Print Friendly and PDF

Hz. Mevlana...Şefik Can

 

Hazreti Mevlânâ'nın yaşadığı 13. miladî asrin tarihî durumunu mütalaa edenler, Moğolların İslâm diyarlarına saldırmalarından, şehirleri yakıp yıkmalarından, halkı kılıçtan geçirmelerinden uzun uzadıya bahsederler de, İslâmî olmayan bati! inançların saldırısından, felsefenin mü'minler üzerindeki tahribatından, kendi aklilarına güvenerek Kur'ân ayetlerini ve hadisleri batınî yönden açıklayanların imanları nasıl zedelediğinden hiç sozetmezler. Hele Mutezile taifesinin imanlar üzerindeki etkisini hiç düşünmezler. Mevlânâ'nın babası, Bahaüddin Veled Sultanü'1- ulemâ hazretlerinin de sadece Moğol saldırısından korktuğu İçin. Anadolu'ya göç ettiğinden 562 ederler. Bu göçün fikir ayrılığı yüzünden olduğunu söylemezler.

Bahaüddin Veled'in doğup büyüdüğü, okuduğu, yaşadığı, sevdiği, büyüklerinin mezarları bulunan güzel bir şehri kendi arzusu ile bırakıp yollara düşmesinin, gurbet sıkıntılarına katlanmasının elbet birkaç sebebi vardı: En mühim sebep inandığını yaşayanların arasında bulunmak isteyişi idi. 0 zamanlar Belh şehri, İslâm, Hıristiyan, Zerdüşt, Budist, Yunan düşüncelerinin kaynaştığı, 0 devrin en mühim ilim, sanat ve tarikat merkezlerinden biri idi. İslâm’a aykırı düşen inançlar, görüşler. Mutezile fikirleri münakaşa edilip duruyordu. Abbasîler devrinde Arapçaya tercüme edilen eski Yunan filozoflarının eserlerini okuyan İslâm bilginleri, İslâm İnançları ile İslâmî olmayan İnançları birbirleriyle uzlaştırmağa çalışıyorlardı. Samimî, dindar birer müslüman olan Selçuklu hükümdarları Sünnî mezhebinde olan bilginlere çok rağbet edip huzurlarında dinî tefsir sohbetleri yaptırırken Belh'te Harizmşahlar yurdunda batınî inançlar, Mutezilî fikirler, felsefî görüşler tartışılıyordu. Orada bulunan bir çok alimler ve başta bulunan Harizmşahlar kendilerini felsefî cereyana kaptırmışlar, kendileri gibi düşünmeyenleri hoş karşılamıyorlardı. Halbuki Mevlânâ'nın babası, bu felsefî görüşlere ve aklî inanışlara şiddetle karşı çıkıyordu. Akil yolu ile huzura kavuşulamayacağını bildiği İçin çekinmeden vaazlarında Yunan felsefesini benimseyen Fahr i Râzî ile ona uyan Harizmşahî'nin fikirlerini tenkid ediyordu. Nitekim Bahaüddin Veled Hazretleri Maarif adil kitabında Fahr-1 Râzî, Zeyn-İ Kaşî ve Harizmşah'a ve daha nice bid،at ehline dedim ki: "Siz, yüz binlerce huzur içindeki gönülleri, keşifleri, devletleri, bırakmışsınız da, şu iki 11ب karanlık bucağa kaçmışsınız . Bunca mucizeleri, delilleri bırakmışsınız da iki üç hayalin peşine düşmüşsünüz. Bunca aydınlıklar size fayda vermiyor mu ki, şu iki üç karanlık, size alemi karartmada, bu sapıklık, bu bid'at üstünlüğü, nefsinizin üst olmasından, sizi ibadetten, tâattan alıkoymaktadır. (Maarif, s. I. 45. 13)

Sultanü'1-ulemâ bu sözleri, felsefenin, mümini huzura kavuşturamadığım anlatmak İçin, felsefi görüşleri karanlık bucağa, hayale benzetiyor.

Nitekim Câmî Hazretleri de:

حكمت يونانيان نفس است ييغام وهوا
حكمت ايمانيان فرمودهء ييغمبر است

"Yunan düşüncesi, felsefesi, hevâ ve hevesin mahsülüdür. Halbuki müminlerin inandıkları hikmet, uydukları fikir, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin emridir" diye buyurmuştu.

Mevlânâ'nın  , 1221 senesinde vefat eden, büyük alim ve 3011 Necmuddin Kübrâ Hazretlerinin yolunda olup o devirlerde yaygm olan Kübreviyye tarikatında idi.

Bahaüddin Veled Hazretleri, inandıklarım yaşayan, fikirlerini çekinmeden söyleyen tam Muhammedi yolda, büyük bir veli, eşsiz bir alimdi. Maarif adil eserinde "Hazreti Muhammed'in yolundan daha doğru bir yol görmedim" diye buyurmuştu. Aradan seneler geçti. Hazreti Mevlânâ da babasının Belh'de söylediğini, Konya'da şu rubâisinde dile getirmişti:

من بندهء قرانم اكرجان دارم من خاك ره محمد مختارم كر نقل كندجز اين كس از كفتارم بيزارم ازو زان سخن بيزارم

"Ben, sağ olduğum müddetçe, Kuran'in kuluyum, kolcsiyim. Ben Muhammed Muhtar'm (s.a.v.) yolunun toprağıyım. Eğer benim sözümden, bundan başka türlü mânâ çıkarır, anlatırlarsa ben, beni başka türlü anlatandan da, () sözden de bıkmışım, usanmışım."

Görülüyor ki baba, oğul her ikisi de, yani bilginlerin sultani Bahâtiddin Veled'de, ariflerin sultani Mevlânâ Celâlüdd؛n-i Rûmî de âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hazreti Muhammed'in (s.a.v.) yolunda idiler, her ikisi de İslâmî olmayan inançlarla, İslâmî İçten yıkmak isteyen sapık görüşlerle mücadele etmişler ve eserleri ile, sohbetleri ile müminleri uyarmışlar ve onlara gerçek Muhammedi yolu göstermişlerdir. Bıraktıkları eserlerle bugün de bu vazifeye devam etmektedirler. Mevlânâ bir gönül adamı, bir Hak âşığı olup bütün eserlerinde İslâm'ın ruhundan, esasından zerre kadar ayrılmamış, fırsat 0 ع نا Kur’ân'ın ayetlerini ve Peygamberimizin hadislerini açıklamıştır. Onun ilham kaynağı Allah sevgisi. Kur'ân sevgisi. Peygamber sevgisi, insan sevgisidir. Onun bütün eserleri dikkatle okunur, incelenirse, 0 eserlerde İslâm'a aykırı düşen, İslâmî olmayan bir görüş bulunamayacaktır. Eğer Mevlânâ'nın şiirlerinde. İslâmî olmayan bir fikre rastlarsanız, o şiirin Mev!ânâ'ya ait olduğundan şüphe ediniz. Araştırınız, güvenilir divanlara bakiniz, göreceksiniz ki zihninize takılan o şiir, Mevlânâ'nın değildir. Sonradan onun şiirleri arasına karıştırılmıştır. Mevlânâ'nın asıllaıı Farsça olan eserlerinden yapılan her tercümeye de güvenmemek gerekir. Çünkü Mevlânâ'nın, Muhammedi olan görüşlerini, kendi sakat, batıl görüşlerine, İslâmî olmayan İnanışlarına doğru çekip götürenler de vardır.

Dün olduğu gibi, bugün de Hazreti Mevlâna hakkında birçok şev yazılmakla ve söylenmektedir. Radyolarda, televizyonlarda zaman zaman bu büyük veliden bahsedilmekledir. Hatta paraların bile üstüne Mevlânâ'nın resmi konmaktadır. Her sene turist celbi maksadıyla Konya'da, İstanbul’da hatta Avrupa'da törenler yapılmakta, nutuklar atılmaktadır. Herkes Mevlânâ'yı kendi anlayışına, kendi sezişine göre izah etmeğe çalışmaktadır. Mevlânâ'nın Felsefesi diye bir veliye filozofluk isnad edenler olduğu gibi, onu dinde değişiklik yapan, yeni şeyler getiren, bir reformcu sayanlar da vardır.

Eserleri çeşidi dillere tercüme edilmiş olan Mevlânâ'yı batılıkır da tammışlar, hakkında hayli eserler yazmışlardır.

Eserlerini, Farsça söyledi diye tenkid eden bazı profesörlerimiz de görülmektedir. Yedi asır önceki Türkçe, pek fakir olduğu İçin, () zamanların en zengin

dillerinden olan Farsça ile eser veren ve Ben Farsça söylüyorsam da aslim Tiirktur ” diyen Mevlâna, yalhiiz Türk milletinin değil, bütün İslâm âleminin, htitta bütün İnsanlığın nadir yetiştirdiği büyük bir velîdir. Zaten bütün velîler. Peygamber Efendimiz’in yolunda yürüyerek halkı İrşad etmeğe gayret sarf etmişlerdir. Abdiilkadir Geylanî, Ahmed er-Ruf’aî, Celaleddin-i Rûmî, Şah-1 Nakşibendî gibi Ehl-İ Sünnet yolunda olan velîleri, birbirleri ile mukayese etmek, gönül verdiğimiz herhangi birini diğerlerinden üstün görmek edebe muhaliftir. Çünkü bunların her biri, âlemlere rahmet olan Resulullah Efendimizin seçkin birer mânâ kumandam olup İmansızlığa, cehalete, kötü huylara, sapık görüşlere, nefsanî duygulara karşı savaşa girişerek, sayısız mü'm’ıne rehber olmuşlar, yol göstermişlerdir. Bunlar, aziz Peygamberimizin vârisleridir. Bunlar vefat etmiş sayılmazlar. Fikirleri ile ahlakları ile iyi halleri ile bilgileri ve eserleri ile kendi zamanlarında olduğu gibi bugün de, bundan sonraki devirlerde de dünya durdukça, Müslümanlık varoldukça, Muhammedî yolda yürüyerek yolunu şaşıranlara yol gösterecekler, kötü huylan düzeltecekler, fazilet ve insanlığı yaymağa çalışacaklar, müminleri huzura kavuşturacaklardır. Ancak kendilerine has bazı meşrebleri vardır. Mesela Abdülkadir Geylaııî Hazretleri manevî tesirde, Ahmed eı-Rufaî harikaları ile Mevlâna Celaleddin-i Rûmî ilahi aşkta. Şah-I Nakşibend velî zühd ve takvada çok ileri gitmişlerdi. Ylikamla arzettigim gibi, bir müminin, bu velîlerden herhangi birisine gönül vermesi ile diğerlerini görmemezlikten gelmesi insafa sığmaz, elbette insan babasını çok sever fakat amcasını ve dayısını da sever, ne yazık ki, bugün bazı kardeşlerimiz, kendi gönül verdikleri bir velîyi baş tacı yapmakta, başka velîlere bağlı olanları beğenmemekte, hatta hoş görmemekte, hatta onlarda kusur aramaktadırlar.

Bu hal "Müminleri birbirinin kardeşi sayan" Peygamberimizin emrine muhalefettir. Bu hal müminleri bölmektir, hulasa bu hoş olmayan bir haldir.

Velîlerden herhangi birisine bağlanmayan, fakat namazında, ١١ 11ا،ل olan mümin kardeşlerimize de yukarıdan bakmak, onları avamdan saymak da, Hak âşığını yoldan ahkor. Hatta kıldığı namazlarla, tuttuğu oruçlarla gurura kapılıp namaz kılmayan kişileri de hor görmek Hak yolunda yürüyenlere yakışmaz.

Hazreti Mevkınr'ının en mühim ezelliklerinden birisi ن ل İslımı şakıdır tevazu ile müsamahalı görüşleri ile herkese kendini sevdirmiş ()İmasıdır. 11 rubaisini dikkatle okuyalım:

دستارم وجبه وسرم هر سه بهم قيمت كردند، بيك درم جيزى كم نشنيدستى تو نام من در عالم؟ من هيج كسم، هيج كسم، هيج كسم

"Sarığıma, eiibbeme, başıma, her üçüne birden kıymet biçtiler, her üçünü beraber değerlendirdiler: Bir diremden daha az değerverdiler. sen. dünyada, benim adtmt 111 mi duymadın'? Ben bir hiçim, hiçim, hiç."

Hazreti !devlini gibi büyük bir ١eli. büyük bir 11. kendini hiç sayarsa. biz kendimizi ne sayalım? Derler ki: "Her peygamberi kendi ümmeti sever, halbuki Mevlm iyi müsamahalı görüşleri ve tevazuu yüzünden bütün din ve devlet sahipleri sever." Bu sebepledir ki o büyük velinin tabutu arkasında Müslüman, Hıristiyan. Musevi herkes 862 yaşı dökmüştür.

Şu Mesnevi beyitlerinde Hazreti Mevkınâ'nın müsamahalı görüşlerini daha iyi

نردبانها ييست بنهان درجهان بايه بايه تاعنان آسمان هر كره را نردبانى دكرست هرروش را آسمانى دكرست هريكى از حال دكر بى خبر ملك بابنها وبى بايان وسر

(Mesnevi, C. 5: 2556)

"Cihanda gökyüzüne kadar basamak basamak uzanan gizli merdivenler vardır. Her grubun, her topluluğun ayn bir merdiveni vardır, her gidişin, her yürüyüşün başka bir gögü bulunmaktadır. Her biri, ()bürünün halinden habersizdir. Başı ve sonu olmayan geniş bir mülk vardır."

Gerçekten de, bu eihanda hakikati arayanlar. Hakk'a ulaşmak isteyenler İçin gizli manevi merdivenler vardır. Herkes başka başka merdivenlerden yukarılara dogru tırmanmaktadır. Böyleee herkesin İnaneı, herkesin takip ettiği yol, dereee dereee son mertebeye yükselmektedir. Dikkat edilirse bu beyitlerde

الطرق الى الله بعدد اتفاس خلايق

"Ne kadar insan varsa, Allah'a kadar giden yolların adedi de o kadardır." sözünün ifadesi vardır.

 Merdiven sözünü Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr inin birçok yerinde kullanmıştır. Ezcümle 2714 numaralı gazelinin bir beytinde şöyle buyurur:

ره آسمان درونست، يرعشقرا بجنبان
يرعشق جون قوى شد غم نردبان نماند

"Gökyüzünün merdiveni senin gonlündedir. Aşk kanadım aç da yüksel, aşk kanadı kuvvetli olunca, insanda merdiven tedariki derdi kalmaz."

Hazreti Mevlânâ çok kuvvetli edebi kabiliyeti ile İslâmî İnsanî olan fikirlerini, duygularım herkesin anlayacağı şekilde, misallerle, hikayelerle 0 kadar güzel, o kadar hoş ifade etmiştir ki İmanının, aşkının gücü ile şiirlerinin tesiri ile duygusu olan herkesi büyülemiştir. Bu sebepledir ki, onun eserleri, şiirleri başka dinlerden. İslâmiyet'e geçenlere sihirli bir köprü olmuştur.

Asırlarca önce, İslâm memleketlerine saldıran Haçlılar'ı defetmek İçin. Kılıç Arslanlar, Salâhaddin Eyyûbîler nasıl arslanlar gibi savaşmışlarsa, kimseyi itikadı İçin zorlamayan, kimseye kâfir demeyen, sadece İslâmî esaslar üzerinde, onları Muhammedî yoldan haberdar eden Mevlânâ da, eserleri ile şiirleri ile sohbetleri ile İslâmî olmayan inançlarla, Muhammedî olmayan davranışlarla öyle savaşmış, İslâmî esaslart korumuş, büyük bir velî, büyük bir İnsan-ı kâmil'dir.

Bu önsözü daha fazla uzatmadan şunu tekrar arzetmek isterim ki: Hazreti Mevlânâ şu veya bu şekilde hiç bir zaman İslâmî esaslardan, Muhammedî yoldan ayrılmamıştır. 0 tam mânâsıyla Ehl-İ Sünnet erbabından büyük bir velî, büyük bir şâir ve mütefekkirdir. İslâm'ın dışında bir Mevlânâ düşünmek, Mevlânâya hakaret olur ve insan, bir velîyi yanlış anladığı İçin günaha girer.





Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar