RÜYA NASIL TABİR EDİLİRSE ÖYLE ÇIKAR!...Ekrem Buğra Ekinci
Rüyada ne görüldüğü değil, rüyanın nasıl tabir edildiği mühimdir. Rüya ilk nasıl tabir edilirse, umumiyetle öyle çıkar. Hadîs-i şerifte, “Rüya, tabir olunmadıkça, bir kuşun ayağında bağlı durur. Tabir olununca, vaki olur” buyuruldu.
Rüya, zeki, bilgili ve rüyadan anlayana tabir ettirilir. Hissî davranırlar diye çocuklara, hanımlara, hastalara pek rüya tabir ettirilmezdi. Bir tarihte halam rüyasında yılan gördüğünü anlatınca, daha ben “mücevher” demeden, rahmetli kayınvalidesi “düşman” deyiverdi. Birkaç gün sonra evlerine hırsız girdi.
Cahiliye devrinde şıkk ve satîh adında tabirciler vardı. Hazret-i Ebu Bekr ve kızı Esma ile tâbiînden Said bin Müseyyeb rüya tabirinde mahirdi. Basralı İbn Sîrîn’den sonra Memlûk devrinde yaşamış İbn Şahin çok meşhurdur. Sonraki tabirnameler hep bunun kitabına dayanır.
Mevsimler ve tabirler
Tabircilerin piri kabul edilen Danyal Aleyhisselam der ki: “Rüyada 4 şey vardır: Emir, yasak, müjde ve ikaz.”
Rüya, sahibinin hâli dikkate alınarak tabir edilir. Mesela bir hükümdarın veya vezirin rüyası, aynı rüyayı gören bir fakirin ve esnafın rüyası gibi tabir edilmez. Çünki bir şehzadenin beyaz bir ata binmesi onun hükümdar olacağını gösterdiği halde, bir fakirin beyaz bir ata binmesi, belki bir iyilik görmesine ve eline nimet geçmesine delalet eder.
Rüya tabiri, zaman ve mekân, iklim ve memleket, kavim ve millet itibariyle değişebilir. Mevsiminde ve zamanında faydalı olan şey, mevsiminin ve zamanının dışında zararlı olabilir.
Yazın, kışa ait bir şey, mesela tufan, şiddetli yağmurlar, karlar, fırtınalar, şiddetli soğuklar hayra delalet etmez. Ama mevsiminde, yani kış ve sonbaharda hayır ile tabir olunur.
Sıcak mevsimde kar, buz, soğuk şiddetli yağmurlar zarar, soğuk mevsimde ise bereket ile tabir edilir.
Bir memlekette kötü olan bir şey, diğer memlekette makbul olabilir. Bir Hristiyanın kilise görmesi, ona ibadet etmesi, onun için hayra delalet eylediği halde, bu rüya bir Müslüman hakkında hayır değildir.
Tabirci, müftü gibidir
Rüya tabir etmek, tıpkı fetva vermek gibidir. Usulleri vardır.
1-Kelime köklerine bakmak. Resulullah rüyasında Ukbe bin Râfi’nin evinde İbn Tâb’ın taze hurma ikram ettiğini gördü. Derecesinin yükseleceğini, dininin hoş ve akibetinin iyi olacağını tabir etti. Zira, ukbe ile akibet, râfi ile rifa (yükselmek), tâbe ile tayyip (hoş) aynı köktendir.
2-Kur’an-ı kerime bakmak. Rüyada yumurta görmek, güzel ve iffetli kadına işarettir. Zira huriler, saklı yumurtaya benzetilmiştir (Saffat: 49). Gemi, tehlikeden kurtuluştur. Zira “Nuh ve gemidekileri kurtardık” buyuruldu (Ankebut: 15).
İbn Sîrîn, rüyasında minareye çıkıp ezan okuyan iki kişiyi iyice süzüp, birincisine tez vakitte hacca gideceğini, öbürüne de çaldığı malları sahiplerine iade etmesini söylemiştir. İlkinde “İnsanlara haccı ilan et!” (Hac: 27), diğerinde ise “Bir tellal, ey kervan, siz hırsızsınız, diye bağırdı” (Yusuf: 70), ayetini delil aldı.
Biri rüyasına İsa aleyhisselamı görmüş. “Seni çarmıha gerdikleri doğru mu?” diye sormuş. “Evet” deyince bunu sadık rüya olmadığını anlamış. Zira Kur’an-ı kerimde “onu çarmıha germediler” buyuruldu (Nisa: 157).
3-Hadis-i şeriflere bakmak. Rüyada eşik görmek, zevcedir. Zira hadis-i şerifte zevce, kapı eşiğine benzetilmiştir. Âdem aleyhisselamı sakallı gören, rüyanın sadık olmadığını anlamıştır. Zira hadis-i şerifte “Âdem aleyhisselam sakalsızdı” buyuruldu.
Kimine hayır kimine şer!
4-Şiirlere bakmak. Rüyasında tavuklara tilki saldırdığını gören, bunu tembel hükümdarın devrilmesi olarak tabir etti. Zira şair, “Boş olunca vâdi/Tilki olur vâli” demiştir.
5-Rüya görenin lisanını iyi bilmek. Bir Arap ayva görürse, iyi bir seferdir. Zira ayvanın Arapçası seferceldir. Sefer, yolculuk; celle de izzet demektir. Bir Fars ayva görmüşse, iyilikle tabir edilir. Farsçası bih’tir ki, iyi demektir.
6-Görülen şeyin vatanı. Papağan, Hindistan’ı, devekuşu, Arabistan’ı işaret eder. Balçık, Hindliler için servet, başkası için beladır. Balık, bazısı için bela, bazısı için evlilik, Yahudiye talihsizlik, Müslümana rızıktır.
7-Rüyayı görenin dini. Ateş, Müslüman için azap, Zerdüşt için hayırdır.
8-Harflere ve sayılara bakmak. Rüyada bir horoz birine kefen hazırlamasını söyledi. 34 gün sonra öleceği tabir edildi. Dîk (horoz) kelimesinin rakam kıymeti 34’tür. Hişam bin Abdilmelik, tahta çıktığında 19 tane ve bir de yarım elma gördü. 19,5 sene tahtta kaldı.
Abbasi halifesi Müstencid, pederi Müstekfi hayatta iken rüyasında semadan bir melek inerek avucunun içine 5 adet hı harfini yazdığını gördü. Uyandığı zaman rüyasını tabir ettirdi. Muabbir, hamse ve hamsin ve hamse mie ve hamsete eşhur ve hamsete eyyam, yani 555 senesinde 5 ay ve 5 gün geçtikte hilafete geçeceğini tabir etti ve aynen vaki oldu.
Bir kadın İbn Sîrîn’e gelip ayın Ülker yıldızı ardında battığını gördüğünü söyledi. İbn Sîrîn 7 gün içinde öleceğini anladı. Ülker, 7 yıldızdır.
Gelinimi verin!
Bir kadın Resulullah’a gelip rüyasında evinin direğinin yıkıldığını söyledi. Zevcin seferden gelecek diye tabir ettiler. Bir müddet sonra bu rüyayı tekrar gördü. Bu sefer zevcinin vefatıyla tabir ettiler. Zira aynı gibi görünen bu iki rüyanın şartları farklıdır.
Birisi İbn Sîrîn’e gelip, “Rüyamda incir yediğimi gördüm” diye arzetti. “Nimete kavuşacaksınız” dedi. Aylar sonra bir başkası gelip benzer bir rüyayı anlattı. İbn Sîrîn, “Aman dikkat, dayak yiyebilirsin” dedi. Etrafındakiler taaccüp etti. Adam gidince, İbn Sîrin, “Birinci adam rüyayı gördüğünde yaz idi. İncir ağaçlarında meyve vardı. İkinci adam rüyayı kışın gördü. Kışın incir ağaçlarında kuru dallar kaldı. Bu da ancak dayakta kullanılır” dedi.
Ehil bir zatın minbere yahut minareye çıktığını görmek, onun büyük memuriyete kavuşması ile tabir olunduğu halde, bu rüyayı mesela bir hamal görse, onun için hamal kahyalığı ile tabir olunur.
Her rüyanın tabir edildiği gibi çıkacağı mutlak değildir. İmam Rabbani hazretlerinin de dikkat çektiği gibi, “Rüyalara itibar etmek ve onlara dayanmak doğru değildir.”
İnsanın uyanıkken eline geçenler, rüyada gördüklerinden kıymetlidir. Rüyasında padişahın kızıyla evlendiğini gören çoban, ertesi günü sarayın kapısını çalıp gelinimi almaya geldim dese, adama ne yapmazlar?
Tersine çıkar
İbrahim aleyhisselamın rüyası gibi üç defa tekrarlanan rüya mühimdir. Ezanda olduğu gibi, birden fazla kişinin aynı rüyayı görmesi doğruluğuna alamettir. Her zaman değil elbette. Hazret-i Ali’nin kabri Necef’te olduğu halde, Afganistan’da Mezar-ı Şerif denen şehirde aynı anda pek çok kimse bu kabrin şehirlerinde olduğunu rüyalarında görmüştür. Şehre bu isim ondan dolayı verilmiş ve bir de türbe yapılmıştır.
Bazı rüyalar aksine tabir olunur (ex contrario). Bu, Avrupa’da böyleydi, Artemidoros’un kitabını okuyunca, bu kanaat Müslümanlara da geçti, derler. Rüyada öldüğünü gören uzun yaşar. Ağlayan, sevinir.
İbn Zübeyr rüyasında Abdülmelik ile güreşip yendiğini ve dört kazığa bağladığını gördü. Tam aksi çıktı. İbn Zübeyr kaybetti; Abdülmelik ve dört oğlu halife oldu.
Hazret-i Abbas’ın zevcesi Ümmü Fadl Lübâbe rüyasında Resulullah’ın bedeninden bir parçanın kucağına düştüğünü gördü. Dehşetle uyanıp rüyayı anlatınca, Resulullah hayra yordu ve torunu Hüseyin’i kucağına koydu. O da onu emzirdi.
Rüyadaki emanet
Bazen rüyanın müşahhas (gözle görülür) işareti olur ki, keramettir. İhtiyarlığında gözleri görmez olan Molla Fenari, rüyasında Resulullah’ın “Tâhâ sûresini tefsir eyle!” hitabına muhatap oldu. “Huzurunuzda buna gücüm yetmez. Gözlerim de görmüyor” deyince, Resûlullah hırkasından bir parça pamuk çıkarıp, dili ile ıslatıp gözleri üzerine koydu. Uyanığında kerameten bunu gözlerinin üstünde buldu. Kaldırınca, görmeye başladı. Bunların öldüğü zaman gözleri üzerine konmasını vasiyet etti.
Arvasilerin büyük dedesi Seyyid Muhammed, bir gece Hazret-i Peygamber’i rüyasında gördü. Kendisine: “Evlâdım! Hakkâri emiri İbrahim Han-ı Abbasi hastadır. Bu meyveleri götür, yesin! Allah şifa ihsan eder” buyurdu. Uyanınca başucunda, mevsim kış olmasına rağmen içinde yaz meyveleri bulunan bir sepet gördü. İçinde taze incir, nar ve salatalık vardı. Götürüp meyveleri takdim etti. Benzer rüyayı gören İbrahim Han bunları yer yemez hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu ve kızını verdi.
Tefrika roman
Bazılarının rüyası ise tefrika roman gibidir, bitmez. İbn Şahin anlatır: “Bir adam bir tabirciye gitmiş. Şu parayı al da bana rüyamı tabir et, demiş. Sabah namazından sonra anlatmaya başlamış. Rüyamda kuyuya düştüm. Düştüm de düştüm demiş ve bunu öğlene kadar tekrarlamış. Sonra kuyunun dibine vardım demiş. Tabirci sağ salim vardın mı diye sormuş, vardım cevabını almış. Allah’a şükür, sonra ne gördün, diye sormuş. Adam döndüm de döndüm demiş ve ikindiye kadar tekrarlamış. Sonra bir değirmen taşı buldum, kafamı içine sokup yukarı çıkmaya başladım, çıktım da çıktım demeye başlayınca, tabirci, artık orada dur, paranı geri al, sabah kuyuya bir düştün ikindiye kadar durmadın. Kim bilir ne zaman yukarı varırsın, demiş.”
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar