Print Friendly and PDF

İsrailoğullarının Gerçekyüzü



ÖNSÖZ

 

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. . .

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdedediz, yardımı yalnız O’ndan isteriz ve bağışlanmamızı da O’ndan dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerimizden de Allah’a sığınırız.

Allah’ın hidayete ulaştırdığını saptıracak, saptırdığını da hidayete eriştirecek hiç kimse yoktur.

Şehadet ederiz ki Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. O tektir, eşi ve benzeri mevcut değildir ve yine şehadet ederiz ki Muhammed(salla'llâhü aleyhi ve sellem ) Allah’ın kulu ve elçisidir.

Salat ve selam O’nun temiz ve mübarek ehli beytinin ve değerli sahabelerinin üzerine olsun.

Allah’ın şeriatını bırakıp kendi heva ve heveslerine göre şeriat uydurup dinlerini değiştiren Yahudiler alçak, kindar, hilekar, tamahkar, kalleş, nankör, sinsi, düzenbaz, sözünde durmayan, insanlara zarar vermek için ellerinden geleni yapan iğrenç bir topluluktur ve bu özellikler onların genel karakterlerini teşkil eder.

Allah Teâlâ onları Kur’an-ı Kerim’de şöyle vasfediyor:”Yahudiler, ‘Allah’ın eli sıkıdır dediler’. Dediklerinden ötürü elleri bağlansın, (onlara) lanet olsun. Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi sarfeder. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen sözler onların çoğunun azgınlığını ve inkarını arttıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez. ” [1]

Yahudilerin karakterleri insanların, tarihin ve Allah’ın şahitliği ile işte böyledir. Bizler müslümanlar olarak; uyanmaları ve aldanmamaları için Yahudilerin hakikatini, kurduğu tuzak ve planları insanlara anlatmalıyız.

Bizim bu hakikatleri insanlara anlatmakta ki gayemiz, onlardan uyuyanları uyandırmak, kananları uyarmak, iki yüzlüleri ortaya koymak, Yahudilerin peşine düşenleri ve onları taklit edenleri ortaya çıkarmaktır.

Yeryüzünde kendisini müslüman olarak adlandıranlara diyoruz ki; biz İslam’a sarıldığımız müddetçe aziz, İslam’ı bıraktığımız müddetçe de zelil olduk. Biz Yahudilerin tuzaklarına ancak Allah’ın istediği İslam’ı tam bilmediğimiz veya İslam’dan yüz çevirdiğimiz zaman düştük.

Biz İslam’dan yüz çevirip onu öğrenmek için gayret göstermediğimizde Allah Teâlâ’de bizi onlara köleler yapmak suretiyle zelil duruma düşürdü. Eğer biz eski şeref ve izzetimize tekrar kavuşmak istiyorsak bilmeliyiz ki gerçek şeref ve izzet ancak Allah ve Rasulü’ne tam teslimiyetle kazanılır. Zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “İzzet(şeref) Allah’ın, Rasulü’nün ve inananlarındır. ” [2]


 

[1] (Maide:64)

[2] (Münafikun:8)

   

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

MODERN ASIRDA YAHUDİLER VE PROTOKOLLERİN HİKAYESİ

Siyonist hakimlerin protokolleri veya daha doğru bir deyişle kararları modern asırda şimdiye kadar bu dünyayı bozguna uğratmak ve onu yıkmak için tasarlanan planların belki de en tehlikelisidir. Bu protokolleri dikkatlice okuyan, yeryüzünde mevcut fitne, fesat çalkantıları, her türlü sahada çöküntü gibi insanlık dramlarına bakıp protokollerde okuduklarıyla yeryüzünün bu durumlarını kıyaslama yaparak aralarında ki uygunluğu görenden başkası protokollerin tehlikesinin boyutlarını idrak edemez.

İşte ancak o zaman bir fert, yeryüzünde tahakküm kurmak ona egemen olmak için kendi menfaatine ulaşmak amacına yönelik korkunç Yahudiliği ve tuzaklarını anlayabilir.

Günahkar şeytan huylulardan oluşmuş bir topluluğun fertleri farzı mahal yeryüzünü köleleştirmek için en korkunç ve en belalı planları çıkartmada birbirleriyle yarışsalar dahi yeryüzünde mutlak bir Yahudi hakimiyetini sağlamak için 1897 tarihinde alçak siyonist hakimlerin ilk konferanslarında ortaya çıkarttıkları belalı planlar, hile ve desiselerden daha alçağını çıkarmaya muvaffak olamayacaklardır.

Bu protokollerde Yahudi liderlerin zaman açısından her Yahudinin yapması gerektiğini sıralamışlardır. Mesela Yahudi aşağıdaki üç ana zaman dilimine uygun olarak faaliyetlerini düzenler.

a- Filistin de İsrail devleti kurulmadan önce.

b-    Filistin de İsrail devletinin kurulması esnasında.

c- Filistin de İsrail devleti kurulmasından sonra.

İLK SİYONİST KONFERANS KARARLARI VE PROTOKOLLERİN GİZLİCE ELDE EDİLMESİ

Yahudi liderlerin 1897 den 1951 e kadar tam 23 konferans düzenledi. Bütün bu düzenlenen gizli konferanslarda ki amaç uluslar arası siyonist devletinin kurulmasını amaçlayan ilke ver planların öngörülüp fertlere öğretilmesiydi.

Onların ilk konferansı İsviçre’nin(Basel) şehrinde Therodor Hertzer başkanlığında 1897 yılında düzenlendi. Bu toplantıya 50 Yahudi derneğini temsilen yaklaşık 300 alçak, gaddar ve hareketlerinde sinsice davranan temsilci katıldı. Bu temsilciler, konferans da Hz. Davud(aleyhisselâm )’ın neslinden olan bir kralın tacı altında bütün dünyayı köleleştirmek amacına yönelik gizli bir takım kararlar aldılar. Bu kararlar en ince gizlilik kurallarına uyularak, başkalarının dikkatini çekmesine fırsat vermeyecek şekilde koruma tedbirleri arasında alındı.

ALDIKLARI KARARLARIN BAZI HUSUSİYETLERİ:

1-Yahudi yeryüzünde mevcut bulunan idari sistemlerin bozuk olduğunu düşünür ve bu durum karşısında kendisi için yapması gerekenin Yahudi devleti kuruluncaya kadar bu mevcut idari sistemlerini biraz daha bozmak olduğuna inanır.

2-İnsanlar üzerine hakim olma sanatı öyle kutsal bir sanattır ki bunu Yahudiler den başkası beceremez

3-Yahudiler dışındaki bütün insanlara aşağılık hayvan sürüleri gibi hükmedilmesi gerekir.

4-İnsanları şehvete sürüklemek, rezilliği yaymak, tam manasıyla bozuluncaya kadar gençliği ahlaki çöküntüye uğratmak. Böylelikle fertler kendilerini Yahudinin ayağının altına atmaktan başka çıkar yol bulamayacaktır.

5-Yahudi dışında bütün insanlar özelliklede liderler, tehdit, mal, kadın, makam, mevki bunun gibi unsurlarla ulaşılmak istenen amaçta kullanılırlar. Böylece lidere bağlı toplum fertlerini de kendilerine boyun eğdirmeleri ve köleleştirmeleri kolaylaşır. Bu sebeple özellikle bu fertler Yahudilerin ellerinde satranç taşları haline döner.

6-Yeryüzünün rahatsız olması ve böylelikle bu rahatsızlığın ortadan kaldırılması amacıyla Yahudiden yardım istenip onun hakimiyetine boyun eğilsin diye sürekli ekonomik krizler meydana getirilmesi gerekir.

7-Bütün basın organları, gazeteler , okullar , üniversiteler, tiyatrolar , sinema şirketleri, bilimsel araştırma ve toplantılar, borsalar, açık arttırma ve halkın katında önemli diğer bütün fonksiyonel birimlerin hepsinin Yahudi hakimiyeti altında olması gerekir.

İşte bu saydığımız maddeleri pratiğe aktarabilmemiz için , insanları fesada uğratmak, vicdanlarına hükmetmek, yeryüzünde mutlak hakimiyeti sağlamak için stoklanan altın servetini kullanmak gerekir.

PROTOKOLLER NASIL ELE GEÇİRİLDİ

Fransız bir bayan bu konferanslar esnasında Fransa’da bulunan  masonların gizli yerlerinden bazı belgeleri alarak onları kaçırmayı becerdi ve onları çarlık zamanında doğu Rus halkı meclisi büyüklerinden Alex  Nikolas Nifteş’e ulaştırdı. Bu adı geçen şahıs protokollerde yer alan yeryüzüne karşı özelliklede kendi ülkesi Rusya’ya karşı Yahudilerin    kötü emellerini  ve bu protokollerin tehlikeli olduğunu anlayınca, bu belgelerden istifade etmek ve bir müddet sonra da neşretmek için kendi elinden daha güvenilir bir yere koydu.  
Sonra Rus bilginlerinden o zamanki siyasi hadiselerle iç içe olan yeterli dakik ilme sahip bulunan arkadaşı Nilos’a verdi.

 

Sergyei Nilosa da bunların oldukça tehlikeli tarihi bir belge olduğunu anladı ve daha önce seneler boyunca tahakkuk eden önemli siyasi olayların protokollerde takdir olunduğu gibi vuku bulduğunu görünce kendi ülkesi Rusya’da ileride olması muhtemel olan  olayları bu protokollerdeki ipuçlarıyla tahmin etti.

Tahmin ettiği olayların bazıları şunlardı:

-Rusya’da çarlığı yıkıp yerine komünizmi yaymak ve orada gaddar, kanlı diktatörce ve zorba bir yönetim sistemi yerleştirip uygulamak ve de orayı hile ve tuzakların yuvası haline getirmek.

-Yahudi devleti kurulmadan önce Yahudiler tarafından Osmanlı hilafetinin kaldırılması ve Yahudilerin Filistin’e tekrar dönerek İsrail devletini kurması.

-Avrupa’da krallığın ortadan kaldırılması, galip olanın mağlup olanla birlikte kaybettiği ve ganimetlerini Yahudilerden başkasının elde edemediği dünya savaşına neden olmak.

Bunlardan başka yeryüzünde fitneyi yaymak, mili ekonomik buhranlar , stokladıkları altına dayalı bir ekonomik yapılanma ve gözlerimizle bugün gerçekleştiğini gördüğümüz diğer başka planlar.

Rusya’da Yahudi potansiyeli ve etkinliği Amerika’daki Yahudilerin potansiyeli ve etkinliği gibi hatta daha fazladır. Yahudiler, dünya çapında bu iki süper gücü birbirlerine düşürmek ve onları savaşa sokmak istemektedirler. Bazı devletleri  ise sırf kendi menfaatleri için savaştan uzak tutup, onları harbe karşı tarafsız ilan etmek yine Yahudilerin başının altından çıkmıştır. Kendisinin savaşa soktuğu devletler bu çetin , kızgın savaş boyunca yavaş yavaş zayıfladıkça, Yahudilerde Hz. Davut(as)’un neslinden olan bir kralın tacı altında bütün yeryüzünde hakimiyet kurma arzusu daha da artmaktadır.

  

PROTOKOLLERİN YAYILMASININ YAHUDİLERDE MEYDANA GETİRDİĞİ DEHŞET

1901 senesinde NİLOS’un eline geçen kitap Rusya’da ilk kez 1902yılında birkaç nüsha halinde basıldı. . Böylelikle Yahudilerin insanlık üzerine tasarladıkları korkunç emel ve niyetleri gün ışığı gibi ortaya çıktı. Korku , heyecan ve dehşetten şaşkına dönen Yahudiler yeryüzünün kendi şer planlarını öğrenmeye başladıklarını gördüler. Böylelikle Rusya’da Yahudilere karşıt hareketler yaygınlaştı. Hatta bir keresinde Yahudilerden on bin kişiyi öldürdüler. Yahudiler bu durum karşısında paniğe kapıldılar. Bunun üzerine siyonizmin babası kötü ve iğrenç ruhlu liderleri Thedor Hertzel harekete geçti ve bu skandal karşısında bağırıp çağırmaya ve yırtınmaya başladı. Akabinde ise Kudüs Akdas yerinden Yahudilere ait bazı gizli vesikaların yayılmasının kendilerine zarar getireceğini ifade eden bir demeçte bulundu. Bu demecini sadece Yahudiler arasında yayarak bu konu üzerinde kendilerinin ehemmiyetle durmaları gerektiğini vurguladı. Bunun akabinde Yahudiler bu protokollerin kendilerine ait olmadığını sadece kendilerine atılmış bir iftira olduğunu belirtmelerine rağmen dünya halkı onların bu iddialarına inanmadı. Zaten yeryüzünde vuku bulan olayların yalnız Yahudi çıkarlarına tesadüfen ve her zaman için uygun düşmesi mümkün değildir. Şayet bu uygunluk her zaman için Yahudi lehine gelişim gösterip Yahudi dışında kalanların ise aleyhlerine gelişim gösteriyorsa bunun rastlantı olması mümkün değil, bilakis amaçlı ve belli bir program dahilinde cereyan eden olaylar zinciri şeklinde düşünülmesi gereken bir gerçektir. İşte bu bütün önemli dünya olaylarında Yahudi parmağının varlığını gösteren yeterli bir kanıttır. Bunda şüphe ve inkarı gerektirecek bir sebep yoktur. Yahudilerin kendilerini savunmak için ortaya attıkları iddialardan insanlar yüz çevirdiler ve bu protokollerin Yahudilerin kendilerinin yapmış olduğuna tam ve kesin olarak inandılar. Bu protokoller bir yandan yayılırken, bir yandan da çeşitli Rus dil ve lehçelerine tercümesi yapıldı. Bundan sonra Rusya’nın her yanında Yahudilere işkenceler baskılar yaygınlaştı. Bunun üzerine Yahudiler   haklarında yazılmış ve sürekli bir şekilde yayılmakta olan kitapların fazla yayılmasını önlemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Meseleyi en kısa yoldan kapatmaya çalıştılar. Bu yüzden piyasadaki fiyatı ne olursa olsun nüshaları satın almaya başladılar. Fakat piyasadan bütün nüshaları çekmekte başarısız kaldılar. Son çözüm çaresi olarak Rusya’ya diplomatik baskı yapma yoluna gittiler. Böylelikle de aleni olarak kitabın neşrini durdurmak ve kendilerine karşı yapılan baskı ve işkenceleri yok etmek için Avrupa’nın değişik bölgelerindeki özellikle İngiltere’deki liderlerden, değişik otoriter güçlerden yardım istediler ve bu amaç uğrunda bir takım tehditleri, kadını ve altını araç olarak kullandılar. Ve uzun süren çabalar amaçlarına ulaştılar.

Fakat Nilos Yahudilerin baskısı yapılan kitaplara neler, yaptığını, o kitapları bir an önce piyasadan çekmek için nasıl çalıştıklarını ve olayı kapatmak için ne denli uğraştıklarını ifade eden önsözüyle beraber Yahudiler hakkındaki bu protokolleri içeren kitabı 1905 yılında tekrar neşretti. Bu baskı gizli yollarla ve her nedense olağanüstü bir hızla tükendi. Çünkü Yahudiler bütün alçak ve hileli yolları kullanarak kitabın nüshalarını piyasadan çektiler ve sonra yaktılar. Kitap, 1911 senesinde tekrar basıldı ve ilk baskıda olduğu gibi yine hızlıca tükendi.

Kitap 1917 yılında tekrar basıldığında başa geçen yeni komünist Rus hakim kitabın son baskısına el koydu. Bu el koyma hadisesi her nedense Çarlık Rusyasında olmuyor da 1917 Rus –Bolşevik devriminin hemen akabinde gerçekleşiyor. İşte bu , Rusya’daki komünist devriminin mimarlarının kimler olduğunu bize apaçık bir şekilde açıklayan bir kanıttır.

İhtilalden sonra Rusya’da protokoller hala kayıptır. Kitabın 1905 baskısından bir nüshası Londra’daki Britanya müzesine ulaştırılmış orada mühürlenmiş ve 1917 Rus Bolşevik inkılabı oluncaya dek bu nüsha öylesine bırakılmıştı. Bu sıralarda Rusya’da gerçekleşen inkılabın detaylarıyla ilgili haberleri yayıp, gazeteye aktarmayı Morning Post gazetesi muhabirlerinden Victor Marsden üstlendi. Bu muhabir Rusya’ya gitmeden önce ziyaret ettiği Britanya müzesinde içinde protokollere ait olan nüshayı okudu. Sonra bu nüshanın nedenli tehlikeli olduğunu ve Yahudiler için açıklanması halinde oldukça zararlı olabilecek bir belge niteliğinde olduğunu anladı. Kitabın yazarı olan Nilos’un protokollerden edindiği bir takım ipuçlarından Rus ihtilalinden on iki sene öncesinden Rusya’da böylesine bir ihtilalin gerçekleşeceğini tahmin etmesi ve bunu kitabında aktarması İngiliz gazete muhabirinin dikkatini çekti. Bu yüzden kitabın ilginçliği ve gerçekçi oluşundan dolayı İngilizce’ye tercüme etmeye karar verdi ve onun bir an önce neşredilmesi için kolları sıvadı. İngilizce’ye tercüme edilen bu kitap birbiri ardı sıra defalarca basıldı.

Beşinci ve son baskı  1921 yılında yapıldı. Bu tarihten sonra ne İngiltere’de ve ne de Amerika’da hiçbir yayımcı bir daha kitabın basımına cesaret edemedi.

1919 senesinde kitap Almanca ya tercüme edildi ve Berlin’de yayınlandı. Sonra bir çok nüshası toplatıldıktan sonra basımı durduruldu. Bu olay Almanya’da mevcut Yahudi potansiyelinin ne kadar etkin olduğunun açık bir delilidir.

Yahudilerin, protokoller gerçeğini dünya halkının gözlerinden uzak tutmadaki olağanüstü gayret ve çabalarına rağmen, kitabın savaştan sonra Fransa, İtalya, Polonya, Amerika, gibi ülkelerde yerel dillere olan tercümeleri yayıldı. Ancak her nedense buralardaki nüshalarda ansızın ve şaşırtıcı bir şekilde piyasadan hızla kaybolmaktaydı.  

PROTOKOLLER HİKAYESİNİN DEVAMI

Britanya’da yayınlanan protokollerin halkın üzerinde ve değişik yönlerde meydana getirdiği etkiler sona ermedi ve gazeteler bu protokoller hakkında yazmaya başladı. Yahudiler bu durumlar karşısında tavırlarını takındılar ve İngiltere avam kamarasındaki temsilcilerden bu kitabın neşrinin bir an önce durdurulmasını ve tamamen neşrinin yasaklanması noktasında yardım istediler. Hatta bu amaçla . İngiltere içişleri bakanının bu olayla ilgilenmesi için amansız bir uğraş verdiler ama içişleri bakanı bu yardım etme işinden kaçındı. Bakanın bu işten kaçınmasının sebebi ise bu kitabı yasaklama yetkisinin bizzat kendi görevine dahil bir iş olmadığı şeklindeydi. Fakat bakan, şayet kendileri için uydurulmuş, düzülmüş bir iftira bu bahsedilen kitap da mevcutsa, bu konu hakkında mahkemelere başvurabileceklerine dair bir açıklamada bulundu. Ancak bu açıklama, daha doğrusu bakanın kendileri için yardım şeklinde değerlendirdiği bu teklifi Yahudiler için uydurulmuş olan bu protokoller hakkında mahkemeye başvuracak olsalar o zaman mahkemenin protokollerin kendilerine ait olduğunu ve yalan, hile ve tuzaklarını ortaya çıkartıp bütün insanlara yayacağını sezince mahkemeye başvurmaktan kaçındılar. Bu şekilde başarısızlığa uğratılınca Yahudiler eski usullerine döndüler ve kitabın nüshalarını satın alıp bir an önce uzaklaştırmaya çalıştılar. Kendilerine yapılan bu protokollerden ötürü yaygınlaşan zıd hareketlere karşı  kendilerini koruyabilmek ve faaliyetlerini daha rahat sürdürebilmek için teklif ettikleri mal, makam, kadın ve diğer etkenlerle yazarları kendi taraflarına çektiler ve onları kendi lehlerine uygun olarak yazmaya teşvik ettiler.

Fransa’da kitabın yakında çıkacağına dair haber aldıklarında aynı taktiği uygulayarak Fransız hükümetine kitabın neşrinin durdurulması için baskı yaptılar. Fakat Fransa’da İngiltere içişleri bakanının onları mahkemeye başvurmalarını önerdiği gibi mahkemeye başvurabileceklerini söyleyince foyalarının ortaya çıkmaması için mahkemeye güya haklarını aramak için başvuramadılar. Bu mahkemeler Yahudilerin protokol gerçeğini apaçık ortaya koyabilecek bir yerdi. Zaten Yahudiler bu tutumdan ısrarla kaçmaktaydılar.

Bu kitabın tercümesi ve yayılması hususunda ya da herhangi bir vesileyle yardımda bulunan hiçbir kimse yoktur ki onun hayatı suikast sonucu veya esrarengiz bir şekilde sona ermesin. İşte Yahudilerin  düzenlediği bu suikast ve şüpheli ölümler insanların o kitabın basımını ve tercümesini yapmasına mani oldu.

İnşallah şimdi size günümüz dünyasında protokol maddelerinin içeriğiyle uygulaması arasındaki ilişkiyi görebilmemiz için bazı protokol maddelerini sunacağız.

PROTOKOLLERİN İÇERİĞİ VE PRATİKTE UYGULAMASI

DİN VE AKİDE ALANINDA

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Allah fikrini, Yahudilerden başkalarının zihinlerinden silmemiz, bunların yerine de matematiksel teoriler veya maddiyat düşüncesini koymamız gerekmektedir.

PRATİKTE UYGULAMASI

Bütün yeryüzünde bugün filanın devrimi, yok filanca hükümdar , yok filanın nizamı gibi sözlerden başkasını işitemez olduk. Yahudiler günümüz insanını yiyecek, içecek, sıhhat, afiyet, dünya mutluluğu gibi esas meselelerin yanında tali kalan basit meselelerle meşgul ettiler. Bütün bu basit konuları ve Yahudi düsturlarını, ilkelerine her sabah okul marşı, ordu marşı veya devletle ilgili yayımlanan birtakım bildirilerle, metinlerde tekrarlandığına bizzat şahit olmaktayız. Her şeyi düzene koyan, hesapsız rızıklandıran, yegane yaratıcı ve nimetleriyle insanları terbiye eden ve yalnız ve yalnız kendisinin hükmüne tabi olunması gereken Allah’ın zikri, ismi anılmaz oldu. Oysaki mevcut düzenin hükümdarının ismini, makamını yüceltmek ve onun adına savunuculuk yapmak(kralcı tellallığı) vatandaşların tek uğraşısı haline geldi. Allah’ın rahmet ettiğinin dışındaki nefislerde akaidin, dinin, İslam’ın yerini hükümdar ve parti aldı ve böylelikle şirk iyiden iyiye yaygınlaştı.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Biz din adamlarının() namını, itibarını düşürmek noktasında son derece özen göstermeliyiz. Bu şekilde davet ettikleri dini kötülemiş oluruz.

PRATİKTE UYGULAMASI

Kişilerde İslam dininin ve akidesinin kök salmasını engellemekte başarılı oldular.

Yahudi yardakçı ve dalkavukları müslüman olan şeyhleri, vaiz-hatiplerini ve alimlerini gericiler, fikir ve düşüncelerini ise kapkaranlık olarak değerlendirdiler. Bu çirkin amellerini alayla, hilekarlıkla yerine getirdiler. İnsanları ne olduğu belli olmayan müzikle, şöhret kapılarına tırmanma sinema artistliğinden, tiyatroculuktan geçtiği düşüncesi ve bunlar gibi öylesine şeylerle oyaladılar ki artık insanlar başlarındaki hükümdarların hayatını Rasulullah’ın hayatından daha iyi bilir hale geldiler. Bu çalışmalarıyla yalana dayalı propagandalarıyla, sahte ve süslü reklamlarıyla imanı zayıf olanları İslam’dan uzaklaştırmaya ve onları yeryüzünde fitne ve bozgunculuğun kök salmasında bir araç olarak kullandılar.

Bu konuda günümüz dünyasında Yahudilerin muazzam bir başarısı söz konusudur.

SİYASET ALNINDA

Şayet herhangi bir kimse idareci olmaya talip veya idareye hakim olmak istiyorsa isteğine kavuşabilmesi için muhakkak bu şahsın hileye ve yalana başvurması gerekmektedir.

PRATİKTE UYGULAMASI

İşte bu anlayış halklarını hiçe sayan, hakir gören ve onları sevimli boş vaatlerle kandıran hükümdarların katında bir temel taştır, adeta.

Şayet halk, onlardan kendilerine vaadettikleri sözleri yerine getirmelerini isterse, hükümdar ya onları hapse tıkar veya sürgün eder ve yahut da en sonuncu ve kesin çözüm olan idama sürükler.

Oysaki hükümdarın halkına yerine getirmek üzere verdiği sözler kağıtta yazıldığı mürekkebinden daha öteye bir uygulama sahası bulmaz.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Rüşvetten, hıyanetten ve yalandan vazgeçmememiz gerekir.

PRATİKTE UYGULAMASI

Yeryüzünde artık  rüşvet ve hıyanet at başı farkla gitmektedir. Gerek muamelet de olsun gerekse diğer cari konularda olsun rüşvet yaygınlaşmış bir durumdadır. Bundan dolayı da insanlar birbirine düşmüş ve aralarında kindarlık duyguları peydahlanmıştır.

Yahudi Protokol de Şöyle Demektedir:

Yahudiler ideal hükümeti şu şekilde tarif etmektedirler. Yalnızca tek bir şahsın bünyesinde odaklaşan, tek yönetim tarzlı ve kararların tek merciden alındığı bir devlet.

PRATİKTE UYGULANMASI

Günümüzde devletler ya diktatör ya zorba hükümet yada tek bir yöneticinin emriyle istediği şekilde, nefsinden kaynaklanan hükümlerle yönetilmek durumundadır. Bu şekilde ki devlet yönetimi tarzında halkın kendi sorunlarına cevap arayabileceği bir meclis oluşturulsa da bu düzmece, göstermelik meclisin, bazı olaylarını gizlemek ve dünya kamuoyuna şirin görünmek ve de halkın gözünü boyamaktan başka bir özelliği yoktur.

Yahudi Protokol de Şöyle Demektedir:

Avrupa ve diğer kara parçalarında terörizmi ve anarşiyi yaymamız gerekmektedir.

PRATİKTE UYGULAMASI:

Dünya neredeyse günlük devrimler, ihtilaller ve karışıklarla karşı karşıyadır. Her nedense bu günlük ihtilallerin çoğunluğu özellikle kendisine müslüman! denen ülkelerde tahakkuk etmektedir. Öyle ki buralarda kominizim, kapitalizm, demokrasi, liberalizm, laiklik, milliyetçilik, sosyalizm v. b. Gibi beşeri sistemlerin oldukça sık konuşulduğuna ve bunlara dayalı bir sistemle halkı idare etmenin çabası içerisinde olunduğunu görebilmek mümkündür.

Yahudi Protokolde Şöyle Demektedir:

Biz toplumun arasından idare edilmeye ve boyun eğmeye meyilli, hüküm koyma noktasında deneyimi olmayanlardan zaptettiğimiz hükümeti yöneten hakimler seçeceğiz ki bu şekilde  bu tecrübesiz hakimleri ellerimizle kukla gibi oynatalım ve istediğimizi yaptıralım.

PRATİKTE UYGULAMASI:

Ülkeye askeri bir darbe sonucu gelen hükümdar makam koltuğuna oturur oturmaz, gerçekleştirdikleri bu ihtilalden elde ettiklerini korumak, vatandaşlarının güvenliğini sağlamak ve kendi nizamlarının bir gereğidir diyerek her türlü hareketi meşru görerek güya halkın istikbali için sıkı yönetim ilan eder.

Yahudi’nin burada ki asıl amacı kendilerine gerek korktuklarından gerekse de maddiyattan dolayı bağımlı olan kişileri idareye yerleştirerek onları hakim yapmak ve bu şekilde de hüküm koyma yetkisini tamamen ele geçirmeye yöneliktir.

Yahudi Protokolde şöyle demektedir:

Baştaki hükümdara ancak bizim direktiflerimizle, birçok manaya yorumlanabilen, oynak kanunlar icad etmesi istenir. Ancak o zaman bizim aleyhimize görünen kanunları kendi lehimize çevirmek imkanı olur. Şayet kanunlar her zaman bizim lehimize gelişme gösteriyorsa o zaman bu kanunları iptal etmemize gerek yoktur.

PRATİKTE UYGULAMASI:

Öncelikle teröristlerden, çapulculardan ücretli memurlardan seçilen bir gurup halkı epeyce zorlayacağa benzeyen kanunlar yaparak insanları bu koydukları esaslar dahilinde hareket etmelerini şart koştular. Ülkede çok şiddetli sıkı yönetim ilan ettiler. Daha sonra zamanın geçmesiyle bu kanunları istedikleri doğrultuda lehlerine çevirdiler. Halkın istediğini, yaşama hakkını ve en önemlisi de insanlık hiç umursamadan kafalarına estiğince yaptılar.

TEŞKİLAT VE PLAN SAHASINDA

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Yeryüzünün her tarafında, yegane hakimiyetimizi sağlayacağımız vakte ulaşıncaya dek kendimizi her yönden yetiştireceğiz ve mason localarını elimizden geldiğince arttıracağız. Bu localar, insanları bizim elimize düşürecek birçok tuzaklar ve çeşitli ağlarla dolu olacak. Bu localarda insanlığı kumanda etmenin ince planlarını ve düzenlemelerini yapacağız.

PRATİKTE UYGULAMA

Yeryüzünde meşhur şahsiyetlerinin çoğunluğunun mason olduğuna tanık olmaktayız. Bu kişiler öncelikle kendisine müslüman (!)denilen ülkelerde ve özelliklede Arap ülkelerinde etkinliklerini hissettirir derecede kullanılmaktadır.

İKTİSAT ALANINDA

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Mücadele sahamızı ekonomik alana doğru genişletmeli ve bu sahada elimizden gelen her türlü çabayı sarf etmeliyiz

.

PRATİKTE UYGULAMA

Her yerde insanların hoşuna giden ve bilhassa milli figürleri içeren isimlerle faiz veren bankalar inşaa ettiler ve dolayısıyla bütün devletleri kendi kapitalizminin baskısı altına aldılar.

Dünya bankası iyice araştırılınca bu hakikat daha iyi anlaşılır.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Bütünüyle bizim stoğumuz  ve kontrolümüz altında bulunan altını kullanarak suni ekonomik krizler meydana getirelim.

PRATİKTE UYGULAMA

Şimdi vuku bulan ve daha sonra meydana gelmesi muhtemel bütün ekonomik krizler birbirini takip etmekte ve bundan aslan payını alan sadece Yahudiler olmaktadır.

Günümüzde bazen dolar değeri artar ya da iner, bazen de altının fiyatı iner ya da artar. İnişli çıkışlı bir ekonomik sistemde Yahudilerin sağladığı gelir muazzam düzeydedir.

Bütün devletlerin ekonomik sistemlerine aşağı yukarı Yahudiler hakimdir.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Stokçuluğu geniş çapta yaygınlaştırmalıyız

.

PRATİKTE UYGULAMASI

Günümüz bankacılık ve sigortacılık işleri hep bu altının güdümü altındadır. Kendilerine müslümanım diyen zengin petrol şeyhlerinin servetlerinin çoğu, Avrupa’daki Yahudi bankalarına yatırılmakta ve bu bankalar parayı değerlendirerek kendilerine para yatıran bu petrol şeyhlerini ve genel olarak insanlığı arkadan vurmak için İsrail’e bomba, uçak, top, mühimmat, elbise ve gıda yardımı olarak göndermektedir.

EĞİTİM VE ÖĞRETİM SAHASINDA

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Yahudi olmayan gençleri boyunduruğumuz altına alıp başlarını döndürmeliyiz. Hatalı ve kusurlu olduğunu bilmemize rağmen kendi koyduğumuz teori ve ilkeleri gençlere öğreterek onları bozmalıyız.

PRATİKTE UYGULAMASI

Mevcut birçok üniversiteler ve enstitülerdeki öğretim ve eğitim yaptıracak olan hocalık makam ve mevkileri daha çok İslam düşmanı olan kişilere teslim edildi. Yeni yetişen genç nesli yıkıcı, psikolojik, felsefi, siyasi , toplumsal fikir ve teorilerle besleyerek, onları karanlıklara doğru ilerleyen bir meçhul topluluğun saflarına kattılar. Zira bu, Yahudinin gerçekleşmesini dört gözle beklediği İslam ümmetinin helak olması için planlanarak, bilinerek atılan bir adımdır.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Biz insanlığın genel düşüncesini zahiren ilerici ve özgürlükçü zannedilen süslü parolaların her çeşidiyle yönlendirmeye uğraşacağız.

PRATİKTE UYGULAMASI

Yahudinin egemenliklerini ellerine geçirmek istedikleri her devlette milli eğitim bakanlıkları, Darvin’in sapık, düzmece, delilden yoksun bir takım teorilerine ya da “Güneş sabittir, yer ise dönmektedir” şeklindeki Kuran ayetleriyle çatışan varsayımlara veyahut da Allah’ın yaratıcılığını ve mutlak hakimiyetini inkara götürücü teorilere adeta kucak açtılar. Yahudiler kendilerinin dahi sapık olduğunu bildiği bu hileli teorileriyle özellikle Arap ülkelerinde olağanüstü bir başarı sağladılar.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Ülkelerin eğitsel ve bilimsel çalışmalarını, deneylerini ve kanun yapma yetkisini biz üstlenmeliyiz.

PRATİKTE UYGULAMASI

Bütün üyeleri Yahudilerden yada yetiştirdiği fertlerden olan UNESCO vasıtasıyla devletlerin eğitim öğretim ve siyasetini yönlendirmede büyük bir başarı elde etmişlerdir. İlericilik parolası adı altında, bilimsel özgürlük adıyla fitneyi, fesadı  ve şirki toplum arasına soktular. Toplumsal ve ahlaki çöküşe adeta kucak açtılar. Hayatın birçok kesimimde ve kavramlarında müthiş bir bozulma durumuyla milleti karşı karşıya bıraktılar.

Artık müslümanım diyen genç bir kızın Avrupalı Yahudi modacılardan aldığı o seneki modaya uygun kısa etekle, elinde kendine güya ilmi öğreten kitabıyla bir yükseköğretim kurumuna gitmekte olduğunu görmekteyiz.

GAZETECİLİK VE BASIN SAHASINDA

Yahudi Protokolde Şöyle Demektedir:

Gazetecilik sektörünü ele geçireceğiz.

PRATİKTE UYGULAMASI

Yahudiler, gazeteciliğin, basın organların reklamcılığın hakimiyetlerini ellerine geçirerek bunlar vasıtasıyla bozuk fikirleri ve sahtekarlığı yaydılar. İnsanların akıllarıyla adeta oynadılar, onu hiçe saydılar. Birtakım çelişkili bilgilerle gerçeği gizledirler. Mesela bir ülkede ki hükümdar, bir saat önce herhangi bir konuda demeç veriyor, aradan bir saat geçince “affedersiniz bir müddet önce söylediğim asıl gerçek değil, asıl gerçek şu anda söyleyeceklerimdir” diyor. Bu gazetecilik sektörünü ele geçirmeleriyle Yahudiler istediklerini gerçekleştirme de çok büyük bir imkana kavuşmuş oldular.

Artık müslüman geçinen ülkelerde İngiltere Krallığı’nın veliahdı Prens Charles ile Diana’nın haberi, onların evlilik törenleri, Prenses Diana’nın hamile olması ve doğurması, yada doğan çocuklarının doğum ağırlığı veyahut da Diana’nın hangi saç modelini seçtiği, giydiği elbise hakkında ki haberler çok önemli bir mesele haline getirilmiş, gazetelerde boy boy süper manşetlerle yayınlanmıştır.

Zira Yahudiler İslamın yokluğundan doğan boşluğu zehir akıtan gazeteleriyle doldurmaya çalıştılar. Fakat bununla da yetinmediler. Bilakis cadde ve sokaklara ahlaksız, çırılçıplak kadın resimleriyle dolu afişlerle donattılar. Gazeteyle beraber ücretsiz dağıttıkları gazete ekleriyle fuhşu körüklediler.

Yahudi Protokolde Şöyle Demektedir:

Edebiyat (sözlü anlatım) ve gazetecilik iki büyük eğitim-öğretim potansiyelidir. Bu iki sektör ülkelerin eğitim ve öğretim çalışmalarını yönlendirebilecek içeriğe sahiptir. Bizim hükümetimiz yeryüzündeki bütün dergi ve gazetelere sahip olacaktır.

PRATİKTE UYGULAMASI

Yahudiler bütün yeryüzünde yayım ve basım tirajı oldukça yüksek olan gazete ve dergilere sahip oldular. Bu gazete ve dergileri, değişik fikirlerde yorum yapan ve haberleriyle birbirlerine zıt ve çelişkili olan bir haber aracı haline getirdiler. Bazı gazeteler Sovyetler Birliğini överken, bazıları ise A. B. D’yi över. Bazısı Arapları methederken bazıları ise onları kötüleyip aşağılamaktadır. İşte bu bütün suni görüntüler, yazıp çizmeler Yahudilerin uluslar arası etkinliklerini örtmek için uydurdukları boş laflardan başka bir şey değildir.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Baştaki hükümeti yada partileri destekleyen belli bir tarafın savunuculuğunu yapan gazeteler vatandaşları yönlendirmede büyük bir kuvvettir.

PRATİKTE UYGULAMASI

Şurası herkes tarafından şahit olunan bir gerçektir ki gazeteciler vasıtasıyla gazeteler insanların zihinlerini bozuk teoriler, sapık ve bir o kadar da saptıran reklamlar ile meşgul ettirerek, akıllarını apaçık doğru yolu görmekten alıkoydular.

Eğer bu dediklerimizin doğru olmadığına inanıyorsan yada söylediklerimizi doğrulayacak gerçek bir kanıt istiyorsan . . . gazetesi. . . gazetesi. . . . dergisine bakabilirsin. Dikkatli olarak olayları değerlendirdiğinde Yahudinin bu oyununu kolaylıkla anlayabileceksin.

GENEL KÜLTÜR VE SANAT ALANINDA

Yahudiler protokolde şöyle demektedir:

Yahudiler olarak bizler, kendi dışımızdaki insanları bizim onlar için uyarladığımız tehlikeli işlerimizi anlamamaları için her çeşit müzik, sinema, tiyatro, spor ve sanatsal faaliyetlerle oyalamalıyız.

PRATİKTE UYGULAMASI

Adına sanat dedikleri sapık ve aşağılık bu şeyler insanların akıllarını ve ahlaklarını bozdu, içinde bu ümmet için fayda bulunan her işten ve faydası olacak olan düşünceden uzaklaştırdı.

Yahudiler, fertleri boş vakitlerini değerlendirmede eğlence, oyun ve sporla ve özellikle de futbolla meşgul ettiler. Yaşadıkları ülkelerde şarkıcılar ve fahişeler en büyük günahı işlemeyi adeta üzerlerine aldılar. İşte bu aşağılık insanlar fuhuşun ve ahlaksızlığın yayılmasında büyük etken oldular.

Artık iman sarsıldı, toplumlar kimlik arayışı içine girdiler. Ahlak çöküntüye uğradı ve gençler sanatçı adı altındaki sapık ve deli kişileri hayatlarının her kesiminde ve aşamasında taklit etmeye, onlar gibi olmaya özendirdiler.

Gençler ormandaki hayvanların cinsel birleşme öncesinde çıkardıkları birbirlerini cinsi yönden tahrik edici nağmelere benzer ne olduğu belirsiz, anlamsız disko müzik-pop müzik tutkunu oldular.

İşte bütün bu gerçekleşenler Yahudilerin kendilerine göre tanımını yaptıkları sanatın ve yine kendi amaçları doğrultusunda yönlendirdikleri sporun elde ettiği başarının bir neticesidir.

Artık başarı, nam, servet ve şöhret sağlamak için sinema artisti olmak, tiyatro oyuncusu olmak, etrafındaki içkili kadınların pervane gibi döndüğü kumar masalarıda kağıt oynamak ya da uyuşturucu pazarlamak veya bizzat müptelası olmak en kısa yol olarak görülmektedir.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

Yahudi dışında kalanlara düşünmeleri için vakit tanımamalıyız ve onların doğru olan fikirlerini değiştirmeliyiz.

PRATİKTE UYGULAMASI

Devletler, vatandaşlarından kendi liderlerini övmelerini, onun hayatını yaşam tarzı edinmelerini ve her şeyiyle liderlerinin yolunda feda etmelerini istemiştir. Kendi liderlerine karşı körü körüne itaat etmeleri, delil sormaksızın her dediklerini kabul ederek uygulamaya geçirmeleri halkı uyuşturmuş ve gerçekleri göremez olmuşlardır. Yukarıda bahsettiğimiz lidere, ne yaparsa yapsın gerek Kur’an ve sünnete çatsın ve gerekse de insani değerleri bir kenara atsın baştakine körü körüne itaat etmeyi basın organları ve süslü reklam faaliyetleri ile halka öğretmiştir.

Şarkılar, televizyon, spor sinema , seks, içki, kumar işte bütün bunlar insanları İslam ümmetinin asıl problemlerinden uzaklaştırmak için tezgahlanmışlardır.

Yahudi protokolde şöyle demektedir:

İnsanlığın genel düşünüşüne hükmetmek için onu şaşkın ve karasız bırakmalıyız.

PRATİKTE UYGULAMASI

 İnsanlarda ki genel şaşkınlığı çeşitli yönlerden görebilmemiz mümkün. İnsanoğlu artık öyle bir anlayışın esiri olmuştur ki , bu anlayış tarzında güzeli çirkinden, aslanı tilkiden ayıramaz olmuştur. Bu anlayış sebebiyle insanlar dostu düşmandan, düşmanı dosttan ayıramaz hale gelmişlerdir. Şaşkınlık iyiden iyiye her tarafıyla insanı kuşatmıştır. İnsansal düşünce ve fikirlerini yoğunlaştırma yeteneklerini kaybetmişlerdir. Zira bu Yahudinin arzuladığı, ulaşmak istediği hedefin ta kendisidir.

EVLİLİK İLİŞKİLERİNDE VE SOSYAL BAĞLAR KONUSUNDA

Yahudiler protokolde şöyle demektedir:

Toplum arasında iğrenç ve aşağılık bir ahlak anlayışını yayacağız ki bu bize bütün ahlaki değerlerin yıkımında ve aile bağlarının koparılmasında yardımcı olacaktır.

PRATİKTE UYGULAMASI

“Kadının özgürlüğüne kavuşması” parolası altında kadınları kandırarak sadece arzu ve isteklerinin aleti durumuna soktular, kadınlığın benliğini parçaladılar, kadınlığı bozdular ve onu kapkaranlık bir yola soktular. Böylece kadını, kendisini alçalmaktan koruyan ahlak, iffet, namus, şeref gibi kötü yola düşmekten önleyici ve koruyucu vasıflardan soyutlanır hale soktular. Tabiiki kandırılmış kadın bu tuzak ve hilelerin boyutlarını kavrayamadı. Böylelikle ahlaksızlık, doğum kontrol hapları, hippilik, moda, kısa giyim yaygınlaştı. Yahudiler hala kendi menfaatlerine uygun olarak koydukları düsturlar dahilinde kadınlar arasında bu tahripkar tutumlarını devam ettirmektedir.

Talmud’da şöyle geçmektedir:

“Güzel kızlarımızı, krallar, prensler, bakanlar ve büyük kimselerle evlendirmeli ve erkek çocuklarımızı çeşitli dinlere sokmalıyız. Böylelikle devlet ve hükümetlerde tek etkin söz bizim olsun, dolayısıyla bu etkinliği onları birbirlerine düşürmede kullanalım. Birbirleriyle savaşmaları için aralarına korku salalım. Biz bütün bu yaptıklarımızla büyük başarılar elde edeceğiz.

1869 yılında Prag şehrinde din adamları Simon İbn-i Yahuda’nın kabri başında düzenledikleri gizli toplantıda Yahudi Haham Reichorm şöyle dedi:(Bu haber 1. 7. 1880 tarihinde CONTEMPORAİN adlı dergide yayınlandı. )

“Krallar, imparatorlar ve prensler günümüzde borç altında yaşamaktadırlar. Bizim bu gerçekle hareket ederek meselenin bu yönünü kullanmamız gerekir. Böylelikle ülkelerindeki maden ocakları, fabrikalar , demir yolları ve diğer önemli mallarını ipotek altına alarak bize olan borçlarını arttıralım, böylelikle onlar üzerinizdeki etkinliğimizi artıralım.

Duyuyoruz ki bazı Yahudi kardeşlerimiz hristiyanlık dinine girmiş. Bunun bize ne zararı olabilir ki?

Kilise bizim için tehlikeli bir düşmandır. Bu yüzden oralarda onları mağlup etmek, fesadı yaymak, ayrılık tohumlarını ekmek ve hristiyanlar arasında çatışmayı körüklemek için zahiren hristiyan görünen Yahudi kardeşlerimizden istifade edelim. Onları kötüleyen kasıtlı yalanlarla, din adamlarının saygınlığını azaltalım ve her yerde halkın onlara kötü gözle bakmalarını sağlayalım.

Hristiyan kızla evlilik yapması için genç kardeşlerimizi teşvik edelim.

Biz bu karışık evlilikten bir şey kaybetmemiz bir yana bilakis çok kazançlı çıkacağız. Hristiyanların bütün devlet dairelerine nüfuz edebilmek ve oraları yönetme kapılarını bize açacak anahtarları elde edebilmek için hristiyan aileleriyle dini olmayan resmi evlilikleri destekleyelim.

Medeni devletin yetkisi ve kontrolü altında yapılan resmi nikahı desteklerken, kilise ve camilerde yapılan resmi olmayan dini nikaha karşı çıkalım.

Altın katımızda birinci kuvvet, gazetecilik sektörü ikinci kuvvettir. Fakat birincisi olmadan da ikincisi işlemez. Milli servetimiz olan altın aracılığıyla halkın yaşamında önemli rol oynayan gazetelere hükmetmemiz gerekir. Rüşveti kabul ederek bizim faydamıza çalışacak olanlara servetimizi dağıtalım. Ta ki gazetecilik tamamıyla elimize geçsin. Gazete sektörünü elimize geçirdiğimiz vakit, aile hayatının, ahlakın, din ve faziletlerinin yok edilmesi için daha rahat çalışma imkanı edinmiş oluruz.

Bizim halkımız dinle kuşanmış, inanan muhafazakar bir halktır. Fakat dışımızda kalan topluluklarda böyle bir şeyin varlığı bizim için iyi olmaz. O yüzden bu topluluklarda ahlaksızlığı desteklememiz, fitne ve fesat tohumlarını yeşertmemiz, halkın temel dayanaklarından en önemli olarak itibar edilen birbirleri arasındaki sağlam bağları koparmamız gerekir. Böylelikle mutlak egemenliğimizi sağlamak suretiyle istediğimiz şekilde onları yönlendirebiliriz.

Burada bulunan Yahudi kardeşlerim, size son tavsiyem şudur: Bütün Yahudiler çocuklarına Yahudileri, dalları, zenginlik, kuvvet , mutluluk , saadet ürünleri taşıyan bol ürünlü toprağa iyice kök salmış ulu bir ağaç gibi yapacak bu temel ilke ve öğretileri öğretsinler.

Yahudi haham Samuel Morris “Siz Yahudi değilsiniz”adlı kitabında şöyle demektedir:

“Biz Yahudiler sonsuza dek insanlığı yıkmak için uğraş vereceğiz. Her ne kadar biz istediklerimize ulaşsak da bizim ihtiyaç ve isteklerimizin asla ardı arkası kesilmeyecek. Yeryüzünü tamamen kendimizin olmasını istediğimiz için devamlı fitne ve fesadı yayacağız.

İşte buraya kadar anlattığımız hahamların sözleri ve Talmud ve protokollerin içerdiği Yahudilerin dünyayı fesada boğmak ve yıkmak için tasarladıkları plan ve tutanaklardır.

Bilmemiz gereken bir şey daha kaldı ki, oda Yahudilerin bu protokolleri ilk kez sadece 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde yapılan konferansta ortaya çıkarmadıkları gerçeğidir. Bu konferansta ortaya konulan protokoller aslında 2000 sene öncesinden kaynağı mevcut olan protokollerdir.

Bu konferansta yapılan tek şey 20. yüzyıldaki bu protokolün maddelerini uygulayacak olan Yahudileri yol göstermek, mutlak hakimiyeti sağlama çabasında onlara kılavuzluk etmek için, 2000 yıl öncesinden bilinen bu protokol maddelerini derli toplu hale sokacak bir 20. yüzyıl protokol uyarlamasıydı.

İnşallah biz kitabın gelecek kısımlarında Yahudilerin darbelerini, kanlı ve vahşi olanlarını, savaşlarını ve neden oldukları devrimleri gerek daha önce gerçekleşmiş, gerekse protokolde gelecekte gerçekleştiğine dair ipuçları bulunan olayları delilleriyle beraber sunacağız.

Siyonizmin kurucusu 1860 yılında Budapeşte de doğdu. Daha sonra Viyana’ya gitti. 1895 de Yahudi devleti adında bir kitap yayınladı. 1904 de öldü ve naşı Filistin topraklarına getirilerek gömüldü. ( Siyasi sözlük sf. 1674)

Etkin bir hahamın metresiydi ve Rusya hesabına casusluk yapıyordu.

“Din adamları” hristiyanların alimlerine verdikleri bir lakaptır. Ancak İslam dininde herkes bir din adamıdır ve dinin koruyucusudur. İslam da bir öğreten bir de öğrenen vardı. Hıristiyanlarda olduğu gibi bir sınıf farkı yoktur.

Yahudi More Bercer 1962 yılında bastırdığı “Bugünkü Arap alemi adlı” kitabında şöyle der. “Üniversitede okuyan yada okumuş kendisine müslümanım diyen kadın aslında toplumun dini öğretisinden en uzak olan ferdidir. Bunlar toplumun bağlı olduğu dinden uzaklaşmalarını sağlamada çok önemli bir etkendir.

    .

  .  

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

 

YAHUDİLER: SAVAŞ TACİRLERİ

Yeryüzünde vuku bulan savaş, darbe ve devrimlerin hepsi neredeyse Yahudilerin imalidir. Onların bütün bunları yaparken delil aldıkları ilk kaynak tahrif edilmiş Tevrat ve Talmud öğretileri ve sonuncusu da protokollerdir. Yahudilerin rehberi olan bu kılavuzlar memleketlerinin başkenti olan Orşelim-Kudüs hakimiyetinden sonra dünya hakimiyetine ulaştırabilecek yolları kullanarak Yahudi haricinde kalanları ortadan kaldırmaya teşvik eder.

Kendisi dışındakilerin kanını dökmeye ve ortadan kaldırmaya başvurmadan önce Yahudiler ilk önce onların parçalanıp yıkılarak yok olmasında temel vazifelerini kolaylaştıracak ruhsal, kültürel ve maddi planda bir hegemonyaya sahip olmak arzusundadırlar. Maddi yönden Yahudiler mala ve altına sahip olmaları hasebiyle bankalara, Avrupa ve Amerika ülkelerinin ekonomisine tahakküm eden diğer mali kuruluşlara söz geçirmekte oldukça başarılı oldular. Yine altın ve parayla, sonuçları sadece kendilerinin yararına olan savaşlara ülkesini sokmada başlıca rol oynayabilecek kapasitede dünyaca meşhur büyük şahsiyetleri de ele geçirdiler.

Yahudilerin amaçlarına ulaşmak için kullandıkları araçlar oldukça çeşitlilik arz eder. Dünya çapında meşhur şahsiyetleri kandırarak kendi saflarına katmak için değişik teknikler kullanırlar.

İşte onlardan sırasıyla bazıları:

1-Çokça mal vererek göz boyamak    .

2-Çeşitli makam ve mevki olanakları sunmak.

3-Dini yönlerden aldatmak.

Ve bunlarda başarı sağlanamadığında tehdit yoluna başvururlar. Bu çoğu kimseyi alçaltan ve hala da Yahudilerin vicdanlarını satın aldıkları ve uluslar arası Yahudi temel ülküsüne hizmette kendilerine boyun eğdirmeyi başarabildikleri dünyanın önemli büyük şahsiyetlerini alçaltmaya devam eden bir silahtır. Şayet bu şahsiyetleri kandırmada para kar sağlamıyorsa, sayılamayacak kadar bolca verdikleri birtakım bilimsel ödüller (Nobel ödülü)ve diğer fertleri kendilerine çekici ödülleriyle gerek batı bloğundan gerekse doğu bloğundan olan ilmi şahsiyetleri aldatarak hedeflerine ulaşmada onları basamak taşı olarak kullanırlar.

Yine Yahudiler yukarıda saydığımız metotlarla elde edemedikleri bazı şahsiyetleri onlara birtakım sapık dini imajlar vererek elde ederlerdi. Mesela kendilerini, vadedilmiş Filistin topraklarını almak için Rableri tarafından görevlendirilmiş, seçilmiş halk olarak göstermekteler.

Diğer büyük bir kısım siyasi şahsiyetleri ise korkutma baskı veyahut suikast tehditleriyle kazanmayı başarmışlardır.

İşte bunun neticesinde Yahudiler savaş, fitne ve devrimlerin kıvılcımını tutuşturmayı batı ve doğu bloğundaki fikir ve siyaset adamlarını, bakanları, kral ve hükümdarları isteklerine boyun eğdirmeye başarabilmişlerdir

ULUSLARARASI  YAHUDİ HÜKÜMETİ

 Yahudiler kendilerini siyonist hükümdarlar olarak adlandıran 300 kişinin etrafında yönetimine katıldığı bir hükümet kurmuşlardır. Daima kendisini kral Süleyman ve Davut’un mirasçısı konumunda bir kral olarak gören bir Yahudi alim seçilir ve bu seçilenin ismi ilan edilmez. Krallardan her biri öldükçe ölenin yerine yeni Yahudi alimlerinden biri geçer. Sistem bu şekilde işler, durur.

Milyoner Yahudi Voltaire Rathenau 25. 12. 1909tarihli The Wiener Press isimli bir Alman dergisinde şöyle bir beyanatta bulunmuştur.

“Bu hükümette bütün meslektaşların bir diğerini tanıdığı ve Avrupa’nın geleceğine tahakküm edebilecek 300 kişi vardır. Onlardan sonra gelecek kişiler de kendi çevresinde olan şahıslar arasından seçilir.

Kısacası bu 300 Yahudi temsilci kendisinden hoşnutluk duymayan herhangi bir devleti yok etmeyi sağlayıcı bir çok araçlara sahiptir.

Yahudilerin kendileri ve gizli hükümetleri sanki tüm dünyayı tahrif etmek için başı ve gövdesiyle onu sarmış, kuyruğu Filistin de bulunan ve yeryüzü tamamen yıkılmadan ve Kudüs’ten dünyaya hükmeden ve yeryüzü enkazı üzerinde hakimiyetinden ötürü bağdaş kurarak oturan Yahudi bir kral taç giymedikçe başı ve kuyruğu birbirine kavuşamayan zehirli bir yılan gibidir.

Yahudi gerçekten yeryüzünün harab ve yıkımında çok önemli bir yol oynamıştır.

Gayelerine ulaşmak için uygulamak istedikleri ve bizzat Yahudilerin plan ve programları dahilinde kıvılcımlanan savaşların, darbelerin ve devrimlerin en önemlilerini anlatmamız gerekir.

Bunun tarihi örnekleri çoktur. 1948yılında birleşmiş milletler tarafından Araplarla Yahudiler arasındaki Filistin meselesini çözmesi için seçtiği Kont Bernardot aynı senede Yahudilerin suikast girişimi sonucu öldürülmüştür. Yahudiler daha sonra yaptıkları açıklamada “Kontu öldüren ancak tımarhane kaçkınıdır” diyerek kendilerini bu işten sıyırdılar.

Çok daha yeni olay ise İsveç’in başbakanı Olof Palme’ye yapılan suikast girişimidir. Olof Palme İran Irak savaşını durdurmaya teşebbüs etmiş, İslam dinini öğrenerek, Stocholm de İslami konferanslar düzenlemiş ve böylelikle İsveç halkının İslam dinini öğrenmelerini sağlamıştır. Kendisi gayet mütevazi bir insandı. Özel araba kullanmaz halkın bindiği otobüse biner, normal vatandaş gibi dükkanlarda, çarşılarda alış-veriş yapardı.

Bu başbakanın siyaseti ve davranışları Yahudi çıkarlarına ters düşünce, Mossad ona suikast yaptı ve arkada kendine ait bir kurşundan başka bir kanıt bırakmadı.

SON OLARAK

 

Bütün insanlar yorulup bıksa da Yahudiler plan hazırlamaktan, söz söylemekten ve iş yapmaktan ne bıkarlar ne de yorulurlar.

Onlar insanların zulmü hoş görmemesinden faydalanarak adalet sancağını kaldırıyorlar. Oysaki amaçları insanlara adaleti sağlamak değil bilakis insanlara zulmedenlerin yerlerini almaktır. Onlar insanların özgürlüğe olan arzularını kullanarak özgürlük sancaklarını semalarda dalgalandırıyorlar. Oysaki gayeleri özgürlüğü insanlara sunmak değil bilakis onları özgürlükten mahrum ederek kendi menfaatlerine göre kullanmaktır. Onlar insanların siyah- beyaz ayırımı ve ırkçılığı çirkin görmelerinden istifade ederek eşitlik adına sancak açıyorlar. Halbuki amaçları değişik renkte olan bütün insanları tek sınıf altında toplayarak onların düşüncesini kendileri için uygun şekilde basit bir düşünce tarzına dönüştürmektir.

Yahuda’nın çocukları olan bu yılanlar sinsice sokup zehrini akıtmaktadır. . .

Stalin Yahudilerin şerrinden kurtulmak için onlara Filistin’de bir devlet kurmaları için yardımda bulunacağına söz verdi.

Hitler ise Almanya’yı bu şerli kavmin pisliğinden temizlemek için yeryüzünde onları atabileceği bir çöplük aradı durdu.

Amerika’da onlardan çektiğini hala çekmeye devam etmektedir. Fakat şuan bile Amerika elleri kapalı, gözleri yumuk bir vaziyette alçak siyonist masonlar tarafından uyutulmuş , öylece uyumakta ve Yahudilere ne yapacağının belirsizliği içinde kıvranmaktadır.

Sonuç olarak Yahudinin bu dünyadan istedikleri bunlardır. Fakat Allah’ın dilediğinden başkasına da ulaşamazlar. Çünkü Allah dilediğini yapar ve ancak Allah’ın dilediği olur.

Müslümanlar olarak bize insanları uyarmamız, onlara nasihat vermemiz gerekmektedir.

Ey Müslüman davetçiler! Elleri kaldırıp teslim olmadan ve zillet içinde boyun eğmeden önce uyanınız!

Ey sorumlu kişiler ! Yahudinin kırbacı sırtınızı kızartmadan önce ayılın.

Ey  müslümanım diyen kimseler! Yahudiler sizi kendi görüşlerini kabul etmeye ve boyun eğmeye zorlamadan önce uyanınız!

Her şeyden önce gerçek benliğiniz olan Allah’ın ipine toptan sımsıkı sarılın ve ayrılmayın.

“Bunda kalbi olan ve hazır bulunup işiten kimseler için ibret vardır. ”

(Kaf:37 )

MÜSLÜMANLARA MÜJDE

 

Yahudiler kendi memleketlerinin kurulmasında acaba başarılı olacaklar mı?

-Şüphesiz ki hayır. Çünkü Allah-u Teala İsrail oğullarına bu hayatlarında zillet ve rezillik yazmıştır.  

“Nerede bulunursalar (Yahudiler )onlara alçaklık damgası vurulmuştur. ”

   

-Şüphesiz ki hayır. Çünkü Allah-u Teala yeryüzünde onların bölük pörçük bir vaziyette  yaşamalarını dilemiştir.

“Biz onları yeryüzünde bölük bölük ayırdık. ”

   

Şimdi daha iyi anlaşılması gereken bir gerçek şu ki:

Mukaddes topraklarda İsrail olarak isimlendirilen bir devletçiğin kurulması yada kurulacak olması kuru bir hayalden başka bir şey değildir.

Filistin’de kurulmuş Yahudi devletinin, dünya hakimiyetinin tamamını sağlayamayacak olması ihtimali aşağıdaki sebeplere bağlı olarak açıklanabilir.

Birincisi: Kutsal topraklarda bir araya gelmiş bu Yahudi topluluğu , bütün dünyaya yayılmış bulunan sayısı yaklaşık  20-22 milyon civarında olan Yahudilerden 4 milyonu aşmayan küçük bir topluluktan başka bir şey değildir. Şayet bu kadar Yahudi İsrail’de bu sayıyla bir devlet temsil edebiliyorsa, içinde 5 milyondan fazla Yahudi barındıran Amerika’nın bir şehri olan New York’un, İsrail’den ziyade bir Yahudi devleti olması daha uygundur. Eğer ki mesele sadece Yahudi sayısıyla paralellik gösteriyor olsaydı bu söylenilen şey de kaçınılmaz bir gerçek olurdu.

İkincisi: İddia edilen İsrail devleti, İngiltere’nin ve Haçlı devletlerinin kovduğu, bir kenara ittiği ve dünya ekonomisine hükmeden Yahudilerin dolarlarıyla beslediği ki dünya Yahudilerinden gelen bu gıda yardımı kesilirse açlıktan hemen geberiverirler-İslam aleminde doğmuş ne idüğü belirsiz piç bir çocuktan başka bir şey değildir. İslamı  esaslardan uzaklaştıklarından dolayı Arapları korkutan bu devletçik bir devlette kendi kendine yetebilecek ve bulunması zorunlu olan dayanaklardan bile yoksundur. Sadece onlar müslümanların yeterince bilinçli olamaması ve İslami görevlerini yerine getirmemesi boşluğundan yararlanarak oraya ayak basmışlardır, o kadar.

Üçüncüsü: Mukaddes topraklarda kurulan bir devlet olarak iddia edilen İsrail, Allah-u Teala’nın dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Yahudileri mahvetmek için seçmiş olduğu bir yerdir. Ne zamanki müslümanlar gerçekten ihlaslı olarak dinlerine döner ve Allah’a tam manasıyla tevbe ederlerse işte o zaman mü’minlerin kalplerine şifa verecek olan öldürücü darbelerini mukaddes topraklardaki Yahudilere bir hamlede indirirler. Bu dediğimize delil olarak Allah-u Teala’nın şu ayeti yeter:

“Ve onun ardından İsrail oğullarına söyledik:”O toprak (yurt) ta oturun. Son sözün vakti geldiğinde hepinizi derleyip toplayacağız. ”

Bun kadar sayıdaki Yahudilerin tek kara parçasında bir araya toplanmaları, kendi hayallerinde kurdukları devletin enkazı altında kalıp ölmelerine vesile olacaktır. Burada Allah’ın bir hikmeti vardır.

Ama insanın aklına onların helak olma saati ne zaman gelecek gibi bir soru gelebilir. Bu gaybi mesele olduğu için cevap vermek mümkün değildir. Çünkü bunun ilmi Allah’ın katındadır. Fakat şu da bir gerçek ki Yahudilerin bir an önce helak olmaları, müslümanım diyenlerin dinlerine bir an önce kesin bir dönüş yapmalarına bağlıdır

İşte bu sebeplerden ötürü:

1-Filsttin meselesinin normal barışçıl yollarla çözüme kavuşturulması imkansızdır. Çünkü Allah bunun tam tersini buyurmuştur. Dolayısıyla peygamberlerin İsra (gece yolculuğu)ettiği ilk kıble ve üçüncü mescit olan Kudüsü barışçıl yollarla kurtarmak isteyenler boşu boşuna oyalanmasınlar ve bu Filistin’i gerçekten kurtarmak istiyorlarsa İslamlarına dönsünler. Çünkü bundan başka yol yoktur.

2- Kudüs’e olan Yahudi akımı asla durmayacak ve Yahudiler balı, sütü bol olan bu diyara belki de ölümleriyle yüz yüze gelmek istercesine tek tek yada bölük bölük gelmeye devam edeceklerdir. İşte bu Yahudiler, devamlı artan bir şekilde her yerden her delikten Filistin’e gelmektedirler. Bu gelmeleri Allah’ın takdirinden başka bir şey değildir. Ama Yahudilerin Kudüs’e gelmeleri onlara kar sağlamayacak bilakis Kudüs onların mezarı olacaktır.

3-Yahudiler gittikleri yerde rahat durmazlar. Bir türlüde istikrar bulup yerleşemezler. Her nedense istedikleri güvenli yere ulaşamazlar. Bütün bu istedikleri hiç gerçekleşmeyecek bir düşten ibarettir. Zaten Allah bunu onlardan engellemiştir. Amaçlarına ulaşmak için uğraşım verdikleri bütün çabalar açık bir başarısızlık ve hüsranla neticelenecektir.

4- Filistin’deki savaş İslami olacaktır. Filistin meselesinin kendilerini ilgilendirdiğini iddia edenlerin bu gerçeği göz önüne almaları gerekmektedir. Çünkü onlar müslüman olmadıkça asla muzaffer olamayacaklardır. Onların düşmanı olan Yahudiler onlarla aslı bozulmuş Tevrat akidesiyle savaşıyorlar. Biz ise onları ancak tevhid akidesiyle yenebiliriz.

Hz. Rasûlu'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem Yahudilerle sadece salih müslümanlar arsında olacak olan son savaş hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Müslümanlar, Yahudilerle çarpışıp onlara öldürmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Öyleki Yahudi bir taşın yada ağacın arkasına saklandığında ağaç ve taş şöyle der: “Ey müslüman! Ey Allah’ın kulu! arkamdaki Yahudidir. Gel onu öldür. Fakat Yahudilerin ağacı olan Garkad arkasındaki Yahudiyi haber vermeyecektir”

Avrupa, Rusya ve Amerika’da bulunan zengin beyefendilerin(?!. . . ) müslümanları saptırmak, onlara yalanlar düzmek ve aldatmak için ellerinde tuttukları basın organlarının tam aksine İslam dini; gerçekleri herhangi bir tartışmaya mahal bırakmaksızın onları bulanıklaştırmadan ve açık bir tarzda kavrayışlı müslümanların gözleri önüne serer ve bu büyük gerçeklere dikkatimizi çeker.

(Al-i İmran:112 )

(A’raf:168 )

(İsra: 104 )

(Buhari- Müslim-Tirmizi-İbn-i Mace-Ahmed)

SONUÇ

 

 Yahudilerin alemi yıkmak için yaptıkları protokollerin, planlarını fesat ve hayallerini hızlı bir sunuştan sonra belki bazıları müslümanların başına gelen musibet ve belaların tek sebebinin Yahudilerden kaynaklandığını anlayabilirler. Ancak bu hiçbir zaman doğru değildir.

Yahudiler iblis gibidir. Onlar inançları ahlakı, topluluğu, düşünce tarzı ve hileleriyle tamamen şerli bir ümmettir.

Acaba bizim içinde bulunduğumuz bu musibetlerin yegane sebebi Yahudiler midir? Müslümanların yada müslümanlar dışındakilerin cehalet, akılsızlık, ahmaklık, aptallık içinde boğulmaları Yahudilerin şerli bir ümmet olmasından dolayımı dır? Tabii ki hayır.

Birkaç milyon şerli insanın yüz milyonlarca kişiye tesir ederek onları yönlendirebileceklerini ve menfaatlerine uygun olarak görevlendirilebileceklerini sanan hiçbir fert yoktur. Ancak bu milyonlar daha ilk baştan boyun eğmeyi ve zilleti aşağılığı kabul etmişse o zaman başka!. . .

Bu sıfatlar müslümanda kesinlikle bulunamaz.

Bizim başımıza gelen musibetler düşüncesizce hareket etmemiz ve cehaletimizden kaynaklanmıştır. Bunların oluşmasındaki asıl ve tek sebep ise İslama Allah’ın istediği şekilde sarılıp onu tam manasıyla uygulamamış olmamızdır.

“Başkalarını iki misline uğrattığımız bir musibete kendiniz uğrayınca mı “Bu nereden ?” dersiniz?Ey Muhammed! Deki:” O kendi nefsinizdendir. ”  

Yahudiler kökü binlerce sene öncesine dayanan kalkınma programlarını ortaya koymuşlar ve adım adım gerçekleştirmeye başlamışlardır. Böylece alçalmış olan toplulukları bu düzenli çalışmalarıyla dünyayı korkutan bir kavim haline gelmişlerdir.

Bu durum karşısında biz müslümanlar ne yaptık?

Ahmaklar şöyle diyebilirler: Yahudiler, dünya basınına , haber ajanslarına dünya yayın sahasına , bankalarına, uluslarlar arası reklam piyasasına v. b hükmetmektedir. Bu yüzden onlar istedikleri gibi karar verip uygulayabilirler. Biz bu imkana sahip değiliz.

-(Al-i İmran:165)

SONUÇ

 

 Yahudilerin alemi yıkmak için yaptıkları protokollerin, planlarını fesat ve hayallerini hızlı bir sunuştan sonra belki bazıları müslümanların başına gelen musibet ve belaların tek sebebinin Yahudilerden kaynaklandığını anlayabilirler. Ancak bu hiçbir zaman doğru değildir.

Yahudiler iblis gibidir. Onlar inançları ahlakı, topluluğu, düşünce tarzı ve hileleriyle tamamen şerli bir ümmettir.

Acaba bizim içinde bulunduğumuz bu musibetlerin yegane sebebi Yahudiler midir? Müslümanların yada müslümanlar dışındakilerin cehalet, akılsızlık, ahmaklık, aptallık içinde boğulmaları Yahudilerin şerli bir ümmet olmasından dolayımı dır? Tabii ki hayır.

Birkaç milyon şerli insanın yüz milyonlarca kişiye tesir ederek onları yönlendirebileceklerini ve menfaatlerine uygun olarak görevlendirilebileceklerini sanan hiçbir fert yoktur. Ancak bu milyonlar daha ilk baştan boyun eğmeyi ve zilleti aşağılığı kabul etmişse o zaman başka!. . .

Bu sıfatlar müslümanda kesinlikle bulunamaz.

Bizim başımıza gelen musibetler düşüncesizce hareket etmemiz ve cehaletimizden kaynaklanmıştır. Bunların oluşmasındaki asıl ve tek sebep ise İslama Allah’ın istediği şekilde sarılıp onu tam manasıyla uygulamamış olmamızdır.

“Başkalarını iki misline uğrattığımız bir musibete kendiniz uğrayınca mı “Bu nereden ?” dersiniz?Ey Muhammed! Deki:” O kendi nefsinizdendir. ”  

Yahudiler kökü binlerce sene öncesine dayanan kalkınma programlarını ortaya koymuşlar ve adım adım gerçekleştirmeye başlamışlardır. Böylece alçalmış olan toplulukları bu düzenli çalışmalarıyla dünyayı korkutan bir kavim haline gelmişlerdir.

Bu durum karşısında biz müslümanlar ne yaptık?

Ahmaklar şöyle diyebilirler: Yahudiler, dünya basınına , haber ajanslarına dünya yayın sahasına , bankalarına, uluslarlar arası reklam piyasasına v. b hükmetmektedir. Bu yüzden onlar istedikleri gibi karar verip uygulayabilirler. Biz bu imkana sahip değiliz.

-(Al-i İmran:165)

CEVAP

 

Tamam bu doğru olabilir. Fakat niçin siz, müslümanlar bütün bunlara sahip olamayasınız ve hatta daha fazlasına neden sahiplenemeyesiniz?

Siz mal bakımında mı yoksunsunuz?

Oysaki insanların en zenginleri arasında müslümanım diyenler var.

Siz sayı bakımından mı eksiksiniz?

Oysaki siz bütün yeryüzünü doldurduğunuzu iddia ediyorsunuz.

Siz tecrübe açısından mı eksiksiniz?

Oysaki içinizde birçok alim var.

Siz rehber açısından mı eksiksiniz?

Oysaki katınızda Allah’ın kitabı ve Rasulullah’ın sünneti var.

Müslümanların köstek oldukları gerekçesiyle Yahudiler mi yoksa gerçek manada İslam’a dönmeyen müslümanım diyenler mi kınanmalı?

Yahudiler şerli olduğu için müslümanım diyenler geri kalmalıdır. Bilakis Allah’ın istediği imandan ve İslam’dan uzaklaştıkları için bu duruma düştüler.

Bunun aksini iddia edenlere diyoruz ki bize Ömer b. Hattab (radiyallâhu anh)’a benzer bir hakim veya Halid b. Velid’e benzer bir komutan veya Abdurrahman B. Avf’a benzer bir tacir veya Şureyh (radiyallâhu anh)’e benzer bir kadı veya Enes İbn-i Malik’e benzer bir hizmetçi getirin ki Yahudilerin sinsi emellerinin bize hiçbir etki yapmadığını ispat edelim.

 

Günümüzde güya müslümanlık iddiasında bulunan hakim tipi ise şöyledir.

Allah’ın kullarına büyüklük taslayabilmek amacıyla hakim olmak ister ve şöhretinin artması için halkın kendisine “yaşasın” demesini bekler.

Bir bakan ise (makamında birkaç ay kalacaksa bile)fakirliğini maziye gömüp kendisi için bir saray inşaa etmeden bakanlık koltuğunu terk etmez. Fakat hakkı konuşan İslam alimlerini hapishaneye koyarlar yada darağacında sallandırırlar.

Biz düşmanımızdan bize dost olmasını talep demeyiz.

Biz Yahudiden , Yahudilikten vazgeçmesini isteyemeyiz.

Ayıbımız bizzat nefsimizdedir.

Allah’ın nimeti vasıtasıyla kardeş olduğumuz İslam dininden uzaklaştığımızda kendi kendimize düşman olduk.

Ne zaman ki, milliyetçilik, komünizm, demokrasi, kavmiyetçilik, sosyalizm, laiklik, ve diğerlerinden vazgeçersek, İslam’a Kur’an’a, Rasulullah’ın sünnetine sımsıkı sarılırsak işte o zaman karşımızda ne Yahudi nede Yahudiden başkası durabilecektir. Nasıl ki şeytanın varlığı salih müslümanın bulunmasını engelleyemiyorsa Yahudinin varlığı da aynı şekilde alemlerin Rabbine teslim olmuş muvahhidlerin onlara karşı durmasını önleyemeyecektir.

“Allah işinde hakimdir, fakat insanların çoğunluğu bunu bilmezler. ”

    (Yusuf: 21)

Hidayete tabi olanlara selam olsun.

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar