Print Friendly and PDF

Yüz 50 likler

Bunlarada Bakarsınız


 

YÜZELLİLİKLER

Şaduman HALICI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Tarih Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. İhsan Güneş

Eskişehir

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ağustos 1998

YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZÜ

YÜZELLILIKLER

Şaduman HALICI

Tarih Anabilim Dalı

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ağustos 1998
Danışman: Prof. Dr. Ihsan GÜNEŞ

Birinci Dünya Savaşı’dan sonra imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti son nefesini veren bir hasta gibiydi. Her tarafı işgal edilen Devlet, yok olmuş sayılabilirdi. Ancak, bağımsız olarak yaşamaya alışmış olan Türk Ulusu, bu duruma kayıtsız kalamazdı. Ulus, bağrından çıkardığı Önder ve kadrosu ile yeni bir mücadeleye, “bir avuç Türk’ün yaşadığı Ata Yurdu’nda bağımsız bir Türk Devleti kurma” mücadelesine başlamıştı. Aynı günlerde, yine Ulusun içinden çıkan ama, düşmanla düşünsel ve eylemsel, kişisel ve örgütsel işbirliği yaparak, ekmeğini yediğe ulusa ihanet eden bir grup hain de ulusal mücadeleye karşıt bir tutum almıştı.

Ulusal Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından birer birer ülkeden kaçan bu kişiler, sürgünde de rahat durmamışlar, Türkiye’deki rejimi yıkmak için uğraşmışlardır. Sayıları “Yüzelli” olarak tespit edilen ve Lozan Antlaşmasıyla ülkeye girişleri yasaklanan bu kişiler, 1927 yılında da vatandaşlıktan çıkarılarak, temel hakları ellerinden alınmıştır.

Bu arada, Genç Cumhuriyet, askeri alandaki zaferlerini siyasi başarılarla taçlandırmış ve rejimini kökleştirmişti. Artık, çekineceği kimse kalmamıştı.

Genç Cumhuriyet, 1938 yılında çıkardığı bir Af Kanunu ile, dünyada eşine ender rastlanacak bir büyüklük göstermiş ve bu işbirlikçileri atfetmiştir. Afla birlikte ülkeye dönenlerden bazıları kendisini ulusa affettirmeye çalışırken, kimileri de “uslanmaz” olarak yaşamlarını sürgünde noktalamışlardır.

Her açıdan üzerinde önemle durulması gereken ve tarihe Yüzellilikler olarak geçen bu olay, günümüzde bir takım güçlerin, toplumu Atatürk Devrimlerinden uzak bırakmaya yönelmiş çabalarına ve bu çabalar ardındaki gizli amaçlara da ışık tutuyor olması nedeniyle oldukça büyük önem taşımaktadır.

ABSTRACT

With the Mondoros Cease Fire Aggreement the Ottoman State was such a patient who was glurny her last breath. The state whom every part of her was occupied coii be assumed to come an end. But the Turkish Nation which was get used to live independently could not remain carelesss to this situation. The Nation had begun to struggle, “struggle of formating an independent a new Turkish State in the father land where one hand Turkish were living” with their leader that nation took out him and his staff from their heart. In the same days, there was a group of traitor that owed the Nation’s bread and butter and betray her which was also taken from the Nation’s heart but collaborated with the enemy in a mental, active, personal and organizational manner.

These people who run away one by one after ending of the National Struggle with victory, didn’t keep quiet in departion and tried to destroy the regime. These people whose numbers were fixed as “hundred and fifty” and whose enterance where banned by Treaty of Lausanne, where taken out banned by Treaty of Lausanne, were taken out from citizenship and their rights were coufiscated from citizenship and their rights were coufiscated.

Meanwhile, the Young Republic supported its miltary victories with political achivements and established her regime firmly. There was no lager some one to be restrained.

The Young Republic showed an extraordinary majuanimity in the world and forgave these traitors by bringing into force a Forgiveness Law in 1938. While some of these traitors returued to country after the Forgiveness Law and traied to be forgiven themselves by their nation, the others ended their lives at deportation in a invensible manner.

This phonemon called the event of Hundred and Fifties, which was devoted to the history, today has a great importance because it enlights that some powers have been trying to keep the nation away from Atatürk’s Revulations and tehy have some seeded aims.

JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI

ÖZGEÇMİŞ

Şaduman Halıcı

Tarih

Yükseklisans

Eğitim

1992 Anadolu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

1987 Eskişehir Süleyman Çakır Lisesi, Edebiyat Bölümü

İş/İstihdam

1993- 1994

1994- 1995

1995- 1996 1996

Sınıf Öğretmeni, Gaziantep Sarısalkım Köyü,

Tarih Öğretmeni, Gaziantep Tekerekoğlu Anadolu Lisesi,

Tarih Öğretmeni, Eskişehir, İnönü Lisesi,

Öğretim Görevlisi, Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim

Fakültesi, Test Araştırma Birimi

Kişisel Bilgiler

Doğum yeri ve yılı: Ankara 28 11.1970 Cinsiyet: Bayan Yabancı Dil: İngilizce

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZ......................................................................................................... i i

ABSTRACT.......................................................................................... iii

DEĞERLENDİNME KURULU VE ENSTİTÜ MÜDÜRLÜĞÜ ONAYI.......... iv

ÖZGEÇMİŞ........................................................................................... v

KISALTMALAR.................................................................................... viii

GİRİŞ................................................................................................... 1

Birinci Bölüm
YÜZELLİLİKLERİN SAPTANMASI

1.             Listenin Hazırlanmasından Önce Ülkeyi Terkedenler.......... 15

2.             Listenin Hazırlanması........................................................... 17

3.             Yüzelliliklerin Listesi............................................................. 23

4.             Yüzellilikler Dışında Kalanlar İçin Yapılan İşlemler................. 27

4.1.                   Vatandaşlıktan Çıkarma.............................................. 28

4.2.                   Devlet Memuriyetinden Çıkarma-Heyet-i Mahsusa

ve Âli Karar Heyeti............................................................................... 29

İkinci Bölüm

YÜZELLİLİKLERİN SÜRGÜNDEKİ YAŞAMLARI

1.             Yüzelliliklerin Bireysel Faaliyetleri.......................................... 34

1.1.                   Vahdettin’in Beraberindekiler....................................... 34

1.2.                   Sevr Antlaşmasını İmzalayan ve

Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil Olan Kabine Üyeleri.................................. 52

1.3.                   Sevr Antlaşmasını İmzalamakla Görevlendirilen

Kabine Üyeleri..................................................................................... 70

1.4.                   Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil Olanlar................................ 78

1.5.                   Mülkiye ve Askeriye’den Olanlar............................... 100

1.6. Çerkeş Ethem ve Yandaşları...................................................... 166

1.7.                   Çerkeş Kongresine Temsilci Olarak Katılanlar........... 196

1.8.                   Polisler...................................................................... 202

VII

1.9.                    Gazeteciler................................................................ 210

1.10.                    Diğer Kişiler............................................................ 235

2.              Yüzelliliklerin Örgütsel Faaliyetleri........................................ 247

2.1.                    Mehmet Ali ve Demokrat Fırkası................................ 247

2.2.                    Türkiye Anadolu Yıldırım Komitesi

(Türk Kurtuluş Fırkası)........................................................................ 248

2.3.                    Süleyman Şefik ve Öç Demeği................................... 253

2.4.                    Süleyman Şefik ve Osmanlılar Cemiyeti..................... 256

Üçüncü Bölüm
YÜZELLİLİKLERİN YURDA DÖNMESİ

1.              Affın Ortaya Çıkışı ve Af Hakkında Düşünceler.................... 260

2.              Yüzelliliklerin Ülkeye Dönüşleri........................................... 267

2.1                     Karşılaşılan Problemler ve Alınan Önlemler................ 267

2.2                     Yüzelliliklerin Son Durumları- Aftan Sonra Ülkeye

Dönenler............................................................................................ 269

SONUÇ.............................................................................................. 299

KAYNAKÇA........................................................................................ 306

EKLER............................................................................................... 315

KISALTMALAR

a.g.e. a.g.b.

A. Ü.S.B.F.Y.

B. M.M. bkz.

Bn. Bt.

C. A. c. Ç.E.D. Dn.

E.G.M.

G. K.B.H.T.D.Y.

H. İ.F.

H.Ü.A.İ.İ.T.E,         adı geçen eser

adı geçen belge

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları

Büyük Millet Meclisi

bakınız

Belge no

Belgenin tarihi

Cumhuriyet Arşivi

cilt

Çerkeş Ethem Dosyası

Dosya no

Emniyet Genel Müdürlüğü

Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayınları

Hürriyet ve İtilaf Fırkası

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri İnkılâp Tarihi

Enstitüsü

İTC K.E. K.S.

k.

M.A.H.

n.

S.

s.

Sn.

T. B.M.M.

T.B.M.M.V.Y.

T.D.T.E.Y.

T.E.

T.İ.B.

T.P.T.

T.S.

T. T.K.

U. D.

V. G.C. vd.

y.a.g.e. y.a.g.m.     İttihat ve Terakki Cemiyeti

Kanun-u Evvel

Kanun-u Sani kısım

Millî Âmale Hizmet numara

Sayı

sayfa

Sayı no

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları

Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları

Teşrin-i Evvel

Türkiye İş Bankası

Türk Parlamento Tarihi

Teşrin-i Sani

Türk Tarih Kurumu

Umumi Dosya

Vahdettin Gurbet Cehenneminde ve devamı

yukarıda adı geçen eser yukarıda adı geçen makale

GİRİŞ

Yakın tarihimizde “Yüzellilikler” deyimi ile tanımlanan bir olay vardır. Türk Tarihinin bir büyük bölümünü kapsayan 620 yıllık Osmanlı Devleti tarihe gömülürken, Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunda baş gösteren bu olay, bugüne kadar tüm ayrıntıları ve belgeleri ile açıklanmış ve bilirlenmiştir, denilemez.

1923’den içinde yaşadığımız güne değin bir takım kitap ve yazı dizilerinde değinilen bu deyim, toplumun çoğunda gerçek anlamını yansıtan bir anımsama da yapmaz. Oysa, her bakımdan üzerinde önemle durulması gereken bu çok yanlı olayın, yanlızca yakın tarihimizi ilgilendiren, olduğu yerde kalmış bir konu, ya da bir sorun olmaktan ötede bir başka özel anlamı da vardır.

İçinde yaşadığımız dönemde, bîr takım güçlerin ülkeyi ve toplumu Atatürk İlkelerinden ayrı ve uzak bırakmaya yönelik çabalarına ve o çabaların ardındaki gizli amaçlara, yine bu olay, ışık tutacak niteliktedir.

Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunda ortaya çıkan “Yüzellilikler Olayı”nın ayrıntılarını ele almak sanıyoruzki tarih açısından oldukça önemli yeni bir sayfa açacaktır.

Tarihlerin “Birinci Dünya Savaşı” diye adlandırdıkları (1914-1918) bir büyük savaşın sonunda, çok öncelerden Batı ve Doğu Avrupa devletlerinin hegemonyası altına düşmüş Osmanlı İmparatorluğu, son nefesini veren bir hastaya benzetilebilirdi1.

Yüzyıllardır bölüşüm planları üzerinde birlikte çalışmış düşman devletlerce ülkenin her yanı, karaları ve denizleriyle ele geçirilmişti.

Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan ve Rauf Bey’in “sîzleri temin ederim ki İstanbul’umuza tek bir düşman askeri çıkmayacak” demesinden kısa bir süre sonra, Çanakkale’den hareket eden Basra adlı Osmanlı torpidosu, Karacı Yarbay Murphy ve Deniz Binbaşısı Chilton adlı iki İngiliz subayını, Savunma ve Donanma Bakanlıklarımda İrtibat Subayı olarak görev yapmak üzere İstanbul’a getirdi. Tarih 8 Kasım 1918. Yani, Rauf Bey’in İstanbul’umuza tek bir düşman askeri dahi çıkmayacak demesinden sadece altı gün sonrası... 2

1 Ali Kemal Meram, “Yüzellilikler Olayı”, Yeni Gazete, 17 Ağustos 1970.

Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, İstanbul, 1991, s. 53.

Aynı gün, Ingiliz İrtibat Subayları, Osmanlı Devleti’ne ait bir torpido ile İstanbul’a gelirken, Fransızlar Arian adlı savaş gemisini Çanakkale Boğazı ve Marmara’dan geçirerek, İstanbul’a göndermiş ve Galata rıhtımına yanaştırmalardır5. Bu subaylar, İtilaf Devletleri bayraklarıyla süslenmiş olan Beyoğlu sokaklarından geçişleri sırasında azınlıklar tarafından büyük sevinç gösterileriyle karşılanmışlardır. 13 Kasım 1918 günü istim üstünde demir atan savaş gemileri, kıyılarda kendilerini çılgınca alkışlayan işbirlikçilerin gösterileri arasında, karaya zırhlı araçlar, devriye birlikleri, toplar ve makineli tüfekler çıkarmaya başlamışlardır 4.

Oysa, Osmanlı Devleti’nin başkentinin işgali, işgal olayının sadece ufak bir parçasıdır. Mondros Bırakışması’nın hemen ardından, savaşlarda yitirilmiş Osmanlı topraklarının dışında daha nice yer, resmen ve alenen işgal edilmiştir ki bunlar İstanbul işgalinden de öncedir. Sonrası ise hep bilinir; Anadolu’nun ortasında bir avuç yer dışında düşman işgaline uğramamış yer kalmamıştır.

Düşman Devletler Osmanlı Devleti’ne maddi ve manevi bakımdan saldırmışlar, yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişlerdir. Padişah ve Halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmemektedir ki hükümeti de aynı durumdadır. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde, olup bitecekleri beklemektedir. Felaketin korkunçluğu ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, kurtuluş çaresi olarak gördükleri yollara başvurmaktadır. Ordunun ise adı vardır, fakat kendisi yoktur. Komutanlar ve subaylar yurdun parçalanmakta olduğunu görerek yürekleri kan ağlamakta, kafaları ise kurtuluş yolu aramaktadır5. Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmiş, ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir Ata Yurdu kalmıştır 5

İşte böyle bir ortamda “Ben, bir ulusal kurtuluşun gerektirdiği bir direnişe ön-ayak olursam, Türk Ulusu ve Türk Ülkesi kurtulur” diyen bir tek adam ortaya çıkmıştır.

Bu, Mustafa Kemal’dir.

Ne varki, bir büyük cesedi andıran Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntısı üzerinde birbirini çimdikleyen ellerin uzandığı her bir yanda, birbiri ardına sıralanmış bir sürü çıban işte bu sırada ardarda patladı. Bu, ülke içi isyan ve Q

” y.a.g.e., s. 54.

4       İlhami Soysal, Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler, İstanbul, 1985, s.27.

5       Mustafa Kemal (ATATÜRK), Nutuk, c.l, Ankara, 1986, s. 15.

6       y.a.g.e., s. 19.

ihtilâllerdi. Ancak, bu isyan ve ihtilâller, düşmanlara karşı değil, düşmanlara karşı ulusal ayaklanmaya baş koyan Mustafa Kemal’e ve O’na inananlara karşı idi. Özbenlik bilincinden yoksun, inançsız, ülküsüz bir takım kişilerin, satılmış vicdanlıların kara ve kızıl tırnakları altında patlayan çıbanlardan akıttıkları kan ve irinle düşmanlar besleniyor, daha da güçleniyordu7.

İstanbul’da ise bir takım gazeteler, işgalci güçlere şirin görünebilmek için yapmadıklarını bırakmıyor, kendilerine yeni efendiler arıyorlardı. İşgalden bir hafta sonra Sait Molla, “Venizelos’un saf halka kötü tanıtıldığını” düşünürken8 Ali Kemal ise, kurtuluşu “itilâf sayesinde”görmekteydi9.

İşgal devletlerinin merhametine sığınan teslimiyet içindeki İmparatorluk yönetiminin çaresizliği, bir yandan ulusal duygu ve gururdan yoksun karışık yapıdaki kişileri düşmanla işbirliğine sürüklerken, diğer tarafta Anadolu’da bambaşka bir görüntü vardır ve amaca doğru hızla yol alınmaktadır. Amaç, “ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmaktır^8.

Ülkenin ve ulusun yokluk çizgisi üzerinde sallanıp durduğu o dönemde ülküsüz ve inançsızların başında gelenlerden Refik Halit 16 Kasım 1919’da şöyle yazıyordu:

“Bu sırada moda, zeybek oyunu. Aydın dağlarında oynanıyor. Mamafih Çerkeş oyunları da revaçta... Ben böyle tabancalı, palalı oyunlardan hiç haz etmem, ama men etmeğe gücüm yetmez, kolum ermez, ürkek ürkek seyrederim.

Siyasi oyunların en basiti, milli oyunlardır. Basit ama ilk günleri, bir ‘Peyam’ başyazarı ile benden başka o oyunlara kanmayan, o oyunlara gelmeyen kalmamıştı”11

Ali Kemal ise, Peyam’da yazdığı yazılarında kurtuluşun silahla değil siyaset yoluyla olacağına inanmakta, bu yüzden İttihat ve Terakki (I.T.)’nin devamı saydığı, silahlı mücadeleyi hiçbir zaman gündeminden çıkarmayan ve düzenli bir ordu kurma konusunda da sürekli örgütlendiğini düşündüğü Kuvayı Milliye hareketi ile de sürekli uğraşmaktaydı12. .           i

7      Ali Kemal Meram, “Yüzellilikler Olayı”, Yeni Gazete, 17 Ağustos 1970.

8      Yeni İstanbul, 18 Kasım 1918.

9      Sabah, 18 Kasım 1918.

10     Mustafa Kemal, a.g.e., c.1, s. 19.

11     Ali Kemal Meram, a.g.m., 18 Ağustos 1970.

12    Peyam-ı Sabah, 8 Nisan 1337 (1921).

Öte yandan İstanbul’da kurulan “Ingiliz Muhipler Cemiyeti”nin organize ettiği ekipler kapı kapı dolaşarak Ingiliz mandası altına girmek için imza topluyorlardı. Bu eylemin en acı yanı, devletin çeşitli organlarında, hem de en başda oturanların yardımıyla sürdürülmekte oluşuydu. Bu ekipte kimler yoktu ki; eski İç İşleri Bakanı Memduh Paşa, Şehremini Cemil Paşa, Damat Ahmet Zülküfül Paşa, Temyiz Mahkemesi Başkanı Ali Rüşdü, Ziraat ve Ticaret Bakanı Kamil Paşazade Abdullah, eski Şurayı Devlet(Danıştay) Başkanı Sait Molla... cemiyetin ve bu eylemlerin içindeydiler.

İngiliz Muhipleri cemiyeti üyelerine açık kırmızı renkte kimlik kartları verilmişti. Bu kimlik kartlarının sağ yanında Türk sol yanında İngiliz bayrağının resimleri bulunuyordu^.

Kimlik kartlarındaki mührün üstündeki imza ise Sait Molla’nındı. Türk halkının İngiliz mandası altına girmesi için kapı kapı dolaşanlar elli bin imza toplamakta güçlük çekmediler. Bütün eylemleri başta Sait Molla olmak üzere, İngiliz Papazı Frew yürütüyordu. Papaz Frew, Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı, karısı Mediha Sultan’ı ve oğullarından Sami ile Hürriyet ve İtilâf Fırkası (H.İ.F.) Başkanı Albay Sadık’ı da elde etmişti^.

Refi Cevad (Ulunay)’ın Alemdar gazetesi de bu ve benzeri konulardaki eylemlerin başta gelen yayın organlarından biriydi. Cevad, mandacılık konusunda yazmış olduğu makalelerinde İngiltere’yi övmekte, kayıtsız şartsız İngiliz mandacılığını savunmaktaydı. “İngiltere ve Biz”başlıklı makalesinde;

“...Onlarla pek dost olduğumuz için limanımızdaki gemilerini dostâne bir şekilde selamlarız. Siyasette başarılı oldukları gibi, düşmanlan bile siyasetteki başarılarına hayrandır. Halbuki onların askerleri pürsıhhat içindeyken bizim askerimiz çamurlu ekmeği bile zor görüyordu. Hal böyle iken, paşalar ziyafetten ziyafete koşuyorlardı...Keşke İngiltere ile aynı safta olsaydık...İngiltere’nin siyasetine girmek gerekir. Bizim için yol, İngiltere’nin açacağı yoldur”

demektedir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı gün “...hasta olan vücudumuzu iyileştirecek olan doktor, Anglo-Sakson ırkıdır, İngilteredir.”

13     Ali Kemal Meram, a.g.m. ,19 Ağustos 1970.

14     y.a.g.m., 19 Ağustos 1970.

15     Metin Ayışığı, Refi Cevad Ulunay’ın Milli Mücadele Devri Makaleleri, Balıkesir, 1994, s.31-32; Alemdar, “İngiltere ve Biz”, 19 Kanun-u Evvel (K.E.). 1918; “Siyasette Hangi Yol”, 6 Kanun-u Sani (K.S.) 1919.

yorumunu yapan Refi Cevad 30 Eylül 1919 tarihli makalesinde ise “...Türk’ü aç bıraktık, Kürtü aç bıraktık, Arnavut’u vurduk, Ermeni’yi soyduk, Rum’u soyduk...Biz de İstiklâl fikrine şiddetle bağlıyız. İstiklâlimizi temin edebilmek için de kuvvetli bir devlet müzaheretine muhtacız. O devlet ki İngiltire’dir ve Ingiltere olması lazım gelir. Bizi elimizden tutmalı, layık bir kuvvet halinde bizi muhafaza eylemeli. Bu ‘istiklâl isteriz’ feryadı, hiç ama hiç bir zaman hüsnü niyetle dermeyan edilen bir fikir değildir. İstiklâl isterizden maksat, devletin askerini Enver gibi bir deliye, idaresini Talât gibi bir tulumbacıya, hâzinesini de Cavit gibi bir sonradan görmeye teslim eylemektir. Buna ise, artık bu milletin gücü, kuvveti kalmamıştır.”16 diyen Refi Cevad bir başka makalesinde ise Milli Mücadeleye ‘Hayır’ diyerek kendince nedenlerini açıklamaktadır 17.

İhanet yarışının at başı sürdürüldüğü bu sırada, Anadolu’nun bağrından, Mustafa Kemel’in vicdanına eşit bir ses duyulmakta ve Kastamonu’da yayınlanan Açık Söz gazetesi Türk Ulusuna şöyle seslenmektedir.

“...Şimdi İstanbul, nazarımızda bir zavallı da değildir. Bu gün bütün Türk ve İslâm ülkeleri nazarında İstanbul, bir mücrim, bir günahkârdır. Bu gün bütün Anadolu nazarında İstanbul vazifesini suistimal etmiş bir mücrim ve milyonlarca İslâmın ve Türkün hakkını çiğnemiş bir günahkârdır.

Yazıklar olsun İstanbul’un bu haline.

Ey Anadolu vilayetleri, şehirleri, köyleri, hepimiz bu maksat uğrunda, memleketi kurtarmak uğrunda birleşmeliyiz. İstanbul’u doğru yola getirmeli ve İstanbul’daki bütün fırka gürültülerine nihayet verdirerek milleti ittihat ve intibaha davet etmeliyiz...

Uyan Ey Anadolu ahalisi. Uyan! Uyan!

Uyku devresi çoktan geçmiştir...

Uyan Türk oğlu!., vatanını kurtar, milletini kurtar, dinini kurtar ve sen de kurtul.

Uyan, en mukaddes Anadolu!”18

Yüzyıllarca kendi kaderleriyle başbaşa, bilimin ve uygarlığın ışığından, yurdunun nimetlerinden ve insanca yaşama düzeyinden yoksun bırakılan Anadolu, şimdi bir yanıyla şeriatı kalkan yapanların, öte yandan düşmanla işbirliği edenlerin cirit oynadığı bir geniş alandı sanki.

16     Alemdar, 30 Eylül 1919.

17     Alemdar, 27 Ağustos 1919.

18     Açık Söz, “İstanbul Bir Mücrim, Bir Günahkârdır”, 19 Temmuz 1919.

Bu oyundan yine en çok yararlanan Yunanlılar oluyor, sönmedik ocağı kalmayan Türk köylerinde, Türkler kesilip doğranıyordu^.

Ne var ki, yurdun dört bir yanının düşmanlar arasında bölüşülmesi, büyük kentlerden köylere kadar oluk oluk Türk kanının akıtılması işbirlikçilerle nemelazımcı çevreleri ilgilendirmiyordu. Onlar için tek bir sorun vardı. Ya Amerika’nın ya da Ingiltere ‘nin boyunduruğuna vurulmak ve bu sonucun alınmasına karşı çıkacak, Mustafa Kemal’in önderliğinde girişilen, Ulusal Mücadeleyi her ne suretle olursa olsun baltalamak.

İhanet ve işbirliği yurdun her tarafını sarmakta gecikmedi. Gizli ve açık bir sürü cemiyet ve fırka bu arada kuruldu. Ingiliz Muhipler Cemiyeti, Askeri Nigehban Cemiyeti, Tealiî Islâm Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti, Hürriyet ve İtilâf Cemiyeti Fırkası hep bu türden cemiyet ve fırkalardı20.

Bu çözülüş ve parçalanmışlık karşısında bile, hala umudunu ve amacını yitirmeyen Mustafa Kemal, bu yıkılmışlığın içinden yepyeni ve egemen bir devlet, bağımsız, özgür ve mutlu bir ulus yaratabileceğine inanıyor, bu ulusal inancın verdiği güçle koşuyordu.

Bir dönemin Danıştay başkanlığını yapan Sait Molla’nın, Atatürk’ün “Nutuk” adlı büyük eserine giren mektupları, Ulusal Mücadelenin önemli bir yanını açığa vurmak için yeterlidir.

Ingiliz ajanı Papaz Frew’e yazılan bu mektupların ilki aynen şöyledir:

“Aziz Dostum,

Verilen iki bin lirayı Adapazarı’nda Hikmet Bey’e gönderdim. Oradaki işlerimiz pek yolunda gidiyor. Bir kaç gün sonra faydalı neticeler elde edeceğiz. Şimdi aldığım malumatı, şu tezkeremle size müjdelemeye koştum. Yarın sabah, bizzat gelip tafsilat vereceğim. Anadolu’daki adamımız Kuvayı Milliyle taraftarlarının Fransa’ya fevkalade meyil gösterdiklerini bildiriyor. Ayrıca general Despere’nin Sivas’a gönderdiği zabitlerin, Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek İngiltere Hükümeti aleyhinde bazı kararlar aldıklarını Ankara’daki adamamız (N.B.D. 285/3) özel bir ulak ile gönderdiği mektupla bildiriyor. (D.B.K. 91/3) her ne kadar bizim İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne değil ama bu zatın Fransızlar lehine casusluk ettiğini tahmin ediyorum. Bu zatın, ayrıca sizin bu cemiyete reislik ettiğinizi etrafa söylemekten çekinmediği kanaatindeyim.

Dün sabah Adil Bey’le birlikte Damat Ferit Paşa hazretlerine gittim. Kendilerine,

19     Ali Kemal Meram, a.g.m., 20 Ağustos 1970.

20     y.a.g.m., 21 Ağustos 1970.

sizin (Frew’un) ‘biraz daha sabır ve soğukkanlılıkla beklemeleri’ tavsiyesinde bulunduğunuzu bildirdim. Paşa hazretleri size teşekkür ettiler. Ve Kuvayı Milliye’nin Anadolu’da tamamen kök saldığını ve mukabil bir hareket neticesi olarak, mel’un reisleri tepelenmedikçe, kendilerinin iktidara gelemeyaceğini söyledi. Kuvayı Milliye’nin dağıtılması için, büyük Ingiltere nezdinde acele teşebbüslere geçilerek, müşterek bir notanın BabIâli’ye verilmesini ve çetelerimizin Adapazarı ve Karacabey ve Şile’de Rumlara karşı tecavüzler ileri sürülerek Kuvayı Milliye’nin asayişi bozduğunun iddia edilmesini, İngiliz basınında da Kuvayı Milliye aleyhinde neşriyat yapmasını rica ediyor...”21

Sait Molla, Papaz Frew’e benzer düşüncelerle dolu toplam on mektup göndermiştir.

İşbirlikçilerin ihanet yarışı bu türde hızla sürüp giderken, Doğu’da, şeriat adına yeni bir oyun oynanıyordu.

Bayburt’a bağlı Hart Köyü’nde Şeyh Eşref adlı bir adam artaya çıkarak, kendini “ahir-i zaman peygamberi” ilân ediyor, bu kadarla da kalmayarak çevre köyler halkına beyannameler yayınlıyor ve “Allah beklenen mehdiyi gönderdi, artık din ve şeriat üzerine idare olunacağız" diyordu.

Olay Mustafa Kemal’e duyuruldu. 1 Ocak 1920 günü Hart dolayları üzerine yürüyen kuvvetler, iç düşmanların patlattığı bu yeni çıbanın kökünü kurutmakta gecikmedi.

Ne var ki, vatanın ve milletin geleceğini kundaklayanlar kadar, bir ulusal kurtuluşun gerçekleşmesi için, canlarını hiçe sayıp, akıllara durgunluk verecek kahramanlıklardan çekinmeyenler de vardı. Gelibolu’nun Akbaş Cephaneliğindeki bir olay, bu konuda unutulmayacak örneklerden biri olarak Ulusal Mücadele tarihine geçti. 26/27 Şubat 1920 gecesi Köprülü Hamdi adındaki bir vatansever, peşine taktığı bir kaç kişi ile Akbaş cephaneliğine baskın yapıyor, cephaneliği bekleyen Fransız kıtasıyla kısa süren bir çatışmadan sonra, cephanelikte bulunan sekiz bin Rus tüfeğiyle kırk makineli tüfeği ve yirmibin sandık cephaneyi önce Lapseki’ye ve daha sonra da Anadolu içine ulaştırıyordu^.

Ancak, bu arada boş durmayan işbirlikçilerin istekleri gerçekleşiyor ve Sait Molla’nın Frew’e yaptığı teklifler meyvelerine vermeye başlıyordu. İngilizlerle işbirliği yapmış bir saray ve elde edilmiş bir takım cehalet çevreleri, ulusal kurtuluş mücadelesine karşı birbiri ardına başkaldırıyordu.

*1 Mustafa Kemal, a.g.e., c. 2, s.393.

22     Ali Kemal Meram, a.g.m., 23 Ağustos 1970.

Hendek, Bolu, Düzce yörelerinde patlayan isyanlar, Nallıhan, Beypazarı ve Ayaş’a kadar uzanmıştı23.

Bununla birlikte, kurtuluş için mücadele veren Kuvayı Milliye’ye karşı Osmanlı sarayı Ingiliz desteğiyle 18 Nisan 1920’de Kuvayı Inzibâtiye adıyla silahlı bir birlik oluşturuyordu. Hükümetçe çıkarılan kararnamede özetle

“Devlet kanunlarını tatbik eyleyen hükümet memurlarını zor kullanarak icrai memuriyetine mani olan ve Kuvayı Milliye namını taşıyan erbabı şekaveti tenkil için Kuvayı Inzibâtiye kurulmuştur. Kuvayı Inzibâtiye, devletin zabıta kuvvetlerinin yardımcısı olacaktır. Aynı zamanda devletin silahlı kuvvetidir...”

deniliyor ve burada görev alan erlere otuz lira, teğmenlere atmış liradan başlamak üzere alay komutanlarına yüz elli lira verileceği vaadediliyordu. Aynı kararnameyle bir miylon ikiyüzelli bin lira ödenek ayrılan Kuvayı İnzibâtiye’nin komutanlığına, ordu komutanı yetkisi ile ve maaşına beş yüz lira ek ödenek verilerek Süleyman Şefik Paşa atanıyordu2^.

İngilizlerle işbirliği yapmakta ve ulusal direnişe karşı çıkmakta hiç bir sakınca görmeyen Osmanlı Devleti’nin bu çabaları ve el altından yaptığı kışkırtmaları ile iç isyanlar Anadolu’yu sarmaya başlamıştı. Düzce’de, Yozgat’ta, Zile’de, Konya’da çıkan bu ayaklanmalar Anzavur gibi, Çapanoğulları gibi hainlerce düzenleniyor ve Ankara’da yeni Türk Devleti’nin temeli olarak kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.)’ni tanımıyordu 23.

Güçlü bir gelişim gösteren isyanlar elverişli bir ortam bulmuştu. Diğer taraftan, Sivas Kongresi’nde alınan kararların uygulanması sonucu, özellikle Batı ve Orta Anadolu idari teşkilat kademelerinin İstanbul Hükümeti ile ilişkilerini keserek, peyderpey Heyet-i Temsiliye’ye katılmaları İstanbul Hükmetini zora sokuyordu. Bu durumdan kurtulmak çarelerine arayan İstanbul Hükümeti cahil halkı ayaklanma ve Kuvayı Milliye’ye karşı koydurma çabalarına başvurmuştu. Bu çalışmalar ulusal kuvvetleri çok yormuş ve bazıları, ancak büyük fedakârlıklar sonunda bastırılabilmiştir ki bunlardan biri de Zile’de çıkan isyandır23.

23      1919-1921 yılı içinde çıkan ayaklanmaların ayrıntıları için bkz. Türk İstiklal Harbi-İç Ayaklanmalar (1919-1921), c.4, Ankara: Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları, Seri no:1,1964.

24      Türk İstiklal Harbi-İç Ayaklanmalar, c.4, s. 66.

25      y.a.g.e., c.4, s. 90-135.

26      Türk İstiklal Harbi-İç Ayaklanmalar, c.4, s. 111.

Daha, önceki ayaklanmaların etkileri geçmeden, evvelce Konya valisi bulunan ve İstanbul’daki Ingiliz ajanlarının aracılığını yapan Cemal Bey’in bölgede ektiği tohumlar 1920 yılı Ekim ayında tekrar filizlenmiş, padişaha bağlılık, dini inançları kişisel çıkarlarına alet edenlerin kışkırtıcı çalışmaları bu isyanın da başlıca sebepleri olmuştur^?. Ingiltere’den, Amerika’dan ve dolayısıyle saraydan yana olan ihanet çevreleri ve özellikle ulusal mücadeleye karşı direnen kalemlerin boy verdiği basın, tüm umutlarını bu isyanlara bağlamıştır ki bunların en başında Ali Kemal’in ‘Peyamı Sabah’ gazetesi ile Refi Cevad’ın ‘Alemdar11 vardır.

İsyancılar, Kayseri’yi ele geçirmek ve Niğde üzerinden Konya’ya inerek saldırılarını başarıya ulaştırmak isterken, İngiltere ve Yunanistan Türk ülkesinin ve ulusunun temelden çökertilmesi ve yok edilmesini, bu isyanın başarıya ulaşmasına bağlıyordu. Bu nedenledir ki Ankara, durumu önemle izliyor ve isyanı bastırmak için gücünün üstünde bir çaba harcamakta yarar görüyordu. 23 Haziran’da başlayan çatışmalar isyancıların büyük kayıpları ile sonuçlandıysa da iç çatışmayı fırsat bilen Yunanlılar ileri harekâta geçerek pek çok Anadolu şehrini işgalleri altına aldılar^8.

Yunanlıların girdikleri yerlerde halka büyük eziyetler yapmasından Kuvayı Milliye’yi sorumlu tutan Ali Kemal,

“...Gerçekte zavallı Türkler boş yere eziliyor gidiyorlar., zaten bu nisbetsiz boğuşmaya zorbaların tazyikiyle girişiyorlar. O zorbalar ki eminiz masumları ezdirir, kırdırır, ama on

kendileri hiç bir tehlikeye uğramazlar”^0

derken, Yunan işgalini izleyen günlerde, B.M.M’ndeki celsede Mustafa Kemal ise geleceğe olan inancını şu sözlerle dile getiriyordu:

“...Yüksek heyetinizin kararlaştıracağı tedbirlerle, T.B.M.M. ordusunun düşmanı her ne olursa olsun, kutsal topraklarımızdan çıkarıp atacağına olan inancımızın sarsılmasına imkân yoktur. Yalnız Yunan ordusu değil, yalnız şimdiki haliyle Yunan ordusunu değil, bunun üç beş misli kuvvetlerle dahi karşılaşsak, T.B.M.M., vatanın istiklâlini ve milletin varlığını icap ederse memleketin son kaya parçası üzerinde hem de muvaffakiyetle müdafaa etmeyi bilecektir. Halen müteessir olsak bile, âtiden asla endişemiz yoktur”30.

Mustafa Kemal gelecek konusundaki sarsılmaz inancını dile getirirken

27      y.a.g.e., c.4, s. 118-119.

28      Kemal Özer, Türk Kurtuluş Savaşında Gönen , Balıkesir: Türk Dili Matbaası,1964, s.20.

29      Peyam-ı Sabah, 27 Haziran 1336 (1920).

30      Ali Kemal Meram, a.g.m., 24 Ağustos 1970.

10

“Düvel-i Muazzama”da boş durmuyor, çok önceleri hazırladıkları paylaşım tasarısını “Sevr Projesi” olarak masaya yatırıyor ve Paris’te Türk temsilcisi olarak görev yapan Dahiliye Vekili Reşit Bey 20 Temmuz 1920’de hükümete çektiği telde “İtilaf Devletleri temsilcileri, Osmanlı Devleti’nin barış andlaşmasını imzadan kaçınması halinde, İstanbul’un Yunan askerleri tarafından işgal edilmesini kararlaştırdığını” bildiriyordu31. Nitekim bu tehdidin savurulduğu günlerde, Osmanlı Devleti’ni imzaya zorlamak amacıyla, Yunanlılar da saldırıya geçiyor ve 25 Temmuz’da Edirne’yi işgal ediyordu32.

Bu baskılar karşısında telaşa düşen hükümet, projeyi alelacele görüşüp kabul etmiş, ardından Padişah Vahdettin ile birlikte ayandan ve ileri gelen devlet adamlarından kırküç kişinin katıldığı Saltanat Şûrası’nı toplayarak projeyi onaylamıştır33.

Daha Sevr görüşmeleri sürerken, bu görüşmelerden olumlu bir sonuç alınacağını zanneden Refi Cevad, 7 temmuz 1920 günlü makalesinde Ulusal kuvvetlere çatarak;

“Kuvayı Milliyeciler, paşalar, beyler artık anlasınlar, iki de birde milletin mukadderatına burunlarını sokmasınlar. Kuvayı Milliyeciler düşünmüyorlar mı ki İstanbul Hükümeti’nin meşruiyeti Düvel-i İttilâfiye ve bilhassa (İngiltere Devleti’nin eser-i himâyesidir... Kuvayı Milliye’nin vatanî hislerle hareket etmediği ortaya çıkmıştır. Kuvayı Milliye böyle yapmasaydı, Yunanlılar üzerimize gelmeyecekti...”

diyecek, 9 Temmuzda ise;

“Kuvayı Milliye’nin Devlet-i Aliye’yi zor duruma düşürmek için yaptıkları ortadadır. Anadolu bunlara gereken dersi vermelidir. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti bütün topraklarını kaybederek, şark meselesi büsbütün yeni bir safhaya giriyor. Şimdiye kadar hiç bir devlet bu kadar ağır fedakârlıklar karşısında kalmamıştır. Türkiye ve Türkler ortadan kaldırılamaz. Mustafa Kemal tarihte bir isim bırakacaktır ama, câni bir isim bırakacaktır.”

diyerek, anlaşmanın ülkeyi parçalayıp yok etmek için hazırlanmış olduğunun bilincinde olmadığını kanıtlayacaktır3^.

Ali Kemal ise bu taslaktan ürkmüş görünse de, 25 Temmuz 1336 (1920)

31      Osman Özsoy, a.g.e.,s. 190.

32      Türk İstiklal Harbi, c.2, k.2, Ankara: G.K.B.H.T.D.B.Y., Seri no:1,1965, s.281.

33      y.a.g.e., c.2, k.2, s. 182.

34     Metin Ayışığı, a.g.e.,s. 47-48.

11

tarihli ve “İki Yoldan Biri” başlıklı makalesinde, Osmanlı Devleti’nin ya taslağı kabul edip bir devlet olarak varlığını devam ettireceğini, ya da reddedip büsbütün düşman çizmesine terkedileceğini söylemektedir55. 10 Ağustos 1920 günlü makalesinde ise, anlaşmanın imzasının neden geciktiğini sorar. İki gün sonra da anlaşmayı imzaya giden Rıza Tevfik ve heyetinin neden terslendiğine bir türlü anlam veremediğini ifade eder55.

T.B.M.M. Sevr Antlaşmasının imzalanmasının ardından 19 Ağustos 1920’de aldığı kararla Saltanat Şûrası’nda anlaşmanın imza edilmesine karar ve oy verenlerle, anlaşmayı imzalayanları vatan haini ilân eder57.

Bu arada Anadolu’nun batısında daha büyük bir başkaldırı hareketi olacaktır. Bu hareket, Ulusal mücadeleye birtakım ayaklanmaları bastırması ile büyük emekler veren, ancak düzenli ordu kurulması çalışmalarına karşı çıkarak, hiç bir emri dinlemeden kendisini “Umum Kuvayı Seyyare ve Kütahya Bölgesi Komutanı” olarak adlandıran55 Çerkeş Ethem ve kardeşlerinin ulusalcılıktan hainliğe yönelen başkaldırı hareketidir. Mustafa Kemal’in tüm çabalarına rağmen yola gelmeyen, zaman kazanmak için türlü yollar deneyen Ethem ve kardeşleri5® cephelerde bulunan komutanları beğenmeyerek, onların emirlerine uymuyor ve hükümeti tanımayan bir tutum içine giriyordu. Ethem, topladığı çeteleri ile Demirci Efe’yi kendi yanına çekmeye çalışırken kardeşi Reşit Bey, mecliste düşüncelerini açıklıyor ve onları kışkırtmaya çalışıyordu40.

6 Ocak 1921’de Yunan kuvvetleri Bursa cephesinde harekete geçtiği zaman, Çerkeş Ethem de saldırıya geçiyordu. Ama bu kez, ulusal kuvvetlerin yanında değil, karşısındaydı.

8 Ocak’ta Mustafa Kemal Paşa, B.M.M’nde savaş durumunu açıklarken “Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler” diye kendilerinden bahsedince bir milletvekili “Paşa Hazretleri, artık bey demeyiniz. Hain deyiniz” ihtarında bulunmuş, aynı oturumda Reşit’in milletvekilliği de kaldırılmıştır41.

35      Osman Özsoy, a.g.e. ,s. 192.

36      y.a.g.e.,s. 193.

37      T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:1, c.2, s.299.

38      Mustafa Kemal, a.g.e., c.2, s. 687.

39      y.a.g.e., c.2, s. 713.

40      Mustafa Kemal, a.g.e., c.2, s. 717.

41      y.a.g.e., c.2, s. 735.

12

Ethem kuvvetlerine gelince onlar, Birinci İnönü Savaşı süresince şiddetli saldırılarda bulunarak, ulusal direnişi kırmaya çalışmış ancak, başarıya ulaşamayarak dağıtılmıştır. Bu kuvvetlerin büyük kısmı Türk ordusuna teslim olurken bir kısmı da Yunanlılara katılmıştır. Yunanlılara sığınanlar yirmi beş subay ve yedi yüz erden oluşur ki bunların içinde Ethem ve kardeşleri de vardı r4^

Ethem kuvvetlerinin çözülüşü ve Yunanlıların geri çekilmesi ile İngilizler, Anadolu’daki direniş karşısında Yunanlıların sürekli bir başarı sağlayamayacağını anlamış, Londra’da toplanan konferansla, Osmanh împaratoluğu’nun sonu demek olan Sevr Antlaşmasını biraz değiştirerek İstanbul Hükümeti ile Anadolu’daki direnişçilere kabul ettirebilme çareleri aramaya başlamıştır.

Anadolu’da ise, yeni yılın ilk günlerinde, 20 Ocak 1921’de, yeni bir anayasa, Teşkilat-ı Esâsiye Kanununu kabul edilerek43 yeni Türk Devleti’nin doğuşunda bir adım daha atılmıştır. Bundan sonrası genç Türk Devleti için büyük özveri ve sonuçta büyük başarılarla doludur.

İkinci İnönü savaşı ile kazanılan büyük zafer Ingiltere’yi yeni bir politik aldatmacaya sürükleyerek İstanbul gazetelerinde “Büyük Biritanya Hükümeti’nin bitaraflığı” konusunda bildiriler yayınlatmasına neden olmuştur44. Sakarya Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ise, Ingiltere ile Fransa’yı birbirine düşürerek, Fransızların Ankara Hükümeti ile uzlaşmasını ve bir anlamda savaştan çekilmesini sağlamıştır. Yapılan Ankara Anlaşması ile Türkiye, Doğu Cephesinden sonra Güney Cephesinden de kurtularak, hemen hemen bütün kuvvetlerini, Yunan ordusuna karşı Batı Cephesinde toplayabilmiştir45. Yunan ordusunun Türk ordusu karşısında uğradığı ağır hezimet üzerine, Anlaşma Devletleri temsilcileri 22-26 Mart tarihleri arasında Paris’te biraraya gelerek İstanbul, Ankara ve Yunan Hükümetlerine uzlaşma sağlamak yolunda birer nota göndermiş, T.B.M.M. Hükümeti tarafından notaya verilen cevaptaki, uzlaşmanın sağlanmasının ardından Anadolu’nun dört ay içinde boşaltılması isteği kabul edilmediğinden mütareke yapılamamıştır45.

42      Sefahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c.4, İstanbul, 1991, s. 19.

43      İlhami Soysal, 150'likler Kimdiler, Ne Yaptılar, Ne Oldular?, İstanbul 1988, s. 39.

44      İzzet Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücade, Ankara: TTKY, 1989, s. 174.

45      y.a.g.e., s. 221.

46      Ali Fuat Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara: TDTEY, 1952, s. 146-148.

13

Türk ordusu Sakarya Savaşı’ndan sonra, 1922 kışı ve ilkbaharını Yunanlıları Anadolu’dan atmak için gerekli olan her türlü silah ve malzemenin sağlanması ile geçirmiş ve bu yolda yoğun bir hazırlık yapmıştır. Anadolu’da olup biteni İstanbul’dan seyretmekte olan Ali Kemal ise kalemiyle kan kusmaya devam etmektedir. 3 Mayıs 1922’de yazdığı “Hakikat, Hayal” başlıklı makalesinde;

“İşte Kuvayı Milliye ki, İttihat ve Terakki’nin her noktai nazardan hakiki bir istihalesidir. Vakta ki, İttihat ve Terakki Anadolu ve Anakara’da, Kuvayı Milliye kisvesiyle yeniden ba’sü ba’del mevte mazhar oldu"

demiştir. 5 Mayıs 1922’de yazdığı “Niçin” başlıklı yazısında “Dün, evvelki günden fena idi. Bugün dünden fenadır. Yarın ise korkulur ki, mazallah” diyen Kemal, 11 Mayıs’ta yazdığı “Anadolu’nun Destanı” adlı makalesinde ise;

“Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Böyle bir vazifeyi Ankara ifa edemez. Ancak azimkâr, faal bir Babıâli ifa eyler. Ankara harp etmesini ne dereceye kadar bildi. Zavallı Anadolu halkını ne hale soktu. O derdi şimdi açmak istemeyiz. Fakat en keskin taraftarları, hatta prestişkârı da teslim ederler ki, şeriat-ı hazıra ile akd-ı sulh ederek Ankara Hükümeti’ne müyesser olamaz.

Uzaktan davulun sesi hoş gelir. Bu hükümetin fazl-ı kemaline ancak muhitimiz, ancak o da kısmen kânîdir. Yoksa Anadolu’da ahalinin yüzde doksanı bu kanaate muhaliftir”^

diyerek zehir saçmaya devam etmiştir.

T.B.M.M. Hükümeti ve ordusu ise amaca doğru hızla yaklaşmakta ve Yunan’a son darbeyi vurma planı yapmaktadır. Nihayet, 6 Ağustos 1922’de Batı Cephesi komutanı ordularına gizli olarak saldırıya hazırlık emrini verir 48 ve 26-27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde yirmi-otuz kilometre uzunluğundaki düşman cepheleri düşürülür. 31 Ağustos 1922 günü ise Türk ordusu, ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yürürken, bir başka kuvvet de düşmanın Eskişehir ve kuzeyindeki kuvvetlerini yenmek üzere ilerlemiştir. Bu başarıyı, Anlaşma Devletlerinin, savaşın durdurulması, konferans ve barış önerisi getiren 27 Eylül tarihli notası takip etmiş ve bir hafta süren tartışmalı görüşmelerden sonra “Mudanya Ateşkes Anlaşması" imzalanmıştır 49.

47      Osman Özsoy, a.g.e.,s. 244.

48      Mustafa Kemal, a.g.e., c.2, s. 897.

49      y.a.g.e., c.2, s. 900 vd.

14

Genel barışa giden yolda büyük bir adım olan bu bırakışma, T.B.M.M. Hükümetinin ve ordusunun başarısını perçinlemiş ve gücünü artırmıştır. Ulusal Mücadelenin önderi ve kadrosu siyasi alandaki bu başarısını köklü devrimlerle taçlandırmış, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile yok olan bir devletin başındaki kurumu, yani padişahlığı kaldırmayı da bu güçten almıştır. Böylece “İki buçuk yılı aşan bir zamandan beri eylemli olarak erkini yürüten ulusal egemenlik berkitilmiştir”50. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, askeri alandaki büyük başarısını Lozan’da siyasi bir zaferle sonuçlandırmak için hazırlıklar yaptığı bir sırada, sadece isimden ibaret kalmış olan Osmanlı Devleti’nin son padişahı Vahdettin 17 Kasım 1922’de, beraberinde kendisi gibi adamlarla ülkeden kaçmıştır^^.

1923 yılı Temmuz ayına gelindiğinde, Lozan’da şiddetli siyasi manevralar denenmekte ve Türk Delegeler Kurulu’nun Başkanı sıfatı ile İsmet Paşa bu manevralardan ustalıkla sıyrılmaya ve karşı manevralarla cevap vermeye çalışmaktadır. Nihayet, 24 Temmuz’da Türk siyaset adamlarının ve Türk Ulusunun haklı davası büyük bir zaferle sonuçlanmış ve Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Mustafa Kemal Paşa aynı gün İsmet Paşa’ya çektiği telde;

“Ulusun ve Hükümetin yüce kişiliğinize vermiş olduğu yeni görevi başarı ile sonuçlandırdınız. Ülkeye yararlı sıra sıra işlerle örtülü olan ömrünüzü bu kez de tarihsel bir başarıyla taçlandırdınız. Uzun savaşmalardan sonra yurdumuzun barışa ve bağımsızlığa kavuştuğu bu günde parlak başarılarınız dolayısıyle sizi, sayın arkadaşlarımız Rıza Nur ve Haşan Bey’leri ve çalışmalarınızda size yardımcı olan bütün Delegeler Kurulu üyelerini teşekkürle kutlarım”52

diyerek, durumdan duyduğu memnuniyetini dile getirmiştir.

Ulusal Mücadele büyük bir zaferle sona ermiştir. Ne var ki, düşmanlarca satın alınan, onlarla işbirliği yapan, iç isyanların çıkmasında büyük çabalar sadeden, Kuvayı Milliye’nin gücünü, kurdukları karşıt bir güçle kırmak isteyen ve tüm bu hareketlere kalemleri ile destek veren ve onları kışkırtan vatan hainleri unutulmayacaktır, unutulmamıştır. Eylemlerini tutum ve davranışlarıyla, yazı ve sözleriyle ortaya koyan bu adamlar gerçekte ne yüzelli kişi ne de bin yüzelli kişidir. Bütün bunlar bağımsızlık ve egemenlik sağlandıktan sonra yine bu ülkede, bu toplum içinde mi bırakılacaktır? Bu büyük sorun önce Mustafa Kemal’i, daha sonra da ona inananları düşündürecektir.

50      Mustafa Kemal, a.g.e., c.2, s. 911.

51      y.a.g.e., c.2, s. 923.

52      Mustafa Kemal, a.g.e., c.2, s. 1052.

Birinci Bölüm

YÜZELULIKLERİN SAPTANMASI

1.            Listenin Hazırlanmasından Önce Ülkeyi Terkedenler

Milli Mücadele büyük zaferle sona ermiştir. 1922 yılının 30. Ekim günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde başlayan hararetli bir müzakere sonucunda, Saltanatın kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu haber İstanbul’a gelir gelmez Osmanlı Devleti’nin son hükümdarı Vahdettin’in bayrağı altında toplanarak, Anadolu’da meydana gelen İstiklâl mücadelesine düşmanca tavır alanlar büyük bir telaşa düşmüşler, “şurada burada toplanarak ne yapacaklarına dair müzakerelere” girişmişlerdir. Ancak, küçük toplantılarında ne yapacaklarına karar veremeyen bu karşıt kütlenin en inatçı temsilcisi Ali Kemal Bey 5 Kasım Pazar günü, belli başlı muhalefet erkânının Beyoğlu’nda Tünel Caddesinde, Karlman Pasajı’nın üstünde oturduğu Zeki Paşa apartmanına davet ederek, genel bir toplantı düzenlemiştir. Bu toplantıda iki ayrı düşünce ortaya çıkmıştır. Bir kısmı İstanbul’da kalmak istemiş, diğerleri de yabancı memleketlere çekilmeyi tercih etmişlerdir^.

Üç saat kadar süren bu toplantıdan sonra Ali Kemal Bey Serkl Doryan Klübü’ne traş olmaya gider. Ancak burada, direnmesine olanak tanınmadan alınır ve bindirildiği bir motorla İstanbul’dan çıkarılıp, yargılanmak için Ankara’ya götürülmek üzere İzmit’e getirilir ve İzmit’te karargah kurmuş, Garp Cephesi Birinci Ordu Komutanı Sakallı Nureddin Paşa’nın karşısına çıkarılır. Ali Kemal’in sonu korkunçtur...^

Diğer karşıcıllar Ali Kemal Bey’in tutuklanma haberini sabaha karşı almışlardır. Büyük bir endişe ve telaşla birbirlerinin evlerini dolaşmaya, olaydan haberdar etmeye ve ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlardır. Bu düşünce dönemi uzun sürmemiş, üçer beşer gruplara ayrılarak, İngiliz elçiliğine sığınmaya karar vermişleridir.

6 Kasım’da, çoğunluğu Vahdettin’e nazırlık, vükelâlık, âyan üyeliği yapanlardan bir grup elçiliğe iltica etmişlerdir. Bunları, orta halli ve avam tabakasına mensup diğer gruplar izlemiştir. Bu şekilde elçiliğe iltica edenlerin

53      Tan Gazetesi (T.G.), 31 Mayıs 1938.

54      Osman Özsoy, a.g.e., s.280; Soysal, 150'likler, s. 49.

16

sayısı sekseni bulmuş, Ingiliz Elçiliği, bunlardan önemli olanları ayırarak o gün hareket eden vapurla Mısır’a göndermiştir. Diğerlerini de -o tarihte Ingiliz askerlerinin işgali altında bulunan- Taşkışla’ya sevketmiştir. On gün kadar burada kalan bu grup daha sonra üçe ayrılmış bir kısmı Romanya’ya gitmiş, diğer iki kısmı da İngilizlerce sağlanan vapura binerek 17 Kasım günü İstanbul'dan hareket etmiştir55

Aydede Gazetesi sahip ve yazarı, Mütareke Dönemi Posta ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halit Bey’de, saklandığı yerden gizlice bir vapura binerek 9 Kasım da yurtdışına kaçmıştır.56 Refi Cevad ve Şeyhülislam Mustafa Efendi de Ali Kemal olayından sonra yurt dışına kaçanlar arasındadır57. Kasım’da ülkeden ayrılanları götüren vapur, yolcularından bir kısmını istekleri dahilinde Pire limanına çıkarmış, diğerlerini de İskenderiye limanına götürerek orada bırakmıştır.

Milli Mücadelenin hainlik sahasındaki baş kahramanı Damat Ferit ve daha sonra Yüzellilik listeye girecek olan Sait Molla ise bu tarihlerden çok önce yurt dışına çıkmışlardır. Damat Ferit son kez sadrazamlıktan istifa ettikten sonra, aleyhinde oluşmakta olan durum karşısında korkarak 22 Eylül’de Vahdettin’in tavsiyesiyle Avrupa’ya gitmiş, Nice’e yerleşmiştir. İstiklâl Mücadelesi büyük bir zaferle son bulup, insiyatif Minicilerin eline geçer geçmez, bir aralık gizlice İstanbul’a gelmiş, değerli eşyaları ile birlikte eşini de alarak tekrar Nice’e dönmüştür. Sait Molla ise, Mudanya Mütarekesi imzalanır imzalanmaz eşini, çocuklarını alarak sessizce Romanya’ya gitmiştir56.

Yandaşları ile birlikte Yunan’a sığınan Çerkeş Ethem ve kardeşleri ise Atina’ya gitmiş, ihanetleri derecesinde yardım görerek, Yunan hâzinesinden kendilerine maaş bağlanmıştır56.

İstanbul’da eş dost evlerinde saklananlardan Hakkari Mutasarrıfı Osman Nuri, Bolu Mutasarrıfı iken Kuvayı Milliye Hareketi’ni “bolşevik" hareketi olarak damgalamak iseteyen ilk kişi olarak apar topar Bulgaristan’a kaçmış, oradan da Suriye’ye geçmiştir. 7 Kasım’dan 13 Kasım’a kadar İngiltere’ye sığınanların

55      T.G., 31 Mayıs 1938.

56      Soysal, 150'likler, s. 54.

57      Alpay Kabacah, “Mütareke Istanbulunda İşbirlikçi Basın” Cumhuriyet Gazetesi, 14 Eylül 1995.

58      T.G., 31 Mayıs 1938.

59      Tarık Mümtaz Göztepe, Osmanoğullarının Son Padişahı Vahidedden Gurbet Cehenneminde, İstanbul: Sebil Yayınları, 1991, s. 44.

17

sayısı ise 14O’ı bulmuştur®0.

Bu tarihler arasında Romanya’ya gidenlerin sayısı fazla değildir. İçlerinde Hürriyet ve İtilaf Fırkası (H.I.F.) lideri Miralay Sadık Bey, Kiraz Hamdi Paşa, Gümülcineli İsmail Hakkı, eski Dahiliye Nazırlarında Mehmet Ali Bey,®^ Manavoğlu Nevres, Sakallı Sami, Adapazarlı Çerkeş Aslan gibi çeşitli sınıflara mensup, küçük bir zümreden ibarettir.

Asıl önemli grup, Mısır’a gidenlerdir. Bunlar da eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, âyan üyelerinden Hürriyet ve İtilâf Fırkası lideri KonyalI Zeynelâbidin, âyan üyelerinden Rıza Tevfik Bey, Bahriye Nazırlığı’nda ve Vahdettin’in başyaverliğende bulunmuş olan Avni Paşa, eski Bahriye Nazırı Hamdi Paşa, Topçu Feriği Refik Paşa, Kuvayı İnzibatiye Erkânı Harbiye Reisi Miralay Refik Bey, Hürriyet ve İtilâf Fırkası İdare Heyeti ileri gelenlerinden Karahisar Mebusu Ömer Şevki, Şaban Ağa, Üsküp Mebusu Hoca Ata Efendi gibi oldukça kalbur üstü kişilerden başlayarak, “bir alay tekke şeyhi, medrese müderrisi, imam, hatip, vâiz, hacı, hoca, bekçi, saka, odacı, hükümet memuru gibi karmakarışık bir kütleden” oluşmuştur®2.

Ortada daha ne Yüzellilikler listesi, ne de böyle bir listenin çıkarılacağına dair bir haber yokken, bir takım kişilerin yaptıklarından korkup, hesap veremeyeceklerinin bilincinde olarak, 1922 Kasım’ında Ingilizlere sığınmaları ve onların aracılığıyle Türkiye’den ayrılmaları ilginç bir gelişmedir.

Hainler hainliklerini bilmişlerdir.

Oysa “hak ve kanundan ayrılmayan Türkiye Cumhuriyeti” İstanbul’dan kaçanların hepsini Yüzellilik listeye dahil etmemiştir. Kaçaklar üzerinde uzun tartışmalar yapıldıktan sonra, ancak gerekenler bu listeye geçirilmiştir. Kendilerinden şüphelenerek, korkudan kaçanların bir kısmı, bir süre sonra serbestçe ülkeye dönebilmişlerdir®2.

2-            Yüzellilik Listenin Hazırlanması

3 Şubat 1921 günü akşamı İstiklâl Mahkemesi Reisi Topçu Ihsan Bey’in Keçiören’deki bağevinde bir yemek daveti vardır. Burada ülkenin içinde

60     Soysal, 150'likler, s. 54.

61     Tarık Mümtaz Göztepe, a.g.e., s. 43.

62     T.G., 31 Mayıs 1938.

63     T.G., 31 Mayıs 1938.

18

bulunduğu tüm gelişmeler görüşülürken bir ara Ihsan Bey64 İstiklâl Mahkemesi Reisi olarak konuşmak istediğini belirtmiş;

“Önümüze gelen dosyaları tetkik ve neticelendirirken, görüyorum ki, asıl mücrimler karşımızda değildir. Bizim elimize geçenler, onların vasıta-i mel’anetleridir... Diyelim ki bugünkü şerâit içinde onları adalet huzuruna sevkedebilmek kudretine malik değiliz. Fakat mesela, Damat Ferit habisi için bir karar alabildik mi? Alamadık... Hatta onun elçisi Padişah için bir tel’in kararı kabul edebildik mi?... Fakat bir gün elbette bunların huzur-u millette hesaplarını görme günü gelecektir...”

yargısında bulunmuştur. Ihsan Bey’in bu görüşlerine Doktor Adnan Bey’de katılır. Ancak O, gıyapta hüküm vermeye karşıdır. Maliye Vekili Ferit Bey de Adnan Bey’e katılır. Konuşma bu noktada kalır 65.

Bu tarihin üzerinden bir buçuk yıl kadar zaman geçer. Bu süre içinde Birinci İnönü Zaferi, Sakarya Zaferi, 30 Ağustos Zaferi kazanılmış, Yunan ordusu İzmir’de denize dökülmüş, vatan kurtulmuştur. Lozan Barış Antlaşması imzalanmak üzeredir. Bir akşam Mustafa Kemal Paşa, Topçu Ihsan Bey’i yemeğe davet eder. Yemekte İsmet, Fevzi, Kazım Paşalar ile birlikte Ali Fethi, Yusuf Kemal ve Adliye Vekili Seyyit Bey’ler de vardır. Gazi, Ihsan Bey’e:

“Hatırlar mısınız, bir gün sizinle ve zannediyorum ki Doktor Adnan ve Ferit Beylerin bulunduğu özel bir toplantıda zaferden sonra memlekette kalması, vatanın huzuru itibariyle mucibi endişe olacak kişilerin listesinden bahsetmiştik ve hatırımda kaldığına göre, siz bunların daha o zaman tespitini istemiştiniz. Şimdi Yusuf Kemal Bey, her uluslararası anlaşmaların bir affı gözönünde bulundurduğunu söyleyerek, böyle bir ihtimale karşı hazır bulunmamızı istiyor...”

diyerek 3 Şubat tarihli toplantıyı hatırlatmıştır. Yusuf Kemal Bey ise bunun bir ihtimal olmadığını, uluslararası anlaşmaların barış şartlarından biri olduğunu eklemiştir®6. Lozan Konferansı öncesinde, Hariciye Reisi Yusuf Kemal Bey’in hatırlattığı, her uluslararası barış antlaşmasında bir genel affın da yer alacağı hükmü üzerine , aftan muaf tutulacak kişlerin belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir. İsmet Paşa da kaçanları kastederek, kalmış olsalardı derhal idamları gerekeceğinden bahsederek, affa layık olmayanların bir an evvel belirlenmesi gerektiğini söylemiştir67.

64      Eski Bahriye Bakanı İhsan Eryavuz

65      Soysal, 150'likler, s. 41.

66      Ali Kemal Meram, a.g.m., 25 Ağustos 1970.

67      Soysal, 150'likler, s.43.

19

Gazi’nin İhsan Bey’e, genel af içinde böyle bir istisnaya mutlak surette gerek görüp görmediğini sorduğu sırada, O’nun kafası sorularla doludur. Bunlar ele geçmiş olsalardı ne olacaktı? Yeniden kan mı dökülecekti? diye düşünen İhsan Bey, buna gerek olmadığı gibi hukuki bir sebep de olmadığını belirtmiştir. Ancak, bu milletin ekmeğini yemiş olmasına rağmen ısrarla ve bilerek kötülük yapanların cezasız kalmasına da gönlü razı değildir. Fakat sorun, bunları kimin belirleyeceğidir, suçların başlangıç tarihidir. O halde suçların başlangıç ve bitiş tarihleri belirlendikten sonra bunların ülke dışına çıkarılması ve nereye isterlerse oraya gitmeleri uygun olacaktır.

Ihsan Bey bu hainlerin yakalanıp, mahkeme edilmesini de gereksiz görür. Fevzi Paşa ise ordu içinde Ulusal Mücadeleye eylemli olarak karşı koyanların durumlarının unutulamayacağını söyleyerek, sınır dışında bulunan bu gibilerin, hiç olmazsa ömrünün sonuna kadar, ülkeye sokulmamaları yönünde görüş bildirir®®.

Tartışmalar aynı doğrultuda uzar ama bir sonuca ulaşılamaz. Sorun kimlerin af dışı bırakılacağıdır. İhanet sayılcak davranışlar ne zaman başlamıştır? Balkan Savaşı’nın yitirilmesine sebep olanlar, Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sürükleyenler sorumlu sayılacaklar mıdır? Sevr’i, Mondros’u imzalayanlar bu affın dışında bırakılmalı mıdır? Ihsan Bey bu düşüncelerini ileri sürerken, İsmet Paşa gülerek Gazi’ye döner ve şöyle der:

“Paşam...

İhsan Beyefendi, tehlikeli bir bahis üzerindedir. Mücadele-i Milliyenin sebepleri olarak Mondros Mûtarekesi’yle, Sevr Muahedesi’ni söyledi. Mesul, mütareke ve muahadenin kendisi değil, onları imzalayanlar olduğuna göre, böyle bir tezin kabulü halinde vaziyet ne olacak?”

Toplantıda bulunanların bir çoğu, İsmet Bey’in sözlerindeki ince alayı kavrayamamışlardır. Mondros Mütarekesi’ni imzalayan Hüsyin Rauf Bey’dir. Rauf Bey de o tarihte İcra Vekilleri Heyeti Reisi, yani BaşvekıTdir. Gazi bu durumu gülümseme ile karşılar69.

O günkü görüşmeler olumlu ve kesin bir sonuç vermez. Ancak, kendiliklerinden ülkeyi terketmiş olanların yurda bir daha sokulmayacakları, çıkarılacak olanların kimler olacağı konusunda hazırlıklar yapıldığı da kulaktan kulağa dolaşmaktadır. Polis de bazı isimler belirlemiştir. Kazım Paşa’da, İsmet Paşa’nın af dışı bırakılacak kişiler için imzacı devletlerden onay isteyeceğini ve

68      Ali Kemal Meram, a.g.m., 26 Ağustos 1970.

69      Ali Kemal Meram, a.g.m., 28 Ağustos 1970; Soysal, 150'likler, s.43 vd.

20

incelemeler sonunda listenin oluşturulacağını söyler. Ihsan Bey, Kazım Paşa’ya listede kimler olabileceğini sorduğunda bozgunculuk yapanların, Damat Ferit Kabinesinde görev alanların, ona düşünce ve eylem olarak yardım etmiş olanların isimlerini vermiştir. İhsan Bey, bu isimler arasında, gerçekten listeye girmesi gerekenlerin olmadığını görerek nedenini Kazım Paşa’dan sorunca, “Canım, İsmet Paşa’nın Temsilciler Heyeti Başkanı olarak bazı kişisel aflar yapmaya hakkı yok mu?” cevabını almıştır 7®.

Bundan sonra sorun, Yusuf Kemal Bey’in, Lozan’a gidecek temsilciler heyetinin başında İsmet Paşa’nın bulunabilmesi için, Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı talimat üzerine, Dışişleri Bakanlığından istifa etmesine kadar bir daha gündeme gelmemiştir.

Daha önce de söylediğimiz gibi, bir ulusal direniş boyunca ortaya çıkmış olan başlar ve başlara uymuş ve çeşitli ihanetlere katılmış olanlar elbette ki yüzelli kişi ile sınırlı değildir. Ancak gerekli belgelerden yoksunluk yüzündendir ki tanımlama ve suçlama ancak yüzelli kişiyi ortaya koyabilmiştir.

Genel af kapsamında olup da isimleri hükümetçe belirlenecek olan bu istisnalar gurubunun Lozan’da kabul ettirilmesine çalışılacak ve Ankara bu rakamı “Yüzelli” olarak açıklayacaktır.

Yeni Türk Devleti 24 Temmuz 1923’de Lozan’da imzaladığı barış antlaşmasında, ülkesinde 150 kişi dışarıda kalmak koşuluyla bir genel af çıkarmayı ve geçmişin yaralarını sarmayı kabul etmiştir. Anlaşma T.B.M.M.’de görüşülmüş ve onaylanmıştır ama, af dışı kalacak 150 kişi bu aşamada da belli değildir71.

Lozan Barış Antlaşması’nda kabul edilen bildiri gereğince T.B.M.M., 16 Nisan 1924 ( 12 Ramazan 1342) tarihinde 487 sayılı Genel Af Yasasını kabul eder. Bu yasanın Yüzerliklerle ilgili 3 ve 6. maddeleri şöyledir:

“Madde 3- Lozan Muahedenâmesi’ne merbut Aff-ı Umûmî Protokolü’nde istihdaf edilen 150 şahıs, iş bu aftan müstesnadır.

Madde 6- İş bu kanunu icra-yı ahkâma Adliye ve Müdafaa-i Milliye Vekilleri memurdur”72

70      Ali Kemal Meram, a.g.m., 28 Ağustos 1970.

71      Soysal, 150'likler, s. 47.

72      Kavanin Mecmuası, c.II,Tarih: 16.04.1924, sayı:487, s. 350; ayrıca bkz. Soysal, Yüzellilikler F., s. 41; Türk Parlemento Tarihi, II. Dönem 1923-1927, Ankara: T.B.M.M.Vakfı Yayınları, n.1, s. 574.

21

Yüzelli kişilik listenin bir türlü düzenlenememesi, Bakanlar Kurulu’nda olduğu kadar, Meclis içinde de sızlanmalara neden olmuştur. Düzenlenemeyişin nedeni, düzenlemeyi kimin ve hangi yetkiyle, neleri ölçü olarak alacağının belli olmamasıdır76.

Binlerce vatan haini arasında en çok zararlı olmuş olanları ayıklamak kolay değildir. Konu 16.4.1340 (1924 ) Çarşamba günü Genel Kurulu’un gizli oturumunda ele alınmış ve listenin düzenlenmesinde göz önünde tutulacak prensipler belirlenmiştir. Bunlar:

a)             Vahdettin’in icraatına yön verip katılanlar,

b)             Kabine üyeleri, özellikle Sevr’i imzalayan ve Kuvayı l'nzibâtiye’yi oluşturan kabineler,

c)             Sevr Antlaşmasını Paris’te imzalayan heyet,

d)             Kuvayı Inzibâtiye fetvasını veren müftüler,

e)             Kuvayı Inzibâtiye komutanları,

f)              Çerkeş Ethem ve arkadaşları,

g)             İzmir’deki Çerkeş Kongresi’ni düzenleyenler ve katılanlar,

h)             Düşmanla işbirliği içinde olan çete reisleri,

ı) İçte ve dışta etkinlik gösteren hilafet komitelerini yöneten kişiler,

j)              Hıyanet-i Vataniye’de bulunan mülkî ve askerî memurlar,

k)             Memleketin bunalımlı günlerinde düşmanla işbirliği yapan basın mensupları 74’dır.

Toplamı bine varan bu kişilerin arasından 150 kişiyi ayırmak kolay değildir, kolay olmayacaktır. Önce 600 kişilik bir defter, bunu yarıya düşüren 300 kişilik başka bir liste oluşturulmuş ve nihayet 150 kişinin belirlenmesi işine gidilmiştir.

Uzun görüşme ve tartışmalardan sonra, belirlenen ilkeler doğrultusunda hükümetin hazırladığı isimler Meclis’e sunulmuş, Mecliste liste dışı kalanlar için itirazlar yapılmıştır. Bu arada Kütahya milletvekili Recep Bey tarafından, Yüzellilikler dışında kalan dört yüz elli kişinin yer alacağı bir “siyah liste” hazırlanması ve bunların künye ile fotoğraflarının belli yerlere, iskelelere asılması ve güvenlik kuvvetlerine dağıtılması teklif edilmiş75 ancak, tartışmalar sonucu bu teklif kabule değer görülmemiştir76.

Soysal, 150'likler, s. 47.

74     T.P.T., a.g.m, s. 567; ayrıca bkz. Gizli Tutanak Dergisi, c.4, s. 434-454, Tarih: 16, 22, 23.4.1340 (1924).

75    Gizli Tutanak Dergisi, c. 4, s. 448-449, 16.4.1340 (1924).

Gizli Tutanak Dergisi, c. 4, s. 454, 16.4.1340 (1924).

22

İçişleri Bakanı tarafından okunan liste ve üyelerce teklif olunan yüzlerce isim üzerinde tek tek durulup tartışılması sonucunda 150 kişilik listeye girecek 149 kişi belirlenmiştir. Genel affın, 1.8.1914-20.11.1922 tarihleri arasında işlenen suçların cezalandırılmasına engel olamayacağı da karara bağlanmıştır. Mecliste beliren eğilim dikkate alınarak, mümkün olan değişiklikleri yapmak üzere listenin hükümet tarafından yapılması ve tekrar meclise gelmesi kabul edilmiştir77.

Hükümet karar gereği hazırlanan listeyi 22/23 Nisan. 1340 (1924) Çarşamba günü genel kurula sunmuştur. Üyeler arasında, listenin eksik düzenlendiği, iyi bir ayıklama yapılmadığı ve gerçek vatan hainlerinin liste dışında kaldığı konularında hararetli tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaların çoğu listede “Diğer Kişiler” başlığı altında verilen kişiler üzerinde olmuş, milletvekilleri bu kişilerin isyan etmiş olmakla birlikte, kişisel olarak bir önemleri bulunmadığını, bunların çıkarılmasını ve yerlerine, çeşitli mıntıkalarda suçları sabit olmuş ve gelecekte de suç işleyebilecek kişilerin listeye dahil edilmesini istemişlerdir7®. Üyelerce listeye girmişi istenen kişiler şunlardır:

1-             Refik (Defter-i Hakâni Emini)

2-             Mavanoğlu Mustafa (Eşme Garaplar Köyünden - İzmir’in işgalinde Yunanlılara rehberlik etmiş)

3-             Galip (Gaziantep Müddei umumisi)

4-             îlhami (Posta Gazetesini Çıkaran)

5-             Sito Garip Fuat

6-             Sito Garip Sadık

7-             Hafız Mahmud (Fransızların Belediye Başkanı)

8-             Refet (Köylü Gazetesi Sahibi)

9-             Osman Nuri (Ayvalık Kaymakamı - Bolu Mutasarrıfı)

10-             Hacı Haşan Paşa (İzmir Belediye Reisi)

11-             Hulusi (Uşak Belediye Reisi)

12-             Topal Lütfi (Çeteci)

13-             Şeyh Garip Kemal

14-             Mehmet Raif (Urfalı Mersavîzade)

15-             Muhip Mağmumi (Ziraat Mühendisi)

16-             Hacı Madanoğlu Mustafa ve mahdumu Nuri (Eşme’nin Garankoy Köyünden)

Hükümet listesinde yeralan ve hıyanetleri hafif görülen üç kişinin yerine

77     T.P.T., a.g.m., s. 568; ayrıca bkz. Gizli Tutanak Dergisi, c.4, s.454, 16.4.1340, 22/23.4.1340 (1924).

78     Gizli Tutanak Dergisi, c. 4, s. 456-457, 22/23.4.1340 (1924).

23

Mavanoğlu Mustafa, Osman Nuri ve Refik’in listeye alınması kaydı ile liste, genel kurulca onaylanmıştır.7^ Meclis görüşmelerinde sık sık sözü edilen 600’lük ve 300’lük ihanet cetvelleri tüm aramalara rağmen bulunamamış, görüşmeler sırasında verilen ve listeye alınması teklif edilen kişilerin isimlerini kapsayan önergeler de yok edilmiştir8^

Ardından “Dahiliye Vekâleti Celilesi’nin 2 Nisan 1340 tarih ve 13304/1791 numaralı tezkeresi üzerine defterde mevcut 149 şahsa ilaveten”, Köylü Gazetesi sahibi Refet’in de katılımıyla defterin onayı Vekiller Heyeti’nin 1.6 340 (1924) tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır 81.

3-             Yüzelliliklerin Listesi

6 ocak 1924’de Resmî Gazete’de yayınlanan 149 kişiye ek olarak Refet’in de katılımıyle 150 kişilik liste tamamlanmıştır. Listeyi oluşturanlar, on başlık altında toplanmıştır. Buna göre, “Yüzellilikler Listesi”nde yer alanlar şöyle sınıflanmış ve sıralanmıştır: 8^

Vahdettin’in Beraberindekiler

1.             Yaver-i Has Kiraz Hamdi Paşa

2.             Hademe-i Hassa Kumandanı Zeki

3.             Hazine-i Hassa Müfettişlerinden Kayserili Şaban Ağa

4.             Tütüncü Başı Şükrü

5.             Serkarin Yaver

6.             Yaverandan Erkân-ı Harp Miralayı Tahir

7.             Seryaver Avni

8.             Esbak Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i Hakâni Emini Refik

Sevr Antlaşmasını İmzalayan ve Kuvvai İnzibâtiye’ye Dahil Olan Kabine Üyeleri

9.             Esbak Şeyhülislam Mustaf Sabri

10.             Adliye Nazırı esbakı Ali Rüşdi

11.             Ziraat ve Ticaret Nazırı esbakı Cemal (Artin)

12.             Bahriye Nazır esbakı Cakacı Hamdi (Paşa)

13.             Maarif Nazır esbakı Rumbeyoğlu Fahreddin

79      T.P.T., a.g.m., s. 568.

80      Gizli Tutanak Dergisi, c.4, s. 453-454, 16.4.1340, 22/23.4.1340 (1924); TPT, a.g.m., s. 569.

81      C.A., Dn: 544, Sn: 9202, Bt: 01.06.1924.

82      Resmi Gazete, 7 Kanun-u Sâni 1340, n. 81; ayrıca bkz.T.G., 31 Mayıs 1938

24

14.             Esbak Ziraat ve Ticaret Nazırı Kızılhançerli Remzi

Sevr Antlaşması’nı İmzalayan Temsilciler Heyeti

15.             Maarif Nazırı esbakı Hadi

16.             Ayândan Şûrayı Devlet Reisi esbakı Rıza Tevfik (Bölükbaşı)

17.             Bern Sefiri esbakı Reşad Halis

Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil Olanlar

18.             Kuvayı İnzibatiye Baş Kumandanı Süleyman Şefik

19.             Yaveri Süvari Yüzbaşısı Bulgar Namıyle maaruf Tahsin

20.             Kuvayı İnzibâtiye Erkânı Harbiye Reisi Miralay Ahmet Refik

21.             Kuvayı İnzibâtiye Mitralyöz Kumandanı ve Damat Ferit’in Yaveri Tarık Mümtaz

22.             Kuvayı İnzibâtiye kumandanlarından İzmir Kolordu

Kumandanı sabıkı Ali Nadir

23.             Kuvayı İnzibâtiye mensubininden ve Nemrud Mustafa Divanı Harbinden Kaymakam Fettah

24- Kuvayı İnzibâtiye mensubininden Çopur Hakkı

Mülkiye ve Askeriyeden Olanlar

25.             Esbak Bursa Valisi Gümülcineli İsmail

26.             Ayândan Konya’h Zeynelabidin

27.             Cebelibereket Mutasarrıf esbakı Fanizâde Mesut

28.             Hürriyet ve İtilâf Fırkası lideri Miralay Sadık

29.             Malatya Mutasarrıf sabıkı Bedirhani Halil Rahmi

30.             Manisa Mutasarrıf esbakı Girid’li Hüsnü

31.             Esbak Divanı Harp Reisi Nemrud Mustafa

32.             Uşak Belediye Reisi Hulusi

33.             Adapazar Kaymakam esbakı hain Mustafa

34.             Tekfur Dağı (Tekirdağ) Müfti-i esbakı Hafız Ahmet

35.             Afyonkarahisar Mutasarrıf esbakı Sabit

36.             Gazi Ayıntap (Gaziantep) Mutasarrıflığında bulunmuş olan Celal Kadri

37.             Hürriyet ve İtilâf Kâtib-i Umumisi Adanalı Zeynelabidin

38.             Mülgâ Ayândan Evkâf Nazır esbakı Vasfi Hoca

39.             Harput Vali esbakı Ali Galib

40.             Bursa Vali Vekili esbakı Aziz Nuri

41.             Sabık Bursa Müftüsü Ömer Fevzi

42.             İzmir Kadı Müşaviri sabıkı Ahmet Asım

43.             Esbak İstanbul Muhafızı Natık

44.             Dahiliye Nazır esbakı Ayândan Adil

45.             Dahiliye Nazır esbakı Mehmet Ali

25

46.            Esbak Edirne Valisi ve Şehremini vekili Salim

47.            Kütahya’da Yunanlılara matasarrıflık eden Hoca Rasihzâde İbrahim

48.             Adana’da valilik eden Abdülrahman

49.             Karahisar-ı Şarkî mebus esbakı Ömer Fevzi

50.             İşkenceci namıyla maruf Mülazım Adil

51.             İşkenceci namıyla maruf Mülazım Rıfkı

52.             Esbak Kırkağaç Kaymakamı Şerif

53.             Esbak Çanakkale Mutasarrıfı Mehmet Mahir

54.             İstanbul Merkez Kumandan esbakı Emin

55.             Kilis’te Kaymakamlık eden Sadullah Sami

56.             Esbak Dahiliye Nezareti Dava vekili ve Bolu Mutasarrıfı Osman Nuri

Ethem ve Yandaşları

57.             Çerkeş Ethem

58.             Ethem’in ağabeyi Reşid

59.             Ethem’in ağabeyi Tevfik

60.             Kuşçubaşı Eşref

61.             Kuşçubaşı Eşrefin kardeşi Hacı Sami

62.             Izmir’li sabık Akhisar Kumandanı Yüzbaşı Küçük Ethem

63.             Düzceli Mehmet oğlu Sami

64.             Burhaniye’n Halil İbrahim

65.             Susurluk’tan Demirkapı’lı Hacı Ahmet

Çerkeş Kongresi’ne Temsilci Olarak Katılanlar

66-             Hendek Kazası’nın Sümbüllü Karyesi’nden Bağ Osman

67-             İzmit Mutasarrıf esbakı İbrahim Hakkı

68-             Bareo Sait

69-             Berzok Tahir

70-             Adapazarı’nın Harmantepe Karyesi’nden Maan Şirin

71-             Söke Ereğlisi’nin Tekeli Karyesi’nden Koca Ömer oğlu Hüseyin

72-             Adapazarı’nın Talustanbey Köyü’nden Bağ Kamil

73-             Hamte Ahmet

74-             Maan Ali

75-             Kirmastı’nın Karaorman Karyesi’nden Harunelreşid

76-             Eskişehir’i! Sefer Hoca

77-             Biga’lı Nuri Bey oğlu Isa

78-             Adapazarı’nın Şahinbey Karyesi’nden Kazım

79-             Gönen’in Tuzakçı Karyesi’nden Lampat Yakup

80-             Gönen’in Bayramiç Karyesi’nden Kumpat Hafız Sait

81-             Gönen’in Keçe Karyesi’nden mütekait Binbaşı Ahmet

82-             İzmir’de Dava Vekili Bazeduruğ Sait

83-             Şamlı Ahmet Nuri

26

Polisler

84-             Esbak İstanbul Polis müdürü Tahsin

85-             Esbak İstanbul Polis müdür muavini Kemal

86-             Emniyet-i Umumiye müdür muavini Ispartalı Kemal

87-             Esbak İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Şube Müdürü Şeref

88-             Esbak İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Kısım Başmemuru Hafız Sait

89-             Sabık Amavutköy merkez memuru Hacı Kemal

90-             Polis Başmemurlarından Namık

91-             Şişli Komiseri Nedim

92-             İzmit merkez memuru, Edirne Polis Müdürü ve

Yalova Kaymakamı Fuad

93-             Adana’da polis müdürlüğü eden Polgeçenli Yusuf

94-             Unkapanı merkez memuru sabıkı Sakallı Cemil

95-             Büyükdere merkez memur sabıkı Mazlum

96-             Sabık Beyoğlu İkinci Komiseri Fuat

Gazeteciler

97-             Serbesti Gazetesi sahibi Hürriyet ve İtilâf üyesinden

Mevlanzâde Rıfat

98-             Türkçe İstanbul Gazetisi sahibi Sait Molla

99-             İzmir’de Müsâvât Gazetesi sahibi ve yazarı sabık Darülhikme üyesinden İzmir’li Hafız İsmail

100-            Aydede Gazetesi sahibi Posta ve Telgraf Müdür-i Umûmi esbakı Refik Halit

101-            Bandırma’da Adalet Gazetesi sahibi Bahriyeli Ali Sami

102-            Edirne’de Teemin ve Elyevm, Selânik’te Hakikât Gazeteleri sahibi Neyyir Mustafa

103-            Eski Köylü Gezetesi başyazarı Ferid

104-            Alemdar Gazetesi sahibi Refi Cevad

105-            Alemdar Gazetesin’den Pehlivan Kadri

106-            Adana’da Ferda Gazetesi sahibi Fanizâde Ali İlmî

107-            Balıkesir’de İrşad Gazetesi sahiplerinden Trabzonlu Ömer Fevzi

108-            Haleb’de Doğru Yol Gazetesi sahibi Haşan Sadık

109-            Köylü Gazetesi sahip ve müdürü İzmir’li Refet

Diğer Kişiler

110-            Tarsuslu Kamil Paşazâde Selami

111-            Tarsuslu Kamil Paşazâde Kemal

112-            Süleymaniyeli Kürt Hakkı

113-            Mustafa Sabri Hoca’nın oğlu İbrahim Sabri

114-            Fabrikatör Bursa’lı Cemil

115-            İngiliz casusu meşhur Çerkeş Ragıb

27

116-           Fransız zabitliği yapan Haçinli Kazak Haşan

117-           Eşkiya Reisi Süngülü Davut

118-           Binbaşı Çerkeş Bekir

119-           Bursa’lı Fabrikatör Cemil’in kayınbiraderi Necib

120-           İzmir sabık Umur-u İslâmiye Müftüsü Ahmet Hulusi

121-           Uşak’ta Madanoğlu Mustafa

122-           Gönen’in Tuzakçı Karyesi’nden Yusuf oğlu Remzi

123-           Gönen’in Bayramiç Karyesi’nden Hacı Kasım oğlu Zühdü

124-           Gönen’in Balcı Karyesi’nden Kocagöz’ün Osman oğlu Şakir

125-           Gönen’in Muratlar Karyesi’nden Koç Mehmet oğlu Koç Ali

126-           Gönen’in Ayvacık Karyesi’nden Mehmet oğlu Aziz

127-           Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Balalı Ahmet oğlu Osman

128-           Susurluk ile Yıldız Karyesi’nden Molla Süleyman oğlu İzzet

129-           Gönen’in Muratlar Karyesi’nden Hüseyin oğlu Kara Kazım

130-           Gönen’in Balcı Karyesi’nden Bekir oğlu Arap Mahmut

131-           Gönen’in Rüstem Karyesi’nden Gardiyan Yusuf

132-           Gönen’in Balcı Karyesi’nden Ömer oğlu Eyüb

133-           Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Talustan oğlu İbrahim Çavuş

134-           Gönen’in Balcı Karyesi’nden Topallı Şerif oğlu İbrahim

135-           Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Topal Ömer oğlu Idris

136-           Manyas’ın Boycaağaç Karyesi’nden Kurhoğlu İsmail

137-           Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Muhtar Hacı Bey oğlu Canbulat

138-           Marmara Karapınar Karyesi’nden Yusuf oğlu İshak

139-           Manyas’ın Kizik Karyesi’nden Ali Bey oğlu Sabit

140-           Gönen’in Balcı Karyesi’nden Deli Haşan oğlu Salim

141-           Gönen’in Çerkeş Mahallesi’nden Makineci Mehmet oğlu Osman

142-           Manyas’ın Değirmenboğazı Karyesi’nden Kadir oğlu Kamil

143-           Gönen’in Keçidere Karyesi’nden Hüseyin oğlu Galib

144-           Manyas’ın Hacı Yakup Karyesi’nden Çerkeş Sait oğlu Salih

145-           Manyas’ın Hacı Yakup Karyesi’nden maktul Şevket’in kardeşi İsmail

146-           Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Abdullah oğlu Deli Kasım

147-           Gönen’in Çerkeş Mahallesi’nden Haşan Onbaşı oğlu Kemal

148-           Manyas’ın Değirmenboğazı Karyesi’nden Kadir oğlu Kemal’in kardeşi Kazım Efe

149-           Gönen’in Kizik Karyesi’nden Pallaç oğlu Kamil

150-           Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Tuğ oğlu Mehmet Ağa.

4.             Yüzellilikler Dışında Kalanlar Hakkında Yapılan İşlemler

Ulusal Mücadeleye karşı çıkarak, düşmanla fikir ve eylem olarak işbirliği yapanların bir kısmı, Lozan’da kabul edilen genel af kapsamı dışında

28

bırakılarak cezalandırılmıştır. Ancak, gerçek sayıları binleri bulan bu kişiler Lozan Antlaşması gereğince yüzelli kişi ile sınırlı tutulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti liste dışında kalan kişilerin aftan sonra ülkeye ve eski işlerine dönmek isteyebileceğini düşünerek liste dışında kalanlar için de bir takım önlemler alma yoluna gitmiştir. .Bu işlem,.Meclisin 16 Nisan 1340 (1924) tarihli toplantısında, Yüzellilikler listesinin tartışmaya açıldığı günlerde ele alınmış, görüşmelerde Heyet-i vekilece hazırlanan Yüzelli kişilik defter dışında, milletvekillerince listeye girmesi, çıkması teklif edilenlerle vatandaşlıktan çıkarılma koşullarına uygun olanlar için ayrı ayrı defterler oluşturularak, tartışmalar sonucu milletvekillerinin önerileri bu defterlere kaydedilmiştir®3. Aynı toplantıda yapılan tartışmalar sonucunda Yüzellilik liste dışında kalanlar için iki önlem daha alınması karara bağlanmıştır.

4.1- Vatandaşlıktan Çıkarma

Bu önlemlerden ilki, altı yüzlük ve üçyüzlük listelerde isimleri olupta Yüzelli kişilik listede olmayanların cezasız kalmaması için vatandaşlıktan çıkarma yoluna gidilmesidir. Yüzerliklerle ilgili tartışmaların devam ettiği oturumda milletvekillerinin önerileri doğrultusunda vatandaşlıktan çıkarılma koşuluna uygun olanlar “Vatandaşlıktan Iskat” defterine yazılarak cezalandırılmışlardır. Vekiller Heyeti’nin 16 Nisan 1340 (1924) sabahı kabul ettiği kararname doğrultusunda vatandaşlıktan çıkarılmada koşul bir başka devletin hizmetine girmiş olmaktır34.

Aynı günlü oturumda Dahiliye Vekili Ferit Bey yapılan tartışmalar sırasında, Yunanistan’a kaçarak, bu devletin askeri hizmetine girenler oluduğunu belirtmiş, üçyüzlük defterde isimleri olupta yüzellilik defter dışında kalan ve Yunanistan’ın hizmetine girenlerin Vekiller Heyetinin imzaladığı kararname gereğince vatandaşlıktan çıkarıldıklarını söylemiştir 33. .Bu şekilde vatandaşlıktan çıkarılanlardan bazılarının isimleri basın yolu ile haber verilmiştir ki bunlardan biri de Eşkişehir’de Nevzat Gazetesini çıkarmış olan ve daha sonra Yunanistan’a kaçarak Iskeçe’deki Yunan ordusunda görev alan İstanbul Polis Müdüriyeti eski başmemurlarından Kadırgalı Deli Hüseyin’dir33.

Böylece, üçyüzlük defterde adları olupta yüzellilik deftere girmeyen bir kısım vatan haini vatandaşlıktan çıkarılmış, Yüzellilik listeye girenler ise sadece

83    T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 16.4.1340 (1924) s.434-453.

84     T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4,16.4.1340 (1924) s.435. vd.

85     T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4,16.4.1340 (1924) s.435

88 Hakimiyet-i Milliye, 17 Nisan 1924

29

Türkiye’den çıkarılmışlardır. Ulusal mücadeleye karşı çıkarak, ülkeden ayrılmak zorunda kalan ve 1924 yılından sonra da bulundukları ülkelerde bireysel ve örgütsel olarak Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde çalışan Yüzellilikler, listenin ilanından üç yıl sonra T.B.M.M. tarafından 28 Mayıs 1927 kabul edilen 1064 sayılı kanunla vatardaşlıktan çıkarılmıştır. 87. Böylece 1924 yılının 1 Haziranında Türkiye ile ilişkileri kesilmiş ve ülkeden uzaklaştırılmış olan Yüzelliliklerin 1927’de çıkarılan bu kanunla temel vatandaşlık hakları da ellerinden alınmıştır. Bununla birlikte, herhangi bir listeye girmediği halde, suçlarının bilincinde olarak Türkiye’den kaçan, bulundukları ülkenin hizmetine girmeyen firariler için böyle bir işlem uygulanmamıştır. Bunlar daha sonra ülkeye dönebilmişlerdir88.

4.2.                 Devlet Memuriyetinden Çıkarma - Heyet-i Mahsusa ve Âli Karar Heyeti

Ulusal Mücadele sırasında düşmanla işbirliği yapan, kişisel ya da örgütsel olarak faaliyete geçenlerden bu çalışmaları belgelenenler “Yüzellilik Liste”ye alınarak, ülkeden kaçarak yabancı bir devletin uyruğuna ve hizmetine girenler de vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra, genç Cumhuriyet idarecileri yeni bir sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Bu sorun, ulusal mücadeleye karşıt bir tutum takınıp ülkeden kaçan ancak, genel afla birlikte geri dönenler sorunudur. Türkiye Cumhuruyeti geri dönen ve tekrar eski görevlerinde çalışmak isteyen ve halen çalışmakta olanların durumunu da kabullenemeyecektir

Bu durumda olan ordu mensupları hakkındaki fikir birliği 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu bir toplantıda oluşmuş ve toplantıya katılan Fevzi Paşa, ordu mensupları arasında ulusal mücadeleye karşı eylemli durum almış olanların bu durumlarının kabul edilemeyeceğini söylemiştir89. Dolayısı ile, bu tür kişilerin ordu ile ilişkilerinin kesilmesine dair çalışmaların, Yüzellilikler listesi ile ilgili çalışmalarla birlikte yürütüldüğü söylenebilir.

Yapılan çalışmalar ve elde edilen bilgiler sonucunda ulusal mücadeleye katılmadığı belirlenen askeri personel, Adapazarı ve İzmir’de kurulan Harp Divanlarında 1922 ve 1923 yılları içinde yargılanmış ancak, büyük çoğunluğu beraat etmiştir99.

87      Resmi Gazete, 15 Haziran 1927.

88      Cemil Topuzoğlu, 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Matbaası, 1951, s. 226.

89      Cemal Kutay, Yüzellilikler F., s. 58.

90      T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, s.247 vd. Yargılanan yaklaşık 4000 kişiden 3800’ü

30

Mahkeme sonucu beraatlerine karar verilen bu kişilerin Milli Müdafaai Vekâleti’ne başvurarak, görevlerine iadelerini istemesi üzerine, Vekâletçe konu Meclise götürülmüş ve bunların ordu ile ilişiklerinin kesilmesi için bir kanun çıkarılması istenmiştir. Bu istek, T.B.M.M.’nin 20-22-24 Eylül 1339 (1923) tarihli gizli oturumlarında görüşülmüştür9^. 20 Eylül tarihli oturumda Müdafaai Milliye Vekili Kazım (Özalp) Paşa, beraat eden bu kişilerin durumunun ordu ve ulus açısından sakıncalarını dile getirerek bunların askerlikle ilişkilerinin kesilmesinin zorunlu olduğunu ifade etmiştir93. Yapılan tartışmalar sonucunda, Kurtuluş Savaşı’na katılmayan subay, asker, memur ve diğer ordu mensupları için yapılacak işlemleri belirleyen kanun

“Mücadele-i Milliye’ye İştirak Etmeyen ve Hudud-u Milli Haricinde Kalan Erkân, Ümera ve Zabitan ve Memurin ve Mensubîn-i Askeriye Hakkında Yapılacak Muameleyi ve Cidal-i Milliye’ye İştirak Edenlerin Tekaüt Müddetlerinin Suret-i Hesabını Nâtık Kanun”

adı ile ve 347 sayı numarası ile çıkarılmış ve Resmî Gazete’de yayınlanmıştır93. Bu işlemlerin, idari yargı yeri olarak, “Heyet-i Mahsusa” tarafından belirlenmesi saptanmıştır. 25 Eylül 1923’de kabul dilen bu kanunla iki durum öngörülmektedir. Bunlardan birinicisi, kanunda sözü geçenlerin herhangi bir suretle ulusal harekete karşı bir teşkilat içinde olmaları veya kişisel olalarak karşıt çalışmaları; diğeri ise, ulusal orduya resmen çağrıldıkları halde bu çağrıya uymamış olmalarıdır. Bu eylemler Heyet-i Mahsusa tarafından belirlendiği takdirde birinci durumda, ilgilinin bir daha devlet hizmetinde çalıştırılmamak üzere askerlikle ilişiğinin kesilmesine karar verilecek, ikinci durumda ise sadece askerlikle ilişiğin kesilmesi istenecektir.

Bu kanun gereğince kurulan Askerî Heyet-i Mahsusa, Bursa’da Albay Ahmet Derviş Bey’in başkanlığında çeşitli sınıflardan ayrılan on subay üye94 ile hemen çalışmalara başlamış, Heyetin emrinde yine bir Albayın başkanlığında olarak bir “İnceleme ve Soruşturma Kurulu” kurulmuştur93

beraat etmiştir.

91      T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339 (1924) s.233 vd.

92      T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339 (1924) s.242 vd.

93      Resmî Gazete, 2 Ekim 1339 (1923)

94      Heyet-i Mahsusa’nın üyeleri Albay Ahmet Şevki- İnceleme ve Soruşturma Kurulu Başkanı (sonra Albay Osman),Yarbay Halit (sonra Yarbay Besim), Topçu Yarbay Mehmet, Tabib Binbaşı Çobanoğlu Fehmi, Deniz Kıdemli Yüzbaşı Ferit (sonra Ahmet Necip), Piyade Yüzbaşı Hafız Hüsnü, Üsteğmen Tevfik, Arif, Sabri ve Yaşar’dır.

95      Fahri Çöker, “Heyet-i Mahsusudan Geçen Bahriyelilerden Yüzbaşı Fahri Efendi”, Tarih ve Toplum, Ekim 1989, S.70, s.11.

31

Yapılan bu çalışmalar sonucunda Heyet-i Mahsusa bu durumda olanları incelemeye almış ve gerekenlerin askerlikle ilişkilerini kesmiş®6, belirli bir hizmet süresini aşanlara da emeklilik hakkı tanımıştır 97. Heyet-i Mahsusa’nın bu tür uygulamalarına basında da yer verilmiş 98 ve askerlikle ilişkileri kesilen yaklaşık üçyüz kişinin isimleri, rütbe ve sicil numaralarıyla Resmî Gazete’de yayınlanmıştır99.

Çıkarılan bu kanunla Ulusal Mücadeleye katılmayan askeri personelin askerlikle ilişiği kesilmiştir. Ancak, Meclisin 20 Eylül 1339 (1924) tarihli oturumunda milletvekilleri bir noktaya daha, sivil memurlar konusuna dikkati çekmişlerdir. Müdafaai Milliye Encümeni’ne verilen takrirlerde Kastamonu milletvekili Haşan Fehmi Bey, vatanın müdafaa ve muhafazasının yalnız askerler üzerin borç olmadığından, İstanbul’daki yirmi bin memurun maddi ve manevi, üstü kapalı ya da yazı ile davet edilmelerine rağmen gelmediklerinden bahsederek, konunun esaslı bir şekilde incelenmesini ve incelemenin genel yapılmasının istemiştir 1". Kütahya milletvekili Mehmet Nuri Bey ise, ilgili kanunun yalnızca askerlere uygulanmasını hakka aykırı bularak, kanunun tüm devlet memurlarını kapsamasını istemiştir101. 24 Eylül 1923 tarihindeki gizli oturumda da milletvekilleri, meclis tartışmalarında tasfiye edilen askeri personel yanında sivil memurlar için de bir düzenleme yapılması konusunda ısrar etmişlerdir192. Sonuçta ulusal mücadeleye karşı çıkan sivil memurlar hakkında Dahiliye Vekaleti tarafından bir kanun teklifi hazırlanmış ve 3 Nisan 1924’de Vekiller Heyetince görüşülerek, aynı gün T.B.M.M.’ne sevkedilmiştir103.

Sonuçta 26 Mayıs 1926’da “Mücadele-i Milliye’ye İştirak Etmeyen Memurin Hakkında Kanun” 398 sayı numarasıyla çıkarılarak 104 14 Haziran 1926’da Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

Böylece sivil memurlar için de Heyet-i Mahsusa kurularak bu durumda olanlar incelemeye alınmış ve gerekenler işten çıkarılmıştır. Heyet-i

96     Cemil Topuzlu, 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Matbaası, 1951, s.227-229.

97     T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 24 Eylül 1339 (1923), s. 286 vd.

98     Vakit Gazetesi ,18 Haziran 1340 (1924).

99     Resmi Gazete, 7 Nisan 1924 , S.68; 16 Ekim 1924, S.77.

100    T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339 (1923), s. 255.

101    T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 20 Eylül 1339 (1923), s. 256.

102    T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, c. 4, 24 Eylül 1339 (1923), s. 286 vd.

103    T.B.M.M. Celse Zabıtları, Devre 2, c.11, s.303.

104  Düstur, 3. Tertip, c. 7, s.1190-1191; TB.M.M. Celse Zabıtları, Devre 2, c 2, s.240.

32

Mahsusa’da üye olan Atıf Bey’in (Rize Milletvekili) verdiği bilgiye göre; dosyasına bakılan 3150 kişiden 1250’sinin aleyhinde karar verilmiştir ki bunlardan yaklaşık üçyüzü Ingiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi, diğer üçyüzü haklarında idam kararı olanlar, geriye kalanlardan bir kısmı karşıt tutum içine girmiş olan gazeteciler, diğerleri ise 1926 tarihli Heyet-i Mansusayı kuran kanunun birinci ve dördüncü maddeleri gereğince cezalandırılmış olanlardır"!08.

Ancak, gerek sivil gerekse askeri Heyet-i Mahsusaların yapmış olduğu çalışmalarda birtakım hatalar olduğu görülmüş, verilen kararların temyiz hakkı olmadığından, bu hataları düzeltmek amacı ile bir başka kurum oluşturma zorunluluğu doğmuştur. Bu hatalara örnek olması açısından, Askeri Heyeti Mahsusa’nın emekli mühendis Koramiral Ahmet Besim Paşa hakkında verdiği karar ele alınacak olursa; İngiliz Muhipleri Cemiyetine dahil olduğu ihbarı üzerine emekli aylığı kesilen Ahmet Besim Paşa’nın bu karara itiraz etmesinden sonra yapılan inceleme sonucu, itirazı haklı bulunmuş ve aylığı yeniden bağlanmıştır. Oysa Besim Paşa, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kayıtlı üyesidir^ 06

Heyet-i Mahsusaların almış olduğu kararlarda hatalar bulunduğu gözönüne alınarak, Mecliste yapılan tartışmalardan sonra Heyeti Mahsusaların kararlarını ikinci kez incelemek üzere “Âli Karar Heyeti” adı ile bir kurum oluşturulmuş ve ilgili kanun 21 Mayıs 1928’de kabul edilerek Resmî Gazete’de yayınlanmıştır 1O7.Ancak Âli Karar Heyeti’de beklenen sonucu vermemiştir. Heyeti Mahsusalarca haklarında aleyhte karar verilen bu kişilere gerekli duyuru yapılamadığı için, kurulan heyete başvuramayanlara 26 kasım 1934’de çıkarılan bir 2589 numaralı kanunla itiraz hakkı verilmiştir. İlgili kanun, kendilerine duyuru yapılamamasından dolayı Âli Karar Heyeti’ne başvuramayanlar yanında, bunlardan ölmüş olanların mirasçılarına, kanun hükmü yürümeye başladığı günden itibaren altı ay içinde Şûrayı Devlet’e yazı ile başvurarak itiraz hakkı tanımıştır^08.

1938 yılında çıkarılan Af Kanunu ile, bu kişiler hakkında verilen kararlar kaldırıldıktan sonra açılan davalar sonucu Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu 12 Aralık 1947’de bu tür durumda olanların emeklilik haklarını geri vermiş ve bu durumu engelleyen bir hükmün olmadığını Resmî Gazetede ilân etmiştir^00. Cemil Koçak tarafından bu durumda olupta emeklilik hakkı almaya

105    T.B.M.M. Celse Zabıtları, Devre 3, c 4, s.208.

106    Fahri Çöker, a.g.m.,s. 15.

107  Resmi Gazete, 28 Mayıs 1928.

108    Düstur, 3. Tertip, c. 16, s. 5.

33

hak kazananların sayısı 500-600 olarak verilmiştir11 °. Ancak, 1934 yılında çıkarılan bu kanundan da yararlanamayanlar olmuş, bu nedenle 21 Kasım 1952’de konu ile ilgili bir kanun daha çıkarılmıştır.

5989 numaralı bu kanun 1. maddesine göre; “3527 sayılı Af Kanununun yürürlüğe girmesinden önce yetkili olan mahkemelerin kararları ile belirli cezalara uğramış olanlardan 1683 sayılı kanunun 53. maddesinden başka bir tedvinle emekli hakları sükut etmiş bulunanlarla yine aynı tarihten evvel, 25 Eylül 1339 (1923) tarih ve 347 ve 26 Mayıs 1926 tarih ve 854 sayılı kanunlara göre teşekkül etmiş heyeti mahsusalarca haklarında bir daha devlet hizmetlerinde istihdam edilmemelerine karar verilmiş bulunanların (Haklarındaki bu kararlar 24 Mayıs 1928 tarih ve 1289 sayılı kanunla teşekkül eden Âli Karar Heyeti ve 26 Teşrinievvel (Ekim) 1933 tarihli ve 2330 sayılı! kanunun 12. maddesi mucibince Danıştay Mülkiye Dairesi tarafından tetkik ve tastik edilmiş olanlar da dahil) o tarihe kadar devlet memuriyetinde bulunmuş olmaktan mütevellit emeklilik hakları 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve bu kanunla kaldırılan hükümler dairesinde muameleye tabi tutulur-

Ancak, 1520 sayılı kanun ile 1683 sayılı kanunun geçici 7. maddesi gereğince emekli keseneklerini % 50 fazlasıyle almış bulunanlardan bu kanun hükümlerinden istifade etmek isteyenlerin aldıkları bu paraları defaten geri vermeleri şarttır” 111 _

109    Resmi Gazete, 4 Mart 1948.

110    Cemil Koçak, “Heyet-i Mahsusalar”, Tarih ve Toplum, Nisan 1988, S. 52, s. 201 vd.

111    Resmi Gazete, 28 Kasım 1952.

İkinci Bölüm

YÜZELLİLİKLERİN SÜRGÜNDEKİ YAŞAMLARI VE FAALİYETLERİ

Lozan Antlaşması gereği Yüzellilik listeye dahil olarak yurt dışına çıkarılanlar ile daha önceden ülkeyi terketmiş olan Yüzellilikler, başta Yunanistan, Romanya, Suriye ve Irak olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine yayılmışlardır.

Sürgündeki yaşamlarında da böyle bir listeye girmeyi ne kadar hakettiklerini ortaya koyarcasına kişisel ve örgütsel faaliyetler içine girmişlerdir. Öyle ki, Türk İnkılâbına, inkılâbın önder ve ileri gelenlerine karşıtlıklarında pek çok ülke, cemiyet ve kişi ile işbirliğine gitmekten de çekinmemişlerdir.

Araştırmanın bu bölümünde, Yüzellilik listeye dahil olan bu kişilerin bireysel ve örgütsel faaliyetleri on grup içinde ele alınarak, ortaya konulmaya çalışılacaktır.

1.             Yüzelliliklerin Bireysel Faaliyetleri

1.1.                      Vahdettin’in Beraberindekiler

Yaver-i Has Kiraz Hamdi Paşa.- Yüzellilik listede 1 numara ile yer almıştır. Abdülhamit zamanında, genç yaşında Erkân-ı Harp Livalığı’na terfi etmiştir. O zamanki görevi Sırbistan sınır komiserliğidir. İttihatçılar zamanında kendisine yüz verilmediği için muhalifler arasına girmiştir. Vahdettin zamanında Milli Mücadele (M.M.) aleyhinde hareket etmiş, Manavoğlu Nevres ve diğer arkadaşlarıyla Askerî Nigehban Cemiyeti’ni kurmuştur112. Milli Mücadele döneminde aleyhte tavırları ile bilinen llâ-yı Vatan Cemiyeti ile Tarikât-ı Selâhiye Cemiyeti’nin fiili kurucusudur112. 1922’de Afyonkarahisar’daki genel sıhhiye deposundan Yirminci Kolordu adına gönderilen 2152 lira 6 kuruş değerindeki eşya ve sıhhiye malzemesinin Eskişehir’de kaybedilmesine sebep olmuştur114.

112  Tan Gazetesi, 31 Mayıs 1938.

113  Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, c.ll, İstanbul, 1989, s. 576.

114    EGM Arşivi, DN:12222-1, Bn:2/C4, Bt: 15.5.1932.

35

Kiraz Hamdi Paşa, saltanatın kaldırılmasını takip eden günlerde geleceklerinden endişeye kapılarak İngiliz Sefaretine sığınan ve Vahdettin’e bakanlık, vekillik, ayan azalığı yapan bir gurup insanın içerisindedir.

Kiraz Hamdi Paşa, arkadaşları ile birlikte önce İngiliz işgali altındaki Taşkışlaya sevkedilmiş, burada on gün kaldıktan sonra115 Osmanlı pasaportu alarak Romanya’nın Köstence kasabasına kaçmış 116 ve sürgündeki yaşamını burada geçirmiştir.

Sürgündeki yaşamı boyunca diğer Yüzerliklerle özellikle Gümülcineli İsmail, Sait Molla, Çerkeş Reşit, Tütüncübaşı Şükrü ve firari Vehip ile sık sık görüşmüş ve mektuplaşmıştır117. Görüşmelerin çoğu Köstence’de firarilerden Abdullah’ın kahvesinde gerçekleşmiştir110.

Kiraz Hamdi bu mektup ve toplantılardan edindiği bilgileri Türkiye’ye aktarmış, diğer bir deyişle muhbirlik yapmıştır. Kod adı 686’dır. Kiraz Hamdi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hüküneti’ne gönderdiği mektuplardan bu görevine 1925 yılı içinde başladığı anlaşılmaktadır 119. Bükreş Elçiliği’nden, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gelen bir belgede ise Kiraz Hamdi’nin bu tarihten itibaren açık yazılarında “Malum Zat” ya da “Malum Muhbir” takma adını kullanacağı bildirilmiştir120 ki, 686 bundan sonra bu imza ile bilgi aktarımında bulunmuştur.

Kiraz Hamdi bir yandan T.B.M.M. Hükümetinin istihbarat işlerinde çalışırken diğer yandan aleyhte faaliyetlerine devam etmiştir. Paşa, Rodos’taki Şeyh Kürt Hamid’e yazdığı bir mektubunda

“yeni harfler dolayısıyla Türkiye’de büyük bir ihtilâl çıkacağını ve Doğu vilayetleri halkının bu harflere karşı olduğunu ve yakında Suriye’de Halep taraflarında Çerkeş ve Arapların Türkiye’ye hücuma hazırlandıklarım”121

bildirerek, gerekenler nezdinde sürekli teşviklerde bulunulmasını ve sabredilmesini tavsiye etmektedir.

115    T.G., 31 Mayıs 1938.

116    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/A 11, Bt: 20 Şubat 1927.

117    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 8, Bt: 7 Mart 1928.

118    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 1/B 16, Bt: 9         Mayıs 1927.

119    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 12, Bt: 6         Mart 1927.

120    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/R 6, Bt: 11         Şubat 1926.

121    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/C 4, Bt: 22         T.S. 1928.

36

22 Haziran 1929’da Hamdi Paşa’nın Köstence'deki evinde bir toplantı yapılmıştır. Toplantının sebebi Taşnaksutyun Fırkası Paris Genel Merkezi’nden Köstence’de muhalif teşkilata verilmek üzere, Köstence Taşnaksutyun Fırkası Şubesi’ne gönderilen teklifi görüşmek ve karara bağlamaktır. Hamdi Paşa’nın başkanlık ettiği ve Vehip Paşa, eski Dahiliye Nazırı Cemal, Miralay Sadık, Miralay Refik, eski Sivas Valisi Galip’in katıldığı bu toplantıda, Taşnaksutyun Fırkasının gönderdiği şu teklifler görüşülmüştür:

A- Irak’ta; Türk, Acem, Irak sınırları üçlüsünde oluşturulacak olan Kürt-Ermeni ordusu çekirdeğini güvendikleri büyük kişilere vermek ve çeşitli rütbede 100 kadar subay temin etmek

B- Komiteciliğe aşina 1000 kişi bulmak ve Muhtelif Kürt-Ermeni Milli Komita Reisliği’ni Çerkeş Ethem’e emanet etmek.

C- Sağlanacak şahıslar nerede olursa olsun bunları derhal Halep merkezine göndermek.

D- Bu konuda verilecek karar en son 15 Temmuz 1929 tarihine kadar genel merkeze gelmiş olmalıdır.

Toplantı sonunda ise şu kararlar verilmiştir:

A- Fırka Başkanı ve üyesi arasından büyük şahıs olarak: Vehip Paşa, Miralay Refik ve Miralay Galip’in hizmetleri teklif edilecektir.

B- Çeşitli sınıf ve rütbedeki subaylara gelince; Hamdi Paşa’nın dosyasındaki subay listesi incelenmiş, Vehip, Refik ve Galip bu listenin bir suretini almış ve istediklerini seçeceklerini söylemişlerdir.

Listede Binbaşı Hakkı, Topçu Binbaşı İsmail Hakkı, Binbaşı Ömer Rüstem ile Yüzbaşı Kamil’in isimleri de vardır122

C- İkinci maddedeki B ve C maddelerine kesin cevap verebilmek için Vehip’in teklifiyle 2 Temmuz 1929’da ikinci bir toplantı yapılmış ve aynı yolla Paris’teki Taşnaksutyun Genel Merkezi’ne cevap verilmesine karar verilmiştir123.

Kiraz Hamdi Paşa, Köstence'de faaliyet gösteren “Umumi Muhalifin” Cemiyeti üyesidir ki, bu cemiyet “çiğnenmiş olan hukuklarını geri alabilmek” için Cemiyet-i Akvam nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Cemiyetin reis muavini olan İsmail, Paşa’dan kaleme aldıkları resmî beyannameyi Romanya ve Bulgaristan’daki Türkçe gazetelerde yayınlamasını ve kendilerini Mehmet Ali’nin zulmünden kurtarmasını istemiştir12^

122    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/C 7, Bt: 2.7.1929.

123    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/C 8, Bt: 2.7.1929.

124    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/D 4, Bt: 22 T.S. 1932.

37

T.B.M.M. Hükümeti’nin, Hariciye Vekâleti aracılığı ile Köstence’deki hainlerin dağıtılmaları için Romanya Hükümeti’ne başvuruda bulunması üzerine Romanya Meclis-i Vükelâsı bu kişilerin üç gün içinde ülkeyi terketmelerine karar vermiştir. Köstence Zabıtası’nın kararı bildirmesi üzerine Kiraz Hamdi, Mehmet Ali ve Vehip ile birlikte kalmak veya oturma süresini uzatmak için Bükreş’e giderek buradaki Arnavut Sefiri Cemil Dino Bey’i ziyaret etmişlerdir. Kiraz Hamdi bir Arnavut pasaportu gösterip, Arnavut tabiyetinde olduğunu ve Nasiliç’te doğduğunu söyleyerek koruma istemiş ve resmî dilekçe vermiştir125.

Kiraz Hamdi’ye Arnavut pasaportu, Tiran Hükümeti’nin emriyle daha önceden verilmiştir126. Sonuçta Paşa’nın isteği gerçekleşmiş, hakkındaki soruşturma sonuçlanıncaya kadar Köstence’de oturmasına izin verilmiştir. Ancak, Mustafa Sabri, oğlu İbrahim Sabri, Vasfi Hoca, Mevlanzâde Rıfat, Tarık Mümtaz, Avni Paşa ve Kör Emin Hoca Romanya dışına çıkarılarak Köstence’deki muhalefet grup ve merkezi dağıtılmıştır127.

Kiraz Hamdi Paşa’nın aleyhte faaliyetlerinden haberdar olan T.B.M.M. Hükümeti, ona bu görevine karşılık olarak vermeyi vaad ettiği aylığı düzenli olarak ödememiştir. 686, Emniyet Genel Müdürü Rıfat Bey’e yazdığı bir mektubunda kendisine yalnızca Haziran 1926 maaşının verildiğinden, diğerlerinin ise verilmediğinden bahsederek vaadedilen ikiyüz Ingiliz lirasını istemiş,128 ve bu paranın San Remo ve Nice’e yapacağı ziyaretler için gerekli olduğunu da eklemiştir.

Buradaki temasları için de hükümete bir ihtiyat listesi yazan 686’nın bu listesinde bir kat elbise ve pantalondan başka bir de fotoğraf makinesi vardır. San Remo’daki “eski kapu yoldaşlarından” bilgi alabilmek için de onlara birer kat elbise ve Tütüncübaşı gibilere de bir parça para vermeyi uygun bulduğunu söyleyen 686, küçük kızının hasta olması nedeniyle hava değişikliği ve tedaviye ihitayacı olduğu için Avrupa’ya göndereceğini ve memuriyetini gizli tutmayı uygun bulduğunu hükümete haber vermiştir129.

Ancak bu isteklere T.B.M.M. Hükümeti herhangi bir cevapta bulunmamıştır. Bunun üzerine 686 yeni bir girişimde daha bulunarak, eğer hizmetinde devam etmesi isteniyor ise, parasının ödenmesini ihtar ederek,

125    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/F4, Bt: 9 Mart 1927.

126    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/F 2, Bt: 9 Mart 1927.

127    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/E 13, Bt: 8 Mart 1926.

128    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 12, Bt: 6 Marti 927.

129    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:4/A2, Bt: 11 K.S. 1926.

38

ödeme halinde Romanya’dan hareket ederek diğerlerinin de hareketlerine önayak olacağını belirtmiştir. İlk hizmete başladığı 9 Temmuz 1925 tarihinde vaadedilen ve hâlâ ödenmeyen ikiyüz Ingiliz lirasının süratle ödenmesini isteyen 686 bu seferki başvurusunda;

"... bendeniz din ve namus ve vicdanım ile hizmet ve sadakat-i ahd-ü peyman eyledim ve on aydır çalışıyorum. Hükümete yakışan merdane hareketle vaadini infaz ve felaket zamanlarında himayedir”

diyerek eğer hizmete ihtiyaç kalmamış ise kendisine söylenmesini isteyerek, “bendeniz de başımın çaresine bakayım” diyerek hükümetten şu isteklerde bulunmuştur.

1-            Arnavut tabiyetini aldığı için Dahiliye’ye verilen listeden isminin çıkarılması ve Köstence’de oturmasına izin verilmesi,

2-            Borcunun ödenmesi için talep ettiği paranın ödenmesi,

■fon

3-            Yapacağı seyahat için gerekli olan paranın hemen ödenmesi ıuy.

686, bu istekleri kabul edilir ise saddakatle hizmetine devam edeceğini bildirmiştir. Hükümet 686’nın tüm bu girişimleri sonucu ona ikinci ödemeyi 1928 yılı ortalarında yapmıştır. Ancak ceza olarak 50 Ingiliz lirasını kesmiştir131.

Kiraz Hamdi, Türkiye için yaptığı istihbarat görevini saklamayı uygun görmüş ise de diğer muhalifler arasında onun hal ve hareketlerinden şüphelenenlerin yorumlarından kurtulamamıştır. Muhalifler onun zevk ve sefa içinde, İstanbul’dan daha iyi yaşadığını, İstanbul’daki ailesine bir çok para gönderdiğini, kızlarını Köstence’ye getirerek onlar için harcamalarda bulunduğunu, bu yetmiyormuş gibi bir de metres tuttuğunu söyleyerek, bu paranın kaynağını sormuşlardır132.

Onu, Köstence’de cemiyetler kurarak, bu cemiyetler adına mektuplar düzenleyip, Anadoludaymış gibi İstanbul’a göndermekle, İstanbul’dan da kendisine yollamakla ve bu cemiyetler adına Hindistan ve Arabistan’daki bir çok kişiyi dolandırmakla suçlamışlardır. Ayrıca, kendisine muhalif süsü veren 686’nın tabiyetini ve ismini değiştirdiği133 Osmanlılıkla ve Türklükle ilgisi olmadığı ve hiç bir muhalifin onunla çalışmayacağı yolunda propagandalar yapmışlardır.

130    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/E 4, Bt: 4/5 Mart 1926.

131    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 13, Bt: 4 Mayıs 1928.

132    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 12, Bt: 8 T. E. 1340.

133    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/E 1, Bt: 8 T. E. 1340.

39

Muhalifler Kiraz Hamdi’yi kendi kendisini listeye dahil ettirmekle suçlamışlardır. “Böyle bir şerefe nail olmak canına minnettir. Bu vesileyle ömründe görmediği paraları alıyor 134. Ayda harcadığı para dikkate alınır ise İstanbul’daki emekli maaşının on katından daha fazladır” diyerek Kiraz Hamdi’nin para kaynağına işaret etmişlerdir135.

T.B.M.M. Hükümeti’ne özellikle Vehip135 Mehmet Ali137 ve yandaşları hakkında pek çok bilgi aktaran “malum zat” 686 tarafından 5.2.1932’de gönderilen bir raporda Romanya’daki gizli toplantılardan başka; “İskenderiye’de kongreler, Amman’da mülâkatlar, Paris’te müzakereler, Gümülcine’de görüşmeler, Halep’te barışmalar ve tanışmalar olduğu” ileri sürülmüştür. Türkiye’nin düşmanlarının bu sırada faaliyetlerini arttırmış olduklarına dikkati çekin 686, gerekli önlemleri alabilmesi için kendisinin ihtiyaç duyduğu araçlarla donatılmasını zorunlu görmüştür138.

Kiraz Hamdi T.B.M.M. Hükümeti’nden gerekli ilgiyi ve parayı bulamayınca hilafet propagandacılığına soyunmuştur. Halep Konsolosu, Romanya’dan Mısır’a gelen 686’nın burada Süleyman Şefik ve Osmanlı ailesinden Selim Efendi’nin oğlu Abdülkerim’in de katıldığı bir toplantıyı haber vermiştir.

Sürgündeki yaşamı boyunca çift yönlü bilgi aktarımında bulunarak istikrarsız bir tutum sergileyen Kiraz Hamdi Paşa, Bükreş Büyükelçiliği aracılığıyla 139 5 Aralık 1934’de Başbakanlığa hitaben yazdığı dilekçesinde vatanından ayrı kalmanın verdiği hasretle verem olduğunu kanıtlayan doktor raporunu daha önceden verdiğini, yarım asırlık hizmetlerinin; Sırbistan- Karadağ-Bulgaristan sınırlarıyla, doğu vilayetlerinde ve Yemen’deki emeklerinin ödülünü milletinden ve Cumhuriyetin ileri gelen devlet adamlarından beklediğini söyleyerek, “ihtiyarlığına, masumiyetine, emektarlığına ve maluliyetine binaen Yüzellilik kara listeden” isminin çıkarılmasını ve serbestçe ülkeye dönmesine izin verilmesini istemiştir140.

Kiraz Hamdi Paşa, bu isteğine olumlu yanıt alamadığı gibi, affı da

134    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 14, Bt: 8 T. E. 1340.

135    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 3/D 13, Bt: 8T. E. 1340.

136    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:4/A 3, 2/C 10.

137    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn:2/B 11, Bt: 24T. E. 1931.

138    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 4/A 3.

139    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/D 14.

140    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/D 13, Bt: 5 K. E. 1934.

40

göremeyecektir. Nitekim, Köstence Konsolosluğundan gelen bir haberde 686’nın hastalığının arttığından ve doktorların ümit vermediğinden bahsedilir ve pek çok borcu olduğu için ölümü halinde cenazesinin ortada kalmaması için bir miktar para gönderilmesi istenmiştir 141.

Yüzerliklerden Kiraz Hamdi 18 Ocak 1935’de Köstence’deki evinde ölmüştür142. Hastalığı sırasında, ölümü göz önüne alınarak evinde bulunan özel evraklarını içeren bir bavul, bir sepet ve sandık uygun bir şekilde konsolosluğa getirilmiş ve mühürlendikten sonra Bükreş Elçiliğine gönderilmiştir143.

20 Ocak 1935’de gömülen Kiraz Hamdi’144nin bir kısım özel eşyası ve fotoğrafları, varisi olan Emine Mihrican’a teslim edilmiştir145.

Hademe-i Hassa Kumandanı Zeki.- Yüzellilik listede 2 numara ile yer alan Zeki, Vahdettin’in kayınbiraderidir146. Hademe-i Hümâyûn Bölüğü’nde yetişmiş, Vahdettin tarafından kaymakam rütbesi verilmiştir. Saray ve çeşitli Çerkeş grupları arasında irtibatı sağlamıştır. Anzavur Ahmet’in başyardımcılarından Şah İsmail, Zeki Bey’in kayınbiraderidir. Şah İsmail, Anzavur kuvvetleri bozguna uğradığı zaman İstanbul’a kaçmış ve Zeki’nin yardımıyla Vahdettin ile görüşerek, Çerkeş kıtalarından birine komutan olarak atanmıştır147. Çerkeş Ethem, Yunan işgal bölgesine geçtiğinde ise Vahdettin’in emriyle, Çerkeş Ethem ile görüşmek ve onu İstanbul’a davet etmek için İzmir’e gitmiştir146. Saltanatın kaldırılmasını takip eden günlerde146 hükümdarla birlikte kaçmıştır150. San Remo’da151 Villa Manyoli’de yaşayan Vahdettin’in, kırkiki kişiden oluşan “beraberindekilerden” biri olmuştur152.

141    EGM Arşivi,        Dn: 12222-1,   Bn: 2/E 1,        Bt:      17.1.1935.

142    EGM Arşivi,        Dn: 12222-1,   Bn: 2/E 2,        2/E 8 Bt: 18.1.1935.

143    EGM Arşivi,        Dn: 12222-1,   Bn: 2/E 8, Bt:    2 Şubat 1935.

144    EGM Arşivi,        Dn: 12222-1,   Bn: 2/E 3,        Bt:      2.1.1935.

145    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Bn: 2/G 11, Bt: 12.11.1941.

146    T.G., 31 Mayıs 1938.

147    Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1957, s.381.

148    Cemal Kutay, Çerkez Ethem Dosyası, c.ll, İstanbul, 1973, s. 263 vd.

149    T.G., 31 Mayıs 1938.

150    Yılmaz Çetiner, Son Padişah Vahdettin, İstanbul, 1993, s. 268.

151    EGM Arşivi, Dn: 12222-2 (ilgili bilgi çeşitli belgelerde vardır).

152    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 2.

41

Vahdettin’in en güvendiği adamlardan olan Zeki Bey, villadaki vaktini kumar ve ihtişamlı bir yaşamla geçirmiştir. Bunda Vahdettin’in villaya kapanarak, tüm işlerini -dolayısıyla parayı- Zeki’ye teslim etmesinin de payı vardır. Düştüğü zor durumlardan etrafına para dağıtarak kurtulmuştur. Tüm idareyi eline alan Zeki, suçlarını örtbas etmenin yolunu, San Remo Polis Müdürü ile diğer görevlilerine villada ziyafetler vererek bulmuştur. Villadaki bu başı buyruk yaşama haremağalarından arabacıya kadar tüm villa sakinleri ortaktır153. Vahdettin’in parasını harcarken har vurup harman savuran ve kendi kişisel eylemleri için kullanan bu adam sürgün yaşamında Türkiye lehinde çalışmış154 ve Vahdettin’in villadaki adamlarına her ay ödenen altıyüz Ingiliz lirasının Sami adında biri tarafından Menton’daki bankadan çekildiğini haber vermiştir. Bu paranın geçinmek için yetmediğini söyleyen Zeki, birikmiş paraları biten villa sakinlerinin, öteberi satarak para sağladığını bildirmiştir155.

Ülke dışına çıkarılan gerek Yüzellilik, gerekse diğer muhalifler çeşitli zamanlarda, çeşitli isteklerle Vahdettin’e bizzat ya da mektupla başvurularda bulunmak istemişler, ancak bu istekleri Zeki tarafından her seferinde engellenmiştir. Bu nedenle muhalif gruplar Zeki’ye düşman olmuşlardır. Zeki, muhalifler tarafından Vahdettin’e gönderilen ve kendisine emanet edilen mektupları imzası altında yayınlamayı uygun bulmamış, “sırf vatana olan muhabbetinden dolayı bir makam-ı resmî ile” çalışanlarla çalışmayanları ayırmak için, istenildiği taktirde dosyayı Şehbenderhaneye gönderebileceğini söylemiştir155.

Zeki’ye karşı olanlar, onun villadaki konumundan rahatsız olmuşlar, onunla geçinemeyerek villayı terk etmek istemişlerdir. Bunlardan Tütüncübaşı Şükrü villayı terkederek Selanik’e gitmek üzere157 Cenevre’deki Yunan Konsolosluğu’na başvurarak pasaport istemiştir. Ancak, Konosolosluk, Dışişleri’nden izin isteyeceğini, zira herkesin San Remo’dan kurtulmanın yolunu aradığını söyleyerek olumlu cevap vermemiştir153.

Kumarbazlığının yanı sıra aşırı davranışları da olan Zeki Bey, Reşat Paşa’yı öldürmekle suçlanmış15® ancak, Italyan polisince herhangi bir

153    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 14-13, Bt: 5 K.E. 1341.

154    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: E 9.

155    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: A 2.

156    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 12-13, Bt: 12 Şubat 1926.

157    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 10-13, Bt: 1 Şubat 1926.

158    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 14-13.

42

soruşturmaya maruz kalmamıştır1 66. Bunun nedenlerinden biri, Villa Manyoli’nin Italyan Hükümeti tarafından ayrıcalıklı “komşu devlet” sahası olarak kabul edilmiş olması161 olabileceği gibi, Zeki’nin polislere yedirdiği paranın karşılığı da olabilir.

Vahdettin’in ölümünden kısa sûra sonra villayı saran Italyan polisi, Reşat Paşa’nm ölümüyle ilgili olarak Zeki Bey’i tutuklamıştır. Ardından, Türkiye’nin Roma Büyükelçisi, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin çağrısı üzerine Zeki’nin hükümete teslim edilmesi konusunda İtalya Hükümeti nezinde girişimlerde bulunmuş ve sonucu bildireceğini belirterek, Zeki’nin mahkum olmayacağı yolundaki görüşünü de eklemiştir162. Nitekim Roma Büyükelçiliği’nden gönderilen mektupta Zeki’nin 10 bin Liret karşılığında kefaletle serbest bırakıldığı, ancak kesin kararın verilmesi için Reşat Paşa’nm İstanbul’daki evrakının beklendiği bildirilmiştir162.

Zeki’nin, Reşat Paşa’nm katili olup olmadığı yolundaki tartışmalar bundan sonra da devam etmiştir. San Remo’da yayınlanan Tribuna gazetesinin 13 Temmuz 1929 tarihli sayısında Zeki’nin tutuklanmasının Ankara’da memnuniyet yarattığından söz etmiştir164. Delil yetersizliği sonucu serbest bırakılan Zeki Bey, Nice’e giderek Abdülmecid’in oğlu Şehzade Ömer Faruk’un yanma sığınmış, 24 Teşrin-i Sani (Kasım) 1928’de onun garajında “kömür”le intihar etmiştir165.

Zeki Bey’in neden intihar ettiği sorusuna Emniyet Genel Müdürlüğü dosyalarında kesin bir cevap olmamakla birlikte, son zamanlarda sürekli durumundan şikayet ederek, alnındaki hain damgasıyla yaşamasının mümkün olmadığını söyleyen Zeki’nin bu yüzden intihar ettiği tahmin edilebilir. İntiharından önce oğluna yazdığı mektupta bu ruh halini kanıtlayacak şekildedir. Öldüğünde Faruk’a, Kürt Şerif Paşa’ya ve katibine yazdığı mektuplar da cebinde bulunmuştur. Nice Şehbender Vekili Reşat Hakkı da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yolladığı mektupta; Kürt Şerif Paşa’nm Zeki’ye, ölümünden yirmi gün kadar önce, kendi hesabına kumar oynamak üzere -orada harcıyacağı miktardan başka- 70 Frank gündelik vererek, Monte Carlo’ya yerleştirdiğini

159    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: B 14-13..

160    Tarık Mümtaz Göztepe, V.G.C., s. 115.

161    Tarık Mümtaz Göztepe, V.G.C., s. 163-164.

162    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: C 10, Bt: 26 Haziran 1926.

163    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: D 11, Bt: 1 Ağustos 1926.

164    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: C 7, Bt: 13 Temmuz 1927.

165    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: E 4-5, Bt: 28 T.S. 1928.

43

söyleyerek, intiharın maddi değil, manevi sebeplerden kaynaklanabileceği düşüncesindedir166.

Hazine-i Hassa Müfettişlerinden Kayserili Şaban Ağa.- listenin 3. sırasındadır. Yurt dışına çıktıktan sonra Kahire’de yerleşmiştir. Sürgündeki kısa sayılabilecek yaşamında da inkılâba karşıtlığını koruyan Şaban Ağa, Kahire’de ticaretle uğraşan Atkinson ismindeki Ingiliz’e hükümetin mevcut kuvvetleri ile ihtiyat kuvvetlerinin miktarının ne kadar olduğu ve müstahkem yerleri hakkında askeri ve siyasi raporlar vermiştir1®7.

686’nın raporuna göre, Kahire’den İskenderiye’ye giden Şaban Ağa burada ölmüştür16®.

Tütüncübaşı Şükrü.- Yüzellilik listede 4 numara ile yer almıştır. Vahdettin’le birlikte ülkeden ayrılarak onunla birlikte San Remo’ya gitmiştir169. Villa Manyoli’deki hayatını Zeki Bey ile didişerek, alkol ve sefahat içinde geçirmiştir. Tütüncübaşı’nın Sultan Vahdettin ile ilişkisi zamanla azalmış, bununla birlikte düzenli olarak maaşını almaya devam etmiştir176. Villa’daki yaşamından hoşnut olmayan Tütüncübaşı, Suriye’ye gidemeyince, Beyrut’a gelerek buradan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne çeşitli zamanlarda ondört mektup göndermiştir171.

1932’de Kudüs’e172 gelen Tütüncübaşı, aynı yıl Şam’a geçerek bir tekkede zorluk ve sefalet içinde yaşamış ve hiç bir işe karışmamıştır173. Şam’da bulunduğu süre içinde yardım istemek için Haydarabat Sarayı’na gitmiş ancak son zamanlarda aralarında bir takım açık göz Yahudiler bile bulunan kişilerin aynı amaçla saraya üşüşmesinden dolayı eli boş dönmüştür.

Tütüncübaşı bu seyahatleri sırasındaki yol masraflarını geçtiği yerlerdeki Ingiliz konsolosluklarından aldığı paralarla sağlamıştır 174. Şam’dan sonra

166    EGM Arşivi, Dn: 12222-2, Bn: E 5, Bt: 28 T.S. 1928.

167    EGM Arşivi, Dn: 12222-3, Bn: A 13, Bt: 29.11.1933.

168    EGM Arşivi, Dn: 12222-3, Bn: A 12, Bt: 11. K.E. 1932.

169    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: R 1, Bt: 9.K.S. 1937.

170    Tarık Mümtaz Göztepe, V.G.C., s. 116.

171    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn:          4/A 8.

172    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn:             D 2, Bt: 8.12.1932.

173    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn:                 D 3,      Bt: 11 K.E. 1932.

174    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn:             D 4, Bt: 4.4.1933.

44

Basra’yı175 ve Hindistan’ı ziyaret eden Şükrü, Bombay’da Türklere hakaret eden Suriye Cumhurbaşkam’mn kızıyla kavga etmiştir17®. Beyrut Başkonsolosu’na göre Şükrü Hoybuncular’ın adamıdır177. Bilhassa Celadet ve Nizamettin (Kibar)’in yanında kalmaktadır. Bu dönemde de maddi açıdan muhtaç bir yaşam süren Şükrü, Şehzade Abdurrahim’in Lübnanlı bir kızdan olan çocuklarına dadılık eden Nizamettin’in himayesine sığınmış, yaşlı ve başkaca bir yerden yardım görmediği için Nizamettin’e dört elle sarılmıştır. Bölgedeki hainlerin hareketlerine katılmamakla birlikte benimser görünmüştür17®.

San Remo’da Vahdettin ile bulunurken Mussolini ile gıyaben tanışmış olan Tütüncübaşı, Mussolini’ye mektup yazarak tebrikte bulunmuştur ki, asıl amacı bu yolla para koparmaktır17®. Ahmet Kemal15® tarafından Fransızca olarak kaleme alınan ve 7 Temmuz’da Şam postasına verilen mektubunda İtalya ile Türkiye’nin tarihi dostluğundan uzun uzun bahsettikten sonra “melun ittiahtçıların” bunun kıymetini bilmediğini, San Remo’da İtalya’nın pek çok iyiliklerini gördüğünü yazmıştır181. Mektup gönderilmeden evvel konu Nizamettin Kibar’a açılmış, O da Tarık Mümtaz’a söylemiş ve nihayet Tarık’tan da Fransız kumandanı Köle haber almıştır. Bunun üzerine Köle, Ahmet Kemal’i çağırarak durumu sormuştur. Ahmet Kemal’in;

“biz kendi vatanımızda birer yüksek rütbe ve makam sahibi idik. Ezcümle ben bir kolonel idim. Sırf bir takım prensipler ve hükümet tarz-ı idaresine ait kanaat ihtilâfları ve ekalliyetlere yapılan mezalim yüzünden ittihatçılara ve minicilere muhalefet eyledik ve harice dağıldık. Siyasi mücadele bizim mesleğimizdir. Eğer susmayı bilse idik daha mükellef ve müreffeh bir surette vatanımızda yaşardık. Binaenaleyh, siz Fransızlar üç beş maddi imtiyazı; şömendifer imtiyazı ve saire yüzünden Kemalistlere bende oldunuz... Beş milyon Hristiyanın, dört milyon Kürtün ve sairenin dar ağaçlarına, mezbahalara sevk edilmesine göz yumdunuz. Bu, Fransa tarihinde en büyük lekedir.

Ayıptır...”

şeklindeki sert çıkışına karşı Köle, bunun uluslararası siyasetin gereği olduğundan ve “zülfiyare dokunmadan” çalışanlara meydanın açık olduğunu söyleyerek mektubun gizli tutulmasını ve soranlara “aslı yok” denmesini önerir.

175    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 5, Bt: 26.2.1933.

176    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 6.

177    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 7, Bt: 15 T.S. 1935.

178    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: E 10, Bt: 17 K.E. 1936.

179    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: E 6, Bt: 18.11.1936.

180    Eski fırka kumandanlarından olduğunu iddia eden kolonel Ahmet Kemal.

181    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 9, Bt: 21 Temmuz 1936.

45

Bunun üzerine hem Ahmet Kemal, hem Tütüncübaşı mektubu yazmaktan vaz geçtiklerinin söylerler ama ikisi gizlice gönderirler. Mektubu göndermelerindeki amacı ise şöyle açıklarlar ^82:

“Türkiye’yi haricen korkutacak, yenecek, batıracak yalnız İtalya vardır. Akdeniz siyaseti de İtalya’yı Türkiye’ye daima hasım yapmaya mecburdur... Bunu da hin oğlu hin Kemalistler pek ala biliyorlar. İtalya Rodos ve Leryos ve falan falan adalarda tahşidat yapıyor. Bulgarla hakeza... Zago hakeza... Şehzade Abid Efendi’nin Zago’nun kardeşini alması da Mussolini’nin bir desisesi değil midir? Şimdi Mussolini, Türkiye’ye harple mi girmek lâzım, yoksa siyasetle mi Kemalistleri alt etmek lazım? Bunu düşünüyor...

Mussolini Müslüman alemine de hakim olmaya çalışıyor. Yani şu bildiğimiz eski İngilizlerin yerini almaya uğraşıyor. Bunun için de bir “Halife-i Müslimin” lâzım... Halife kim olacak? Abdülmecid mi? Hayır. Zira, Abdülmecid hem ihtiyar, hem de ele avuca pek sığmaz, hem de korkak. Hem İngilizlere meyyal. Hem şöyle hem böyle... Binaenaleyh genç, dinç, okumuş, yazmış, fikirli, cerbezeli, lisana aşina ve Avrupa alemine vâkıf bir halife bulmalı... O da işte Zago’nun eniştesidir... Mussolini hazırlandıktan sonra ‘bir gün birden bire Halife-i Müslimin’i ilân edecek ve kendi Müslüman tebalarını da biat ettirecek ve bittabi Bulgar ve Arnavutluk Müslümanların! da biat ettireceklerdir. Ondan sonra da bu halifeyi ki, bir Osmanlı şehzadesidir, Türkiye halkına da teklif edecek ve bir taraftan İtalyan ordusunun kuvveti, diğer taraftan Bulgarlar, öte taraftan hariçteki muhalifler, Kürtler, Ermeniler dahi faaliyete geçtiklerinde, dahildeki Müslüman ve mütedeyyin Türkler de hem bir halife ve hem de bir Osmanlı şehzadesine karşı avuçlarını açacaklardır...”183

İşte bu durum dolayısıyla Tütüncübaşı ile Ahmet Kemal şimdiden Mussolini ile haberleşmeye ve ona hizmet etmeye kendilerini mecbur hissetmişlerdir ki, emelleri ancak bu sayede gerçekleşebilecektir. Nitekim onlara göre, İtalyanların Türkiye topraklarında gözleri yoktur. Onlar sırf Müslüman halka bir dini makam vermek, Bolşeviklere körü körüne alet olan Kemalistlere darbe indirmek ve Türkiye’deki Hristiyanlara karşı yapılan eziyetlerin intikamını alarak Papayı memnun etmek istemektedirler^.

Bir yandan siyasetle meşgul olan Tütüncübaşı Şükrü, diğer yandan Türkiye’deki arazi ve emlâkinin peşine düşmüştür. Kayseri’deki emlâkim, zamanında bunları Cenova ve Cenevre Konsolosluğu’nda yaptığı bir senetle aile ve çocuklarına devrettiği halde, hükümet eliyle satılmakta olduğunun karısı tarafından bildirilmesi üzerine, büyük bir üzüntüye kapılmış ve sonunda Türkiye’nin Şam Konsolosu’nu ziyaret etmiş ve yardımını istemiştir. Konsolos,

182    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 9, Bt: 21 Temmuz 1936.

183    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 10, Bt: 21 Temmuz 1936.

184    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 11, Bt: 21 Temmuz 1936.

46

Tütüncübaşı’ya; Nizamettin, Celâdet ve diğerlerinin hareket ve düşünceleri hakkında bilgi vermesi şartı ile işiyle ilgileneceğini söyleyerek, Tütüncübaşı’ya maddi yardımda bulunmuştur185. Parasızlığı diz boyu olan Tütüncübaşı Şükrü, Nizamettin’in Suriye sınırı dışıyla olan haberleşmelerinin kendi aracılığı ile ve “Tütüncübaşı Şükrü, Paste restante, Danas” adresine geldiğini ve bunları getireciğini, ülke aleyhine olan her bilgiyi hemen aktaracağını vaadetmiştir. Bunun üzerine kendisine Şam Konsolosluğu tarafından ikinci kez yardımda bulunulmuş ve Lübnan’da bulunan Hanedan üyeleri ile görüşmesi ve Konsolosluk’un sorduğu sorulara cevap getirmesi istenmiştir 186

Bu arada Şam Konsolosluğu, Beyrut’taki Taşnaksutyun Komitesinin çete teşkilatını takviye etmek üzere faaliyete geçtiğini, yakında Türkiye sınırına çeteler göndermek için hazırlıklar yapmakta olduklarını ve bazı Taşnaksutyun ileri gelenlerinin bu iş için Fransa’dan Beyrut’a gittiklerini haber vermiştir. Ayrıca, Ulu Önder Atatürk’ün rahatsızlığı dolayısıyla Suriye’deki muhaliflerin ve Kürt ileri gelenlerinin toplantılar yaptıklarını, öldüğü taktirde Türkiye’de bir isyan çıkacağını ve Osmanoğullarının tekrar tahta geçeceklerini ve hilafeti alacakları haberini vererek, Tütüncübaşı’nın da bunun gerçekleşmesini istediğini belirtmiştir187.

Tütüncübaşı Şükrü’ye Türkiye’deki emlâk ve arazisinin altıyüz lira karşılığında satıldığının karısı tarafından haber vermesi üzerine, Şam Konsolosluğu’na ikinci kez mektupla baş vurarak emlâk ve arazisinin döküm ve kıymetlerinden söz ederek ucuza gittiğinden, yağmalandığından dolayı üzüntülerini belirtmiştir. Tütüncübaşı Şükrü’nün, beyaz kesme taştan yapılmış, kargir, iki katlı ve onüç oda bir bahçe, bir samanlık ve ahırdan oluşan bir ev; evin içinde yirmi yatak, halılar ve yediyüz okka bakır takımı ve pek çok eşya; Köyde sekiz kıt’a üzüm bağı, Karahisar’da üç kıt’a yine üzüm bağı; köyde üç parça sulanır tarla ve Kale bağları arasında dört dönüm arazisi olduğu görülmektedir188. Şükrü bu dökümü verdikten sonra yalnız bakır takımı veya yataklar satılsa, ya da tarlalardaki kavak ağaçları, ceviz ağaçlan ve bağlarının ürünü satılsa bu altıyüz lirayı hatta bir iki mislini getireceğini söyleyerek büyük bir suistimal yapıldığını Cumhuriyetin adil hükümetinden bu işe önem vererek zararının karşılanmasını istemiştir 189.

185    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: E 10, Bt: 17 İlk Kanuni936.

186    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: F 4, Bt: 22 K.S. 1937.

187    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: G 3, Bt: 28.10.1938.

188    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 3, Bt: 9 K.S. 1937.

189    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: D 2, Bt: 9 K.S. 1937.

47

Ömer Paşa.- Serkarin Yaver olarak listeye 5. sırada dahil edilmiştir. Vahdettin ile birlikte İstanbul’dan ayrılarak Malta’ya gitmiştir. Malta’da mesane hastalığına yakalanan Ömer Paşa, Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in davetlisi olarak Hicaz’a giderken ağrıları artmış ve Mısır’da gemiden inerek Kahire’de bir hastaneye yatmıştır. Bir daha da Vahdettin’in yanına dönmemiştir 190. Hastaneden çıktıktan sonra Şam’da bir Çerkesin evine yerleşen Ömer Paşa’nın Vahdettin’le arası bozulmuştur. 686, gönderdiği raporda Ömer Paşa’nın yaşlı ve mağdur olduğundan bahsederek Vahdettin’den vefasızlık ve hakaret gördüğünü bildirmiştir191.

Hastalığı gün geçtikçe artan Ömer Paşa hakkında 686 gönderdiği bir başka raporda:

“Bu zatta Çerkesdir. Köle cinsindendir. Hizmet ettiği ve ekmeğini yediği yere sadık olmayı aldığı terbiye iktizasından bilir. Göbeğinden işiyor, hastadır. Bir iki sene ömrü ya vardır ya yoktur. Bu adamdan vatana zarar ve ziyan gelmesi muhtemel değildir” 192

diyerek affa layık olduğunu söylemiştir. Ancak, Ömer Paşa affı göremeyerek, Beyrut hastanesinde 4 Şubat 1931’de ölmüştür193.

Erkân-ı Harp Miralayı Tahir.- listede 6 numara ile yer almıştır. Sürgündeki yaşamı ile ilgili ilk kayıt 1927 yılına aittir. 194 Kiraz Hamdi’ye yolladığı bir mektuptan anlaşıldığına göre Tahir, siyasi faaliyetlerine devam etmektedir. Abdülmecid ve Nice’teki diğer muhaliflerle de sıkı ilişkisi vardır. Önceleri Marsilya’da Ballay adlı bir ayakkabı mağazasında çalışan Tahir, daha sonra bu mağazanın Nice’teki şubesinde çalışmaya başlamıştır 195. Uzun süre burada kalan Tahir daha sonra Tunus’a gitmiştik 96_ 686, Tahir’in Burunsuz Tevfik Hamdi’nin evinde bulunduğundan bahsederek, onunla hiç de hoş olmayan bir ilişkisi olduğunu iddia ederek, hırsız, çapulcu, entrikacı kişiliğinin yanı sıra çok iyi bir casus olan bu adamın Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine dikkat çekmiştir 197.

190    Göztepe, V.G.C., s. 69.

191    EGM Arşivi, Dn: 12222-5, Bn: 2/B 7, Bt: 2 K.E. 1932.

192    EGM Arşivi, Dn: 12222-5, Bn: 2/B 8.

193    EGM Arşivi, Dn: 12222-5, Bn: 2/B 6, Bt: 4.2.1931.

194    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 28.4.1927.

195    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 11, Bt: 1.2.1927.

196    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 10, Bt: 16.31929.

197    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 29.5.1932.

48

Beyoğlu eski mutasarrıflarından olan Tahir, Nice’de kaldığı sürece Gümülcüneli Hamdi’den maddi 198 yardım görmüştür. Daha sonra Paris’e giden Tahir, burada Gümülcineli ile birlikte aleyhte faaliyetlerini sürdürmüş^99, Mehmet Ali ile birlikte çalışmış290 ve “Enchainee” gazetesinin yeniden çıkarılması için gerekli olan parayı Mısırlı Prens Lütfullah’tan alarak Mehmet Ali’ye vermiştir20^. Yine Mehmet Ali, Vehip, Gümülcineli ve Sabri Hoca ile birlikte “Ordu ve Millet Cemiyet-i lnkılâbiyesi”ni kuran Tahir, Vahdettin’den aldıkları 1000 Ingiliz lirasını paylaşamayarak cemiyeti dağıtmışlardır202.

Tahir, Pariste bulunduğu süre içinde Kral Ahmet Zago’ya suikast yapmak isteyen Arnavut ileri gelenlerinin toplanmasına önayak olmuştur203 ki, 6 kişiden oluşan bu toplantıya daha önceki suikasti gerçekleştiren Hikmet Bey de katılmıştır. Bir kaç saat süren toplantıdaki görüşmelerin İsmet Paşa aleyhinde olduğu muhbir tarafından haber verilmiştir204. Tahir, Arnavut hükümetine bu muhalefetinden dolayı Sırplar’dan da para almış ve bu para ile geçimini sağlamıştır205.

Paris’te Mehmet Ali ile kavga ettikten sonra oradan ayrılan Tahir206, ayda 300 Arnavut Frangı ücretle Kral Zago’nun Sensir’de okuyan kız kardeşilerinin askeri terbiyesi için görevlendirilmiştir ki, Zago bu görevi Tahir’e acıdığı için vermiştir207'.

Tahir bu görevde iken Italyanlar tarafından korunmuş ve onlar için çalışmıştır. İtalyanların emri ile Perns Tevhit’i Kral Zago’ya damat yapmak için çalışmış ancak, Tevhid’in serseriliği yüzünden başarılı olamamıştır. Daha sonra Prens Abid’i Ahmet Zago’nun kız kardeşi Seniye ile evlenmeye ikna eden Tahir böylece Abid’i de İtalyanların amaçlarına ortak etmiştir208.

198    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 2, Bt: 22.2.1933.

199    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 10.31933.

200    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: D 6, Bt: 26.2.1933.

201    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: C 11, Bt: 8.2.1933.

202    EGM Arşivi, Dn: 12222-9-1, Bn: 2/B 1, Bt: 26.7.1931.

203    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 2, Bt: 1.4.1933.

204    EGM Arşivi , Dn: 12222-6, Bn: D 3, Bt: 1.4.1933.

205    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: D 6, Bt: 26.2.1933.

206    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: E 7, Bt: 11.2.1935.

207    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 2 , Bt: 9.8.1935.

208    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 2, Bt: 29.5.1936.

49

Bir ara Prensesler ile birlikte Tiran’a gelen Tahir209, Seniye ve Abid’le olan ayrı konuşmalarındaki güvensizlik yaratacak sözlerinden dolayı, Arnavutluk’a gelmemek üzere Tiran’dan çıkarılmıştır21 °. Tahir buradan ayrıldıktan sonra Paris’e gitmiş211, Şehremaneti üyelerinden Emcet ve eski Atina Ateşemiliteri Faruk ile birlikte Paris’e gelen Müslümanları dolandırarak geçimini sağlamıştır212.

Türkiye’de Cumhuriyetin onucu yıl kutlamaları çerçevesinde bir genel af ilân edileceği söylentilerini duyan Tahir, Hükümete gönerdiği mektubunda büyük bir ameliyat geçirdiğinden ve sağlığının oldukça bozuk olduğundan bahisle af talebinde bulunmuştur. Mektubunda Atatürk’e olan derin hislerinden sözederek aleyhte faaliyetlerinin olmadığını da ekleyen Tahir’in bu talebi kabul görmemiştir213. 686’nın raporlarında büyük bir hileci olduğu söylenen Miralay Tahir214, Nice yakınlarında Vence’de ölmüştür215

Seryaver Ahmet Avni Paşa.- Yüzellilik listenin 7 numarasına kayıtlıdır. Yurt dışına çıktıktan sonra Marsilya’ya giderek 700 Frank’a bir ev kiralamıştır. “Jellad” adında biriyle gümrük muamelesi üzerine çalışmıştır. Kızı Fitnat ise, “Muhacir Ruslar Cemiyet-i Hayriyesi”ne hizmet etmiştir216.

Marsilya’dan, kızının rahatsızlığı ve buradaki ev kiralarının yüksek olması nedeniyle ayrılan Avni Paşa evini Cannes’e taşımıştır217. Ancak, hayat pahalılığı burada da onları sıkıntıya düşürmüş218 ve nispeten ucuz bulunan Beyrut’a hareket etmişlerdir219. Avni Paşa, Marsilya’da kaldığı sürede, Mısır’a gitmek üzere Paris’ten Marsilya’ya gelen Yüzellilik Ömer Fevzi’yi evinde misafir etmiştir220. Marsilya Başkonsolosluğu, burada esaslı bir hareketi görülmeyen

209    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: E 9, Bt: 29 Mayıs 1936.

210    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: F 1, Bt: 13.1.1937.

211    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: F5, Bt: 26.2.1937.

212    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: C 10, Bt: 14.K.E.1931.

213    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: E 6, Bt: 2 Eylül 1933.

214    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: B 3, Bt: 20.12.1932.

215    EGM Arşivi, Dn: 12222-6, Bn: G 9, Bt: 6.1.1939.

216    EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 5, Bt: 5 T.S. 1929.

217    EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 7, Bt: 22.3.1930.

218    EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 1, Bt: 17.3.1931.

219    EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 13, Bt: 17.3.1931.

220    EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 1, Bt: 17.3.1931.

50

Avni Paşa’nın Suriye’de faal bir rol alabileceğini söyleyerek konuya dikkati çekmek istemiştir22^.

1931 ’in 14 Kannun-u Evvelinde Trablusşam’da bulunan Avni Paşa’nın Mehmet Ali ile arası oldukça iyidir ve sık sık haberleşmektedir222. Daha sonra Halep’e giden Avni Paşa’nın bu ziyareti, Halep’te çıkan Vahdet gazetesinde şöyle duyurulmuştur:

Osmanlı Imparatorluğu’nun Bahriye Nazırı ve Hakanı Mağfur Vahdettin Han’ın seryaveri Erkân-ı Harp Miralayı Avni Paşa Hazretleri şehrimize gelerek iki gün ikametten sonra Trablusşam’a avdet buyurmuşlardır”223

Avni, Halep’te avukat Abdurrahman Dabi’nin evinde misafir olmuş, Yüzelliliklerden Celâl Kadri, Refik Halit, Köprücü Salih Sami, Ahmet Kemal, Zeynelabidin Hoca ve diğer misafirlerle görüştükten sonra Zeynelabidin ile birlikte Trablusşama hareket etmiştir22^. 1934 yılı içinde Lübnan’ın Cünye kasabasına giden Avni Paşa son derece sefil ve muhtaç bir halde burada ölmüş225 ve cenazesi Trablusşam’a götürülmüştür226.

Eski Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i Hakâni Emini Refik.- Yüzellilik listede 8. sıradadır. Vahdettin’in şehzadeliği sırasında vekilharçlığını yapmış, tahta çıkarıldığında ise Vahdettin tarafından mabeyncilik ünvanı verilerek Hazine-i Hassa Genel Müdürülüğü’ne tayin edilmiştir. Padişahın çok güvendiği adamlarındandır. Öyle ki Padişah, hakkında basında çıkan olumsuz yazılar karşısında kendisini korumuştur227.

Refik Bey ülkeden ayrıldıktan sonra Nice’e onbeş dakika uzaklıktaki “Villa Franche”de, Halife Abdülmecid’in yanında yerleşmiştir226. Sakıt halifeden aldığı229 ve eski mareşallerden Ethem Paşa’nın kızı olan eşinin gönderdiği

221     EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/C 13, Bt: 17.3.1931.

222     EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 4, Bt: 14 K.E.1931.

223     EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 6, Bt: 16 T.S. 1932.

224     EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/D 7, Bt: 17 T.S. 1932.

225     EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/E 4, Bt: 6.2.1934.

226     EGM Arşivi, Dn: 12222-7, Bn: 2/E 6, Bt: 8.2.1934.

22? Lütfi Simavi Bey, Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul, Hürriyet Yayınları (Tarihsiz), s. 463-464.

228     EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: A 10, Bt: 1 Şubat 1929.

229     EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: C 11, Bt: 26 Şubat 1933.

51

para ile rahat bir yaşam sürmüştür230. Abdülmecid’in en güvendiği adamlarının başında gelen23^ Refik, oğlunu eski Hanedan üyelerinden Ayşe Hanım ve Örfi Paşa’nın kızları Naima Hanım ile evlendirmiştir232. Bu sayede Hanedan üyeleri ile sıkı ilişkilere giren Refik Bey, Hanedanın iadesi için hükümet aleyhinde faaliyetler içine girmiştir. Bir süre sonra Nice’den ayrılan Refik Bey, 10 Eylül 1932’de Bükreş-Köstence yoluyla233 Sofya’ya gitmiştir ki, Dahiliye Vekâleti seyahat amacının öğrenilmesini bir telle Sofya Elçiliği’nden ister234-. Ayın 22’sinde Sofya’ya gelerek “Bulgarie” otelinde 18 numaralı odaya yerleşen Refik, Bulgar Milli Bankası’na verdiği beyannamede, beraberinde 100 bin Fransız Frangı olduğunu söylemiştir. Sofya’da Zavayan Parsamyan adında Taşnaksutyun Ermeni ile sıkı bir ilişki içine giren Refik, Taşnaksutyun Cemiyeti’ne 60 bin Fransız Frangı vermiş, Bulgaristan’dan hareketinde Dragamon sınır istasyonunda Milli Banka’ya verdiği 100 bin Frank’tan 40 binini almıştır. Sofya’dan Eylül’ün 24’ünde hareket eden Refik, sınıra kadar Burgazlı Vartanyan adında bir Ermeni tarafından uğurlanmıştır. Refik, çantasında, Ermeni ihtilâl teşkilatına ait önemli evraklar bulunan Vartanyan ile yolda hararetli görüşmeler yapmıştır.

Daha sonra, Fransa Dahiliye Nezareti tarafından verilen 5897 numaralı pasaportla seyahat eden Refik Sofya’dan Nice’e dönmüştür235.

Refik’in bu seyahatindeki faaliyetlerini göz önüne alan Dahiliye Vekaleti, Hariciye Vekaleti’ne yazdığı 16.10.1932 tarihli yazıda;

“Bulgaristan'da bulunan Yüzellilik ve firarilerin Taşnaksutyun komitesine mensup Ermenilerin aleyhdeki faaliyetlerini artırdıkları ve bu durumun dikkat çekecek bir noktaya ulaştığı, gerek Sofya Elçiliği’nden gerek diğer kaynaklardan alınan bilgilerden anlaşılmaktadır...

Yüzerliklerden Sabık Hazine-i Hassa Müdürü Refik’in Bulgaristan Taşnaksutyunları ile temas ettiği ve bunlara mühim bir para verdiği ve Taşnaksutyun Komitesinin Reisicumhur hazretlerine suikast hazırlığı içinde olduğu...”236

230    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 3.

231    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 7.

232    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: C 14, Bt: Mayıs 1933.

233    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: B 9, Bt: 10 Eylül 1932.

234    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: B 12, Bt: 21 Eylül 1932.

235    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: C 1, Bt: 30 Eylül 1932.

236    EGM Arşivi, Dn: 12221/1, Umumi Dosya I, Bt: 16.1.1932.

52

bildirilerek gerekli önlemlerin alınmasını istemiştir.

Görülen odur ki, sürgündeki yaşamını, T.B.M.M. Hükümeti’ne, özellikle Atatürk’e karşı beslediği kin ile geçiren Refik bu uğurda Ermenilerle işbirliğine gitmekten çekinmemiştir. Refik’in İstanbul ile bağlantısını dolayısiyle haberleşmesini eşi Bedriye yapmıştır. Hariciye Vekâleti, İstanbul Vilayeti’ne gönderdiği bir telde Bedriye Hanım’ın İstanbul’a gittiğini ve

“... bu kadının Paris-Montekarlo ve İstanbul arasında düşmanlarımız adına kuryelik yaptığı ve yine Avrupa’ya gideceğini”237

haber aldıklarından bahsederek, eşyasının ve üzerinin aranmasını istemiş, ancak yapılan takip sonucu şüpheli bir halinin görülmediği bildirilmiştir238. Refik, Aftan sonra ülkeye dönmüştür.

1.2.                 Sevr Andlaşmasını İmzalayan ve

Kuvayı İnzibâtiye’ye Dahil Olan Kabine Üyeleri

İngilizlerle Damat Ferit Hükümeti, Anadolu hareketini baltalamak amacıyla çıkardıkları iç isyanlar yetmiyormuş gibi bir de düzenli bir ordu oluşturarak, bu kuvveti Anadolu’daki Ulusalcılar üzerine göndermeye karar vermişlerdir. 18 Nisan 1920’de Hükümet, çıkardığı bir kararname238 ile bu ordunun nasıl oluşturulacağını, ne şekilde örgütlenip, nasıl çalışacağını belirlemiştir. Bu ordu İzmit’e çıkarıldığı günlerde birinci Düzce İsyanı sürmektedir. Kuvâyı înzibâtiye beklenen sonucu veremeyecek ve 25 Haziran 1920’de dağıtılacaktır240.

Gerek iç isyanların çıkarılmasındaki etkinliklerin gerekse Kuvayı Inzibâtiye’yi kurarak Miniciler üzerine gönderilmesindeki rolü ve meşru B.M.M’ni tanımayıp, ondan izin almadan Sevr Andlaşması’nı onaylaması, bu kabinenin ihanetini ortaya koyarak Yüzellilik listeye alınmalarına neden olmuştur. 4 Temmuz 1920’de Ankara Asliye Mahkemesi isyan çıkarma girişiminde bulunanları gıyaplarında yargılayarak ilgili kararı vermiştir 241.

Eski Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri.- Yüzellilik listede 9 numara ile

237    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: A 13, Bt: 26 7.1932.

238    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 3.

239    Kenan Esengin, Milli Mücadele’de Hıyanet Yarışı, Ankara 1969, s.104 vd.

240    T.C. Genel Kurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi, İstiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), Ankara Genel Kurmay Basımevi, 1974, s. 73-80.

241    Cemil Topuzlu, a.g.e, s.224.

53

yer almıştır. Tokat doğumlu olan Mustafa Sabri, Tokat Rüşdiyesindeki öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’da Fatih Medresesine devam ederek müderris olmuş, hocası Gümülcineli Köse Asım Efendi’nin kızı ile evlenmiş ve onun yardımı ile II. Abdülhamit’in Yıldız’daki kütüphanesine kitapçı olarak atanmıştır242. ||. Meşrutiyetin ilânından sonra yapılan seçimlerde İTC üyesi olarak Tokat milletvekili seçilmiştir. Kısa süre sonra cemiyetle anlaşmazlığa düşerek248 31 Mart’tan bir yıl sonra Gümülcineli İsmail ile birlikte Ahali Fırkasını kurmuş, fırkanın H.İ.F.’na katılmasıyla partinin ileri gelen adamı olmuştur244. Fırka’nın meclis grubu ikinci başkanlığını yapmış, Mahmut Şevket Paşa öldürülünce Roman’yaya kaçmış ve mütarekeye kadar burada kalmıştır245. Ümmetçiliği savunan Mustafa Sabri, İkdam gazetesine yazdığı yazılarda, Milli Meşrutiyet Fırkası kurulması yolundaki görüşlere karşı “milliyetçi bir fırkanın kurulması zarardan başka bir şey getirmez” düşüncesini savunmuştur245

Mütarekeden sonra ülkeye dönüşünde H.İ.F.’in yeniden örgütlenmesini sağlayarak başına geçmiştir. Damat Ferit kabinesinde iki defa Şeyhülislamlık ettiği gibi bir defa da Sedaret Kaymakamlığı yapmıştır247. H.I.F.’de başgösteren görüş ayrılıklarında Miralay Sadık Bey’e karşı bir hizipbaşı olarak yeralmış, Ingiliz Muhipler Cemiyeti’ni ve Kuvayı Inzibâtiye’yi desteklemiştir. Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla sonuçlanması üzerine İngiliz Yüksek Komiserliği’ne sığınmış ve oğlu İbrahim Sabri ile birlikte Gümülcine’ye gitmiştir248.

Sürgündeki hayatını Türk İkılâbı ve inkılâbın önde gelenlerine karşıtlıkla geçinen Mustafa Sabri’nin Romanya’nın çeşitli bölgelerinde yaptığı her faaliyeti diğerini bastıracak niteliktedir.

Mustafa Sabri’nin bu faaliyetlerini iki grup altında ele alabiliriz.Bunlardan ilki basılı eserler yolu ile yaptığı propagandalardır ki, içinde yayınladığı gazete ve kitaplar vardır.

Kitapçıklardan ilki; 1926 yılı içinde Iskeçe’de bastırdığı “Türk’ün Başına

242     EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Bn: 4/A 3, Bt: 11.2.1932.

243     Soysal, 150'likler, s. 283.

244     T.G., 31 Mayısl938.

245     EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Bn: 4/A 3, Bt: 11.2.1932.

246     Soysal, 150'likler, s. 283.

247     T.G., 31 Mayıs 1938.

248     Soysal, 150'likler, s. 283.

54

Gelen: Şapka Meselesi” adını taşır2^. Toplam 48 sayfadan oluşan bu kitapçık tamamıyla Atatürk’e, ileri gelen devlet adamlarına ve inkılâplara saldırı ile doludur:

Mustafa Kemal’in Anadolu’da zuhuru ile İstanbul’u taht-ı idaresine alıncaya kadar geçen zamanı yani hilafetin, İslâmiyetin, milliyetin müncisi ve muhyisi gibi muhafazakâr bir takım riya perdeleri arkasında oynadığı devirle nihayet bulduktan sonra herif bu sefer inkılâpçı olarak sahneye çıkıyor.... bu ikinci vaziyeti ile herif dünyada daha fazla şan ve şöhret ve Türkiye’de olmaktan ziyade nüfuz ve makbuliyet iktisab ediyor. Bu kıta, şayan-ı dikkat değil midir?

Evet Mustafa Kemal İzmir ve Lozan kahramanı iken Ankara Meclisi’nde yürütemediği fikirlerini, şapka giydikten ve Türkiye’de şeriat-ı islamiyeyi kaldıracak inkılâp kahramanı olduktan sonra daha suhuletle yürütüyor. Herifin İnkılap’dan sonra kazandığı mevkii o derece mühim ki evvelce İzmir’i, onu elde edemediği gibi şimdi de Musul’u İngilizler’e vermekle de nüfuz ve itibarından bir şey eksilmiyor.

....Ne ise Mustafa Kemal şapkasını koltuğunun altından çıkararak Türk Milletinin gözü önünde ‘Bunun adına şapka derler’ diyerek ibtida kendisi giydiği gibi bütün millete giydirdikten sonra daha ziyade büyüdü...”25®.

Şapka giyenleri kâfir olarak niteleyen Mustafa Sabri, şapka giymeye zorlayanları da öldürmek ve yok etmek gerektiği düşüncesindedir.

Sabri bu eserini; birincisi İskenderiye’den Anadolu’nun doğu ve güneyine; ikinicisi Edirne’den Trakya’ya; üçüncüsü Köstence’den Karadeniz sahilindeki kasabalara olmak üzere üç yoldan Türkiye’ye sokmayı planlamıştır2^.

Haşan Hicabi2^2 kitabı, Trabzon’a sokmaya çalışırken, eski polis komiserlerinden İbrahim Kadri de bir Rum aracılığıyla Silistre-Tuna matbaasında kitabı çoğaltarak Mustafa Sabri’ye yardımcı olmuşlardır2^.

Bu girişimlerden haberdar olan Dahiliye Vekâleti, Başbakanlığa çektiği

249    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 1/B 12, Bt: 12Temmuz 1926.

250    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/C 9, Bt: 11.2.1932.

251    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 1/B-12, Bt: 11.2.1932.

252    İstanbul Emniyeti Teftiş Heyeti eski reislerinden olan Trabzonlu Haşan Hicabi, Nizamettin Kibar’ın evinde bir kaç Çerkezle birlikte koruma görevi yapmış, bu olaydan önce Atina’dan köstence’ye gelmiştir.

253    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/A 3, Bt: 8.12.1926.

55

telde “(Türkün Başına Gelen: Şabka Meselesi) ünvanlı hezeyannamenin Romanya ve Türkiye Müslümanlarına tevdi edildiği”ni haber aldıklarından bahsederek, ülkeye girişinin engellenmesi için sınır ve sahil vilayetlerine emir verildiğini haber vermiştir254.

Bir süre sonra İstanbul Postahanesi’ne gelen ve içinde bu kitapları barındıran iki küçük pakete rastlanmış ve posta kanunu gereğince çıkış yerine iadesine karar verilmiştir255. Kitapçığın diğer firari ve yüzellililere de ulaştırmak isteyen Mustafa Sabri, Kıbrıs’ta dağıtılmak üzere Sait Molla’ya da göndermiştir. Kitabın bir nüshası da burada elde edilerek Hariciye Vekâleti’ne gönderilmiştir256.

Mustafa Sabri’nin ikinci basılı eseri, Kahire’de basılmış olan, rejim ve İnkılâp aleyhinde yazılar içeren “Kavli Filmere ve Merâre Netübi Akvars Mukaili Destülgrap” ya da “Kadın Hakkında Sözüm” başlığı altında yazılan kitapçığıdır25?

1935’de Mısır’da kadınların serbestliği konusunda “erbâb-ı kalem” ikiye ayrılmış, biri kadınların serbestliğini, diğeri de örtünmesini savunmuştur. Örtünmeyi savunanlar düşüncelerini Kur’ana ve Peygambere dayandırmışlardır. Diğerleri ise ise batıyı örnek alarak kadınların hayata atılarak erkeklerle yarışırcasına çalışmalarından yanadırlar258. Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun kurucularına ve inkılâplara hücum için her fırsatı değerlendiren Mustafa Sabri bu tartışma zeminini kendisine uygun bulmuş, tesettür taraftarlarını tutarak kitapçığını kaleme almış ve ağzına gelen her şeyi söylemiştir. Şapka giymeye cehaletten başka hiç bir şeyin engel olamayacağını söyleyen Mısırın genç kalemlerine karşı galeyana gelen Mustafa Sabri, Türkler gibi İslâmiyet! arkasına alıp unutmadıkça şapka giymenin mümkün olmayacağını iddia etmiştir.

Kitapçığın sonlarına doğru kadınlarla erkeklerin karşılıklı görüşmelerine, bir arada bulunmalarına şiddetle karşı çıkarak, akıl ve şeriat tarafından uygun olmayan bu duruma bir takım sosyal engeller de olduğunu aksi taktirde korunamayarak temiz bir serbestliğin olamayacağını savunmuştur256.

254    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/A 8, Bt: 30 K.E. 1926.

255    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/A 14, Bt: 20 K.S. 1926.

256    EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Sıra No: 3611.

257    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G  5, Bt:         2.8.1935.

258    EGM Arşivi,                  Dn: 12222-9/2,   Bn: 3/C         5, Bt:  1.8.1935.

259    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/C  5, Bt:         1.8.1935.

56

İçeriği açısından oldukça zararlı görülen kitabın Türkiye’ye girişi yasaklanarak, valiliklerden böyle bir kitapçığın il sınırları içinde olup olmadığı sorulmuş, bu adla bir kitabın bulunmadığı Maraş, Konya, İsparta (...) vilayetlerinden bildirilmiştir260

Mustafa Sabri’nin üçüncü Kitabı “Kuranın Tercümesi Meselesi” adını taşır. Kitabın yazımı Kahire’de “Elbelag” gazetesinin 10.8.1932 tarihli nüshasından anlaşılmıştır26^. Kahire Konsolosluğu, 27 Eylül 1932’de kitabın çıkışını ve satılmaya başladığını Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bildirmiştir262.

Türkiye’de Kemalistlerin Kuran-ı Kerim’i tercüme gayretine olumlu baktığını yazan gazete, tercümenin caiz olup olmadığının incelendiğini, “Kemalistlerle, Müslüman halkın” uyuşamadığını ve kemalistlere karşıt seslerin işitildiğinden bahsederek, sütunlarında Mustafa Sabri’nin düşüncelerine yer vermiştir.

Mustafa Sabri’nin 1930’larda kaleme aldığı bu eserinde ileri sürdüğü düşüncelerin bugün de tartışma konusu yapılıyor olması oldukça düşündürücü ve bu açıdan oldukça da önemlidir.

Tercüme konusunda Mustafa Sabri’nin düşüncelerine gelince; O’na göre:

“Ankara Hükümeti bir vadide, Türkler başka bir vadidedir, onlar yine bütün ümmeti müslimenin sultanı olan Kuranül Arabi’ye bağlıdırlar, ona isyan etmezler.”

“Kuranın tercümesinin caiz olduğunu söyleyenler, Türk Milletinin Vahdet-i Islâm ile son rabıtasını kat ediyor ve hata ediyorlar” diyen Mustafa Sabri, kitapçığına kuran tercümesinin dinen uygun olmadığını söyleyerek son vermiştir262. Bu kitapçığını her tarafa özellikle hocalara vakıflar müfettişi aracılığı 264 ile göndermiş ve İslâm alemine bir hitapta bulunmuştur266. Eski Şeyhülislâm kitapçıklar yolu ile açıkladığı ve yaydığı devrim karşıtı düşüncelerini çıkarmış olduğu gazetesi ile de desteklemiştir.

“Haftalık, müstakil Müslüman gazetesi” olarak 22 Temmuz 1927’de,

260     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 5, 3/G 9, 3/G 10 ..

261     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 10, Bt: 23.8.1932.

262     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 9/G 1, Bt: 27 Eylül 1932.

263     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 5/E 7 ve devamı.

264     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 13, Bt: 9.12.1936.

265     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 3/G 12, Bt: 6.9.1932.

57

Iskeçe’de yayınlamaya başladığı “Yarın” gazetesini “hakperest ve hakikatperver” olarak adlandırmıştır. Dinsizlik ve densizliği güzel gösterenlerle mücadele edeceğini iddia ettiği Yarın’ın amacını gazetenin nüshalarında açıklamıştır.

"... bu mesleğinde gayri ilmi, fakat aynı zamanda, vazyi (bayağı) ve laim (yüze karşı çekiştiren) cümleleri, havasın seviyesine yükselememekle beraber, avam vicdanındaki ananevi kanaatleri yıkmayı istihdaf (amaç edinme) eden şarlatanlarca öğütlerin, dinsizlik telkinlerinin, sefil mahiyetlerini meydana koymaya iştigal edecektir. Teceddüt namı altında ileri sürülen hudutsuz tecavüzlerin, geride bırakmak istediği dinî, ahlakî ve İçtimaî müessesata karşı küstahlığındaki hayasızlık kuvvetine güvenmekten başka bir kudret ve kıymeti olmayan cereyanları çoktan hafre-i (kazma) istihfaf (küçük görme) ve istiskâle gömmüş olan büyük İslam efkâr-ı umumuyesi huzurunda, bu günkü dinsizliklerin yarın da mevud (vadedilen) din inkılâbına nazaran irticadar bir halde kalacaklarını izah ederken de; (Yarın), islamda samimi bir teceddüd arzusu perverde edenlere usul-ü terakki ve tekamülü göstermeyi kendisine vazife bilecektir.

(Yarın)ın mesleğini ecnebiye izah edebilmek için, biraz dünden de bahsetmek iktiza eder. Hey hat! ki o çok uzun ve âlâm (kederler) ile meşheddir. O dün kil:

Dünkü memleketimizin semasına girilmiş, hem rub (çeyrek) asırlık kızıl bir pencereden ibarettir. Kudret-i tenviriyesi (ışıklandırma) sabık vatanın mukadderatında büyük bir sarsıntıyı müteakib zuhura gelen selamet ve felaket sahillerinin şiddetli medcezirlerinden, mahiyet-i inkılâbın şeraleler (kıvılcım) neşreden delk (uğuşturma) ve temaslarından âlâm kalemlerimizle o dehşetli gecenin cehennemi sahasında zalimlere ve zulümlere mahkum olup giden vekâyıın -sırası düştükçe- sefahatına temas ede ede rûz merre (her günkü) vekâyııyla birlikte yürürken... tenkit hüzmeleriyle delecek ve kanaatlerimizi birer birer izah edeceğiz...”266

Yine Mustafa Sabri’nin Iskeçe’de 1 Temmuz 1927’de yazdığı ve Yarın’da yayınladığı manzum makaleye bakarak onun Atatürk’e beslediği duyguyu çıkarmak kolay olacaktır. Diyor ki:

“... Türkü bozkurda kaptıran, maymun gibi oynattıran, tutup bir gün şarktan garba attıran, hem de yine Türklük ve inkılâp adlı müterakıs (gittikçe azalan) feci kurt masalı:

Büsbütün oldu mevcub-u nefret!

Kendi cinsimden olsa bile lanet ona!

Dersem, değil miyim haklı!

Bu kadar iddia-i hürriyet eden

266

Asrilerin esir-i aklı almıyor

Yarın, 22 Temmuz 1927; EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1.

58

Kara kuşlar karar vermişler Beni iskâtı tabiyetten!

İşidip kahkaha ile güldüm ben Ve teşekkür ettim işte... Fakat, Beni iskat edenler etmiş halt!..

-267

Mustafa Sabri’nin yayınladığı ikinci gazete ‘Yarın’ın yerine çıkardığı Peyam-ı Islâm’dır20®. Ancak, diğer Yüzelliliklerle birlikte Yunanistan’da çıkarılması Yunan hükümetince kararlaştırılınca, o güne değin 5 nüsha çıkardığı gazetesini kapatmıştır2®9.

Mustafa Sabri, Türk devriminin önder ve kadrosuna olan düşmanlığını kalemiyle sınırlı tutmamış, gittiği yerlerdeki davranışlarıyla da desteklemiştir.

1927’de, Iskeçe’de Yarın’ı çıkarırken, padişahçılık lehinde gizli propagana yapan270 Mustafa Sabri, ailesi ile birlikte Mısır’a gitmek istemiş, ancak Mısır hükümeti, Ankara’daki Kemalist hükümetin hatırına binaen onun Mısır’a gelmesini kabul etmeyince Atina’da yerleşmiştir. Burada dostlarına hitaben yayınladığı bir broşürde;

“...İzmir’in Ankara ordusu tarafından fethi meselesi daha kimse tarafından unutulmadı. Görülen bu başarı, Türklere ve islamiyete büyük zarar vermiş, ondan hasıl olan kuvvet ve şöhret Türkleri korkutmuş ve onları İslâmiyetten ve Müslümanlıktan el çektirmekle neticelenmiştir...271

diyerek faaliyetlerine yeni destekçiler aramıştır. Bir ara Yunanistan’da matbaası kapatılan Mustafa Sabri’ye Yunan hükümeti 50 bin drahmi tazminat vermiştir272.

Mustafa Sabri, Yunan hükümeti tarafından diğer Yüzelliliklerle birlikte Yunanistan’dan çıkarılması üzerine Yugoslavya’da yerleşmek istemiştir. Ancak, Yugoslavya Hariciye Nazırı Mösyö Marinkoviç, Türkiye’nin Belgrad Elçisini durumdan haberdar ederek görüşünü almak istemiştir. Büyükelçi, Mustafa

267    Yarın, 29 Temmuz 1927; EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1.

268    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/E 5.

269    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 3, Bt: 30.1.1931.

270    EGM Arşivi, Dn: 12222-9, Sıra No: 3611, Bt: 11.5.1927.

271    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/E 1,2, 3, 4, Bt: 16.3.1930

272    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/A 3 12, Bt: 23.9.1931.

59

Sabri’nin aleyhdarlığına önem veriliyormuş gibi görünmemek için, sorunun Türkiye’ye ait olan kısmına dokunmadan, ihtiyatlı bir dille hocanın Yugoslavya’ya gelir gelmez gazete çıkarmak ve mevki edinmek isteyeceğini, bu suretle Yugoslavya’da yaşayan Müslümanlar arasında ayrılık yaratarak hükümetin başına bela olacağını, Yunanistan’dan da bu yüzden atıldığını söyleyerek kararı kendilerine bırakmışkır. Sonuçta, ülkesinde bir hoca sınıfının oluşmasına izin vermeyeceğini söyleyen büyükelçi, cevabının olumsuz olacağını bildirmiştir.278

Yugoslavya’ya kabul edilmeyen Sabri Hoca İran için vize istemiş, ancak o da verilmemiştir.274 Bunun üzerine Sabri ve oğlu Cemiyet-i Akvam Nansen Şubesi Atina temsilciliğine son başvurularında, Cemiyet-i Akvam’ca vize ettirilebilecek herhangi bir İslâm ülkesine gitmeye hazır olduklarını söylemişlerdir275. Gitmek istediği ülkenin İslâm olmasındaki ısrarı, İslâm olmayan bir ülkede forsunu yürütemeyeceği korkusundan olsa gerektir.

Nihayet Mustafa Sabri, oğlu ve damadı Ali Vasfi ile birlikte Mısır için vize almış276, İskenderiye’ye geçerek, Kahire civarındaki damadına misafir olmuştur277.

İnkılâbın en büyük düşmanlarından biri olan ve koyu bir saltanatçı sıfatıyla Yunanistan’da kalem ve diliyle aleyhte her türlü tahriklerde bulunan Mustafa Sabri, Şeyhülislam ünvanından yararlanarak Mısır’da kendi ayarındaki muhaliflerle birleşerek, inkılâp aleyhindeki tutumlarına devam etmiştir278. 686’nın 93 nolu raporuna göre;

Mısırda bulunan ve iki cepheli politika takip eden Yahya, M. Sabri, Doktor Selahattin Ali, Miralay Sadık, Eczacı Sami, İşkenceci Rıfkı ve kardeşi Lütfi ile Mustafa Sabrinin oğlu İbrahim, Helyopolis’te Şehzade Mehmet Nizamettin’in villasında toplanarak siyasi durumu görüşmüşler ve Ingiltere’nin yardımını sağlamak üzere Vehip'in Ingilizler yanında girişimlerde bulunmasını kararlaştırmışlardır. Bunun üzerine Vehip, Entellijans Office ile ilişkiye girmiştir279.

273     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/E 9, Bt: 25.Nisan.1931.

274     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 1, Bt: 23.11.1931 (681 ’in raporu).

275     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 2,     Bt:      17.11.1931.

276     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 3,     Bt:      9.12.1931.

277     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/A 3,      Bt:      15.1.1932.

278     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/C 3,     Bt:      9.12.1931.

279     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: ?, Bt: ?.

60

Diğer istihbarat görevlisi 681’in gönderdiği rapordan anlaşıldığına göre, İskenderiye’den Suriye tarafına geçeceği şüphesine karşı Vehip’e “Mustafa Sabri’nin Papa’nın huzuruna çıktığını, hatta şapka giydiğini ve Gümülcineli ile birlikte şapkalı fotoğraflarının bulunduğunu” söyleyerek ikisinin arasını açmak istemiştir280.

Vahdettin’in hayatta olduğu zamanlarda San Remo’da Mehmet Ali, Gümülcineli İsmail, Vehip, Miralay Tahir ile birlikte “Ordu ve Millet Cemaat l'nkılâbiyesi” adlı bir cemiyet kuran Mustafa Sabri, Vahdettin’den aldıkları bin Ingiliz lirasını paylaşamayınca cemiyeti dağıtmış ve arkadaşlarından ayrılmıştır28"L Mustafa Sabri, Kahire’ye gittiğinde arkadaşlarıyla yeniden buluşmuştur.

Ailesi ile birlikte Kahire’ye gelen Mustafa Sabri282, eski halife Abdülmecit ile saltanatı ihya ve iade için etrafına topladığı yandaşları Miralay Sadık, Sabri, Doktor Sefahattin, Şehzade Şevket ile birlikte cemiyetler kurmuş ve cemiyet adına para çekmiştir. Örneğin Hindistan Müslüman Cemiyeti Başkanı Şevket Ali’den bin İngiliz lirası almıştır. Mısır ve Suriye’deki Müslüman cemiyetlerinden de para aldıkları anlaşılan Mustafa Sabri ve yandaşlarına Ingilizler de yardımcı olmuşlar, ancak Taşnaksutyun ve Kürtler, bunların kurdukları cemiyetleri önemsemeyerek para vermemişlerdir288 ki bunda, daha önce dolandırılmış olmalarının etkisi de büyüktür.

Kahire’de bulunan muhbirin raporuna göre; Mustafa Sabri, buradaki Türk ve Müslüman hükümet aleyhine teşvik için bir gazete çıkarma girişiminde bulunmuştur284.

“İslâmiyete, ananat-ı milliyeye vurulan bu darbeyi hazm edemem. Gazete ile feryat ederek İslamları ve uyuşturulmuş Türkiye halkını uyandırmak benim vazifemdir”

diyen Mustafa Sabri, bu vazifeyi de çıkarmayı düşündüğü gazetesi aracılığı ile yapmak istemektedir285.

Kudüs’te Hintlilerin yardımı ile Kahire’de bulunan Cami-ül Ezher gibi bir

280    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/B 14, Bt: 2.12.1931.

281    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, 2/E 11, Bt: 26.7.1931.

282    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/C 12, Bt: 16.1.1932 (bu tarihten üç gün önce gelmiştir).

283    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 4/A 1, Bt: 24.5.1932 (727’nin raporu).

284    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 29.6.1932.

285    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 5, Bt: 29.6.1932.

61

medrese açmak isteyen Mustafa Sabri, kendisinin de burada görevlendirilmesini düşlemiştir286.

686’nın raporlarında Cumhuriyetin ileri gelenlerinin büyük düşmanı ve din perdesi altında çıkarlarını sağlamaya çalışan berbat bir adam olarak nitelendirilen Mustafa Sabri, 681 tarafından ise, şeyhülislamlığı zamanında “bab-ı meşihatı bir kerhane haline” getimekle suçlanmıştır.287

Hoybun Cemiyeti ile sıkı ilişkisi olduğu anlaşılan Mustafa Sabri’nin, Savuçbilek civarında Şafiilerin Şeyhi Ahmed’e verilmek üzere “T.B.M.M Hükümeti’nin din düşmanı olduğu ve aleyhinde kıyam etmenin farz olduğuna dair” Hoybunculara fetva vermesi288 üzerine Genel Müftülük bu havalide incelemelerde bulunmuştur. Bir ara Vehiple araları açılan ve selamlaşmayı kesen Mustafa Sabri289, Kahire’de bir yandan Kur’anın tercümesi ile ilgili kitabını herkese dağıtırken, diğer yandan kiminle konuşursa konuşsun;

“Cumhuriyet son senesini yaşamaktadır. Sabık Osmanlı İmparatorluğu, Yıldırım Beyazıt vakasını mütakip husule gelen (fasıla-i saltanat) vakası gibidir. Bu mesele Timurlenk tarafından Sivas’ta başladığı gibi inkılâbın ilk meclisi de Sivas’ta vukua gelmiştir. Tarih tekerrürden ibarettir”290

diyerek Anadolu’daki hükümetin geçici olduğu yolundaki düşüncelerini açıklamıştır. Yine bu konuşmalarında Kur’anın tercümesi aleyhindeki sözleri dikkat çekmiştir291.

Çeşitli zamanlarda gerek Kudüs’te, gerek Kahire’de kongreler düzenleyen Mustafa Sabri’ye Ermeni Komiteceleri para yardımında bulunmuştur. Kahire’de Vehip ve Mustafa Sabri’nin başkanlığı altında toplanan kongreye, Suriye’den üye olarak katılacakların masrafları da bunlar tartından karşılanmıştır292.

Ermeni komitecelerinin bunlarla ilişkileri para ile sınırlı değildir. Mustafa

286     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 5, Bt: 29.6.1932.

287     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 5, Bt: 29.6.1932.

288     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/B 1, Bt: 1.8.1931.

289     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/C 13, Bt: 23.81931.

290     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/E 11, Bt: 18.6.1932.

291     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 9/G 1, Bt: 31.8.1932.

292     EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 3, Bt: 12.3.1932 - EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1 ,Bt: 18.6.1932. (682’nin raporu).

62

Sabrı, Taşnaksutyunların Marsilya’da toplanan kongresine iki üye göndermiştir293. Faaliyetlerine devam eden Ermeniler, Kürtler ile Yüzelliliklerden Mustafa Sabri, Mehmet Ali ve Abidin ile ilişkiye geçerek, silah sağlamak üzere Hollanda’ya bir Ermeniyi göndermişlerdir. Bu silahlar Türkiye’ye sokulmak üzere Suriye limanlarına geçirilmiş294 ve Kazancıoğlu Natan ismindeki bir başka Ermeni aracılığı ile de gece, yelkenliyle, İskenderun yolundan Türkiye’ye nakledilmiştir295

Kürtlerle birlikte hareket ederek, Iran sınırındaki Türklerin ekonomik bunalımlarından yararlanarak, halkı ayaklandırmak, bu girişimlerinde başarıya ulaştıktan sonra büyük bir kumandanı naip yaparak, bir sene sonra halifeyi getirmek düşüncesinde olan Ermeni, Yüzellilik, Taşnaksutyun, Kürt ileri gelenleri ve halife yanlılarının çeşitli zamanlarda topladıkları kongrelerine, Türk inkılâbına karşıt olan Osmanlı Bankası tarafından da parasal yardım yapılmıştır295.

Bu arada diğer Yûzelliliklerle birlikte Cemiyet-i Akvam’a başvurarak para isteyen Mustafa Sabri, bu başvurularının ciddileştirmek için eski Halife Abdülmecid’den de Cemiyet-i Akvam başkanına bir tavsiye almak istemiş29^, ancak başarılı olamamıştır.

Vehiple tekrar birleşen Mustafa Sabri, mütareke sırasında Moskova’da oluşturdukları Cemiyet-i Islâmiye’yi yeniden canlandırarak Türkiye’nin, Cemiyet’i Akvam’a kabulünü protesto etmişlerdir295.

Anadoludaki hükümetin geçici olduğu ve birgün yıkılacağı ümidi ile yaşayan Hoca Sabri, İmam Halid’e gönderdiği mektubunda bu ümidini açıkça gösterir;

“Anadolu ahalisi açlıktan ölüm derecesine gelmiştir. Aldığım mektuplarda yakın günlerde erkân-ı hükümete karşı bir suikast tetertibinden ümitvar olabiliriz, Halidciğim fazla ye’se kapılma, eyi günler önümüzdedir”299

293    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 30.7.1932.

294    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 5.4.1932.

295    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/A 1, Bt: 18.6.1932 (682’nin raporu).

296    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/D 13, Bt: 23.3.1932 (Paris Konsolosluğundan).

297    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 4/R 3, (186’nın raporu).

298    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/G 12.

299    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/2, Bn: 3/G 12.

63

Günler Halid için iyi olmuş mudur bilinmez. Ama Mustafa Sabri için pek iç açıcı olamamıştır. Rüyalarına ve ümitlerine kavuşamayarak sürgündeki hayatını geçiren, bu arada oğlu ve eşi ile birlikte Mısır vatandaşlığına giren Mustafa Sabri aftan sonra ülkeye dönmemiş ve hayatını sürgünde noktalamıştır.

Eski Adliye Nazırı Ali Rüşdü.- listenin 10. sırasında kayıtlıdır. Aslen Hersek’lidir. İttihatçılara karşı beslediği muhalefet duygusunu İstiklâl Savaşı’nın kahramanlarına aktarmıştır. Firariler arasında Mısır’a giderek bir süre kalmış, büyük sefaletler içinde yaşadıktan sonra300 Saraybosna’ya geçmiştir.

Saraybosna’da Nüvvap mektebinde önmuallimlik yapan Ali Rüşdü, Mitroviçe’ye gelerek kayınpederine ait bir evin birikmiş kirasını almaya çalışmış, başarılı olamayınca Belgrad’a geçmiştir. Burada kaldığı süre içinde kayda değer bir hali olmamıştır301. Belgrat’tan yaşamının sonuna kadar kalacağı Saraybosna’ya ikinci kez gelen 302 Rüşdü’nün iki oğlu vardır. Bunlardan Mehmet Rebi303 Saraybosna’da çıkan “Veçerna Peşte” ve Belgrat’ta yayınlanan “Vereme” gazetelerinde muhabirlik yapmış ve makalelerini “Istanbulisler” rumuzuyla yazmıştır304. Diğer oğlu îmadettin ise, İstanbul’da Şehzadebaşı’nda oturmuş ve Riga Seyahat Acentesi’nde tercümanlık yapmıştır305.

Ali Rüşdü, Saraybosna’ya ikinci gelişinde Şer’i Hakim Mektebi’nde muallimlik yapmıştır306.

Damat Ferit kabinesi’nde Adliye Nazırlığı yapmış olan Ali Rüşdü 25 Nisan 1934’de Bosna’da kalp krizinden ölmüştür307.

Ziraat ve Ticaret Eski Nazırı Cemal (Artin).- listenin 11 numarasına kayıtlıdır. Antalya’nın l'bradi kazasında 1862 yılında doğumuştur. Fatih Rüşdiyesi’nde okumuş, bir süre Mülkiye Mektebi’nin yüksek kısmında devam

300     T.G., 31 Mayıs 1938.

301     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/E 12, Bt: 5 Haziran 1929.

302     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/E 13, Bt: 20 K.E. 1932.

303     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 5.

304     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 1, Bt: 24.1.1933

305     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 5, Bt: 25.2 1933.

306     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 4, Bt: 26.3 1933.

307     EGM Arşivi, Dn: 12222-10, Bn: 2/F 8, Bt: 28.4 1934.

64

ettikten sonra 1884’de Nahiye Müdürlüğü, 1887’de Ünye, daha sonra Midyat, Avanos, Bala, Hamidiye, Divriği, Nevşehir ve Alaiye kaymakamlıkları yapmıştır. 1903’de Kerkük Mutasarrıflığı, 1912’de Elazığ Valiliği’nde bulunmuştur. 1 Mayıs 1915’de emekliye ayrılmış, 1918’de H.İ.F.’in adamı olarak Konya valiliğine atanmıştır-308. Bozkır isyanı üzerine Milli Kuvvetler Konya’ya geldiği zaman İstanbul’a kaçarak 4 Mart 1919’da kurulan birinci Damat Ferit kabinesine Dahiliye Nazırı olarak girmiştir333.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır. Koyu bir ittihatçı düşmanı olarak, en koyu Ermeni taraftarı bile 300 bin Ermeni’nin öldürdüğünü ileri sürdüğü bir sırada, ölü sayısının 800 bin olduğunu söyleyerek ittihatçılardan intikam almaya çalışmıştır31 Q. Bu nedenle Ermeniler tarafından sevilmiş ve tutulmuştur311. Anadolu direnişini kırmak için elinden geleni yapmış, Sevr antlaşmasını onaylayanlardan biri olmuştur.

7 Ekim 1922’de “Sineya” vapuruyla Romanya’ya giden312 ve Köstence’de313 bir Rum kadının evinde oturan Keşmirizâdeler’den Cemal, Türkiye’de bulunan çocuklarının gönderdiği para ile geçinmiştir314.1923 Ağustos’unda vatan hainliği suçundan gıyabında yapılan yargılamada idama mahkum edilmiştir315.

Konya valiliği sırasında Ermeni tehcirini önlediği gerekçesiyle Ermenilerce sevilip ve tutulan Cemal Bey 686’ye göre hiçbir işe yaramayan aciz ve korkak 318 687’ye göre ise bir kahvehane siyasetçisidir317.

1932yılnda oğlunun ölümünden sonra her şeyden elini ayağını çeken Cemal318 siyasetle uğraşmayarak, Mustafa Kemal’e, İsmet Paşa’ya ve Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği mektuplarla af talebinde bulunmuştur.

308    Soysal, 150'likler, s. 272.

309    T.G., 31 Mayıs 1938.

310    Soysal, 150'likler, s. 273.

311    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn:      C 3.

312    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: A 9, Bt:    8.10.1340.

313    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 8, Bt:    1 Haziran 1932.

314    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 7, Bt:    16 Şubat.1935.

315    Soysal, 150'likler, s. 273.

316    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 3.

317    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 7.

318    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 9, Bt: 20 K.E. 1932.

65

Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği mektubunda, Lozan Anlaşması’nın imzalanması sırasında 150 kişinin af dışında kalacağı söylentilerine karşı, bunların kimler olabileceğini düşündüğünü söyleyerek ve bu kişileri mektubunda maddeler halinde suçları ile birlikte sıralayan Cemal Bey, kendisinin bu suçların hiç birisine dahil edilemeyeceğini söyleyerek affedilmesini istemiştir319.

Cumhuriyetin 10. yılı nedeni ile bir af kanunu gündeme geldiği zaman bu taleplerini arttırarak Mustafa Kemal Paşa’ya üç mektup yazmıştır. 11 Ağustos 1933’de yazdığı ve bir kopyesini de İsmet Paşa’ya gönderdiği mektubunda;

“Usulü dairesinde bir pasaport alarak Avrupa’ya gittiğini, milli hükümetin kurulmasından sonra ülkeye dönerek Cumhuriyetin adil hakimleri huzurunda hesap vererek tüm suçlardan mahkemece aklanıp beraatine karar verildiği halde isminin bu karardan önce listeye dahil edilmiş olduğu için sınır dışına çıkarıldığım"

söyleyerek Cumhuriyetin bu yılkı bayramını ülkesinde geçirmek isteğinde olduğunu belirtmiştir320.

11 Kasım 1933 tarihli ikinci mektubunda ise; vatana hançer saplayanlardan biri olmadığını, bunların ele başlarının Fethi Bey’in akrabası olan Dahiliye Nazırı Reşit Bey’in olduğunu ve kendisinin de onun suçlarının cezasını çektiğini, vatana kırk yıl hizmet ettiğini ve meşrutiyetin ilânı uğrunda Sultan Hamid’in zindanlarına gönderildiğini söyleyerek, kendisine yapılan haksızlığın telafisini Cumhuriyet Hükümeti’nin adaletinden istemiştir321.

Cemal Bey’in son mektubu 27 Ekim 1937 tarihlidir. Köstence’de bulunduğu ondört sene zarfında günlerinin sadakatle geçtiğini, yaşının yetmişbeşi bulduğunu söyleyen eski Dahiliye Nazırı, en büyük arzusunun ömrünün son günlerini vatanında ve ailesinin yanında geçirmek olduğunu söyleyerek bu ricasının kabul edilmesini istemiş, ancak tüm bu istekleri 1938 affına kadar olumlu sonuç vermemiştir322.

Eski Bahriye Nazırı Cakacı Hamdi (Paşa).- listede 12 numara ile yer almıştır. Kürt Hamdi de denilmektedir. 1858 Sivas doğumludur. Asıl adı Ahmet Hamdi (Abuk)’ dir. Kafkasya kökenli bir ailenin oğludur. Harp Okulu’nu Piyade Subayı olarak bitirmiş ve Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun

319    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 14.

320    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: C 13, Bt: 11.8.1933.

321    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 4, Bt: 11.11.1933.

322    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 9, Bt: 27.10.1937.

66

olmuştur. Ateşemiliterlik yapmış, Mirliva, ardından da Ferik olmuştur. Balkan savaşlarındaki tutumuyla ITC’nin düşmanlığını kazanmış, Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı olmasından sonra emekliye sevk edilmiştir3*^ İttihatçılar zamanında muhtelif askeri gruplar içinde yer aldığı gibi, Mütareke Dönemi’nde de aynı yolu izlemiştir33^ Birinci Damat Ferit Hükümeti’ne Harbiye Nazırı olarak girmiş, ikinci hükümette Meclis-i Has vekilleri arasında yer almış, Üçüncü Damat Ferit Hükümeti’nde Nafıa Nazırlığı ve Bahriye Nazır Vekilliği yapmıştır325.

İstanbul’un kuruluşundan sonra önce Yunanistan’a kaçan Cakacı Hamdi daha sonra Tiran’a geçmiştir. Osmanlı Parlamentosu’nda Berat Mebusu ve Arnavutluk’un ilk hükümet başkanı olan İsmail Kemal’in damadı olan Hamdi Paşa’nın eşi, bir kızı ve Arnavutluk’ta Nafıa Nezareti’nde memur olan oğlu burada oturmaktadır ve o da ailesi ile birlikte oturmak üzere Tiran’ı seçmiştir326.

Yunan hükümeti tarafından verilen bir pasaportla Arnavutluk’a giden327 ve 186 tarafından Yunan casusu olmakla suçlanan328 Cakacı Hamdi’nin Yunan Bahriye Nezareti tarafından görevli olarak Arnavutluk’a gönderildiği329 haberi üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğü harekete geçerek Tiran Maslahatgüzarlığımdan Hamdi’nin hükümet aleyhinde faaliyeti olup olmadığını sormuş, varsa bu görevin ne olduğunun araştırılmasını istemiştir330. Tiran’a geldikten sonra Askeri Takaüt Sandığı’na atanan Hamdi Paşa askerî ve mülkî sandıkların birleşmesi üzerine görevi iptal edilince açıkta kalmıştır331. Bunun üzerine Ahmet Zago’ya başvurarak Tiran’daki Askerî Idadisi’nin topografya öğretmenliğine tayinini istemiş ve ayda 25 Napolyon altın maaşla bu göreve atanmıştır332.

1935 yılı başında Arnavutluk’ta Cakacı Hamdi dışında kimse yoktur.

323    Soysal, 150'likler, s. 136.

324    T.G., 31 Mayıs 1938.

325    Soysal, 150'likler, s. 271.

326    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 4, Bt: 29. Haziran 1929.

327    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 13,  Bt:    24.2.1933.

328    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 12,   Bt:    20 K.E. 1932.

329    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 8, Bt: 12.10.1929.

330    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 11,  Bt:    11.12.1932.

331    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 13,   Bt:    24.02.1933.

332    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: B 6-7, Bt: 8.9.1929.

67

Arnavutluk’un işgali üzerine333 kendisine verilen tercüme işleri kesilmiş, oğlu Sinan da bütçe tasarrufu dolayısı ile açığa alındığından ailesi ile birlikte maddi sıkıntı çekmişlerdir. Bu sıkıntılara eşinin ölümü de eklenince Hamdi Paşa manen sarsılmış evine kapanarak nadiren dışarı çıkmıştır.

İşgal ile birlikte işsiz ve parasız kalan Hamdi ve ailesi bu defa da yurda dönmek için girişimlerde bulunmuşlardır. 1938 affını takip eden günlerde Tiran Ortaelçiliği’ne başvurarak ailesi ile birlikte Türkiye’ye dönmek için gerekli olan muamelelerin yapılmasını isteyen ve olumlu cevap alan Hamdi Paşa ve ailesi mali sıkıntıları yüzünden bu fırsatı değerlendirememiştir 334.

Bunun üzerine 3 Kanun-u Evvel (Aralık) 1942’de Türkiye’nin Tiran Konsolosluğu’na verdikleri dilekçede, zaten varolan mali sıkıntılarının l’talyan- Yunan Savaşı dolayısı ile arttığı için bir süre daha Arnavutluk’ta kalmak zorunda olduklarından bahsederek ailesini oluşturan oğulları Sinan ve Adnan, kızı Suzan, Adnan’ın eşi Zekiye ile ikibuçuk yaşındaki oğulları Orhan’ın Türkiye’ye gitmek üzere hareketleri için gereken muamelenin konsoloslukça yapılmasını rica etmiş335, ancak bu sırada ülkeye dönmeleri uygun görülmemiştir336.

Tiran’da kaldığı sürede Arnavutluk tabiyetini alan Cakacı Hamdi, konsolosluğa yazdığı mektubun bir benzeri ile 12 Mayıs 1943’de “Hörmetli Şefimiz İsmet İnönü” başlığını taşıyan bir mektupla İnönü’ye başvurmuş ve dönüşleri için izin istemiştir33?. Mektubuna olumlu yanıt alamayan Cakacı Hamdi Paşa, aftan sonra dönemeyenler arasındadır.

Eski Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin.- Yüzellilik listenin 13. sırasında yer almaktadır. 1867 İstanbul doğumludur. Abdülhamit’in sadrazamlarından Avlonyah Mehmet Ferit Paşa’nın damadıdır. Çeşiti ülkelerde konsolosluk, şehbenderlik ve elçilik yapmış, daha sonra Hariciye Nezaret Müsteşarlığına atanmıştır. Dördüncü Damat Ferit Hükümeti’nde Maarif Nazırıdır336. Dört aylık nazırlığı süresinde Sevr Andlaşmasını imzalayanlardan biri olarak listeye alınmıştır. Yüzellilik listenin ilânından önce ülkeyi terkedenler

333    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 13, Bt: 29.11.1942.

334    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 4 , Bt: 29.1.1935 (Tiran Ortaelçisi Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’nin raporundan).

335    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 8 , Bt: 3 K.E. 1942.

336    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 6 , Bt: 28.1.1943.

337    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: D 9.

338    Soysal, 150'likler, s. 287.

68

arasındadır339.

Sürgündeki hayatını Fransa’nın Nice kentinde geçiren349 Fahrettin, eski halife Abdülmecit’in evinin yanında “Bella Vista” apartmanında oturmuş, Ferit Paşa’nın kızı olan eşi Feyziye Hanım’ın parası ile geçinmiştir34^. Mecit ile sık sık görüşen Fahrettin, onun mabeynciliğini yapmıştır342. Haydarabad prensleri ile Dürrişehvar ve Nülifer Hanımların Abdülmecid’in Nice’deki villasında düzenlenen nikah törenlerinde Rumbeyoğlu Fahrettin’de bulunmuştur343. 1933 yılı içinde de yüreğindeki vatan hasreti kabararak af talebinde bulunmuştur.

10 Ağustos 1933’de Nice-Semiye’den Mustafa Kemal Paşa’ya “Gazi Hazretlerine” başlığı ile yazdığı ilk mektubunda; “Nice’de siyasi bir amaçla değil, eşinin kardeşleri burada olduğu için yerleştiğini, burada bütün Türklerle görüştüğünü ancak siyasetle uğraşmadığını, öteden beri emelinin Cumhuriyet idaresi olduğunu” söylemiştir. Sevr Andlaşması’nı Hadi Paşa ile Rıza Tevfik ve Reşad Halis’in imzaladığı halde kendisinin onların yanında Yüzellilik listeye alındığını iddia eden Fahrettin Bey, “Eğer Ferit Paşa Kabinesi’nde bulunduğu için bu cezaya layık görüldüyse, Paşanın çeşitli kabinelerinde görev alanların pek çoğunun Türkiye’de bulunduğunu” söyleyerek hayatını ülkesinde tamamlama isteğinin kabul edilmesini istemiştir344. Mektubun bir kopyesini de İsmet Paşa’ya göndermiştir345.

İkinci mektup ise aynı yerden 15 Ağustos 1933 tarihli “Paşa Hazretleri” başlığı ile yazılmıştır. On senedir sürgünde olduğunu, ne kusuru varsa cezasını çektiğini söyleyerek;

"... Siz, memleketi kurtardınız, ihya ve imar ettiniz, alem-i siyasette büyük bir mevki verdiniz. Hiç bir Türk yoktur ki buna müftahi olmasın”

girişinden sonra, Mustafa Kemal’in “merhamet ve adeletine” sığınarak affını istemiştir346. İstemiştir ama onun da bu isteği ancak 1938 affından sonra gerçekleşecektir.

339    T.G., 31 Mayıs 1938.

340    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 5, Bt: 20 K.E.1932.

341    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 12, Bt: 23.11.1935.

342    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 6, Bt: 26.2.1933.

343    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 4, Bt: 13 T.S.1931.

344    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 7-8, Bt: 10.8.1933.

345    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/C 9, Bt: 10.8.1933.

346    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/D 10, Bt: 15 Ağustos 1933.

69

Eski Ziraat ve Ticaret Nazırı Kızılhançerii Remzi.- listede 14 numarayla yer almıştır. Erkân-ı Harp feriklerindendir. Sevr Antlaşması’nı imzalayanlar arasındadır347.

Yüzellilik listenin oluşturulmasından önce ülke dışına çıkarılarak Münich’e gönderilen348 Remzi Paşa, tedavisi mümkün olmayan bir akıl hastasıdır. İstanbul’da oturan eşi Ayşe Mediha Hanım 7 Ağustos 1933’de Dahiliye Vekaleti’ne verdiği dilekçe de Erkan-ı Harbiye ferikliğinden emekli olan eşinin hastalığının İstanbul’da başladığını, Zeynep Kamil ve Fransız hastanelerinde tedavi edilirken doktorlarından Hayrullah ve Mazhar Osman Beylerin ısrarı ile Avrupa’ya gönderildiğini ve on iki senedir Münih’te şifası olmayan bir cinnet yaşadığını doktor raporuyla belgelemiştir. Listeye alındığı günlerde hastalığının en şiddetli zamanını yaşayan eşinin durumundan haberi bile olmadığını belirterek tüm servetini tedavisine harcadığını eşinin hastalığına bizzat özen göstermek için hakkındaki kararın kaldırılmasını istemiştir 34°.

Dahiliye Vekaleti, Kızılhançerii Remzi’nin Lozan Antlaşmasına ekli Genel Af Protokolünde, af dışı bırakılan 150 kişilik listeye dahil olması dolayısı ile memlekete dönmesinin imkânsız olduğunu 19.8.1933 tarihli cevabi yazısı ile bildirmiştir350.

Sürgünde hastalığı dolayısı ile bir faaliyeti olmayan Hüseyin Remzi Paşa, 30 Eylül 1934’te Münich’te ölmüş ve 1 Ekim 1934’te burada gömülmüştür35^. Remzi Paşa’nın kızı Pakize Hanım babasının cenazesini Türkiye’ye getirmek istemiş352, ancak 1927 tarihli Vatandaşlıktan Iskat Kanunu, Yüzelliliklerden ölenlerin cenazesinin ülkeye getirilmesini uygun bulunmadığından353 bu isteği kabul edilmeyerek uygun bir dille kendisine

347    T.G., 31 Mayıs 1938.

348    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: A 12.

349    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: A 9, Bt: 7.8.1933.

350    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: A 8, Bt: 19.8.1933.

351    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 3, Bt: 26.10.1934.

352    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 6, Bt: 8.10.1934.

353    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 7. Daha önce ölen Ali Nadir Paşa’nın cenazisinin de ülkeye getirilmesine izin verilmemiştir. Bu konuda sadece, ülkeyi gayri muntazam pasaportla terkedenlerden ölenlerin cenazelerinin memlekete girmesine -önceden Dahiliye Vekâleti’ne haber vermek şartıyla- izin verilmiştir. 1924’te ölen Dahiliye Nazırı Adil Beyin cenazesinin ülkeye getirilerek gömülmesi ise, bu tarihte vatandaşlıktan çıkarma kanunun yürürlükte olmamasından kaynaklanmıştır.

7Q

bildirilmiştir354.

1.3.                 Sevr Andlaşmasını İmzalamakla Görevlendirilen Heyet Üyeleri

Paris’te Galip Devletler tarafından son şekli verilerek Osmanlı Devleti’ne sunulan Sevr Andlaşması, 10 Ağustos 1920’de, görevli heyet üyeleri tarafından kabul ve imza edilmiştir355. Bu antlaşmayı onaylayanlar vatan hainliğinden dolayı çeşitli cezalara çarptırıldıktan sonra antlaşmayı imzalayan delegeler için Topçu Ihsan (Eryavuz) Bey’in başkanlığındaki Ankara İstiklâl Mahkemesi 7 Ekim 1920’de bir delegasyon yayınlayıp, haklarında idam kararı vermiştir.

“Bugünkü ahvâl dolayısıyla kendilerine tebligat vesaire gibi kanuni merasim yapılması imkânsız bulunmuş olan İstanbul Hükümeti Sadrazamı Ferit, Ayan’dan Hadi, Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Reşat Halis haklarındaki muhakemenin gıyaben icrasına ittifakla karar verildikten sonra keyfiyyetin icabı müzakere olundukta;....bütün milletin mukadderatına el koymuş bulunan .... gâye-i âmaline aykırı ve izin ve müsadesine iktiran etmemiş bir surette Sevr Muahedesini düşmanlarla müzakere ve imza ettikleri ve bu yüzden bir çok memleketlerin düşmanlar eline geçerek memleketimizin tahribine ve Osmanlı vatandaşlarının kati ve imha ve ırzlarının payimâl ve mallarının yağmasını kolaylaştırıp ve her gün Müslümanlarla Osmanlı tebaası arasında nifak ile kital tertip eyledikleri derece-i subuta varmış olduğundan haklarında ceza kanunun 49 ve 50 ve 54’üncü madde zeyli ve ilk fıkrasına ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun birinci ve ikinci maddelerine tevfikan idamlarına gıyaben ve ittifakla karar verildi”355

Vatana ihanet suçuyla yargılanıp, idam cezası alan Ayan’dan Hadi Bey, Rıza Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey Yüzellilik listede 15-16 ve 17 sıra numarasıyla yer almışlardır.

Eski Maarif Nazırı Hadi.- 1861 Bağdat doğumludur. Harbiye’yi ve Erkân-ı Harbiye Mektebi’ni bitirmiştir357. Mahmut Paşa’nın kayınbiraderidir. İttihatçılar zamanında Kosova valiliği yapmıştır. I. Dünya Savaşı’nda İttihatçılarla arası açılmış, Mütareke Dönemi’nde Damat Ferit Paşa ile birleşerek vekiller arasına girmiştir358. Yurt dışına çıktıktan sonra Amavutluk’a

354    EGM Arşivi, Dn: 12222-14, Bn: B 4, Bt: 17.10.1934.

355    Antlaşma için bkz. S. L. Meray, Osman Olcay, Osmanlı İmparatorluğu’nun ÇöküşBelgeleri, Ankara: AÜSBFY, 1977, s.41 -184.

333 Feridun Kandemir, İstiklâl Savaşında Bozguncular ve Casuslar, İstanbul, 1964, s. 20- 22.

357    Soysal, 150’likler, s. 278.

358    T.G., 31 Mayıs 1938.

71

giderek karısının memleketi olan Berat şehrinde yerleşen256 Hadi Paşa’nın kısa sürgün hayatında kayda değer bir faaliyeti olmamıştır.

Son Posta gasetesinde Hadi Paşa’nın ölümü ile ilgili bir haberin çıkması üzerine266 haberin doğruluk derecesi Hariciye Vekaleti’nden sorulmuş261 Ve eski Maarif Nazırı Hadi Paşa’nın Arnavutluk’ta kayınpederinin memleketi olan Berat şehrinde öldüğü bildirilmiştir262.

Ayandan Eski Devlet Reisi Rıza Tevfik.-7 Ocak 1869’da Edirne’de doğmuştur262.Mülkiye Mektebi’nde okurken Namık Kemal’in şiirlerini okuduğu gerekçesiyle okuldan atılmış, öğrenimine Tıbbiye Mektebi’nde devam etmiştir264. İ.T. üyesi olarak 1908 Meclisi’nde Edirne Mebusu olmuştur. Gümülcineli İsmail olayından sonra I.T.’den istifa edip H.I.F.’na girmiştir, Gümülcüne’de İsmail Gümülcüne lehinde propaganda yapınca I.T. yandaşlarından dayak yemiştir265. Mondros Ateşkesi’nden sonra kurulan Ahmet Tevfik Paşa Hükümeti’nde Maarif Nazırlığı, I ve IV. Damat Ferit Paşa Hükümeti’nde Şûray-i Devlet Reisliği ve Ayan üyeliği yapmıştır266.

Sevr Antlaşması’nı imzalayan kurulun başkanlığını yapan Rıza Tevfik, antlaşmayı imzaladığı kalemi de Robert Kolej’e hediye ettiği söylentilerinin birer “dedikodu”dan ibaret olduğunu savunmuştur26^.Kendisine Sevr Anlaşması ile ilgili sorular soran öğrencilere de sinirlenen Rıza Tevfik onlara “Sevr anlaşmasının ne olduğunu, bu anlaşmaya onları mecbur bırakan olayın ve bu olaya sebep olan o zamanki hükümetin tarihini bilip bilmediklerini” sorarak, bu sorularının cevaplarını öğrenip gelmelerini istemiştir266.

Darûlfunun’da öğretmenlik yaptığı sırada Milli Mücadele aleyhindeki sözleri ile öğrencileri kızdıran Rıza Tevfik, öğrencilerin boykotu ile buradaki

359     EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/E 8-9 , Bt: 6.10.1929.

360     EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/E 10; Son Posta, 18.5.1932.

361     EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/E 11.

362     EGM Arşivi, Dn: 12222-15, Bn: 2/R 11, Bt: 25 Mayıs 1932.

363     Munise Başikoğlu, “Babam Rıza Tevfik”, Tarih ve Toplum, İstanbul: İletişim Yayınları, Eylül1988, s. 9.

364     Soysal, 150'likler, s. 286.

365     Başikoğlu, y.a.g.m., Ekim 1988, s.47.

366     Başikoğlu, y.a.g.m., Kasım 1988, s.50.

367     Soysal, a.g.e, s. 286.

368     Rıza Tevfik Bölükbaşı, “ Rıza Tevfik Anlatıyor”, Yeni Sabah, 1.8.1948.

72

felsefe öğretmenliği görevinden çekilmek zorunda kalmıştır369.

Ulusal Ordu’nun İstanbul’a girmesinden sonra Ali Kemal olayını takip eden günlerde, arkadaşlarının telkini ile 9 Kasım 1922’de onlarla birlikte Mısır’a hareket eden Alexandre vapuru ile İstanbul’dan ayrılmış3?6, Birinci Meşrutiyet Meclisi’nden tanıdığı, Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Şark-ül Ürdün Kralı Emir Abdullah’ın yanına misafir olmuş, Abdullah’ın kendisine bağladığı 40 İngiliz lirası maaşla geçinmeye çalışmıştır. Bir süre sonra, 23 Ocak 1923’de eşi ve oğlu Nazif’de Rıza Tevfik’in yanına gitmiştir. Üç kızından, Munise ve Selma İstanbul’da, Suat Amerika’dadır. Diğer oğlu Said ise İngiltere’de öğrenimine devam etmiş daha sonra da Amerika’ya gitmiştir37"*.

Eşi ve oğlu Nazif İle birlikte Şark-ül Ürdün vatandaşlığına kabul edilen Rıza Tevfik, kızı Munise ile ülkeye dönünceye kadar düzenli olarak mektuplaşmıştır.

Rıza Tevfik’in Hüseyin Daniş ile birlikte yazdıkları Rubaiyat-ı Ömer Hayyam adlı eserinin ikinci kez basımına, Yüzerliklerden olup, yurda girmesi 20 Eylül 1341 (1925)’de İcra Vekilleri Heyeti’nin kararı ile yasaklandığı için izin verilmemiştir372.

1924 yılı içinde Şark-ül Ürdün’ün Sıhhiye Müdürü olmuş 373, 1925’de Amman’da Asari Atika Müzesi Müdürlüğü yapmıştır. 1928’de bu görevinden ayrılan Rıza Tevfik “uygar bir yerde yeni bir görev bulmak hülyası” ile Amerika’ya gitmiştir374; New York’tan kızına yazdığı 12 Ocak 1929 tarihli ilk mektubunda:

“... şimdi istedikleri bir kitabı yazmakla meşgulüm... Amman’dan tekaüdlüğümü istedim, kabul ettiler. Çekilip Suriye’de ucuz bir yerde oturacağız”376

diyen Rıza Tevfik bir başka mektubunda da Amerika’da edebiyatın para etmediğinden şikayet etmiştir.

369    Soysal, a.g.e, s. 286.

370    Hakimiyet-i Milliye,"İstanbul Firarileri Arasında Kimler Var? ’’, 15 T.S. 1338/1922.

371    Başikoğlu, y.a.g.m., Kasım 1988, s. 59.

372    C.A., Dn: 2559/86-68, Sn: 9562; Bt: 20.09.1925.

373    Başikoğlu, a.g.m., Kasım 1988, s. 53.

374    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/A 13, Bt: 6 Şubat 1930.

375    Başikoğlu, a.g.m., Kasım 1988, s. 53.

73

Konferanslar vermek için davet edilmesi üzerine ailesi ile birlikte yola çıkan ve kalma düşüncesinde olan Rıza Tevfik, Amerikan üniversitelerinin bazılarında Doğu edebiyatı öğretmenliği, kütüphane ve müzelerin Doğu bölgesine ait bölümlerinde kütüphanecilik veya memurluk aramış ancak bulamamıştır37®. Pahalı ve yorucu olarak nitelediği bu ülkedeki tek başarısı oğlu Said’i Princeton Üniversitesi’ne yerleştirmek olan377Rıza Tevfik 686’ya göre, Amerika’da çıplaklar cemiyetine katılmış Halep’e kadar yaya ve çıplak seyahat ettiği gibi sağlığa yararından bahsederek herkese de çıplak dolaşmayı önermiştir373.

Bir buçuk seneye yakın bir süre Amerika’da kalan Rıza Tevfik, daha sonra Beyrut’a dönmüştür. Emeklilik kanunu henüz çıkmadığı için zora düşen Rıza Tevfik’e, dostu olan Ingiliz temsilcisi Kaoks’un aracılığıyla Ömer Abdullah’ın tercümanlığı görevi379, ayda 25 lira maaşla verilmiştir330. Bir sene sonra, Şark-ül Ürdün hükümetinden 20 İngiliz lirası maaşla emekliye ayrılmış ve Lübnan’ın yakınlarındaki Cunya kasabasına yerleşmiştir. 331

Cunya’da eski Osmanlı ordusu emekli miralaylarınan Necip Bey’in evinde kalarak, eski Hanedan üyelerini birer birer ziyaret ettiği gibi, diğer Yüzerliklerle de görüşüp mektuplaşmıştır.

Dahiliye Vekâleti’ce, Amman’da bulunan ve çeşitli yerlerden gelerek burada toplanan muhaliflerin aleyhte girişimlerinin haber alınması ve Vahdet gazetesinin de böyle bir olaydan bahsederek bu girişimin başında Rıza Tevfik’in bulunduğunu yazması üzerine Hariciye Vekâleti harekete geçirilerek, Rıza Tevfik takibe alınmış ve bunların amaçlarının öğrenilmesi istenmiştir332. Cunya’da yerleşmekle birlikte, bölgede sürekli gezinmekte olan Rıza Tevfik, Kudüs’te toplanan “Büyük Islâm Kongresi”ne katılmıştır333.

Kudüs’te miraç gecesi toplanan bu kongreye Mısır, Tunus, Fas, Yemen, Irak, Şark-ül Ürdün, Suriye, Hindistan, Iran ve Afgan hükümetlerinin üyeleri (ve

376    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/C 10.

377    Başikoğlu, a.g.m., Aralık 1988, s. 51.

378    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/E 4, Bt: 7.8.1938.

379    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/A 3, Bt: 6.2.1930.

380    Başikoğlu, y.a.g.m., s. 52.

381    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 1, Bt: 26.2.1931.

382    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 5, Bt: 10.3.1931.

383    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 8, Bt: 16.12.1931

74

bir kısım Yüzellilik) katılmış, oluşturulan meclis, tartışmalardan sonra, kutsal emanetler, Mescit-ül Aksa, Hicaz Demiryolları, lktiraat-ı Neşriyat (yayın seçimi), Irşad (doğru yolu gösterme uyarma) ve Kanun-i Esâsi kısımlarına ayrılmıştır. Filozof Rıza Tevfik irşad kısmının ikinci başkanı seçilmiştir3®4.

Kongredeki tartışmalarda Ankara gazetelerinin “biz din ile dünya işlerini ayırdık” demeleri eleştirilerek, gerektiğinde eski hidivi alet ederek Müslümanlığın kurtarılması için radikal önlemler alınması kabul edilmiştir335.

Kudüs’ten Amman’a giden Filozof, Filistin ve Amman’daki yerli ve firari dostlarını ziyaret edip, her yerde felsefeden, edebiyattan Türkiye’nin iç siyasetini beğenmediğinden ama dış siyasetlerini takdirle karşıladığından bahsettikten sonra Cunya’ya geri dönmüştür336.

Rıza Tevfik, Şark-ül Ürdün’den Atina’da bulunan Çerkeş Tevfik’e yazdığı mektubunda ise, Yunanistan’dan çıkacak firari ve Yüzerliklerin tümünün burada iyi karşılanacaklarını, bunların pasaportlarının Ingiltere konsolosluklarınca vize edilebileceğini ve tüm Yüzellilik ve firarilerin Şark-ül Ürdün’e gelerek hilafet etrafında toplanmaları içir bu gibilerin desteklenmesi gerektiğini söylemiştir337.

Filozof Rıza Tevfik’in Türkiye’nin siyasi ve sosyal inkılâbı hakkındaki düşüncelerine gelince; Halep’te çıkan El Vakit gazetesinin 23.6.1930 tarihli sayısındaki yazısında Filozof demiştir ki;

“Yeni nesil olan bu Kemalistlerin Milli Mücadele’de gösterdikleri mürüvvet ve âli cenaplık daha doğrusu onların emsalsiz cesaretleriyle kendi mevcudiyetlerini muhafaza edebildikleri gibi harikulâde bir suretle siyasi vaziyetlerinden nasıl istifade edeceklerini tamamen anlamışlar ve böylelikle metin ve düvelî bir istiklâli vecihle idare edemedikleri gibi milletin âmeli istidâdını hakkı ile kullanamayıp İktisâdi siyasetlerinde muvaffakiyetsizlik göstermişlerdir.

Türkler, kendi bütün teşebbüslerinde sadık idiler ve onların bu sadık ve hulûskârlıklarıyla her tarafı tehtit altında kalan bir memleketi kurtarabildiler. Yalnız Türkler bu harici tehtid önünde kat’i bir set çekmekle memleketlerini vukuu muhakkak olan tehlikelerden kurtarmak için tuttukları yolu yanlış tuttular. Akıllıların kendilerine tarif ettikleri yolu tutmamış olsaydılar daha siyasi meselelerde muvaffak olabileceklerdi...”

384    Doğru Yol, 14 K.E. 1931, sayı 735; EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 6.

385    Vakit, 22.12.1931, sayı, 396. (Halep’te yayınlanan gazetedir);

EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 4.

386    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/D 9, Bt: 18.1.1932.

387    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/C 13, Bt: 13.3.1931.

75

Rıza Tevfik, Latin harfleri konusunda, arapça harfler yerine latin harflerini kullanmakta pratik bir yarar görmüş, bu harflerin öğrenciler için daha kolay olduğunu ancak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin bu düşüncesi ile edebiyatı ve yeteneklerini mahvettiğini ve bunlarla olan ilgilerini büsbütün kopardığını iddia ederek, böylece kendilerine büyük bir darbe indirildiği düşünmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yaptığı İnkılâplardan kendisi için en iyi olanının Türk kadının inkılâbı olduğunu söyleyen Rıza Tevfik, Türk kadınının Kemalist devirlerden önce de açık ve kendi sahalarında çeşitli yabancılarla görüşüp konuştuklarını ancak herhangi bir tecavüze uğramamaları için verilen bu hürriyetlerin bir takım şartlara bağlandığını belirterek, halen hükümetin de kadınların bu özgürlüklerini belirleyecek ve sınırlayacak kanunları çıkarmakla uğraştığını yazılarında dile getirmiştir888.

Rıza Tevfik, ölümünden sonra Mustafa Kemal Paşa’ya sunulmak üzere bir eser hazırlamış ancak eser hakkında bilgi sağlanamamıştır 888

22.10.1933’de eşi Nazlı Hanım ile birlikte Amman Hükümeti’nin 204 sayılı pasaportu ile “Hidiv” kumpanyasının “Belkıs” isimli vapuruyla Cunya’dan ayrılarak, Kıbrıs’ın Larnaka Limam’na inen Rıza Tevfik, aynı gün Lefkoşe’ye hareket ederek, burada Türk Lisesi Müdürü İsmail Hakkı Bey’in evinde misafir olmuştur. Eşi ile birlikte 18.11.1933’de Larnaka’ya giderek, aleyhte tavırları ve fes giymesiyle tanınan eski Batum Başkonsolosu Kıbrıslı Mehmet Refet Bey’in evinde bir gece kalan Rıza Tevfik daha sonra Lefkoşe’ye dönmüştür888.

Rıza Tevfik’in Kıbrıs’a gittiğini haber alan Emniyet Genel Müdürlüğü, Kıbrıs Konsolosluğu’ndan ne amaçla oraya gittiğini, faaliyetlerini ve ne kadar kalacağını sormuş 89\ Konsolosluktan Hariciye Vekâleti’ne çekilen telde Rıza Tevfik’in şiirlerini bastırmak amacı ile Kıbrıs’a geldiği bildirmiştir892. O günlerde, Mısır gazetelerinde Filozofun öldüğüne dair haberler çıkmıştır898.

Şiirlerinin basım işini Hikmet Bey’e bırakan Rıza Tevfik894 Yafa ve Beyrut’a giden Llyod Triestina kumpanyasının “Martha Washington” vapuruyla

388    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/B 3.

389    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/E 3, Bt: 13.6.1932.

390    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 12.

391    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 4, Bt: 21.11.1933.

392    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 7.

393    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 6, Bt: 26.10.1933.

394    Başikoğlu, a.g.m., Ocak 1989, s.56.

76

Kıbrıs’tan ayrılmış 395, Cunya’ya dönmüştür390.

Rıza Tevfik, 1933 yılında kızına yazdığı mektubunda, Türkiye’deki gazetelerde genel af ilân edileceği ve kendisinin de affedilecekler arasında bulunduğunu gösteren resminin yayınlandığından bahsederek, bu durumu bildirmediğinden dolayı Munise’ye sitem etmiştir397

1935 yılı Rıza Tevfik için konferanslar yılı olmuştur. Şubat ayı içinde Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde, verdiği Terbiye-i Bedeniye hakkındaki konferans oldukça beğenilmiştir393.

Rıza Tevfik’in 1936 yılı içinde konferans vermek üzere Bağdat’a gelme isteği karşısında Hariciye Müsteşarı, Türkiye’nin Bağdat elçisine başvurarak fikrini sormuş; Türkiye’den kovulmuş ve Sevr Antlaşmasını imzaladığı için Türk halkınca lanetlenmiş olan ve Irak ile hiç bir bağlantısı olmayan bu politikacının, dost Irak’ın başkentinde konferanslar vermesinin, Hükümetçe ve milletçe hoş karşılanmayacağı cevabı karşısında, Rıza Tevfik’in isteğinin reddedildiği bildirilmiştir399.

Aynı yıl, Oxford Üniversitesi’nde eğitim gören genç kızları ile Londra’da bulunan Amman Başvekili Haşan Paşa ve eşinin Londra’ya daveti üzerine eşi ile birlikte Fransa yolu ile Ingiltere’ye gitmiştir400. Halep’te yayınlanan Vahdet gazetesi ise Filozofun, Oxford Üniversitesi’nin davetiyle felsefi konularda konferans vermek üzere Italyan bandıralı Veruzalem vapuru ile Ingiltere’ye gittiğini yazmıştır40^.

Londra’da Emir Abdullah ile birlikte Ingiltere Kralı’nın taç giyme törenine katılan Rıza Tevfik, öğrenimi dolayısiyle İstanbul’a gönderdiği oğlu Nazif’in yanına gitmek için Türkiye hükümetinden izin alması konusunda Emir Abdullah’ın yardımını istemiş O da Ankara’yı ziyaretinde bu konuyu kurcalayacağını söylemiştir402. Kendisi hakkında;

395     EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 3, Bt: 10.12.1933.

396     EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/F 11, Bt: 12.11.1933.

397     Başikoğlu, y.a.g.m., s. 54.

398     Başikoğlu, .a.g.m., s. 56.

399     EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/G 8, Bt: 12.2.1936.

400     Başikoğlu, .a.g.m., s. 56.

401     EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 1/G 9; Vahdette yayınlandığı tarih: 24 Mayıs 1936.

402     EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/A 5, Bt: 28.51937.

77

“Mukadderat böyle imiş... herkes doğru düşünemez. Biz mütareke devletlerine yapılan mukavemetin felaketle sona ereceğini düşünüyorduk. Bu neticeyi, ancak Atatürk gibi tarihin pek az yetiştireceği insanlar düşünebilirdi...”

diyen Rıza Tevfik, 1938 affından epey sonra, 19 Mart 1939’da ilk kez Türkiye’nin Beyrut Başkonsolosluğuna gelerek af talebinde bulunmuştur.

Konsolos ile görüşmelerinde, çökmediği ve zindeliğini koruduğu etkisi bırakmak için çaba sadeden Rıza Tevfik, Konsolos’a ülkeden ayrıldıktan sonraki hayatında, siyasetten uzak kalarak rejime muhalefet etmediğini bilakis gençliğinden beri Atatürk İnkılâpları ile uyuşan düşüncelere sahip olduğunu uzun uzun anlatmıştır. Şark-ül Ürdün’de görev aldıktan sonra emekliliği için bu hükümetin vatandaşlığına geçtiğini ve halen 20 Ingiliz lirası aylık aldığını söyleyen Rıza Tevfik, bu maaşının korunması için Türkiye’ye Şark-ül Ürdün pasaportu ile gelmesine izin verilmesini istemiştir. Ancak yürürlükteki kanun gereği Türk pasaportu ile gitmesi gerektiği için olumlu yanıt alamayınca bu durumda ülkeye dönmesine olanak olmadığını söyleyen Rıza Tevfik konsolosluktan ayrılmıştır403.

Rıza Tevfik’in aftan sonra ülkeye hemen dönememesinin nedeni, affın kendisine yalnızca Türkiye’ye dönmek hakkı verdiği, Türk vatandaşı olmanın sağlayacağı ana vatandaşlık haklarına sahip olamayacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. O’nun en çok düşündüren geçim sıkıntısıdır. “Paris’ten üç kat daha pahalı olan Türkiye’de ne ile ve nasıl geçineceğini” bilememesindendir404.

Rıza Tevfik’in bundan sonra Cunya’da geçirdiği yaşam eskisinden daha sıkıntılıdır. Sevdiği dostlarının birer birer ölmesi, çocuklarının özlemi ve Cunya’daki monotonluk hayatını çekilmez kılmaya başlamıştır. Bu arada oğlu Nazif’in ısrarları ile İstanbul’da çıkan Yeni Sabah’a yazılar yazıp göndermeye başlamıştır403. Yeni Gün’deki yazıları ile de hayatını anlatmıştır 400

Son zamanlarda sağlığı bozulan Rıza Tevfik 1940 senesinin ilk beş ayını Bağdat, Şam ve Amman’a seyahatlerle geçirmiştir407.

403    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/A 7, Bt: 19 Mart 1939..

404    Başikoğlu.a.g.m, Şubat 1989, sayı 51, s. 55.

405    Başikoğlu, y.a.g.m., s. 56.

406    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/ A11; Son Posta 25.51939’da “Rıza Tevfik hayatını Yeni Gün’e anlatıyor” diyerek haber vermiştir.

407    Başikoğlu, y.a.g.m., s. 56.

78

Cunya’daki evinde Ulus gazetesi sahibi ve başyazarı Falih Rıfkı, Necmettin Sadak ve Menemencioğlu Muvaffak Beyler tarafından ziyaret edilerek İstanbul’a dönmesi istenen Rıza Tevfik, bu ziyaretten sonra ülkeye dönmeye karar vermiştir408

Osmanlı Devleti’nin Bern Sefirliği’ni yapmış olan Reşad Halis.- Sevr Antlaşması’™ imzalayan grubun içinde olmasından dolayı idama mahkum edilmiş400 ve Yüzellilik listeye alınmıştır.

Yurt dışındaki hayatını Fransa’da geçiren Reşad Halis, Paris’te oturmuş ve Sultan Hamid’in kızlarından Şadiye Sultan ile evlenmiş410, ancak, Hanedan ailesi tarafından pek sevilmemiştir41 1.

Fransız vatandaşlığına geçen Reşad Halis, bu vatandaşlığın kendisine verdiği hak ile Fransa mahkemelerinde tercümanlık412 ve yeminli şahitlik yapmıştır418. 686’ya göre affa layık olmayan Reşad Halis’in Paris Elçiliği tarafından tehlikeli sayılabilecek faaliyeti olmamakla birlikte takibine devam edilmiştir414.

Aftan sonra ülkeye dönmeyen Reşad Halis 14.10.1944’de Paris’te ölmüştür415.

1.4.                  Kuvayı Inzibâtiye’ye Dahil Olanlar

1 Mayıs 1920’de Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanı olduğu 1. Sıkıyönetim Mahkemesi, Mustafa Kemal Paşa ve bazı arkadaşların gıyaben ölüme mahkum etmişti. Ancak, sadece liderleri yoketmek Kuvayı Minicileri ortadan kaldırmak için yeterli bir önlem olamazdı. Minicileri ortadan kaldırmak için askeri bir kuruluşa ihtiyaç vardı.

8 Nisan 1920’de Ingiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck’i ziyaret eden

408    Başikoğlu, a.g.m, Mart 1989, s. 42.

409    T.G., 31 Mayıs 1938.

410    EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F7, Bt: 20 K.E. 1931,686’nın raporu.

411    EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F 13.

412    EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F 8, Bt: 13.1.1938.

413    EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/G 4.

414    EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/F 8, Bt: 13.1 1931.

415    EGM Arşivi, Dn: 12222-17, Bn: 2/G 5.

79

Damat Ferit, gereksinimi olan desteği ondan almış ve 18 Nisan 1920’de Kuvayı Inzibâtiye, “Kuvayı Milliye namını taşıyan eşkiyayı tenkil için” Harbiye ve Dahiliye Nezâretine bağlı olarak kurulmuştur41 6 Amacı, Anadolu’da, Milli egemenliğe dayanan, milli hareketi yok etmek olan Kuvayı l'nzibâtiye’ye dahil olanlar da hak ettikleri cezayı göreceklerdir.

Kuvayı Inzibâtiye Baş Kumandanı Süleyman Şefik.- Yüzellilik listenin 18 numarasında yer almıştır. Damat Ferit Hükümeti’nde Harbiye Nazırlığı yapmış, yine Ferit tarafından Kuvayı l'nzibâtiye’ye komutan olarak atanmıştır417. Damat Ferit tarafından 31 Ağustos 1919’da yollanan ve “Kuvayı Milliye’nin faaliyetlerinin durdurulması, Mustafa Kemal’in kongre toplamasını ve bütün memleketi hükümet aleyhinde tahrik edecek surette beyannameler yayınlanmasını “önlemek” yolundaki emrini her tarafa yollamış ve duyurmuştur41®. Ali Galip’i Sivas Kongresi aleyhine çalışmalar yapmak Kuvayı Milliye taraftarlarını tutuklamak amacıyla Sivas’a göndermeyi, Dahiliye Nazırı Adil Bey ile kararlaştıran da Süleyman Şefik Paşa’dır410. Meclis-i Mebusan çalışmalarına başladıktan sonra Damat Ferit ile birlikte Yunanlılarla ilişkiye geçerek420 aleyhte düzenlemeler yapan Paşa’nın, Kuvayı Inzibâtiye’nin, Ulusal ordu tarafından perişan edilmesi ile de görevi sona ermiştir421.

Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre İskenderiye’de kalan Süleyman Şefik Paşa, 2 Şubat 1926’da Mekke’ye giderek Hicaz Meliki Ibnisuud’a misafir olmuştur422. Ibnisuud’dan kendisinin herhangi bir göreve tayinini istemiş ve Hicaz Hükümeti Umum Müfettişliğine 40 Ingiliz lirası maaşla tayin edilmiş, ayrıca Cidde-Mekke yol inşaatı müfettişliği yapmıştır423. Hicaz’daki mali kriz sonucu maaşı düşürülen, gerçekte ise kendisinden fazla yarar sağlanamayan Süleyman Şefik’e ölünceye kadar olmak üzere 25 Ingiliz lirası maaş bağlanmış, kendisinin de Beyrut’a oturacağını Ibnussuad’a bildirmesi üzerine izin verilerek 1931 yılı içinde Hicaz’dan ayrılmıştır424.

416    Selahattin Tansel, Mondoros’tan Mudanya’ya Kadar, İstanbul, 1991, s. 106-109.

417    Tansel, y.a.g.e., s.110.

418    Kazım Özalp, Milli Mücadele (1919-1922), c. I, Ankara, 1971, s. 50.

419    Özalp, y.a.g.e., s. 56.

420    Özalp, y.a.g.e., s. 74.

421    T.G., 31 Mayıs 1938.

422    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, Umumi Dosya I, Bn: 1/A 8.

423    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: C/5-6, Bt: 25 Haziran 1932.

424    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 3, Bt: 25.6.1932.

80

Hicaz’da kaldığı sürece, İbnisuud’un himayesine gören Süleyman Şefik, Tarikat-ı Selahiye ileri gelenleri ile birlikte425 Vahdettin’in makamını ona vermeyi vaadetmiş ve haç dolayısiyle Mekke’ye giden İslamları “Islâm Birliği” maskesi altında kışkırtmaya çalışmıştır 428.Şefik’in 1931 yılı ilkbaharında meydana geleceği söylenen Kürt çeteciliğine (şekavet) başkanlık edeceği de alınan haberler arasındadır427.

Yine Süleyman Şefik, Suriye’de hilafet adına faaliyetlerde bulunan ve çoğunlukla Şam’da toplanacak bir cemiyet oluşturmak isteyenlerin başında gelmektedir. Mısır’da bulunan Prens Sabahattin ile Ziyaettin’in damadı Ömer Vedat ile aynı amaç doğrultusunda Mısır’da propaganda yapmıştır428.

1933 yılı içinde Cunya, Şam, Kudüs ve Mısır’da dolaşan429 Süleyman Şefik 1934’de Amman’a gelmiş ve Şark-ül Ürdün pasaportu almaya çalışmıştır430. Amacı Mısır’da bulunan bir yakınına gitmek olan Şefik Paşa, o güne kadar kullandığı Suudi Arabistan pasaportunun süresi dolduğu için l'bni Suud’dan pasaport istemiş ancak verilmemiştir43^. Süleyman Şefik’in bölgedeki muhaliflerin koruyuculuğu görevini üstlenen Emir Abdullah’ı ziyaret etmesi, İbnisuud’u gücendirmiş, böylece pasaportu olmayan Süleyman Şefik bir de emekli maaşından olmuştur432. Bundan sonra Emir Abdullah’tan aldığı ayda 20 İngiliz lirası ile geçinmiştir433.

Süleyman Şefik 3.2.1933 tarihinde İsmet Paşa’ya yazdığı mektubunda affını istemiştir434.

425     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 7.

426     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 3, Bt: 19.6.1927.

427     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: B 13-12, Bt: 17.3.1931.

428     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: C 3, Bt: 4 K.E. 1931. Ayrıca, Ali Osman Cemallettin.Ziyaettin, Selim oğlu Abdülkerim, Çerkez Ethem, Osman, Cunya’da Süleyman Efendi, eski Osmanlı Ordusu miralayı Ahmet Necip, Kaymakam Hayri, İstanbul Tramvay ve Elektrik Şirketi eski Hukuk Müşaviri Sabık Şevket ve Damat Halit de bu toplantılara katılanlar arasındadır..

429     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: C 12-13.

430     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 5, Bt: 17.7.1934.

431     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 4, Bt: 25 6 1932.

432     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 4.

433     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 4, Bt: 1 Mayıs 1934.

434     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 8, Bt: 3.2.1933.

81

1933’de Gazi Paşa’ya yazdığı mektubunda ise “İnkılâp zamanında gaye için her fiil ve hareket mubahtır” diyen Süleyman Şefik suçlu da olsa on bir senelik cezasını yeterli görerek” ve eski bir silah arkadaşı olarak “Gazi Paşa”dan af talebinde bulunmuştur455.

Beyrut başkonsolosluğunun 17.2.1933 tarihli resmî mektubundan anlaşıldığına göre Süleyman Şefik Beyrut’tadır ve hastalanmıştır. 28.3 1933’de Kudüs’e gelmiş ve 31.3.1933’de Mısır’a gitmiştir455.

1935’de Lübnan’ın Aliye kentine giden457 Süleyman Şefik, dört beş ayda bir Türkiye’deki oğlundan ve aynı zamanda Mısır’da evlenmiş olan kızı Belkıs’tan gelen para ile geçinmiş, Italyan servisinin önde gelen elemanlarından olan Nino Mesad’dan da maddi ve manevi yardım görmüştür458.

Sürgündeki yaşamında rejim aleyhindeki tavırları ve hilafeti iade amaçlı çalışmaları ile dikkati çeken eski Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa’nın inkılâp ve inkılâbın önde gelenleri hakkındaki düşüncelerini onun ağzından duymak sanırız onu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Bir gazetecinin, yanında Şehzade Ziyaettin ile birlikte ve Şefik’in davetlisi olarak 24 Ağustos 1936’da yaptığı görüşmede paşa şu bilgileri vermiştir.

“Ben su katılmamış bir Türküm. Ecdadımı on beş göbeğe kadar sayabilirim. Bu gün Cumhuriyet Türkiyesi’nin ileri gelenleri arasında ‘Türküm’ diyebilen bir tek adam çıkmaz, ekserisi dönmedir. Dönme demek Yahudilikten dönmüş demek değildir. Halis Yahudi demektir. Ben hepsini soy sop tanırım. Başta Mustafa Kemal... Babası Sırp, anası Bulgar’dır. Kazım Köprülü, Sırp-Arnavut’tur. İsmet, Kürt-Ermeni karışığıdır.

Sonuçta, dedim ya bir tanesi gerçek Türk değildir. Esasen Osmanlı Devleti zamanında da hükümet, daima Türk olmayanların çoğunluğu elinde kalmıştır. Harbiye Nazırı iken kabinede üç Türk vardı. Bu Türk milleti kadar sersem bir millet yoktur. Daima yularını yabancılara teslim eder439.

İsmet Paşa vaktiyle hizmetimde bulunmuştur. Mükemmel bir hizmet adamıdır. Verilen emirleri harfi harfine yerine getirir. Kibar, nazik ve terbiyeli bir uşaktır.

435    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 4/A 6 Bt: 5.10.1933.

436    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/G 8.

437    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: D 8, Bt: 15.11.1935.

438    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 12, Bt: 28.12.1938, Nino Mesad, Beyrut’ta İtalya gizli servisi elemanı olup, Taşnaksutyun ve Hoybun Kültleriyle gizili ilişkileri hizmetçe tespit edilmiştir..

439    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 10.

82

Lâkin, gayet kurnazdır. Vaktiyle Harbiye Nazırı olur olmaz hemen İsmet Paşa’yı görevden aldım. O zaman Şûrayı Askeri Başkâtibi idi. Fakat şuranın her işi onun elinde idi. Mesalâ harbiye nazırına hiç yetki bırakılmamıştı. Benden önceki miskin, ihtiyar bir kimse idi. Ben hemen İsmet Paşa’yı azlettim. Yanıma geldi. Sinirli bir şekilde görevden alınmasının sebebini sordu. Anlattım dedi ki: ‘Bari bendeniz de üç ay izin lütfediniz. Hemen izin verdim. Zira kolordu kumandanı rütbesi ile Şûrada bulunuyordu. İzinliyken de aynı maaşı almak istiyordu.

Ali Fuad’ı da hemen görevinden aldım. Zira emirlerime rağmen, Eskişehir’deki cephaneliği korumak için bir tabur asker göndermişti. Halbuki İngilizler buna razı değillerdi.

Mustafa Kemal, bütün hayatında benden çekinmiş bir adamdır. Lâkin ne fayda ki, Ferit Paşa’nın, Sultan Vahdettin’in beyinsizlikleri yüzünden işte bu gün o Mustafa Kemal diktatör oldu.

Mustafa Kemal, Vahdettin’in adamı idi. Şakir Paşa Harbiye Nazırı, Avni Paşa Bahriye Nazırı, Mehmet Ali Dahiliye Nazırı idi. Mustafa Kemal, alçak gönüllülüğü ile padişahı kandırdı.Diğerleri ise Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunmasını istemiyorlardı. Zira, günün birinde Padişah, Mustafa Kemal’i harbiye veya bahriye nazırı yapacaktı. İşte Padişah’ın düşencesizliği, ötekilerin mevkilerinden korkması neticesi olarak hepsi birleşti. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesine karar verildi. Kırk bin lira para ile Amavutluk'a giden Mustafa Kemal, İstanbul’daki vekillerin üstünden kalkan bir yük sayılıyordu.

Ben Anadolu’yu karış karış bilirim. Mütareke’den sonra da Heyeti Mahsusa halinde Konya, Bursa ve civarlarına gittim. Halkın haleti ruhiyesini bilirim440.

İstanbul’a döndükten sonra Padişah beni çağırttı. Gördüklerimi ona da anlattım. Hatta, Aydın Müftüsü’nün şu sözlerini aynen söyledim. Müftü demişti ki, ‘ eğer Padişah bizi koruyamayacaksa biz başımızın çaresine bakmayı biliriz. Lâkin sonuçta Padişah telafisi imkânsız büyük bir bahtsızlığa uğrayacaktır.

İşte bundan dolayı Şehzade Abdürrahim Efendi’nin, Mustafa Kemal ile birlikte Anadolu’ya gönderilmesini teklif etmiştim. Fakat Ferit Paşa’nın ahmakça evhamı bu teklifi suya düşürdü. Ben, mütemadiyen Anadolu’yu ele almaya çalıştım. Milli kıyamın başına İstanbul Hükümeti’nin geçmesini istedim. Fakat dalkavukluktan başka bir şeye önem vermeyen Ferit Paşa’ya sözüm kâr etmedi.

440

Kavaklı Fevzi, orduda uysallığı ve beyinsizliği ile ünlüdür. Benden önce okuldan

EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 11.

83

çıkmıştır. Lâkin iyi bilirim. Zekâ adına bir şeye sahip değil. İsmet ise, dediğim gibi bir uşaktır. Lozan Antlaşmasında bilmez misiniz aklı ermeyen bir işi hemen Ankara’ya sorardı.

Dünyada bu günkü Ankara ricali kadar ehliyetsiz bir hükümet heyetine az rastlanır. Tevfik Rüşdü bir kukladır. O bir Hariciye Nazırı değil, bir kalem efendisidir. Amirinin karşısında ceketi düğmeli bir kâtip.

Hele şu Köprülü Kâzım, şayanı hürmettir. Türke o derece düşmüşki orduda Türk neferini hayvan gibi düşünürdü. Bunların siyasi başarıları birer yalandan ibarettir. Rusların sayesinde varlıklarını koruyan, bir Rus Cumhuriyeti kadar Moskova’ya bağlanmış olan Ankara Cumhuriyeti bir darbe ile yok edilebilecek çürümüş bir heyettir. Bunları dağıtmak, düşürmek birşey değil, fakat sonu kötü. Ruslar Türkiye’yi istila ederler. Vallahi bunu endişe etmesem, Ankara’yı altüst etmek bir şey değir441

Sözlerinin bundan sonraki kısmında, içerdeki odasına giden Süleyman Şefik, beraberinde oniki defterden oluşan bir tomarla tekrar görüşmeye dönmüş ve bu defterlerin yazmakta olduğu hayatı olduğunu burada Meşrutiyet’ten önce, sonra, Mütareke Dönemi ve daha sonraki hayatını anlattığını söylemiştir. Önsözünde, Sultan Aziz’in tahttan indirilmesini anlatarak Türkiye’de askeri diktatörüğün ve Cumhuriyetçiliğin tarihini yazmak amacında olduğunu söylemiştir. Süleyman Şefik, ilk Cumhuriyet girişiminin Hüseyin Avni ve Mithat Paşalar zamanında yapıldığını, Aziz’in öldürülmesinin nedeninin de bu olduğunu belirtmiştir.

Misafirlerine hayatının çeşitli bölümlerinden parçalar okuyan Süleyman Şefik bir başka defter çıkararak “Osmanlılar Durmayın” adlı manzum eserini (hezeyanname) okumaya başlamıştır. Gayet sade bir dille ve halka hitaben yazılan bu manzume, Osmanlılığı bir kaç kıta ile överek başlamış, sonunda ise;

“Atatürk Sırp ve Bulgar çocuğudur, ...dır, bu ...nın öldürülmesi gerekir... Sırp-Arnavut olan Kâzım Köprülü nasıl olup da ‘Türk eri bulunur, Türk’te hiç mi kan kalmamıştır. Yıldırımların, Kanunilerin, Yavuzların kanından hiç mi kalmamıştır...”

diyerek hakaretlerini sıralamaya devam etmiştir. Gayet açık kelimeler, tahrik edici sözler, öldürme ve yıkma nasihatleri ile dolu olan “Osmanlılar Durmayın” adlı bu ihtilâl ve isyan destanı çoğunlukla Atatürk’ten bahsetmiştir. Gazetecinin bir kopyesini istediği eseri (hezeyanname) Süleyman Şefik;

441

“siz gazetecisiniz, aşırı bir muhalifsiniz, bir gün bu manzumeyi yayınlarsınız. O zaman benim İstanbul’daki çocuklarım mahv olur. Hepsini darağacına çekerler. Aynı zamanda

EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 2.

84

ben, Türkiye’den gelen beş on kuruşla yaşıyorum, onu göndermezlerse ben aç kahrım...”

diyerek bu isteği geri çevirmiştir4^2.

Hatıratın, “Umumi Harp Sonrası” na ait kısmı, çoğunlukla Atatürk’e Milli Mücadele’ye karşıtlıkla doludur ve Atatürk’ün ortaya koyduğu büyük eseri yıkmaya ve çürütmeye çalışmaktadır. Hatta burada Atatürk’ün nutkunun pek çok kısmına satır satır cevap verilmiştir442.

Gazetecinin “mademki, Ankara Hükümeti, iktidarları bilinmeyen ve ülke halkına zarar veren” bir durumdadır, şu halde ne yapalım, bir hareket yapmayalım mı?” sorusuna;

“Türkiye yok olmaya mahkûmdur. Türkiye’yi bu gün ayakta durduran kuvvet Mustafa Kemal’dir. O ölürse o zaman Türkiye altüst olacaktır. İsmet, Fevzi, Kâzım, Ali Fuat, Ali Hikmet, Cevat Trakya müfettişi Kazım Paşalar, sonra bir sürü sivil dönmeler hep Cumhurbaşkanlığı makamına geçmeye yelteneceklerdir. Ordu parçalanacaktır. Bu gerçektir.

Bununla birlikte, bizim gibi hakiki Türk evladının bu gün yapacağı şey şudur. Mustafa Kemal’in ölümünü takip eden günlerde, meydana geleceği muhakkak olan bu genel karışıklık zamanında memleketi düşman istilâsına bırakmamak için şimdiden hazırlık yapmalıyız. İlk dakikada Türkiye’ye gelmeye, hemen hükümete vaziyed etmeye, sükuneti sağlamaya bu günden hazır bulunmalıyız.

Şu bir gerçektir ki Türkiye’de hükümet mevkiinde bulunan çanak yalayıcılar hep ihtiras içinde kıvranıyor. Birbirinin ayağını kaydırmaya çalışıyor. İsmet, Mustafa Kemal, Fevzi, Kâzım, hepsine düşman. Bu Türk olmayan türedilere meydan vermemek, memleketi kurtarmak şarttır. Farzdır.

Anadolu halkı saltanata bağlıdır. Fakat artık saltanatın iadesi eski şehzadeler ile olamaz. Hanedanın içinden genç, akıllı bir tanesini şimdiden seçmeli, onu hazırlamalı, Türkiye’de kıyamet kopar kopmaz, yani Mustafa Kemal ölür ölmez hemen o şehzadeyi alarak Türkiye’ye girmeli ve ‘işte padişah şudur; millet, padişahının arkasından gelsin” demeliyiz. Muhakkaktır ki, o zaman herkes bizimle beraber olacak ve genç padişaha itaat ederek muhteris, türedi adamları kovacaktır.

Bu gün, Türkiye’nin içlerine nüfuz edemeyiz. Dışarıda bir arka çıkan ve yardımcı

442    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 13.

443    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: E 14.

85

bulamayız. Herhangi bir yabancı devletle birleşerek başarılı olamayız. Zira Mustafa Kemal varken, yaşarken çalışmalarımız sonuç vermez. Ama o ölürse durum tümden değişir. İşte o zaman için şimdiden hazırlanmalıyız. O gün geldiğinde işe başlamalıyız”

diye cevap vermiştir444.

Şefik, gazetecinin bu hazırlık nasıl yapılacaktır? Ne yapılması gereklidir? sorusunu ise şöyle cevaplamıştır;

“gayet basittir... Önce muhalifler arasında gerçek bir ayıklama yapılmalıdır. İhanet edenlerle, sebat edenler ayrılmalıdır. Casuslar damgalanmak, bozguncuları ayırmalı, bir cetvel yapmalı ve temiz muhaliflerin katılacağı gayri resmî bir cemiyet oluşturmalıdır. İkinci olarak, Türkiye’nin iç yüzünü, olanı biteni yakından takip etmeli güvenilir kimselerle haberleşmelidir. Üçüncü olarak götürülecek genç şehzadeyi şimdiden seçmeli , hatta bu fikir ona telkin edilerek öğrenimine ve terbiyesine özen gösterilmelidir. Yapılacak budur. Yoksa çete yapmak, gazete çıkarmak boşunadır. Bir yarar getirmez”445.

Bu yolda çalışmalara ne zaman başlayacağını soran gazeteciye; “zaten bazı kimselerle konu üzerinde haberleştiğini” söyleyerek, yaşlılığından dolayı Halep’e vb. yerlere gidemediği için onlardan da yardım beklediğini söylemiş bu arada Şehzade Ziyaeddin Efendi’ye dönerek, Âli Osman’ın idaresizliğinin, Mustafa Kemal’in başkaldırmasına neden olduğunu, bundan ders almaları gerektiğini ve hiç olmazsa bugün olsun birleşmelerini” öğütlemiştir44®.

Süleyman Şefik Paşa, “Muhalifler arasında kimlere güvenmeliyiz” sorusuna ise;

“Muhalefeti eskiden beri sanat edinmiş çeşitli cemiyetlerin, klüplerin kurdu olmuş kimselerle; Kemalistlere casusluk yapmış ve yapmakta olanlarla; tüm amaç ve emellerini yabancılara bağlayanlarla; su katılmamış, kanı bozulmuş kimselerle çalışamayacaklarını, zira onların zihniyetlerinin yüzyıla uymadığım”

söyleyerek çalışacakları adamları seçmeleri gerektiğinden bahsetmiştir. Kürt, Ermeni ve Çerkesler’le, onların özel ve milli amaçlarına alet olmamak şartı ile çalışılabileceğini” söyleyen Süleyman Şefik;

“... ben hiç bir zaman bir Ermenistan, bir Kürdistan için Mustafa Kemal’in ölmesini

444    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 1.

445    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 2.

446    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 3.

86

istemem. Ben Osmanlılığın ihyası, saltanatın iadesi, meşrutiyetin verilmesi, vatanın bir bütün halinde canlanması için çalışırım"

diyerek geçmişteki hayatını şahit göstermiştir447.

“... bu hırsızları devirip de yerine diğer bir hırsız partisi getirmeyin” diyen Süleyman Şefik; “Getirilecek kimseler anlı şanlı, temiz Türk olmalıdır. Nitekim, Ali Kemal, Filozof Rıza Tevfik gibi ilmi idareden habersiz bir takım kitap yutmuş fareleri, Refik Halit gibi dalkavuk habisleri, Hoca Sabri gibi köhne softaları, mevkie getiren Damat Ferit ve Vahdettin'in akıbetleri meydandadır”

diyerek, hatıra ve gönüle bakmadan bir seçme yapılması gerektiğini söylemiştir. Tüm bu çalışmalar için Mustafa Kemal’in ölmesini bekleyen Süleyman Şefik, “bu da geç değildir. Ecel gelmezse, elbet bir dost kurşunu onu temizler. Evet dost kurşunu” diyerek, O’nun yine kendi arkadaşlarınca öldürüleceğini belirtmiştir. “Bakınız Çerkeş Etem’in suikasti bile Ali Saib’e dayanıyor: O, Ali Saib ki, bir jandarma mülazımı iken bir gün Mustafa Kemal sayesinde milli bir kahraman aynı zamanda bir milyoner olmuştur” demiştir448.

1939 yılı içinde de T.B.M.M. Hükümeti ve hükümetin önde gelenlerine diliyle ve kalemiyle saldıran Süleyman Şefik, Beyrut’ta, Mersin İş Bankası Müdürü olan Saip Kibar ile olan görüşmelerinde de uluorta sözler söylemiştir. Şefik’in bu sözleri söylemesindeki amacı, Kibar’ı Türk ajanı olarak tanıması, dolayısıyla sözlerini T.B.M.M. Hükümeti’ne ulaştırılacağı düşüncesinden kaynaklanmaktad ı r.

Irak’ta kaldığı sürede, Abdülaziz Kassab, Şefik Dilmanî, Dr. Hikmet gibi pek çok gazeteci ile de görüşen Süleyman Şefik 1936 görüşmesindeki düşüncelerini bunlara da tekrarlayarak, “Türkiye’nin yeni rejimi ile İ.T. idaresi arasında şahıs ve idare şekli olarak bir fark olmadığını, Ankara ricalinin Rusların elinde bağlı bir kuzu olduğunu ve bir hokkabazlık yaparak İngilizlerden 18 milyon almayı başarıp, aralarında paylaştıklarını, şimdi bu iki kuvvet arasında bocalamakta olduklarını, Rusya’nın Türkiye’ye çullanacağını, o zaman bu efendilerin ya memleketten sıvışacağını veya ülkeyi Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinden biri haline getireceklerini” iddia etmiş ve eğer

“İngilizlerle Fransızların akılları olsaydı, bu adamlarla katiyen bir ittifak yapmazlardı.

Onların bugün yapacakları şey ; eski Türkiye ricalini yani, bizleri ele alarak ve Osmanlı Hanedanını dalgınlığından uyandırarak Türkiye’ye yeni bir ruh aşılamaktır. O zaman biz hem Rusların önünde baş eğmeyiz hem de memleket içindeki antikemalistlerin

447     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 4.

448     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 5.

87

yardımıyla demokrat cepheye sadık kalırız”449

diyerek kendi önerilerini dile getirmiştir. Şefik, Kürtler hakkındaki görüşlerini bu gazetecilere aktararak,

Osmanlılara en büyük zaferleri Kürtler kazandırdığı halde İttihatçılarla Kemalistlerin bunu unuttukları için ortaya bir Kürt sorunu çıktığını Akdeniz’den İran’a ve Karadeniz’den Irak’a kadar olan alanda Kürtlerin varlığından bahsederek, Sırplar Hırvatla uyuştuğu halde, T.B.M.M. Hükümeti bu temiz Müslüman unsuru mahvetmeyi düşünmektedir”450

diyecektir.

Damadı ve ölü şehzade Ziyaeddin’in oğlunu Osmanlı tahtına oturtmak hülyaları ile dolu olan 451 Süleyman Şefik Paşa, “Osmanlılar Cemiyeti” adlı bir cemiyet oluşturup, projelerini hazırlayarak452eski Hanedan üyeleri, Yüzellilikler, Taşnaksutyun ve Hoybun mensupları ve bilhassa Italyan Istahbarat elemanı Nino Mesat ile temaslarda bulunmuştur453.

Türkiye’de hilafet ve saltanatın iadesi ülküsünü taşıyan Süleyman Şefik, kızı Emine Perizat’ı Sultan Reşat’ın torunu ve eski şehzade Mehmet Ziyaeddin’in oğlu Nazım ile 1939’da Mısır’da evlendirdikten454 sonra bu uğurdaki faaliyetlerini artırmıştır455.

Atatürk’ün rahatsızlığı sırasında Lübnan’dan Dolmabahçe’ye çektiği 27.10.1938 tarihli telgrafında

“Cumhuriyet şahsınızda kaimdir. Gıyabınızda karışıklıklar melhuzdur. Meşrutî Türk Imparatorluğu’nu iade ve tahsil görmüş genç bir şehzadeyi size halef olmak üzere tahta çağırın. Türklük sizden bu mühim ve son hizmeti bekliyor”

diyerek ve daha önceki tariflerinde de işaret ettiği gibi bu makama üstü kapalı olarak torununu önermiştir.

449    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 1, Bt: 14.10.1939.

450    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 2, Bt: 14.10.1939.

451    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 12, Bt: 28.12.1938.

452    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 3, 3/A 7, 2/D 1, F 13.

453    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.

454    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/C 16, Bt: 26.8.1943.

455    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.

88

1938 affının geçmiş hukukunu kapsaması, diğer bir deyişle askerlik hizmetinin sayılmayarak emeklilik hakkının verilmemesi ve kanun gereği 8 yıl kamu hizmetine alınmama koşullarına karşı çıkmış, Fethi Okyar’ın kendisine yazdığı mektupta ki, adresinde “mütekait general” demesini bir delil sayarak “madem ki benim emekli bir general olduğumu bir vezir resmen itiraf ediyor. O halde neden bu hakkım bana verilmek istenmiyor” diyerek haklarının iade edilmesini istemiştir456. Aftan sonra hemen ülkeye dönmeyen Süleyman Şefik, kendisinin dönmemesinin gerçek nedenini herkese söylemeyerek, gitmeyişini siyasi bir nedene bağlamış,

“ben artık türediler hükümetinin hükmü altında yaşamak istemem. Onlar bâki kaldıkça ben o diyara ayak basmam ve onları zorla oturdukları tahtlarından atmadıkça rahat edemem. Bütün kudretimle onlarla mücadele edeceğim. Senelerden beri ses çıkarmıyordum. Belki memlekette hayırlı bir inkılâp olur diye bekliyordum. Fakat anlaşılmıştır ki, faaliyet lazımdır. Halk, harekete geçirecek birini arıyor. İşte ben de seksen yaşında ihtiyar bir devlet ve millet emektârıyım. Devletin ekmeği ile büyüdüm. Ömrümü o milletin kurtuluşuna adadım. Herhalde kurtuluş ve inkılâp günü yakındır”457

demiştir.

Aftan sonra sürgündeki faaliyetlerini arttıran Süleyman Şefik Paşa “Öç Demeği” adı ile bir cemiyet kurarak, kendisini bu cemiyetin “kaptanı” ve harbiye nazırı ilân etmiş ve cemiyet adına bir mühür bastırmıştır456.

“Çankaya Baykuşuna Hitap ve Af Maskaralarına Cevap” adlı manzum hezeyannamesini de bu dönemde kaleme alan Süleyman Şefik456 burada;

H

Bir Ankara yaptın fakat İstanbul’u yıktın

Açlıkla sefaletle sükkânı perişan

Şapka simokin giymede yok faide hikmet

Hürriyeti nisvan da değil fuhşu rezalet

Sen kendine kendin Atatürk ismini verdin

456    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 3.

457    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 1.

458    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 1,2/D 2, 2/D 3.

459    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 4.

89

Bu affına çingeneler çalımı derler

Çingene misin söyle nesin arsız hayasız ifsad mı muradın aleni fuhşu rezalet Namusu atup hep sana uysun millet Ey kelbi akur alçak ve bedmaye asılsız Türkoğlu değil sana uyan dönme yabancı

Ey şanlı vatan erleri bilmem ne duruyorsun Asker sizin evlâtlarınız her işe kadir Siz birlik edin haki olur kudret-i kâhır Meşruti hükümet kurulur tahtına sultan”460

diyerek, düşüncelerini açıkça ortaya koyan Süleyman Şefik, bir süre sonra, muhalefetin dışarıda kalarak Türkiye’ye söz geçiremediği gibi, yabancı devletlerle de ilişki kuramadıkları için hiç bir işe yaramadıklarını düşünecek ve ülkeye dönmeyi daha faydalı bulacaktır. Bu amaçla Adliye Vekili Fethi Okyar’a bir mektup yazarak Türkiye’ye dönmeye karar verdiğini, 18 yıldan beri sıcak ülkelerde yaşamaya alıştığı için Antakya’da oturmasına izin verilmesini isteyecektir.

Oturmak için Antakya’yı tercih etmesinin nedeni ise -kendi anlatışına göre- buradaki “Bereketzâdeler, Kuseyrîzadeler, Adalızâdeler gibi muhaliflerle anlaşarak, sancaktaki Rum, Alevi gibi muhalifleri ve Fransız dostlarını elde ederek Cumhuriyet aleyhinde faaliyette bulunma olanağını elde edebilmesi”dir. Ayrıca Antakya’da oturmakla Türkiye’deki muhaliflerle de ilişki kurarak, onları tahrik etmek ve Türkiye Cumhuriyetine karşı olanlarla anlaşarak, tehlike anında Suriye’ye kaçabilmek olanağının var olduğunu düşünmektedir4®^. Ancak Süleyman Şefik’in bu isteği kabul edilmemiştir.

Süvari Yüzbaşı (Bulgar) Tahsin.- listenin 19. sırasındadır. Eski karşıcılardan ve Halaskâran Grubu kurucularındandır. Nigehban Cemiyeti üyelerinden olan Tahsin, Süleyman Şefik Paşa’nın yaveri olarak Kuvayı Inzibâtiye’ye hizmet etmiş, milli iradenin kurulması üzerine Taşkışlaya sığınarak îngilizlere iltica etmiştir4®2.

Ülkeden Ayrıldıktan sonra Hicaz’a gelerek, Hicaz kralından kendisini misafir olarak kabul etmesini istemiştir. Kral onu Emniyet Genel Müdür Muavini,

460     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 5, 2/D 6, 2/D 7, 2/D 8, 2/D 9, Bt: 26.1.1939.

461     EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 3, 2/F 6.

462     EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: D 4.

90

Cidde Polis Müdürü, Mekke ve Medine mevki kumandanı ve en son Umumi Askeriye Müdürlüğü’ne tayin etmiştir463.

1932 Aralık ayı içinde Mekke’de oturan Tahsin’in diğer muhaliflerle ilişkisi yoktur464 Bir ara Medine’de mitralyöz kumandanlığı yapan 465 yahsin, daha sonra eski durumunu korumakla birlikte Medine ile Bağdat arasında yeni açılan yolu incelemek üzere oluşturulan Suudi Heyeti’ne memur tayin edilmiş ve Bağdat’a giderek 21 Kanun-u Sani (Ocak) 1935’de Medine’ye dönmüştür466.

1937’de Mekke’de olan Tahsin Suudi Arap Krallığı’nda “Emrülceyş” yani askeri umum kumandanı ünvanı ile bu göreve getirilmiştir 467

Tahsin’in aftan sonra ülkeye dönmemesi üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü Cidde Maslahatgüzarlığına çektiği telde, “Bulgar Tahsin’in son durumu ile, ne işte uğraştığı ve affa rağmen ülkeye dönmeyen bu adamın ne ile geçindiği, aleyhte bir durumu olup olmadığı ile yabancı bir devletin vatandaşlığına geçip geçmediğinin gizlice araştırılmasını istemiştir 468

Cidde’den gelen cevapta ise uzun süre Hicaz’da Umum Askeriye Müdürlüğü yapan Tahsin’in 1939’da görevine son verildiği, halen bir işi olmadığı hükümetin kendisine ayda 300 Kıyal (250 Türk lirası) maaş bağlandığı, ayrıca pirinç, şeker, yağ, kahve ve çay gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak erzak da verildiğini ve 1940’dan itibaren Taif’te oturarak, Mekke’ye senede beş on gün için gittiği bildirilmiştir.

Aynı cevap yazısından Suudi vatandaşlığına girmediğini anladığımız Tahsin;

“Türkiye’ye dönmeyi her an düşündüğünü, yaşının ilerlemiş olması nedeniyle Türkiye’ye dönse bile geçimini sağlayacak bir iş bulamayacağından korktuğunu ve Suudi Hükümeti’nce verilen maaş ve erzakla geçindiğini söyleyerek, savaş durumunun son bulmasından sonra mutlaka vatanına geri döneceğini”

samimi bir dille elçiye bildirmiştir.

463     EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: F 7; Elbiladi Essuadiye gazetesinin 9.12.1946 tarihli sayısında “Kaderin Kapattığı Sahife” adlı makaleden.

464     EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: E 5, Bt: 20 K.E. 1932.

465     EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: E 6, Bt: 26.2.1933.

466     EGM Arşivi, Dn: 12222-19, Bn: E 8, Bt: 23.2 1935.

467     EGM Arşivi,, Dn: 12222-19, Bn: E 11, Bt: 4.4.1937.

468     EGM Arşivi,, Dn: 12222-19, Bn: F 2, Bt: 1.9.1942.

91

Elbiladı Essuudiye gazetesinin “Suudi Arabistan Ordusu’nun her subayınca olduğu gibi, hükümet ileri gelenleri ve halk tarafından da lütufkârlığı ve yüksek ahlakı ile tanıdığı”nı yazdığı Bulgar Tahsin 9 Aralık 1946’da ülkeye dönemeden ölmüştür400.

Kuvayı İnzibatiye Erkân-ı Harbiye Reisi Miralay Ahmet Refik.- Yüzellilik listenin 20. sırasındadır. Harbiye’yi ve Enkân- Harbiye Mektebi’ni bitirerek, Osmanlı Ordusu’na katılmıştır.

1317 (1901)’de binbaşı, 1323 (1907)’de kaymakam, 1326 (1910)’da miralay olmuş ve Iran sınır komiserliğine atanmıştır. 1328 (1912)’de Dördüncü Ordu Müfettişliği Erkân-ı Harbiye reisliğine atanmış, takiben Bağdat Redif Fırkası kumandanı olmuştur. Miralay Ahmet Refik, ITO üyesi iken yöneticileri ile arası açılınca muhalefete geçmiştir470.

Balkan savaşı sırasında Erkân-ı Harbiye İkinci Şubesi’nde bulunmuş, Enver Paşa tarafından emekliye ayırılmıştır. 1330 (1914)’da Menzil müfettişi ve idare reisi olmuştur. Askerlikle bağı kesilince Erzurum belediye reisliği yapmış, 1331 (1915)’de İstanbul’a gelerek Defter-i Hakani mühendisi olmuştur. 1335 (1919)’de tekrar göreve alınarak divan-ı harbi örfi stajyer üyeliğine, sonradan harp divanı üyeliğine, oradan da Kuvayı İnzibâtiye karargah erkân-ı harbiyesi riyasetine atanmıştır. Erkân-ı Harbiye kolağası iken Zeki Paşa tarafından meydan dayağı atılan471 Refik, Askeri Nigehban Cemiyeti üyesidir472.

Kuvayı İnzibâtiye’nin kurmay başkanlığını da yapan Ahmet Refik, ordunun başarısızlığı sonucu İstanbul’a dönmüş, Türk Ordusu İstanbul’a girmeden önce diğer işbirlikçilerle birlikte İngiliz Yüksek Komiserliği’ne sığınmıştır472

Ülkeden ayrıldıktan sonra Romanya’da yaşayan Ahmet Refik, Romanya demiryollarında harita çizerek geçimini sağlamıştır474. Sürgünde, özellikle İzmir eski Belediye Reisi Hacı Haşan, Yüzellilik Kuşçubaşı Eşref, Köylü gazetesi sahibi Refet ve eski Karahisar Mutasarrıfı Sabit ile birlikte Pire’deki Posdon kahvesinde görüştüğü belirlenen Ahmet Refik’in aynı zamanda yüz

469    EGM Arşivi,, Dn: 12222-19, Bn: F 7, Bt: 7 Aralık 1946.

470    Soysal, 150'likler, s. 269.

471    EGM Arşivi,, Dn: 12222-20, Bn: G 13.

472    Mustafa Kemal, a.g.e. c. I. s. 315.

473    Soysal, 150'likler, s. 269.

474    T.G., 31 Mayıs 1938.

92

neferden oluşan Çerkeş Mızraklı Süvari Kıtası’nın da kumandanlığını yaptığı ve Yunan kaymakam üniforması giydiği alınan haberler arasındadır 476.

Kısa bir süre sonra akli dengesini kaybeden Ahmet Refik, Baserabya’nın Kişnev şehrinde bir akıl hastanesinde “felç ve cinnetten” dolayı 23 Kanun-u Evvel (Aralık) 1931’de ölmüştür.476 Hristiyan mezarlığında gömülen477 Refik’in yakınları daha sonra “Yaltkaya” soyadını almıştır.

Kuvayı İnzibatiye Mitralyöz Kumandanı ve Damat Ferit’in Yaveri Tarık Mümtaz.- listede 21 numara ile yer almıştır. 1893’de doğmuş, Harbiye’yi bitirmiş ve teğmen olarak Osmanlı Ordusu’na katılmıştır. Mütareke’den sonra “Ümit" isminde bir gazete çıkararak, iktidardan uzaklaştırılan I.T.’ye karşı suçlayıcı bir yayın kampanyası başlatmıştır. Damat Ferit Sadrazam olunca yaverliğine atanmıştır. Kendisi de paşa damadı olduğu için “damadın damadı” olarak anılmıştır. Kuvayı Inzibâtiye’de mitralyöz kumandanı olarak, milliciler ile çatışmalara girmiş, ordu dağılınca İstanbul’a dönerek gazeteciliğe ve Damat Ferit’in yaverliğine devam etmiştir. İzmir’in Yunan işgalinden kurtulmasından sonra Damat Ferit ve Vahdettin’in ardından yurtdışına kaçmıştır476.

Damat Ferit’in yaverliğini ve Kuvayı İnzibâtiye’nin makineli tüfek subaylığını yaparak vatana ihanette bulunduğu için 1924’te Yüzellilik listeye alınmış479, 1927’de vatandaşlıktan çıkarılmıştır.

Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre Silistre’de Tuna gazetesinde yazı diziciliği yapan Tarık Mümtaz, daha sonra Arnavutluk Hükümeti’nden aldığı pasaportla Berlin’e gitmiştir460. Berlin’de kaldığı sürede buradaki Müslüman kolonisine müracaat ederek, İslâmiyet’e zafer kazandıracak bir gazete çıkarmak istediğini söyleyerek para kazanmaya çalışmış, ancak vatana ihanet etmiş kimselerden olduğu anlaşılınca isteği karşılanmamıştır46^. Yine Almanya’da bulunan, Cemaati İslâmiye denilen ve iki Suriyeli , bir Hintli ile iki Alman’dan oluşan bir teşkilat ile ilişkiye geçerek, onlara San Remo’dan dönüşünde bir dergi yayınlayacağını söylemiştir462. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Almanya’dan

475    EGM Arşivi, Dn: 12222-20, Bn: G 3.

476    EGM Arşivi, Dn: 12222-20, Bn: G 8-9.

477    T.G., 31 Mayıs 1938.

478    Soysal, 150'likler, s. 290.

479    EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/B 10, Bt: 31 Ağustos 1944.

480    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 6, Bt: 16.3.1926.

481    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/B 5, Bt: 8.5.1926.

482    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 6, Bt: 31.7.1926.

93

ihraç edilmesi için girişimlerde bulunduğu Tarık Mümtaz, bu konu sonuçlanmadan, eşini Berlin’de bırakarak Vahdettin ile görüşmek üzere San Remo’ya gitmiştir488. Vahdettin’in ölümü üzerine cenazesi ile birlikte Şam’a gelen Tarık Mümtaz, Kuneytire mebusu Emin Semkuh ile işbirliği yaparak Marc isminde dört sayfalık Çerkesce, Arapça, Türkçe ve Fransızca bir gazete484 ayrıca “Hamra” isimli Türkçe bir başka gazete daha çıkarmıştır485.

Emin Semkuh, Çerkesleri, kendi idaresi altında toplayarak kendisini bilhassa Fransızlar ve Araplar arasında Çerkeş lideri gibi göstermeye çalışan bir kişidir. Bu nedenle Şam’daki Çerkeş Cemiyeti reisi olan Mühendis Abdullah ile çekişmektedir. Bu mücadelede Tarık Mümtaz Emin Semkuh’u tutmuştur. Semkuh’da Tarık’ın Halep Türk konsoloshanelerine mensup bir ajan olduğunu ve Türkiye’ye satılmış bulunduğunu iddia eden ve Tarık’ın cemiyetten atılmasını isteyen Abdullah’ın adamlarına karşı Tarık’ı savunmuş , hatta Fransız kumandanı Kole’yi bile bu konuda ikna etmiştir486.1926 yılı içinde Şam’da “Musavver (resimli) Sahra”48^ jsminde haftalık edebi bir dergi çıkaran Tarık Mümtaz, buradaki Yüzerliklerle işbirliği yaparak faaliyetlerine devam etmiştir488.

Ali İlmi ve diğer kaçakların katılımı ve Çerkeş İsmail Hakkı’nın idaresi altında çıkan Musavver Sahra’nın ilk sayısında İslâmiyet için çalıştıklarına dair bentler görülmüştür. Tarık Mümtaz derginin dağıtımı için İşkenceci Adil’in kardeşi Rıfkı, Üsküp’te Cemaati İslâmiye’nin rehberi olan Hoca Ata’nın yardımcısı Hafız Aziz, Dobruca gazetesi yazarlarından İsmail Kemal ve Bulgaristan’daki çeşitli Türk klüpleri ile görüşmüştür489.

Kuneytire’den bir süre sonra ayrılan Tarık Mümtaz Şam’a gelerek Març’ı burada çıkarmaya başlamıştır400. Yayınları ile Türkler arasında bozgunculuk yapmak isteyen ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde propaganda da bulunan Març gazetesinin Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır491.

483     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/B 3, Bt: 3.5.1926.

484     EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/C 9, Bt: 19.12.1941.

485     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8, Bt: 28.9.1935.

486     EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/A 9, Bt: 1936.

487     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 2/G 11.

488     EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/C 9, Bt: 19.12.1941.

489     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/C 10, Bt: 14.10.1926.

490     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/A 8, Bt: 25.6.1929.

491     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/A 2,1/A 3, Bt: 2.1.1930.

94

Şamdan Halep’e geçen Tarık Mümtaz492Antakya’da, Karagöz adında mizahi bir gazete çıkarmak için girişimlerde bulunmuş, izin alamamıştır. Bu süre içinde Amman’da Emir Abdullah’ın yanındadır. Daha sonra yine Şam’a gelecektir492.

1931 yılında, aslen Antakya’lı olup Suriye Meclisi’nde üyelik yapan Adalı Mehmed’in yardımlarıyla ve Fransızların direktifleriyle Yeni Gün’e karşı muhalif bir gazete çıkarmak için Antakya’ya getirilen Tarık Mümtaz eczacı Ispiro Basil Huri tarafından Arapça ve Türkçe olarak yayınlanan Antakya gazetesinin başına geçirilmiştir. Buradaki yayınlarıyla, bölgedeki ulusal akımlara muhalefette bulunmuş ve bir ara Çerkeş Ethem ve kardeşi Reşit ile haberleşerek onların Türkiye’ye dağıtılmak üzere gönderdiği beyannamelerin dağıtımına aracılık etmiştir. Ancak bu hareketlerinin sertlikle karşılık bulacağını anlayınca Şam’a geri dönmüştür494.

Türkiye’nin durumunu “bolşevik Rusya’ya boyun eğen bir kaynak” olarak niteleyen Tarık Mümtaz, “...bu gün için Hanedandan, saltanattan ve halife taslağından yarar beklenemeyeceğini, aslında Hanedanın tarihin sayfalarına gömülmüş olduğunu yalnız bunların içinde işe yarar fikir, meslek ilim ve irfan sahibi birisi varsa onunla da şimdiden görüşerek geleceği belirlemek gerektiğini söyleyerek, ‘Türkiye’nin ne Osmanlı Saltanatı ne de Cumhuriyet ve Mustafa Kemal idareleri ile yönetilemeyeceğini”495 sözlerine eklemiştir. Yine Şam sergisinde, bazı karikatürlerini sergilemek istediği zaman bu karikatürlerin İskenderun sancağı pavyonunda sergilenmesini istemiştir. Sergi idaresine başvurarak “Ben Çerkesim, İskenderun ise çok yazık ki, Kemalisttir. Eserlerimin o pavyonda sergilenmesine kesinlikle razı değilim” diyen Tarık Mümtaz eserlerinin Arap Asârı Nefisesi dairesinde sergilenmesini istemiş ve karikatürleri bu kısımda sergilenmiştir. Tarık’ın bu tutumunu onu sevmeyen Çerkeslere anlatan Anzavur İsmail, pek çok Tarık düşmanı Çerkeş’i ikna etmeyi başarmıştır492.

Yüzelliliklerden Ömer Fevzi’nin Antakya’da açtığı fesat şubesinin başına getirilen Tarık Mümtaz497, bu sırada Suriye’de “Karagöz” gazetesini

492     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/A 1, Bt: 18.2.1930; Vahdet gazetesinin 13 K.S. 1930 tarihli nüshası Tarık Mümtaz’ın Halep’e geldiği haberini vermiştir.

493     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 7, Bt: 11.11.1932.

494     EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/C 9, Bt: 19.12.1941.

495     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/C 14, Bt: 11.4.1931.

496     EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/A 10.

497     EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 7, Bt: 8.7.1933.

95

çıkarmaktadır ki, bu gazeteyi yayınlayabilmek için İstanbul’daki evini erkek kardeşine sattırarak 350 lira gelir sağlamıştır. Ancak, Suriye Maliye Bakanı Şakir Nimet Bey’i küçültücü bir yazı yazması üzerine gazetesi kapatılmıştır498.

Tarık Mümtaz’ın sürgündeki faaliyetlerini üçe ayırmak mümkündür. 1933’e kadar T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde diğer karşıtlarla birlikte faaliyet gösteren ve Çerkeş Cemiyeti üyesi olan Tarık Mümtaz, 1933’de Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü dolayısıyla genel bir af ilân edileceği haberleri üzerine aleyhte yayınlarına son vererek, ulusal bayramlarda Atatürk’ün resmini gazetesinin ilk sayfasına basmaya başlamış, yine de inişli çıkışlı bir tutum sergilemiştir. 1936’dan sonra ise Türkiye lehinde sözlü ve yazılı savunmalarda bulunmuştur. Nitekim Antakya’da çıkardığı “Antakya” gazetesinde aleyhte yayınlar yapmaması ve yerli mütegallibe (derebeyi) ile anlaşamaması üzerine gazetesi kapatılmıştır.

Tarık Mümtaz bundan sonra Antakya’da çıkardığı “Karagöz” gazetesi ile Türk ihkılâbını ve Antakya Türkleri’nin hukukunu savunmuş499, Hatay’ın Türkiye’ye katılması çalışmaları sırasında lehte davranışlarda bulunmuştur500. Bu yoldaki yayınları ve muhaliflere olan saldırıları yüzünden gazetesi sekiz-on defa kapatılmış, kendisi de mahkemelere düşmüştür501.

Atatürk’e suikast olayının yeni çıktığı günlerde, firariler tarafında gelişen bir olay vardır. Tank Mümtaz ile Reyhaniye’den Çerkeş Reşit ve Bedirke’den Çerkeş Ömer Mümbiç’te biraraya gelerek, Mümbiç milletvekili Nedim’in evinde Ammanlı bir Çerkeş ile beraber toplantı düzenlemişlerdir. Ancak bu toplantının konusu hakkında bilgi edinilememiştir.

Ankara tarafında ise, suikastten dolayı savcının iddianamesinde Tarık Mümtaz’ın adı da geçmektedir502. Bundan dolayı Vahdet gazetesine gönderdiği bir mektupta “şüpheli bir kısım şahs ve adamların arasına isminin karıştığını derin bir hayret ve teessürle haber aldığını” söyleyen Tarık Mümtaz,

“hiç bir teşkilatın müdürü, müfettişi, üyesi olmadığını hiç bir makam, kurum cemiyet, komite, klüp ve kişiden Suriye’de yaşadığı on yıl süresince hiç bir para almadığını ve almayacağını, gerçeğin açığa çıkacağı günün yakın olduğuna inandığım"

498    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 7, Bt: 4.8.1933.

499    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8, Bt: 28.9.1935.

500    EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/G 12.

501    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8, Bt: 28.9.1935.

502    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8,1/G 9.

96

söyleyerek kendisini savunmuştur503.

Muhalefetinin yönünü değiştirdikten sonra yazdığı “Türk Antakya’da Üç Baykuş Ötüyor” adlı bir kitapçık bastırarak, Antakya’da oturan Yüzerliklerden Ali İlmi Fani, Radi Azmi ve Mesut Fani’ye saldıran Tarık Mümtaz, bu kitabında Nutuk’tan da alıntılar yapmıştır504. Bu kitaba karşılık olarak -her nekadar yazar ismi verilemese de, bu üçünden biri olduğu tahmin edilen- “Tarık’a Destan” adlı bir başka kitapçık da Emniyet tarafından ele geçirilmiştir505.

Antakya’daki sürgün hayatını Türk gençlerinin yardımı ile zorluk içinde geçiren506 Tarık Mümtaz, buna bir de gazetesinin kapatılması ve kendisinin mahkemelere düşmesi eklenince sıkıntıları iyice artmıştır. Tarık Mümtaz aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Kuvayı înzibâtiye Kumandanlarından ve İzmir eski Kolordu Kumandanı Ali Nadir.- Yüzellilik listenin 22’nci sırasında kayıtlıdır. İzmir’in işgali sırasında görevini suistimal etmiş507, işgal haberlerinin aslının olmadığını söyleyerek508, İzmir’in tek kurşun atılmadan Yunanlılara teslim olmasına neden olmuştur. İşgalden sonra, Yunanlılar tarafından önce büyük hakaretlerle tutuklanmış, Yunan bayrağını öpmek zorunda bırakılmış, sonra da İstanbul’a gönderilmiştir. İstanbul’da Kuvayı İnzibâtiye’ye komutan olarak atanmış, başarısızlığı görülünce görevden alınmıştır509.

Zaferden sonra yurtdışına kaçmış olan Ali Nadir, Nice’e gitmiş, 10 Eylül 1930’da burada ölmüştür510. İsmet Paşa’ya eşi tarafından çekilen telgrafla ölümü haber verilerek cenazesinin İstanbul’a, aile mezarlığına getirilmesine izin verilmesi istenmiştir511. Ancak ilgili kanun gereği, cenazenin Türkiye’ye kabul edilemeyeceği uygun bir dille eşine bildirilmiştir512.

503    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 10; Vahdet Gazetesi, “Bir İzah”, 9.4.1936.

504    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 2/B 1; Tarık Mümtaz Arganalp, Casuslarla Savaş Türk Antakya’da Üç Baykuş Ötüyor, İskenderun: Cihad Matbaası, 1936.

505    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 5/C 8.

506    EGM Arşivi, Dn: 12222-21, Bn: 1/G 12, Bt: 28.9.1935.

507    T.G., 31 Mayıs 1938.

508    Özalp, a.g.e, s. 4.

509    Soysal, 150'likler, s. 271.

510    EGM Arşivi, Dn: 12222-22, Bn: A 1, Bt: 2.10.1930.

511    EGM Arşivi, Dn: 12222-22, Bn: A 7, Bt: 30.9.1930.

512    EGM Arşivi, Dn: 12222-22, Bn: A/11, Bt: 5.111930; 1938’de çıkarılan Af Kanununa kadar

97

Kuvayı înzibâtiye’ye dahil ve Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi üyesi Kaymakam Fettah.- 23 numara ile listeye girmiştir. Aslen Suriyeli’dir. Ulusal Mücadele aleyhinde hareket eden istihkâm subaylarındandır513.

Mütareke zamanında Beyoğlu komiserliği de yapmış olan Kaymakam Fettah314, ülkeden kaçtıktan sonra önce Mısır’a gitmiştir515. Ingiliz hükümetinin belgesine sahip olan bu adam, İngilizlere yardımından bahsederek, Ingiliz arazisinde kaldığı sürece kendisine olağanüstü yardımlarda bulunulması gerektiğini iddia etmiştir516.

Gümülcine Şehbenderliğinden, 1 Ağustos 1924’de beraberinde îngilizlerin hizmetinden olan Albas adında biri ile Londra’ya gittiği haber verilen Fettah517; “Ankara’yı nasıl devireceğini” düşünmektedir518. 16 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1926’da Kıbrıs’a giden Fettah519, daha sonra Bağdat’a geçmiş, Miralay Muhittin veya Halil takma adları ile dolaşmıştır. Parasızlık çeken Fettah zaman zaman tekkelerde yatıp kalkmıştır. Bir ara Ethem’e başvurmuş ancak o da başından defetmiştir.520 Bağdat’tan Trablusşam’a oradan da Halep’e geçen Fettah, Halep’te hastalanarak hükümet hastanesi olan Vatani Hastanesi’nde yatmış, 2 Kanun-u Evvel (Aralık) 1929’da burada ölmüştür. Üzerinde bulunan on altın ve dokuz mecidiye nakit parası İzmir’deki varislerine gönderilmiştir521.

Kuvayı înzibâtiye’ye dahil olanlardan Çopur Hakkı.- Yüzellilik listenin 24 numarasında yer almıştır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a gitmiş daha sonra da Yunan vatandaşlığına geçmiştir522.

1924’de çıkarmaya başladığı “İtila” adlı gazetesi ile aleyhte tavırlarını sürdürmüştür. Çopur İsmail Hakkı’nın “haftada bir yayınlanan siyasi, içtimai, iki kişi Türkiye’de gömülmüştür ki bunlardan ilki daha yurt dışına çıkmadan ölen 81 numaralı Binbaşı Ahmet, İkincisi de eski Dahiliye Nazırı Adil’dir.

513    T.G., 31 Mayıs 1938.

514    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: B 11, Bt: 1 Ağustos 1926.

515    T.G., 31 Mayıs 1938.

516    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 8, Bt: 27 T.E.1926.

517    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: B 11.

518    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 14, Bt: 29.5.1932 (686’nın raporundan).

519    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 9, Bt: 20 T.E. 1927.

520    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: C 12, Bt: 30 K.S. 1927.

521    EGM Arşivi, Dn: 12222-23, Bn: B 3, Bt: 4 K.E. 1929.

522    EGM Arşivi, Dn: 12222-24, Bn: A 4.

98

edebi” gazetesinin baş yazarı Ahmet İzzettir 523. Diğer Yazı kadrosunda; firarilerden Kütahyalı Iskeçe Mektebi Müdürü Ali, eski Biga Kaymakamı İzzet Nafi, Iskeçe’de Mestan Hoca, l'skeçe’de Cemaat-i İslâmiye Reisi Çatalbey Ahmet ve Iskeçe Müftüsü Süleyman Hoca da vardır52^.

Çopur Hakkı’nın sorumlu müdür olduğu İtila gazetesine gelen açık bir mektup vardır. Çopur Hakkı’ya “ Müdür bey ne telaş ediyorsunuz, beyhude zahmet” diyerek başlayan ve İtila’nin sütunlarında Hakkı’nın da “Hakkınız vat’ dediği bu mektubun içeriği ve üslubu son derece çirkindir52^

İtila’nin aynı sayısında, Paris’te yayınlanan La Jurnal gazetesinden yapılmış bir çeviri daha vardır. 16, 17, 18, 19, 20 Teşrin-i Evvel 1926 tarihli sayılarında Edouard Helsel tarafından baş makale olarak yazılmıştır.

Makaleden örnekler vererek, İtila’nin bu makaleye sütunlarında neden yer verdiği açığa çıkarılabilir.

“...Mustafa Kemal’in kendisi ortada yoktur. Ortada onun namına hareket edenler mevcuttur. Bunların bir kısmı ceplerini doldururlar, bir kısmı milleti fesad eyler, diğerleri de hayal hallerinde sermest olurlar...

Mustafa Kemal ve etrafı Avrupa şehirlerine benzeyen İstanbul’u tahrip etmeyi gaye-i emel edinmiştir, Gazi bir türlü İstanbul’a gidemiyor...

Kürtler, Kemal’in idaresini istemiyorlar, İngiltere ve Rusya tarafından sürekli teşvik olunuyorlar...

Ankara zimamdaranı vakitlerini boş geçirmiyorlar. Kurnazları ceplerini para ile dolduruyorlar. Şehvetperverler zevk ve sefa içinde puyan oluyorlar. Ciddi ıslah için çalışan adamlar ise... ıslah edelim, ıslah edelim diye bağırıyorlar...

Gazi, garplılaştırma rüyasında berdevamdır. İsmet ise... bir büyük İslâm konfederasyonu ile Avrupa’nın karşısına çıkmak emelindedir.

Halis Türkler kuvvetli, cesur, sakin, âlicenap ve zekidir. Bu kitleyi medeniyeti îsal edeceğim diye yanlış yollara sevketmek bir günahtır. Bu kitleyi idare etmek için ananaperver, akil ve milletin içinden doğmuş bir hükümete ihtiyaç vardır. Bu zavallı millet görüyoruz ki ne berbat bir adam, zalim ve mezalim ve vaka-i fevkâladenin

523    İtila, 30, T.S., 1926.

524    EGM Arşivi, Dn: 12222-9/1, Bn: 2/B 3.

525    İtila, 30, T.S., 1926, sayfa 2; EGM Arşivi, Dn: 12222-24

99

himmetiyle üste gelmiş bayağı bir adam...”526

İtila, bu makaleyi çevirerek sütunlarına almasındaki amacını ise,

“Türkiye idaresinin mükemmelliğini iddia ve Yunanistan’a Hücum ederek Müslümanları ona karşı kışkırtmak isteyenleri aydınlatmak ve her türlü gelişmelerini İslâmî unsurlara sadık kalarak insan gibi yaşama hakkının gözetilmesini sevgili hükümetlerinden (Yunanistan) beklemek gerektiğini Müslüman kardeşlerine anlatmak isteği” olarak açıklamıştır527

Çopur Hakkı, kin ve nefretle dolu olan gazetesini sadece Batı Trakya’ya değil, pek çok yere göndermiştir. Kıbrıs da bunlardan biridir. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla Kıbrıs’taki Türkler adreslerine postalanan bu gazeteleri postahaneden çıkmadan, çıkış noktalarına iade için geri göndermişlerdir528.

Yunan vatandaşlığına geçtikten sonra oldukça rahat bir hayat yaşayan Çopur Hakkı, ikibin drahmi maaşla Yunan Erkân-ı Harbiyesi’nin istihbarat memurluğunu yaptığı529 gibi Iskeçe’deki Türk okullarında öğretmenlik ve Beyrut liman idaresinin yaptırdığı inşaatta Taşnaksutyunlar’ın yardımı ile ve 40 kuruş gündelikle bekçilik de yapmıştır.530 Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra da maaşını almaya devam etmiş ve sürgündeki hayatını İskeçe ve Gümülcine’de geçirmiştir531. Gerek gazetesiyle gerekse diğer çalışmalarıyla Batı Trakya Türkleri arasında büyük bir ikilik yaratan Çopur Hakkı’nın ve diğer Yüzellilik ve firarilerin bu çalışmaları T.B.M.M. Hükümeti’nde önlem alma ihtiyacını doğurmuştur.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk ilişkilerini yumuşatmak ve diğer bazı sorunları çözmek amacıyla Türkiye’ye gelen Venizelos, Ankara’da 30 Haziran 1930’da Ahali Mübadelesini imzaladığı günlerde kendisine Yüzelliliklerin bu tutumlarından bahsedilerek önlem alınması istenmiştir. Venizelos ve Başbakanı Mihalakopulos tarafından da Yüzelliliklerin Batı Trakya’dan çıkarılacağı sözü verilmiştir.

30 Ekim 1930 tarihinde Dostluk Anlaşması’nın imzalanmasından sonra

526    İtila., 30, T.S., 1926, sayfa 4, 5, 6.

527    İtila, 30, T.S., 1926, sayfa 6.

528    EGM Arşivi, Dn: 12222-24, Bn: 4/B 9.

529    EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D., Bn: 6/F 12, Bt: 1937.

530    EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D., Bn: 5/D 1.

531    EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D., Bn: 2/A 9.

100

Trakya Genel Valisi’ne verilen bir emirle Yunanistan’da bulunan Yüzerliklerin Batı Trakya’dan çıkarılması istenmiştir. Bu sırada Batı Trakya’da olup Yunan vatandaşlığına geçmeyenler sınır dışı edilmişlerdir ki bunlar Mustafa Sabri, Gümülcineli İsmail, Aziz Nuri, Eskişehirli Sefer Hoca, İbrahim Sabri, 124 numaralı Remzi, 136 nolu l'dris ve 146 nolu Kasım’dır532.

Bir kısım Yüzellilikler de Yunanistan’dan çıkarılacakları haberinden sonra Yunan vatandaşlığına geçmişlerdir. Çopur Hakkı ise Yunan vatandaşı olduğu533 jçjn Batı Trakya’da kalmayı başarmış, aftan sonra ülkeye dönmeyerek karşıt tutumunu sürdürmüştür.

1.5 Mülkiye ve Askeriye’den Olan Kişiler

Bu gruba dahil olanlar, gerek mülki idareciler gerekse asker kökenli olup Ulusal Mücadele sırasında aktif bir şekilde karşıt tavır geliştirerek işgal kuvvetleriyle birlik olan işbirlikçilerdir.

Bursa Eski Valisi Gümülcineli İsmail.- listenin 25. sırasındadır. 1879’da Gümülcine’de doğmuştur53^. Hukuk Mektebi’ni bitirdikten sonra genç yaşta politikaya atılmış 1908’de İ.T. üyesi ve Gümülcine mebusu olarak meclise girmiştir535. Ancak kısa bir süre sonra İ.T.’den ayrılarak 23 Şubat 1910’da Ahali Fırkası’nı kurmuş536. Ardından 1911’de H.İ.F.’nı kuran grubun içinde yer almıştır53^. Mebusan Meclisi’nde Siyonizm konusunu “vahim bir mesele” olarak ilk kez ortaya atan O’dur538. Babıâli baskınının ardından, I.T.’nin iktidara gelmesinden sonra, karşıtlar yurt dışına gönderilirken, Gümülcineli İsmail “... sulh aktolunarak memlekette sükun ve asayiş tamamen iade edilinciye kadar hiç bir muhalefet yapmayacağına dair dini ve namusu üzerine yemin ederek” sürgün cezasından kurtulmuş ve ülkede kalmıştır. Ancak, Mahmut Şevket Paşa’ya düzenlenen suikastte parmağı olduğu için ve suikastten kısa bir süre önce Selanik’e kaçtığından dolayı gıyaben idama mahkum edilmiştir539.

532    EGM Arşivi, Dn: 12222-24, Bn: A 4.

533    EGM Arşivi, Dn: 12222-12, Bn: C 1,

534    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 5, (Gümilcineli’nin kısa özgeçmişi).

535    Soysal, 150'likler, s. 277.

536    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 3; Tarık Zafer Tunaya, a.g.e, c. I, s. 234.

537    Tunaya, a.g.e, c. I, s. 286.

538    Tunaya, a.g.e, c. I, s. 561.

539    Sarınay, Yüzelliklerden Gümülcineli İsmail Hakkı Bey’in Faaliyetleri (1908-1945), Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Ankara: HÜAİİTE, 1995, s. 376.

101

Selanik’ten Fransa’ya geçen Gümülcineli, 1918 antlaşmasından sonra İstanbul’a dönmüştür546. Rıza Nur’a göre Gümülcineli İsmail, Selanik’teki çalışmaları sırasında İngiliz ve Fransızların yanı sıra Yunanlılardan da casusluk maaşı almıştır. 541 Mütarekenin ardından Damat Ferit kabinesinde yer almaya çalışmış, Mustafa Sabri ve Zeynelabidin yüzünden Ferit’le bozuşunca Bursa valiliğine atanarak, İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır.542

Bursa’da, Haziran ve Temmuz aylarında Ulusal Mücadele aleyhideki çalışmalarını artırmış ancak, Albay Bekir Sami Bey’in Bursa’ya gelmesi bu çalışmalarını zorlaştırmıştır. H.İ.F’nın içinde oluşan hizipleşmede Damat Ferit hocalar kanadını (Hoca Vasfi-Hoca Sabri) tutarak, diğer hizibin önde gelenleri olan Gümülcineli ve Sadık’ı dışlamıştır. Böylece, ne hükümete, ne kendi partisine ne de ulusal mücadele taraftarlarına yaranamayan Gümülcineli İsmail 29 Temmuz 1919’da Bursa valiliğinden ayrılarak, memleketi olan Gümülcine’ye gitmiştir.542 Burada Cemaat-i İslâmiye reisi olan İsmail, Yunanlıların işgalinden sonra İstanbul’a dönmüş, Divan-ı Harp tarafından tutuklanmış, Damat Ferit’le Şeyhülislamın arası açılınca salıverilmiştir.544 Gümülcineli bu tarihten sonra da karşıt tutumlarını sürdürmüş, zaferden sonra İngilizlere sığınarak yurt dışına kaçmıştır.

Malta’ya gitmekte olan “Egypt” vapuru ile İstanbul’dan ayrılan Gümülcineli İsmail, Miralay Sadık ve Mehmet Ali gibi arkadaşlarıyla beraber Dedeağaç limanınında vapurdan inmiştir. O, buradan Romanya’ya geçmiş545 ve bir süre Köstence’de kalmıştır. Daha sonra Yunanistan’a geçen İsmail Hakkı, Vahdettin’i “întak-ı Hak”adlı bir gazete çıkaracağı bahanesiyle, Mehmet Ali ve Mustafa Sabri ile birlikte dolandırmış, aldığı iki bin İngiliz lirasını da Fransa’da yemiştir546. Yine Sabri, Vehip, Miralay Tahir ile birlikte “Ordu ve Millet Cemaat İnkılâbıyesi” adı ile bir cemiyet kuracaklarını söyleyerek Vahdettin’den bin İngiliz lirası almışlar, parayı paylaşamadıklarından cemiyeti dağıtmışlardır54?.

540    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 2.

541    Rıza Nur, Türk Tarihi, c. 2, İstanbul, 1981, s. 119.

542    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 2.

543    Sarı nay, a.g.m., s. 378-380.

344 Soysal, 150'likler, s. 278.

545    Sarınay, a.g.m., s. 382.

546    Göztepe, a.g.e, s. 135-142.

547    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 14, Bt: 26.7.1931.

102

Refi Cevad ve Mehmet Ali ile birlikte 1927 yılı içinde Ermeni Taşnaksutyun Fırkası’nın merkezi umumiyesiyle ilişkiye girerek yaptıkları toplantılarda, H.Î.F.’nın iktidara gelmesi lehinde Ermenilere, Erivan’dan İskenderun’a kadar ekonomik, sosyal ve siyasal haklar vadetmişler ve Taşnaksutyun komitelerinden 250 bin Frank almışlardır. Bu kararı H.İ.F’nın yetkili isimlerinden Ömer Fevzi gibilere de imza ettirmek isteyen Gümülcineli başarılı olamamış, ilk taksit olarak aldıkları parayı yedikleri için Taşnaksutyun Komitesi dolandırıldığını anlamış ve bir daha bunlara yüz vermemiştir. 543

Gümülcineli İsmail, Tütüncübaşı Şükrü’nün yazdığı bir mektup üzerine Vahdettin ile görüşerek ülkelerini terk eden Gürcü, KafkasyalI ve AzerbaycanlIlarla görüşüp, dost olmuş, Fransa’da ve İsviçre’de pek çok inceleme ziyaretleri yapmıştır. Masraflarını Vahdettin’den aldığını söyleyen Gümülcineli bu ziyaretlerinden birini de Romanof ailesinin varisi olan Grandük ile gerçekleştirmiş, onunla Vahdettin arasında savunma ittifakı imzalatmış, çeşitli ülkelerden gelen sürgünleri de bu ittifaka sokmaya çalışmıştır. Ancak Vahdettin’in ölümü üzerine bu girişimi yarım kalmıştır549.

Sürgün yaşamının bu dönemine kadar olan zamanda Mehmet Ali ile birlikte çalışmalarını sürdüren Gümülcineli’nin bu tarihten sonra Mehmet Ali ve Mustafa Sabri ile arası açılmıştır. Bu anlaşmazlık birbirlerinin gözünü oymak isteyecek derecededir550. Nitekim, Gümülcineli’den Kiraz Hamdiye gelen mektupta bu yoldadır. Mektubunda Kiraz Hamdi’nin “bu adi ve para düşkünü adamlara güvenmemesini” isteyen Gümülcineli İsmail, Mehmet Ali tarafından, kendisinin şehzadeden para aldığı yolundaki ithamlarını da yalanlayarak, Paşa’dan bu sözlere inanmamasını istemiştir551. Gümülcineli İsmail, Marsilya’dan Kiraz Hamdi’ye yazdığı bir başka mektubunda ise, İttihatçıların tutuklanması ve teşkilâtlarının kapanmasına değinerek “ittihatçıların ve teşkilatlarının düşman olarak düşünülmemesi gerektiğini, lanet edecekleri tek şahıs ve kuvvetin ... Mustafa Kemal olması gerektiğini” iddia etmiştir552.

1930’a kadar Batı Trakya, Paris ve Marsilya’da çalışmalarını sürdüren İsmail Hakkı553 11.7 .1930’da Avrupa’da yaşayamadığı için 554 Fransız

548    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: D T.

549    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 14.

550    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/D 2.

551    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/C 14..

552    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 10, Bt: 29 Temmuz 1926.

553    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 1, Bt: 27.11.1931.

554    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 8, Bt: 20.8.1930.

103

pasaportu ile Gümülcine’ye gitmiştir. Seçimlerde Cemaat-i îslâmiye başkanlığına getirilmek üzere Gümülcine’ye çağırılan İsmail Hakkı, Fransız işgali zamanında topladığı yardımların büyük kısmını zimmetine geçirdiği için bölge halkı kendisine pek itibar göstermemiştir555. Burada Anadolu Rum Muhacir Cemiyetleriyle de temasa geçerek bir teşkilat kurmak ve para sağlamak için çaba sarfetmiştir. Bu sırada Gümülcineli’nin Yunan Hükümeti’nden 25 bin drahmi yardım aldığı da söylenmiştir556.

Gümülcineli İsmail, 1922 yılından sonra ülke dışına çıkarak Batı Trakya’ya yerleşen Yüzerliklerle birlikte devrimlere karşıt düşüncelerini buradaki Türkler arasında yaymaya çalışarak Türk azınlığı arasında ikilik yaratmıştır. Bu nedenle, Türk-Yunan ilişkilerinin düzeldiği, Venizelos ile İnönü’nün karşılıklı ziyaretlerde bulunduğu 1930 yılında T.B.M.M. Hükümeti Yüzerliklerin Batı Trakya’dan uzaklaştırılmalarını istemiştir. İşte Gümülcüneli de bunu takip eden günlerde Yunanistan’dan çıkarılmıştır55?. Yunanistan’dan ayrılmadan önce, tüm firarilere imzalattığı bir dilekçeyi Cemiyet-i Akvam’a göndermiştir. Paris Yunan sefaretine verdiği dilekçe ile de, kendisi bir Yunanlı olduğu halde mahkeme kararı olmaksızın ve sırf Venizelos ile arası açık olduğu için ülkeden çıkarıldığını bu nedenle ek tazminat isteyeceğini belirtmiştir558.

Batı Trakya’dan çıkarıldıktan sonra Nice’e giden559 Gümülcineli İsmail, küs olduğu Vehip, Mehmet Ali ve Mustafa Sabri ile de barışmıştır560. Nice’de kaldığı sürede Ermenilerle sıkı ilişki içinde olan İsmail Hakkı’nın prenslerle ve damatlarla arası iyi değildir. Yunanistanla anlaşarak, Batı Trakya’daki arazisinden para aldığından iyi yaşamakta561 ve Mehmet Ali ile birlikte aleyhte çalışmalarını sürdürmektedir. Nitekim, Mehmet Ali’nin Sadık’a gönderdiği mektupta, Gümülcineli’nin onun tarafından özel bir görevle Beyrut, Halep, Amman, Bağdat ve Musul’a gönderildiği ve görevinin Kürtlerle teması sağlamak olduğu bildirilmiştir562. Ermenilerle de ilişki içinde olan bu adamların amacı Türkiye’de yeni bir Kürt isyanı çıkarmaktır568

555    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 2, Bt: 4.8.1930.

556    Sarınay, a.g.m., s. 386.

557    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 5, Bt: 29.7.1931.

558    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 13, Bt: 18.4.1931.

559    EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D I, Bn: 1/G 3, Bt: 13.10.1931.

560    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/E 10, Bt: 30.7.1930.

561    EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U. D. I, Bn: 3/E 4, Bt: 12 K.S. 1925.

562    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 9, Bt: 27 Eylül 1931.

563    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/G 2.

104

Vehip’in raporunda Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti’ne üye olduğu belirtilen Gümülcineli İsmail Türklerle değil Ermenilerle çalışmanın daha faydalı olacağı düşüncesindedir5®^. Nice’den Paris’e geçtikten sonra5®®, Asya-i Beynelmilel İttihat adı ile bir cemiyet kurarak “zorbalara karşı Türklüğün ve Müslümanlığın kurtarılması için” çalışmalarına hız vermiştir5®®.

Gümülcineli İsmail, Yunanistan’da bulunan bir arkadaşına gönderdiği 5 Ekim 1936 tarihli mektubunda, kurdukları Asya-i Teşkilat’ın Avrupa devletlerine karşı siyasi bir renginin olmadığını, Cemiyet-i Akvam’da haklarını aramalarının önemli olduğunu ve İsviçre’de bir gazete çıkarmalarının kolay olmayacağını belirtmiş ve Mehmet Ali’nin kurduğu Türk Siyasi Mülteciler Cemiyeti (ofis)’nin yaptığı suistimaller nedeniyle Cemiyet-i Akvam’da hukuklarının tanınmasını engellediği için dağıtılmasını ve yerine Yunanistan’da bir mülteciler ofisinin kurulması gerektiğini de eklemiştir.

1936’da Atina’da Türk Mülteciler Ofisi’nin kurulmasına öncülük eden Gümülcineli İsmail, Montreaux Boğazlar Konferansı sırasında İsviçre’ye giderek sürgündeki muhalefetin, Avrupa’nın o dönemdeki durumundan faydalanması için çalışmış, burada kendilerine Suriye mültecileri temsilcileri süsü veren Şekip Arslan ve Ihsan Cabiri ile ilişkiye geçerek, çıkaracağı gazete için maddi yardım istemiştir5®7.

İsviçre’deki bu faaliyetleri yüzünden T.B.M.M. Hükümeti’nin İsviçre makamları nezdinde bulunduğu girişimler sonucu İsviçre’yi terketmek zorunda kalan5®® Gümülcineli İsmail, daha sonra Paris’e dönerek oradan Mayıs 1936’da Sofya’ya gidip tekrar Lozan’a geçmiştir.

Belirli bir dönem Sofya’yı merkez yapan Gümülcineli burada yaşayan muhaliflerin Nansen Ofisi’nden yardım istemeleri amacıyla bir ofis kurmalarına öncülük etmiş ve bu gruba Bulgar Hükümeti de el altından yardım etmiştir5®9.

Sürgünde kaldığı süre boyunca Atatürk’e ve devrimlere karşıtlığını diğer Yüzerliklerle birlikte sürdüren, aynı zamanda Ermenileri de destekleyen Gümülcineli İsmail’e Sabri adında biri tarafından suikast yapılmıştır. Gümülcineli bu suikastin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yapıldığını

564    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/F 12, Bt: 14 K.E. 1931.

565    EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U. D. I, Bn: 5/F 9, Bt: 11.1.1935.

566    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: C 1 -2.

567    Sarınay, a.g.m., s. 387.

568    C. A., B 3, 720/675.

569    Sarınay, a.g.m., s. 387-388.

105

iddia etmiş570, ancak Türk Dahiliye’si olayı yalanlamıştır57^.

Afla birlikte o güne kadar hayatta olan 89 Yüzellilikleten biri olan Gümülcineli’de Türkiye’nin Paris Başkonsolosluğuna başvurarak 1938’de pasaport almış ancak yurda dönmeyerek aleyhte çalışmalarına devam etmiştir. 6 Ağustos 1940’da Şekip Arslan’a yazdığı bir mektupta Arap Birliği’nin kurulabilmesi için Türkiye aleyhinde çalışmaya hazır olduğunu belirterek para yardımı yapılmasını istemiştir 572.

Ajanların gönderdiği raporlarda da belirttikleri gibi zalim, gaddar ve merhametsiz olan daima baş olmak, başa geçmek, tek ve emsalsiz olmak hırsı ile dolu olan573 Gümülcineli İsmail Hakkı 22 Ağustos 1945’de Paris’te ölmüştür574.

Ayandan KonyalI Zeynelabidin.- Yüzellilik listenin 26. sırasındadır. Ahali ve H.I.F.’nın kurucularındandır. Mısır’a kaçmıştır. Vahdettin Mekke’ye gittiği zaman o da arkadaşları ile birlikte Mekke’ye gitmiş daha sonra Suriye’ye geçmiştir. Sürgün yıllarında ticaretle uğraşarak geçimini sağlamıştır575.

1938 affını takip eden günlerde ailesi ve Hacı Rahmi adında birisi ile birlikte Yenbu yolu ile Medine’ye gelen Zeynelabidin, bindiği Hidiviye vapurunda konuştuğu kimselere “artık bu kutsal bilâd (memleketler) da ölünceye kadar kalacağını hiç bir yere gitmeyeceğini576” söylemiştir577.

Aftan yararlanmayan Zeynelabidin, Kerkük ve Süleymaniye arasında bulunan ve Kürtlerin oturduğu Cemcemal kazasında 12 Dinar maaşla tahrirat katipliği yapmış ve Türkiye aleyhinde bir faaliyeti görülmemiştir576, Konya Valisi Nizamettin Ataker’in 1939’da öldüğünü haber verdiği Zeynelabidin’in 570 bu tarihte ölmediğini, kızı Emine’nin babasının yanına gitmek üzere Ankara’dan

570    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 2/A 6.

571    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/D 12.

572    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 5.

573    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/A 2.

574    EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 10.

575    T.G., 31 Mayıs 1938.

576    EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 10, Bt: 22.11.1937.

577    EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 8, Bt: 30.7.1938.

578    EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 3.

579    EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 2.

106

aldığı pasaporttan ve Kızılhanda durdurulması üzerine Dahiliye’ye çektiği telden anlıyoruz580. Emine ile eşinin bu ziyaretlerinin engellenmesinin nedeni ise, firarilere mektupçuluk yapmalarından şüphelenilmesi olmuştur581.

Cebelibereket Mutasarrıfı Fanizâde Mesut.- Yüzellilik listenin 27 numarasında yer almış, H.İ.F. taraftarı olarak ulusal direnişe karşı çıkmıştır.

Ulusal mücadelenin devam ettiği ve T.B.M.M. Hükümeti delegelerinin Londra’ya davet edildiği günlerde Cebelibereket mutasarrıflığı yapmakta olan Mesut Fani’ye Miralay Kleman tarafından resmî ve gizli bir teklif yapılmış, bu teklifte; “Fransa Hükümeti’nin, Sevr Anlaşması’nın Seyhan Nehri yatağından geçirdiği sınırın, Erzin üzerinden Mığır Dağı’nı geçerek Meydan-ı Ekber’de son bulmak suretiyle düzeltilmesine razı olduğunu, ancak bu sınırın güneyinde kalacak Türk mıntıkasında bir Türkmen hükümeti oluşturulacağını” söyleyerek bu hükümetin başkanlığını da Mesut Fâni’ye vereceğini söylemiştir582. Cebelibereket’in Fransızlar tarafından boşaltılmasından sonra İstanbul’a giden Mesut Fâni orada arkadaşı Haşim Nahifle588 beraber 1922 yazında Paris’e gitmiş, kendisini o sırada orada bulunan Suriye Âli Komiserine takdim ettirerek, Beyrut’a gideceğini ve kendisine burada iyi bir görev verilmesini rica etmiştir. 1926’da Paris’ten geldiğinde İskenderun mutasarrıflığına atanması kararlaştırılan Mesut Fani’nin bu ataması Suriye Hükümeti’nin Ankara ile bozuşmak istememesi üzerine durdurulmuştur. Bunun üzerine Âli Komiserce Damat Ahmet Nami’ye tavsiye edilen Mesut Fani, Nami’ye Paris’te öğrenim görmekte olduğunu, dönüşünün öğrenimini kestiğini söyleyerek ondan Paris’teki Suriyeli öğrencilerin müfettişliği görevi ile Paris’e gönderilmesini istemiş, böylece öğrenimini de tamamlayabileceğini belirtmiştir. İsteğe uygun görülen Mesut Fani “Suriye Talebeleri Müfettişliği” görevi ile Paris’e gönderilmiştir. 1930 yılına kadar Paris’te kalan Mesut Fani maaşının kesilmesi üzerine Suriye’ye dönmüş ve görevinin devam etmesi için yaptığı çalışmalar sonuç verince 1931 yılı başında 1500 frank maaş ve aynı görevle Paris’e geri dönmüştür58^.

Paris’te Sorbon Üniversitesi’nden 1928’den itibaren uluslararası hukuk doktorasına başlayan Mesut Fani, bu gelişinden sonra Türkiye’nin Paris Başkonsolosluğu ile ilişkiye geçmiştir. Konsolosluğa 1932 yılındaki

580    EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: A 11, Bt: 2 K.S.1940.

581    EGM Arşivi, Dn: 12222-26, Bn: B 2, Bt: 14.2.1940.

582    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/F 13.

583    Haşim Nahit, aslen Bağdatlıdır. Mütareke sırasında İstanbul Emlâki Emiriye Müdürlüğü yapmıştır. ‘Türkiye’nin İktisadi Buhranlarım Sebebi” adlı bir de kitabı vardır.

584    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/E 3, Bt: 16.3.1931.

107

başvurusunda Hukuk doktorası için Kürt sorunu ile ilgili bir tez hazırladığını, Kürt Cemiyet ve teşkilâtları tarafından yayınlanan belgeler dışında elinde bir belge olmadığını, bu belgelerin de Kürdistan’da Türk memurları ve askerlerinin zulüm ve katliamları gibi kendisinin doğruluğuna inanmadığı, propaganda türünde ithamlarla dolu olduğunu söyleyerek kendisinin bu ithamları çürütmek istediğini, bunun için de konu ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yayınlanan eser veya belgelere ihtiyacı olduğunu söyleyerek, bu tür belgeler var ise kendisine gönderilmesini istemiştir565. Paris Büyükelçiliği bilimsel çalışmaları sonucu, Kürt ünvanı altında yaşayan insanların aslında Tuna’dan gelmiş olan kafilelerden birine mensup olduğu ve Türk camiasının bir şubesi olduğu sonucuna vardığını ifade eden Mesut Fani’ye olumlu veya olumsuz bir cevap vermeden önce durumu Dahiliye Vekâleti’ne bildirerek, oradan gelecek cevabı beklemiştir556. Dahiliye Vekâleti ise verdiği cevapta;

“Türkiye Cumhuriyeti hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir Kürtçülük sorunu ve Kürtçülük davası olmadığını, Türk ulusal sınırı dışında Türk vatandaşı ile ilgisi olmayan bazı serserilerin düşmanlardan sağladıkları para karşılığında onlara hizmet ettiğini ve bu amaçla Kürtçülük cereyanı uyandırmak istediklerini, Bedirhanilerin Ermeni Taşnaksutyun Komitelerinin düzenlemesi ile ortaya çıkardıkları Hoybun Cemiyeti’ninde bu kabilden olduğunu”

söyleyerek, Mesut Fani’ye Türkiye lehinde tez yazmak için belge veya bilgi verilmesi -ileride bundan başka şekilde yararlanacağı gerekçesi ile- sakıncalı görülmüştür. Dahiliye Vekili, Paris Büyükelçisine, kendi düşüncesiymiş gibi, Türklüğe karşı samimi ilgisi olduğunu söyleyen Mesut Fani’nin bu iddialarını ispatlamak için arzu ederse kendi başına ülke dışında haince faaliyette bulunan şahısların ithamlarına şahsen karşı çıkabileceğinin önerilmesin! istemiştir567.

Mesut Fani, yaklaşık bir yıl sonra Paris Büyükelçiliğine ikinci başvurusunda Kürt sorunu ile ilgili tezini bitirdiğini, şimdi Türkiye’ye hizmet etmek istediğini ve amacının Pariste çıkan La Republique Enchainee karşı bir gazete çıkararak mücadelesine devam etmek olduğunu söyleyerek Cumhuriyet Hükümeti’nden yardım istemiştir. Bu isteği kabul edilmediği taktirde ise Suriye’ye giderek Türklerin bulunduğu Antakya’da yerleşeceğini ve mümkün olduğunca ülke lehinde çalışacağını ifade ederek Kürt sorunu ile ilgili tezini göndermiştir555.

585    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/F 2, Bt: 7.3.1932.

586    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/D 3, Bt: 21.3.1932.

587    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/C 14, Bt: 30.3.1932.

588    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/F 4, Bt: 19.5.1933.

108

Başvurusuna olumlu ya da olumsuz bir yanıt alamayan Mesut Fani Suriye’ye gitmek üzere hazırlanırken bir kez daha büyükelçiliğe başvurarak mali durumunun Paris’te daha fazla beklemeye uygun olmadığını, bir kaç güne kadar Suriye’ye hareket edeceğini ve orada ilk fırsatta gazetesini yayınlamaya başlayacağını, eğer olumlu bir cevap alırsa Paris’e döneceğini bildirmiştir 589,

Mesut Fani, Kürtlük hakkında olan kitabından bir nüshayı Kozan’daki erkek kardeşine, diğerini de Kadirli’deki babasına göndermiş, ancak Adana PTT Başmüdürlüğü kitaba el koymuştur590.

Mesut Fani’nin 1933’te Paris’te bastırdığı “Kürt Milleti ve İçtimaî Tekâmülü” adlı Fransızca kitabı 272 sayfadan oluşmuştur. 19 sayfalık bir girişten sonra, “Kürtler, Kürt kabileleri, Kürt Halkı, Kürt kelimesinin etimolojosi, Kürtlerin içtimaiyatı, Kürt dili ve lisanı, Kürtlerin tarihi, Kürt sülale ve aileleri, Türklerin istilâsı altında Kürt ailelerinin hayatı, Kürdistan, 1908’den itibaren içtimai ve siyasi hareketi, Kürtler ve Ermeni meselesi ve Kürdistan, İktisâdi nüfus mıntıkası, Kürt-Ermeni vaziyeti ve nasyonalist hareketlerin inkişâfı, Türkiye ve Fransa arasında Ankara Anlaşması, Londra Konferansı, Lozan Anlaşması ve Kürt Ermenilerin mukaddematı, Türk Ingiliz ihtilafı, Türkiye ve Irak arasında hudut meselesi, Musul meselesi üzerinde Türk ve Ingiliz muhtıraları...”59^ gibi bölümleri içeren kitabına oldukça önem veren Mesut Fani babasına yazdığı mektupta;

“Baba; ayrılıkla geçen şu on yılın fırtınasını biliyorum. Birçoklarımızın derisini kırıştırdı.

İliğimizi kuruttu; fakat onun bende yaptığı etki büsbütün başka; genç yaşta yakalandığım bu yaman inkılâp poyrazında bahar mevsimi tomurcukları açmaya yarayan sabah rüzgarlarının yumuşaklığını buldum ve kudretin bu gür ve feyizli nefesi içinde yeniden hayata doğdum.

Bu kitap, o doğuşun bir nişanesidir ve beynimde filiz verip açılan yapraklardan biri demektir. Bugün onu sana ve senin mübarek elinle yurduma bir armağan olarak sunarken bilsen ne kadar mesudum”592

diyerek, kitabın kendisinde yarattığı etkiyi anlatmıştır.

Kitap olabildiğince belgeye dayanılarak yazılmıştır. Kürtleri Türkler lehine uyanışa davet ederek, Kürtleri ayaklanmaya sevkeden gerçek sebebin

589    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: B 4, 2/F 4, Bt: 15.7.1933.

590    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/F 4, Bt: 1.8.1933.

591    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 8-9.

592    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 10, Bt: 25.5.1933.

109

İngilizler olduğuna işaret etmektedir. Bağımsız Kürdistan’ın bir diplomasi hatasından başka bir şey olmadığını, Kürtlerin Türklerden farksız ve ırk itibariyle bir olduklarını ve Türklerden ayrı yaşayamayacaklarını uzun uzun anlatan Mesut Fani, tek cümle ile Kürtleri, Türk camiasına ve Türk sempatisini kazanmaya davet etmiştir$93.

Kitabın bazı önemli bölümlerinden alıntılar yapacak olursak;

“Yunanlılar memleketin dört bucağını istila ve muhteris devletler Türkiye’yi paylaşmaya kalkarken tarihin dönüm noktasında ve en nazik bir zamanında memleketi kurtarmak için Türkler Mustafa Kemal’in etrafında toplanmış ve ona bir hale olmuşlardı. Bu metanetli insan, düşmanları parçaladıktan sonra tarihin hasta adamına can verdi. Baştan aşağı enerji ve yenilikle dolu bir Türkiye, bir memleket yarattı"

13. sayfadan sonra Sevr ve Lozan anlaşmalarını karşılaştırırken şunları söylüyor:

“Sevr muahedesi Türkiye’yi ölüm ve idama mahkûm ediyordu. Diğeri ki Lozan, ona bütün medeni devletler gibi müsavi bir mevki vererek bütün selahiyeti vasiasiyle yeni bir Türkiye doğuşunu selamlıyordu.

Binaenaleyh Sevr muahedesinde mevki alan Osmanlı Hükümetinin temamiî taksimi ve taksime iştirak eder diye bazı varisler arasında da bir Kürt meselesi konuşulmuştu. Fakat kazandığı zaferle, İsmet Paşa’nın çetin bir nutkundan sonra Lozan muahedesinin devamı müddetince Kürt meselesi bir münakaşa mevzuu bile olmadı”594.

Kürtlerin gelecekleri konusuna gelince:

“Kürtlerin istikbâli Türklerin istikbâline bağlıdır. Türkler ayakta ve berhayat kaldıkça Kürtler şimdiye kadar yaşadıkları gibi bundan böyle de Türklerin kanatları altında sükûnetle yaşayabilirler. Türkiye’den ayrılmak Kürtleri köle yapar.

Eğer Kürtler Türklerden ayrılırlarsa Kürtler için bu bir felaket ve Kürtler için hakiki BİR İNTİHAR OLACAKTIR”595

demiştir.

Tüm çabalarına rağmen Tükiye Cumhuriyeti Hükümeti’nden maddi

593    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 11.

594    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 12-13.

595    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 13-14.

110

yardım göremeyen Mesut Fani, Temmuz 1932’de Suriye’ye dönmüş ve Fransızlar tarafından, antikemalist olarak bilinen596Antakya lisesinde 12. sınıf felsefe öğretmenliğine atanmıştır597. Fransızların kendisini korumasına karşılık, Fransızların parasız raporcusu olarak adlandırılan Mesut Fani’ye komiteciler de güvenmeyerek teşkilatlarına alınamamışlardır599.

1938’e kadar Antakya’daki bu görevini sürdüren Mesut Fani Cumhuriyetin 15. Yıldönümü dolayısıyla “Atatürk’ün Hayat Felsefesi” adlı bir broşür yayınlamıştır599. Bu broşür baştan sona kadar Atatürk’e muhabbet ve şükran hisleriyle doludur. Yazar, “vatan cennetinden dünya zindanına” atıldığını acıklı bir dille anlatmakta ve yıllarca günahlarının ızdırabı altında ezildiğini belirterek; Paris’te bulunduğu uzun süre zarfında kimse ile görüşmediğini, kendisini Paris kütüphanelerine gömdüğünü, Kürtlerin yaptıkları yalan yanlış yayınlara karşılık “La Nation Kürde et Son Evulation Sosial” adlı üçyüz sayfalık bir eser yayınlayarak gerçeği haykırdığını ve bunların Orta Asya’dan geçen Türk kollarından başka bir şey olmadıklarını ispatladığını söyler 60°.

1938 affından sonra hemen ülkeye dönmeyerek, Antakya’da Cumhuriyet Mahallesi’nde oturan Mesut Fani buradaki yazıhanede avukatlık yapmış, aleyhte faaliyetleri görülen Radi Azmi Adalı, Mehmet Şiko, KonyalI Mustafa ve Asım Hoca ile ilişkilerini sürdürmüştür601.

Mesut Fani 1938 affından çok sonra ülkeye dönmüştür.

H.İ.F. Lideri Miralay Sadık.- Yüzellilik listede 28 numarayla kayıtlıdır. Yüzbaşılığı sırasında Harbiye Mektebi’nde jimnastik stajyer öğretmenliği yapmış, Meşrutiyetin ilânı ile politikacılığa özenmiştir. 1911 Mayısında I.T.’nin içinde oluşan hizibin başını çekerek on maddelik tutucu bir program hazırlamış, programında farmasonluğa ve yeni fikirlere ateş püskürerek, ordunun meşrutiyeti korumasını, ancak siyasi bir alet olmamasını istemiştir602. Miralay Sadık’ı parti ihtirası öylesine sarmıştır ki, Balkan Savaşı çıktığı günlerde kendisine “particilik zamanının geçtiği, herkesin üniformasını giyip cepheye

596    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 13.

597    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 2/A 5, Bt: 25 K.E. 1933.

598    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/G 3, Bt: 15.11.1935.

599    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 12, Bt: 30.11.1938.

600    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 11.

601    EGM Arşivi, Dn: 12222-27, Bn: 1/D 8, Bt: 20.11.1940.

602    Haber, 5.2.1941.

111

koşma zamanının geldiği” söylendiğinde; “Cepheye gideyim de fırkamızı dağıtsınlar, değil mi?”603 diyerek kendisi için parti endişesinin ülke kaygılarının önüne geçtiğini ispatlamıştır.

Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından önce de Mütarekeden sonra da ulusal çıkarları parti ve kişisel ihtirasına feda edenler arasında başta gelen Miralay Sadık, vatana ihanet suçundan Ankara Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 209 esas 527 karar numaralı ve 3.7.1336 (1924) tarihinde gıyaben idama mahkum edilmiş®3^ ve 1924’de Yüzellilik listeye alınmıştır.

Sürgündeki hayatını Romanya’da, Dobruca’da ve Köstence yakınlarındaki Satış köyünde geçiren Miralay Sadık’ın geçimini şöforlük yapan oğlu karşılamıştır®33. Buradaki faaliyetlerini Mehmet Ali ile barışık olduğu ve küs olduğu iki döneme ayırabileceğimiz Miralay Sadık, ilk durumda Türkiye’nin iç durumunun yeni bir inkılâba tahammülü olmadığını ve halkın Cumhuriyetle idare edilebilecek olgunluğa henüz gelmediğini iddia etmiştir. Meşruti idareye dönmekten ve Abdülmecid’i hilâfet ve saltanat makanıma getirmekten başka çare olmadığını söyleyen Sadık, ikinci başkan olarakta Mehmet Ali’nin seçilmesi gerektiği düşüncesindedir®3®.

Mehmet Ali’ye yazdığı mektubunda ise oluşturulması düşünülen Teavün Cemiyeti’ne fiilen katılmayacağını bildirerek bu cemiyetin Abdülmecid’in himayesi altında olmasını ve Batının görgüsüne sahip olması sebebiyle de başkanlığını onun (Mehmet Ali’nin) üstlenmesini önermiştir®37.

Bir ara Köstence’ye gelen Miralay Sadık, Mehmet Halit Bey’i yanına çağırmış, bir gün kalmak üzere geldiğini, kendisini görmekten başka bir nedeni daha olduğunu söyleyerek, Taşnaksutyunlarla Mehmet Ali ve Gümülcineli İsmail arasındaki haberleşmelere ait evrakların tümünün birer suretinin Hamdi Paşa’da olduğunu, bu evrakların gazetelerde yayınlanacağını anladığını, böyle bir şey olursa Ankara’nın kendilerini tefe koyup çalacağını ve dünyaya rezil edeceğini belirterek Halid Bey’den, Hamdi Paşa’nın evine gizlice girip bu evrakları almasını istemiştir. Halid Bey ise Hamdi Paşa’nın evine değil, yanına yaklaşamadığını söyleyerek bunu ancak kendisinin bizzat gidip rica etmesi ile önleyebileceği cevabını vermiştir. Bunun üzerine Miralay Sadık, Gümülcineli’nin ne kadar vefakâr bir arkadaş olduğundan bahsederek, kılık kıyafetini

603    Vatan, 9.2.1941.

604    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/10-11, Bt: 18.2.1340.

605    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/G 2, Bt: 20 K.E. 1932.

606    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn:A/10, Bt: 24.2.1928.

607    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: A 11.

112

düzdüğünü ve kendisini mezbeleden kurtardığını, onun bu durumuna Hamdi Paşa’nın mâna vereceğini söyleyerek, Halid Bey’den Hamdi’nin hiç olmazsa sinirini yatıştırarak aşırı yayınlarda bulunmasını önlemesini rica etmiş, Halid Bey de Hamdi’nin çok asi olduğunu, kimseyi tanımadığını söyleyerek ricasını yerine getiremeyeceğini belirtmiştir®08.

Daha önce de değindiğimiz gibi, Gümülcineli ile sık sık haberleşmekte olan Miralay Sadık, onunla birlikte çalışmış, bir süre sonra her ikisi de Mehmet Ali’ye cephe almışlardır. Miralay Tan gazetesine gönderdiği bir mektup ile Mehmet Ali’nin kötü geçmişinden bahsederek bir raslantı eseri Dahiliye Nazırı olduğunu belirtmiş, Köstence de kendisine verdiği kuvvetin de “gaflet ve hata”dan ibaret olduğunu söyleyerek H.I.F. ile hiçbir ilgisi olmadığı halde, Paris’te bu fırkanın idare heyetinden olduğunu söyleyerek bir cemiyet kurduğunu ve çeşitli cemiyetlerle anlaşmalar düzenlediğini ve bu cemiyet adına aldığı ondört bin lirayı da cebine indirdiğini belirterek, kendisine Teavün Cemiyeti’nin temsilcisi süsünü veren bu adama inanılmamasının ve güvenilmemesinin gazete sütunlarından duyurulmasını istemiştir 60°.

1933 yılında çıkması planlanan affın Yüzellilikleri de kapsayacağı söylentilerinin dolaştığı sıralarda, 13 Ağustos 1933 tarihli Suriye’de çıkan Vahdet gazetesinde ve ondan alıntı yapan Milliyet gazetesinde Miralay Sadık’ın ağzından pişmanlık mektupları yayınlanmıştır. Ancak, Sadık Bey, Halep’te Araks matbaasında basılarak yayınlanan “Af Şayiası Münasebetiyle Bir Tekzip ve Bir Ariza” başlığı altındaki kitapçığı ile bu mektupları kendisinin yazmadığını söyleyerek olayı yalanlamıştır610. 686, Miralay Sadık’ın bu yazısıyla herkesi aldatmak istese de kendi nefsini aldatamayacağını belirterek, “Belki de bir kaç temiz mağdur affolunacaktı. Sadık Bey’in bu hezeyannemesinden sonra afdan da vazgeçildi” diyerek, Miralay’ın tutumunu şiddetle eleştirmiştir611.

1935’den sonra Köstence’ye bağlı Hirsova’da oğlu Şemsettin, kızı Leman ve Torunu Sacit ile birlikte oturan Miralay Sadık’ın mali durumu oldukça bozuktur. Önceleri Berko adında birinin yanında ikibin ley maaşla şoförlük yapan Şemsettin buradan ayrılarak, badana işlerinde çalışmaya başlamış ve aldığı az bir para ile ailesini geçindirmeye çalışmıştır.

Sadık, Hirsova’da da devrim ve önderleri hakkında ileri geri konuşmaya

608    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/G 8-9, Bt: 21 EylüH931.

609    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/B 11-12.

610    EGM Arşivi , Dn: 12222-28, Bn: 1/B 7, 3 K.E. 1933.

611    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/A 11, Bt: 3.12.1933.

113

ve Gümülcineli ile haberleşmeye devam etmiştir612. 1938 Affından çok sonra, 1941 yılında ülkeye dönmüştür.

Malatya eski Mutasarrıfı Bedirhani Halil Rahmi.- Yüzellilik listenin 29 numarasına kayıtlıdır. Sivas Kongresi’ni dağıtmak amacıyla Harput eski Valisi Ali Galip ile birleşmiş, ancak kongreye taraftar olan askeri kuvvetlerin karşısında dayanamayarak kaçmıştır612. Yüzellilik listeye dahil edilerek 7 Ağustos 1924’de “Türkiye’ye dönemez” kaydı ile pasaport verilmiştir. Sicilya vapuruna binerek ülke dışına çıktıktan sonra 614 Beyrut’a giden Bedirhani Halil Rahmi, Hoybun Kürt Cemiyeti merkez heyeti üyesidir616. 1925’den sonra çıkan Kürt isyanlarında parmağı olan Halil Rahmi616, 1931’de Tel Abyas’dan Arap Pınarı’na giderek orada yerleşik bulunan Bozan Şeyhi’nin evinde Şeyh’in kardeşi ve Şahin Seyhanlı Aşireti Reisi Şeyh Nuh ve Ahmet Melek ile yaptıkları toplantı sonucunda Hoybun Cemiyeti adına ve Taşnaksutyun nef’ine (çıkarlarına), Taşnaksutyun komitecilerinin programı çerçevesinde karar vererek harekete geçmişlerdir617.

1924’te Yüzellilik listeye alınmasından sonra Başbakanlığa çektiği telde listeye alınmasının bir yanlış anlamadan kaynaklandığını ve Türkiye’de tek bir dikili ağacı ya da parası olmadığını söyleyerek, izin verilirse vicdanına sürülen bu çirkin lekeyi silmek istediğini belirtmiş ve af talebinde bulunmuştur618.

1928’de Beyrut Başkonsolosluğu’na Irak sınırı civarındaki Türk vilayetlerinde Kürtlerin sınır üzerinde bir ihtilâl hareketi hazırladığını ve Iran kesitlerinden Ağrı Dağı arkasındaki Celâlilerin de bu harekete yardımcı olacaklarını haber veren Bedirhani Halil Rahmi, Suriye’deki Kürtlerin hiçbirinin bu harekete katılmayacağını da eklemiştir619.

Kürtlerin istiklâli için ölünceye kadar Türkiye aleyhinde çalışmalara giren Bedirhani Halil Rahmi 8 Aralık 1932’de Beyrut’ta ölmüştür626. Antakya’da çıkan

612    EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1 /A 2.

613    T.G., 31 Mayıs 1938.

614    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     2/F 12, Bt: 4.5.1930.

615    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     2/F 0, Bt: 20 K.E. 1932.

616    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     G 7.

617    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     2/F 11, Bt: 4.9.1931.

618    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     G 10, Bt:15.5.1341 (1924).

619    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     2/G 7, Bt: 27.12.1928.

620    EGM Arşivi, Dn: 12222-29,  Bn:     2/F 9, Bt: 8.12.1932.

114

Yeni Gün gazetesi ölüm haberini “Biri daha gitti” başlığı ile vermiştir62"*.

Halil İbrahim’in ölümünden sonra, 16 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1340 (1924) tarihli pasaport taşıyan eşi Saime Hanım, Beyrut Başkonsolosluğuna başvurarak, küçük yaştaki çocukları ile Türkiye’ye dönmek istediğini söylemiş622 Beyrut Konsolosluğu da bu isteği Emniyete iletmiştir. Emniyet ise, Saime’nin hangi ırka mensup olduğunu, Hoybun teşkilatınca gizli bir görevle Türkiye’ye gönderilebileceğini ve eşi öldükten sonra geçimini nasıl sağladığını Beyrut Başkonsolosluğundan sormuştur623.Konsolosluktan gelen cevap üzerine624Ayşe Saime Hanım’ın ülkeye dönmesinde bir sakınca görülmeyerek, hareketinden önce haber verilmesi istenmiş625 ve 19 Eylül 1933 tarihli üç aylık bir pasaport verilmiştir626. Ayşe Saime Hanım üç çocuğu ile birlikte 10.10.1933’te İstanbul’a gelerek Alemdar Mahallesi Tüccarhan Sokağına yerleşmiştir627.

Manisa Eski Mutasarrıfı (Hayzade) Giritli Hüsnü.- Yüzellilik listenin 30 numarasına kayıtlıdır. Manisa’nın işgali sırasındaki tedbirsizlikleri, görevini savsaklaması ve M.M.’ye karşıt tutumları ile tanınır 626.

Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a giderek Yunan vatandaşlığına geçen Giritli Hüsnü626, Yunan Milli Bankası’nda 7600 drahmi maaşla mübadil mallarını idare eden şubede hukuk müşaviri olarak çalışmıştır630.

Aleyhte herhangi bir çalışması olmadığı haber verilmişse de 631 eski eşinin kocası olan ve adalardan gelen Yunan Mültecileri’ni evinde misafir ederek üzerindeki para ve eşyaya karşılık onlara yiyecek veren ve mültecileri Türk sahillerine taşımayı meslek edinen Ahmet Faik (Cenksoy) diğer adıyla

621    Yeni Gün, 9 aralık 1932, sayı 430. Gazetenin imtiyaz sahibi Salim Çalı, Sorumlu Müdürü ise Şükrü Fehmi’dir.

622    EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/F 12, Bt: 17.5.1933.

623    EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 11, Bt: 30.51933.

624    EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 10, Bt: 22 Kasım 1935.

625    EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 6, Bt: 8.7.1933.

626    EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 5.

627    EGM Arşivi, Dn: 12222-29, Bn: 2/E 1.

628    T.G. 31 Mayıs 1938.

629    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 13.

630    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 14.

631    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: C 5, Bt: 19.9.1933.

115

Ahmet Cemil’le haberleştiği ve bu suretle de Yunan mültecilerini Tükiye’ye çıkarmaya yardım ettiğinden şüphelenilmiştir633.

Aftan sonra ülkeye dönmeyen Giritli Hüsnü Bey, kardeşine yolladığı mektupta, işler tamamıyle inkişaf edinceye kadar Atina’da kalmak niyetinde olduğundan bahsetmiştir633.

Atina Milli Bankası’nda bir süre çalıştıktan sonra ayrılan Gritli Hüsnü, 28 Şubat 1942’de Atina’da Sosyal Yardım Teşkilatı Hastanesi’nde ölmüştür. İstanbul’da Nüzhet adında bir kardeşi, Doktor Cevat adında bir akrabası ve İzmir’de Göztepe Tramvay Caddesi 891 numaralı evde oturmuş olan Ahmet Kemal adında bir oğlu vardır634.

Giritli Hüsnü Bey, Atina noterlerinden Stilyanos Glikofridis’e Yunan vatandaşı sıfatıyla düzenlettirdiği vasiyetnamesi ile, hayatta iken 1936 yılında yüzotuz bin drahmiye aldığı evi ile Borçlar Sandığındaki dörtyüz bin drahmiyi tek oğlu Ahmet Kemal’e bırakmıştır636

Divan-ı Harp Eski Reisi (Nemrud) Mustafa Paşa.- listenin 31 sırasındadır. Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarını gıyaben yargılayarak idam kararını alan Birinci Sıkıyönetim Mahkemesi’nin başkamdir. 636 M.M.’yi yok etmek için Bursa Valiliği’ni kabul etmiş, fakat 11 gün sonra vatanseverler tarafından makamında basılarak, ertesi gün vapurla İstanbul’a gönderilmiştir. Divan-ı Harp’te milliyetçilere verdiği şiddetli karşılıklar nedeniyle “Nemrut” lakabını almıştır637

Bu tutumları ve Ferit kabinesinde Divan-ı Harp üyesi olması nedeniyle Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nce 3.7.1336 (1920)’da gıyaben idamına karar verilen Nemrut Mustafa638, ülkeden ayrıldıktan sonra Irak’a gitmiş, Süleymaniye’de yerleşmiş639 ve Irak Hükümeti’nden emekli maaşı almıştır640.

632    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 2, Bt: 11.9.1941.

633    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: B 3, Bt: 9.1.1939.

634    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: A 1, Bt: 14.1.1943.

635    EGM Arşivi, Dn: 12222-30, Bn: A 8, Bt: 6.3.1943.

636    Tansel, a.g.e. s. 106.

637    T.G. 31 Mayıs 1938.

638    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn:C 11.

639    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: D 6, Bt: 11 K.E. 1932.

640    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: D 5, Bt: 11.9.1932.

116

1931’de hastalanan Mustafa Paşa, Beyrut’ta “Hotel Dieu” hastahanesine yatırılmıştır. Hastahane’den kendisi ile görüşme yapan gazateciye “Türklere karşı savaşmakla bir şey kazanılamayacağının anlaşıldığını, şimdi baştakileri öldürmek politikasının takip edileceğini, Gazi ile son zamanlarda sıkı ilişkide olan Faysal’ın da imha edileceğini Şam’da son bir haftadır Hoybuncu Kürtlerin yeniden toplanmaya başladıklarını ve çoğunluğu Ermeni olan Hoybuncuların Antilyas’da bir ziyafet verdiklerini, Türkiye’de de bunların adamları olduğunu ve yakına Kürt fedaileri göndererek çeşitli suikastler yaparak Türkiye’de ihtilaller çıkartılacağını” söylemiştir®4^.

1935 yılı ortalarında ailesiyle birlikte Bağdat’a gelen Mustafa Paşa, 29.1.1936’da ölmüştür®42. 15.2.1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ölüm haberi verilmiştir®4®.

Irak’ın Tahran Elçiliği’nde başkatiplik yapmış olan oğlu emekli albay Abdülaziz Yemelkî tarafından “Kürdistan ve Kürt İhtilâlleri” adlı iki ciltlik bir eser yazılmış olup, birinci cildi Arap harfleriyle Türkçe’dir®44.

Uşak Belediye eski Reisi olan Hulisi.- Yüzellilik listenin 32 numarasına kayıtlıdır. Yurt dışına çıktıktan sonra Yunanistan’a gitmiştir. Aleyhte faaliyetleri görülmeyen Hulisi Bey 5 Nisan 1930’da Damla hastalığından Selanik Muhacirin Merkez Hastahanesi’nde ölmüştür®4®

Adapazarı eski Kaymakamı (Hain) Maan Mustafa.- listede 33 sıra numarasıyla yer almıştır. Yunan Ordusu’nun süvari kaymakamlığından emekli olarak 3400 drahmi maaş almıştır. İşgal zamanında Gönen’de kaymakamlık yapmış, yurt dışına çıktıktan sonra Selânik’te oturmuştur®4®.

Yunanlılara yaptığı hizmetlerden dolayı Kondilis Hükümeti tarafından Binbaşı rütbesi ile ve Yunan vatandaşlığına alınarak ödüllendirilen Maanzâde Mustafa Namık’ın, dinini de değiştirerek, Hristiyanlığı ve Ortodoks mezhebini seçtiği ölüm tezkeresinden anlaşılmıştır®4^.

641    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: D 11, Bt: 20.6.1931.

642    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: C 10, Bt: 29.1.1936.

643    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: C 12.

644    EGM Arşivi, Dn: 12222-31, Bn: B 11, Bt: 2 Ağustos 1946.

645    EGM Arşivi, Dn: 12222-32, Bn: E 12, Bt: 13.11.1933.

646    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: B 13.

647    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 6, Bt: 5 Eylül 1946.

117

Çerkeş Cemiyeti üyesi ve aynı zamanda Yunan casusu olan64® Mustafa, Yunanistan’daki Çerkeş firariler ile hükümet arasında ilişki kurmaya çalışmış ve Çerkesleri “Kabalar”da oluşturulmakta olan jandarma kıtaatına yerleştirmeye uğraşmıştır649. Iskeçe ve Gümülcine’de oluşturulan sekizyüz kişilik teşkilatın amacı doğrultusunda içeriden ve dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı jandarmayı takviye etmek ve merkez kumandanlığının emri altında bulundurmakla görevlendirilmiştir650.

Af Kanunu’nun çıkmasından sonra Selânik Konsolosluğu’na gelerek, buradaki işleri düzene koyduktan sonra Türkiye’ye döneceğini bildiren Maan Mustafa, Yunanistandaki Çerkeslerin koruyuculuğunu da üstlenerek, kendileri ile birlikte dönmelerine her yola başvurarak çalışacağını ve Yunan Hükümeti’ne karşı borçlu bulundukları miktarın bağışlanması için de Atina’ya gidip Metaksas nezdinde girişimlerde bulunacağını etrafındakilere söylemiştir65V

1933 yılı içinde Rodos’ta yerleşerek fotoğrafçılık yapmış olan Maan Mustafa652, 1938’de emekli maaşına zam yaptırmak için tekrar Atina’ya gitmiştir653.

Davut Zekeriya ile olan görüşmelerinde, 1938 affına çok sevindiğini belirten Maan Mustafa, bu af ilân olunur iken Atatürk’ün hastalandığını, kendisine imzalatmak üzere götürülen af kanunu -Ben hayatımla uğraşırken böyle küçük şeyler için beni rahatsız etmeyin- diyerek imzalamadığını iddia etmiş ve bir an önce Atatürk’ün bir an önce iyileşip affın esasının anlaşılmasını temenni ettiğini söylemiştir. Selanik Konsolosluğu’na da Af Kanununun maddelerinin kendilerini ne gibi şartlar altında vatana kabul ettiğini sorduğunu söyleyen Mustafa, bu konuda bir emir almamakla birlikte isteyeni gönderebileceğini belirten konsolosun cevabını şüpheli bulmuş ve kimsenin affa yanaşmadığını söyleyerek Davut Zekeriya’nın fikrini sormuştur654. Af Kanunu’na rağmen yurda dönmeyen Mustafa 19.12.1943’de Selânik’te ölmüştür655.

648    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: C 9, Bt: 11 K.E. 1932 (686’mn raporu).

649    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: D 8, Bt: 26 Haziran 1340 (1924).

650    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: D 7, Bt: 15 Ağustos 1340 (1924).

651    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 13, Bt: 6 Ağustos 1938.

652    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: C 8, Bt: 25 Şubat 1933.

653    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 12, Bt:Ekim 1938.

654    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 9-10, Bt: 4 T.E. 1938 (Davut Zekeriya’nın Çerkeş Reşit’e gönderdiği Mektup).

655    EGM Arşivi, Dn: 12222-33, Bn: A 6, Bt: 5 Eylül 1946.

118

Tekirdağ) eski Müftüsü Hafız Ahmet.- listenin 34. sırasındadır. 1919’da evli olarak İstanbul’dan Edirne’ye gitmiş ve Yunan işgaline kadar küçük zabit mekteplerinde din dersi öğretmenliği yapmış, işgalde Sittihatun Camii’ne imam olarak atanmıştır®56. Aslen Midilli’li olan Hafız Ahmet, Tekirdağ müftülüğünde bulunmakta iken Yunanlılarla birlikte firar ederek657 Selânik’e gitmiştir658.

Hafız Ahmet’in 7.2.1932 tarihli ölüm ilmühaberine göre; 16.Temmuz 1931 perşembe günü, öğleden sonra iki sularında, 68 yaşında iken Cangaza’daki evinde öldüğü anlaşılmıştır659. Bunun üzerine eşi 28 Ekim 1931’de verilen izin üzerine İstanbul’a dönmüş660, yapılan incelemeler sonucu şüpheli bir hali görülmemiştir661.

Afyonkarahisar eski Mutasarrıfı Sabit.- listenin 35 sırasında yer almıştır. Yunan işgali sırasında, Yunanlılara Afyonkarahisar mutasarrıflığı yapmış, ülkeden kaçtıktan sonra Yunanistan’da yerleşmiştir662. Kayda değer faaliyeti görülmeyen Sabit, Pire’deki Posdan Kahvesi’nin Eşref, Refet ve Miralay Refik ile birlikte müdavimlerindendir.663

Üremi hastalığından dolayı 1926 yılı Haziran ayında tedavisi için Yunan Hükümeti tarafından Atina’da, Kifisya Caddesindeki Muhacirin Hastahanesi’ne yatırılmış, tedavisi devam etmekte iken burada ölmüştür. Cenazesi, Atina Belediyesi tarafından kaldırılan Sabit, Pire’de Kokinya Mahallesi’ndeki Türk Mezarlığı’na gömülmüştür664.

Celâl Kadri.- listenin 36. sırasındadır. İşgal yıllarında Gaziantep’te Fransızlara mutasarrıflık yapmış ve bir Fransızdan çok Fransız emellerine hizmet etmiştir. Gaziantep’in kurtuluşu üzerine Fransızlarla beraber Suriye’ye giderek Halep’e yerleşen Celal Kadri, ilk zamanlar Halep’te çıkardığı “Doğru Yol” gazetesi ile Türkiye aleyhinde yayınlar yapmış, bir taraftan da Türkiye

656     EGM Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 11.

657     EGM Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 8, Bt: 26.1.1933.

658     EGM Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 9, Bt: 11. K.E. 1932 (686’nın raporu).

659     EGM Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: E 12, Bt: 7.2.1932.

660     EGM Arşivi, Dn: 12222-34, Bn: F 5, Bt: 10.12.1933.

661     EGM Arşivi, Dn: 12222-34, Bn:E 13.

662     EGM Arşivi, Dn: 12222-35, Bn: F 12, Bt: 28.3.1933.

663     EGM Arşivi, Dn: 12222-35, Bn: G 2, Bt: 1927.

664     EGM Arşivi, Dn: 12222-35, Bn: F 12, Bt: 3.2.1927.

119

hakkında Fransızlara istihbaratta bulunmuştur665.

Celâl Kadri, Suriye’deki Fransız İstihbarat Servisi’nin subayı olan Binbaşı Donna ile Cerablus ve Meydan-ı Ekber bölgesindeki istihbarat şefi olan Ermeni Corç’a bağlı olarak bu istihbarat servisini kurmuştur.666 Kurduğu şebekeye bilgi aktaran pek çok kişi vardır. Onlardan topladığı bilgileri düzenleyip, bir rapor haline getiren Celâl Kadri, bunu istihbarat merkezine ulaştırmıştır667.

O’na bilgi sağlayan şahıslardan biri eşi Nevber Kadri’dir. Diğerleri ise, Şeyh Bakır Çelebi, Bahri, Adalı Hacı Ahmet, Haşan Sadık Dâi, Kamil Hikmet Seferiyan, Hanna, Hacı Şeref oğlu Güceylizade Abdurrahman, Küçük Tevfik, Karamürselzâde Neşet, Sarı Hüseyin oğlu Sabit ve Ahmet Reşit Kuddusi’dir.

Bunlardan Haşan Sadık Dâi, kayınbiraderidir. Halep’te İskenderiye adında bir oteli vardır. Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa tarafından Halep’e giden Türkiye yolcuları bu otelde konaklamışlar ve Haşan Sadık bu yolcular sayesinde adeta bir istihbarat merkezi oluşturarak elde ettiği bilgileri Kadri ile birlikte günü gününe Fransızlara iletmiştir666.

Tel Abyas istihbarat subayı tercümanı Kâmil Hikmet Seferiyan, Urfa Hristiyanlarındandır ve Fransız istihbaratının gözbebeğidir. Hanna, Kamil Hikmetin ajanıdır669. Güceylizâde Abdurrahman Gazianteplidir. Doğru Yol gazetesinin tahsildarı ve muhabiri olan bu adam 1930 yılında Ziraat Bankası’nı soyan veznedar Ökkeş’e rehberlik yapmıştır670.

Tevfik Mardinlidir. Siirt’te, 2. Fırka, 18. Alay, 1.Tabur, 3. Bölük’te birinci mülazım iken 1338 (1922)’de Nasturi Harekâtı’nda Suriye’ye kaçmış, Kürt Hoybun Cemiyeti’ne girmiştir. DiyarbakIrlI Küçük Kürt Tevfik diye de tanınır671.

Kadri’nin şebekesine dahil olan Neşet ve Sabit 21.11.1932’de Türkiye’den ayrılarak, Beyrut’a gitmişler, Türkiye’nin Güneyindeki askeri

665    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/A. 2.

666    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/D 13.

667    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn :4/D 12.

668    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/E5, Bt:12.10.1929.

669    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/F 11, Bt:8 Şubat 1931.

670    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/G 11, Bt:16 Haziran 1932.

671    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/D 12.

120

kuvvetine, teyyare karargâhlarına, cephaneliklerine, yollara vb. dair düzenledikleri üç haritayı Fransızlara teslim ederek, karşılığında yüzer Suriye lirası almışlardır®72.

Şebekenin diğer üyesi Ahmet Reşit Kuddusi, 1.4.1928’de İzmir Belediyesi’ne girmiş, iki yıl sonra Belediye tahsildarlığına geçmiş, 1930’da istifa ettikten ve görevini suistimal ederek para çaldığı anlaşıldıktan sonra takibine başlanmış, ancak o 15.8.1931’de aldığı pasaportla ülkeden ayrılmıştır673.

Görüldüğü üzere Celâl Kadri, çoğu hırsızlardan oluşan şebekesi ile topladığı bilgileri Fransız istihbaratına günü gününe ulaştırmıştır.

Celâl Kadri’nin Beyrut Fevkâlede Komiserlik, Askeri İstihbarat Başkanlığı’na sunduğu ve eski Hürriyet ve İtilaf başkanlarından olan Şevket Beyden aldığı bilgi ile hazırladığı 307 numaralı raporu, 6 maddeden oluşmuştur:

1.           Madde’de; “Kaç türlü vergi vardır?” başlığı altında; Türkiye’de halkın en çok bıktığı sorunun vergi olduğundan, vergilerin bir kısmının kanuni ancak, çok yüksek alındığından bahsederek, yabancıların bu vergilerden dolayı çok zor durumda olduğunu, örneğin bir lira sermayesi olan bir yabancının yılda dörtyüz lira öğrenim vergisi vermek zorunda olduğunu, bunların dışında yardım türünde vergiler de olduğunu; teyyare yardımı, abide-i zafer yardımı, şehit mezarı yardımı... bunların toplamının çok yüksek olduğunu söylemiştir.

2.            Madde’de; “Muhaliflerin vaziyeti” başlığı altında; Halk Fırkası’na muhalif, yani Mustafa Kemal Hükümeti’ne karşı olanların durumunun daha kötü olduğundan, bunların mimlenmemek için delik delik kaçıp, ağızlarını açmadıklarını, bu gibi adamların kuşatma altında olduklarını, hatta evlerinde bile serbest olmadıklarını, karşıtlara selam vermenin bir suç olması yanında, isimlerini söylemenin dahi en büyük suç sayılarak, bu gibi adamların hemen İstiklâl Mahkemesi’ne sevkedildiğini, İstiklâl Mahkemeleri’nde bir sene, bir buçuk sene zindanda çürüyenler veya hapishanede boğulanların çok olduğunu, herkesi korkutan ve sindirenin de aslında bu olduğu, hatta bu gibilerin cenazesini dahi istemenin büyük suç olduğundan bahsetmiştir674.

3.           Madde; “Ordunun Ahvali”dir. “Ordu sarhoştur. Aylığa ilgi gösterenler ölüme sefalete mahkumdur. Bununla birlikte, subaylar bol maaş, rahat bir hayat ve sürekli yükselme elde etmiştir. Şahıslar ise ordu dışındaki hayatından daha çok orduda rahat görmektedir. Zira sivil halk çırılçıplaktır. Onun için orduya girenin karnı doyuyor, sırtı

672    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 3/A 6, Bt:28.3.1933.

673    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 2/D 7, Bt: 13.7.1932.

674    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/C 12, Bt: 16.1.1927.

121

kapanıyor ve hatta ailesine bile yardım ediliyor. İşte onun içindir ki ordu, hükümetin sağır, kör ve dilsiz bir icrasıdır. Türkiye’de ordudan başka hiç bir kuvvetin inkılâbı yapamayacağını bilfiil denemiş olanlar orduyu bir an gözden kaçırmıyorlar...”

4.           Madde halk ile ilgilidir: “Halkın yüzde doksanbeşi hükümetten nefret etmektedir. Sefildir. Sıkıntı, hastalık, rezalet, halkı bıktırmıştır. Baba kızına hakim değil, kocanın karısına sözü geçmez. Müthiş bir ahlaksızlık her tarafı sarmıştır. Namuslu kendi halinde aileler ölümle mücadele ediyorlar. Diğerleri serbest bir halde rezalet içinde çalkalanıyorlar, mekteplerde öğrenim ve uygulama yok, Dine, ananata inanan yok. Hükümet bütün konulara sonsuz bir hürriyet bağlamış... emsalsiz bir korku halkı sarmıştır. Üç kişinin bir araya gelip konuşması imkânsızdır. Herkes şüphe içindedir. Halk arasında bir inkılâbın çıkma olasılığı pek çoktur... En çok iki seneye kadar Türkiye tekrar kanlı inkılâplar içinde çırpınacaktır...”

5.           Madde’de Mustafa Kemal ele alınır: “O insan üstüdür. Yirmidört saate altı saat uyumakta ve altı saatte hükümet işleriyle uğraşmakta ve oniki saatte içkiyle, kadınla, oğlanla meşgul olmaktadır. On iki saatin zevki süresince bir iki okka içtiği ve vücudunu türlü taşkınlıkla yorduğu halde, hükümet işine ayırdığı altı saat zarfında en ayrıntı ile bile ilgilenmekte hiç bir işi ihmal etmemektedir.

İsmet Paşa ile Mustafa Kemal Paşa bir iş zamanında gerçek kumandan ve yaveri gibidirler. Mustafa Kemal Paşa’nın hiç bir fikrine İsmet Paşa karşı koyamaz. Zevk ve sefa saatlerinde ise Mustafa Kemal büsbütün değişir ve en külhanbeyi insanların olamayacağı bir tavır alır ve öylece saatlerce coşar. Mustafa Kemal zevk ve sefada kibarca eğlenmekten nefret eder.

675

6.           Madde’de ise; “İsmet Paşa” ele alınmıştır. “Sinsi, kindar, haşin ve çıkarcıdır. Mustafa Kemal’e bağlılığı ... derecesinde olduğu halde yanında çalışır, zevk ve sefadan yoksundur. Resmî ziyaret ve ziyafetleri bile ihmal eder. Düşünce olarak mütaassıptır, İslâmcıdır, Türkçüdür. Hristiyan ve yabancının düşmanıdır. Bu hallerini göstermeye çalıştığı halde yine rahat olamaz ve söylendiğine göre dört seneden beri daha Türkiye’de bir Hristiyanın elini sıkmamış, huzuruna kabul etmemiştir. Yabancılar ile zorunlu olmadıkça görüşmez, görüştüğü zaman da neşelenmez. İsmet Paşa’nın en büyük neşesi İstiklâl Mahkemesi Heyeti ile görüştüğü zaman gerçekleşir. Onun için sık sık mahkeme heyetini ziyaret eder. İsmet Paşa kindardır. Paris Sefiri Fethi Bey de İsmet Paşa’nın düşmanıdır. Bir de Fevzi Paşa’yı sevmez. Onu kendisinin ve Mustafa Kemal’in rakibi sayar. Halbuki, Mustafa Kemal bu derece kindar olmadığından Fevzi Paşa’yı daima korur. Halk İsmet Paşa’dan nefret etmektedir, Hatta bazı kimseler tüm karşıtlıklarına rağmen Mustafa Kemal’i affetmiş, fakat kimse İsmet Paşa’yı affetmemiştir”675

EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/C 13, Bt: 19.1.1927.

122

Görüldüğü üzere Celâl Kadri’nin hayal gücü oldukça geniş ve Fransızları aldatmak için uydurma şeyler yazmakta pek beceriklidir.

Beyrut Fevkalâde Komiserliği’nden maaş alarak onların istihbaratında çalışan Celâl Kadri karşılığında pek çok kez Türkiye ve inkılâpları, askeri durum ve kuvveti, doğu illerine ait askeri, mülki, siyasi bilgileri toplayarak üçbin Suriye lirası karşılığında bilgi vermiştir. Aldığı maaşla yetinmeyen Celâl Kadri, Kayınbiraderi Haşan Sadık’la birlikte Cebeli Lübnan Fevkâlade Komiserliğine verdikleri bir dilekçe ile, Fransa Hükümeti’ne sadakatle çalıştıklarından dolayı, Kırıkhan civarındaki bir arazinin kendilerine uygun bir fiyatla satılmasını veya beş yıl süreyle kendilerine icara verilmesini istemiştir®^®.

Celâl Kadri aynı zamanda bir Kürt dostudur. Bu sıfatla bağlılık yemini etmiş ve kurdukları cemiyete üye olduğu için toplantılarına da katılmıştır. 1932 yılında Beyrut’ta “Kasr-i Müuki” otelinde iki gün süre ile yapılan kongrede Celâl Kadri de hazır bulunmuştur. Toplantıda Bedirhânilerden Celâdet, Kamuran, Eminpaşazâde Muzaffer, Hoca Ağa, Sait Bey, Emirhan Aşireti Reisi Nayif Bey, Acemistan’dan gelen Naif Paşa ile Suriye, Irak ve Acemistanh pek çok Kürt reisi, Ermeni Beyrut Taşnaksutyun Komitesi üyelerinden eski Matosyon Tütün Şirketi Müdürü İsyan ve Paris Ermeni Taşnaksutyun Komitesi üyelerinden olup iki yıldan beri Beyrut Ermeni külliyesi öğretmeni olan Akbalyan ve Leon Sant bulunmuş ve bir çok tartışmadan sonra:

1-              Acemistan ve Irak’ta bulunan nüfuzlu Kürt reisleri ve bazı kimselerin yardımıyla İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Kürt ihtilâl harekâtında tarafsızlığını sağlamak için kendisinden kesin bir söz almaya çalışması,

2-              Mısır ve Suriye’de bulunan muhalif Türkleri kendilerine çekerek onlarla ve Mısır’daki Hilafet Cemiyeti ile işbirliği yapılması,

3-              Uygun bir zamanda ve Acem tarafsızlığını sağladıktan sonra Revandiz, Şimdinan, Hakkâri taraflarında şiddetli bir şekilde Türkiye’ye karşı yeniden silahlı bir isyan başlatması ve bunun için şimdiden adamları aracılığıyla Türkiye’de ve Kürtler arasına rütbeler dağıtılmasını

kabul etmişlerdir®^.

Kürtlerin başlangıçta hiç bir Türk’e güveni olmadığını ve hatta muhaliflerle işbirliği yaparak başarılı olsalar da muhaliflerin de Türkiye’de bir Kürt Hükümeti oluşmasına razı olmayacaklarını düşündüklerini söyleyen Celâl

676    EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 4/C 10, Bt: 1927.

677    EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 3/B 4-5; Dn: 12222-36/1, Bn:1/E 14, Bt: 6 Mayıs 1932.

123

Kadri, mevcut durum gereği Hilâfet Cemiyeti ve muhaliflerle işbirliğinin zorunlu olduğunu söylemiştir.®7®

Fransızlar tarafından 1931 yılında Kırıkhan “Tahriri Arazi Müsakkafat Heyeti” başkanlığına atanan Celâl Kadri, Doğru Yol gazetesinin idaresini devretmiştir679. 1932’de gazetede af hakkında bir makale yazan Celâl Kadri, Yüzelliliklerden Ömer Fevzi’nin oluşturduğu komitenin Halep Şubesi başkanlığına getirilmiştir669. Hasice Kazası aza mülâzımlığına atanması üzerine 1933’de Antakya’ya giderek matbaa ve yazıhane için bir bina arayan Celâl Kadri, Doğru Yol gazetesini İskenderun’dan Antakya’ya taşıyacağını ve • başyazarlığına Kaçakçı Radi Azmi’nin getirileceğini haber vermiştir. Bu gazeteye, Antakya’da gittikçe kuvvetlenen Türkçülük akımına karşı mücadele etmek için Araplık taraftarı Kuseyrizâde ailesi tarafından yardım edildiği öğrenilmiştir661.

1935 yılına kadar tüm faaliyetleri ile profesyonel bir ajan gibi çalışan, Doğru Yol’da Türkiye aleyhinde bir çok yazı yazan Celâl Kadri, bu yıldan sonra kalemi ve dili ile yumuşama eğilimleri göstermiştir. Aynı yıl içinde Doğru Yol’u da kapatan Celâl Kadri662, 1935’ten sonra T.B.M.M. Hükümeti’ne de ajanlık yapmış ve 1948’e kadar bir çok bilgi aktarmıştır. Celâl Kadri’nin bu taraf değiştirmesinde 1932 yılı içinde Fransız istihbaratına verdiği raporların karşılığında yeterli para verilmemesi etkili olmuştur663. Zira, bir Türk ajanına bu görevinden aldığı 90 Suri lirası’nı buradaki otellerde ve lokantalarda harcadığını, bu şekilde devam edecek olursa Fransız istihbaratı ile ilgisini keseceğini hatta gerekirse yaşamak için diğer bir yabancı devlete yardım edeceğini bildirdiğini söylemiştir664. İhtimal Celâl Kadri kendisine yeterli para verilmeyince Tükiye Cumhuriyeti. Hükümeti’ne ajanlık yapmaya başlamıştır.

Celâl Kadri’nin Mesut Fâni ile birlikte verdiği bilgilerden biri, suikast girişiminin varlığı ve bu konuda Tükiye Cumhuriyeti. Hükümeti’ni ikna etmeye çalışmasıdır. Ancak, Badirhânilerden Celâdet bu konuda başarılı olamayacaklarını, bu gibi yalanlardan bir şey çıkmayacağını, çünkü ortada

678       EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 3/B 5.

679       EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 1/F 9, Bt: 12.2.1931.

680       EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 4/D 4, Bt: 1933.

681       EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn:.3/E 2, Bt: 19.3.1935.

682       EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 4, Bt: 1935.

683       EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 2, Bt: 22.8.1950.

684       EGM Arşivi, Dn: 12222-36, Bn: 3/B 4.

124

birşey olmadığını söylemiştir686.

Suriye’de bulunduğu sırada Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından istihbarat işlerinde çalıştırılan Celâl Kadri’nin verdiği bilgilerden yeterince yararlanılamadığı ve ajan çalıştırılmasına da gerek görülmediğinden maaşı kesilerek işine son verilmiştir.

Nitekim, Milli Âmale Hizmet (MAH) başkanlığından verilen bilgide de Türkiye’deki hayat standartlarıyla önemli bir para demek olan bir miktarı Celâl Kadri’ye vermeye devam etmenin en hafif ifadesiyle günah olacağı belirtilmiştir686.

İşine son verilen Celâl Kadri, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne hitaben yazdığı mektupta,

“935’ten 948’e kadar Kuzey Arabistan ve Suriye’de kendi başkanlığı altında bir istihbarat şebekesi kurarak çalışmışsa da daha sonra bu örgütün -kendisini çekemeyenler tarafından- kapattırdığını, son zamanlarda Arap ülkelerinde bütün devletlerin casusları bulunduğunu ve özellikle Rus casuslarının çok çaba harcadığını, Suriye’deki Kürt ve Ermeni azınlıklarının Türkiye aleyhine hazırlandığını ileri sürerek kendisinin yeniden bir istihbarat örgütü kurmayı düşündüğünü ve bu pojesini bakana sunduğunu, bu isteğinin yerine gelmesi için sayın bakan nezdinde desteklenmesini”687

istemiştir.

Af söylentileri nedeniyle Türkiye’den yana yazılar yazmaya başlayan hatta genel af isteği için özel sayılar bastırıp bunları Suriye’de yayınlamayıp, zarf içinde Ankara’daki milletvekillerine gönderen Celâl Kadri, sohbetlerinde de Türk İnkılâbına taraftar görünmüştür.688 Beyruttaki Fransız yüksek komiserliğinden aldığı bir mektup üzerine Beyrut civarındaki Âliye’ye ailesi ile birlikte taşınan689 Celâl Kadri’nin, Adana Emniyet Teşkilatını öğrenmek üzere Türkiye’ye adam sokmaya çalıştığı haber alınmıştır 6". Celal Kadri aftan sonra ülkeye dönerek Gaziantep’te yerleşmiştir.

685    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 3/E 3, Bt: 24 Haziran 1936.

686    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 1.

687    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/E 13, Bt: 22.8.1950.

688    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 3/E 6, Bt: 28.91935.

689    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/B 13, Bt: 30.7.1940.

690    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/B 14, Bt: 17.5.1940.

125

Adanalı Zeynelabidin.- listenin 37. sırasındadır. Hürriyet ve İtilaf katipi umumiliği yapmıştır. Yurtdışına çıktıktan sonra, Irak’a gitmiş, Irak vatandaşlığına geçmiştir.691 Türk ve Müslüman olduğu halde, kendisi Kürt olduğunu iddia etmiştir. Kerkük Kalecik İptidaisinde öğretmenlik yaparak geçimini sağlayan Zeynelabidin, zaman zaman da Bağdat’ta yaşamıştır692. Türkiye aleyhine herhangi bir faaliyeti olmayan Zeynelabidin bir yıl sonra aynı okulun müdürü olmuştur699.1931 yılı Mayıs ayında Bağdat’ta aniden öldüğü söylenmişse de daha sonra haber yalanlanmıştır69^. Bağdat Elçiliği’nin 17.2.1935 tarihli yazısında Zeynelabidin’in Revandiz’de oturduğu ve tütün komisyonculuğu yaptığı, ayrıca Berberciyan adındaki bir Ermeni tarafından oluşturulan “Duhan” adlı şirketin adamı olduğu bildirilmiştir.

Aftan sonra ülkeye dönmeyen Zeynelabidin, bulunduğu yerde Kürtçülük akımlarına karışmış ve Kürtlerle birlikte çalışmıştır695.

Vasfi Hoca.- listenin 38. sırasındadır. Ayan üyesi olan eski Vakıflar Nazırı Vasfi Efendi, yurt dışına çıktıktan sonra Romanya’ya yerleşmiş, aleyhte bir faaliyeti görülmemiş, 7 Mart 1925’de Silistre’de ölmüştür696.

Harput Eski Valisi Ali Galip.- Yüzellilik listenin 39. sırasındadır. 1871 Kayseri doğumludur. Harbiye’yi ve Harp Akademisi’ni bitirerek Kurmay Yüzbaşı olarak Osmanh Ordusu’na katılmıştır. 1912’de Kayseri milletvekili olarak meclise girmiş, meclisin fesh edilmesi üzerine bir süre nakliyecilik yapmıştır. İlk muhaliflerdendir. M.M.’nin önüne geçmek ve Sivas Kongresi’ni engellemek amacıyla İstanbul Hükümeti tarafından -Ali Şeydi Bey’in yerine- Elazığ valiliğine atanmıştır697.

Sivas sokaklarında Mustafa Kemal Paşa’nın “hain, başkaldırmış, zararlı bir adam” olduğu yolunda duvarlara yaftalar yapıştırtmiştir. Eğer Paşa Sivas’a gelirse kollarını bağlayıp, tutuklayacağını söyleyen de odur698. Bedirhânilerden Kâmuran Celâdet, Cemil ve Ingiliz istihbarat subayı binbaşı Novvil’in ayaklandırdığı Kürtlerle, Sivas’ı basmak ve Mustafa Kemal’i tutuklamak

691    EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn:      F 8.

692    EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn:      F 3, Bt: 10.4.1931.

693    EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn:          F 2, Bt: 11. K.E.1932    (686’nın raporu).

694    EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn:      E 14, Bt: 20.5.1931.

695    EGM Arşivi, Dn: 12222-37, Bn:      E 1, Bt: 13.12.1942.

696    EGM Arşivi, Dn: 12222-38, Bn:      F 10-11, Bt: 11 K.E.1932.

697    Soysal, 150'likler, s. 270.

698    Mustafa Kemal, a.g.e, c. I, s. 53-55.

126

girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bedirhânilerden Halil Rahmi ile birlikte, üzerlerine gittikleri askeri birliklerce yakalanacaklarını anlayınca, önce Adana'ya, sonra İstanbul’a kaçmıştır. 1922’de Adapazarı’nda kurulan Osman Paşa Divam’nda Kürt ayrılıkçılığı yapmak suçundan yargılanmış, sonra aklanmıştır®99.

Yurtdışına çıkarıldıktan sonra, Yüzellilik olmayan ancak vatandaşlıktan çıkarılmış olan Erkân-ı Harbiye Mirlivalarından Recep Paşa ile Transilvanya’da Kloj kasabasında peynir imal ederek ve o civardaki dokuz askeri okula satarak geçimini sağlamış700, bir süre sonra işleri bozulduğu için oğlu Nizamettin ile birlikte Köstence’ye gelerek İstanbul ile Köstence arasında hayvan ticareti yapmıştır 70\

Erkân-ı Harbiye kaymakamı Kayserili Ali Galip, Köstence’de Anadolu Köyünde 15 kasım 1932’de ölmüş, cenazesi aynı köydeki mezarlığa gömülmüştür702.

Bursa Eski Vali Vekili Yeşilzâde Aziz Nuri.- listenin 40. sırasındadır. Meşrutiyetin ilânına karşı olduğu için, Anadolu’ya kaçarak takma adlarla çobanlık yapan Aziz Nuri703, Enver Paşa’nın aleyhtarı ve H.İ.F. üyesi olarak Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinin ardından Sinop’a gönderilmiş, daha sonra bir kaç fikir arkadaşı ile birlikte Mısır’a kaçmıştır. Burada kaldığı süre içinde Ingiliz istihbarat şefi binbaşı Dides’ten aldığı para karşılığında îngilizlere hizmet etmiş, mütarekeden sonra İstanbul’a gelerek, Arapyan Ham’ndaki Ingiliz karargahına hizmet etmiştir. 704

Kendi ifadesi ile, mütarekeden sonra İstanbul’a dönerek, Bursa’da bulunan hemşehrileri ve yerel ihtiyar heyetlerinin iradeleri ile bir toplantı düzenleyerek, Bursa kiliseleri temsilcisi Mihal Paşadopulas ile İstanbul’a geçip, Bursa ve havalisi halkını Kemalistlerden gördükleri eziyetlerden kurtarmak amacıyla Bursa’nın Yunanlılar tarafından bir an evvel işgal edilmesine girişmiştir.

Tekrar Bursa’ya döndüğünde, Yunanlılarla olan ilişkilerini haber alan

699     Soysal, 150'likler, s. 271.

700     EGM Arşivi, Dn: 12222-39, Bn: A 13.

701     EGM Arşivi, Dn: 12222-39, Bn: C 12, Bt: 11 Haziran 1932 (686’nın raporu).

702     Balkan Gazetesi, 29 T.S. 1932, EGM Arşivi, Dn: 12222-39, Bn: B 14.

703     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 2/B 3, Bt: 10.9.1927.

704     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/E 8, Bt: 29.3.1939.

127

Kemal’in Bursa’daki adamlarına verdiği direktifle evindeki bütün servetini yağma ettirdikten sonra Kütahya’ya sürgün ettiğini, burada birkaç gün kaldıktan sonra, Uşak Askeri Divan-ı Harbine verilerek vatana ihanetten dolayı idama mahkum edildiğini söyleyen Aziz Nuri, idamını gerektiren sebebin, ulusal kuvvetler aleyhinde teşkilat yapması ve Yunanlılarla düzenli olarak haberleşmesinin gösterildiğini, idam kararının infazı için ertesi gün Ankara’ya gönderileceğinin kendisine bildirildiğini7^5 ancak, korumalığına tayin edilen onbaşı Mustafa ile kaçıp, Uşak’ın Rum mahallesinden sağladığı elbise ile kıyafet değiştirerek, Keşiş Dağı’nda Kemalist çetelerle 33 gün mücadele ettikten sonra, Yunan Ordusu’nun Bursa’yı işgal ettiği Temmuz 1920 ‘de kırk kişilik silahlı çetesiyle Miralay Giroyan ve Petrid’e katıldığını belirtmiştir. Burada H.I.F.’nın temsilciliğini ve oluşturulan Yunan Muhipler Cemiyeti’nin başkanlığını ele alarak yukarıda adı geçen miralaylarla ilişki içine girdiğini belirten Aziz Nuri, Yunan Devleti’ne manen ve maddi olarak yaptığı hizmetleri şöyle sıralamıştır:

1-              “Yunan ordusu ileri harekâtını yaparken, Konstantin Bursa’ya geldiği sırada General Vlahopulas ile uyuştuktan sonra Kemalistlerin durumlarını incelemek amacıyla güvendiğim adamlarımdan 10 kişiyi dahile gönderdim. Bu adamlardan dört kişi yakalanıp idam edildi. İdam edilenlerin ailelerine kendi paramdan (600) altın lira verdim.

2-              Kişisel tecrübelerime dayanarak Anadoluyu karış karış bildiğimden, Yunan Ordusu’nun doğrudan doğruya Eskişehir’i işgal etmesi konusundaki tavsiyelerimin dikkate alınmaması yüzünden Eskişehir yenilgisine ve General Lahopulas’ın kaçmasına sebebiyet verilmiştir. Sonradan yapılan ileri hareket için General Polimenakos’un ricası üzerine güvenilir adamlarımdan beş kişiyi klavuz olarak verdim700.

3-              Kemal’in, Yunanlılar tartından Türk halkına mezalim yapıldığı ve kutsal İslâm mabetlerinin Türk ölülerle doldurulduktan sonra yakıldığı hakkındaki propagandaları üzerine Avrupa devletlerinin İstanbul’a görderdikleri Askeri Tahkik Komisyonu’na Ankara’daki Selânik dönmelerinin iddialarının yalan olduğunu söylemekle beraber, ayrıca bu iddiaların asılsız olduğunu Avrupa gazetelerine telgraflarla bildirerek yalanladık. Aynı zamanda düzenlediğimiz miting ile Bursa ve havalisi Türk halkının Yunan Krallığı Hükümeti’nin idaresinden memnun olduklarını ve dinen Halife’ye bağlı olmak şartıyla Yunan Hükümeti’nin idaresi altında bir muhtariyet istediklerini ilân ettik. Bu kararımızı Yunan ve Avrupa gazeteleri ile de yayınlattırdık707.

705     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 2/E 1, Bt: 13.11.1937 (Yunan Kralı II. Yorgi'ye sunduğu mektuptan).

706     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 2.

707     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 3.

128

4-             Kral Konstantin’in Yunanistan’a dönüşünde gönderdiğim kutlama telgrafı ile Hükümetimin isteğine karşılık olarak Bursa Genel Valiliği’ni kabul etmeme Osmanh Hükümeti'nce kötü bir anlam verilerek maaşımın kesilmesi yolundaki emrine karşılık İstanbul Dahiliye Nezareti ile haberleşmemi ve ilgimi kestiğim gibi Türk vatandaşlığından çıkarılarak, Bursa muhtariyetinin Genel Valisi sıfatıyla İzmir’deki Yunan temsilciliğiyle resmî haberleşme kurduğum hemen Kütahya, Afyon, Eskişehir ve Bilecik illerine ve Bursa'ya bağlı sekiz kazaya verdiğim emirle Bursa muhtariyet meclisinin seçimi için defterler hazırlanmasını bildirdim”.

Türk çetelerinin Keşişdağı’ndan Bursa’ya inmelerine, Yunan askerlerinin esir edilmesine ve dolayısıyla halka katliam yapılmasına yardım etmesi için Mustafa Kemal’den bir çok teklif de aldığını söyleyen Aziz Nuri;

“böyle bir alçaklığa her vicdan uygun değildir” diyerek hemen miralay Çivakopulas ile görüştüğünü ve gereken önlemi aldıktan sonra şehrin ileri gelenlerini merkez kumandanlığına çağırarak bazılarını tehtid, bazılarını da başka yollarla ikna ederek düzeni sağladığını ve bu önlemlerle Bursa ve çevresini Hıristiyan katliamından kurtardığını”

söylemiştir708.

1922’de Yunan Muhtariyetinin Bursa Genel Valisi sıfatıyla;

“ Yunan Hükümeti’nin askerî umum kumandanı halkın himayesi için lazım gelen bütün tedbirleri almış olduğundan herkesin işi ve gücü ile meşgul olması ve düşmanlarımızın hesabına çalışanların asılsız propagandalarına inanmamalarını tavsiye ederim.

Ben Umum Vali bulunduğum müddetçe şahsımdan fazla sizi himaye edeceğim. Aleyhimizde çalışanlara tesadüf ederseniz vatanımızın menfaati için Askerî Umum Kumandanlığına malumat veriniz.

Bursa 25.8.1922709

diyerek, halkı Kemalist Hükümeti’ne karşı tepkisizliğe ve ajanlığa davet etmiştir.

Ulusal Ordu’nun zaferi ardından manevi kuvvetinin sarsıldığını söyleyen Aziz Nuri, Tekirdağ’a gitmek üzere Sakız Adası’na geçmiş, Tekirdağ’a geldikten sonra da bir vapurla Selânik’e geçmiş oradan Konstantin’in tahta çıkması ile Atina’ya gelince Kral tarafından kendisine Kipisyo’da bir ev verilmiştir710.

708    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 4.

709    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 10.

710    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 5.

129

M.A.H. şubesi ise, Aziz Nuri’nin Vahdettin ile birlikte Türkiye’den ayrıldığını, ilk önce Mısır’a gittiğini ardından Ingilizlerin talimatı ile Yunanistan’a geçtiğini kaydetmiştir?11.

Sürgündeki hayatı boyunca da karşıt tutumlarını sürdüren Aziz Nuri, Vehip Paşa’ya yazdığı mektubunda, Türkiye sınırında Türk halkından bir çok kişi ile görüştüğünü, bunların Gazi Kemal Hükümeti’nden memnun olmadıklarını ve yapılacak en ufak bir hareketle kendileri ile çalışmaya hazır olduklarını söyleyerek Vehip Paşa’dan Ingiliz ve İtalyanlarla ilişkiye geçerek yardım istemesini ve Temur, Hisar, Kayalar ve İskeçe’deki karşıtların da hazır bulunmalarını, nitekim böyle bir durumda Yunanlılardan da yardım göreceklerini bildirmiştir712.

Atina’ya geldikten sonra bir kaç kez evi basılarak, evraklarına el konulan Aziz Nuri, bu aramalardan dolayı yaptığı şikayet sonrasında “Artık Cumhuriyet kuruldu, bundan böyle ne sen Krala, ne de Kral sana lazım değilsin” cevabını almış ve 4.3.1924’de Konstantin Avrupa’ya gönderilirken o da Kisira adasına sürülmüştür. Bunun üzerine kendisinin resmen Yunan Hükümeti’nin Bursa Muhtariyeti Genel Valisi olarak tanınması ve suç işlemiş ise yetkili mahkemelere verilmesi, yok eğer yabancı vatandaşı olarak kabul ediliyorsa, istediği memlekete gitmek üzere serbest bırakılması gerektiğini söyleyerek, ilgili bakanlığa başvururak serbest bırakılmasını istemiştir712. 25.8.1926’da serbest bırakılarak Atina’ya gelen Aziz Nuri, beş altı gün sonra 29 gün süren bir tutuklama daha geçirmiş, ardından bir hafta sonra Kisira’dan yanlışlıkla serbest bırakıldığı gerekçesiyle yeniden tutuklanmıştır. Bu tutuklamalara sebep olarak Kemalist Hükümetin casusu olduğunu iddia ettiği Italyan Cemil’i gösteren Aziz Nuri bu tutkluluk halinden otuzbir gün sonra ve Gümülcine’de oturmak şartıyla kurtulmuştur714.

Gümülcine’ye giden Aziz Nuri’ye Yunan Emniyeti tarafından, Gümülcine Jandarma kumandanına verilmek üzere bir mektup verilmiştir. Mektupta; Bursa eski Genel Valisi olduğu, Kemal’in karşıtı ve gerçek bir Yunan dostu bulunduğu ve bu uğurda Anadolu’da yüzlerce liralık emlâkinin gaspedildiği yazılarak himaye edilmesi rica edilmiştir715.

711     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/E 8, Bt: 29.3.1939.

712     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 2, Bt: 7.2.1928..

713     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 6.

714     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 7.

715     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 8.

130

Aziz Nuri, Gümülcine’de çıkarığı “Adalet” gazetesindeki716 Yunan Hükümeti’ne sadık kalmaları ve Kemal’in propagandalarına inanmamaları hakkındaki yayınlarıyla Trakya Türklerini ikna etmeye çalışmış , Takya’da Türklerin yoğun olduğu şehir ve kasabalarda dolaşarak Türk gazetelerinin “Trakya Türkleri’nin Yunanlılar tarafından tazyik edildiği” hakkındaki yayınlarının yalan olduğuna dair halktan tutanaklar toplayarak valiliğe teslim etmiştir717.

1928 seçimlerinde Batı Trakya’dan milletvekili seçilmek için hükümete başvuran Aziz Nuri, Gümülcine ve civar köylerde kendi lehinde propagandalar yapmıştır716.

Aziz Nuri, Gümülcine’deyken, Atina’daki Kürt Necip’i 1928 yılı içinde gönderdiği mektupla Hilafet Komitesi Teşkilatı’nın ikmal ettiğini haber vererek genel siyasi durumun türlü renklere girdiğini söyleyerek komitenin uygun zamanı bulunca harekete geçeceğini bu hareketten sonra içerde inkılâbın kaçınılmaz olduğunu söylemiştir. Bu durumda, Avrupa devletlerinden birinin de kendilerine her türlü yardım yapmak için söz verdiğini bunun için bir protokol yapılması gerektiğini ancak bu yardımlaşmanın Türkiye ile sınırdaş olan Yunanistan ile yapılmasını tercih ettiğini belirtmiştir. Aziz Nuri, yapılacak her türlü girişimin, Hilafet ve Saltanat-ı Osmaniye, Tarikât-ı Selâhiye, Osmanh Fedakâran ve Yeni Osmanlılar cemiyet ve gruplarının temsilcilerine de imzalattın İması gerektiğini söylemiştir716.

Aziz Nuri başkanı olduğu726 Hilafet-i Islâmiye ve Saltanat-ı Osmaniye Muhafazai Hukuk Cemiyeti” adına düzenlenmiş damga ve mühürlerle çeşitli makamlara mektup ve beyannameler göndermiştir721. Bu beyannamelerden biri 25 Kanun-u Evvel (Aralık) 1928 tarihlidir ve şöyle seslenilmektedir:

“Devr-i medeniyet denilen ve fakat şayan-ı tebcil (ululama-ağırlama)... manaî... hakikatten uzak kalmayarak tevarih-i milli cihette silinmez kara bir lekeye akan yirminci asır!..

Bu asr-ı tekamül içinde tevriyen (meramını gizleme) zihniyet-i sefiye arayanlar! Temin-i menfaat-i ferdiye ve idame-i diniye-i şahsiyetleri eyledikleri diktatördük zulmü!!

716    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/B 1.

717    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 8.

718    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/F 6, Bt: 4.8.1928.

719    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/F 7-8-9, Bt: 18 Haziran 1928.

720    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 6.

721    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/5, Bn: 8/B 14.

131

hem fikirleri olmayan milyonlarca gayr-i müslim-i hürriyetperverâne zincir-i istibdada bağlamıştır.

Sovyet Rusya’dan baş gösterip Anadolu’da meskun Selânik ve Makedonya müşriklerine sirayetle isyanda tevremiş (amacını gizlemiş) olan Çankaya’nın nasyonalist diktatörünü gölgede bırakan (faşizm diktatörlerinin doymak bilmeyen aç gözleri, cihân-i İslâmiyet! kana bulamak suretiyle, âlem-i İslâmiyet! iğfal eylemek teşebbüsünden geri durmadıkları âsâr-ı meşhudeleri ile sabittir.

Âfad-ı nazarayilerini kuvveden fiile çıkarabilmek ve İngiltere’yi müşgil bir vaziyete düşürüp bu suretle Afrikada vasî ve şumullü bir hakk-ı hakimiyet elde eylemek için mezkûr (faşizm diktatörleri) Fatımî ! muktezilesine mensup bir kaç şahs-ı muhteris delâletiyle... hilâfet lehinde propagandada bulunarak bir taraftan evlad-ı arabı ihlâli ve diğer taraftan halife hazretlerini iğfale teşebbüs ettikleri anlaşılmıştır.

Güna gün desiselerle (faşizm diktatörleri) halkı ihlâle ve rakip siyasetleri İngiltere aleyhinde kıyama çalışırken propagandalarına (Saltanat-ı Osmâniye ve Hilafet-i İslâmiye) namı verdirtmeyüb yalnız iade-i şeref-i hilafet dedirtmeleri!, perde arkasından oynatılan zavallı cehil ve celi rollerin canlı bir şahididir.

Binaenaleyh hem Osmanlı Saltanatına ve hem Fatımî muktezilelerine matuf bu ibare-i mühime maskelerini düşürerek sahte vaziyetlerinin meydana çıkacağını düşünmeyen (faşizm diktatörleri!) inşası zaruri görülen temyur-i yalan ve yalanlar vaadi mukabili!, her türlü teşhidat icra edeceklerini ileri sürerek teminat vermek istedikleri, Zat-ı alâkadarın merhum Reşit Han olmayıp, her nokta-i nazardan dür edilen Abdulmecid hân-ı irfan olduğunu hatırlarından çıkarmamış olsalar gerektir ki!, sukût-u hayale maruz kalmışlardır...

Mühür: İslâmiye                                                                  25 K.E. 1928

Hilafet                                                                                  Aziz Nuri”722

Saltanat-ı Osmaniye

Muhafazaa-i Hukuk Cemiyeti

Merkezi

Venizelos zamanında Bursa genel valiliğini kabul etmeyip Konstantin tahta çıktıktan sonra kabul ettiği için Yunan Hükümeti tarafından kral taraftan olarak suçlanmış ve birikmiş maaşları da ödenmemiş olan Aziz Nuri, Venizelos Hükümeti tarafından diğer Yüzerliklerle birlikte Yunanistandan çıkarılmak istenmiştir723. Venizelos Ankara’dan döndükten sonra Yüzelllilikleri çağırarak

722     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 12/C 5, Bt: 25 Aralık 1928.

723     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 8.

132

“bazı kimseler için Türk-Yunan dostluğunu tehlikeye koyamayacağım” söylemiş, bunun üzerine Aziz Nuri Venizelos’a 1922 yılında Osmanlı vatandaşlığını bırakarak Yunan vatandaşlığına geçtiğini ve Yunan genel valiliğini kabul ettiğini, o zaman Kemalin bir çete olup hiç bir hükümet tarafından tanınmadığını ve Yunan bayrağı altında çalışanların haklarını tanımak zorunda olduğunu anlatmış, ancak Yüzerliklerin Yunanistan’dan çıkarılmak için kesin emir verildiğinden dolayı istediğini anlatamadığından yakınmıştır724.

Aziz Nuri, Batı Trakya Genel Valiliği tarafından 15 bin drahmi yol harçlığı verilerek726, bir jandarma rehberliğinde Yunanistan’dan çıkarılmıştır726. Mısır’a hareket etmek üzere vapura binen Aziz Nuri, vapur arızalanınca Pire’ye inmek zorunda kalmış ve Yunan Hariciye Nezaretinden yardım istemiştir727.

Ailesini Atina’da bırakan Aziz Nuri’nin pasaportuna “emlâk sahibi Ahmet Aziz olarak ve ticaret amacıyla seyahat ettiği” yazılmıştır. Aziz Nuri, bu durumu “Mısır Hükümeti gerçek hüviyetimi öğrenseydi vize vermeyecekti, o nedenle hükümet, gerçek hüviyetim olan Aziz Nuri Paşa ve eski Bursa genel valisi ibarelerini kullanmaya cesaret edemedi” diyerek açıklamıştır728.

Mısır’da kısa bir süre kalan ve burada Ingiliz İstihbarat şefi miralay Şimit, Dahiliye Nazırı Müsteşarı Kervis, İbrahim Sabri, Rıfkı, Mühürdar Selâhattin, Dr. Selâhattin, Paşazade İbrahim, Jandarma Çerkeş Sami ve Fransa’da oturan Gümülcineli İsmail ile haberleşen729 Aziz Nuri, Suriye’nin Şûra-i Devlet Reisi Kadri Bey tarafından Şam’a davet edilmiş, Yunan Hariciyesi’nden aldığı 10 bin drahmi ile İskenderiye’ye hareket etmiştir730. Şam’da Şehzade Selim’in torunu Abdülkerim’in yanında kalmış, ailesine karşı ahlaksız hareketlerinden dolayı, Abdülkerim Aziz Nuri’yi evinden kovmuştur731.

Aziz Nuri, Şam’dan oğluna yazdığı mektupta Mısır’dan ve Mısırlılardan şikayet ederek, bunların çoğunun Ankara’ya eğilimli ve Cumhuriyetçi olduklarından, muhalefetin Mısır’da kökleşmesinin olanaksız olduğu için Şam’da yerleştiğini bildirmiştir.

724    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 9.

725    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/B 3.

726    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 14, Bt: 24.2.1931.

727    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/B 3-4, Bt: 13.4.1931.

728    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 9.

729    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/E 9, Bt: 29.3.1939.

730    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 9, Bt: 16.9.1931.

731    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 1, Bt: 22.2.1931.

133

Hanedandan Şehime Sultan ile görüşü uyuşarak, onunla birlikte Hilafet propagandası yapmak üzere Hindistan ve diğer Islâm diyarına gideceği 681 tarafından haber verilen Aziz Nuri?32 da|-ıa sonra Amman’a gelerek Emir Abdullah’a sığınmış ve Emir tarafından kendisine paşalık rütbesi verilmiştir. Burada Çerkeş Ethem ve Reşit ile sık sık görüşen733 Aziz Nuri, arkadaşları ile birlikte Hidiv Abbas Hilmi Paşa’ya gönderdikleri mektupta bir çok vaatte bulunduktan sonra yüklü miktarda para istemişlerdir. Verilecek bu para ile Adana, Edirne ve Trabzon’da isyanlar çıkartmak amacında olan Aziz Nuri ve arkadaşları, bu isyanlarda Romanya’daki Haşan Hicabi ve Adana Jandarma tabur kumandanından da yararlanmayı düşünmüşlerdir73^.

Ammanda kaldığı süre içinde Yunanistan’da bulunan ve Türkiye’ye giremeyecek olan Çerkeslerle diğer firarileri Şark-ül Ürdün’e göndermek üzere iknaya çalışan Aziz Nuri, Halife Kurtuluş Cemiyeti’ne üye olarak kaydolmuş ve Çerkeslerin masrafları hakkında Yunan Hâriciyesi ile ilişkiye geçmiştir735. Bir yandan Yunan Hükümeti’nden eski ve birikmiş valilik maaşlarını koparmaya çalışan Aziz Nuri, bir yandanda İngiliz pasaportu ile Filistin’de dolaşarak İngilizlerin buradaki istihbarat işlerinde çalışmıştır736.

İki yıl kadar Mısır, Suriye civarında kalan Aziz Nuri, Halk Partisi’nin iktidara gelmesinden sonra Yunanistan’a dönerek ailesi ile birlikte Kokinya’ya yerleşmiş737, bir süre sonra Gümülcine’ye dönmek için Yunan Kralına bir dilekçe vermiştir. Krala verdiği bir başka dilekçede de, Milli Mücadele’de Yunan Ordusu’nun aldığı iki atlı arabasının karşılığının ödenmesini istemiş, ancak arabaların kendisine değil Bursa Belediyesi’ne ait olduğu gerekçesi ile isteği reddedilmiştir736.

Pire’nin Nea Kokinya Mahallesi’nde oturan Aziz Nuri, Nansen Ofisi temsilcisine hitaben yazdığı dilekçede de Mehmet Ali’nin Paris’teki büro başkanlığından alındığını ve Mehmet Ali’nin vicdansız, ahlaksız, yalancı ve hain olduğunu dile getirmiştir739.

732    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 1/A 6, Bt: 10.10.1931 (68Tin raporundan).

733    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 4/B 10, Bt: 19.11.1932.

734    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/F 4, Bt: 8.5.1933.

735    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/F 1.

736    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 5, Bt: 27.12.1933.

737    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 7/E 9.

738    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: 9/C 5, Bt: 21.9.1935.

739    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 2/E 3-4, Bt: 7312.1936.

134

Aziz Nuri, Türkiye aleyhindeki tavrının şiddetlendiği günlerde Pire Polis Müdürü tarafından çağırılarak kendisine Tükiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhinde açık bir şekilde propaganda yapmaması tenbih edilerek aksi taktirde sınır dışı edileceği bildirilmiştir 74°. Aynı zamanda Ingiliz Entelligence servisinin ajanı olan Aziz Nuri’ye servis tarafından;

“Bu tezkerenin sahibi Aziz Nuri Bey, yedinde bulunan bazı Türkçe yazıları istediği yere götürmekte serbesttir. Bu yazıların muhteviyatı askeri makamatça malumdur.

E. Nikolas İkinci Mülazım G.S. Entelligence”

şeklinde bir belge verilmiştir741.

Hanedan üyelerinin uyuşuk ve hareketsiz olduğundan yakınan Aziz Nuri, halbuki bir teşkilat yapıp Kürtlerle birleşerek, Ankara üzerine yürüseler asker ve padişah geliyor diye isyan çıkacağını ve isteklerinin kolayca kabul olacağını söylemiştir. Hanedanın her şeyi hazır beklediğini, gazetelerinin bile olmadığını söyleyen Aziz Nuri’nin son ümidi Italyanlar’dır. Antalya havalisini işgal etmeleri ümitlerinin günden güne kuvvetlendiğini söyleyen Aziz Nuri, “işte o zaman Kral Ahmet Zago’nun Türkiye için hazırladığı Şehzade Mehmet Abit’in hemen Türkiye’de padişah ilân edileceği” düşüncesindedir742.

İstanbul ve Pire Limanı arasında işleyen gemilerdeki tayfa ve kamarotlardan bazılarını elde ederek Türkiye hakkında bilgi toplayan Aziz Nuri742, Atatürk ile Kazım Karabekir arasındaki anlaşmazlıktan dolayı “Karabekir Paşa’nın hapsedilmesi kararına karşı, birinci ve ikinci kolorduların harekete geçmesi üzerine Paşa’nın mecburen serbest bırakıldığını, ancak o günden beri Türkiye’den akşam sabah ihtilâl beklendiğini buna üzülen Atatürk’e ikinci olarak kriz geldiğini ve bundan kurtulmasının çok şüpheli olduğunu” etrafındakilere söylemiştir744.

Sürgün yaşamı boyunca her adımında ve her kelimesinde Türkiye’ye karşı bir tavır sergileyen, hilafet ve saltanatçı geçinerek kraldan çok kralcılık yapan Aziz Nuri, aftan sonra Yunan Emniyetine çağırılarak, kendisine

740     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 2/G 9, Bt: Ekim 1936.

741     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/2, Bn: 3/C 4, Bt: 13.4.1936.

742     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/4, Bn: 6/F 5, Bt: 29.9.1937.

743     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/C 12, Bt: 14.11.1938.

744     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/E 12-13, Bt: Eylül1938.

135

Türkiye’ye dönüp dönmeyeceği sorulduğunda; “Ben affı kabul etmiyorum. Hiç bir veçhile Türkiye’ye gitmeyeceğim ve aleyhinde çalışacağım” demiş ve bu konuda bir de beyanname imzalamıştır745.

Aziz Nuri, af aleyhinde bastırdığı beyannameleri Türkiye’ye sokmaya çalışınca74® Dahiliye Vekâleti tüm illeri, bu beyanname konusunda uyarmıştır747. Beyannamelerde af aleyhinde görüşlerini yazdıktan sonra, inkılâp önderlerine saldıran Aziz Nuri “Komite Santral dö Fedakâran Ottoman” yazılı bir mühür kullanarak imzalamış74® ve bu beyannameleri Yunan Porpaganda Müsteşarlığında Şube Müdürü olan Yuvanid Deskalakis’in yardımı ile Türkiye’ye sokmuştur749.

Aziz Nuri aynı zamanda takibini yapan ajan aracılığıyla kendisine geldiğini söylediği mektupları Türk Konsolosluğuna satarak konsolosluğu dolandırmıştır. Ancak MAH, 22 Ekim 1938’de bu mektupların sahte olduğunu Dahiliye Vekâletine bildirerek, Nuri’nin bu mektuplar arcılığıyla geçimini sağladığını eklemiştir750. Bunun üzerine Dahiliye Vekâleti Türkiye’nin Atina Elçisi olan Ruşen Eşref (Ünaydın)’i uyararak, mektup satmalına işlemine son verilmesini istemiştir751.

Aftan sonra “Komite Santral dö Fedakâran Ottoman” mührünü taşıyan beyannameler752 yayınlayarak karşıt tutumunu devam ettiren, Yeşilzâde Aziz Nuri’ye isteği üzerine 17 Eylül 1941’de bir seyahate özgü pasaport verilmiştir. Aziz Nuri, yolculuğa hazırlandığı sırada kısa bir hastalık döneminden sonra ölmüş ve Pire’deki Türk Mezarlığı’na gömülmüştür753

Bursa eski Müftüsü Ömer Fevzi.- Yüzellilik listenin 41. sırasında yer almıştır. Ülkeyi terkettikten sonra Marsilya’ya giden Ömer Fevzi, daha sonra Suriye’ye geçmiştir754.

745     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/C 13, Bt: Ekim 1938.

746     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: G 8.

747     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: F 14.

748     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: B 14.

749     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: D 10.

750     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 6/C 2.

751     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 6/C 1.

752     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/6, Bn: 10/E 2, Bt: 27.9.1938.

753     EGM Arşivi, Dn: 12222-40/7, Bn: 11/A 5, Bt: 2.2.1942.

754     EGM Arşivi, Dn: 12222-41, Bn: A 6, Bt: 30.11.1929.

136

Siyasetle uğraştığına dair hiç bir habere rastlanmamış olan Ömer Fevzi, Mustafa Sabri’ye’de siyasi faaliyetlerde bulunduğu için darılmıştır755.Ömer Fevzi, 1930 yılı içinde Suriye’de ölmüştür755.

İzmir eski Kadı Müşaviri Ahmet Asım.- listenin 42. sırasındadır. Sürgün hayatı Gümülcine ve İskenderun’da geçmiş757, siyasetle uğraşmamıştır758. 14 Haziran 1928’de Gümülcine’de ölmüştür759.

İstanbul eski muhafızlarından Mustafa Natık Paşa.- listede 43 numarayla yer almıştır.Abdülhamit devrinde topçu muallimi Alman Gromikof Paşa’ya yaverlik yapmıştır. İlk ve en inatçı muhaliflerdendir. Muhalif askeri gruplara girmiş, Babıâli baskınından sonra Selânik’e kaçmıştır. Mütarekeden sonra İstanbul’a gelerek bu şehrin muhafızlığı görevini üstlenmiştir. Zaferden sonra Mısır’a kaçmış, oradan Mekke’ye geçmiştir. Daha sonra Mısır’a dönen Mustafa Natık burada ölmüştür759.

686 ise Mustafa Natık Paşa’nın Yunanistan’da öldüğünü haber vermiştir75^.

Eski Dahiliye Nazırı Ayandan Adil.- Yüzellilik listenin 44. sırasındadır. Mülkiye Emekli Sandığı Nazırı Tevfik Paşa’nı oğlu olup 1283 (1867)’de İstanbul’da doğmuştur752. Ajan 688’e göre Bükreş’te753, MAH’a göre Paris’te ölmüştür75^.

Eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali.- listenin 45. sırasında yer almıştır. Mehmet Ali Bey Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’da görevlendiren Birinci Damat Ferit Paşa Hükümeti’nde (4 Mart - 15/16 Mayıs 1919) birer ay kadar Posta ve Telgraf ve Dahiliye Nazırlıkları yapmıştır. Mütareke döneminin başlarında partiler üstü bir kuruluş olarak ortaya çıkmak isteyen Selâmet-i Âmme Heyeti

755    EGM Arşivi, Dn: 12222-41,   Bn:    B 4, Bt: 11.12.1932.

756    EGM Arşivi, Dn: 12222-41,   Bn:    A2, Bt: 30.3.1930.

757    EGM Arşivi, Dn: 12222-42,   Bn:    B 10, C 2.

758    EGM Arşivi, Dn: 12222-42,   Bn:    C 7, Bt: 11.12.1932 (686’nın raporu).

759    EGM Arşivi, Dn: 12222-42,   Bn:    B 10.

760    T.G., 31 Mayıs 1938.

761    EGM Arşivi, Dn: 12222-43,   Bn:    D 4, Bt: 11.12.1932.

762    EGM Arşivi, Dn: 12222-44,   Bn:    E 6, Bt: 3.1.1933.

763    EGM Arşivi, Dn: 12222-44,   Bn:    E 4.

764    EGM Arşivi, Dn: 12222-44,   Bn:    E 7, Bt: 4.1.1933.

137

adlı siyasal derneğin kurucularındandır765.!9 Ocak 1919’da H.İ.F.’i dirilten kadronun içinde yer alan766 Mehmet Ali Bey 1920 yılı Temmuz ayında ise Ingiliz Muhipleri Cemiyeti’nin fahri üyeliğine seçilmiştir767.

Zaferden sonra O da bütün hain ve işbirlikçiler gibi yurtdışına kaçmış, vatana ihanet suçundan Ankara Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, 290 Esas, 527 Karar numarası ile 3.7.1336 (1920) tarihli fıkra hükmü ile gıyaben idamına karar verilmiştir766.

Sürgün yıllarında, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne, öndere ve çevresindekilere tüm gücü ile saldıran Mehmet Ali, yurtdışındaki muhaliflerin de başını çekmiş, bu uğurda her yolu denemiştir.

Ülkeden kaçtıktan sonra Romanya’ya giderek faaliyetlerini sürdüren Mehmet Ali769, bir gazeteye Mustafa Kemal aleyhinde yazdığı yazıdan dolayı Romanya’dan çıkarılmış 770 ve Fransa’yı kendine faaliyet merkezi yaparak Paris’e yerleşmiştir.

Daha önceden Mukaddes İhtilâl Cemiyeti kuracaklarını söyleyerek Gümülcineli ile birlikte Vahdettin’i dolandırdığını belirttiğimiz Mehmet Ali, Pariste’de kurduğu cemiyet ve gazeteler ile bir çok kişiyi dolandırmıştır. Yine Gümülcineli’nin önderliğinde kurulan ve fikir babasının Mehmet Ali’nin olduğu ve Asyalı çeşitli sürgünlerden oluşan bir teşkilatla Rus Çarlık Hanedam’ndan Grandük Kril’i, Türkiye’de iktidarı ele geçirdikten sonra, Kafkaslar’dan yapılacak baskıyla Bolşevizmin yıkılacağı, ancak bunun olabilmesi için önce Türkiye’deki rejimin yıkılması gerektiğine inandırarak, bir milyon İsviçre frangı vermeye ikna etmişler, aldıkları ilk taksit olan ikiyüz bin frangı yemişlerdir. Aynı zamanda Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti ile de anlaşan bu grup Mehmet Ali’nin önderliğinde bu anlaşmayı H.Î.F. ve Yüzelliliklere kabul ettirmeye çalışmışlardır. Mehmet Ali bir yandan fiili bir harekete girişmiş olmak, diğer yandan Gümülcineli’yi uzaklaştırmak amcıyla İsmail Hakkı’yı Suriye’ye göndererek programı Kürt ve Çerkeş reislerine kabul ettirmek görevini vermiş, Gümülcineli de Suriye’deki vaktini kadınları otel odalarına kapatarak geçirmiştir77^.

765     Tunaya, ‘Türkiye’de Siyasal Partiler” c. II, s. 89.

766     y.a.g.e., s. 264.

767     y.a.g.e., s. 264.

768     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: A 1, Bt: 18.2.1340 (1924).

769     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 7.

770     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/C 1.

771     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: B 4-5 (Beyrut Başkonsolosluğunun 1.31928 tarihli

138

Mehmet Ali 1930 yılı ortalarında mültecilerin Türkiye’deki haklarını korumak amacıyla “Türk Siyasi Mülteci Cemiyeti” adı ile bir örgüt oluşturmuştur. Daha sonradan Ofis adını alacak olan bu cemiyet Fransa Hükümeti ve Cemiyet’i Akvam’da resmen kabul ve tastik edilmiştir. Bu suretle resmen tanınmış olan Ofis siyasi sorununu da halletmiş ve kaçaklardan Namık’a gönderdiği mektupla ondan iki liste istemiştir. Bu listelerden ilki Yüzelliliklere, İkincisi de liste haricindeki “mağdurlara ait olacaktır. Mehmet Ali’nin bu listeleri hazırlatmasındaki amacı Cemiyet-i Akvam nezdinde girişimlerde bulunarak maddi yardım talep etmektir772.’

Oluşumu Fransa Hükümeti tarafından resmen onaylanan, Cemiyet-i Akvam’ın “muhacim ve mağdurin” şubesine kayıt olan Türk Mağdurini Siyasiye Cemiyeti’ne, Türkiye’den Paris’e gelerek tıp ve hukuk öğrenimi gören birkaç öğrenci de üye olmuştur. Yurtdışındaki sürgün Türklerin haklarını korumak amacıyla yola çıkılarak çeşitli alanlarda çalışmalar yapan bu cemiyet, Kemalist Hükümetin istikraz yapmaması için çalışmış, Fransızlara “Kemalistlere para vermeyiniz” demiştir. Fransa Hükümeti’nin resmî ruhsat verdiği bu cemiyet, resmî Gazete’de de ilân edilmiştir. Buna göre; reis eski Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın oğlu Ahmet Rıfat’tır. Diğer üyeleri ise; Mehmet Ali, Selim, Gürcü, Faruk, Miralay Tahir ve Emcettir773.

Mehmet Ali bu çalışmalarını, Yüzerliklerden Refii Cevad, Trabzonlu Ömer Fevzi ve firari Refik ile birlikte 1930 yılı içinde çıkardıkları “La Republique Enchainee” (Zincire Vurulmuş Cumhuriyet) adlı gazetesi ile yazıya dökmüştür774. Gazetinin yazı kadrosu da Ömer Fevzi, Mehmet Ali, Refii Cevad ve Ahmet Rıfat’tan oluşmuştur. Başyazarı Necati Rıfat “Albert Hayon” takma adını kullanmıştır. Karısı aracılığıyla Londra Entelligance servisten aldığı otuzbeş bin franka çıkardığı 775 bu gazeteye, Abdülhamit’in küçük oğlu Abidin Paşa yardımda bulunmuştur773.

Mehmet Ali bu faaliyetleri sırasında, Fransa “Ami du Peuple” ve “Figaro” gazetelerinin sahibi Francois Goty’den 1000 frank aylık, Samatra Sultanı ile Hintli Müslümanlardan yaklaşık 20 bin frank777, ayrıca Yahudi Rot Bey’den de

raporunun Grandük Kril’e ait kısmının sureti.

772     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/C 9, Bt: 28.6.1932.

773     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 9, Bt: 15 Temmuz 1920.

774     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: E 10; Vakit Gazetesi, 7 Temmuz 1930.

775     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/E 13, Bt: 14.12.1931.

776     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/E 1.

711 EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/A3, Bt: 22.11.1931.

139

maddi olarak bir çok yardım görmüştür778. Yüzerliklerden İşkenceci Adil’in karısı Emine’de bu gazetelerin Selânik’te Ermeniler arasında okunmasını sağlamıştır779.

Ayrıca gazeteye maddi yardımlarda bulunan iki Yahudi’nin gazeteden ayrılarak bu yardımı kesmesi üzerine Mehmet Ali, Rıza Nur ile ilişkiye geçerek, diğer İttihatçıların da yardımını elde etmeye çalışmıştır 789

Gazete tamamiyle Atatürk’e, genç Türkiye’nin devlet adamlarına ve inkılâplara karşı saldırılarla doludur. Ağrı Dağı olayının muhalifler tarafından yapıldığına dair yayınlar da vardır78^.

Fransızca yayınlanan gazetenin 15 Şubat 1931 tarihli nüshasında, “Terör” adlı bir makale vardır. Mehmet Ali imzalı olan bu makaleyi aynen alıyoruz:

“Robespierre, demokratik bir hükümetin temel ilkesinin erdem, fazilet olduğunu, bunu sağlamak için kullandığı aracın ise terör olduğunu söylemiştir.

Fransız Konvensiyon (Kurucu Meclis) üyesi tarafından ortaya atılan bu ilke Türk Cumhuriyeti’ne uygulanabilir mi?

Bir asker zekasından doğan öyle sahte bir Cumhuriyetin, Robespierre’in imza ettiği ideal rejimle hiç bir ortak yanı yoktur.

Bunun tersine, Cumhuriyetin erdemini empoze etmek için terörü kullanan ve Türkiye’de özgürlüğün ve kardeşliğin gerçek temsilcilerine karşı idam sehpasına başvuran Mustafa Kemal vardır. Ülkemizde Cumhuriyet pasifliği, aynı mezhepten olmayı, Türklere boyun eğmeyi ifade eden kelimedir.

Musafa Kemal’i Osmanlılardan ayıran akıttığı kan ve idam cezasına olan büyük eğilimidir. Bu haliyle O, Romen İmparatoru Caliqula’ya benzemektedir.

Kemalist Rejim bir terör rejimi olsa bile bunu kim söyleyebilir: 1925 yılında 14 masumun hükümete karşı geldikleri gerekçesiyle başları alındı; bunların Tarikât-i Selâhiye üyesi olduğu açıklandı. Hayatını kaybedenler arasında hükümete karşı bu tür bir organizasyonda yer almayanlar bile vardı. Zaten Ankara’da tasarlanmış en basit bir itiraz bile mahkemelerin idam kararı almasına yetiyordu.

778     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/E 11, Bt: 4.2.1932.

779     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 3/F 8, Bt: 23.5.1932.

780     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn:4/F2, Bt: 11.1.1931.

781     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 10.

140

Aynı dönemde, yüzlerce Kürt benzer gerekçeyle idama makum edildi.

Bugün Menemen ayaklanması yine birçok cinayete bahane olmuştur. Zaten daha başında onlarca kişiden çoğu idama mahkum edilmiştir.

İnsan kendi kendine bu gözü dönmüşlüğün nedenini soruyor. Diğer ülkelerde ilk sorgularında salıverilen masumlar niçin burada kurban ediliyor.

Uzun zamandan beri Kemalizmin zorba ve keyfi yönetiminin kurbanı olan biz, bu masum insanların önünde saygıyla eğiliyor ve öc alacağımız zamanı ve gelecek kuşağı bekliyoruz.

Bu trajik koşullarda tüm kalpler yasta, tüm bilinçler korku içinde insan hayatı ve çıkarları bir oyun haline gelmiştir. Halkın vekilleri ise otoritelerini kaybetmişlerdir. Bu durumda, gerçek Türkler için önemli bir bilgi veriyordu. Zira artık parlamentodan hiç bir şey umulamayacağı biliniyor ve yasal hakları kurtarmak için enerji harcamaya gerek kalmamıştır”.

Aynı gazetede Mehmet Ali “Kemalist terörün kurbanlarının” tam listesini vermiş ve Halep’te yayınlanan, Doğru Yol gazetesine de atıf yaparak, Kemalist Hükümetin İstanbul camilerinde el ilânları dağıtarak insanları ahlaklı olmaya, laikliğe ve din eğitimine karşı gelmeye davet ettiğini haber verdiğini yazmıştır 782.

Muhalifler aleyhinde Ankara’ya jurnal yapanları sütunlarında teşhir edeceğini söyleyerek tehdit eden Mehmet Ali, Kiraz Hamdi, Refi Cevad , Reşat Halis, Refik Halit ve Ömer Fevzi’yi ajanlıkla suçlamıştı r7^.

Mehmet Ali, Türkiye’de Serbest Fırka’nın kurulması arifesinde, 1.10.1930 da bu konuda bir makale yayınlamıştır:

“İki aydan beri Türkiye’de cereyan eden vukuat tam bir komedi tavsifine layıktır... Fethi Bey ılımlı ve Fransız dostudur, diye işaa olunacak iktidara geçirilecek ümidiyle Fransız siyasi ve mâli makamları iğfal edilmiştir. Türk Milletenin rızası hilafında, Rusya’nın kölesi olduğu da bildirilmiştir.

782    La Republique Enchainee, 15 şubat 1931, sayı 26. Mehmet Ali tarafından Fransızca olarak Paris’te yayınlanan bu gazete 4 sayfadır ve 15 günde bir yayınlanır. Tanesi 50 santim, yani yarım franktır. “Türk Demokrasisinin Organı” iddiasıyla yayınlanmış olan bu gazete düzenli çıkmışsa, yayın yaşamına 1930 Şubat ayında atılmış olmalıdır.

783    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 11.

141

Büyük Millet reisi Viyana’dan geçerken Türkiye için siyasi bir fırkanın kâfi ve memlekete daha elverişli olduğunu söylemişti. İzmir’de ve başka yerlerde meydana gelen olaylar bunu yalanlıyor. İiktisâdi ve mali buhran memleket için o kadar elimdir ki Mustafa Kemal yeni bir manevra hazırlamaya mecbur olmuştur. Bunu memleketimizin selameti için yeni bir suikast telakki ederiz. Mustafa Kemal şeflerine, dostlarına, silah arkadaşlarına ve 1919 senesinde Damat Ferit Paşa kabinesine, özel yaveri bulunduğu Altıncı Mehmet aleyhine suikastler yapmakla hayatını geçirmiştir. Ferit Paşa kabinesi ona güvenerek bir istilâ ihtimaline karşı askeri ve milli kuvvetler oluşturması için kendisine mutlak yetki vermişken diktatör kıyam ve isyan etmiştir. Şimdi de kendi kurduğu Cumhuriyet idaresine karşı hükümet darbesi mahiyetinde bir suikast düzenliyor. Kendisinin sadık bir adamı olan Fethi’nin idaresi altında adeta bir mobilya ısmarlar gibi yeni bir parti teşkil ettiriyor. Halbuki bu fırka milletin arzularından hiç birini tatmin etmiyor. Sonra siyasi bir fırka için elzem olan unsurlardan yoksundur. Ünvanı bir anlam ifade etmediği gibi programı da İstanbul matbuatının itirafı vechiyle Mustafa Kemal ve İsmet’in partisinin programından farklı değildir. Türkiye’de oynanılan komediler İsmet Paşa kabinesinde tebeddülat, yeni bir fırkanın teşekkülü, hep diktatörün milli hakimiyete karşı tasmim ettiği yeni birer suikast alametidir. Memleketin sefaletinden Mustafa Kemal sorumludur. Eğer 1923’de iktidar mevkiinden çekilmiş olsaydı, vatanına büyük bir hizmet etmiş olurdu. Bütün fenalıkların ilk sebebi vaziyet üzerinde nafiz oldukça Fethi’nin iktidar mevkiine geçmesi semere vermeyecektir. Bununla birlikte Fethi’nin bir meziyetini takdir ederiz. İktidar mevkiinde iken hainlerin firarlarını örter 1918’de ittihatçı dostlarına öyle yapmıştı”.784

Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne, önder ve arkadaşlarına karşıt yayınlar ile dolu olan bu gazetenin ülkeye girişi Vekiller Heyeti kararı ile yasaklanmış ancak gazete diğer Fransız gazetelerine sarılı olarak yurda sokulmuştur788.

Dahiliye Vekâleti, valiliklere gönderdiği yazı ile bu gazetenin illeri sınırları içine girip girmediğini sormuş, Kilis’te eczacı Zekeriya adına gönderilen 15 Temmuz 1930 ve 16918 numaralı bir nüshası ele geçirilmiştir78®.

Beş nüsha olarak Kilis’e gelen bu gazeteler, Pariste Tıp öğrenimi gören casuslardan Kilisli Ahmet tarafından gönderilmiş olup, bir nüshası da işgal sırasında Fransızlara tercümanlık yapmış olan ortaokul öğretmeni Sait Bey’e gelmiştir787. Diğerleri ise; Canbolatzâde Ali, Diş doktoru Galip, ve ortaokul müdürü Fikret Mesut’un adresine gelmiştir788.

784     La Republique Enchainee, 1.10.1930; EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 4/E 4.

785     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: C 5, Bt: 6.9.1930.

786     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: C 8, Bt:23.8.1930.

787     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: C 9, Bt: 17.7.1930.

788     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: C 11.

142

Gazeteyi ülkeye sokabilmek için her yola başvuran, hatta Fransız pulları yerine Mısır ve İsviçre pulları da kullanan?89 Mehmet Ali, İsmet Paşa’ya yazdığı açık mektubu gazetesinde yayınlayarak bu durumu eleştirmiştir:

Kemalist Cumhuriyetin Başvekili İsmet Paşa Hazretlerine açık mektup

Efendim,

Gazetemizin Türkiye’ye men-i ithali hakkında taraf-ı devletlerinden bir irade sadır olduğunu haber aldık. Bütün posta idareleri bu gazetenin gönderilen adreslere verilmemesi için emir almışlar ve hatta sehven Türkiye’ye girecek nüshaların müsadere edilmesi ve üzerinde bu gazete bulunanların tevkif ve zabıta! idariye nezdinde şevkiyle şediden tecziye olunmaları polise emir buyurulmuş.

Demokrat ve Liberal Cumhuriyetin Başvekili Paşa Hazretleri! Size soruyoruz, böyle keyfi emirlerin sebebi nedir? Gazetemiz kominist temayulatı perverde etmediği gibi anarşist gazetesi de değildir. Gazetemiz siyasi, mutedil, münevver ve ciddi insanlara mahsustur. Bütün kabahati millete hakikati söylemesidir. Uzun bir zamandan beri mevkii iktidarı elinize aldığınızdan beri B.M.M huzurundaki mutantan teahhüdatınızı nakşederek milletin siyasi, içtimai haklarını ve hatta layezal (bitimsiz) haklarını gaspettiğiniz millete öğretmekliğimizdir. Zaim-i idarenizin gerek kasten gerek sehven irtikap edilen hatalarla lekelendiğini, milletin menafii hayatiyesinin mutazarrır olduğunu ve bütün zaman-ı idareniz yalnız devletin değil bizzat Türk Milletinin mevcudiyetini tehlikede bıraktığını hatırlamamızdır. Gazetemizin kusuru, yeniçeri azmanı Enver ve Cemal Paşaların, Nazım ve Baha Şakirlerin leim (alçak) idareleri altında milletin kurban olduğu meşum, feci emrivakilerden içtinap (uzaklaştırma) için ittihazı tedabire milleti teşvik etmesidir ki, sizi tehevvür (öfkelenme) ve vicdan azabı altında gazetemize karşı biaman ve haksız tedbirlerle uğraştırıyor. Bütün matbuatı aleyhimizde en menfur iftiralara sevkediyorsunuz. Kullandığınız bu müdafaa silahının modası geçti.

Zecri tedbirlere rağmen gazetemiz sizi korkutacak kuvveti ve feyizli tesiratını husule getirmiştir. Eğer resmî, idari tehevvürler ve dessas (aldatıcı) kinlerle gazetemiz sizin için, Büyük Millet Meclisi’ndeki “evet efendimciler” için ve matbuat için bir canavar gibi görünüyorsa buna mukabil hakiki vatanperverleri uykularından uyandırmak için de müessir (iz bırakan) bir münebbih (uykudan uyaran) tir.

789

Makalelerimiz Paris’teki Sefir Fethi Bey üzerinde o kadar şiddetli bir tesir yapmış ve sinirlerini oynatmıştır ki mumaileyh rahat ve huzurunu 300 İngiliz lirası maaşını feda ederek millet namına hesap sormak için Türkiye’ye gitmiştir. Siz bunu kendi lisanınızla kavga aramak diye tasvir ediyorsunuz.

EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 3/E 9, Bt: 24.4.1933.

143

İzmir’de 60 bin kişi tarafından Fethi Bey’e yapılan muazzam ve heyecanlı istikbal ve fırkanız aleyhindeki tezahürat, zabıta memurlarınız tarafından dökülmesine sebebiyet verilen kanlar yakın bir adaletin müjdecisidir ki kuvvetliler ittihaz edecekleri tedbirlerle suiakıbete uğramaktan kendilerini kurtaramayacaklardır. Siz rüzgar ektiniz, kasırgadan başka birşey biçemezsiniz. Başvekil Paşa Hazretleri, gazetemiz heyeti tahririyesinin hürmetlerine itimat buyurunuz”790

Tükiye Cumhuriyeti Hükümeti, içerde ve dışarıda Türkiye’nin güvenliğini zedelediği, devletin nüfuz ve itibarını kırmak amacıyla Cumhurbaşkanına ve diğer devlet adamlarının onuru ile oynayan, yalan haberlerle dolu olan bu gazetenin kapatılması için Dahiliye Vekâleti aracılığıyla Fransa Hükümeti nezdinde 79^ “beş kişiyi geçmeyen, dolandırıcı ve serserilerin dost bir ülke aleyhindeki alçakça tecavüzlerine hiç bir devletin izin vermemesi gerektiği” gerekçesi ile girişimlerde bulunmuştur792. Bu girişim üzerine Fransa Dâhiliyesi Mehmet Ali’ye bazı ayrıcalıklar tanıyarak, gazetede Mustafa Kemal’in özel yaşamına ait yazılara yer vermeden diğer konulardan istediğini yazabileceğini bildirmiş, ancak Mehmet Ali bu isteği bile protesto etmiştir793.

Mehmet Ali’den oğluna gelen bir mektupta ise; “Mustafa Kemal’in bir memur göndererek gazeteyi kapatırsa kendisine önemli bir para vaadinde bulunduğu ancak O’nun ecdadını satmayacağı gerekçesi ile bu isteği reddettiği” yazılıdır794.

Mustafa Kemal Paşa’nın üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle hem Mehmet Ali, hem de kurduğu Türk Siyasi Mültecileri Cemiyeti adına Ankara’ya telgraflar çekilerek seçim protesto edilmiştir.

14 Mayıs 1931’de okunan ilk telgraf Cemiyet imzalıdır.

“Mustafa Kemal Paşa, Çankaya-Ankara

Kanun-u Esasiye mugayyırdan teşriî intihabat ile gayr-i kanuni Riyâset intihabını şiddetle protesto ederiz.

Türkiye Siyasi Mültecileri Cemiyeti”795

790    La Republique Enchainee, 1.10.1930; EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: E 5.

791    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/F 11, Bt: 2.1.1932.

792    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/F 12, Bt: 2.1.1932.

793    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 14

794    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/F 1.

795    T.B.M.M. Celse Zabıtları,c. 1-2, Devre 4, s. 35.

144

Diğer telgraf ise Mehmet Ali Bey’in imzasını taşır.

“Mustafa Kemal Paşa

Çankaya-Ankara

Tekrar intihâbınız hakimiyet-i milliyeye meydan okumaktır. İktisadi felaketi mucip olar meşum diktatörlüğünüz, itibârı umumumiyeyi ret, heyet-i ictimâiyeyi ifsad, hürriyeti mahvediyor. Memleketi derebeyliğe çeviriyor”796.

Mehmet Ali telgrafın mecliste okunmayıp yalnız basında yer almasına7^7 ve şiddetli tepkilerde bulunulmasına karşı, Mustafa Kemal Paşa’ya 1 Haziran 1931 tarihli bir başka mektup daha göndermiş ve gizli tutulması ihtimaline karşı Filipe’de yayınlanan Açık Söz gazetesine de bir suretini göndermiştir.

“Son seçim üzerine sızlayan bir kalple yazıp gönderdiğim telgrafımda Türk vicdanı ammesini temsil eden bir ruhun hissiyatına tercüman olarak sizi insafa davet eylemiştim... Ben milletin selâmetini düşünerek yürüdüğünüz yanlış yolun çıkmaz bir yol olduğunu ve memleket için bu yolun feci bir akıbet hazırladığını ve işgal eylediğiniz mevkiyi her halde bir ehline terkedip çekilmekten başka bir çareniz kalmadığını size göstermekle sizi insafa davet eyliyorum... Siz Mehmet Ali’yi macarlık, casusluk ve deyyuslukla nitelediniz... benim telgrafım uğursuz ve yıkıcı idarenizin yürekler acısı durumundan ve tehlikesinden bahsediyor ve bu suretle cumhurbaşkanı seçiminin aldığı son şeklin memleket için kesin bir afet olduğunu haber veriyordu... Ali Osman’a ait tarihi ve kutsal tahtı, millete yadigâr eyledikleri mübarek toprakları düşmanların elinden kurtarmak için büyük fedakârlıklar göstererek başarılı oldunuz bunu itiraf etmemek büyük insafsızlıkdır ve sonra kurtarıcı sıfatıyla milletimizin başına geçmek için gösterdiğiniz gayri meşru arzu ve ihtiraslar karşısında bile milletten hüsnü kabul gördünüz... Hatta bir hale şeklinde baş üzerinde size yer vermek fedakârlığını bile göstermişti. Sonra anladığını gördü, fakat iş işten geçmişti... Siz Irak fatihi Ali İhsan, Ermenistan Fatihi Karabekir Kâzım, Ali Fuat, Refet, Nurettin paşalarla Rauf ve Bekir Sami, Adnan Beyleri ve daha bir çoklarını şeytani siyasetinizin önünde baş eğmediklerinden dolayı birer suretle görevlerinden uzaklaştırdınız ve meydanı boş bulunca, memleketin ekonomisini, namus ve irfanını, kutsal geleneklerini söndürmeye kadar ileri gittiniz. Saltanat, sefahat ve rezaleti nihayet Çankaya’da kurmakla millete büyük bela oldunuz. Yalnız Çankaya’yı değil Anadolu'yu rakı ile suladınız. Türkün edep ve hayasını söndürmekle işe başladınız. Ben bir Türküm, Türk sevmekten hoşlanmaz, ben size gerçeği ve tarihi okudum. îman ve insafa gelip gelmemek ise size aittir...”798

796    EGM Arşivi, Dn: 12222-40/1, Bn: E 11.

797    Milliyet Gazetesi ,14-15 Mayıs 1931.

798    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/A 7-8-9-10-11-12-13, Bt: 1 Haziran 1931.

145

Açık Söz gazetesinde bu açık mektubun yayınlanması ve gazetenin Mustafa Kemal ve İnkılâplar aleyhindeki tutumu karşısında T.B.M.M. Hükümeti’nin, sefareti aracılığıyla Bulgar Hükümeti nezdinde yaptığı siyasi girişimler sonuç bulmuş ve Bulgar Hükümeti, gazetenin sahibi firari Ahmet Hikmet’in ikâmetgâhını Filibe’den, Şumnu’ya naklederek gazetesini kapatmıştır799.

Gümülcineli İbrahim ve Lider Sadık ile de haberleşen Mehmet Ali, Lider Sadık’a gönderdiği bir mektupla O’nu Paris’e çağırarak “Cemiyet-i Mukaddese”nin başkanlığını eline almasını istemiştir. Bunun “vatani bir zorunluluk” olduğunu söyleyen Mehmet Ali, “Hazreti Peygambere baldırı çıplak Arap diyen ve Kuran’ı azümüşşanı fırlatıp yere atan ve terakki ve Cumhuriyet maskesi altında bütün bir vatanı Neron’a rahmet okutan bir zulüm altında inleten bu kâfire, zillet ve sefahate karşı ordunun başında harekete geçmek zamanının geldiği”ni söylemiştir. 800

Mehmet Ali’nin Paris’te oluşturduğu bir başka teşkilât da Demokrat Parti’dir. Fransızca La Republique Enchainee, Türkçe Açık Söz, Sedâyı Islâm ve İntibah gazetelerinin Demokrat Parti’nin yayın organları olduğunu açıklayan Mehmet Ali partinin taslak bir programını da hazırlamıştır 80^.

Mehmet Ali’nin gerek kurduğu cemiyetler aracılığı ile gerekse gezetesi ile yaptığı suistimaller, sürgündeki Yüzellilikleri rahatsız etmiştir. Romanya’da Mağdurin-i Siyasiye Muavenet Cemiyeti” adına vekaletler alarak ve o ad altında buradaki firariler ve Yüzellilikleri dolandırmakta hatta Lider Sadık’a ait ve kendisine emanet edilen 8 frankı da yemekle, Paris’te yaptığı taşkınlıklarla da muhalefet ailelerini kirletmek ve bu nedenle gazetelerin kapatılmasına neden olmakla suçlanmıştır802. Atina’da bulunan Aziz Nuri 7 Aralık 1936’da Fransız Dışişleri Bakanlığı Yabancılar İşler Bürosu Direktörlüğüne çektiği telgrafta;

“Biçare Türkiye mültecilerinin lehinde tesis ve tanzim ettiğimiz büronun başkanlığına, evvelce bir adam zannederek Mehmet Ali Bey’i tayin etmiştik. Maalesef aldanmışız. Zira, adı geçenin bir vicdansız, yalancı, alçak ve hem de aleyhimizde bir hain olduğu, menfaatlerimize karşı her türlü alçaklığı yaptığı, müşahade ve tespit edilmiştir...’’803

799     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn :5/C 2 11, Bt: 1 Eylül 1931.

800     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/C 14, Bt: 2. T.E. 1931.

801     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 5/B 13, Bt: 12 Temmuz 1931.

802     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 4/B 10.

803     EGM Arşivi, Dn: 12222-45/2, Bn: 2/E 4, Bt: 7.12.1936.

146

diyerek Mehmet Ali’nin bu görevine ve başkanlığına son verdiklerini direktöre bildirmiştir.

Mehmet Ali 1937 yılı içinde bu tür itirazlar nedeniyle Paris’teki Türk Mültecileri Bürosu başkanlığından çıkarılmıştır 884. Huylu huyundan vazgeçmez hesabı Mehmet Ali bundan sonra da rahat durmamıştır. 6 Mayıs 1937 tarihli mektubundan anlaşıldığı üzere, ordunun alt kademelerinde bir muhalefet olduğunu ileri sürerek, bir gazete çıkarıp, bu olayın kışkırtılmasını, bunun sonucu bir inkılâp gerçekleştiğinde ülkeye “vazifesini yapan bir mücahit” gibi dönmeyi885 hayal etmiş, bu hayalini gerçekleştirmek üzere Arif Oruç ile birlikte “Yarın” adlı bir beyanname hazırlayarak ordu mensuplarına göndermiştir888.

Arif Oruç ve Taşnaksutyun Cemiyeti ile ortaklaşa uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptığı da belgelenen807 eski Dahiliye Nazın Mehmet Ali, aftan sonra yurda dönenler arasındadır.

Eski Edirne Valisi ve Şehremeni Vekili Salim.- listenin 46. sırasındadır. Tahrirat müdürlüğü , kaza kaymakamlığı, mutasarrıflık ve valilik de yapmış olan Salim, Ferit Paşa hükümetinde İstanbul Şehreminliği görevinde iken ülkeden ayrılmıştır888.

Önce Sofya’ya giden Salim Bey888, daha sonra Beyrut’a gelerek sürgün yaşamını burada geçirmiştir. Beyrut’ta maddi sıkıntılar içinde yaşamını sürdürürken bölge eşrafı haline acıyıp, kendisine para yardımında ve kırk Suri lirası ile Cemiyet-i Hayriye inşaatında amelebaşıhk teklifinde bulunmuştur. Ancak Halep’ten Beyrut’a gelen ve Halep’te çıkan Vahdet gazetesinin yazarı olan Mevlanzâde Rıfat, bu teklifin mevkisine uygun olmadığını ve büyüteceği gazetesinde kendisini yazı işleri müdürü yapacağını vadederek kabul ettiği bu işi reddetmesini istemiştir8^ °. Ancak, ya bu vaade inanmadığı ya da Mevlanzâde sözünü tutmadığı için Salim, Cemiyet-i Hayriye inşaatındaki görevi kabul etmiş ve aynı cemiyetin idaresindeki bir okula da yazı öğretmeni olarak

804    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/3, Bn: F 12.

805    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/3, Bn: G 11.

806    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/3, Bn: B 4.

807    EGM Arşivi, Dn: 12221 -1 U. D., Bn: 2/B 8.

808    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 13, Bt: 6.9.1933.

809    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 10, Bt: 18.12.1340 (1924)

810    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: C 6, Bt: 14.12.1928.

147

tayin edilmiştir. Bu okuldaki hareketleri konsolosluk tarafından takip edilen811 Salim’in yaşı ve parasızlığı siyasetle ilgilenmesine engel olmuştur812.

Karşıt bir hareketine rastlanmayan Salim Bey, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü nedeni ile Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektubunda Türkiye’deki görevleri nedeniyle yaptığı hizmetleri saydıktan sonra;

“Sürgündeki hayatı boyunca maaşından başka hiç bir şeye tenezzül etmediğini, bazen soğuk bazen de sıcak memleketlerde güneş altında ter dökerek geçindiğini, yabancı devletlerin hizmetini kabul etmediği gibi her türlü teklifleri de redderek hiç bir devletin tabiyetine geçmediğini, hür ve Türk olarak yaşadığını, hayatının son zamanlarında temiz Türk topraklarında geçirip, yine Türk olarak ölmek istediğini”

söyleyerek af listesine dahil edilmesine izin verilmesini istemiştir818.

Yine kızı Semiha Refik ile damadı Tevfik, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa ve Başvekâlete gönderdikleri iki mektup ile “babalarından ayrı kalmanın acı ve hüznünü taşıdıklarını, Cumhuriyetin onuncu yılında çıkacak olan affın babalarını da kapsayacağı düşüncesi ile sevinçle karşıladıklarını ve bu bayram gününde kendilerinin de mahzun bırakılmayacağını ümit ettiklerini” söyleyerek babalarının ülkeye dönmesine izin verilmesini istemişlerdir814.

Ancak Af Kanunu’nun 13. maddesi gereğince Salim Bey’in memlekete dönmesine imkân olmadığı Samatya’da oturan damadı Tevfik Bey’e tebliğ edilmiştir815. Salim Bey, 1938 affını göremeden 4 Ekim 1937’de Beyrutta ölmüştür818.

Hoca Rasihzâde İbrahim.- Yüzellilik listenin 47 numarasında yer almıştır. 1908 inkılâbından sonra İ.T.’ye karşıt olarak H.I.F.’na girmiştir. Kütahya’da Yunanlılara mutasarrıflık yapmıştır. Ancak İbrahim Bey, Kütahya’nın Yunanlılar tarafından işgal edildiği günlerde yapılacak tek hizmetin “Yangından mal kurtarmak kabilinden olduğunu ve elden geldiğince bunu yaptığını” söylemiştir.817 Kütahya’daki görevini bir Yunanlı memur olarak değil

811   EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 4, Bt: 27.2.1929.

812    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 6, Bt: 18.2.1933.

813    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: D 13, Bt: 6.9.1933.

814    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 1-2, Bt: 1.10.1933.

815    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 7-8, Bt: 11.12.1933.

816    EGM Arşivi, Dn: 12222-46, Bn: E 14.

817    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/B 6, Bt: 1.12.1926.

148

bir Türk olarak yaptığını ancak o dönemde B.M.M”nde Kütahya mebusu olan Şeyh Seyfi Efendi’nin kendisi hakkında Ankara’da ileri geri ve tehditkâr konuşmalar yapması karşısında kaçmak mecburiyetinde kaldığını belirtmiştir. 818

Ülkeden kaçtıktan sonra Atina’ya giden8^8 İbrahim Bey, daha sonra Midilli’ye geçerek Variya’da yerleşmiş ve evinin altında açtığı küçük bir dükkanla mahalle bakkallığı yaparak geçinmiştir820.

İbrahim Bey 1926 yılında Başbakanlığa yazdığı mektupta kara listeye girmesinin yanısıra bir felaket halkasının zinciri olacak Türkiye’de satılan arazisinin karşılığı olan yediyüzelli lirayı alamadığını, kendisine ait olan bu arsanın icra dairesinden emanet olarak mâliyeye verildiğini, Avukat Emin Bey aracılığı ile iki senedir parayı almaya çalıştığını, Maliye Vekâleti’nin ödenmesini uygun görerek emir verdiği halde Adliye Vekâleti’nin ‘firaridir, mahkumdur, emvalide bu kabilden kimselerin emvali hakkındaki uygulamaya tabidir, ancak, Lozan Antlaşması gereğince ödenmesi lazım ise bu cihetin anlaşmayı tatbike memur edilen dairece halledilmesi gerekir’ diyerek itiraz ettiğini, kendisinin bunu hak etmediğini söyleyerek hakkı olan bu paranın ilgili makamca kendisine ödenmesi için gerekli emrin verilmesini istemiştir821.

1930 yılı içinde, firari teşkilâtının elebaşı olan Köylü Refet ile Vehip Paşa’nın davetleri üzerine Atina’ya gelmiştir. Amaçları Yunan Hükümeti’nden yardım istemektir. Durumlarının perişanlığından behsederek bir lâyiha ile Meclis-i Mebusan’a başvurmuşlardır. İbrahim Bey burada Tarikat-ı Selâhiye programının değiştirilmesi konusunda da Vehip Paşa ve etrafmdakilerle işbirliği yaptıktan sonra tekrar Midilli’ye dönmüştür822.

686’nın, siyasetle uğraştığına dair herhangi bir haber almadığı İbrahim Bey’e Kütahya’da bulunan annesi Rukiye tarafından 21 Haziran 1931’de yüz, 13 Aralık 1931’de yüz, 15 Mart 1932’de yüz ve yine arkadaşının oğlu ve önceden listeye kayıtlı olup, sonradan çıkarılan Topal Nuri’nin kayınbabası Maarif Müdürü Şükrü Bey tarafından da 4 Şubat 1933’de yüz lira olmak üzere toplam dörtyüz lira Kütahya Osmanlı Bankası aracılığıyla gönderilmiştir 823.

818    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/B 5, Bt: 1.12.1926.

819    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/C 13, Bt: 6.10.1929.

820    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 8, Bt: 26.2.1933.

821    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/B 5-6, Bt: 1.12.1926.

822    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 1, Bt: 28.9.1930.

823    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 10, Bt: 17.4.1933.

149

1931 yılında Başbakanlığa yazdığı bir mektupla hatasının affedilerek ülkeye dönmesine izin verilmesini isteyen®24 İbrahim’in isteği kabul edilmemiştir. 1933 yılında af çıkacağı söylentileri üzerine ikinci bir denemede daha bulunan İbrahim Bey 15 Ağustos 1933’de Başvekil İsmet Paşa’ya gönderdiği mektupta;

“Anavatandan hariç yaşamaktan daha acı daha elim bir hayat yoktur. Bendeleri ilahi bu bedbaht ve siyasetzede efradından olup, sevgili vatan için çalışanlardan ayrı kaldığımdan vicdanen, hissen, mevcuden nâdimin terki dâr-u diyar ettiğim günden beri çektiğim meşakkatli diyar-ı ecnebiye hayatını cezaya kâfi görerek felâket zede, ihtiyar, bikeş ve hasretkeş valideme merhameten af buyurulmaklığım hususunu can acısıyla istida ve istirham eylerim”

diyerek, ülkeye dönmesi için izin istemiştir®2®. Aynı tarih ve aynı içerikle Dahiliye Vekaleti’ne gönderdiği mektup ile bu isteğini tekrarlamıştır.®26. Annesi Rukiye Hanım’da yazdığı dilekçe ile oğlunun affedilmesini istemiştir®27. İbrahim Bey’in varisleri Kütahya’da Dölcek ve Abiya köylerindeki yaklaşık altı bin lira tutan arazisini satarak, İbrahim Bey’in hissesine düşen kısmını da kendi üzerlerine geçirmişler ve beşbin lira gibi büyük bir parayı bankalar aracılığıyla ve çeşitli tarihlerde kendisine gönderdiklerini iddia ederek İbrahim’in hissesini vermek istememişlerdir®2®. Durum maliye tarafından incelenmiştir.

Bu arada kardeşinin oğlu Nuri tarafından asılsız bir ölüm haberi çıkarılması 829 ve Kütahya Valiliği’nin de İbrahim Bey’in öldüğünü haber vermesi üzerine durum Midilli Konsolosluğu’ndan sorulmuş®30, gelen cevapla İbrahim’in sağ olup Apono Skala’daki kahvehanelerde sabah akşam tavla oynadığı belirtilmiştir®3^. İbrahim Bey aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Adana eski Valisi Bağdadizâde Abdurrahman.- listenin 48. sırasındadır. İşgal zamanında Seyhan Valiliği yapmıştır®32.

824    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/C 16, Bt: 1.9.1931.

825    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/E 2, Bt: 15.8.1933.

826    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 13, Bt: 15.8.1933.

827    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/D 14, Bt: 21.11.1933.

828    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F2-3-4, Bt: 1.11.1935.

829    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F 14, Bt: 18.2.1937.

830    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F 8, Bt: 31.8.1936.

831    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/F 12, Bt: 7.9.1936.

832    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 4.

150

Ülkeden ayrıldıktan sonra Beyrut’ta yerleşmiştir. Fransızlara mensup olup, çocuklarını Fransızlar hesabına Beyrut’ta okutmuştur833. Paris’te Arapça olarak çıkan El Ehram gazetesinin yazarlarından birinin maddi yardımını görmüş ve Beyrut’ta El Ehram gazetesini satmıştır83^.

Abdurrahman, Suriye Âli Komiserliği nezdinde İngiliz Entelligence servisinin adamı ve irtibat subayı olan uçak binbaşı Robert Cont Montgomeri’ye bağlı olarak çalışmıştır838. Buralardan elde ettiği gelir ve Adana’da oğulları Ahmet ve Abdülkerim tarafından işlenen onbir dönüm arazisinden838 kendisine gönderilen para ile sürgündeki yaşamını geçirmiştir837.

Abdurrahman Bey, Fransızlardan aldığı 300 Suri lirası ödenekle Yüzellilik Adanalı Kemal ile birlikte 1929 yılında Beyruttan ayrılarak Paris’e gelmiş838, 24.8.1933 günü Paris’te yazdığı bir mektupla vekiller heyeti reisinden affını istemiştir. Mektubunda, Fransızlar tarafından Adana’ya tayin edildiği gerekçesiyle Yüzellilik listeye alındığını oysa resmen Padişah fermanıyla atandığını, işgal gereçesiyle bölgede tam bir asayiş sağlayamadığını itiraf etmekle birlikte Müslümanları kaçınılmaz bir katliamdan kurtardığını söylemiş ve eğer hatası var ise bunu da dokuz senelik vatandan ayrı kalma cezası ile çektiğini belirterek ülkeye dönmek isteğinde bulunmuştur838.

Abdurrahman Bey’in bu isteği ancak Yüzellilikleri de kapsayan 1938 affı ile gerçekleşmiştir.

Karahisar eski Mebusu Ömer Fevzi.- Yüzellilik listede 49. sıradadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Beyrut’a gitmiş ve orada yerleşmiştir848. Vakıflar tarafından kendisine verilen bir medrese odasında sefalet içinde, oğlunun kırk günde bir verdiği 10 lira ile geçinmiştir84^.

833     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: C 4-E 9, Bt: 15.11.1935.

834     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 14-E 9, Bt: 11.2.1935.

835     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn:-E 9, Bt: 19.11.1935.

836     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn:               B 3,       Bt: 25.12.1932.

837     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn:            A 7,          Bt: 4.3.1929.

838     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn:               A 8, Bt: 29 Temmuz    1929.

839     EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 11, Bt: 24 Ağustos       1933.

840     EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn:               E 7,       Bt: 18.9.1933.

841     EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn:        F 9.

151

Eski Şehzade Şerafettin başkanlığında Beyrut’ta Yemen eski mebusu Mustafa Fehmi, Ali Fevzi, Kıbrıstan gelen DiyarbakIrlI Hamit Hoca ve Adana Mefhus Ahali Fırkası Kâtib-i Umumisi Mahmut Nedim ile birleşerek “Anadolu Komitesi” adlıyla oluşturulan fırkanın üyesi olarak Mahmut Nedim tarafından ihzar olunan “Tetkiki Seyyiat Mahkemisi Kanunu" ile hükümeti hazırayı iskat ve hilafeti ihya ve Kanun-u Esasiyi tağyir ve halkı hükümet aleyhine isyana teşvik edecek şekilde oluşturulan beyannameyi onaylayarak kabul etmiştir842.

1938 affından sonra, Türkiye’ye dönmek isteyen ve istemeyenler hakkında verilen bilgide, gitmek istediğini belirtmiş, bu amaçla Halep’e gelerek Türk Konsolosluğu’na başvurarak pasaportunu almışsa da Halep Fransız Emniyet-i Umumiyesi bu pasaportu, Lübnan tebaası olduğu ve ancak Lübnan pasaportu ile seyahat edebileceği gerekçesi ile vize etmemiştir.

Fransız Emniyet Umumiye dairelere aftan yararlanarak ülkelerine dönmek isteyen bu gibi şahısların Türk pasaportu ile gitmesine izin vermemiş, ve bunlar Suriyeli ve Lübnanlı sayılmıştır. Türkiye konsoloslukları da bu şahısları Türk sayarak onlara ancak Türk pasaportu vermek suretiyle işlem yapmak istemiş, bu yüzden de bir çok kişi zor durumda kalmıştır.

İşte bu keşmekeş içinde Ömer Fevzi de birbuçuk ay Beyrut’ta kalmış 848 daha sonra da ülkeye dönmüştür.

Mülazım (işkenceci) Adil.- Yüzellilik listenin 50. sırasındadır. Üsküdar eski merkez kumandanı Emin Paşa’nın zamanında inzibat subaylığı yapmış olup, “işkenceci” namı ile tanınır. Milli hükümete karşıtlığı sugötürmez olan Adil Bey844 Osmanlı Ordusunda mülazımlık ve Yunan Jandarmasında yüzbaşılık yapmıştır848. İşgalden sonra İngilizlere sığınarak ülkeden kaçmıştır848.

1926 yılı sonunda Nice’e giderek buradaki karşıtlarla ilişkiye giren Adil Bey Nice’teki “Hilafet ve Saltanat Cemiyeti” tarafından temsilci olarak tekrar Yunanistan’a gönderilmiş, Adil Bey’de önce Girit’e geçerek Kuşçubaşı Eşrefle görüşmüş, sonra sırasıyla Selanik, Gümülcine ve Iskeçe’ye uğrayarak buradaki Yüzellilik ve firarilerin ileri gelenleriyle ve bilhassa Mustafa Sabri Hoca ile görüşerek Atina’ya geçmiştir.

842    EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: F 7, Bt: 25.2.1932.

843    EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 4, Bt: 2.10.1938.

844    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F-1.

845    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F-13.

846    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:F/F-1.

152

Adil Bey Atina’da firarilerden Fid takma adlı Mustafa’nın yanında kalarak Çerkeş Reşit gibi adamlarla ilişkiye geçmiştir. Bu seyahattaki amacı, merkezi Nice’de olan Hilafet ve Saltanat Cemiyeti’nin Yunanistan’da bir şubesinin kurulmasını sağlamak olan Adil Bey, bu cemiyetin 1928 ilkbaharından başlayacak faaliyetlerinin idaresini de Vehip Paşa’ya vermiştir. Faaliyet alanı olarak Trakya, Batı Anadolu sahilleri, Suriye ve Irak sınırları seçilmiştir. Trakya ve Batı anadolu için Yunanistan’da teşkilat yapılacaktır.

Adil Bey; Girifte bulunan Eşref Bey’in Batı Anadolu sahillerinde faaliyetde bulunmak üzere iki çete oluşturduğunu söylemiştir84?. Oluşturulacak Trakya çeteleri için Reşit, Davut ve Eşref’in barıştırılmaları işi için de Hoca Sabri görevlendirilmiş, Hoca da din konusu ile bu üç grup arasındaki muhalefeti ortadan kaldırabileceği sözünü vermiştir.

Suriye sınırındaki eylemler Çakır Kazım’ın Suriye çeteleri ile oluşturacağı çetelerle yapılacaktır. Suriye teşkilatını Fuad ve Antakya’daki Şahinbeyzade Ahmet Bey idare etmiştir. Irak sınırındaki girişim ise, Çerkeş Adem ve Kürtler tarafından yapılmıştır.

İşkenceci Adil bu teşkilata bütün eski Osmanlı Prenslerinin maddi yardımlarda bulunmalarını sağlamış, ayrıca Nice’teki Ermeni zenginlerinin de bu yardıma katılacaklarını söylemiştir848. Karşılıklı görüşme ve işbirliği içinde Çerkeş Reşid Adil’e:

“Gün geçtikçe Türkiye’deki vaziyet lehimize inkişaf etmekte ve inkişaf bizzat bugünkü Türkiye’nin başında bulunanlar tarafından yapılmaktadır. Bunun önümüzdeki ilkbahara kadar kuvvetli ve uygun şartlara iktisab edeceği doğaldır. Amacı tehil ve teşri için gerek sîzler Nice ve sair yerlerde gerek bizler buralarda ehemmiyetli surette propaganda yapmakla sonucun emniyet ve mevkiini takviye etmeliyiz. Şayet bana oradaki ünlü Fransız gazetelerinden birinde bir sütun verilmesini sağlarsanız benim de çok söyleyecek ve yazacaklarım vardır ve emin olunuz ki bunlar mahûf (korkunç) değil gerçek olacak ve altı gün değil altı ay devam edecektir. Bu yayının örneği “Kays” ile ‘Tan” da başlamak üzeredir. Bu yayını bugün Türkiye’yi idare edenlerin en yakın ve en samimi arkadaşları ile ilk Anadolu mücadelesinin ve en kuvvetli dayanakları olan kişiler yapmaktadır. Benimkilerin de bunlardan daha kuvvetsiz ve kıymetsiz olmadıklarına inanınız”849

Yine Adil’in Şişli komiseri Nedim ve Memiş Hoca ile birlikte kurdukları

847     İleride göreceğimiz gibi Kuşçubaşı Eşref’in Kardeşi Hacı Sami Batı Anadolu sahillerinden ülkeye girmek isterken yakalanıp, ölecektir.

848     EGM Arşivi, Dn:1222-50, Bn: 1 /B-2, Bt: 15.T.S.1927.

849     EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/B-3, Bt: 15 T.S.1927.

153

“Hilafet-i İslâmiye ve Saltanat-ı Osmaniye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adına düzenledikleri beyannameler Yunan polisi tarafından suçüstü yapılarak, bunlar hakkında gerekli kanuni işlemler yapılmıştır.850

Daha sonra Gümülcine’ye yerleşen Adil Bey aynı ilde askeri istihbarat memurluğu yapmıştır851. Çeşitli örgütler içine giren Adil Bey, bir heyetle birlikte Venizelos’u ziyaret ederek kendi siyasi fırkasının Yunanistan’ın emrinde olduğunu bildirmiş ve bir savaş çıktığında Yunanistan’ın Trakya’ya doğru sevkedeceği kuvvetlerden başka beş fırka asker ile ellibin gönüllüyü İngiltere emrinde hazır bulunduracağını söylemiştir852.

Adil Bey, eşi Ermeni olduğu için onlarla da sıkı ilişkiye geçmiştir. Karısı da her seferinde onbeş nüsha olarak gelen La Republique Enchainee’nin Selânikli Ermeniler arasında okunmasını sağlamıştır 858. Yunanistan Türk Mülteciler Cemiyeti’nin bir şubesini de Selânikte açan Adil Bey, cemiyetin bazı üyelerini değiştirerek yerlerine yeni üyeler almıştır. Topaloğlu Osman Nuri ve Yüzellilik Nedim öldükleri, Memiş Hoca da cahil olduğu için Cemiyetten çıkarılmıştır854.

Köstence’de Kiraz Hamdi’nin başkanlığında oluşan Tarikatı Selâhiye Komitesi’nin bir şubesi de Selânikte İşkenceci Adil’in başkanlığına verilmiştir855.

Selânikte bulunan Aranavut beyleri, Müslüman Arnavutlardan yoksulluk içinde ölenlerin ölüm masraflarını karşılamak üzere aralarında yardım sandığı oluşturarak, idaresini Çerkesler Müftüsü Hüsnü Efendi’ye vermişler, bunu fırsat bilen Adil ve beraberindekiler bu sandığa Cemiyet-i İslâmiye adı ile siyasi bir renk vermeye çalışınca, Arnavut beyleri, bu sandığı kapatmışlar sonra kendi aralarında yeniden oluşturmuşlardır. Sandığın kapanması üzerine Adil, Genel Valilik nezdinde “Hilafet-i Muazzama-i İslâmiye ve Mülteciler Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında bir klüp açmak için izin istemiş ve bu ünvanla bir mühür bastırmışsa da, valilik bu isteğini kabul etmemiştir858.

850    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/B-14, Bt: Kasım 1932.

851    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F-13.

852    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/A 2, Bt: 10 Nisan 1927.

853    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn: 1/D 3.

854    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/C 14, Bt: 29.4.1933.

855    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/C 13, Bt: 19.3.1933.

856    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/D 13, Bt: 25.5.1933.

154

Yunan askeri makamlarına ve Gümülcine Valiliği’ne muhbirlik yapan Adil Bey, Yunan Jandarma yüzbaşılığında bulunmasından dolayı kendisine emekli maaşı verilmesini istemiş ancak bu isteği “önceden kendisine binlerce drahmi verildiği” gerekçesiyle reddilmiştir857. Diğer firarilerle haberleşen Adil Bey, mektuplarında bir gazete çıkaracağını söylemiş, ancak Atina elçisinin Yunan Hariciye Nezareti Daimi Müsteşarı nezdinde, Yunan Devleti’ne yaptığı girişim sonucu müsteşar tarafından, İşkenceci Adil’in rejim aleyhinde gazete çıkarmasına izin verilmeyeceği bildirilmiştir858.

Adil, Atina’daki hastanede bir süre tedavi görerek859, lttihad-ı Islâmiye Cemiyeti’nin İdare Heyeti seçimi sıralarında Gümülcine’ye gelmiştir. Gümülcine Konsolosluğu, önceden Gümülcine’de oturmakta olan Yüzelliliklerin yaptıkları kötülüklerden ötürü buradan uzaklaştırıldığını, ileride meydana çıkabilecek kötülüklerin önüne geçmek üzere Adil’in de buradan uzaklaştırılmasının doğru olacağı kanaatinde olduğunu bildirmiştir880.

“Selanikte şapka giyerken, Gümülcine’de fesle gezen” sürgündeki Cumhuriyet karşıtlarıyla, firarilerle ve îttihad-ı Islâmcılarla sıkı ilişkilerde bulunan ve bu uğurda büyük harcamalar yapan881 Adil Bey 1938’de Gümülcine Konsolosluğu’na yazdığı bir mektupta;

“Bendeniz Yüzellilik listeye dahil 50 numaralı mahkumum. 16 Temmuz 1938’de yürürlüğe konan 3527 numaralı Kanun vatanıma dönme hakkını bağışladığından hemen anayurduma dönmeye karar verdim. 1933 yılına kadar Türk tebası olarak yaşıyordum. Bu tarihte Türkiye sefaret ve konsoloslarının tazyiki neticesi hükümetin, hüviyeti ve tebası meçhul benim gibi yabancıları sınır dışı yapacakları hakkındaki karar üzerine 1934’de bir memnuniyeti elime sonucu Yunan tebası oldum. 1935’de Gümülcine’de evlendim. Akitnamem Yunan Medeni Kanunu’na göre düzenlenmiştir. Bir nüshası elimdedir. Refikam 18 yaşında Şehime ve kayınvalidem 45 yaşında Naciye yirmiiki aylık Dürrişehvar adında Gümülcine belediyesine kayıtlı bir kızım vardır. Lekesiz ve isnadsız olan refikam, kayınvalidem ve kızımla birlikte vatanıma dönmek için konsolosluğun Yunan pasaportu üzerine Türk vizesi vermek suretiyle vatanıma dönüşümün sağlanması için gerekli işlemlerin süratle yapılmasını” 862

857    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F6, Bt: 18.5.1937.

858    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/F 3, Bt: Mart 1937.

859    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/E 8, Bt: 30.12.1936

860    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/E 8, Bt: 11.7.1936.

861    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/E 4, Bt: 24.7.1936.

862    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/G 2, Bt: 26.7.1938.

155

istemiştir. Adil Bey 1940 yılında ülkeye dönmüştür.

İşkenceci namı ile anılan Mülazım Rıfkı.- listenin 51. sırasındadır. Erkân-ı Harbiye Mektebi’ni bitirmiştir. Topçu yüzbaşısıdır 868. Kardeşi bombacı Lütfü’de firariler arasındadır864.

İyi bir karikatürist olan866 Rıfkı Bey ülkeden ayrıldıktan sonra Mısır’a yerleşmiş, Kahire’de “Osmanlı” adlı bir gazete çıkarmıştır866. Gazetenin ülkeye girişi Bakanlar Kurulu’nun 14.11.1928 tarihli toplantısında alınan kararla yasaklanmıştır867. Hava değişimi amacı ile İskenderiye’ye giderek gazetesi adına konferaslar veren ve muhaliflerle ilişkiye geçen Rıfkı’ya -Türkiye adına çalıştığı zannedilerek- yüz verilmemiştir868.

Kahire Maslahatgüzzarının verdiği bilgiye göre Rıfkı Bey oldukça yetenekli ve akıllıdır. Herhangi bir konuda kendi görüşünü bildirebilen, tartışabilen ve kinci olmayan bir adamdır869. Kahire’de “Darülhilâl” adında yedi, sekiz gazete çıkaran bir kuruluşun karikatürcüsü ve fen kısmı müdürü olarak çalışan Rıfkı Bey, aylık olarak aldığı 55 Mısır lirası ile geçinmiştir. Küçük kardeşleri de burada çalışmış, üç kardeş de yapılan dedikodulara karışmamıştır870.

Eski şehzadelerden Mahmut Şevket ile birlikte fikir babalığını kendisinin yaptığı bir klüp açmak isteyen871 İşkenceci Rıfkı, Hilâl matbaasında çalışmaktayken “El başkâtip” adı ile Arapça bir gazete çıkarmaya başlamış, fakat tutunamadığından kapatmak zorunda kalarak, Kahire Babulluk’ta Abidin kışlası karşısında açtığı bir yazıhânede ilâncılık yapmıştır 872.

Mısır’da, Halvan’da Şehzade Şevketin evinde toplanan Rıfkı ve arkadaşları, amacı Romanya’dan buraya gelen Müslümanların din

863    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 14.

864    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: B 3.

865    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 14.

866    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A4, Bt: 15.12.1928.

867    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 6.

868    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: A 13, Bt: 6.10.1932.

869    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: B 4, Bt: 22.2.1933.

870    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 1, Bt: 26.2.1933.

871    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 2, Bt:30.4.1933.

872    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 4, Bt: 24.12.1933.

156

değiştirmelerine engel olmak olan bir cemiyet kurarak, Hoca Sabri’yi de bu cemiyete sokmak istemişler ancak Sabri Hoca “karaktersiz ve hafiyelik eden insanlarla çalışmayacağını” söyleyerek reddetmiştir. Burada bulunan gazeteler ise bu toplantıya katılanların makyajla görüntülerini değiştirerek, eşi, kendisi ve oğluna önemli miktarda miras kalan zengin bir kadından hile ile para almak amacıyla bu cemiyeti kurduklarını, değişik yerlerde de ayrı adla dolandırıcılık yaptıklarını haber vermiştir®73.

Mahmut Şevketle sıkı ilişkileri olduğu anlaşılan Rıfkı, Şevket tarafından kurulan “Osmanlı Salamkâran”, “Halaskâran” ve “Sulh Selâmet” Fırkası’na da üyedir ve bu cemiyet adına Suriye’de seyahatler yapmıştır. Fırkanın üyelerinin yuvarlak kırmızı çuha üzerinde sarı bir yıldız olan rozetleri vardır 874.

Ayrıca yine Şevket tarafından kurulan ve İtalyan amaçlarına hizmet ettiği kuvvetle tahmin olunan Osmanh Halaskâran Cemiyeti’nin genel katipliğini de yapmış olan Rıfkı Bey, Lübnan ve Suriye’de gezintiler yapmış, beraberinde Mahmut Şevket’in annesi ve kızkardeşini alarak Mısır’a dönmüştür.

Mısır’dan Şam’a ve Halep’e geçerek eski Erkân-ı Harp binbaşılarından Gelibolulu firari Ahmet Kemal, Şam’da Nizamettin Kibar ve Yüzerliklerden Ali Paşa oğlu Fuat ile ilişkide bulunmuş ve tekrar Mısır’a dönmüştür. Buradan Ahmet Kemal’e yazdığı mektubunda, Tunceli İsyanı hakkında bilgi istemiş, Kemal ise isyanın siyasi bir nitelikte olduğunu ve kolay kolay söndürülemeyeceğini söylemiştir875.

1938 affından sonra Mısır Türk Sefiri Şevki Ilhan’a yazdığı mektupla, Türkiye’deki sosyal inkılâplara karşı olmakla birlikte her türlü siyasi düşünceden uzak olarak orduda görev almaya hazır olduğunu belirtmiştir878. Kahire elçilik kâtibinden bu yazıya karşılık olmak üzere verilen cevapta ise kanun gereğince Türk vatandaşı bulunduğu için Türkiye’ye dönmek istediğinde kendisine pasaport verilebileceği bildirilmiştir877.

Bu cevap yazısında sadece Türkiye’ye dönmesine izin verildiğini gören Rıfkı Bey ikinci bir mektubu daha kaleme almıştır. Mektubunda;

873    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 5-6, Bt: 23.8.1935.

874    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 10, Bt: 13.2.1937.

875    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 11 -12. D 1, Bt: 30 Haziran 1937.

876    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 2, Bt: 1.9.1939.

877    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 8, Bt: 3.9.1939.

157

“Ahmet Berkay

T.C. Kahire Elçiliği Konsolosluğu Şubesinde

Türk vatandaşlığını taşıdığıma ve Türkiye’ye dönmek istediğimde bana pasaport verebileceğinize dair yazınızı İskenderiye’de bulunduğumdan geç aldım. Bana vatandaşlık hakkını veren bu konuda Yüzerliklerin sekiz sene herhangi bir görev alamayacağı vardır.

Bütün milletin her türlü siyasi mücadeleleri bırakarak, tek bir kitle haline geldikleri şu günde vatanıma hizmet etmek istedim. Beni senelerce askeri okullarda okutan, dimağımı yabancı ülkelerde hayatımı geçirecek şekle getiren milletime askeri sanatımı göstermeye borçluyum. Bu borcu ödemek içindir ki burada on iki senedir sahibi olduğum bisküit fabrikasını, gazetelerdeki işlerimi ve ailemi İlâhi mukadderata bırakarak vatani görevimi yapmaya hazır olduğumu yazdım. Eğer milletim bunu gerekli görmüyorsa hayatımın üçte birini yaşadığım ve ikinci vatanım saydığım Mısır'da ve dost saydığım Mısırlılar arasında işlerim ile ilgilenmem doğaldır”

diyerek, 19.1939 tarihli mektubunda yazdığı şekli ile Türkiye Cumhuriyeti’nde bir göreve alınmasını, eğer bunda bir sakınca görülüyor ise durumun kendisine doğrudan bildirilmesini istemiştir878.

Ancak, Emniyet İşleri Genel Müdürlüğü, Kahire Başkonsolosluğuna gönderdiği yazıda 3527 Sayılı Kanun gereğince878 Rıfkı’nın isteği hakkında birşey yapılamayacağını bildirmiştir 88°.

Rıfkı Bey bundan yaklaşık beş sene sonra İskenderiye Başkonsolosluğun’a müracaatla vereme yakalandığını ve Lübnan’da bir senatoryum’da tedavi edilmek üzere eşi Mehveş ve kendisine Lübnan için, Ankara’da halası yanına gitmek üzere kızı Fatma’ya da Türkiye için pasaport verilmesini istemiş88\ Başkonsolosluk Rıfkı’nın aleyhte kötü bir hareketi görülmediğini ve verem hastalığına yakalandığına dair bir raporu Dahiliye Vekaleti’ne göndermiş882, ancak Dahiliye Vekâleti “vaziyet-i hazıra dolayısıyla” dileklerinin yerine getirilmesini uygun görmemiştir883. İstek Emniyet tarafından

878    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: C 9, Bt: 10.9.1939.

879    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 14.

880    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: E 13, Bt: 10.10.1939.

881    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 2-4, Bt: 18.1.1944

882    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 6.

883    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 9.

Utafe® P............................. ’I

158

da sakıncalı bulunmuştur88^.

Rıfkı Bey’in tekrar eden başvurusu üzerine ve mazereti dikkate alınarak kendisine, eşi Hatice Mehveş ile birlikte Lübnan’a gidip gelmek, kızı Fatma İpek’e de Türkiye’ye gelmek ve bir defaya özgü olmak kaydıyla pasaport verilmesi uygun görülmüştür885. Ancak Rıfkı’nın Verem’den Kahire’de ölmesi üzerine eşi Kahire Konsolosluğu’na müracaatla kızı Fatma İpek ile birlikte ülkeye dönmek üzere pasaport istemiştir888. Kendilerine 9.6.1945 tarihli pasaport verilen Hatice Mehveç ve kızı Fatma İpek 28 Haziran’da Kahire’den uçak ile Ankara’ya gelerek, Müdafaa Vekâleti Müsteşarı Korgeneral Galip Deniz’in evinde misafir olacaklarını belirtmişlerdir.887

Kırkağaç Kaymakamı Mehmet Şerif Bey.- listenin 52. sırasında yer almıştır. Kurtuluşu takip eden günlerde akibetinden korkarak Yunanlılarla birlikte ülkeden kaçmış888 ve Rodos’ta yerleşmiştir889. Rodos’ta bir yandan seyyar fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlayan 890 Mehmet Şerif Bey, bir yandan da “Selam” gazetesini çıkararak Türkiye aleyhinde şiddetli yayınlarda bulunmuştur. Atina’da bulunan Yüzellilik Köylü Refet, Çerkeş Davut ve Kuşçubaşı Eşref’e de birer nüshasını göndermiştir891.

Firarilerden Refet Bey’in kendisine gönderdiği ve Yüzellilik olmadığını belirten son mektubuna karşılık olarak yazdığı mektupta listeye dahil olduğunu ispata çalışarak Cemiyet-i Akvam’ın mülteciler fevkalade komserliğinden kendisine listeye dahil olduğuna dair vesika verilmesinin, Lozan anlaşmasını imzalayan çeşitli devletlerin hükümetlerinin Hariciye Vekaletleri ile Türkiye Cumhuriyetinin çeşitli sefaretlerine gönderdiği listelerde “Kırkağaç Eski Kaymakamı Şerif” diye yazılı bulunmasını, Manisa’daki emlâki hakkında verilen kararlarda daima listeye dahil bulunduğunun ileri sürülmesini buna delil olarak göstermiştir892.

Yine aynı mektubunda Cemiyet-i Akvam’da İngiltere, Fransa ve İtalya

884    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 11.

885    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: F 14, Bt: 13.4.1944.

886    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: G 5, Bt: 28.2.1945.

887    EGM Arşivi, Dn: 12222-51, Bn: G 6, Bt: 9.6.1945.

888  EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:1/F-4, Bt: 20.11.1930.

889    EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:1/F-10, Bt: 9.3.1933.

890    EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:1/F-11, Bt: 8.11.1933.

891    EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/D-3, Bt: 22.3.1936.

892    EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/A-7.

159

Hariciye Nazırlarının bulunmadığı bir sırada Sovyet Hariciye Nazırı Komiser Lityonof’un başkanlığı altındaki bir celsede Hariciye Vekili Rüşdü (Tevfik Rüşdü Araş) tarafından Meksika Cumhuriyeti temsilcisine bir önerge verildiğini söyleyen Mehmet Şerif Bey, bu önerge de

“mültecileri deniz ötesi uzak memleketlere atmalıdır. Çünkü bunlar bulundukları yerlerde yerli halkın mesaisine sahip çıkarak grevlere, tatili işgallere, işçi ayaklanmalarına sebep oluyor"

denildiğini ve önergelerin celsece kabul olunduğu ve Nansen Domenice de itiraz edilmediğini belirtmiştir. Önergeyi, Cenevre’de yayınlanan “Journal dö Jenev” gazetesinde gören Mehmet Şerif Bey Fransa “Müdafa-i Hukuk-u Beşer Cemiyeti”ne bir protesto telgrafı çekerek savunma yapmış ve “Meclisi Akvam kürsüsünde dünya diplomasisi şampiyonluğu yapan Lityonofların, Tevfik Rüşdü Arasların utanmaksızın mültecilerin sürülmeleri yolunda verdikleri kararların dünya tarafından bilinen insaniyet perver hislerini tahrik etmiş olsa gerekir” diyerek bu kişilere, “mülteciler yabancı değil, kendi toprak kardeşleri, cinsiyet kardeşleridir” şeklinde ihtarda bulunulmasını istemiştir893.

Mehmet Şerif Bey Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıt düşünce ve tavırları ile sürgün hayatını, 1936 yılının 27/28 Mayıs gecesi onbeş gün süren bir kalp hastalığından sonra tamamlamıştır894.

Konsoloshaneye gelen bir memurun Şerif Beyin ikamet varakasında “Türk” yazılı olduğunu söylemesi üzerine kendisinin Lozan Antlaşması gereğince Türk tabiyetinden düşürülmüş olduğu, bıraktığı mal ya da ailesince hatıra olarak saklanacak mektup, yazı ve kitapları varsa, Türk varislerine gönderilmek üzere Konsolosluğa teslim edilmesi gerektiği bildirilmiş, Konsolosluk muavini, bir katip ve iki emniyet memuru huzurunda, kale içinde çok pis olan odasında araştırma yapılarak toplanılan pek çok katalog, birkaç kitap ve resim konsoloshaneye getirilmiştir. Bunların içinde Atina’da Hermes Otelinde Köylü gazetesi sahibi Refet’in bir mektubu ile 12 Mayıs’ta hastalandığını ve davete katılamayacağını bildiren iki yazı, Manisa’da tüccar Rodoslu Karagözoğlu Mehmet’in adresi, Rus ve Ermeni mülteciler hakkında uygulanmakta olan bazı önlemlerin diğer mültecileri de kapsaması hakkındaki Cemiyet-i Akvam karar süreti, ailesinin hayatta olup olmadığı hakkındaki bilgi isteği ile Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne gönderdiği yazının karşılığı iki yazı ve bir kitab kabına yazılı manzume vardır.

893     EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/A-8.

894     EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/D-5, Bt: 29.5.1936.

160

Konsolosun teklifi üzerine yırtık bir kilimi ile kullanılmış bir fotoğraf makinesinin Islâm Cemiyetince alınması ve cenazenin de bu heyetçe kaldırılması kabul edilmiştir 895.

Çanakkale eski Mutasarrıfı Mehmet Mahir Bey.- Yüzellilik listenin 53. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Arnavutluk’a gitmiş, daha sonra Tirandaki Müslüman Müderris-i Aliyesine müdür olarak atanmıştır®9®.

İstanbul Eski Merkez kumandanlarından Emin Paşa.- listenin 54 numarasına kayıtlıdır. İskenderiye’de yerleşmiş ve 20 Aralık 1931’de burada öldüğü, İskenderiye Belediyesi’nin 28 Nisan 1932 tarihli belgesinden anlaşılmıştır897.

Doktor Sadullah Sami.- listenin 55. sırasındadır. Kilis’in Fransız işgali altında bulunduğu günlerde kaymakamlık yapmakla beraber Fransızlara casusluk yapmıştır, bu nedenle de listeye alınmıştır. Kardeşi firarilerden Galip ile birlikte işgal günlerinde masum halka çeşitli eziyetler yaptıklarından Kilis’te kötü bir isim bırakmışlardır898.

Ülkeden ayrıldıktan sonra Haleb’e yerleşerek doktorluk yapmış, Fransızlara ve Taşnaksutyunlara hizmet etmiştir899. Kardeşi Galip Türkiye- Suriye sınırında Yekbaba denilen Şehreh köyünde bir çiftlik satın almış ve Kilis’le sürekli ilişki kurmuştur. Kilis’in CHP Başkanı Mahmut’un, Sadullah’ın amcasının kızı Adviye ile evli olması dolayısı ile Mahmut Bey de emniyet tarafından takibe alınmıştır. 900

Fransızlar tarafından Azaz’dan mebus çıkarılan doktor Sadullah Bey Vatani Fırkasına taraftar olduğu için onlarla ilişki kurmuştur99^. 1936-37 yıllarında Suriye Vatani Partisi lideri Sadullah Cabiri ile sıkı ilişki kuran Sadullah Sami o tarihlerde Azaz’dan mebus seçilmek için aday gösterilmişse de, Türkiye- Suriye ilişkilerinin rencide edilmemesi için bundan vazgeçilmiştir992. Doktor Sadullah’ı çağıran lider Sadullah Cabiri:

895    EGM Arşivi, Dn:12222-52, Bn:2/D-6, Bt: 29.5.1936

896    EGM Arşivi, Dn:12222-53, Bn: 2/E 7, Bt: 13 K.E. 1926.

897    EGM Arşivi, Dn: 2222-54, Bn:1/G 3, Bt: 14 Mayıs 1932.

898    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/D, Bt: 23.3.1933

899    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E   8, Bt:         15.11.1935

900    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E   9, Bt:         3.6.1935

901    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E   7, Bt:         28.9.1935

902    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F   4, Bt:         31.8.1956

161

“Cenevre’de Tevfik Rüştü Araş Yüzelliliklere tarafımızdan yüz verilmesini eleştirdi. Seninle, Refik Halid gibilere - memlekete dönünceye kadar - iyi muamele görevimizdir. Diğerlerini İse, hain sayarız, yardım etmeyiz dedim. Araş; biz de iyiler için bir formül düşünüyoruz cevabını verdi. Türkiye ile dost olmak zorundayız. Onun içindir ki, Azaz'dan seni aday göstermeyeceğiz. Bununla birlikte sana memuriyet vereceğiz”

diyerek, adaylığının düşürülme nedenini açıklamıştır 903. Buna rağmen Türkmen aşiretlerine başvurarak oy toplamak isteyen, ancak hiç kimseden oy alamayan 904 Sadullah Bey, Cabiri’nin verdiği memuriyet sözünü tutmamasına kızarak ve Türkiye’ye hoş görünmek amacıyla Arap aleyhtarlığına başlamıştır905.

1938 affından sonra, 1939 yılı sonunda, pasaport almak için başvuran905 Sadullah Sami’nin kanundan yararlanması doğal olsa da, aradan bir seneden fazla bir zaman geçtiği için Halep Konsolosluğu tereddüt ederek emniyetin fikrini almak istemiştir907. Emniyetin olumlu cevabına rağmen ülkeye dönmemiştir. Kilis yakınlarındaki Azaz civarında bir arazisi ve emlâki olduğundan dolayı Kilis’te kalarak bunları idare edeceğini söylemiştir905.

Bu tarihten çok sonra 1957 yılında Halep Başkonsolosluğuna ikinci defa müracaat eden Sadullah Mehmet Salihoğlu tedavi amacıyla İstanbul’a gideceğinden bahsederek sahibi olduğu Suriye pasaportuna vize verilmesinde herhangi bir sakınca olup olmadığını sormuş, Başkonsolosluk’un da Dahiliye vekaletine yazdığı yazıda:

“...daimi olarak Türkiye’de yerleşmeyi amaç edindiğini, hatta bu konuda 1939 senesinde Başkonsolosluğa başvurduğunu, ancak Halep’in Azaz kazasında yaklaşık altı bin dönümlük araziye sahip olduğunu, tüm çabasına rağmen satamadığını, halen Suriye’de hüküm süren ekonomik buhran ve siyasi karışıklık nedeni ile bir süre daha buna olanak bulamayacağının göründüğünü, Türk pasaportu ile ülkeye gittiği zaman Suriye Hükümetinin emlâkine el koyması ihtimal dahilinde olduğu için Suriye pasaportu ile seyahat etmesine izin verilmesini”909

903    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 4, Bt: 17.11.1936

904    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 4, Bt: 31.8.1956

905    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 6, Bt: 18.12.1936

906    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 13, Bt: 21.11.1939

907    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/E 14, Bt: 31.11.1939

908    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 1, Bt: 30.7.1938

909    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/F 11, Bt: 16.4.1957

162

isteyen Sadullah Sami’ye ne cevap verileceğini sormuştur. Dahiliye Vekaletinden gelen 11 Haziran 1957 tarihli cevap yazısında ise Mehmet Sadullah’ın vize isteğinin yerine getirilmesinde bir sakıncı olmadığı belirtilerek, vizesinin günü ve sayısıyla, hareket tarihinin bildirilmesi istenmiştir910. Sadullah Mehmet Salihoğlu’nun ülkeye dönüp dönmediği ve ölümü ile ilgili bir belgeye rastlanılmamıştır.

Bolu eski Mutasarrıfı Osman Nuri.- listenin 56. sırasındadır. İşgal sırasında görevini suistimal etmiş, 1920 yılı Eylül’ünde ülkeyi terk ederek Bulgaristan’a gitmiştir911.

Balkanlardaki muhaliflerin önde gelenlerinden olan Osman Nuri Bey, Cemiyet-i Akvam’ın 17 Ocak 1930 tarihli kararından sonra Paris’teki arkadaşları ile birlikte örgütlemeye giderek, Yunanistan’daki “Terki Siyasi Milletçileri” adına merkezi Selanik’te olmak üzere bir kongre düzenleyip heyeti idareyi oluşturarak resmen Atina Cemiyeti Akvam Temsilciliği ile ilişkiye geçmişlerdir. Yardımlarını gördükleri Doktor Max Haber ve Marsel Pion tarafından Commission Consultative adı ile bir “milletçiler heyeti” oluşturulmuştur. Cemiyet-i Akvam, bunlar hakkında bazı kararlar alarak, bir heyet oluşturdukları taktirde, kendilerine Cemiyet-i Akvam’ca mali yardımda bulunulabileceğini söylemiştir. Bunun üzerine Paris’te düzenleyecekleri kongre hazırlıklarına hız veren Osman Nuri ve arkadaşları, Mehmet Ali’nin “mali yardımı” duyunca harekete geçerek, kendisini muhaliflerin başkanı olarak göstermesi üzerine; yukarıda geçen Nansen Ofisi yetkililerine çektikleri telgraflarla Mehmet Ali Bey’in dolandırıcılıklarından bahsederek onu muhaliflerin temsilcisi olarak görmediklerini ilân etmişlerdir912.

Taşnaksutyunlarla, Bulgar Trakya teşkilatıyla ve Türkiye firarileriyle sıkı ilişkileri olan Osman Nuri 1932 yılı Mart ya da Nisan ayı içinde yapılan genel bir kongreye katılmıştır. Kongreye Taşnaksutyun delegesi olarak ve bu toplantı için özel olarak Sofya’ya gelen Profesör Tutamyantz ile Taşnaksutyunların Bulgaristan başkanı Jeneral adını taşımakta olan Kirkoryan da katılmıştır. Toplantıdaki tartışılan hedef: Türkiye’ye karşı ortak bir hareket yapmak ve idare etmektir. Toplantı dikkat çekmemek için Makedonya Komitesi binasında yapılmıştır913.

910    EGM Arşivi, Dn: 12222-55, Bn: 2/G 1

911    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/G 8

912    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A 6-7-8-9, Bt: 7.8.1932, (Osman Nuri’nin Kiraz Hamdi’ye yazdığı, Kiraz Hamdi’nin de 686 kod adı ile Türkiye’ye gönderdiği mektup)

913    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A 5, Bt: 2.8.1932

163

Şumnu’da muhalif yatağı olan Nuvvap mektebinde hocalık, ayrıca avukatlık yapmış olan Osman Nuri; İntibah91 Açık Söz915 ve Dostluk918 gazetelerindeki yazılarıyla hem Türkiye aleyhindeki duygularını kusmuş, hem de geçimini sağlamıştır917.

İntibah’daki yazılarını “Demir Kazık, Şimal Yıldızı” takma adları ile yazan918 Osman Nuri, Dostluk Gazetesinin 7 Teşrin-i Sani (Kasım) 1932 tarihli ve 209 numaralı sayısında “Türk’ü, Türklüğe Satan Kim?" başlığı ile bir makale yayınlayınca, Dahiliye Vekaleti, rejimin güvenliği için ilgililerin dikkatinin çekilmesini ve gazetenin kapattırılması için gerekli girişimlerin yapılmasını Hariciye Vekaletinden istemiştir919. Sofya Elçiliğince Bulgar Hükümeti nezdinde yapılan girişimler sonucu elçilikten alınan 27.12.1932 ve 10.1.1932 (1933 olsa gerek) tarihli cevapta Bulgar Hükümeti “Dostluk Gazetesinin fuzuli olarak

914     İntibah Gazetesi: Arap harfleriyle çıkan siyasi bir gazetedir. 15 günde bir yayınlanması için izin alındığı halde, parasızlık ve okuyucu azlığı yüzünden ayda bir defa ve düzensiz olarak çıkmıştır Şumnu’da basılmıştır. 4 sayfadan oluşan gazetenin ebadı 30x50’dir. Paris’teki Mehmet Ali ve Necati Rifat’tan direktif alan gazetenin baş yazarı Necip Asım uslanmaz bir muhaliftir. Şumnu’da fesat kaynağı olan Nüvvap’ta öğretmendi. “Mütekif, Yedi Beyza, Müfti-i Ahır Zaman” takma adlarını kullanmıştır. Kardeşi Hüsnü Fuat Bey İstanbul Teyyare Cemiyeti Müdürlüğünde memurdur. Gazetenin en değerli yazarı Osman Nuri Bey olup, muhabirleri; Mustafa Reşit, Şeyh Yusuf Ziyaettin (başkasına yazdırır), Süleyman Sırrı, Ahmet Kemal, Karıncaoğlu Derviş ve İslam Rüştü’dür. Tanesi dört lira olan gazetenin abone şartları Bulgaristan için yıllık yüzaltı, aylık altmış lira, dışarı için senelik ikiyüzaltı, aylık yüz levadır. İlan şartları pazarlık olan gazete 23 Kanunuevvel 1927’de yayın hayatına başlamıştır.

EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A 3-4, Bt: 19.11.1931

915     Açık Söz Gazetesi: Sofya’da Cemaat-ı İslamiye başkanı Kadri Hoca’nın sermayesi ile 1926 yılından itibaren çıkmaya başlamıştır. Baş yazarı Filibe’de oturan ve Türkiye Cumhuriyeti tebasında bulunan TrakyalI muhaliflerden Ahmet Hikmet’tir.Gazete 1931 yılında Sofya Sefiri Tevfik Kamil Bey’in protestosu ile kapattırılmış ve Ahmet Hikmet Bey Şumnu’ya gönderilmiştir. Filibe’ye yakın ve sınır bulunan İskeçe ve Gümülcine’yedüzenli olarak gönderilen Açık Söz Gazetesi Bulgaristan’dan Türkiye’ye giden yolcular aracılığıyla ülkeye sokulmuştur.

EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 3, Bt: 5.11.1931

916     Dostluk Gazetesinin sahibi Tahir Nuri’dir. Üç sene kadar aleyhte yayın yaptıktan sonra Türkiye’den aldığı ödenek karşılığı lehte yazılar yazmaya başlamış, ancak bir mali seneden diğerine geçildiği zamana rastlayan bir sırada ödeneksizlik yüzünden kendisine ödeme yapılmayınca ve Cemaat-i İslamiyet bütçesinden kendisine yardım yapılmasını sağladıktan sonra şantajı, geçim aracı yapan bu adam, tekrar aleyhte yazılar yazmaya başlamıştır.

EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 5, Bt: 2.2.1933

917     EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 1, Bt: 24 K.S. 1933.

918     EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/A4, Bt: 19.11.1931.

919     EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/B3, Bt: 19.11.1932.

164

Demokrat Fırkasının naşiri efkarı süsünü takınmasının doğru olmak şöyle dursun, gülünç olduğunu, bahsedilen Osman Nuri imzalı yazının varlığını yeni haber aldıklarını, durumun tekrar etmemesine özen göstereceklerini” bildirmiştir. Gazetenin aleyhte yayınlarına devam ettiğinin görülmesi üzerine Bulgar Hükümetine ikinci kez yapılan girişimde ilgili bakanlık “bu gazetenin sahibinin Bulgar tebaası olması dolayısıyle (Açık Söz) Gazetesine yapıldığı gibi cezri harekette bulunamamakta iseler de, önceden yaptıkları gibi tekrar tenbihte bulunacakları”920 sözünü vermiş, dolayısı ile kapatma isteğini reddetmiştir021.

Bununla birlikte Osman Nuri Bey’in gazetede hakaret dolu yayınlar yapmaya devam etmesi üzerine, onbeş gün hapis cezası verildiği Gümülcine Konsolosluğundan bildirilmiştir922.

Osman Nuri, Atina’da Aziz Nuri’ye gönderdiği mektubunda Hanedandan bahsederek, onlardan kimseyi tanımadığını ve vatan için bir şey beklemediğini söyleyerek, para verip teşkilat halinde kendilerini yaşatması gereken Hanedan üyelerinin kendi keyif ve sefahatleri için milyarlar feda ettikleri halde, vatan için tek bir girişimde bulunmamalarını eleştirmiştir. Yüzellilik Arif Oruç’u da komünistlerle ittifak yapmakla suçlayan ve Türkiye Amele Fırkası adı altında gizlenen komünist teşkilatın yayın aracı olduğunu anladıktan sonra tüm ilişkisini kestiğini belirten Osman Nuri Bey, Arif Oruç gibileri “vatan için Mustafa Kemal kadar tehlikeli” addetmiştir. Bunların arasında ciddi iş görecek kimseyi bulamadığını söyleyen Osman Nuri, yararlanmak için ufak tefek Çerkeslerden başka kimseyi göremediğini, ancak parasızlıktan dolayı onlarla da ilişkiye geçip de bir iş yapamadığından yakınmıştır 923.

Osman Nuri, Dr. Selahattin Bey’e yazdığı bir mektubunda ise, 15 seneden beri yaşadığı Şumnu’da “Hocalar Birliğini” Kemalizme karşı savunduğunu, mücadelesini başarıya ulaştırabilmek için de hükümet nezdinde maddi ve manevi kuvvet ve nüfuzunu kullanarak “Din-i Islâm Müdafileri Cemiyeti” adında bir cemiyet kurarak bunların haklarını “ateş makaleleri” ile savunarak, Kemalizmin -kendince- zararlı tutumlarını Bulgar ileri gelenlerine kalemi ile anlattığını söylemiştir 924. Aynı mektupta “derme çatma milliyetlerden bir Fransız milleti yaratan Fransa krallarının tüm eziyet ve keyfi tutumlarını hoş gördüğünü, Mustafa Kemal rejimi de Türkiye’de bunu başarabilseydi, kendisi

920    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 5, Bt: 2.2.1933.

921    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/B 14, Bt: 18.12.1933.

922    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/C 7, Bt: 17.7.1933.

923    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/E 11-1/E 12, Bt: 15.8.1936.

924    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/E 6-1/E 7.

165

adına uğradığı tüm maddi ve manevi zararlara rağmen O’nu affedebileceğini” söyleyerek, “kimbilir talih belki de Türk milletini ıslah için Mustafa Kemal’i meydana getirmiş ve elyem yaşatıyor” yorumunda bulunmuştur925.

1933 yılı içinde “Kurtuluş” adı altında bir fırka kurduğunu, Burgaz’dan Ziya Efendi adlı bir dostuna gönderdiği mektuptan anladığımız Osman Nuri Bey, Fırkanın gözünde İttihatçı, Itilafçı, Kemalist vs. olmadığı gibi, din ve milliyet esirliğinin de sözkonusu olmadığını söyleyerek fırkanın intikam siyasetinden uzak olduğunu belirtmiştir.

“Gelen gideni ezmeye kalkarsa, zaten memleketimizde nadir bulunan kıymetli adamları mahvederek vatanı kendi elimizle yıkmış oluruz ki, o vakit bizim de bugünkü Kemalistlerden bir farkımız kalmaz” diyen Osman Nuri Bey, geçmişi tarihin hükmüne bıraktıklarını, zarara uğrayanların haklarını mahkemelerde aramalarını, kendi şahıslarına ait her şeyi unutarak geçmişin üzerine sünger çektiklerini belirtmiştir. Ancak ona göre;

“Bugünkü Kemalist hükümeti artık devam edemez. Bugün memleketin fikren, ahlaken, iktisaden iflas etmiş olduğunu orada yaşayan bütün halk anlamıştır. Bundan başka dörtlü ittifakı oluşturan İtalya tarafından takib olunan saf Anadolu’nun derece derece bir İtalya sömürgesi haline konulması için İzmir ve Antalya işgal edilmiştir. Bu havali İtalya’nın genel savaşa katılması için vaktiyle İtilaf Devletleri tarafından İtalya’ya arz edilmiştir. Yunanlıların işgali, İtalya’nın büyüyüp zenginleşmesini kendi zararına olarak gören Fransa ve İngiltere tarafından düşünülmüş bir önlemdi...

Mustafa Kemal bu işgale de razıdır. O’nun zaten Akdeniz’de, Adalar denizinden, sahilden içeriye doğru yüz mil mesafede bulunan kasabalara yüz bin İtalyan göçmeninin işgalini destekleyen bir anlaşması da vardır. Bu anlaşma imzalandığı ve karşılıklı olarak verildiği halde ordunun karşı koyması nedeniyle kuvveden fiile çıkarılmamıştır...

Mustafa Kemal Hükümeti Anadolu hareketinde ... ne dini ne de vatani hiçbir dayanağa sahip değildir. Dini hayatı mahvedilmiş birinden, vatan hayatı adına hiçbir şey oluşturamamış olan bir halktan hiçbir direniş beklenemez. Bundan dolayıdır ki, Mustafa Kemal bugün hükümet mevkiinden çekilse de, o mevkiyi bizlere bıraksa, tarih önünde sorumluluk korkusu bizi, hükümeti ele almaktan men eder. Zira Balkan Savaşı’rida da böyle olmuştu...

925

Ancak... uyanık ve teşkilatlı bulunmamız gerekir ki, memlekette gerçek bir hürriyet ve demokrasi esaslarına sahip kuvvetli ve milli bir hükümet kurulabilsin, çıkaracağımız gazete ile amacımız halka, nereye gidildiğini anlayabilecek olana, doğru yolu

EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/E 6.

166

göstermektir"®2®

demiş ve Kemalist hükümetin kendiliğinden devrilmeye mahkum olduğunu iddia etmiştir

Şeyh Sait ve Menemen isyanlarını değerlendirirken bunların kesinlikle dışarıdan gelen bir etki ile yapılmadığını söyleyen Osman Nuri şöyle demiştir:

"... bu doğrudan doğruya Türkiye’deki istibdadın doğurduğu bir sonuçtur. Her memleket suçluluları hakkında ceza kanunları uygular. Fakat dört beş cahil dervişin yaptığı hareketi vesile sayarak birçok ruhani kimseleri cezalandırmak, Rusya’daki Bolşeviklerin ruhani sınıfı söndürmek ve imha etmek için aldığı önlemlerden başka bir şey değildir"927.

Bulgaristan’da büyük Türk inkılabına karşı cephe alarak inkılapçı Kemalist Türk gençleri Bulgar Hükümetine aslı esası olmayan ağır ithamlarla jurnal eden ve “Kara Kuvvet” adlı bir de cemiyet kuran bir kısım Bulgar ve fanatik Müslümanlar, içlerinde de Osman Nuri ve oğlu Kemal’in de bulunduğu Türkiye aleyhtarlarıyla elele vererek Türkiye aleyhinde çalışmışlardır. T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde bulunan bu yobazlara Bulgaristan Hükümeti son derece serbestlik ve yetki vermiştir. Bunlar aldıkları kuvvetle doğrudan doğruya ve açıkça Bulgar Hükümeti lehinde ve T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde çalışmışlar, okullarda Arapça öğretimi destekleyip, Türkçe okumak isteyenleri cezalandırmışlardır ®2®.

Dr. Selahaddin Bey’e yazdığı mektupta onun af hakındaki düşüncelerini almak isteyen Osman Nuri “Affın umumi olacağı uzaktan uzağa işitiliyor. Olursa şayet, siz ne düşünüyorsunuz? Bu adamlara güvenip gitmek uygun olur mu? Ben kendi hesabıma bunlara güvenemeyeceğim. Çünkü Ruslar da böyle yaptı. Gidenleri Istıragadan geçirdiler. Berikiler de Rusların yaptıklarını taklit etmekten başka bir şey yapmıyorlar” diyerek af hakkındaki endişelerini dile getirmiştir®29. Osman Nuri, Affın ilânından hemen sonra ülkeye dönenler arasındadır.

1.1.6. Çerkeş Ethem ve Yandaşlan

Bu grupta ilk üç sırayı Çerkeş Ethem ile, ağabeyleri Reşit ve Tevfik almışlardır. Ethem 57, Reşit 58, Tevfik ise 59.sıradadır. Bu üç kardeş Ulusal

926    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1/D 2-1/D 3, Bt: 28.7.1933.

927    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 1 /C 12.

928    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn: 2/C 7, Bt: 5.6.1935.

929    EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/E 8, Bt: 1936.

167

Mücadele sırasında olduğu gibi sürgünde de beraberdir. Özellikle Ethem ve Reşid’in buradaki çalışmaları birbirini tamamlar niteliktedir. Bu nedenle bu üç kardeşin faaliyetlerini birlikte ele alacağız.

Kardeşlerden en küçüğü Çerkeş Ethem 1885/1886’da Bandırma’da doğmuştur. Şapşih Kabilesi ve Pişeva ailesinden Ali Bey adlı bir Çerkeş soylusunun beş oğlundan biridir. Bandırma idadisinde okumuştur930 Düzensiz bir eğitim görmüştür. Ağabeyleri gibi Harp Okuluna gitmesine babası izin vermeyince evden kaçmış, gönüllü er olarak yazılmış ve Küçük Zabit Mektebi’ne giderek süvari başçavuşu olmuştur. Balkan Savaşı’na katılmıştır931. Daha sonra, ağabeyleri ile birlikte Teşkilât-ı Mahsusa’ya alınmıştır. Islâm birliği görüşünü oluşturmak için Rauf Bey’le birlikte İran’a gitmiştir. Mütareke Döneminde İzmir valisi Rahmi Bey’in oğlunu dağa kaldırarak kurtulmalık almıştır. 932 Birinci dünya Savaşı’nda Irak Harekâtında yer almış, İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine, Kuşçubaşı Eşrefin Salihli’deki Çiftliği’nde bir Kuvayı Milliye çetesi oluşturmuştur.933

Gönen yöresinde Anzavur Ahmet Paşa, ulusal güçleri sıkıştırınca, Ethem’in çetesi üzerine gönderilmiş, Ethem Anzavur’u kaçırıp, Yunanlılara karşı Salihli Cephesi’ne dönmüştür. İkinci Anzavur ayaklanmasını da Susurluk’ta bastırmış, ulusal direnişe karşı Hendek ve Düzce’de çıkan ayaklanmaları da bastırdıktan sonra, isyancılardan 52 kişiyi astırmıştır.934 Yozgat’ta Çapanoğulları ayaklanması başlayınca, Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrılmış ve ayaklanmayı bastırmıştır. 935 Ancak, Ethem ve kardeşleri Yozgat ayaklanmasını bastırırken, hemen tüm askerlerle komutanlara küçültücü davranışlarda bulunmaya da başlamışlardır.936 Ethemin ağabeyi Çerkeş Reşid Bey, Bandırma 1285 (1860) doğumludur. Harp okulundan piyade yüzbaşı olarak çıkmıştır. 1313 (1897)’de yüzbaşı olmuş, bir süre askerlikten ayrılarak tarımla uğraşmıştır. İtalya Savaşında hizmeti muvazzafa alınarak Trablus’ta hizmet etmiştir937.

930    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/A 8.

931    Soysal, 150'likler, s. 274.

932    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/A 8; Dn: 12222-57/2, Bn: 3/E 11.

933    Soysal, 150‘likler, s. 274.

934    Mustafa Kemal, a.g.e.,c. II, s.597; Tansel, a.g.e., s. 34-36,119-120; Özalp, a.g.e., 113- 125.

935    Tansel,a.g.e., s.132-136.

936    Mustafa Kemal, a.g.e.,c. II, s.631.

937    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/E 1.

168

Balkan ve Birinci Dünya savaşı yıllarında Teşkilât-ı Mahsusa’da çalışmış olup, İstanbul’daki İ.T. şubelerini, galip devletlerden gizli olarak çalıştırmak amacıyla kurulmuş olan Karakol Teşkilâtı’na da kayıtlıdır. İkinci Balkan Savaşında Batı Trakya’nın Bulgar çetelerinden kurtulmasında büyük hizmetleri olmuştur. İstanbul’dan ayrılıp Salihli’ye gelerek, orada çalışmalarına devam eden Reşid, kardeşleri Tevfik ve Ethem Beylere Enver Paşa’nın Rusya yolu ile Kafkasya’ya gittiğini ve Dünya Savaşının ikinci kısmını tazeleyeceğini söylemiş, dağlara kaçan asker kaçaklarını, Ingilizlerin silahlandırdığı Rumlara karşı örgütlemeyi başarmıştır. Ethem’in Rahmi Bey’den aldığı elli bin lirayı bu uğurda harcayan Reşid, İzmir’e çıkan ve Akhisar yönüne doğru ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı ciddi bir direniş göstermiştir93®.

Son Osmanlı meclisinde milletvekili olan Reşit Bey, Meclisin kapatılması üzerine Kuvayı Milliye’ye katılmış ve birinci Meclis’te de bu unvanını korumuştur939. Ortanca kardeş Tevfik ise Harp okulunda okumuş ve 1319 (1903)’de subay olmuştur940.

Ethem ve kardeşleri Bursa’nın Yunan işgaline uğraması üzerine Yozgat’tan Ankara’ya dönmüş ve kuvvetleriyle Simav Cephesi’ne gönderilmiştir. Çerkeş Ethem bundan sonra ‘Umum Kuvayı Seyyare ve Kuvayı Tedibiye Kumandanı’ sanını kullanmıştır. Kuvvetleri Simav’da yerel bazı başarılar kazanmıştır. Bu başarıları T.B.M.M.’ne bildirildiğinde de alkışlarla karşılanan Ethem, Eskişehir’i üs edinmiş ve meclis bünyesinde beliren muhalefet akımlarının desteğini kazanmış,941 Yeşil Ordu ve Halk Iştrakiyûn Fırkası ile ilişkilere girişmiştir942.

Anadolu için mücadele verenlerin “Bâgi ve âsi" ilân edildikleri kritik günlerde Ethem ve kardeşleri, her tarafta doğan isyanları bastırmak suretiyle Ulusal Hükümete yardımcı olmuşlardır. Fakat düzenli ordu kurulmaya başlayınca, “istedikleri gibi harekete alışmış, ağızlarından çıkanı masum halka kanun telakki ettirmiş bu efendiler, derhal isyan etmişlerdir”943.

Ethem, Batı Cephesine atanan İsmet Paşa’yı, Milli Mücadeleye geç

938    Kansu, a.g.e., s. 456-461.

939    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/E 1.

940    EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 11.

941    Soysal, 150'likler, s. 274.

942    İhsan Güneş, Birinci Türkiye Büyük Millet meclisi’nin Düşünsel Yapısı (1920- 1923), Eskişehir, 1985, s. 108.

943    Mustafa Kemal, a.g.e.,c. II, s.685.

169

katıldığı gerekçesiyle, hiç bir zaman çekememiş ve O’nun kumandanlığını tanımamıştır. Ulusal Mücadeleyi idaresi altına almakla suçladığı Mustafa Kemal için “inşallah Ankara’ya gelirsem, o kendini beğenmiş kumandanı B.M.M’nin kapısında sallandıracağım” diyerek üstünlük iddiasını O’na da uygulamak istemiştir.944

Ethem, Aralık 1920’de açıktan ayaklanmacı konumuna geçmiştir94^ Ve 27 Aralık 1920 günü, Nazım Hikmet’in “4 top / ve 1800 atlı bir ihanet / yani Çerkeş Ethem” dizeleriyle anlattığı, Çerkeş Ethem ayaklanması başlamıştır946. Ethem ve kardeşleri, senelerce ekmeğini yedikleri toprağa ve onun üstünde yaşayan ulusa yüz çevirip, Birinci İnönü Savaşı sırasında Yunanlılarla aynı safta kurşun atmışlar ve bu yüzden de Yüzellilik Listeye girmişlerdir. Ocak 1921’de Meclis’teki açık oturumda üyeler, Ethem ve kardeşlerine, ‘Bey’ değil, ‘Hain’ diye hitap edilmesini istemişlerdir. Yine aynı oturumda Reşid’in milletvekilliği de elinden alınmıştır.947

Yunanlılara sığınan Çerkeş Ethem ve Çerkeş Reşit’in 1921 yılı sonbaharına doğru hala Anadolu’da oldukları, Çerkeş kongresi sebebiyle bilinmektedir ki bunların sürgün hayatları da birlikte geçmiş, daha doğrusu, sürgündeki faaliyetleri birbirini tamamlamış ve Meclisin 1921 yılındaki oturumunda, bunlara neden “Hain” diye hitap edilmesi gerektiğini ispatlamıştır.

Anadolu’daki son günlerinde hastalanan Ethem Yunanlılara sığındıktan sonra, kuvvetlerinin serbest bırakılmasını ve tedavi için Avrupa’nın herhangi bir ülkesine gitmesine izin verilmesini gündeme getirmiştir. Bu izin Kaymakan Aleksandır tarafından kabul edilip General Papulas’in gönderdiği altıbin drahmi de kendisine verilip, Atina’ya gidebileceği bildirildiğinde Ethem’in hastalığı iyice artmıştır. Aynı günlerde Yunan uçakları onun imzasını taşıyan ve

“Yunanlılar ellerine düşen ve kendilerine teslim olan Türk esirlerine çok iyi bakıyorlar. Vatan için niyetleri temiz olmadığı aşikâr olan Ankara meşru hükümetinin şer aleti olmamak, vatan vazifesi ve insanlık gereğidir”

diyen beyannameler siperlerde uçuşmuştur94^.

Ethem’in Türk halkına hitabı bununla kalmamıştır. Peyamı Sabah’ta

944    Kansu, a.g.e., s. 456-461.

945    Mustafa Kemal, a.g.e.,c. II, s.685 vd.

946    Yunus Nadi, Çerkeş Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, İstanbul: Sel Yayınları, 1955, s.105 vd.

947    y.a.g.e., s.735.

948    Ergun Hiçyılmaz, Gizli Belgeleriyle Çerkeş Ethem, İstanbul: Varlık Yayınları, 1993, s.57 vd.

170

“Kardeşlerim, Yunanlıları pek iyi tanırım. Dinimizi, namusumuzu, hürriyetimizi, malımızı müdafaa etmekte bulunmuşlardır. Onlar Türk milletine değil, asi Mustafa Kemal Paşa ve uşaklarına karşı harp ediyorlar"

diye seslenilen satırlar da Ethem imzalıdır 949.

Bir düşman gibi, Türk ordusuna hitaben yazılmış olan bu beyannamelerin, Ethem’e zor kullanarak imzalattırıldığını düşünenler vardır ve olacaktır. Hatta “Çerkeş Ethem’in ihaneti kanıtlanmış sayılmaz, ispat etmeyi gerektiriyor” diye düşünenler de vardır950. Ancak, dönem gözönüne alındığında, çabuk etki altında kalabilen bir halk üzerinde nasıl bir etki yapacağı düşünülecek olursa, Ethem’in bu beyannameleri zorla imzalamış olmasının bir önemi yoktur. Öyle ya da böyle önemli olan, ne yapmak istediği değil, ne yaptığıdır.

Ethem, kendisine verilen izni ve parayı aldıktan sonra yardımcısı Yüzbaşı Sami ve Ayvalıklı Atanaş ile Atina’ya gidecek 951 Ve hayatının yeni bir safhasını başlatacaktır. Bu safhadaki çalışmaları, onun ulusal bir kahraman mı, yoksa hain mi olduğunu ispatlayacaktır.

Apollon muhribiyle Yunanistan’ın Pire limanına çıkan952 buradan Atina’ya geçerek Askeri Merkez Hastanesinde bir süre tedavi gören Ethem, daha sonra Kuşçubaşı Eşref tarafından Almanya’ya götürülmüştür.953 1923 yıl sonu ya da 1924 başlarında tekrar Atina’ya dönen Çerkeş Ethem, Yunanistan’da çeşitli amaçlar etrafında birleşen dört gruptan birine dahil ve Türkiye Cumhuriyeti karşıtı olarak devlet aleyhinde örgütlenmiş ve grubun diğer üyeleri Reşid, Tevfik , Binbaşı Kürt Abdullah, Yüzbaşı Ethem, Çerkeş Kazım, Mülazım Kemal ve Sabri ile birlikte ve Tevfik’in idaresi altında bu çalışmalarına devam etmiştir954.

Ethem, Yunanistan’dan “Kürdistan’a” geçmek çabasında iken, T.B.M.M.

949     Peyam-ı Sabah, 2 Nisan 1921.

950     Yalçın Küçük, Tükiye Üzerine Tezler, İstanbul: Tekin Yayınları, 1985, s. 710-711; Aynı doğrultuda görüş için bkz. Cemal Şener, Çerkeş Ethem Olayı, İstanbul: Okan Yayınları,1984, s. 70; Ethem’in Yunan ordusuna katılması ve Türk ordusu ile savaşı hakkında bkz. İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akınları, Ankara: TTK Yayınları, 1978.

951     Ergun Hiçyılmaz, a.g.e., s. 58.

952     Cemal Kutay, Çerkeş Ethem Dosyası,c. 2, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1989, s. 289.

953     Cemal Kutay, y a.g.e., s. 295.

954     EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/F 9.Yunanistan’da Ethem grubundan başka Hacı Sami, Çerkeş İbrahim Hakkı ve Nigehban-ı Hukuk olmak üzere üç grup daha vardır.

171

Hükümeti Şeyh Sait ayaklanması ile uğraşmaktadır. 13 Şubat 1925’de Piran’da patlayan ilk silahla başlayan bu ayaklanma 62 gün sürecek ve ancak 15 Nisan’da bastırılabilecek büyük bir karşı ihtilâldir955.

Çerkeş Ethem ise, 1920 yılı Mart ayı içinde (2 Mart olsa gerek) Romanya’dan Yunanistan’a gelen Mevlanzade Rıfat ile mevcut durum hakkında görüşüp, Mustafa Kemal Hükümetini yıkmak için Kürt ordusuna katılmak üzere Yunanistan’dan ayrılmaya karar vermiş ve yoldaşları olan Kuşçubaşı Eşref, Hacı Sami ve Küçük Ethem’e de bu kararını bildirmiştir. Ancak, Eşref ve Sami “Bu sizin kararınız Mustafa Kemal Hükümetini yıkmak değil, Kürdistan’da müstakil bir hükümet teşkil etmektir. Bu denaiti kabul edemeyeceğimiz gibi sizi de insaniyet namına protesto ederiz" diyerek bu teklifi kabul etmemişlerdir®56

Şeyh Sait Ayaklanmasından dört ay sonra ise, Köstence’deki Yüzerliklerden Celal, Ethem’in Haydârizade’nin ve Seyit Abdülkadir95?’in oğulları ile birlikte, Musul civarındaki Kürt aşiretleriyle ilişki içinde olduğunu haber vermiştir956.

Nitekim Çerkeş Ethem beraberinde Mevlanzade Rıfat ve Çerkeş Sami olduğu halde ve Şeyh Tahir’le görüşmek ve Bağdat’a gitmek üzere, Yunanistan’dan aldıkları pasaportları Ingiliz konsolosluğuna vize ettirerek 4 Nisan 1925’de Atina’dan hareket etmişlerdir ki Mevlanzade’nin pasaportu “tüccardan Abdurrahman Rıfat” adına düzenlenmiştir959.

Bunlar, Beyrut yoluyla Bağdat’a giderek ve Suriye’deki Çerkeş beyleriyle görüşüp düşüncelerini aldıktan sonra Kürt ordusuna katılmayı planlamışlardır. Yunanistan’da kalan Tevfik ise, Ethem’in göndereceği emir üzerine, burada bulunan Çerkesleri toplayarak hemen hareket edecektir. Ethem’in ifadesine göre “bütün Çerkeslerin Kürdistan’a kadar yol harçlıkları sağlanmıştır. Fransızlardan şüphelendikleri için Suriye’deki hareketleri kendisi tarafından oradaki beylerden birine bırakılmıştır. Bu olaydan yararlanarak, hareketsiz kalmış olan Çerkeş komitesinin şekillenmesine çalışılmış ve şimdilik Kürt İstiklâl

955    Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara: GKB, 1972, s. 142.

956    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A2, Bt: 12.3.1341 (1925).

957    Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin kurucu üyesidir. Cemiyette kendisini gösteren başlıca iki gruptan birisinin lideri konumundadır ki bu grup, Osmanlı toprak bütünlüğü içinde bir Kürt otonomisini savunmuştur. Bkz. Oğuz Aytepe, “Kürdistan Teâli Cemiyeti”, Tarih ve Toplum, Haziran 1998, S. 174, s. 9.

958    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A 1, Bt: 10.Eylül.1341 (1925).

959    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/G 9, Bt: 19.4.1341 (1925).

172

Komitesi ile birleşilmiştir960.”

Irak Şehbenderliği’de Çerkeş Ethem, Seyyid Hüseyin, Rasim, Hurşid, Reşid, Şeyh Mahmut ve Mevlanzade Rıfat’ın Bağdat Kürtlerini kışkırttığını bildirmiştir961.

1926 yılı içinde Ethem bir dizi seyahatlere çıkarak Musul’da Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza ve bazı İngilizlerle, Kerkük’te Şeyh Mahmut ile, Halep’te Duşasile Aşireti ileri gelenleriyle ve Fransızlarla ilişkiye geçerek, görüş alışverişinde bulunmuştur. Bu temasları sonucu, Kürt aşiretlerine silah sağlayarak durdurulan isyanın, İngiliz ve Fransızların da yardımıyla iki aya kadar saldırıya geçilerek, tekrar başlatılmasına karar vermişlerdir962.

Ethem ve kardeşlerinin Kürt ayrılıkçı hareketleri ile olan bu bağlantısı Atina ateşemiliterliğinin 10.10.1927 tarihli ve 1687 numaralı raporuyla daha da netleşmiştir. Ethem, Atina’daki kardeşi Reşid’e yazdığı mektupta, Mevlanzade Rıfat’ın temsilci olarak Irak Kürtleri nezdine gönderildiğini ve harekete katılma konusunda Ermeni çeteleriyle anlaşma sağlandığını bidirmiştir. Reşid’in bu mektubu Atina’daki taraftarlarının önünde okumasını isteyen Ethem, taraftarlarına gelecekten emin olunmasının telkin edilmesini istemiştir. Atina’daki Ermeni Komitesi’de Reşid’e bu katılım dolayısıyle yirmibeş bin drahmi vermiştir963.

Ethem Beyrut’ta anlaşmayı takip eden günlerde Seyid Abdülkadir’in oğlu Seyid Abdullah ile görüşmüş, bu süre zarfında Hoço’nun bulunduğu Döğer’de kalması kararlaştırılan Ethem ve yoldaşları önce Kürt Dağı mebusu Nuri Genç’in evinde misafir olmuşlar daha sonra da Kürt Reşid’in evine gitmişlerdir. Bu ziyaretlerini, Ingilizlerin isteği doğrultusunda Semr Aşireti kıyafetleri ile yapmışlardır964. Ethem, Musul ve Irak’da örgütünü kurup ilk fırsatta harekete geçme hazırlıkları yaparken966 bir taraftan da kardeşi Reşid ile birlikte Halep ve Urfa civarlarında bu hareketlerine destekçi aramışlardır966.

Bu arada Reşid, 1926 yılında Mustafa Kemal Paşa’ya yapılan suikast ile

960    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A 2, Bt: 12.3.1341 (1925).

961    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/A 2.

962    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/A 10, Bt: 28.Ekim.1926.

963    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1 /A 9, Bt: 1.11.1927.

964    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/B 14, Bt: 27.6.1927.

965    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/E 3, Bt: 1.Nisan1927.

966    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/E 4, Bt: 22.Nisan1927.

173

ilgili olarak bazı arkadaşlarına “Nihayet uzun araştırmalardan sonra suikastin bizim eski ittihatçılar tarafından düzenlenmiş oluduğunu anlayabildiler. Bizim ittihatçıları siz bilmezsiniz. İttihat ve Terakki teşkilatı bu gün de Türkiye’nin her yerinde hakimdir. İttihatçıları bilenler bu suikastin tekrar edeceğini takdir ederler” yolundaki düşüncelerini dile getirmiştir96?.

Yüzellilikleri Türk vatandaşlığından çıkaran kanun yayınlandıktan sonra Mustafa Kemal ve İsmet Paşalara “Eski Arkadaşlar” hitabı ile yazdığı mektuplarda ise “bizi memleket ve veraset haklarından mahrum eden bu kanunun yayınlanması dolayısıyle sizi kendinize protesto ediyorum” diyerek dört seneden sonra kendileri gibi hainlerin hatırlanmasına neden gerek duyulduğunu soran Reşid, mektubuna şöyle devam etmiştir.

“...Eğer bizi hukukunuzdan mahrum etmek maksadında idiyseniz kanuna ne lüzum vardı?

Korku devrelerini geçirdiğiniz ve bizimle karşılaşmaktan utanmakta bulunduğunuz halde daima aynı haleti ruhiyeye malik olmaya neden berdevam bulunduğunuzu anlamıyorum...

Lâkin “Sevr” muahedesinden sonra mezkur muahedenin unutulmuş olacağına inanılması mümkün bulunuyor mu idi?

Ey eski arkadaşlar, tarihteki mevkinizi tayin hususundaki ihtirasınızı takip ediyorum. Bu gün layık olmadığınız günler yaşıyorsunuz. Bizi sözlerimizin isbatından azade kılan, kendi heykellerinizi inşa ettirmenizden... müteessiriz.

... Eğer tarihi fırsat bahşeden iş bu mektup sizi hiç olmazsa Lozan muahedesiyle deruhte eylediğiniz mecburiyetin ilgasına ve bu muahedenin mecburiyetlerine tecavüze başladığınız andan itibaren maddi ve manevi ziyanlarımızın tenziline sevkedecek olursa, ulvicenap ve nezeketâne defaatle tahrik etmiş olduğunuz ben düşmanınız, zaid, nâ-be-hengâm kanunlar ihdasının böyle tarihi mektupları istizam edebileceğini hatırlatmak suretiyle size ibraz-ı hizmet etmiş olacağım...Görüşürüz”

diyen Reşid’in bu son kelimesinin “Görürüz” anlamında da olabileceği Emniyetçe not düşülmüştür96®

Bu arada Irak’ta bulunan Çerkeş Ethem otomobilde iken bir kaç Kürdün saldırısına uğramıştır. Suikast, Kürt Komitesi başkanlığından çıkarılmasını

967    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 1/E 13, Bt: 24.Temmuz.1926.

968    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/C11, Bt: 28.K.S.1928.

174

Ethem’den bilen Nemrud Mustafa tarafından yaptırılmıştır. Ethem bu saldırıdan yara almadan kurtulmuş ancak, yanındaki iki Çerkeş ile şoförü yaralanmıştır969.

Reşid ise Atina’dan Midilli’ye giderek burada Yunan çeteleriyle, bir kaç Çerkesle, Gümrük Komisyoncularından Hacı Rasi ve Yunan amaçlarına hizmetleriyle tanınan Çerkeş Arslan ile görüşmüştür. Bu görüşmelerde Mustafa Kemal’e yakın bir zamanda suikast hazırlığının planlandığı Reşid’in Atina’dan Çerkeş Arslan’a gönderdiği mektuptan anlaşılmıştır979.

Reşit bundan sonra Bağdat’taki kardeşi Ethem’in daveti üzerine 15 nisan 1929’da Romanya vapuruyla İskenderiye’den hareket etmiş, Ethem’le görüştükten sonra, Iran Kürtleri arasında teşkilat yaparak Türkiye sınırında harekete geçmeye karar vermiştir97"!. Mayıs 1929’da Kahire’ye geçen Reşid, Cami-el Ezher Müdürü Çerkeş Abdülhamid ile görüşmüş, Hoca’nın Sami Çetesini kastederek “kardeşlerimizin intikamını ne zaman alacağız” diye sorması üzerine “bu yaz Mustafa Kemal İzmir’e gelirse intikam almaya yemin etmiş arkadaşlar vardır” cevabını vermiştir972.

Daha sonra Şam’a gelen Reşid, burada Çerkeş bölükleri kumandanı Tevfik ve Çerkeş Haydar ile görüşmüş ve Avrupa’daki Çerkeslerin Suriye’ye çağırılması, gerekenlerin orduda yerleştirilmesi ve bu amaç için de para toplanmasına karar verilmiştir973. Reşid’in bir ara Şam’dan Bağdad’a gelmesi üzerine, Irak Hükümetinin dikkati çekilmiştir. Belki bu yüzden Reşid, tekrar Şam’a dönmüş, Ethem’le görüştükten sonra İran’a geçmeyi sakıncalı bularak, Şam Çerkesleri , firariler ve muhalifler arasında bir teşkilat yapmak istemiş ancak, bu isteğe Fransızlarca muhalefet edilmiştir974.

Reşid yaptığı bu gezilerde karşılaştığı zorluklardan ve gittiği ülkelerde oturma izin verilmemesinden dolayı Şam’da Cemiyeti Akvam temsilciliğine mektuplar gönderek durumu protesto etmiştir976. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne yazdığı diğer bir mektupta ise şikayetini şöyle dile getirmiştir:

969    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/A 6.

970    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 8, Bt: 20 Temmuz 1928.

971    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 9, Bt: 24 Nisan 1929.

972    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/G 10, Bt: 28 Mayıs 1929.

973    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/G 13, Bt: 5 Haziran 1929.

974    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 10, Bt: 27.8.1929.

975    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 2/A 12, Bt: 2 Temmuz 1929.

175

“...Geçenlerde Bağdat’a kadar ancak hırsız ve katillerin göze alabileceği çok kötü şartlarda bir yolculuk yaptım. Lozan Antlaşmasına imza koyan ülkeleri ziyaret etmem, havasını solumam kıskanıldı, çekilemedi. Sanki, aynı antlaşma ile felaketimizi hazırlayan ve bize ayrıcalıklı bir statü tanıyan ve yine sözde tüm dünyanın sevip saydığı onlar değildi. Garip olan şey ise bu antlaşmaya yine onların uymaması. Hangi ülkede olursa olsun, bana bir kaç gün fazladan kalmam ve doğal olarak yerleşme isteğim sürekli reddedildi, yasaklandı. Sizin şu meşhur insan haklarından anladığınız bu mu?... Her madalyonun iki yüzü olduğu söylenir. Ama, Avrupa’nın izlediği politika öyle sanıyorum ki tek taraflıdır...”976

1929 yıl içinde sivil olarak Bağdat’a giden Ingiliz subayları buradaki muhalif Türk, Kürt, Çerkeş ve Ermenilere silah vererek, bunları 22 Mısır lirası maaşla Maan’a göndermişler, bu arada Reşid, Tarık Mümtaz ve pek çok Çerkeş Kahire’de, merkez olarak kabul ettikleri Tanta’da toplanarak, koyu yeşil zemin üzerinde kelimei şehadet yazılı bir isyan bayrağı yaparak özel bir pul da bastırmışlardır977.

Yunan Hükümetince, Anadolu’nun işgali sırasında Yunan hizmetine girmiş olan Çerkeş subaylarının 1 Ocak 1929 tarihinden itibaren terhis edildiklerinin açıklanması ve bunlara ait bir de isim listesi yayınlanması üzerine, listede adı geçen Reşid, kardeşleriyle birlikte orduda yer almadığını söyleyerek, hükümetin bu kararını “Patris” gazetesine gönderdiği mektupla protesto etmiştir978.

Erkân-ı Harbiye Reisi Asım Bey, 1929 yılı içinde Ethem ve kardeşleriyle Eşref kumandasında yirmi bin Çerkeş ve sekizbin Yunanlı gönüllünün, Yunan donanması koruyuculuğunda, Anadolu sahillerine saldırmak ve Çeşme istikametinden İzmir’e girerek katliam yapmak istediklerini, İstanbul’da, yeni seçimlerde karışıklık çıkarmak amacıyla, patrikhane ile ilişkiye geçtiklerini, Mustafa Kemal, Fevzi, İsmet, Nurettin ve Refet Paşalara suikastler hazırlamak düşüncesinde olduklarını haber vermiştir979.

976    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 2/C 4.

977    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/G 3, Bt: 30.4.1929.

978    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/F 3, Bt: 9.2.1929, Bn: 1/E 14; Patris Gazetesi, 11 Ocak 1929; Yunan Hükümetince terhis edilenler şöyle sıralanmıştır: Ethem, Reşit, Tevfik, Esfer ismindeki kumandanlar, Kazım, Mehmet, Zahir Mehmet, Bekir Osman, Rasif Şevket, Asım, Etem Yahya, Ali Rıza ve ahmet Zühtü ismindeki kumandan yardımcıları, Kemal, Mehmet, Faik, Kazım Mehmet, Mustafa, Osman, Selim Mehmet, Süleymen Kaptan ve Sadık Efendi;

EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 1/F 6.

979    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/C 2, Bt: 21.4.1929.

176

Bundan yaklaşık bir ay sonra, Mayıs’ın 28’inde Sisam’ın Tigani kasabasına gelerek, Türkiye sahillerine çıkmak amacında bulundukları zannedilen altı Çerkesin Rodos’tan gelen bir motora binerek bilinmeyen bir yere doğru hareket ettikleri Söke kaymakamlığınca haber alınmıştır 9®°.

Bu arada uzun süre Irak’ta kalan Çerkeş Ethem, Irak’ı terketmesi hükümetçe kendisine bildirilince, Yunan pasaportu ile Bağdat Fransa konsolosluğuna başvurmuş ve kendisine Suriye’de durmaksızın geçiş vizesi verilmiş, O da Şark-ül Ürdün’e gitmiştir9®1. Reşit ise Semah9®2’tadır. Bu iki kardeş “Amman” ve “Hemdan” adlarındaki kahvelerde bulunan Kürt ve Çerkeş firarileriyle toplantılar yapmışlar, Türkiye’nin doğu illerinde bulunan Kürt şeyhleri ve Atina’daki İttihatçılarla da haberleşmişlerdir. Bunlara eski halife Abdülmecid tarafından da para yardımında bulunulmuştur9®®.

Çerkeş Ethem’e yardım edenler arasında Amman Adliye Müdürü Çerkeş Ömer Hikmet’te vardır ki aşçı parasını vermiştir. Yine Amman’da yerleşmiş olan Çerkeslerden Kabartay Mehmet Taş iki odalı evini Ethem’e tahsis etmiştir. Yine Kabartay Çerkeslerden ve Amman Meclisi üyelerinden Sait Müftü ile Muhtar İsmail de Ethem’e her gün beşer Filistin kuruşu harçlık vermişlerdir 9®4.

Ethem ve Reşid’in Amman’da oluşturdukları çeteye katılmak üzere İskeçe’de bulunan Çerkeş Davud’un adamlarından İbrahim, on beş arkadaşıyla birlikte Şark-ül Ürdün’e gitmiş, vizeleri İngiliz memurlarınca yapılan bu adamlar Ethem’in çetesiyle birleşerek hedeflerini gerçekleştirme çabasına girmişlerdir9®5. Bu arada Yunan Hükümetince kendilerine verilen aylıkları kesilen Ethem ve yandaşları, başvurularından da sonuç alamayınca, toplanarak, kendilerine sığındıktan sonra teslim ettikleri mitralyöz ve beş yüz kadar mavzer silahının parasını istemeye karar vermişlerdir.

Çalışmalarını aralıksız sürdüren Ethem’in Miralay Lavrens ve Şam’da bulunan Kürt ileri gelenlerinden Celadet, Haço ve Cemil Paşazadelerle de ilişkisi vardır. Ethem’in Fransızlarla yaptığı bir anlaşma üzerine, Iskeçe ve çevresindeki Çerkesleri Suriye’ye davet ettiği, bunlara Fransızların toprak vererek jandarma hizmetlerinde kullanacağı Selanik Konsolosluğu’nca haber

980    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: 2/B 7, Bt: 31.7.1929.

981    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 3/A 4, Bt: 30.7.1930.

982    Şeria Vadisi’nde bir kasabadır.

983    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/F 7.

984    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/E 9.

985    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 12, Bt: 23.5.1932.

177

verilmiştir. Bu çalışmalardan rahatsız olan Cumhuriyet Hükümeti ‘nin yaptığı girişimler sonucu, Ethem ve Reşid’in kışkırtıcı hareketlerine izin verilmeyeceği Ingiliz Maslahatgüzzarlığı tarafından Hariciye Vekâletine bildirilmiştir. Bu arada Çerkeş Tevfik’e gelen bir mektupta ise Abdülhamid’in oğullarından Salih’in hilafete getirileceğinin kesin olduğu yazılıdır. Ethem’de Suriye’de hilafet adına çalışan ve bunun için cemiyet kurma çabalarında olanlarla ilişki içindedir988.

Kirmanşah’daki Ermeni ve Kürt Cemiyeti ile ilişki içinde olan Reşid ise Iranda’ki Kürtleri kışkırtmakla meşguldür. Bu hareketin içinde Ingiliz Binbaşısı Davitson’da vardır987. 1930 yılı içinde tekrar Yunanistan’a dönen Reşid’e Ethem’den gelen bir mektupta, buradaki Çerkeslerden yüz kişinin kendi yanına, yani Kuzey Irak’a gönderilmesi istenince O’da kuvvet toplamak için kollan sıvamıştır988. Reşid daha sonra Amman’a dönmüş, Ethem ise, Bağdat Kürt Cemiyeti tarafınan Kürtlerin içine gönderilmiştir989. Bağdat’taki Ingiliz îstihbârat-ı Askeriye dairesi ile de ilişki içinde olan Ethem990,19 Mayıs 1930’da buradan ayrılarak Kerkük’e gitmiştir. Bağdat Elçiliği, Ethem’in doğuda, sınır civarında bazı çete teşkilatının kumandanlığına geçeceğine dair haberler aldığını bildirerek, dikkatli olunmasını istemiştir 991.

Daha sonra Beyrut’a geçen Ethem, burada kısa bir süre tedavi görmüştür. İyileştikten sonra tekrar faaliyete geçen Çerkeş Ethem Hoybun Cemiyeti ile ilişkiye girerek Suriye’de bulunan firari, Kürt, Çerkeş, Ermeni ve bazı Türklerden oluşan hilafet ve saltanat çeteleri kurmak için kolları sıvamıştır. Ingiliz istihbaratının önemli memurlarından alınan bilgiye göre, bu çetelerle 1931 ilkbaharında Suriye sınırından Türkiye’ye saldırılar yapılması planlanmıştır992.

Bu arada Yunan Hükümeti tarafında sınırdışı edilen Çerkeş Tevfik, hükümetten aldığı on beş bin drahmi yol harçlığı ile Şark-ül Ürdün’e gitmek üzere Aspasya vapuru ile Pire’den hareket etmiştir998. Tevfik, Amman’da Ethem ve yandaşlarıyla toplanarak, Halep’teki Ermeni Fesad Komitesiyle ne

986    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/E 12.

987    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/1, Bn: A/7, Bt: 2 Haziran1929.

988    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/G 3, Bt:        4.8.1930.

989    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/F 11.

990    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/F 2.

991    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/1, Bn: 2/F 3, Bt:         20.5.1930.

992    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/C 4, Bt:        23.1.1931.

993    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/C 6, Bt:        14.4.1931.

178

şekilde ilişki kuracaklarını tartışmışlar ve toplantı sonunda iki Ermeniyi “tüccar” adı altında Türkiye’ye göndermeye karar vermişlerdir99^

1932            yılı içinde Ethem ve Reşid Amman’dadır. Ingiliz İstihbarat Dairesi ile Şerif Abdullah’tan yedişer lira yardım görmüşlerdir. Kurdukları Muhibban Cemiyeti’ni Kürt ve Ermenilerle birlikte idare eden Ethem ve eski Polis Müdürlerinden Nizamettin, planladıkları suikasti İsmet Paşa’ya yapmak istemişler ve bu işle görevlendirecekleri adamları Iran ve Suriye pasaportu ile göndermeye karar vermişlerdir.

Bunların Türkiye ile haberleşmelerini ise İskenderun aracılığıyle eski Meclisi Ayan Reisi KonyalI Zeynelabidin ile Adanalı Hafız Cemal yapmıştır. Her ikisi de İskenderun’dadır. Ethem ve Nizamettin muhbir Ömer Kaptan’a, “yakın zamanda Ismet’i temizleyeceğiz sonra, sarhoş Kemal’i kendimiz burnunun etlerini cımbız ile kopararak intikam alacağız. Zira yıkıcı, yıkıcı olur” demişlerdir. Toplantıda, Ethem’in kardeşi Tevfik, İsmet Paşa için Ömer Kaptan’ın görevlendirilmesini önermiş ancak Ethem, Ömer Kaptan’ın İsmet ve Kemal Paşlarca tanındığını, o’nunla başarıya ulaşılamayacağını söyleyerek karşı çıkmıştır. Suikast işinin en son 1932 kışı içinde bitirilmesi planlanmıştır "5.

Amman’da bulunan Çerkeş Reşid’den Çerkeş Davut’a gelen bir mektupta ise “Türkiye’de, görülmemiş ve işitilmemiş şeylere şahit olunacağı” yazılıdır. Aynı mektupta Reşit, halifeliğe üç aday olduğunu, bunların Mecid, Salim ve Emir Ali olup, yarışı Türkiye’de ve Islâm aleminde kabul gören Mecid’in kazanacağını söyledikten sonra “size teşkilat için teklif gelecek olursa bize bildirin ve bizden alacağınız haberden sonra söz verin” diyerek “Türklerin Çerkesler sayesinde hilafet makamına oturmak istediği” konusunda Davud’u uyarmıştır99®.

Sürgündeki yaşamlarını Kürt ayrılıkçı hareketlerini destekleyerek Türkiye’de karışıklık çıkarmak ve devrimin önder ve kadrosuna suikastler planlayarak geçiren Ethem ve kardeşleri, bu yoldaki faaliyetleri için Ermenilerle ve diğer firarilerle işbirliği yapmış997 ve gerekli olan parayı da eski halife Abdülmecid, Taşnaksutyun ve Hoybun Cemiyetleri ile bilgi verdikleri çeşitli istihbarat birimlerinden sağlamışlardır998.

994    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/C 9, Bt: 12.2.1931.

995    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/F 14, Bt: 10.10.1932.

996    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/2, Bn: 3/D 13, Bt: 12. 6.1933.

997    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 2/B 5.

998    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 2/D 1.

179

1933            yılına gelindiğinde Ethem’e Bağdat, Halep ve Paris’ten mektuplar gelmeye başlamıştır. Ethem, çevresindekilere yakında Türkiye’de bir ayaklanma çıkacağını, ordunun girişeceği bu ayaklanmanın başında Müşir Fevzi Paşa, Ferik Salih Paşa ve eski Yaver Muzaffer’in bulunduğunu, bunların Ankara, İstanbul ve İzmir’deki büyük rütbeli subaylarca da desteklendiğini söylemiştir®®®.

Cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları çerçevesinde çıkarılacak olan genel affa Yüzerliklerin de dahil edileceği söylentileri dolaştığı günlerde “Eğer böyle bir şey olursa, içerde, yakından daha iyi çalışırız1 °°°” diyen Ethem, Köstence’de oturan Yüzellilik Arap Mahmut’a gönderdiği mektupta ise,

“On senedir diyar diyar dolaşarak perişan olduk. Zalim düşmanlarımız da insaf yoktur. Ne af fikri ne de hüsnü muamele arzusu hissedilmiyor. O vatanda bizim de hissemiz vardır. Orada tazyikten, hakaretten, iaşesizlikten bizar olmuş evlat ve akarımız vardır. Verilmeyen şey alınır”

diyerek, kardeşi Tevfik Pişo ile işi en ince noktalarına kadar düşündüklerini, Reşidin de oyunu aldıklarını ve bir büyük devletin de, kuvvetli oldukları takdirde kendilerine yardım sözü verdiğini, bu nedenle Suriye’de toplanmaları gerektiğini belirterek Mahmut’u da kendilerine katılmaya davet etmiştir. Mektubu ele geçiren 686, “kan kusan” Ethem’in karşı hareketlerden vazgeçmediğini söyleyerek, Köstence civarındaki Çerkeslere Suriye’ye gitmemelerini, aksi takdirde başlarına bela alacaklarını, on senelik cezanın yeterle olduğunu, yakında bir genel af çıkacağı için sabretmeleri gerektiği yolunda telkinlerde bulunarak, davete katılmalarını engellemeye çalışmıştır^001.

1934             yılına gelindiğinde Ethem ve kardeşlerinin, Ermeni Taşnaksutyun Komitesi üyeleri Mamas ve Hırço, Şeyh Muslih, Haço, Şırnak’ta Seyit Abdülvahab ve Siverek’te Zülfikar Çiço (ya da Faççuçi) ile ilişkisi olduğu1002 ve Mamas’ın evinde toplantılar yaptıkları Kudüs konsolosluğundan bildirilmiştir ki bunlardan sonuncusu Şeyh Sait isyanında Hükümet aleyhine çalışan Izollu Aşiretinin başkamdir1003.

Ethem Amman’ın soğuğuna dayanamadığı için kış aylarını Semah’ta

999    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 3/G 6, Bt: 15 Temmuzl 933.

1000   EGM Arşivi, Dn: 12221-1 U.D, Bn: 2/B 10, Bt: 9 Aralık1933.

1001   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 5/A 7-8, Bt: 3 T.S. 1933.

1002   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 6/C 2-3, Bt: 10.6.1934.

1003   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 6/C 6.

180

geçirmiştir. Burada .Şam’daki Hoybuncularla, Mısırdaki Doktor Selahaddin ve Arif Oruç’la mektuplaşan Ethem, bir büyük savaş çıkmasını ve ortalığın karışmasını gözlemekte ve kendince bundan yararlanmayı ummaktadır1004. T.B.M.M. Hükümeti ise Ethem’in faaliyetlerini sıkı takibe almış ve her şeyden şüphelenmiştir. Örneğin, ellerindeki Şark-ül Ürdün pasaportlarına Kudüs Konsolosluğundan 10 Ekim 1934’de vize alan Mahmut ve Hamdi Yunus Dağıstâni isimlerindeki iki Çerkesin 10 Ekim 1934’de trenle Adana’ya gelerek, bunlardan Hamdi’nin Konya yolunu takip, Mahmut’un ise Sivas’ın Uzunyayla Batmantaş Köyüne gideceğinin anlaşılması üzerine, kendilerinin Ethem tarafından gönderilmiş olması ihtimali gözönüne alınarak bu iki kişi takibe alınmıştır1005. Yine Türk dostu olan bir Kürtten alınan bilgiye göre, Şam’daki Hoybun Cemiyeti, Yunanistan’a gitmekte olan İsmet Paşa’ya vapur içinde suikast yapmak için önce iki Ermeni göndermiş, bunlar yakayı ele verince, iki kez daha ikişer Ermeni gönderilmiş, bunlar da başarılı olamayıp geri dönünce iki Ermeni daha gönderilmiştir1006

1935             yılına gelindiğinde Türkiye’nin gündemindeki en önemli konu, Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması planlanan suikast girişiminin açığa çıkarılmasıdır. Bu girişimden üç dört gün önce, Nuri Bey isminde, sarışın, uzun boylu, saçlarına kır düşmüş bir adamın Resülayn’a giderek ve orada bazı Çerkeslerle konuşarak suikast girişiminden bahsettiği Çerkeslerin bu işi yanlız yapmaya korktukları için kendilerine iki tane Taşnaksutyun Ermeninin katılmasını istedikleri haber alınmıştır ki Suriye’ye girmesi yasak olan Ethem’in “Nuri” takma adıyla Resülayn’a gittiği tahmin edilmiştir1007.

1935 yılı Temmuz ayı içinde Ingiliz Büyükelçisi Sir Persi Loren, o zamanki İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’ya imzası altında bir not vererek “Ürdün’de Atatürk’e bir suikast tertibi yapıldığını ve suikastçilerin Türkiye’ye hareket ettiklerini” bildirmiş, Ağustos ayında da Maraş valiliğinden gelen bir şifre telgrafta “Yahya” adlı birinin gizlice Suriye’den ülkeye giriş yaptığı haber verilmiştir.

Kafkas Çerkeslerinden olan Yahya, kendi ifadesiyle, evlenmek için para kazanmak amacıyla Suriye’ye gitmiştir. Suriye’de iken -ki burası Ethem’in faaliyet alanıdır- önce Halep’e, oradan Şam’a, sonra da Kuneytire’ye giderek, burada Belediye ve Çerkeş Cemiyeti Başkanı olan Emin ile görüşmüş ve O’nun tavsiyesiyle Amman’a geçerek beton ustası Manol’un yanında amelelik etmeye

1004   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/3, Bn: 6/C 9, Bt: 15 T.E. 1934.

1005   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/A 13.

1006   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/B 6, Bt: 4.2.1935.

1007   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/B 12, Bt: 4.11.1935.

181

başlamıştır. Burada iken, ifadesine göre, bir raslantı sonucu Ethem ve Reşid ile tanışmıştır. Onların yardımlarıyla Hayfa’ya gitmiş, bir gün Ethem’den gelen bir mektupta “artık zamanı geldi” denilerek Yahya’nın dönmesi istenmiştir. Bunun üzerine Yahya Amman’a dönmüştür100®.

Burada adı geçen Manol, Ethem’in en güvenilir adamıdır. Ethem, 1925’de Atina’dan Irak’a giderken, İzmirli bir Rum olan bu adamı da yanında götürmüş ve Paris, Nis, Mısır, Suriye, Irak ve Yunanistan ile olan haberleşmesini Manol aracılığıyle yapmıştır. Ethem 1935 yılı başlarında Manol’u Tüccar sıfatıyla Beyazıt, Dersim ve Diyarbakır’a göndermiş. O’da Kürtlerle anlaşarak T.B.M.M. Hükümeti aleyhinde kürtlerden oluşan gruplar meydana getirmiştir. Yine Çerkeş Ethem tarafından Haziran sonu yada Temmuz başında Yunanistan’a gönderilen Manol, Çerkeş Eşref, îstefoboyukas ve Mustafa Karok ile gizli ilişkiler içine girmiştir. Atina Elçiliği de, adı geçen Manol’un son suikast işinin faal üyesi olduğunu belirlemiştir1009.

1936            yılı içinde Ethem, bu suikast olayı ile ilgili olduğu gerekçesiyle Şark- ül Ürdün Hükümetince tutuklanmış, kısa bir süre sonra da salıverilmiştir1010

Halep’te çıkan Vakit Gazetesi 17 Teşrin-i Sani (Kasım) 1935 tarihli sayısında, Çerkeş Ethem’den Beyrut’ta Çerkeş Kazım’a gelen bir mektup yayınlamıştır. Mektupta, kendisini Atatürk’e yapılan suikast girişimiyle katiyen ilgili olmadığını, Türkiye’de tuttuklananların hiç birisini tanımadığını ve hiç bir amaçla kimseyi Türkiye’ye göndermediğini yazan Ethem, Şark-ül Ürdün polisinin incelemeleri de bunu ortaya koyduğu için serbest bırakıldığını söylemiştir.

Ethem, mektubu yayınlandıktan sonra gazetenin sorumlu müdürü Nuri Genç’e yazdığı bir başka mektupta ise bu suikast meselesinin Atatürk’ün hayal ürünü olduğunu, bu gülünç söylenti ve sonucundan onun yakınlarının bile büyük üzüntü duyduğunu belirtmiştir. Ethem’e göre “Atatürk’ün bu iftirayı atmasındaki sebep ise milletin onun varlığına büyük önem verdiğini dış dünyaya duyurmak ve aynı zamanda kendisine karşı bağlılığının sarsıldığını hissettiği muhalefetin daha doğrusu dalkavuklarının bağlılıklarını sağlamaktır”, Her şeye rağmen, eski dostuyla tarafsız bir heyet huzurunda mahkeme olabileceği bir zamanı bekleyerek teselli bulduğunu söyleyen Ethem, Atatürk’ün affedilmesini milletten istemek suretiyle aralarındaki en büyük farkı ortaya koyduğu düşüncesindedir. Zira Ethem, “pek çok hatanın ondan çok onu şımartan dalkavuklarda olduğu ve

1008   Haşan RızaSoyak, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul: Yapı Kredi Bankası Yayınları, 1973, s. 378.

1009   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/D 2, Bt: 10.1.1933.

1010   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 4/D 7; Tan Gazetesi, 1.7.1936.

182

Atatürk’ünde bir çeşit dalkavuk olduğu” düşüncesindedir1011.

Ethem tutukluluk hali sona erdikten sonra da faaliyetlerine devam ederek, Türkiye aleyhinde bir takım beyannameler bastırmış, komşu illere ve kendisiyle aynı durumda olanlara dağıtmaya başlamıştır. Beyrut postanesine de gizlice bu beyannamelerden gönderilmişse de, hükümet tarafından toplattırılmıştır1012.

Türk-İtalyan ilişkilerinin en soğuk dönemini yaşadığı günlerde Ethem ve Reşit, Emin Broski1013 ile birlikte İtalyanlarla ilişkiye geçmişlerdir. Reşit şubat 1936’da Kudüs’e giderek Abdülkadir Kemalî101 4 ve bir iki çerkes ileri geleni ile görüşmüş ve Atatürk’ün aleyhinde yazdığı bir beyannameyi güvendiği kimselere Brindizi yolu ile Amman’da dağıttırmıştır. Beyannamenin çoğu kos helvası satan Arnavutlara verilmiş, bunlarda helvayı bu beyannamelere sararak halka dağıtmıştır. Abdülkadir ve Reşit’in bu beyannamelerinden biri Ohannes Serkisyan adında bir Taşnaksutyun’ın adına gelmiştir. Pazarcık ve çevresinde ise Lampat Yakup, Ömer ve Serkisyan tarafından dağıtılmıştır1016.

Ethem ve Reşid’in Atatürk aleyhindeki bu çalışmalarına son vermek isteyen T.B.M.M. Hükümeti, bu sırada Türkiye’nin dostluğunu kazanmak isteyen Emir Abdullah’ın durumundan da yararlanarak, Kudüs Konsolosluğu aracılığı ile resmî bir girişimde bulunmuştur.

Konsolos, Hariciye Vekâletinden aldığı talimat üzerine Emir Abdullah’ı Amman’daki sarayında ziyaret ederek durumu kendisine anlatmış bunun üzerine Emir, Başvezir İbrahim Bey’i yanına çağırarak bu adamların Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine son verilmesi için kesin önlemler alınması, devam ettikleri takdirde ise Şark-ül Erden’den çıkarılmaları yolunda emir vermiştir. 5 Nisan 1938’de konsolosluğa telefon eden Emir, Amman Mutasarrıfının Ethem ve Reşit’i yanına çağırdığını kendilerine şiddetli tebligatlarda bulunularak taahhüt senedi istendiğini, Reşit’in kabul ettiğini ancak Ethem’in bu senedi vermemek için ortadan kaybolduğunu ve buldurulması için polise emir verdiğini bildirmiştir1016.

1011   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 3/D 5-6-7, Bt: 11 K.E. 1935.

1012   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: 4/D 7.

1013   Emin Broski Şeyh Sait’in oğullarından biridir. Bkz. EGM Arşivi, Dn: 12222-57/2, Bn: F 13.

1014   Adülkadir Kemalî (Örgütçü), Bu bilgileri Türkiye’ye vermiş olup firariler arasındadır ve yazar Orhan Kemal’in babasıdır.

1015   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 10/B 4.

1016   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 7/F 7, Bt: 7.1.1938.

183

Ethem aynı gece, en yakın akrabalarına bile gideceği yeri söylemeden Amman’dan ayrılmıştır. İstihbarat görevlisi Giritli Balıkçı Hüseyin’in kardeşi Şaban’ın verdiği bilgiye göre; ismi belirlenemeyen bir arkadaşı ile Rodos’ta görülen Ethem buradaki eski Cemaat-ı Islâmiye Reisi Ahmet Hoca’nın yardımıyla buraya ait kütüphanenin odasında kalmıştır. Şaban Bey, istenildiği takdirde Ethem ve arkadaşının diri veya ölülerini getirmenin mümkün olabileceğini söyleyerek bu yolda emir beklediğini bildirmiştir"*017

Bu arada Ethem, Ankara’da Başbakan Celal Bayar’a bir mektup yazarak, onun Ismet’in yerine başbakan olmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdikten sonra, Cumhuriyet Gazetesinde çıkan Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal durumunun mükemmelliği ile ilgili haberlere karşıt görüşlerini örneklerle dile getirerek, bunların Yunus Nadi Bey’in sanat eseri olduğunu ileri sürmüştür.

“Kemalizm rejiminin Türkiye’yi dünya haritasından çıkarmak isteyen düşmanlarının hesabına imişcesine, kardeş cemaat arasında Türklük, Kürtlük ve Çerkeslik gibi nifak tohumları serptiğini, Kürdistan’da çıkan isyanları bastırmak isteyen Ankara hükümetinin üç defa seferberlik yapmak zorunda kaldığını, Dersim’de akan kanların henüz kurumadığını, Ankara diplomasisinin başta Lozan Antlaşmasında açık liyakatsizlikler gösterdiği gibi Musul ve Elcezire gibi, zorunlu olmadığı halde yaptığı fedakârlıkların sırıtıp durduğunu”

söyleyen Ethem, Türkiye, Irak, Iran ve Afgan devletleriyle yapılan anlaşmanın ise “Türkiye ve Şarkıkarip için pek faydalı ve esaslı bir antlaşma ve şerefi daha ziyade Ankara’ya ait bir emrivaki olduğunu söyleyenlere rastladığını” iddia etmiştir.

Atatürk’ün kendisi için “şeytanı affederim de Ethem’i affetmem” demesini ise zamane dalkavuklarının telkinleriyle olabileceğini söyleyen Ethem, aynı mektupta Celal Bayar’a bir dizi tekliflerde de bulunmuştur. Buna göre;

“1. Vatanda mühim bir unsuru asli olan Kürt kardaşlarımız çok kanlı hatıralarla kolay kolay itimat hasıl edemeyecek bir hale geldiklerine nazaran bunlara Ingilizlerin makul delaletiyle Arapların Irak Kûrdistanına verdikleri imtiyaz nispetinde bir idare vermek.

2.              Türkiye heyeti içtimaiyesini teşkil eden diğer kardeş cemaata müsavatı hukuk vermek bu meyanda intihabatta temsili nisbi hakkını bahşetmek (nitekim Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlar hakkında kabul edildiği gibi).

1017   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 7/C 1, Bt: 23.1.1938.

184

3.              Bilakaydışart (Çerkeş Ethem müstesna olmak üzere) bir aff-ı umumi ilân ederek dağdaki ve hariçteki muhalefeti, vatandaşları muzur ve atıl bir halden vatana nafi olacak bir vaziyette toplamak.

4.              Milletin iktisadiyâtını, maddiyâtını tezelzüle uğratan ve birçok suistimallata kapı açan inhisar şirketlerinin hattilazamına göre tenkis etmek suretiyle ithalat ve ihracatta halkın menfaatini mucip olacak bir vaziyete sokmak1018."

1938’de Yüzellilikleri kapsayan affın ilân edilmesinden sonra Reşit Af Kanununun Cumhuriyet Hükümetinin kendilerinden korkması dolayısıyla çıkarıldığını söylemiştir1010. Kanun çıkmasına rağmen ülkeye dönmek üzere herhangi bir başvuruda bulunmayan Reşit ve Ethem, bunun sebebini kendilerinden soranlara, şahıslarına resmî bir makamdan tebliğ yapılmamış olduğunu ve aftan haberleri olmadıklarını söylemişlerdir1020. Diğer kardeşleri Tevfik ise 1939 haziranında ülkeye dönerek Bandırma’da yerleşmiştir1021.

Nitekim Çerkeş Ethem’in, bilhassa Almanların Yunanistan’a saldırdıkları ve mihver elemanlarının Irak ve Suriye’de geniş ölçüde faaliyette bulundukları sırada dikkati çekici hareketleri sezilmiş ve yanında Hoybuncu Kürtlerden Emin Broski olduğu halde Türkiye’de karışıklıklar düzenlemek ve doğu illerinde tahrikler yapmak amacıyla Suriye ve Irak sınırları civarına sokulma girişiminde bulundukları haber alınmıştır.

Ethem ve Emin Broski 1941 Mayıs ayı içinde Amman'dan Şam’a gelerek Suriye’ye geçmek için Fransız makamlarına başvurmuşlar, olumlu cevap alamayınca tekrar Amman’a dönmüşlerdir. Onların bu durumlarını gözönüne alan Cumhuriyet Hükümetinin isteği ile Kudüs Konsolosluğu Şark-ül Ürdün Hükümeti nezdinde yaptığı girişimlerle bu ikisinin Amman’da tutuklanmasına sağlamıştır1022.

Ethem ve Broski hapishanede iken kendilerine özel gıda verilmesi için başvurmuşlardır. Reşit ise her cuma kardeşini ziyaret ederek yiyecek ve çamaşır götürmüştür1023. Kardeşinin tutuklanmasına çok kızan Reşit, Kudüs’te Büyük Britanya Yüksek Komiseri ile mutemedine iki mektup yazarak durumu

1018   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 8/D 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12, Bt: 3.1.1938; Adı geçen mektup oniki sayfadan oluşmaktadır.

1019   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/B 7, Bt: 30.8.1938.

1020   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/A 10.

1021   EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 11.

1022   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 10.

1023   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 11/B 11.

185

protesto etmiş ve;

“Ethem’in... hapsedilmesinin hayretle karşılandığını, Türkiye’nin hatırı için Çerkeş Ethem derecesinde hizmet edenler değil bir kedinin dahi hapsinin caiz olmayacağı, zayıf ve ihanetle tanınan ve hiçbir şekilde güven vermeyen Ankara Cumhuriyeti ileri gelenleri ile anlaşma yapılmaması hakkındaki uyarıların dikkate alınmadığı ve kendilerinin Ankara şapkasına tercih edildiğini1024

söylemiştir.

Bu arada Şark-ül Ürdün Başvekili Tevfik Paşa Kudüs Konsolosluğuna telefon ederek Ethem ve Broski’nin Türkiye’ye karşı ciddi bir suikast niyetiyle kaçmaya girişecekleri düşüncesi kuvvetlendiği için ve savaş durumu dolayısıyla sahip olduğu yetkiye dayanarak savaş sonuna kadar bu ikisinin tutuklu bulunmalarını emrettiğini söylemiştir 1025.

Tevfik Paşa’nın verdiği güvenceye rağmen resmen Amman’da tutuklu olduğu bilinen Ethem’in, Suriye’nin îngilizler tarafından işgalinden sonra Şam ve Halep’te görüldüğü yolunda haberler alınmıştır. Ethem’in kıyafet ve isim değiştirerek Şam’a gelip buradaki Kürt ileri gelenleri ile temaslarda bulunduğu Şam Konsolosluğunca haber alınıp, diğer kaynaklarlada doğrulanınca durum Hariciye Nezareti’ne bildirilmiş ve verilen güvenceye rağmen el altından gizlice faaliyete sevk edildiği anlaşılan Ethem’in durumunun incelenmesi ve takip edilmesi istenmiştir1026.

Ethem ve onun gibileri izlemek için gerekli olan bir otomobile dahi sahip olmayan Kudüs Konsolosluğu izlencenin gerçekleştirilebilmesi için Amman’a gidip gelme yol masrafı olarak kırk Filistin lirasına ihtiyaçları olduğunu Hariciye Vekaletine bildirmiş1027 ve Vekalet tarafından Konsolosluğa ikiyüz lira gönderilmiştir1028.

îngilizlerin Halep’e girmelerinden birkaç gün önce Çerkeş Ethem Amman’dan Halep’e gelerek buradaki Humus Çerkeslerinden Halep İstinaf Müdürü Umumisi ve Türk Hukuk Fakültesinden mezun Sefahattin Tamuh’un evinde Halit, Münbiç Çerkeslerinden ölü Mahmut Nedim’in kardeşi Haşan

1024   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/B 2.

1025   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 3.

1026   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 10.

1027   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/C 5.

1028   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/B 14, Bt: 9.9.1944.

186

İstanbul’dan gelen Çerkeş İsmail ve daha bazı çerkeslerinde katıldığı bir toplantı yapılmış ve bu toplantıda, Almanların Kafkaskayı işgalleri halinde Çerkeslerle Azerbeycanlılara ve Gürcülere kendilerinden oluşan federal bir hükümet sözü verdikleri için Türkiye ve Suriye’de bulunan çerkeslerin Kafkasya’ya gitmelerini sağlamak için gerekli olan propagandanın yapılması konusu görüşülmüştür1029.

Ayrıca Kudüs Konsolosluğu Amman’da Glop Paşa’nın Çerkeş Ethem ile ilişkiye geçerek ona beşyüz Ingiliz lirası verdiğini ve Kürdistan’da çalışmak için hazırlanmasını istediğini haber vermiştir1020.

Ethem’in serbest kaldıktan sonra kardeşi Reşid’le birlikte yurda döneceği haberi üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti harekete geçerek, yurda girmelerini sakıncalı gördüğü bu kişilere pasaport ve vize verilmemesini konsolosluklarına bildirmiştir1021. Emniyet Genel Müdürüğü ise Başbakanlığa 11 Haziran 1942’de yazdığı yazı ile bu iki kardeşin faaliyetlerini özetleyerek Ethem ve Reşit’in 3527 sayılı Af Kanununun 5. maddesine göre Türk vatandaşlığından ikinci kez çıkartılmalarını istemiş 1032 ancak, böyle bir uygulama yapılmamıştır.

Genel aftan önce ülkeye dönme koşulu olarak, daha önce belirttiğimiz ve Celal Bayar’a sunulan mektubunda yer alan düzeltim isteklerinin fiilen uygulanmasını öne süren1022 Çerkeş Ethem aftan sonra ülkeye dönmeyi “alınlarındaki hain lekesinin haksızlığı nedeniyle istemediğini ifade ederek asla günahkar olmadığını, hayatına gurbette devam edeceğini ve gurbette öleceğini, pek çok hatasının olduğunu ama asla vatan haini olmadığının belirlenmesini1024” istemiştir. Oysa belgelerdeki gerçek bambaşkadır. Çerkeş Ethem ülkeye dönebilmek için ilki 1942, İkincisi de 1947’de olmak üzere iki başvuruda bulunmuş ve her ne kadar Af Kanunu gereğince ülkeye dönebilmesi mümkünse de, ülke aleyhine faaliyetleri devam ettiğine dair şüpheler olduğu

1029   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/B 3, Bt: 13.10.1941.

1030   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/D 12, Bt: 5.4.1944. Ünlü İngiliz casusu Lavrens’ın yetiştirmelerinden olan Glop Paşa, İngiliz Ordusunda yedek binbaşı rütbesini taşımakla birlikte o dönemde Tümgeneral rütbesiyle Şark-ül Ürdün Hükümeti’nin Ceyşülarabi denen tümeninin ve çöl kuvvetlerinin kumandanlığını, ayrıca Şark-ül Ürdün’in Emniyet Müdürlüğünü yapmaktadır. Arap aşiretleri üzerinde büyük nüfuzu olan Glop Paşa’ya Araplar arasında “Ebu Huneyk” lakabı verilmiştir.

1031   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 11/E 1, Bt: 21.4.1942.

1032   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/A 11-12.

1033   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/4, Bn: 9/C 5, Bt: 14.4.1938.

1034   Cemal Kutay, Ç.E.D., c. 2, s. 314-315.

187

için, bu iki istek de reddedilmiştir1033.

Çerkeş Ethem, sürgünde geçirdiği ihanet dolu yaşamının son günlerinde susmayı ve sessiz kalmayı tercih etmiş1036 ve 21 Eylül 1948’de ölmüştür1037.

Reşit ise, geveze ve budala olan doğasıyle, aleyhte atıp tutmaya devam etmiştir1033. Ülkeye dönme istekleri kabul edilmediğinden olsa gerektir ki 1948’de Reşit’in kızgınlığı daha bir alevlenmiştir. Bu kızgınlık onun İsmet İnönü’ye1039 ve Doğu Ürdün Kralı Haşimî Abdullah’a1040 gönderdiği mektuplarda açıkça görülmektedir. Reşit’in içinde bulunduğu ruh halini göstermesi açısından bu iki mektubu aynen veriyoruz.

“Irkı belirsiz olduğu kadar seciyesiz ve milletini tahkir için kendi heykelini diktirmekle kalmayarak onu şehidler rengine boyayan korkak zalim Mustafa Kemal Paşa’yı ilk sahte Türk Cumhurbaşkanı olarak alkışlamış bulunan Türkiye’nin şimdiki Cumhurbaşkanı Hain İsmet İnönü’ye;

Ey Eski Arkadaş,

İrtikap ettiğiniz sahtekârlıklar ve hainlikler dolayısıyle Türk olmadığınız hakkındaki ilk teşhislerimi teyid eder ve şu hallere teessüf ederim. Bir çeyrek asırdan beri milletin dinine ve diline durmadan tecavüz ettiniz. Bu yüzden milletin laneti siz soysuza teveccüh etti. Ayrıca harp mücrimi olarak, yemek için serçeyi çağırırcasına Kral Haşimî Abdullah’ı kendinize cezbettiniz.

Yaptığınız zulümler dolayısıyle Harp meydanlarında sizinle çarpışmayı itiyad edinmiş olan Kürtleri size yardım eden yabancı devletler sayesinde mağlup ettiniz. Nutuklarınızda (hükümetimize isyan eden Kürtleri tenkil ettik. Onlar milli bir gayret sarfile değil dini irtica dolayısıyle isyan etmişlerdir) dediniz. Bu sözler Kürtlerde öç alma duygusunu kuvvetlendirmekten başka bir tesir yapmamıştır.

Moskova Hükümetinin devletinize husumeti dolayısıyle Kürtlerin eline geçen şimdiki müsait fırsatı göz önünde tutarak, yerinizi terk etmenizi ve iktidarı milletin itimadına daha fazla haiz kimselere teslim eylemenizi istiyorum. Tâki Yeni hükümet derhal Kürt mekteplerinin açılmasına ve Kürt diliyle tedrisat yapılmasına imkan

1035    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 3.

1036    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/E 1, Bt: 3.11.1945.

1037    Cemal Kutay, Ç.E.D., c. 2, s. 318.

1038    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 12/E 1, Bt: 3.11.1945.

1039    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 13, Bt: 21.3.1948.

1040    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 11, Bt: 10.4.1948.

188

hazırlasın. Kürt kinini teskin için yegane çare budur. Böylece Amerika Birleşik Devletlerinin dostluğuna layık bir hükümet iktidira geçmiş olur.

Böyle olmazsa Filistin Araplarına yardım için gönüllü göndermek riyakarlığınız İslâm alemini kandıramaz.

Bu Mektubun içinde Kral Abdullah hazretlerine sunmuş olduğum 1/2/1948 günlü mektubun suretini gönderiyorum. Bu mektup bütün beşeriyeti ilgilendiren tarihi bir vesikadır.

Bu mektubu iyice terceme etmeniz lüzumunu bildiyorum. Eğer delice yapılan inkılabınız yüzünden memleketinizde iyi terceme yapacak Arap kalmadı ise onu, iyi Türkçe bilen Kral Abdullah’ın elçisine terceme ettiriniz. Son söz olarak zulmünüze nihayet vermenizi bize yaptığınız hıyanetten beri durmadan sizi tekzib eden hadiselerden ders almanızı istiyorum.

21/3/938

Osmanlı Ordusu Sabık Ümerasından ve Ankara Birinci Millet Meclisinde Saruhan

Mebusu Çerkeş Reşid

İmza1041

“Doğu Ürdün Kralı Haşimi Abdullah Hz.

Ispanya’ya düşmüş olan Kommünizim kıvılcımı Franko’yu yarattı. Franko Kommünizmle içli dışlı olup onu iyice tanıdıktan sonra hakkından geldi. Fakat Kommünizmin doğmasının başlıca sebebinin Çarların zulmü olduğu unutulmadı. Aynı zamanda Çarların devletler hukukuna -Böyle bir hukuk varmış gibi- aykırı olan zulüm ve işkence ile Dünya devletlerinin bigane kalmış olduğundan ders aldı. Kommünizmi destekleyen Moskova’daki ideoloji kaynağının da kolay kolay zayıflanamayacağını da anladı ve herşeyden önce memleketten zulmü ve fena idareyi kaldırdı. İşçi zümresini terfih etti. Hatta sosyalizmin bazı mutedil dileklerini tahakkuk ettirdi ve böylece yıkıcı kommünizme karşı koymak imkanını buldu.

Franko Hükümetinin size, kommünizimle mukaddes kitaplar gereğince fiiliyatla savaşmak gereğini bildirmiş olduğunu öğrenince çok memnun oldum. 1/2/948 tarihinde size sunduğum ve bütün beşeriyeti ilgilendirdiği için bir suretini İspanya Hükümeti’ne yolladığım mektupta da böyle bir şeyi beklemek gerektiğini kaydetmiştim.

1041

Efendim,

EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 13, Bt: 21.3.1948.

189

1914’te Arapların Osmanlı Devleti’ne karşı yaptıkları haklı isyandan sonra Türkiye’nin düştüğü acıklı durumdan ders alarak Kürtlere kommünizmin nüfuz edebileceğini kavrayan Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile nasıl anlaştığınıza hayret ediyorum. Bu adamın Çar Nikola’nın bütün ailesiyle birlikte benzinle yakılmasından ders almamış olduğunu, kendisine 21/3/948 tarihinde gönderdiğim ve size bir suretini sunduğum mektubumda da arzetmiştim. Evet bu adamla nasıl anlaşmış olduğunuza hayret ediyorum.

Müttefikiniz İsmet İnönü ırkı meçhul, akıl hastasıdır. Hitler’den fazla harp suçlusu olan Ankara Devleti’ne asaletiniz boyun eğmeye nasıl razı oldu. Kommünist Moskova’nın daha vahşi olduğu ileri sürülüyorsa Rusya’daki Alman esirlerinin serbest bırakılmış ve herbirinin üç dört çocuğu olmuş bulunduğunu hatırlatırım. Vatansever neşriyatından azrailden korktuğu kadar korkan Ankara’nın hesabına ben, daha ne kadar zaman hükümetinizin baskısı altında yaşayacağım.

İngiltere, Türkiye’yi bizim gibi siyasi mültecilerle tehdit ederek kendi menfaatlerini sağlıyor. Bu, İngiltere siyasetinin bir sırrıdır. Bu devlet aynı zamanda bu sırrı maskelemek için bize her çeşit zulüm yapmaktan çekinmez. Fakat dünyada adalet bulundukça bu sır zulümle örtülemez. 1/2/948 tarihli mektubumda arzettiğim üzere bize yapılan zulüm Mustafa Kemal Paşa’nın hasta oluşu, General Harrington’un zulmü ve Venizelos’un kurnazlığının eseridir. Bu sebeple 1/2/948 tarihli mektubumda arzedildiği vecihle Mister Atlee Hükümetinin sizinle el birliği yaparak üstümüzdeki baskının artırılması adalete aykırıdır. İngiliz Hükümetinin, adaleti tatbik ederek hain Ankara Hükümeti’nin Lozan Sulhu şartlarına aykırı olarak gasbettiği ve 20 yıllık varidatiyle birlikte 100 milyon küsür altın lira tutan servetimin istirdadına çalışmasını isterim. Atlee bunu yaparsa büyük bir adalet olur ve kommünizme karşı kuvvetli bir propaganda vücut bulur. Bu hususun ihmali beşer hukukuna ihanet olduğu gibi birleşik Amerika Hükümeti’nide lekeler.

10/4/948.

Osmanlı Ordusu Sabık Ümerasından ve Ankara Birinci Millet Meclisinde Saruhan Mebusu Çerkeş Reşid

İmza1042

1949 yılı içinde bilinmeyen bir nedenle Amman’da tutuklanan Çerkeş Reşid kısa bir süre sonra serbest bırakılmıştır 1043. 1950 yılına gelindiğinde Reşid’in oğlu Aytek (Say) Bey, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a başvurarak, babasını ülkeye getirmek için izin istemiş1044 ve kendisine Ankara Valiliğince 13

1042   EGM Arşivi, Dn: 12222-57/6, Bn: 12/G 11, Bt: 10.4.1948.

1043   EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/G 5, Bt: 9.4.1949.

1044   Halit Çapın. “Çerkeş Ethem’in Yiğeni Aytek”, Milliyet Gazetesi, 18 Temmuz 1982.

190

Haziran 1950 gün 362/225563 numaralı pasaport verilerek izin isteği onaylanmıştır^Daha sonra Amman’a giden Aytek Bey Reşid’i ülkeye getirmiştir.

Çerkeş Reşid 2 Eylül 1950’de Balıkesir Bandırma’da Şehzadeler Sokağı’nda oturan diğer oğlu terzi Hakkı Burcu’nun yanında yerleşmiştir 1048 İçişleri Bakanlığı ülkeye dönen Reşid’in beraberinde aleyhte bir takım yazılar sokmuş olabileceğini göz önüne alarak, yurt içinde yapacağı gezilerde kimlerle ilişkiye geçtiğinin incelenmesini ve zararlı faaliyetlerinin bildirilmesini isterken bu takibin Reşid’e sezdirilmeden yapılmasını aksi takdirde onun durumu abartabileceğinin mümkün olduğunu söyleyerek bütün illeri uyarmıştır1047.

Ülkeye döndükten sonra kayda değer bir faaliyeti bulunmayan Çerkeş Reşid kısa bir süre sonra, 1951 yılı Eylül ayında ölmüştür1048.

Kuşçubaşı Eşref.- listenin 60. sırasında olan Eşref, 1873 İstanbul doğumludur. Abdülhamit’in kuşçubaşılarından Mustafa Nuri Bey’in oğludur. Kuleli Askeri Lisesi’nde okurken politikaya karıştığı gerekçesiyle Edirne’ye sürgüne gönderilmiş, ancak üç yıl sonra dönebilmiştir. Avrupa’da yaşadığı sürece Yeni Osmanlılar ile ilişki kurmuş, 1907’de de İ.T.’ye girmiş ve cemiyetin fedailerinden biri olmuştur. Edirne’nin kurtuluşunda rol alan Eşref, Trakya’da kurulup 53 gün yaşayan Garbi Trakya Cumhuruyeti milislerinin komutanlığını ve Teşkilât-ı Mahsusa’da Erkânı Harp Kaymakamı Süleyman Askerî’nin yardımcılığını yapmıştır. Arabistan’da İngilizlerle çarpışırken yakalanan Eşref, salıverildikten sonra Salihli’deki çiftliğine gitmiş, Çerkeş Ethem ile işbirliği yapmıştır. 1040

Ülkeden ayrıldıktan sonra Atina’ya yerleşen Eşref, eşi Pervin Hanım’ı da yanına almaya çalışmıştır 1°5°.

Haşan Hicabi Bey tarafından, kardeşi Hacı Sami ile birlikte İttihatçılar hesabına çalıştıkları ve diğer muhaliflerle ilişkiye geçmedikleri belirtilmişse de1051 1927 yıyına kadar Ethem ve Reşid’le haberleştikleri daha önceki

1045    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/G 6.

1046    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/A 5.

1047    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/A 3.

1048    EGM Arşivi, Dn: 12222-58/3, Bn: 1/A 11.

1049    Soysal, 150'likler, s. 280.

1050    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 1/B 11, Bt: 25 K. E. 1341 (1925).

1051    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/A 8, Bt: 4 Eylül 1927.

191

belgelerimizle kanıtlanmıştır.

Bu işbirliği, 1927’den sonra Türkiye dışında bulunan Çerkeslerin Ethem ve Eşref taraftarları olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra bozulmuş ve Ethem taraftarlarından Kel Kadri’nin Eşrefe suikast düzenleyerek elini sakatlaması ile sonuçlanmıştır. Olayın ardından Eşref Girid’e, Kel Kadri de bir başka adaya sürülmüştür. Reşit ile Ethem’in Almanya’ya gitmelerine de bu olay sebep olarak gösterilmişse de, firarilerin gerçek amaçlarını gizlemek için böyle bir olayı kasıtlı olarak düzenlemiş olabilecekleri de gözardı edilmemiştir1^2.

Girid’e yerleşen Eşref, ailesi için limana yakın bir yerde bir ev ve dokuz dönüm bahçe satın almış, 1°53 kayınbiraderinin maddi yardımlarıyla ve bir Rum’la ortaklık kurarak sabun fabrikası açmış, ancak zarar edince kapatmak zorunda kalmıştır1054.

Adada kaldığı süre içinde Türkiye karşıtı tavrını sürdüren Eşrefin, 1930 yılında, üç yüz kadar arkadaşı ile Kuşadası sahillerinden Türkiye’ye gelerek buralardaki hilafet taraftarları ile birleşip dinsel bir ayaklanma çıkarmaya çalıştığı bir Rum’dan haber alınmıştır 1055. Aynı yıl içinde Türkiye’nin Dahiliye Vekâleti çeşitli vilayetlere gönderdiği yazılarla, Eşrefin satın aldığı ve Arnavut bayrağı taşıyan bir yatla Akdeniz ve Suriye sahillerinde ticaret yapmak bahanesiyle Türkiye limanlarına sokulmak ve sahillere kaçak eşya ve girmesi yasak bazı kişileri sokma çabasında olduğu haber verilerek, dikkatli olunması istenmiştir1056

Yüzellilikler için af kanununun çıkmasından iki yıl önce, yaptıklarından pişmanlık duyarak Atatürk’e mektup yazan Eşref, hatalarını kabul etmekle birlikte hain olmadığını ve Çerkeş Reşid’in çalışmaları ile ilgisi bulunmadığını iddia ederek, affedilmesini istemiştir1°57.

Kuşçubaşı Eşref, aftan uzun süre sonra ülkeye dönmüştür.

Kuşçubaşı Eşrefin Kardeşi Hacı Sami.- Yüzellilik listeye 61 numarayla girmiştir. Ağabeyi gibi Teşkilât-ı Mahsusa’ya katılmış, Birinci Dünya

1052    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn:3/B 5, Bt: 8 Temmuz 1929.

1053    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 1/B 13, Bt: 27 Ocak 1927.

1054    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/A 8, Bt: 4 Eylül 1927.

1055    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn:3/B 7, Bt: 25 Ocak 1930.

1056    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 3/C 5, Bt: 17 Nisan 1930.

1057    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 1/D 1, Bt: 14 Eylül 1936.

192

Savaşı’nda bu örgütün bir ajanı olarak, Iran ve Türkistan’da ayaklanmalar çıkartmakla görevlendirilmiştir. Koyu bir Enver Paşa hayranıdır. Enver Paşa öldürülünce bir süre Iran ve Irak’ta dolaşmış, daha sonra Yunan işgali altındaki Salihli’ye gelmiş, ağbeyi Eşref ile birlikte, Yunanlılara sığınan Çerkeş Ethem’in yanında yer almıştır1 °56.

Ulusal zaferin ardından kardeşi Eşref ile birlikte Ethem’in yanındakilerden biri olarak önce Yunanistan’a giden Sami, araları açılınca Girit’te yerleşmiş ve sabun ticareti ile uğraşmıştır1059.

Hacı Sami, hanedan üyelerinden sağlanacak para ile sürgünde örgütler kurarak ve Türkiye’deki taraftarlarını faaliyete geçirerek, Ankara ve İstanbul’da büyük karışıklıklar çıkaracağını iddia eden Vehip (Paşa)’in desteklemesi ile Anadolu’ya çıkmıştır1060

Hacı Sami’nin Türkiye’ye girişi sırasında Yunanlılar para, silah ve cephane vermişler ve karaya çıkmasına yardım etmişlerdir. Bu yardımlarla donanan Sami, Girit’ten Atina’ya gelmiş, beraberindeki beş kişi ile birlikte Sisam adasına geçmiştir1061. Sisam’dan Kuşadası’na geçen Sami, Karaburun dağlarında jandarma ile giriştiği çatışmada1062 1927 yılı içinde öldürülmüştür1065.

Yüzbaşı Küçük Ethem.- 62 numarayla Yüzellilik listeye giren İzmirli sabık Akhisar Kumandanı1064 Küçük Ethem İzmir doğumludur. 1322 (1906)’de Harbİye’den mezun olmuş ve Birinci Dünya Savaşı sırasında çeşitli kıtalarda görev yaparak yüzbaşılığa kadar yükselmiştir. Milli Mücadele sırasında Akhisar Cephesinde kumandanlık yapmış sonra da Çerkeş Ethem kuvvetlerine katılarak düşmanla birlikte Türkiye’den ayrılmıştır.

Midilli’de Yunanlıların Çerkeslerden oluşturdukları milis alaylarında görev alan Küçük Ethem1065 Çerkeş Ethem ve arkadaşları ile çalışmış 1000 Tarikâtı

1058    Soysal, 150'likler, s. 281.

1059    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/B 1, Bt: 31 Ağustos 1927.

1060    EGM Arşivi, Dn: 12222-61, Bn: 2/B 11, Bt: 23 Haziran 1932.

1061    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/B 4, Bt: 8 Eylül 1927.

1062    Soysal, 150’likler, s. 281.

1063    EGM Arşivi, Dn: 12222-60, Bn: 2/B 4, Bt: 8 Eylül 1927.

1064    T.G., 31 Mayıs 1938.

1065    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/G 11, Bt: 13 Kasım 1943.

193

Selâhiye Atina merkezi müdürü iken Avni paşa ile anlaşmazlığa düşerek bu görevden alınınca Ethem ile de arası açılmış ve 1927 yılından sonra Eşref grubuna katılmıştır1 °67.

Yunan vatandaşlığına geçen Küçük Ethem, Atina belediyesinin harita şubesinde çalışmış ve Yunan Harbiye Nezareti’ne başvurarak, Anadolu’da Yunanlılara iltica ettiği sırada bir alayın teçhizat ve mühimmatını da beraber teslim ettiğinden, ayrıca Midilli’deki çetede de görev aldığından bahsederek kendisine Yunan askeri kaymakamı rütbe ve dedecesinden emeklilik hakkı verilmesini istemiştir1088. Emeklilik hakkı isteyen Küçük Ethem Yunan belediyesinde 3500 drahmi aylıkla çalıştığı sırada 1069, Yunanistan aleyhinde casusluk ve Köylü Refet’e muhbirlik yaptığı ileri sürülerek belediyedeki görevine son verilmiştir1070. Araya adam koyan Ethem, işine geri dönmüştür1071.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki 1930 tarihli Dostluk Anlaşması’ndan sonra eskisi kadar yardım göremediğinden yakınmış olan Ethem, bu tarihten sonra Yunanistan’da kalmak istememiş, Suriye’ye gitmek amacı ile Suriye başvekili ile Fransız Âli komiserine gönderdiği mektuplarda babasının da Suriyeli olduğundan bahsederek, Suriye’ye kabulünü istemiştir. Fransız lejyonlarında Osmanlı ordusundaki rütbesine eşit askeri bir görev alabilmek amacıyla Suriye’ye gitmek istediği anlaşılan Ethem, kabul edilmesine rağmen Yunanistan’dan ayrılmamıştır1 °78.

1933 yılında çıkarılması planlanan affa yüzerliklerin de dahil edeleceği söylentileri karşısında Rum göçmenlere “Türkiye’de bu kere yapılacak affı umumiye kapılarak sakın avdet etmeye kalkmayınız. Zira Kemalist idaresi muvakkattir. Yakında bizler yeni bir inkılap yapacağız, o zaman gelirsiniz” diyen Ethem, Dahiliye Vekâliti’ne yazdığı bir mektupta ise “... büyük Reisicumhurumuz’un işaret ve emrettiği yolda terakki, teceddüt, tekamül ve saadet yollarında yürümeyi kendime bir şeref, bir vecibe bilirim...” diyerek affını istemiştir1078

1066   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 1/F 5, Bt: 28 Temmuz 1932.

1067   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 1/B 14, Bt: 20 Şubat 1927.

1068   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/G 11; 2/G 12; 2/A 4.

1069   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/A 11.

1070   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 3/E 7.

1071   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/A 3, Bt: 21 Haziran 1933.

1072   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/G 12, Bt: 13 Kasım 1943.

1073   EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 1/G 13, Bt: 11 Eylül 1933.

194

Ethem Yahya’nın Türkiye’ye dönüşü 1938 affından sonra olmuştur.

Düzceli Mahmut oğlu Sami.- Yüzellilik listenin 63. sırasında yer almıştır. İstanbul Eczacılık okulu mezunlarındandır. Ulusal Mücadelinin başlangıcında Çerkeş Ethem’in yaverliğini yapmış olan Sami, onlarla birlikte Yunanistan’a sığınmış, daha sonra Ethem ve kardeşlerinden ayrılarak Mısır’a gitmiştir. Mısır’da çeşitli eczanalerde çalışan Sami, en son Atıf Tevfik Eczanesi müdürlüğü yapmıştır107^.

Ethem’den ayrıldıktan sonra olumsuz bir tavır içine girmeyen Sami, Düzce’deki emlâkinin tasviyesi için çalışmış, ancak bir takım güçlüklerle karşılaşınca Dahiliye Vekâletin’e 21.1.1936 tarihli bir mektup göndererek kendisine yardım edilmesini istemiştir^075.

Af Kanunu’ndan sonra Türkiye’ye dönmeyen Sami 1940 yılında Başbakanlığa müracaat ederek kendisine vatandaşlık ilmühaberi ve pasaport verilmesini istemiştir. Bazı sebepler ileri sürerek Türkiye’ye dönmeyeceğini söyleyen Sami’nin bu isteği, 3527 sayılı Af Kanunu’nun amaçlarına aykırı olduğu için kabul edilmeyerek, kendisine Türkiye’ye döneceği zaman pasaport verilebileceği bildirilmiştir^075.

Sami Açokomit’in ölüm ilmühaberinde 17 Nisan 1946’da Kahire’nin Gize şehrinde öldüğü yazılıdır1077.

Burhaniyeli Halil İbrahim.- listenin 64. sırasında yer almıştır. Çerkeş Ethem’in beraberindekilerden biri olarak Yunanistan’a gitmiş, Midilli’de yerleşmiş ve Türkiye aleyhinde yalan yanlış haberler uydurarak Yunan zabıtasına hafiyelik etmiştir. Daha sonra Edirne yakınlarındaki Kumçiftliği’nde bakkal dükkanı açan İbrahim’in bu dükkanı Türkiye’ye gelip gidenlerden bilgi toplayıp Yunanlılara vermek amacı ile kullandığı belirlenmiştir "I075.

Bir süre sonra Yunanistan’dan Halep’e geçen Halil İbrahim, Kürt Dağı eski mebusu ve Hoybun üyelerinden Kör Resul ve ağabeyi Hannan’ın yanına yerleşmiştir^070. Resul’ün emrinde olarak Hoybun Cemiyetine katılan İbrahim,

1074    EGM Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/D 7, Bt: 19 Şubat 1933.

1075    EGM Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/F 1, Bt: 13 Şubat 1936.

1076    EGM Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/F 10, Bt: 22 Kasım 1940.

1077    EGM Arşivi, Dn: 12222-63, Bn: 2/F 14, Bt: 25 Mayıs 1957.

1078    EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/D 14, Bt: 12 Temmuz 1939.

1079    EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/C 6, Bt: 3 K. S. 1932.

195

Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde propoganda yapmakla görevlendirilmiştir1080.

Ingiliz pasaportu ile seyehat ettiği belirlenen1081 Halil İbrahim, Af Kanunu’nun ardından Halep Konsolosluğuna başvurarak pasaportunu kaybettiğini, parasızlık yüzünden ülkesine dönemediğini ve oğlunun Hatay Merkez Bankasına yol parası gönderdiğini söyleyerek pasaport istemiştir1082. Konsolosluk bu isteği Dahiliye Vekâletine iletmiş1088 ve Halil İbrahim’e 21 Haziran 1939’da bir seyahate özgü pasaport verilerek, sınırda gümrük kontrolü sırasında üstünün ve eşyalarının iyice aranmasını Balıkesir ve Gaziantep valiliklerinden istemiştir1084.

Susurluktan Demirkapılı Hacı Ahmet.- listenin 65. sırasında yer alan Çerkeş Ahmet de Ethem grubundandır. Türkiye’den ayrıldıktan sonra bir süre Yunanistan’da aleyhte çalışmalar yapmış, daha sonra Suriye’ye yerleşerek, burada Çerkeş Şahin Beyzade Ahmet, Kürt Mevlânzade Rıfat ve Bandırmalı Kazım ile ilişkiye geçmiş1085, birlikte bir takım beyennameler hazırlayarak, Bandırma, Gönen, Balıkesir, Susurluk ve Kirmastı çevresinde dağıtmayı başarmışlardır1088.

1932 yılında Halep’in Münbiç kazasına yerleşen1087 Hacı Ahmet hastalığı dolayısıyle belediye hastanesinde bir ay kadar tedavi görmüş, daha sonra Kuneytire’ye, oradan da Şam’a geçmiştir1088.

Kuneytire, Hana, Halep ve Münbiç taraflarında yardım toplayarak geçimine sağlayan Hacı Ahmet, 1935 yılı sonlarında Amman’a geçmiş, Çerkeş Ethem ile arasında anlaşmazlık çıkınca Suriye’ye geri dönmüştür. Suruye’de hastalığı artan Ahmet, Şam belediye hastanesine kaldırılmışsa da burada ölmüş1089 ve Şam’daki Ahmediye Camii mezarlığına gömülmüştür1090.

1080   EGM Arşivi, Dn: 12222-64,

1081   EGM Arşivi, Dn: 12222-64,

1082   EGM Arşivi, Dn: 12222-64,

1083   EGM Arşivi, Dn: 12222-64,

1084   EGM Arşivi, Dn: 12222-64,

1085   EGM Arşivi, Dn: 12222-65,

1086   EGM Arşivi, Dn: 12222-65,

1087   EGM Arşivi, Dn: 12222-65,

1088   EGM Arşivi, Dn: 12222-65,

1089   EGM Arşivi, Dn: 12222-65,

1090   EGM Arşivi, Dn: 12222-65,

Bn: 1/C 9.

Bn: 1/C 7, Bt: 7 Temmuz 1934.

Bn:1/D5, Bt: 9 Mayıs 1939.

Bn: 1/D 7, Bt: 1 Temmuz 1939.

Bn: 1/D 8, Bt: 28 Haziren 1939.

Bn: 2/D 9, Bt: 19 Ağustos 1939.

Bn: 2/D 7, Bt: 1929.

Bn: 2/E 9, Bt: 25 Aralık 1932.

Bn: 2/E 8, Bt: 31 Ocak 1933.

Bn: 2/e 12, Bt: 12 Temmuz 1935.

Bn: 2/E 14, Bt: 12 Haziran 1935.

196

1.7.  Çerkeş Kongresine Temsilci Olarak Katılanlar

66 numaradan başlayıp, 83 numaraya kadar olan bu bölümde adı geçen kişiler İzmir’de düzenledikleri “Çerkeş Kongresi” ile bir takım boş hayallere kapıldıkları gibi, Anzavur ile beraber çalışarak, Bandırma, Kirmastı, Bolu, Düzce ve havalisinde isyan çıkarmışlardır.1091 Öyleki bu kongreyi düzenleyenler, İzmir’de 24 Ekim 1921’de Büyük Devletlerin himayesini isteme hainliğini dahi göstereceklerdir.1092

Hendek kazasının Sümbüllü Köyü’nden Bağ Osman.- listede 66. sıradadır. Çerkeş Kongresine katıldığı için listeye alınmış, ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a giderek Kayalar kazasında kendisine verilen araziyi işleterek geçimini sağlamıştır1092.

Çerkesler tarafından oluşturulan Vahdet Cemiyeti üyeleriyle haberleşerek aleyhte çalışmalar yaptığı belirlenen Osman 1933’den sonra bu tutumunu değiştirerek içinde bulunduğu durumdan dolayı cemiyet üyelerini suçlayıcı bir tavır takınmıştır. Ancak, emniyet tarafından onun bu tavrı güvenilir bulunmamıştır1094. 1935 yılında Karaferye’ye bağlı İskilip köyünde yerleşen Bağ Osman burada da tarımla uğraşmıştır1092.

686 tarafından affedilmeye layık görülmeyen1096 Bağ Osman aftan sonra ülkeye dönmüştür.

İzmit eski Mutasarrıflarından Çerkeş İbrahim (Hakkı).- listenin 67. sırasındadır. İstanbul’dan Ankara’ya kadar Çerkeş ve Ankara’dan itibaren Kürt sınırı çizen Yunanlıların İzmit mutasarrıflığını yapmış1097 Çerkeş Kongresine katılmış, bu nedenle yüzellilik listeye alınmıştır.

Ülkeden ayrıldıktan sonra Mısır’da yerleşen İbrahim Hakkı, burada da çok yakında Türkiye’de Çerkeş ve Kürt saltanatının kurulacağı 1092 yolunda

1091    T.G., 31 Mayıs 1938.

1092    Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi-Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Ankara: TTK, 1989, s. 164.

1093    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: 1/A2.

1094    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: A 3, Bt: 21 Ocak 1933.

1095    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: A 12, Bt: 27 Kasım 1935.

1096    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: 1/A 4.

1097    EGM Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/F 12, Bt: 6 Nisan 1932.

1098    EGM Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/F 13, Bt: 12 Mart 1932.

197

propogandalar yaparak aleyhte çalışmalarına devam etmiştir.

686 tarafından affa layık görülmeyen1099 İbrahim Hakkı, 6 Nisan 1932’de Mısır civarında, Cizre’de ölmüştür1100

Haydar Köyü’nden Berao Sait.- listenin 68. sırasında yer alan nufuzlu Çerkeş ileri gelenlerinden biridir. Fiili olarak Anzavur isyanına katılmamışsa da Çerkeş çetelerine evinde özel talimatlar vermiş, İzmir’in işgalinde Yunanlıların koruması altında düzenlenen kongreye Bandırma temsilcisi olarak katılmıştır. Vahdettin ile yakınlığı bulunduğu ve Manyas Belediye Reisi iken Manyas, Işıklar, Gönen, Biga, Sarıköy, Karacabey, Mustafa Kemal Paşa, Susığırlık ve Balıkesir Çerkeş köylerinde toplanan Çarkeslerle Karacabey’de bulunan Amavutlar üzerine giderek, Türk ve Arnavut çiftliklerini yağmaladığı bilinen Sait, bu sırada kolundan yaralanmış ve altı ay tedavi görmüştür. İşgal altında, İzmir’de “Çerkeş milletinin Düvel-i Muazzama ve alem-i insaniyet ve medenîye hitaben” yayınladığ beyannameyi Bandırma temsilcisi olarak imzalayan 1101 Sait, tüm bu nedenlerden dolayı yüzellilik listeye alınmıştır.

Listenin Hazırlanmasından önce ülkeyi terkederek Yunanistan’a giden Bareo Sait, Yüzelliliklerden Bekir Sıtkı ve İzmit mutasarrıfı İbrahim tarafından “Reis-I Cumhur hafiyesidir” diye Yunan Hükümeti’ne ihbar edilince, Berzek Tahir ile birlikte İskenderiye’ye gitmiştir1102.

İskenderiye’ye geldikten sonra kız kardeşinin Remle’de Bakus civarındaki köşkünde oturarak siyasetle pek ilgilenmeyen1103 Sait, kendisi ile sık sık görüşen 686’ya, İzmir’e zorla getirildiğini ve kongredeki tartışmaları reddettiğini1104 iddia etmiştir.

Halep ve Trablubşam’da dava vekilliği yaparak geçimini sağlayan1105 Bareo Sait, Mustafa Kemal Paşa’ya1106 ve İsmet Paşa’ya1107 gönderdiği

1099    EGM Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/G 7.

1100    EGM Arşivi, Dn: 12222-67, Bn: 2/F 11, Bt: 26 Nisan 1932.

1101    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: B 12, Bt: 24 Ocak 1340 (1924).

1102    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: A 2, Bt: 22 Ocak 1933.

1103    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: C 2, Bt: 24 K.E. 1935.

1104    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: A 6.

1105    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: C 3, Bt: 26 Şubat 1933.

1406 EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: B 1, Bt: 17 K.E. 1929.

1107 EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: A 8, Bt: 31 Temmuz 1933.

198

mektuplarla affedilmesini ve ülkeye dönmesine izin verilmesini istemiş, ancak 1938 affından sonra ülkeye dönebilmiştir.

Adapazarı’nın Harman Tepe Köyü’nden Maan Şirin Bey.- Yunanistan’ın Kayalar kasabasına yerleşmiş1193 ve 1933 yılında burada ölmüştür11".

Söke Ereğlisinin Tekeli Köyü’nden Koca Ömer oğlu Hüseyin.- listenin 71. sırasındadır. Çerkeş Kongresi’ne katılanlardan biri olarak düşmanla birlikte ülkeden ayrılmış, daha sonra da yüzellilik listeye alınmıştır.

Yunanistan’a yerleşen ve 686’ya göre Türk düşmanı olan1119 Çerkeş Hüseyin 1928 yılında Atina’da Memleket Hastanesinde ölmüştür1 11 1.

Adapazarı’nın Talustanbey Köyü’nden Bağ Kamil.- listenin 72. sırasında olup, Yunanistan’ın Kayalar kasabasına yerleşmiş1112, bir ara suikastlerde bulunmak üzere Türkiye’ye geçeceği haber alınmışsa da, olay gerçekleşmemiştir1113

Bağ Kamil, 7 Nisan 1933’de Karaferye Hastanesinde ölmüştür1114. Ölümünden sonra kızkardeşi Sabiha Hikme, Kamil’in iki çocuğunu, Şükrü ve Cevdet’i getirmek için izin istemiştir1113.

Hamte Ahmet.- listenin 73. sırasındaki Çerkeş Ahmet Yunanistan’a yerleşmiş ve 1933 yılında burada ölmüştür1113

Maan Ali.- listenin 74 sırasında bulunan Maan Ali 14 Mart 1931’de Selanik Muhacirin Merkez Hastanesinde ölmüştür1117. Babasının ölümünden

1108    EGM Arşivi, Dn: 12222-70, Bn: 2/F 1.

1109    EGM Arşivi, Dn: 12222-70, Bn: 2/F 3, Bt: 4 Ekim 1933.

1110    EGM Arşivi, Dn: 12222-71, Bn: 2/F 16.

1111    EGM Arşivi, Dn: 12222-71, Bn: F 14, Bt: 12 Şubat 1933.

1112    EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 2/D 3.

1113    EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 1/A 1.

1114    EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 2/C 10, Bt: 14 Nisan 1934.

1115    EGM Arşivi, Dn: 12222-72, Bn: 2/D 5, Bt: 21 K.E. 1941.

1116    EGM Arşivi, Dn: 12222-73, Bn: G 4, Bt: 13 Mart 1933.

1117    EGM Arşivi, Dn: 12222-74, Bn: F 2, Bt: 12 Mayıs 1931.

199

sonra ülkeye dönen kızı, o dönemde İş Bankası Genel Müdürü olan Muammer Enis ile evlenmiştir1118.

Kirmastı’nın Karaorman Köyü’nden Harunelreşit.- listenin 75. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra İskeçe’nin kuzeyinde, Bulgar sınırına yakın olan Yassı Ören köyüne yerleşmiş ve burada 12 Şubat 1929’da ölmüştür1119.

Eskişehir’li Sefer Hoca.- listenin 76. sırasındadır. Kendi ifadesinden anlaşıldığı üzere, Eskişehir’in Yunan askeri tarafından işgali zamanında 3. Kolordu Kumandanı General Polimenokos ve mıntıkanın askeri valisi Mösyö Vlahoyani ile ilşkiye geçerek, Eskişehir’de siyasi bir Çerkeş Cemiyeti oluşturulmasına öncülük etmiş ve bu cemiyetin başkanlığını yapmıştır 1129

Ulusal zaferin ardından düşmanla birlikte Yunanistan’a giden Sefer Hoca siyasetle fazla uğraşmamıştır. Ne Türkiye’deki ne de Türkiye dışındaki Çerkeslerin hilafet ve saltanat uğrunda canlarını feda etmeyi artık göze almayacaklarını ileri süren Sefer Hoca, etrafındakilere, Türkiye’de hiç bir zaman inkılap olmayacağını ve Cumhuriyet idaresinin devam edeceğini söylemiştir1191

1932 yılında Yunan vatandaşlığına geçen1122 Sefer Hoca Peristiri’ye yerleştikten sonra üfürükçülük yaparak ve ölü yıkayarak geçimini sağlamıştır1128. 1934’de ise Margılıç’ta Islâm Cemaatı’ndan aldığı bin drahmi aylıkla ve falcılık yaparak geçinen Sefer Hoca, Atina’da marangozluk yapan Ethem adında bir Çerkeş’e kızını verme sözü vermiş, bunun üzerine Ethem Atina’dan Margılıç’a taşınarak Hoca ve ailesinin geçimini sağlamaya başlamıştır. Ethem’e verdiği sözü tutmayan Sefer Hoca, kızını Margılıç’taki ağalardan birine vermeye kalkınca da Ethem tarafından öldürülmüştür1124.

Sefer Hoca’nın ölümünden sonra Türkiye’ye dönmek isteyen eşi Ayşe ve kızı Nadide’ye İstanbul yolu ile Eskişehir’e gitmek üzere pasaport verilmiştir1128

1118    EGM Arşivi, Dn: 12222-74, Bn: F 7.

1119    EGM Arşivi, Dn: 12222-75, Bn: F 14, Bt: 16 Madt 1929.

1120    EGM Arşivi, Dn:  12222-76, Bn: A9,         Bt:      1932.

1121    EGM Arşivi, Dn:  12222-76, Bn: C  9,      Bt:      12 Haziran 1933.

1122    EGM Arşivi, Dn:  12222-76, Bn: A   1,       Bt:      28 Aralık 1932.

1123    EGM Arşivi, Dn:  12222-76, Bn: C  6,      Bt:      26 Şubat 1933.

1124    EGM Arşivi, Dn: 12222-76, Bn: C 11, Bt: 17 K.S. 1934.

1125    EGM Arşivi, Dn: 12222-76, Bn: D 6, Bt: 14 Ağustos 1935.

200

Ayşe Hanım ile kızı 18.8.1935’de Atina’dan Akpınar Köyü’ne gelerek burada yerleşmişlerdir1 123

Biga’lı Nuri Bey oğlu Isa.- listenin 77. sırasındadır. Düşmanla birlikte ülkeyi terkettikten sonra uzun süre Atina’da yaşayan1127 Isa, Beşiktaş’ta oturan ve kuyumculuk yapan babası ile sık sık haberleşmiştir1123.

1937 yılında Araks matbaasında “Kafkasya’da Edigalar”adlı bir eser bastırdığından1129 dolayı Halep’te olduğunu anladığımız Isa, aftan hemen sonra ülkeyi dönmemiştir. Parasızlığından yakınarak önce Şark-ül Ürdün’e, sonra Mısır’a gideceğini ve buralarda para biriktirdikten sonra ülkeye döneceğini söyleyen Çerkeş Isa, dönüşünün gecikmesinden dolayı kendisine pasaport verilmeyebileceğini düşünmüş ve yaptıklarından dolayı pişman olduğunu söyleyerek, yaşlandıkça aklının başına geldiğini, Kemalist olmamakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin senelerce yaşamasını istediğini belirtmiştir. "... Kavm-i Necip Arap ile bizim meşhur Çerkesleri gördük, hepsini Allah kahretsin” diyen, Şark-ül Ürdün ve Mısır’da fırsat buldukça Çerkeş Cemiyeti’nin oluşumu için çalışacağını ancak Türkiye aleyhinde bulunmayacağını söyleyen Isa’ya göre, Çerkeş Hükümeti oluşturulmasına taraftar olan bazı Çerkesler Ruslara bel bağlamışlar ve uygun zaman olarak da Rusların Türkler aleyhine bir hareketini beklemişlerdir1120. Çerkeş Isa 1941 yılında Türkiye’ye dönmüştür.

Adapazarı’nın Şahinbey Köyü’nden Çul Kazım.- listenin 78 sırasında yer alan Kazım, Çerkeş Ethem’in beraberindekilerden biri olalarak Yunanistan’a yerleşmiş, 1931 yılında da Yunan Hükümeti’nden beş bin drahmi yol harçlığı alarak “Edison” vapuruyla Hayfa’ya geçmiştir1131.

Bir süre Filistin’de kalan Çul Kazım, daha sonra Kıbrıs’ın Limasol kasabasına yerleşerek eşi, iki oğlu ve kızı ile birlikte yerel hükümetin yardımlarıyla yaşamıştır. Oğullarından Nedim Limasol’da bir mağazada yağlı boya resim, Turhan ise belediyede kantarcılık yaparak geçimlerini sağlamışlardır. Her ikisinin de aleyhte çalışmaları görülmemiştir1132.

1126    EGM Arşivi, Dn: 12222-76, Bn: D 7, Bt: 18 Ağustos 1935.

1127    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/A 8, Bt:     11 Aralık 1932.

1128    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/A 1, Bt:     21 aralık 1933.

1129    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/B 4, Bt:     18 Eylül 1940.

1130    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/B 9, Bt:       7 Eylül 1940.

1131    EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: A 6, Bt: 23 Eylül 1931.

1132    EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: B 9, Bt: 8 Temmuz 1933.

201

Kıbrıs’ta, Türkiye düşmanlarının yuvası ve sığınma evi konumunda olan Evkâf-ı İslâmiye kurumu üyelerinden Münir Bey’den de maddi yardım göreni 133 Kazım, aftan sonra ülkeye dönmemiş ve 1946 yılında ölmüştürl 134.

Ingiliz vatandaşlığına geçen oğlu Nedim Kazım Çu, 1965 yılında Türkiye’de devamlı kalabilmek için izin istemiş 1135, Nedim’in vatandaşlıktan çıkarıldığına dair bir bilgiye rastlanılamaması üzerine H36 kendisi ve ailesinin oturma istekleri İç İşleri Bakanlığı’nca uygun görülmüştürH37.

Gönen’in Tuzakçı Köyü’nden Lampat Yakup.- listede 79. sırada yer alan Yakup, sürgün yıllarını Romanya’da geçirmiştir. Köstence yakınlarında Asidölük Köyü’nde Romanya Ayan Meclisi üyesi Ali Menesteanu’nun çiftliğine sığınan Yakup, hocalık ve imamlık yaparak geçimini sağlamıştırl I38.

Mehmet Ali ve Çerkeş Ethem ile haberleştiği belirleneni 133 Yakup, Şeyh Ramiz ve yüzellilik Recep Paşa ile birlikte “Vahdet” adlı bir cemiyet oluşturarak, pek çok cahil müslümanı kandırmış ve köy köy dolaşarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhinde propogandalar yapmıştır. Ali Ramiz’in Mehmet Ali’nin adamı olması dolayısıyle onun emri ile hareket ettikleri ve Pazarcık’ta bulunan tutucu ve zengin Türklerin bunlara maddi yardım yaptıkları 1140 da 727 tarafından verilen raporlardan anlaşılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde bir takım beyannamelerin dağıtıldığının haber alınması üzerine yapılan incelemede, bu beyennamelerin Varna’dan Pazarcık’a ve oradan Köstence ve Silistre’ye dağıtıldığı, Pazarcık’ta Şeyh Ramiz ve Lampat Yakup’un dağıtım işini idare ettiği anlaşılmış, Romanya’da çıkan Türkçe gazetelerin harflerine benzemeyen bu beyennamelerin Şark-ül Ürdün veya Bulgaristan’da basıldığı tahmin edilmiştik 141

Daha önce bahsettiğimiz, Ethem tarafından Kardeşi Reşit’e gönderilen

1133   EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: C 12, Bt: 24 Ağustos 1933. •

1134   EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 5, Bt: 1 Aralık 1957.

1135    EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 8, Bt: 15 Temmuz 1965.

1136   EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 11, Bt: 19Temmuz 1965.

H37 EGM Arşivi, Dn: 12222-78, Bn: G 12, Bt: 12 Ağustos 1965.

1138   EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/E 9.

1139   EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/E 13.

1140   EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/F 1, Bt: 6 Şubat 1932.

1141    EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/E 5, Bt: 30 Temmuz 1936.

202

ve firarilerin Amman’da toplanmasını isteyen mektup gereğince Lampat Yakup 4 Temmuz 1932’de Köstence civarında Frankopol çiftliğine giderek burada bekçilik yapan Yüzellilik Arap Mahmut’a misafir olmuş, yine Yüzellilik Şakir Osman ve Aziz’i çağırarak Amman’daki Çerkeş üç kardeşten gelen mektubu okuyarak oylarını istemiştir. Arap Mahmut gitmeyeceğini, Aziz ve Şakir Osman ise harcırah gönderilirse gideceklerini bildirmişlerdir. Daha sonra Osman 686’ya, Reşit ve kardeşleri para gönderirlerse bu parayı yiyeceklerini çünkü, sürünmelerinin sebebinin bu üç kardeş olduğunu söylemiştir1142.

Lampat Yakup’un ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanılmamıştır.

Gönen’in Bayramiç Köyü’nden Kumpat Hafız Sait.- listenin 80. sırasındadır. İstanbul Hukuk Mektebinden mezun olmuştur. İşgal zamanında Ulusal Mücadeleye karşıt bir tutum takınmış, Çerkeş Ethem ile birlikte Yunanistan’a kaçmıştır1143. 1923’te Atina’da Omanyo Meydam’nda Türklük karşıtı nutuk vermiştir1144. 1924’te Suriye’ye geçen Sait, 1927’ye kadar Şam ve Humus’ta oturmuş, daha sonra Halep’e geçmiştir.

Çerkeş Birliği Cemiyeti’ne üye olan Sait 1935’den sonra karşıt propogandalardan vazgeçerek Suriyede avukatlık yapmış, ayrıca Çerkeslerden topladığı yardımlarla hayatını sürdürmüştür 1146

Af Kanunu’ndan sonra dönmeyen Sait’in ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamam ıştır.

1.8.                      Polisler

Haşan Tahsin.- 84 numara ile listeye girmiştir. 1884 Kalkandelen doğumludur1146. İstanbul’un işgali sırasında polis müdürlüğü yapmış, İngiliz amaçlarına hizmet etmiştir1147. İstanbul valiliğinin 18.2.1340 (1924) tarihli yazısına göre, Ulusal zaferin ardından Yunanistan’a kaçan Haşan Tahsin’in vatana ihanet suçundan gıyaben idamına karar verilmiş1146, daha sonra da yüzellilik listeye alınmıştır.

1142    EGM Arşivi, Dn: 12222-79, Bn: 2/F 3, Bt: 18 Temmuz 1932.

1143    EGM Arşivi, Dn: 12222-80, Bn: 2/G 9, Bt: 28 Eylül 1935.

1144    EGM Arşivi, Dn: 12222-80, Bn: 2/F 14.

1145    EGM Arşivi, Dn: 12222-80, Bn: 2/G 5, Bt: 30 Mart 1935; Bn: 2/G 11, Bt: 28 Eylül 1935.

1146    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 2/F 1.

1147    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/F4.

1148    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/A 6.

203

1926 yılı içinde Hollanda’ya yerleştiği anlaşılan1149 Tahsin, burada HollandalI bir kadınla evlenerek eşi ile birlikte Utrecht vilayetinde yaşamaya başlamıştır1150. Yaz aylarını Roma’da geçiren Tahsin’in eşi dolayısıyle rahat bir yaşam sürdüğü ve Arnavut hizmetçileri olduğu da bilinmektedir1151.

Yurtdışında olduğu süre içinde karşıt çalışmalar yaptığı hakkında bir bilgi alınamayan Haşan Tahsin Yüzerliklerin affı üzerine 30 Temmuz 1938’de Türkiye’ye gelmiş1152, ancak 13 Ağustos’ta vize alarak Hollanda’ya geri dönmüştür1153.

Bu tarihten sonra Hollanda’ya yerleştiği anlaşılan Haşan Tahsin, Dahiliye Vekâleti’nin 7.8.1939 tarih ve 42086 sayılı teklifi üzerine 3527 sayılı Af Kanunu’nun 5. maddesi gereğince İcra Vekilleri Heyeti’nin 25.8.1937’de kabul ettiği bir karar doğrultusunda vatandaşlıktan çıkarılmıştır1154

Haşan Tahsin (îşkora)’in kendi arzusu ile Hollanda vatandaşlığına geçtiği ve keyfiyetin 25 Temmuz 1965 tarihli ve 303 sayılı Resmi Gazetede yayınlandığı bilgisi Hollanda Dışişleri Bakanlığından alınmıştır1155.

Polis Müdür Muavini Kemal.- listede 85. sıradadır. Arnavut kökenli olan Kemal, Türkiye’den ayrıldıktan sonra Piriştine’ye yerleşmiş, zengin bir kadınla evlenerek, karısının emlakim işletmeye başlamıştır 1155. Burada Türkiye aleyhinde çeşitle söylemlerde bulunduğu anlaşılan1157 Kemal, 1934’de Mitroviçe’ye geçerek Fransız Batignolle inşaat firmasında binikiyüz dinar aylıkla ambar memurluğu yapmıştır1153.

Yugoslavlar zamanında ise Piriştine İpek Şimendifer inşaatında çalışmış

1149    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/B4, Bt: 6 K.S. 1926.

1150    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/A7, Bt: 15 Nisan 1935.

1151    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/A 14.

1152    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/F 2.

1153    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/B 12, Bt: 17 Eylül 1938; Bn: 1/C 1, Bt: 18 Eylül 1938.

1154       Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 1/F 11. 3527 sayılı Af Kanunu’nun 5. maddesi: Birinci ve ikinci maddelerde yazılı af ve ref'i hükümlerinden müstefit olan şahıslar lüzum görülürse İcra Vekilleri Heyeti kararı ile vatandaşlıktan iskat edilebilir.

1155    EGM Arşivi, Dn: 12222-84, Bn: 2/F 1, Bt: 1 Aralık 1965.

1156       Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: A 2, Bt: 3 Temmuz 1943.

1157    EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: B 2, Bt: 6 Şubat 1935.

1158    EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: A 13, Bt: 4 T.E. 1935.

204

olan Kemal, işgali takip eden günlerde Iştip Polis Müdürlüğüne atanmış, bir süre sonra bu işe Tiran’dan başkası tayin edilince de açıkta kalmıştır1 158.

1943 yılında Polis Müdürlüğü görevini yeniden alan Kemal, Arnavut vatandaşlığına geçmiş116°,1946’da Bakanlar Kurulu’nun 4916 sayılı kanunu ile vatandaşlıktan çıkarılmıştır 1161.

Emniyet Genel Müdür Muavinlerinden Ispartalı Kemal.- listenin 86. sırasındadır. Hollanda sömürgesi olan Cava’da yerleşmiştir1162. Satıcılık yaparak geçimini sağlayan1163 Kemal, babası Ingiliz, annesi Sudanlı olan Eva Palmer isminde bir kadınla evlenmiştir1164.

Türkiye’de hilafetin yeniden kurulması için Cava Müslümanlarının desteğini kazanmak amacı ile çeşitli çalışmalar yaptığı belgelenen 1165 Kemal, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

İstanbul Polis Genel Müdürlüğü Birinci Şube Müdürü Şeref.- listede 87. sıradadır. Harbiyeyi bitirimiş, 1908’de yüzbaşı olmuş ve Bakaya Komisyonu’nda görevlendirilmiştir. 1912’de İzmir’e gönderilen Mürettep Süvari Bölüğü komutanlığına atanmış, ancak siyasetle uğraştığı anlaşılınca 1913’te emekliye ayırılmıştır. Genel savaşta çeşitli görevlerde bulunan Şeref, 1919’da Malta’ya sürülmüş ancak aynı yıl tahliye edilerek, rütbesi iade edilmiştir. 1920 yılı Nisan ayında İstanbul Polis Genel Müdürlüğü Birinci Şube Müdiriyetine atanan Şeref, aynı yılın Ekim ayında istifa etmiştir1166.

HIF’in ileri gelenlerinden olup, Ulusal Mücadele sırasında İngilizler hesabına çalışan Şeref, zaferden sonra ülkeden kaçarak1167, Kahire’de yerleşmiş, Mısır Hükümetinde bulunan bazı Ingiliz memurların yardımları ile1168

1159    EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: A 12, Bt: 23 Eylül 1942.

1160    EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: B 8, Bt: 17 Haziran 1943.

1161 EGM Arşivi, Dn: 12222-85, Bn: D 12, Bt: 8 Ocak 1947.

1162    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/B 4, Bt: 15 Ocak 1933.

1163    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/B 12, Bt: 26 Şubat 1933.

1164    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/B 9, Bt: 10 Eylül 1935.

1165    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn: 1/F 2, Bt: 17 Mayıs 1940.

1166    EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: G 2.

1167    EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: G 1.

1168    EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: G 3, Bt: 25 K.E. 1935.

205

Kahire Belediyesine bağlı Özbekiye Parkı’nda müdürlük yaparak geçimini sağlamıştır1169.

686 tarafından vatan haini olarak adlandırılan 1170 Şeref, Kahire Elçiliğinin raporlarında ise “şarlatan, üç beş kuruş karşılığında her şeyi yapabilecek bir adam”1171 olarak nitelendirilmiştir.

Şeref’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

İstanbul Polis Müdiriyeti Başmemurlarından Hafız Sait- listenin 88. sırasındadır. Türkiye’den ayrıldıktan sonra Kavala’da yerleşmiş, 5 Ağustos 1930’da, burada ölmüştür1172.

Arnavutköy eski Merkez Memuru Hacı Kemal.- listenin 89. sırasındadır. Ulusal zaferin ardından Ingilizlerin koruması altında Mısır’a kaçan1173 Kemal İskenderiye’de ölmüştür1174

Polis Başmemurlarından Namık.- listede 90 numara ile yer almıştır. Ulusal Mücadele sırasında Üsküdar merkez memurluğu yapan Namık, daha sonra Polis Müdürlüğü Siyasi Kısım başkanlığına getirilmiş1175, bu görevleri süresince Anadolu’daki Ulusal Hükümet aleyhinde propoganda ve teşviklerde bulunduğu1175 için, Yüzellilik listeye alınmıştır.

Ülkeden ayrıldıktan sonra Atina’da yerleşen Namık Hilmi, Mehmet Ali grubunun üyelerindendir ve onun çıkardığı gazeteyi Yunanistan’da dağıtmıştır1177. Aynı zamanda Mehmet Ali’nin hafiyisi, temsilcisi ve propogandacısıdır1178.

Yurtdışına çıktıktan sonra da aleyhte çalışmalarına devam eden Namık

1169    EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: F 12, F5.

1170    EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: E 8 Bt: 11 K.E. 1932.

1171    EGM Arşivi, Dn: 12222-87, Bn: E 6, E 5, Bt: 22 Şubat 1933.

1172    EGM Arşivi, Dn: 12222-88, Bn: 2/F 6, Bt: 6 Ağustos 1930.

1173    EGM Arşivi, Dn: 12222-89, Bn: 2/G 5, 2/G 4, Bt: 18 Aralık 1932.

1174    EGM Arşivi, Dn: 12222-89, Bn: 2/G 2, Bt: 11 K.E. 1932, 686’nın raporu.

1175    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 12, Bt: 19 Aralık 1931.

1176    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/D 2.

1177    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 11, Bt: 11 K.E. 1932, 686’nın raporu.

1178    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 7.

206

Hilmi, çocuklarına gönderdiği mektuplarda yokluk içinde yaşadığından bahsederek, bu hale gelişinin nedenin din uğurunda savaşmak olduğunu söylemiş ve “ Kur’an’ı ayaklar altına alan alçak melunlardan intikam alacağım” diyerek, onlardan sabretmelerini istemiştir^

Atina’da yüzerliklerden Köylü Refet, Davut, Sefer Hoca; firarilerden Gümülcineli Hamit ihsan ve Eskişehirli Adem ile sık sık ilişkiye geçen Namık, bu arkadaşları ile birlikte, sürgünde yaşayan tüm Türklerin hukuklarının korunması konusunda Mehmet Ali’ye tam yetki verenler arasındadır 1180

Ankara Hükümeti’nin bittiğini düşünen Mehmet Ali’nin de Namık’a sonsuz güveni vardır. Ona gönderdiği mektuplardan birisinde Ulusal Hükümetin yıkılmasının an meselesi olduğunu iddia etmiş, on sene dayandıklarını, on ay daha dayanmanın ise kutsal savaşlarının gereği olduğunu söyleyerek, Namık’tan sabırlı olmasını, aksi taktirde, metanetlerini kaybedecekleri gün mahvolacaklarını dile getirmiştirl 1 ®1.

Atina’daki geçimini gündüzleri sigara satarak, geceleri ise bekçilik yaparak sağlayanH82 Namık’ın Köylü Refet ile olan ilişkisi oldukçu ilginçtir. Atina Elçiliğinde görevli bir istihbarat memurunun verdiği bilgiye göre, Namık kendisine Türkiye dışındaki muhaliflerden gelen mektupların zarflarını Refet’e, Refet’te sahte mektup ve beyannameler düzenleyip bu zarflara koyarak Türk sefaretine vermiştik 188.

Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümü kutlamaları sırasındaki af söylentileri ile birlikte Namık’ta affedilme özlemi çekmiş ve bu arzusunu İsmet Paşa’ya yazdığı mektubunda dile getirmiştirl 184 1933’deki af isteği kabul edilmeyen Namık Hilmi, 1938 affını da göremeyerek, 20 Ocak 1937’de1185 Atina Muhacirin Hastanesinde ölmüş, üzerinde bulunan eşyalar ise Çerkeş Davut tarafından alınmıştırll88.

Şişli Komiseri Nedim.- listede 91. sıradadır. Rüşdiye mezunudur,

1179    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/B 9, Bt: 9 K.E. 1927.

1180    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 9, Bt: 26 Mart 1932.

1181    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 10, Bt: 20 Nisan 1932.

1182    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/F 4, Bt: 14 Aralık 1933.

1183    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 8.

1184    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/C 14, Bt: 5 Eylül 1933.

1185    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/F 10, Bt: 15 Şubat 1937.

1186    EGM Arşivi, Dn: 12222-90, Bn: 3/F 14.

207

askerliğini başdümenci olarak yapmıştır 1187. Komiserlik yaptığı günlerde görevini kötüye kullanmaktan dolayı memuriyetten çıkarılan Nedim, Mütareke günlerinde Ingilizler adına istihbarat işlerinde çalışmış1188, Anadolu’ya sevkedilen cephaneleri düşmünlara ihbar ederek Ulusal Mücadeleye karşıt bir tutum içine girmiş, zaferin ardından kaçarak Yunanistan’a sığınmıştır1189.

Yunanistan’da da karşıt tutumunu sürdüren Nedim, önce Selanik’te belediye tarafından yaptırılan tuvaletlerin1190, daha sonra da belidiye parklarının bekçiliğini yaparak1191 geçimini sağlamış, aftan hemen sonra ülkeye dönmüştür.

Edirne Polis Müdürü ve Yalova Kaymakamı Fuad.- Dörtyollu Çerkeş Fuat Edime Polis Müdürü iken Kocaeli’nin işgalinden sonra, Anzavur’un İzmit’te mutasarrıf bulunduğu sırada 11 Haziran 1336 (1920)’da İstanbul Hükümeti tarafından İzmit merkez memurluğuna atanmış ve 1 Eylül’e kadar burada görev yaptıktan sonra Adapazarı kaymakam vekilliğine tayin edilmiştir. Adapazarı’nın ulusal kuvvetler tarafından geri alınmasından sonra İstanbul’a kaçarak, hükümet tarafından 2 Şubat 1921’de Yalova kaymakam vekilliğine atanmış ve zaferin ardından Yunanistan’a kaçmıştır. Gerek İzmit’te gerekse Adapazarı ve Yalova’da bulunduğu sırada düşman kuvvetleriyle işbirliği yaparak halka çeşitli işkenceler yapan Nedim, bu nedenlerden dolayı Yüzellilik listenin 92. sırasında yer almıştır1192.

Çerkeş Ethem grubuyla birlikte önce Yunanistan’a giden Fuat daha sonra Mısır’a geçmişse de, Türkiye’nin o dönemdeki Mısır elçisi Muhittin Paşa’nın girişimleriyle sınırdışı edelerek 1922’de Suriye’ye geçmiş ve 1923’de Suriye lejyonuna dahil olmuştur1193. 1926 yılından itibaren Şam Çerkeş alayında hizmet eden Fuat, önce 9. sonrada 6. Çerkeş bölüğünde kumandanlık yamıştır1194.

1187    EGM Arşivi, Dn: 12222-91, Bn: E 12.

1188    EGM Arşivi, Dn: 12222-91, Bn: E 11.

1189    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: B 9, İstanbul vilayetinin 18.2.1340 (1924) tarihli yazısından.

1190    EGM Arşivi, Dn: 12222-91 Bn: B 11, Bt: 1933.

1191    EGM Arşivi, Dn: 12222-91, Bn: B 12, Bt: 27 Kasım 1935.

1192    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/C 10, Bt: 10 Mart 1932.

1193 EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/D 2, Bt: 23 T.S. 1931.

1194    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 3, Bt: 30 Ocak 1933.

208

Fransızlar tarafından bu alaylarda yüzbaşı rütbesi ile istihdam edilen Mehmet Fuat, 1936 yılı içinde Şam Konsolosluğuna müracaatla para karşılığı haberalma işlerinde çalışmak istediğini ve bu işi kendisinden daha iyi yapabilecek kimse olmadığını belirtmiştir. Konsolosluk tadından kendisine para verilebileceği söylenmiş ise de, Fuat’ın uygun bir aylıkla çalışabileceğini ve arasıra Amman, Elcezire ve diğer yerlere seyahat edebilmek için bir yerde her an emrine hazır yirmi lira bulundurulmasını istemesi1195 üzerine durum Emniyet Genel Müdürlüğe bildirilmiştir. Fuat’ın istihdamı Emniyetçe uygu görülmüş, ancak yabancı istihbarat servisleri için de çalışabileceği gözönünde tutularak, dikkatli davranılması istenmiştir119®.

Elde edilen belgelere göre, aftan sonra Türkiye’ye dönmeyen Fuat’ın 1957 yılı içinde hâlâ Şam’da olduğu anlaşılmıştır1197

Adana’da Polis Mürülüğü yapan Polgeçenli Yusuf.- listenin 93. sırasındadır.1883 Adana doğumlu olan Yusuf, 1910 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirerek Adana’ya dönmüş, 1918 yılı sonlarında Adana Polis Müdürlüğüne atanmıştır. Yusuf 1921 yılında İskenderun’a gelmiş, 1923’de Antakya Orman Muhasebe memurluğuna, 1924’de Reyhaniye Nahiye müdürlüğüne, 1927-1928 yıllarında Kırıkhan Tahrirat katipliği ile Belediye Reisliğine, 1929’da ise Kasır Tahkani Nahiyesi müdürlüğüne atanmıştır11".

Ülkeden ayrıldıktan sonra, onyedi yıl boyunca Fransızların hizmetinde çalışan1199 Yusuf Ziya bir ara Antakya’da avukatlık da yapmıştır1299.

Af Kanunu’nun ardından Türkiyeye dönmek istemeyen Yusuf Ziya, Sancak’ta kalmayı ve buradaki görevinden emekli olmayı tercih etmiştir1291. 1940’da Kırıkhan’da, manifaturacı Mehmet ile ortak iş yaparak geçimini sağlamış1292, siyasetle uğraştığı ya da aleyhte bulunduğu görülmemiştir1293. Yusuf Ziya, 29 Aralık 1943’de ölmüştür 1294

1195    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 6-7, Bt: 12 T.E. 1936.

1196    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 9, Bt: 7 Aralık 1936.

1197    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: 2/E 13, Bt: 29 Nisan 1957.

1198    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 5.

1199    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 12, Bt: 30 Temmuz 1938.

1200    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/F 3, Bt: 6 Aralık 1933.

1201    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 12, Bt: 30 Temmuz 1938.

1202    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 10, Bt: 20 Ocak 1940.

1203    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/F 11,686’nın raporu.

1204    EGM Arşivi, Dn: 12222-93, Bn: 2/G 13, Bt: 13 Mayıs 1957.

209

Unkapanı Merkez Memuru Sakallı Cemil.- listenin 94. sırasındadır. Van 1293 (1877) doğumlu olan Cemil, 1896’da Van’da polis olmuştur1 233. İstanbul’da başkomiser iken mesleğe aykırı hareketlerinden ve Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra 5 Haziran 1913’de Sinop’a sürülmüştür. 1919’da İstanbul’a dönerek Perit Paşa Hükümeti tarafından Unkapanı merkez memurluğuna atanmış, bir süre sonra da görevden alınmıştır 1233

Ulusal zaferin ardından Suriye’ye kaçan Cemil, Şam’daki Hoybun Kürt Cemiyeti üyelerindendir1237. Şam’a gelen her Türk aleyhinde yalan yanlış şeyler söyleyerek Fransızlara hafiyelik etmiştir. Yüzerliklerden Memduh Selim, oğlu; Nizamettin Kibar ise kayınbiraderidir. Bunlardan, Hoybun Cemiyetinden ve Fransızlara verdiği raporlar karşılığında aldığı paralarla geçimini sağlamıştır 1208 Suriyeye kaçınca Şam nüfusuna kaydedilen Sakallı Cemil, Suriye vatandaşlığına geçerek nüfus cüzdanı almıştır1233. Aftan hemen sonra pasasport almasına rağmen ülkeye dönmeyen Cemil, bu tarihten sonra taksilere müşteri bularak geçimini sağlamış, 1944’de de Türkiye’ye dönmüştür1213.

Büyükdere Merkez Memuru Mazlum Bey.- listede 95 numarayla girmiştir. İttihat ve Terakki zamanında Rumelihisan’nda suikastler düzenleyen îtilafçılar içinde bulunan ve bir çok vatansever Türk’ü tutuklatarak Arapyan Hanı’na sevkeden1211 Mazlum, Damat Ferit’in adamlarından biridir. Büyükdere merkez memurluğunda iken Ingiliz amaçlarına hizmet etmiştir1212.

Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre Mısır’da kalan, sonra İran’a giden ve tekrar Mısır’a dönen Mazlum, en son Cava’da yerleşmiştir1213. Burada ilaç satıcılığı yaparak geçimini sağlamıştır 1214.

1205    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: F   9.

1206    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: A 11, Bt:   31      Aralık 1932.

1207    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: A 10, Bt:   11      K.E. 1932.

1208    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: B 12, Bt:   15      Kasım 1935,

1209    EGM Arşivi, Dn: 12222-94 Bn: B 3, Bt: 28 Ekim 1942.

1210    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: F 10.

1211    EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 9, 22 Ağustos 1958.

1212    EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 6 , Bt: 18 Şubat 1924.

1213    EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: C 10, Bt: 2 Şubat 1954.

1214    EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 2, Bt: 26 Şubat 1933.

210

Mazlum, Türkiye dışındaki muhalifler hakkında çeşitli ihbarlarda bulunmuş121®, ancak verdiği bu bilgilerin yalan yanlış haberlerle dolu olduğu Emniyetçe gerekli makamlara bildirilmiştir121®.

Mazlum (Yargüç) aftan sonra ülkeye dönmeyenler arasındadır.

Beyoğlu İkinci Komiseri Fuad.- listede yer alan son polistir. Ulusal Mücadele sırasında îngilizler adına çalışmış, ülkeden ayrıldıktan sonra önce Gümülcine’de yerleşmiş ve Yunan istihbaratına çalışarak geçimini sağlamıştır1217

Gümülcine’de iken sık sık Suriye ve Mısır’a giderek ziyaretler yaptığı belirlenen Fuat bölgede, Türkiye’de hilafetin iadesi sorunu ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur121®. 1936 yılı içinde Selanik’te “Hoca Fahri” takma adı ile falcılık yaparak geçimini sağladığı121 ® anlaşılan Fuat’ın aftan sonra dönüp dönmediği ile ilgili bir kayda rastlanmamıştır.

1.9.              Gazeteciler

Serbesti Gazetesi Sahibi, Hürriyet ve İtilâf Üyesinden Mevlanzâde Rıfat.- 97 numarayla Yüzellilik listeye girmiştir. 31 Mart Olayı’nın düzenleyicilerinden olan Rıfat, Kürt Şerif Paşa ve diğer bazı kişilerle birlikte bir Kürdistan oluşturmak için çalışmıştır. Hemen tüm hayatı enrikalarla geçmiştir. Haris ve maceraperesttir.122®

Mevlanzâde Rıfat, yurtdışına çıktıktan sonra daha önce de bahsettiğimiz gibi arkadaşları ile birlikte bir çok hareketin içine girmiştir. Mevlanzâde Rıfat, Şam’da kurulan Kürt-Türk Hilafet Cemiyeti’nin de üyeleri arasındadır1221.

1215    EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: C 6-7, B 13. Mazlum’un gönderdiği bu mektuplar EGM Arşivi’ndedir.

1216    EGM Arşivi, Dn: 12222-95, Bn: B 11, Bt: 29 Mayıs 1953.

1217    EGM Arşivi, Dn: 12222-96, Bn: E 13.

1218    EGM Arşivi, Dn: 12222-96, Bn: E 4, Bt: 8 Temmuz 1927.

1219    EGM Arşivi, Dn: 12222-96, Bn: E 10, Bt: 23 Eylül 1936.

1220    T.G.,31 Mayıs 1938.

1221    EGM Arşivi, Dn: 12222-1, U.D. Bn: 1/C 9. Cemiyetin diğer üyeleri, eski Şehzade Selim, Milletvekili Kürt Reşit, Şahinbeyzâde Bozan Bey, Musafa Bey, İbrahim Paşazadeler, Haşan Sadık (Yüzellilik), Bab Kazası Nüfus Memuru Nuri, Kediran Kariyeli Bilal Ağazade Rıza, Şeyh Rıza, Şave Kariyeli Alaoğlu Derviş (Alazâde), Kardeşi Basravi, Celal Kadri (Yüzellilik) ve Milis Kumandanı Şiho’dur.

211

Bununla birlikte Bükreş’te kaldığı sürede bazı şartlar altında hizmeti sağlanan ve Türkiye’ye muhbirlik yaptığı belirlenen Rıfat’ın özellikle Şeyh Sait Isyam’ndan sonra konsolosluğa verdiği raporlar ilgi çekicidir. Atina Konsolosluğu’nun 8 Kasım 1341 (1925)’de verdiği bilgiye göre Rıfat,

1.              Şeyh Abdullah ve Çerkeş Ethem’in ve teşkilatıyla Şemrinan ve Simko’nun Rumiye üzerinden onbin kişilik bir kuvvetle Van’a saldırarak, orayı kuşatacakları ve bağımsız bir Kürt Hükümeti ilân edeceklerini,

2.              Hınıs’ta bulunan Selim Bey aracılığıyla Erzurum’a saldıracağını,

3.              Şeyh Abdullah’ın Urfa ve Adana çevresinden bir hareket için Biraze aşireti reisi ve Adana’daki yoldaşları ile haberleşmekte olduğunu ,

4.              Çerkeş Reşit’in ise İstanbul gurubu aracılığıyla İzmir ve Adana’da bir kıyam1222 çıkarmaya çalıştığını,

5.              Haraket için yolların karla kapanarak imdat kuvvetlerinin gönderilemeyeceği bir zamanın beklendiğini,

haber vermiştir. Atina Konsolosluğuda Rıfat’ın gelecek hizmetlerinin karşılığı olarak Dahiliye Vekâletinden yeterli miktarda ödenek istemiştir1222.

1926 yılı içinde Atina’da olan Mevlanzâde buradan San Remo’ya kısa bir ziyaret yapmış ve tekrar Atina’ya dönmüştür. Atina Ateşemiliteri Faruk Bey tarafından verilen bilgiye göre; Mevlanzâde buradan Çerkeş Reşit, Tevfik ve Avni ile birlikte Bağdat’a gitme planları yapmaktadır. Amaçları ise 1926 Nisan ayı başlarında beş yönden Türkiye’ye saldırı için hazırlanmaktır. Harekâta ait askeri projeler Romanya’daki Vehip, Miralay Tahir ve Avni tarafından yapılmakta olup, çetelere ait elbise, teçhizat, silahlar ve cephane İngilizler tarafından sağlanmıştır 1224\

Mevlanzâde Rıfat, kendisi ile mülakât yapan, Politika gazetesi muhabirinin “Kürdistan’a ne zaman ve ne ile gittiği Kürdistan’da ihtilâlin bastırılıp bastırılmadığını, bastırılmış ise ne şekil almakta olduğu”na dair sorularına verdiği cevapta ise;

“Geçen Nisan’da (1926 yılı olsa gerek), Atina’dan geçtikten sonra Pire yoluyla, Mısır’a ve Mısır’dan Suriye ve Irak yoluyla Yunanlıların tanıdığı kahraman, Çerkeş ileri

1222    Dinsel Ayaklanma.

1223    EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 4, Bt: 8 Kasım 1925.

1224    EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 9, Bt: 17.2.1926.

212

gelenlerinden Ethem Bey’in beraberinde Kürdistan’a gittiğini”

söyledikten sonra Ethem’in, Abdülkadir’in oğlu Seyid İbrahim’in evinde Kürdistan’da misafir olduğunu, Hakkari ilinin Şemrinan mevkiinde Türk Miralayı Sabri Bey’in kuvvetleriyle çarpıştıklarında Ethem’in onları temizlediğini ve Türkleri tam anlamıyla kırdıklarını belirterek Ethem’in bu savaş dolayısıyla cesaret ve gücünün olağanüsü olduğunu ispatladığını ilave etmiştir. Rıfat ayrıca, “Kürdistan mücadelesinin” İlkbaharda da tüm şiddet ve dehşeti ile devam edeceğini, Geçen sene (1925 olsa gerek) yapılmamış olan işlemin yeni yılda tamamlanacağını ve Kürdistan ihtilâlinin oldukça ilerlediğini söyleyerek sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Kemalistlerin vahşeti sayesinde Kürtler arasında mevcut olan nifak ve ihtilaflar sona erdi. Artık Kürtler hürriyetleri ve bağımsızlıkları için canların feda edeceklerdir ve Kürtlerin hürriyeti ancak Kemal Hükümeti’nin imhasıyla yükselecektir”

Mevlanzâde, Kemalistlere bütün Türklerin karşı olduğu düşüncesindedir ve “Kürt, Türk, Çerkeş, Ermeni bütün Türkler ve Osmanlıların Kemal Hükümeti’nin yıkılması ve eski Doğu uygarlarının canlandırılması için çalışacağını” iddia etmiştir 1225

Bu arada Şeyh Abdülrahim’e verilmek üzere Bağdat’taki İngiliz Komiserinin Mevlanzâde Rıfat’a dörtbin İngiliz lirası verdiği Halep Şehbenderliği tarafından haber alınıp, Dahiliye Vekâleti bilgilendirilince bu paranın ne amaçla verildiğinin araştırılması istenmiştir. Aynı raporda, 1925 yılı Aralık ayı içinde Bağdat’a gelen Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın İngiliz Komiseri ile görüşerek, “Kürdistan’daki büyük şahıslarla haberleşme sağlayarak, nüfuzlu kişileri isyana davet etmek, isyan edecek Kürtlere silah sağlamak ve Halep’teki Kürt İstiklâl Cemiyeti ile Bağdat’taki Kürt heyeti arasında bağlantı sağlamak” yolunda alınan karalarla, Mevlanzâde’nin ilişkisi olup olmadığı da soru işareti yaratmıştır"*226.

Mevlanzâde’nin Türkiye aleyhindeki çalışmaları bunlarla sınırlı değildir. “Türkiye Inkılâbı’nın İç Yüzü” ve “Devlet-i Osmaniye ve Siyonistler-Türkiye’yi Yıkan Yahudiler” adlarıyla iki kitap yayınlamıştır. Bunlardan ilkine arşivde rastlanamamakla birlikte ikinci kitap 1926 tarihli olup, Arap harfleriyle Türkçe ve Fransızca olarak basılmıştır "*227 etabın ise Halep’te basıldığını biliyoruz.

1225   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 1, Bt: (Tarihsiz).

1226   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/B 10, Bt: 19 Ocak 1927.

1227   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/G 13; Mevlanzâde Rıfat, Devlet-i Osmaniye ve Siyonistler-Türkiye’yi Yıkan Yahudiler, Birinci Risale, 1926; kitabın başka lisanlara tercüme

213

Kitabın Türkiye ye sokulmak istenmesi karşısında Dahiliye Vekâleti harekete geçerek tüm vilayetlere girişinin engellenmesini ve girenler varsa toplattırılmasın! istemiştir1228.

Mevlanzâde Rıfat bu aleyhte tutumları yanında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin çeşitli organları ile ilişkisine ve bilgi aktarımına da devam etmiştir. Halep Konsolosluğu’na para karşılığında Kürtler hakkında bilgi veren Mevlânzade, idare müdürlüğünü yaptığı Vahdet gazetesinde de Türkiye lehinde yayınlarda bulunmuştur. 1930 yılı içinde Halep Konsolosluğu’na baş vurarak, Hoybuncuların oluşum şekilleri ve başlangıçtan beri takip ettikleri hareket tarzı ve Kiraz Hamdi, Mehmet Ali, Rauf ve Rahmi gibi Yüzellilik ve firarilerin arasında geçen haberleşmelerin ve bunlara ait evrakların kendisinde bulunduğunu söyleyen Rıfat, bunları bir kitapçık halinde toplayacağını söylemiştir. Türkiye lehinde güzel bir propaganda olacağını belirttiği bu kitabın basımı ve yayınlanması için 100 altına ihtiyaç olduğunu belirten Rıfat, bu paranın kendisine verilmesini de Halep Konsolosluğu’ndan rica etmiştir1229.

Konsolosluk, durumu Dahiliye Vekâleti’ne bildirmiş, Vekâlet de Mevlânzade’nin bu kitapçığı yayınlamasına gerek olmadığını, aksi taktirde kendilerine hizmet ettiğinin anlaşılacağını bildirmiştir. Dahiliye Vekâleti Mevlanzâde’nin para yardımı karşılığında hizmetine devam etmesini daha uygun bulmuş, elinde bulunan belgeler konsolosluk tarafından incelenip önemli bulunanlar ayrılarak kendilerine gönderildiği ve gerçekten önemli oldukları görüldüğü taktirde Mevlanzâde’nin para ile ödüllendirileceği de ilgili yazıya ek olarak Hariciye Vekâleti’ne bildirilmiştir1289

Sürgün yaşamında iki taraflı bir siyaset izleyen, özellikle Said Molla, Tarık Mümtaz, Karahisar eski Milletvekili Ömer Fevzi, Ali Ihsan Paşa gibiler hakkında nerede oldukları, nereye gittiklerine dair bilgiler aktaran Mevlanzâde Rıfat Halep’te 16 Ekim 1930’da1231 kalp hastalığından ölmüştür1232.

686 Mevlanzâde’nin ölüm haberini;

“Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur

konusu saklıdır, fiyatı 50 liradır. Kitapta adres olarak, “Köstence’de Bulvar Oteli’nde mukim Mevlanzâde Rıfat” gösterilmiştir.

1228   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 14, Bt: 29.6.1930.

1229   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 8, Bt: 13.9.1930.

1230   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 9, Bt: Eylül 1930.

1231   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 7, Bt: 16.9.1930.

1232   EGM Arşivi, Dn: 12222-97, Bn: 1/C 1, (686’nın raporu)

214

Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehli kabur”

diye haber vermiştir.

Türkçe İstanbul Gazetesi Sahibi Sait Molla.- 98 numara ile Yüzellilik listeye girmiştir. Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin yeğeni, Mustafa Neşet Molla’nın oğludur. Medrese eğitimi görmüş, Hukuk Mektebi’ni bitirmiştir.1233 Abdülhamit Dönemi’nde Galata Mahkemesi Kadılığı yaptığı zaman “Şeriât’ı şerre alet etmek”le pek çok zararlı sonuçlar yaratan Sait Molla1234, Bir I.T. düşmanı olarak, H.Î.F.’nda önemli roller oynamıştır. 1. Dünya Savaşı sonrasında Mütareke’nin ardından Damat Ferit Paşa tarafından Adliye Vekâleti Müsteşarlığı ve Şûrayı Devlet İkinci Başkanlığı’na getirilmiştir. Mütareke yıllarında da alçakça ve haince davranışlarına devam eden Sait Molla, Ingiliz ajanı Rahip Frew’le işbirliği yapmış, Ingiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurmuş ve ikinci başkanı olmuştur. 1238 Damat Ferit’in Rahip Frevv’a yazdığı mektuplarda Kuvayı Milliye’nin dağıtılması için düşünülen planlar olduğu gibi, Sait Molla’nın da aynı kişiye, aynı amaç doğrultusunda yazdığı mektuplar vardır. 1236 Tüm bu karşıcıl çalışmalar karşısında Mustafa Kemal de Frevv’a bir mektup yazarak davranışlarının bir din adamı vasfıyla bağdaşmadığını belirtmiştir.1237 Sait Molla 1920 yılında Adliye Nazırlığı görevindeyken , İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgalleri sırasında Patrik Meletios ile Yunan Fevkâlade Komiseri M. Kannellopoulas’ın istekleri üzerine Türk hapishanelerinde bulunan üç yüz Rum’u serbest bırakmış, buna karşılık olarak da, daha sonra Yunan Adliyesi tarafından Baro Başkanı ilân edilmiştir1238.

Düşmana casusluk eden Türkçe İstanbul gazetesini çıkaran Sait Molla’nın bir İngiliz casusu olduğu, Türk istihbarat örgütleri tarafından da ispatlanmıştır1239.

Sait Molla, Ulusal Zafer’den sonra ülkeyi terkederek Mısır’a gidenler arasındadır. 1923’de “Muhaliflere Hitabım” başlığı altında bir broşür yayınlayan Sait Molla, bu broşürde kendisi gibi Türkiye’den kaçan muhalif kesime

1233   Soysal, 150'likler, s. 289.

1234   T.G.,31 Mayıs 1938.

1235   T.G.,31 Mayıs 1938.

1236   Mektuplar için bkz. Mustafa Kemal, a.g.e., c.l, s. 393; Özalp, a.g.e., s. 69.

1237   Mustafa Kemal, a.g.e., c.l, s. 405.

1238   Le Messeger d’Atheenes, 17 Temmuz 1930; EGM Arşivi, 12222-98.

1239   Soysal, 150'likler, s.289.

215

seslenmekte ve aldatıldıklarını söyleyerek dikkat etmelerini istemektedir.

"... zavallı vatanı boğazına kadar borca sokan, ...masum kardeşlerimizi savaş meydanlarına sürerek öldüren, köylerimizi erkeksiz bırakan, zavallı milletimizi, halkımızı seneleren beri Fransız sermayedarlarına esir eden o İttihat ve Terakki ileri gelenleri bugün eski kuvvetini kazanmak için herkesi kandırırken sizleri de kandırmayı başarıyor.

Biz neye muhaliftik, bir kere gayemizi düşünelim. Bu memleketi perişan eden o sefil, o İttihat ve Terakki ileri gelenleri değil mi? Ankara’ya neden karşıt bulunuyorduk? Aralarındaki İttihatçıları görerek Anadolu cereyanının İttihatçı cereyanı olduğuna inandığımızdan değil midir? Fakat görmezler mi ki bugün vaziyet değişti? Anadolu erkânı, İttihatçıların ileri gelenlerini Lozan’da suçüstü yakaladı... İsmet Paşa onları Fransız sermayedarlarına milleti esir etmek isterken yakaladı... Şimdi ise Anadolu’ya türlü türlü sebep ve fırsatlarla hücum etmek, Ankara’yı ezerek yerlerine geçmek için çalışmaya başladılar...

Ankara’nın kusursuz olduğuna kani değilim. Fakat bugün ortada biri memleketi parçalayan diğeri memlekete namus ve mevki kazandıran iki parti var...”

diyen Sait Molla, aynı broşürde siyasetten tamamen çekildiğini de belirtmiştir 1240

1925 yılı içinde Kıbrıs’a gidip yerleşen Sait Molla 1241, söz gazetesinde yayınladığı bir yazıyla akıllı uslu oturacağına ve hiç bir şeyle uğraşmayacağına dair sözler vermiştir1242. Bununla birlikte Türkiye’nin Kıbrıs Konsolosluğu tarafından takibe alınmıştır. Kıbrıs Hükümeti’ne başvurarak, “Ayasofya” adı ile bir gazete çıkarmak isteyen Sait Molla’nın bu isteği hükümet tarafından reddedilmiştir.

Gazete çıkarmak konusunda ikinci girişimi ise aynı yıl içinde gerçekleşen Sait Molla daha önce Mısır’da bulunan firari ve yüzellilikler tarafından Kıbrıs’ta yayınlanmak ve dışarıya gönderilmemek şartıyla izin alınmış olan “Niyerist” adlı gazeteyi bu ayrıcalıktan yararlanarak çıkarmak istemiştir. Konsolosluk tarafından yapılan incelemede Türkiye Cumhuriyeti lehine yayın yaparak, Cumhuriyet’in değil, İttihat ve Terakki’nin düşmanı olduğunu sütunlarında

1240   EGM Arşivi, Dn: 12222-98, Bn: 2/F 3, Bt: 3 K.E. 1923.

1241   EGM Arşivi, Dn: 12222-98, Bn: 2/A 3.

1242   Söz Gazetesi, 31. T.E. 1925: Yayın hayatına 8 Eylül 1919’da başlayan gazetenin sahibi ve müdürü Muallim Mehmet Remzi’dir. Kıbrıs-Lefkoşe’de yayınlanmaktadır. Haftalık siyasi, içtimai Türk gazetesidir.

216

açıklayacağı haber alınan Sait Molla’nın bu sayede Türkiye’ye hoş görünmek istediği belirlenmiştir 1243

Çıkarmak istediği gazete için Kıbrıs’ta Kirya Bavlidis adında bir matbaa sahibi ile görüşen Sait Molla, Bavlidis’in kendisinden iki senelik teminatlı kontrat istemesi üzerine yanından ayrılmıştır. O’nun bu girişimleri Kıbrıs basının da dikkatini çekmiştir. Söz gazetesi, “milletin kararıyla ülkesinden atılan, İsviçre’de dolaştıktan sonra Mısır’a gelerek Kral’ın sarayında bir süre oyalanan ve sonunda oradan da kovulan ve Kıbrıs’a gelen Sait Molla’nın burada yayınlayacağı ne fikri olabilir? Gazete çıkarıp ne yapacak?” diye sormakta ve eğer amacı Türkiye aleyhinde yazılar yazmak ise bunu İstanbul’da iken fazlasıyla yaptığını ve karşılığını da gördüğünü” yazmıştır "I244. Aynı gazetenin bir başka sayısında ise, Sait Molla’nın Kıbrıs’a geldiğinde verdiği sözü tutmayarak Türkiye’de saçtığı fitneleri Kıbrıs’ta tekrarlamak istediğini ve Şerif Hüseyin ile başbaşa vererek yazdığı dört beş beyannameyi Mısır ve Bağdat’a gönderdiğini haber vermiştir. Söz, Kıbrıs’ta kaldığı sürede bakkal dükkanlarını gezerek, “şapka giymenin küfür olduğunu” söyleyen ve bu yolda insanları kışkırtmaya çalışan Sait Molla’nın kendisinin ise, Avrupa’da pek çok şehirde şapkalı dolaşmış olduğunu belirterek, ondan rahat durması ve misafirliğini bilmesini istemiştir1245.

Sait Molla ise bu yazılara verdiği cevapta, Türkiye’de yaptığı iyilik ve kötülüklerin tarihe intikal ettiğini, Türkiye’deki kavgasının koca bir Türk imparatorluğunun parçalanmasından, pekçok memleketin Türkiye’den kopmasından, Türkiye’nin Genel Savaş’tan yenik olarak ayrılmasından ve İstanbul’un işgalinden sonra başladığını zaten bu durumda Türkiye’ye yapılacak bir kötülük de kalmadığını söyleyerek kendisini savunmuştur. Şapka konusunda ise, Avrupa’da şapka giymesinin bir “zaruriyet-i şeriye” olduğunu ve burada zorunlu olarak şapka giyen Islâmlara itiraz etmeyeceğini, onlarla çekilmiş pek çok resimleri olduğunu ve aralarında kalpak ya da fesiyle hemen dikkat çekebileceğini söylemiştir1246.

Kıbrıs kamuoyunun pek de sıcak bakmadığı Sait Molla burada 5 yıl kalmış ve 1930 yılında, hükümete başvurarak oğlunun yanına gitmek için yardım istemiştir1247. Sait Molla’ya, Paris’te bulunan oğlunun yanına gitmek ve bir daha dönmemek üzere hükümet tarafından yol harçlığı verilmiş ve o da 6

1243   EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 3.

1244   Söz Gazetesi, 7 T.S. 1925, EGM Arşivi, Dn: 12222-98.

1245   Söz Gazetesi, 31 T.E. 1925, EGM Arşivi, Dn: 12222-98.

1246   Söz Gazetesi, (Tarihsiz), EGM Arşivi, Dn: 12222-98.

1247   EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 6.

217

Haziran 1930’da Kıbrıs’tan ayrılmıştır 1248.

Fransa’ya gitmek üzere 9 Haziran’da Atina’ya gelen Sait Molla burada Venizelos ile görüşmek istemiştir. Sait Molla’nın amacı Batı Trakya’da çıkan karışıklıklardan dolayı, bu tür olaylara neden olan Yüzellilikler’in ve firarilerin Yunanistan’dan çıkarılmasına ılımlı bakan Venizelos’u bu davranışından alıkoymaktır. Ancak Sait Molla’nın Venizelos ile görüşme girişimi sonuçsuz kalmıştır. Bununla birlikte buradaki nüfuzlu göçmenler aracılıyla, aynı konu üzerinde, Dahiliye Nazırı Sideris ve Başbakan’ın oğlu, Ahrar Fırkası üyesi olan milletvekili Kirako Venizelos’la görüşmeyi başarmışsa da bir sonuç alamamıştır1249.

Fransa’ya geçmek amacıyla Atina’ya gelen Sait Molla kısa bir süre sonra hastalanmış ve 14 Temmuz 1930’da tedavi gördüğü hastahanede ölmüştür1250. Atina’da çıkan “Le Masager d’ Athenes” gazetesindeki ölüm haberine göre, Sait Molla’nın cenaze masraflarının Atina’daki Türk Elçiliği tarafından karşılanması kabul edilmemiş ve cenaze Yunanistan’a sığınan Türkler tarafından kaldırılarak, Atina’daki Müslüman mezarlığına gömülmüştür1251.

Aydede Gazetesi Sahibi Posta ve Telgraf Müdür-i Umûmi Esbakı Refik Halit.- Listede 100 numara ile yer almıştır. 1888 İstanbul doğumlu olan Refik Halit (Karay), Galatasaray Lisesi’nde okumuş, bitirmeden Hukuk Mektebi’ne yazılmıştır. İkinci sınıfındayken Meşrutiyet ilân edilince (1908), Servet-i Fünûn’da gazetecilik hayatına atılmıştır. Bir süre Tercüman-ı Hakikât’de yazarlık yaptıktan sonra ardından Son Havadis adı ile bir akşam gazetesi kurmuştur. 1909’da Fecriâti edebiyat topluluğuna katılmış, Kalem adlı mizah dergisinde Kirpi takma adıyla güldürü yazıları yazmaya başlamıştır. 1910’da Cem adlı mizah dergisinde başyazar olmuş ve burada aynı adla siyasi mizah yapmaya başlamıştır. Cem’deki İttihat ve Terakki Fırkası’nı yeren yazıları büyük ilgi görmüş ve “Kirpi’nin Dedikleri” adlı bir kitapta toplanmıştır. Desteklediği H.İ.F. başa gelince Beyoğlu Belediye Başkâtipliği’ne atanmıştır. 1912’de İ.T. yeniden iktidara gelip, Mahmut Şevket Paşa öldürülünce, bazı Itilâfçılarla birlikte 1913’te Sinop’a sürülmüş, isteği üzerine Çorum’a, Çorum’dan Ankara ve Bilecik’e nakledilerek sürgün hayatını tamamlamıştır 1252.

1248   EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 7, Bt: 9.7.1930.

1249   EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 11, Bt: 12 Haziran!930.

1250   EGM Arşivi, Dn: 12222-98 Bn: 1/A 14, Bt: 14.7.1930.

1281 Le Masager d’ Athenes, 17.7.1930; Katimerini, 15.7.1930; EGM Arşivi, Dn: 12222-98.

1252 EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 6.

218

İstanbul’a döndüğünde, Robert Kolej’de bir yıl kadar edebiyat öğretmenliği yapmış, Vakit, Zaman ve Tasvir-i Efkâr’da yazılar yazmış, bu arada yeniden örgütlenen H.İ.F.’nda görev almıştır. Damat Ferit Hükümeti’nde Posta ve Telgraf İdaresi’nin başına getirilmiş olan Refik Halid, Anadolu’daki ulusal kurtuluş kavgası verenlerin telgrafla haberleşmelerini engellemeye çalışmış, şifrelerini çektirmemiştir. Sabah, Alemdar, Peyam-ı Sabah gazetelerinde ve Aydede dergisinde Anadolu direnişçileri için çok ağır, suçlayıcı ve karalayıcı yazılar yazmıştır. Bu tutumundan dolayı da yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştır1253.

Vatana ihanet suçundan gıyaben idama mahkum olan Refik Halit, ülkeden ayrılıp Suriye’ye yerleştikten sonra, Yüzellilik listeye girmiş ve Af Kanunu’nun yürürlüğe girişine kadar orada kalmıştı r125^.

Suriye’ye gittikten sonra Doğru Yol, Musavver (resimli) Sahra, Vahdet, Yeni Gün ve Karagöz gibi Türkçe çıkan bütün gazetelerde yazıları zaman zaman yayınlanan Refik Halit, bu yazılarının bir kısmını “Bir İçim su” ve “Bir Avuç Saçma” isimli kitaplarında toplamıştır 1255.

Türkiye’nin Kudüs Konsolosluğu 27 Aralık 1931’de Refik Halit’in, Yüzellikler’den Tarık Mümtaz ve Rıza Tevfik ile anlaşarak yeni bir amaç için çalışacaklarını haber vermiş, ancak haber doğrulanmamıştır. Refik Halit, Refi Cevad ve Ömer Fevzi ile Suriye’de sık sık görüşmüştür. Konsolosluk’un 1932 yılında verdiği habere göre; Refi Cevad, Refik Halit’e verilmek üzere Ömer Fevzi’ye bir tavsiye mektubu vermiştir. “Ulema-i Hukuk’tan İsmail” imzasıyla Mehmet Hamdi Paşa’ya yazılan bu mektupta; Cemiyet-i Akvam’da muhalifleri müdafa edecek olan “L’ Offis des Refugies Turcs en Grece” isimli teşkilatın temsilcileri arasında Refik Halit’in de seçildiği bildirilmiştir1256.

1933’de çıkacak olan Af Kanunu’na Yüzerliklerin de dahil olabileceği söylentisinin çıkması üzerine pek çokları gibi Refik Halit de Türkiye lehine yayınlarda bulunmuştur. Özellikle Vahdet gazetelerinde Yüzellilik Adil’in, Mehmet Ali hakkındaki karşıt düşüncelerine yer vermiştir1257. Ayrıca Mehmet Ali’nin Cumhuriyet aleyhindeki yayınlarına ve Nlzamettin Kibar’ın kitaplarına karşı rejimi savunan yazılar yazmış, hatta bu nedenle Taşnaksutyun Cemiyet

1253   Soysal, 150'likler, s. 285-286.

1254   EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 7.

1255   EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 6.

1256   EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 7.

1257   EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F4.

 

üyelerince tehdit edilmiştir1258. Bu yüzden Mehmet Ali de Refik Halit’le Vahdet’in sahibi Nuri Genç aleyhinde Ceza Mahkemesine başvurarak “kınama ve kötüleme” davası açmış, vekaletini de Nizamettin Kibarla, Ermeni avukat Tabzaryan’a vermiştir1258.

1933’den sonra kalemine çekidüzen veren Refik Halit, yeni dil akımına da büyük ilgi göstererek Vahdet gazetesinde bu alanda yeni denemeler de yapmıştır1288. Bu arada yazdığı “Bir Avuç Saçma” ismindeki kitabı Urfa Sarayönü’nde Attar İbrahim Efendi aracılığıyla ülkeye sokmak isteyen Refik Halit’in kitabına el konulmuş, kitapta doğrudan doğruya T.B.M.M. Hükümeti hakkında bir fikir olmasa da imalı sözler bulunmasından dolayı ülkeye sokulması uygun görülmemiştir1281.

1935 yılında Halep’te Türkiye lehine tutum ve yayınlarına devam eden Refik Halit, Türkiye’den gönderilen para, diğer taraftan üç arkadaşı ile birlikte Fransız Istihbaratı’ndan aldığı üçbin frank aylık ve Vahdet gazetesinde yazdığı yazılardan aldığı para ile geçimini sağlamış 1282 ve 1938’de ülkeye dönmüştür.

Bandırma’da Adalet Gazetesi Sahibi Bahriyeli Ali Sami.- 101 numara ile listeye girmiştir. Miralaydır. Abdülhamit Döneminde Bahriye Nazırlığında fotoğrafçılık yapmıştır. 31 Mart olayından sonra Mısır’a kaçmış, orada fotoğrafçılıkla geçinmiştir. Mütareke’den sonra İstanbul’a gelmiş, Büyük Zafer’den sonra da Edirne’ye geçmiştir1283.

Bandırma’da çıkardığı Adalet gazetesindeki yazıları nedeni ile Yüzellilik listeye alınan Ali Sami, ulusal zaferden sonra Yunanistan’a kaçanlar arasınadır.

Midilli’de yanında bir Yunan subayı ile gezen Ali Sami, eski Şehzade Selim’e yolladığı 31 Temmuz 1926 tarihli mektubunda faaliyete geçmesini isteyerek, Islâm ve Hristiyan halkın kendisini İstanbul’da beklediğini yazmıştır. Ayrıca Ali Sami, Iskeçe’de yayınladığı “Dikeon” gazetesi ile de propaganda yapmış ve gazetesine abone toplamak amacıyla Sakız adasına gitmiştir. Ancak, burada silahla tehdit edilmiş hatta kendisine ateş edilmiştir128^.

1258    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 10, Bt: 28.9.1935.

1259    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 12.

1260    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 10.

1261    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 1, Bt: 2.5.1933.

1262    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 11, Bt: 15.11.1935; Bn: 3/B7.

1263    T.G.,31 Mayıs 1938.

1264    EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: E 11.

220

Ali Sami’nin Atina’da Zapyan bahçesindeki Aynoroz Manastın’™ ziyarete gelenler için, Osmanlı padişahları tarafından verilen fermanlardan oluşan bir sergi açmak istediği Hariciye Vekâleti tarafından haber alınmıştır 1265

686’nın Yunan tabiyetine geçtiğini bildirdiği Ali Sami, Ortodoks Mezhebi’ni de kabul etmiş ve Almata kentinde halktan yardım görmüştür1266. Oturduğu yeri sürekli değiştiren Ali Sami, Kalavrita Kasabası’nda, Megaspilyon isminde tarihi bir kilise bulunmasından dolayı buraya gelen pek çok ziyaretçiye, kendisine ressam süsü vererek, Hamid’in ve Kayzer (II.Wilhem)’in fotografçısıyım diyerek, fotoğrafları gösterip para çekmeye çalışmış ve para bulabilmek için her türlü sefil işi yapmıştır1267. Türkçe’den başka, Rumca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Arapça bilen Ali Sami, İtalyanlara ve Yunanlılara casusluk, ayrıca Korent adası ve Lutraki Kasabası’nın fotoğrafçılığını da yapmıştır1266.

1936 yılı içinde Sakız’a gelerek, Teali Nisvan Cemiyeti binasında yerel makamların manevi yardımıyla bir fotoğraf sergisi açan Ali Sami, Yunan dostu olduğunu söyleyerek, eski hanedan üyelerinden Selim’in Saltanat makamına yeniden getirilmesi için çalışıldığının ve bu uğurda, Türkiye dışında kalanların hepsinin kendi paylarına düşen her türlü görevi yapmaya çalıştıklarını, birtakım mektup ve fotoğrafları göstererek Yunan Erkânı Harbiyesi’nin yardımı ile Kemalistlerden nasıl kurtulduğunu ve Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, ikinci vatanı saydığı Yunanistan’ı ancak Türkiye’de saltanat iade edildiği zaman terkedeceğini ve Türkiye’nin ve rejimin kendince acıklı durumudan hoşnutsuzluğunu dile getirerek bir takım propagandalarda bulunmuştur1269. Sergide pek çok saray tarihi fotoğrafları olan Ali Sami’nin buradaki kazancı onbin drahmi kadardır ve bolluk içinde yaşamıştır1279

Aftan sonra uzun süre pasaport isteğinde bulunmayan Ali Sami’ye 29 Ocak 1942’de ülkeye dönmek için pasaport verilmiştir. Sami 1924’te evlendiği, kaçaklardan Hamdiye’den olma 1925 doğumlu kızı Leman ile 1929 doğumlu oğlu Orhan’ında pasaporta ilavesini istemiş, yedi yıldır ayrı yaşadığı eşinin ise Yunanistan’da kalacağını söylemiştir1271.

1265   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: D 2, Bt: 28.9.1931.

1266   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: E 11.

1267   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: C 6, Bt: 21 Eylül 1935.

1268   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: B 1, Bt: 5.6.1936.

1269   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: C 9, Bt: 23.9.1936.

1270   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: E 11.

1271   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: F 13, Bt: 2 Şubat 1942.

221

Yurda dönmek üzere pasaport verilen ve Atina Başkonsolosluğu tarafından ülkeye dönmek istediği taktirde İstanbul’a kadar biletinin alınabileceği ve kendisine yolda harcamak üzere bir miktar para da verilebileciği bildirilen Ali Sami, Eğriboğaz’da bulunan bir Türk ailesine ait emlâk işleriyle meşgul olduğunu ileri sürerek bu teklifi kabul etmemiştir.

Bahriyeli Ali Sami, bu tekliften kısa bir süre sonra sefalet içinde Atina’da 24 Şubat 1943’de ölmüş, cenazesi Başkonsolosluk tarafından kaldırılarak İslam mezarlığına gömülmüştür 1272

Edirne’de Teemin ve Elyev, Selânik’te Hakikat Gazetesi Sahibi Neyyir Mustafa.- listeye 102 numara ile girmiştir. 1885 Edime doğumludur1275. Mülkiye Mektebi’ni bitirmiştir. Edirne ve Selanik’te büyük toprakları vardır. H.I.F.’nın yandışı bir gazeteci olarak, Edirne’de Teemin ve Elyev, Selânik’te Hakikat gazetelerini çıkarmıştır. Anadolu’daki ulusal direniş hareketine karşı sert bir muhalefet yürütmüş, Kuvayı Milliyecileri eşkiyalıkla suçlamıştır127^. Yunanlılar Edirne’ye girdiğinde onlarla işbirliği ve onların belediye başkanlığını yapmıştır. Anadolu direnişi başarı ile sonuçlanınca Selanik yakınlarındaki çiftliğine çekilmiş ve yeni kurulan Cumhuriyet aleyhtarı yayınlarını Hakikât’de sürdürmüştür. Bu çalışmaları dolayısıyla Yüzellilik listeye alınmış, daha sonra da vatandaşlıktan çıkarılmıştır.

Ülkeden kaçtıktan sonra Yunanistan’a giden Neyyir Mustafa kayıpederine ait Uskanlı Çiftliği’ne yerleşmiştir. 686, Yunanlılara hizmete devam eden Mustafa’nın para karşılığında karısını satabilecek kadar ahlaksız bir adam olduğunu rapor etmiştir1275.

Karısına ait Dimetoka çiftliğini idare eden 1276 Neyyir Mustafa, yanında bulunan Sava Savof isminde bir Bulgar aracılığıyla Türkiye sınırındaki köylerden Türk ordusu hakkında bilgi alarak Yunan ve Bulgar Erkân-ı Harbiyesi’ne iletmiştir. Sava Savof diplomatik Bulgar pasaportu ile ve Bulgar bayraklı Rodina vapuru ile Türkiye’ye gelmiş daha sonra Dimetoko’daki çiftliğe

1272   EGM Arşivi, Dn: 12222-101, Bn: G 7, Bt: 6.3.1943.

1273   llharni Soysal doğum tarihi olarak 1895 yılını vermiştir. Bkz, llhami Soysal, 150'likler, s. 284.

1274   Ulusal Mücadele’nin başarı ile sonuçlanacağına inanmayarak, Edirne ve havalisinin tarih ve kültür açısından Yunanistan’a ait olması gerektiği yolunda konferanslar vermiştir;

EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 7.

1275   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/C 7, 686’nın 11 Aralık 1932 tarihli raporu.

1276   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/B 1.

222

gelerek Mustafa ile uzun bir süre görüşmüş ve Derbent yolu ile Kırklareli’ndeki sınır köylere gideceğini söyleyerek buradan ayrılmıştır1277.

Yunanistan’da Türkiye aleyhinde propagandalar yapan ve Yunan makamlarına bilgi aktaran Neyyir Mustafa aftan sonra hemen ülkeye dönmemiştir.

1941 yılında Yunanistan’ın Almanlar tarafından işgali üzerine Yüzellilikler hakkındaki Af Kanunu’ndan yararlanarak Uzunköprü’ye iltica etmiş ve Bandırma’ya giderek 19 Eylül 1941’e kadar kalmıştır. Batı Trakya’daki Türklerin ülkeye dönmemeleri hakkındaki Bakanlar kurulu kararı gereği 10 Ekim 1941’de Kumçiftliği’ne gönderilmiştir.

Yunanistan’daki çıkarlarının güvende bulundurulması ve Türkiye’nin Almanlar tarafından kolaylıkla işgalini sağlayarak Türkiye’de yüksek makamlar elde etmek amacıyla Gebert, Baskoviç, Hans Volter, Kirof, Todor, Dançef ve Canbazof adlı, Alman-Bulgar istihbaratına dahil kişilerle anlaşarak Türkiye aleyhine, Alman ve Bulgar hesabına Türkiye’den askeri bilgi toplamak üzere bir casusluk şebekesi kurmuştur^27®.

Neyyir Mustafa, pek çok kişiyi^27®, şebekenin faliyetini sağlamak, idare etmek ve kendisini korumak amacıyla ücretli Alman askeri kaydettikten sonra işe başlamıştır.

Neyyir Mustafa, casus İsmail Gökçen, Hüseyin Yalçınlar, Hüseyin Selek, Ahmet Beşer, Ahmet oğlu Hayri, İsmail oğlu Mustafa’yı Türkiye’ye gönderip bunlara yataklık yapan Ali Dümenci, Haşan Hamdi Özalp, Osman Sever, Paşonun Arif, Ahmet oğlu Selâhattin, Şaban Çeliker, Sarıhıdırh Salih, Tatar Sabri, Cici Ali’den askeri bilgi elde edip Alman ve Bulgar istihbarat servislerine vermek suretiyle Türkiye aleyhine casusluk yapmıştır 12®°.

Neyyir Mustafa Kumçiftliği’nde kahvehane siyaseti yaparak

1277   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/C 7.

1278   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 7.

1279    Dimitriyos Todoris, Iştaryo Aritidis, Nikola Ogehayolu, Yani. Mihalidis, Istaryo Sabilof, Petros Yuvanidis, Teodaras Kilicidis, Ligor Veleğidi, Pullukçu Ahmet, Umurbeyden Hoca oğlu Ahmet, Aziz oğlu Necip, Bekir, Kara Ali, Şahince Köyü’nden Küçük Remzi, Talikacı Ahmet, Bosna Köylü Nikoladis Zalfis, Yorgos Kazağlis, Aleksandır Saskovic, Ünoğlu Köyü’nden Mateas Vangelidis, Kiliseli Köyü’nden Dimitris Çifcidis, Konstantinos Kostanidis, Yanakos Medelğidis, Ünoğlu Köyü’nden Sotiris Anastasiyadis.

1280   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/ G 8.

223

etrafındakilere; “Ankara, Türk milletini aç bıraktı. Halk açlıktan ölmektedir. Trenlerde bulunan memurlar Maraş ve Pityon’a indiklerinde ceplerinde bulundurdukları birer kalıp sabunla ekmek değiş tokuşu yapıyorlar. Pek yakın bir zamanda Türkiye Cumhuriyeti çökecektir, elimde bir miktar top ve tüfek bulunursa gençleri arkama toplayıp, Edirne’yi alırım" demiş ve bu nedenle Almanların hesabına çalıştığını, itiraf etmiştir 1281

Neyyir’in yanında olup, Almanlara çalışanlar arasında, Ermenilerden; Dimetoka’da Artin, Karbet; Kumçiftliği’nde Dili Agop Demirci, Komarlı Köyü’nde Bağos, Rumlardan; Dimetoka’da Paskal, Şekerci Yorgi, Kumçiftliği’nde bakkal ve kaçakçılardan Andon, Türklerden; Dimetoka Müftüsü Hacı Bahaettin, Dedeağaç’tan Adapazarlı İsmail Hakkı, Süleyman Sırrı, Gümülcine’den Hüseyin ve KonyalI Nuri de vardır^282. Bunlardan Dedeağaç Müftüsü olup Almanca, Rumca ve Arnavutça bilen Süleyman Sırrı, gönderdiği adamlar aracılığıyla Türkiye’nin askeri durumu hakkında topladığı bilgileri Almanlara satmıştır1283.

Mustafa Neyyir’in kılavuzluğu ile, Yunanistan’daki vatanperver çetelerin faaliyetlerini önlemek ve durdurmak üzere, Türklerden oluşan ikiyüzelli kişilik bir çetenin faaliyete geçeceği, çete elemanlarının resmi milis elbisesi ve makineli tüfekle donatılacağı, ayrıca bir Alman çavuşunun bunları bir haftalık talim ve terbiyeye tabi tutacağı ve buraya girmek isteyen Türklere üç Türk altını verileceği alınan haberler arasındadır1284. Neyyir Mustafa ve onunla birlikte Almanlara hizmet edenler, tanınmamak amacı ile Alman askeri elbisesi giymişlerdir1285. Bir kısım Yunan fedaileri tarafından Yunanlı vatanperverlerin öldürülmesine neden olmakla suçlanan Neyyir Mustafa bu fedailer tarafından öldürülmek istenmiştir. Fakat bu istek eyleme dönüşmemiştir 1288.

Neyyir Mustafa, Almanlar Yunanistan’ı terketmek zorunda kalınca akıbetinden korkarak Türkiye’ye kaçmıştır.

Eski Köylü Gazetesi Başyazarı Ferid.- listede 103 numarayla yer almıştır. Önceleri Adana’da mektupçuluk yapmış, Adana’nın Fransızlar tarafından boşaltılmasından sonra İzmir’e giderek, Köylü gazetesini çıkaran

1281   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/B 7, Bt: 9.12.1942.

1282   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/G 6, Bt: 6.7.1942.

1283   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 1/G 1, Bt: 1.12.1942.

1284   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/E 1, Bt: 3.11.1943.

1285   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/D 11, Bt: 27.3.1944.

1286   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/C 2, Bt: 16.8.1943.

224

Refet’in gazetesinde başyazarlık yap m ıştır12 . İşgal zamanında bu gazete ile aleyhte yayınlar yapan 1288 Ferit 1922 yılında Yunan Ordusu ile birlikte Atina’ya giderek Yunan Erkân-ı Harbiyesi’nin istihbarat şubesi ile, Hariciye Nezareti’nin “A” Bürosu’nda istihbarat memurluğuna atanmış ve 1932’ye kadar burada çalışmıştır.

Ailesi ile birlikte Atina’nın doğusunda Kain Virunas Mahallesi’nde yaşayan Ferit eşi ile birlikte din değiştirerek Ortodoks meshebine geçmiş ve Mihail Mihalidis ismini almıştır^289. Marya adını alan eşi ise îzmit’li Ermeni göçmenlerinden İstanbolyan Yervand’ın kızıdır ve eski ismi de Mithridhat’dır. Her ikisi de vaftiz olmuştur. Marya’nın bir halı fabrikasında ustabaşı olarak çalıştığı haber alınmıştır 1299

Atina’da kaldığı süre içinde Yüzellilikler ve firarilerle görüşmeyen Ferid’in nadiren Köylü gazetesi sahibi Refet ile görüştüğü Atina elçiliğiden bildirilmiştir1291.

1932’de Atina tevzi1292 memurluğuna atanan Ferid, kısa bir süre sonra işten çıkarıldıktan sonra “Ölen Su” adlı bir şirketin ticaret şubesinin takip memurluğuna atanmış ve geçimini buradan aldığı maaşla sağlamıştır1298.

Aftan sonra ülkeye dönmek için pasaport talebinde bulunan Mehmet Ferid, eşi İkbal ve oğlu Emced’e yurda dönmeleri için 25 Mayıs 1945’de pasaport verilmiştir1294 Pasaport aldığı halde ülkeye dönmeyen Giritli Ferid 1945’de Yunanistan’da ölmüştür1295

Alemdar Gazetesi Sahibi Refi Cevad (Ulunay).- Listeye 104 numara ile girmiştir. 1890 Şam doğumludur. Milli Mücadeleye karşı hareketleriyle tanınan Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın oğludur.1298 Galatasaray Lisesi’ni bitirmiştir.

1287    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 12, Bt: 16.10.1936.

1288    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 10.

1289    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 12.

1290    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: B 5, Bt: 27 Haziran 1938.

1291    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 13.

1292    Tevzi: dağıtma, eleştirme.

1293    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: A 12.

1294    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: B 12, 22.6.1942

1295    EGM Arşivi, Dn: 12222-103, Bn: C 14, Bt: 18Temmuz 1945.

1296    T.G., 31 Mayıs 1938.

225

Tanin ve İkdam gazetelerinde yazılar yazan Refi Cevad I.T.’e karşı tutumu ile H.Î.F.’na girmiş, Şehrah gazetesinde Yazı İşleri Müdürü olarak çalışmış, daha sonra da Alemdar adı ile kendi gazetesini çıkarmıştır.

Sert muhalefeti nedeniyle, Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi üzerine Sinop’a sürülen Refi Cevad’ın sürgün yeri I. Dünya Savaşı başlayınca Çorum’a, 1917’de de Konya’ya çevrilmiştir. Mütareke’den sonra İstanbul’a dönerek Alemdar’ı yeniden çıkarmış ve ulusal direnişe karşı bir yayın politikası izlemiştir^297. Vatana İhanet suçundan, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi tarafından idama mahkum edilen Refi Cevad sürgündeki yaşamını Fransa’da, Paris’te geçirmiştir. İlk yıllarında Mehmet Ali’nin gazetesinde yazılar yazmıştır. Mehmet Ali ile arası açılıktan sonra buradan ayrılan Refi Cevad, Paris’te Grant Bulvar üzerine Grant Otel adındaki berber dükkanında “Jan” adıyla saç yıkayarak ve ortalık hizmeti yaparak geçimini sağlamıştır 1298

Yurt dışına çıktığı ilk günden itibaren maddi sıkıntılar çeken Refi Cevad 1925’de Padişah’a göndermek üzere bir mektup yazmış ve takdim etmesi için üst yazı ile Zeki Bey’e göndermiştir. Refi Cevad, Padişah’a yazdığı mektupta, ortaya çıkan inkılâp hareketinin kendisine bağlı olanları “hazan rüzgarına tutulmuş” gibi darmadağın ettiğini söyleyerek, bu açıdan Ali Kemal’e gıpta ile bakılması gerektiğini, zira kendileri bin kere ölürken Ali Kemal’in bir defa ölerek kurtulduğunu belirtmiştir. İlerleyen bölümlerde yurtdışına çıkanları sınıflayarak anlatan ve babasının Padişah’a bağlılığından bahseden Refi Cevad, kendisi için ise;

“kulunuz ise aleyhte yapılan bin türlü entrikalara rağmen efendimizden hiç bir maddi lütuf beklemeksizin gazetemin üzerine ‘saltanat-ı meşruta taraftarıdır’ cümlesini koyarak, Tevfik Paşa gibi musib ve naehl bir vezir-i meşumun saltanat aleyhindeki neşriyatı müsamaha eylediği dönemlerde bir başına o makamı müdafaa için can ve baş ile çalışmış... ve istikbali fedadan çekinmemiştir. Netice ne oldu? Efendimiz bir defa kulunuzun sefaletine alakadar bulunmadınız. Bu çocuk hasta mı? sağ mı?... demediniz.

... Bir saltanat taraftarı gazeteci değil, adi bir şahsiyet dahi olsa köşe-i nisyanda atılmaz. Halbuki ben üç senedir küflenmeye mahkûm bulunuyorum. Üç senedir sefaletle güreş etmekten yorgun düştüm... ve şahanelerine ricate mecbur oldu. Elbette hanenizde başımı sokacak bir köşe bulacağım ve hiç olmazsa bir lokma ekmek kapısından azade serkolacağım...”1299

1297   Soysal, 150’likler, s. 225.

1298   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/A2, Bt: 14 K.E. 1931.

1299   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/B 4, Bt: 27 T.S. 1925.

226

diyerek Padişah’a hem sitem etmiş, hem de sığınma isteğinde bulunmuştur. Mektubuna cevap alamayan Refi Cevad, Padişah’a bir kez daha başvurmuş ancak, ona da cevap alamamıştır. Daha önce bahsedildiği gibi, muhaliflerle Padişah’ı birleştirmek istemeyen ve bu nedenle mektupları iletmeyen Zeki Bey, Refi Cevad’ın bu mektuplarını da Padişah’a okumamış olsa gerek ki Refi Cevad mektuplarına cevap alamamıştır.

Bükreş Elçiliği’nin raporunda, “din ve millet haini, az bir paraya herşeyi satan ve yurda dönmesi uygun olmayan bir adam” olarak tanımlanan Refi Cevad için 686’da “ırkıbeşerin yüz karası bir adamdır. Layık-ı af değildir. Layık- ı nefrin ve lanet bir mevcudiyettir”1300 demiştir.

1932             yılında garajlarda otomobil yıkayarak ve berber dükkanlarına kahve ve su taşıyarak geçimini sağlayan Refi Cevad’ın aleyhte açık bir davranışı görülmemekle birlikte, kişiliği gereği ve maddi sıkıntıları nedeniyle aleyhte ya da lehte bir fırsatı kaçırmayacağı ihtimali Paris Konsolosluğu tarafından dikkate alınarak takibine devam edilmiştir1331.

Paris’te bulunan Gümülcineli İsmail, Ömer Fevzi, Tahir gibi Yüzerliklerle görüştüğü bilinen1302 Refi Cevad Yüzellilikler tarafından iki yüzlülükle itham edilmiştir1303. Mehmet Ali, Cevad’la Tahir Ali’yi bu politikaları sonucu aralarında 1928 yılı içinde yaptıkları anlaşmaları Ankara’ya ihbar etmekle suçlamıştır1304. Bu nedenle Mehmet Ali ile arası iyice açılan Refi Cevad maddi sıkıntılarına çare aramaya başlamış ve zorlukla Natan Sineması bilet kontrolörlüğü görevini elde etmiştir1305.

1933             yılındaki af söylentilerinden sonra “Başvekil Hazretleri” başlığı ile yazdığı mektubunda;

“onbeş senedir elim bir hayatın yükünü üzerimde taşıyarak vatanımdan ayrı yaşıyorum. Bu müddet zarfında ne kal’en, ne kalemen, ne de fikren Cumhuriyet ve hükümetin aleyhinde bir harekette bulunmadım”

diyen Refi Cevad içinde bulunduğu hasret ateşinin sönmesi ve toprağına

1300   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/A 10, Bt: 20 K.E. 1932.

1301   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn:           1/B 5,    Bt: 24.1.1933.

1302   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn:    2/D 14.

1303   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn:           1/B 9,    Bt: 11.2.1935.

1304   EGM Arşivi, Dn: 12222-104,                    Bn:    1/B 2, Bt: 26.10.1933.

1305   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn:           2/B 9,    Bt: 10.2.1933.

227

kavuşmasını “harap bir hanenin yerine genç, zinde, asri, bütün hukuk-u hayatiyesine malik bir devlet” olan Türkiye Cumhuriyeti’nden beklediğini söylemiş ve “tahsiline, terbiyesine ve tecrübesine acıyarak, gurbet felaketi içinde heder olan hayatının bu durumuna son verilmesini” istemiştir1393. Doğaldır ki, Refi Cevad’ın bu isteği karşılık bulmamıştır.

Refi Cevad 1935’de, Atatürk’ün hastalığı ile ilgili haberler duyulduğunda, kaleme alığı mektubunda, bu hastalıktan dolayı duyduğu üzüntüyü “yalansız” dile getirerek mektubuna şöyle devam etmiştir.

"... Çünkü ben memleketin ve bilhassa idare-i haziranın daha bir kaç zaman şahsınıza kaim olduğuna ve olabileceğine kaniim. Binaenaleyh sizin yokluğunuzu memleket için felaket addediyorum...

Ben de bir gün bu felaketimin ikame eyleyeceği ümidiyle yaşıyorum. Yoksa çekilen zahmet çok ağırdır. Çeliği bile aşındırır... tekrar ediyorum, sizin afiyetinizle alakadarım. Temenni ediyorum ki çok yaşayınız...

Yaşayınız ki halasım sizden gelsin ve bu suretle ... yarın memleketimde biraz kaygısız geçireceğim ömrümün son demlerini yalınız size borçlu olayım. Siz isterseniz konosolhane çabuk bulur”1307

Parasızlıktan dolayı sık sık yer değiştiren Refi Cevad1303, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Alemdar Gazetesinden Pehlivan Kadri.- 150’lilik listeye 105 numara ile girmiştir. Ünlü kumarbazlardandır. Refi Cevad ’ın sürekli yardımcısıdır. Karşıcıllar arasında bu özelliği ile yer almıştır. 1309

Adana’da Ferdâ Gazetesi Sahibi Fanizâde Ali İlmî.- listeye 106 numara ile girmiştir. Adana doğumludur. Ailesi Bilgili soyadını almıştır. H.İ.F. yanlısı olarak Adana’da önce İngiliz, sonra da Fransız işgalini desteklemiştir1310.

Adana’nın işgali sırasında, Kuvayi Milliye’ye karşı Ferda adıyla bir gazete yayınlayan Ali İlmî, bu gazeteyi yalnızca Anadolu halkını aldatmak ve

1306    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/B 7, Bt: 19 Ağustos 1933.

1307    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/C 1, Bt: 11.10.1935.

1308    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/B 10, Bt: 11.2.1935.

1309    T.G., 31 Mayıs 1938.

1310    Soysal, 150‘likier, s. 277.

228

yanlış yola sürüklemek amacıyla çıkarmış ve sütunlarını Atatürk’ü ve ulusal mücadeleyi kötüleyici sözlerle doldurmuştur. T.B.M.M. Hükümeti tarafından gazetenin Anadolu içlerine girişi yasaklanmışsa da Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Dahiliye Nazırı olan Damat Şerif Paşa gazetenin yurda sokulmasına engel olunmaması için buyruklar vermiştir 1311. q günlerde Sivas’ta Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal tarafından, Adana’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurma çalışmaları yapan Yeni Adana gazetesi sahibi Ahmet Remzi’ye gönderilen bir mektupta “Gönderdiğiniz gazeteyi okudum. Teşekkür ederim. Namus ve vicdanını satmakta hiç tereddüt etmeyen bu gibi vatansız alçakların müfteriyâtı meşmu olmayarak mahdut bir mahiyette kalır. Bu fikir ve hissiyatla olanların avâkibi ise halen meşut olmaktır...” denilerek kararlaştırdıkları şekilde bir uygulama yapılmasının uygun bulunduğunu ve kendisi tarafından gerekli girişimlerin şimdiden yapıldığı söylenmiştir1313.

Adana’da çıkardığı gazetesi ile ulusal mücadele aleyhinde yayınlar yaptıktan sonra, ulusal zaferin ardından ülkeyi terkeden Ali İlmî, bu çalışmaları nedeniyle Yüzellilik listeye girmiştir.

Yurtdışına çıktıktan sonra, Antakya’da yerleşen Ali İlmî, Tarık Mümtaz ve firarilerin katılımı ile ve Çerkeş İsmail Hakkı’nın idaresi altında “Musavver Sahra” adı ile bir dergi çıkarmış ve derginin birinci sayfasında İslâmiyet için çalıştıklarını belirtmiştir1313 1929 yıh içinde Antakya Lisesi’nde Edebiyat öğretmenliği yapan Ali İlmî’ye Çerkeş Ethem’den “Celal” takma adıyla mektuplar gelmiştir1314. Antakya’dan ayrılarak kısa bir süre Şam’a giden, daha sonra da Antakya’ya geri dönen Ali İlmî için 686 gönderdiği raporlarda hükümet aleyhinde olduğunu ve affa layık olmadığını belirtmiştir1315.

Halep Konsolosluğu tarafından rejim aleyhinde bir faaliyeti görülmeyen Ali İlmî’nin Taşnaksutyun Komitesi ile çalışmaya karşı olan Kürt Teali Cemiyeti ile ilişkisi olduğu da belirlenmiş, Fransızları idare etmekle birlikte gazetelerde ara sıra Türkiye’den yana yazı ve şiirler yazdığı görülmüştür. Lise’deki öğretmenliği sırasında öğrencilerine yaptığı telkinlerde de fena bir tutumu görülmeyen1313 Ali İlmî kardeşi Yüzellilik Mesut Fani ile birlikte Antakya’da

1311   Mustafa Kemal, a.g.e., c. I. s. 443.

1312   Yeni Adana, 26 Şubat 1941; EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: F 5.

1313   EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: A 3, Bt: 14 Ekim 1926.

1314   EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: A 6, Bt: 7 T.E. 1929.

1315   EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 9, Bt: 1932.

1316   EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 4, Bt: 28.9.1935.

229

halktan dayak yemişlerdir1317.

Ali İlmî de aftan sonra ülkeye dönenler arasındadır.

Balikesir’de İrşad Gazetesini Çıkaran Ömer Fevzi Bey.- Yüzellilik listenin 107 numarasına kayıtlıdır. Erzurum Kongresi’ne karşı çıkan Ömer Fevzi, kongreyi terkederek, Yunanlılar’dan aldığı izinle İrşad gazetesini çıkararak Ulusal Mücadele aleyhinde yayın ve faaliyete başlamıştır. Gazetesiyle özellikle Atatürk’e karşı büyük saldırılarda bulunarak “Mustafa Kemal Bir Sahtekâr mı Bir Mecnun mu?” adlı bir makale yazan Ömer Fevzi’nin Erzurum Kongresi’ne ait bazı belgeleri Yunanlılara verdiği hakkında bazı bilgiler de vardır1313.

Karşıt faaliyetleri ve ülkeye ihanetinden dolayı listeye alınan Ömer Fevzi, düşmanla birlikte ülkeyi terkederek Paris’te yerleşmiştir1319. 1930 yılında Paris’te Mehmet Ali’nin evinde, Refi Cevad ve Ahmet Rıfat ile birlikte toplanarak, Abdülmecid’den aldıkları para ile La Republque Enchainee adlı gazeteyi çıkarmaya karar verdikten sonra iş bölümüne gidilmiş ve baş makalelerin Mehmet Ali ile birlikte Ömer Fevzi tarafından yazılması uygun bulunmuştur. Daha önce belirtildiği gibi, bu gazete devrim ve önderlerine karşı büyük saldırılarla doludur ve Mehmet Ali’nin Mustafa Kemal’e çektiği telgraflar da burada yayınlanmıştır1320.

Ömer Fevzi, birara Paris’te tek başına ve Arap Harfleri’yle Rehber-i İnkılâp adında bir gazete yayınlamıştır. Çeşitli şekillerde ülkeye sokulmak istenen bu gazete de bir önceki ile aynı yolda yürümüştür1321.

Ömer Fevzi’nin Türkiye’deki rejim ve devrimler hakkındaki düşünceleri çeşitli zamanlarda dostlarına gönderdiği mektuplarda kendisini göstermiştir. 12 Eylül 1930 tarihli mektubunda;

“Bugünkü Türkiye siyasi, içtimai, iktisadi keşmekeş içinde bulunmaktadır. Bu vaziyeti elime karşısında sükût etmek erbâbı irfan ve vicdan için af olunmaz bir mecburiyettir. Halkımızın ne kadar musdarip olduğunu İzmir’de cereyan eden galeyanlı hadiseler gösterdi...”

1317   EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 3, Bt: 26.12.1936.

1318    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 10.

1319    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 3.

1320    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 10..

1321    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 11, 2/B 10, Bt: 20.10.1938.

230

derken aynı mektubuna oldukça ilginç bir iddia ile devam etmiştir.

“Erzurum Kongresi’nin İçtimaını bizzat düşündüm ve meydana getirdim. Neşredeceğim vesaik o milli itimaın teşebbüsümle meydana geldiğini isbat edecektir. Erzurum içtimaında bu günkü diktatör Mustafa Kemal ile karşılaştım. Askeri hakimiyeti millî hakimiyete tercih edecek bir sistemle hareketi iltizam eden bu adamın zafer akabinde milletin başına askerî bir diktatör belası ihdas edeceğini görmüştüm..."1322

20 Eylül 1930 tarihli bir mektubunda “...sekiz seneden beri ketmi esrara çalışan diktatör heyulası halk nazarında iflas edecek bir vaziyet alıyor. Bu günkü Mustafa Kemal idaresi ve inkılâbı namı altında neşr ve işaa olunan hareketleri Avrupa ulemasının telifatı ile istişhad ederek neşr ettiğim Rehber-i İnkılâp gazetesi ile tenkide çalışacağım 1323” diyen Ömer Fevzi, Kıbrıs’a gönderdiği 12 Eylül tarihli bir başka mektubunda ise amacının; “ilmi ve medeni prensiplere ve müteraki milletler içtihatlarına istinad ederek hukuki inkılâp ve tanzimat esaslarını efkâr-ı umumuyeye arzetmek ve fikirlerini yarınki inkılâba içtihat ve kanaatlarla belirleyerek hazırlamak olduğunu” söylemiş ve bunun için de abone kaydetmek gerektiğinden bahsetmiştir.

Ömer Fevzi, Bakanlar Kurulu’nun 23 Kasım 1930 tarihinde aldığı kararla ülkeye girişini yasakladığı1324 bu gazetesinin bir çok sayısını Midilli’ye, oradan da kayıkçılarla Türkiye sahillerine1325 sokmaya çalıştığı gibi, bazı Fransız gazeteleri ve Kahire’de çıkan Muadenet gazetesine sarılı olarak da ülkeye sokma çabasına girmiştir1326.

Ömer Fevzi 1932 Ekim ayı içinde Paris’ten Suriye’ye geçmiş ve burada bazı Ermenilerle toplantılar yapmıştır. Beyrut’ta ve Trablusşam’da dolaşan Ömer Fevzi, Trablusşam’da bir komite oluşturarak Halep’te Celal Kadri ve Şeyh Bakır Çelebi ile görüşmüş ve burada da komitenin bir şubesini açmıştır. Bu şubeye Celal Kadri, Haşan Sadık, Isa Ruhi ve Tahir’i üye yapan Ömer Fevzi, Antakya’da da bir şube açarak başına Tarık Mümtaz’ı geçirmiştir. İskenderun şubesinin başına ise Zeynelabidin’i getirerek bir kısım muhalifleri üye kaydetmiştir132^.

1322   EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 12.

1323   EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 12.

1324   EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: A 1.

1325   EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 3, Bt: 1.2.1931.

1326   EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: A 6, A 9.

1327   EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 4, Bt: 8.7.1933.

231

Ömer Fevzi, Tarblusşam’da Avni Paşa’nın yanında kalmış, Taşnaksutyunlu Ermenilerle, Kürtlerle ve bir kısım muhaliflerle görüşmeler yapmıştır. Bu seyahati sırasında gerekli olan parayı eski Şehzade Abid ve Selim’den ve bazı Ermeniler ile İstanbul’daki yakınlarından sağlamıştır 1323

Ömer Fevzi, altı ay süren bu seyahatinden sonra Mısır’a uğrayarak Paris’e dönmüştür132°. Paris’te yayınına bir süre ara verdiği Rehber-i İnkılâp gazetesini, yedinci sayısından itibaren tekrar yayınlamaya başlayan Ömer Fevzi gazetenin parasını, Abdülhamit’in oğlu Abidin ile Ermenilerden almıştır. Suriye’de de bu amaç için para topladığı belirlenen Ömer Fevzi’nin, gazetesini Paris’te öğrenim gören Türk öğrenciler aracılığıyla Türkiye’ye sokacağı Dahiliye Vekâleti tarafından haber alınmıştır1330.

Ömer Fevzi Af Kanunu’ndan sonra ülkeye dönmüştür.

Halep’te Doğru Yol Gazetesi Sahibi Haşan Sadık.- listenin 108. sırasındadır. Gaziantep’in işgali sırasında Fransızlarla çalışmış, Fransızların Antep Polis Müdürlüğü’nü ve Müdde-i Umumiliği (savcı)’ni yaptığı için1331 Yüzellilik listeye dahil olmuştur.

Yurtdışına çıktıktan sonra da aleyhte faaliyetlerden geri kalmamış ve Halep’te çıkardığı Doğru Yol gazetesi1332 ile uzun süre devrim ve kadrosu hakkında yayınlar yapmıştır. Haşan Sadık, Halep Emniyeti Umumiyesi’ne yazdığı bir mektupla Fransız davasına aralıksız sekiz sene sadakatle çalıştığını ve bu uğurda malını, mülkünü feda etmekten çekinmediğini övünerek anlatmıştır1333

Celal Kadri’nin kayınbiraderi olan Haşan Sadık, Antakya’da avukatlık yapmıştır1334. 1937’de Halep’te yabancı teşvikiyle Hatay Türklerinin ikiye bölündüğü, Amik Partisi’nin Antakya Halk Partisi’ni ezdiği ve Halk Partisi üyelerinin tutuklanmaktan korkarak Türkiye’ye kaçtıkları yolunda propagandalar yapmıştır. 1938’de Halep, Şam, Hasice ve Beyrut kolları olan ve Şeyh Bakır Çelebi, Celal Kadri ile karısı Nevber ve Adalı Hacı Mehmet taratman idare

1328    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/B 4, Bt: 26.2.1933.

1329    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 2/E 12.

1330    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: 1/E 13, Bt: 24.12.1932.

1331    EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: A 14.

1332    EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: B 13.

1333    EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 12.

1334    EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 11.

232

edilen uluslararası bir casus şebekesine katılmıştır ki bu şebeke, elde ettiği belgeleri para karşılığında Italyanlara, Fransızlara, Arap ve Ingilizlere hatta gerektiğinde Kürtlere ve başka siyasi varlıklara satmak ve para kazanmak için çalışmıştır1335.

Hatay’da Halk Partisi’nin ileri gelenleri ile arası iyi olan Haşan Sadık, Af Kanunu’nun kendilerini kamu hizmetlerinden yoksun bırakmasını eleştirerek “mademki vazife ve memuriyet verilmiyor, dava vekâleti bile şüpheli imiş, zira bunun da amme hizmeti olduğu söyleniyormuş. Şu halde yerleştiğim sancakta kalarak bir vazife almak ve burada oturmak daha iyidir” diyerek Türkiye’ye geçici bir süre için geleceğini tekrar sancağa döneceğini söylemiştir133®.

Aftan sonra Hatay’da kalan Haşan Sadık, Celal Kadri ile sürekli mektuplaşmış, ve Hatay’ın aldığı son durum konusunda Cela Kadri’yi sürekli bilgilendirmiştir.

Celal Kadri, Haşan Sadık’a gönderdiği mektupta Hatay'da bulunan Kürt ve Arap aşiretlerinin isimleri, başkanları, kuvvetleri ve yerleri hakkında bilgi istediği gibi dostları olan Ermeni ve diğer gayrimüslimlerin durumlarını da sormuştur1337. Haşan Sadık da cevap olarak yazdığı mektupta ayrıntılı olmasa da bilgiler verdikten başka daha çok Hatay’ın durumu konusuna değinmiştir.

Bu mektuplardan birinde Hatay’daki hayat pahalılığından ve malların gümrük vergisine tabi tutulmasından yakınan Hasın Sadık, Hatay’daki Merkez Bankası’nın halkı soyduğunu ve bu nedenle halkın rahatsız olduğunu söyleyerek, bu tür kötülükleri Ingiliz, Fransız ya da Almanların yüzlerce altın dökseler bile yapamayacaklarını iddia etmiştir. Bu tür hoşnutsuzlukların sebebi olarak, Hatay’da Doktor Abdurrahman, Maliye Vekili Celal ve diğer vekilleri gösteren Haşan Sadık, Türkiye’nin memurlarının bunlara engel olmadığını ve zengin Türklerin mallarını bırakarak göçe hazırlandıklarını söylemiştir1338.

Sürgün hayatı boyunca bir çok karışık olayın içinde yer alan, hatta Anadolu garajından bir Türk’e ait olup, Türkiye’den kaçak getirilen binbeşyüz kadar altının çalınması olayına katılan ve bu nedenle Fransız Emniyeti tarafından takibe alınan1339 Haşan Sadık, kansere yakalanmış, Guraba

1335   EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: F 7.

1336   EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 11.

1337   EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 3, Bt: 4 Mayıs 1939.

1338   EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: D 7-8-9, Bt: 7 Mayıs 1939.

1339   EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: A7-8, Bt: 11 Ağustos 1927.

233

Hastahanesi’nde geçirdiği bir ameliyatın1340 arnc|an ölmüştür1341

Köylü Gazetesi Sahip ve Müdürü İzmir’i! Refet. - listeye “gazeteciler” başlığı altında 109 numarayla giren son Yüzelliliktir. Köylü gazetesi ile yaptığı yayınlardan dolayı listeye alınmıştır.

Ülkeden kaçtıktan sonra Yunanistan’a giden Refet’in Türkiye Cumhuriyeti aleyhindeki faaliyetlerine devam ettiği ve bu yolda bir kitap yayınladığı, İzmir Liman Reisi tarafından gönderilen yazıdan anlaşılmıştır '•S42. Atina’da kaldığı sürede Venizelos ile görüşmeler yapan Refet, bu görüşmelerinden birinde, Sivas’ta bir çok Yunan esiri kaldığını ve bunların Türkler tarafından gizli tutulduğunu söylemiştir1 ^43

1928 yılından itibaren ülke hasreti ağır basan Köylü Refet, Mustafa Kemal Paşa ve Adliye Vekili Esat Bey’e yazdığı mektuplarla affedimesini istemiştir.

Refet “ Pek Büyük ve Şanlı Gazi Paşa Hazretleri” başlığı ile Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı ilk mektupta suçunu kabul ederek af isteğinde bulunmuştur.

"Salt üç değil altı yıldır çok çektim, çekiyorum. Gönlümün üzüntüsü ise en koyusu ve zorlusudur. Yunanlılar’ın yurduma ayak bastıkları andan başlayan bu acıklı kara günlerin korkarım bu yadellerde beni öldürecek. Söylüyorum ve inanıyorum ki ben aldanmışım ve kurtuluş yolunu yanlış görmüşüm... Geçmiş yararlılıklarım da çoktur ve büyüktür. İşte bu son suçumu geçmiş eylemlerime... bağışlayınız.... İlk önce açık ve katıksız Türk diliyle gündelik ‘gazete’ çıkardım. İşte bu tek suçumu da, bu geçmişlerimi de bağışlayınız.... Benden büyük kötülükler işleyenlerin sayısı yüzbinleri aşar. Bu suç, bu kadar işleri başaran ‘Köylü’den çıkmamalı idi... suçlarımı bağışlamak büyüklüğünü yine sizden ister ve beklerim...”1344

Adliye Vekili Esat Bey’e ise “suçumu görenlerden ve bilenlerdenim” diyerek adalet kapılarının kendisine kapanmamasını isteyen Mehmet Refet, Mektubuna şöyle devam etmiştir:

“...Para almadığım ve bu kötü yola paraya taparak sapmadığımı herkes biliyor...

1340    EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: G 1, Bt: 23.8.1948.

1341    EGM Arşivi, Dn: 12222-108, Bn: F 9, Bt: 25.3.1949.

1342    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 9, Bt: 3 Mayıs    1340 (1924).

1343    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 9, Bt: 19 Nisan   1928.

1344    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 6, (Tarihsiz).

234

Diyorlarmış ki, iki üç yazı pek ağır ve bunlardan biri de Çerkesler beyannamesi imiş... Yunanlıların ilk ayak attıkları gün paraca, canca geçirdiklerimi bilmeyen yoktur... Türklük için kendimi ne ateşlere attığımı yakından bildiğiniz için ayaklarınıza kapanarak yalvarıyorum...”1345

Köylü Refet Esat Bey’e gönderdiği bu mektubun kopyalarını İktisat ve Ticaret Vekili Rahmi Bey134® ile Maarif Vekili Necati Bey’e1347 de göndermiştir.

Mehmet Refet, Mustafa Kemal’e gönderdiği ikinci mektubunda övgüler yağdırmıştır.

“Yaptığın ve ortaya yaydığın büyüklükler dünyanın gözü önünde. Yurduma göz değenler bile şaşa şaşa, parmak ısıra ısıra görüyorlar ve söylüyorlar... Sen ise bilgisizlik ve kölelik diyarıyla medeniyet dünyası arasına büyük ve geniş yollar açtın. Türkiye’yi ve onun Türklüğünü değil, bütün Asya’nn birçok milyonları aşan Türklerini kurtardın...”1348

Refet, “En Büyüğümüz ve En Büyük Gazimiz” başlığı ile Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği üçüncü mektupta;

“Saklayamam, Huzurunuzda yalan söyleyemem, kötü düşüncem yoktu, şaşkındım, sapkındım. Yolumu şaşırdım, yanlış ve karanlık yollara sapmıştım. Yoluma ışık tutan bulunmadı... Güdük düşünceme, dar kafama büyük işler sığdıramıyordum, ağlıyordum... Evet görüyorum ki yurduma kıyanlar vardı. Kuruyası diliyle, elindeki kalemiyle, omuzundaki tüfeğiyle ve bütün dileği ve yüreğiyle çalışanlar vardı... Evet en son dileğim bu olacaktı ve böyle haykıracaktım. Amanın ağalar, beyler, paşalar... Bırakınız beni, şunları elimle asayım, iplerini ben çekeyim ve sonra siz beni...

9 Eylül’e doğru ortalıktaki bulutlar çekilmiş... Türkün güneşi doğmaya başlamıştı. Ben sevinerek -ağlayarak değil- bir kaç gün için yurdumdan uzaklaşıyordum... ve beş on gün geçince bir bağışlama ile yurduma döner hasretlilerime kavuşurum diyordum. İş dediğim gibi ve umduğum gibi çıkmadı. Geçen her bir gün üstüne daha ağır yükler yığdı ve o günlerin biri de alnıma bir kara damga bastı: Vatan haini...

Kendimi çok suçlu buluyorum. O eskileri ve bu eski yenileri gördükçe suçum gözümde ufalıyor, ufalıyor ama ah o alnımdaki damga. İşte, onu da siz en büyüğümüz, en büyük Gazimiz sileceksiniz ve beni bu kara düşünceliler arasından

1345   EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/E 2, Bt: 20.4.1928.

1346   EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn:1/ E 4.

1347   EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/F 1.

1348   EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/E 9, Bt: 20.6.1928.

235

çıkaracaksınız...”1349

Ancak tüm bu çabaları sonuç vermeyince, hatta eşini Tevfik Rüştü Bey’e gönderip af isteğinde bulunmasından da sonuç alamayınca Atina kahvelerinde Çerkeş Sefer, Hayri Hoca ve Çerkeş Davut’a, tüm yalvarmalarına rağmen başarılı olamadığını söyleyerek; “artık ben de Türkiye aleyhinde bulunacağım. Hatta gazete de çıkaracağım”1350 demiştir.

Bu olaydan sonra, Türkiye’ye karşıt bir tutum sergileyen Refet, Atina’da firari Vehib ve Yüzbaşı Şişman Ethem ile sık sık görüşmüş ve Türkiye’nin ekonomik güçlüklerinden şikayet etmiştir. Hatta bunlar Panteon kahvesinde toplanarak Atina’daki İttihatçıları Türkiye aleyhinde kışkırtma yolları aramayı kararlaştırmışlardır1351.

Bu tür toplantılardan bir sonuç çıkaramayan Mehmet Refet, 1936 yılına gelindiğinde iyice karamsarlığa kapılmıştır. Refet, dostu Halit Bey’e yazdığı mektupta, Halit’in annesinin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirirken, “O zavallı da kurtulmuş oluyor. Biliniz ki ben ölümü temenni edenlerin belki en başındayım” diyerek sürgünde sürünmeye katlandığını ancak en büyük korkusunun “bu kara topraklarda” gömülmek olduğunu söylemiş ve Türkiye’de gömülmenin kendisine de kısmet olmasını dilemiştir 1352.

Mehmet Refet de 1938 affı ile ülkeye dönenler arasındadır.

1.10.                      Diğer Kişiler

Bu numaradan 150 numaraya kadar olan kişiler, Bandırma, Gönen, Manyas ve Susığırlık (Susurluk) çevresinde, Anzavur Ahmet ile birlikte çalışan köylülerden oluşmaktadır1353.

Tarsuslu Kamil Paşazade Selami.- listede 110. sıradadır. Ulual Mücadelenin başlangıcından itibaren Fransızlarla birlikte çalışmış, Fransa’nın mütarekeyi imzalamasından sonra Italyan mütareke heyeti ile birlikte Suriye’ye geçerek, İtalya’nın Suriye ve Trablus konsolosları Sbrana ve Caglieri ile ilişki içine girmiştir. Selami Italyanlar tarafından Lazkiye muhafızlığına getirilmek

1349    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 1/E 7, Bt: 5.81928.

1350    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 10, Bt: 1 Temmuz 1931.

1351    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/D 10, Bt: 20.4.1931.

1352    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/C 2, Bt: 10 Haziran 1936, (33’ün raporu)

1353    T.G.,31 Mayıs 1938.

236

istenmişse de atama işlemi sonuçlanmamış, Suriye ve Lübnan’ın İngiliz orduları tarafından işgalinden sonra, Fransa’nın genel temsilcisi olarak Beyrut’a geçen General Catroux’un yardımları ile bu göreve atanmıştır. Fakat bir iki ay sonra Suriye ileri gelenlerinden Münir Abbas Suriye Hükümetinde nazır olunca Selami’yi görevden alarak yerine, daha önce bu görevi yürüten kardeşi Şevket Abbas’ı getirmiştir1364.

Bu nedenle açıkta kalan Selami, hem Fransızlardan aldığı, hem de İstanbul’daki annesinin gönderdiği para ile geçimini sağlamıştır. Selami Türkiye lehinde konuşmakta ise de yapılan incelemeler onun aleyhte olduğunu kanıtlanmıştır 1355

Fransızların istihbarat işlerinde çalışan1366 Selami, Fransızların Lazkiye’de çevirdikleri rollerde yani, Alevi ileri gelenlerini Vatani Partisi aleyhine ve Fransızlar lehine çevirmek için yapılan propogandalarda etkin bir rol oynamıştır. Türkiye’deki adamları, Hatay’a girip çıkan Aleviler ve Trablusşam’a kadar gelen Türkiye’nin şimendifer memurları aracılığıyle edindiği bilgileri Fransızlara satan Selami, bu adamlarla Trablusşam’da bulunan Tarsuslu Salih Deyab136? ve Hamid Yasin1366’in dükkanlarında buluşmuştur 1359 ülkeden ayrıldıktan sonra da aleyhte tutumunu sürdürdüğü anlaşılan Tarsuslu Selami, Eylül 1931’de yapılan ve bir takım suikastçilerin Türkiye’ye sokulmasının kararlaştırıldığı toplantılarda da hazır bulunmuştur 1366

Aftan sonra ülkeye ^dönmeyen ve 1941’de Suriye’deki Alevi bölgesi muhafızlığına atanan1361 Selami’nin ölümü ile ilgili biri bilgiye rastlanamamıştır.

Tarsuslu Kamil Paşazade Kemal.- listenin 111. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra önce Suriye’ye giden ve siyasi olaylara karışmayan1363 Kemal, daha sonra Gaskonya Körfezi sahilindeki bir kasabada Halil Rıfat Paşa’nın oğlunun yanına yerleşmiştir1363. Tarsuslu Kemal aftan iki yıl sonra

1354    EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: D 10-11, Bt: 14K.E. 1942.

1355    EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: A 2.

1356    EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: A 7, Bt: 25 Eylül 1933.

1357    Salih Deyab, aslen Lazkiye’lidir. Adam öldürmekten aranmakta iken Suriye’ye kaçmıştır.

1358    Hamit Yasin, Selami’nin amcasının oğlunun oğludur. Suriye’de kaçaktır.

1359    EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: C 2, Bt: 12 Ekim 1939.

1360    EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: A 11, Bt: 8 Ekim 1931.

1361    EGM Arşivi, Dn: 12222-110, Bn: D 4, Bt: 10 Eylül 1941.

1362    EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: A 8, Bt: 1932.

1363    EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: A2, Bt: 11 Kasım1935.

237

ülkeye dönmüştür.

Süleymaniyeli Kürt Hakkı.- listenin 112. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra listeye alınarak varlığına önem verilmesinin onu tanıyanları güldürdüğünü düşünen 686, Hakkı’nın Hicaz’a yerleştiğinin bildirmiş 1364 ancak yapılan incelemeler sonucu burada olmadığı anlaşılmıştır1366.

Kudüs Konsolosluğu tarafından verilen bilgiye göre Amman’a gittiği, sarhoşluğu ve serseriliği yüzünden Şark-ül Ürdün Hükümeti tarafından smırdışı edildiği anlaşılan Hakkı’nın Çerkeş Ethem ile de arası açıktır1366.

Bağdat Elçiliğince Kürt Hakkı’nın Iran ordusunda yüzbaşı olduğu ve Hille’de depo taburu kumandanlığı yaptığı haber verilmişse de doğrulanmamıştır1367. Sürgündeki yaşamı ile ilgili kesin bilgilere rastlanamayan Kürt Hakkı 1934 yılı içinde Suriye’de ölmüştür1333.

İbrahim sabri.- listenin 113. sırasında olan İbrahim Sabri, Yüzellilik Mustafa Sabri’nin oğludur. Onunla birlikte ülkeden ayrılmış ve sürgün yaşamını geçirmiştir. Babasının Türkiye aleyhinde yaptığı her işte ortaktır. Ondan ayrı olarak yaptığı tek çalışma, eski şehzade Nizamettin’in tedavi amacı ile Kahire’den Cenova’ya hareketinde ona eşlik etmesidir1369.

Aftan sonra ülkeye dönmeyen İbrahim Sabri, Ezher Camii kütüphanesinde çalışmış1376, babasının ölümünden sonra ise İskenderiye Üniversitesi’nde “El Sine-i Şarkiye” öğretmenliği yapmıştır1371.

Bursali Fabrikatör Cemil.- listenin 114. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Atina’ya yerleşmiş, Yunan ordusuna işgal sırasında yaptığı hizmetlerin karşılığı olarak yüzbaşı rütbesiyle emekliye ayırılarak, aldığı bin drahmi aylıkla geçimini sağlamıştır1372.

1364    EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 10.

1365    EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 6, Bt: 23 Mayıs 1933.

1366    EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 2, Bt: 5 Temmuz 1933.

1367    EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 3, Bt: 17 Şubat 1935.

1368    EGM Arşivi, Dn: 12222-112, Bn: E 7, Bt: 21 Ağustos 1935.

1369    EGM Arşivi, Dn: 12222-113, Bn: G 1, Bt: 14 Şubat 1933.

1370    EGM Arşivi, Dn: 12222-113, Bn: G 6, Bt: 16 Kasım 1942.

1371    EGM Arşivi, Dn: 12222-113, Bn: G 4, Bt: 27 Kasım 1957.

1372    EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: E 2.

238

Atina’da 22 Mayıs 1934’de ölen1373 Cemil’in cenazesi Yunanlılar tarafından kaldırılmıştır 1374. Ölümünün ardından bir vasiyetname bırakarak, Atina’da bulunan Ermeni Badesaryan’a Bursa’da gömülü bulunan paralarının yerlerini bildirdiği, beşbin altın lira kadar bir paranın Camii Kebir yanındaki bir binada veya İbrahim Paşa mahallesinde bulunan evinde, altıyüz altın liranın ise Kapalıçarşı’daki mağazalardan birinde gömülü olduğunu bildirdiği ve Badesaryan’ın bunları çıkarmak üzere Bursa’ya bir adam gönderdiği Atina Elçiliğince haber alınıp, Hariciye Vekâletine bildirilmiştir1373.

Bursa Valiliğince yapılan inceleme sonucu, Camii Kebir yanındaki binanın uzun zamandan beri Merkez Oteli adı ile Ethem Çavuş adlı birisi tarafından işletildiği, Cemil’in İbrahim Paşa mahallesinde bir evi olduğu, Kapalıçarşı’da Cemile ait bir mağaza bulunmadığı ve o güne değin Bağdasaryan isminde birisi tarafından paraları çıkarmak üzere kimsenin gönderilmediği anlaşılmıştır 1373

Çerkeş Ragıb.- listenin 115. sırasındadır. Ünlü Ingiliz casusudur1377. Bağdad’da yerleşerek sınır boyunda silah kaçakçılığı yapan Ragıb, veremden ölmüştür1373. Halepte çıkan Vahdet gazetesi 2 Aralık 1931 tarihli sayısında ölüm haberini vermiştir1379.

Kazak Haşan.- listenin 116. sırasındadır. Adana’nın Fransızlar tarafından işgali sırasında Fransızlara jandarma zabitliği yapmış ve ulusal zaferin ardından Suriye’ye kaçarak, Kırıkhan civarındaki Deli Bekir Köyü’ne yerleşmiştir1330.

Halep Konsolosluğu tarafından 1928-1930 yılları arasında Kırıkhan’da öldüğü ve orada gömüldüğü haber verilmişse1331 de yapılan inceleme sonucu ölmediği anlaşılmıştır. Eski çeteci Ermenilerden Kirkor Tartolyan 13 mayıs 1936’da Halep’te Haşan ile rakı içtiklerini, bir başka Ermeni de Hasan’ı Şam’da

1373    EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: C 12, Bt: 31 Mayıs 1934.

1374    EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: D 13, Bt: 28 Haziran 1934.

1375    EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: D 14, Bt: 2Temmuz 1934.

1376    EGM Arşivi, Dn: 12222-114, Bn: D 5, Bt: 8 Eylül 1934.

1377    EGM Arşivi, Dn: 12222-115, Bn: F 5, Bt: 3 K.S. 1932.

1378    EGM Arşivi, Dn: 12222-115, Bn: E 11, Bt: 30 Ekim 1931.

1379    EGM Arşivi, Dn: 12222-115, Bn: F 6, Bt: 21 K.E. 1931.

1380    EGM Arşivi, Dn: 12222-116, Bn: G 8.

1381    EGM Arşivi, Dn: 12222-116, Bn: F 13.

239

firari Adana’lı Ali’nin evinde gördüğünü iddia etmiştir1382.

Kazak Hasan’ın ölüm tarihi ile ilgili kesin bir bilgi bulunamamıştır.

Eşkiya Reisi Çerkeş (Süngülü) Davut- listeye 117 numarayla girmiştir. Genel Savaş boyunca eşkıyalıkla vakit geçirmiştir. Mütarekeyi takip eden günlerde teslim olmuşsa da o dümendeki hükümetin idaresizliği yüzünden tekrar dağa çıkmıştır. Bursa ve çevresi B.M.M’nin emrine girdikten sonra yakalanmış, Bursa’ya getirilmiş ve Askerî Daire’de hapsedilmiştir. Ancak, mahkemesi başlayacağı günlerde hapishanenin damını delerek kaçmıştır.1383 Anadolu’nun işgali sırasında Yunanlılara hizmet eden Davut Zekeriya’nın bu hizmetleri, General Petmekzas ve Kaymakam Protosingelos tarafından Yunan Hükümetine verilen mektupta şöyle sıralanmıştır:

“1. Balıkesir ve Bandırma’nın işgalinden sonra bölgeyi Türk çetelerinden temizleme görevi Zekeriya ve müfrezesine verilmiş ve büyük başarı ile görevini yerine getirmiştir.

2.18. Alayın Balıkesir’e ulaşmasından sonra Bursa mıntıkası ile diğer yerlerin, bu bölgede faaliyet gösteren Kemalist çetelerden temizlenme görevi Davut Zekeriya’ya verilmiş, üzyüz kişilik çete ile Türk çetelerini takip ve tamamiyle yoketmiştir...”^384

Davut Zekeriya bununla da kalmayarak, Yunan ordusuna işgal zamanında erzak ve diğer yardımlarda da bulunmuş, bu yardımlarına karşılık olarak yüzyirmi bin drahmi almıştır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a yerleşen Zekeriya, yardımlarından dolayı Yunan ordusundan alacaklı olduğunu öne sürmüştür1385.

Yunan Harbiye Nezaritinin protokol kaleminde hademelik yaparak geçimini sağlayan Davut Zekeriya, daha sonra General Protosingelos tarafından Pire’deki askeri levazımat ambarına ikibin drahmi maaşla koruma memuru olarak atanmıştır1386. Yunan vatandaşlığına kabulü için Protosingelos’a başvuran1387 Davut Zekeriya, sürgün yıllarında da aleyhte tutumunu sürdürmüş, kumandası altındaki doksan Çerkeş ile birlikte Midilli ve

1382    EGM Arşivi, Dn: 12222-116, Bn: G 1, Bt: 10 Haziran 1936.

1383    T.G.,31 Mayıs 1938.

1384    EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 3/B 6, 3/B 7, Bt: 1 Ağustos 1930.

1385    EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 1/A4, Bt: 24Temmuz 1930.

1386    EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 2/B 5.

1387    EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 2/B 7, Bt: 6 Kasım 1932.

240

Çeşme yoluyla Türkiye’ye girmek isteyeceğinin haber alınması üzerine Dahiliye Vekâleti harekete geçerek gerekli önlemleri almış, ancak Zekeriya ve adamlarının böyle bir girişimi olmamıştır 1388

Aftan sonra dönmeyen Zekeriya’nın ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Binbaşı Çerkeş Bekir.- listeye 118 numarayla girmiştir. Eski karşıcılardan Nigehban Grubu kurucularındandır. Zaferden sonra Suriye’ye kaçmış olan Binbaşı Çerkeş Bekir, 1389 Temmuz 1925’de Midilli civarında ölmüştür1390.

Bursali Necib.- Fabrikatör Cemil’in kayınbiraderi olan Necib listenin 119. sırasındadır. Osmanlı ordusunda ihtiyat zabitliği yapmıştır1391. Ülkeden ayrıldıktan sonra Yunanistan’a giderek Atina’ya yerleşen Necib, din değiştirerek Yorgi Istavropulas ismini almış1392, vaftiz olmuş ve Yunanlı bir kızla evlenmiştir. Yunan ordusundan yüzbaşı rütbesiyle emekli olan1393 Necib’e Yunan Hükümeti, posta ve telgraf dairesinde dolgun bir maaşla memuriyet de vermiştir1394. Her iki maaşla geçimini sağlayan Necib, aftan sonra Türkiye’ye dönmek istememiş hatta konsoloslukla ilişkiye bile geçmemiştir1393. 686 tarafından Türk düşmanı olarak nitelenen1396 Necib’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

İzmir Umur-u İslâmiye Eski Müftüsü Ahmet Hulusi.- 120 numaralı Hulusi, Midilli’de yerleşmiş ve 1928 yılında burada ölmüştür1397. Eşi Sariye Hanım ise üç çocuğu ile birlikte Midilli Konsolosluğundan 29.5.1929’da aldığı üç aylık pasaportla ülkeye dönerek Ayvalık’ta yerleşmiş, durumları Balıkesir Valiliğince, kendilerine sezdirilmeden takip edilmiştir1398.

1388    EGM Arşivi, Dn: 12222-117, Bn: 1/B 5, 1/B 6, Bt: 28Temmuz 1930.

1389    T.G.,31 Mayıs 1938.

1390    EGM Arşivi, Dn: 12222-118, Bn: E 10.

1391    EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 3.

1392    EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 7, Bt: 23 Haziran 1930.

1393    EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 9, Bt: 14 Ocak 1943.

1394    EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 7, Bt: 23 Haziran 1930.

1395    EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 9, Bt: 14 Ocak 1943.

1396    EGM Arşivi, Dn: 12222-119, Bn: G 1.

1397    EGM Arşivi, Dn: 12222-120, Bn: G 1.

1398    EGM Arşivi, Dn: 12222-120, Bn: G 5.

241

Mavanoğlu Mustafa.- listenin 121. sırasındadır. Eşme-Garanköy 1286 (1870) doğumludur1399. Yunanlıların Eşme kaymakamı olan Mustafa 11 Mayıs 1924’de sınırdışına çıkarılmak üzere İzmir’e sevkedilenler arasındadır. Yunanistan’a yerleşerek Yunan vatandaşlığına geçen Mavanoğlu Mustafa, hizmetlerinin karşılığı olarak binbeşyüz drahmi emekli maaşı almıştır. Yunan Hükümeti tarafından Çerkeslerin durumlarını yakından incelemekle görevlendirilen Mavanoğlu, aynı zamanda Fransız Konsoloshanesine de hizmet etmiştir. Paris’teki Mehmet Ali ve Arif Oruç ile haberleştiği bilinen1400 Mustafa, bir süre sonra Yunanistan’dan ayrılarak Bulgaristan’ın Varna şehrine yerleşmiş ve af kanununa kadar burada kalmıştır1491.

Mavanoğlu Mustafa’nın 1938 affından sonra doldurduğu beyanname 17.8.1938’de Dahiliye Vekâletince İzmir Valiliğine gönderilmiş1493, ancak 1925 yılında ülkede bulunmadığı için nüfus kaydına rastlanamadığından, hüviyetini ispatlayacak belge sunulmadıkça pasaport verilmesine imkan olmadığı Emniyetçe bildirilmiştir"*493. Bunun üzerine Bulgaristan’dan nüfus kayıt örneği yollayan Mustafa’nın yurda dönmesinde herhangi bir sakınca olmadığı kendisine bildirilmiştir"*494

Gönen’in Tuzakçı Köyü’nden Yusuf oğlu Çerkeş Remzi.- listenin 122. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Selanik’te yerleşmiş, 135 numaralı idris ve firari Recep ile birlikte oturmuştur. Küçük bir dükkanda tavukçuluk ve yumurtacılık yaparak geçimini sağlayan ve aleyhte davranışlar içine girmeyen1495 Remzi’nin ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır.

Gönen’in Bayramiç Köyü’nden Hacı Kasım oğlu Zühtü.- listenin 123. sırasındadır. 1923 yılında diğer arkadaşları, 79 numaralı Lampat Yakup, 126 numaralı Aziz, 130 numaralı Arap Mahmut ve 145 numaralı İsmail ile birlikte İzmir hapishanesinden çıkarılarak sınırdışı edilenler arasındadır. Bunlar birlikte Köstence’ye gitmişler, ancak Zühtü 1925 yılında hastalanarak Köstence’de ölmüş ve müslüman mezarlığına gömülmüştür1495.

1399   EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 4.

1400   EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/E 12.

1401   EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 4.

1402   EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 7.

1403   EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/A 1, Bt: 15 Aralık 1938.

1404   EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/D 9, Bt: 28 Nisan 1938.

1405   EGM Arşivi, Dn: 12222-122, Bn: A 2, Bt: 2 Eylül 1933.

1406   EGM Arşivi, Dn: 12222-123, Bn: 2/B 14, Bt: 1 Eylül 1933.

242

Gönen’in Balcı Köyü’nden Kocagöz’ün Osman oğlu Şakin- listenin

124.   sırasındadır. Anzavur Ahmet ile birlikte isyan edenler arasındadır1407. Ülkeden ayrıldıktan sonra Mecidiye’de yerleşen ve bahçelerde bekçilik yaparak geçimini sağlayan Şakir, Külye’de ölmüş ve 11 Temmuz 1933’de Mecidiye mezarlığına gömülmüştür1408.

Gönen’in Muratlar Köyü’nden Koç Mehmet oğlu Koç Ali.- listenin

125.   sırasındadır. Iskeçe’de ölmüştür 140°.

Gönen’in Ayvacık Köyü’nden Mehmet oğlu Aziz.- listenin 126. sırasındadır. Romanya’nın Köstence kasabasına yerleşen Aziz, Türkiye aleyhinde bir tavır takınmamış, köy bekçiliği yaparak geçimini sağlamıştır. Cumhuriyet’in onunucu yıl dönümü dolayısıyle çıkacak olan affa Yüzerliklerin de dahil edileceği haberleri üzerine arkadaşlarına, biraz olsun suçlu olduğunu, padişahçı ya da Kemalist olmamakla birlikte dağa çıkarak zenginleri soyup fakirlere dağıttığını belirten Aziz, affedilirse hemen Türkiye’ye dönerek evleneceğini ve toprağıyla uğraşacağını söylemiştir1410. Aziz aftan hemen sonra ülkeye dönenler arasındadır.

Gönen’in Keçeler Köyü’nden Balalı Ahmet oğlu Osman.- listenin

127.   sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Bulgaristan’ın Varna şehrine yerleşerek siyasetle uğraşmamıştır1411. Varna Konsolosluğunca, Deli Orman köylerinde dilencilik yaparak geçimini sağladığı bildirilen1412 Osman aftan sonra ülkeye dönmemiştir1418. Ölümü ile ilgili bir bilgiye Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde rastlanamamıştır

Susurluk ile Yıldız Köyü’nden Molla Süleyman oğlu İzzet.- listenin

128.   sırasındadır. Yunanlılarla birlikte ülkeden kaçmıştır1414. Azılı muhaliflerden olan İzzet, her dakikasını Türkiye’ye geçip çete oluşturmak emeli ile geçirmiştir1418. Kızılca Merjilli Köyü’nde eşi ve on yaşındaki çocuğu ile

1407    EGM Arşivi, Dn: 12222-124, Bn: 2/C 8.

1408    EGM Arşivi, Dn: 12222-124, Bn: 2/B 14.

1409    EGM Arşivi, Dn: 12222-125, Bn: B 5.

1410    EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/E 14.

1411    EGM Arşivi, Dn: 12222-127, Bn: D 2.

1412    EGM Arşivi, Dn: 12222-127, Bn: C 11, Bt: 2 Şubat 1935.

1413    EGM Arşivi, Dn: 12222-127, Bn: B 12.

1414    EGM Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/B 2, Bt: 18 Haziran 1932.

1415    EGM Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/A 8, Bt: 10 Ağustos 1932.

243

oturup, civar köylere tahin helvası satarak geçimini sağlayan1416 Çerkeş İzzet, 29 Aralık 1938’de Türkiye’ye dönmek için pasaport almıştır1417.

Gönen’in Muratlar Köyü’nden Hüseyin oğlu Kara Kazım.- listenin

129.   sırasındadır. Varna’da yerleşerek1418 karşıt tutmunu sürdürmüştür1418 Koyun yetiştirerek geçimini sağlayan1428 Kara Kazım, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Balcı Köyü’nden Bekir oğlu Arap Mahmut- listenin 130. sırasındadır. Köstence’de yerleşen Arap Mahmut, Asidölük köyünden ve ayan üyesi Ali Fistiyano’nun çiftliğinde bekçilik yaparak geçimini sağlamıştır1421. Alkol problemi olan ve 1935 yılı içinde Köstence askeri hastanesinde bir ameliyat geçiren Mahmut, siyasi faaliyetler içine girmemekle birlikte her fırsatta Türkiye aleyhine sözler sadetmiş1422, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Rüstem Köyü’nden Gardiyan Yusuf.- listenin 131. sırasındadır. 1924 yılında Balıkesir’den İzmir’e ve oradan İstanbul’a gönderilerek, beraberindeki 3 Ağustos 1340 (1924) tarihli pasaportla 12 Ağustosta Bulgaristan’a gönderilmiştir. Hasköy’de yerleşen Çerkeş Yusuf, Türk okullarında öğretmenlik yapmış, öğrencilere yeni harfleri öğretmeye çalışmıştır. Türkiye aleyhinde her hangi bir faaliyeti görülmeyen ve Türkiye’deki kayınvalidesi tarafından para yardımı yapılan1428 Yusuf, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Balcı Köyü’nden Ömer oğlu Arap Eyüb.- listenin 132. sırasındadır. Bulgaristan’a yerleşmiş ve burada ölmüştür1424.

Gönen’in Keçeler Köyü’nden Talustan oğlu İbrahim Çavuş.- listenin 133. sırasındadır. 1291 (1875) doğumlu olan İbrahim Çavuş’un okuma yazması 1416 EĞNİ Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/A 2, Bt: 14 Aralık 1932.

1409 EGM Arşivi, Dn: 12222-128, Bn: 1/C 3, Bt: 29 Aralık 1938.

1418    EĞNİ Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: E 1.

1419    EGM Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: F 4, Bt: 19 Şubat 1935.

1420    EGM Arşivi, Dn: 12222-129, Bn: F 6, Bt: 2 Şubat 1935.

1421    EGM Arşivi, Dn: 12222-130, Bn: D 11,686’nın raporu.

1422    EGM Arşivi, Dn: 12222-130, Bn: E 8, Bt: 16 Şubat 1935.

1423    EGM Arşivi, Dn: 12222-131, Bn: 1/A 4, Bt: 26 Nisan 1932, Filibe Konsolosluğunun raporu.

1424    EGM Arşivi, Dn: 12222-132, 686’nın raporu.

244

yoktur. Ülkeden ayrıldıktan sonra Varna’da yerleşmiştir. 1938 yılı başında Atatürk’e yazdırdığı mektubunda, Ulusal Mücadele sırasındaki hizmetlerinden bahsederek, kendisi gibi cahil, gücünün yettiği kadar vatana hizmet etmiş bir kişinin büyük bir siyasi ve ihtilalci gibi sınırdışı edilmesinin nedenlerinin araştırılmasını ve affedilerek ülkeye dönmesine izin verilmesini istemiştir1425. Varna’da hamallık yaparak büyük bir sıkıntı içinde geçimini sağlayan1426 İbrahim Çavuş, afla birlikte ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Balcı Köyü’nden Topallı Şerif oğlu İbrahim.- listenin 134. sırasındadır. Varna’da yerleşmiştir1427. Aleyhte şalışmaları görülmeyen İbrahim, aftan sonra ülkeye dönmüştür1426.

Gönen’in Keçeler Köyü’nden Topal Ömer oğlu İdris.- listenin 135. sırasındadır. Gümülcine’de yerleşmiş1429, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Manyas’ın Boycaağaç Köyü’nden Kurhoğlu İsmail.- listenin 136. sırasındadır. Varna’da yerleşmiş, Kavaklı mahallesinde kahvecilik yaparak geçimini sağlamıştır1430. 686 tarafından siyasetle uğraşmadığı belirtilen1431 İsmail, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Keçeler Köyü’nden Muhtar Hacı Bey oğlu İbrahim Canbulat.- listenin 137. sırasındadır. Sınırdışına çıkarılmak üzere İzmir’de toplanan Yüzelliliklerden biridir. Canbulat, sınırdışı edilmeden İzmir’de hastalanarak, İzmir Memleket hastanesine yatırılmış ve 14 Kasım 1924’de burada ölmüştür1432.

Marmara Karapınar Köyü’nden Yusuf oğlu İshak.- listenin 138. sırasındadır. Ülkeden ayrıldıktan sonra Rodos’a yerleşmiştir1433. Aftan sonra dönmeyen1434 İshak’ın ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır.

1425    EGM Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: A 14, B 1, Bt: 28 Ocak 1938.

1426    EGM Arşivi, Dn: 12222-133, Bn: A 11, Bt: 2 Ocak 1935.

1427    EGM Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: A 5, Bt: 2 Şubat 1935.

1428    EGM Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: A 1, Bt: 7 Eylül 1938.

1429    EGM Arşivi, Dn: 12222-135, Bn: A 1.

1430    EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 7, Bt: 2 Şubat 1935.

1431    EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 8.

1432    EGM Arşivi, Dn: 12222-137, Bn: E 10, Bt: 2 Şubat 1933.

1433    EGM Arşivi, Dn: 12222-138, Bn: G 2, 686’nın raporu.

1434    EGM Arşivi, Dn: 12222-138, Bn: F 12, Bt: 16 Mayıs 1957.

245

Manyas’ın Kizik Köyü’nden Ali Bey oğlu Sabit- listenin 139. sırasındadır. Varna’da yerleşmiştir. Leblebi satarak geçimini sağlayan 1435 Sabit, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Balcı Köyü’nden Deli Haşan oğlu Salim.- listenin 140. sırasındadır. Rusçuk’da yerleşmiş, hamallık yaparak geçimini sağlamıştır 1433. Siyasetle uğraşmayan1437 Salim, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Çerkeş Mahallesinden Makineci Mehmet oğlu Osman.- listenin 141. sırasındadır. Mütareke sırasında vatana ihaneti görüldüğünden listeye alınmış, aftan sonra ülkeye dönmüştür1433.

Manyas’ın Değirmenboğazı Köyü’nden Kadir oğlu Kamil.- listenin 142. sırasındadır. Varna’da yerleşmiş, tarafsız bir yaşam sürmüştür. 686’ya göre namuslu ve vatanperverdir1439. Kamil, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Keçidere Köyü’nden Hüseyin oğlu Galip.- listenin 143. sırasındadır. Yunanistan’da yerleşmiş1440, 23 Nisan 1927’de Midilli’deki Muhacirin Hastanesinda veremden ölmüştür1441.

Manyas’ın Hacı Yakup Köyü’nden Çerkeş Sait oğlu Salih.- listenin 144. sırasındadır. Bulgaristan’da yerleşmiş 1442, Hasköy’de arabacılık yaparak geçimini sağlamıştır1443. Beyrut Konsolosluğunca Hoybun Cemiyeti üyesi olduğu bildirilen1444 Salih, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Manyas’ın Hacı Yakup Köyü’nden İsmail.- listenin 145. sırasındadır. Aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Gönen’in Keçeler Köyü’nden Abdullah oğlu Deli Kazım.- listenin 146.

1435    EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: A 8, Bt: 2 Şubat 1935.

1436    EGM Arşivi, Dn: 12222-140, Bn: F 10, Bt: 2 Şubat 1935.

1437    EGM Arşivi, Dn: 12222-140, Bn: F 11.

1438    EGM Arşivi, Dn: 12222-141, Bn: E 2.

1439    EGM Arşivi, Dn: 12222-142, Bn: 2/E 2.

1440    EGM Arşivi, Dn: 12222-143, Bn: 2/F 14.

1441    EGM Arşivi, Dn: 12222-143, Bn: 2/G 2, Bt: 20 Eylül 1927.

1442    EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 9, Bt: 1932.

1443    EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 10, Bt: 2 Şubat 1935.

1444    EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 8.

246

sırasındadır. Yunanistan’da yerleşen 1445 çerkes Kazım, Karaferye’nin Prodros köyünde çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1445

Kasım’ın aftan sonra dönüp dönmediği ile ilgili bir bilgi bulunamamıştır.

Gönen’in Çerkes Mahallesi’nden Haşan Onbaşı oğlu Kemal.- listenin 147. sırasındadır. Gönen 1892 doğumlu olan Kemal, İstanbul’da Kuvayı İnzibatiye’de subaylık yaptığı ve Anzavurla ilişkiye geçtiği1447 için listeye alınmış, aftan sonra ülkeye dönmüştür.

Manyas’ın Değirmenboğazı Köyü’nden Kadir oğlu Kemal’in kardeşi Kazım Efe.- listenin 148. sırasındadır. Hariciye Vekâletince ülkeden ayrılmadan önce İzmir hapishanesinde öldüğü1448 bildirilmesine rağmen, bir başka belgede ise 1932 yılı içinde Şam’da oturduğu1440 belirtilmiştir.

Gönen’in Kizik Köyü’nden Pallaç oğlu Kamil.- listenin 149. sırasındadır. 1904 doğumlu olan Kamil 28.5.1925 tarihli pasaportla 19.6.1925’de Türkiye’den çıkarılmış1450, Varna’da hamallık yaparak geçimini sağlamıştır1451.

Af Kanunu’nun çıkmasından önce Atatürk’e yazdığı mektupla Ulusal Mücadele boyunca yaptığı hizmetleri sayarak affedilmesini isteyen1452 Kamil’in bu isteği 1938 affı ile gerçekleşmiştir.

Gönen’in Keçeler Köyü’nden Tuğ oğlu Mehmet.- listenin 150. ve sonuncu sırasındadır. Varna’da yerleşmiş, 27 Şubat 1933’te burada ölmüştür1458.

1445 EGM Arşivi, Dn: 12222-146, Bn: E 1,686’nın raporu.

1446    EGM Arşivi, Dn: 12222-146, Bn: G 6, Bt: 27 Kasım 1935.

1447    EGM Arşivi, Dn: 12222-147, Bn: D 2.

1448    EGM Arşivi, Dn: 12222-148, Bn: 2/E 14, Bt: 4 Ocak 1933.

1449    EGM Arşivi, Dn: 12222-148, Bn: 2/E 7, Bt: 28 Temmuz 1932.

1450    EGM Arşivi, Dn: 12222-149, Bn: 2/B 9, Bt: 22 Ocak 1938.

1451    EGM Arşivi, Dn: 12222-149, Bn: 2/B 11, Bt: 2 Şubat 1935.

1452    EGM Arşivi, Dn: 12222-149, Bn: 2/B 10-11, Bt: 2 Şubat 1935.

1453    EGM Arşivi, Dn: 12222-150, Bn: 2/F 4, Bt: 8 Mart 1933.

247

2.             Yüzelliliklerin Örgütsel Faaliyetleri

2.1.                       Mehmet Ali ve Demokrat Fırkası

Mehmet Ali Bey’in 20 Eylül 1931 tarihli mektubundan anladığımız kadarıyla Fırka “yarın Türkiye’yi idare etmeye aday adil bir hükümetin temelini kurmuştur”.

Fırkanın devamı ve amacın gerçekleşmesi için muhaliflerin birleşmesi gereğinden bahsedilmiştir.

Aynı tarihli mektuba göre; Fırkanın programı Islâmcıdır. Siyasi ve iktisadi inkılaplarda meşrutiyetçi ve terakkiperver olan fırkanın o gün için millete Saltanat ve Cumhuriyet rejimi vaad etmeye hakkı olmadığından bahsedilmiştir.

İnkılap sonucu açılacak Meclis’de, milletvekilleri hangi hükümet şekline karar verirse, o kabul edilecektir"* 454

Hükümet şeklinin belirlenmesini ikinci derecede gören Demokrat Fırkası’nın, Meşruti Saltanat kabul edileceği, gerekirse Cumhuriyet şekline de itiraz edilmeyeceği belirtildikten sonra, hilafet sorunu büyük önem taşıdığı için, ilerdeki şekil Cumhuriyet dahi olsa, Cumhurbaşkanının aynı zamanda halife olması Fırka tarafından istenmiştir.

Demokrat Fırkası programının Paris’de yapılacak kongre ile belirleneceğini söyleyen Mehmet Ali, Fırkaya “Türk Meşruti Demokrat Partisi” ismi verilerek, böylece Fırka’nın Türkiye’deki Cumhuriyet Halk Fırkası ile isim benzerliğinin de ortadan kaldırılmış olacağını ifade etmiştir1455.

12 Temmuz 1931’de Türkiye’de birçok arkadaşı olduğunu söyleyen Mehmet Ali Bey14^® 3 Ekim 1931 tarihli mektubunda Fırkanın günden güne kuvvetlendiğini ve her taraftan Fırkaya başvurular geldiğini yazmaktadır^4^7.

Belgelerden anlaşıldığına göre Mehmet Ali Bey 1932 yılı Haziran ayında hala Demokrat Fırkası’nı kurmak için uğraşmakta, aynı zamanda da eski halife Abdülmecid ile ilişkisini korumaya çalışmaktadır. Halifeye “Bırakınız zamana uygun bir maske ile ortaya çıkıp işleyelim. Muvaffak olduğumuz anda maskeyi

1454    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 3.

1455    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 4.

1456    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/B13.

1457    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 4.

248

atar ve Hilafet ve Saltanat-ı Osmaniyeyi ihya ile alemi Islâmiyetin aferinine mazhar oluruz” diyen Mehmet Ali, bu görüşünü halifeye kabul ettirmiş ve asıl istediği şeyi koparmıştır. Maddi yardım 146®.

Mehmet Ali, kurmayı tasarladığı bu Fırka çatısı altında kendisi gibi adamları toplamıştır ki, bunlardan biri eski “İstatistik ve Muamelatı Zatiye Müdürü” Şeyh Ali Ramiz’dir. Aynı zamanda Tarikat-ı Salahiye üyesi olan Şeyh Ramiz, Mehmet Ali ile sıkı ilişki içindedir ve ötede beride “Biz Mustafa Kemal’in taşı ile onun başını koparacağız” deyip durmaktadır1469.

Mehmet Ali’nin Paris’de Rıza Nur, Rahmi ve Rauf Beylerle de görüştüğü bilinmektedir1460.

2.2.                      Türkiye Anadolu Yıldırım Komitesi (Türkiye Kurtuluş Fırkası)

1938 yılında Hariciye Vekâletince Antakya Başkonsolosluğumuzdan alınan bilgiye göre bazı muzır eşhas tarafından yurtdışında, Cenup Vilayetleri Yıldırım Komitesi” adıyla bir komite oluşturulduğu haber verilmiştir.

Komitenin merkezi Amman’da ve şubesi Halep’tedir.

Komitenin teşkil maksadı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak dini hisleri okşayan bir Devlet sistemi kurmaktır.

Komiteyi idare edenler: Celadet Bedirhan, Kürt Emin Broski, Kürt Rifat, Ali Haydar Hoca, Çerkeş Reşit, Ethem ve yandaşlarıdır.

Komite mensupları:

1)                               Haydar Hoca,

2)                                Boşnak Hacı Ali,

3)                                Hacı Tahir,

4)                                Hacı Yusuf Hamavi,

5)                                Kardeşi Mustafa,

6)                                Cezayirli Hacı Mustafa,

7)                                Şeyh Mehmet,

8)                                Hamanitis,

9)                                Elbistan’lı Çerkeş Hamdi,

1458    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 4/C 6, Bk. 29 Mayıs 1932 (686’nın raporu).

1459    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 4/C 6, Bk. 29 Mayıs 1932 (686’nın raporu).

1460    EGM Arşivi, Dn: 12222-45/1, Bn: 5/C 3.

249

10)                                Hüseyin Halak,

11)                                Hacı Halil,

12)                                Çerkeş Ethem,

13)                                Çerkeş Reşit,

14)                                Türk Rifat,

15)                                Emin Broski,

16)                                Nizamettin Kibar,

17)                                Kemal,

18)                                Ahmet Sabuni,

19)                                Mehmet Hayri,

20)                                Ahmet Kahya zadeleri’dir.

Komite, Dersim İsyanı zamanında Şeyh Said’in kardeşi Abdülrahim ile Muşlu Hilmi’yi Dersim’e şevketmiş ve arkalarından Cezire yoloylu bir parti daha göndermiş ise de Seyit Rıza’nın yakalanması ve Abdülrahim yandaşlarının vurulması Komitenin faaliyete geçmesine engel olmuştur.

Komite tarafından Diyanet İşleri Reisi namı verilen Ali Haydar Hoca, eski maarif memurlarından Mardinli Safi, Kürt Yusuf, Göksun’lu Faaz’ın bir takım beyannamelerle Kırıkhan’da hakim Sadık Mardin’in yanına gittikleri ve Türkiye’ye beyanname sokmaya çalışmakla beraber sınır üzerinde bulunan Kürtleri de Türkiye ve Hatay aleyhine kışkırtacakları duyulmuştur.

Komitenin on iki maddelik programına göre oluşacak Devletin dinsel amacı Islâm, lisanı Türk dilidir. Yazısı arap harfleridir.

Komitenin görevi:

Ankara Kemalist Hükümetini ortadan kaldırmak ve yerine dini ve şahsi hürriyet ve eşitlik bahşedici adil Hükümet kurmak, herhangi din ve mezhepten olursa olsun, tüm vatandaşlara eşit haklar vermektir. Hükümetin oluşturulmasın Mebusan Meclisi’nin seçimine bırakılacaktır. Reis ve nazırların seçiminde Mebusan Meclisi’ne ve Meclis seçiminde ahaliye fevkalade serbest seçim hakkı ve hürriyeti verilecektir.

Dîni okullar açılacak, dilencilik yasaklanacak, zekat, fitre, kurban derileri gibi gelirler şeriye sandıklarına verilecek, rüşvetçilik ve vazifeyi suistimal edenler ağır cezalara çarptırılacaktır 1^61

1461

Halep’te bulunan Ali Haydar Hoca’nın üzerinden gizlice elde edilen bir programa göre komite, Türkiye Cumhuriyeti savaşa girerse faaliyete geçecek,

EGM Arşivi, Dn: 11242-1, Bn: E 5.

250

girmediği takdirde durumunu ve teşkilatını muhafaza edecek ve umumi efkarı zehirlemek için yayın yapacaktır.

Komite üyeleri Dersim İsyanında Türkiye’ye geçmek ve isyana katılmak istemişlerse de başarılı olamadıklarından Suriye’deki faal azalarını Filistin’e aldırmışlardır. Komitenin dalyanlardan da yardım gördüğü anlaşılmıştır.

İzmir’de yakalanan Komite mensuplarından Türk Rifat’ın sorgulaması sırasında bilgi istenmiş1462 ve kendisinden Komite ile ilgili aşağıdaki bilgiler alınmıştır. Buna göre, Rifat:

1.              Komitenin esas isminin (Türkiye Kurtuluş Fırkası Komitası) olduğu ve bunun Reşit, Abdülkadir Kemali, Halep’te Dr. Arif Hikmet, Antakya’da Suriye’nin Antakya mebusu Adalı Mehmed’in malumat ve iştiraklari ile Amman’da Çerkeş Etem tarafından kurulduğu ve mevcudunun 15-20 kişiden ibaret olduğunu;

2.              Komitanın ayrı bir çalışma yeri olmadığını, toplantılarını Amman’da Etem’in evinde yaptığını;

3.              Suriye’de Şam, Halep, Antakya’da ve Kudüs’te bazı kimselerin çalıştıklarını;

4.              Şam’da hükümet dairesi Dahiliye Müdürü Adil Adam namında birisinin;

5.              Halep’te aslen Türk olup, babasının Halep’te kolağalığı namı altında bulunan bir gediği münasebeti ile orada kalmış ve Almanya’da tahsil görmüş Dr. Arif Hikmet ile evvelce Adana’da bulunmuş ve halen Halep’te Yıldırım Komitesi Amerikan otelini idare eden Çinli Ahmet adındaki kişilerin;

6.              Antakya’da; Suriye’nin Antakya mebusu Adalı Mehmet, oğlu Nafi, Mustafa Ağa, Kuseyri Raci, Kürt Mehmet adındaki kimselerin1463;

7.              Kudüs’te Abdülkadir Kemali’nin çalışmakta bulunduklarını;

8.              Muhabere vasıtalarının Reşid’in oğlu Arslan ve Ahmet’in bu yerlere gidip gelmek sureti ile temin ettiğini;

9.              Komitenin maksadının Türkiye’de karışıklık çıkarmak olup, bu maksat için Elbistan müftüsünün oğlu Çerkeş Hamdi’nin arasıra Türkiye’ye girdiği ve bir defasında Sivas’a kadar gittiğini;

1462    EGM Arşivi, Dn: 11241-1, Bn: E 6.

1463    EGM Arşivi, Dn: 11242-1, Bn: C6, Bt: 4.5.1938.

251

10.            Komitenin hiçbir taraftan maddi yardım görmediği, yalnız Suriye hükümetinin böyle bir teşekkül bulunduğu takdirde, yardım yapılacağını bildirmişse de vaki yardım ‘şimdi sırası değildir1 cevabının verilerek maddi bir yardımda bulunamadığını;

11.            Bu Komite adına yapılan propaganda ve teşebbüslerin ferdi mahiyette ve şahsi teşebbüslerle yapılmakta olduğunu;

12.            Türkiye’de herhangi bir yerden bunlarla haberleşen kimse bulunmadığını söylemiştir1464.

Yıldırım Komitesine üye olan kişiler ve yerleri ise şöyle sıralanmıştır 14^5

1.       Haydar Hoca

2.       Boşnak Hoca Ali

3.       Hacı Tahir

4.       Hacı Yusuf Hamavi

5.       Kardeşi Mustafa

6.       Cezayirli Hacı Mustafa

7.       Şeyh Mehmed

8.       Hama müftüsü

9.       Elbistan’lı Çerkeş Hamdi

10.     Aziziye’li Hüseyin Haluk

11.     Antakya’lı Hacı Halil

12.     Çerkeş Etem

13.     Çerkeş Reşid

14.     TürkRifat

15.     Emin Broski

16.     Nizameddin Kibar

17.     Erkânıharp Kaymakamı Kemal

18.     Ahmed Sabuni

1464   EGM Arşivi, Dn: 11242-1, Bn: C 7, Bt:

1465   EGM Arşivi, Dn: 11241-1, Bn: B7.

Halep’te iken Şam’a ve oradan da Amman’a gitmiştir.

Halen İdlip’tedir. Eski OsmanlI ordusunda anbar memuru idi.

Halen İdlip’tedir. Camiikebir imamı Kürt Hatip diye anılır.

Halep’tedir.

Halep’tedir.

Fransız tabur imamlarından ve

Halep’in Gemiliye mahallesinde mukimdir.

Beyrut’da Fransız tabur imamıdır.

İsmi öğrenilememiştir.

Suikastçı Hamdi’dir. Filistin’dedir.

Amman ve Kuneytire arasında mekik dokur.

Kürt isyanı için Halep’e gelen heyetle beraberdi. Şimdi nerede olduğu belli değil.

Amman’da.

Amman’da.

Amman’da.

Amman’da.

Şam’dadır.

Halen Münbic’tedir.

Maliye tahsildarıdır.

Halep’tedir.

4.5.1938.

252

19.            Mehmed Hayri                       İdlip’de mektep muallimidir.

20.             Ahmed Kâhyazade Sırrı İdlip’tedir.

Türkiye-Anadolu Yıldırım Komitesi esas Programı da 12 maddeden oluşmuştur. Buna göre;1466

Madde 1- Teşekkül edecek Devletin dini gayesi İslâm, lisanı resmîsi Türk lisanıdır. Yazısı arap hurufatıdır.

Madde 2- Yıldırım Komitesinin vazifesi Türkiye’de müteşekkil Ankara Kemalist hükümeti mezalimini ortadan kaldırmak ve yerine dini ve şahsi hürriyet ve müsavat bahşedici adil bir hükümet kurmaktır.

Madde 3- Her ne din ve milletten olursa olsun umum vatandaşlara hukuku mütesaviye verilecektir.

Madde 4- Teşekkül edecek Devletin şekli idaresinin Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyetten hangisinin kabul edileceği Mebusan Meclisinin ekseriyeti ara ile intihabına aittir.

Madde 5- Reis ve Nazırların intibahlarında Meclisi Mebusana ve Meclis intihabında ahaliye fevkalade serbest intihab ve hakkı hürriyet verilecektir.

Madde 6- Herhangi bir din, taarruzdan masundur. Taarruz veya tahkir edenler kanunu mahsus mucibince cezalandırılır.

Madde 7- Milletler arasına fesad karıştıran, nifak sokmaya çalışan, tahkir ve taarruz edenler altıncı madde mucibince ve mukateleye sevkedenlerin ise haklarında ceza kanununda yazılı en ağır ceza tatbik olunur.

Madde 8- Herhangi din ve mezhebden olursa olsun, ahkamı şeriyeleri üzerine yürümeyenler altıncı madde mucibince ceza görürler. Oruç yemek, namaz kılmamak, üzerine farz olup da zekat vermemek gibi.

Madde 9- Yıldırım Komitesi harekete geçtikten sonra işgal edeceği mıntıkalarda Ankara Kemalist Hükümetinin cebri şapka iktisası, latin hurufat ile tedrisatı, kanunu medeni, inhisarlar kanunları mülgadır.

Madde 10- Ankara Hükümeti tarafından seddolunan Medarisi ilmiye, tâli ve âli ve mesarifâtı Devlete ait olmak üzere mektep olarak küşat olunacak ve köy

1466 EGM Arşivi, Dn: 11241-1, Bn: B 8.

253

imamları tâli mektebi ilmiye mezunlarından yukarı, müftü ve daha yüksek derecede rüesayı diniye derslerine göre her ilim ve lisana aşina olmaları şart ve bu cihetler kanunu mahsusla tayin olunacaktır.

Madde 11- Teşekkül edecek Hükümet dilenciliği ve bunu müşabih intifaları men eder, binaenaleyh zekat, fitre, kurban derileri şeriye sandıklarına aittir. Her Müslüman bu gibi dini borçlarını vermeye mecburdur. Doğru vermeyip de kaçıranlardan gizlediği miktarın on misli tahsil olunur ve her vilayet ve kazaların şeriye sandıklarından toplanan paralar aynı memlekette muhtacine sarf ve ciheti sarfı kanunu mahsusla tayin olunacaktır.

Madde 12- İrtikab, irtişa ve vazifede suistimal edenler en ağır ceza ile ceza görür.

2.3.                      Süleyman Şefik ve Öç Derneği

1938 Affından sonra ülkeye dönmeyerek Türkiye aleyhindeki tutum ve davranışlarını sürdüren Süleymen Şefik, Cumhuriyet rejimini yıkmak ve saltanatı iade etmek amacıyla, evvelce bahsettiğimiz kişisel çabaları yanında örgütsel faaliyetler içine de girmiştir. Tarikat-ı Selahiye’den bahsederek “Bizim eski cemiyet ve tarikat devam edemedi, zira alakadar kimseler ihmalci çıktılar. Binaenaleyh onu artık lağv eyledim.” diyen Süleymen Şefik Öç Derdeği isminde yeni bir cemiyet oluşturmuştur. Paşa, arkadaşlarına yazdığı mektuplarda cemiyeti kurduğunu haber verirken, amaç ve programa da değinmiştir.

“Şimdi yeniden bir öç derneği ismi ile bir cemiyeti ihtilâliye kurdum. Bunun reisi benim. Fakat reis tabiri kullanılmayacaktır. Kumandan kaptan denilecektir. Kaptan hoş bir tabirdir. Gemiyi süren, idare eden demektir. Bizimki de tıpkı bir harp gemisi gibidir. Fakat herkes bundaki nükteyi iyi anlamaz. Ondan dolayı kumandan demek istiyorum. Bu öç derneği Kemalistlerden mazlum Türklerin intikamını alacaktır. Bu mazlum Türklerin başında da Hanedanı Ali Osman vardır. Onlar hakikaten mazlumdurlar. Hatta delileri dahileri bile mazlumdur. Zira onları deli, cahil ve akılsız bırakanlarda hep bu Kemalistlerin ağabeyleri olan ittihatçı hergelelerdir. Zaten yazdığım manzumede de dedim. Harbi umuminin mesulleri ve harpten sonra hadis olan İstanbul’un ve İzmir’in işgalinin bütün mesulleri ittihatçılardır ki, onların Serhülhalefi işte bu Kemalistlerdir. Binaenaleyh projem şudur^67.

1467

1.              Derneği kurmalıyız. Her taraftaki affa icabet etmeyen muhalifleri bu derneğe almaya çalışmalıyız. Bir kısmile sen bir kısmile ben muhabere ederiz. Bir kısmile resen konuşuruz. Hülasa hariçte kalanların işe yarayanlarını derneğe alırız. Bu af iyi oldu. Giden gitti, kalanların da Kemalist olamayacakları anlaşıldı. Şu halde biz bu kalanlarla teşriki mesai ederiz. Vaka bunların hepsini almayız. İçlerinde bir takım kıymetsiz,

EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 1, Bt: 26.1.1939

254

ahlaksız eşirra vardı ki, derneğe onların girmesi bizim için bir leke olur. Evvelemirde derneğe alınması zaruri olanlar şunlardır: Çerkeş Etem, Reşit, kardeşi, sabık Şeyhülislam Sabri, Zeynelabidin Hoca, Mehmet Ali Bey, Radi Azmi, Şam’daki Bedirhani beyler, Cezire’deki kürt beyleri, Hanedandan birkaç prenses, birkaç damat paşa, filozof Riza Tevfik, daha orada kimler kalmış ise, isimlerini adreslerini öğrenerek derneğe alırız.

2.              Demeğin bir mührü olacaktır. Bunun şekli şudur:

 

Mührün içindeki iki karşılıklı kılıç Yavuz Sultan Selim ile Fatih Sultan Mehmet’in kılıçlarını temsil etmektedir. Bu mührü behemahal acilen yaptırmalıyız. Mühürdeki Osmanlı tabiri mahsus konulmuştur. Hem saltanata alamettir, hem de bilâtefrik cins ve mezhep olduğuna delildir. Bundan dolayı Ermenileri, Rumları, Çerkesleri, Arapları, Arnavutları ve Kürtleri bir araya toplamak maksadı ile tabiri ihtiyar eyledim.

3.              Demeğin gayesi sarihtir. Saltanatı meşrutayı ihya ve iade eylemek yalnız şimdilik hilafet noktasından bahsetmeyelim, daha doğrusu Müslümanlar içinde bundan bahsederiz. Fakat Hıristiyanlar, ecnebiler yanında katiyen hilafeti islamiyenin iadesinden bahsolunamaz. Şu halde gayemiz Osmanlı saltanatını meşuti bir şekilde yeniden ihya etmektir. Herkes bilatefriki cinsü mezhep o devletin tebasıdır. Kürt, Arap Islâm, Hıristiyan ihtilâfı yoktur. Ne Turan var ne de Türk var, Osmanlı herkesi içine alan bir mukaddes tabirdir. Bu esas gayeden sonra bittabi bir nizamname yapılacaktır. Bu nizamnameyi biz münferiden yapmayalım. Derneğe laakal 12 aza aldıktan sonra bunu kurucu heyet addederek nizamnameyi onun marifetiyle yaptıralım.”

diyerek, kendisine göre Nizamnameye girmesi gereken maddeleri de şöyle sıralamıştır1468

“1. Şeref ve Mahremiyeti nisvanın muhafazası

2.              Makamı Diniyenin ipkası

1468

3.              Şapkanın refi ve ihtiyari bırakılması

EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 1- 2/ D 2, Bt: 26.1.1939

255

4.              Hu rufu kadimenin iadesi ve latin harflerinin iptali

5.              Vilayetleri tevsi ile bunlara dahilen tevsii mezuniyet itası

6.              Şark valiliklerine hususi bir idarenin tatbiki

7.              Kürtçe, Ermenice gibi büyük kitle lisanlarına imtiyaz bahşi

8.              Kürt ve Ermenilerin hükümete tamamen iştiraki zımnında bir takım tedabiri esasiya alınması

9.              Heykellerin kali ve yerlerine eazımı(büyük adamlar) selasiyeyen abideler rekzi

10.             Devletimizin bitaraf memleketler sırasına girmesine çalışılması

11.             Bu olmazsa Ingiltere, Fransa ve Rusya ile sıkı bir dostluğun temini ve her devlet ile dostluk temini

12.             Balkan ittifakının idamesi

13.             Müslüman devletlerle daha kuvvetli bir ittifak vücuda getirilmesi”

Merkezi Hükümet konusunun on altı kişinin oyuna bırakıldığını söyleyen Süleyman Paşa’ya göre, merkez ya Ankara’da kalmaya devam etmeli ya da Konya’ya taşınmalıdır. Süleyman Şefik’e göre Demeğin görevleri de şunlardı:

1               Yazdığım “Ankara Baykuşuna Hitap” manzumesini hemen tabettirmek ve bütün şarkî ve merkezî Anadoluya göndermek.

2               Herkesin eşi, dostu ve akrabası ile muhabereye hizmet ederek içerde taraftar toplamak.

3               İçeriye adamı mahsus göndermek. Bilhassa Kürt beyleri derneğe girerler ise Vilayât-ı Şarkiyeye adamı mahsus izamı çok kolay olur.

4               Ecnebilerle gayri resmî temas edilmelidir. Fakat onlardan ne para ne de askeri yardım talep edilmemelidir.

5               Mütamadiyen beyanname yazıp yollayalım. Bunları şedid lisanlarla yazalım.Taki halk, bu alçak Kemalistlerin mahiyetini anlasın.

6               Ermenilere takarrüp edelim. Amerika’daki Ermenilerle muhabere edelim.

256

7               Arap Devletleri ile şimdiden gizlice anlaşmalıyız. Bu gün vaziyet pek müsaittir. Kemalistlerin İskenderun livası meselesinden dolayı, Araplar Türkiye’ye diş biliyorlar. Biz onlara kolayca halli müşkilat eyleriz. İskenderun’daki hukuktan feregat ederiz.”

Derneğin esaslarını bu şekilde sıralayan Süleymen Şefik’in niyeti bütün Hanedanı derneğe almaktır ki kutsal Hanedana bu suretle siyaset dersi de vermiş olacaktır 1469

2.4.                      Süleyman Şefik ve Osmanlılar Cemiyeti

1939’lu yıllardaki dünyanın son durumunun Türkiye’yi kötü yönde etkileyeceğini düşünen Süleymen Şefik, bu durumun içerde bir inkılâp çıkmasını kolaylaştıracağını zannederek yeni bir çalışma hevesine girmiştir.

Italyan elemanı Nino Mesat’la yakınlık kuran Süleymen Şefik’in projesi, Italyan ve Almanlarla anlaşma sağlamak ve “Osmanlılar Cemiyeti” adı ile yeni bir “Türk Cemiyeti” kurmaktır. Eski Hanedan mensuplarını cemiyetin doğal üyesi sayan Paşa, bir taraftan Fransız ve İngilizlerle iyi geçinmeye, diğer yandan da İtalyanların yardımını sağlamaya çalışmıştır.

Cemiyetini kurmak amacıyla yola çıkan Süleymen Şefik bu amacını gerçekleştirmek için bazı çalışmalar yapmış, damadı eski Şehzade Nazım’a bir mektup yazarak, Hanedanın Mısır’daki ileri gelenlerilyle ilişki kurmasını ve sonucu kendisine bildirmesini istemiştir. Daha sonra kızı Rabia’yı, Şeyhülislam Mustafa Sabri ve bazı muhaliflerle görüşmeler yapmak üzere Mısır’a göndermiştir. Kendisi ise Lübnan’daki eski şehzadelerle ve bunların arasında Cemalettin’le görüşerek kendi yanına çekmeye çalışmıştır^470

Bilgiyi veren kişi tarafından bu girişimlerin sözde kalacağı ve eyleme dökülemeyeceği not düşülmüşse de1471 Emnjyet Genel Müdürlüğü’nün inceleme ve araştırmaları sonucu Süleymen Şefik’in “Osmanlılar Cemiyeti” adı ile bir örgüt kurmak istediği belirlenmiştir.

Genel Müdürlüğün 16.10.1939 tarihinde, Emniyet 1. Şube Müdürlüğü’ne verdiği bilgiden anlaşıldığına göre, Süleymen Şefik, hilafet konusunda sürekli fikir değiştirmektedir. Paşa’nın son düşüncesi, hilafetin kâr değil zarar getireceğidir ki bu düşüncesini özellikle Mısır Kralı ile Hicaz Meliki’nin hilafet peşinde koştukları bir sırada ortaya atmıştır.

1469   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/D 2- 2/ D 3, Bt: 26.1.1939

1470   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 2, Bt: 14.10.1939

1471 EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/B 2, Bt: 14.10.1939

257

Daha sonra, kızı aracılığıyla Hanedanla akrabalık kuran ve torunu Nazmi’yi Osmanlı tahtına oturtmak hülyası ile dolu olan Süleymen Şefik, eski halife Abdülmecid’e atıp tutmuş ve rüyasını gerçekleştirmek amacıyla, programı aşağıda verilen Osmanlılar Cemiyetini kurmayı planlamıştır 1472

“Cemiyetin Programı:

Madde: 1. Türkiye İmparatorluğunun banisi Osmanoğullarıdır. Bundan dolayı bu devletin unvanı daima Osmanlı Devleti olduğundan cemiyetimiz O namla tesmiye (adlandırma) olunmuştur.

Madde: 2. Devletimizin usulü “meşrutiyeti meşrua”dır. İki meclisle idare olunacaktır.

Madde: 3. Ayan Meclisi; devlete hep güzide hizmetleri mesbûk (geçmiş), asil ve necip aileler efradından ve Padişah tarafından nasp ve tayin olunacak azalardan terekküp eder.

Madde: 4. Ayan ve mebusan olacak zatların en az üç göbek Anadolu’da tavattun (yerleşmiş) etmiş olması şarttır.

Madde: 5. Ordu erkânının dahi kendisinin ve pederinin Anadolu’da mutavattın(yurt tutmuş) ve mütevellid (doğmuş) olması şeraittendir.

Madde: 6. Anası Anadolu’da mütevellid olmayan kimselerin terfi ve terakkisi babında ayrıca bir nizamname yapılacaktır.

Madde: 7. Cemiyetimiz, ahvali hazıra icabı bir cemiyeti sırrıyedir. Şu kadar ki; eşhas malum olmamak suretiyle, cemiyet ünvanıyle her türlü neşriyat yapılacaktır.

Madde: 8. Cemiyet azası üç sınıftır. Müessis (Kurucu), Faal, Muhib (dost) aza. Müessisler cemiyetin umumi merkezini teşkil ederler. İçlerinden biri reis olur. Azalar, ancak bu reisi tanır. Mütebaki (geri kalan) müessisler mahfi(gizli)dir.

Madde: 9. Cemiyet 9 aza bulunan mıntıkada bir şube küşdını (oluşturulmasını) alakadarlara bahşeder.

Madde: 10. Cemiyetin her sene içinde dört defa büyük kongresi olacaktır. Ahval müsait olmazsa bu kongre lüzumu kadar tenkis olunur.

1472

Madde: 11. Cemiyetin Anadolu’daki aza ve mensupları dahi faal ve muhip aza olarak

EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/F13, Bt: 8.11.1939

258

alınırlarsa icabı takdirde Anadolu’da bir takım hususi vaziyetlere göre cemiyetin şekil ve ahvali tebdil olunabilir (değiştirilebilir). Anadolu'daki şubelerin hariçteki umumi merkezle muhaberesinin usretine (sıkıntı) mebni (dolayı) Anadolu’da bir çoban orayı kâmilen idare eder ve umum merkezle muhabere eyler.

Madde: 12. Cemiyetin gayesi, idame-i saltanatı meşrua ve ananatı ulviye-i milleti muhafaza, orduyu tenvir (aydınlatma), bir takım bidatları (zulüm, zâlim) imha, din, mezhep, fikir hürryetleri, itikadı temin, inhisar (tekel) ve ihtikârı (vurgunculuk) ilga ve halkı terfihtir (bollukla yaşamasını sağlama).

Latin harflerinin, Şapka ilbası (giydirme) lâdiniliğin (dinsizliğin) ilgası matluptur (istenen şey). Şarktan elimizi çekersek mahvoluruz. 300 milyon islamı düşünmek lazımdır.

Madde: 13. Cemiyetin Harici Siyaseti: Ecnebi devletlerle dostluk, hiç biriyle ittifak etmeyerek selâmetimizi muhafaza, Şark devletleriyle kardeşçesine münasebet idame etmek.

Madde: 14. Cemiyete duhûl (katılma) şartları: Namuslu, şerefli, casus olmayan, bir ecnebi devletin hizmetine girmeyen, memlekette aile sahibi, münevver fikirli, meşrutiyetperver, Hanedana sadık, bir mahkûmiyeti olmayan kimseler cemiyete aza alınırlar.

Bir ecnebi hizmetine bizaruretin girmiş fakat vicdanı pâk kimseler bu bahisten hariçtirler.

Madde: 15. Aza badeltahlif (yemin ettikten sonra) kaydolunur.

Madde: 16. Muhip aza, gayrimüslim vatandaşlardır. Lâkin bunların içinde bir takım iftirakcûyâne (ayrılıkçı) harekâta iştirak edenler kabul olunamazlar. Fakat Kemalîlerle harbetmiş ve Kemâlî devletinin mezalimine karşı kıyam (ayaklanma) etmiş kimseler müstesnadır1473.

Süleyman Şefik bu Cemiyetin kurulmasını gerektiren sebepleri de şöyle açıklamıştır:

1473

“Bu gün tahakkuk etmiştir ki, Türkiye uçurumun kenarındadır. Mahvolacaktır. Türkiye’yi parçalayacaklar, Cumhur ricali de birer tarafa kaçacaklardır. Çantaları hazır ve paraları İsviçre bankalarında mevcuttur. Ağabeyleri İttihatçılar öyle yapmadılar mı?

EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/F 14, Bt: 8.11.1939

259

Şu halde acele dahile ve harice karşı emniyet telkinine, kimse ile husumetimiz olmadığına inandırmaya çalışmaya başlamalıdır.

Eğer Anadolu halkına sesimizi işittirebilirsek, iş kolaylaşır. Millet mazlum ve pek biçaredir. Bir düzine lekesiz cevherli arkadaşımız olsa kâfidir. Hanedan bizimle beraber yürümelidir. İlk hamlede İngiltere, İtalya ve Arabistan İran bize yardımcı olur. Bu yahudi hükümetine, dünya düşmandır. Bu iş için beş bin altına ihtiyaç vardır, bunu Mısır, Hindistan ve diğer devletler de verirler. Fakat maksadımız hiç bir devlete satılmak değildir.

Cemiyetimizin temeli Türklerdir. Kapımızı Türk olmayanlara mümkün oldukça kapamalıyız. Zira Türk olmayanlardan hayır ve menfaat gelmez.

Biz İttihatçılara ve Kemalistlere benzemeyiz. Fakat zaihiren tüm vatandaşlara karşı müsavi muamele eder gibi görünmeliyiz1474

diyen Süleyman Şefik Türkiye’nin savaşa ( İkinci Dünya Savaşı) gireceği günü kollamaktadır. Bu durumda Türkiye, kısa zamanda işgale uğrayacak ve kendilerine hareket için uygun ortam doğacaktır. Paşa, ülkenin işgal felaketinden kurtulmasını kendilerinin hazırlıklı olmasına bağlamıştır1475.

Süleymen Şefik Paşa’nın kurduğu bu cemiyetin üyeleri ise; Suriye eski Devlet Başkanı Beyrutlu Şakir Nimet, Beyrut’ta Doktor Sahir, İtalyan Faşist Partisi’nin en önemli adamı ve Ceziretülarap’ta oldukça güvenilir bir kişi olup, tüm Hanedan üyelerine yardım eden Nino Mesat, Sultanzadelerden Ruhi, Beyrut’ta Doktor Hamdi ve Şam’da Osmanlı Ordusu Alay Eminliğinden emekli Abdülbaki’dir1476.

1474   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 1, Bt: 8.11.1939

1475   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 2/G 2, Bt: 8.11.1939

1476   EGM Arşivi, Dn: 11242-2, Bn: B 10.

Üçüncü Bölüm

YÜZELLİLIKLERİN YURDA DÖNMESİ

1- Affın Ortaya Çıkışı ve Af Hakkında Düşünceler

Yüzelliliklerle ilgili olarak ilk af girişimi Cumhuriyefin 10. yılı dolayısiyle, 1933 yılında ve çıkarılacak olan genel affa onların da dahil edilmesi düşüncesi ile ortaya atılmıştır. Ne var ki, Yüzerliklerin sürgün yıllarındaki karşıt tutum ve davranışları bunların 1933 yılındaki affa dahil olmalarını engellemiştir. Henüz rejimini tam oturtamayan genç Cumhuriyet bunların ülkede çıkarabilecekleri karışıklıktan çekinmiş ve af düşüncesini ertelemiştir.

Bu tarihten sonra af konusunda iki girişim daha olmuştur. İlki, Refik Halid’in sürgünde vatan hasreti ile yazdığı “Bir İçim Su” adlı eserin kendisine okunması ile etkilenen Atatürk tarafından yapılmış1477 ancak( ismet Paşa Hükümeti bu isteğe pek sıcak bakmamıştır. İkinci istek de Atatürk tarafından yapılmış, Başbakan Celal Bayar’ın da onayı ile af çalışmaları başlamıştır. 1478

İlk af düşüncesinin üzerinden geçen beş yıl içinde, Türkiye Cumhuriyeti rejimini sağlamlaştırmış, devrimlerini kökleştirmiş ve çekinmesi gereken bir nokta kalmamıştır. Basın da konuya ilgi göstermiştir.

Af kanunun kabul edilmesinden bir ay önce basında, Adliye Vekâleti’nin af hakkında bir kanun projesi hazırladığı ve buna göre Yüzellilik listede adları bulunanlardan halen sağ olanların ülkeye dönebilecekleri, ancak on yıl sürece devlet hizmetinde kullanılmayacakları haberleri yayınlanmıştır.1478

30 Mayıs tarihli Cumhuriyet Gazetesi ise Celal Bayar Hükümete’nin Türk Miletinin yüksek merhametinin sonucu olarak tarihe geçecek bir karar verdiğini ve Meclise bu yolda bir kanun tasarısı gönderdiğini haber verirken, “Türk Rejimi artık kafalarda ve yüreklerde istikrar bulmuştur”yorumunu yapmıştır. Gazete, bu kanunun, yayın tarihinden itibaren geçerli olacağını ve bunların ülkeye döndükten sonra sekiz sene devlet hizmetinde çalıştırılmayacaklarını

1477   Refik Halid Karay, Bir Ömür Boyunca, İstanbul: İletişim Yayınları, 1990, s. 188; Cemal Kutay, Yüzellilikler Faciası, İstanbul, 1978, s.16.

1478   Cemal Kutay,a.g.e., s. 8 vd.

1479   Haber, “Yüzellilikler Affediliyor”, 29 Mayıs 1938; Cumhuriyet, 29 Mayıs 1938.

261

belirtirken, Heyet-i Mahsusa kararı alanların da dört sene görev alamayacaklarını haber vermiştir.1480 Son Telgraf ise, affın Cumhuriyet’in 15. yıldönümü tarihi olan 29 Ekim’in beklenmeyerek, büyük ihtimalle Haziran ortasında yayınlanacağını duyurmuştur.1481 Haber Gazetesi ise Meclise verilen tasarının sekiz maddeden oluştuğunu ve bu aftan yararlanacak kişilerin yaklaşık 85 kişi olduğunu yazmış ,1482 Yeni Sabah da Yüzerliklerin ülkeden kaçışları hakkında bilgi vermiştir.1488 1 Haziran tarihli Ulus ise T.B.M.M.’ye sevkedilen af kanununun gerekçesini yayınlamıştır.

“...Cumhuriyet rejimi, Türk milletinin esas bünyesine istinad ettiği için on beş senelik kısa bir süre zarfında sarsılmaz temellere ve yıkılmaz pensiplere sahip olmuştur. Ayrıca, Kemalist rejimin on beş seneden beri genel af harici olarak ülke dışında kalan Yüzellilikler hakkında merhametini esirgemesi için de artık bir engel ve sakınca kalmamıştır. Affolunup da içeriye geldikten sonra, Kemalist rejimin Türk kanunlarının her vatandaşa sağladığı hürriyet ve refahtan yararlanmaya yalnız bunların kendi irade ve hareketleri hakim olacaktır...”

diyen Ulus’a göre, affın bir başka gerekçesi, bunların ailelerinin çektiği manevi sıkıntının giderilmek istenmesidir. 184 Tan ise cezanın kişişelliği üzerinde durarak Yüzellilikler yüzünden ailelerinin de bu cezaya maruz kaldığı üzerinde durmuştur.1485

Basında, projenin hafta içinde Adliye Encümeni’nde görüşüleceği1486 ve af kanununda bazı istisnai hükümlerle siyasi suçluların da affedildiği belirtilmiştir1487. Af Projesinin kabul edilerek, maddelerinin tartışmaya açıldığı günlerde de basın konuya sütunlarını açmıştır.

2 Haziran tarihli Sabah Gazetesi’nde;

“...on beş sene önce, milli zaferden korkarak kaçanlar, Paris kaldırımlarından Arabistan çöllerine kadar bütün dünyayı dolaştıktan sonra, yegane sığınılacak yerin muzaffer Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anlamıştır. Geçmiş günleri başa kakmak aklımıza

1480    Cumhuriyet, “Büyük Af Projesi”, 30 Mayıs 1938.

1481    Son Telgraf, “Af Kanunu”, 30 Mayıs 1938; Yeni Sabah, 30 Mayıs 1938.

1482    Haber, 30 Mayıs 1938. Hayatta olup aftan yararlanabilecek olanlar 89 kişidir.

1483 yeni Sabah, “Yüzellilikler Nasıl Kaçtılar”, 30 Mayıs 1938.

1484    Ulus, 1 Haziranı938.

1485    Tan Gazetesi, 1 Haziran1938.

1486    Son Posta, 30 Mayıs 1938.

1487 u|USj *| Haziran! 938.

262

gelmiyor. Cumhuriyet rejimi artık o hesabı aramayacak kadar kuvvetlidir. Onların da bu fena günleri hatırlamayacaklarına eminiz..."

diyen Orhan Seyfi, en büyük sevincin de, kara liste yırtıldıktan sonra “Türk vatanında hain yoktur”diyebilmek olduğunu eklemiştir.1488 Yusuf Ziya ise makalesinde, “vatan hasretinin korkunç ateşi içinde yirmi yıl bütün günahlarını yakan Yüzellilikler geliyor”1489 demiştir.

2 Haziran tarihli bir başka makalede ise, on beş on altı sene önce ulusal mücadeleye ve devrim hamlelerine karşı koyan muhaliflerin, elde edilen zafer karşısında diz çökmek zorunda kaldıkları vurgulanmakta ve 15.yaşına basmak üzere olan Cumhuriyetin, dışarıya karşı şöyle demek istediği belirtilmektedir:

“Bu gün, dünyanın her yerinde rejim buhranlarından bahsedilen bir devirde yaşıyoruz. En ileri ve en kuvvetli sayılan memleketlerin hapishaneleri baştan başa siyasi mahkumlarla doludur... hatta almadığı için mahkumlar ve şüpheliler için umumi kamplar kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti böyle siyasi buhranlar içinde çırpınan dünya içerisinde bir tek müstesna olduğunu göstermek için artık mahdut olan siyasi suçlularını da affediyor” 1490

Celal Bayar’a göre affın amacı ise, “Türk vahdetinin ve rejiminin çelikleşmiş olduğunu cihana göstermektir.”1491 llhami Soysal ise Mustafa Kemal’in Selânik’e duyduğu özlemin, onun af taraftarı olmasını sağladığı düşüncesindedir.1492 Basında da af aleyhinde ve lehinde yazılar yazılmaya ve Yüzellilikler sorgulanmaya başlar.“Siyasî Bir Maziye Tavsiye” başlığı altında A. Emin Yalman af konusundaki görüşlerini ve gerekçelerini şöyle sıralayacaktır:1498

“...Bunun (affın) ilk bakışta Türk Milletine hoş gönüneceği iddia edilemez. Çünkü, ortada şahıslara karşı değil, yurdun varlığına karşı işlenmiş suçlar vardır ki vatanın evladı arasında sellerle kan akmasına sebep olmuştur. Böyle suçları unutmak ve affetmek kolay olmayacaktır.

Fakat, bu ilk duygunun tesirinden kurtulup işe daha geniş bir gözle bakarsak

1488    Orhan Seyfi Orhon, “Yüzellilikler”, Yeni Sabah, 2 Haziran 1938.

1489    Yusuf Ziya Otaç,“Yüzellilikler Geliyor”, Akbaba, 9 Haziran 1938.

1490    Kurun, “Umumi Af”, 2 Haziran 1938.

1491    Cumhuriyet, 30 Haziranı938.

1492    Soysal, 150'likler, s. 105.

1493    T.G., 31 Mayıs 1938.

263

müsamaha davet edecek sebepler bulabiliriz.

Birinci sebep şudur; Kara listeye girmek gibi ağır bir ceza, bir mahkemenin tetkik ve kararıyla verilmemiştir... Liste çok acele hazırlanmış ve isimlerden herbiri üzerinde kâfi derecede durulmamıştır... Sonra Yüzellilik diye ayrılanların on beş yıldan beri gördüğü ceza, idamdan kat kat ağırdır... bir takımı vatan topraklarında ölmekten ve orada gömülmekten başka bir emel beslemeyecek kadar ihtiyarladılar ve çöktüler... Yüzellilikler arasında yanlış siyasî görüşlerine ve inkâr kabul etmeyen hatalarına rağmen... memleket içinde bir kıymet sayılabilen bir kaç kişi vardır. Bu arada hele Doktor Rıza Tevfik ve Refik Halid’e acıyanlar çok olmuştur...

Geri kalanlar arasında öyleleri var ki yurt haricindeki imtihanı iyi geçirmemişlerdir. Af şeklinde kendilerine verilecek fırsat ve nimetten istifade etmeleri ve memleket içinde faydalı birer yurttaş olabilme ihtimalleri azdır. Fakat, bu gibilerin ya yurda dönmeye yüzleri olmayacak veya dönüpte eski yolda hareketlere cüret ederlerse yeni milli varlığımız, harici bir cisim atar gibi kendilerini içinden atacaktır...”

Yalman, bütün dünyanın da olayı aynı duygu ve düşüncelerle karşılayarak, 'yeni bir olgunluk alâmeti” sayacakları düşüncesindedir.

Yunus Nadi Bey, Affın ilânından bir gün önce de düşüncelerini şu şekilde ifade eder:

“Onların suçu, şahıslar şöyle dursun, hatta nesillerin çerçevesini aşmıştır; tarihin malıdır. Tarihin affedemeyeceği bir suç üzerinre münakaşa ederken son derece dikkatli ve hassas bulunmak vazifemizdir... Bu adamlar affedilebilir mi?... milletin özüne ihanet edip kaçan bir insanı affetmeye herhangi bir kuvvetin hakkı olabilir mi?... Yüklendiğimiz mesuliyet bizi gelecek nesiller karşısında hesabını veremeyeceğimiz, şimdiden tahmini imkansız müşkil vaziyetlere düşürebilir... İnkılâb memlekette yerleşmiştir. Onları affetmekle herhangi bir tehlikeye maruz bulunmamız ihtimali yoktur.

Diyemeyiz. Bu yanlış bir düşünce olur. Yüzelliliklerin inkılâbla, rejimle, herhangi bir ideoloji ile alâkaları olamaz. Onlar Cumhuruyet’in ilk günlerinde de bizim için herhangi bir tehlike teşkil edemezlerdi. Çünkü, temsil ettikleri şey fikir değil, mel’anetti. Milletin namusuna ihanet edenleri affedebilir miyiz? Hatta 17 milyonumuz biraraya gelse buna karar verebilir miyiz?

1494

Beyazıd meydanında padişah uşakları tarafından idam edilen inkılâpçı münevverler, İnönü’de yatan sayısız şehitler ne diyecekler? Onların reyini aldık mı?...”1494

Cumhuriyet, 28 Haziran1938.

264

Sonuçta, Münir Çağıl (Çorum)’ın başkanlığı altında toplanan Meclis Adliye Encümeni af kanunu ile ilgili tartışmaları tamamladıktan ve Dahiliye Vekili ve Parti Genel Sekreteri Şükrü Kaya ile Adliye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun da görüşlerini aldıktan sonra, teklifi “heyeti umumiyesi”ile kabul eder. Sadece bazı maddeler üzerinde esası değiştirmeyecek şekilde düzeltmeler yapılan 1495 tasan 27 Haziran 1938’de de milletvekillerine dağıtılır.1498 Teklif, Yüzelliliklerin İhanetleri milletvekillerince sayılıp döküldükten sonra, 29 Haziran 1938’de de T.B.M.M. tarafından kabul edilir.

Kanunun T.B.M.M.’de kabulünden sonra Yunus Nadi Bey “Yüzellilikleri Affettik mi?” başlıklı makalesinde de affın aleyhindedir ve “kanunun bir cürümün cezasını ortadan kaldırabileceğini, ama manevi etkilerini silemeyeceğini ve tarihin hükmünü verdiğini” yazacaktır.1497

30 Haziran 1938 Perşembe günü çıkan Cumhuriyet Gazetesi milletvekillerinin af konusundaki görüşlerine yer vermiştir.1498 Şimdi bu düşüncelere göz gezdirelim:

Başvekil Celal Bayar;

“...Eserimizi seyrederken onlara diyoruz, sizi affettik... İnkılâpçıların yapma kudretlerinin yanında bu da büyük bir fazilet eseridir. Bu fazileti nadir meclisler, nadir inkılâpçılar elde edebilmişlerdir. Biz emelimizde muvaffak oluyoruz. Günahkârları da affetmek zevkine mazhar oluyoruz. (Alkışlar)

... Arkadaşlar Af meselesinin ifade ettiği diğer bir mânâ daha vardır. O da memleketimizde Türk vahdetinin ve rejiminin çelikleşmiş olmasıdır. Bunu cihana göstermek istiyoruz, Atfımızın bir gayesi de budur. Yoksa bir kaç bedbahtı affetmiş veya affetmemişiz bunun maddî hiç bir kıymeti yoktur. Bir de arkadaşlar inkılâbımızın bu safhasını mütelea ederken derhal şunu da ifade etmeliyim ki, memleket ve inkılâb, çocuklarından daima fedakârlık ve fazilet aramakta devam edecektir.”

Muhiddin Baha;

“Eskişehir ve Konya’da İstiklâl Mahkemesi âzâsı ve reisi bulundum. Bir karınca öldürmüş değilim, fakat yüzlerce adam astım. İdam ettiğim adamların siması bugün

1495 Cumhuriyet, “Af Projesi Meclise Gidiyor”, 2 Haziran 1938.

1496   Son Posta, 28 Haziran 1938.

1497   Cumhuriyet, 1 Temmuz1938.

1498   Cumhuriyet, 30 Haziran!938.

265

birer birer karşımda dolaşıyor. Şimdi onlar için Allahtan mağfiret diliyorum. Çünkü asıl mücrim onlar değildi. Asıl mücrim bugün affettiğimiz insanlardı. Bunlar, onların Eskişehir’e gönderdiği casuslardı. Yahud mecnun, ümmî ve cahil adamlardı. Astıklarımız arasında asker kaçakları vardı. Onları ‘bunlara hizmet etmeyiniz, gavur oluyorsunuz’ diye iğfal edenler bu adamlardı. Konya isyanın yapanlara ‘bu orduyu arkadan vurun!’ diyen sarıklı cahiller, on dördünü birden astığımız bu adamlar gene Yüzelliliklerin iğfaline kapılmışlardı.

Bazı arkadaşlar dediler ki, bu adamlar vatandan uzakta her gün bir kere öldüler, bir kere değil bin kere ölseler azdır."

Muhiddin Baha, içlerinde ağlayıp sızlayarak sınıra gelip yalvaranlar olduğunu, fakat bu feryadlara dahi bakılmaması gerektiğini söyler. Ancak burada evladları, kardeşleri, hısım akrabaları bulunduğunu ve insanı asıl zaafa düşürenin burası olduğunu belirten Baha, sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Onlar birer pıhtı, iğrenç birer vücuttan ibarettir, gelsinler ve bu milletin yüksek nazarları önünde eğilsinler.”

Aka Gündüz; Şehitlerden ve şehit analarından af talep eder.

“Ben bu beyaz reyi verirken bir taraftan manevi bir mücrim vaziyetine giriyorum. Ben kendi hakkımda el açıyorum, size geliyorum diyorum ki; Ey kocasını Anafartalar’da, evladını Sakarya’da bırakan, şimdi gözleri görmeyen Türk anaları! ben bunlara sebep olanlar hakkında bir beyaz rey vereceğim, siz beni affediniz...”

Hakkı (Van);

“Bu hainlerin kapı dışarı edilerek uzaklaştırılması bence ağır bir ceza değildir. Cezanın ağırı, buraya gelip, hıyanet ettikleri vatanın müreffeh ve mamur manzarasını görmeleri olacaktır. Yaptıklarından utanmayanlar gelip bu cezayı da görsünler.

Türk genci onların çehresinde şehitlerin kanını görecektir.”

Besim Atalay;

“Gözleri varsa, kör olası gözleri, elbette geldikleri zaman, yanılmış olduklarını görecek, anlayacaklardır. Af daima yürüklerde minnet ve şükran duyguları yaratır, bırakın bu adamları gelsinler, görsünler. Rejimin bunlardan korkusu yoktur... Her Türk genci bu adamların çehresinde yanan şehirlerin alevini, ölen şehidlerin kanlarını görecektir. Yüzleri varsa gelsinler; fakat şunu bilsinler ki: eski nifaklarına devam edecek olurlarsa, Cumhuriyet’in pençesi ve gençliğin elleri, yakalarında olacaktır”

266

Durak (Erzurum);

"... Vatanın bağrına hançer dayayanların affı görüşülüyor... Affedelim mi Affetmeyelim mi? Eğer ben bu mecliste olmasaydım, kanaatim şöyledir: Asla! Babamı, kardeşimi öldüreni affederdim. Bunlar ki vatan hainidir. Asla!

Bununla birlikte hükümetimiz bir kanun layihası getirmiş, aflarını teklif ediyor... Atatürk, Hükümet, Meclis, millet hep birbirleriyle kaynaşmış bir kal’ai ahenindir. Onlara, ömrünün sonunda bir kaç kürek vatan toprağı ihsan ederken şunu haykırıyoruz: Cumhuriyet’in kimseden korkusu yoktur. Delâlete sapanlara kahrı çok büyüktür; fakat şefkat ve merhameti de o nispette geniştir”1499

Sonuçta, 28 Haziran 1938’de T.B.M.M.’nde kabul edilen 3961 sayılı Af Kanunu 16 Temmuz 1938’de Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş1500 0|Up jkinei maddesi Yüzerliklerle ilgilidir.

“Lozan’da akdolunan 24/7/1923 tarihli umumi af beyannname ve protokolunda mevzuu bahis yüzelli kişilik listede isimleri yazılı şahıslar affolunmuştur. Şu kadar ki, bu şahıslara, mesbuk memuriyetlerinden dolayı tekaüt maaşı tahsis edilmez ve bu şahıslar Kanunun mer’iyete girdiği tarihten itibaren sekiz sene müddetle Türk Ceza Kanununun 20. maddesiyle değer kanunlara göre amme hizmetlerinden sayılan işlerde kullanılamazlar ve bulunamazlar. Bu kanunun meriyetinden evvel 1064 sayılı Kanun hükümlerinden doğan bütün hukukî netice ve muameleler mahfuzdur”

Aynı Kanunla İstiklâl Mahkemeleri tarafından mahkum edilenlerle (Madde:1), Heyet-I Mahsusalar ve Âli Karar Heyeti’nce haklarında işlem yapılanların suçları da affedilmiştir (Madde:3). Bununla birlikte, üçüncü madde ile affedilen kişilerin iki sene boyunca maaşlı memur olarak çalışmaları engellenirken, birinci ve ikinci maddelerde yazılı şahıslar gerektiğinde Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılabileceklerdir (Madde: 5)

Affın ilânından sonra, yurtdışında bulunan firariler bu kanunun kendilerine de uygulanabileceğini öne sürerek, yurda dönmelerine izin verilmesini istemişler,1501 gazete idarelerine1502 ve Atatürk’e mektuplar yollamışlardır.1503

1499   Cumhuriyet, 30 Haziranı938.

1500   Resmi Gazete, 16Temmuz 1938; EGM Arşivi, Dn: 12221-1, Bn: 1/A3.

1501   EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: 1/A5.

1502   EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: E 6.

1503   EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: E 3.

267

İşgal zamanında düşman hizmetinde çalışmış ve Düzce isyanına katılarak düşmanla birlikte kaçan ve çoğunluğu Çerkeş olan1504- bu adamlara, affın kendilerini kapsamadığı, bu nedenle eskisi gibi beyannameye tâbi tutulacakları yetkili organlarca bildirilmiştir.1505

Affın kapsamı içinde olmayıp;, aftan yararlanamayan bir başka grup da 1930’da çıkan Ağrı Dağı olaylarından sonra İran’a sığınan kürtlerdir. Bununla birlikte, Hatay vatandaşlığına geçerek, görev almış veya almamış olan Yüzerliklerle İstiklâl Mahkemesi mahkumları, başka uyruğa geçmiş olsalar dahi, bu uyrukları hiç olmamış gibi sayılarak, bunlara bir defaya özgü,yalnız Türkiye’ye girmek ve iki ay zarfında kullanılmak kaydıyla verilecek Türk pasaportlarıyla yurda dönmelerine olanak tanı nacaktır. 1506

2. Yüzelliliklerin Ükeye Dönüşleri

2.1.  Karşılaşılan Problemler ve Alınan Önlemler

Af Kanunun kabul edildiği 29 Haziran1938 yılında hayatta kalan Yüzellilikler 89 kişiden ibarettir ve bunların isimlerini gösteren listeler bütün illere dağıtılmıştır1507. Bunlardan ülkeye dönmek için başvuranlar olduğu taktirde kendilerine Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verilmesi Hariciye Vekâleti tarafından konsolosluklara tebliğ edilmiştir.

Türk Cumhuriyeti Hükümeti kanundan yararlanarak ülkeye dönmek isteyecek olanların gerek sınırlarda, gerekse ülkeye girdikten sonra da karşıt tutumlarını sürdürebileceği ve karışıklıklar çıkarabileceği ihtimaline karşı bir takım önlemler almayı gerekli görmüştür. Nitekim gelişmeler hükümetin bu tür önlemler almaktaki haklılığını ortaya koymuştur.

Kanunun kabul edilmesinden bir gün sonra Dahiliye Vekâleti, Umumi Müfettişlik ve valiliklere gönderdiği yazıda, bunlardan Türkiye’ye gelecek olan her şahısa, sınır kapılarında ve limanlarında nereden geldiği, nereye gideceği, nerede kalacağı ve ne işle uğraşacağının sorulmasını ve bu bilgi ile birlikte isimlerinin en hızlı bir şekilde vekâlete bildirilmesini istemiştir. Ayrıca kendilerine, nazik bir şekilde, oturacakları yerleri ve işlerini değiştirdikçe bulundukları yer emniyet müdürlüklerine bilgi verme gereğinin de bildirilmesini

1504   EGM Arşivi, Dn: 12221 -1, U.D. Bn: E 2.

1505   EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: 1/A2, 1/A6.

1506   EGM Arşivi, Dn: 12221-1, U.D. Bn: C 14.

1507   EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. Bn: 1/B 1.

268

istemiştir. Aynı yazıda, bu gibi şahısların yurda girdikleri sırada karşıt herhangi bir toplantı ve gösterilerine olanak verilmeyerek, bu konuda çok dikkatli olunması ve bunların, kendilerine hissettirilmeden hareket ve temaslarının izlenmesinin uygun olacağı da belirtilmiştir.1508

Bununla birlikte, istenen bilgileri veren Yüzelliliklere bulundukları yerlerdeki konsolosluklardan “Yüzellilik” olduklarına dair fotoğraflı bir belge alma zorunluluğu da getirilmiştir.1509

Bu arada, Af Kanunu dolayısı ile dışarda bulunan Yüzerliklerle diğer muhaliflerden çoğunun yurda dönme istekleri karşısında, dışardaki muhalefet kuvvetinin azalacağı düşüncesi ile, Mısır’da oturan eski şehzade Mahmut Şevket’in yurt içindeki gazete, yüksekokul ve tanınmış adreslere ve muhaliflere notlar yollayarak, affın, İnsanî bir önlem olmaktan çok, son muhalefet kuvvetini kırmak amacıyla yapılmış bir tuzak olduğunu söylemesi üzerine, Dahiliye Vekâleti harekete geçerek, bu ve benzer girişimlerin önlenmesini istemiştir.1510

Atina’da bulunan Çerkeş Reşit tarafından burada ve Batı Trakya’da bulunan Yüzelliliklere gönderilen mektup ve beyannamelerde “Dünyanın durumunun karışık ve yakında bir savaş çıkması ihtimali bulunduğu, bu durum karşısında hükümetin Yüzellilikleri ülke dışında bırakmak istemediği ve bunları Türkiye’ye çağırarak dışardaki çalışmalarını önlemek amacıyla af ilân etmiş olduğunu, Türkiye’ye döndükleri takdirde sonlarının ölümle biteceğinin” bildirilerek “kesinlikle ülkeye dönmemelerini” tavsiye etmesi üzerine bu tür mektup ve beyannamelerin ülkeye girişi önlenmeye çalışılmıştır.1511

Dahiliye Vekâleti, Af Kanunu dolayısıyle başvuracak Yüzelliliklere yurda gelmeleri için pasaport verilince, bunlardan bir kısmının yurda dönmeyerek, ellerindeki Türk pasaportlarından yararlanarak bir takım çalışmalara girişebilecekleri ihtimalini de gözönünde bulundurmuş ve pasaportun yurda dönecek olan Yüzelliliklere mahsus olmasını istemiştir. Ayrıca verilecek pasaportların dikkati çekecek sayfalarına “Yalnız Türkiye’ye seyahat için geçerlidir ve süresi on beş gündür. Bu pasaportla Türk vatandaşlığı hukuku tanınamaz ve iddia olunamaz” kayıtlarının düşülmesini de istemiştir. Dahiliye Vekâleti, bu şartlar altında yurda gelmek için pasaport alıp ta gelmeyen

1508   EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. Bn: 1/A 10, Bt: 30 Haziran 1938.

1509   EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. .Bn: 1/A 14, Bt: 1 Temmuz 1938.

1510   EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D Bn: B 8, Bt: 5 Temmuz 1938.

1511   EGM Arşivi, Dn: 12221-1/4, U.D. Bn: 8/B 5, Bt: Ağustos 1938.Çerkeş Reşit bu mektup ve beyannameleri Çerkeş Davut aracılığıyle dağıtmıştır.

269

Yüzelliliklerin ise derhal kendilerine bildirilmesini Hariciye Vekâletinden istemiştir.1512 Ayrıca, Pasaport isteği ile konsolosluklara başvuran Yüzelliliklere, 1926 yılı ortasında hazırlanarak konsolosluklara ve sınır karakollarına bir üst yazıyla dağıtılan ve Yüzelliliklerin fotoğraflarının yer aldığı bir albüme1513 bakılarak kontrolleri yapıldıktan sonra pasaport verilmiş, böylece af kapsamı dışında kalan kişilerin ülkeye girişleri engellenmiştir.

Dahiliye Vekâletinin Yüzelliliklerin pasaportlarına düşülmesini istediği kayıtta yer alan “on beş gün süre” sanırız yeterli görülmeyerek, daha sonra iki aya çıkarılmıştır. 151^

2.2.                      Yüzelliliklerin Son Durumları - Aftan Sonra Ülkeye Dönenler

Tütüncübaşı Şükrü.- Af Kanunu’na kadar Beyrut’ta kalmıştır. Affın çıkışından yaklaşık iki sene sonra 29 Teşrin-i Sani (Kasım) 1940’da kendisine bir defaya mahsus olmak üzere pasaport verilmiş1515 ve 6 Aralık 1940’da Suriye’den ülkeye girmiştir.

Defteri Hakâni Emini Refik.- Yurt dışında kaldığı sürece faaliyetleri ile Cumhuriyet yönetimine ve onun idarecilerine karşıt bir tutum sergileyen Refik, Kanunun ardından konsolosluğa başvurarak af talebinde bulunmuş ve kendisine İstanbul’a gitmek üzere ve bir seyahata özgü pasaport verilmiştir1515.

Ülkeye döndükten sonra “Erdümenk” soyadını alan Refik1517, İçerenköy’de Ethem (Paşa) Köşkünde oturmuş ve hiç bir iş yapmamıştır. Sarıyer’de sulh hakimi olan oğlu Ferhat’ın yardımı ve mutasarrıfı bulunduğu Şişlide 295 numaralı Ethem Paşa Apartmanı’nın geliri ile geçinmiştir1513. Emniyet tarafından sıkı takibe alınan ve şüpheli bir durumu görülmeyen 1513 Refik, Kadıköy, Içerenköy Kozyatağı cadesindeki 102 numaralı evde oturmakta iken kanserden ölmüştür1520

1512    EGM Arşivi, Dn: 12221-2, U.D. Bn: B 13.

1513    Albüm için bkz. Tarih ve Toplum Dergisi, sayı: 70, Ekim-1989.

1514    EGM Arşivi, Dn: 12221-2, Bn: C 1, Bt: 26Temmuz 1938.

1515    EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn: G 5, Bt: 29.11.1940; EGM Arşivi, Dn: 12222-4, Bn:G 10.

1516    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 6, Bt: 3.8.1938.

1517    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: D 13, Bt: 6.1.1944.

1518    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: E 5, Bt: 6.101942.

1519    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: F 11, Bt: 17.7.1947.

270

Ziraat ve Ticaret Eski Nazırı Cemal (Artin).- 38 affı ile birlikte Köstence’den aldığı 2 Temmuz 1938 tarihli pasaportla, Romanya vapuru ile İstanbul Vezneciler Nadir Bey sokağında oturan yeğeni Ali’nin yanına gelmiştir.1521 Kısa ^jr SQre sonra buradan ayrılan Cemal, oğlu Nazım’ın kayınbabası avukat Halid’e misafir olmuştur1522.

İstanbul’da kaldığı sürede maddi sıkıntılar çeken Cemal (Keşmir) emekli maaşı isteğinde bulunmuş1523, ancak kabul edilmemiştir1524. Avukat Halid’in yanından ayrılarak Laleli’de oturmaya başlayan Cemal Bey, oğlu Tokat Milletvekili Halid Nazmi’nin yardımları ile geçinmiştir1525.

Eski Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin.- Marsilya Başkonsoloslu­ğundan 13.9.1939’da bir seyahete özgü ve yalnız Türkiye’ye gitmek üzere aldığı pasaportla1526, beraberinde eşi Feyziye olduğu halde 27/28.9.1939 gecesi ekspresle yurda gelmiş ve adres olarak Şişli’de Feride apartmanını göstererek İstanbul’a geçmiştir1527. İstanbul’da kayınvalidesi Emine Hanım’ın yanına yerleşen Rumbeyoğlu Fahrettin’in durumu göz önüne alınarak İstanbul Valiliği’nce takibine başlanmıştır1523.

Ayandan Eski Devlet Reisi Rıza Tevfik.- 19 Haziran’da Trablus’tan hareket eden trene eşi ile birlikte binen Tevfik, sağlık sorunları ile geçirdiği bir yolculuktan sonra, 22 Haziran 1943”de Haydarpaşa garına inmiş, önce kızı Munise’nin yanında kalmış, daha sonra Moda sırtlarında kiraladıkları bir eve yerleşmiştir1523.

Ülkeye döndükten sonra, Sefa Kılıçoğlu’nun sahibi olduğu Yeni Sabah’ta çoğu felsefi, estetik ve demokrasi hakkında yazılar yazan1530 Rıza Tevfik, dönüşünden ölümüne kadar Emniyet tarafından sıkı takibe alınmış ancak,

1520    EGM Arşivi, Dn: 12222-8, Bn: G 13, Bt: 10.2.1953.

1521    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 10, Bt: 26.7.1938.

1522    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: D 13, Bt: 4.8.1938.

1523    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: E 7, Bt: 23.10.1939.

1524    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: E 6.

1525    EGM Arşivi, Dn: 12222-11, Bn: E8, Bt: 6.10.1942.

1526    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/E 14, Bt: 14.9.1939.

1527    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/E 3, Bt: 28.9.1938.

1528    EGM Arşivi, Dn: 12222-13, Bn: 2/E 1, Bt: 5.10.1938.

1529    Başikoğlu, y.a.g.m., s.43.

1530    Başikoğlu, y.a.g.m., s. 45.

271

şüpheli hali görülmemiştir1531. 1949’un son günlerinde hastalığı şiddetlenerek felç olan Rıza Tevfik, 30.12.1949’da Gureba hastanesinde ölmüş1533, Hastaneye kaldırılmadan önce kaleme alınan ve üzerinde Rıza Tevfik’in kendi el yazısıyla ve Arapça harflerle “Yeni Sabah’a makale, gelecek Pazar için” ibaresi bulunan “Hangi Kominizm’den Bahsediyoruz” başlıklı makalesi, defin telaşı içinde yayınlanamamıştır1533.

Kuvayı İnzibâtiye Baş Kumandanı Süleyman Şefik Paşa.- Aftan sonra Antakya’da oturma istekleri kabul edilmeyince bu isteğinden vazgeçerek, Beyrut Başkonsolosluğumdan aldığı pasaportla 4.5.1940’da İslahiye yoluyla ve trenle Ankara’ya gelmiş ve Ankara Palas oteline yerleşmiştir. Burada Adliye Vekili Fethi Okyar ile görüştükten sonra1534 9 Mayıs 1940’da İstanbul’a geçen Süleyman Şefik, oğlu Turgut Gıyasettin Bey’in yanına yerleşmiştir1535. Bir ara İsparta’ya gitmiş daha sonra İstanbul’a geri dönmüş, emniyet tarafından sıkı bir takibe alınmıştır1535

Ülkeye döndükten sonra “Söylemezoğlu” soyadını alan1537 Süleyman Şefik emlâklarının geliri ile geçinmiş ve pek dışarı çıkmamıştır. Nisan 1946’da da Kadıköy’deki evinde ölmüştür1533. Böylece, bir anlamda mücadelesi sona eren Süleyman Şefik’ten sonra mücadele sırası kızı Emine Perizat’a gelmiştir.

Hanedan üyelerinden Nazım ile evlenen Emine Perizat, 1943’de Kahire Başkonsolosluğuma müracaatla vatandaşlık ilmühaberinin yenilenmesini ve pasaport verilmesini istemiş ancak konunun “Mahlü Halife ve Osmanlı Saltanatı Hanedanın erkek, kadın bilcümle azası ve damatlar, Türk Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikâmet etmek hakkından ebediyen memnudurlar. Bu Hanedana mensup kadınlardan mütevellit kimseler de bu madde hükmüne tabidir” maddesi gereğince1539 ülkeye dönüşüne izin verilmemiştir1540.

1531   EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/F 2-3-4-5...

1532    EGM Arşivi, Dn: 12222-16, Bn: 2/F 13.

1533    Abdullah Uçman, “RızaTevfik’in Son Makalesi”, Tarih ve Toplum, Ağustos 1991, c.16, sayı 92, s. 36.

1534    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 5, Bt: 7.5.1940.

1535    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: A 11.

1536    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.

1537    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 1/C 14.

1538    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: F 8.

1539    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/C 9, Bt: 2.6.1943.

1540    EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/D 8.

272

Ülkeye dönebilmek uğrunda eşinden boşanan Emine Perizat konsolosluğa ikinci başvurusunda eşinden boşandığını ve eşinden olan çocuğunu babasının vesayetine bıraktığını söylemiş, Kahire Şer’i mahkemelerinden alınmış bir boşanma mektubu göstererek, Mısır’da masraflarını karşılayacak kimse olmadığı için İstanbul’daki akrabalarının yanına dönmek üzere kendisine pasaport verilmesini istemiştir1541.

Ancak Dahiliye Vekâleti’nden Kahire Elçiliği’ne gelen cevap yazısında Emine Perizat’ın Nazım’dan olan çocuğu dolayısıyla Hanedanla olan ilişkisini kesemeyeceği bu nedenle hukuki durumunun değişmeyeceği söylenerek pasaport isteği reddedilmiştir1542. Annesi tarafından İnönü’ye başvurularak kızının İstanbul’a gelmesi için izin istenmesi de bir fayda vermemiştir1543. Bunun üzerine dava açan Emine Perizat’ın durumunu yeniden inceleyen Danıştay “Hanedan erkekleri ile evlenen kadınların Hanedana nisbetleri nikâh aktinden ibaret olduğuna ve aktin sona ermesi ile nikahın da sona ereceğine ve önceki kararın da iptali lazım geleceğine”1544 Danıştay Dava Daireleri, esas 47/1, karar 47/30 sayılı ve 2.4.1947 günlü kararı ile Emine Perizat (Söylemezoğlu)’ın dönüşüne engel bir durumun olmadığına karar vermiştir1545. Danıştay’ın bu son kararına dayanılarak Emine Perizat’ın isteği halinde yalnız kendisine pasaport verilmesi Kahire Elçiliği’ne yazılmış1545 kısa bir süre sonra da ülkeye dönmüştür.

Kuvayı İnzibatiye Mitralyöz Kumandanı ve Damat Ferit’in Yaveri Tarık Mümtaz.- Yüzellilikleri af kapsamına alan 1938 affından sonra 27.7.1938’de Payas’tan yurda girmiş ve Göztepe’deki akrabasının yanına gitmek üzere Toros katarı ile saat 15:20’de Seyhan’dan geçmiştir1547. İstanbul’a gelerek Göztepe İstasyon Caddesi’nde 50 numaralı eve yerleşen Tarık Mümtaz Yazganalp buradan İsmet Paşa’ya yazdığı mektubunda; Atatürk’e candan saadet ve afiyet diledikten sonra, “cennet yuvasına geldiği günden beri akraba ve komşularının ziyaretlerini kabul ve iade ile meşgul olduğunu, iltifat eseri olarak kendisine yüklenen hizmeti yapmak için gereken sükunet ve kuvveti henüz kazanamadığını, onyedi yıl süren hasretin yorgunluğunun sona ermesinin sevinci ile sarhoş gibi olduğunu söyleyerek izin verilirse etraflı bir

1541   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/D 2, Bt: 26.8.1943.

1542   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 3/D 13.

1543   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/1, Bn: 4/A 12, Bt: 25.9.1946.

1544   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/2, Bn: 4/D 3.

1545   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/2, Bn: B 8.

1546   EGM Arşivi, Dn: 12222-18/2, Bn: 3/A 7, Bt: 21.5.1940.

1547   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/C 11, Bt: 27.7.1938.

273

dosya ile Ankara’ya gelerek daha uygun bir düzen içinde yazmak istediğini belirtmiştir1548.

İstanbul’da kaldığı sürede “Modern Türkiye” dergisinde yazıları çıkan Tarık Mümtaz, İnönü’ye yazdığı ikinci mektubunda bundan bahsederek haftalık olan bu dergiye dört yazı yazdığını, her yazı için dört lira aldığını, ayda on altı lira tutan bu paranın her gün Göztepe’den İstanbul’a gelme yol parasına bile karşılamadığını söylemiştir. Hatay’ın yüksek dava ve çıkarları uğruna kendini kurban veren gazetesinin de iki yıldan beri kapalı tutulduğunu söyleyen Tarık Mümtaz, “Karagöz” isimli gazetesinin yayınına izin verilmesini ya da uygun görülecek bir göreve tayinini” istemiştir154®.

Üç aya yakın bir süre İstanbul’da kalan Tarık Mümtaz Yazganalp 22.10.1938’de tekrar Hatay’a dönmüştür.

Tarık Mümtaz 3527 sayılı af kanunun ikinci maddesinde yer alan “Yüzelliliklerin 8 sene müddetle Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesiyle, diğer kanunlara göre amme hizmetlerinden sayılan işlerde kullanılamazlar ve bulunamazlar” maddesine karşı çıkarak1550 “Hatay’ın kurtuluşu dolayası ile ilân edilen 3713 sayılı Kanunun onuncu maddesinin bağışladığı ve yalnız Hatay’lı Yüzellilikleri içine alan affı bertaraf ettiğinden, şahsına ait bu gayri tabi duruma bir son verilmesini ve hukukunun iadesini” istemiştir. Ancak, 3527 numaralı af kanunun yayınlanmasından sonra Türk pasaportu alarak anavatana döndüğü için HataylI sayılamayacağı ve 3713 sayılı af kanununun hükümlerinden yararlanamayacağı Dahiliye Vekâletinden bildirilince bir açıklama yapma gereği duymuş ve “Cenevre’de yapılan Hatay Anayasası’nın “vatandaşlık sıfatı” başlıklı 8 ve 9 numaralı maddelerinin tanımladığı tüm vasıfları tamamiyle sahip bulunduğu için, yasa ilân edilir edilmez bütün HataylIlar gibi Antakya nüfus dairesine başvurarak elindeki Suriye nüfus tezkeresinin Hatay nüfus tezkeresi ile değiştirilmesini istediğini ancak Fransız ve yerli manda hükümetlerince kendisinin Hatay vatandaşlığına girmesine imkân verilmemesi doğrultusunda direktif verildiği için Hatay nüfusuna kaydının reddedildiğini1551, af ilân edilince Milletler Cemiyeti nüfus arşivindeki nüfus davaları arasında kendisine ait olan dava dosyasını bulmasının aylar süreceğinden Türk konsoloslarının verdiği pasaportla bir an evvel hasretine son vermek istediğini 1552 söyleyerek isteğini yinelemiştir. Ancak Hukuk Müşavirliği’nin Dahiliye’ye yazdığı telde, Tarık

1548   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/B 10, Bt: 3.8.1938.

1549   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/D 5, 3/D 6, Bt: 8.9.1938.

1550   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/B 11, Bt: 20.9.1944.

1551   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/E 14.

1552   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/F 1.

274

Mümtaz’ın 3713 Sayılı Konunun onuncu maddesinin “Hatay Millet Meclisi’nin teşekkülünün tarihi olan 2.9.1938 tarihine kadar işlemiş olan suçlardan dolayı maznun ve mahkum olanların affedildikleri” suretindeki açık hükmünün 3527 Sayılı Kanunun ikinci maddesinde Yüzellilikler için konulmuş şartları kaldırmış olacağını düşündüğünü oysa, 3527 Sayılı Kanunun ikinci maddesinde Yüzellilik listeye dahil bulunan kişiler için konulmuş özel bir hüküm bulunduğunu, bu gibiler için konulan yasakların 3713 numaralı kanunun adı geçen 10. maddesi ile kabul edilen af dolayısı ile kaldırmış olmayacağım" düşündüğünü belirtmiştir 1553

Hatay’a dönüşünden sonra İskenderun Cumhuriyet Halk Partisi’nde “gösteri, ar, müze kolları şefi” olarak göreve başlayan Tarık Mümtaz, Hatay Dahiliye Vekaleti’nin izni ile “Hacivat, Karagöz” adlı gazetesini 19.11.1938’de yeniden çıkarmaya başlamış ve gazetesini “Hatay Cumhuriyet Halk Partisi’nin matbuat kadrosuna dahil olan bir organı” olarak nitelemiştir 1554

Hatayın kurtuluşunu takip eden günlerde CHP’nin maddi ve nakdi yardımları ve Tümgeneral Şükrü Kanatlı’nın bir takdirnâmesi ile şereflendirildiğinil 555 söyleyen Tarık Mümtaz, “gurbet yıllarının on senesini parti tarafından verilen ödenekle dosta düşmana muhtaç olmadan geçirdiğini, Fransızların şiddetli takiplerine rağmen Türk kız ve erkeklerinden oluşan mükemmel bir “altıok” izci kuvveti oluşturduğunu, bu yüzden de Halep’e, Beyrut’a sürüldüğünü, mahkemelere ve hapislere düştüğünü belirtmiştir. İsminin başına konan “suikastçi" kara lekesinden büyük rahatsızlık duyduğunu söyleyen Tarık Mümtaz, “Yüzellilik listeye dahil bulunup affa uğrayanların, basında imzaları ile yazı yazabilecekleri ve Basın Birliğine asli üye olarak girebilecekleri, amme hizmetinden men edilmemeleri, sekiz senelik süre sonunda gazete imtiyaz sahibi olabileceklerinin açıkça söylenmesini”1556 istemiş, ancak kabul görmemiştir.

Cebelibereket Mutasarrıfı Fanizâde Mesut.- Kendisi gibi listeye dahil olan kardeşi 37 numaralı Zeynelabidin ve ağabeyi 106 numarada kayıtlı Ali llmi’den çok sonra İstanbul’a gelerek Levent’te son yıllarını geçirmiş, 15.11.1979’da İstanbul’da ölmüş ve Zincirlikuyu mezarlığına gömülmüştür 1557

1553   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/E 5, Bt: 12.12.1939.

1554   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 3/F 1, Bt: 13T.E.1939.

1555   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/D 10.

1556   EGM Arşivi, Dn: 12222-21/2, Bn: 4/D 11.

1557 -j-aha Toros, “Mehmet Fâni Üzerine”, Tarih ve Toplum , Ocak 1989, Sayı 61, s. 50.

275

H.İ.F. Lideri Miralay Sadık.- Köstence Konsolosluğundan aldığı 31.1.1941 tarihli pasaportla ve kendisini almaya giden oğlu Muhittin ile birlikte 4.2.1941’de yurda gelerek Kadıköy Bahariye Caddesi, Ali Suavi Sokak 13 nolu evde oturan ailelesinin yanına gelmiş ve 5.2.1941 günü birden bire ölmüştür1558 Ertesi gün çıkan gazeteler Miralay Sadık’ın ölüm haberlere ile doludur. Kızı, babasında eskiden beri astım hastalığı olduğunu, son günlerine kadar iyi olduğunu hatta vapurun Karadeniz’den Boğaz’a girmeden önce güvertede dolaşarak İstanbul’u seyrettiğini söylemiş, ancak Büyükdere önlerine geldiklerinde birdenbire heyecanlandığını, rıhtıma çıkarken heyecanının büsbütün arttığını, titrediğini, ağlayarak ‘ahdim var yıllardır sızlaya sızlaya özlediğim vatan toprağını öpüp yüz süreceğim”dediğini ve bu sırada krizinin şiddetlenerek Kadıköy’e geçtiklerini ve babasını Numune Hastanesine kaldırdıklarını ancak çabalara rağmen kurtarılamayarak gece öldüğünü söylemiştir1559

Celal Kadri.- 1938 Affından sonra “Yabancı tabiyetine geçmiş olan Yüzerliklerin, kazanılmış olan bu tabiyetlerinin hiç yokmuş gibi addedilerek, bunlardan yurda döneceklere Türk pasaportu verilmesinin uygun olacağı”’nın 27.8.1938 tarihli yazı ile bildirilmesi üzerine durum, 6 Eylül 1938 tarihli genelge ile konsolosluklara bildirilmiş, bu durum karşısında Celâl Kadri’nin ülkeye dönmek istemesi halinde Türk vatandaşı muamelesi yapılarak, Türk pasaportu verilmesi konusunda Halep Konsolosluğu’na talimat verilmiştir156°. Bunun üzerine Halep Başkonsolosluğu’ndan pasaport alan Celâl Kadri1561, Suriye uyruğu sıfatıyla Halep’ten Türkiye’ye gelerek, bir süre İstanbul ve Ankara’da kaldıktan sonra tekrar Halep’e dönmüştür. Celâl Kadri bu nedenle 3527 Sayılı Af Kanunu’nun 5. Maddesi gereğince vatandaşlıktan çıkarılmak istenmiş1562, ancak İçişleri Bakanlığı tarafından uygun görülmemiştir1563 Bunun üzerine Celâl Kadri’nin, konsolosluk siciline kaydını yaptırmak istediği taktirde gerekli muamelenin yapılmasının konsolosluğa bildirilmesi Dışişleri Bakanlığı’na yazılmıştır 1564#

Halep’e döndükten sonra, Mahmut Celaleddin Barlas adını kullanan

1558   EGM Arşivi, Dn: 12222-28, Bn: 1/B 7.

1559   Haber, 5.2.1941. Aynı gün pek çok gazete Miralay Sadık ile ilgili haberlere yer vermiştir. Bkz. Yeni Sabah, Vatan.

1560   EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/C 7, Bt: 5.3.1945.

1561   EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/F 9.

1562   EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/G 9, Bt: 27 Kasım 1948.

1563   EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/G 7-8.

1564   EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/C 14.

276

Celâl Kadri, Suriyeli sıfatıyla Halep’te kalmak için her türlü çareye başvurmuş, hatta Suriye Hükümeti’nin Türk tabiyetini seçmesi üzerine, çıkarmış olduğu “Suriye tabiyetinden çıkarılma kararı”na da Şam’daki Şurayı Devlet nezdinde itiraz etmiş, ancak yurda dönmeye mecbur kalarak, Başkonsolosluğa başvurmuştur. Bakanlık makamının 4.1.1947 tarihli emriyle Celâl Kadri Barlas’a Türk vatandaşı sıfatı ile daha önceden verilen pasaportu 10 gün için yenilenerek, dönüşü için gerekli muameleleri yapmıştır. Halep Konsolosluğu, üç güne kadar Gaziantep’e döneceğini bildiren Celâl Kadri’nin çok tehlikeli ve yurttaşlar için “muzır bir mahluk” olduğunu üstüne basarak tekrarlamıştır 1565

Kişisel çıkarları uğruna her tarafa çalışabilecek bir yapıda olan Celâl Kadri, 22.9.1949’da Suriye’den Gaziantep’e gelerek, burada kardeşi Cemil Barlas’ın yazıhanesinde vakit geçirmiş, ve avukatlık stajı yapmıştır^588. Antep’te kaldığı sürede daha önce bahsettiğimiz gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazdığı mektupta olduğu gibi Suriye’deki örgütü yeniden kurma hayalleri ile yaşamıştır.

Hoca Rasihzâde İbrahim.- 16.7.1938’de yürürlüğe giren kanun gereğince kendisine pasaport verilmesini isteyerek 31 Ağustos’ta Midilli’den motorla Ayvalık yoluyla İstanbul’a hareket ettiğini bildirmişi 567 ve ayni tarjhte karısı Kamile 1568 ile Midilli’den Kosti Tata idaresindeki Panai motoruyla Ayvalık’a gelerek Kemal vapuru ile İstanbul’a gitmiştirl58°.

Istanbul-Galata’da Romanya oteline yerleşeni570 İbrahim Bey daha sonra Eskişehir’deki oğlu Şerif Mehmet’in yanına gitmiştirl 571

Kapalı Çarşı’da Muhafazacılar Sokağı’nda 14 numaralı dükkanda kuyumculuk yapanl572 İbrahim Bey’in durumu Emniyet tarafından takibe alınmış, ancak durumunda bir değişiklik görülmemiştir 1573

1565    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/2, Bn: 4/F 11, Bt: 28. Ağustos 1949.

1566    EGM Arşivi, Dn: 12222-36/1, Bn: 4/D 1.

1567    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 11, Bt: 24.8.1938.

1568 ibi-ahjm gey ev|j değildir. Kamile Balıkesir’de bulunan metresidir. Eskişehir’den aldığı pasaportla Midilli’ye gitmiştir. EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 2, Bt: 18.2.1937.

1569    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 10, Bt: 19 Eylül 1938.

1570   EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 13.

1571    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/G 12, Bt: 4.9.1938.

1572    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 1/A 7, Bt: 6.10.1938.

1573    EGM Arşivi,Dn: 12222-47, Bn: 2/A 12, Bt: 4.9.1943; Dn: 12222-47, Bn: 2/B 3,Bt:

277

İbrahim Bey ülkeye döndükten sonra “Aktopuz” soyadını alarak, Eskişehir’de kuyumculuk yapan oğlu Mehmet’in yanında oturmakta iken ölmüştür1574.

Eski Dahiliye Nazırı Mehmet AliSürgündeki her saniyesini Ermeni, Taşnaksutyun, Hanedan üyeleri, Yüzelliliklerden ve daha çok kişisel girişimlerle Türkiye aleyhinde geçiren eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali, Aftan sonra ülkeye döndükten kısa bir süre sonra ölmüştür.

Adana eski Valisi Bağdâdizade Abdurrahman.- Af Kanundan sonra, Bağdat Başkonsolosluğu’na başvurarak ülkeye dönmek için pasaport istemiş ve kendisine bir seyahete özgü ve yalnız Türkiye için geçerli olmak üzere 17 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1938 tarihli pasaport verilmiştir1575.

Toros katarıyla ve ailesi ile birlikte Suriye’den Adana’ya gelen Abdurrahman Bey, oğlunun yanında yerleşmiştir157®.

Hatayın kurtuluşu günlerinde kışkırtmalar yapılabileceği gerekçesiyle Seyhan Valiliği tarafından takibe alınan 1577 Abdurrahman Bey, bir süre sonra Beyrut’ta bulunan ev eşyalarını almak ve ilgisini kesmek üzere Lübnan için pasaport istemiş1578, ancak bu isteği “şimdilik” ibaresiyle uygun görülmemiştir1578.

Ülkeye döndükten sonra “Paksoy” soyadını alan Abdurrahman Bey Adana-Reşat Bey Mahallesi’nde 1952’de ölmüştür1588.

Karahisar eski Mebusu Ömer Fevzi.- Halep Konsolosluğu’ndan aldığı 8.9.1938 tarihli pasaportu ile 22 Ekim’de Malatya treni ile yola çıkan Ömer Fevzi, Sivas’a gelerek Cumhuriyet otelinde kalmış ve Şebinkarahisar’da dava vekili olan oğlu Talha Tekin’in yanına gitmek üzere 13 Ekim’de hareket

4.9.1944; Dn: 12222-47, Bn: 2/B 13,Bt: 2.7.1945; Dn: 12222-47, Bn: 2/C 6,Bt: 17.8.1946; Dn: 12222-47, Bn: 2/C 10, Bt: 26.31947.

1574    EGM Arşivi, Dn: 12222-47, Bn: 2/C 1, Bt: 6.5.1947.

1575    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: C 6, Bt: 18 T.E. 1938.

1576    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: C 10, Bt: 6.11.1938.

1577    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: B 1, Bt: 1939.

1578    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 4, Bt: 17 Nisan 1946.

1579    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 7, Bt: 27 Nisan 1946.

1580    EGM Arşivi, Dn: 12222-48, Bn: E 12, Bt: 20.4 1957.

278

etmiştir1581. 25 Ekim’de oğlunun yanına gelen1582 Ömer Fevzi Bey kimse ile görüşmemiş, yapılan incelemeler sonucu da şüpheli bir hali görülmemiştir1588.

Ömer Fevzi 18.12.1939’da eceli ile ölmüştür158zK

Mülazım (işkenceci) Adil.- Kendisi ve ailesi için Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2 Temmuz 1940 tarihli emri ile Gümülcine Konsolosluğu’ndan bir defaya özgü ve yalnız Türkiye’ye seyahat için geçerli olmak üzere 22 Ağustos 1940’da pasaport verilmiştir1585. Ailesi ile birlikte bir Yunan motoruna binerek Enez sahiline çıkan Adil Bey İstanbul’a gitmek üzere Uzun Köprü’ye hareket etmiştir1586.

İstanbul’da kardeşi İbrahim’in evinde yerleşen1587 Adil Bey Dahiliye Vekaletine sunduğu dilekçe ile affın kısıtlılıklarından bahsederek şu ricada bulunmuştur:

"... Ben, bana yapılan ithamları irtikap etmedim. İrtikap etmediğim cürümlerle beraber sel gibi kanımı akıtmak suretiyle yaptığım hesapsız hizmetlerimi nazarı itibare alarak, kanunun kayıtsız ve şartsız tadilini rica ediyorum.

1.              Çeşitli cephelerde, çeşitli zamanlarda onsekiz yara yemek suretiyle vatanıma görevimi yaptım. Çeşitli nişan ve kıdemlerle hem terfi, hem taltif edildim.

2.              Erzurum Kongresi’ne katıldım. Bana verilen görevi hürmetle, minnetle yaptım (Kongre azası şahittir).

3.              Sivas Kongresi’ni müteakip Bursa’da elli altıncı Fırka Erkanı Harbi sıfatıyla Atatürk’ün emirlerini harfiyen yerine getirdim. Fırkanın ne bir tüfeği, ne de bir fişeği vardı. Hayatımı tehlikeye atarak Maçka silahhanesinden ve İstanbul silah depolarından gizlice 8 makineli tüfek ve binlerce mavzeri İngiliz subaylarıyla kanlı çarpışmalar ve boğuşmalar arasında kurtararak Fırkaya devrettim...

4.              Suçum ise, İstanbul Merkez Kumandanlığında resmî, kanuni görev

1581    EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 3, Bt: 23.10.1938.

1582    EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 5, Bt: 30.10.1938.

1583    EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 8.

1584    EGM Arşivi, Dn: 12222-49, Bn: G 10, Bt: 18.12.1940.

1585    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:2/A 1, Bt: 28.81940.

1586    EGM Arşivi, Dn:12222-50, Bn:1/G 3, Bt: 30.3.1940.

1587    EGM Arşivi, Dn: 12222-50, Bn: 1/G-13, Bt: 30.8.1940

279

yapmaklığımdır. Görev sırasında İstanbul sınırlarından dışarı çıkmadım. Ben her Yüzellilik gibi hiç bir siyasi suç işlemedim. Kanun beni hem hayat hakkından, emeklilikten mahrum bırakıyor, hem de sekiz sene devlet hizmetinde kullanılmamamı gerektiriyor. Adaletle bağdaşmayan bu kanunun düzeltilmesini, yirmi senelik birikmiş emekli paramın iadesini ve amme hizmetinde bulunabilme izninin verilmesini, adaleti pensip kabul eden Cumhuriyet Hükümetinden talep ve rica ediyorum1588”.

Doğal olarak bu talebi kabul görmeyen ve İşkenceci namı ile anılan Adil Bey Türkiye’ye döndükten sonra “Say” soyadını almıştır.

Bolu eski Mutasarrıfı Osman Nuri.- Sürgünde Islâmcı ve hilafetçi çalışmalarıyla kendini gösteren ve “Türklük” tabirini alçakça sövmek için kullanan 1589 Osman Nuri de aftan hemen sonra ülkeye dönmek için Varna Konsolosluğuna başvurmuştur. Konsolosluktan verilen 16.8.1938 tarihli pasaportla eşi Lütfiye ve kızları Hüsniye Bedia ile birlikte 11.9.1938 günü İstanbul’a gelerek Sirkeci’de Karasi oteline yerleşmiştir1899.

Ülkeye döndükten sonra, Dahiliye ve Adliye Vekaletlerine yazdığı mektupta, yirmibeş senelik memur olduğunu, memuriyet hayatınca lekelenmediğini, siyasetle uğraşmadığını, Ayvalık Kaymakamı iken Milli Mücadelede ilk kurşunu kendisinin attığını, ancak dönem hükümetince ateşkes emri verilmesine rağmen kesmediği için görevden alındığını, Bolu’da meydana gelen olaylarda aslında kendisinden önceki yönetimden kaldığını, çıkan karışıklıklar da Düzce’yi basan Çerkeş Ethem kuvvetlerinin birçok kişiyi asması üzerine daha fazla görevini koruyamayacağını anlayarak İstanbul’a geldiğini, ancak hükümetin kendisini Yunanlılara teslim edeceği haberini alması üzerine bazı emlâk işlerini halletmek bahanesi ile 1920 yılı Eylül’ünde Bulgaristan’a gittiğini söylemiştir. Yüzellilik listeye neden alındığını bir türlü anlayamadığını söyleyen Osman Nuri, 1938’de vatan hasretine son verdikten sonra, affın kendisini sekiz sene boyunca devlet memuriyetinden ve emeklilik hakkından yoksun bırakmasını eleştirerek, adil Cumhuriyet hükümetinden Af Kanunu’ndaki bu hükümlerin kaldırılmasını, bu mümkün değilse, kendi adına bir mahkeme kurularak, belirlenecek sonuca göre “beraat veya mahkumiyetine karar verilmesini istemiştir1891.

Osman Nuri’nin ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

1588   EGM Arşivi, Dn: 12222-50, Bn: 2/A-2, Bt: 26.9.1940

1589   EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/E 4, Bt: 6.1.1936

1590   EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/G 1, Bt: 16.9.1938

1591   EGM Arşivi, Dn: 12222-56, Bn:1/G 8-9, Bt: 2.9.1942

280

Çerkeş Tevfik.- ülkeye döndükten sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunduğu mektupta Af Kanununun kendisini veraset, emeklilik ve kamu hizmetinden yoksun bıraktığını, geldiğinden beri takiplerine maruz kaldığı için de halkın kendisine özel bir iş vermediğinden yakınarak bir dilim ekmeğe muhtaç olduğunu belirtmiştir. Sürgündeki hayatından çok daha kötü bir durumda olduğunu ve güçlüklerle okuttuğu iki çocuğunu öğrenimlerinin devamı için bir okula veremediğini söyleyen Tevfik, açlık derecesinde olan çoluk çocuğunun geçimi için nerede ve nasıl olursa olsun kendisine bir iş verilmesini istemiştir1592. T.B.M.M.’ne yazdığı bir başka mektupta ise durumunu anlattıktan sonra babasından kalan emlâk ve arazisinin iadesiyle kendisine bir miktar emekli maaşı ödenmesini istemiştir1593.

Tevfik’in kendisine iadesini istediği emlâk ve arazisinin o günkü rayiçten tahmini değeri Baİıkasir Valisi Recai Güreli tarafından çıkarılmıştır. Buna göre; değeri 400 lira olan 1 değirmen, 700 lira olan 1 ev bahçesiyle, 75 lira olan 15 dönüm arazi, 1200 lira olan 150 dönüm arazi, 920 lira olan 115 dönüm arazi, 4500 lira olan 300 dönüm arazi, 6670 lira olan 1 ev ve arsa vardır ki, bunların toplam değeri 14 bin 465 liradır1594.

Yurda döndükten sonra “Kobaneri" soyadını alan Çerkeş Tevfik’in bu istekleri hakkındaki cevap yazısında;

“1. Yayınlanan Af Kanununun Yüzellilik listeye dahil olanlar için kabul ettiği esasların değiştirilmesine imkan olmadığı için emekli maaşı bağlanması veya kendisinin amme hizmetlerinde görevlendirilmesinin mümkün olmadığı,

2.                  Kendisine bir iş bulunması konusundaki arzusuna gelince, yurttaşlara şahsi ve ferdi surette iş temini gibi bir görev ve mecburiyet bulunmadığı için bu isteğinin de kabul edilemeyeceği

3.                  Emlâk ve arazisi üzerinde yapılan inceleme sonucunda, bu malların babası adına kayıtlı olması dolayısıyla tasfiyesi yapılmayarak kendilerinin tasarruf ve işgalinde kaldığı ve arazileri kullanmakta olan kardeşi oğlu ile aralarında cereyan ettiği anlaşılan ref’iyet davasına müdahele edilemeyeceğinin anlaşıldığı ve Tevfik Kobaneri’nin bu davayı usulü dairesinde şahsen takip etmesi ve sonuçlandırması gerektiği için bu isteğinin de kabul edilemeyeceği15®5

1592   EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 10, Bt: 5.4.1940.

1593   EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/G 11, Bt: 9.4.1940.

1594   EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/B 2, Bt: 13.5.1940.

1595   EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/A 1, Bt: 3.5.1940.

281

kendisine bildirilmiştir. İstekleri kabul edilmeyen Tevfik Kobaneri, babasından kalan evi İngilizlere kiralamak suretiyle aldığı 80 lira ile ve ayrıca İngilizlere tercümanlık yapan oğlu Ali’nin aldığı 3 lira gündelik ile geçimini sağlamıştır1595. Buna rağmen aç kaldığından yakınan ve sürgünde geçirdiği on yedi sene içinde Türkiye’deki gibi bir sefalet yaşamadığından bahseden Tevfik, T.B.M.M.’ne gönderdiği ikinci mektubu ile Filistin’e dönebilmesi için kendisine ücretsiz olarak pasaport verilmesini rica etmiştir159^. Tevfik Kobaneri’ye derhal pasaport verilmesi ilgililere bildirilmiş1 $98 verilen izne rağmen Tevfik ülkeden ayrılmamıştır1599.

Ülkeye döndükten sonra aleyhte bir faaliyette bulunmamakla birlikte kardeşleriyle mektuplaşmaya devam etmiştir. 10 Nisan 1940’da postaya üç mektup veren Tevfik, bu mektuplardan ilkini Bandırma’da akrabası Remziye Hanım’a, İkincisini oğlu İstanbul Şişli Süvari Polislerinden Nuri Acar’a, üçüncüsünü ise Amman’daki kardeşi Reşid’e göndermiştir1599 ki, bu mektupta emlâk ve arazi işlerinde karşılaştığı güçlüklerden bahsederek, mallarının kurtarılması için mahkemeye başvurmak üzere bir vekaletname düzenlenerek kendisine gönderilmesini istemiştir1591.

Kardeşlerinin istediği bu vekaletnameyi düzenleyen Reşit ve Ethem, bu tarihten sonra da faaliyetlerine son vermemişlerdir.

Küçük Ethem Yahya.- Atina Pire başkonsolosluğundan aldığı 29.6.1939 tarihli pasaportla1593 ve Yunan bandıralı Esperos vapuruyla İzmir’e gelerek İnönü caddesinde Şükrü Cevahirci’nin yanına yerleşmiştir1593.

İzmir’de bir ay kalan Ethem, Af Kanununun kendisini sekiz yıl devlet hizmetinden yoksun bıraktığından yakınarak, Atina’da mühendis muavini olarak çalışacağını ve bu sürenin bitiminde İzmir’e döneceğini söyleyerek 8 Ağustos 1930’da Atina’ya dönmüştür. Ethem, İzmir’de kaldığı sürece Kuşçubaşı Eşref’in oğlu Feridun, kayınbiraderi Abdullah ve Menemen’deki kızkadeşini ziyaret

1596    EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/D 12.

1597    EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/D 7, Bt: 23.8.1941.

1598    EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/D 12.

1599    EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 6/G 10.

1600    EGM Arşivi, Dn: 12222-59/3, Bn: 5/F 8.

1601    EGM Arşivi, Dn: 12222-57/5, Bn: 10/D 14, Bt: 18.4.1940.

1602    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/B 6.

1603    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/B 7, Bt: 4 Temmuz 1939.

282

etmiş, Atina’daki Eşrefe peynir ve yağ göndermiştir1604.

Kuşçubaşı Eşrefe Türkiye’de yeni bir neslin yetiştiğini ve kendileri için ümit kalmadığını1605 söyleyen Ethem, Atina’ya dönüşünde eski işine yeniden başlamış1®06, bu arada Türk askeri kuvvetleri hakkında Yunan makamlarına bilgi vermekle birlikte, Yüzelliliklere de yurda döndükleri taktirde kötü muameleyle karşılaşacakları yolunda propogandalar yapmıştır1607.

Atina’da iki yıl kadar kalan Ethem Yahya, Türkiye’ye gitmek üzere pasaport alarak Sakız Adası’na geçmiş ve Çeşme yoluyla İzmir’e gideceğini söylemiştir1606. 31 Temmuz 1941’de Kuşadası’ndan Türkiye’ye giriş yapan1600 Ethem etrafındakilere Yunanistan ve adalardaki açlık, yoksulluk ve bulaşıcı hastalıklardan bahsederek, kendisini cennete gelmiş saydığını söylemiştir1610

Menemen’de kızkardeşinin damadı olan Ahmet Bey’in yanına yerleşen Ethem (İzmirli), ona ait olan tarlaların bir kısmını kendi adına ektirerek geçimini sağlamıştır1611. Emniyet tarafından sıkı bir denetime tabi tutulan ve 1949 yılı Temmuz ayı içindeki denetimlerde Demokrat Parti (DP)’ye katıldığı anlaşılan Ethem İzmirli’nin Celal Bayar’ın Aydın’dan İzmir’e dönüşünde Alsancak Garı’nda onu karşılayan grubun içinde yer aldığı görülmüş, 21 Temmuz 1946 seçim gününde ise DP’nin kontrol memuru olarak Tepecik’teki oy sandığının başında görev almıştır. 25 Temmuzda da DP tarafından yapılan mitingde hazır bulunmuştur1612.

1946 yılı Kasım ayı içinde DP’nin Merkez İlçe Kongresinde Tilkilik bucağı delegesi sıfatıyle üst kongre delegeliğine aday gösterilen Ethem İzmirli seçilememiş, 9 Kasım 1946 tarihli sayısında, Demokratların Yüzerliklerden başka “vardacı” bulamadıklarına işaret eden Anadolu Gazetesi’ni dava etmiştir1612. Bu davada sanık mevkiinde bulunan gazete sekreteri Orhan Rahmi

1604 EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/C 11, Bt: 21 Ağustos 1939.

1605EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/C 13, Bt: 14 Ağustos 1939.

1606    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 13, Bt: 1 Ağustos 1939.

1607    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 8, Bt: 8 Eylül 1939.

1608    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 11, Bt: 26 Temmuz 1941.

1609    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/D 13, Bt: 13 Ağustos 1941.

1610    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/E 4, Bt: 6 Eylül 1941.

1611    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 2/F 12, Bt: 2 Eylül 1942.

1612    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 3/F 11, Bt: 8 Ağustos 1946.

1613    EGM Arşivi , Dn: 12222-62/1, Bn: 3/G 2, Bt: 11 Aralık 1946.

283

Gökçe beraat etmiştir1614.

Emniyet tarafından yapılan denetlemelerde kayda değer çalışmaları görülmeyen Ethem İzmirli 6 Ekim 1948’de İzmir Memleket Hastanesi’nde ölmüştür1615.

Burhaniyeli Halil İbrahim.- Türkiye’ye döndükten sonra Gömeç’e yerleşmiştir1616. Emniyet tarafından yapılan incelemelerde şüpheli kişilerle haberleşmesi bulunmadığı1617 anlaşılan Halil İbrahim (Arslan) 31 Aralık 1950’de Gömeç’te ölmüştür1616.

Çerkeş Kongresine katılanlardan Bağ Osman.- 1938 yılı içinde Selanik Konsolosluğuna başvurarak yurda dönmek isetediğini, eşi ve çocuklarını da birlikte getireceğini bildirmiştir. Karısından boşandığı haberleri üzerine durumu incilemeye alınan ve ayrı yaşadığı anlaşılan 1619 Osman’ın pasaport isteği uygun görülmüştür.

Bağ Osman’ın eşi Nafia Şahin Mürsat, oğlu Ekrem, kızı Yaşar, yiğenleri Sami ve Nizamettin ile birlikte 16 Ağustos 1939’da Selanik’ten İstanbul’a gelerek Hendek’e gitmek üzere aynı gün trenle Adapazan’na hareket etmişlerdir. Osman’ın ise bir ay sonra yurda döneceği öğrenilmiş1620, ancak o, 24 Ağustos 1940’da aldığı pasaportla1621 27 Ağustos 1940’da yurda dönmüştür1622.

Sirkeci’deki İzmir otelinde bir gece kaldıktan sonra Sümbüllü Köyü’ne gitmek üzere yola çıkan Bağ Osman, oğlu Ethem’in yanına yerleşmiştir1623. Emniyet tarafından durumu kontrol altına alınan 1624 gağ Osman, sınırdaşı edildikten sonra köy halkı tarafından ele geçirilen arazisini geri alabilmek için

1614    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 3/G 7, Bt: 6 Şubat 1947.

1615    EGM Arşivi, Dn: 12222-62/1, Bn: 4/D 11, Bt: 11 Ekim 1948.

1616    EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/E 11, Bt: 4 Kasım 1942.

1617    EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 1/F11, Bt: 12 Temmuz 1944.

1618    EGM Arşivi, Dn: 12222-64, Bn: 2/D 3.

1619    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: A 13, Bt: 19T.E. 1938.

1620    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: C 6, Bt: 24 Ağustos 1939.

1621    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn:                        C        10,     Bt: 27 Ağustos 1940.

1622    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn:                        C        11,     Bt: 27 Ağustos 1940.

1623    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn:                   C   13,     Bt: 5 Ekim 1940.

1624    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn:    D        6, Bt: 16 Aralık 1940.

284

Künçez köyüne gitmiş1625, daha sonra Sümbüllü’ye geri dönüp tarımla uğraşarak geçimini sağlamıştır 1626.

Bağ Osman (Savcı) 2 Ekim 1943’de Sümbüllü’de ölmüştür1627.

Bareo Sait- İskenderiye konsolosluğu’ndan aldığı 15. 10. 1938 tarihli pasapotla 23. 10. 1938’de İstanbul’a gelerek Bebek’te Refik Talat’ın köşküne yerleşmiştir1628.1 Kasım 1938’de buradan ayrılarak Manyas’ın Haydar Köyü’ne güden Sait’in geçimini önceleri oğlu tarafından sağlanmış1629 daha sonra da tarımla uğraşmıştır 1636

Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen1631 Bareo Sait’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Biga’lı İsa.- İslahiye yolu ile yurda dönmek üzere Halep Konsolosluğundan 27.2.1941’de pasaport alarak1632 İstanbul’daki annesi Yelter Hanım’ın yanına gitmiştir1633. İki ay kadar annesinin yanında kalan Isa (Ancuk) Biga’ya gitmek üzere buradan ayrılmış, Emniyet tarafından yapılan takiplerinde sakıncalı bir durumu görülmemiştir 1634

1948 yılı içinde Çanakkale’nin Yenice ilçesine yerleşen ve arzuhalcilik yaparak geçemini sağlayan1635 Isa Ancuk, 18.3.1953’de Yenice’de meydana gelen deprem sırasında ölmüştür1636.

Emniyet Genel Müdür Muavinlerinden Ispartalı Kemal.- 19.3.1939 tarihli pasaportu ile 15 Nisan 1939’da İskenderiye-Pire yolu ile ve Romanya’nın

1625    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: D 11, Bt: 22 Ağustos 1941.

1626    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: E 12, Bt: 20 T.S. 1942.

1627    EGM Arşivi, Dn: 12222-66, Bn: E 9.

1628    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: O 5, Bt: 24 Ekim 1938.

1629    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: C 9, Bt: 7 Kasım 1938.

1630    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: D 1, Bt: 4 Kasım 1940.

1631    EGM Arşivi, Dn: 12222-68, Bn: D 10, Bt: 16 Ocak 1944; Bn: F 6, Bt: 5 Ocak 1946.

1632    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/C4, Bt: 3 Nisan 1941.

1633    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/G 5, Bt: 25 Nisan 1941.

1634    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 1/C 11, Bt: 13 Haziran 1941.

1635    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 2/A 12, Bt: 8 Mart 1948.

1636    EGM Arşivi, Dn: 12222-77, Bn: 2/E 13, Bt: 6 Nisan 1953.

285

Baserabya vapuru ile İstanbul’a gelerek Sirkeci’de Şahin Paşa oteline yerleşmiştir1637. gjr süre sonra İsparta’ya gelerek yerleşen Kemal (Yazıcı)’in Cumhuriyet rejimine karşı olan olumsuz tavrını koruduğu ve küçük bir fırsatta bunu değerlendirmek isteyeceği Emniyetçe belirlenmiş ve adım adım izlenmiştir1638.

İsparta’da babası İbrahim Vasfi’den miras kalan bir miktar para ve gayrimenkul ile geçimini sağlayan1630 Kemal Yazıcı, İstanbul Barosu’na kayıtlı avukatlardan Osman Vefik Belen ile birlikte bir dedektiflik bürosu kurmak için çalışmalara başlamış ve bu arzusunu Başbakanlık, İç İşleri ve Milli Savunma Bakanlıklarına gönderdiği dilekçelerle dile getirmiştir1640. Büronun amaç ve çalışmalarını kapsayan onüç maddelik programlarını da bu dilekçeye ek olarak sunan1641 Kemal Yazıcı’nın bu isteği İç İşleri Bakanlığı’nca “yapmak istedikleri işin amme hizmetlerine girmesi dolayısı ile” reddedilmiştir1642.

Emniyetçe bundan sonraki izlencelerinde sakıncalı bir durumu görülmeyen Kemal Yazıcı, 19 Mart 1952’de Üsküdar’da ölmüştür1643.

Şişli Komiseri Nedim.- Selanik Konsolosluğunun vermiş olduğu 9.9.1938 tarihli pasaportla İstanbul’a gelerek Aksaray Yusuf Paşa Yekta Efendi sokağına yerleşmiştir1644. Emniyetçe yapılan takiplerinde sakıncalı bir durumu görülmeyen Nedim, 1945 yılında ikâmetgâhını değiştirerek, Fatih’e yerleşmiş1645, Cerrahpaşa’da manavlık ve suculuk yaparak geçimini sağlamıştır1646.

1946 yılında Fener Bucağının Haydar Mahallesine yarleşen Nedim’in 9.6.1946 gecesi sarhoş bir halde evine gelerek “Bu memleket İngilizlerindir. Onbeş güne kadar gelecekler ve bu toprağı işgal edeceklerdir. Devleti idare eden Allahın ...’nın devrilmelirine çok kısa zaman kaldı. İngilizlere hizmetim

1/C10, Bt: 24 Nisan 1939.

1/G 13, Bt: 1 Mart 1944.

1/F 7, Bt: 17 Eylül 1942.

2/B 6, 2/B 7, Bt: 9 Ocak 1951.

2/B 8, 2/B 9.

2/B 5, Bt: 22 Ocak 1951.

2/C 7, Bt: 9 Temmuz 1958.

C 3, Bt: 14 Eylül 1938.

E 2, Bt: 17 Nisan 1945.

D 8, Bt: 11 Ekim 1943.

1637    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1638    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1639    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1640    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1641    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1642    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1643    EGM Arşivi, Dn: 12222-86, Bn

1644    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn

1645    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn

1646    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn

286

geçiği için elbet bana bir mevki verecekler. Ben de o zaman bu millete yapacağımı bilirim” şeklinde sözler sarfettiği oğlu Ali Ersöz tarafından polise ihbar edilmiş ve yakalanarak hakkında düzenlenen evrakla birlikte Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiştir1647

Nedim Ersöz, mesane kanserinden 1946 yılında Cerrahpaşa Hastanesi’nde ölmüştür 1648

Unkapanı Merkez memuru Sakallı Cemil.- 13 Eylül 1938’de Türkiye’ye dönmek üzere pasaport almış 1649, ancak hemen ülkeye dönmemiştir. 1944’de Şam Konsolosluğundan ikinci kez aldığı pasaportla Türkiye’ye dönen Cemil (Alburz), Beşiktaş’ta oturan oğlu Nedim Alburz’un yanına yerleşmiştir1

Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli bir durumu görülmeyeni 651 cerni) Alburz’un ölümü ile ilgili bir bilgiye raslanamamıştır.

Aydede Gazetesi Sahibi Posta ve Telgraf Müdür-i Umûmi Esbakı Refik Halit- Yüzellilikler hakkındaki Af Kanunu üzerine 19 Temmuz 1938’de önce Adana’ya gelmiş, oradan Ankara’ya geçmiştir. Ankara’da kayınpederi Mahir Sait’in yanına gelen Refik Halit, Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüeı4! makamında ziyaret etmiştir 1652. Ailesi ile birlikte Toros treni ile 4 Ekim’de İstanbul’a geçen Refik Halit 1653, Ahmet Emin Yalman, Halit Ziya Uşaklıgil gibi yazar arkadaşlarıyla görüşmüştür1654.

Bu arada Tan gazetesi, Yüzellilikler hakkında bir af söz konusu olur olmaz henüz ülkeye dönmemiş olan Refik Halit’e başvurarak, “Yezidin Kızı”1655 isimli romanını yayınlamak istediğini söylemiş ve eserin o zaman satışa

1647    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: E 11, Bt: 2 Temmuz 1946.

1648    EGM Arşivi, Dn: 12222-92, Bn: G 3, Bt: 3 Mayıs 1949.

1649    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: A 2.

1650    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: F 10.

1651    EGM Arşivi, Dn: 12222-94, Bn: C 12, Bt: 14 Ocak 1946; Bn: E 10, Bt: 13 temmuz 1951; Bn: F 6, Bt: 28 Kasım 1958.

1652    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 7.

1653    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 1/F 14, Bt: 17.10.1938.

1654    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/D 7.

1655    Bu eserde, Suriye Sincarlarında yaşayan Yezidî tayfasına ait ve geniş bir hayal ürünü olan bir macera hikaye edilmekte ve bu vesile ile Türkiye’nin yeni devrim ve idare şekli kitabın bir iki yerinde övülmektedir. Kitap tamamıyla kazanç amacıyla yazılmış zararsız bir eserdir.

287

sunulan sayılarını toplattırmıştır. Refik Halit Ankara’ya gelir gelmez Tan gazetesinden kendisine başlangıç olarak dörtyüz lira verilmiş, yayın başına da on lira ödeneceği sözü verilerek bir anlaşma yapılmıştırJ656

Yüzerliklerden ülkeye dönüşlerine dair yazı yazılmaması hakkında gazetelere yapılan uyarılara rağmen Tan gazetesi Refik Halit ile anlaşmış ve romanı yayınlamıştır. Hatta İstanbul sokaklarına yapıştırdığı ilânlarla reklam yapmıştır1657 Tan’ın buradaki amacı, okuyucu sayısını arttırarak yayınlarını daha fazla kişiye okutmaktır1658 Gazetenin başında bulunanlar gazetenin Başbakan Celal Bayar’ın gazetesi olduğunu iddia ederek, herkese meydan okuyan bir tavır içine girmişlerdir. Ancak, gazete bu yayınların başlamasından sonra üç ay süreyle kapatılmıştır 1®59

Refik Halit ise, ülkeye döndükten sonra Tan’ın siyasi meslek ve durumunu gördükten sonra pişman olduğunu, ancak bir defa bağlandığı için yapılacak bir şey olmadığını arkadaşlarına söylemiştir 1660

Refik Halit-Tan anlaşması ve Refik Halit’in Tan’da yazı yazması Suriye’ye kadar aksetmiş ve buradaki Çerkeslerle haberleştiği Suriye’den gönderilen ve bir rastlantı sonucu ele geçen bir mektuptan anlaşılmıştır1661.

Refik Halit, ülkeye döndükten sonra, bıraktığı eşyaları almak üzere 24 Eylül 1938’de tekrar Halep’e gitmiş ve gerçek amacının gümrükten muaf olduğu için ucuz mal getirmek olduğu anlaşılmıştır1662

Halep’e bu ikinci gelişinde bazı kişilerle görüşerek Arap milliyetçisi ve antikemalistlere Türkiye aleyhinde, Türk milliyetçilerine ise lehte düşünceleri dile getiren Refik Halit, Halep’te Avukat İbrahim Elmücahid, Bakır Çelebi, Halep’te Dükkancı Adanalı Core Kemal, İranî Rıza Han ve Eczacı Yervant Efeni gibi dostlarına ise samimi itiraflarda bulunmuştur. Bunlara;

“Atatürk’ün hastalığının ağırlığını, ölümünden sonra kimlerin cumhurbaşkanı olabileceklerini, herşeye rağmen Türkiye’de inkılâbın yerleşmiş olduğunu, kendisinin

1656    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/B 14, Bt: 15.8.1938.

1657    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 6, Bt: 9.8.1938.

1658    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/B 14, Bt:15.8.1938.

1659    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 6, Bt: 9.8.1938.

1660    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/B 14, Bt: 15.8.1938.

1661    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 8-9, Bt: Ağustosl 938.

1662    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 8.

288

dahil herkesin, hatta bakanların bile sıkı bir kontrol ve takibe tabi tutulduklarını, inkılâp eserlerinin henüz birer taslak olduğunu fakat bu şekilde devam ederse ileride birer eser olacaklarını, kendisinin de özel bir gazete çıkarmak isteğinde olduğunu”

söylemiştir. Yine bu görüşmelerinde Atatürk’ün yatı konusunda bilgiler veren Refik Halit, hastalığının şiddetlendiği bir günde Atatürk’ün bu yata “Savarona” adı verdiğini ve amacının, hastalığı “savması”na yardımcı olması olduğunu iddia etmiştir1663.

Refik Halit, Halep’te iken Fransızlarla görüşmemekle birlikte, Halep Fransız Emniyet Genel Müdürlüğü Kısmî Siyasî Şefi Ermeni Edgar Maluyan ile iki üç kez görüşme yapmıştır1664-.

Refik Halit, Suriye’deki ziyaretleri sırasında etrafındakilere ülkeye döndüğüne pişman olduğunu, idareden memnun olmadığını, Milli Şef İnönü devrinin muhalifler için çok katı ve zalim olduğunu ve mümkün olsa tekrar Suriye’ye döneceğini söylemiştir ki, onun bu sözleri o zamana kadar ülkeye dönmeyen muhalifler üzerinde büyük etki yapmıştır1665.

İkinci kez Halep’ten ülkeye dönen Refik Halit, 20 Şubat 1939’da Ankara’ya gelerek, bir karikatür dergisi çıkarmak için Matbuat Genel Müdürlüğü ile ilişkiye geçmek için Nizamettin Sadık ve Sadri Erden ile görüşmüştür1666.

Emniyet tarafından sıkı takibe alınan Refik Halit’in son durumunda aleyhte bir tavrı görülmemiş, Ankara’dan İstanbul’a dönüşünde ikametgahını Kadıköy’den Şişli’ye taşıyarak Tan gazetesine yazı yazmaya devam etmiştir166^.

Ülkeye döndükten sonra “Karay” soyadını alan Refik Halit, Refi Cevad’la birlikte basın kartı almak amacıyla girişimde bulunmuş ve durumlarında yazarlık yapmamalarına engel olacak bir durum görülmediğinden, kendilerine birer basın kartı verilmesine Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstanbul Valiliğince karar verilmiştir1668.

Refik Halit Karay, ölümüne kadar çeşitli gazetelerde yazarlık yaparak

1663    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 11-12-13, Bt: 2.10.1938.

1664    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/E 14, Bt: 2.10.1938.

1665    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/D 8.

1666    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 8.

1667    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 2/F 3, Bt: 30.11.1942.

1668    EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/B 3, Bt:22.8.1944.

289

hayatına devam etmiş ve aleyhte bir tutumu görülmemiştir1®®9

Edirne’de Teemin ve Elyev, Selânik’te Hakikat Gazetesi Sahibi Neyyir Mustafa.- Kumçiftliği’nde şebekesi ile birlikte Türkiye aleyhinde Almanlar hesabına casusluk yapmakta iken, Almanların Yunanistan’dan çıkmak zorunda kalması ile, geleceğinden şüpheye düşerek Ağustos 1944’de Edirne’ye gelmiş ancak, yakalanarak İstenbul Emniyet Baş Müfettişliğine gönderilmiştir. Müfettişlik tarafından bu şebeke hakkında yapılan inceleme sonucu suçu sabit görülerek 8 Kasım 1944’de Örfi İdare 3 Numaralı Mahkeme’ye verilerek tutuklanmış, 11 Temmuz 1945’de yapılan yargılamasında ölümle cezalandırılmış ancak, cezası kesinleşmemiştir.

6 Ağustos 1947’de yapılan ikinci yargılamada 20 yıl hapse mahkum edilen ancak hüküm kesinleşmediğinden 10 Temmuz 1948’de üçüncü kez yargılanan Neyyir Mustafa beraat etmiştir. Hakkında verilen bu karar Askeri Yargıtay tarafından bozulmuş, 27 Ocak 1949’da tutuksuz olarak tekrar yargılanması kararlaştırılmış 1®79 ancak, Neyyir Mustafa (Uskan) bu yargılamayı göremeden 19 Ocak 1949’da ölmüştür1®71.

Cezaevinde kaldığı süre içinde solcuları yönetime ihbar eden Neyyir, Demokrat Parti’nin kuruluşu sırasında adaylık teklifini geri çevirmiş, politikadan uzak durmuştur1®72.

Alemdar Gazetesi Sahibi Refi Cevad.- Yüzellilikler hakkındaki Af Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Paris Konsolosluğuna başvuran Refi Cevad (Ulunay),’a 26.8.1938’de pasaport verilmiştir. Refi Cevad, deniz yoluyla İstanbul’a gideceğini ve Şehzadebaşı’nda annesi Makbule Hanım’ın yanında oturacağını söylemiştir1®72. İstanbul’a geldikten sonra kendisine eski Dahiliye Nazırlarından Mehmet Şerif ve Mose adlı bir kadından mektuplar gelmiştir 1®74.

İstanbul’a geldikten bir gün sonra Bağdat’ta eniştesini ziyarete giden Refi Cevad, Af Kanunu’nundaki sekiz sene kamu hizmetlerinde kullanılmamak kaydının kendisini tekrar gurbete düşürdüğünü söyleyerek, bu kaydı

1669   EGM Arşivi, Dn: 12222-100, Bn: 3/D 2.

1670   EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 8, 2/G 9,2/G 11.

1671    EGM Arşivi, Dn: 12222-102, Bn: 2/G 10, Bt: 31.1.1949; İlhami Soysal tarafından ölüm tarihi olarak 1958 yılı gösterilmiştir.

1672   Soysal, 150'likler, s. 284-285.

1673   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/E 4, Bt: 27.9.1938.

1674   EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/D 14..

290

bozmayacak şekilde1®7®, Irak Hükümeti Maarif Nezareti tarafından teklif edilen Bağdat Lisesi Fransızca öğretmenliğini kabul etmek istediğini söyleyerek, Irak Elçiliği’ne bir dilekçe ile başvurmuş 1®7®, Bağdat Elçisi Hariciye’ye yazdığı yazı ile bu isteğini uygun bulduğunu belirterek, cevap istemiştir1®77. Dahiliye Vekaleti tarafından bu isteğin kabulünde emniyet bakımından bir sakınca olmadığı kendisine bildirilmiştir1®78.

Ülkeye döndükten sonra “Ulunay” soyadını alan Refi Cevad’ın bu görevi yapıp yapmadığı konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde bir belge olmamakla birlikte, 10 Kasım 1939’da tekrar İstanbul’a döndüğü1®7® göz önüne alınacak olursa kabul etmediği muhtemeldir.

İstanbul’a ikinci gelişinde Şişli’de oturan Refi Cevad, geçimini Tan gazetesine yazdığı yazılarla sağlamış, durumu her ay Emniyet tarafından rapor edilmiştir1®80.

1944’de Yedigün mecmuasında yazılar yazmaya başlayan Refi Cevad1®81, gazeteci olması nedeniyle 1950 yılına kadar Konya, Seyhan gibi illerde geziler yapmış, incelemeler sonucu kötü bir durumu görülmemiştir. "21 Ekim 1950 tarihli Yeni Sabah gazetesinde “Bere Düşmanlığı” başlığı altındaki yazısı nedeniyle durumu incelemeye alınmış, ancak hakkında takipsizlik kararı verilmiştir1®82.

Yine Yeni Sabah’ta yazdığı, “Rum Patriği Athenegoras Cenaplarına” ve “Haçı Sudan Çıkaran Müslüman Gencine” manşetli yazıları karşısında , Akın gazetesi “Hani Kemalist İnkılâpçı Basın” makalesi ile cevap vererek,

“Bu yobaz, bugünkü Anayasamızın ve diğer kanunlarımızın Müslümanlara hayat ve ibadet hakkı tanımadığını, gayri müslim vatandaşların ise her türlü ibadetine müsaade ettiğini ileri sürecek kadar pervasız, gerek hükümet erkânı ve hükümet olarak, gerekse bir hukuk devleti olarak topyekün memleket mekanizması ile bir milletin irade ve

1675    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1.

1676    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/F2, Bt: 4 Nisan 1939.

1677    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/F 1.

1678    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1, 1/E 13, Bt: 24.4.1939.

1679    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1, 1/E 12.

1680    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/G 8, 6.10.1942.

1681    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 1/G 13, 9.12.1944.

1682    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1.

291

şuurunu hiçe saymıştır. Baştan aşağı, aşığı olduğu Arapça ve Farsça terkiplerle dolu, bir çok kimsece anlaşılması zor bir yazı yazmış olmasına rağmen Ulunay apaçık, dosdoğru kat’i bir lisanla irtacaın ve mürtecilerin savunmasını yapmıştır”

demiştir 1683 uiunay’ın bu durumu da Emniyet tarafından incelemeye alınmış, suç oluşturacak konu bulunamadığından hakkında kanuni işlem yapılmamıştır 1684.

1958 yılında, Tophane’de bulunan Nusretiye Camii’nin yeniden ibadete açılması nedeniyle 11 Nisan akşamı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından okutulan mevlide rastlayan saatlerde bir hitapta bulunan Milliyet gazetesi yazarı Refi Cevad’ın sözleri arasında “Bu memleketin dinini inkâr edenlerden bazılarının mezarı üzerine Kâbe’den daha büyük bir Kâbe inşa edilse bile, onlar cehennemin karanlık köşelerinde başlarını sokacak bir budak deliği bile bulamayacaklardır” demek suretiyle Atatürk ve devrimleri kötülediğine dair başta Yeni Gazete olmak üzere pek çok İstanbul gazetesi Refi Cevad hakkında yazılar yazarak onu büyük ithamlar altında bırakmıştır. Ancak, Refi Cevad, o akşamki konuşmasını bir kağıttan okumuş ve bir nüshasını da Radyo İdaresi’ne vermiştir. Radyo İdaresi’nden alınan metnin incelenmesi sonucu iddia edildiği gibi bir ibarenin bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Ulunay 15 Nisan’da durumu Yeni gazeteye yazdığı bir yazı ile de tekzip etmiştir1686

Durum, İstanbul Valiliği’nde, gerçekleri değiştirerek tamamen uydurma haberlerle bilhassa Atatürk ve İnkılâpları savunma adına zihinlerin bulandırılması , kamu vicdanında huzursuzluk yaratmak amacıyla Ulunay’ın geçmişinden faydalanma yolunun arandığı kanısını doğurmuştur I®86.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından önce aylık, daha sonra altı aylık yoklamalara tabi tutulmuştur. Sakıncalı bir hali görülmeyen Refi Cevad 1968 yılında ölmüştür1687.

Adana’da Ferdâ Gazetesi Sahibi Fanizâde Ali İlmî.- 1938 affından sonra kardeşi 27 numaralı Mesut Fani gibi ülkeye dönmek için pasaport alan Ali İlmî, Kadirli’deki babası Şeyh Fani’nin yanına gitmiştir1688. Antakya’daki

1683    Akın, 16 Ocak 1952.

1684    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 1.

1685    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 7, Bt: 16.4.1958.

1686    EGM Arşivi, Dn: 12222-104, Bn: 2/E 8, Bt: 16.4.1958.

1687    Meydan Larausse, c. 12, İstanbul: Meydan Gazetecilik ve Yayın Ltd Şti: 1973, s. 48.

1688    EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: D 1, Bt: 27.7.1938.

292

hizmetinden dolayı 1937 Ekiminde emekliye ayrılan Ali İlmî, buradan aldığı otuzdokuz lira 38 kuruş’u1889 kaybetmemek için, tekrar Antakya’ya döneceğini belirtmiş189°, Hatay’a gitmek üzere Kasım 1938’de Payas sınırından ülke dışına çıkmıştır 1891.

Ülkeye döndükten sonra “Bilgili” soyadını alan Ali İlmî, Hatay’dan ikinci kez gelişinde Kadirli’de yerleşmiş, hayvan ticareti ve nakliyatçılıkla uğraşmıştır1892. Kadirli Kaymakamı tarafından oldukça iyi karşılanan Ali İlmî gününün çoğunu onun makamında geçirmiştir. Bu duruma dikkat çeken Yeni Adana gazetesi “Kadirli’de Rağbet Gören Bir Günahkar” adı ile bir makale yayınlayıp, Ali İlmî’nin geçmişine atıf yapınca1898, Ali İlmî de Dahiliye Vekâleti’ne çektiği bir telle durumu protesto etmiş ve gazetenin sahte belgeler yayınladığını, ortada bir Af Kanunu varken bu tür durumlara izin verilmemesi gerektiğini, izin verilecek olursa hakkını korumak için İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmayı istediğini belirterek, bu saldırılar karşısında kanuni işlemler yapılmasını talep etmiştir 1694

Yeni Adana gazetesinin takip eden günlerde de hakkında yazılar yazdığı Ali İlmî Bilgili 1964 yılında Kadirli’de ölmüştür.

Ömer Fevzi.- Af Kanunu’nun ardından aldığı pasaportla 16 Eylül 1938’de Marsilya’dan İstanbul’a gelerek, 23 Eylül’de Trabzon’a geçmiştir1895.

Ülkeye döndükten sonra “Eyüboğlu” soyadını alan Ömer Fevzi siyasetten uzaklaşmamış, 1950 seçimlerinde Trabzon’dan bağımsız aday olmuş ve yirmiiki oy toplamıştır1898. Ülkeye döndükten sonra da Emniyet tarafından sıkı takibe alınan ve aşırı hareketleri görülmeyen Ömer Fevzi Eyüboğlu,İzmir’e gitmek üzere Trabzon’dan yola çıkmış, ancak İzmir Vapuru Samsun limanına yanaştığında kalp krizi geçirerek 5 Şubat 1952’de ölmüştür1897.

1689    EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: E 2, Bt: 17.9.1941.

1690    EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: B 13, Bt: 30.9.1938.

1691    EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: C2, Bt: 12.11.1938.

1692    EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: G 3.

1693 yeni Adana, 25 Ocak 1941, EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: F 7.

1694    EGM Arşivi, Dn: 12222-106, Bn: F 14.

1695    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: C 1.

1696    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: G 11.

1697    EGM Arşivi, Dn: 12222-107, Bn: C 14.

293

Köylü gazetesi sahibi İzmirli Refet.- Atina Pire Başkonsolosluğu’ndan aldığı 21 Temmuz 1938 Tarihli Türk pasaportu ile ülkeye giriş yapmıştır. Daha sonra İzmir Karşıyaka’ya gelen Refet, üvey oğlu Sezai Çullu’nun yanında oturacağını ve bir işle uğraşmayacağını bildirmiştir1698.

Tarsuslu Kemal.- Türkiye’ye dönmek üzere Paris Konsolosluğundan 6.1.1940 tarihinde pasaport almış1699 ve Kadıköy’e gelerek akrabası olan avukat Sırrı Celal’in evine yerleşmiştir1700.

Ülkeye döndükten sonra ”Berik” soyadını alan1?01 ve Emniyetçe yapılan takiplerinde sakıncalı bir durumu görülmeyen1702 Kemal Berik’in ölüm tarihi ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Mavanoğlu Mustafa.- 8.12.1939’da İstanbul’a gelerek, Kadıköy Nuhbey mahallesindeki kızı Hidayet’in yanında bir süre kalmış, daha sonra da Manisa Eşme’deki karısının yanına gitmiştir1703. 1946 yılı Aralık ayına kadar yapılan takiplerinde sakıncalı bir hali görülmeyen1704 Mavanoğlu Mustafa’nın ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Mehmet oğlu Aziz.- 2 Aralık 1938’de Köstence Konsolosluğundan aldığı pasaportla ülkeye dönmüş1706, Ayvacık’a yerleşerek1706 çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1707.

Çerkeş Aziz, 1 Mayıs 1944’de köyünde ölmüştür1708.

Molla Süleyman oğlu İzzet.- 29 Aralık 1938’de aldığı pasaportla

1698    EGM Arşivi, Dn: 12222-109/1, Bn: 2/F 1, Bt: 5.8.1938.

1699    EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: B 6, Bt: 16 Ocak 1940.

1700    EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: B 4, Bt: 5 Mart 1940.

1701    EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: B 13, Bt: 31 Aralık 1943.

1702    EGM Arşivi, Dn: 12222-111, Bn: E 13, Bt: 6 Ocak 1951; Bn: F 6, Bt: 7 Mart 1955; Bn: F 8, Bt: 10 Ocak 1959.

1703    EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/D 5, Bt: 10 Aralık 1939.

1704    EGM Arşivi, Dn: 12222-121, Bn: 1/B 12, Bt: 11 Ocak 1947.

1705    EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn:2/F4, Bt: 12 Aralık 1938.

1706    EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/F 14, Bt: 5 Aralık 1938.

1707    EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/G 1, Bt: 5 Aralık 1943.

1708    EGM Arşivi, Dn: 12222-126, Bn: 2/G 2, Bt: 10 Haziran 1944.

294

Türkiye’ye gelerek Susurluk kazasının Yıldız köyünde yerleşmiştir. Çiftçilik, zeytinyağı ve sabun ticareti yaparak geçimini sağlayan1709 ve Emniyetçe yepılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen İzzet Semizel 1 Şubat 1949’da köyünde ölmüştür1710.

Kara Kazım.- Varna Konsolosluğundan aldığı 6.9.1938 tarihli pasaportla beraberinde eşi, oğlu ve kızlarıyla birlikte 17.9.1938’de İstanbul’a, oradan da Bandırma yoluyla memleketi olan Gönen’in Üçpınar Köyü’ne gitmiş, aynı gece burada ölmüştür1711.

Arap Mahmut- Köstence Konsolosluğundan aldığı 25.5.1943 tarihli pasaportla 5.6.1943’de İstanbul’a, 7.6.1943’da da Bandırma yolu ile Gönen’in Muratlar Köyü’ne gitmiş1712, 27.8.1945’de burada ölmüştür1713.

Gardiyan Yusuf.- Ülkeye dönüşü ve ölümü ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bir bilgiye rastayamadiğimiz Yusuf’un 1959’yılına kadar yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmemiştir1714.

İbrahim Çavuş.- Varna Konsolosluğundan 6.9.1938’de aldığı pasaportla Gönen’deki eşi ve oğlu ile birlikte İstanbul’a gelmiş, daha sonra Göne’in Üçpınar Köyü’ndeki kardeşi Hasan’ın yanına gitmek üzere Bursa vapuru ile 17.9.1938’de hareket etmiştir1713. Çiftçilik yaparak geçimini sağlayan ve Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen1716 İbrahim Çavuş, 1946 yılı içinde ölmüştür1717.

Topallı Şeref oğlu İbrahim.- 27.8.1938 tarihinde aldığı pasaportla1718 Türkiye’ye gelmiş Balcı Köyü’ne yerleşerek çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1719. Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen İbrahim

1709    EGM Arşivi, Dn: 12222-128,   Bn:  1/E 8, Bt: 25 Aralık 1942.

1710    EGM Arşivi, Dn: 12222-128,   Bn:  2/C 1, Bt: 8 Aralık 1949.

1711    EGM Arşivi, Dn: 12222-129,   Bn:  G 1, Bt: 5 ekim 1938. 1938.

1712    EGM Arşivi, Dn: 12222-130,   Bn:  F 1-2, Bt: 15 Haziran 1943.

1713    EGM Arşivi, Dn: 12222-130,   Bn:  F 7, Bt: 5 Aralık 1946.

1714  EGM Arşivi, Dn: 12222-131, Bn:      2/D 1, Bt: 10 Ocak 1959.

1715    EGM Arşivi, Dn: 12222-133,   Bn:  A 5, Bt: 18 Eylül 1938.

1716    EGM Arşivi, Dn: 12222-133,   Bn:  B 6, Bt: 27 Aralık 1943.

1717    EGM Arşivi, Dn: 12222-133,   Bn:  D 11, Bt: 9 Kasım 1946.

1718    EGM Arşivi, Dn: 12222-134,   Bn:  A 1, Bt: 7 Eylül 1938.

1719    EGM Arşivi, Dn: 12222-134,   Bn:  A 13, Bt: 27 Aralık 1943.

295

1957 yılında hastalanarak tedavi görmüştür1729. İbrahim’in ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Topal Ömer oğlu Idris.- 17.11.1938’de aldığı pasaportla1721 Türkiye’ye gelerek, Gönen-Keçeler’de babasının yanına yerleşmiştir1722. Idris’in ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Kurhoğlu İsmail.- 6.8.1938’de pasaport alarak1723, 7 Eylül’de Çar Ferdinand vapuru ile İstanbul’a gelmiş Süleymaniye’de Sabri Bey’in evine misafir olmuştur1724. Aynı gün, karısı Münzile ve kızı Sabiha ile birlikte Boycaağaç Köyü’ndeki kardeşleri Salih ve Halil İbrahim’in yanına gitmek üzere Bursa vapuru ile Bandırma’ya hareket etmişlerdir1725. Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen İsmail Duman’ın1728 ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Çerkeş Sabit.- Varna Konsolosluğundan aldığı 8.8.1938 tarihli pasaportla 27.10.1938’de Köstence’den İstanbul’a gelerek bir süre eniştesi emekli yüzbaşı Mustafa’nın evinde misafir olmuş1727, 1 Kasım’da da Kizik Köyü’ne gitmiştir1728.

Varna’da bulunduğu son iki yıl içinde evlenen Çerkeş Sabit, karısı ve iki çoçuğunu sonradan aldıracağını söyleyerek burada bırakmış, ancak 1940’a kadar böyle bir girişimde bulunmaması üzerine eşi Fatma Hanım İç İşleri Bakanlığına gönderdiği bir dilekçe ile bu durumu bildirmiş ve sefaletinden bahsederek kendisinin eşinin yanına aldırılmasını istemiştir1729. Fatma Hanım’ın ülkeye dönüp dönmediği ile ilgili bir bilgi bulunamamıştır. 1946 yılı içinde Manyas’ın Süleymaniye Köyü’nde çiftçilik yaparak geçimini sağlayan1730

1720    EGM Arşivi, Dn: 12222-134, Bn: G 2, Bt: 17 Haziran 1957.

1721    EGM Arşivi, Dn: 12222-135, Bn: A 1, Bt: 17 Kasım 1938.

1722    EGM Arşivi, Dn: 12222-135, Bn: A 3, Bt: 29 Kasım 1938.

1723    EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 1, Bt: 7 Eylül 1938.

1724    EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 4, Bt: 7 Eylül 1938.

1725    EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: A 3, Bt: 8 Eylül 1938.

1726    EGM Arşivi, Dn: 12222-136, Bn: F 12, Bt: 11 Ağustos 1948, Bn: F 10, Bt: 1 Kasım 1949.

1727    EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: A 3, Bt: 27 Ekim 1938.

1728    EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: A 1, Bt: 7 Kasım 1938.

1729    EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: B 5, Bt: 18 Ekim 1940.

1730    EGM Arşivi, Dn: 12222-139, Bn: C 9, Bt: 4 Eylül 1946.

296

Çerkeş Sabit’in 1949 yılına kadar yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmemiştir1731.

Salim.- Filibe Konsolosluğndan aldığı pasaportla 29.9.1938’de Türkiye’ye gelerek Balcı Köyü’ndeki kızı Müzeyyenin yanına yerleşmiştir1732. 3 Ekim’de Karaağaç Köyü’ndeki amcasının oğlunun yanına giden Salim, Emniyet tarafından takip edilmiş, şüpheli hali görülmemiştir1733.

Salim Çapraz 1940 yılında Gönen-Karaağaç’ta ölmüştür1734.

Mehmet oğlu Osman.- 1940 yılı içinde Türkiye’ye dönmüş1733 ve Ankara’da Milli Müdafa Vekâleti’nde yüzbaşı olan oğlu Niyazi Üzman’ın evine yerleşmiştir1733. Emniyetçe yapılan takiplerinde sakıncalı hali görülmeyen1737 Osman Nuri Altındirek’in ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Kadir oğlu Kamil.- 1938 yılı içinde ülkeye dönmüş, Manyas’ta yerleşmiş, 17.10.1938’de Feshane arkasında oturan ailesini getirmek için İstanbul’a gitmiştir1733.

Kamil, 1939 yılı içinde Bandırmaya giderken Külefli Köyü’nden bakkal Gaffar’a ait bir kısrağı çalınca yakalanmış, evrakı ile birlikte Cumhuriyet Savcılığı’na teslim edilerek tutuklanmıştır 1733. Tutukluluk hali sona erince Değirmenboğazı Köyü’ne dönen Kamil Şaşan çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1743

Kamil Şaşan’ın 1944 yılına kadar yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmemiştir1741. Bu tarihten sonra İstanbul’da yerleşen Kamil, Eyüp- Çömlekçiler sokak 49 nolu evde oturmakta iken aynı evde kiracı olan Ömer oğlu

1731   EGM Arşivi, Dn: 12222-139,

1732   EGM Arşivi, Dn: 12222-140,

1733   EGM Arşivi, Dn: 12222-140,

1734   EGM Arşivi, Dn: 12222-140,

1735   EGM Arşivi, Dn: 12222-141,

1736   EGM Arşivi, Dn: 12222-141,

1737   EGM Arşivi, Dn: 12222-141,

1738   EGM Arşivi, Dn: 12222-142,

1739   EGM Arşivi, Dn: 12222-142,

1740   EGM Arşivi, Dn: 12222-142,

1741   EGM Arşivi, Dn: 12222-142,

Bn: E 14, Bt: 12 Aralık 1949.

Bn: F 6, Bt: 8 Ekim 1938.

Bn: F 3, Bt: 6 Ekim 1938.

Bn: F 12, Bt: 15 Temmuz 1957.

Bn: D 8, Bt: 31 Ağustos 1940.

Bn: D3, Bt: 11 Şubat 1941.

Bn:F12, Bt: 23 Mayıs 1946.

Bn:2/D1,Bt: 24 Ekim 1938.

Bn: 2/E 6, Bt: 6 Hazian 1939.

Bn: 2/E 8, Bt: 28 Temmuz 1943.

Bn: 2/F 3, Bt: 10 Haziran 1944.

297

İbrahim tarafından 5 Mart 1945’de silahla öldürülmüştür1742.

Çerkeş Salih.- Eşi Kıymet ve oğlu Hamit ile birlikte 1 Temmuz 1938’de Filibe Konsolosluğundan aldıkları pasaportlarını Edirne zabıtasına 9.11.1939’da vize ettirerek Manyas’ın Hacı Yakup Köyü’ne gitmişlerdir1743 Çiftçilik yaparak geçimini sağlayan1744 Salih’in şüpheli hali görülmemiştir1748.

Salih Tunçer 25 kasım 1955’de köyünde ölmüştür174®.

İsmail.- 145 numaralı İsmail Köstence Konsolosluğundan aldığı 26.6.1940 tarihli pasaportla, beraberinde oğlu Hayri, kızı Naciye ve baldızı Zehra ile birlikte İstanbul’a gelmiştir1747. Daha sonra Manyas’ın Mürvetler Köyü’ne yerleşen İsmail’in şüpheli hali görülmemiştir1748.

Haşan Obaşı oğlu Kemal.- 1942 yılında Gönen’e gelerek yerleşmiş, burada bir süre inşaat bekçiliği yapmıştır1748. 1950 yılında Adapazarı’nda yapılmakta olan vagon fabrikasında gece bekçiliği yapan Kemal Dilmaç’ın Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli durumu görülmemiştir1788. 1957 yılında İstanbul’a gelen ve bir çimento fabrikasında bekçilik yaparak geçimini sağlayan1781 Kemal Dilmaç’ın ölümü ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

Pallaç oğlu Kamil.- Aftan sora ülkeye dönörek Kizik Köyü’ne yerleşmiş ve çiftçilik yaparak geçimini sağlamıştır1782. Emniyetçe yapılan takiplerinde şüpheli hali görülmeyen1783 Kemal Doğan’ın ölümü ile ilgili bir belgeye rastlanmamıştır.

1938 yılında çıkarılan kanunla affedilen ve ülkeye dönen Yüzerliklerin

1742    EGM Arşivi, Dn: 12222-142, Bn: 2/F 1, Bt: 2 Ekim 1945.

1743    EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: A 1, Bt: 22 Kasım 1939.

1744    EGM Arşivi, Dn: 12222-144, Bn: B 3, Bt: 25 Aralık 1942.

1745    EGM Arşivi, Dn: 12222-144 , Bn: A 11, Bt: 25 Kasım 1943, Bn: F 12, Bt: 3 Aralık 1948.

1746    EGM Arşivi, Dn: 12222-144 , Bn: G 9, Bt: 20 Haziran 1957.

1747    EGM Arşivi, Dn: 12222-147 , Bn: 1/D 1, Bt: 5Temmuz 1940.

1748    EGM Arşivi, Dn: 12222-145 , Bn: 2/A 14, Bt: 20 Haziran 1957.

1749    EGM Arşivi, Dn: 12222-147, Bn: D 5, Bt: 25 Aralık 1942.

1750    EGM Arşivi, Dn: 12222-147 , Bn: B 1, Bt: 7 Ocak 1950.

1751    EGM Arşivi, Dn: 12222-147, Bn: G 10, Bt: 1 Temmuz 1957.

1752    EGM Arşivi, Dn: 12222-150, Bn: 2/E 13, Bt: 11 Ocak 1945.

1753    EGM Arşivi, Dn: 12222-150, Bn: 2/G 12, Bt: 10 Ocak 1950.

298

çoğunluğu genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıt bir tavır almamış ya da alamamıştır. Bunda, Türkiye’de kurulan yeni rejimin sağlamlığı, Yüzelliliklerin ülke dışında geçirdikleri günlerin özlemi ve yaşlılıkları dolayısıyle eski güçlerini yitirmiş olmalarının da etkisi büyüktür.

1950’li yılların sonuna kadar Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından takip edilen Yüzelliliklerin çoğunun bu takipleri ölümlerine kadar sürmüştür. İncelemeler sırasında hemen hiçbir olumsuz tutum içine girdiği görülmeyenlerin ise takiplerinde daha esnek davranılmış, bu nedenle de bunların ölümleri ile ilgili kayıtlar tutulmamıştır.

SONUÇ

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmiş ortada bir avuç Türk’ün yaşadığı bir Ata Yurdu kalmıştır. İşgal devletlerinin merhametine sığınan İmparatorluk yönetiminin çaresizliği, bir yandan ulusal duygu ve gururdan yoksun kişileri düşmanla işbirliğine sürüklerken diğer taraftan da Anadolu’da, ulusal mücadeleye baş koyanlar tek bir amaç etrafında, -ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak amacıyla- Mustafa Kemal’in önderliği etrafında birleşmişlerdi.

Ulusal mücadeleyi ittihatçılıkla suçlayan ve kurtuluşu İtilaf Devletleri’nde gören işbirlikçiler ise, ülkenin bunalımlı günlerinde son hızla çalışmışlardır. Bunlar alalade kişilikler değil, sözleriyle, kalemleriyle halk üzerinde büyük etkileri olan kişilerdir. Bu işbirlikçiler arasında devletin çeşitli organlarında hem de en başında oturanlar olduğu gibi, kalemlerini ulusal mücadeleye karşı kullanan ve kendilerine gazeteci diyen pek çok kişi de vardır. Sait Mollalar, Refi Cevadlar, Refik Halitler, Tarık Mümtazlar hep bunların arasındadır.

İhanet ve işbirliği yurdun her tarafını sarmıştır. Gizli ve açık bir sürü cemiyet bu arada kurulmuştur. Bu çözülmüş ve parçalanmışlık karşısında bile hala umudunu ve amacını yitirmeyen Mustafa Kemal Paşa, bu yıkılmışlığın içinden yepyeni ve egemen bir devlet, bağımsız, özgür ve mutlu bir ulus yaratabileceğine inanmış, bu ulusal inancın verdiği güçle amaca doğru hızla yol almıştır.

Ancak, İngilizlerle işbirliği yapan bir Saray ve onlarca elde edilmiş bir takım cehalet çevreleri boş durmamış ve ulusal kurtuluş mücadelesine karşı birbiri ardına başkaldırmıştım Patlayan iç isyanlar, Sarayın silahlı kuvveti tarafından desteklenmiş ve yer yer yeni isyanların çıkarılmasına önayak olmuştur. Bu çabalar sonucu isyanlar Anadolu’yu sarmış, kurulan yeni Türk Devleti’ni ciddi olarak sarsmış, ancak büyük fedakârlıklar gösterilerek bastı rılabilmiştir.

İngiltere’den, Amerika’dan dolayısıyla Saraydan yana olan ihanet çevreleri ve ulusal mücadalaye karşı direnen kalemlerin boy verdiği basın, tüm umutlarını bu isyanlara bağlamışken, büyük devletler de çok önceden hazırladıkları paylaşım tasarısını ‘Sevr Projesi’ olarak masaya yatırmış ve saray bu projeyi alelacele kabul etmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki ulusal meclis bu tasarıyı yok sayarken, ülkede bir büyük başkaldırı hareketi,

300

Çerkez Ethem ve kardeşlerinin isyanı başlamıştır. Bir dönem ayaklanmaların bastırılmasında büyük emekler sarfeden bu kardeşler düşmanla el birliği yaparak ulusal mücadeleye karşı ayaklanmıştır. T.B.M.M Hükümeti ise amaca doğru hızla yol almış ve Yunan’a son darbeyi vurma planları yapmıştır.

Büyük Devletlerin T.B.M.M. Hükümeti’ne sundukları, gerçekte Sevr’in biraz süslenmesi olan tüm projelere Hükümetçe itibar edilmemesi ve Türk Ordusu’nun İzmir’e yürüyerek düşmanı ezmesi, onları gerçekle yüzyüze getirmiş ve bir bırakışma imzalamaya zorlamıştır.

Kalıcı barışa kadar silahların terki anlamına gelen Mudanya Mütarekesi’nin kendisine sağladığı ortamı en iyi şekilde değerlendiren genç Türkiye Devleti askeri alandaki bu başarısını Lozan’da siyasal zaferle taçlandırmış ve dünyada bir eşi daha olmayan ulusal mücadele, Türk Ulusu’nun büyük başarısı ile sonuçlanmıştır.

Yeni Türk Devleti zaferden sonra, ulusal mücadelede düşmanlarca satın alınan, onlarla işbirliği yapan, iç isyanların çıkmasında büyük çabalar sarfeden, Kuvayı Milliye’nin gücünü kurdukları karşıt bir güçle kırmak isteyen ve tüm bu hareketlere kalemleri ile destek veren ve onları kışkırtan, sayıları binlere ulaşan bu vatan hainlerini unutmayacaktır.

Bu tür kişilerin bağımsızlık ve egemenlik sağlandıktan sonra yine bu ülkede, bu toplum içinde kalmaları, başta Mustafa Kemal olmak üzere O’na inananları düşündürmüş ve hakettikleri cezanın verilmesi için uygun ortam kollanmıştır.

Yeni bir devlet kuran ve bu devleti çağdaşlaştırma yolunda büyük atılımlar yapmak ve eserini devrimlerle süslemek isteyen Önder ve çevresi bu adamların ülke içinde kalmalarını, yeni bir ayaklanma çıkarabilecekleri düşüncesiyle uygun görmemişler ve bunların hakkettikleri cezaya boyun eğmek zorunda oldukları konusunda birleşmişlerdir.

Gerçek sayıları binlere varan işbirlikçilerin yüzellisi uluslararası antlaşmalara bağlı kalınarak cezalandırılmıştır. Diğer bir deyişle, her uluslararası antlaşmanın bir affı gündeme getirmesi gerçeğinden yola çıkan Cumhuriyet Hükümeti, bu aftan istisna bırakacağı yüzelli kişiyi uzun tartışmalardan sonra belirlemiş ve 1 Ağustos 1914 - 20 Kasım 1922 tarihleri arasında ulusal mücadeleye eylem ve söylemleriyle ihanet edenler Lozan’da af kapsamı dışında bırakılarak cezalandırılmıştır. Böylece, daha listenin hazırlanmasından çok önce, ulusal zaferin ardından, suçlarının bilincinde olarak düşmanla birlikte ülkeyi terkeden bu kişilerin, ülke ile bağları

301

koparılmıştır.

Suçlarına göre on gurup altında ele alınan ve tarihlere “Yüzellilikler” olarak geçen bu kişiler dışında kalıpta, düşmanla birlikte ülkeden kaçan ve afla birlikte ülkeye dönerek eski görevlerine iadelerini isteyen pek çok kişinin bu durumunu sindiremeyen genç Cumhuriyet idarecileri bunlar içinde önlem alma gereği hissetmiştir. 23 Eylül 1923’de kabul edilen bir kanunla kurulan Heyet-i Mahsusalarla suçları sabit görülenlerin bir yandan eski görevlerine dönmeleri engellenmiş, diğer yandan çalışmakta olanların işlerine son verme olanağı bulunmuştur. Ancak Heyet-i Mahsusaların almış olduğu kararlarda hatalar görülmesi üzerine bir üst merci, Âli Karar Heyeti oluşturularak bu suçlar yeniden gözden geçirilmiştir.

1 Haziran 1924’de Türkiye ile ilişkileri kesilmiş ve ülkeden uzaklaştırılmış olan Yüzelliliklerin, 28 Mayıs 1927’de kabul edilen kanunla temel vatandaşlık hakları da ellerinden alınmıştır. Aynı kanunla Yüzellilik olmayıp, yabancı bir devletin hizmetini kabul etmiş olanlar da vatandaşlıktan çıkarılarak hakettikleri cezayı almışlardır.

Listeye alınmalarına iki nedenden dolayı itiraz eden yüzelliliklerin itirazlarının ilk nedeni bu cezayı haketmedikleri, İkincisi ise, kendileri gibi ulusal mücadeleye karşı çıkanların ülkede kalması, hatta bunların bazılarının ülkenin kaderini ellerinde tutabilecek kadar yüksek görevde olmaları iddiasından kaynaklanmıştır.

Yurtdışına çıktıktan sanra da olumsuz çalışmalarını sürdüren bu adamların bir kısmı daha kolay iş bulabilmek için bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçmişler hatta din değiştirmişlerdir. Yüzsüzlükleri diz boyudur. Ajanları aracılığıyla elde ettikleri Türkiye’nin ekonomik, siyasi, askeri bilgilerini yabancı istihbarat örgütlerine satan, iki yüzlü bir politika izleyerek Türkiye için de istihbarat işlerinde çalışan bu adamlardan Yunan’a hizmet etmiş olanlar, ulusal mücadelede Yunan’a ne kadar hizmet ettiklerini, Türklerden neler çaldıklarını bir bir sayarak bunların karşılığının kendilerine para ile ödenmesini isteyecek kadar da pervasızdırlar.

Çıkardıkları gazeteler için, adı var kendi yok cemiyetleri için başta çaresizlik içinde kıvranan Hanedan olmak üzere, pek çok devleti ve cemiyeti dolandırarak para elde eden ve bunları zevk ve sefaları için harcayan, hatta dolandırdıkları paraları paylaşamayarak birbirlerine giren bu çıkar düşkünü fırsatçılar sürgünde üç yoldan geçimlerini sağlamışlardır. Birincisi yabancılara casusluk yaparak, dolandırarak hatta dilenerek; İkincisi sahte yazılar, örgütler, sahte ümitlerle birbirlerini zehirleyerek; üçüncüsü sahte paralar basarak, borsa

302

oyunları ve kaçakçılık yaparak kendilerine kazanç sağlayan bu adamların Taşnaksutyun Cemiyeti ile birlikte uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptıkları bile belgelenmiştir.

Hanedan üyelerini uyuşuklukla, kendisi için milyarlar sarfederken vatan için hiç bir girişimde bulunmamakla suçlayan Yüzellilikler, bunlarla iki nedenden dolayı ilişkiye geçmişlerdir. Birincisi cemiyet kurmak ya da gazete çıkarmak bahanesiyle para koparmak, İkincisi ise Hanedandan birisini Türkiye’de halife ilan etmektir. Ancak, bu ikinci nedende de gizli amaçları yine para çekmek halife savunuculuğu maskesi altında kendi kişisel çıkarlarını gerçekleştirmektir.

Devrim günlerinde amaçlah için her yolu mübah sayan bu kişiler, Atatürk’ün varlığında ellerinden bir şey gelmeyeceğini de kavramışlar ve eylemleri için uygun ortamı Atatürk’ün ölümünden sonra bulacaklarını ümit etmişlerdir. Hatta, O’nun kendiliğinden ölmesini beklemeye dayanamayarak, o aziz varlığı ortadan kaldırmak için bir takım çeteler, örgütler kurmuşlar ve Türk’ün ezeli düşmanı Yunanlılarla, Ermenilerle hatta ayrılıkçı Kürtlerle bu konuda anlaşmaktan çekinmemişlerdir. Hatta hatta Atatürk hasta yatağında iken, O’na kendisinin yerine bir halef bırakmasını teklif edecek kadar ileri gidebilmişlerdir.

Türkiye’yi Moskova uşaklığıyla, Rusların elinde kuzu olmakla suçlayan bu vatan hainleri çıkardıkları kitap ve broşürleri ile Türkiye aleyhtarlıklarını perçinlemişlerdir. Onların bu tür faaliyetlerini kendi çıkarlarına uygun gören Ingiltere, Fransa ve İtalya gibi büyük devletlerden de gizli ve açık destek görmüşler ve onlardan yüz bulup faaliyetlerini artırarak devam ettirmişlerdir. Eylemleri için Antakya’yı bir üs gibi kullanan Yüzelliliklerin bir kısmı, yurda döndükten ve Hatay Türkiye’ye katıldıktan sonra da, -daha kolay kaçabileceklerini gözönünde bulundurarak- burada yerleşmeyi uygun bulmuşlardır.

Çoğu devrimlere karşıdırlar. Başta Latin alfabesi olmak üzere Türk kadınına verilen haklara, şapka giyilmesine ve bu gün de tartışma konusu yapılan Türkçe ibadete eylem ve söylemleriyle karşı çıkmışlardır. Latin, alfabesinin edebiyatı yok ettiğini iddia eden düşüncelerin o gün için “aydın” denilebilecek bir kitleden çıkmış olması da bunların ne kadar aydın ve ne kadar gelişmeye açık zihinler olduğunu gösterecek niteliktedir.

Tüm bunlara rağmen 1933 yılında, Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamaları çerçevesinde bunların affedilmeleri düşünülmüş, ancak devrimler tamamlanmadığı için, bunların sürgündeki olumsuz faaliyetleri de dikkate alınarak çıkarılan genel affa dahil edilmemişlerdir. Af söylentileri ile önce

303

ümitlenen sonra bu ümitleri suya düşen yüzerliklerden bir kısmı Türkiye’ye ve Türk Devremi’ne taraf bir politika izlemeye başlamış diğer bir kısmı ise tüm hızı ile aleyhte çalışmalarına devam etmiştir.

1938 yılı içinde Yüzellilikler için genel bir af çıkarılacağı duyulduğu günlerde Türk kamuoyu konuya büyük ilgi göstermiştir. Bir grup bunların kâğıt üzerinde affedilseler bile vicdanlarda affdilemeyeceği düşüncesi ile affa karşı çıkarken, diğer grup ise onların bu durumları yüzündün ailelerinin de cezalandırıldığını iddia ederek affın yanında olmuşlardır.

Aradan geçen on altı yılda genç Türkiye Cumhuriyeti devrimlerini kökleştirmiş ve rejimini sağlamlaştırmıştır. Her ne kadar Yüzellilikler olumsuz çalışmalarını sürdürmekteyse de, artık onlardan çekinilecek bir neden kalmamıştır. Türk birliğinin ve rejiminin çelikleşmiş olduğunu dünyaya göstermek zamanı gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti hem bu nedenle hem de, ulusal mücadele boyunca ülkenin kurtulacağına, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurulabileceğine inanmayan ve bunları tüm eylemleri ile kanıtlayan ve ülke dışında da bu eylemlerini sürdüren Yüzelliliklere, ülkedeki büyük devrimi göstererek boyun eğmelerinin ve pişmanlık duymalarını sağlamak gibi duygusal nedenlerle 1938 affını çıkarmıştır.

Affın ilânından sonra hayatta kalan seksen dokuz Yüzellilikten pek çoğu ülkeye dönmüştür. Dönmeyenler ‘kalan sağlar bizimdir’ diyerek kişisel ve örgütsel faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Türkiye’de karışıklıklar çıkararak hükümeti yıkmak amacıyla kurdukları cemiyet ve fırkalarda en çok karşı oldukları Latin alfabesidir. Bu nedenle aralarındaki haberleşmeleri 1928’den sonra da arap harfleriyle yapmışlardır. Hata bununla yetinmeyerek şifreli yazılar kullanmışlardır. Cumhuriyete de karşıdırlar. Ancak bu seçimi, oluşturacakları meclislerine bırakmışlardır. Yönetim şekli ne olursa olsun, hilafet mutlak suretle olacaktır. Oruç tutmayanları, namaz kılmayanları, zekât vermeyenleri cezalandıracaklardır. Başa geçtiklerinde Latin alfabesini, şapka giymeyi ve Medeni Kanunu geçersiz sayacaklardır. Osmanlıcılığı yeniden canlandırmayı planlamışlar, programlarında vilayetlere özerklik vermişler, Kültlerin, Ermenilerin kendi dillerini kullanmaları gerektiğini savunmuşlardır. Amaçları için de Ermenilerden yardım almayı uygun bulmuşlar, Hatay sorunu gündemde olduğu günlerde ise Araplarla ilişkiye geçerek hiçbir fırsatı kaçırmamışlardır. Yahudi hükümeti olarak niteledikleri Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmakta Ingiltere, İtalya ve Arabistan’dan yardım ummuşlardır.

Kendileri için bir af çıkmasına sevinen ancak sevinçleri kursaklarında

304

kalan bir kısım Yüzellilik, kanunun kendilerine getirdiği kısıtlamalara karşı çıkmışlar ve Hükümetin çeşitli organlarına gönderdikleri mektuplarla protesto etmişlerdir. Hatta bir kısmı ülkeye döndükten sonra eski yerlerine geri giderek, bu kısıtlılıklardan ve Cumhuriyet İdaresinden şikayet etmişler ve o güne kadar dönmeyen Yüzellilikler üzerinde olumsuz etkiler bırakmışlardır.

Yüzelliliklerin ülkeye girerken ve girdikten sonra yapabilecekleri suistimallere karşı, Devrimin başından beri programlı bir yol izleyen Türkiye Cumhuriyeti, bu kez de işini şansa bırakmayarak, gerekli önlemleri almıştır. Daha 1926 yılında yapılan ve bunların fotoğraflarını içeren albümle af kapsamı dışında kalanların ülkeye girmesi engellendiği gibi Yüzelliliklere de bulundukları yerden “Yüzellilik” olduklarına dâir fotoğraflı bir belge alma zorunluluğu getirilmiştir. Yine, aldıkları pasaportu kullanarak bir başka ülkeye gidebilecekleri ihtimali gözönünde tutularak, pasaportlarına -yanlız Türkiye’ye seyahat için geçerlidir- kaydı düşülmüştür. Pasaport alan Yüzelliliklerin iki ay içinde Türkiye’ye girmesi zorunludur.

Sürgünde olduğu gibi, ülkeye döndükten sonra da ölünceye kadar takip edilen bu adamlar hakkındaki en ufak bilgi hükümetin yetkili organlarına derhal ulaştırılmış, gerektiğinde gerekli önlemler alınmıştır. Çoğu belli bir yaşın üzerinde olan bu insanların çok azı ülkeye döndükten sonra siyasetle uğraşmıştır. Gazetici olanlar ise, suya sabuna dokunmadan, çeşitli gazetelerde makaleler yazarak geçimlerini sağlamışlar, pek çoğu da akrabalarının yanına sığınarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Bunların sürgünde bulundukları dönem, Dünya ve Türkiye açısından oldukça önemlidir. Olay, sadece Tükiye ve Yüzellilikler olarak düşünülmemelidir. Sömürgeci devletlerin çıkarlarının kesiştiği bir bölgede sürgün hayatlarını geçiren Yüzellilikler, bu çıkarların oyuncağı olmaktan kurtulamamışlardır.

Dünyada savaş rüzgarlarının ikinci kez estiği bir dönemde, Türkiye’de bu savaşa sokulmak istenmektedir. Türkiye ise savaşa girmeme çabaları ve siyasi oyunları içindedir. O gün için İsmet İnönü’nün Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmamakta direnmesinin, Yüzellilikler açısından önemi büyüktür. Eylemleri için fırsat kollayan ve bu fırsatı Türkiye’nin savaşa girmesinde bulacağını düşünen Yüzelliliklerin ümitleri de böylece suya düşmüştür.

Ülke içinde ulusal mücadeleye karşı çıkmalarıyla, Öndere ve çevresindekilere saldırmakla yetinmeyen bu adamlar, sürgün yaşamları boyunca Önderi ve kadrosunu Yahudilikle, Sırplık, Kürtlük ve Bulgarlıkla suçlamışlar, onlar için en iğrenç iftiralarda bulunacak kadar ileri gitmişlerdir.

305

Bu gün için bu tür davranışlarda bulunanların cezası ne olurdu? Bu suçlar affedilebilir miydi? Bu soruları düşüncelerimizde yanıtlayacak olursak, genç Cumhuriyet’in bunlar için bir af çıkarmasındaki büyüklüğü anlayabileceğimiz gibi, bunlar tarafından en iğrenç saldırılara maruz bırakılan Atatürk’ün affın çıkmasında öncülük yapmasındaki olgunluk ve tam bir devlet adamı niteliğini de kavramamız kolay olacaktır.

Yeni Türk Devleti’nin doğuşunda başgösteren “Yüzellilikler” sorunu, 1938 yılında çıkarılan afla birlikte sona eriyor gibi görünsede, gerek aftan sonra ülkeye dönmeyenler, gerekse listeye girmeyen firarilerin tavrı gözönüne alındığında Yüzerliklerin izlerinin yakın döneme kadar sürdüğü bir gerçektir. Bu nedenle Yüzellilikler olayı, eylemleriyle, örgütleriyle, söylemleriyle üzerinde önemle ve dikkatle durulması gereken, dünü daha iyi kavramamızı sağlayacak ve günümüze ışık tutacak bir sorundur.

KAYNAKÇA

I.Arşiv Belgeleri

Cumhuriyet Arşivi, Dn: 544, Sn: 9202, Bt: 01.06.1924.

Dn: 2559/86-68, Sn: 9562, Bt: 20.09.01925.

Dn: 9993/86-103, Sn: 10801, Bt: 08.10.1930.

EGM Arşivi

Dn: 11241-1 ’

Dn: 11242-1

Dn: 12221-1 Umumi Dosya.

Dn: 12221-1/4 Umumi Dosya.

Dn: 12221-2 Umumi Dosya.

Dn: 12222-1

Dn: 12222-2

Dn: 12222-3

Dn: 12222-4

Dn: 12222-5

Dn: 12222-6

Dn: 12222-7

Dn: 12222-8

Dn: 12222-9

Dn: 12222-9/1

Dn: 12222-9/2

Dn: 12222-10

Dn: 12222-11

Dn: 12222-12

Dn: 12222-13

Dn: 12222-14

Dn: 12222-15

Dn: 12222-16

Dn: 12222-17

Dn: 12222-18/1

Dn: 12222-19

Dn: 12222-20

Dn: 12222-20/1

Dn: 12222-20/2

Dn: 12222-21/1

Dn: 12222-21/2

307

EGM Arşivi

Dn: 12222-22

Dn: 12222-23

Dn: 12222-24

Dn: 12222-25

Dn: 12222-26

Dn: 12222-27

Dn: 12222-28

Dn: 12222-29

Dn: 12222-30

Dn: 12222-31

Dn: 12222-32

Dn: 12222-33’

Dn: 12222-34

Dn: 12222-35'

Dn: 12222-36

Dn: 12222-36/1

Dn: 12222-36/2

Dn: 12222-37

Dn: 12222-38

Dn: 12222-39

Dn: 12222-40

Dn: 12222-40/1

Dn: 12222-40/2

Dn: 12222-40/3

Dn: 12222-40/4

Dn: 12222-40/5

Dn: 12222-40/6

Dn: 12222-40/7

Dn: 12222-41

Dn: 12222-42

Dn: 12222-43

Dn: 12222-44

Dn: 12222-45

Dn: 12222-45/1

Dn: 12222-45/2

Dn: 12222-45/3

Dn: 12222-46

Dn: 12222-47

Dn: 12222-48

Dn: 12222-49

Dn: 12222-50

Dn: 12222-51

308

EGM Arşivi

Dn: 12222-52

Dn: 12222-53

Dn: 12222-54

Dn: 12222-55

Dn: 12222-56

Dn: 12222-57/1

Dn: 12222-57/2

Dn: 12222-57/3

Dn: 12222-57/4

Dn: 12222-57/5

Dn: 12222-57/6

Dn: 12222-58/1

Dn: 12222-58/2

Dn: 12222-59/3

Dn: 12222-60

Dn: 12222-60/1

Dn: 12222-60/6

Dn: 12222-62/1

Dn: 12222-63

Dn: 12222-64

Dn: 12222-65

Dn: 12222-66

Dn: 12222-67

Dn: 12222-70

Dn: 12222-71

Dn: 12222-72

Dn: 12222-73

Dn: 12222-74

Dn: 12222-75

Dn: 12222-76

Dn: 12222-77

Dn: 12222-78

Dn: 12222-79

Dn: 12222-80

Dn: 12222-84

Dn: 12222-85

Dn: 12222-86

Dn: 12222-87

Dn: 12222-88

Dn: 12222-89

Dn: 12222-90

Dn: 12222-91

309

EGM Arşivi

Dn: 12222-92

Dn: 12222-93

Dn: 12222-94

Dn: 12222-95

Dn: 12222-96

Dn: 12222-97

Dn: 12222-97/1

Dn: 12222-98

Dn: 12222-100

Dn: 12222-101

Dn: 12222-102

Dn: 12222-103

Dn: 12222-104

Dn: 12222-105

Dn: 12222-106

Dn: 12222-107

Dn: 12222-108

Dn: 12222-109

Dn: 12222-109/1

Dn: 12222-110

Dn: 12222-111

Dn: 12222-112

Dn: 12222-113

Dn: 12222-114

Dn: 12222-115

Dn: 12222-116

Dn: 12222-117

Dn: 12222-118

Dn: 12222-119

Dn: 12222-120

Dn: 12222-121

Dn: 12222-122

Dn: 12222-123

Dn: 12222-124

Dn: 12222-125

Dn: 12222-126

Dn: 12222-127

Dn: 12222-128

Dn: 12222-129

Dn: 12222-130

Dn: 12222-131

Dn: 12222-132

310


EGM Arşivi  Dn: 12222-133

Dn: 12222-134

Dn: 12222-135

Dn: 12222-136

Dn: 12222-137

Dn: 12222-138

Dn: 12222-139

Dn: 12222-140

Dn: 12222-141

Dn: 12222-142

Dn: 12222-143

Dn: 12222-144

          Dn: 12222-145

Dn: 12222-146

Dn: 12222-147

Dn: 12222-148

Dn: 12222-149

Dn: 12222-150

Dn: 12242-1

Dn: 12242-2

II. Belgesel Kaynaklar

 

Düstur,        3. tertip, c. 7.

,                            3. tertip, c. 16.

Kavanin Mecmuası, c. 2, Tarih: 16. 04.1924, sayı:487.

 

Resmi Gazete        2 Ekim 1339 (1923).

 7 Kanun-u Sânı 1340.

 7 Nisan 1924.

 16 Ekim 1924.

 15 Haziran 1927.

 8 Mayıs 1928

 16 Temmuz 1938.

___________  4 Mart 1948.

TBMM Gizli Celse Zabıtları, c. I-IV, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1985.

ili. Gazeteler

1) Arap Harfleriyle ve Yabancı Dilde Çıkmış Olanlar:

Açık Söz,

19 Temmuz 1919.

311

Alemdar,     27 Ağustos 1919.

30 Eylül 1919.

 

Balkan Gazetesi (Bulgaristan), 29 Teşrin-i Sani 1932.

Doğru Yol (Halep),

Hakimiyet-i Milliye,

İtila (l’skeçe),

Katimerini,

Le Messeger d’Atheenes,

La Republique Ençhainee,        14      Kanun-u Evvel 1931.

5 Teşrin-i Sani 1338 (1922).

30 Teşrin-i Sani 1926.

15    Temmuz 1930

17 Temmuz 1930

1 Ekim 1930.

5 Şubatl 931.

Peyam-ı Sabah,     27 Haziran 1336 (1920).

2 Nisan 1337 (1921).

8 Nisan 1337 (1921).

Sabah,

Söz,

Söz,

Vakit Gazetesi,

Vakit (Halep),

Yarın, (Gümülcine), 8 Kasım 1918.

31 Teşnin-i Evvel (Ekim) 1925

7 Teşrin-i Sâni (Kasım) 1925

18 Haziran 1340 (1924).

22 Aralık 1931.

22 Temmuz 1927.

25 Temmuz 1927.

Yeni İstanbul,        18 Kasım 1919.

 

2) Yeni Yazı İle Çıkmış Olanlar:

Akbaba, Cumhuriyet,      9 Haziran 1938.

29    Mayıs 1938.

30    Mayıs 1938.

2 Haziran 1938.

28 Haziran 1938.

30 Haziran 1938.

1 Temmuz 1938.

Haber,         29      Mayıs 1938.

30    Mayıs 1938.

5 Şubatl 941 1938.

Kurun,

Milliyet,       2 Haziran 1938.

14    Mayıs 1931.

15    Mayıs 1931.

18 Temmuz 1982.

Son Posta,   28 Haziran 1938.

30 Mayıs 1938.

Son Telgraf, 30 Mayıs 1938.

 

T-6. TBKSHâfiHETİfİ’

312

Tan Gazetesi,        31 Mayıs 1938.

1 Haziran 1938.

Vatan,          5 Şubat 1941.

9 Şubat 1941.

Yeni Adana,

Yeni Adana,

Yeni Gazete,

Yeni Gün,

Yeni Sabah, 25      Ocak 1941

26         Şubat 1941 17-29 Ağustos 1970.

9 Aralık 1932.

30 Mayıs 1938.

2 Haziran 1938.

5 Şubat 1941.

1

V. Makaleler

Başikoğlu, Munise,  “Babam Rıza Tevfik”, Tarih ve Toplum, Kasım-1988, sayı: 59.

Bölükbaşı, RızaTevfik,      “Rıza Tevfik Anlatıyor”, Yeni Sabah, 1 Ağustos 1948.

Çapın, Halit, “Çerkeş Ethem’in Yiğeni Aytek”, Milliyet Gazetesi, 18 Temmuz 1982.

Çöker, Fahri, “Heyet-I Mahsusa’dan Geçen Bahriyelilerden Yüzbaşı Fahri Efendi”, Tarih Toplum, Ekim 1989, sayı 70.

Kabacalı, Alpay,      “Mütareke Istanbulunda İşbirlikçi Basın” Cumhuriyet Gazetesi, 14 Eylül I995.

Koçak, Cemil,         “Heyet-I Mahsusalar”, Tarih ve Toplum, Nisan 1988, sayı 52.

Meram Ali Kemal,   “Yüzellilikler Olayı”, Yeni Gazete, 17-29 Ağustos 1970.

Orhon, Seyfi Orhon, Ortoç, Yusuf Ziya, Sarınay, Yusuf,       “Yüzellilikler”, Yeni Sabah, 2 Haziran1938.

“Yüzellilikler Geliyor”, Akbaba, 9 Haziran 1938.

“Yüzelliliklerden Gümülcineli İsmail Hakkı Bey’in Faaliyetleri (1908-1945)” Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Ankara: HÜAIÎTE, 1995.

Toros Taha,  “Mehmet Fani Üzerine”, Tarih ve Toplum, Ocak 1989, sayı 61.

Uçman, Abdullah,   “Rıza Tevfik’in Son Makalesi”, Tarih ve Toplum, Ağustos 1991, sayı 120.

VI. Kitaplar

Atatürk, Mustafa Kemal,

Akıncı, İbrahim Ethem,

Ayışığı, Metin,        Nutuk, c.l-ll, Ankara: T.T.K., 1986.

Demirci Akınları, Ankara: T.T.K., 1978.

Refi Cevad’ın Milli Mücadele Dönemi

 

313

          Makaleleri, Balıkesir, 1994.

Çetiner, Yılmaz, Ertürk, Hüsamettin,      Son Padişah Vahdettin, İstanbul, 1993.

İki Devrin Perde Arkası, İstanbul: Nurgök

Matbaası, 1957.

Esengin, Kemal,     Milli Mücadelede Hıyanet Yarışı, Ankara: Ulusal Basımevi, 1969.

Göztepe, Tarık Mümtaz,   Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde, İstanbul: Sebil

Güneş, Ihsan,         Yayınları, 1991.

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin

Düşünsel Yapısı (1920-1923), Eskişehir, 1985.

Hiçyılmaz, Ergun,   Gizli 'Belgeleriyle Çerkeş Ethem, İstanbul: Varlık Yayınları,1993.

Jaeschke, Gotthard:,        Türk kurtuluş Savaşı Kronolojisi-Mondros’tan

Mudanya’ya Kadar, Ankara: TTK, 1989.

Karay, Refik Halid,  Bir Ömür Boyunca, İstanbul: İletişim Yayınları, 1990.

Kandemir, Feridun, İstiklâl Savaşı’nda Bozguncular ve Casuslar, İstanbul: Yakın Tarihimiz Yayınları, 1964.

Kutay, Cemal,         150”likler Faciası, c. I (II. cilt yayınlanmamıştır), İstanbul, 1955.

Kutay, Cemal,

Küçük, Yalçın,        Çerkeş Ethem Dosyası, İstanbul, 1961.

Türkiye Üzerine Tezler, İstanbul: Tekin

Yayınları, 1990.

Lütfi Simavi Bey,     Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri, İstanbul: Hürriyet Yayınları, (Tarihsiz).

Meray, S.L., Olcay, Osman,        Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri, Ankara:AÜSBFY, 1977.

Mevlânzade Rıfat,  Devlet-i Osmaniye ve Siyonistler-Türkiye’yı Yıkan Yahudiler, Birinci Risale, (basım yeri yok), 1926.

Meydan Larausse,  c. 12, İstanbul: Meydan Gazetecilik Yayınları, 1973.

Mustafa Sabri,        Türkün Başına Gelen Şapka Meselesi, (basım yeri yoktur), 1926.

Nadi, Yunus, Çerkeş Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, İstanbul: Sel Yayınları, 1995.

Özalp, Kazım,        Milli Mücadele,(1919-1922), c. I, Ankara, 1971.

Özer, Kemal, Türk Kurtuluş Savaşında Gönen , Balıkesir, Türk Dili Matbaası, 1994.

 

314

Öztoprak, İzzet,

Soyak, Haşan Rıza,

Soysal,İsmail,

Tansel, Selahattin,

Topuzlu, Cemil,

Tunaya, Tarık Zafer,

Türkgeldi, Ali Fuat,

Türk Parlemento Tarihi,

TC Genel Kur.Başkanlığı,

TC Genel Kur. Başkanlığı,

TC Genel Kur. Başkanlığı

Yazganalp, Tarık Mümtaz,

Türk ve Batı Kamuoyunda, Milli Mücadele, Ankara: T.T.K., 1989.

Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul: Yapı Kredi

Bankası Yayınları, 1973.

150’likler, Kimdiler, Ne Yaptılar, Ne Oldular?, İstanbul, 1988.

Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler, İstanbul, 1985.

Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, İstanbul, 1991.

80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Matbaası, 1951.

Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul, 1989.

Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi,

Ankara:T.D.T.E.Y., 1952.

Iİ. Dönem 1923-1927, Ankara: T.B.M.M Vakfı Yayınları, 1995.

Türk İstiklâl Harbi, İç Ayaklanmalar (1919-

1921), c. 2, k. 2, Ankara: G.K.B.H.T.D.R.Y.,1964.

Türk İstiklâl Harbi, İç Ayaklanmalar (1919-

1921), c. 4, Ankara: G.K.B.H.T.D.R.Y.,1965.

Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara: G.K.B.H.T.D.R.Y.,1972.

Casuslarla Savaş-Türk Antakyada Üç Baykuş

Ötüyor, İskenderun: Cihat Matbaası, 1936.


















































BİR BAŞKA OKUMA


 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar