında bağlantı sağlamak” yolunda alınan karalarla,
Mevlanzâde’nin ilişkisi olup olmadığı da soru işareti yaratmıştır"*226.
Mevlanzâde’nin Türkiye aleyhindeki çalışmaları
bunlarla sınırlı değildir. “Türkiye Inkılâbı’nın İç Yüzü” ve “Devlet-i Osmaniye
ve Siyonistler-Türkiye’yi Yıkan Yahudiler” adlarıyla iki kitap yayınlamıştır.
Bunlardan ilkine arşivde rastlanamamakla birlikte ikinci kitap 1926 tarihli
olup, Arap harfleriyle Türkçe ve Fransızca olarak basılmıştır
"*227 etabın ise Halep’te basıldığını biliyoruz.
1225 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 1, Bt: (Tarihsiz).
1226 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 10, Bt: 19 Ocak 1927.
1227 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/G 13; Mevlanzâde Rıfat, Devlet-i
Osmaniye ve Siyonistler-Türkiye’yi Yıkan Yahudiler, Birinci Risale, 1926;
kitabın başka lisanlara tercüme
213
Kitabın Türkiye ye sokulmak istenmesi
karşısında Dahiliye Vekâleti harekete geçerek tüm vilayetlere girişinin
engellenmesini ve girenler varsa toplattırılmasın! istemiştir1228.
Mevlanzâde Rıfat bu aleyhte tutumları yanında
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin çeşitli organları ile ilişkisine ve bilgi
aktarımına da devam etmiştir. Halep Konsolosluğu’na para karşılığında Kürtler
hakkında bilgi veren Mevlânzade, idare müdürlüğünü yaptığı Vahdet gazetesinde
de Türkiye lehinde yayınlarda bulunmuştur. 1930 yılı içinde Halep
Konsolosluğu’na baş vurarak, Hoybuncuların oluşum şekilleri ve başlangıçtan
beri takip ettikleri hareket tarzı ve Kiraz Hamdi, Mehmet Ali, Rauf ve Rahmi
gibi Yüzellilik ve firarilerin arasında geçen haberleşmelerin ve bunlara ait
evrakların kendisinde bulunduğunu söyleyen Rıfat, bunları bir kitapçık halinde
toplayacağını söylemiştir. Türkiye lehinde güzel bir propaganda olacağını
belirttiği bu kitabın basımı ve yayınlanması için 100 altına ihtiyaç olduğunu
belirten Rıfat, bu paranın kendisine verilmesini de Halep Konsolosluğu’ndan
rica etmiştir1229.
Konsolosluk, durumu Dahiliye Vekâleti’ne
bildirmiş, Vekâlet de Mevlânzade’nin bu kitapçığı yayınlamasına gerek
olmadığını, aksi taktirde kendilerine hizmet ettiğinin anlaşılacağını
bildirmiştir. Dahiliye Vekâleti Mevlanzâde’nin para yardımı karşılığında hizmetine
devam etmesini daha uygun bulmuş, elinde bulunan belgeler konsolosluk
tarafından incelenip önemli bulunanlar ayrılarak kendilerine gönderildiği ve
gerçekten önemli oldukları görüldüğü taktirde Mevlanzâde’nin para ile
ödüllendirileceği de ilgili yazıya ek olarak Hariciye Vekâleti’ne
bildirilmiştir1289
Sürgün yaşamında iki taraflı bir siyaset
izleyen, özellikle Said Molla, Tarık Mümtaz, Karahisar eski Milletvekili Ömer
Fevzi, Ali Ihsan Paşa gibiler hakkında nerede oldukları, nereye gittiklerine
dair bilgiler aktaran Mevlanzâde Rıfat Halep’te 16 Ekim 1930’da1231
kalp hastalığından ölmüştür1232.
686 Mevlanzâde’nin ölüm haberini;
“Ne kendi
eyledi rahat ne halka verdi huzur
konusu
saklıdır, fiyatı 50 liradır. Kitapta adres olarak, “Köstence’de Bulvar Oteli’nde
mukim Mevlanzâde Rıfat” gösterilmiştir.
1228 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 14, Bt: 29.6.1930.
1229 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 8, Bt: 13.9.1930.
1230 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 9, Bt: Eylül 1930.
1231 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 7, Bt: 16.9.1930.
1232 EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 1, (686’nın raporu)
214
Yıkıldı gitti
cihandan dayansın ehli kabur”
diye haber vermiştir.
Türkçe İstanbul Gazetesi Sahibi Sait Molla.-
98 numara ile Yüzellilik listeye
girmiştir. Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin yeğeni, Mustafa Neşet Molla’nın
oğludur. Medrese eğitimi görmüş, Hukuk Mektebi’ni bitirmiştir.1233 Abdülhamit
Dönemi’nde Galata Mahkemesi Kadılığı yaptığı zaman “Şeriât’ı şerre alet
etmek”le pek çok zararlı sonuçlar yaratan Sait Molla1234, Bir I.T.
düşmanı olarak, H.Î.F.’nda önemli roller oynamıştır. 1. Dünya Savaşı sonrasında
Mütareke’nin ardından Damat Ferit Paşa tarafından Adliye Vekâleti Müsteşarlığı
ve Şûrayı Devlet İkinci Başkanlığı’na getirilmiştir. Mütareke yıllarında da
alçakça ve haince davranışlarına devam eden Sait Molla, Ingiliz ajanı Rahip
Frew’le işbirliği yapmış, Ingiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurmuş ve ikinci
başkanı olmuştur. 1238 Damat Ferit’in Rahip Frevv’a yazdığı
mektuplarda Kuvayı Milliye’nin dağıtılması için düşünülen planlar olduğu gibi,
Sait Molla’nın da aynı kişiye, aynı amaç doğrultusunda yazdığı mektuplar
vardır. 1236 Tüm bu karşıcıl çalışmalar karşısında Mustafa Kemal de
Frevv’a bir mektup yazarak davranışlarının bir din adamı vasfıyla
bağdaşmadığını belirtmiştir.1237 Sait Molla 1920 yılında Adliye
Nazırlığı görevindeyken , İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgalleri sırasında
Patrik Meletios ile Yunan Fevkâlade Komiseri M. Kannellopoulas’ın istekleri
üzerine Türk hapishanelerinde bulunan üç yüz Rum’u serbest bırakmış, buna
karşılık olarak da, daha sonra Yunan Adliyesi tarafından Baro Başkanı ilân
edilmiştir1238.
Düşmana casusluk eden Türkçe İstanbul
gazetesini çıkaran Sait Molla’nın bir İngiliz casusu olduğu, Türk istihbarat
örgütleri tarafından da ispatlanmıştır1239.
Sait Molla, Ulusal Zafer’den sonra ülkeyi
terkederek Mısır’a gidenler arasındadır. 1923’de “Muhaliflere Hitabım” başlığı
altında bir broşür yayınlayan Sait Molla, bu broşürde kendisi gibi Türkiye’den
kaçan muhalif kesime
1233 Soysal,
150'likler, s. 289.
1234 T.G.,31
Mayıs 1938.
1235 T.G.,31
Mayıs 1938.
1236 Mektuplar
için bkz. Mustafa Kemal, a.g.e., c.l, s. 393; Özalp, a.g.e., s.
69.
1237 Mustafa
Kemal, a.g.e., c.l, s. 405.
1238 Le Messeger d’Atheenes, 17 Temmuz 1930; EGM Arşivi, 12222-98.
1239 Soysal,
150'likler, s.289.
215
seslenmekte ve aldatıldıklarını söyleyerek
dikkat etmelerini istemektedir.
"...
zavallı vatanı boğazına kadar borca sokan, ...masum kardeşlerimizi savaş
meydanlarına sürerek öldüren, köylerimizi erkeksiz bırakan, zavallı
milletimizi, halkımızı seneleren beri Fransız sermayedarlarına esir eden o
İttihat ve Terakki ileri gelenleri bugün eski kuvvetini kazanmak için herkesi
kandırırken sizleri de kandırmayı başarıyor.
Biz neye
muhaliftik, bir kere gayemizi düşünelim. Bu memleketi perişan eden o sefil, o
İttihat ve Terakki ileri gelenleri değil mi? Ankara’ya neden karşıt
bulunuyorduk? Aralarındaki İttihatçıları görerek Anadolu cereyanının İttihatçı
cereyanı olduğuna inandığımızdan değil midir? Fakat görmezler mi ki bugün vaziyet
değişti? Anadolu erkânı, İttihatçıların ileri gelenlerini Lozan’da suçüstü
yakaladı... İsmet Paşa onları Fransız sermayedarlarına milleti esir etmek
isterken yakaladı... Şimdi ise Anadolu’ya türlü türlü sebep ve fırsatlarla
hücum etmek, Ankara’yı ezerek yerlerine geçmek için çalışmaya başladılar...
Ankara’nın
kusursuz olduğuna kani değilim. Fakat bugün ortada biri memleketi parçalayan
diğeri memlekete namus ve mevki kazandıran iki parti var...”
diyen Sait Molla, aynı broşürde siyasetten
tamamen çekildiğini de belirtmiştir 1240
1925 yılı içinde Kıbrıs’a gidip yerleşen Sait
Molla 1241, söz
gazetesinde yayınladığı bir yazıyla akıllı uslu oturacağına ve hiç bir şeyle
uğraşmayacağına dair sözler vermiştir1242. Bununla birlikte
Türkiye’nin Kıbrıs Konsolosluğu tarafından takibe alınmıştır. Kıbrıs
Hükümeti’ne başvurarak, “Ayasofya” adı ile bir gazete çıkarmak isteyen Sait
Molla’nın bu isteği hükümet tarafından reddedilmiştir.
Gazete çıkarmak konusunda ikinci girişimi ise
aynı yıl içinde gerçekleşen Sait Molla daha önce Mısır’da bulunan firari ve
yüzellilikler tarafından Kıbrıs’ta yayınlanmak ve dışarıya gönderilmemek
şartıyla izin alınmış olan “Niyerist” adlı gazeteyi bu ayrıcalıktan
yararlanarak çıkarmak istemiştir. Konsolosluk tarafından yapılan incelemede
Türkiye Cumhuriyeti lehine yayın yaparak, Cumhuriyet’in değil, İttihat ve
Terakki’nin düşmanı olduğunu sütunlarında
1240 EGM Arşivi, Dn: 12222-98, Bn: 2/F 3, Bt: 3 K.E. 1923.
1241 EGM Arşivi, Dn: 12222-98, Bn: 2/A 3.
1242 Söz Gazetesi, 31. T.E. 1925: Yayın hayatına 8 Eylül 1919’da başlayan
gazetenin sahibi ve müdürü Muallim Mehmet Remzi’dir. Kıbrıs-Lefkoşe’de
yayınlanmaktadır. Haftalık siyasi, içtimai Türk gazetesidir.
216
açıklayacağı haber alınan Sait Molla’nın bu
sayede Türkiye’ye hoş görünmek istediği belirlenmiştir 1243
Çıkarmak istediği gazete için Kıbrıs’ta Kirya
Bavlidis adında bir matbaa sahibi ile görüşen Sait Molla, Bavlidis’in
kendisinden iki senelik teminatlı kontrat istemesi üzerine yanından
ayrılmıştır. O’nun bu girişimleri Kıbrıs basının da dikkatini çekmiştir. Söz
gazetesi, “milletin kararıyla ülkesinden atılan, İsviçre’de dolaştıktan sonra
Mısır’a gelerek Kral’ın sarayında bir süre oyalanan ve sonunda oradan da
kovulan ve Kıbrıs’a gelen Sait Molla’nın burada yayınlayacağı ne fikri olabilir?
Gazete çıkarıp ne yapacak?” diye sormakta ve eğer amacı Türkiye aleyhinde
yazılar yazmak ise bunu İstanbul’da iken fazlasıyla yaptığını ve karşılığını da
gördüğünü” yazmıştır "I244. Aynı gazetenin bir başka sayısında
ise, Sait Molla’nın Kıbrıs’a geldiğinde verdiği sözü tutmayarak Türkiye’de
saçtığı fitneleri Kıbrıs’ta tekrarlamak istediğini ve Şerif Hüseyin ile başbaşa
vererek yazdığı dört beş beyannameyi Mısır ve Bağdat’a gönderdiğini haber
vermiştir. Söz, Kıbrıs’ta kaldığı sürede bakkal dükkanlarını gezerek, “şapka
giymenin küfür olduğunu” söyleyen ve bu yolda insanları kışkırtmaya çalışan
Sait Molla’nın kendisinin ise, Avrupa’da pek çok şehirde şapkalı dolaşmış
olduğunu belirterek, ondan rahat durması ve misafirliğini bilmesini istemiştir1245.
Sait Molla ise bu yazılara verdiği cevapta,
Türkiye’de yaptığı iyilik ve kötülüklerin tarihe intikal ettiğini, Türkiye’deki
kavgasının koca bir Türk imparatorluğunun parçalanmasından, pekçok memleketin
Türkiye’den kopmasından, Türkiye’nin Genel Savaş’tan yenik olarak ayrılmasından
ve İstanbul’un işgalinden sonra başladığını zaten bu durumda Türkiye’ye
yapılacak bir kötülük de kalmadığını söyleyerek kendisini savunmuştur. Şapka
konusunda ise, Avrupa’da şapka giymesinin bir “zaruriyet-i şeriye” olduğunu ve
burada zorunlu olarak şapka giyen Islâmlara itiraz etmeyeceğini, onlarla
çekilmiş pek çok resimleri olduğunu ve aralarında kalpak ya da fesiyle hemen
dikkat çekebileceğini söylemiştir1246.
Kıbrıs kamuoyunun pek de sıcak bakmadığı Sait
Molla burada 5 yıl kalmış ve 1930 yılında, hükümete başvurarak oğlunun yanına
gitmek için yardım istemiştir1247. Sait Molla’ya, Paris’te bulunan
oğlunun yanına gitmek ve bir daha dönmemek üzere hükümet tarafından yol
harçlığı verilmiş ve o da 6
1243 EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 3.
1244 Söz Gazetesi, 7 T.S. 1925, EGM Arşivi, Dn: 12222-98.
1245 Söz Gazetesi, 31 T.E. 1925, EGM Arşivi, Dn: 12222-98.
1246 Söz Gazetesi, (Tarihsiz), EGM Arşivi, Dn: 12222-98.
1247 EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 6.
217
Haziran 1930’da Kıbrıs’tan ayrılmıştır 1248.
Fransa’ya gitmek üzere 9 Haziran’da Atina’ya
gelen Sait Molla burada Venizelos ile görüşmek istemiştir. Sait Molla’nın amacı
Batı Trakya’da çıkan karışıklıklardan dolayı, bu tür olaylara neden olan
Yüzellilikler’in ve firarilerin Yunanistan’dan çıkarılmasına ılımlı bakan
Venizelos’u bu davranışından alıkoymaktır. Ancak Sait Molla’nın Venizelos ile
görüşme girişimi sonuçsuz kalmıştır. Bununla birlikte buradaki nüfuzlu
göçmenler aracılıyla, aynı konu üzerinde, Dahiliye Nazırı Sideris ve
Başbakan’ın oğlu, Ahrar Fırkası üyesi olan milletvekili Kirako Venizelos’la
görüşmeyi başarmışsa da bir sonuç alamamıştır1249.
Fransa’ya geçmek amacıyla Atina’ya gelen Sait
Molla kısa bir süre sonra hastalanmış ve 14 Temmuz 1930’da tedavi gördüğü
hastahanede ölmüştür1250. Atina’da çıkan “Le Masager d’ Athenes”
gazetesindeki ölüm haberine göre, Sait Molla’nın cenaze masraflarının
Atina’daki Türk Elçiliği tarafından karşılanması kabul edilmemiş ve cenaze
Yunanistan’a sığınan Türkler tarafından kaldırılarak, Atina’daki Müslüman
mezarlığına gömülmüştür1251.
Aydede Gazetesi Sahibi Posta ve Telgraf
Müdür-i Umûmi Esbakı Refik Halit.- Listede
100 numara ile yer almıştır. 1888 İstanbul doğumlu olan Refik Halit (Karay),
Galatasaray Lisesi’nde okumuş, bitirmeden Hukuk Mektebi’ne yazılmıştır. İkinci
sınıfındayken Meşrutiyet ilân edilince (1908), Servet-i Fünûn’da gazetecilik
hayatına atılmıştır. Bir süre Tercüman-ı Hakikât’de yazarlık yaptıktan sonra
ardından Son Havadis adı ile bir akşam gazetesi kurmuştur. 1909’da Fecriâti
edebiyat topluluğuna katılmış, Kalem adlı mizah dergisinde Kirpi takma adıyla
güldürü yazıları yazmaya başlamıştır. 1910’da Cem adlı mizah dergisinde
başyazar olmuş ve burada aynı adla siyasi mizah yapmaya başlamıştır. Cem’deki İttihat
ve Terakki Fırkası’nı yeren yazıları büyük ilgi görmüş ve “Kirpi’nin Dedikleri”
adlı bir kitapta toplanmıştır. Desteklediği H.İ.F. başa gelince Beyoğlu
Belediye Başkâtipliği’ne atanmıştır. 1912’de İ.T. yeniden iktidara gelip,
Mahmut Şevket Paşa öldürülünce, bazı Itilâfçılarla birlikte 1913’te Sinop’a
sürülmüş, isteği üzerine Çorum’a, Çorum’dan Ankara ve Bilecik’e nakledilerek
sürgün hayatını tamamlamıştır 1252.
1248 EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 7, Bt: 9.7.1930.
1249 EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 11, Bt: 12 Haziran!930.
1250 EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 14, Bt: 14.7.1930.
1281 Le Masager d’ Athenes, 17.7.1930; Katimerini,
15.7.1930; EGM Arşivi, Dn: 12222-98.
1252 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 6.
218
İstanbul’a döndüğünde, Robert Kolej’de bir yıl
kadar edebiyat öğretmenliği yapmış, Vakit, Zaman ve Tasvir-i Efkâr’da yazılar
yazmış, bu arada yeniden örgütlenen H.İ.F.’nda görev almıştır. Damat Ferit
Hükümeti’nde Posta ve Telgraf İdaresi’nin başına getirilmiş olan Refik Halid,
Anadolu’daki ulusal kurtuluş kavgası verenlerin telgrafla haberleşmelerini
engellemeye çalışmış, şifrelerini çektirmemiştir. Sabah, Alemdar, Peyam-ı Sabah
gazetelerinde ve Aydede dergisinde Anadolu direnişçileri için çok ağır,
suçlayıcı ve karalayıcı yazılar yazmıştır. Bu tutumundan dolayı da yurtdışına
kaçmak zorunda kalmıştır1253.
Vatana ihanet suçundan gıyaben idama mahkum
olan Refik Halit, ülkeden ayrılıp Suriye’ye yerleştikten sonra, Yüzellilik
listeye girmiş ve Af Kanunu’nun yürürlüğe girişine kadar orada kalmıştı r125^.
Suriye’ye gittikten sonra Doğru Yol, Musavver
(resimli) Sahra, Vahdet, Yeni Gün ve Karagöz gibi Türkçe çıkan bütün
gazetelerde yazıları zaman zaman yayınlanan Refik Halit, bu yazılarının bir
kısmını “Bir İçim su” ve “Bir Avuç Saçma” isimli kitaplarında toplamıştır 1255.
Türkiye’nin Kudüs Konsolosluğu 27 Aralık
1931’de Refik Halit’in, Yüzellikler’den Tarık Mümtaz ve Rıza Tevfik ile
anlaşarak yeni bir amaç için çalışacaklarını haber vermiş, ancak haber
doğrulanmamıştır. Refik Halit, Refi Cevad ve Ömer Fevzi ile Suriye’de sık sık
görüşmüştür. Konsolosluk’un 1932 yılında verdiği habere göre; Refi Cevad, Refik
Halit’e verilmek üzere Ömer Fevzi’ye bir tavsiye mektubu vermiştir. “Ulema-i
Hukuk’tan İsmail” imzasıyla Mehmet Hamdi Paşa’ya yazılan bu mektupta; Cemiyet-i
Akvam’da muhalifleri müdafa edecek olan “L’ Offis des Refugies Turcs en Grece”
isimli teşkilatın temsilcileri arasında Refik Halit’in de seçildiği
bildirilmiştir1256.
1933’de çıkacak olan Af Kanunu’na Yüzerliklerin
de dahil olabileceği söylentisinin çıkması üzerine pek çokları gibi Refik Halit
de Türkiye lehine yayınlarda bulunmuştur. Özellikle Vahdet gazetelerinde
Yüzellilik Adil’in, Mehmet Ali hakkındaki karşıt düşüncelerine yer vermiştir1257.
Ayrıca Mehmet Ali’nin Cumhuriyet aleyhindeki yayınlarına ve Nlzamettin Kibar’ın
kitaplarına karşı rejimi savunan yazılar yazmış, hatta bu nedenle Taşnaksutyun
Cemiyet
1253 Soysal,
150'likler, s. 285-286.
1254 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 7.
1255 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 6.
1256 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 7.
1257 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F4.
üyelerince tehdit edilmiştir1258. Bu
yüzden Mehmet Ali de Refik Halit’le Vahdet’in sahibi Nuri Genç aleyhinde Ceza
Mahkemesine başvurarak “kınama ve kötüleme” davası açmış, vekaletini de
Nizamettin Kibarla, Ermeni avukat Tabzaryan’a vermiştir1258.
1933’den sonra kalemine çekidüzen veren Refik
Halit, yeni dil akımına da büyük ilgi göstererek Vahdet gazetesinde bu alanda
yeni denemeler de yapmıştır1288. Bu arada yazdığı “Bir Avuç Saçma”
ismindeki kitabı Urfa Sarayönü’nde Attar İbrahim Efendi aracılığıyla ülkeye
sokmak isteyen Refik Halit’in kitabına el konulmuş, kitapta doğrudan doğruya
T.B.M.M. Hükümeti hakkında bir fikir olmasa da imalı sözler bulunmasından
dolayı ülkeye sokulması uygun görülmemiştir1281.
1935 yılında Halep’te Türkiye lehine tutum ve
yayınlarına devam eden Refik Halit, Türkiye’den gönderilen para, diğer taraftan
üç arkadaşı ile birlikte Fransız Istihbaratı’ndan aldığı üçbin frank aylık ve
Vahdet gazetesinde yazdığı yazılardan aldığı para ile geçimini sağlamış 1282
ve 1938’de ülkeye dönmüştür.
Bandırma’da Adalet Gazetesi Sahibi Bahriyeli
Ali Sami.- 101 numara ile listeye
girmiştir. Miralaydır. Abdülhamit Döneminde Bahriye Nazırlığında fotoğrafçılık
yapmıştır. 31 Mart olayından sonra Mısır’a kaçmış, orada fotoğrafçılıkla
geçinmiştir. Mütareke’den sonra İstanbul’a gelmiş, Büyük Zafer’den sonra da
Edirne’ye geçmiştir1283.
Bandırma’da çıkardığı Adalet gazetesindeki
yazıları nedeni ile Yüzellilik listeye alınan Ali Sami, ulusal zaferden sonra
Yunanistan’a kaçanlar arasınadır.
Midilli’de yanında bir Yunan subayı ile gezen
Ali Sami, eski Şehzade Selim’e yolladığı 31 Temmuz 1926 tarihli mektubunda
faaliyete geçmesini isteyerek, Islâm ve Hristiyan halkın kendisini İstanbul’da
beklediğini yazmıştır. Ayrıca Ali Sami, Iskeçe’de yayınladığı “Dikeon” gazetesi
ile de propaganda yapmış ve gazetesine abone toplamak amacıyla Sakız adasına
gitmiştir. Ancak, burada silahla tehdit edilmiş hatta kendisine
ateş edilmiştir128^.
1258 EGM
Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 10, Bt: 28.9.1935.
1259 EGM
Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 12.
1260 EGM
Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 10.
1261 EGM
Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 1, Bt: 2.5.1933.
1262 EGM
Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 11, Bt: 15.11.1935; Bn: 3/B7.
1263 T.G.,31
Mayıs 1938.
1264 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: E 11.
220
Ali Sami’nin Atina’da Zapyan bahçesindeki
Aynoroz Manastın’™ ziyarete gelenler için, Osmanlı padişahları tarafından verilen fermanlardan oluşan bir
sergi açmak istediği Hariciye Vekâleti tarafından haber alınmıştır 1265
686’nın Yunan tabiyetine geçtiğini bildirdiği
Ali Sami, Ortodoks Mezhebi’ni de kabul etmiş ve Almata kentinde halktan yardım
görmüştür1266. Oturduğu yeri sürekli değiştiren Ali Sami, Kalavrita
Kasabası’nda, Megaspilyon isminde tarihi bir kilise bulunmasından dolayı buraya
gelen pek çok ziyaretçiye, kendisine ressam süsü vererek, Hamid’in ve Kayzer
(II.Wilhem)’in fotografçısıyım diyerek, fotoğrafları gösterip para çekmeye
çalışmış ve para bulabilmek için her türlü sefil işi yapmıştır1267.
Türkçe’den başka, Rumca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Arapça bilen Ali
Sami, İtalyanlara ve Yunanlılara casusluk, ayrıca Korent adası ve Lutraki
Kasabası’nın fotoğrafçılığını da yapmıştır1266.
1936 yılı içinde Sakız’a gelerek, Teali Nisvan
Cemiyeti binasında yerel makamların manevi yardımıyla bir fotoğraf sergisi açan
Ali Sami, Yunan dostu olduğunu söyleyerek, eski hanedan üyelerinden Selim’in
Saltanat makamına yeniden getirilmesi için çalışıldığının ve bu uğurda, Türkiye
dışında kalanların hepsinin kendi paylarına düşen her türlü görevi yapmaya
çalıştıklarını, birtakım mektup ve fotoğrafları göstererek Yunan Erkânı
Harbiyesi’nin yardımı ile Kemalistlerden nasıl kurtulduğunu ve Kurtuluş
Savaşı’ndan sonra, ikinci vatanı saydığı Yunanistan’ı ancak Türkiye’de saltanat
iade edildiği zaman terkedeceğini ve Türkiye’nin ve rejimin kendince acıklı
durumudan hoşnutsuzluğunu dile getirerek bir takım propagandalarda bulunmuştur1269.
Sergide pek çok saray tarihi fotoğrafları olan Ali Sami’nin buradaki kazancı
onbin drahmi kadardır ve bolluk içinde yaşamıştır1279
Aftan sonra uzun süre pasaport isteğinde
bulunmayan Ali Sami’ye 29 Ocak 1942’de ülkeye dönmek için pasaport verilmiştir.
Sami 1924’te evlendiği, kaçaklardan Hamdiye’den olma 1925 doğumlu kızı Leman
ile 1929 doğumlu oğlu Orhan’ında pasaporta ilavesini istemiş, yedi yıldır ayrı
yaşadığı eşinin ise Yunanistan’da kalacağını söylemiştir1271.
1265 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: D 2, Bt: 28.9.1931.
1266 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: E 11.
1267 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: C 6, Bt: 21 Eylül 1935.
1268 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: B 1, Bt: 5.6.1936.
1269 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: C 9, Bt: 23.9.1936.
1270 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: E 11.
1271 EGM
Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: F 13, Bt: 2 Şubat 1942.
221
Yurda dönmek üzere pasaport verilen ve Atina
Başkonsolosluğu tarafından ülkeye dönmek istediği taktirde İstanbul’a kadar
biletinin alınabileceği ve kendisine yolda harcamak üzere bir miktar para da
verilebileciği bildirilen Ali Sami, Eğriboğaz’da bulunan bir Türk ailesine ait
emlâk işleriyle meşgul olduğunu ileri sürerek bu teklifi kabul etmemiştir.
Bahriyeli Ali Sami, bu tekliften kısa bir süre
sonra sefalet içinde Atina’da 24 Şubat 1943’de ölmüş, cenazesi Başkonsolosluk
tarafından kaldırılarak İslam mezarlığına gömülmüştür 1272
Edirne’de Teemin ve Elyev, Selânik’te
Hakikat Gazetesi Sahibi Neyyir Mustafa.- listeye
102 numara ile girmiştir. 1885 Edime doğumludur1275. Mülkiye
Mektebi’ni bitirmiştir. Edirne ve Selanik’te büyük toprakları vardır.
H.I.F.’nın yandışı bir gazeteci olarak, Edirne’de Teemin ve Elyev, Selânik’te
Hakikat gazetelerini çıkarmıştır. Anadolu’daki ulusal direniş hareketine karşı
sert bir muhalefet yürütmüş, Kuvayı Milliyecileri eşkiyalıkla suçlamıştır127^.
Yunanlılar Edirne’ye girdiğinde onlarla işbirliği ve onların belediye
başkanlığını yapmıştır. Anadolu direnişi başarı ile sonuçlanınca Selanik
yakınlarındaki çiftliğine çekilmiş ve yeni kurulan Cumhuriyet aleyhtarı
yayınlarını Hakikât’de sürdürmüştür. Bu çalışmaları dolayısıyla Yüzellilik
listeye alınmış, daha sonra da vatandaşlıktan çıkarılmıştır.
Ülkeden kaçtıktan sonra Yunanistan’a giden
Neyyir Mustafa kayıpederine ait Uskanlı Çiftliği’ne yerleşmiştir. 686,
Yunanlılara hizmete devam eden Mustafa’nın para karşılığında karısını
satabilecek kadar ahlaksız bir adam olduğunu rapor etmiştir1275.
Karısına ait Dimetoka çiftliğini idare eden 1276
Neyyir Mustafa, yanında bulunan Sava Savof isminde bir Bulgar aracılığıyla
Türkiye sınırındaki köylerden Türk ordusu hakkında bilgi alarak Yunan ve Bulgar
Erkân-ı Harbiyesi’ne iletmiştir. Sava Savof diplomatik Bulgar pasaportu ile ve
Bulgar bayraklı Rodina vapuru ile Türkiye’ye gelmiş daha sonra Dimetoko’daki
çiftliğe
1272 EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: G 7, Bt: 6.3.1943.
1273 llharni
Soysal doğum tarihi olarak 1895 yılını vermiştir. Bkz, llhami Soysal, 150'likler,
s. 284.
1274 Ulusal
Mücadele’nin başarı ile sonuçlanacağına inanmayarak, Edirne ve havalisinin
tarih ve kültür açısından Yunanistan’a ait olması gerektiği yolunda
konferanslar vermiştir;
EGM
Arşivi, Dn:
12222-102, Bn: 2/G 7.
1275 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/C 7, 686’nın 11 Aralık 1932 tarihli
raporu.
1276 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/B 1.
222
gelerek Mustafa ile uzun bir süre görüşmüş ve
Derbent yolu ile Kırklareli’ndeki sınır köylere gideceğini söyleyerek buradan
ayrılmıştır1277.
Yunanistan’da Türkiye aleyhinde propagandalar
yapan ve Yunan makamlarına bilgi aktaran Neyyir Mustafa aftan sonra hemen
ülkeye dönmemiştir.
1941 yılında Yunanistan’ın Almanlar tarafından
işgali üzerine Yüzellilikler hakkındaki Af Kanunu’ndan yararlanarak
Uzunköprü’ye iltica etmiş ve Bandırma’ya giderek 19 Eylül 1941’e kadar
kalmıştır. Batı Trakya’daki Türklerin ülkeye dönmemeleri hakkındaki Bakanlar
kurulu kararı gereği 10 Ekim 1941’de Kumçiftliği’ne gönderilmiştir.
Yunanistan’daki çıkarlarının güvende
bulundurulması ve Türkiye’nin Almanlar tarafından kolaylıkla işgalini
sağlayarak Türkiye’de yüksek makamlar elde etmek amacıyla Gebert, Baskoviç,
Hans Volter, Kirof, Todor, Dançef ve Canbazof adlı, Alman-Bulgar istihbaratına
dahil kişilerle anlaşarak Türkiye aleyhine, Alman ve Bulgar hesabına
Türkiye’den askeri bilgi toplamak üzere bir casusluk şebekesi kurmuştur^27®.
Neyyir Mustafa, pek çok kişiyi^27®,
şebekenin faliyetini sağlamak, idare etmek ve kendisini korumak amacıyla
ücretli Alman askeri kaydettikten sonra işe başlamıştır.
Neyyir Mustafa, casus İsmail Gökçen, Hüseyin
Yalçınlar, Hüseyin Selek, Ahmet Beşer, Ahmet oğlu Hayri, İsmail oğlu Mustafa’yı
Türkiye’ye gönderip bunlara yataklık yapan Ali Dümenci, Haşan Hamdi Özalp,
Osman Sever, Paşonun Arif, Ahmet oğlu Selâhattin, Şaban Çeliker, Sarıhıdırh
Salih, Tatar Sabri, Cici Ali’den askeri bilgi elde edip Alman ve Bulgar
istihbarat servislerine vermek suretiyle Türkiye aleyhine casusluk yapmıştır 12®°.
Neyyir Mustafa Kumçiftliği’nde kahvehane
siyaseti yaparak
1277 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/C 7.
1278 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 7.
1279 Dimitriyos
Todoris, Iştaryo Aritidis, Nikola Ogehayolu, Yani. Mihalidis, Istaryo Sabilof,
Petros Yuvanidis, Teodaras Kilicidis, Ligor Veleğidi, Pullukçu Ahmet,
Umurbeyden Hoca oğlu Ahmet, Aziz oğlu Necip, Bekir, Kara Ali, Şahince Köyü’nden
Küçük Remzi, Talikacı Ahmet, Bosna Köylü Nikoladis Zalfis, Yorgos Kazağlis,
Aleksandır Saskovic, Ünoğlu Köyü’nden Mateas Vangelidis, Kiliseli Köyü’nden
Dimitris Çifcidis, Konstantinos Kostanidis, Yanakos Medelğidis, Ünoğlu
Köyü’nden Sotiris Anastasiyadis.
1280 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/ G 8.
223
etrafındakilere; “Ankara, Türk milletini aç
bıraktı. Halk açlıktan ölmektedir. Trenlerde bulunan memurlar Maraş ve Pityon’a
indiklerinde ceplerinde bulundurdukları birer kalıp sabunla ekmek değiş tokuşu
yapıyorlar. Pek yakın bir zamanda Türkiye Cumhuriyeti çökecektir, elimde bir
miktar top ve tüfek bulunursa gençleri arkama toplayıp, Edirne’yi alırım"
demiş ve bu nedenle Almanların hesabına çalıştığını, itiraf etmiştir 1281
Neyyir’in yanında olup, Almanlara çalışanlar
arasında, Ermenilerden; Dimetoka’da Artin, Karbet; Kumçiftliği’nde Dili Agop
Demirci, Komarlı Köyü’nde Bağos, Rumlardan; Dimetoka’da Paskal, Şekerci Yorgi,
Kumçiftliği’nde bakkal ve kaçakçılardan Andon, Türklerden; Dimetoka Müftüsü
Hacı Bahaettin, Dedeağaç’tan Adapazarlı İsmail Hakkı, Süleyman Sırrı,
Gümülcine’den Hüseyin ve KonyalI Nuri de vardır^282. Bunlardan
Dedeağaç Müftüsü olup Almanca, Rumca ve Arnavutça bilen Süleyman Sırrı,
gönderdiği adamlar aracılığıyla Türkiye’nin askeri durumu hakkında topladığı
bilgileri Almanlara satmıştır1283.
Mustafa Neyyir’in kılavuzluğu ile,
Yunanistan’daki vatanperver çetelerin faaliyetlerini önlemek ve durdurmak
üzere, Türklerden oluşan ikiyüzelli kişilik bir çetenin faaliyete geçeceği,
çete elemanlarının resmi milis elbisesi ve makineli tüfekle donatılacağı,
ayrıca bir Alman çavuşunun bunları bir haftalık talim ve terbiyeye tabi
tutacağı ve buraya girmek isteyen Türklere üç Türk altını verileceği alınan
haberler arasındadır1284. Neyyir Mustafa ve onunla birlikte
Almanlara hizmet edenler, tanınmamak amacı ile Alman askeri elbisesi
giymişlerdir1285. Bir kısım Yunan fedaileri tarafından Yunanlı
vatanperverlerin öldürülmesine neden olmakla suçlanan Neyyir Mustafa bu
fedailer tarafından öldürülmek istenmiştir. Fakat bu istek eyleme dönüşmemiştir
1288.
Neyyir Mustafa, Almanlar Yunanistan’ı terketmek
zorunda kalınca akıbetinden korkarak Türkiye’ye kaçmıştır.
Eski Köylü Gazetesi Başyazarı Ferid.- listede 103 numarayla yer almıştır. Önceleri Adana’da
mektupçuluk yapmış, Adana’nın Fransızlar tarafından boşaltılmasından sonra
İzmir’e giderek, Köylü gazetesini çıkaran
1281 EGM
Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/B 7, Bt: 9.12.1942.
1282 EGM
Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/G 6, Bt: 6.7.1942.
1283 EGM
Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/G 1, Bt: 1.12.1942.
1284 EGM
Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/E 1, Bt: 3.11.1943.
1285 EGM
Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/D 11, Bt: 27.3.1944.
1286 EGM
Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/C 2, Bt: 16.8.1943.
224
Refet’in gazetesinde başyazarlık yap m ıştır12
. İşgal zamanında bu gazete ile aleyhte yayınlar yapan 1288 Ferit
1922 yılında Yunan Ordusu ile birlikte Atina’ya giderek Yunan Erkân-ı
Harbiyesi’nin istihbarat şubesi ile, Hariciye Nezareti’nin “A” Bürosu’nda
istihbarat memurluğuna atanmış ve 1932’ye kadar burada çalışmıştır.
Ailesi ile birlikte Atina’nın doğusunda Kain
Virunas Mahallesi’nde yaşayan Ferit eşi ile birlikte din değiştirerek Ortodoks
meshebine geçmiş ve Mihail Mihalidis ismini almıştır^289. Marya
adını alan eşi ise îzmit’li Ermeni göçmenlerinden İstanbolyan Yervand’ın
kızıdır ve eski ismi de Mithridhat’dır. Her ikisi de vaftiz olmuştur. Marya’nın
bir halı fabrikasında ustabaşı olarak çalıştığı haber alınmıştır 1299
Atina’da kaldığı süre içinde Yüzellilikler ve
firarilerle görüşmeyen Ferid’in nadiren Köylü gazetesi sahibi Refet ile
görüştüğü Atina elçiliğiden bildirilmiştir1291.
1932’de Atina tevzi1292 memurluğuna
atanan Ferid, kısa bir süre sonra işten çıkarıldıktan sonra “Ölen Su” adlı bir
şirketin ticaret şubesinin takip memurluğuna atanmış ve geçimini buradan aldığı
maaşla sağlamıştır1298.
Aftan sonra ülkeye dönmek için pasaport
talebinde bulunan Mehmet Ferid, eşi İkbal ve oğlu Emced’e yurda dönmeleri için
25 Mayıs 1945’de pasaport verilmiştir1294 Pasaport aldığı halde ülkeye
dönmeyen Giritli Ferid 1945’de Yunanistan’da ölmüştür1295
Alemdar Gazetesi Sahibi Refi Cevad
(Ulunay).- Listeye 104 numara ile
girmiştir. 1890 Şam doğumludur. Milli Mücadeleye karşı hareketleriyle tanınan
Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın oğludur.1298 Galatasaray
Lisesi’ni bitirmiştir.
1287 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 12, Bt: 16.10.1936.
1288 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 10.
1289 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 12.
1290 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: B 5, Bt: 27 Haziran 1938.
1291 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 13.
1292 Tevzi:
dağıtma, eleştirme.
1293 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 12.
1294 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: B 12, 22.6.1942
1295 EGM
Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: C 14, Bt: 18Temmuz 1945.
1296 T.G.,
31 Mayıs 1938.
225
Tanin ve İkdam gazetelerinde yazılar yazan Refi
Cevad I.T.’e karşı tutumu ile H.Î.F.’na girmiş, Şehrah gazetesinde Yazı İşleri
Müdürü olarak çalışmış, daha sonra da Alemdar adı ile kendi gazetesini
çıkarmıştır.
Sert muhalefeti nedeniyle, Mahmut Şevket
Paşa’nın öldürülmesi üzerine Sinop’a sürülen Refi Cevad’ın sürgün yeri I. Dünya
Savaşı başlayınca Çorum’a, 1917’de de Konya’ya çevrilmiştir. Mütareke’den sonra
İstanbul’a dönerek Alemdar’ı yeniden çıkarmış ve ulusal direnişe karşı bir
yayın politikası izlemiştir^297. Vatana İhanet suçundan, Ankara
Asliye Ceza Mahkemesi tarafından idama mahkum edilen Refi Cevad sürgündeki
yaşamını Fransa’da, Paris’te geçirmiştir. İlk yıllarında Mehmet Ali’nin
gazetesinde yazılar yazmıştır. Mehmet Ali ile arası açılıktan sonra buradan
ayrılan Refi Cevad, Paris’te Grant Bulvar üzerine Grant Otel adındaki berber
dükkanında “Jan” adıyla saç yıkayarak ve ortalık hizmeti yaparak geçimini
sağlamıştır 1298
Yurt dışına çıktığı ilk günden itibaren maddi
sıkıntılar çeken Refi Cevad 1925’de Padişah’a göndermek üzere bir mektup yazmış
ve takdim etmesi için üst yazı ile Zeki Bey’e göndermiştir. Refi Cevad,
Padişah’a yazdığı mektupta, ortaya çıkan inkılâp hareketinin kendisine bağlı
olanları “hazan rüzgarına tutulmuş” gibi darmadağın ettiğini söyleyerek, bu
açıdan Ali Kemal’e gıpta ile bakılması gerektiğini, zira kendileri bin kere
ölürken Ali Kemal’in bir defa ölerek kurtulduğunu belirtmiştir. İlerleyen
bölümlerde yurtdışına çıkanları sınıflayarak anlatan ve babasının Padişah’a
bağlılığından bahseden Refi Cevad, kendisi için ise;
“kulunuz ise
aleyhte yapılan bin türlü entrikalara rağmen efendimizden hiç bir maddi lütuf
beklemeksizin gazetemin üzerine ‘saltanat-ı meşruta taraftarıdır’ cümlesini
koyarak, Tevfik Paşa gibi musib ve naehl bir vezir-i meşumun saltanat
aleyhindeki neşriyatı müsamaha eylediği dönemlerde bir başına o makamı müdafaa
için can ve baş ile çalışmış... ve istikbali fedadan çekinmemiştir. Netice ne
oldu? Efendimiz bir defa kulunuzun sefaletine alakadar bulunmadınız. Bu çocuk
hasta mı? sağ mı?... demediniz.
... Bir
saltanat taraftarı gazeteci değil, adi bir şahsiyet dahi olsa köşe-i nisyanda
atılmaz. Halbuki ben üç senedir küflenmeye mahkûm bulunuyorum. Üç senedir
sefaletle güreş etmekten yorgun düştüm... ve şahanelerine ricate mecbur oldu.
Elbette hanenizde başımı sokacak bir köşe bulacağım ve hiç olmazsa bir lokma
ekmek kapısından azade serkolacağım...”1299
1297 Soysal,
150’likler, s. 225.
1298 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/A2, Bt: 14 K.E. 1931.
1299 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/B 4, Bt: 27 T.S. 1925.
226
diyerek Padişah’a hem sitem etmiş, hem de
sığınma isteğinde bulunmuştur. Mektubuna cevap alamayan Refi Cevad, Padişah’a
bir kez daha başvurmuş ancak, ona da cevap alamamıştır. Daha önce bahsedildiği
gibi, muhaliflerle Padişah’ı birleştirmek istemeyen ve bu nedenle mektupları
iletmeyen Zeki Bey, Refi Cevad’ın bu mektuplarını da Padişah’a okumamış olsa
gerek ki Refi Cevad mektuplarına cevap alamamıştır.
Bükreş Elçiliği’nin raporunda, “din ve millet
haini, az bir paraya herşeyi satan ve yurda dönmesi uygun olmayan bir adam”
olarak tanımlanan Refi Cevad için 686’da “ırkıbeşerin yüz karası bir adamdır.
Layık-ı af değildir. Layık- ı nefrin ve lanet bir mevcudiyettir”1300
demiştir.
1932 yılında
garajlarda otomobil yıkayarak ve berber dükkanlarına kahve ve su taşıyarak
geçimini sağlayan Refi Cevad’ın aleyhte açık bir davranışı görülmemekle
birlikte, kişiliği gereği ve maddi sıkıntıları nedeniyle aleyhte ya da lehte
bir fırsatı kaçırmayacağı ihtimali Paris Konsolosluğu tarafından dikkate alınarak
takibine devam edilmiştir1331.
Paris’te bulunan Gümülcineli İsmail, Ömer
Fevzi, Tahir gibi Yüzerliklerle görüştüğü bilinen1302 Refi Cevad
Yüzellilikler tarafından iki yüzlülükle itham edilmiştir1303. Mehmet
Ali, Cevad’la Tahir Ali’yi bu politikaları sonucu aralarında 1928 yılı içinde
yaptıkları anlaşmaları Ankara’ya ihbar etmekle suçlamıştır1304. Bu
nedenle Mehmet Ali ile arası iyice açılan Refi Cevad maddi sıkıntılarına çare
aramaya başlamış ve zorlukla Natan Sineması bilet kontrolörlüğü görevini elde
etmiştir1305.
1933 yılındaki
af söylentilerinden sonra “Başvekil Hazretleri” başlığı ile yazdığı mektubunda;
“onbeş
senedir elim bir hayatın yükünü üzerimde taşıyarak vatanımdan ayrı yaşıyorum.
Bu müddet zarfında ne kal’en, ne kalemen, ne de fikren Cumhuriyet ve hükümetin
aleyhinde bir harekette bulunmadım”
diyen Refi Cevad içinde bulunduğu hasret
ateşinin sönmesi ve toprağına
1300 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/A 10, Bt: 20 K.E. 1932.
1301 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/B 5, Bt: 24.1.1933.
1302 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/D 14.
1303 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/B 9, Bt: 11.2.1935.
1304 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/B 2, Bt:
26.10.1933.
1305 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/B 9, Bt: 10.2.1933.
227
kavuşmasını “harap bir hanenin yerine genç,
zinde, asri, bütün hukuk-u hayatiyesine malik bir devlet” olan Türkiye
Cumhuriyeti’nden beklediğini söylemiş ve “tahsiline, terbiyesine ve tecrübesine
acıyarak, gurbet felaketi içinde heder olan hayatının bu durumuna son
verilmesini” istemiştir1393. Doğaldır ki, Refi Cevad’ın bu isteği
karşılık bulmamıştır.
Refi Cevad 1935’de, Atatürk’ün hastalığı ile
ilgili haberler duyulduğunda, kaleme alığı mektubunda, bu hastalıktan dolayı
duyduğu üzüntüyü “yalansız” dile getirerek mektubuna şöyle devam etmiştir.
"...
Çünkü ben memleketin ve bilhassa idare-i haziranın daha bir kaç zaman şahsınıza
kaim olduğuna ve olabileceğine kaniim. Binaenaleyh sizin yokluğunuzu memleket
için felaket addediyorum...
Ben de bir
gün bu felaketimin ikame eyleyeceği ümidiyle yaşıyorum. Yoksa çekilen zahmet
çok ağırdır. Çeliği bile aşındırır... tekrar ediyorum, sizin afiyetinizle
alakadarım. Temenni ediyorum ki çok yaşayınız...
Yaşayınız ki
halasım sizden gelsin ve bu suretle ... yarın memleketimde biraz kaygısız
geçireceğim ömrümün son demlerini yalınız size borçlu olayım. Siz isterseniz
konosolhane çabuk bulur”1307
Parasızlıktan dolayı sık sık yer değiştiren
Refi Cevad1303, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Alemdar Gazetesinden Pehlivan Kadri.- 150’lilik listeye 105 numara ile girmiştir. Ünlü
kumarbazlardandır. Refi Cevad ’ın sürekli yardımcısıdır. Karşıcıllar arasında
bu özelliği ile yer almıştır. 1309
Adana’da Ferdâ Gazetesi Sahibi Fanizâde Ali
İlmî.- listeye 106 numara ile girmiştir.
Adana doğumludur. Ailesi Bilgili soyadını almıştır. H.İ.F. yanlısı olarak
Adana’da önce İngiliz, sonra da Fransız işgalini desteklemiştir1310.
Adana’nın işgali sırasında, Kuvayi Milliye’ye
karşı Ferda adıyla bir gazete yayınlayan Ali İlmî, bu gazeteyi
yalnızca Anadolu halkını aldatmak ve
1306 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/B 7, Bt: 19 Ağustos 1933.
1307 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/C 1, Bt: 11.10.1935.
1308 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/B 10, Bt: 11.2.1935.
1309 T.G.,
31 Mayıs 1938.
1310 Soysal,
150‘likier, s. 277.
228
yanlış yola sürüklemek amacıyla çıkarmış ve
sütunlarını Atatürk’ü ve ulusal mücadeleyi kötüleyici sözlerle doldurmuştur.
T.B.M.M. Hükümeti tarafından gazetenin Anadolu içlerine girişi yasaklanmışsa da
Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Dahiliye Nazırı olan Damat Şerif Paşa gazetenin
yurda sokulmasına engel olunmaması için buyruklar vermiştir 1311. q günlerde Sivas’ta Heyet-i Temsiliye
Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal tarafından, Adana’da Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’ni kurma çalışmaları yapan Yeni Adana gazetesi sahibi Ahmet Remzi’ye
gönderilen bir mektupta “Gönderdiğiniz gazeteyi okudum. Teşekkür ederim. Namus
ve vicdanını satmakta hiç tereddüt etmeyen bu gibi vatansız alçakların
müfteriyâtı meşmu olmayarak mahdut bir mahiyette kalır. Bu fikir ve hissiyatla
olanların avâkibi ise halen meşut olmaktır...” denilerek kararlaştırdıkları
şekilde bir uygulama yapılmasının uygun bulunduğunu ve kendisi tarafından
gerekli girişimlerin şimdiden yapıldığı söylenmiştir1313.
Adana’da çıkardığı gazetesi ile ulusal mücadele
aleyhinde yayınlar yaptıktan sonra, ulusal zaferin ardından ülkeyi terkeden Ali
İlmî, bu çalışmaları nedeniyle Yüzellilik listeye girmiştir.
Yurtdışına çıktıktan sonra, Antakya’da yerleşen
Ali İlmî, Tarık Mümtaz ve firarilerin katılımı ile ve Çerkeş İsmail Hakkı’nın
idaresi altında “Musavver Sahra” adı ile bir dergi çıkarmış ve derginin birinci
sayfasında İslâmiyet için çalıştıklarını belirtmiştir1313 1929 yıh
içinde Antakya Lisesi’nde Edebiyat öğretmenliği yapan Ali İlmî’ye Çerkeş
Ethem’den “Celal” takma adıyla mektuplar gelmiştir1314. Antakya’dan
ayrılarak kısa bir süre Şam’a giden, daha sonra da Antakya’ya geri dönen Ali
İlmî için 686 gönderdiği raporlarda hükümet aleyhinde olduğunu ve affa layık
olmadığını belirtmiştir1315.
Halep Konsolosluğu tarafından rejim aleyhinde
bir faaliyeti görülmeyen Ali İlmî’nin Taşnaksutyun Komitesi ile çalışmaya karşı
olan Kürt Teali Cemiyeti ile ilişkisi olduğu da belirlenmiş, Fransızları idare
etmekle birlikte gazetelerde ara sıra Türkiye’den yana yazı ve şiirler yazdığı
görülmüştür. Lise’deki öğretmenliği sırasında öğrencilerine yaptığı telkinlerde
de fena bir tutumu görülmeyen1313 Ali İlmî kardeşi Yüzellilik
Mesut Fani ile birlikte Antakya’da
1311 Mustafa
Kemal, a.g.e., c. I. s. 443.
1312 Yeni
Adana, 26 Şubat 1941; EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: F 5.
1313 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: A 3, Bt: 14 Ekim 1926.
1314 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: A 6, Bt: 7 T.E. 1929.
1315 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 9, Bt: 1932.
1316 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 4, Bt: 28.9.1935.
229
halktan dayak yemişlerdir1317.
Ali İlmî de aftan sonra ülkeye dönenler
arasındadır.
Balikesir’de İrşad Gazetesini Çıkaran Ömer
Fevzi Bey.- Yüzellilik listenin 107
numarasına kayıtlıdır. Erzurum Kongresi’ne karşı çıkan Ömer Fevzi, kongreyi
terkederek, Yunanlılar’dan aldığı izinle İrşad gazetesini çıkararak Ulusal
Mücadele aleyhinde yayın ve faaliyete başlamıştır. Gazetesiyle özellikle
Atatürk’e karşı büyük saldırılarda bulunarak “Mustafa Kemal Bir Sahtekâr mı Bir
Mecnun mu?” adlı bir makale yazan Ömer Fevzi’nin Erzurum Kongresi’ne ait bazı
belgeleri Yunanlılara verdiği hakkında bazı bilgiler de vardır1313.
Karşıt faaliyetleri ve ülkeye ihanetinden
dolayı listeye alınan Ömer Fevzi, düşmanla birlikte ülkeyi terkederek Paris’te
yerleşmiştir1319. 1930 yılında Paris’te Mehmet Ali’nin evinde, Refi
Cevad ve Ahmet Rıfat ile birlikte toplanarak, Abdülmecid’den aldıkları para ile
La Republque Enchainee adlı gazeteyi çıkarmaya karar verdikten sonra iş
bölümüne gidilmiş ve baş makalelerin Mehmet Ali ile birlikte Ömer Fevzi
tarafından yazılması uygun bulunmuştur. Daha önce belirtildiği gibi, bu gazete
devrim ve önderlerine karşı büyük saldırılarla doludur ve Mehmet Ali’nin
Mustafa Kemal’e çektiği telgraflar da burada yayınlanmıştır1320.
Ömer Fevzi, birara Paris’te tek başına ve Arap
Harfleri’yle Rehber-i İnkılâp adında bir gazete yayınlamıştır. Çeşitli
şekillerde ülkeye sokulmak istenen bu gazete de bir önceki ile aynı yolda
yürümüştür1321.
Ömer Fevzi’nin Türkiye’deki rejim ve devrimler
hakkındaki düşünceleri çeşitli zamanlarda dostlarına gönderdiği mektuplarda
kendisini göstermiştir. 12 Eylül 1930 tarihli mektubunda;
“Bugünkü
Türkiye siyasi, içtimai, iktisadi keşmekeş içinde bulunmaktadır. Bu vaziyeti
elime karşısında sükût etmek erbâbı irfan ve vicdan için af olunmaz bir
mecburiyettir. Halkımızın ne kadar musdarip olduğunu İzmir’de cereyan eden
galeyanlı hadiseler gösterdi...”
1317 EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 3, Bt: 26.12.1936.
1318 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 10.
1319 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 3.
1320 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 10..
1321 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 11, 2/B 10, Bt: 20.10.1938.
230
derken aynı mektubuna oldukça ilginç bir iddia
ile devam etmiştir.
“Erzurum
Kongresi’nin İçtimaını bizzat düşündüm ve meydana getirdim. Neşredeceğim vesaik
o milli itimaın teşebbüsümle meydana geldiğini isbat edecektir. Erzurum
içtimaında bu günkü diktatör Mustafa Kemal ile karşılaştım. Askeri hakimiyeti
millî hakimiyete tercih edecek bir sistemle hareketi iltizam eden bu adamın
zafer akabinde milletin başına askerî bir diktatör belası ihdas edeceğini
görmüştüm..."1322
20 Eylül 1930 tarihli bir mektubunda “...sekiz
seneden beri ketmi esrara çalışan diktatör heyulası halk nazarında iflas edecek
bir vaziyet alıyor. Bu günkü Mustafa Kemal idaresi ve inkılâbı namı altında
neşr ve işaa olunan hareketleri Avrupa ulemasının telifatı ile istişhad ederek
neşr ettiğim Rehber-i İnkılâp gazetesi ile tenkide çalışacağım 1323”
diyen Ömer Fevzi, Kıbrıs’a gönderdiği 12 Eylül tarihli bir başka mektubunda ise
amacının; “ilmi ve medeni prensiplere ve müteraki milletler içtihatlarına
istinad ederek hukuki inkılâp ve tanzimat esaslarını efkâr-ı umumuyeye arzetmek
ve fikirlerini yarınki inkılâba içtihat ve kanaatlarla belirleyerek hazırlamak
olduğunu” söylemiş ve bunun için de abone kaydetmek gerektiğinden bahsetmiştir.
Ömer Fevzi, Bakanlar Kurulu’nun 23 Kasım 1930
tarihinde aldığı kararla ülkeye girişini yasakladığı1324 bu
gazetesinin bir çok sayısını Midilli’ye, oradan da kayıkçılarla Türkiye sahillerine1325
sokmaya çalıştığı gibi, bazı Fransız gazeteleri ve Kahire’de çıkan Muadenet
gazetesine sarılı olarak da ülkeye sokma çabasına girmiştir1326.
Ömer Fevzi 1932 Ekim ayı içinde Paris’ten
Suriye’ye geçmiş ve burada bazı Ermenilerle toplantılar yapmıştır. Beyrut’ta ve
Trablusşam’da dolaşan Ömer Fevzi, Trablusşam’da bir komite oluşturarak Halep’te
Celal Kadri ve Şeyh Bakır Çelebi ile görüşmüş ve burada da komitenin bir
şubesini açmıştır. Bu şubeye Celal Kadri, Haşan Sadık, Isa Ruhi ve Tahir’i üye yapan
Ömer Fevzi, Antakya’da da bir şube açarak başına Tarık Mümtaz’ı geçirmiştir.
İskenderun şubesinin başına ise Zeynelabidin’i getirerek bir kısım muhalifleri
üye kaydetmiştir132^.
1322 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 12.
1323 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 12.
1324 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: A 1.
1325 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 3, Bt: 1.2.1931.
1326 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: A 6, A 9.
1327 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 4, Bt: 8.7.1933.
231
Ömer Fevzi, Tarblusşam’da Avni Paşa’nın yanında
kalmış, Taşnaksutyunlu Ermenilerle, Kürtlerle ve bir kısım muhaliflerle
görüşmeler yapmıştır. Bu seyahati sırasında gerekli olan parayı eski Şehzade
Abid ve Selim’den ve bazı Ermeniler ile İstanbul’daki yakınlarından sağlamıştır
1323
Ömer Fevzi, altı ay süren bu seyahatinden sonra
Mısır’a uğrayarak Paris’e dönmüştür132°. Paris’te yayınına bir süre
ara verdiği Rehber-i İnkılâp gazetesini, yedinci sayısından itibaren tekrar
yayınlamaya başlayan Ömer Fevzi gazetenin parasını, Abdülhamit’in oğlu Abidin
ile Ermenilerden almıştır. Suriye’de de bu amaç için para topladığı belirlenen
Ömer Fevzi’nin, gazetesini Paris’te öğrenim gören Türk öğrenciler aracılığıyla
Türkiye’ye sokacağı Dahiliye Vekâleti tarafından haber alınmıştır1330.
Ömer Fevzi Af Kanunu’ndan sonra ülkeye
dönmüştür.
Halep’te Doğru Yol Gazetesi Sahibi Haşan
Sadık.- listenin 108. sırasındadır.
Gaziantep’in işgali sırasında Fransızlarla çalışmış, Fransızların Antep Polis
Müdürlüğü’nü ve Müdde-i Umumiliği (savcı)’ni yaptığı için1331 Yüzellilik
listeye dahil olmuştur.
Yurtdışına çıktıktan sonra da aleyhte
faaliyetlerden geri kalmamış ve Halep’te çıkardığı Doğru Yol gazetesi1332
ile uzun süre devrim ve kadrosu hakkında yayınlar yapmıştır. Haşan Sadık, Halep
Emniyeti Umumiyesi’ne yazdığı bir mektupla Fransız davasına aralıksız sekiz
sene sadakatle çalıştığını ve bu uğurda malını, mülkünü feda etmekten
çekinmediğini övünerek anlatmıştır1333
Celal Kadri’nin kayınbiraderi olan Haşan Sadık,
Antakya’da avukatlık yapmıştır1334. 1937’de Halep’te yabancı
teşvikiyle Hatay Türklerinin ikiye bölündüğü, Amik Partisi’nin Antakya Halk
Partisi’ni ezdiği ve Halk Partisi üyelerinin tutuklanmaktan korkarak Türkiye’ye
kaçtıkları yolunda propagandalar yapmıştır. 1938’de Halep, Şam, Hasice ve
Beyrut kolları olan ve Şeyh Bakır Çelebi, Celal Kadri ile karısı Nevber ve
Adalı Hacı Mehmet taratman idare
1328 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 4, Bt: 26.2.1933.
1329 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 12.
1330 EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 1/E 13, Bt: 24.12.1932.
1331 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: A 14.
1332 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: B 13.
1333 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 12.
1334 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 11.
232
edilen uluslararası bir casus şebekesine
katılmıştır ki bu şebeke, elde ettiği belgeleri para karşılığında Italyanlara,
Fransızlara, Arap ve Ingilizlere hatta gerektiğinde Kürtlere ve başka siyasi
varlıklara satmak ve para kazanmak için çalışmıştır1335.
Hatay’da Halk Partisi’nin ileri gelenleri ile
arası iyi olan Haşan Sadık, Af Kanunu’nun kendilerini kamu hizmetlerinden
yoksun bırakmasını eleştirerek “mademki vazife ve memuriyet verilmiyor, dava
vekâleti bile şüpheli imiş, zira bunun da amme hizmeti olduğu söyleniyormuş. Şu
halde yerleştiğim sancakta kalarak bir vazife almak ve burada oturmak daha
iyidir” diyerek Türkiye’ye geçici bir süre için geleceğini tekrar sancağa
döneceğini söylemiştir133®.
Aftan sonra Hatay’da kalan Haşan Sadık, Celal
Kadri ile sürekli mektuplaşmış, ve Hatay’ın aldığı son durum konusunda Cela
Kadri’yi sürekli bilgilendirmiştir.
Celal Kadri, Haşan Sadık’a gönderdiği mektupta
Hatay'da bulunan Kürt ve Arap aşiretlerinin isimleri, başkanları, kuvvetleri ve
yerleri hakkında bilgi istediği gibi dostları olan Ermeni ve diğer
gayrimüslimlerin durumlarını da sormuştur1337. Haşan Sadık da cevap
olarak yazdığı mektupta ayrıntılı olmasa da bilgiler verdikten başka daha çok
Hatay’ın durumu konusuna değinmiştir.
Bu mektuplardan birinde Hatay’daki hayat
pahalılığından ve malların gümrük vergisine tabi tutulmasından yakınan Hasın
Sadık, Hatay’daki Merkez Bankası’nın halkı soyduğunu ve bu nedenle halkın
rahatsız olduğunu söyleyerek, bu tür kötülükleri Ingiliz, Fransız ya da
Almanların yüzlerce altın dökseler bile yapamayacaklarını iddia etmiştir. Bu
tür hoşnutsuzlukların sebebi olarak, Hatay’da Doktor Abdurrahman, Maliye Vekili
Celal ve diğer vekilleri gösteren Haşan Sadık, Türkiye’nin memurlarının bunlara
engel olmadığını ve zengin Türklerin mallarını bırakarak göçe hazırlandıklarını
söylemiştir1338.
Sürgün hayatı boyunca bir çok karışık olayın
içinde yer alan, hatta Anadolu garajından bir Türk’e ait olup, Türkiye’den
kaçak getirilen binbeşyüz kadar altının çalınması olayına katılan ve bu nedenle
Fransız Emniyeti tarafından takibe alınan1339 Haşan
Sadık, kansere yakalanmış, Guraba
1335 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: F 7.
1336 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 11.
1337 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 3, Bt: 4 Mayıs 1939.
1338 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 7-8-9, Bt: 7 Mayıs 1939.
1339 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: A7-8, Bt: 11 Ağustos 1927.
233
Hastahanesi’nde geçirdiği bir ameliyatın1340
ardınc|an ölmüştür1341
Köylü Gazetesi Sahip ve Müdürü İzmir’i!
Refet. - listeye “gazeteciler” başlığı
altında 109 numarayla giren son Yüzelliliktir. Köylü gazetesi ile yaptığı
yayınlardan dolayı listeye alınmıştır.
Ülkeden kaçtıktan sonra Yunanistan’a giden
Refet’in Türkiye Cumhuriyeti aleyhindeki faaliyetlerine devam ettiği ve bu
yolda bir kitap yayınladığı, İzmir Liman Reisi tarafından gönderilen yazıdan
anlaşılmıştır '•S42. Atina’da kaldığı sürede Venizelos ile
görüşmeler yapan Refet, bu görüşmelerinden birinde, Sivas’ta bir çok Yunan
esiri kaldığını ve bunların Türkler tarafından gizli tutulduğunu söylemiştir1
^43
1928 yılından itibaren ülke hasreti ağır basan
Köylü Refet, Mustafa Kemal Paşa ve Adliye Vekili Esat Bey’e yazdığı mektuplarla
affedimesini istemiştir.
Refet “ Pek Büyük ve Şanlı Gazi Paşa
Hazretleri” başlığı ile Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı ilk mektupta suçunu kabul
ederek af isteğinde bulunmuştur.
"Salt üç
değil altı yıldır çok çektim, çekiyorum. Gönlümün üzüntüsü ise en koyusu ve
zorlusudur. Yunanlılar’ın yurduma ayak bastıkları andan başlayan bu acıklı kara
günlerin korkarım bu yadellerde beni öldürecek. Söylüyorum ve inanıyorum ki ben
aldanmışım ve kurtuluş yolunu yanlış görmüşüm... Geçmiş yararlılıklarım da
çoktur ve büyüktür. İşte bu son suçumu geçmiş eylemlerime... bağışlayınız....
İlk önce açık ve katıksız Türk diliyle gündelik ‘gazete’ çıkardım. İşte bu tek
suçumu da, bu geçmişlerimi de bağışlayınız.... Benden büyük kötülükler
işleyenlerin sayısı yüzbinleri aşar. Bu suç, bu kadar işleri başaran ‘Köylü’den
çıkmamalı idi... suçlarımı bağışlamak büyüklüğünü yine sizden ister ve
beklerim...”1344
Adliye Vekili Esat Bey’e ise “suçumu
görenlerden ve bilenlerdenim” diyerek adalet kapılarının kendisine
kapanmamasını isteyen Mehmet Refet, Mektubuna şöyle devam etmiştir:
“...Para
almadığım ve bu kötü yola paraya taparak sapmadığımı herkes biliyor...
1340 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: G 1, Bt: 23.8.1948.
1341 EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: F 9, Bt: 25.3.1949.
1342 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 9, Bt: 3 Mayıs 1340 (1924).
1343 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 9, Bt: 19 Nisan 1928.
1344 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1,
Bn: 2/D 6, (Tarihsiz).
234
Diyorlarmış ki,
iki üç yazı pek ağır ve bunlardan biri de Çerkesler beyannamesi imiş...
Yunanlıların ilk ayak attıkları gün paraca, canca geçirdiklerimi bilmeyen
yoktur... Türklük için kendimi ne ateşlere attığımı yakından bildiğiniz için
ayaklarınıza kapanarak yalvarıyorum...”1345
Köylü Refet Esat Bey’e gönderdiği bu mektubun
kopyalarını İktisat ve Ticaret Vekili Rahmi Bey134® ile Maarif
Vekili Necati Bey’e1347 de göndermiştir.
Mehmet Refet, Mustafa Kemal’e gönderdiği ikinci
mektubunda övgüler yağdırmıştır.
“Yaptığın ve
ortaya yaydığın büyüklükler dünyanın gözü önünde. Yurduma göz değenler bile
şaşa şaşa, parmak ısıra ısıra görüyorlar ve söylüyorlar... Sen ise bilgisizlik
ve kölelik diyarıyla medeniyet dünyası arasına büyük ve geniş yollar açtın.
Türkiye’yi ve onun Türklüğünü değil, bütün Asya’nn birçok milyonları aşan
Türklerini kurtardın...”1348
Refet, “En Büyüğümüz ve En Büyük Gazimiz”
başlığı ile Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği üçüncü mektupta;
“Saklayamam,
Huzurunuzda yalan söyleyemem, kötü düşüncem yoktu, şaşkındım, sapkındım. Yolumu
şaşırdım, yanlış ve karanlık yollara sapmıştım. Yoluma ışık tutan bulunmadı...
Güdük düşünceme, dar kafama büyük işler sığdıramıyordum, ağlıyordum... Evet
görüyorum ki yurduma kıyanlar vardı. Kuruyası diliyle, elindeki kalemiyle, omuzundaki
tüfeğiyle ve bütün dileği ve yüreğiyle çalışanlar vardı... Evet en son dileğim
bu olacaktı ve böyle haykıracaktım. Amanın ağalar, beyler, paşalar... Bırakınız
beni, şunları elimle asayım, iplerini ben çekeyim ve sonra siz beni...
9 Eylül’e
doğru ortalıktaki bulutlar çekilmiş... Türkün güneşi doğmaya başlamıştı. Ben
sevinerek -ağlayarak değil- bir kaç gün için yurdumdan uzaklaşıyordum... ve beş
on gün geçince bir bağışlama ile yurduma döner hasretlilerime kavuşurum
diyordum. İş dediğim gibi ve umduğum gibi çıkmadı. Geçen her bir gün üstüne
daha ağır yükler yığdı ve o günlerin biri de alnıma bir kara damga bastı: Vatan
haini...
Kendimi çok
suçlu buluyorum. O eskileri ve bu eski yenileri gördükçe suçum gözümde
ufalıyor, ufalıyor ama ah o alnımdaki damga. İşte, onu da siz en büyüğümüz, en
büyük Gazimiz sileceksiniz ve beni bu kara düşünceliler arasından
1345 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/E 2, Bt: 20.4.1928.
1346 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn:1/ E 4.
1347 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/F 1.
1348 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/E 9, Bt: 20.6.1928.
235
çıkaracaksınız...”1349
Ancak tüm bu çabaları sonuç vermeyince, hatta
eşini Tevfik Rüştü Bey’e gönderip af isteğinde bulunmasından da sonuç
alamayınca Atina kahvelerinde Çerkeş Sefer, Hayri Hoca ve Çerkeş Davut’a, tüm
yalvarmalarına rağmen başarılı olamadığını söyleyerek; “artık ben de Türkiye
aleyhinde bulunacağım. Hatta gazete de çıkaracağım”1350 demiştir.
Bu olaydan sonra, Türkiye’ye karşıt bir tutum
sergileyen Refet, Atina’da firari Vehib ve Yüzbaşı Şişman Ethem ile sık sık
görüşmüş ve Türkiye’nin ekonomik güçlüklerinden şikayet etmiştir. Hatta bunlar
Panteon kahvesinde toplanarak Atina’daki İttihatçıları Türkiye aleyhinde
kışkırtma yolları aramayı kararlaştırmışlardır1351.
Bu tür toplantılardan bir sonuç çıkaramayan
Mehmet Refet, 1936 yılına gelindiğinde iyice karamsarlığa kapılmıştır. Refet,
dostu Halit Bey’e yazdığı mektupta, Halit’in annesinin ölümünden duyduğu
üzüntüyü dile getirirken, “O zavallı da kurtulmuş oluyor. Biliniz ki ben ölümü
temenni edenlerin belki en başındayım” diyerek sürgünde sürünmeye katlandığını
ancak en büyük korkusunun “bu kara topraklarda” gömülmek olduğunu söylemiş ve
Türkiye’de gömülmenin kendisine de kısmet olmasını dilemiştir 1352.
Mehmet Refet de 1938 affı ile ülkeye dönenler
arasındadır.
1.10. Diğer Kişiler
Bu numaradan 150 numaraya kadar olan kişiler,
Bandırma, Gönen, Manyas ve Susığırlık (Susurluk) çevresinde, Anzavur Ahmet ile
birlikte çalışan köylülerden oluşmaktadır1353.
Tarsuslu Kamil Paşazade Selami.- listede 110. sıradadır. Ulual Mücadelenin başlangıcından
itibaren Fransızlarla birlikte çalışmış, Fransa’nın mütarekeyi imzalamasından
sonra Italyan mütareke heyeti ile birlikte Suriye’ye geçerek, İtalya’nın Suriye
ve Trablus konsolosları Sbrana ve Caglieri ile ilişki içine girmiştir.
Selami Italyanlar tarafından Lazkiye muhafızlığına getirilmek
1349 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/E 7, Bt: 5.81928.
1350 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 10, Bt: 1 Temmuz 1931.
1351 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 10, Bt: 20.4.1931.
1352 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/C 2, Bt: 10 Haziran 1936, (33’ün
raporu)
1353 T.G.,31
Mayıs 1938.
236
istenmişse de atama işlemi sonuçlanmamış,
Suriye ve Lübnan’ın İngiliz orduları tarafından işgalinden sonra, Fransa’nın
genel temsilcisi olarak Beyrut’a geçen General Catroux’un yardımları ile bu
göreve atanmıştır. Fakat bir iki ay sonra Suriye ileri gelenlerinden Münir
Abbas Suriye Hükümetinde nazır olunca Selami’yi görevden alarak yerine, daha
önce bu görevi yürüten kardeşi Şevket Abbas’ı getirmiştir1364.
Bu nedenle açıkta kalan Selami, hem
Fransızlardan aldığı, hem de İstanbul’daki annesinin gönderdiği para ile
geçimini sağlamıştır. Selami Türkiye lehinde konuşmakta ise de yapılan
incelemeler onun aleyhte olduğunu kanıtlanmıştır 1355
Fransızların istihbarat işlerinde çalışan1366
Selami, Fransızların Lazkiye’de çevirdikleri rollerde yani, Alevi ileri gelenlerini
Vatani Partisi aleyhine ve Fransızlar lehine çevirmek için yapılan
propogandalarda etkin bir rol oynamıştır. Türkiye’deki adamları, Hatay’a girip
çıkan Aleviler ve Trablusşam’a kadar gelen Türkiye’nin şimendifer memurları
aracılığıyle edindiği bilgileri Fransızlara satan Selami, bu adamlarla
Trablusşam’da bulunan Tarsuslu Salih Deyab136? ve Hamid Yasin1366’in
dükkanlarında buluşmuştur 1359 ülkeden ayrıldıktan sonra da aleyhte tutumunu
sürdürdüğü anlaşılan Tarsuslu Selami, Eylül 1931’de yapılan ve bir takım
suikastçilerin Türkiye’ye sokulmasının kararlaştırıldığı toplantılarda da hazır
bulunmuştur 1366
Aftan sonra ülkeye ^dönmeyen ve 1941’de
Suriye’deki Alevi bölgesi muhafızlığına atanan1361 Selami’nin ölümü
ile ilgili biri bilgiye rastlanamamıştır.
Tarsuslu Kamil Paşazade Kemal.- listenin 111. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra önce
Suriye’ye giden ve siyasi olaylara karışmayan1363 Kemal, daha sonra
Gaskonya Körfezi sahilindeki bir kasabada Halil Rıfat Paşa’nın oğlunun
yanına yerleşmiştir1363. Tarsuslu Kemal aftan iki yıl sonra
1354 EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: D 10-11, Bt: 14K.E. 1942.
1355 EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: A 2.
1356 EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: A 7, Bt: 25 Eylül 1933.
1357 Salih
Deyab, aslen Lazkiye’lidir. Adam öldürmekten aranmakta iken Suriye’ye
kaçmıştır.
1358 Hamit
Yasin, Selami’nin amcasının oğlunun oğludur. Suriye’de kaçaktır.
1359 EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: C 2, Bt: 12 Ekim 1939.
1360 EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: A 11, Bt: 8 Ekim 1931.
1361 EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: D 4, Bt: 10 Eylül 1941.
1362 EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: A 8, Bt: 1932.
1363 EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: A2, Bt: 11 Kasım1935.
237
ülkeye dönmüştür.
Süleymaniyeli Kürt Hakkı.- listenin 112. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra
listeye alınarak varlığına önem verilmesinin onu tanıyanları güldürdüğünü
düşünen 686, Hakkı’nın Hicaz’a yerleştiğinin bildirmiş 1364 ancak
yapılan incelemeler sonucu burada olmadığı anlaşılmıştır1366.
Kudüs Konsolosluğu tarafından verilen bilgiye
göre Amman’a gittiği, sarhoşluğu ve serseriliği yüzünden Şark-ül Ürdün Hükümeti
tarafından smırdışı edildiği anlaşılan Hakkı’nın Çerkeş Ethem ile de arası
açıktır1366.
Bağdat Elçiliğince Kürt Hakkı’nın Iran ordusunda
yüzbaşı olduğu ve Hille’de depo taburu kumandanlığı yaptığı haber verilmişse de
doğrulanmamıştır1367. Sürgündeki yaşamı ile ilgili kesin bilgilere
rastlanamayan Kürt Hakkı 1934 yılı içinde Suriye’de ölmüştür1333.
İbrahim sabri.- listenin 113. sırasında olan İbrahim Sabri, Yüzellilik
Mustafa Sabri’nin oğludur. Onunla birlikte ülkeden ayrılmış ve sürgün yaşamını
geçirmiştir. Babasının Türkiye aleyhinde yaptığı her işte ortaktır. Ondan ayrı
olarak yaptığı tek çalışma, eski şehzade Nizamettin’in tedavi amacı ile
Kahire’den Cenova’ya hareketinde ona eşlik etmesidir1369.
Aftan sonra ülkeye dönmeyen İbrahim Sabri,
Ezher Camii kütüphanesinde çalışmış1376, babasının ölümünden sonra
ise İskenderiye Üniversitesi’nde “El Sine-i Şarkiye” öğretmenliği yapmıştır1371.
Bursali Fabrikatör Cemil.- listenin 114. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra
Atina’ya yerleşmiş, Yunan ordusuna işgal sırasında yaptığı hizmetlerin
karşılığı olarak yüzbaşı rütbesiyle emekliye ayırılarak, aldığı bin drahmi aylıkla
geçimini sağlamıştır1372.
1364 EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 10.
1365 EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 6, Bt: 23 Mayıs 1933.
1366 EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 2, Bt: 5 Temmuz 1933.
1367 EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 3, Bt: 17 Şubat 1935.
1368 EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 7, Bt: 21 Ağustos 1935.
1369 EGM Arşivi, Dn: 12222-113, Bn: G 1, Bt: 14 Şubat 1933.
1370 EGM Arşivi, Dn: 12222-113, Bn: G 6, Bt: 16 Kasım 1942.
1371 EGM Arşivi, Dn: 12222-113, Bn: G 4, Bt: 27 Kasım 1957.
1372 EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: E 2.
238
Atina’da 22 Mayıs 1934’de ölen1373
Cemil’in cenazesi Yunanlılar tarafından kaldırılmıştır 1374.
Ölümünün ardından bir vasiyetname bırakarak, Atina’da bulunan Ermeni
Badesaryan’a Bursa’da gömülü bulunan paralarının yerlerini bildirdiği, beşbin
altın lira kadar bir paranın Camii Kebir yanındaki bir binada veya İbrahim Paşa
mahallesinde bulunan evinde, altıyüz altın liranın ise Kapalıçarşı’daki
mağazalardan birinde gömülü olduğunu bildirdiği ve Badesaryan’ın bunları
çıkarmak üzere Bursa’ya bir adam gönderdiği Atina Elçiliğince haber alınıp,
Hariciye Vekâletine bildirilmiştir1373.
Bursa Valiliğince yapılan inceleme sonucu,
Camii Kebir yanındaki binanın uzun zamandan beri Merkez Oteli adı ile Ethem
Çavuş adlı birisi tarafından işletildiği, Cemil’in İbrahim Paşa mahallesinde
bir evi olduğu, Kapalıçarşı’da Cemile ait bir mağaza bulunmadığı ve o güne
değin Bağdasaryan isminde birisi tarafından paraları çıkarmak üzere kimsenin
gönderilmediği anlaşılmıştır 1373
Çerkeş Ragıb.- listenin 115. sırasındadır. Ünlü Ingiliz casusudur1377.
Bağdad’da yerleşerek sınır boyunda silah kaçakçılığı yapan Ragıb, veremden
ölmüştür1373. Halepte çıkan Vahdet gazetesi 2 Aralık 1931 tarihli
sayısında ölüm haberini vermiştir1379.
Kazak Haşan.- listenin 116. sırasındadır. Adana’nın Fransızlar tarafından
işgali sırasında Fransızlara jandarma zabitliği yapmış ve ulusal zaferin
ardından Suriye’ye kaçarak, Kırıkhan civarındaki Deli Bekir Köyü’ne
yerleşmiştir1330.
Halep Konsolosluğu tarafından 1928-1930 yılları
arasında Kırıkhan’da öldüğü ve orada gömüldüğü haber verilmişse1331
de yapılan inceleme sonucu ölmediği anlaşılmıştır. Eski çeteci Ermenilerden
Kirkor Tartolyan 13 mayıs 1936’da Halep’te Haşan ile rakı içtiklerini, bir
başka Ermeni de Hasan’ı Şam’da
1373 EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: C 12, Bt: 31 Mayıs 1934.
1374 EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: D 13, Bt: 28 Haziran 1934.
1375 EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: D 14, Bt: 2Temmuz 1934.
1376 EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: D 5, Bt: 8 Eylül 1934.
1377 EGM Arşivi, Dn: 12222-115, Bn: F 5, Bt: 3 K.S. 1932.
1378 EGM Arşivi, Dn: 12222-115, Bn: E 11, Bt: 30 Ekim 1931.
1379 EGM Arşivi, Dn: 12222-115, Bn: F 6, Bt: 21 K.E. 1931.
1380 EGM Arşivi, Dn: 12222-116, Bn: G 8.
1381 EGM Arşivi, Dn: 12222-116, Bn: F 13.
239
firari Adana’lı Ali’nin evinde gördüğünü iddia
etmiştir1382.
Kazak Hasan’ın ölüm tarihi ile ilgili kesin bir
bilgi bulunamamıştır.
Eşkiya Reisi Çerkeş (Süngülü) Davut- listeye 117 numarayla girmiştir. Genel Savaş boyunca
eşkıyalıkla vakit geçirmiştir. Mütarekeyi takip eden günlerde teslim olmuşsa da
o dümendeki hükümetin idaresizliği yüzünden tekrar dağa çıkmıştır. Bursa ve
çevresi B.M.M’nin emrine girdikten sonra yakalanmış, Bursa’ya getirilmiş ve
Askerî Daire’de hapsedilmiştir. Ancak, mahkemesi başlayacağı günlerde
hapishanenin damını delerek kaçmıştır.1383 Anadolu’nun işgali
sırasında Yunanlılara hizmet eden Davut Zekeriya’nın bu hizmetleri, General
Petmekzas ve Kaymakam Protosingelos tarafından Yunan Hükümetine verilen
mektupta şöyle sıralanmıştır:
“1. Balıkesir ve Bandırma’nın
işgalinden sonra bölgeyi Türk çetelerinden temizleme görevi Zekeriya ve
müfrezesine verilmiş ve büyük başarı ile görevini yerine getirmiştir.
2.18. Alayın Balıkesir’e
ulaşmasından sonra Bursa mıntıkası ile diğer yerlerin, bu bölgede faaliyet
gösteren Kemalist çetelerden temizlenme görevi Davut Zekeriya’ya verilmiş,
üzyüz kişilik çete ile Türk çetelerini takip ve tamamiyle yoketmiştir...”^384
Davut Zekeriya bununla da kalmayarak, Yunan
ordusuna işgal zamanında erzak ve diğer yardımlarda da bulunmuş, bu
yardımlarına karşılık olarak yüzyirmi bin drahmi almıştır. Ülkeden ayrıldıktan
sonra Yunanistan’a yerleşen Zekeriya, yardımlarından dolayı Yunan ordusundan
alacaklı olduğunu öne sürmüştür1385.
Yunan Harbiye Nezaritinin protokol kaleminde
hademelik yaparak geçimini sağlayan Davut Zekeriya, daha sonra General
Protosingelos tarafından Pire’deki askeri levazımat ambarına ikibin drahmi
maaşla koruma memuru olarak atanmıştır1386. Yunan vatandaşlığına
kabulü için Protosingelos’a başvuran1387 Davut Zekeriya, sürgün
yıllarında da aleyhte tutumunu sürdürmüş, kumandası altındaki doksan Çerkeş ile
birlikte Midilli ve
1382 EGM Arşivi, Dn: 12222-116, Bn: G 1, Bt: 10 Haziran 1936.
1383 T.G.,31
Mayıs 1938.
1384 EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 3/B 6, 3/B 7, Bt: 1 Ağustos 1930.
1385 EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 1/A4, Bt: 24Temmuz 1930.
1386 EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 2/B 5.
1387 EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 2/B 7, Bt: 6 Kasım 1932.
240
Çeşme yoluyla Türkiye’ye girmek isteyeceğinin
haber alınması üzerine Dahiliye Vekâleti harekete geçerek gerekli önlemleri
almış, ancak Zekeriya ve adamlarının böyle bir girişimi olmamıştır 1388
Aftan sonra dönmeyen Zekeriya’nın ölümü ile
ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.
Binbaşı Çerkeş Bekir.- listeye 118 numarayla girmiştir. Eski karşıcılardan Nigehban
Grubu kurucularındandır. Zaferden sonra Suriye’ye kaçmış olan Binbaşı Çerkeş
Bekir, 1389 Temmuz 1925’de Midilli civarında ölmüştür1390.
Bursali Necib.- Fabrikatör Cemil’in kayınbiraderi olan Necib listenin 119.
sırasındadır. Osmanlı ordusunda ihtiyat
zabitliği yapmıştır1391. Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a
giderek Atina’ya yerleşen Necib, din değiştirerek Yorgi Istavropulas ismini
almış1392, vaftiz olmuş ve Yunanlı bir kızla evlenmiştir. Yunan
ordusundan yüzbaşı rütbesiyle emekli olan1393 Necib’e Yunan
Hükümeti, posta ve telgraf dairesinde dolgun bir maaşla memuriyet de vermiştir1394.
Her iki maaşla geçimini sağlayan Necib, aftan sonra Türkiye’ye dönmek istememiş
hatta konsoloslukla ilişkiye bile geçmemiştir1393. 686 tarafından
Türk düşmanı olarak nitelenen1396 Necib’in ölüm tarihi ile ilgili
bir bilgiye rastlanamamıştır.
İzmir Umur-u İslâmiye Eski Müftüsü Ahmet
Hulusi.- 120 numaralı Hulusi, Midilli’de
yerleşmiş ve 1928 yılında burada ölmüştür1397. Eşi Sariye Hanım ise
üç çocuğu ile birlikte Midilli Konsolosluğundan 29.5.1929’da aldığı üç aylık
pasaportla ülkeye dönerek Ayvalık’ta yerleşmiş, durumları Balıkesir
Valiliğince, kendilerine sezdirilmeden takip edilmiştir1398.
1388 EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 1/B 5, 1/B 6, Bt: 28Temmuz 1930.
1389 T.G.,31
Mayıs 1938.
1390 EGM Arşivi, Dn: 12222-118, Bn: E 10.
1391 EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 3.
1392 EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 7, Bt: 23 Haziran 1930.
1393 EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 9, Bt: 14 Ocak 1943.
1394 EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 7, Bt: 23 Haziran 1930.
1395 EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 9, Bt: 14 Ocak 1943.
1396 EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 1.
1397 EGM Arşivi, Dn: 12222-120, Bn: G 1.
1398 EGM Arşivi, Dn: 12222-120, Bn: G 5.
241
Mavanoğlu Mustafa.- listenin 121. sırasındadır. Eşme-Garanköy 1286 (1870)
doğumludur1399. Yunanlıların Eşme kaymakamı olan Mustafa 11 Mayıs
1924’de sınırdışına çıkarılmak üzere İzmir’e sevkedilenler arasındadır.
Yunanistan’a yerleşerek Yunan vatandaşlığına geçen Mavanoğlu Mustafa, hizmetlerinin
karşılığı olarak binbeşyüz drahmi emekli maaşı almıştır. Yunan Hükümeti
tarafından Çerkeslerin durumlarını yakından incelemekle görevlendirilen
Mavanoğlu, aynı zamanda Fransız Konsoloshanesine de hizmet etmiştir. Paris’teki
Mehmet Ali ve Arif Oruç ile haberleştiği bilinen1400 Mustafa, bir
süre sonra Yunanistan’dan ayrılarak Bulgaristan’ın Varna şehrine yerleşmiş ve
af kanununa kadar burada kalmıştır1491.
Mavanoğlu Mustafa’nın 1938 affından sonra
doldurduğu beyanname 17.8.1938’de Dahiliye Vekâletince İzmir Valiliğine
gönderilmiş1493, ancak 1925 yılında ülkede bulunmadığı için nüfus
kaydına rastlanamadığından, hüviyetini ispatlayacak belge sunulmadıkça pasaport
verilmesine imkan olmadığı Emniyetçe bildirilmiştir"*493. Bunun
üzerine Bulgaristan’dan nüfus kayıt örneği yollayan Mustafa’nın yurda
dönmesinde herhangi bir sakınca olmadığı kendisine bildirilmiştir"*494
Gönen’in Tuzakçı Köyü’nden Yusuf oğlu Çerkeş
Remzi.- listenin 122. sırasındadır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Selanik’te yerleşmiş, 135 numaralı idris ve firari
Recep ile birlikte oturmuştur. Küçük bir dükkanda tavukçuluk ve yumurtacılık
yaparak geçimini sağlayan ve aleyhte davranışlar içine girmeyen1495
Remzi’nin ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır.
Gönen’in Bayramiç Köyü’nden Hacı Kasım oğlu
Zühtü.- listenin 123. sırasındadır. 1923
yılında diğer arkadaşları, 79 numaralı Lampat Yakup, 126 numaralı Aziz, 130
numaralı Arap Mahmut ve 145 numaralı İsmail ile birlikte İzmir hapishanesinden
çıkarılarak sınırdışı edilenler arasındadır. Bunlar birlikte Köstence’ye
gitmişler, ancak Zühtü 1925 yılında hastalanarak Köstence’de ölmüş ve
müslüman mezarlığına gömülmüştür1495.
1399 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 4.
1400 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/E 12.
1401 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 4.
1402 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 7.
1403 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 1, Bt: 15 Aralık 1938.
1404 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/D 9, Bt: 28 Nisan 1938.
1405 EGM Arşivi, Dn: 12222-122, Bn: A 2, Bt: 2 Eylül 1933.
1406 EGM Arşivi, Dn: 12222-123, Bn: 2/B 14, Bt: 1 Eylül 1933.
242
Gönen’in Balcı Köyü’nden Kocagöz’ün Osman
oğlu Şakin- listenin
124. sırasındadır.
Anzavur Ahmet ile birlikte isyan edenler arasındadır1407. Ülkeden
ayrıldıktan sonra Mecidiye’de yerleşen ve bahçelerde bekçilik yaparak geçimini
sağlayan Şakir, Külye’de ölmüş ve 11 Temmuz 1933’de Mecidiye mezarlığına
gömülmüştür1408.
Gönen’in Muratlar Köyü’nden Koç Mehmet
oğlu Koç Ali.- listenin
125. sırasındadır.
Iskeçe’de ölmüştür 140°.
Gönen’in Ayvacık Köyü’nden Mehmet oğlu Aziz.-
listenin 126. sırasındadır. Romanya’nın
Köstence kasabasına yerleşen Aziz, Türkiye aleyhinde bir tavır takınmamış, köy
bekçiliği yaparak geçimini sağlamıştır. Cumhuriyet’in onunucu yıl dönümü
dolayısıyle çıkacak olan affa Yüzerliklerin de dahil edileceği haberleri
üzerine arkadaşlarına, biraz olsun suçlu olduğunu, padişahçı ya da Kemalist
olmamakla birlikte dağa çıkarak zenginleri soyup fakirlere dağıttığını belirten
Aziz, affedilirse hemen Türkiye’ye dönerek evleneceğini ve toprağıyla
uğraşacağını söylemiştir1410. Aziz aftan hemen sonra ülkeye dönenler
arasındadır.
Gönen’in Keçeler Köyü’nden Balalı Ahmet
oğlu Osman.- listenin
127. sırasındadır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Bulgaristan’ın Varna şehrine yerleşerek siyasetle
uğraşmamıştır1411. Varna Konsolosluğunca, Deli Orman köylerinde
dilencilik yaparak geçimini sağladığı bildirilen1412 Osman aftan
sonra ülkeye dönmemiştir1418. Ölümü ile ilgili bir bilgiye Emniyet
Genel Müdürlüğü arşivinde rastlanamamıştır
Susurluk ile Yıldız Köyü’nden Molla Süleyman
oğlu İzzet.- listenin
128. sırasındadır.
Yunanlılarla birlikte ülkeden kaçmıştır1414. Azılı muhaliflerden
olan İzzet, her dakikasını Türkiye’ye geçip çete oluşturmak emeli ile geçirmiştir1418.
Kızılca Merjilli Köyü’nde eşi ve on yaşındaki çocuğu ile
1407 EGM Arşivi, Dn: 12222-124, Bn: 2/C 8.
1408 EGM Arşivi, Dn: 12222-124, Bn: 2/B 14.
1409 EGM Arşivi, Dn: 12222-125, Bn: B 5.
1410 EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/E 14.
1411 EGM Arşivi, Dn: 12222-127, Bn: D 2.
1412 EGM Arşivi, Dn: 12222-127, Bn: C 11, Bt: 2 Şubat 1935.
1413 EGM Arşivi, Dn: 12222-127, Bn: B 12.
1414 EGM Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/B 2, Bt: 18 Haziran 1932.
1415 EGM Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/A 8, Bt: 10 Ağustos 1932.
243
oturup, civar köylere tahin helvası satarak
geçimini sağlayan1416 Çerkeş İzzet, 29 Aralık 1938’de Türkiye’ye
dönmek için pasaport almıştır1417.
Gönen’in Muratlar Köyü’nden Hüseyin oğlu
Kara Kazım.- listenin
129. sırasındadır.
Varna’da yerleşerek1418 karşıt tutmunu sürdürmüştür1418 Koyun
yetiştirerek geçimini sağlayan1428 Kara Kazım, aftan sonra ülkeye
dönmüştür.
Gönen’in Balcı Köyü’nden Bekir oğlu Arap
Mahmut- listenin 130. sırasındadır.
Köstence’de yerleşen Arap Mahmut, Asidölük köyünden ve ayan üyesi Ali
Fistiyano’nun çiftliğinde bekçilik yaparak geçimini sağlamıştır1421.
Alkol problemi olan ve 1935 yılı içinde Köstence askeri hastanesinde bir
ameliyat geçiren Mahmut, siyasi faaliyetler içine girmemekle birlikte her
fırsatta Türkiye aleyhine sözler sadetmiş1422, aftan sonra ülkeye
dönmüştür.
Gönen’in Rüstem Köyü’nden Gardiyan Yusuf.- listenin 131. sırasındadır. 1924 yılında Balıkesir’den
İzmir’e ve oradan İstanbul’a gönderilerek, beraberindeki 3 Ağustos 1340 (1924)
tarihli pasaportla 12 Ağustosta Bulgaristan’a gönderilmiştir. Hasköy’de
yerleşen Çerkeş Yusuf, Türk okullarında öğretmenlik yapmış, öğrencilere yeni
harfleri öğretmeye çalışmıştır. Türkiye aleyhinde her hangi bir faaliyeti
görülmeyen ve Türkiye’deki kayınvalidesi tarafından para yardımı yapılan1428
Yusuf, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Balcı Köyü’nden Ömer oğlu Arap
Eyüb.- listenin 132. sırasındadır.
Bulgaristan’a yerleşmiş ve burada ölmüştür1424.
Gönen’in Keçeler Köyü’nden Talustan oğlu
İbrahim Çavuş.- listenin 133.
sırasındadır. 1291 (1875) doğumlu olan İbrahim Çavuş’un okuma yazması 1416
EĞNİ Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/A 2, Bt: 14 Aralık 1932.
1409 EGM
Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/C 3, Bt: 29 Aralık 1938.
1418 EĞNİ Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: E 1.
1419 EGM Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: F 4, Bt: 19 Şubat 1935.
1420 EGM Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: F 6, Bt: 2 Şubat 1935.
1421 EGM Arşivi, Dn: 12222-130, Bn: D 11,686’nın raporu.
1422 EGM Arşivi, Dn: 12222-130, Bn: E 8, Bt: 16 Şubat 1935.
1423 EGM Arşivi, Dn: 12222-131, Bn: 1/A 4, Bt: 26 Nisan 1932, Filibe
Konsolosluğunun raporu.
1424 EGM Arşivi, Dn: 12222-132, 686’nın raporu.
244
yoktur. Ülkeden ayrıldıktan sonra Varna’da
yerleşmiştir. 1938 yılı başında Atatürk’e yazdırdığı mektubunda, Ulusal
Mücadele sırasındaki hizmetlerinden bahsederek, kendisi gibi cahil, gücünün
yettiği kadar vatana hizmet etmiş bir kişinin büyük bir siyasi ve ihtilalci
gibi sınırdışı edilmesinin nedenlerinin araştırılmasını ve affedilerek ülkeye
dönmesine izin verilmesini istemiştir1425. Varna’da hamallık yaparak
büyük bir sıkıntı içinde geçimini sağlayan1426 İbrahim Çavuş, afla
birlikte ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Balcı Köyü’nden Topallı Şerif oğlu
İbrahim.- listenin 134. sırasındadır.
Varna’da yerleşmiştir1427. Aleyhte şalışmaları görülmeyen İbrahim,
aftan sonra ülkeye dönmüştür1426.
Gönen’in Keçeler Köyü’nden Topal Ömer oğlu
İdris.- listenin 135. sırasındadır.
Gümülcine’de yerleşmiş1429, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Manyas’ın Boycaağaç Köyü’nden Kurhoğlu
İsmail.- listenin 136. sırasındadır.
Varna’da yerleşmiş, Kavaklı mahallesinde kahvecilik yaparak geçimini
sağlamıştır1430. 686 tarafından siyasetle uğraşmadığı belirtilen1431
İsmail, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Keçeler Köyü’nden Muhtar Hacı Bey
oğlu İbrahim Canbulat.- listenin 137.
sırasındadır. Sınırdışına çıkarılmak üzere İzmir’de toplanan Yüzelliliklerden
biridir. Canbulat, sınırdışı edilmeden İzmir’de hastalanarak, İzmir Memleket
hastanesine yatırılmış ve 14 Kasım 1924’de burada ölmüştür1432.
Marmara Karapınar Köyü’nden Yusuf oğlu
İshak.- listenin 138. sırasındadır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Rodos’a yerleşmiştir1433. Aftan sonra
dönmeyen1434 İshak’ın ölümü ile ilgili bir bilgiye
rastlanmamıştır.
1425 EGM Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: A 14, B 1, Bt: 28 Ocak 1938.
1426 EGM Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: A 11, Bt: 2 Ocak 1935.
1427 EGM Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: A 5, Bt: 2 Şubat 1935.
1428 EGM Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: A 1, Bt: 7 Eylül 1938.
1429 EGM Arşivi, Dn: 12222-135, Bn: A 1.
1430 EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 7, Bt: 2 Şubat 1935.
1431 EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 8.
1432 EGM Arşivi, Dn: 12222-137, Bn: E 10, Bt: 2 Şubat 1933.
1433 EGM Arşivi, Dn: 12222-138, Bn: G 2, 686’nın raporu.
1434 EGM Arşivi, Dn: 12222-138, Bn: F 12, Bt: 16 Mayıs 1957.
245
Manyas’ın Kizik Köyü’nden Ali Bey oğlu
Sabit- listenin 139. sırasındadır.
Varna’da yerleşmiştir. Leblebi satarak geçimini sağlayan 1435 Sabit,
aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Balcı Köyü’nden Deli Haşan oğlu
Salim.- listenin 140. sırasındadır.
Rusçuk’da yerleşmiş, hamallık yaparak geçimini sağlamıştır 1433.
Siyasetle uğraşmayan1437 Salim, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Çerkeş Mahallesinden Makineci
Mehmet oğlu Osman.- listenin 141.
sırasındadır. Mütareke sırasında vatana ihaneti görüldüğünden listeye alınmış,
aftan sonra ülkeye dönmüştür1433.
Manyas’ın Değirmenboğazı Köyü’nden Kadir
oğlu Kamil.- listenin 142. sırasındadır.
Varna’da yerleşmiş, tarafsız bir yaşam sürmüştür. 686’ya göre namuslu ve
vatanperverdir1439. Kamil, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Keçidere Köyü’nden Hüseyin oğlu
Galip.- listenin 143. sırasındadır.
Yunanistan’da yerleşmiş1440, 23 Nisan 1927’de Midilli’deki Muhacirin
Hastanesinda veremden ölmüştür1441.
Manyas’ın Hacı Yakup Köyü’nden Çerkeş Sait
oğlu Salih.- listenin 144. sırasındadır.
Bulgaristan’da yerleşmiş 1442, Hasköy’de arabacılık yaparak geçimini
sağlamıştır1443. Beyrut Konsolosluğunca Hoybun Cemiyeti üyesi olduğu
bildirilen1444 Salih, aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Manyas’ın Hacı Yakup Köyü’nden İsmail.- listenin 145. sırasındadır. Aftan sonra ülkeye dönmüştür.
Gönen’in Keçeler Köyü’nden Abdullah oğlu Deli Kazım.- listenin 146.
1435 EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: A 8, Bt: 2 Şubat 1935.
1436 EGM Arşivi, Dn: 12222-140, Bn: F 10, Bt: 2 Şubat 1935.
1437 EGM Arşivi, Dn: 12222-140, Bn: F 11.
1438 EGM Arşivi, Dn: 12222-141, Bn: E 2.
1439 EGM Arşivi, Dn: 12222-142, Bn: 2/E 2.
1440 EGM Arşivi, Dn: 12222-143, Bn: 2/F 14.
1441 EGM Arşivi, Dn: 12222-143, Bn: 2/G 2, Bt: 20 Eylül 1927.
1442 EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 9, Bt: 1932.
1443 EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 10, Bt: 2 Şubat 1935.
1444 EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 8.
246
sırasındadır. Yunanistan’da yerleşen 1445
çerkes Kazım, Karaferye’nin Prodros köyünde çiftçilik yaparak
geçimini sağlamıştır1445
Kasım’ın aftan sonra dönüp dönmediği ile ilgili
bir bilgi bulunamamıştır.
Gönen’in Çerkes Mahallesi’nden Haşan Onbaşı
oğlu Kemal.- listenin 147. sırasındadır.
Gönen 1892 doğumlu olan Kemal, İstanbul’da Kuvayı İnzibatiye’de subaylık
yaptığı ve Anzavurla ilişkiye geçtiği1447 için listeye alınmış, aftan
sonra ülkeye dönmüştür.
Manyas’ın Değirmenboğazı Köyü’nden Kadir
oğlu Kemal’in kardeşi Kazım Efe.- listenin
148. sırasındadır. Hariciye Vekâletince ülkeden ayrılmadan önce İzmir
hapishanesinde öldüğü1448 bildirilmesine rağmen, bir başka belgede
ise 1932 yılı içinde Şam’da oturduğu1440 belirtilmiştir.
Gönen’in Kizik Köyü’nden Pallaç oğlu Kamil.-
listenin 149. sırasındadır. 1904 doğumlu
olan Kamil 28.5.1925 tarihli pasaportla 19.6.1925’de Türkiye’den çıkarılmış1450,
Varna’da hamallık yaparak geçimini sağlamıştır1451.
Af Kanunu’nun çıkmasından önce Atatürk’e
yazdığı mektupla Ulusal Mücadele boyunca yaptığı hizmetleri sayarak
affedilmesini isteyen1452 Kamil’in bu isteği 1938 affı ile
gerçekleşmiştir.
Gönen’in Keçeler Köyü’nden Tuğ oğlu Mehmet.-
listenin 150. ve sonuncu sırasındadır.
Varna’da yerleşmiş, 27 Şubat 1933’te burada ölmüştür1458.
1445 EGM
Arşivi, Dn: 12222-146, Bn: E 1,686’nın raporu.
1446 EGM Arşivi, Dn: 12222-146, Bn: G 6, Bt: 27 Kasım 1935.
1447 EGM Arşivi, Dn: 12222-147, Bn: D 2.
1448 EGM Arşivi, Dn: 12222-148, Bn: 2/E 14, Bt: 4 Ocak 1933.
1449 EGM Arşivi, Dn: 12222-148, Bn: 2/E 7, Bt: 28 Temmuz 1932.
1450 EGM Arşivi, Dn: 12222-149, Bn: 2/B 9, Bt: 22 Ocak 1938.
1451 EGM Arşivi, Dn: 12222-149, Bn: 2/B 11, Bt: 2 Şubat 1935.
1452 EGM Arşivi, Dn: 12222-149, Bn: 2/B 10-11, Bt: 2 Şubat 1935.
1453 EGM Arşivi, Dn: 12222-150, Bn: 2/F 4, Bt: 8 Mart 1933.
247
2. Yüzelliliklerin
Örgütsel Faaliyetleri
2.1. Mehmet Ali ve Demokrat
Fırkası
Mehmet Ali Bey’in 20 Eylül 1931 tarihli
mektubundan anladığımız kadarıyla Fırka “yarın Türkiye’yi idare etmeye aday
adil bir hükümetin temelini kurmuştur”.
Fırkanın devamı ve amacın gerçekleşmesi için
muhaliflerin birleşmesi gereğinden bahsedilmiştir.
Aynı tarihli mektuba göre; Fırkanın programı
Islâmcıdır. Siyasi ve iktisadi inkılaplarda meşrutiyetçi ve terakkiperver olan
fırkanın o gün için millete Saltanat ve Cumhuriyet rejimi vaad etmeye hakkı
olmadığından bahsedilmiştir.
İnkılap sonucu açılacak Meclis’de,
milletvekilleri hangi hükümet şekline karar verirse, o kabul edilecektir"*
454
Hükümet şeklinin belirlenmesini ikinci derecede
gören Demokrat Fırkası’nın, Meşruti Saltanat kabul edileceği, gerekirse
Cumhuriyet şekline de itiraz edilmeyeceği belirtildikten sonra, hilafet sorunu
büyük önem taşıdığı için, ilerdeki şekil Cumhuriyet dahi olsa, Cumhurbaşkanının
aynı zamanda halife olması Fırka tarafından istenmiştir.
Demokrat Fırkası programının Paris’de yapılacak
kongre ile belirleneceğini söyleyen Mehmet Ali, Fırkaya “Türk Meşruti Demokrat
Partisi” ismi verilerek, böylece Fırka’nın Türkiye’deki Cumhuriyet Halk Fırkası
ile isim benzerliğinin de ortadan kaldırılmış olacağını ifade etmiştir1455.
12 Temmuz 1931’de Türkiye’de birçok arkadaşı
olduğunu söyleyen Mehmet Ali Bey14^® 3 Ekim 1931 tarihli mektubunda
Fırkanın günden güne kuvvetlendiğini ve her taraftan Fırkaya başvurular
geldiğini yazmaktadır^4^7.
Belgelerden anlaşıldığına göre Mehmet Ali Bey
1932 yılı Haziran ayında hala Demokrat Fırkası’nı kurmak için uğraşmakta, aynı
zamanda da eski halife Abdülmecid ile ilişkisini korumaya çalışmaktadır.
Halifeye “Bırakınız zamana uygun bir maske ile ortaya çıkıp işleyelim. Muvaffak
olduğumuz anda maskeyi
1454 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 3.
1455 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 4.
1456 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/B13.
1457 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 4.
248
atar ve Hilafet ve Saltanat-ı Osmaniyeyi ihya
ile alemi Islâmiyetin aferinine mazhar oluruz” diyen Mehmet Ali, bu görüşünü
halifeye kabul ettirmiş ve asıl istediği şeyi koparmıştır. Maddi yardım 146®.
Mehmet Ali, kurmayı tasarladığı bu Fırka çatısı
altında kendisi gibi adamları toplamıştır ki, bunlardan biri eski “İstatistik
ve Muamelatı Zatiye Müdürü” Şeyh Ali Ramiz’dir. Aynı zamanda Tarikat-ı Salahiye
üyesi olan Şeyh Ramiz, Mehmet Ali ile sıkı ilişki içindedir ve ötede beride
“Biz Mustafa Kemal’in taşı ile onun başını koparacağız” deyip durmaktadır1469.
Mehmet Ali’nin Paris’de Rıza Nur, Rahmi ve Rauf
Beylerle de görüştüğü bilinmektedir1460.
2.2. Türkiye Anadolu Yıldırım
Komitesi (Türkiye Kurtuluş Fırkası)
1938 yılında Hariciye Vekâletince Antakya
Başkonsolosluğumuzdan alınan bilgiye göre bazı muzır eşhas tarafından
yurtdışında, Cenup Vilayetleri Yıldırım Komitesi” adıyla bir komite
oluşturulduğu haber verilmiştir.
Komitenin merkezi Amman’da ve şubesi
Halep’tedir.
Komitenin teşkil maksadı Türkiye Cumhuriyeti’ni
yıkarak dini hisleri okşayan bir Devlet sistemi kurmaktır.
Komiteyi idare edenler: Celadet Bedirhan, Kürt
Emin Broski, Kürt Rifat, Ali Haydar Hoca, Çerkeş Reşit, Ethem ve yandaşlarıdır.
Komite mensupları:
1) Haydar
Hoca,
2) Boşnak
Hacı Ali,
3) Hacı
Tahir,
4) Hacı
Yusuf Hamavi,
5) Kardeşi
Mustafa,
6) Cezayirli
Hacı Mustafa,
7) Şeyh
Mehmet,
8) Hamanitis,
9) Elbistan’lı
Çerkeş Hamdi,
1458 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 4/C 6, Bk. 29 Mayıs 1932 (686’nın
raporu).
1459 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 4/C 6, Bk. 29 Mayıs 1932 (686’nın
raporu).
1460 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 3.
249
10) Hüseyin
Halak,
11) Hacı
Halil,
12) Çerkeş
Ethem,
13) Çerkeş
Reşit,
14) Türk
Rifat,
15) Emin
Broski,
16) Nizamettin
Kibar,
17) Kemal,
18) Ahmet
Sabuni,
19) Mehmet
Hayri,
20) Ahmet
Kahya zadeleri’dir.
Komite, Dersim İsyanı zamanında Şeyh Said’in
kardeşi Abdülrahim ile Muşlu Hilmi’yi Dersim’e şevketmiş ve arkalarından Cezire
yoloylu bir parti daha göndermiş ise de Seyit Rıza’nın yakalanması ve
Abdülrahim yandaşlarının vurulması Komitenin faaliyete geçmesine engel
olmuştur.
Komite tarafından Diyanet İşleri Reisi namı
verilen Ali Haydar Hoca, eski maarif memurlarından Mardinli Safi, Kürt Yusuf,
Göksun’lu Faaz’ın bir takım beyannamelerle Kırıkhan’da hakim Sadık Mardin’in
yanına gittikleri ve Türkiye’ye beyanname sokmaya çalışmakla beraber sınır
üzerinde bulunan Kürtleri de Türkiye ve Hatay aleyhine kışkırtacakları
duyulmuştur.
Komitenin on iki maddelik programına göre
oluşacak Devletin dinsel amacı Islâm, lisanı Türk dilidir. Yazısı arap
harfleridir.
Komitenin görevi:
Ankara Kemalist Hükümetini ortadan kaldırmak ve
yerine dini ve şahsi hürriyet ve eşitlik bahşedici adil Hükümet kurmak,
herhangi din ve mezhepten olursa olsun, tüm vatandaşlara eşit haklar vermektir.
Hükümetin oluşturulmasın Mebusan Meclisi’nin seçimine bırakılacaktır. Reis ve
nazırların seçiminde Mebusan Meclisi’ne ve Meclis seçiminde ahaliye fevkalade
serbest seçim hakkı ve hürriyeti verilecektir.
Dîni okullar açılacak, dilencilik yasaklanacak,
zekat, fitre, kurban derileri gibi gelirler şeriye sandıklarına verilecek,
rüşvetçilik ve vazifeyi suistimal edenler ağır cezalara çarptırılacaktır 1^61
1461
Halep’te bulunan Ali Haydar Hoca’nın üzerinden
gizlice elde edilen bir programa göre komite, Türkiye Cumhuriyeti savaşa
girerse faaliyete geçecek,
EGM
Arşivi, Dn:
11242-1, Bn: E 5.
250
girmediği takdirde durumunu ve teşkilatını
muhafaza edecek ve umumi efkarı zehirlemek için yayın yapacaktır.
Komite üyeleri Dersim İsyanında Türkiye’ye
geçmek ve isyana katılmak istemişlerse de başarılı olamadıklarından Suriye’deki
faal azalarını Filistin’e aldırmışlardır. Komitenin dalyanlardan da yardım
gördüğü anlaşılmıştır.
İzmir’de yakalanan Komite mensuplarından Türk
Rifat’ın sorgulaması sırasında bilgi istenmiş1462 ve kendisinden
Komite ile ilgili aşağıdaki bilgiler alınmıştır. Buna göre, Rifat:
1. Komitenin esas isminin
(Türkiye Kurtuluş Fırkası Komitası) olduğu ve bunun Reşit, Abdülkadir Kemali,
Halep’te Dr. Arif Hikmet, Antakya’da Suriye’nin Antakya mebusu Adalı Mehmed’in
malumat ve iştiraklari ile Amman’da Çerkeş Etem tarafından kurulduğu ve
mevcudunun 15-20 kişiden ibaret olduğunu;
2. Komitanın ayrı bir
çalışma yeri olmadığını, toplantılarını Amman’da Etem’in evinde yaptığını;
3. Suriye’de Şam, Halep,
Antakya’da ve Kudüs’te bazı kimselerin çalıştıklarını;
4. Şam’da hükümet dairesi
Dahiliye Müdürü Adil Adam namında birisinin;
5. Halep’te aslen Türk olup,
babasının Halep’te kolağalığı namı altında bulunan bir gediği münasebeti ile
orada kalmış ve Almanya’da tahsil görmüş Dr. Arif Hikmet ile evvelce Adana’da
bulunmuş ve halen Halep’te Yıldırım Komitesi Amerikan otelini idare eden Çinli
Ahmet adındaki kişilerin;
6. Antakya’da; Suriye’nin
Antakya mebusu Adalı Mehmet, oğlu Nafi, Mustafa Ağa, Kuseyri Raci, Kürt Mehmet
adındaki kimselerin1463;
7. Kudüs’te
Abdülkadir Kemali’nin çalışmakta bulunduklarını;
8. Muhabere vasıtalarının
Reşid’in oğlu Arslan ve Ahmet’in bu yerlere gidip gelmek sureti ile temin
ettiğini;
9. Komitenin maksadının
Türkiye’de karışıklık çıkarmak olup, bu maksat için Elbistan müftüsünün oğlu
Çerkeş Hamdi’nin arasıra Türkiye’ye girdiği ve bir defasında Sivas’a kadar
gittiğini;
1462 EGM Arşivi, Dn: 11241-1, Bn: E 6.
1463 EGM Arşivi, Dn: 11242-1, Bn: C6, Bt: 4.5.1938.
251
10. Komitenin hiçbir taraftan
maddi yardım görmediği, yalnız Suriye hükümetinin böyle bir teşekkül bulunduğu
takdirde, yardım yapılacağını bildirmişse de vaki yardım ‘şimdi sırası değildir1
cevabının verilerek maddi bir yardımda bulunamadığını;
11. Bu Komite adına yapılan
propaganda ve teşebbüslerin ferdi mahiyette ve şahsi teşebbüslerle yapılmakta
olduğunu;
12. Türkiye’de herhangi bir
yerden bunlarla haberleşen kimse bulunmadığını söylemiştir1464.
Yıldırım Komitesine üye olan kişiler ve yerleri
ise şöyle sıralanmıştır 14^5
1. Haydar Hoca
2. Boşnak Hoca Ali
3. Hacı Tahir
4. Hacı Yusuf Hamavi
5. Kardeşi Mustafa
6. Cezayirli Hacı Mustafa
7. Şeyh Mehmed
8. Hama müftüsü
9. Elbistan’lı Çerkeş Hamdi
10. Aziziye’li Hüseyin Haluk
11. Antakya’lı Hacı Halil
12. Çerkeş Etem
13. Çerkeş Reşid
14. TürkRifat
15. Emin Broski
16. Nizameddin Kibar
17. Erkânıharp Kaymakamı Kemal
18. Ahmed Sabuni
1464 EGM Arşivi, Dn: 11242-1, Bn: C 7, Bt:
1465 EGM Arşivi, Dn: 11241-1, Bn: B7.
Halep’te iken
Şam’a ve oradan da Amman’a gitmiştir.
Halen
İdlip’tedir. Eski OsmanlI ordusunda anbar memuru idi.
Halen
İdlip’tedir. Camiikebir imamı Kürt Hatip diye anılır.
Halep’tedir.
Halep’tedir.
Fransız tabur
imamlarından ve
Halep’in
Gemiliye mahallesinde mukimdir.
Beyrut’da
Fransız tabur imamıdır.
İsmi
öğrenilememiştir.
Suikastçı
Hamdi’dir. Filistin’dedir.
Amman ve
Kuneytire arasında mekik dokur.
Kürt isyanı
için Halep’e gelen heyetle beraberdi. Şimdi nerede olduğu belli değil.
Amman’da.
Amman’da.
Amman’da.
Amman’da.
Şam’dadır.
Halen
Münbic’tedir.
Maliye
tahsildarıdır.
Halep’tedir.
4.5.1938.
252
19. Mehmed
Hayri İdlip’de
mektep muallimidir.
20. Ahmed
Kâhyazade Sırrı İdlip’tedir.
Türkiye-Anadolu Yıldırım Komitesi esas Programı
da 12 maddeden oluşmuştur. Buna göre;1466
Madde 1- Teşekkül edecek Devletin
dini gayesi İslâm, lisanı resmîsi Türk lisanıdır. Yazısı arap hurufatıdır.
Madde 2- Yıldırım Komitesinin
vazifesi Türkiye’de müteşekkil Ankara Kemalist hükümeti mezalimini ortadan
kaldırmak ve yerine dini ve şahsi hürriyet ve müsavat bahşedici adil bir
hükümet kurmaktır.
Madde 3- Her ne din ve milletten
olursa olsun umum vatandaşlara hukuku mütesaviye verilecektir.
Madde 4- Teşekkül edecek Devletin
şekli idaresinin Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyetten hangisinin kabul
edileceği Mebusan Meclisinin ekseriyeti ara ile intihabına aittir.
Madde 5- Reis ve Nazırların
intibahlarında Meclisi Mebusana ve Meclis intihabında ahaliye fevkalade serbest
intihab ve hakkı hürriyet verilecektir.
Madde 6- Herhangi bir din,
taarruzdan masundur. Taarruz veya tahkir edenler kanunu mahsus mucibince
cezalandırılır.
Madde 7- Milletler arasına fesad
karıştıran, nifak sokmaya çalışan, tahkir ve taarruz edenler altıncı madde
mucibince ve mukateleye sevkedenlerin ise haklarında ceza kanununda yazılı en
ağır ceza tatbik olunur.
Madde 8- Herhangi din ve mezhebden
olursa olsun, ahkamı şeriyeleri üzerine yürümeyenler altıncı madde mucibince
ceza görürler. Oruç yemek, namaz kılmamak, üzerine farz olup da zekat vermemek
gibi.
Madde 9- Yıldırım Komitesi
harekete geçtikten sonra işgal edeceği mıntıkalarda Ankara Kemalist Hükümetinin
cebri şapka iktisası, latin hurufat ile tedrisatı, kanunu medeni, inhisarlar
kanunları mülgadır.
Madde 10- Ankara Hükümeti tarafından
seddolunan Medarisi ilmiye, tâli ve âli ve mesarifâtı Devlete ait olmak üzere
mektep olarak küşat olunacak ve köy
1466 EGM Arşivi, Dn: 11241-1, Bn: B 8.
253
imamları tâli
mektebi ilmiye mezunlarından yukarı, müftü ve daha yüksek derecede rüesayı
diniye derslerine göre her ilim ve lisana aşina olmaları şart ve bu cihetler
kanunu mahsusla tayin olunacaktır.
Madde 11- Teşekkül edecek Hükümet
dilenciliği ve bunu müşabih intifaları men eder, binaenaleyh zekat, fitre,
kurban derileri şeriye sandıklarına aittir. Her Müslüman bu gibi dini
borçlarını vermeye mecburdur. Doğru vermeyip de kaçıranlardan gizlediği
miktarın on misli tahsil olunur ve her vilayet ve kazaların şeriye
sandıklarından toplanan paralar aynı memlekette muhtacine sarf ve ciheti sarfı
kanunu mahsusla tayin olunacaktır.
Madde 12- İrtikab, irtişa ve
vazifede suistimal edenler en ağır ceza ile ceza görür.
2.3. Süleyman Şefik ve Öç
Derneği
1938 Affından sonra ülkeye dönmeyerek Türkiye
aleyhindeki tutum ve davranışlarını sürdüren Süleymen Şefik, Cumhuriyet
rejimini yıkmak ve saltanatı iade etmek amacıyla, evvelce bahsettiğimiz kişisel
çabaları yanında örgütsel faaliyetler içine de girmiştir. Tarikat-ı
Selahiye’den bahsederek “Bizim eski cemiyet ve tarikat devam edemedi, zira
alakadar kimseler ihmalci çıktılar. Binaenaleyh onu artık lağv eyledim.” diyen
Süleymen Şefik Öç Derdeği isminde yeni bir cemiyet oluşturmuştur. Paşa,
arkadaşlarına yazdığı mektuplarda cemiyeti kurduğunu haber verirken, amaç ve
programa da değinmiştir.
“Şimdi
yeniden bir öç derneği ismi ile bir cemiyeti ihtilâliye kurdum. Bunun reisi
benim. Fakat reis tabiri kullanılmayacaktır. Kumandan kaptan denilecektir.
Kaptan hoş bir tabirdir. Gemiyi süren, idare eden demektir. Bizimki de tıpkı
bir harp gemisi gibidir. Fakat herkes bundaki nükteyi iyi anlamaz. Ondan dolayı
kumandan demek istiyorum. Bu öç derneği Kemalistlerden mazlum Türklerin
intikamını alacaktır. Bu mazlum Türklerin başında da Hanedanı Ali Osman vardır.
Onlar hakikaten mazlumdurlar. Hatta delileri dahileri bile mazlumdur. Zira
onları deli, cahil ve akılsız bırakanlarda hep bu Kemalistlerin ağabeyleri olan
ittihatçı hergelelerdir. Zaten yazdığım manzumede de dedim. Harbi umuminin
mesulleri ve harpten sonra hadis olan İstanbul’un ve İzmir’in işgalinin bütün
mesulleri ittihatçılardır ki, onların Serhülhalefi işte bu Kemalistlerdir.
Binaenaleyh projem şudur^67.
1. Derneği kurmalıyız. Her taraftaki affa icabet etmeyen
muhalifleri bu derneğe almaya çalışmalıyız. Bir kısmile sen bir kısmile ben
muhabere ederiz. Bir kısmile resen konuşuruz. Hülasa hariçte kalanların işe
yarayanlarını derneğe alırız. Bu af iyi oldu. Giden gitti, kalanların da
Kemalist olamayacakları anlaşıldı. Şu halde biz bu kalanlarla teşriki mesai
ederiz. Vaka bunların hepsini almayız. İçlerinde bir takım kıymetsiz,
EGM
Arşivi, Dn:
12222-18/1, Bn: 2/D 1, Bt: 26.1.1939
254
ahlaksız
eşirra vardı ki, derneğe onların girmesi bizim için bir leke olur. Evvelemirde
derneğe alınması zaruri olanlar şunlardır: Çerkeş Etem, Reşit, kardeşi, sabık
Şeyhülislam Sabri, Zeynelabidin Hoca, Mehmet Ali Bey, Radi Azmi, Şam’daki
Bedirhani beyler, Cezire’deki kürt beyleri, Hanedandan birkaç prenses, birkaç
damat paşa, filozof Riza Tevfik, daha orada kimler kalmış ise, isimlerini
adreslerini öğrenerek derneğe alırız.
2. Demeğin bir mührü olacaktır. Bunun şekli şudur:
Mührün
içindeki iki karşılıklı kılıç Yavuz Sultan Selim ile Fatih Sultan Mehmet’in
kılıçlarını temsil etmektedir. Bu mührü behemahal acilen yaptırmalıyız. Mühürdeki
Osmanlı tabiri mahsus konulmuştur. Hem saltanata alamettir, hem de
bilâtefrik cins ve mezhep olduğuna delildir. Bundan dolayı Ermenileri, Rumları,
Çerkesleri, Arapları, Arnavutları ve Kürtleri bir araya toplamak maksadı ile
tabiri ihtiyar eyledim.
3. Demeğin gayesi sarihtir. Saltanatı meşrutayı ihya ve iade
eylemek yalnız şimdilik hilafet noktasından bahsetmeyelim, daha doğrusu
Müslümanlar içinde bundan bahsederiz. Fakat Hıristiyanlar, ecnebiler yanında
katiyen hilafeti islamiyenin iadesinden bahsolunamaz. Şu halde gayemiz Osmanlı
saltanatını meşuti bir şekilde yeniden ihya etmektir. Herkes bilatefriki cinsü
mezhep o devletin tebasıdır. Kürt, Arap Islâm, Hıristiyan ihtilâfı yoktur. Ne
Turan var ne de Türk var, Osmanlı herkesi
içine alan bir mukaddes tabirdir. Bu esas gayeden sonra bittabi bir nizamname
yapılacaktır. Bu nizamnameyi biz münferiden yapmayalım. Derneğe laakal 12 aza
aldıktan sonra bunu kurucu heyet addederek nizamnameyi onun marifetiyle
yaptıralım.”
diyerek, kendisine göre Nizamnameye girmesi
gereken maddeleri de şöyle sıralamıştır1468
“1. Şeref ve Mahremiyeti
nisvanın muhafazası
2. Makamı Diniyenin ipkası
3. Şapkanın refi ve ihtiyari bırakılması
EGM
Arşivi, Dn:
12222-18/1, Bn: 2/D 1- 2/ D 2, Bt: 26.1.1939
255
4. Hu rufu kadimenin iadesi
ve latin harflerinin iptali
5. Vilayetleri tevsi ile
bunlara dahilen tevsii mezuniyet itası
6. Şark valiliklerine hususi
bir idarenin tatbiki
7. Kürtçe, Ermenice gibi
büyük kitle lisanlarına imtiyaz bahşi
8. Kürt ve Ermenilerin
hükümete tamamen iştiraki zımnında bir takım tedabiri esasiya alınması
9. Heykellerin kali ve
yerlerine eazımı(büyük adamlar) selasiyeyen abideler rekzi
10. Devletimizin bitaraf
memleketler sırasına girmesine çalışılması
11. Bu olmazsa Ingiltere,
Fransa ve Rusya ile sıkı bir dostluğun temini ve her devlet ile dostluk temini
12. Balkan ittifakının
idamesi
13. Müslüman devletlerle daha
kuvvetli bir ittifak vücuda getirilmesi”
Merkezi Hükümet konusunun on altı kişinin oyuna
bırakıldığını söyleyen Süleyman Paşa’ya göre, merkez ya Ankara’da kalmaya devam
etmeli ya da Konya’ya taşınmalıdır. Süleyman Şefik’e göre Demeğin görevleri de
şunlardı:
1 Yazdığım “Ankara
Baykuşuna Hitap” manzumesini hemen tabettirmek ve bütün şarkî ve merkezî
Anadoluya göndermek.
2 Herkesin eşi, dostu ve
akrabası ile muhabereye hizmet ederek içerde taraftar toplamak.
3 İçeriye adamı mahsus
göndermek. Bilhassa Kürt beyleri derneğe girerler ise Vilayât-ı Şarkiyeye adamı
mahsus izamı çok kolay olur.
4 Ecnebilerle gayri resmî
temas edilmelidir. Fakat onlardan ne para ne de askeri yardım talep
edilmemelidir.
5 Mütamadiyen beyanname
yazıp yollayalım. Bunları şedid lisanlarla yazalım.Taki halk, bu alçak
Kemalistlerin mahiyetini anlasın.
6 Ermenilere takarrüp
edelim. Amerika’daki Ermenilerle muhabere edelim.
256
7 Arap Devletleri ile
şimdiden gizlice anlaşmalıyız. Bu gün vaziyet pek müsaittir. Kemalistlerin
İskenderun livası meselesinden dolayı, Araplar Türkiye’ye diş biliyorlar. Biz
onlara kolayca halli müşkilat eyleriz. İskenderun’daki hukuktan feregat
ederiz.”
Derneğin esaslarını bu şekilde sıralayan
Süleymen Şefik’in niyeti bütün Hanedanı derneğe almaktır ki kutsal Hanedana bu
suretle siyaset dersi de vermiş olacaktır 1469
2.4. Süleyman Şefik ve Osmanlılar Cemiyeti
1939’lu yıllardaki dünyanın son durumunun
Türkiye’yi kötü yönde etkileyeceğini düşünen Süleymen Şefik, bu durumun içerde
bir inkılâp çıkmasını kolaylaştıracağını zannederek yeni bir çalışma hevesine
girmiştir.
Italyan elemanı Nino Mesat’la yakınlık kuran
Süleymen Şefik’in projesi, Italyan ve Almanlarla anlaşma sağlamak ve “Osmanlılar Cemiyeti” adı ile yeni bir “Türk Cemiyeti” kurmaktır.
Eski Hanedan mensuplarını cemiyetin doğal üyesi sayan Paşa, bir taraftan
Fransız ve İngilizlerle iyi geçinmeye, diğer yandan da İtalyanların yardımını
sağlamaya çalışmıştır.
Cemiyetini kurmak amacıyla yola çıkan Süleymen
Şefik bu amacını gerçekleştirmek için bazı çalışmalar yapmış, damadı eski
Şehzade Nazım’a bir mektup yazarak, Hanedanın Mısır’daki ileri gelenlerilyle
ilişki kurmasını ve sonucu kendisine bildirmesini istemiştir. Daha sonra kızı
Rabia’yı, Şeyhülislam Mustafa Sabri ve bazı muhaliflerle görüşmeler yapmak
üzere Mısır’a göndermiştir. Kendisi ise Lübnan’daki eski şehzadelerle ve
bunların arasında Cemalettin’le görüşerek kendi yanına çekmeye çalışmıştır^470
Bilgiyi veren kişi tarafından bu girişimlerin
sözde kalacağı ve eyleme dökülemeyeceği not düşülmüşse de1471 Emnjyet
Genel Müdürlüğü’nün inceleme ve araştırmaları sonucu Süleymen Şefik’in “Osmanlılar Cemiyeti” adı ile bir örgüt kurmak istediği
belirlenmiştir.
Genel Müdürlüğün 16.10.1939 tarihinde, Emniyet
1. Şube Müdürlüğü’ne verdiği bilgiden anlaşıldığına göre, Süleymen Şefik,
hilafet konusunda sürekli fikir değiştirmektedir. Paşa’nın son düşüncesi,
hilafetin kâr değil zarar getireceğidir ki bu düşüncesini özellikle Mısır Kralı
ile Hicaz Meliki’nin hilafet peşinde koştukları bir sırada ortaya atmıştır.
1469 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 2- 2/ D 3, Bt: 26.1.1939
1470 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 2, Bt: 14.10.1939
1471 EGM Arşivi,
Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 2, Bt: 14.10.1939
257
Daha sonra, kızı aracılığıyla Hanedanla
akrabalık kuran ve torunu Nazmi’yi Osmanlı
tahtına oturtmak hülyası ile dolu olan Süleymen Şefik, eski halife Abdülmecid’e
atıp tutmuş ve rüyasını gerçekleştirmek amacıyla, programı aşağıda verilen Osmanlılar Cemiyetini kurmayı planlamıştır 1472
“Cemiyetin
Programı:
Madde: 1. Türkiye İmparatorluğunun
banisi Osmanoğullarıdır. Bundan dolayı bu devletin unvanı daima Osmanlı
Devleti olduğundan cemiyetimiz O namla tesmiye (adlandırma) olunmuştur.
Madde: 2. Devletimizin usulü
“meşrutiyeti meşrua”dır. İki meclisle idare olunacaktır.
Madde: 3. Ayan Meclisi; devlete hep
güzide hizmetleri mesbûk (geçmiş), asil ve necip aileler efradından ve Padişah
tarafından nasp ve tayin olunacak azalardan terekküp eder.
Madde: 4. Ayan ve mebusan olacak
zatların en az üç göbek Anadolu’da tavattun (yerleşmiş) etmiş olması şarttır.
Madde: 5. Ordu erkânının dahi
kendisinin ve pederinin Anadolu’da mutavattın(yurt tutmuş) ve mütevellid
(doğmuş) olması şeraittendir.
Madde: 6. Anası Anadolu’da
mütevellid olmayan kimselerin terfi ve terakkisi babında ayrıca bir nizamname
yapılacaktır.
Madde: 7. Cemiyetimiz, ahvali
hazıra icabı bir cemiyeti sırrıyedir. Şu kadar ki; eşhas malum olmamak
suretiyle, cemiyet ünvanıyle her türlü neşriyat yapılacaktır.
Madde: 8. Cemiyet azası üç
sınıftır. Müessis (Kurucu), Faal, Muhib (dost) aza. Müessisler cemiyetin umumi
merkezini teşkil ederler. İçlerinden biri reis olur. Azalar, ancak bu reisi
tanır. Mütebaki (geri kalan) müessisler mahfi(gizli)dir.
Madde: 9. Cemiyet 9 aza bulunan
mıntıkada bir şube küşdını (oluşturulmasını) alakadarlara bahşeder.
Madde: 10.
Cemiyetin
her sene içinde dört defa büyük kongresi olacaktır. Ahval müsait olmazsa bu
kongre lüzumu kadar tenkis olunur.
1472
Madde: 11.
Cemiyetin
Anadolu’daki aza ve mensupları dahi faal ve muhip aza olarak
EGM
Arşivi, Dn:
12222-18/1, Bn: 2/F13, Bt: 8.11.1939
258
alınırlarsa
icabı takdirde Anadolu’da bir takım hususi vaziyetlere göre cemiyetin şekil ve
ahvali tebdil olunabilir (değiştirilebilir). Anadolu'daki şubelerin hariçteki
umumi merkezle muhaberesinin usretine (sıkıntı) mebni (dolayı) Anadolu’da bir
çoban orayı kâmilen idare eder ve umum merkezle muhabere eyler.
Madde: 12.
Cemiyetin
gayesi, idame-i saltanatı meşrua ve ananatı ulviye-i milleti muhafaza, orduyu
tenvir (aydınlatma), bir takım bidatları (zulüm, zâlim) imha, din, mezhep,
fikir hürryetleri, itikadı temin, inhisar (tekel) ve ihtikârı (vurgunculuk)
ilga ve halkı terfihtir (bollukla yaşamasını sağlama).
Latin harflerinin,
Şapka ilbası (giydirme) lâdiniliğin (dinsizliğin) ilgası matluptur (istenen
şey). Şarktan elimizi çekersek mahvoluruz. 300 milyon islamı düşünmek lazımdır.
Madde: 13.
Cemiyetin
Harici Siyaseti: Ecnebi devletlerle dostluk, hiç biriyle ittifak etmeyerek
selâmetimizi muhafaza, Şark devletleriyle kardeşçesine münasebet idame etmek.
Madde: 14.
Cemiyete
duhûl (katılma) şartları: Namuslu, şerefli, casus olmayan, bir ecnebi devletin
hizmetine girmeyen, memlekette aile sahibi, münevver fikirli, meşrutiyetperver,
Hanedana sadık, bir mahkûmiyeti olmayan kimseler cemiyete aza alınırlar.
Bir ecnebi
hizmetine bizaruretin girmiş fakat vicdanı pâk kimseler bu bahisten
hariçtirler.
Madde: 15.
Aza
badeltahlif (yemin ettikten sonra) kaydolunur.
Madde: 16.
Muhip
aza, gayrimüslim vatandaşlardır. Lâkin bunların içinde bir takım iftirakcûyâne
(ayrılıkçı) harekâta iştirak edenler kabul olunamazlar. Fakat Kemalîlerle
harbetmiş ve Kemâlî devletinin mezalimine karşı kıyam (ayaklanma) etmiş
kimseler müstesnadır1473.
Süleyman Şefik bu Cemiyetin kurulmasını
gerektiren sebepleri de şöyle açıklamıştır:
1473
“Bu gün
tahakkuk etmiştir ki, Türkiye uçurumun kenarındadır. Mahvolacaktır. Türkiye’yi
parçalayacaklar, Cumhur ricali de birer tarafa kaçacaklardır. Çantaları hazır
ve paraları İsviçre bankalarında mevcuttur. Ağabeyleri İttihatçılar öyle
yapmadılar mı?
EGM
Arşivi, Dn:
12222-18/1, Bn: 2/F 14, Bt: 8.11.1939
259
Şu halde
acele dahile ve harice karşı emniyet telkinine, kimse ile husumetimiz
olmadığına inandırmaya çalışmaya başlamalıdır.
Eğer Anadolu
halkına sesimizi işittirebilirsek, iş kolaylaşır. Millet mazlum ve pek
biçaredir. Bir düzine lekesiz cevherli arkadaşımız olsa kâfidir. Hanedan
bizimle beraber yürümelidir. İlk hamlede İngiltere, İtalya ve Arabistan İran
bize yardımcı olur. Bu yahudi hükümetine, dünya düşmandır. Bu iş için beş bin
altına ihtiyaç vardır, bunu Mısır, Hindistan ve diğer devletler de verirler.
Fakat maksadımız hiç bir devlete satılmak değildir.
Cemiyetimizin
temeli Türklerdir. Kapımızı Türk olmayanlara mümkün oldukça kapamalıyız. Zira
Türk olmayanlardan hayır ve menfaat gelmez.
Biz
İttihatçılara ve Kemalistlere benzemeyiz. Fakat zaihiren tüm vatandaşlara karşı
müsavi muamele eder gibi görünmeliyiz1474”
diyen Süleyman Şefik Türkiye’nin savaşa (
İkinci Dünya Savaşı) gireceği günü kollamaktadır. Bu durumda Türkiye, kısa
zamanda işgale uğrayacak ve kendilerine hareket için uygun ortam doğacaktır.
Paşa, ülkenin işgal felaketinden kurtulmasını kendilerinin hazırlıklı olmasına
bağlamıştır1475.
Süleymen Şefik Paşa’nın kurduğu bu cemiyetin
üyeleri ise; Suriye eski Devlet Başkanı Beyrutlu Şakir Nimet, Beyrut’ta Doktor
Sahir, İtalyan Faşist Partisi’nin en önemli adamı ve Ceziretülarap’ta oldukça
güvenilir bir kişi olup, tüm Hanedan üyelerine yardım eden Nino Mesat,
Sultanzadelerden Ruhi, Beyrut’ta Doktor Hamdi ve Şam’da Osmanlı Ordusu Alay Eminliğinden emekli Abdülbaki’dir1476.
1474 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 1, Bt: 8.11.1939
1475 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 2, Bt: 8.11.1939
1476 EGM Arşivi, Dn: 11242-2, Bn: B 10.
Üçüncü Bölüm
YÜZELLİLIKLERİN YURDA DÖNMESİ
1- Affın Ortaya Çıkışı ve Af Hakkında
Düşünceler
Yüzelliliklerle ilgili olarak ilk af girişimi
Cumhuriyefin 10. yılı dolayısiyle, 1933 yılında ve çıkarılacak olan genel affa
onların da dahil edilmesi düşüncesi ile ortaya atılmıştır. Ne var ki,
Yüzerliklerin sürgün yıllarındaki karşıt tutum ve davranışları bunların 1933
yılındaki affa dahil olmalarını engellemiştir. Henüz rejimini tam oturtamayan
genç Cumhuriyet bunların ülkede çıkarabilecekleri karışıklıktan çekinmiş ve af
düşüncesini ertelemiştir.
Bu tarihten sonra af konusunda iki girişim daha
olmuştur. İlki, Refik Halid’in sürgünde vatan hasreti ile yazdığı “Bir İçim Su”
adlı eserin kendisine okunması ile etkilenen Atatürk tarafından yapılmış1477
ancak( ismet Paşa Hükümeti bu isteğe pek sıcak
bakmamıştır. İkinci istek de Atatürk tarafından yapılmış, Başbakan Celal
Bayar’ın da onayı ile af çalışmaları başlamıştır. 1478
İlk af düşüncesinin üzerinden geçen beş yıl
içinde, Türkiye Cumhuriyeti rejimini sağlamlaştırmış, devrimlerini kökleştirmiş
ve çekinmesi gereken bir nokta kalmamıştır. Basın da konuya ilgi göstermiştir.
Af kanunun kabul edilmesinden bir ay önce
basında, Adliye Vekâleti’nin af hakkında bir kanun projesi hazırladığı ve buna
göre Yüzellilik listede adları bulunanlardan halen sağ olanların ülkeye
dönebilecekleri, ancak on yıl sürece devlet hizmetinde kullanılmayacakları
haberleri yayınlanmıştır.1478
30 Mayıs tarihli Cumhuriyet Gazetesi ise Celal
Bayar Hükümete’nin Türk Miletinin yüksek merhametinin sonucu olarak tarihe
geçecek bir karar verdiğini ve Meclise bu yolda bir kanun tasarısı gönderdiğini
haber verirken, “Türk Rejimi artık kafalarda ve yüreklerde istikrar
bulmuştur”yorumunu yapmıştır. Gazete, bu kanunun, yayın tarihinden itibaren
geçerli olacağını ve bunların ülkeye döndükten sonra sekiz sene devlet
hizmetinde çalıştırılmayacaklarını
1477 Refik
Halid Karay, Bir Ömür Boyunca, İstanbul: İletişim Yayınları, 1990, s.
188; Cemal Kutay, Yüzellilikler Faciası, İstanbul, 1978, s.16.
1478 Cemal
Kutay,a.g.e., s. 8 vd.
1479 Haber, “Yüzellilikler Affediliyor”, 29 Mayıs 1938; Cumhuriyet, 29
Mayıs 1938.
261
belirtirken, Heyet-i Mahsusa kararı alanların
da dört sene görev alamayacaklarını haber vermiştir.1480 Son Telgraf
ise, affın Cumhuriyet’in 15. yıldönümü tarihi olan 29 Ekim’in beklenmeyerek,
büyük ihtimalle Haziran ortasında yayınlanacağını duyurmuştur.1481
Haber Gazetesi ise Meclise verilen tasarının sekiz maddeden oluştuğunu ve bu
aftan yararlanacak kişilerin yaklaşık 85 kişi olduğunu yazmış ,1482
Yeni Sabah da Yüzerliklerin ülkeden kaçışları hakkında bilgi vermiştir.1488
1 Haziran tarihli Ulus ise T.B.M.M.’ye sevkedilen af kanununun gerekçesini
yayınlamıştır.
“...Cumhuriyet
rejimi, Türk milletinin esas bünyesine istinad ettiği için on beş senelik kısa
bir süre zarfında sarsılmaz temellere ve yıkılmaz pensiplere sahip olmuştur.
Ayrıca, Kemalist rejimin on beş seneden beri genel af harici olarak ülke
dışında kalan Yüzellilikler hakkında merhametini esirgemesi için de artık bir
engel ve sakınca kalmamıştır. Affolunup da içeriye geldikten sonra, Kemalist
rejimin Türk kanunlarının her vatandaşa sağladığı hürriyet ve refahtan
yararlanmaya yalnız bunların kendi irade ve hareketleri hakim olacaktır...”
diyen Ulus’a göre, affın bir başka gerekçesi,
bunların ailelerinin çektiği manevi sıkıntının giderilmek istenmesidir. 184
Tan ise cezanın kişişelliği üzerinde durarak Yüzellilikler yüzünden ailelerinin
de bu cezaya maruz kaldığı üzerinde durmuştur.1485
Basında, projenin hafta içinde Adliye
Encümeni’nde görüşüleceği1486 ve af kanununda bazı istisnai
hükümlerle siyasi suçluların da affedildiği belirtilmiştir1487. Af
Projesinin kabul edilerek, maddelerinin tartışmaya açıldığı günlerde de basın
konuya sütunlarını açmıştır.
2 Haziran tarihli Sabah Gazetesi’nde;
“...on beş
sene önce, milli zaferden korkarak kaçanlar, Paris kaldırımlarından Arabistan
çöllerine kadar bütün dünyayı dolaştıktan sonra, yegane sığınılacak yerin
muzaffer Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anlamıştır. Geçmiş günleri başa kakmak
aklımıza
1480 Cumhuriyet, “Büyük Af Projesi”, 30 Mayıs 1938.
1481 Son Telgraf, “Af Kanunu”, 30 Mayıs 1938; Yeni Sabah, 30 Mayıs 1938.
1482 Haber, 30 Mayıs 1938. Hayatta olup aftan yararlanabilecek olanlar 89
kişidir.
1483 yeni
Sabah, “Yüzellilikler Nasıl Kaçtılar”, 30 Mayıs 1938.
1484 Ulus, 1 Haziranı938.
1485 Tan Gazetesi, 1 Haziran1938.
1486 Son Posta, 30 Mayıs 1938.
1487 u|USj
*| Haziran! 938.
262
gelmiyor.
Cumhuriyet rejimi artık o hesabı aramayacak kadar kuvvetlidir. Onların da bu
fena günleri hatırlamayacaklarına eminiz..."
diyen Orhan Seyfi, en büyük sevincin de, kara
liste yırtıldıktan sonra “Türk vatanında hain yoktur”diyebilmek olduğunu
eklemiştir.1488 Yusuf Ziya ise makalesinde, “vatan hasretinin korkunç ateşi
içinde yirmi yıl bütün günahlarını yakan Yüzellilikler geliyor”1489
demiştir.
2 Haziran tarihli bir başka makalede ise, on
beş on altı sene önce ulusal mücadeleye ve devrim hamlelerine karşı koyan
muhaliflerin, elde edilen zafer karşısında diz çökmek zorunda kaldıkları
vurgulanmakta ve 15.yaşına basmak üzere olan Cumhuriyetin, dışarıya karşı şöyle
demek istediği belirtilmektedir:
“Bu gün,
dünyanın her yerinde rejim buhranlarından bahsedilen bir devirde yaşıyoruz. En
ileri ve en kuvvetli sayılan memleketlerin hapishaneleri baştan başa siyasi
mahkumlarla doludur... hatta almadığı için mahkumlar ve şüpheliler için umumi
kamplar kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti böyle siyasi buhranlar içinde çırpınan
dünya içerisinde bir tek müstesna olduğunu göstermek için artık mahdut olan
siyasi suçlularını da affediyor” 1490
Celal Bayar’a göre affın amacı ise, “Türk
vahdetinin ve rejiminin çelikleşmiş olduğunu cihana göstermektir.”1491
llhami Soysal ise Mustafa Kemal’in Selânik’e duyduğu özlemin, onun af taraftarı
olmasını sağladığı düşüncesindedir.1492 Basında da af aleyhinde ve
lehinde yazılar yazılmaya ve Yüzellilikler sorgulanmaya başlar.“Siyasî Bir
Maziye Tavsiye” başlığı altında A. Emin Yalman af konusundaki görüşlerini ve
gerekçelerini şöyle sıralayacaktır:1498
“...Bunun
(affın) ilk bakışta Türk Milletine hoş gönüneceği iddia edilemez. Çünkü, ortada
şahıslara karşı değil, yurdun varlığına karşı işlenmiş suçlar vardır ki vatanın
evladı arasında sellerle kan akmasına sebep olmuştur. Böyle suçları unutmak ve
affetmek kolay olmayacaktır.
Fakat, bu ilk
duygunun tesirinden kurtulup işe daha geniş bir gözle bakarsak
1488 Orhan
Seyfi Orhon, “Yüzellilikler”, Yeni Sabah, 2 Haziran 1938.
1489 Yusuf
Ziya Otaç,“Yüzellilikler Geliyor”, Akbaba, 9 Haziran 1938.
1490 Kurun, “Umumi Af”, 2 Haziran 1938.
1491 Cumhuriyet, 30 Haziranı938.
1492 Soysal,
150'likler, s. 105.
1493 T.G., 31 Mayıs 1938.
263
müsamaha
davet edecek sebepler bulabiliriz.
Birinci sebep
şudur; Kara listeye girmek gibi ağır bir ceza, bir mahkemenin tetkik ve
kararıyla verilmemiştir... Liste çok acele hazırlanmış ve isimlerden herbiri
üzerinde kâfi derecede durulmamıştır... Sonra Yüzellilik diye ayrılanların on
beş yıldan beri gördüğü ceza, idamdan kat kat ağırdır... bir takımı vatan
topraklarında ölmekten ve orada gömülmekten başka bir emel beslemeyecek kadar
ihtiyarladılar ve çöktüler... Yüzellilikler arasında yanlış siyasî görüşlerine
ve inkâr kabul etmeyen hatalarına rağmen... memleket içinde bir kıymet
sayılabilen bir kaç kişi vardır. Bu arada hele Doktor Rıza Tevfik ve Refik
Halid’e acıyanlar çok olmuştur...
Geri kalanlar
arasında öyleleri var ki yurt haricindeki imtihanı iyi geçirmemişlerdir. Af
şeklinde kendilerine verilecek fırsat ve nimetten istifade etmeleri ve memleket
içinde faydalı birer yurttaş olabilme ihtimalleri azdır. Fakat, bu gibilerin ya
yurda dönmeye yüzleri olmayacak veya dönüpte eski yolda hareketlere cüret
ederlerse yeni milli varlığımız, harici bir cisim atar gibi kendilerini içinden
atacaktır...”
Yalman, bütün dünyanın da olayı aynı duygu ve
düşüncelerle karşılayarak, 'yeni bir olgunluk alâmeti” sayacakları
düşüncesindedir.
Yunus Nadi Bey, Affın ilânından bir gün önce de
düşüncelerini şu şekilde ifade eder:
“Onların
suçu, şahıslar şöyle dursun, hatta nesillerin çerçevesini aşmıştır; tarihin
malıdır. Tarihin affedemeyeceği bir suç üzerinre münakaşa ederken son derece
dikkatli ve hassas bulunmak vazifemizdir... Bu adamlar affedilebilir mi?...
milletin özüne ihanet edip kaçan bir insanı affetmeye herhangi bir kuvvetin
hakkı olabilir mi?... Yüklendiğimiz mesuliyet bizi gelecek nesiller karşısında
hesabını veremeyeceğimiz, şimdiden tahmini imkansız müşkil vaziyetlere
düşürebilir... İnkılâb memlekette yerleşmiştir. Onları affetmekle herhangi bir
tehlikeye maruz bulunmamız ihtimali yoktur.
Diyemeyiz. Bu
yanlış bir düşünce olur. Yüzelliliklerin inkılâbla, rejimle, herhangi bir
ideoloji ile alâkaları olamaz. Onlar Cumhuruyet’in ilk günlerinde de bizim için
herhangi bir tehlike teşkil edemezlerdi. Çünkü, temsil ettikleri şey fikir
değil, mel’anetti. Milletin namusuna ihanet edenleri affedebilir miyiz? Hatta
17 milyonumuz biraraya gelse buna karar verebilir miyiz?
1494
Beyazıd
meydanında padişah uşakları tarafından idam edilen inkılâpçı münevverler,
İnönü’de yatan sayısız şehitler ne diyecekler? Onların reyini aldık mı?...”1494
Cumhuriyet,
28
Haziran1938.
264
Sonuçta, Münir Çağıl (Çorum)’ın başkanlığı
altında toplanan Meclis Adliye Encümeni af kanunu ile ilgili tartışmaları
tamamladıktan ve Dahiliye Vekili ve Parti Genel Sekreteri Şükrü Kaya ile Adliye
Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun da görüşlerini aldıktan sonra, teklifi “heyeti
umumiyesi”ile kabul eder. Sadece bazı maddeler üzerinde esası değiştirmeyecek
şekilde düzeltmeler yapılan 1495 tasan 27 Haziran 1938’de de
milletvekillerine dağıtılır.1498 Teklif, Yüzelliliklerin İhanetleri
milletvekillerince sayılıp döküldükten sonra, 29 Haziran 1938’de de T.B.M.M.
tarafından kabul edilir.
Kanunun T.B.M.M.’de kabulünden sonra Yunus Nadi
Bey “Yüzellilikleri Affettik mi?” başlıklı makalesinde de affın aleyhindedir ve
“kanunun bir cürümün cezasını ortadan kaldırabileceğini, ama manevi etkilerini
silemeyeceğini ve tarihin hükmünü verdiğini” yazacaktır.1497
30 Haziran 1938 Perşembe günü çıkan Cumhuriyet
Gazetesi milletvekillerinin af konusundaki görüşlerine yer vermiştir.1498
Şimdi bu düşüncelere göz gezdirelim:
“...Eserimizi
seyrederken onlara diyoruz, sizi affettik... İnkılâpçıların yapma kudretlerinin
yanında bu da büyük bir fazilet eseridir. Bu fazileti nadir meclisler, nadir
inkılâpçılar elde edebilmişlerdir. Biz emelimizde muvaffak oluyoruz.
Günahkârları da affetmek zevkine mazhar oluyoruz. (Alkışlar)
...
Arkadaşlar Af meselesinin ifade ettiği diğer bir mânâ daha vardır. O da
memleketimizde Türk vahdetinin ve rejiminin çelikleşmiş olmasıdır. Bunu cihana
göstermek istiyoruz, Atfımızın bir gayesi de budur. Yoksa bir kaç bedbahtı
affetmiş veya affetmemişiz bunun maddî hiç bir kıymeti yoktur. Bir de
arkadaşlar inkılâbımızın bu safhasını mütelea ederken derhal şunu da ifade
etmeliyim ki, memleket ve inkılâb, çocuklarından daima fedakârlık ve fazilet
aramakta devam edecektir.”
“Eskişehir ve
Konya’da İstiklâl Mahkemesi âzâsı ve reisi bulundum. Bir karınca öldürmüş
değilim, fakat yüzlerce adam astım. İdam ettiğim adamların siması bugün
1495 Cumhuriyet,
“Af Projesi Meclise Gidiyor”, 2 Haziran 1938.
1496 Son Posta, 28 Haziran 1938.
1497 Cumhuriyet, 1 Temmuz1938.
1498 Cumhuriyet, 30 Haziran!938.
265
birer birer
karşımda dolaşıyor. Şimdi onlar için Allahtan mağfiret diliyorum. Çünkü asıl
mücrim onlar değildi. Asıl mücrim bugün affettiğimiz insanlardı. Bunlar,
onların Eskişehir’e gönderdiği casuslardı. Yahud mecnun, ümmî ve cahil
adamlardı. Astıklarımız arasında asker kaçakları vardı. Onları ‘bunlara hizmet
etmeyiniz, gavur oluyorsunuz’ diye iğfal edenler bu adamlardı. Konya isyanın
yapanlara ‘bu orduyu arkadan vurun!’ diyen sarıklı cahiller, on dördünü birden
astığımız bu adamlar gene Yüzelliliklerin iğfaline kapılmışlardı.
Bazı
arkadaşlar dediler ki, bu adamlar vatandan uzakta her gün bir kere öldüler, bir
kere değil bin kere ölseler azdır."
Muhiddin Baha, içlerinde ağlayıp sızlayarak
sınıra gelip yalvaranlar olduğunu, fakat bu feryadlara dahi bakılmaması
gerektiğini söyler. Ancak burada evladları, kardeşleri, hısım akrabaları
bulunduğunu ve insanı asıl zaafa düşürenin burası olduğunu belirten Baha,
sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Onlar birer pıhtı, iğrenç birer vücuttan
ibarettir, gelsinler ve bu milletin yüksek nazarları önünde eğilsinler.”
Aka Gündüz; Şehitlerden ve şehit analarından af talep eder.
“Ben bu beyaz
reyi verirken bir taraftan manevi bir mücrim vaziyetine giriyorum. Ben kendi
hakkımda el açıyorum, size geliyorum diyorum ki; Ey kocasını Anafartalar’da,
evladını Sakarya’da bırakan, şimdi gözleri görmeyen Türk anaları! ben bunlara
sebep olanlar hakkında bir beyaz rey vereceğim, siz beni affediniz...”
“Bu hainlerin
kapı dışarı edilerek uzaklaştırılması bence ağır bir ceza değildir. Cezanın
ağırı, buraya gelip, hıyanet ettikleri vatanın müreffeh ve mamur manzarasını
görmeleri olacaktır. Yaptıklarından utanmayanlar gelip bu cezayı da görsünler.
Türk genci
onların çehresinde şehitlerin kanını görecektir.”
“Gözleri
varsa, kör olası gözleri, elbette geldikleri zaman, yanılmış olduklarını
görecek, anlayacaklardır. Af daima yürüklerde minnet ve şükran duyguları
yaratır, bırakın bu adamları gelsinler, görsünler. Rejimin bunlardan korkusu
yoktur... Her Türk genci bu adamların çehresinde yanan şehirlerin alevini, ölen
şehidlerin kanlarını görecektir. Yüzleri varsa gelsinler; fakat şunu bilsinler
ki: eski nifaklarına devam edecek olurlarsa, Cumhuriyet’in pençesi ve gençliğin
elleri, yakalarında olacaktır”
266
"...
Vatanın bağrına hançer dayayanların affı görüşülüyor... Affedelim mi
Affetmeyelim mi? Eğer ben bu mecliste olmasaydım, kanaatim şöyledir: Asla!
Babamı, kardeşimi öldüreni affederdim. Bunlar ki vatan hainidir. Asla!
Bununla
birlikte hükümetimiz bir kanun layihası getirmiş, aflarını teklif ediyor...
Atatürk, Hükümet, Meclis, millet hep birbirleriyle kaynaşmış bir kal’ai
ahenindir. Onlara, ömrünün sonunda bir kaç kürek vatan toprağı ihsan ederken
şunu haykırıyoruz: Cumhuriyet’in kimseden korkusu yoktur. Delâlete sapanlara
kahrı çok büyüktür; fakat şefkat ve merhameti de o nispette geniştir”1499
Sonuçta, 28 Haziran 1938’de T.B.M.M.’nde kabul
edilen 3961 sayılı Af Kanunu 16 Temmuz 1938’de Resmî Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girmiş1500 0|Up jkinei maddesi
Yüzerliklerle ilgilidir.
“Lozan’da
akdolunan 24/7/1923 tarihli umumi af beyannname ve protokolunda mevzuu bahis yüzelli
kişilik listede isimleri yazılı şahıslar affolunmuştur. Şu kadar ki, bu
şahıslara, mesbuk memuriyetlerinden dolayı tekaüt maaşı tahsis edilmez ve bu
şahıslar Kanunun mer’iyete girdiği tarihten itibaren sekiz sene müddetle Türk
Ceza Kanununun 20. maddesiyle değer kanunlara göre amme hizmetlerinden sayılan
işlerde kullanılamazlar ve bulunamazlar. Bu kanunun meriyetinden evvel 1064
sayılı Kanun hükümlerinden doğan bütün hukukî netice ve muameleler mahfuzdur”
Aynı Kanunla İstiklâl Mahkemeleri tarafından
mahkum edilenlerle (Madde:1), Heyet-I Mahsusalar ve Âli Karar Heyeti’nce
haklarında işlem yapılanların suçları da affedilmiştir (Madde:3). Bununla
birlikte, üçüncü madde ile affedilen kişilerin iki sene boyunca maaşlı memur
olarak çalışmaları engellenirken, birinci ve ikinci maddelerde yazılı şahıslar
gerektiğinde Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılabileceklerdir
(Madde: 5)
Affın ilânından sonra, yurtdışında bulunan
firariler bu kanunun kendilerine de uygulanabileceğini öne sürerek, yurda dönmelerine
izin verilmesini istemişler,1501 gazete idarelerine1502
ve Atatürk’e mektuplar yollamışlardır.1503
1499 Cumhuriyet,
30 Haziranı938.
1500 Resmi Gazete, 16Temmuz 1938; EGM Arşivi, Dn: 12221-1, Bn:
1/A3.
1501 EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: 1/A5.
1502 EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: E 6.
1503 EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: E 3.
267
İşgal zamanında düşman hizmetinde çalışmış ve
Düzce isyanına katılarak düşmanla birlikte kaçan ve çoğunluğu Çerkeş olan1504-
bu adamlara, affın kendilerini kapsamadığı, bu nedenle eskisi gibi
beyannameye tâbi tutulacakları yetkili organlarca bildirilmiştir.1505
Affın kapsamı içinde olmayıp;, aftan
yararlanamayan bir başka grup da 1930’da çıkan Ağrı Dağı olaylarından sonra
İran’a sığınan kürtlerdir. Bununla birlikte, Hatay vatandaşlığına geçerek,
görev almış veya almamış olan Yüzerliklerle İstiklâl Mahkemesi mahkumları,
başka uyruğa geçmiş olsalar dahi, bu uyrukları hiç olmamış gibi sayılarak,
bunlara bir defaya özgü,yalnız Türkiye’ye girmek ve iki ay zarfında kullanılmak
kaydıyla verilecek Türk pasaportlarıyla yurda dönmelerine olanak tanı nacaktır.
1506
2. Yüzelliliklerin Ükeye Dönüşleri
2.1. Karşılaşılan Problemler ve Alınan Önlemler
Af Kanunun kabul edildiği 29 Haziran1938
yılında hayatta kalan Yüzellilikler 89 kişiden ibarettir ve bunların isimlerini
gösteren listeler bütün illere dağıtılmıştır1507. Bunlardan ülkeye
dönmek için başvuranlar olduğu taktirde kendilerine Türkiye Cumhuriyeti
pasaportu verilmesi Hariciye Vekâleti tarafından konsolosluklara tebliğ edilmiştir.
Türk Cumhuriyeti Hükümeti kanundan yararlanarak
ülkeye dönmek isteyecek olanların gerek sınırlarda, gerekse ülkeye girdikten
sonra da karşıt tutumlarını sürdürebileceği ve karışıklıklar çıkarabileceği
ihtimaline karşı bir takım önlemler almayı gerekli görmüştür. Nitekim
gelişmeler hükümetin bu tür önlemler almaktaki haklılığını ortaya koymuştur.
Kanunun kabul edilmesinden bir gün sonra
Dahiliye Vekâleti, Umumi Müfettişlik ve valiliklere gönderdiği yazıda,
bunlardan Türkiye’ye gelecek olan her şahısa, sınır kapılarında ve limanlarında
nereden geldiği, nereye gideceği, nerede kalacağı ve ne işle uğraşacağının
sorulmasını ve bu bilgi ile birlikte isimlerinin en hızlı bir şekilde vekâlete
bildirilmesini istemiştir. Ayrıca kendilerine, nazik bir şekilde, oturacakları
yerleri ve işlerini değiştirdikçe bulundukları yer emniyet müdürlüklerine bilgi
verme gereğinin de bildirilmesini
1504 EGM Arşivi, Dn: 12221 -1, U.D. Bn: E 2.
1505 EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: 1/A2, 1/A6.
1506 EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: C 14.
1507 EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. Bn: 1/B 1.
268
istemiştir. Aynı yazıda, bu gibi şahısların
yurda girdikleri sırada karşıt herhangi bir toplantı ve gösterilerine olanak
verilmeyerek, bu konuda çok dikkatli olunması ve bunların, kendilerine
hissettirilmeden hareket ve temaslarının izlenmesinin uygun olacağı da
belirtilmiştir.1508
Bununla birlikte, istenen bilgileri veren
Yüzelliliklere bulundukları yerlerdeki konsolosluklardan “Yüzellilik”
olduklarına dair fotoğraflı bir belge alma zorunluluğu da getirilmiştir.1509
Bu arada, Af Kanunu dolayısı ile dışarda
bulunan Yüzerliklerle diğer muhaliflerden çoğunun yurda dönme istekleri
karşısında, dışardaki muhalefet kuvvetinin azalacağı düşüncesi ile, Mısır’da
oturan eski şehzade Mahmut Şevket’in yurt içindeki gazete, yüksekokul ve
tanınmış adreslere ve muhaliflere notlar yollayarak, affın, İnsanî bir önlem
olmaktan çok, son muhalefet kuvvetini kırmak amacıyla yapılmış bir tuzak
olduğunu söylemesi üzerine, Dahiliye Vekâleti harekete geçerek, bu ve benzer
girişimlerin önlenmesini istemiştir.1510
Atina’da bulunan Çerkeş Reşit tarafından burada
ve Batı Trakya’da bulunan Yüzelliliklere gönderilen mektup ve beyannamelerde
“Dünyanın durumunun karışık ve yakında bir savaş çıkması ihtimali bulunduğu, bu
durum karşısında hükümetin Yüzellilikleri ülke dışında bırakmak istemediği ve
bunları Türkiye’ye çağırarak dışardaki çalışmalarını önlemek amacıyla af ilân
etmiş olduğunu, Türkiye’ye döndükleri takdirde sonlarının ölümle biteceğinin”
bildirilerek “kesinlikle ülkeye dönmemelerini” tavsiye etmesi üzerine bu tür
mektup ve beyannamelerin ülkeye girişi önlenmeye çalışılmıştır.1511
Dahiliye Vekâleti, Af Kanunu dolayısıyle
başvuracak Yüzelliliklere yurda gelmeleri için pasaport verilince, bunlardan
bir kısmının yurda dönmeyerek, ellerindeki Türk pasaportlarından yararlanarak
bir takım çalışmalara girişebilecekleri ihtimalini de gözönünde bulundurmuş ve
pasaportun yurda dönecek olan Yüzelliliklere mahsus olmasını istemiştir. Ayrıca
verilecek pasaportların dikkati çekecek sayfalarına “Yalnız Türkiye’ye seyahat
için geçerlidir ve süresi on beş gündür. Bu pasaportla Türk vatandaşlığı hukuku
tanınamaz ve iddia olunamaz” kayıtlarının düşülmesini de istemiştir. Dahiliye
Vekâleti, bu şartlar altında yurda gelmek için pasaport alıp ta gelmeyen
1508 EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. Bn: 1/A 10, Bt: 30 Haziran 1938.
1509 EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. .Bn: 1/A 14, Bt: 1 Temmuz 1938.
1510 EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D Bn: B 8, Bt: 5 Temmuz 1938.
1511 EGM Arşivi, Dn: 12221-1/4, U.D. Bn: 8/B 5, Bt: Ağustos
1938.Çerkeş Reşit bu mektup ve beyannameleri Çerkeş Davut aracılığıyle
dağıtmıştır.
269
Yüzelliliklerin ise derhal kendilerine
bildirilmesini Hariciye Vekâletinden istemiştir.1512 Ayrıca,
Pasaport isteği ile konsolosluklara başvuran Yüzelliliklere, 1926 yılı
ortasında hazırlanarak konsolosluklara ve sınır karakollarına bir üst yazıyla
dağıtılan ve Yüzelliliklerin fotoğraflarının yer aldığı bir albüme1513 bakılarak
kontrolleri yapıldıktan sonra pasaport verilmiş, böylece af kapsamı dışında
kalan kişilerin ülkeye girişleri engellenmiştir.
Dahiliye Vekâletinin Yüzelliliklerin
pasaportlarına düşülmesini istediği kayıtta yer alan “on beş gün süre” sanırız
yeterli görülmeyerek, daha sonra iki aya çıkarılmıştır. 151^
2.2. Yüzelliliklerin Son
Durumları - Aftan Sonra Ülkeye Dönenler
Tütüncübaşı Şükrü.- Af Kanunu’na kadar Beyrut’ta kalmıştır. Affın çıkışından
yaklaşık iki sene sonra 29 Teşrin-i Sani (Kasım) 1940’da kendisine bir defaya
mahsus olmak üzere pasaport verilmiş1515 ve 6 Aralık 1940’da
Suriye’den ülkeye girmiştir.
Defteri Hakâni Emini Refik.- Yurt dışında kaldığı sürece faaliyetleri ile Cumhuriyet
yönetimine ve onun idarecilerine karşıt bir tutum sergileyen Refik, Kanunun
ardından konsolosluğa başvurarak af talebinde bulunmuş ve kendisine İstanbul’a
gitmek üzere ve bir seyahata özgü pasaport verilmiştir1515.
Ülkeye döndükten sonra “Erdümenk” soyadını alan
Refik1517, İçerenköy’de Ethem (Paşa) Köşkünde oturmuş ve hiç bir iş
yapmamıştır. Sarıyer’de sulh hakimi olan oğlu Ferhat’ın yardımı ve mutasarrıfı
bulunduğu Şişlide 295 numaralı Ethem Paşa Apartmanı’nın geliri ile geçinmiştir1513.
Emniyet tarafından sıkı takibe alınan ve şüpheli bir durumu görülmeyen 1513
Refik, Kadıköy, Içerenköy Kozyatağı cadesindeki 102 numaralı evde
oturmakta iken kanserden ölmüştür1520
1512 EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. Bn: B 13.
1513 Albüm
için bkz. Tarih ve Toplum Dergisi, sayı: 70, Ekim-1989.
1514 EGM Arşivi, Dn: 12221-2, Bn: C 1, Bt: 26Temmuz 1938.
1515 EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: G 5, Bt: 29.11.1940; EGM Arşivi, Dn:
12222-4, Bn:G 10.
1516 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 6, Bt: 3.8.1938.
1517 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 13, Bt: 6.1.1944.
1518 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: E 5, Bt: 6.101942.
1519 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: F 11, Bt: 17.7.1947.
270
Ziraat ve Ticaret Eski Nazırı Cemal
(Artin).- 38 affı ile birlikte
Köstence’den aldığı 2 Temmuz 1938 tarihli pasaportla, Romanya vapuru ile
İstanbul Vezneciler Nadir Bey sokağında oturan yeğeni Ali’nin yanına gelmiştir.1521
Kısa ^jr SQre sonra buradan ayrılan Cemal, oğlu Nazım’ın
kayınbabası avukat Halid’e misafir olmuştur1522.
İstanbul’da kaldığı sürede maddi sıkıntılar
çeken Cemal (Keşmir) emekli maaşı isteğinde bulunmuş1523, ancak
kabul edilmemiştir1524. Avukat Halid’in yanından ayrılarak Laleli’de
oturmaya başlayan Cemal Bey, oğlu Tokat Milletvekili Halid Nazmi’nin yardımları
ile geçinmiştir1525.
Eski Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin.- Marsilya Başkonsolosluğundan 13.9.1939’da bir seyahete
özgü ve yalnız Türkiye’ye gitmek üzere aldığı pasaportla1526,
beraberinde eşi Feyziye olduğu halde 27/28.9.1939 gecesi ekspresle yurda gelmiş
ve adres olarak Şişli’de Feride apartmanını göstererek İstanbul’a geçmiştir1527.
İstanbul’da kayınvalidesi Emine Hanım’ın yanına yerleşen Rumbeyoğlu
Fahrettin’in durumu göz önüne alınarak İstanbul Valiliği’nce takibine
başlanmıştır1523.
Ayandan Eski Devlet Reisi Rıza Tevfik.- 19 Haziran’da Trablus’tan hareket eden trene eşi ile
birlikte binen Tevfik, sağlık sorunları ile geçirdiği bir yolculuktan sonra, 22
Haziran 1943”de Haydarpaşa garına inmiş, önce kızı Munise’nin yanında kalmış,
daha sonra Moda sırtlarında kiraladıkları bir eve yerleşmiştir1523.
Ülkeye döndükten sonra, Sefa Kılıçoğlu’nun
sahibi olduğu Yeni Sabah’ta çoğu felsefi, estetik ve demokrasi hakkında yazılar
yazan1530 Rıza Tevfik, dönüşünden ölümüne kadar Emniyet tarafından
sıkı takibe alınmış ancak,
1520 EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: G 13, Bt: 10.2.1953.
1521 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 10, Bt: 26.7.1938.
1522 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 13, Bt: 4.8.1938.
1523 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: E 7, Bt: 23.10.1939.
1524 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: E 6.
1525 EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: E8, Bt: 6.10.1942.
1526 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/E 14, Bt: 14.9.1939.
1527 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/E 3, Bt: 28.9.1938.
1528 EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/E 1, Bt: 5.10.1938.
1529 Başikoğlu,
y.a.g.m., s.43.
1530 Başikoğlu,
y.a.g.m., s. 45.
271
şüpheli hali görülmemiştir1531.
1949’un son günlerinde hastalığı şiddetlenerek felç olan Rıza Tevfik,
30.12.1949’da Gureba hastanesinde ölmüş1533, Hastaneye kaldırılmadan
önce kaleme alınan ve üzerinde Rıza Tevfik’in kendi el yazısıyla ve Arapça
harflerle “Yeni Sabah’a makale, gelecek Pazar için” ibaresi bulunan “Hangi Kominizm’den
Bahsediyoruz” başlıklı makalesi, defin telaşı içinde yayınlanamamıştır1533.
Kuvayı İnzibâtiye Baş Kumandanı Süleyman
Şefik Paşa.- Aftan sonra Antakya’da oturma
istekleri kabul edilmeyince bu isteğinden vazgeçerek, Beyrut
Başkonsolosluğumdan aldığı pasaportla 4.5.1940’da İslahiye yoluyla ve trenle
Ankara’ya gelmiş ve Ankara Palas oteline yerleşmiştir. Burada Adliye Vekili
Fethi Okyar ile görüştükten sonra1534 9 Mayıs 1940’da İstanbul’a
geçen Süleyman Şefik, oğlu Turgut Gıyasettin Bey’in yanına yerleşmiştir1535.
Bir ara İsparta’ya gitmiş daha sonra İstanbul’a geri dönmüş, emniyet tarafından
sıkı bir takibe alınmıştır1535
Ülkeye döndükten sonra “Söylemezoğlu” soyadını
alan1537 Süleyman Şefik emlâklarının geliri ile geçinmiş ve pek
dışarı çıkmamıştır. Nisan 1946’da da Kadıköy’deki evinde ölmüştür1533.
Böylece, bir anlamda mücadelesi sona eren Süleyman Şefik’ten sonra mücadele
sırası kızı Emine Perizat’a gelmiştir.
Hanedan üyelerinden Nazım ile evlenen Emine
Perizat, 1943’de Kahire Başkonsolosluğuma müracaatla vatandaşlık ilmühaberinin
yenilenmesini ve pasaport verilmesini istemiş ancak konunun “Mahlü Halife ve Osmanlı Saltanatı Hanedanın erkek, kadın bilcümle azası ve
damatlar, Türk Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikâmet etmek hakkından ebediyen
memnudurlar. Bu Hanedana mensup kadınlardan mütevellit kimseler de bu madde
hükmüne tabidir” maddesi gereğince1539 ülkeye dönüşüne izin
verilmemiştir1540.
1531 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/F 2-3-4-5...
1532 EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/F 13.
1533 Abdullah
Uçman, “RızaTevfik’in Son Makalesi”, Tarih ve Toplum, Ağustos 1991,
c.16, sayı 92, s. 36.
1534 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 5, Bt: 7.5.1940.
1535 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: A 11.
1536 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.
1537 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 1/C 14.
1538 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 8.
1539 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/C 9, Bt: 2.6.1943.
1540 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/D 8.
272
Ülkeye dönebilmek uğrunda eşinden boşanan Emine
Perizat konsolosluğa ikinci başvurusunda eşinden boşandığını ve eşinden olan
çocuğunu babasının vesayetine bıraktığını söylemiş, Kahire Şer’i
mahkemelerinden alınmış bir boşanma mektubu göstererek, Mısır’da masraflarını
karşılayacak kimse olmadığı için İstanbul’daki akrabalarının yanına dönmek
üzere kendisine pasaport verilmesini istemiştir1541.
Ancak Dahiliye Vekâleti’nden Kahire Elçiliği’ne
gelen cevap yazısında Emine Perizat’ın Nazım’dan olan çocuğu dolayısıyla
Hanedanla olan ilişkisini kesemeyeceği bu nedenle hukuki durumunun
değişmeyeceği söylenerek pasaport isteği reddedilmiştir1542. Annesi
tarafından İnönü’ye başvurularak kızının İstanbul’a gelmesi için izin istenmesi
de bir fayda vermemiştir1543. Bunun üzerine dava açan Emine
Perizat’ın durumunu yeniden inceleyen Danıştay “Hanedan erkekleri ile evlenen
kadınların Hanedana nisbetleri nikâh aktinden ibaret olduğuna ve aktin sona
ermesi ile nikahın da sona ereceğine ve önceki kararın da iptali lazım
geleceğine”1544 Danıştay Dava Daireleri, esas 47/1, karar 47/30
sayılı ve 2.4.1947 günlü kararı ile Emine Perizat (Söylemezoğlu)’ın dönüşüne
engel bir durumun olmadığına karar vermiştir1545. Danıştay’ın bu son
kararına dayanılarak Emine Perizat’ın isteği halinde yalnız kendisine pasaport
verilmesi Kahire Elçiliği’ne yazılmış1545 kısa bir süre sonra da
ülkeye dönmüştür.
Kuvayı İnzibatiye Mitralyöz Kumandanı ve
Damat Ferit’in Yaveri Tarık Mümtaz.- Yüzellilikleri
af kapsamına alan 1938 affından sonra 27.7.1938’de Payas’tan yurda girmiş ve
Göztepe’deki akrabasının yanına gitmek üzere Toros katarı ile saat 15:20’de
Seyhan’dan geçmiştir1547. İstanbul’a gelerek Göztepe İstasyon
Caddesi’nde 50 numaralı eve yerleşen Tarık Mümtaz Yazganalp buradan İsmet
Paşa’ya yazdığı mektubunda; Atatürk’e candan saadet ve afiyet diledikten sonra,
“cennet yuvasına geldiği günden beri akraba ve komşularının ziyaretlerini kabul
ve iade ile meşgul olduğunu, iltifat eseri olarak kendisine yüklenen hizmeti
yapmak için gereken sükunet ve kuvveti henüz kazanamadığını, onyedi yıl süren
hasretin yorgunluğunun sona ermesinin sevinci ile sarhoş gibi olduğunu
söyleyerek izin verilirse etraflı bir
1541 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/D 2, Bt: 26.8.1943.
1542 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/D 13.
1543 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 4/A 12, Bt: 25.9.1946.
1544 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/2, Bn: 4/D 3.
1545 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/2, Bn: B 8.
1546 EGM
Arşivi, Dn: 12222-18/2, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.
1547 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/C 11, Bt: 27.7.1938.
273
dosya ile Ankara’ya gelerek daha uygun bir
düzen içinde yazmak istediğini belirtmiştir1548.
İstanbul’da kaldığı sürede “Modern Türkiye”
dergisinde yazıları çıkan Tarık Mümtaz, İnönü’ye yazdığı ikinci mektubunda
bundan bahsederek haftalık olan bu dergiye dört yazı yazdığını, her yazı için
dört lira aldığını, ayda on altı lira tutan bu paranın her gün Göztepe’den
İstanbul’a gelme yol parasına bile karşılamadığını söylemiştir. Hatay’ın yüksek
dava ve çıkarları uğruna kendini kurban veren gazetesinin de iki yıldan beri
kapalı tutulduğunu söyleyen Tarık Mümtaz, “Karagöz” isimli gazetesinin yayınına
izin verilmesini ya da uygun görülecek bir göreve tayinini” istemiştir154®.
Üç aya yakın bir süre İstanbul’da kalan Tarık
Mümtaz Yazganalp 22.10.1938’de tekrar Hatay’a dönmüştür.
Tarık Mümtaz 3527 sayılı af kanunun ikinci maddesinde
yer alan “Yüzelliliklerin 8 sene müddetle Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesiyle,
diğer kanunlara göre amme hizmetlerinden sayılan işlerde kullanılamazlar ve
bulunamazlar” maddesine karşı çıkarak1550 “Hatay’ın kurtuluşu
dolayası ile ilân edilen 3713 sayılı Kanunun onuncu maddesinin bağışladığı ve
yalnız Hatay’lı Yüzellilikleri içine alan affı bertaraf ettiğinden, şahsına ait
bu gayri tabi duruma bir son verilmesini ve hukukunun iadesini” istemiştir.
Ancak, 3527 numaralı af kanunun yayınlanmasından sonra Türk pasaportu alarak
anavatana döndüğü için HataylI sayılamayacağı ve 3713 sayılı af kanununun
hükümlerinden yararlanamayacağı Dahiliye Vekâletinden bildirilince bir açıklama
yapma gereği duymuş ve “Cenevre’de yapılan Hatay Anayasası’nın “vatandaşlık sıfatı”
başlıklı 8 ve 9 numaralı maddelerinin tanımladığı tüm vasıfları tamamiyle sahip
bulunduğu için, yasa ilân edilir edilmez bütün HataylIlar gibi Antakya nüfus
dairesine başvurarak elindeki Suriye nüfus tezkeresinin Hatay nüfus tezkeresi
ile değiştirilmesini istediğini ancak Fransız ve yerli manda hükümetlerince
kendisinin Hatay vatandaşlığına girmesine imkân verilmemesi doğrultusunda
direktif verildiği için Hatay nüfusuna kaydının reddedildiğini1551,
af ilân edilince Milletler Cemiyeti nüfus arşivindeki nüfus davaları arasında
kendisine ait olan dava dosyasını bulmasının aylar süreceğinden Türk
konsoloslarının verdiği pasaportla bir an evvel hasretine son vermek istediğini
1552 söyleyerek isteğini yinelemiştir. Ancak Hukuk Müşavirliği’nin
Dahiliye’ye yazdığı telde, Tarık
1548 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/B 10, Bt: 3.8.1938.
1549 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/D 5, 3/D 6, Bt: 8.9.1938.
1550 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/B 11, Bt: 20.9.1944.
1551 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/E 14.
1552 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/F 1.
274
Mümtaz’ın 3713 Sayılı Konunun onuncu maddesinin
“Hatay Millet Meclisi’nin teşekkülünün tarihi olan 2.9.1938 tarihine kadar
işlemiş olan suçlardan dolayı maznun ve mahkum olanların affedildikleri”
suretindeki açık hükmünün 3527 Sayılı Kanunun ikinci maddesinde Yüzellilikler
için konulmuş şartları kaldırmış olacağını düşündüğünü oysa, 3527 Sayılı
Kanunun ikinci maddesinde Yüzellilik listeye dahil bulunan kişiler için
konulmuş özel bir hüküm bulunduğunu, bu gibiler için konulan yasakların 3713
numaralı kanunun adı geçen 10. maddesi ile kabul edilen af dolayısı ile
kaldırmış olmayacağım" düşündüğünü belirtmiştir 1553
Hatay’a dönüşünden sonra İskenderun Cumhuriyet
Halk Partisi’nde “gösteri, ar, müze kolları şefi” olarak göreve başlayan Tarık
Mümtaz, Hatay Dahiliye Vekaleti’nin izni ile “Hacivat, Karagöz” adlı gazetesini
19.11.1938’de yeniden çıkarmaya başlamış ve gazetesini “Hatay Cumhuriyet Halk
Partisi’nin matbuat kadrosuna dahil olan bir organı” olarak nitelemiştir 1554
Hatayın kurtuluşunu takip eden günlerde CHP’nin
maddi ve nakdi yardımları ve Tümgeneral Şükrü Kanatlı’nın bir takdirnâmesi ile
şereflendirildiğinil 555 söyleyen Tarık Mümtaz, “gurbet yıllarının on senesini
parti tarafından verilen ödenekle dosta düşmana muhtaç olmadan geçirdiğini,
Fransızların şiddetli takiplerine rağmen Türk kız ve erkeklerinden oluşan
mükemmel bir “altıok” izci kuvveti oluşturduğunu, bu yüzden de Halep’e,
Beyrut’a sürüldüğünü, mahkemelere ve hapislere düştüğünü belirtmiştir. İsminin
başına konan “suikastçi" kara lekesinden büyük rahatsızlık duyduğunu
söyleyen Tarık Mümtaz, “Yüzellilik listeye dahil bulunup affa uğrayanların,
basında imzaları ile yazı yazabilecekleri ve Basın Birliğine asli üye olarak
girebilecekleri, amme hizmetinden men edilmemeleri, sekiz senelik süre sonunda
gazete imtiyaz sahibi olabileceklerinin açıkça söylenmesini”1556 istemiş, ancak
kabul görmemiştir.
Cebelibereket Mutasarrıfı Fanizâde Mesut.- Kendisi gibi listeye dahil olan kardeşi 37 numaralı
Zeynelabidin ve ağabeyi 106 numarada kayıtlı Ali llmi’den çok sonra İstanbul’a
gelerek Levent’te son yıllarını geçirmiş, 15.11.1979’da İstanbul’da ölmüş ve
Zincirlikuyu mezarlığına gömülmüştür 1557
1553 EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/E 5, Bt: 12.12.1939.
1554 EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/F 1, Bt: 13T.E.1939.
1555 EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/D 10.
1556 EGM
Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/D 11.
1557 -j-aha
Toros, “Mehmet Fâni Üzerine”, Tarih ve Toplum , Ocak 1989, Sayı 61, s.
50.
275
H.İ.F. Lideri Miralay Sadık.- Köstence Konsolosluğundan aldığı 31.1.1941 tarihli
pasaportla ve kendisini almaya giden oğlu Muhittin ile birlikte 4.2.1941’de
yurda gelerek Kadıköy Bahariye Caddesi, Ali Suavi Sokak 13 nolu evde oturan
ailelesinin yanına gelmiş ve 5.2.1941 günü birden bire ölmüştür1558
Ertesi gün çıkan gazeteler Miralay Sadık’ın ölüm haberlere ile doludur. Kızı,
babasında eskiden beri astım hastalığı olduğunu, son günlerine kadar iyi
olduğunu hatta vapurun Karadeniz’den Boğaz’a girmeden önce güvertede dolaşarak
İstanbul’u seyrettiğini söylemiş, ancak Büyükdere önlerine geldiklerinde
birdenbire heyecanlandığını, rıhtıma çıkarken heyecanının büsbütün arttığını,
titrediğini, ağlayarak ‘ahdim var yıllardır sızlaya sızlaya özlediğim vatan
toprağını öpüp yüz süreceğim”dediğini ve bu sırada krizinin şiddetlenerek
Kadıköy’e geçtiklerini ve babasını Numune Hastanesine kaldırdıklarını ancak
çabalara rağmen kurtarılamayarak gece öldüğünü söylemiştir1559
Celal Kadri.- 1938 Affından sonra “Yabancı tabiyetine geçmiş olan
Yüzerliklerin, kazanılmış olan bu tabiyetlerinin hiç yokmuş gibi addedilerek,
bunlardan yurda döneceklere Türk pasaportu verilmesinin uygun olacağı”’nın
27.8.1938 tarihli yazı ile bildirilmesi üzerine durum, 6 Eylül 1938 tarihli
genelge ile konsolosluklara bildirilmiş, bu durum karşısında Celâl Kadri’nin
ülkeye dönmek istemesi halinde Türk vatandaşı muamelesi yapılarak, Türk
pasaportu verilmesi konusunda Halep Konsolosluğu’na talimat verilmiştir156°.
Bunun üzerine Halep Başkonsolosluğu’ndan pasaport alan Celâl Kadri1561,
Suriye uyruğu sıfatıyla Halep’ten Türkiye’ye gelerek, bir süre İstanbul ve
Ankara’da kaldıktan sonra tekrar Halep’e dönmüştür. Celâl Kadri bu nedenle 3527
Sayılı Af Kanunu’nun 5. Maddesi gereğince vatandaşlıktan çıkarılmak istenmiş1562,
ancak İçişleri Bakanlığı tarafından uygun görülmemiştir1563 Bunun
üzerine Celâl Kadri’nin, konsolosluk siciline kaydını yaptırmak istediği
taktirde gerekli muamelenin yapılmasının konsolosluğa bildirilmesi Dışişleri
Bakanlığı’na yazılmıştır 1564#
Halep’e döndükten sonra, Mahmut Celaleddin
Barlas adını kullanan
1558 EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/B 7.
1559 Haber, 5.2.1941. Aynı gün pek çok gazete Miralay Sadık ile ilgili
haberlere yer vermiştir. Bkz. Yeni Sabah, Vatan.
1560 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/C 7, Bt: 5.3.1945.
1561 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/F 9.
1562 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/G 9, Bt: 27 Kasım 1948.
1563 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/G 7-8.
1564 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/C 14.
276
Celâl Kadri, Suriyeli sıfatıyla Halep’te kalmak
için her türlü çareye başvurmuş, hatta Suriye Hükümeti’nin Türk tabiyetini
seçmesi üzerine, çıkarmış olduğu “Suriye tabiyetinden çıkarılma kararı”na da
Şam’daki Şurayı Devlet nezdinde itiraz etmiş, ancak yurda dönmeye mecbur
kalarak, Başkonsolosluğa başvurmuştur. Bakanlık makamının 4.1.1947 tarihli
emriyle Celâl Kadri Barlas’a Türk vatandaşı sıfatı ile daha önceden verilen
pasaportu 10 gün için yenilenerek, dönüşü için gerekli muameleleri yapmıştır.
Halep Konsolosluğu, üç güne kadar Gaziantep’e döneceğini bildiren Celâl
Kadri’nin çok tehlikeli ve yurttaşlar için “muzır bir mahluk” olduğunu üstüne
basarak tekrarlamıştır 1565
Kişisel çıkarları uğruna her tarafa
çalışabilecek bir yapıda olan Celâl Kadri, 22.9.1949’da Suriye’den Gaziantep’e
gelerek, burada kardeşi Cemil Barlas’ın yazıhanesinde vakit geçirmiş, ve
avukatlık stajı yapmıştır^588. Antep’te kaldığı sürede daha önce
bahsettiğimiz gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazdığı mektupta olduğu gibi
Suriye’deki örgütü yeniden kurma hayalleri ile yaşamıştır.
Hoca Rasihzâde İbrahim.- 16.7.1938’de yürürlüğe giren kanun gereğince kendisine
pasaport verilmesini isteyerek 31 Ağustos’ta Midilli’den motorla Ayvalık
yoluyla İstanbul’a hareket ettiğini bildirmişi 567 ve ayni
tarjhte karısı Kamile 1568 ile Midilli’den Kosti Tata idaresindeki
Panai motoruyla Ayvalık’a gelerek Kemal vapuru ile İstanbul’a gitmiştirl58°.
Istanbul-Galata’da Romanya oteline yerleşeni570
İbrahim Bey daha sonra Eskişehir’deki oğlu Şerif Mehmet’in yanına gitmiştirl
571
Kapalı Çarşı’da Muhafazacılar Sokağı’nda 14
numaralı dükkanda kuyumculuk yapanl572 İbrahim Bey’in durumu Emniyet
tarafından takibe alınmış, ancak durumunda bir değişiklik
görülmemiştir 1573
1565 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/F 11, Bt: 28. Ağustos 1949.
1566 EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 1.
1567 EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 11, Bt: 24.8.1938.
1568 ibi-ahjm
gey ev|j değildir. Kamile Balıkesir’de bulunan
metresidir. Eskişehir’den aldığı pasaportla Midilli’ye gitmiştir. EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 2, Bt: 18.2.1937.
1569 EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 10, Bt: 19 Eylül 1938.
1570 EGM
Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 13.
1571 EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 12, Bt: 4.9.1938.
1572 EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/A 7, Bt: 6.10.1938.
1573 EGM Arşivi,Dn: 12222-47, Bn: 2/A 12, Bt: 4.9.1943; Dn: 12222-47, Bn: 2/B
3,Bt:
277
İbrahim Bey ülkeye döndükten sonra “Aktopuz”
soyadını alarak, Eskişehir’de kuyumculuk yapan oğlu Mehmet’in yanında oturmakta
iken ölmüştür1574.
Eski Dahiliye Nazırı Mehmet AliSürgündeki her saniyesini Ermeni, Taşnaksutyun, Hanedan
üyeleri, Yüzelliliklerden ve daha çok kişisel girişimlerle Türkiye aleyhinde
geçiren eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali, Aftan sonra ülkeye döndükten kısa bir
süre sonra ölmüştür.
Adana eski Valisi Bağdâdizade Abdurrahman.- Af Kanundan sonra, Bağdat Başkonsolosluğu’na başvurarak
ülkeye dönmek için pasaport istemiş ve kendisine bir seyahete özgü ve yalnız
Türkiye için geçerli olmak üzere 17 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1938 tarihli pasaport
verilmiştir1575.
Toros katarıyla ve ailesi ile birlikte
Suriye’den Adana’ya gelen Abdurrahman Bey, oğlunun yanında yerleşmiştir157®.
Hatayın kurtuluşu günlerinde kışkırtmalar
yapılabileceği gerekçesiyle Seyhan Valiliği tarafından takibe alınan 1577
Abdurrahman Bey, bir süre sonra Beyrut’ta bulunan ev eşyalarını almak ve
ilgisini kesmek üzere Lübnan için pasaport istemiş1578, ancak bu
isteği “şimdilik” ibaresiyle uygun görülmemiştir1578.
Ülkeye döndükten sonra “Paksoy” soyadını alan
Abdurrahman Bey Adana-Reşat Bey Mahallesi’nde 1952’de ölmüştür1588.
Karahisar eski Mebusu Ömer Fevzi.- Halep Konsolosluğu’ndan aldığı 8.9.1938 tarihli pasaportu
ile 22 Ekim’de Malatya treni ile yola çıkan Ömer Fevzi, Sivas’a gelerek
Cumhuriyet otelinde kalmış ve Şebinkarahisar’da dava vekili olan oğlu Talha
Tekin’in yanına gitmek üzere 13 Ekim’de hareket
4.9.1944; Dn:
12222-47, Bn: 2/B 13,Bt: 2.7.1945; Dn: 12222-47, Bn: 2/C 6,Bt: 17.8.1946; Dn:
12222-47, Bn: 2/C 10, Bt: 26.31947.
1574 EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 2/C 1, Bt: 6.5.1947.
1575 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: C 6, Bt: 18 T.E. 1938.
1576 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: C 10, Bt: 6.11.1938.
1577 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 1, Bt: 1939.
1578 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 4, Bt: 17 Nisan 1946.
1579 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 7, Bt: 27 Nisan 1946.
1580 EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 12, Bt: 20.4 1957.
278
etmiştir1581. 25 Ekim’de oğlunun
yanına gelen1582 Ömer Fevzi Bey kimse ile görüşmemiş, yapılan
incelemeler sonucu da şüpheli bir hali görülmemiştir1588.
Ömer Fevzi 18.12.1939’da eceli ile ölmüştür158zK
Mülazım (işkenceci) Adil.- Kendisi ve ailesi için Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2 Temmuz
1940 tarihli emri ile Gümülcine Konsolosluğu’ndan bir defaya özgü ve yalnız
Türkiye’ye seyahat için geçerli olmak üzere 22 Ağustos 1940’da pasaport
verilmiştir1585. Ailesi ile birlikte bir Yunan motoruna binerek Enez
sahiline çıkan Adil Bey İstanbul’a gitmek üzere Uzun Köprü’ye hareket etmiştir1586.
İstanbul’da kardeşi İbrahim’in evinde yerleşen1587
Adil Bey Dahiliye Vekaletine sunduğu dilekçe ile affın kısıtlılıklarından
bahsederek şu ricada bulunmuştur:
"...
Ben, bana yapılan ithamları irtikap etmedim. İrtikap etmediğim cürümlerle
beraber sel gibi kanımı akıtmak suretiyle yaptığım hesapsız hizmetlerimi nazarı
itibare alarak, kanunun kayıtsız ve şartsız tadilini rica ediyorum.
1. Çeşitli cephelerde,
çeşitli zamanlarda onsekiz yara yemek suretiyle vatanıma görevimi yaptım.
Çeşitli nişan ve kıdemlerle hem terfi, hem taltif edildim.
2. Erzurum Kongresi’ne
katıldım. Bana verilen görevi hürmetle, minnetle yaptım (Kongre azası
şahittir).
3. Sivas Kongresi’ni
müteakip Bursa’da elli altıncı Fırka Erkanı Harbi sıfatıyla Atatürk’ün
emirlerini harfiyen yerine getirdim. Fırkanın ne bir tüfeği, ne de bir fişeği
vardı. Hayatımı tehlikeye atarak Maçka silahhanesinden ve İstanbul silah
depolarından gizlice 8 makineli tüfek ve binlerce mavzeri İngiliz subaylarıyla
kanlı çarpışmalar ve boğuşmalar arasında kurtararak Fırkaya devrettim...
4. Suçum ise, İstanbul
Merkez Kumandanlığında resmî, kanuni görev
1581 EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 3, Bt: 23.10.1938.
1582 EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 5, Bt: 30.10.1938.
1583 EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 8.
1584 EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 10, Bt: 18.12.1940.
1585 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:2/A 1, Bt: 28.81940.
1586 EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/G 3, Bt: 30.3.1940.
1587 EGM Arşivi, Dn: 12222-50, Bn: 1/G-13, Bt: 30.8.1940
279
yapmaklığımdır.
Görev sırasında İstanbul sınırlarından dışarı çıkmadım. Ben her Yüzellilik gibi
hiç bir siyasi suç işlemedim. Kanun beni hem hayat hakkından, emeklilikten
mahrum bırakıyor, hem de sekiz sene devlet hizmetinde kullanılmamamı
gerektiriyor. Adaletle bağdaşmayan bu kanunun düzeltilmesini, yirmi senelik
birikmiş emekli paramın iadesini ve amme hizmetinde bulunabilme izninin
verilmesini, adaleti pensip kabul eden Cumhuriyet Hükümetinden talep ve rica
ediyorum1588”.
Doğal olarak bu talebi kabul görmeyen ve
İşkenceci namı ile anılan Adil Bey Türkiye’ye döndükten sonra “Say” soyadını
almıştır.
Bolu eski Mutasarrıfı Osman Nuri.- Sürgünde Islâmcı ve hilafetçi çalışmalarıyla kendini
gösteren ve “Türklük” tabirini alçakça sövmek için kullanan 1589
Osman Nuri de aftan hemen sonra ülkeye dönmek için Varna Konsolosluğuna
başvurmuştur. Konsolosluktan verilen 16.8.1938 tarihli pasaportla eşi Lütfiye
ve kızları Hüsniye Bedia ile birlikte 11.9.1938 günü İstanbul’a gelerek
Sirkeci’de Karasi oteline yerleşmiştir1899.
Ülkeye döndükten sonra, Dahiliye ve Adliye
Vekaletlerine yazdığı mektupta, yirmibeş senelik memur olduğunu, memuriyet
hayatınca lekelenmediğini, siyasetle uğraşmadığını, Ayvalık Kaymakamı iken
Milli Mücadelede ilk kurşunu kendisinin attığını, ancak dönem hükümetince
ateşkes emri verilmesine rağmen kesmediği için görevden alındığını, Bolu’da
meydana gelen olaylarda aslında kendisinden önceki yönetimden kaldığını, çıkan
karışıklıklar da Düzce’yi basan Çerkeş Ethem kuvvetlerinin birçok kişiyi asması
üzerine daha fazla görevini koruyamayacağını anlayarak İstanbul’a geldiğini,
ancak hükümetin kendisini Yunanlılara teslim edeceği haberini alması üzerine
bazı emlâk işlerini halletmek bahanesi ile 1920 yılı Eylül’ünde Bulgaristan’a
gittiğini söylemiştir. Yüzellilik listeye neden alındığını bir türlü
anlayamadığını söyleyen Osman Nuri, 1938’de vatan hasretine son verdikten
sonra, affın kendisini sekiz sene boyunca devlet memuriyetinden ve emeklilik
hakkından yoksun bırakmasını eleştirerek, adil Cumhuriyet hükümetinden Af
Kanunu’ndaki bu hükümlerin kaldırılmasını, bu mümkün değilse, kendi adına bir
mahkeme kurularak, belirlenecek sonuca göre “beraat veya mahkumiyetine karar
verilmesini istemiştir1891.
Osman Nuri’nin ölümü ile ilgili bir bilgiye
rastlanamamıştır.
1588 EGM Arşivi, Dn: 12222-50, Bn: 2/A-2, Bt: 26.9.1940
1589 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/E 4, Bt: 6.1.1936
1590 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/G 1, Bt: 16.9.1938
1591 EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/G 8-9, Bt: 2.9.1942
280
Çerkeş Tevfik.- ülkeye döndükten sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunduğu
mektupta Af Kanununun kendisini veraset, emeklilik ve kamu hizmetinden yoksun bıraktığını,
geldiğinden beri takiplerine maruz kaldığı için de halkın kendisine özel bir iş
vermediğinden yakınarak bir dilim ekmeğe muhtaç olduğunu belirtmiştir.
Sürgündeki hayatından çok daha kötü bir durumda olduğunu ve güçlüklerle
okuttuğu iki çocuğunu öğrenimlerinin devamı için bir okula veremediğini
söyleyen Tevfik, açlık derecesinde olan çoluk çocuğunun geçimi için nerede ve
nasıl olursa olsun kendisine bir iş verilmesini istemiştir1592.
T.B.M.M.’ne yazdığı bir başka mektupta ise durumunu anlattıktan sonra
babasından kalan emlâk ve arazisinin iadesiyle kendisine bir miktar emekli
maaşı ödenmesini istemiştir1593.
Tevfik’in kendisine iadesini istediği emlâk ve
arazisinin o günkü rayiçten tahmini değeri Baİıkasir Valisi Recai Güreli
tarafından çıkarılmıştır. Buna göre; değeri 400 lira olan 1 değirmen, 700 lira
olan 1 ev bahçesiyle, 75 lira olan 15 dönüm arazi, 1200 lira olan 150 dönüm
arazi, 920 lira olan 115 dönüm arazi, 4500 lira olan 300 dönüm arazi, 6670 lira
olan 1 ev ve arsa vardır ki, bunların toplam değeri 14 bin 465 liradır1594.
Yurda döndükten sonra “Kobaneri" soyadını
alan Çerkeş Tevfik’in bu istekleri hakkındaki cevap yazısında;
“1. Yayınlanan Af Kanununun
Yüzellilik listeye dahil olanlar için kabul ettiği esasların değiştirilmesine
imkan olmadığı için emekli maaşı bağlanması veya kendisinin amme hizmetlerinde
görevlendirilmesinin mümkün olmadığı,
2. Kendisine bir iş
bulunması konusundaki arzusuna gelince, yurttaşlara şahsi ve ferdi surette iş
temini gibi bir görev ve mecburiyet bulunmadığı için bu isteğinin de kabul
edilemeyeceği
3. Emlâk ve arazisi üzerinde
yapılan inceleme sonucunda, bu malların babası adına kayıtlı olması dolayısıyla
tasfiyesi yapılmayarak kendilerinin tasarruf ve işgalinde kaldığı ve arazileri
kullanmakta olan kardeşi oğlu ile aralarında cereyan ettiği anlaşılan ref’iyet
davasına müdahele edilemeyeceğinin anlaşıldığı ve Tevfik Kobaneri’nin bu davayı
usulü dairesinde şahsen takip etmesi ve sonuçlandırması gerektiği için bu
isteğinin de kabul edilemeyeceği15®5”
1592 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 10, Bt: 5.4.1940.
1593 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 11, Bt: 9.4.1940.
1594 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/B 2, Bt: 13.5.1940.
1595 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/A 1, Bt: 3.5.1940.
281
kendisine bildirilmiştir. İstekleri kabul
edilmeyen Tevfik Kobaneri, babasından kalan evi İngilizlere kiralamak suretiyle
aldığı 80 lira ile ve ayrıca İngilizlere tercümanlık yapan oğlu Ali’nin aldığı
3 lira gündelik ile geçimini sağlamıştır1595. Buna rağmen aç
kaldığından yakınan ve sürgünde geçirdiği on yedi sene içinde Türkiye’deki gibi
bir sefalet yaşamadığından bahseden Tevfik, T.B.M.M.’ne gönderdiği ikinci
mektubu ile Filistin’e dönebilmesi için kendisine ücretsiz olarak pasaport
verilmesini rica etmiştir159^. Tevfik Kobaneri’ye derhal pasaport
verilmesi ilgililere bildirilmiş1 $98 verilen izne rağmen Tevfik
ülkeden ayrılmamıştır1599.
Ülkeye döndükten sonra aleyhte bir faaliyette
bulunmamakla birlikte kardeşleriyle mektuplaşmaya devam etmiştir. 10 Nisan
1940’da postaya üç mektup veren Tevfik, bu mektuplardan ilkini Bandırma’da
akrabası Remziye Hanım’a, İkincisini oğlu İstanbul Şişli Süvari Polislerinden
Nuri Acar’a, üçüncüsünü ise Amman’daki kardeşi Reşid’e göndermiştir1599
ki, bu mektupta emlâk ve arazi işlerinde karşılaştığı güçlüklerden bahsederek,
mallarının kurtarılması için mahkemeye başvurmak üzere bir vekaletname
düzenlenerek kendisine gönderilmesini istemiştir1591.
Kardeşlerinin istediği bu vekaletnameyi
düzenleyen Reşit ve Ethem, bu tarihten sonra da faaliyetlerine son vermemişlerdir.
Küçük Ethem Yahya.- Atina Pire başkonsolosluğundan aldığı 29.6.1939 tarihli
pasaportla1593 ve Yunan bandıralı Esperos vapuruyla İzmir’e gelerek
İnönü caddesinde Şükrü Cevahirci’nin yanına yerleşmiştir1593.
İzmir’de bir ay kalan Ethem, Af Kanununun
kendisini sekiz yıl devlet hizmetinden yoksun bıraktığından yakınarak, Atina’da
mühendis muavini olarak çalışacağını ve bu sürenin bitiminde İzmir’e döneceğini
söyleyerek 8 Ağustos 1930’da Atina’ya dönmüştür. Ethem, İzmir’de kaldığı sürece
Kuşçubaşı Eşref’in oğlu Feridun, kayınbiraderi Abdullah ve Menemen’deki
kızkadeşini ziyaret
1596 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/D 12.
1597 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/D 7, Bt: 23.8.1941.
1598 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/D 12.
1599 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/G 10.
1600 EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/F 8.
1601 EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 10/D 14, Bt: 18.4.1940.
1602 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/B 6.
1603 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/B 7, Bt: 4 Temmuz 1939.
282
etmiş, Atina’daki Eşrefe peynir ve yağ
göndermiştir1604.
Kuşçubaşı Eşrefe Türkiye’de yeni bir neslin
yetiştiğini ve kendileri için ümit kalmadığını1605 söyleyen Ethem,
Atina’ya dönüşünde eski işine yeniden başlamış1®06, bu
arada Türk askeri kuvvetleri hakkında Yunan makamlarına bilgi vermekle
birlikte, Yüzelliliklere de yurda döndükleri taktirde kötü muameleyle
karşılaşacakları yolunda propogandalar yapmıştır1607.
Atina’da iki yıl kadar kalan Ethem Yahya,
Türkiye’ye gitmek üzere pasaport alarak Sakız Adası’na geçmiş ve Çeşme yoluyla
İzmir’e gideceğini söylemiştir1606. 31 Temmuz 1941’de Kuşadası’ndan
Türkiye’ye giriş yapan1600 Ethem etrafındakilere Yunanistan ve
adalardaki açlık, yoksulluk ve bulaşıcı hastalıklardan bahsederek, kendisini
cennete gelmiş saydığını söylemiştir1610
Menemen’de kızkardeşinin damadı olan Ahmet
Bey’in yanına yerleşen Ethem (İzmirli), ona ait olan tarlaların bir kısmını
kendi adına ektirerek geçimini sağlamıştır1611. Emniyet tarafından
sıkı bir denetime tabi tutulan ve 1949 yılı Temmuz ayı içindeki denetimlerde
Demokrat Parti (DP)’ye katıldığı anlaşılan Ethem İzmirli’nin Celal Bayar’ın
Aydın’dan İzmir’e dönüşünde Alsancak Garı’nda onu karşılayan grubun içinde yer
aldığı görülmüş, 21 Temmuz 1946 seçim gününde ise DP’nin kontrol memuru olarak Tepecik’teki
oy sandığının başında görev almıştır. 25 Temmuzda da DP tarafından yapılan
mitingde hazır bulunmuştur1612.
1946 yılı Kasım ayı içinde DP’nin Merkez İlçe
Kongresinde Tilkilik bucağı delegesi sıfatıyle üst kongre delegeliğine aday
gösterilen Ethem İzmirli seçilememiş, 9 Kasım 1946 tarihli sayısında,
Demokratların Yüzerliklerden başka “vardacı” bulamadıklarına işaret eden
Anadolu Gazetesi’ni dava etmiştir1612. Bu davada sanık
mevkiinde bulunan gazete sekreteri Orhan Rahmi
1604 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/C
11, Bt: 21 Ağustos 1939.
1605EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/C
13, Bt: 14 Ağustos 1939.
1606 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 13, Bt: 1 Ağustos 1939.
1607 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 8, Bt: 8 Eylül 1939.
1608 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 11, Bt: 26 Temmuz 1941.
1609 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 13, Bt: 13 Ağustos 1941.
1610 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/E 4, Bt: 6 Eylül 1941.
1611 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/F 12, Bt: 2 Eylül 1942.
1612 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 3/F 11, Bt: 8 Ağustos 1946.
1613 EGM Arşivi , Dn: 12222-62/1, Bn: 3/G 2, Bt: 11 Aralık 1946.
283
Gökçe beraat etmiştir1614.
Emniyet tarafından yapılan denetlemelerde kayda
değer çalışmaları görülmeyen Ethem İzmirli 6 Ekim 1948’de İzmir Memleket
Hastanesi’nde ölmüştür1615.
Burhaniyeli Halil İbrahim.- Türkiye’ye döndükten sonra Gömeç’e yerleşmiştir1616.
Emniyet tarafından yapılan incelemelerde şüpheli kişilerle haberleşmesi
bulunmadığı1617 anlaşılan Halil İbrahim (Arslan) 31 Aralık 1950’de
Gömeç’te ölmüştür1616.
Çerkeş Kongresine katılanlardan Bağ Osman.- 1938 yılı içinde Selanik Konsolosluğuna başvurarak yurda
dönmek isetediğini, eşi ve çocuklarını da birlikte getireceğini bildirmiştir.
Karısından boşandığı haberleri üzerine durumu incilemeye alınan ve ayrı
yaşadığı anlaşılan 1619 Osman’ın pasaport isteği uygun görülmüştür.
Bağ Osman’ın eşi Nafia Şahin Mürsat, oğlu
Ekrem, kızı Yaşar, yiğenleri Sami ve Nizamettin ile birlikte 16 Ağustos 1939’da
Selanik’ten İstanbul’a gelerek Hendek’e gitmek üzere aynı gün trenle
Adapazan’na hareket etmişlerdir. Osman’ın ise bir ay sonra yurda döneceği
öğrenilmiş1620, ancak o, 24 Ağustos 1940’da aldığı pasaportla1621
27 Ağustos 1940’da yurda dönmüştür1622.
Sirkeci’deki İzmir otelinde bir gece kaldıktan
sonra Sümbüllü Köyü’ne gitmek üzere yola çıkan Bağ Osman, oğlu Ethem’in yanına
yerleşmiştir1623. Emniyet tarafından durumu kontrol altına alınan 1624
gağ Osman, sınırdaşı edildikten sonra köy halkı tarafından ele
geçirilen arazisini geri alabilmek için
1614 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 3/G 7, Bt: 6 Şubat 1947.
1615 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 4/D 11, Bt: 11 Ekim 1948.
1616 EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/E 11, Bt: 4 Kasım 1942.
1617 EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/F11, Bt: 12 Temmuz 1944.
1618 EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 2/D 3.
1619 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: A 13, Bt: 19T.E. 1938.
1620 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: C 6, Bt: 24 Ağustos 1939.
1621 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: C 10, Bt:
27 Ağustos 1940.
1622 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: C 11, Bt:
27 Ağustos 1940.
1623 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: C 13, Bt:
5 Ekim 1940.
1624 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: D 6, Bt: 16 Aralık 1940.
284
Künçez köyüne gitmiş1625, daha sonra
Sümbüllü’ye geri dönüp tarımla uğraşarak geçimini sağlamıştır 1626.
Bağ Osman (Savcı) 2 Ekim 1943’de Sümbüllü’de
ölmüştür1627.
Bareo Sait- İskenderiye konsolosluğu’ndan aldığı 15. 10. 1938 tarihli
pasapotla 23. 10. 1938’de İstanbul’a gelerek Bebek’te Refik Talat’ın köşküne
yerleşmiştir1628.1 Kasım 1938’de buradan ayrılarak Manyas’ın Haydar
Köyü’ne güden Sait’in geçimini önceleri oğlu tarafından sağlanmış1629
daha sonra da tarımla uğraşmıştır 1636
Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali
görülmeyen1631 Bareo Sait’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye
rastlanamamıştır.
Biga’lı İsa.- İslahiye yolu ile yurda dönmek üzere Halep Konsolosluğundan
27.2.1941’de pasaport alarak1632 İstanbul’daki annesi Yelter
Hanım’ın yanına gitmiştir1633. İki ay kadar annesinin yanında kalan
Isa (Ancuk) Biga’ya gitmek üzere buradan ayrılmış, Emniyet tarafından yapılan
takiplerinde sakıncalı bir durumu görülmemiştir 1634
1948 yılı içinde Çanakkale’nin Yenice ilçesine
yerleşen ve arzuhalcilik yaparak geçemini sağlayan1635 Isa Ancuk,
18.3.1953’de Yenice’de meydana gelen deprem sırasında ölmüştür1636.
Emniyet Genel Müdür Muavinlerinden Ispartalı
Kemal.- 19.3.1939 tarihli pasaportu
ile 15 Nisan 1939’da İskenderiye-Pire yolu ile ve Romanya’nın
1625 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: D 11, Bt: 22 Ağustos 1941.
1626 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: E 12, Bt: 20 T.S. 1942.
1627 EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: E 9.
1628 EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: O 5, Bt: 24 Ekim 1938.
1629 EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: C 9, Bt: 7 Kasım 1938.
1630 EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: D 1, Bt: 4 Kasım 1940.
1631 EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: D 10, Bt: 16 Ocak 1944; Bn: F 6, Bt: 5 Ocak
1946.
1632 EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/C4, Bt: 3 Nisan 1941.
1633 EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/G 5, Bt: 25 Nisan 1941.
1634 EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/C 11, Bt: 13 Haziran 1941.
1635 EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 2/A 12, Bt: 8 Mart 1948.
1636 EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 2/E 13, Bt: 6 Nisan 1953.
285
Baserabya vapuru ile İstanbul’a gelerek
Sirkeci’de Şahin Paşa oteline yerleşmiştir1637. gjr süre
sonra İsparta’ya gelerek yerleşen Kemal (Yazıcı)’in Cumhuriyet rejimine
karşı olan olumsuz tavrını koruduğu ve küçük bir fırsatta bunu değerlendirmek
isteyeceği Emniyetçe belirlenmiş ve adım adım izlenmiştir1638.
İsparta’da babası İbrahim Vasfi’den miras kalan
bir miktar para ve gayrimenkul ile geçimini sağlayan1630 Kemal
Yazıcı, İstanbul Barosu’na kayıtlı avukatlardan Osman Vefik Belen ile birlikte
bir dedektiflik bürosu kurmak için çalışmalara başlamış ve bu arzusunu
Başbakanlık, İç İşleri ve Milli Savunma Bakanlıklarına gönderdiği dilekçelerle
dile getirmiştir1640. Büronun amaç ve çalışmalarını kapsayan onüç
maddelik programlarını da bu dilekçeye ek olarak sunan1641 Kemal
Yazıcı’nın bu isteği İç İşleri Bakanlığı’nca “yapmak istedikleri işin amme
hizmetlerine girmesi dolayısı ile” reddedilmiştir1642.
Emniyetçe bundan sonraki izlencelerinde
sakıncalı bir durumu görülmeyen Kemal Yazıcı, 19 Mart 1952’de Üsküdar’da
ölmüştür1643.
Şişli Komiseri Nedim.- Selanik Konsolosluğunun vermiş olduğu 9.9.1938 tarihli
pasaportla İstanbul’a gelerek Aksaray Yusuf Paşa Yekta Efendi sokağına
yerleşmiştir1644. Emniyetçe yapılan takiplerinde sakıncalı bir
durumu görülmeyen Nedim, 1945 yılında ikâmetgâhını değiştirerek, Fatih’e
yerleşmiş1645, Cerrahpaşa’da manavlık ve suculuk yaparak geçimini
sağlamıştır1646.
1946 yılında Fener Bucağının Haydar Mahallesine
yarleşen Nedim’in 9.6.1946 gecesi sarhoş bir halde evine gelerek “Bu memleket
İngilizlerindir. Onbeş güne kadar gelecekler ve bu toprağı işgal edeceklerdir.
Devleti idare eden Allahın ...’nın devrilmelirine çok kısa zaman
kaldı. İngilizlere hizmetim
1/G 13, Bt: 1 Mart 1944.
1/F 7, Bt: 17 Eylül 1942.
2/B 6, 2/B 7, Bt: 9 Ocak 1951.
2/B 8, 2/B 9.
2/B 5, Bt: 22 Ocak 1951.
2/C 7, Bt: 9 Temmuz 1958.
C 3, Bt: 14 Eylül 1938.
E 2, Bt: 17 Nisan 1945.
D 8, Bt: 11 Ekim 1943.
1637 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1638 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1639 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1640 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1641 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1642 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1643 EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn
1644 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn
1645 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn
1646 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn
286
geçiği için elbet bana bir mevki verecekler.
Ben de o zaman bu millete yapacağımı bilirim” şeklinde sözler sarfettiği oğlu
Ali Ersöz tarafından polise ihbar edilmiş ve yakalanarak hakkında düzenlenen
evrakla birlikte Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiştir1647
Nedim Ersöz, mesane kanserinden 1946 yılında
Cerrahpaşa Hastanesi’nde ölmüştür 1648
Unkapanı Merkez memuru Sakallı Cemil.- 13 Eylül 1938’de Türkiye’ye dönmek üzere pasaport almış
1649, ancak hemen ülkeye dönmemiştir. 1944’de Şam Konsolosluğundan ikinci kez
aldığı pasaportla Türkiye’ye dönen Cemil (Alburz), Beşiktaş’ta oturan oğlu
Nedim Alburz’un yanına yerleşmiştir1
Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli bir
durumu görülmeyeni 651 cerni) Alburz’un ölümü ile ilgili bir bilgiye
raslanamamıştır.
Aydede Gazetesi Sahibi Posta ve Telgraf
Müdür-i Umûmi Esbakı Refik Halit- Yüzellilikler
hakkındaki Af Kanunu üzerine 19 Temmuz 1938’de önce Adana’ya gelmiş, oradan
Ankara’ya geçmiştir. Ankara’da kayınpederi Mahir Sait’in yanına gelen Refik
Halit, Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüeı4! makamında ziyaret
etmiştir 1652. Ailesi ile birlikte Toros treni ile 4 Ekim’de İstanbul’a geçen
Refik Halit 1653, Ahmet Emin Yalman, Halit Ziya Uşaklıgil gibi yazar
arkadaşlarıyla görüşmüştür1654.
Bu arada Tan gazetesi, Yüzellilikler hakkında
bir af söz konusu olur olmaz henüz ülkeye dönmemiş olan Refik Halit’e
başvurarak, “Yezidin Kızı”1655 isimli romanını yayınlamak istediğini
söylemiş ve eserin o zaman satışa
1647 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: E 11, Bt: 2 Temmuz 1946.
1648 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: G 3, Bt: 3 Mayıs 1949.
1649 EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: A 2.
1650 EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: F 10.
1651 EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: C 12, Bt: 14 Ocak 1946; Bn: E 10, Bt: 13
temmuz 1951; Bn: F 6, Bt: 28 Kasım 1958.
1652 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 7.
1653 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 14, Bt: 17.10.1938.
1654 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/D 7.
1655 Bu
eserde, Suriye Sincarlarında yaşayan Yezidî tayfasına ait ve geniş bir hayal
ürünü olan bir macera hikaye edilmekte ve bu vesile ile Türkiye’nin yeni devrim
ve idare şekli kitabın bir iki yerinde övülmektedir. Kitap tamamıyla kazanç
amacıyla yazılmış zararsız bir eserdir.
287
sunulan sayılarını toplattırmıştır. Refik Halit
Ankara’ya gelir gelmez Tan gazetesinden kendisine başlangıç olarak dörtyüz lira
verilmiş, yayın başına da on lira ödeneceği sözü verilerek bir anlaşma
yapılmıştırJ656
Yüzerliklerden ülkeye dönüşlerine dair yazı
yazılmaması hakkında gazetelere yapılan uyarılara rağmen Tan gazetesi Refik
Halit ile anlaşmış ve romanı yayınlamıştır. Hatta İstanbul sokaklarına
yapıştırdığı ilânlarla reklam yapmıştır1657 Tan’ın buradaki amacı,
okuyucu sayısını arttırarak yayınlarını daha fazla kişiye okutmaktır1658
Gazetenin başında bulunanlar gazetenin Başbakan Celal Bayar’ın
gazetesi olduğunu iddia ederek, herkese meydan okuyan bir tavır içine
girmişlerdir. Ancak, gazete bu yayınların başlamasından sonra üç ay süreyle
kapatılmıştır 1®59
Refik Halit ise, ülkeye döndükten sonra Tan’ın
siyasi meslek ve durumunu gördükten sonra pişman olduğunu, ancak bir defa
bağlandığı için yapılacak bir şey olmadığını arkadaşlarına söylemiştir 1660
Refik Halit-Tan anlaşması ve Refik Halit’in
Tan’da yazı yazması Suriye’ye kadar aksetmiş ve buradaki Çerkeslerle
haberleştiği Suriye’den gönderilen ve bir rastlantı sonucu ele geçen bir
mektuptan anlaşılmıştır1661.
Refik Halit, ülkeye döndükten sonra, bıraktığı
eşyaları almak üzere 24 Eylül 1938’de tekrar Halep’e gitmiş ve gerçek amacının
gümrükten muaf olduğu için ucuz mal getirmek olduğu anlaşılmıştır1662
Halep’e bu ikinci gelişinde bazı kişilerle
görüşerek Arap milliyetçisi ve antikemalistlere Türkiye aleyhinde, Türk
milliyetçilerine ise lehte düşünceleri dile getiren Refik Halit, Halep’te
Avukat İbrahim Elmücahid, Bakır Çelebi, Halep’te Dükkancı Adanalı Core Kemal,
İranî Rıza Han ve Eczacı Yervant Efeni gibi dostlarına ise samimi itiraflarda
bulunmuştur. Bunlara;
“Atatürk’ün
hastalığının ağırlığını, ölümünden sonra kimlerin cumhurbaşkanı
olabileceklerini, herşeye rağmen Türkiye’de inkılâbın yerleşmiş olduğunu,
kendisinin
1656 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/B 14, Bt: 15.8.1938.
1657 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 6, Bt: 9.8.1938.
1658 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/B 14, Bt:15.8.1938.
1659 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 6, Bt: 9.8.1938.
1660 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/B 14, Bt: 15.8.1938.
1661 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 8-9, Bt: Ağustosl 938.
1662 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 8.
288
dahil
herkesin, hatta bakanların bile sıkı bir kontrol ve takibe tabi tutulduklarını,
inkılâp eserlerinin henüz birer taslak olduğunu fakat bu şekilde devam ederse
ileride birer eser olacaklarını, kendisinin de özel bir gazete çıkarmak
isteğinde olduğunu”
söylemiştir. Yine bu görüşmelerinde Atatürk’ün
yatı konusunda bilgiler veren Refik Halit, hastalığının şiddetlendiği bir günde
Atatürk’ün bu yata “Savarona” adı verdiğini ve amacının, hastalığı “savması”na
yardımcı olması olduğunu iddia etmiştir1663.
Refik Halit, Halep’te iken Fransızlarla
görüşmemekle birlikte, Halep Fransız Emniyet Genel Müdürlüğü Kısmî Siyasî Şefi
Ermeni Edgar Maluyan ile iki üç kez görüşme yapmıştır1664-.
Refik Halit, Suriye’deki ziyaretleri sırasında
etrafındakilere ülkeye döndüğüne pişman olduğunu, idareden memnun olmadığını,
Milli Şef İnönü devrinin muhalifler için çok katı ve zalim olduğunu ve mümkün
olsa tekrar Suriye’ye döneceğini söylemiştir ki, onun bu sözleri o zamana kadar
ülkeye dönmeyen muhalifler üzerinde büyük etki yapmıştır1665.
İkinci kez Halep’ten ülkeye dönen Refik Halit,
20 Şubat 1939’da Ankara’ya gelerek, bir karikatür dergisi çıkarmak için Matbuat
Genel Müdürlüğü ile ilişkiye geçmek için Nizamettin Sadık ve Sadri Erden ile
görüşmüştür1666.
Emniyet tarafından sıkı takibe alınan Refik
Halit’in son durumunda aleyhte bir tavrı görülmemiş, Ankara’dan İstanbul’a
dönüşünde ikametgahını Kadıköy’den Şişli’ye taşıyarak Tan gazetesine yazı
yazmaya devam etmiştir166^.
Ülkeye döndükten sonra “Karay” soyadını alan
Refik Halit, Refi Cevad’la birlikte basın kartı almak amacıyla girişimde
bulunmuş ve durumlarında yazarlık yapmamalarına engel olacak bir durum
görülmediğinden, kendilerine birer basın kartı verilmesine Emniyet Genel
Müdürlüğü ve İstanbul Valiliğince karar verilmiştir1668.
Refik Halit Karay, ölümüne kadar çeşitli
gazetelerde yazarlık yaparak
1663 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 11-12-13, Bt: 2.10.1938.
1664 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 14, Bt: 2.10.1938.
1665 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/D 8.
1666 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 8.
1667 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/F 3, Bt: 30.11.1942.
1668 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 3, Bt:22.8.1944.
289
hayatına devam etmiş ve aleyhte bir tutumu
görülmemiştir1®®9
Edirne’de Teemin ve Elyev, Selânik’te
Hakikat Gazetesi Sahibi Neyyir Mustafa.- Kumçiftliği’nde
şebekesi ile birlikte Türkiye aleyhinde Almanlar hesabına casusluk yapmakta
iken, Almanların Yunanistan’dan çıkmak zorunda kalması ile, geleceğinden
şüpheye düşerek Ağustos 1944’de Edirne’ye gelmiş ancak, yakalanarak İstenbul
Emniyet Baş Müfettişliğine gönderilmiştir. Müfettişlik tarafından bu şebeke
hakkında yapılan inceleme sonucu suçu sabit görülerek 8 Kasım 1944’de Örfi
İdare 3 Numaralı Mahkeme’ye verilerek tutuklanmış, 11 Temmuz 1945’de yapılan
yargılamasında ölümle cezalandırılmış ancak, cezası kesinleşmemiştir.
6 Ağustos 1947’de yapılan ikinci yargılamada 20
yıl hapse mahkum edilen ancak hüküm kesinleşmediğinden 10 Temmuz 1948’de üçüncü
kez yargılanan Neyyir Mustafa beraat etmiştir. Hakkında verilen bu karar Askeri
Yargıtay tarafından bozulmuş, 27 Ocak 1949’da tutuksuz olarak tekrar
yargılanması kararlaştırılmış 1®79 ancak, Neyyir Mustafa
(Uskan) bu yargılamayı göremeden 19 Ocak 1949’da ölmüştür1®71.
Cezaevinde kaldığı süre içinde solcuları
yönetime ihbar eden Neyyir, Demokrat Parti’nin kuruluşu sırasında adaylık
teklifini geri çevirmiş, politikadan uzak durmuştur1®72.
Alemdar Gazetesi Sahibi Refi Cevad.- Yüzellilikler hakkındaki Af Kanunu’nun yürürlüğe girmesi
üzerine Paris Konsolosluğuna başvuran Refi Cevad (Ulunay),’a 26.8.1938’de
pasaport verilmiştir. Refi Cevad, deniz yoluyla İstanbul’a gideceğini ve
Şehzadebaşı’nda annesi Makbule Hanım’ın yanında oturacağını söylemiştir1®72.
İstanbul’a geldikten sonra kendisine eski Dahiliye Nazırlarından Mehmet Şerif
ve Mose adlı bir kadından mektuplar gelmiştir 1®74.
İstanbul’a geldikten bir gün sonra Bağdat’ta
eniştesini ziyarete giden Refi Cevad, Af Kanunu’nundaki sekiz sene kamu
hizmetlerinde kullanılmamak kaydının kendisini tekrar gurbete düşürdüğünü
söyleyerek, bu kaydı
1669 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/D 2.
1670 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 8, 2/G 9,2/G 11.
1671 EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 10, Bt: 31.1.1949; İlhami Soysal
tarafından ölüm tarihi olarak 1958 yılı gösterilmiştir.
1672 Soysal,
150'likler, s. 284-285.
1673 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/E 4, Bt: 27.9.1938.
1674 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/D 14..
290
bozmayacak şekilde1®7®,
Irak Hükümeti Maarif Nezareti tarafından teklif edilen Bağdat Lisesi Fransızca
öğretmenliğini kabul etmek istediğini söyleyerek, Irak Elçiliği’ne bir dilekçe
ile başvurmuş 1®7®, Bağdat Elçisi Hariciye’ye yazdığı
yazı ile bu isteğini uygun bulduğunu belirterek, cevap istemiştir1®77.
Dahiliye Vekaleti tarafından bu isteğin kabulünde emniyet bakımından bir
sakınca olmadığı kendisine bildirilmiştir1®78.
Ülkeye döndükten sonra “Ulunay” soyadını alan
Refi Cevad’ın bu görevi yapıp yapmadığı konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü
arşivinde bir belge olmamakla birlikte, 10 Kasım 1939’da tekrar İstanbul’a
döndüğü1®7® göz önüne alınacak olursa kabul etmediği
muhtemeldir.
İstanbul’a ikinci gelişinde Şişli’de oturan
Refi Cevad, geçimini Tan gazetesine yazdığı yazılarla sağlamış, durumu her ay
Emniyet tarafından rapor edilmiştir1®80.
1944’de Yedigün mecmuasında yazılar yazmaya
başlayan Refi Cevad1®81, gazeteci olması nedeniyle 1950
yılına kadar Konya, Seyhan gibi illerde geziler yapmış, incelemeler sonucu kötü
bir durumu görülmemiştir. "21 Ekim 1950 tarihli Yeni Sabah
gazetesinde “Bere Düşmanlığı” başlığı altındaki yazısı nedeniyle durumu
incelemeye alınmış, ancak hakkında takipsizlik kararı verilmiştir1®82.
Yine Yeni Sabah’ta yazdığı, “Rum Patriği
Athenegoras Cenaplarına” ve “Haçı Sudan Çıkaran Müslüman Gencine” manşetli
yazıları karşısında , Akın gazetesi “Hani Kemalist İnkılâpçı Basın” makalesi
ile cevap vererek,
“Bu yobaz,
bugünkü Anayasamızın ve diğer kanunlarımızın Müslümanlara hayat ve ibadet hakkı
tanımadığını, gayri müslim vatandaşların ise her türlü ibadetine müsaade
ettiğini ileri sürecek kadar pervasız, gerek hükümet erkânı ve hükümet olarak,
gerekse bir hukuk devleti olarak topyekün memleket mekanizması ile bir milletin
irade ve
1675 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1.
1676 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/F2, Bt: 4 Nisan 1939.
1677 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/F 1.
1678 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1, 1/E 13, Bt: 24.4.1939.
1679 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1, 1/E 12.
1680 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/G 8, 6.10.1942.
1681 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/G 13, 9.12.1944.
1682 EGM
Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1.
291
şuurunu hiçe
saymıştır. Baştan aşağı, aşığı olduğu Arapça ve Farsça terkiplerle dolu, bir
çok kimsece anlaşılması zor bir yazı yazmış olmasına rağmen Ulunay apaçık,
dosdoğru kat’i bir lisanla irtacaın ve mürtecilerin savunmasını yapmıştır”
demiştir 1683 uiunay’ın bu durumu da Emniyet
tarafından incelemeye alınmış, suç oluşturacak konu bulunamadığından hakkında
kanuni işlem yapılmamıştır 1684.
1958 yılında, Tophane’de bulunan Nusretiye
Camii’nin yeniden ibadete açılması nedeniyle 11 Nisan akşamı Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından okutulan mevlide rastlayan saatlerde bir hitapta bulunan
Milliyet gazetesi yazarı Refi Cevad’ın sözleri arasında “Bu memleketin dinini
inkâr edenlerden bazılarının mezarı üzerine Kâbe’den daha büyük bir Kâbe inşa
edilse bile, onlar cehennemin karanlık köşelerinde başlarını sokacak bir budak
deliği bile bulamayacaklardır” demek suretiyle Atatürk ve devrimleri
kötülediğine dair başta Yeni Gazete olmak üzere pek çok İstanbul gazetesi Refi
Cevad hakkında yazılar yazarak onu büyük ithamlar altında bırakmıştır. Ancak,
Refi Cevad, o akşamki konuşmasını bir kağıttan okumuş ve bir nüshasını da Radyo
İdaresi’ne vermiştir. Radyo İdaresi’nden alınan metnin incelenmesi sonucu iddia
edildiği gibi bir ibarenin bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Ulunay 15
Nisan’da durumu Yeni gazeteye yazdığı bir yazı ile de tekzip etmiştir1686
Durum, İstanbul Valiliği’nde, gerçekleri
değiştirerek tamamen uydurma haberlerle bilhassa Atatürk ve İnkılâpları savunma
adına zihinlerin bulandırılması , kamu vicdanında huzursuzluk yaratmak amacıyla
Ulunay’ın geçmişinden faydalanma yolunun arandığı kanısını doğurmuştur I®86.
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından önce aylık,
daha sonra altı aylık yoklamalara tabi tutulmuştur. Sakıncalı bir hali
görülmeyen Refi Cevad 1968 yılında ölmüştür1687.
Adana’da Ferdâ Gazetesi Sahibi Fanizâde Ali
İlmî.- 1938 affından sonra kardeşi 27
numaralı Mesut Fani gibi ülkeye dönmek için pasaport alan Ali İlmî, Kadirli’deki
babası Şeyh Fani’nin yanına gitmiştir1688. Antakya’daki
1683 Akın, 16 Ocak 1952.
1684 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1.
1685 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 7, Bt: 16.4.1958.
1686 EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 8, Bt: 16.4.1958.
1687 Meydan Larausse, c. 12, İstanbul: Meydan Gazetecilik ve Yayın Ltd
Şti: 1973, s. 48.
1688 EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 1, Bt: 27.7.1938.
292
hizmetinden dolayı 1937 Ekiminde emekliye
ayrılan Ali İlmî, buradan aldığı otuzdokuz lira 38 kuruş’u1889
kaybetmemek için, tekrar Antakya’ya döneceğini belirtmiş189°,
Hatay’a gitmek üzere Kasım 1938’de Payas sınırından ülke dışına çıkmıştır 1891.
Ülkeye döndükten sonra “Bilgili” soyadını alan
Ali İlmî, Hatay’dan ikinci kez gelişinde Kadirli’de yerleşmiş, hayvan ticareti
ve nakliyatçılıkla uğraşmıştır1892. Kadirli Kaymakamı tarafından
oldukça iyi karşılanan Ali İlmî gününün çoğunu onun makamında geçirmiştir. Bu
duruma dikkat çeken Yeni Adana gazetesi “Kadirli’de Rağbet Gören Bir Günahkar”
adı ile bir makale yayınlayıp, Ali İlmî’nin geçmişine atıf yapınca1898,
Ali İlmî de Dahiliye Vekâleti’ne çektiği bir telle durumu protesto etmiş ve
gazetenin sahte belgeler yayınladığını, ortada bir Af Kanunu varken bu tür
durumlara izin verilmemesi gerektiğini, izin verilecek olursa hakkını korumak
için İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmayı istediğini belirterek, bu saldırılar
karşısında kanuni işlemler yapılmasını talep etmiştir 1694
Yeni Adana gazetesinin takip eden günlerde de
hakkında yazılar yazdığı Ali İlmî Bilgili 1964 yılında Kadirli’de ölmüştür.
Ömer Fevzi.- Af Kanunu’nun ardından aldığı pasaportla 16 Eylül 1938’de
Marsilya’dan İstanbul’a gelerek, 23 Eylül’de Trabzon’a geçmiştir1895.
Ülkeye döndükten sonra “Eyüboğlu” soyadını alan
Ömer Fevzi siyasetten uzaklaşmamış, 1950 seçimlerinde Trabzon’dan bağımsız aday
olmuş ve yirmiiki oy toplamıştır1898. Ülkeye döndükten sonra da
Emniyet tarafından sıkı takibe alınan ve aşırı hareketleri görülmeyen Ömer
Fevzi Eyüboğlu,İzmir’e gitmek üzere Trabzon’dan yola çıkmış, ancak İzmir Vapuru
Samsun limanına yanaştığında kalp krizi geçirerek 5 Şubat 1952’de ölmüştür1897.
1689 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: E 2, Bt: 17.9.1941.
1690 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: B 13, Bt: 30.9.1938.
1691 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: C2, Bt: 12.11.1938.
1692 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: G 3.
1693 yeni
Adana, 25 Ocak 1941, EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: F 7.
1694 EGM
Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: F 14.
1695 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: C 1.
1696 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: G 11.
1697 EGM
Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: C 14.
293
Köylü gazetesi sahibi İzmirli Refet.- Atina Pire Başkonsolosluğu’ndan aldığı 21 Temmuz 1938
Tarihli Türk pasaportu ile ülkeye giriş yapmıştır. Daha sonra İzmir
Karşıyaka’ya gelen Refet, üvey oğlu Sezai Çullu’nun yanında oturacağını ve bir
işle uğraşmayacağını bildirmiştir1698.
Tarsuslu Kemal.- Türkiye’ye dönmek üzere Paris Konsolosluğundan 6.1.1940
tarihinde pasaport almış1699 ve Kadıköy’e gelerek akrabası olan
avukat Sırrı Celal’in evine yerleşmiştir1700.
Ülkeye döndükten sonra ”Berik” soyadını alan1?01
ve Emniyetçe yapılan takiplerinde sakıncalı bir durumu görülmeyen1702
Kemal Berik’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.
Mavanoğlu Mustafa.- 8.12.1939’da İstanbul’a gelerek, Kadıköy Nuhbey
mahallesindeki kızı Hidayet’in yanında bir süre kalmış, daha sonra da Manisa
Eşme’deki karısının yanına gitmiştir1703. 1946 yılı Aralık ayına
kadar yapılan takiplerinde sakıncalı bir hali görülmeyen1704
Mavanoğlu Mustafa’nın ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.
Mehmet oğlu Aziz.- 2 Aralık 1938’de Köstence Konsolosluğundan aldığı
pasaportla ülkeye dönmüş1706, Ayvacık’a yerleşerek1706
çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1707.
Çerkeş Aziz, 1 Mayıs 1944’de köyünde ölmüştür1708.
Molla Süleyman oğlu İzzet.- 29 Aralık 1938’de aldığı pasaportla
1698 EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/F 1, Bt: 5.8.1938.
1699 EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: B 6, Bt: 16 Ocak 1940.
1700 EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: B 4, Bt: 5 Mart 1940.
1701 EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: B 13, Bt: 31 Aralık 1943.
1702 EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: E 13, Bt: 6 Ocak 1951; Bn: F 6, Bt: 7 Mart
1955; Bn: F 8, Bt: 10 Ocak 1959.
1703 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/D 5, Bt: 10 Aralık 1939.
1704 EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/B 12, Bt: 11 Ocak 1947.
1705 EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn:2/F4, Bt: 12 Aralık 1938.
1706 EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/F 14, Bt: 5 Aralık 1938.
1707 EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/G 1, Bt: 5 Aralık 1943.
1708 EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/G 2, Bt: 10 Haziran 1944.
294
Türkiye’ye gelerek Susurluk kazasının Yıldız
köyünde yerleşmiştir. Çiftçilik, zeytinyağı ve sabun ticareti yaparak geçimini
sağlayan1709 ve Emniyetçe yepılan takiplerinde şüpheli hali
görülmeyen İzzet Semizel 1 Şubat 1949’da köyünde ölmüştür1710.
Kara Kazım.- Varna Konsolosluğundan aldığı 6.9.1938 tarihli pasaportla
beraberinde eşi, oğlu ve kızlarıyla birlikte 17.9.1938’de İstanbul’a, oradan da
Bandırma yoluyla memleketi olan Gönen’in Üçpınar Köyü’ne gitmiş, aynı gece
burada ölmüştür1711.
Arap Mahmut- Köstence Konsolosluğundan aldığı 25.5.1943 tarihli pasaportla
5.6.1943’de İstanbul’a, 7.6.1943’da da Bandırma yolu ile Gönen’in Muratlar
Köyü’ne gitmiş1712, 27.8.1945’de burada ölmüştür1713.
Gardiyan Yusuf.- Ülkeye dönüşü ve ölümü ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü
Arşivi’nde bir bilgiye rastayamadiğimiz Yusuf’un 1959’yılına kadar yapılan
takiplerinde şüpheli hali görülmemiştir1714.
İbrahim Çavuş.- Varna Konsolosluğundan 6.9.1938’de aldığı pasaportla
Gönen’deki eşi ve oğlu ile birlikte İstanbul’a gelmiş, daha sonra Göne’in
Üçpınar Köyü’ndeki kardeşi Hasan’ın yanına gitmek üzere Bursa vapuru ile
17.9.1938’de hareket etmiştir1713. Çiftçilik yaparak geçimini
sağlayan ve Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen1716
İbrahim Çavuş, 1946 yılı içinde ölmüştür1717.
Topallı Şeref oğlu İbrahim.- 27.8.1938 tarihinde aldığı pasaportla1718 Türkiye’ye
gelmiş Balcı Köyü’ne yerleşerek çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1719.
Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen İbrahim
1709 EGM
Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/E
8, Bt: 25 Aralık 1942.
1710 EGM
Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 2/C
1, Bt: 8 Aralık 1949.
1711 EGM
Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: G
1, Bt: 5 ekim 1938. 1938.
1712 EGM
Arşivi, Dn: 12222-130, Bn: F
1-2, Bt: 15 Haziran 1943.
1713 EGM
Arşivi, Dn: 12222-130, Bn: F
7, Bt: 5 Aralık 1946.
1714 EGM
Arşivi, Dn: 12222-131, Bn: 2/D
1, Bt: 10 Ocak 1959.
1715 EGM
Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: A
5, Bt: 18 Eylül 1938.
1716 EGM
Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: B
6, Bt: 27 Aralık 1943.
1717 EGM
Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: D
11, Bt: 9 Kasım 1946.
1718 EGM
Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: A
1, Bt: 7 Eylül 1938.
1719 EGM
Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: A
13, Bt: 27 Aralık 1943.
295
1957 yılında hastalanarak tedavi görmüştür1729.
İbrahim’in ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.
Topal Ömer oğlu Idris.- 17.11.1938’de aldığı pasaportla1721 Türkiye’ye
gelerek, Gönen-Keçeler’de babasının yanına yerleşmiştir1722.
Idris’in ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.
Kurhoğlu İsmail.- 6.8.1938’de pasaport alarak1723, 7 Eylül’de Çar
Ferdinand vapuru ile İstanbul’a gelmiş Süleymaniye’de Sabri Bey’in evine
misafir olmuştur1724. Aynı gün, karısı Münzile ve kızı Sabiha ile
birlikte Boycaağaç Köyü’ndeki kardeşleri Salih ve Halil İbrahim’in yanına
gitmek üzere Bursa vapuru ile Bandırma’ya hareket etmişlerdir1725.
Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen İsmail Duman’ın1728
ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.
Çerkeş Sabit.- Varna Konsolosluğundan aldığı 8.8.1938 tarihli pasaportla
27.10.1938’de Köstence’den İstanbul’a gelerek bir süre eniştesi emekli yüzbaşı
Mustafa’nın evinde misafir olmuş1727, 1 Kasım’da da Kizik Köyü’ne
gitmiştir1728.
Varna’da bulunduğu son iki yıl içinde evlenen
Çerkeş Sabit, karısı ve iki çoçuğunu sonradan aldıracağını söyleyerek burada
bırakmış, ancak 1940’a kadar böyle bir girişimde bulunmaması üzerine eşi Fatma
Hanım İç İşleri Bakanlığına gönderdiği bir dilekçe ile bu durumu bildirmiş ve
sefaletinden bahsederek kendisinin eşinin yanına aldırılmasını istemiştir1729.
Fatma Hanım’ın ülkeye dönüp dönmediği ile ilgili bir bilgi bulunamamıştır. 1946
yılı içinde Manyas’ın Süleymaniye Köyü’nde çiftçilik yaparak
geçimini sağlayan1730
1720 EGM Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: G 2, Bt: 17 Haziran 1957.
1721 EGM Arşivi, Dn: 12222-135, Bn: A 1, Bt: 17 Kasım 1938.
1722 EGM Arşivi, Dn: 12222-135, Bn: A 3, Bt: 29 Kasım 1938.
1723 EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 1, Bt: 7 Eylül 1938.
1724 EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 4, Bt: 7 Eylül 1938.
1725 EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 3, Bt: 8 Eylül 1938.
1726 EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: F 12, Bt: 11 Ağustos 1948, Bn: F 10, Bt: 1
Kasım 1949.
1727 EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: A 3, Bt: 27 Ekim 1938.
1728 EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: A 1, Bt: 7 Kasım 1938.
1729 EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: B 5, Bt: 18 Ekim 1940.
1730 EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: C 9, Bt: 4 Eylül 1946.
296
Çerkeş Sabit’in 1949 yılına kadar yapılan
takiplerinde şüpheli hali görülmemiştir1731.
Salim.- Filibe
Konsolosluğndan aldığı pasaportla 29.9.1938’de Türkiye’ye gelerek Balcı
Köyü’ndeki kızı Müzeyyenin yanına yerleşmiştir1732. 3 Ekim’de
Karaağaç Köyü’ndeki amcasının oğlunun yanına giden Salim, Emniyet tarafından
takip edilmiş, şüpheli hali görülmemiştir1733.
Salim Çapraz 1940 yılında Gönen-Karaağaç’ta
ölmüştür1734.
Mehmet oğlu Osman.- 1940 yılı içinde Türkiye’ye dönmüş1733 ve
Ankara’da Milli Müdafa Vekâleti’nde yüzbaşı olan oğlu Niyazi Üzman’ın evine
yerleşmiştir1733. Emniyetçe yapılan takiplerinde sakıncalı hali
görülmeyen1737 Osman Nuri Altındirek’in ölümü ile ilgili bir bilgiye
rastlanamamıştır.
Kadir oğlu Kamil.- 1938 yılı içinde ülkeye dönmüş, Manyas’ta yerleşmiş,
17.10.1938’de Feshane arkasında oturan ailesini getirmek için İstanbul’a
gitmiştir1733.
Kamil, 1939 yılı içinde Bandırmaya giderken
Külefli Köyü’nden bakkal Gaffar’a ait bir kısrağı çalınca yakalanmış, evrakı
ile birlikte Cumhuriyet Savcılığı’na teslim edilerek tutuklanmıştır 1733.
Tutukluluk hali sona erince Değirmenboğazı Köyü’ne dönen Kamil Şaşan çiftçilik
yaparak geçimini sağlamıştır1743
Kamil Şaşan’ın 1944 yılına kadar yapılan
takiplerinde şüpheli hali görülmemiştir1741. Bu tarihten sonra
İstanbul’da yerleşen Kamil, Eyüp- Çömlekçiler sokak 49 nolu evde
oturmakta iken aynı evde kiracı olan Ömer oğlu
1731 EGM Arşivi, Dn: 12222-139,
1732 EGM Arşivi, Dn: 12222-140,
1733 EGM Arşivi, Dn: 12222-140,
1734 EGM Arşivi, Dn: 12222-140,
1735 EGM Arşivi, Dn: 12222-141,
1736 EGM Arşivi, Dn: 12222-141,
1737 EGM Arşivi, Dn: 12222-141,
1738 EGM Arşivi, Dn: 12222-142,
1739 EGM Arşivi, Dn: 12222-142,
1740 EGM Arşivi, Dn: 12222-142,
1741 EGM Arşivi, Dn: 12222-142,
Bn: E 14, Bt:
12 Aralık 1949.
Bn: F 6, Bt:
8 Ekim 1938.
Bn: F 3, Bt:
6 Ekim 1938.
Bn: F 12, Bt:
15 Temmuz 1957.
Bn: D 8, Bt:
31 Ağustos 1940.
Bn: D3, Bt:
11 Şubat 1941.
Bn:F12, Bt:
23 Mayıs 1946.
Bn:2/D1,Bt:
24 Ekim 1938.
Bn: 2/E 6,
Bt: 6 Hazian 1939.
Bn: 2/E 8,
Bt: 28 Temmuz 1943.
Bn: 2/F 3,
Bt: 10 Haziran 1944.
297
İbrahim tarafından 5 Mart 1945’de silahla
öldürülmüştür1742.
Çerkeş Salih.- Eşi Kıymet ve oğlu Hamit ile birlikte 1 Temmuz 1938’de
Filibe Konsolosluğundan aldıkları pasaportlarını Edirne zabıtasına 9.11.1939’da
vize ettirerek Manyas’ın Hacı Yakup Köyü’ne gitmişlerdir1743 Çiftçilik
yaparak geçimini sağlayan1744 Salih’in şüpheli hali görülmemiştir1748.
Salih Tunçer 25 kasım 1955’de köyünde ölmüştür174®.
İsmail.- 145
numaralı İsmail Köstence Konsolosluğundan aldığı 26.6.1940 tarihli pasaportla,
beraberinde oğlu Hayri, kızı Naciye ve baldızı Zehra ile birlikte İstanbul’a
gelmiştir1747. Daha sonra Manyas’ın Mürvetler Köyü’ne yerleşen
İsmail’in şüpheli hali görülmemiştir1748.
Haşan Obaşı oğlu Kemal.- 1942 yılında Gönen’e gelerek yerleşmiş, burada bir süre
inşaat bekçiliği yapmıştır1748. 1950 yılında Adapazarı’nda
yapılmakta olan vagon fabrikasında gece bekçiliği yapan Kemal Dilmaç’ın
Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli durumu görülmemiştir1788.
1957 yılında İstanbul’a gelen ve bir çimento fabrikasında bekçilik yaparak
geçimini sağlayan1781 Kemal Dilmaç’ın ölümü ile ilgili bir bilgiye
rastlanamamıştır.
Pallaç oğlu Kamil.- Aftan sora ülkeye dönörek Kizik Köyü’ne yerleşmiş ve
çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1782. Emniyetçe yapılan
takiplerinde şüpheli hali görülmeyen1783 Kemal Doğan’ın ölümü ile
ilgili bir belgeye rastlanmamıştır.
1938 yılında çıkarılan kanunla
affedilen ve ülkeye dönen Yüzerliklerin
1742 EGM Arşivi, Dn: 12222-142, Bn: 2/F 1, Bt: 2 Ekim 1945.
1743 EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 1, Bt: 22 Kasım 1939.
1744 EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: B 3, Bt: 25 Aralık 1942.
1745 EGM Arşivi, Dn: 12222-144 , Bn: A 11, Bt: 25 Kasım 1943, Bn: F 12, Bt: 3
Aralık 1948.
1746 EGM Arşivi, Dn: 12222-144 , Bn: G 9, Bt: 20 Haziran 1957.
1747 EGM Arşivi, Dn: 12222-147 , Bn: 1/D 1, Bt: 5Temmuz 1940.
1748 EGM Arşivi, Dn: 12222-145 , Bn: 2/A 14, Bt: 20 Haziran 1957.
1749 EGM Arşivi, Dn: 12222-147, Bn: D 5, Bt: 25 Aralık 1942.
1750 EGM Arşivi, Dn: 12222-147 , Bn: B 1, Bt: 7 Ocak 1950.
1751 EGM Arşivi, Dn: 12222-147, Bn: G 10, Bt: 1 Temmuz 1957.
1752 EGM Arşivi, Dn: 12222-150, Bn: 2/E 13, Bt: 11 Ocak 1945.
1753 EGM Arşivi, Dn: 12222-150, Bn: 2/G 12, Bt: 10 Ocak 1950.
298
çoğunluğu genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıt
bir tavır almamış ya da alamamıştır. Bunda, Türkiye’de kurulan yeni rejimin
sağlamlığı, Yüzelliliklerin ülke dışında geçirdikleri günlerin özlemi ve
yaşlılıkları dolayısıyle eski güçlerini yitirmiş olmalarının da etkisi
büyüktür.
1950’li yılların sonuna kadar Emniyet Genel
Müdürlüğü tarafından takip edilen Yüzelliliklerin çoğunun bu takipleri
ölümlerine kadar sürmüştür. İncelemeler sırasında hemen hiçbir olumsuz tutum
içine girdiği görülmeyenlerin ise takiplerinde daha esnek davranılmış, bu
nedenle de bunların ölümleri ile ilgili kayıtlar tutulmamıştır.
SONUÇ
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmiş ortada bir
avuç Türk’ün yaşadığı bir Ata Yurdu kalmıştır. İşgal devletlerinin merhametine
sığınan İmparatorluk yönetiminin çaresizliği, bir yandan ulusal duygu ve
gururdan yoksun kişileri düşmanla işbirliğine sürüklerken diğer taraftan da
Anadolu’da, ulusal mücadeleye baş koyanlar tek bir amaç etrafında, -ulus
egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak amacıyla-
Mustafa Kemal’in önderliği etrafında birleşmişlerdi.
Ulusal mücadeleyi ittihatçılıkla suçlayan ve
kurtuluşu İtilaf Devletleri’nde gören işbirlikçiler ise, ülkenin bunalımlı
günlerinde son hızla çalışmışlardır. Bunlar alalade kişilikler değil, sözleriyle,
kalemleriyle halk üzerinde büyük etkileri olan kişilerdir. Bu işbirlikçiler
arasında devletin çeşitli organlarında hem de en başında oturanlar olduğu gibi,
kalemlerini ulusal mücadeleye karşı kullanan ve kendilerine gazeteci diyen pek
çok kişi de vardır. Sait Mollalar, Refi Cevadlar, Refik Halitler, Tarık
Mümtazlar hep bunların arasındadır.
İhanet ve işbirliği yurdun her tarafını
sarmıştır. Gizli ve açık bir sürü cemiyet bu arada kurulmuştur. Bu çözülmüş ve
parçalanmışlık karşısında bile hala umudunu ve amacını yitirmeyen Mustafa Kemal
Paşa, bu yıkılmışlığın içinden yepyeni ve egemen bir devlet, bağımsız, özgür ve
mutlu bir ulus yaratabileceğine inanmış, bu ulusal inancın verdiği güçle amaca
doğru hızla yol almıştır.
Ancak, İngilizlerle işbirliği yapan bir Saray
ve onlarca elde edilmiş bir takım cehalet çevreleri boş durmamış ve ulusal
kurtuluş mücadelesine karşı birbiri ardına başkaldırmıştım Patlayan iç
isyanlar, Sarayın silahlı kuvveti tarafından desteklenmiş ve yer yer yeni
isyanların çıkarılmasına önayak olmuştur. Bu çabalar sonucu isyanlar Anadolu’yu
sarmış, kurulan yeni Türk Devleti’ni ciddi olarak sarsmış, ancak büyük
fedakârlıklar gösterilerek bastı rılabilmiştir.
İngiltere’den, Amerika’dan dolayısıyla Saraydan
yana olan ihanet çevreleri ve ulusal mücadalaye karşı direnen kalemlerin boy
verdiği basın, tüm umutlarını bu isyanlara bağlamışken, büyük devletler de çok
önceden hazırladıkları paylaşım tasarısını ‘Sevr Projesi’ olarak masaya
yatırmış ve saray bu projeyi alelacele kabul etmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın
önderliğindeki ulusal meclis bu tasarıyı yok sayarken, ülkede bir büyük
başkaldırı hareketi,
300
Çerkez Ethem ve kardeşlerinin isyanı
başlamıştır. Bir dönem ayaklanmaların bastırılmasında büyük emekler sarfeden bu
kardeşler düşmanla el birliği yaparak ulusal mücadeleye karşı ayaklanmıştır.
T.B.M.M Hükümeti ise amaca doğru hızla yol almış ve Yunan’a son darbeyi vurma
planları yapmıştır.
Büyük Devletlerin T.B.M.M. Hükümeti’ne
sundukları, gerçekte Sevr’in biraz süslenmesi olan tüm projelere Hükümetçe
itibar edilmemesi ve Türk Ordusu’nun İzmir’e yürüyerek düşmanı ezmesi, onları
gerçekle yüzyüze getirmiş ve bir bırakışma imzalamaya zorlamıştır.
Kalıcı barışa kadar silahların terki anlamına
gelen Mudanya Mütarekesi’nin kendisine sağladığı ortamı en iyi şekilde
değerlendiren genç Türkiye Devleti askeri alandaki bu başarısını Lozan’da
siyasal zaferle taçlandırmış ve dünyada bir eşi daha olmayan ulusal mücadele,
Türk Ulusu’nun büyük başarısı ile sonuçlanmıştır.
Yeni Türk Devleti zaferden sonra, ulusal
mücadelede düşmanlarca satın alınan, onlarla işbirliği yapan, iç isyanların
çıkmasında büyük çabalar sarfeden, Kuvayı Milliye’nin gücünü kurdukları karşıt
bir güçle kırmak isteyen ve tüm bu hareketlere kalemleri ile destek veren ve
onları kışkırtan, sayıları binlere ulaşan bu vatan hainlerini unutmayacaktır.
Bu tür kişilerin bağımsızlık ve egemenlik
sağlandıktan sonra yine bu ülkede, bu toplum içinde kalmaları, başta Mustafa
Kemal olmak üzere O’na inananları düşündürmüş ve hakettikleri cezanın verilmesi
için uygun ortam kollanmıştır.
Yeni bir devlet kuran ve bu devleti
çağdaşlaştırma yolunda büyük atılımlar yapmak ve eserini devrimlerle süslemek
isteyen Önder ve çevresi bu adamların ülke içinde kalmalarını, yeni bir
ayaklanma çıkarabilecekleri düşüncesiyle uygun görmemişler ve bunların
hakkettikleri cezaya boyun eğmek zorunda oldukları konusunda birleşmişlerdir.
Gerçek sayıları binlere varan işbirlikçilerin
yüzellisi uluslararası antlaşmalara bağlı kalınarak cezalandırılmıştır. Diğer
bir deyişle, her uluslararası antlaşmanın bir affı gündeme getirmesi
gerçeğinden yola çıkan Cumhuriyet Hükümeti, bu aftan istisna bırakacağı yüzelli
kişiyi uzun tartışmalardan sonra belirlemiş ve 1 Ağustos 1914 - 20 Kasım 1922
tarihleri arasında ulusal mücadeleye eylem ve söylemleriyle ihanet edenler
Lozan’da af kapsamı dışında bırakılarak cezalandırılmıştır. Böylece, daha
listenin hazırlanmasından çok önce, ulusal zaferin ardından, suçlarının
bilincinde olarak düşmanla birlikte ülkeyi terkeden bu kişilerin, ülke ile
bağları
301
koparılmıştır.
Suçlarına göre on gurup altında ele alınan ve
tarihlere “Yüzellilikler” olarak geçen bu kişiler dışında kalıpta, düşmanla
birlikte ülkeden kaçan ve afla birlikte ülkeye dönerek eski görevlerine
iadelerini isteyen pek çok kişinin bu durumunu sindiremeyen genç Cumhuriyet
idarecileri bunlar içinde önlem alma gereği hissetmiştir. 23 Eylül 1923’de
kabul edilen bir kanunla kurulan Heyet-i Mahsusalarla suçları sabit
görülenlerin bir yandan eski görevlerine dönmeleri engellenmiş, diğer yandan
çalışmakta olanların işlerine son verme olanağı bulunmuştur. Ancak Heyet-i
Mahsusaların almış olduğu kararlarda hatalar görülmesi üzerine bir üst merci,
Âli Karar Heyeti oluşturularak bu suçlar yeniden gözden geçirilmiştir.
1 Haziran 1924’de Türkiye ile ilişkileri
kesilmiş ve ülkeden uzaklaştırılmış olan Yüzelliliklerin, 28 Mayıs 1927’de
kabul edilen kanunla temel vatandaşlık hakları da ellerinden alınmıştır. Aynı
kanunla Yüzellilik olmayıp, yabancı bir devletin hizmetini kabul etmiş olanlar
da vatandaşlıktan çıkarılarak hakettikleri cezayı almışlardır.
Listeye alınmalarına iki nedenden dolayı itiraz
eden yüzelliliklerin itirazlarının ilk nedeni bu cezayı haketmedikleri,
İkincisi ise, kendileri gibi ulusal mücadeleye karşı çıkanların ülkede kalması,
hatta bunların bazılarının ülkenin kaderini ellerinde tutabilecek kadar yüksek
görevde olmaları iddiasından kaynaklanmıştır.
Yurtdışına çıktıktan sanra da olumsuz
çalışmalarını sürdüren bu adamların bir kısmı daha kolay iş bulabilmek için
bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçmişler hatta din değiştirmişlerdir.
Yüzsüzlükleri diz boyudur. Ajanları aracılığıyla elde ettikleri Türkiye’nin
ekonomik, siyasi, askeri bilgilerini yabancı istihbarat örgütlerine satan, iki
yüzlü bir politika izleyerek Türkiye için de istihbarat işlerinde çalışan bu
adamlardan Yunan’a hizmet etmiş olanlar, ulusal mücadelede Yunan’a ne kadar
hizmet ettiklerini, Türklerden neler çaldıklarını bir bir sayarak bunların
karşılığının kendilerine para ile ödenmesini isteyecek kadar da pervasızdırlar.
Çıkardıkları gazeteler için, adı var kendi yok
cemiyetleri için başta çaresizlik içinde kıvranan Hanedan olmak üzere, pek çok
devleti ve cemiyeti dolandırarak para elde eden ve bunları zevk ve sefaları
için harcayan, hatta dolandırdıkları paraları paylaşamayarak birbirlerine giren
bu çıkar düşkünü fırsatçılar sürgünde üç yoldan geçimlerini sağlamışlardır.
Birincisi yabancılara casusluk yaparak, dolandırarak hatta dilenerek; İkincisi
sahte yazılar, örgütler, sahte ümitlerle birbirlerini zehirleyerek; üçüncüsü sahte
paralar basarak, borsa
302
oyunları ve kaçakçılık yaparak kendilerine
kazanç sağlayan bu adamların Taşnaksutyun Cemiyeti ile birlikte uyuşturucu
madde kaçakçılığı yaptıkları bile belgelenmiştir.
Hanedan üyelerini uyuşuklukla, kendisi için
milyarlar sarfederken vatan için hiç bir girişimde bulunmamakla suçlayan
Yüzellilikler, bunlarla iki nedenden dolayı ilişkiye geçmişlerdir. Birincisi
cemiyet kurmak ya da gazete çıkarmak bahanesiyle para koparmak, İkincisi ise
Hanedandan birisini Türkiye’de halife ilan etmektir. Ancak, bu ikinci nedende
de gizli amaçları yine para çekmek halife savunuculuğu maskesi altında kendi
kişisel çıkarlarını gerçekleştirmektir.
Devrim günlerinde amaçlah için her yolu mübah
sayan bu kişiler, Atatürk’ün varlığında ellerinden bir şey gelmeyeceğini de
kavramışlar ve eylemleri için uygun ortamı Atatürk’ün ölümünden sonra
bulacaklarını ümit etmişlerdir. Hatta, O’nun kendiliğinden ölmesini beklemeye
dayanamayarak, o aziz varlığı ortadan kaldırmak için bir takım çeteler,
örgütler kurmuşlar ve Türk’ün ezeli düşmanı Yunanlılarla, Ermenilerle hatta
ayrılıkçı Kürtlerle bu konuda anlaşmaktan çekinmemişlerdir. Hatta hatta Atatürk
hasta yatağında iken, O’na kendisinin yerine bir halef bırakmasını teklif
edecek kadar ileri gidebilmişlerdir.
Türkiye’yi Moskova uşaklığıyla, Rusların elinde
kuzu olmakla suçlayan bu vatan hainleri çıkardıkları kitap ve broşürleri ile
Türkiye aleyhtarlıklarını perçinlemişlerdir. Onların bu tür faaliyetlerini
kendi çıkarlarına uygun gören Ingiltere, Fransa ve İtalya gibi büyük
devletlerden de gizli ve açık destek görmüşler ve onlardan yüz bulup
faaliyetlerini artırarak devam ettirmişlerdir. Eylemleri için Antakya’yı bir üs
gibi kullanan Yüzelliliklerin bir kısmı, yurda döndükten ve Hatay Türkiye’ye
katıldıktan sonra da, -daha kolay kaçabileceklerini gözönünde bulundurarak-
burada yerleşmeyi uygun bulmuşlardır.
Çoğu devrimlere karşıdırlar. Başta Latin
alfabesi olmak üzere Türk kadınına verilen haklara, şapka giyilmesine ve bu gün
de tartışma konusu yapılan Türkçe ibadete eylem ve söylemleriyle karşı
çıkmışlardır. Latin, alfabesinin edebiyatı yok ettiğini iddia eden düşüncelerin
o gün için “aydın” denilebilecek bir kitleden çıkmış olması da bunların ne
kadar aydın ve ne kadar gelişmeye açık zihinler olduğunu gösterecek niteliktedir.
Tüm bunlara rağmen 1933 yılında, Cumhuriyet’in
onuncu yılı kutlamaları çerçevesinde bunların affedilmeleri düşünülmüş, ancak
devrimler tamamlanmadığı için, bunların sürgündeki olumsuz faaliyetleri de
dikkate alınarak çıkarılan genel affa dahil edilmemişlerdir. Af söylentileri
ile önce
303
ümitlenen sonra bu ümitleri suya düşen
yüzerliklerden bir kısmı Türkiye’ye ve Türk Devremi’ne taraf bir politika
izlemeye başlamış diğer bir kısmı ise tüm hızı ile aleyhte çalışmalarına devam
etmiştir.
1938 yılı içinde Yüzellilikler için genel bir
af çıkarılacağı duyulduğu günlerde Türk kamuoyu konuya büyük ilgi göstermiştir.
Bir grup bunların kâğıt üzerinde affedilseler bile vicdanlarda affdilemeyeceği
düşüncesi ile affa karşı çıkarken, diğer grup ise onların bu durumları yüzündün
ailelerinin de cezalandırıldığını iddia ederek affın yanında olmuşlardır.
Aradan geçen on altı yılda genç Türkiye
Cumhuriyeti devrimlerini kökleştirmiş ve rejimini sağlamlaştırmıştır. Her ne
kadar Yüzellilikler olumsuz çalışmalarını sürdürmekteyse de, artık onlardan
çekinilecek bir neden kalmamıştır. Türk birliğinin ve rejiminin çelikleşmiş
olduğunu dünyaya göstermek zamanı gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti hem bu nedenle
hem de, ulusal mücadele boyunca ülkenin kurtulacağına, tam bağımsız yeni bir
Türk Devleti kurulabileceğine inanmayan ve bunları tüm eylemleri ile kanıtlayan
ve ülke dışında da bu eylemlerini sürdüren Yüzelliliklere, ülkedeki büyük
devrimi göstererek boyun eğmelerinin ve pişmanlık duymalarını sağlamak gibi
duygusal nedenlerle 1938 affını çıkarmıştır.
Affın ilânından sonra hayatta kalan seksen
dokuz Yüzellilikten pek çoğu ülkeye dönmüştür. Dönmeyenler ‘kalan sağlar
bizimdir’ diyerek kişisel ve örgütsel faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Türkiye’de karışıklıklar çıkararak hükümeti yıkmak
amacıyla kurdukları cemiyet ve fırkalarda en çok karşı oldukları Latin
alfabesidir. Bu nedenle aralarındaki haberleşmeleri 1928’den sonra da arap
harfleriyle yapmışlardır. Hata bununla yetinmeyerek şifreli yazılar
kullanmışlardır. Cumhuriyete de karşıdırlar. Ancak bu seçimi, oluşturacakları
meclislerine bırakmışlardır. Yönetim şekli ne olursa olsun, hilafet mutlak
suretle olacaktır. Oruç tutmayanları, namaz kılmayanları, zekât vermeyenleri
cezalandıracaklardır. Başa geçtiklerinde Latin alfabesini, şapka giymeyi ve
Medeni Kanunu geçersiz sayacaklardır. Osmanlıcılığı
yeniden canlandırmayı planlamışlar, programlarında vilayetlere özerklik
vermişler, Kültlerin, Ermenilerin kendi dillerini kullanmaları gerektiğini
savunmuşlardır. Amaçları için de Ermenilerden yardım almayı uygun bulmuşlar,
Hatay sorunu gündemde olduğu günlerde ise Araplarla ilişkiye geçerek hiçbir
fırsatı kaçırmamışlardır. Yahudi hükümeti olarak niteledikleri Türkiye
Cumhuriyeti’ni yıkmakta Ingiltere, İtalya ve Arabistan’dan yardım ummuşlardır.
Kendileri için bir af çıkmasına sevinen ancak
sevinçleri kursaklarında
304
kalan bir kısım Yüzellilik, kanunun kendilerine
getirdiği kısıtlamalara karşı çıkmışlar ve Hükümetin çeşitli organlarına
gönderdikleri mektuplarla protesto etmişlerdir. Hatta bir kısmı ülkeye
döndükten sonra eski yerlerine geri giderek, bu kısıtlılıklardan ve Cumhuriyet
İdaresinden şikayet etmişler ve o güne kadar dönmeyen Yüzellilikler üzerinde
olumsuz etkiler bırakmışlardır.
Yüzelliliklerin ülkeye girerken ve girdikten
sonra yapabilecekleri suistimallere karşı, Devrimin başından beri programlı bir
yol izleyen Türkiye Cumhuriyeti, bu kez de işini şansa bırakmayarak, gerekli
önlemleri almıştır. Daha 1926 yılında yapılan ve bunların fotoğraflarını içeren
albümle af kapsamı dışında kalanların ülkeye girmesi engellendiği gibi
Yüzelliliklere de bulundukları yerden “Yüzellilik” olduklarına dâir fotoğraflı
bir belge alma zorunluluğu getirilmiştir. Yine, aldıkları pasaportu kullanarak
bir başka ülkeye gidebilecekleri ihtimali gözönünde tutularak, pasaportlarına
-yanlız Türkiye’ye seyahat için geçerlidir- kaydı düşülmüştür. Pasaport alan
Yüzelliliklerin iki ay içinde Türkiye’ye girmesi zorunludur.
Sürgünde olduğu gibi, ülkeye döndükten sonra da
ölünceye kadar takip edilen bu adamlar hakkındaki en ufak bilgi hükümetin
yetkili organlarına derhal ulaştırılmış, gerektiğinde gerekli önlemler
alınmıştır. Çoğu belli bir yaşın üzerinde olan bu insanların çok azı ülkeye
döndükten sonra siyasetle uğraşmıştır. Gazetici olanlar ise, suya sabuna
dokunmadan, çeşitli gazetelerde makaleler yazarak geçimlerini sağlamışlar, pek
çoğu da akrabalarının yanına sığınarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Bunların sürgünde bulundukları dönem, Dünya ve
Türkiye açısından oldukça önemlidir. Olay, sadece Tükiye ve Yüzellilikler
olarak düşünülmemelidir. Sömürgeci devletlerin çıkarlarının kesiştiği bir
bölgede sürgün hayatlarını geçiren Yüzellilikler, bu çıkarların oyuncağı
olmaktan kurtulamamışlardır.
Dünyada savaş rüzgarlarının ikinci kez estiği
bir dönemde, Türkiye’de bu savaşa sokulmak istenmektedir. Türkiye ise savaşa
girmeme çabaları ve siyasi oyunları içindedir. O gün için İsmet İnönü’nün
Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmamakta direnmesinin, Yüzellilikler
açısından önemi büyüktür. Eylemleri için fırsat kollayan ve bu fırsatı
Türkiye’nin savaşa girmesinde bulacağını düşünen Yüzelliliklerin ümitleri de
böylece suya düşmüştür.
Ülke içinde ulusal mücadeleye karşı
çıkmalarıyla, Öndere ve çevresindekilere saldırmakla yetinmeyen bu adamlar,
sürgün yaşamları boyunca Önderi ve kadrosunu Yahudilikle, Sırplık, Kürtlük ve
Bulgarlıkla suçlamışlar, onlar için en iğrenç iftiralarda bulunacak kadar ileri
gitmişlerdir.
305
Bu gün için bu tür davranışlarda bulunanların
cezası ne olurdu? Bu suçlar affedilebilir miydi? Bu soruları düşüncelerimizde
yanıtlayacak olursak, genç Cumhuriyet’in bunlar için bir af çıkarmasındaki
büyüklüğü anlayabileceğimiz gibi, bunlar tarafından en iğrenç saldırılara maruz
bırakılan Atatürk’ün affın çıkmasında öncülük yapmasındaki olgunluk ve tam bir
devlet adamı niteliğini de kavramamız kolay olacaktır.
Yeni Türk Devleti’nin doğuşunda başgösteren
“Yüzellilikler” sorunu, 1938 yılında çıkarılan afla birlikte sona eriyor gibi
görünsede, gerek aftan sonra ülkeye dönmeyenler, gerekse listeye girmeyen
firarilerin tavrı gözönüne alındığında Yüzerliklerin izlerinin yakın döneme
kadar sürdüğü bir gerçektir. Bu nedenle Yüzellilikler olayı, eylemleriyle,
örgütleriyle, söylemleriyle üzerinde önemle ve dikkatle durulması gereken, dünü
daha iyi kavramamızı sağlayacak ve günümüze ışık tutacak bir sorundur.
KAYNAKÇA
Cumhuriyet Arşivi, Dn: 544, Sn: 9202, Bt: 01.06.1924.
Dn: 2559/86-68, Sn: 9562, Bt: 20.09.01925.
Dn: 9993/86-103, Sn: 10801, Bt: 08.10.1930.
EGM Arşivi
Dn: 11241-1 ’
Dn: 11242-1
Dn: 12221-1 Umumi Dosya.
Dn: 12221-1/4 Umumi Dosya.
Dn: 12221-2 Umumi Dosya.
Dn: 12222-1
Dn: 12222-2
Dn: 12222-3
Dn: 12222-4
Dn: 12222-5
Dn: 12222-6
Dn: 12222-7
Dn: 12222-8
Dn: 12222-9
Dn: 12222-9/1
Dn: 12222-9/2
Dn: 12222-10
Dn: 12222-11
Dn: 12222-12
Dn: 12222-13
Dn: 12222-14
Dn: 12222-15
Dn: 12222-16
Dn: 12222-17
Dn: 12222-18/1
Dn: 12222-19
Dn: 12222-20
Dn: 12222-20/1
Dn: 12222-20/2
Dn: 12222-21/1
Dn: 12222-21/2
307
EGM Arşivi
Dn: 12222-22
Dn: 12222-23
Dn: 12222-24
Dn: 12222-25
Dn: 12222-26
Dn: 12222-27
Dn: 12222-28
Dn: 12222-29
Dn: 12222-30
Dn: 12222-31
Dn: 12222-32
Dn: 12222-33’
Dn: 12222-34
Dn: 12222-35'
Dn: 12222-36
Dn: 12222-36/1
Dn: 12222-36/2
Dn: 12222-37
Dn: 12222-38
Dn: 12222-39
Dn: 12222-40
Dn: 12222-40/1
Dn: 12222-40/2
Dn: 12222-40/3
Dn: 12222-40/4
Dn: 12222-40/5
Dn: 12222-40/6
Dn: 12222-40/7
Dn: 12222-41
Dn: 12222-42
Dn: 12222-43
Dn: 12222-44
Dn: 12222-45
Dn: 12222-45/1
Dn: 12222-45/2
Dn: 12222-45/3
Dn: 12222-46
Dn: 12222-47
Dn: 12222-48
Dn: 12222-49
Dn: 12222-50
Dn: 12222-51
308
EGM Arşivi
Dn: 12222-52
Dn: 12222-53
Dn: 12222-54
Dn: 12222-55
Dn: 12222-56
Dn: 12222-57/1
Dn: 12222-57/2
Dn: 12222-57/3
Dn: 12222-57/4
Dn: 12222-57/5
Dn: 12222-57/6
Dn: 12222-58/1
Dn: 12222-58/2
Dn: 12222-59/3
Dn: 12222-60
Dn: 12222-60/1
Dn: 12222-60/6
Dn: 12222-62/1
Dn: 12222-63
Dn: 12222-64
Dn: 12222-65
Dn: 12222-66
Dn: 12222-67
Dn: 12222-70
Dn: 12222-71
Dn: 12222-72
Dn: 12222-73
Dn: 12222-74
Dn: 12222-75
Dn: 12222-76
Dn: 12222-77
Dn: 12222-78
Dn: 12222-79
Dn: 12222-80
Dn: 12222-84
Dn: 12222-85
Dn: 12222-86
Dn: 12222-87
Dn: 12222-88
Dn: 12222-89
Dn: 12222-90
Dn: 12222-91
309
EGM Arşivi
Dn: 12222-92
Dn: 12222-93
Dn: 12222-94
Dn: 12222-95
Dn: 12222-96
Dn: 12222-97
Dn: 12222-97/1
Dn: 12222-98
Dn: 12222-100
Dn: 12222-101
Dn: 12222-102
Dn: 12222-103
Dn: 12222-104
Dn: 12222-105
Dn: 12222-106
Dn: 12222-107
Dn: 12222-108
Dn: 12222-109
Dn: 12222-109/1
Dn: 12222-110
Dn: 12222-111
Dn: 12222-112
Dn: 12222-113
Dn: 12222-114
Dn: 12222-115
Dn: 12222-116
Dn: 12222-117
Dn: 12222-118
Dn: 12222-119
Dn: 12222-120
Dn: 12222-121
Dn: 12222-122
Dn: 12222-123
Dn: 12222-124
Dn: 12222-125
Dn: 12222-126
Dn: 12222-127
Dn: 12222-128
Dn: 12222-129
Dn: 12222-130
Dn: 12222-131
Dn: 12222-132
310
EGM Arşivi Dn: 12222-133
Dn: 12222-134
Dn: 12222-135
Dn: 12222-136
Dn: 12222-137
Dn: 12222-138
Dn: 12222-139
Dn: 12222-140
Dn: 12222-141
Dn: 12222-142
Dn: 12222-143
Dn: 12222-144
Dn:
12222-145
Dn: 12222-146
Dn: 12222-147
Dn: 12222-148
Dn: 12222-149
Dn: 12222-150
Dn: 12242-1
Dn: 12242-2
II. Belgesel Kaynaklar
Düstur, 3. tertip, c.
7.
, 3. tertip, c. 16.
Kavanin Mecmuası, c. 2, Tarih: 16. 04.1924, sayı:487.
Resmi Gazete 2 Ekim 1339
(1923).
7
Kanun-u Sânı 1340.
7 Nisan
1924.
16 Ekim
1924.
15
Haziran 1927.
8 Mayıs
1928
16
Temmuz 1938.
___________ 4 Mart 1948.
TBMM Gizli Celse Zabıtları, c. I-IV, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1985.
1) Arap Harfleriyle ve Yabancı Dilde Çıkmış Olanlar:
Açık Söz,
19 Temmuz 1919.
311
Alemdar, 27 Ağustos 1919.
30 Eylül 1919.
Balkan Gazetesi (Bulgaristan), 29 Teşrin-i Sani 1932.
Doğru Yol (Halep),
Hakimiyet-i Milliye,
İtila (l’skeçe),
Katimerini,
Le Messeger d’Atheenes,
La Republique Ençhainee, 14 Kanun-u Evvel 1931.
5 Teşrin-i Sani 1338 (1922).
30 Teşrin-i Sani 1926.
15 Temmuz 1930
17 Temmuz 1930
1 Ekim 1930.
5 Şubatl 931.
Peyam-ı Sabah, 27 Haziran 1336
(1920).
2 Nisan 1337 (1921).
8 Nisan 1337
(1921).
Sabah,
Söz,
Söz,
Vakit Gazetesi,
Vakit (Halep),
Yarın, (Gümülcine), 8 Kasım 1918.
31 Teşnin-i Evvel (Ekim) 1925
7 Teşrin-i Sâni (Kasım) 1925
18 Haziran 1340 (1924).
22 Aralık 1931.
22 Temmuz 1927.
25 Temmuz 1927.
Yeni İstanbul, 18 Kasım 1919.
2) Yeni Yazı İle Çıkmış Olanlar:
Akbaba, Cumhuriyet, 9 Haziran 1938.
29 Mayıs 1938.
30 Mayıs 1938.
2 Haziran 1938.
28 Haziran 1938.
30 Haziran 1938.
1 Temmuz 1938.
Haber, 29 Mayıs 1938.
30 Mayıs 1938.
5 Şubatl 941 1938.
Kurun,
Milliyet, 2 Haziran 1938.
14 Mayıs 1931.
15 Mayıs 1931.
18 Temmuz 1982.
Son Posta, 28 Haziran 1938.
30 Mayıs 1938.
Son Telgraf, 30 Mayıs 1938.
312
Tan Gazetesi, 31 Mayıs 1938.
1 Haziran 1938.
Vatan, 5 Şubat 1941.
9 Şubat 1941.
Yeni Adana,
Yeni Adana,
Yeni Gazete,
Yeni Gün,
Yeni Sabah, 25 Ocak 1941
26 Şubat 1941 17-29 Ağustos 1970.
9 Aralık 1932.
30 Mayıs 1938.
2 Haziran 1938.
5 Şubat 1941.
1
V. Makaleler
Başikoğlu, Munise, “Babam Rıza Tevfik”,
Tarih ve Toplum, Kasım-1988, sayı: 59.
Bölükbaşı,
RızaTevfik, “Rıza Tevfik Anlatıyor”, Yeni Sabah, 1 Ağustos 1948.
Çapın, Halit, “Çerkeş Ethem’in
Yiğeni Aytek”, Milliyet Gazetesi, 18 Temmuz 1982.
Çöker, Fahri, “Heyet-I Mahsusa’dan
Geçen Bahriyelilerden Yüzbaşı Fahri Efendi”, Tarih Toplum, Ekim 1989,
sayı 70.
Kabacalı, Alpay, “Mütareke
Istanbulunda İşbirlikçi Basın” Cumhuriyet Gazetesi, 14 Eylül I995.
Koçak, Cemil, “Heyet-I
Mahsusalar”, Tarih ve Toplum, Nisan 1988, sayı 52.
Meram Ali Kemal, “Yüzellilikler
Olayı”, Yeni Gazete, 17-29 Ağustos 1970.
Orhon, Seyfi Orhon, Ortoç, Yusuf Ziya, Sarınay,
Yusuf, “Yüzellilikler”, Yeni Sabah, 2 Haziran1938.
“Yüzellilikler Geliyor”, Akbaba, 9
Haziran 1938.
“Yüzelliliklerden
Gümülcineli İsmail Hakkı Bey’in Faaliyetleri (1908-1945)” Prof. Dr.
Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Ankara: HÜAIÎTE, 1995.
Toros Taha, “Mehmet Fani
Üzerine”, Tarih ve Toplum, Ocak 1989, sayı 61.
Uçman, Abdullah, “Rıza Tevfik’in Son
Makalesi”, Tarih ve Toplum, Ağustos 1991, sayı 120.
VI. Kitaplar
Atatürk, Mustafa Kemal,
Akıncı, İbrahim Ethem,
Ayışığı, Metin, Nutuk, c.l-ll, Ankara: T.T.K., 1986.
Demirci Akınları, Ankara: T.T.K., 1978.
Refi Cevad’ın
Milli Mücadele Dönemi
313
Makaleleri,
Balıkesir, 1994.
Çetiner, Yılmaz, Ertürk, Hüsamettin, Son Padişah
Vahdettin, İstanbul, 1993.
İki Devrin Perde Arkası, İstanbul: Nurgök
Matbaası, 1957.
Esengin, Kemal, Milli
Mücadelede Hıyanet Yarışı, Ankara: Ulusal
Basımevi, 1969.
Göztepe, Tarık
Mümtaz, Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Gurbet
Cehenneminde, İstanbul: Sebil
Güneş, Ihsan, Yayınları, 1991.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
Düşünsel Yapısı
(1920-1923), Eskişehir, 1985.
Hiçyılmaz, Ergun, Gizli
'Belgeleriyle Çerkeş Ethem, İstanbul:
Varlık Yayınları,1993.
Jaeschke, Gotthard:, Türk
kurtuluş Savaşı Kronolojisi-Mondros’tan
Mudanya’ya
Kadar, Ankara: TTK, 1989.
Karay, Refik Halid, Bir Ömür Boyunca,
İstanbul: İletişim Yayınları, 1990.
Kandemir, Feridun, İstiklâl
Savaşı’nda Bozguncular ve Casuslar, İstanbul:
Yakın Tarihimiz Yayınları, 1964.
Kutay, Cemal, 150”likler
Faciası, c. I (II. cilt yayınlanmamıştır),
İstanbul, 1955.
Kutay, Cemal,
Küçük, Yalçın, Çerkeş Ethem Dosyası, İstanbul, 1961.
Türkiye Üzerine Tezler, İstanbul: Tekin
Yayınları, 1990.
Lütfi Simavi Bey, Osmanlı
Sarayı’nın Son Günleri, İstanbul: Hürriyet
Yayınları, (Tarihsiz).
Meray, S.L., Olcay,
Osman, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri, Ankara:AÜSBFY, 1977.
Mevlânzade Rıfat, Devlet-i Osmaniye
ve Siyonistler-Türkiye’yı Yıkan Yahudiler, Birinci
Risale, (basım yeri yok), 1926.
Meydan Larausse, c. 12, İstanbul:
Meydan Gazetecilik Yayınları, 1973.
Mustafa Sabri, Türkün
Başına Gelen Şapka Meselesi, (basım yeri
yoktur), 1926.
Nadi, Yunus, Çerkeş Ethem
Kuvvetlerinin İhaneti, İstanbul: Sel
Yayınları, 1995.
Özalp, Kazım, Milli
Mücadele,(1919-1922), c. I, Ankara, 1971.
Özer, Kemal, Türk Kurtuluş
Savaşında Gönen , Balıkesir, Türk Dili
Matbaası, 1994.
314
Öztoprak, İzzet,
Soyak, Haşan Rıza,
Soysal,İsmail,
Tansel, Selahattin,
Topuzlu, Cemil,
Tunaya, Tarık Zafer,
Türkgeldi, Ali Fuat,
Türk Parlemento Tarihi,
TC Genel Kur.Başkanlığı,
TC Genel Kur. Başkanlığı,
TC Genel Kur. Başkanlığı
Yazganalp, Tarık Mümtaz,
Türk ve Batı Kamuoyunda, Milli Mücadele, Ankara: T.T.K., 1989.
Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul: Yapı Kredi
Bankası Yayınları, 1973.
150’likler, Kimdiler, Ne Yaptılar, Ne
Oldular?, İstanbul, 1988.
Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler, İstanbul, 1985.
Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, İstanbul, 1991.
80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Matbaası, 1951.
Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul, 1989.
Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi,
Ankara:T.D.T.E.Y., 1952.
Iİ. Dönem 1923-1927, Ankara: T.B.M.M Vakfı
Yayınları, 1995.
Türk İstiklâl Harbi, İç Ayaklanmalar (1919-
1921), c.
2, k. 2, Ankara: G.K.B.H.T.D.R.Y.,1964.
Türk İstiklâl Harbi, İç Ayaklanmalar (1919-
1921), c. 4, Ankara: G.K.B.H.T.D.R.Y.,1965.
Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar
(1924-1938), Ankara: G.K.B.H.T.D.R.Y.,1972.
Casuslarla Savaş-Türk Antakyada Üç Baykuş
Ötüyor, İskenderun:
Cihat Matbaası, 1936.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar