İslamdan Ayrılan Cereyanlar YEZİDİLİK VE YEZİDİLER
Yazan: Davut OKÇU
"EĞER PEYGAMBERLİK, ÇALIŞMAKLA ELDE EDİLEN BİR ŞEY OLSAYDI, ONU
MUTLAKA SULTAN'UL EVLİYA ŞEYH ADİYY BİN MUSAFIR (ŞEYH HADİ) ELDE EDERDİ. "
ŞEYH ABDULKADİR GEYLANİ [kuddise sırruhu]
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
A- YEZİDİLİĞİN DOĞUŞU
1- a)
Mevcudatın yaratılışı 12
b) İnsanın
yaratılışı 13
2- Yezidiliğin
doğuşu ile ilgili iddialar 14
3- Şeyh
Hadi’nin hayatı ve şahsiyeti 16
4- Sultan
Yezid kimdir? 19
5- Hazreti
Hüseyin'in şehit edilmesi 21
B- İMAN ESASLARI
1- İmanın
şartları 22
2- Alah'a
iman 22
3- Meleklere
iman 24
a) Melek-i
Tavus 24
b) Şeytan 24
4- Kitaplara
iman 26
a) Mushaf-a
Reş 26
b) Kitab-a
Celev 28
5- Peygamberlere
iman 32
a) Şeyh
Hadi 33
b) Sultan
Yezid 33
6- Ahirete
iman 35
a) Cennet
- Cehennem 35
b) Sırat
- Mizan - Haşr 35
7- Din'den
çıkma (İrtidat) 36
8- Yezidi
olunur mu ? Şartları nelerdir ? 36
C - İBADET
1- Abdest
- Namaz 37
2- Oruç 46
3- Zekât 47
4- Hac 47
5- Cenaze
âdabı - Ta'ziye 49
6- Evlenmenin
şartları ve adabı 61
a) Küfüvvet
b) Nişan
- Nikah - Düğün
7- Sünnet
olma - Kirvelik 63
8- Kurban
- Adak 63
9- Yiyecek
ve Giyecekler ile ilgili hükümler 64
10- Kutsal
gün ve geceler 65
11 - Muhtelif dualar 66
12- Temizlik
anlayışı 68
13- Ticaret
ve çiftçilik 69
D- SOSYAL HAYAT
1- Dini
önderlik ve din görevlileri 70
2- Sosyal
gruplar 70
3- Yezidilerin
Yezidilerle münasebetleri 74
4- Yezidilerin
Müslümanlarla ilişkileri 75
5- Yezidilerde
eğitim-öğretim 76
6- Yerleşim
bölgeleri 77
7- Yezidilerin
tarihi 77
E- DİNİ KISSALAR
1- Sultan
yezid kıssası 79
2- Hz.
Hüseyin'in şehit edilmesi 81
3- Şem’unkepo
kıssası 83
4- Said
bin Cer kıssası 83
5- Yaratılış
kıssası 84
(Şeyh Fahrettin ve Yakup)
6- Şeyh
Hadi ve Şeyh Abdulkadir Geylani kıssası 89
SONUÇ 99
KAYNAKLAR 102
ÖNSÖZ
Alemlerin yaratıcısı Allah (celle celâlühü)’a
hamd eder, O'ndan yardım diler, bağışlanmamızı Ondan isteriz. Tövbelerimizi
O'na sunar, nefislerimizin şerrinden ve her türlü fena amellerimiz için yine
O'na sığınırız. Çünkü "Allah'ın hidayet
ettiğini sapıtacak, sapıttığını da hidayete eriştirecek kimse yoktur. "
İslam Dini, bütün insanlığı cehaletin zifiri
karanlığından kurtararak ilmin, medeniyetin ve adaletin aydınlığına
kavuşturmuştur. İslâmiyetten önceki dönemde görülen şey, yalnızca vahşet ve
cehalettir . Kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar sapıklığa gömülen
insanlar; Kur'anın nuruyla aydınlandıktan sonra insanlık tarihinin en adil, şefkatli,
merhametli ve mümütevazi insanları haline gelmiştir.
Allah'u Teala'ya sonsuz hamd ve şükür ederiz ki,
bizi bu yola o sevk etmiştir. Eğer o bizi sırat'ı müstakim’e yöneltmeseydi, kendiliğimizden
bu yola girmemiz mümkün olamazdı. Onun göndermiş olduğu son peygamber olan Hz. Muhammed
(salla'llâhü aleyhi ve sellem)e, ehli beytine salat ve selam olsun.
İtikadi ve tarihi kaynaklardan yapılan
araştırma ve mahallinde yüzyüze diyalog ile inançlarını, sosyal ve ameli
yaşantılarını kaynağından tespit etmeye çalıştığımız YEZİDİLİK akidesinin
teşekkülü, uzun yıllardır küçük bir zümre tarafından yaşatılması fevkalade
dikkati caliptir. Dışarıya kapalı olarak sadece köy ve mezralarda
hayatiyetlerini sürdüren Yezidiler ve
Yezidilik inancı hakkında henüz ciddi bir çalışma yapılmamıştır. Dini emirler
gereği başka din mensuplarına akideleriyle ilgili en ufak bir bilgi
sızdırmadıkları için bu güne kadar yazılanların büyük bir kısmı nazari
olmaktan ileriye gidememiştir. Yezidiliğin esasını dilden dile dolaşan Arapça, Farsça
ve Süryanice ile karışık Kürtçe dualar oluşturmaktadır. Kitabımıza bu duaların
tercümelerini de dahil etmiş
Orta çağda, Yukarı Mezopotamya ve özellikle
Hakkari civarındaki halkın pek azı okuma yazma biliyordu. İslami emirler
layıkıyla net olarak anlatılmadığından cehalet ortalığı kasıp kavuruyordu. Bölge
insanı dinini öğrenmek için yol göstericilere muhtaçtı. Zaten Şiilik ve Ehli
Sünnet arasındaki şiddetli mücadele bu mıntıkada da yüzeyde ve katı bir
biçimde sürüyordu.
İslam ahlakını ve akaidini yaşamak ve yaşatmayı
gaye edinen, İmamı
Gazali'nin dostu Şeyh Adiyy bin Musafir, bu bozuk ve başsız ortamda Hakkari
yakınlarındaki LALEŞ'e yerleşti. Bir taraftan vaaz ve irşadlarda
bulunurken, diğer taraftan Şii tehlikeye karşı Emevilerin ve hasseten Yezid bin
Muaviye'nin iddia edildiği gibi suçlu olmadığını anlatıyordu. Şahsiyeti ve
cazibesi sayesinde az zamanda tekkesi bölge insanlarıyla dolup taşmaya başladı.
Takiyyudın Muhammed el Vaiz, Şeyh Adiyy'in
doğumundan itibaren başlayan üstünlüğünü ve veliyullah olduğunu şu iddialarıyla
zikreder:
Babası Musafir b. İsmail bir mağarada
inzivaya çekilerek uzun süre(30 yıl)ibadet ettikten sonra bir gece rüyasında
bir ses işitti:
-"
Ey Musafir ! git, eşinle birlikte Allah'ın emrini yerine getir. . Şöhreti
Şarktan garba kadar her yanı saracak veli bir oğlun dünya'ya gelecektir. "
Musafir, doğruca eşine gitti ve rüyasını anlattı.
Hanımı:
-"Minareye çıkıp, ey ahali! aldığım emir
üzerine geldim. Her kim Allah' (celle celâlühü) ın emrine uyarsa, ona veli bir
oğul nasip olacaktır, diye sesleneceksin. " Dedi
Bu nidaya binaen o gece on üç veli dünya'ya
gelmiştir.
Sonra annesi Adıyy'e hamile kaldı. Memleketinde
öğrenime başladıktan sonra zamanın alim ve mutasavvuflarından Şeyh Hammad
Ed-Debbas ve Şeyh Ukeyl El-Muncibi'den ders aldığı rivayet edilir. Gençlik
yıllarını ilim ve irfanla tezyin etmekle meşgul iken, bir gece rüyasında şöyle
bir çağrıya muhatap olur:
-"Makam
seç ! Allah (celle celâlühü) sayende ölmüş kalpleri diriltecek !. "
Şeyh Adıyy, nefisle mücadele ve irşad için
kurduğu "Adevıyye" veya "Sohbetıyye" Tarikatlarıyla bir çok
alimin başaramadığı hizmetleri başarmıştır.
Bidayette münzevi bir hayatı seçerek kuşlar ve
hayvanlar ile ünsiyet kurdu. Bu ıssız ve insanlardan uzak hayatında nefsini tezkiye
ve terbiye ye çalışmıştı. Zaten Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak'ta tasavvufi
çalışmaları da, O başlatmıştır.
Ancak vefatından sonra dini ve
siyasi varisleri, Kur'anı Kerimin "Kur'anı ucuza satmayınız. "
Fermanını dinlemeyerek, sadece iktisadi ve siyasi çıkarlarını gözeterek yalan
yanlış tefsir ve te'villerle zaten kültür düzeyleri çok düşük olan bölge
halkını bir inkâr ve hurafe bataklığına sapladılar.
Dini itikatların dejenerasyonu (tahrifatı)
umumiyetle ya inançların geleneklerle kaynaşarak değişik şekilde yorumlanması
veya kasıtlı siyasi yahut ekonomik çıkar sağlamaya matuf olarak vaki olmuştur. Kutsal
kitapların tahlilinde sembollerden yararlanarak somut anlatıma gidilmesi, Tanrıya,
Melek ve Cinlere nesnel biçimde izahatlar getirilmesi, özellikle ortaçağ
dünyasında büyük ölçüde dini tahrifatların tezahürüne sebebiyet vermiştir. Bu
akidevi depremin en çok Yahudilik ve Hristiyanlığı sarstığı, ilahi kitapların
dahi şekil değiştirdiği, ayrıca bütün semavi dinlerin beşiği olan Ortadoğu’nun
zelzeleye odak noktası teşkil ettiği görülmektedir. Bu cümleden olmak üzere
İslam Dininden de etkin olmamakla beraber Kadıyanilik, Dürzilik, Bahailik ve
Yezidilik gibi küçük çaplı kopmalar meydana gelmiştir.
Türkiyede sayıları 30-40 bin civarında olan
Yezidilerin inançları ile ilgili olarak şiddetli tabu ve yasaklara rağmen canlı
kaynaklar dan elde edilen detaylı bilgiler, dua ve ibadetlere ait ibarelere de
yer verilmiştir.
Siirt, Batman ve Mardin üçgeninde meskûn olan
yezidiler içinde akidesine vukufu ile tanınan ve kitabımızın hazırlanmasında
sorularımızı cevaplayarak, Çeşitli ibadetlere ait dua ve kıs-saları kasetlere
çekmemize müsaade eden Beşiri ilçesi Texeriye köyünde mukim Sayın Hasan Erk
Bey'e bu vesile ile teşekkürü bir borç bilirim.
Gayret bizden, başarı Allah (celle celâlühü)
tandır.
DAVUT
OKÇU
A- YEZİDİLİĞİN DOĞUŞU
1-
a) Mevcudatın (yarlıkların) yaratılışı:
Yezidiliğin kutsal kitabı Mushaf'a Reş'te ifade edildiği gibi, yaratma Tanrı
tarafından İnci'nin yaratılmasıyla başlamıştır. Bilahare yaratılan ENFER adlı
kuş kırk bin sene inci'yi sırtında taşımıştır . Pazar gününden başlamak üzere
haftanın yedi günü ve her gün bir ulu melek yaratılmıştır. Sonra da yedi kat
gökyüzü, yer ve güneş yaratıldı cumartesi gününün meleği Şeyh Fahrettin (Melek
Nurail) İnsan ve hayvanları, kuşlar ve vahşi hayvanları yarattı.
Kararttıklarını hırkasına koyduktan sonra diğer
melekler ile birlikte inciden çıktı. İnciye öyle bir bağırma ile bağırdı ki, inci
ayrılıp dört parça oldu ve karnından su çıktı, deniz oldu ve dünya deliksiz ve
deşiksiz oldu. Melek Cebrail olarak bilinen Şeyh Secadettin perşembe günü
yaratıldı. Tanrı, Melek Cebraili bir kuş suretinde yarattı ve onu kendi elleri
ile salıverdi/2'
Cebrail yeryüzünün dört köşesini yaptı ve bir
sefine (gemi)in- şa etti. Cebrail bu sefineye gelerek otuzbin sene kaldı ve
Laleş'te durdu[1] [2] [3]
Cebrail dünya’ya seyahat etti ve taş döndü ve
dünya arz oldu. Titremeye başlayan dünyanın sakin olması için, Cebrail beyaz İncinin
iki kıtasına emretti. Bir kıtası Güneş ve Ay oldu ve beyaz inci kırıntılarından
yıldızları yarattı ve süs olsun diye gök yüzüne astı. (4
Meyvalı ağaçları, bitkileri ve dağları sonra da
yeryüzü üzerindeki gökyüzünü yarattı.
“Kitaba Celev”in yedinci maddesindc "diğer
âliheler benim işime karışamazlar ve her ne olursa olsun maksadımdan beni
caydıramazlar. " Denilerek Mushafa Reş'de ifade edilen ve yaratma
işlerine meleklerin de iştirak ettiği görüşü teyid edilmektedir. Meleklerin de
görevleri ve hukukları belli olup, birbirlerinin haklarına karışamazlar. Abd Tavus,
tayin edilmiş muayyen vakitler için vekilleri aracılığı ile emirlerini uygulatır.
Eğer isterse tenasuh'ul ervah sureti ile istediğini bu aleme ikinci ve üçüncü
kez gönderir. )[4]
Hz. Âdem ve Hz. Havva anamız Huda’nın yarattığı
ilk insanlardır. Ancak Havva anamız, Âdem baba babamızın kürek kemiğinden
yaratılmıştır. Âdem ve Havva'nın yetmişiki çocuğu bulunuyordu. Sait B. Cer ki,
Yezidi soyunun ceddi'dir, sadece Âdemin kanından yaratıldığı için diğer bütün
çocuklardan asaleten daha üstündür. Bu sebepledir ki Yezidiliğin hem dini hem
de ırki olarak bozulmadan devam edegeldiğine inanırlar.
Telkin duasında "Hakikat deryasından bir
nutfe olarak anamın rahmine duhul ettim. Ölmeden evvel mutlaka bir erkek evlat
ile şad olmak isterim. " Cümleleriyle erkek çocuğa çok daha fazla değer
verildiği anlaşılmaktadır. Said Bin Cer'ın yaratılışına esas olan kanın sadece
Hz. Âdem'den alınmış olmasının bu yargıya varmalarında payı büyük olup, Hz. Havva'nın
yaradılışından kaynaklanan ve kanına sirayet eden noksanlıklar bulunduğu
savunulmaktadır.
(Yaratılış ile ilgili geniş bilgi için Şeyh
Fahrettin ve Yakup ile Said Bin Cer kıssalarına bakınız. )
2-
Yezidiliğin doğuşu ile ilgili iddialar.
a)
Haricilerin ileri gelenlerinden Yezid Bin Uneys
tarafından kurulduğu iddiası, inançlarındaki çok cüz'i benzerliklerden kaynaklanmıştır.
Halbuki gerek Yezidiliğin ortaya çıkışının bilinen tarihi gerekse Şeyh Adiy'in
yaşadığı dönemin farklı olması bu tezin geçerliliğine mani olmaktadır.
b)
Yezidiler muhtelif dualarında "Tı
Ezdai" ifadesini kullanırlar. "Beni sen yarattın. "
Anlamına gelen bu ibare, diğer bütün insanlardan farklı bir yaratılışa sahip
olduklarının bir nişanesi olarak sık sık kullanılır. Hz. Âdem den sonraki
babalarının Said Bin Cer (Testinin oğlu Said olarak yorumlarlar) olduğunu iddia
ettikleri gibi, onu Ezda olarak da zikrederler. Kendilerine Yezidi veya bölge
halkı dilinde E'zidi denilmesinin gerçek sebebi Said Bin Cer ile ilgili
itikadları olduğunu ileri sürerler. Çünkü Ezda'i kelimesi zaman içinde
değişime uğrayarak bugünkü şeklini almıştır. Ayrıca Ezda'yı (Said Bin Cer) Huda
ayrıcalıklı bir şekilde yarattığından bu isme kutsallık izafe edilmiştir. Ezda
+i ibaresi Ezdaya mensup olanlar anlamına da gelmektedir.
İran'daki
Yezd kenti ve Farsçadaki Yezdan kelimesinin itikadlarında değeri ve yeri tespit
edilememiştir.
c)
Yezidi
isminin Yezid B. Muaviye’ye nisbetle bu zümreye verildiği yolundaki iddia
Yezidiler tarafından kabul edilmemektedir. İslam Tarihi ve diğer kabul görmüş bilgi ve
belgelere aykırı olarak Yezid'in, Muaviye'nin oğlu olduğunu kabul etmezler. O'nun
nur olduğunu ve Huda'nın bir elçisi olduğunu, bozulan dünya düzenini yeniden
te'sis etmek için insan suretinde gönderilen bir resul olduğunu, görevini
bitirdikten sonra da tekrar göğe ref edildiğine inanırlar.
Kendilerine yapılan bu yakıştırmanın Yezid'e
olan saygı ve alakalarından kaynaklandığını savunurlar. (Yezid ile ilgili düşünceleri
için "Sultan Yezid kıssası" na bakınız. )
Kaynakların
incelenmesi sonucu, Yezidiliğin Şeyh Adıy'ın doksan yaşında iken hac farizasını
eda etmek üzere Hicaza gitmesinden ve öldüğüne inandıkları sırada(dört yıl
sonra) Laleş' teki tekkesine dönmesini müteakip (Şeyhin suretine girmiş) kötü
bir ruh olduğu zannıyla katledilmesi ile beraber ortaya çıktığı tezi kabul
görmüştür.
"Yezidi"isminin bu taife için
kullanılmasının da Yezid Bin Muavviye ile çok sıkı bağlantısı bulunmaktadır. Şiiliğe
karşı 12. yüzyılda ehlisünnet akidesini samimiyetle müdafaa eden Şeyh Hadi'nin
vefatından sonra fikirleri maksatlı olarak saptırılmıştır. Bütün tarih
kitaplarının hilafına, Yezidin Muaviye'nın oğlu olmadığı, aksine onun şiddetli
bir muhalifi ve rakibi olduğu hiçbir yazılı belge olmadığın halde iddia
edilmekte, insan suretinde dünyaya gönderilmiş bir melek olduğu savunulduğundan
düşmanları tarafından haklı olarak Yezidi ismi ile isimlendirilmişlerdir. İbni
Teymiyenin bu husustaki düşünceleri tarafımızdan derlenen kıssa ve dualar ile
de teyid edilmektedir.
İbni Teymiye risalesinde, "Hz. Osman’ın
şehadetinden sonra O'nun kanını dava edenler ve Hz. Ali kerrema’llahu veche
radiya’llâhü anh ye biat edenler arasında malum çekişmeler zamanla siyasi ve
itikadi bölünmelere neden olmuş, Hz, Ali taraftarlarından rafıziler, bütün
sahabeyi tekfir ediyordu. Bütün bunlar devam ederken halk halifeden bu tür
insanların cezalandırılmasını istiyordu. Bu arada bazı alimlerin tekfir (küfür
ile itham) ve tel'in (lanetleme)in ağır sorumluluğunu anlatmaları üzerine
cesaret alan bir takım iktidar yanlıları Yezid B. Muavıye'yi övmeye başladılar,
ta ki bu övgü Yezide evliyalık ve hatta enbiyalık izafe edecek kadar ileri gitti.
Salih olarak nitelendirilen Yezide karşı olanları "cehennemlik"
olarak ilan ettiler. Yıllardan sonra Şeyh Hadi' nin torunu Şeyh Hasan (Mushafa
Reş'te büyük melekler arasında zikredilir) gerek Yezid ve gerek babası
hakkında fevkalede mübalağalı sözler ve yazılar yaydı. Yezidiliğin İslâmiyet’ten çok farklı bir
çizgiye çekilmiş olması, araştırmacıları olayların seyrinde rolü bulunan bir
başka Yezid ve Adıy'ler aramaya sevk etmiştir. Ancak tarihi olayların cereyanı,
zamanlama, kutsal addedilen
mekanlar, dualar ve kıssalarına yerleşen görüşler bu araştırmaların bilgi
eksikliğinden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Ancak böylesine büyük çaplı
dejenerasyonun cehalet ve körü körüne sadakatten başka sebepleri de
araştırılmalıdır. Yani, Yezidilerin isimleri telaffuz edilirken ellerini
göğüslerine basıp, eğilerek saygıyla yadettikleri Şeyh Hadi, Adiy B. Musafir
den, Sultan Yezid'de Yezid Bin Mavıyeden başkası değildir. Lâkin İslâmiyet'ten
bu ölçüde uzak bir inancın teşekkülünün sosyal, siyasal ve kültürel sebebi
ciddi olarak tahlil edilmelidir.
3-
Şeyh Hadi'nin hayatı ve şahsiyeti
Adeviye ve sohbetiye diye tanınan tarikatın
kurucusu sayılan, sonraları Yezidiliğin kurucusu olduğu ileri sürülerek sahip
çıkılan Adiyy Bin Musafır, Baalbek şehrine bağlı beyti far'da takriben 460-467
hicri yıllarında doğmuştur. 90 yaşında vefatettiği dikkate alındığında 550-557
hicri yıllarında baki aleme irtihal etmiş ve Laleş'teki tekkesine gömülmüş
olduğu hesaplanmaktadır.
- İbnı Hallıkan; Şeyh Adiy'ın torunlarının
dedelerinden kalan tasavvufi hatırayı, tarikat adap ve erkanını devam
ettirdiklerini, bölge halkının Şeyh'e ve torunlarına büyük bir saygı ile bağlı
bulunduğunu anlatır.
İbni
Teymiye: Şeyh Adiyy’in nesep yönünden halife Hakim Bin Mevran'a, tarikat
yönünden Hz. Ömer'e ulaştığı yolundaki iddiaları red ederek, Şeyh Adıy ve O'na
tabi olanları İslam'a sadık ve muttaki kimseler olarak vasıflandırır Bida'tten
uzak, ehli sünnet akidesine müntesip olduklarını bildirir.
Şa'rani;
Şeyh Adiy'ye bir çok keramet isnat ederek, O'nun her gün bahr'ı muhit'teki
(büyük Okyanus)" altıncı ada " ya gidip geldiği ve orada ikamet
ettiğini, Şeyh Abdulkadir Geylani'nin ise, O'nu " mana sultanı"
olarak nitelediği, müritlerinin kendisine son derece sadık olduğunu, bu hürmet
ve bağlılığın etkisi ile Yezidilerin O'nu ilahlaştırdığını anlatarak mezarı
başında kabir ziyaretine dair adaba uyulmayıp küfre girildiği gerekçesiyle
Bedrettin lü'lü tarafından cenazesi mezarından çıkarılarak kemiklerinin
yakıldığını, mezarlığın tahrib edildiğini ve birçok Yezidinin öldürüldüğünü
zikreder.
İslâmiyetten böylesine uzaklaşmış bir cereyanın
züht ve takvasıyla ün salmış olan Şeyh Adiy ile bağlantısını kuramayan araştırmacıların
bir kısmı, yezidilerin kasdettiği Şeyh Adiy 'yin :
a)
Manastırda yaşayan Edi (ihadaus) isminde bir
keşişin İslâmiyeti kabul edip, İslâmiyet ve Nasturiliğin karışımı olan bir
dinin kurucusu olarak ortaya çıktığı,
b)
Şeyh Adiy'yın talebelerinden Maruni inancına
mensup Ade'nin böyle bir inancın doğuşuna önayak olduğu,
c)
Ateş ruhu anlamındaki Azer ile aynı
olduğu
d)
Bir Kürt kabilesine mensup olup manastır
çobanın oğlu iken Manastırı eline geçiren bir şahsiyet olduğu şeklindedir. Süryani
kaynaklarında ise, bu iddiada adı geçen şahsın Yezidilerce yadedildiği ileri sürülmektedir11
Erbil Hükümdarı Müzafferuddin Gökböri, küçüklüğünde
Şeyh'i gördüğünü, esmer ve orta boylu olduğundan söz eder.
Kaynaklarda Şeyh Adıy'ın birçok eserinin
mevcudiyetinden sözedilirse de, Keşf'uz-Zunun, hediyet'ul arifin'den, Brockelman
ise, sadece bir eserinin varlığından söz eder.
Katip
Çelebi ve Bağdatlı İsmail Paşa'nın "Akidetu Şeyh Adıyy B. Musafır"diye
kaydettikleri bu risale, "İtikadı Ehli Sünne ve'l Cemaa" adıyla
neşredilmiş tir. Geniş ölçüde İhya'u Ulum ud’Din'den müteesir
olan eserde selefi bir görüş hakimdir. İbni Teymiye, Şeyh Adiy'e nisbet edilen
bir risaleyi ona bağlı kişilerden birinin kendisine gösterdiğini, ancak bu
risalenin Ebul Ferec El ’Makdisi'nin Et Tapsira'sından aynen alınmış olduğunu, sadece
bazı önemsiz ilave ve çıkarmaların yapıldığını ve Yezid ile ilgili hususların
Ebul Ferec'in eserinde yer almadığını ifade eder. [5]
Dr. Rudolf Frank "Türk kütüphanesi"
adlı neşriyatında halen asılları Berlin kütüphanesinde bulunan Şeyh Adıy Bin
Musafır’e ait dört risaleden bahsedilmektedir. Bu risaleler ve konuları şu şekildedir.
'
a)
İtikadı
Ehli Sünnetin İspatı. Kader ya da amelin imandan bir cüz olduğu, "
fırka-i naciye" nin ehli sünnet olduğu ifade edilerek sünnetin tarifi
yapılmakta, ehli bid'at eleştirilerek ehli sünnet savunulmaktadır. Mu'tezile
mezhebinin görüşleri de red dilerek cennet, cehennem ve kıyametin ahvali
anlatılmaktadır.
b)
Risale
Fiha Zekere Adab'un-Nefs
Şeyh, bu risalesinde Kur'anı Kerim okumaya ve
günahları terk etmeye, vaaz ve nasihatları ihtiva eden on hususa dikkat göstermeye,
ayrıca riyazet ve mücahedeye davet ediyor.
Kendisinden kerametler zahir olan
kimselerden" Dinin emir ve nehiylerine uymuyorlarsa ve hatta küçük
bid'atları varsa " uzak durulmasını tavsiye ediyor.
d) Vcsaye Li'Müridi Kayd ve Li
Sairi'l-Müridin:
Müridlerindcn Kayd'a hitaben şöyle sesleniyor:
Ey Kayd ! sana hududu şcr'iyyeyi, takvayı
muhafaza etmeyi ve dünya peşinde koşanlardan uzak durmayı tavsiye ederim. Açlık
kalbin anahtarıdır ve kalbin hayatıdır. Nitekim Hz. İsa (aleyhisselâm)
havarilerine " Karınlarınızı aç bırakır, ciğerlerinizi susuzluktan yakar,
vücutlarınızı elbiselerden korursanız, Allah'ı (celle celâlühü) görürsünüz. "
Demiştir.
Britanya Müzesinde bulunan bir mecmuada Şeyh
Adyy'yın iki kasidesinin bulunduğu ifade edilmekte ve birinci kasidesinin ilk
beyitlerinde şu ifadelere yer verilmektedir.
Sevdiğimin
aşkında tefrid ettim
Onunla
karşılaşmaya
Kalbimde
bir iştiyak var
İçtiğim
kadeh beni şarhoş etti
O kadehin
nereden alındığını kimse bilmedi
Nedimem
nebilerin eşrefi Ahmed idi.
Yakud
El-Hamevi'nin " Mir'at-ul Cinan" adlı eserinde Şafii mezhebinde
olduğu bildirilen Adiyy Bin Musafir'in İmamı Gazali ile dostluğu İstanbul
Beyazıt Kütüphanesinde 3750 sayılı kitaptaki mektuplarından anlaşılmaktadır. (Yezidilerin
Şeyh Adiyy Bin Musafir ile ilgili görüşleri için" Peygamberlere İman"
maddesine bakınız. )
Yezidiler, Yezid'in Huda'nın bir meleği ve
insanlar için bir hidayetçi olduğunu iddia ederler. Fitnenin büyüdüğü ve
anarşinin had safhada olduğu bir dönemde Huda tarafından insan suretinde
yeryüzüne gönderilen bir yüce Melektir. O insanları bu huzursuzluktan
kurtarmak ve hidayet etmek için göndermiştir. Yezid'in, Muaviye'nin oğlu
olduğunu kabul etmedikleri gibi ona muhalif olarak idrak ederler. Rivayetlerine
göre; kahinlerin gençliğinde saltanatın oğlu tarafından zorla ele
geçirileceğini ifade etmesi üzerine evlenmemeye karar veren Muaviye, 99 Yaşına
gelince hastalanır. Doktorların, sadece evlenmesi halinde bu hastalıktan
kurtulabileceğini söylemeleri üzerine çocuk doğurma ihtimali bulunmayan Ömer B.
Hattab'ın kızkardeşi 70 yaşındaki Maver
ile evlenir. Maver ise Tanrı nın lütfü ile 14 yaşında bir kız oluverir ve
Sultan Yezid nur olarak Maver'in yanı başına konulur.
Yezid, Maveri
kendisine anne olarak kabul eder ve o andan itibaren Muaviye aleyhine halkı
örgütlemeye başlar, bir takım mucizeler gösterir. Bunu üzerine Muaviye, Yezid
ve annesi Maver'i Basra'ya sürgün eder. Bir süre sonra Yezid, Muaviye'yi
devirmek için Şam'a geri döner. Yapılan savaşta Muaviye yenilir,
Şam'dan
kaçmak zorunda kalır, bir süre sonra da kahrından ölür.
Muteber
kabul edilen bütün İslam ve Batı kaynakları ise yukarıdaki bilgilerin
doğruluğunu tastik etmemektedir. Çünkü Muaviye, Ebu Sufyan'm oğlu, Ebu Sufyan
da Sahr B. Harb’ın oğlu, Harb'da Ümeyye B. Abdişems B. Abdi Menaf B. Kusay B. Kilab'ın
oğludur. Künyesi Ebu Abdurrahman olan Muaviye'nin hanımları ve çocukları
şunlardır.
İlk eşi Bahdel B. Uneyf'in kızı Meysune'dir ki,
bu Yezid ve küçük yaşta vefat eden " Emetu Rabbil Meşarik" ın
annesidir.
İkinci hanımı, Karaza B. Abd Amr B. Nevfel B. Abdimenaf'm
kızı Fahite'dir. Fahite, zihin özürlü olan Abdullah ve küçük yaşta ölmüş
Abdurrahman'm annesidir.
Üçüncü karısı, Kilab oğullarından Umare kızı
Naile'dir. Ancak ilk karısı Meysune'nin isteğine binaen bu evlilik kısa
sürmüştür.
Muaviye'nin diğer bir eşi de, Fahitenin kız
kardeşi Karaza kızı Ketve İdi. Kıbrıs Gazası sırasında orada vefat etmiştir. [6]
Muaviye, 73 yaşında iken (607-680) vefat etmiş,
Yezidilerin iddiasının aksine daha sağlığında oğlu Yezid'e biat edilmesi için
Valilerine talimatlar göndermiştir.
Medine’den Hz. Hüseyin, Abdullah B. Zubeyr ve
Abdullah B. Ömer dışında biad sağlanmıştı. Muaviye öldükten sonra Yezid, Herkesin
ve bu arada Hz. Hüseyin aleyhisselâmın biatini da almak istedi. O sırada
Medine Valisi olan Velid B. Utbe B. Ebu Sufyan’a bir mektub yazarak, her
halükarda Hz. Hüseyin, Abdullah B. Zübeyr ve Abdullah B. Ömer in biatı'nı
sağlamasını emretti. Velid, aldığı emir üzerine haber göndererek onları
çağırttı. Valilik makamında biat meselesi ve Muaviye’nin ölüm
haberi ile karşılaşan Hz. Hüseyin, Muaviye için Allah'tan rahmet diledi. Biat
konusunda ise şunları söyledi, " Benim gibilerden gizli biat alınmaz. Halkı
toplayıp hepimizi biata davet edersin, bu iş böyle olur. "
Hz. Hüseyin daha sonra eşlerini, çocuklarını ve
kardeşlerini alarak Mekkeye gitti. Bilahere Kufe'lilerin daveti doğrultusunda
halkı dinlemek üzere Mekkeden ayrıldı. (Yezidilerin, Yezid hakkındaki görüşleri
için"Sultan Yezid Kıssası" na bakınız. )
5-
Hz. Hüseyin aleyhisselâmın Şehit Edilmesi:
Yezidilere ait sözlü kaynaklar (Kıssalar)
Yezid'in, Hz. Hüseyin'in öldürülmesi ile ilgili bir kabahatinin bulunmadığını,
esas ismi Şibil olan bir cengaverin boşadığı karısıyla evlenen Hz. Hüseyin'e
olan şahsi kini nedeniyle şehit edildiğini, Yezidin bu çok sevdiği cengaverini,
Hz. Hüseyin'in kafasını kestiği için huzurundan
"Defol" manasına gelen "Şemmir" ibaresini kullanarak kovduğunu,
çünkü Hz. Hüseyin'in sağ getirilmesi yolundaki emrine uyulmadığını, bu tarihten
sonra Şibil'i herkesin Şemmir olarak çağırdığını, toplumun kendisini
yalnızlığa sürüklediği iddia edilmektedir.
Mevcut
yazılı kaynakların tamamına yakın bölümü ise, Hz. Hüseyin'e, Haveli B. Yezid
El-Esbaki'nin mızrak ile vurduğunu, Sinan B. Enes in ise kafasını gövdesinden
ayırdığını zikir etmektedir. Ömer B. Sa'd komutasındaki ordunun içinde
Şemir B. Zul Cevşen isminde bir şahsın da bulunduğu, bu zatın sürekli olarak
çevresindekileri Hz. Hüseyin aleyhine kışkırttığından sözedilmektedir. Ancak
Hz. Hüseyin'in çarçarpışmalar esnasında şemir ile karşı karşıya geldiğinden
bahis edilmemektedir.
Hz. Hüseyin'in Şemir'in karısıyla evlendiği
(boşandıktan sonra) Şeklindeki iddia ise, hiç bir kaynak tarafından
doğrulanmamaktadır. Çünkü Hz. Hüseyin aleyhisselâmın dört kez evlendiği ve
hanımlarının; 1- Leyla 2-Ümmü Velet 3- Ümmü İshak 4-Er-Rübab isimleriyle
bilindikleri, hanımları arasında Yezidi kısalarında varid olduğu veçhi ile
"Şehribar" isimli birisinin bulunmadığı belgelerle subut bulmuştur. (Hz.
Hüseyin'in şehadeti ile ilgili olarak "Hz. Hüseyin'in şehit
edilmesi" kıssasında Yezidilerin görüşü anlatılmıştır. )
B- İMAN ESASLARI
Huda'nın birliği ve mutlak kudret sahibi
oluşunun ışığı altında şu esasları ihtiva eder:
a)
Şeyh Hadi'nin, Hûda'nın meleği ve Yezidilerin
mürşidi olduğuna iman etmek
b)
Sultan Yezid'in Hûda'nın meleği, yerin nuru ve
insanlığın sururu olduğuna iman getirmek.
c)
Melek’i Tavus' (Emin Cebrail) un Hûda'nın
meleği ve elçisi olduğuna inanmak
Bu üç şahsiyet Hûda'nın bir basamak altında
oturan birinci derecede yardımcılarıdır. Hiç biri diğerinden büyük gösterilemez.
Üçü'de aynı makama sahiptirler. Bunların hakkında tartışarak birinin üstünlüğünü
iddia etmek şiddetle yasaklanmıştır. Hûda'nın birliğini ikrar ile birlikte bu
üç esas aynı zamanda şehadet cümlesini oluşturur. Bu cümle sabah ve akşam
yatarken tekrarlanır.
Allah'ın varlığı ve birliği Yezid'i itikadının önemli
bir şartını meydana getirir. Allah' ın varlığı ve birliğine inanmayan
inkarcılar din'den çıkmış sayılır ve toplumdan soyutlanırlar. Soğuk karşılanırlar
hatta Yezidi toplumundan ihraç edilirler ki, böyle bir olayın olduğuna dair bir
numune mevcut değildir. İnkarcıların cenazeleri, Yezidiliğin gerektirdiği
biçimde kaldırılmaz.
Huda her şeye kadirdir ve hiç bir mekân Ondan
hali değildir. Yedi kat yeri ve yedi kat göğü O yaratmıştır. Âlemdeki işlerini
yarattığı melekler vasıtasıyla idare eder. Yani, Huda mutlak hâkim ve melekler
de O'nun verdiği emir leri ve işleri hatasız olarak yaparlar. Melekler, Hûda'ya
asla ihanet etmezler. Hûda'nın üçbüyük meleği Şeyh Hadi, Sultan Yezid ve meleki
Tavus'tur.
Huda, bütün
alemlerin Rabbi'dir. "Hûda Yalnız Yezidilerindir. " şeklinde bir
iddiaları yoktur.
Aksine Hudayı bütün alemlerin Rabbi olarak
telakki ettiklerini "Kı’jıbo
Hudabi, Huda'ji Jıbo Viye" Yani "Kim Allah için yaparsa, Allah'ta
onun için yapar. " Dusturu ile açıklarlar. Nasıl ki Müslümanlar, "Rabbu'l
Müslimin" demez iseler, kendilerinin de "Rabbu'l Yezidi"
demediklerini izah ederler.
İnsanlar
sapıklığa düştükçe; Huda, meleklerinden birini insan suretinde ve insanları
hidayet etmek üzere yeryüzüne gönderir ki, insanlar için gönderilen bu meleklere
"Nebi" adı verilir.
Huda'nın binbir ismi vardır. Bunlardan en
güzeli ve Yezidiler tarafından çok kullanılması tavsiye edileni
"Huda" ismidir. Bu isimlerden bazıları Ezda, Gafur, Halik vs dir.
Yezidi'lerin canlı kaynaklarından alınmış
Allaha İman ve sıfatları konusunda yukarıya çıkarılan görüşleri kendi içinde
birlik ve bütünlük arz etmemektedir. Kitaba Celev'in birinci fasıl yedinci
maddesindeki "diğer aliheler benim işime karışamazlar ve her ne olursa
olsun beni maksadımdan caydıramazlar. " ve " Hukukumu benden
başka aliheye (ilahlara) vermem. "cümleleleriyle başka ilahların da
mevcudiyetinden söz edilir. Yine yedinci cümledeki " oğullarımın ve
bana tabi olanların kendilerine yabancı olanlara ta'ditte bulunmamak için bir
rıbatta (bir arada) bulunmalarını arzu ederim. " cümlesiyle de
Yezidilerin, Huda'nın oğulları gibi tellaki edildiği anlaşılmaktadır.
Görüldüğü
üzere kamuoyu ve nazari bilgi sahiplerinin "Yezidiler şeytana taparlar. "
şeklindeki kanaatleri mesnetsizdir.
İslamm tevhid (tek tanrı) inancının cehalet
ortamında; gelenekler, Zerdüşt dini İsrailiyat ve muharref Hıristiyanlığın (Süryani ve Nusayri) tesiri
ile nasıl kompleks bir hal aldığı bariz olarak anlaşılmaktadır. Ayrıca
pozitivist görüş sahiplerinin çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere doğru
bir geçişin bulunduğu şeklindeki tezlerinin tutarsız olduğunu. Yezidi inancının
doğuşu ve oluşumu ispatlamaktadır. Çünkü, Tanrı ya yardımcı ve oğulların tahsis
edildiği Yezidilik, zaman içinde İslâmiyetten kopmuştur.
Esasen tevhid merkezli bütün semavi dinler, çok
Tanrıcılığın yaygınlaştığı dönemlerde insanlığa vahyedilmiştir.
Meleklerin varlığına inanmak Yezidilik
düşüncesinin önemli ilkelerindendir. Melekler, Huda’nın yardımcılarıdır, Huda
onları âlemdeki işlerini yaptırmak için yaratmıştır. Aralarında vazife taksimi
yapılmış hiçbiri diğerinin işine müdahale etmez. Melekler cisim değil tamamen
Huda'nın nurundan yaratılmışlardır. Yedi büyük melek ve vazifeleri Musahafa
Reş'te zikredildiği üzere önceden tespit ve tayin edilmiştir.
Yedi
büyük meleğin dışında, telkin duasında da geçtiği gibi sorgu melekleri ve
bunların dışında görevleri insanlar tarafından bilinmeyen sayısız meleklerin
varlığına inanılır.
Bütün Melekut aleminin reisi olup, Huda'nın
emirlerini kendi suretinde veya insan suretine girerek Şeyh ve Nebilere
ulaştırır. Huda'nın ilk yarattığı gün olan pazar günü yaratılan Melek-i Tavus,
Azrail olarak bilinen meleğin adıdır.
(Yezidiler "Şeytan " kelimesini
telaffuz etmekten hatta işitmekten büyük günah saydıkları için şiddetle
kaçınırlar. Hassasiyetlerine binaen kendilerine "telafuz etmekten içtinab
ettiğiniz kelime " şeklinde soru sorulup cevap alınmıştır. )
Kamuoyu ve yüzeysel olarak yapılan araştırmalar,
Yezidilerin şeytan'a tapındıklarını anlamış ve iddia etmiştir. İnançları ile
ilgili bilgilerin yabancılara aktarılmasının yasak olması, lisanlarının Kürtçe
olması ve yine akilen gereği Müslümanlarla bir arada olmamak maksadıyla köy ve
mezralarda yaşayan Yezidilere ulaşmak ve inançları öğrenmek mümkün olmadığından,
haklarında yanlış kanaat ve görüşler yaygınlaşmıştır.
Yezidilerin
Şeytan'a tapınma şeklinde bir inançları yoktur. Lâkin o, şefaat dilekleriyle hürmet ve övgü
sunulan yüce bir mercidir. "Şeytan" kelimesini telaffuzundan
kaçınmalarının sebebi Hz. Âdem'in cennetten çıkarılması olayıdır. Bir insanın
ismini bozarak, hakaret içeren bir şekilde çağırmak asla hoş karşılanmaz. Yani,
ismi Ali olan bir şahsı "Alo" diye çağırmak herhalde memnuniyet
verici olamaz. Hz. Âdem kutsal topraktan yaratılıp cennete konulduğunda
buğday hariç her türlü rızıktan istifade etmesine izin verilmiştir. Ancak Hz. Âdem,
ilahi emirlere değil kendi nefsine uyarak buğdaydan yedi. Buğday dünya
nimetlerinden olduğu için karnının şişmesine sebebiyet verdi. Sonra da Def'i hacet'e
ihtiyacı olduğu için (cennetin de böyle bir mekandan münezzeh olması) cennetten
çıkarılarak dünyaya gönderilmesi zaruret haline geldi. Hz. Âdem'i cennetten
alıp dünya'ya götürmek için Meleki Tavus, Huda tarafından görevlendirildi. Haberi
duyan Hz Âdem, sinirinden bir elçi olan Melek-i Tavus'a saldırır. Taş atmak
ister, ancak bulamaz. Hiddeti artığından ona tükürür ki, bu nedenle yere tükürmek
büyük günahlardan sayılır.
Sinirleri
bir türlü yatışmayan Hz. Âdem, Melek-i Tavus'a ismini bozarak
"şeytan" ifadesini kullanarak hakarette bulunur. Bu olaydan dolayı, Melek-i
Tavus'a hakaret anlamına geldiğinden sözü edilen kelimenin telaffuzu büyük
günahlardandır ve yasaklanmıştır. Bu olayda Melek-i Tavus bir elçi olarak görevini
yapmaya çalışmış herhangi bir sorumluluğu mevcut değildir. Ancak Hz. Âdem o
anda bunu idrak edememişti. Bu kelimeyi kullananlar af edilemeyecek bir günah
işlemiş sayılır, keza bir Yezidi nin karşısında bu kelimeyi telaffuz edenin en
ağır bir biçimde cezalandırılması dini bir vecibedir.
4 -Kitaplara İman :
Yezidiler; Mushafa Reş ve Kitaba Celev adında
iki kutsal kitapları olduğunu, Mushafa Reş'in tek nüsha olarak siyasi ve dini
liderleri Mir İsmail'in babasına ait kütüphane de muhafaza edildiğini, dini
meseleler ortaya çıktığında bu kitaba müracaat edilerek çözüm bulunduğunu
ifade ederler.
Takriben
1940 yıllarında bir casus tarafından Mushafa Reş'in çalındığını ve yerine ilk
okullarda okunan basit bir ders kitabının konulduğunu (Coğrafya), kutsal kitap
çalındıktan sonra bu günkü medeniyet ve teknolojinin ondan kopya edildiğini, kısaca
bugün dünyanın sahip olduğu teknolojinin tümünün altın suyu ile yazılmış olan
Mushafa Reş'ten çalındığını, hırsızlık olayının faili ve kutsal kitap
bulunamayınca, Yezidi alimler bir araya gelerek hatırlanan kısımları derleyip
topladıklarını ve derleme olup başka bir kopyası bulunmayan Mushafa Reş'in
Şingal (Sincar) Dağlarındaki Laleş te muhafaza edildiğini, dini bir mesele
zuhur edince bu kitaba bakılarak çözüm bulunduğunu iddia ederler.
Mushafa
Reş ve Kitaba Celev, merhum Mehmet Şerafettin Yaltkaya tarafından Dar'ul Funun
İlahiyat Fakültesi Dergisi 3. sayısında aslı (Arapça)ve tercümesi ile birlikte
neşredilmiştir. Kainatın yaratılışı ile ilgili bilgileri ihtiva eden Mushaf'a
Reş 13 maddeden ibaret olup, Sabiilerin yedi kutsal yıldızı inancına benzeyen
bir biçimde dünyanın yedi gün içinde ve her gün bir meleğin yaratıldığına dair
ilginç iddialar mevcuttur.
MUSHAFA REŞ (KARA KİTAP)
1-
Bidayette Sırrı Uzeyr'den İnciyi yarattı. Allah
ENFER namındaki kuşu yarattı ve inciyi onun sırtına koydu ve kırk bin sene o
kuşun sırtında sakin oldu.
2-
Allah’ın ilk yarattığı gün Pazar günüdür. Bu
günde Azrail namındaki meleği yarattı ki, bu cümlenin reisi olan Melek-i Tavus'tur.
3-
Pazartesi günü Melek Derdail'i yarattı ki, bu
Şeyh Hasan'dır.
4-
Sah günü Melek İsrafil'i yarattı ki, bu Şeyh
Şems'tir.
5-
Çarşamba günü lylelek Mikail'i yarattı ki, bu
Şeyh Ebubekir'dir.
6-
Perşembe günü Melek Cebrail'i yarattı ki, bu
Şeyh Secadeddin'dir.
7-
Cuma günü Melek Şemnail'i yarattı ki, bu Şeyh
Nasruddin'dir.
8-
Cumartesi günü Melek Nurail'i yarattı ki, bu
Şeyh Fahruddin'dir.
9-
Ve Melek-i Tavus'u bunların cümlesine reis
tayin etti.
10-
Sonra da yedi kat göğü ve yeri ve güneşi
yarattı.
11-
Şeyh Fahrettin insan ve hayvanı, tuyur ve
vuhuşu yarattı ve onları hırkasının yakasına koydu ve beraberinde melekler olduğu
halde inci'den çıktı. İnci'ye öyle bir bağırış bağırdı ki, İnci ayrılıp dört
parça oldu ve karnından su çıktı. Deniz oldu ve dünya deşiksiz ve deliksiz
oldu.
12-
Ve Allah Cebraili, kuş suretinde yarattı ve onu
kendi eli ile salıverdi ve sonra yeryüzünün dört köşesini yaptı. Ve bir Sefine
(gemi) yarattı ve 30 bin sene bu sefineye nazil oldu ve sonra geldi Laleş'te
sakin oldu ve sonra dünya' ya seyahat etli, taş döndü ve dünya arz oldu ve
titremeye başladı. Sükunet bulsun diye Cebrail beyaz İncinin iki kıtasına
emretti, bir kıtası güneş ve ay oldu ve beyaz İnci kırıntılarından yıldızları
yarattı ve süs olsun diye gök yüzüne ta'lik etti.
13-
Ve süs olsun diye meyvalı ağaçları ve nebatatı
ve dağları yarattı, sonra Ferş (arz) üzerine arş'ı (gök) yarattı.
Dini emirleri beş fasıl ile belirleyen vaaz, nasihat
ve tenbihler ihtiva eden Kitaba Celev, Şeyh Hadi'ye izafe edilir. Bu kitapta
Kur'anı Kerim den, Hristiyan, Yahudi, Mecusi, Hint ve Sabii inançlarından
alman bazı fikir ve emirler mevcu ttur. Bu kitap dilbilgisi yönünden bir
garabet arzeder.
Kitaba Celev'de zikredilen; Abtavus adlı
Meleğin fonksiyonu, Tenasuh'ul Ervah (Ruhların göçü şeklindeki Hindu inanci), Yabancılara
bu kitabın okunmasının yasak olduğu yolundaki ifadeler, dini emirlerin ve dini
konuların Yezidi olmayanlara, muhalefet edecekleri dikkate alınarak
söylenmemesi, hatta yabancılara muhalefet için Yezidilerin toplu olarak aynı
me kanlarda ikamet etmeleri, din adamlarının telkinlerine mutlaka uyulması
gerektiği hususları dikkat çekicidir
Diğer peygamberlere de Huda tarafından ilahi
kitap verildiğini kabul ettikleri gibi, bütün bu kitapların tahrif edildiğini
sadece Mushafa Reş ve Kitaba Celev'e uygun bölümlerinin vahiy eseri olduğunu
(oruç, namaz, zekat gibi) benimserler.
Kutsal sayılan kitaplarında yeterli ölçüde dini
malumat bulunmadığı için bu konularda otorite olduğu kabul edilen Kavval ve
Köçeklerin söylediklerini Yezidi'liğin aslından imiş gibi tastik ve tatbik
ederler. Şeyh Hadi'nin yazdığı iddia edilen Kitab'a Celev'in bilinen şekli
aşağıya çıkarılmıştır.
KİTAB'UL -CİLVE (KİTABA CELEV)
BİRİNCİ FASIL
1-
Ben var oldum ve şimdi de mevcudum ve mahlûkat
üzerinde saltanat ve tahtı idaremde olanların cümlesinin umurunu (işlerini)
tedbir suretiyle ila nihaye kılacağım
2-
Hine hacet'te (ihtiyaç anında) bana itimad edip
beni çağıranların yanında serian (acilen) hazır olurum.
3-
Mekanlardan bir mekan benden hali (boş)
değildir. Hariçlerin maksad ve meramlarına mutabık olmamasından dolayı şer
gördükleri bütün vakıada benim iştirakim vardır.
4-
Her zamanın şura tariki ile bir müdiri vardır. Her
asırda bu alemin müdirleri değişir. Bunların herbiri kendi devrinde ve nöbetinde
vazifesini ikmal eder.
5-
Hak mucibince mahlukların ahlakına
göre ruhsat veririm.
6-
Bana muhalefet eden mahzun (üzgün) ve nadim
(pişman) olur.
7-
Diğer aliheler benim işlerime karışamazlar ve
her ne suretle olursa olsun maksadımdan beni caydıramazlar.
8-
Haricilerin elinde bulunan kitaplar hakiki
değildir. Lâkin onlar azmış, tebdil ve tahrif
edilmişlerdir. Her biri diğerini iptal ve fesh etmektedir.
9-
Hak ve Batıl malumdur, itibar ve
tecrübeden dolayı bilinir.
10-
Ve düşmanım misakım aleyhine söz söyleyendir ve
onlara re'yime göre hareket ederim. Hazık olan (helak olan) müdebbirlerimin ve
malum vakitler için tarafımdan tevkil ettiğim hazıklara lazım olan işleri
zikreder ve zamanında lazım olan umuru tahrim ederim.
11-
Tabiatıma ittiba ile bana muvafakattan zevk ve
lezzet duyanları irşad ederim.
İKİNCİ FASIL
1-
Bu Âdem'e bildiğim nice enva ile mükafat ve
mücazat veririm.
2-
Yeryüzünde, yer altında ve yer üstünde olan her
şey elimin altındadır.
3-
Alemlerin müsâdemesini (çarpışmasını)
kabul etmem.
4-
Taht'ı itaatımda olan ve hususi ile haslarımdan
olanları hayırlarından men etmem.
5-
Tecrübe ettiklerime işlerimi teslim ederim. Onlar
da ta'zim meramınca hareket ederler.
6-
Taht’ı şura’da bulunan ve emin
olanlara her türlü şekil ve nev'de görünürüm.
7-
Zuru ve evkata göre alır, verir, fakir ve
zengin ederim. Bahtiyar ve bedbaht kılarım.
8-
Tasarruflarımdan bir şeyi men etmeye kimsenin
hakkı yoktur. Mütedahileme kıyam etmeyi kimse önleyemez.
9-
Bana ta'cizde bulunanlara hastalıklar
ve ağrılar gönderirim
10-
Bana kafi gelen Sair Beni Âdem gibi ölmez.
11-
Bu alemi ednada benim tahdit ettiğim
zamandan fazla kimsenin iskan etmeye hakkı yoktur.
12-
Eğer istersem onu ikinci defa tekraren
bu veya diğer aleme ervah'ı tenasüh tankı ile gönderirim.
ÜÇÜNCÜ FASIL
2-
Şeriatıma muhalefet'te bulunanlara hal
ve zamana göre diğer alemlerde kıssas ederim.
3-
Bu Âdem oğulları körü körüne ahvali
bilmezler ve bunun için çok zamanlar ğalata (yanlışa) düşerler.
4-
Bütün kara hayvanları ve gök kuşları
ve deniz balıkları elimde, talıt'ı zaptımdadırlar.
5-
Kalbi arzın tahtında defain
(defineler) ve hezain (hazineler) medfundur, onu bir kimseden diğer bir kimseye
miras bırakırım.
6-
Mucizat ve acaibatımı (benden)
zamanında gösteririm.
7-
Kadimden beri alemlerin tedbirleri ve
asırların inkılabları ve bütün müdebbirlerin tağyiri (değişiklik) tarafımdan
tanzim olunmuştur
8-
Ecnebilerin bana ve benim etbaıma
muhalefet leri, taziyetleri (eza vermeleri) zaruridir.
DÖRDÜNCÜ FASIL
1-
Hukukumu benden başka diğer aliheye vermem.
2-
Dört anasır, dört zaman ve dört mekanı, erkanı
mahlukatın zaruriyatı için lutf ettim.
3-
Ecnebilerin kitabından sünnetime muvafık
olanları makbuldür. Muhalif olanları onlar tarafından tahrif ve tağyire
uğramıştır.
4-
Üç şey zıddımdır ve üç şey mebğudumdur.
5-
Esrarımı hıfz edenler vaadlerime nail olur.
6-
Benim sebilimle mesaibe (Zorluklara) tahammül
edenlerin cümlesini alemlerin birinde mutlaka mükafatlandıracağım.
7-
Oğullarımın ve bütün ittibaımın kendilerine
ecnebi olanlara ta'ditte bulunmamak için bir rıbatta ittihad etmelerini arzu
ederim.
8-
Ey vasiyetlerime ittiba edenler ! indimden
olmayan ahval ve sözleri kabul etmeyerek inkar eden ve ismimi, sıfatlarımı
zikretmeyenlcr iseniz günaha gireceksiniz. Çünkü siz ecanibin ne yapacaklarını
bilemezsiniz.
BEŞİNCİ FASIL
1-
Şahsımı ve suretimi tekrim edin. Çünkü
senelerden beri ihmal ettiğiniz işleri hatır için yaptırırım.
2-
Şeriatıma itaat eden haleflerimin indinden olan
ilmi ve gayb' dan olan ve size vuku bulan telkinlerime kulak verin.
Mahlukatın kaffesinden evvel mevcut olan Melek'i
Tavus (Emin Cebrail) olup, Onu Abtavus, Milleti Müntehibesi (Seçilmiş) irşad
için bu aleme gönderdi ve bidayette şifaen talimatta bulunup bilahere bu kitabı
tavsit etti Bu kitabı dinden hariç olanların okumaları caiz değildir. Abtavus
veya Melek-i Tavus ebedidirler. Tahtı idaresindekilerin umurunu tedvir eden ve
kendisine itimadı bulunanların imdadına yetişir. Her yerde hazır ve nazırdır. Haricilerin
kendi maksat ve meramlarına muvafık olmakla şer tesmiye ettikleri hadisatı
ihdasta müşterektirler. Her zaman şura tarikiyle hareket edecek bir reis ve
müdir olup, her nesil değiştikçe bu reis te değişir.
İnsanların tabii ihtiyaçlarına münasip şekil de
ruhsat verilir. Diğer ilahlar Melek Tavusun işlerine müdahele edemezler. Haricilerin
ellerindeki kitaplar hakiki değildir. Onlar kitaplarını tahrif ve tebdil
etmişlerdir. O Kitapları Allah'ın gönderdiği Peygamberler yazmamıştır. (Yezidiler
kadim zamanda sırf kendilerine mahsus olmak üzere müteaddid Nebilerin geldiğini
savunurlar.
Abtavus, tayin edilmiş muayyen vakitler için
vekillerini gönderir. Onlar Abtavus'un emirle rini evkata göre harfiyyen
uygularlar. Zaten Abtavus, işlerini tahtı idaresindeki tecrübeli ve emniyetli
hizmetçilerinin eline verir ve Abtavus, emini olan kimselere türlü türlü
şekillerde görünür.
Alemde tahdit ettiği süreden fazlasını oturmağa
kimsenin gücü ve kuvveti yetmez. İsterse tenasuh'ul Ervah yolu ile ikinci ve
üçüncü kez bu aleme gönderir.
Havassıma ğayy dahi olsalar bile, kitapsız
hidayete erdirir. Talimi külfetsizdir. Dört zaman (Menazimi erbaa) ve dört
unsur (Enasırı Erbaa) mahlukatın zaruriyatı için halkolundu.
Ecnebilere muhalefet için kendi oğullarının bir
yerde toplu olarak ve müttehit bulunmalarını arzu etmiştir. Kendisinin talimatından
hariç olan söz ve düşüncelere muhalefet lazımdır. Yabancıların yanında hedef
olmak ihtimalinden dolayı ismi ve sıfatları zikir olunmayacaktır. İsmi ve
sözleri geçtiği yerde tekrim olunmalıdır. Din adamlarının telkinatlarını can
kulağı ile dinlemek gerekir.
Nebiler Delalete düşmüş olan insanları hidayet
etmek maksadıyla insan suretinde gönderilmiş meleklerdir. Hidayet vazifeleri
tamamlandıktan sonra yeryüzüne ref (Yükseltilmek) edilirler. Nebi Muhammed
salla'llâhü aleyhi ve sellem ve Nebi Musa aleyhisselâmda bu şekilde Huda
tarafından gökyüzüne ref edilen Meleklerdendirler. Onlar da Şeyh Hadi ve Sultan
Yezid gibidirler. Ayrıca Şeyh ve Nebiler aynı vazifeyi yaptıklarından ve aynı
şekilde Huda tarafından insanlığı hidayete gönderildiklerinden statüleri ve
dereceleri eşittir. Şeyh Hadi, Huda'nın üstün mertebede bir meleği iken sapmış
olan insanları hidayet etmek üzere yeryüzüne (Laleş'e) gönderilmiş, vazifesi
bittikten sonrada tekrar Hudanın katına çekilmiştir.
Melek Tavus: Meleklerin reisi olup, yeryüzüne gönderilen
Şeyh ve Meleklere Hudanın emirlerini (Vahiylerini) çeşitli suretlere girerek
ulaştırmakla mükelleftir.
Sultan Yezid ve Şeyh Hadi, Huda tarafından
insanlığa gönderilmiş son Şeyh ve Nebi'lerdir. Evvelki, Nebileri ve Şeyhleri
kabul ettikleri gibi kutsal kitaplarından da, Mushaf'a Reş ve Kitaba Celev'e
aykırı olmayan bölümleri de kabul ederler. Dualarında da ifade edildiği üzere
Yezidiler, Sünni de olduklarını itiraf etmekte, ayrıca yaratılış itibariyle
Şeyh ve Nebiler Melek olduklarından insanlar gibi yemez içmez, evlenmezler.
Yezidiler özellikle dualarında olmak üzere her
türlü nidalarında Hudayı zikretmek yerine, Sultan Yezid, Şeyh Hadi ve Melek- i
Tavus’tan yardım dilerler. Ziyaretçilerin "Hacı" ünvanı kazandıkları
Laleşteki türbe civarında Sultan Yezid ve Şeyh Hadi'ye ait mekânların da
bulunduğundan söz edilir.
Abdest duasında yer alan " Sultan Yezid
için kurbanlık koyunuz. "ifadesi Onun itikatlarındaki önemini
vurgulamaktadır. Sabah duasındaki "Sultan Yezid hayır kapılarını açar, şer
kapılarını kapar " cümlesinde manevi gücüne işaret edilmektedir. Gönderilmiş
elçi, resul anlamına gelen "Enzeli" ünvanıyla anılan Sultan Yezid, aslında
Melek olup, insan suretinde dünyadaki fitne ve fesadı ortadan kaldırmak için
Huda tarafından görevlendirilmiştir. Halen Huda katında Melek-i Tavus ile
birlikte oturmakta ve Yezidi Milletine şefaatta bulunmaktadır.
Yezidilere göre: Yezidiliğin kurucusu Şeyh
Hadi'dir. Huda'nın meleği olduğu için doğum tarihi, ölüm tarihi gibi insanları
ilgilendiren özellikleri bulunmaz. Aksine yer yüzüne teşrif tarihi mevzubahis
olabilir . Şeyh Hadi, Şeyh Abdulkadir Geylani ve Şeyh Ahmet Rufa'i ile aynı
asırda bulunmuştur. Şeyh Hadi yemez ve içmezdi çünkü o her zaman oruçlu idi.
Abdest almazdı, çünkü her zaman abdestli idi. O, evlenmemiştir ve O'nun
çocukları yoktur. İnsan olmadığı için insanlar ile evlenmesi düşünülemezdi. Yezid
olmayanların Şeyh Hadi'yi insan olarak anlayıp yanılgıya düştüklerini savunurlar.
Yezidi olmayanlar Şeyh Hadi'nin ref olduğunda yerine kendi ismiyle
"Berekat" ı bıraktığını bilmezler. [7]
Bu yüzdendir ki, Berekat'ın çocuklarını Şeyh Hadi'nin çocukları gibi düşünerek
yanlışlığa düşerler. Şeyh Hadi, insan suretine girip Milletini irşad etmeye
gelmezden evvel de, çeşitli zamanlarda insanları irşad etmek üzere Nebiler
gön-derilmiştir. Mesela Şeyh Hadi gelmeden evvel, Müslümanlar gibi ehli sünnet
olduklarını, daha önce de Zerdüşti, Sabii, Eyyübi, Salihi gibi dinlere mensup
olduklarını anlatırlar. Yani hiç bir zaman Huda, Yezidileri Nebisiz
bırakmamıştır.
Nebiler, Hudanın izniyle gösterdikleri mucize
ve kerametlerle bilinirler. Şeyh Hadi'nin gerçek Şeyh olduğu kıssada
anlatıldığı gibi hakiki Şeyhliğin alameti olan "Yeşil El"i
göstermesiyle tescil olmuştur . Bütün alem bunu müşahede ettiği halde sadece
Yezidiler O'na iman ederek tabi oldular.
Yezidiliğin bütün kaide ve kuralları
tartışmasız olarak Şeyh Hadi tarafından irad edildi. Bu kural ve prensiplerin
tatbikatını da insanlara öğrettikten sonra ayrılmış, fakat dini emirlerin
korunması ve tatbikatlı bir şekilde öğretilmesi için âlimlere talimatlarda bulunmuştur.
Sultan Yezidin, Yezidilerin itikatlarını beyan
etmek gibi bir görevi yoktur. Sadece Yezidi Milletini himaye etmek gayesiyle
yeryüzüne gönderilmiştir. O' da Yezidilik inancına sahip idi. Birtakım kimseler
(Müslümanları kast ederek) Muaviyenin yerine geçtiği için O'nun oğlu ve
Müslüman itikadında zannederler ki, yanılıyorlar. Aynı iddia Şeyh Hadi için de
söz konusu edilir . Şeyh Hadiyi Yezidiliğin kurucusu olarak kabul etmeyenler, O'nu
Yezidiler kadar tanıyamazlar. 90 yaşında öldüğü iddia edilen şahıs Berekat'tır,
Şeyh Hadi değildir.
İkinci bir hayata inanmak olan ve bu dünyada
işlenen iyi ve kötü amellerin karşılıksız kalmayacağına iman, Yezidi inancının
e aslarındandır. Herkes bu dünyada yaptıklarının hesabını herkesin huzurunda
verecektir. Ameli iyi olanlar ve kötü olanların muameleleri birkaç merhaleden
sonra neticelenecektir.
Ahiret hayatı bakidir. Cennete girecek olan iyi
amel sahipleri bütün hayatlarını ebediyyen orada geçireceklerdir. Salih amel sahipleri
mükafat olarak en güzel nimetlerle rızıklandırılacaklardır.
Cehennem, günahkarların cezalarını çekmek için
yaratılmış bir mekandır. Cehennemde günahkarların cürümlerine uygun derece
derece şiddetli azabın bulunduğu bölgeler vardır. Yezidi soyu ve dininin
mensupları Cehennem de ebedi olarak kalmazlar. Cehennem sırat köprüsünün
altında olup, günahlarının çokluğu nedeniyle geçemeyenler oraya düşecektir. Cehennemin
görevlileri, Hudanın melekleri olan Zebanilerdir.
b)
Haşr- Mizan ve Sırat Köprüsü :
Ölümden sonra kabirlerden tekrar kalkmaya ve
hesap vermeye haşr denir. Mezarlarından 14 yaşındaki suretleriyle kalkacak
olan insanlar Laleş yakınlarındaki Arafat dağında toplanacaklardır. Haşr günü
ve mahşer iyi amel sahipleri için bir bayram yeri ve bayram hükmündedir. Günahların
tartıldığı Mizan, Sırat Köprüsünün yanı başındadır. Mizanın yanında yer alacak
olan Şeyh Hadi, Yezidi Milletine şefaat etmek ve terazide günahlarını hafifletmek
maksadıyla bekleyecektir. işte bu yüzden Yezidi Milletinin diğer Milletlerden
daha avantajlı olduğunu savunurlar.
Mizanda amelleri tartılanlar bilahere Sırat
Köprüsüne doğru yürüyeceklerdir. Günahları terazide ağır basanlar köprüden geçemeyecek
ve dipsiz uçurumlara, maveralara düşeceklerdir. Çok günah işleyenler boğucu
duman ve kızgın ateşin bulunduğu bölümlere düşerler. Ancak, Sultan Yezid ve
Şeyh Hadi'nin köprüyü geçen Yezidilere yardımı muhakkaktır.
Yezidiler,
'Peçe heşin gewr dibe, e gewr heşin na be’ şeklindeki atasözleriyle beyaz
rengin her renge dönüşebileceğini, buna karşılık mavi ve diğer renklerin
beyaza dönüşemeyeceğini anlatmak isterler. Yani Yezidiler asaletleri gereği
beyaz renk gibidirler ve hiç bir surette başka bir renge giremezIer. Din
değiştiren bir Yezidi tekrar geriye dönemez (Yezidi olamaz). Çünkü renklerin
beyaza dönüşemiyeceği gibi başka bir dini seçip mesela, mavi renge bürünen bir
insanın aklanması mümkün değildir.
Bu katı tutumlarına rağmen, Türkiye'de İslam
dinini seçenler arasında Yezidilerin ilk sırayı işgal ettiği istatistiki
bilgilerle tespit edilmiştir. Mesela, Halidi, ailesi topluca İslâmiyeti
seçmiştir. Son zamanlarda yurt dışına ve özellikle Almanya'ya göçleri
hızlanmış ve böylece Kitaba Celev'in bir arada yaşamaları şeklindeki evamir de
ihlal edilmiş bulunmaktadır.
8-
Yezidi olunur mu Şartları nelerdir :
Yezidilik sadece bir inanç değil, aynı zamanda
bir neseptir. Nesep
itibariyle (Soysop) Yezidi olmayan Yezidi olamaz. Bu itikada dahil
olamaz. Esasen bütün insanlar Yezidilere kin ve hasetle doludur. Çünkü
Yezidiler, Hz. Âdem'in saf kanından yaratıldıkları halde diğer insanların
yaratılışında ise, Hz. Hava’nm nakıs olan kanı mevcuttur. Düşmanlarının kötü
niyetlerine binaen ibadetlerini hafi olarak yapmaları dini bir vecibedir.
Başkalarının dinlerine girmesi için çaba
göstermeyen Yezidiler, Pir, Şeyh, Mürid, Kavval gibi sosyal sınıfların kan
bağı ile bugüne kadar aynen devam ettiğini, kendilerine dışarıdan katılacak
birisinin dahil edilebileceği bir sosyal sınıfın da bulunmadığını, dolayısıyla
aklen de herhangi bir katılımın mümkün olmadığını ifade etmektedirler. Yezidi
olmanın tek ve yegane şartı Yezidi olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmektir.
Toplumdaki üstün sınıflar ve görevlerinin de bir haksızlığa mani olmak gayesiyle
Şeyh Hadi tarafından belirlendiğini ve herkesin sınıfının doğumuyla
belirlendiği için de herkesin bu durumdan memnun olduğunu iddia ederler.
C-İBADET
Kitaba Cclevde zikredildiği vechiyle Yezidiler
Kutsal Kitaplarını yabancılara göstermezler ve okumalarına müsaade etmezler. İbadetlerini
de düşmanları kötü davranırlar diye gizli yaparlar. Yabancılara dinleriyle
ilgili açıklamalar yapmazlar ve Yezidi olmayanlar ile birlikte aynı muhitte
ikamet etmezler, beraber yaşamazlar. Bir Yezidi için yapılması şart olan
başlıca ibadetler ve esasları şunlardır. Bir gün zarfında yapılması zaruri olan
ibadetler;
a)
Uykudan uyanınca yapılan dua :Bu dua Arapça
olup, Şeyh Hadi'nin Kavvallara öğrettiği ve çok az kimsenin bildiği ve ezbere
bilmeyenler için zorunlu olmayan dua'dır.
c)
Namazdan sonra Şehadet Kelimesinin tekrar
edilmesi
e)
Gece yatağa girerken uyumadan evvel şehadet
kelimesinin bir defa daha tekrar edilmesi.
1 - Abdest ve Namaz :
Namazlardan önce ellerini bileklerine kadar ve
yüzlerini yıkayarak abdest alırlar. Boy Abdesti (Gusul Abdesti)olarak
bilinen bir abdest çeşidi mevcut değildir. Evlerinde banyo, tuvalet ve hamam
gibi mekanların bulunmaması inançları gereğidir. Namazdan önceki temizlik
(Abdest) ibrikler vasıtasıyla yapılır. Çeşme ve diğer su kaynakları genellikle
köylerinin dışında bulunur. Abdest alındığında tercümesi aşağıya çıkarılmış
bulunan Kürtçe dua okunur.
ABDEST DUASI
Şeyhim, Şeyh Hasan. Pirim, Hesın Meinan.
Ey dostlarım, yakınlarım ve akrabakarım!
Dinim, Şeyh Şerefeddin.
Ve mezhebim, Şeyh Şems'tir.
Derecem, Melek Şemseddin.
Ve feryadım Şeyh Şems’edir.
Nesebim Yezid olup, Şeyhim
Mevlam, derdim ve dermanım, yol göstericim,
Ustam, tek Huda'dır taptığım.
Melek Tavus'tur imanım.
Sabah biter ve akşam gelir
Ve iki cellat sureti bana gözükür. .
Cellatlar ben miskin ve fakirden
Dinimin şehadetini sorarlar.
Dinimin şehadeti: Allah birdir
Ve Melek Şeyh Hasan O'nun sevgilisidir.
Laleş'teki büyüklere selam olsun,
Selam size ey Laleş ehli 1
Selam olsun kafe'ye, mağara'ya, Cirim'e, Birim'e
ve Kubbelerin ilahına O Yezidhane ki, kıble telakki edilir Başlar o yere
secdeye gider.
Şeyh Hadi'nin türbesi imanımızın evidir. Şeyh
Nasreddin, imanımızın celladıdır. Şeyh Hadi, gerçek Padişahımız.
Şeyh Hasan evimizin aydınlığı, çırasıdır. Melek-i
Tavus adına ve,
Şeyh Hadi'nin hırkasına şehadetimiz vardır. Aileme
minnettarım.
Ve o kimseler kördürler ki, Bu isimleri her
daim
Hürmetle anmayı ihmal ederler.
Rahman kürsüsü tan yerindedir.
Haccımız kaf ve mağaralı olup, pencerelidir, işte
orasıdır Şeyh Hadi
Ve sair muhterem zevatın yeri.
Rahman kürsüsünün yönü göğe doğru Ve beyaz
çeşmelerle çevrilidir.
Orası Sultan Yezid'i kırmızı'nın yeridir Ve
sünnetleri tasdik merciidir.
Ön cephesi siyah renklidir,
Haccımız kafe, mağara ve beyaz çeşmedir. Orası
Sultan Yezid'in mekanıdır, Hürmet ile tavaf olunur.
Sünniyim, sünniyim
Ve kutsal bir inci'nin eseriyim.
Beyaz çeşmenin nöbetçisiyim, Büyük Şeyhin müridiyim.
Sultan Yezid için kurbanlık koyunum, Elhamdülillah
bu dinimden Ve erkanından razıyım.
Laleş'i nurani'ye gittim
Ve çifte
kubbe mevkiinde secde ettim. Melek Tavus’un ismine iman ettim Ya Şeyh Hadi! Bizler
bilmeyiz, Herşeyi bilen sensin..
Yezidiler, İslam Dininde namaz kılınması kerahat
sayılan günün iki vaktinde yani, sabah güneş doğarken ve akşam güneşin batışı
esnasında namaz kılarlar. Güneşe yönelerek ayakta dualarını okurlar sonra da
secdeye kapanırlar. Namazları şeklen Sabiilerin (Yıldızları ilah bilenler)
ibadetlerine benzer. Toprağı üç kez öperler. Kadın ve erkek herkese namaz
kılmak farz olduğu halde bu farizayı yerine getirenlerin sayısı oldukça
düşüktür. Namaz kılmak veya ibadet etmek için hususi bir ibadethane mevcut
değildir. Abdest bozulması söz konusu olmayıp, her vakit namaz için ayrı ayrı
abdest alınır. Sabah ve akşam namazlarında okunan dualar birbirine
bezemektedir. Aslı Kürtçe olan duaların tercümesi aşağıya çıkarılmıştır.
SABAH NAMAZININ DUASI
Ya Rabbi! sen Huda'sın. Sen Ezda'sın.
Sen medih ve sena sahibisin.
Tertemiz ve günahsızsın,
Binbir isim sahibisin.
'Huda" ismin bu isimlerden
En şirini ve en güzelidir.
Ya Rabbi! Sen daimsin, Sen kadimsin.
Yeri ve göğü yaratansın.
Bütün dertlere sen hekimsin,
Ya Rabbi! Sen şefkatsin, şefkatlisin, Yer ve
göğün sahibisin.
Ya Rabbi ! Şeyh Şems ve Güneşin,
Melek Şeyh Hasan ve Ada'nın
Şeyh Ebubekir ve Kata’nın
Hatırı için bizleri bağışla
Ya Rabbi Amin 1 Amin! Amin !
Dinin mübarek ve huzur doludur.
Şeyh Hasan Huda'nın sevgilisi ve kuludur.
Şemseddin, Nasreddin, Secadeddin İmadeddin ve
Babadin
Şeyh Hasan ve Melek Fahreddin Onlardır kuvveti
dinin.
Şeyh Hadi evvelden ahıra kadar
Vardır ve rahmet saçar
Sultan Yezid hayır kapılarını açar, Ve şer
kapılarını kapar.
Elhamdülillah Huda'ya
Ve alemlerin Rabbine olsun Güneşin kızıllığı
zahir olmadan,
Melek Emin orada olur.
Evlerden evlere kadar, Şeyh Şems aydınlığı
yayar. Şeyh Şems'imi aydınlıktan ayrı düşünemem. Derecelerden derecelere kadar,
Şeyh Şems aydınlığı yayar.
Şeyh Şems'imi Hac yerine tavaf ederim. Şutundan
şutuna kadar
Hâzinede vardır kırk anahtar
Şeyh Şems hepsini bilir, Ölüye hürmet edene
dağıtır.
Şeyh Şems'imin mührü vardır, Gözlerden ayağa
kadar dolaşır. Baştan ayaklara kadar
Şeyh Şems' imin mührü dağılır, Şeyh Şems'imden
asla Ümidimi kesmem.
Ya Şeyh Şems ! Bizler zaten Taltif edilmiş bir
nesebiz. Hareketlerimizde bir hayır Ve aydınlık kapısı isteriz.
Sünniler ki, takatsiz ve güçsüzdürler, Şeyh
Şems'ten yardım ve aman dilerler. Şeyh Şems nur'dur,
Ve Melek Hasan Ğafur'dur.
Din ve İmanımızı bizlere açıkla ki, Biz zaten
senden kabuluz.
Şeyh Şemsim güzeldir,
Fakirlere kısmet ve vazifelerini bildirmiştir. Şeyh
Şems'imi aydınlıktan ayrı düşünemem. (, ) Şeyh Şemsim nur'dandır, altın
tahtta oturur Ve kudret asası O'nun elindedir
İyiliğin ve Cennetin anahtarı elindedir O
kimseyi yetmiş kez kıskanırım Ki, gerçek Yezidi'dir.
Huda ve Şeyh Şems O kişiye yardımcıdır. . .
AKŞAM
NAMAZININ DUASI
Ya Huda ! Bizi Güneşin doğumu, Ve Güneşin batımının
keremi için Bizi analık ve Beyza'daki
Kırk Civanmerdin hatırı için bağışla [8] [9] Ya Rabbi !
Beni ve bütün Yezidileri, Kazadan ve beladan esirge, Ya Rabbi! Yer, Gök ve Öküz
Balığı Ve Kürsü Ayetinin hatırı için bağışla. Sen Din ve Dünyalık işlerimizden
Her zaman haberdarsın.
Ya Rabbi! bizi Felek ve Çark hatırına Huriler
ve Melekler hatırına, Ondört tabakanın sırrının sahibi
Melek-i Tavus hatırına, bağışla bizi. Sen dünya
ve diyanetimizden, Her zaman ahvalimizden haberdarsın. Ya Rabbi! Bizi felek ve
çark hatırına, Huri ve Melek hatırına,
Ondört tabakanın sırrının sahibi, Melek-i Tavus
hatırına bağışla bizi. Ya Rabbi! Bize, din ve diyanetimize, Bu akşam vakti bir
çıkış kapısı göster. Ya Rabbi ! Bizi beyaz inci ve
Perilerin Padişahı ve Sultan Yezid hatırı için
bağışla. Ya Rabbi ! Din ve diyanetimize, Bir ışık göster.
Ya Rabbi! Bizi yer, gök Ve atmosfer hatırına, Su,
toprak, hava ve ateş Hatırı için bağışla.
Bizi ve bütün Yezidi'leri bağışla Ya Rabbi !
Bizi kubbeler ve türbeler
Ve hatır sahiplerinin ve melek Fahrettin ki, Dört
bir yanda bilinir hatırı için bağışla.
Bu akşam vakti hatırı için, Bütün Yezidilere
din ve dünyalarında Bir kurtuluş yolu göster.
Ya Rabbi! Marifet pazarının Genç delikanlıları
marifeti için
Gece ve gündüz ibadet eden dervişlerin,
Beş hakiki farzın hatırı için,
Biz Yezidilere din, dünya,
Vesair işlerimizde muvaffakiyet nasip et.
Ya Rabbi! Rahman ve cananlar hatırı için
Mukaddes Kudüs ve şeyhimiz
Melek Fahrettin hatırı için,
Şeyh Hadi'nin Laleş'teki mezarı başında
Bizleri bağışladığını müjdele. . .
Ya Rabbi! ondört kat yer ve gök hakkı için, Tanrı
kürsüsü hakkı için, Bütün Yezidileri af buyur.
Hayır sahipleri ve çocukların duaları, Melek
Fahrettin ve ondört yardımcısı için Bize ve tüm Yezidilere, Bir çıkış dergahı
göster.
Ya Rabbi 1 Azrail, Cebrail, Derdail, Mikail, Şemnail,
Azrafil, Azrasil ki, Yedi büyük melektirler, Eşsiz ve bedelsizdirler.
Kilit ve anahtarlar ellerinde olup Huda'nın
hâzinesini beklerler.
Ya Şeyh Şems ! sen büyüksün, Sen gözlerimin
nurusun, Sen feryat ve imdadımsın, Ya Şeyh Şems ! sen hem ruh, Hem nefesimsin, Müracaat
merciimsin. Ya Rabbi! Bizi imanlı kıl.
İtaatkar kıl ve vesveseden kurtar.
Ya Rabbi ! Şeyh Şemsin hatırı için bizi bağışla.
Çünkü kilit ve anahtarlar senin elindedir.
O'ndan hediyeler dağıtırsın.
Sünniler dahi Ondan ümit beklerler,
O'na yalvarırlar.
Ya Rabbi! Akşam vakti hatırı için,
Çeşme başındaki kırk civanmerdin hatırı için,
Pir ve şeyhler hatırı için,
Biz doğunun ve batının Yezidilerini,
Mahcup eyleme ve lutfunla aydınlat.
Umumi ve hususi olmak üzere iki çeşit oruç
bulunmaktadır.
Bütün Yezidiler için şart olan Oruç, Kanuni
Evvel’in ilk gününden başlar ve üç gün sürelidir. Sabah güneşin doğuşu
(sarılığın belirginleşmesi) ile başlar, akşam gün batımı ile birlikte sona erer.
Müslümanlarca oruçta sakıncalı olup, orucu bozan davranışlar. Yezi diler için
de aynen geçerlidir. Şu var ki, ikram edilen şeylerin reddi uygun olmadığından,
ikram edilen şeylerin yenilmesinin orucu bozmadığına inanırlar. İftar açıldığı
vakit Huda ve Şeyh Hadiye oruçlarının kabul edilmesi için dua ve niyazda
bulunurlar.
Hususi olan oruç; Kavvallar, Şeyhler ve
Fakirlerin muayyen zamanlarda tuttukları oruç tur. Bu sınıf Yezidiler, Kanuni
evvelin son on beş gününü tuttuktan sonra Laleş'e gidip oruçlarını kırk güne
tamamlarlar. Bu süre zarfında Şeyh Hadi'den dileklerde bulunup ibadet eder
1er. Ayrıca perşembe ve cuma günleri Hıdır Nebi ve Hıdır İlyas'ın hatırı için
oruç tutmak büyük sevabı muciptir.
Yezidiler, orucun süresi konusundaki ilahi
emrin bütün semavi kitaplarda aynı olduğunu, bu emrin en doğru biçimde kendilerince
anla şıldığmı savunurlar. Çünkü ilahi emirde "se" denildiği halde
özellikle Müslümanlarca bunun "si" olarak anlaşıldığını, yani üç
yerine otuz gün zannedildiğini ifade ederler.
Şeyh Hadi'nin;"Mahnıza bereket girmesi
için zekat veriniz. ", "Mal ellerin kiri ve Dünyanın pisliğidir. ",
"Her kim bu Dünyada mala iltifat etmeyip Ahirete hazırlık yaparsa, Ahiret'te
ben de ona sonsuz hâzinemden mükafatlar veririm. " Sözleriyle zekâtın
önemi vurgulanmıştır.
Yezidiler zekatlarını hasat mevsiminde çıkarıp
şu şekilde dağıtırlar. Zekatın en ağır miktarını çıkaran müridler, gelirlerinin
% 10'unu bağlı bulunduğu Şeyhine, % 5'ini Pirlerine ve bunun yarısını yani % 2,
5 unu Fakirlerine taksim ederler. Şeyhler ve Pirler kendilerine bağlı olan
Müridlerinden aldıkları zekat ile geçinirlerken, son zamanlarda bu gelirleri
kifayetsiz kalmaktadır. Geçim sıkıntısı nedeniyle onlar da ziraat ile
uğraşmaya başlamışlardır.
Yezidiler, yeryüzünde kutsal topraklarla inşa
edilmiş üç kutsal beldenin mevcudiyetine inanırlar. Bu üç kutsal beldenin
herhangi birine mevsiminde yapılacak ziyaret ve tavaf" Hacı" olmak
için yeterli görülür. Bu beldeler Kudüs, Mekke ve Laleş'tir. Şüphesiz kendilerince
Laleş diğer ikisinden de daha mukaddestir. Çünkü Laleş sadece Yezidiler
nezdinde kutsal olup, Şeyh Hadi'nin göğe refedildiği ve zaviyesi ile
türbesinin bulunduğu mevki'dir. Laleş, Hz. Âdem' in yaratılmış olduğu kutsal
top raktan geriye kalan kısmı ile inşa edilmiştir. 23-30 Eylül tarihleri
arasında bir hafta süre ile Laleş’te dini törenler düzenlenir.
Kavval ve Köçeklerin önderlik ettiği ziyaret ve
toplu ibadetler yapılır. Laleş sınırlarına girilir girilmez ayakkabılar
çıkarılır ve düz beyaz "Hac" elbiseleri giyilir. Laleş'te bulunan
bütün uluların ziyareti bu kıyafet ile icra edilir. Laleş'in çıplak ayak ile
gezilmesinin gerekçesi Şeyh Hadi ile ilgili şu olaya bağlanır.
Rivayetlere göre : Kerametleri ile şöhreti
ülkenin her tarafına yayıldığı bir sırada, memleketin sayılı zenginlerinden Mir
Hesin Meman, üç yük altın hediye etmek üzere Şeyh Hadi'nin dergahına ziyarete
gelir. Beraberinde getirdiği değerli hediye ile böbürlenerek Laleş'ten içeri
gireceği esnada Şeyh'in emri ile kapıda bekletilir. Bu duruma sinirlenen Mir, "Madem
altına ihtiyacı yok, öyleyse ben geri döneyim" düşüncesi ile memleketine
yönelirken, Şeyh Hadi'nin emri ile o civardaki bütün dağlar ve taşlar altın
oluverir. Mir Hesin Meman, olay üzerine Şeyh'in kudretine şahit olur ve altına
basmamak için ayakkabılarını çıkararak Şeyh'in makamına koşar. Bu nedenledir ki,
Yezidi hacıları Laleşin kapısından içeri girişte bu olayı anmak üzere
ayakkabılarını çıkarırlar. Ayrıca bu beldenin temiz tutulması için de bu
tedbirin faydaları büyüktür.
Hac
hudutları dâhiline girmezden önce bütün bedenin yıkanması farzdır. Temiz
bir şekilde bütün türbeler bir bir ziyaret edilerek şefaat talebinde bulunulur.
Arafat dağında bir gece yatarak, zemzem suyundan içmek şarttır. (l)
Hac'da yemek olarak hizmetçilerin yapmış oldukları
BELETA (bereket tılsımı anlamındadır) adı verilen ekmek yenilir. Beleta ve
zemzem suyundan hacıların dönüşleri esnasında memleketlerinede götürmesi ve
dostlarına yedirip içirmeleri sevaptır. Haçtan götürülmesi gereken diğer bir
şey de Yezidi büyüklerinin türbelerinden alınacak topraktır.
Bu toprak hastaların iyileştirilmesi ve uğur
getirmesi için evlerde muhafaza edilir.
Hac'ca gitmek mali yönden durumu uygun olan ve
yola elverişli olan her Yezidi için bir vecibedir.
(D
Laleş'te olduğu ifade edilen kutsal bir dağdır . Zemzem suyu ise, Şeyh Hadi'nin
kıssada geçtiği üzere mağaradaki kırk ulu kişiye sunduğu kutsal suya verilen
addır.
Laleş bölgesi, Sincar dağlarında ve Irak sınırları
içinde kalmaktadır. Irak Hükümeti tara fından vakıflar bakanlığı bünyesine
alındığından önemli bazı hizmetler devlet eliyle yerine getirilmektedir.
^Muharref bir tarikatın zamanla yeni bir din
arayışı ve dinlerde bulunan törenleri kendilerine göre değişik bir yaklaşımla
yorumlama ve uygulama gayretleri Yezidilerde bariz bir şe kilde görülmektedir.
Ancak bazı sembollerden hareketle (dağ, horoz, tavus kuşu vs. gibi)
zorlamalarla ve sübjektif değerlendirmelerle Yezidilerin eski Türk dinini
tekrar hayata hakim kıldıklarına dair iddialar tutarlı değildir. Çünkü bu
iddiaların derinleştirilmesi İslâmiyet, Hristiyanlık, Zerduştilik ve Sabiiliğin
de eski Türk dininin devamı olduğunu intaç ettirecektir^
Ölüler Şeyhleri tarafından ılık suyla yıkan
diktan sonra kefenlenir. Beyaz kefene sarılan cenaze mezarlıklara götürülmek
üzere"çardar"ın üzerine konulur ve omuzlarda mezarlıklara götürüldüğü
esnada bir grup ta, Doğu-Batı isti kametinde mezar kazarlar. Cenaze önce
mezarın yanma konularak, Kürtçe telkin okunur. Bilahere cenaze mezara konulur, cenazenin
üzerine toprak gelmemesi için "ferş" denilen ince ve yayvan taşlar
ile örtülür. Cenazenin mezara konulması ve üzerinin toprak ile örtülmesini
müteakip törene katılanlar topluca cenaze evine giderek maddi yardımda bulunurlar.
Yas maksadıyla siyah elbise giyen erkeklere kadınlar da bir süre çamaşır
yıkamamakla eşlik ederler.
Ölenlerin sınıfına göre merasim şekilleri de
değişmektedir. Mesela ölen bir "Fakir"in cenazesini gömerek telkinini
okuyabilmek için en az yedi fakirin hazır bulunması şarttır. Ancak bazı bölgelerde
fakir nufusunun az olması (Viranşehir gibi) bu şartın uygulanmasını engellemektedir.
Cenazenin gömülmesinden üç gün sonra güneş doğmadan evvel mezar ziyaretine
gidilir ve güneş doğuncaya kadar dualar okunarak beklenir. Bu arada gerek
taziyeye geleler ve gerekse cenazenin kabrini ziyarete gelenler biliyorlarsa
telkin duasını okurlar. Telkin duası çok uzun olup içinde kaynak itibari ile
Kürtçe olmayan ve başka dinlerin ve özellikle İslam Dini'nin erkanını yansıtan
ibareler bulunmaktadır. Duanın bir kısmı ayakta (Seremerge) ve bir kısmı da
oturarak okunur.
Aslı Kürtçe olan telkin duasının tercümesi
aşağıya çıkarılmıştır.
TELQIN DUASI
(Cenaze üzerine okunan dua)
Bir gün arif ve bilici halktan
Bir grup çağırıp ölümden sorun.
Ölüm hakkında açıklamalarını dinleyip
Ve onun hakkında düşünün.
Bir zamanlar henüz ben yok iken,
Şimdi onun bir mahluku oldum.
El ayak ve komple kalbimi
Bütün sırlarıyla yaratan odur.
Bunlar sır deryasından bize
Tezahür eden ufak bir temsildir.
Ya Rabbi! Bize verdiklerinden,
İyiyi ve kötüyü kabul ederiz.
İsmin, uğrunda her zaman
fedakarlıklar yapmaya
Her an için hazır bulunuruz.
Annemin hamline beni sen duhul ettin.
Dokuz ay bekledikten sonra,
O'nun yardımıyla mükemmelleştim.
Bu ne bulanık bir alemdir ki,
İçinde esaretle hep bu anı bekledim. Ya Rabbi
bizi arifler
Ve bilicilerin yoldaşı yap.
Neticede bizi yüzüstü olarak sokağa, Diğer
mevta'ların yanına yollarlar. O sırada başıma dost akraba Ve komşular üşüşürler.
Fakirlerimizden her zaman İçin memnun oluruz.
Kavvallarımız bizi çaldıkları Def ve şıbab ile
mesrur kılarlar. Biz onları tavaf eder,
Gönül zenginliğine kavuşuruz.
Ölmeden evvel bir erkek evlat ile
Şad olmak isteriz.
Biz ebeveynimizin sevgili çocukları Teneşir
üstüne konuluruz.
Her şey Huda'nın kudretindendir.
Ve ben O'nun yardımıyla
Ayak üstü gezerim, işitir ve görürüm. Mir'imin
fedaisi ve ebeveynimin, Mesaisi benim.
O ev öyle bir evdir ki, Tekbir ve bağlılık
Sadalarından hali olmaz.
Fakirler ve şefkata muhtaç olanlar, Oraya kast
ederler.
Ve bu nasıl evlattır ki,
Mürşidinin şarabıyla mest olmuştur.
Babası onu mutlaka evlendirmek istemektedir. O
ev Mir'in nazarındadır,
Ve inşallah O'nun nazarından hali olmaz Bütün
bunlardan sonra
Ya İlahi! Bizi şüphesiz sen büyüttün
Mal Sahipleri! Artık
Malınızın üstüne oturmayın.
Elinizin altında bulunan servetiniz Sizin için
daha hayırlıdır, anlıyorsanız.
Beni ölüler arasına atarlarken, Ya İlahi ! Bana
sen yardım et. Zaten hiçbir dindar bu dünyadan Fazla mala sahip olarak göçmez.
Bundan sonra bizi dostlar
Ve akrabalar da kurtaramaz.
Talih kuşu uçar ve layık olanın başına konar. Sebep
sendin ki, bu gün üzerimize Telqin ve Nasin okunur.
Beni bir fistanın (kefenin) içine atarlar.
Yazık olsun benim perişanlığıma.
Yazık olsun benim yalın ayaklı halime. Ya
İlahi! bir ara seni düşündüm.
Ya ilahi! Bizi yok iken Topraktan sen yarattın.
Biz senin isminin dervişiyiz.
Hayır ve şer hâzinesinin anahtarı şendedir. Senden
gelecek hayır ve Şer're,
Şüphe etmeden razıyız. Zannediyorduk ki, biz
dervişler Seni teşbih ederek, Ve yolunda çalışarak, Bütün sırlarına vakıf
olabileceğiz. Fakat vÂdemiz geldi ve bizler de, Göçücü olduğumuzu anladık. Hastalanıp
aklımız başımızdan gidince Sırlarının hududunu anladık.
Hastalanıp yatağa girdim
Ve gök meleğini beklemeye koyuldum. Üzerime can
çıkaran Ve kan alan Melek geldi.
Artık mal ve kurban ile, Satnı alınmam mümkün
değildir. Dokuz evlattan bir O kalmıştı, Yaşlı ebeveyninin yanında.
O da öldü gitti.
Biz de bu ölüm tasından içeceğiz. Ne yapayım ne
çare bulayım, On davar kurban keseyim , Başıma şükran edeyim, Feryadımı Nebi
İsmail'e ulaştırayım. Baba yaşlı ve karısı sefil Benim korkum Azrail'dendir, Ey
Azrail! Mir Melek sensin.
Suçsuz ve günahsızlar, Güzel elbiselerle
süslensin.
Ey Azrail ! Ben nesh'e hazırım.
Ölüm Meleği (Azrail) acı’dan bağırtır herkesi
Her yerde her zaman
O' dur kesen nefesini herkesin.
Azrail diyor ki, "Yeşil Kanatlı Azrail
benim. Dört bir yanda gezerim, Kimseye fiyat biçmeye gelmedim. Ruh'u ten'den
ayırmaya geldim.
Kısa kanatlı Azrail'im,
Her türlü havada gezerim, Kimseye nöbetçi
olmaya gelmedim.
Ana, oğul ve amcazadeleri Birbirinden ayırmaya
geldim. " O gün meşguliyet bu idi Ve ruh kalıptan ayrıldı.
Ruh ve sır birbirlerini çağırdılar Ruh kandile
girip Orada aslına kavuştu.
Nihayet ruh kandilinde Gerçek ilahına kavuşmuş
oldu. Ruh gittikten sonra, Kuru kalıp kaldım.
Üzerime zalim ve zoraki bir" el"
geldi.
Dünya alem o kase'nin Şerbetinden içecekti.
O kimsenin şerbeti hayırlı Ve mukadder olacaktır.
Onunla kapı ardı olup, Hüzüne boğulurlar
Çıplak edip teneşir üstüne yatırdılar. Ilık bir
su ile leşimi yıkadılar.
Temizleyip, birbuçukluk kefenimin, İçine
sarmaladılar.
Haydi zavallı miskin, Sen de öbür dünya'ya
dediler.
Onsekiz kulaçlık beyaz kefenimi Cenazemin
üzerine sardılar.
Arkamdan dost, kardeş Ve yeğenler ağlamaktalar.
Buyrun yüsek bir ses ile Telkin ve Nasin okuyalım baylar 1 İki tahta yatırıp,
Cenazemi üzerine yaydılar.
Dost ve arkadaşlar edineceğim, Kadim olan
dünya'ya gönderdiler. Büyükler ve şereflileri sordum, Onlar da arkadan geliyor
dediler.
İki tahta getirip Cenazemi üzerine yaydılar.
Üç'er dörd'er kişi
Altına girip taşıdılar.
Kabristan'a götürüp, Toprak üstüne koydular. Ey
canımın üstüne ağlayanlar ! Ağlamayın ben dünyadan fani oldum.
Toprağı bir ucu şark'ta , Ve bir ucu garp'ta
kazdılar. Mezarımın üstüne toplandılar. Kimileri güler ve kimisi ağlar Kabul
ederim ki, bu da benim ecrim Ve mükafatımdır.
Ve üzerime Çan'ı gönülden ağlayanlar, Beni
çeyizli olarak yollamış olurlar. Takatmca ağlayarak mezarıma gelenler !
"Hakkınızı helal ediniz. "
Mezarım hazırlanırdı ki, Orası artık benim
evimdir. Mezarım selamlanır
Ve artık terk edilirim.
Başkalarının arasına atılır Ve onlara katılırım.
İmdadım kerim olan Meleğe ve Gök Meleğine'dir.
Üstüme leğen gibi olan Geniş ve sert taşlar
dizerler. Taşlar acele acele yerleştirilir, Üstüme mezarımın toprağı atılır
Mezarın toprak ile örtülmesi farzdır. Oradaki koca alem benim için Bekleşerek
ağlaşırlar.
Anladım ki yabancıyı hoş tutmak lazımdır. Beni
kapısız zifiri karanlığa , Nemli ve kapalı olan
Dar bir eve soktular.
İki kişi gelip,
Soru yağmuruna tuttular.
Her biri değirmen taşından
Altı kez daha büyük idiler
Onun için kabir azabını
Çekenlere ağlar ve üzülürüm.
Bari Teala'nın emri ile,
Biri dilsiz diğeri sağır,
İki melek geldiler,
Her birinin kanadında
Yetmiş bin rıtle pekmez vardı. [10]
Dilsiz olandan korkarım ki,
Bana üst üste sorular sorar. . .
Üzerime biri dilsiz, biri sağır,
İki melek geldiler.
Her birinin yanında
Yetmiş bin rıtle pekmez vardı.
Sağır olandan korkarım ki,
Her sabah bu zulmü sürdürürdü.
Elinde yetmiş bin rıtle pekmez vardı.
Ve hevesle eziyetler ederdi.
Üstüme bütün pekmezi koyar,
Karnım ve kalbimi parçalardı.
Üstüme biri geldi ki,
İns misin? Cin misin?
diyordu.
Sonrada diyordu ki, "Günahsıza eziyet
etmeye gelmedim. " Ne mü ferreh sabahlardı ki, Eziyetsiz geçtiği zamanlar.
Üstüme fakir gibi, Siyahlara bürünmüş olanı
geldi. Zülüfleri ateş gibi idi, Fakat Mir bakışlı değil idi, Üstüme geldi
gözleri leğen gibi Ve parmakları çuvaldız gibi olanı Kalbim ve karnım
Azabından parça parça oldu. Kabir azabını
çekiyordum.
Üstüme geldi gözleri tas gibi, Parmakları
çuvaldız,
Ve tırnakları orak gibi olanı.
O kimseyi bin kez kıskanırım ki, Hayır
sahibidir ve günahları yoktur. Üstüme geldi gözleri yıldız gibi
Parmakları kürek tırnakları kama gibisi Onu bin
kez kıskanırım ki,
Hayır ehlidir inkar ehli değildir.
Garip bir ilimden ve, Garip bir dilden
konuşuyordu.
O garip dilleri bulunan zebaniler, Günahkarları
çağırıyorlardı.
Sırat köprüsünün bir yanı toz , Bir yanı duman
doluydu.
Ahiret kardeşini çağır[11],
Ki kardeşin kardeşe Şefaati kabul olunur. Sırat köprüsü bellidir. Bir tarafı
uçurumlarla Bir tarafı da duman doludur. Ahiret kardeşini çağır ki Günahsızın günahkara
yardımı Makbul olur. . .
SERE MERGE (Ayakta okunan bölüm) Şeyh fahri'nin
kavline göre. Ya Rabbi! sen daimsin, sen bakisin, Hakikat ve gerçek senin
yolundur. Selam olsun cennet ehline.
Ve selamı kabul buyuranlara. Yol gösterici
Duha'nm Buyurdukları gibi, Nur, Allah'ın yardımıdır.
Inte, Bisme, Make, Makente, Laleş'teki eşrafın
dediği gibi.
Ey Kardeşler ! Buyurun hep beraber, Telkin ve
Nasin'i okuyalım. . .
Şeyh Hadi ve Şeyh Hasan’m
isimlerini zikredin.
Onların kanunundan okuyun.
Allah, Mevla, Fakir, Bismillah
Cümle alem Allah'ı kabul eder
Ebedi yolculuk her kula muhakkaktır.
Hatalı ve hatasız olsa bile
Dost ve akrabalar
Dağınık dağınık mevkilerdedirler.
Ya Melek Şeyh Fahreddin !
Onların ellerini kavuştur.
Beş hakiki farzı onlara hıfzettir.
Cennet kapılarının kilitleri Ve anahtarları bu
farzlardadır.
Bu gün dünya'dır ve fakat,
Uyanık olun, yarın da Ahiret sadasıdır
Mübarek günlerde uyuyarak, İbadetlere
meyletmeydiler
Ve o kimse ki, kötülüklerin peşindedir.
Her daim pişman olacaktır.
Şeyh Hadi ve Şeyh Melek Hasan Arafat'a karşı
otururlar.
Din ve Diyanetimiz için şefaatçi olurlar.
Ya Şeyh Hadi ve Ya Şeyh Hasan
Ve Mala Mir hatırına
Bizlere ve de özellikle
Bu kabir sahibine şefaat et.
Amin, Amin, Amin.
Yezidilere göre, evlenmek erkek, dişi herkes
için farz olup, farziyeti Şeyh Hadi'nin içtihadı ile sabittir. Farz oluşunun
sebebi şu şekilde hikaye edilir: Çok samimi bir mürid, bütün hayatüu Şeyh
Hadi'ye adamaya karar vermiş ve bunun için dünyadan tecrid olmak üzere şehevi
arzularını körelterek cinsel organlarını kes mişti. " Çavuş" ismiyle
bilinen bu müridin durumundan Şeyh Hadi haberdar olunca, bu hareketin ileride
bir gelenek halini almaması için her Yezidi’nin evlenmesini farz kılmıştır.
Evliliğin hangi şart ve ölçülerde gerçekle
şebileceğini yine Şeyh Hadi bizzat belirlemiş tir. İki Yezidi arasında evlilik
akdinin yapı labilmesi için aşağıdaki iki şartın yerine getirilmesi veya uygun
olması zorunludur.
a)
Aynı sosyal sınıfa mensup olmaları, yani Mürid
sınıfından bir Yezidi ancak Mürid sinıfına mensup bir Yezidi ile, Şeyh sınıfına
mensup bir Yezidi ancak Şeyh sınıfına mensup bir Yezidi ile evlenebilir. Bir
Pir bir Mürid veya bir Şeyh bir Kavval ile evlenemez.
b)
Kişi ancak sınıfı içinde bulunan kendi
kabilesinden birisiyle evlenebilir. Yani Mürid sınıfına mensup Siyadi
kabilesinin bir ferdi ancak mürid sınıfındaki bir Siyadi ile evlene bilir. Sınıflar
aynı olsa da kabilelerin farklı olması evliliğe mani teşkil eder. Zaruret
karşısında özellikle son zamanlarda sınıf içinde olmak şartıyla ayrı kabileler
arasında evliliklerin vaki olduğu ifade edilmektedir. Yezidilerin ileri
gelenleri de buna izin vermişlerdir.
Boşanma çok çirkin karşılanır. Kadının boşanma
isteği haklı ve geçerli bir sebebe göre aile büyüklerinin onayı ile
kararlaştırılır. Erkek ise bu haktan her zaman faydalanabilir. Yani, erkeğin
kadına " Yolundan çıktım, serbestsin. " demesiyle boşanma işlemi gerçekleşmiş
olur. Ancak boşanan iki kişi bir daha asla birleşemez1er, tekrar evlenemezler.
İki eşlilik mekruh olup, tavsiye edilmez. Ayrica
Yezidilerin namuslarına düşkün olduğu ve yabancıya kem gözle bakmanın nazar
sayılarak haram edildiği bilinmektedir.
NİŞAN : Aynı sınıf ve kabileye mensup iki
kişinin evlenme akdine doğru atılan ilk adım dır. Damat tarafı gelin adayının
ailesine gi giderek " Allah, Resulullah ve Şeyh Hadi’nin kavline göre
filanca kızınızı falanca oğlumuza istiyoruz. " diyerek teklifte bulunurlar.
Eğer kız tarafı olumlu cevap verirse hemen o esnada beraber götürdükleri yüzük
vesair takıları nişan alameti olarak gelin adayına takarlar.
NİKAH : Düğün yaplmadan önce damat ve gelin
adayı bir araya getirilir ve nikahı kıyacak selahiyetli kişi her iki taraftan
da bu evliliğe razı olup olmadıklarını Vekalet verilerek te nikah kıyılabilir. )
üçer defa sorar. Tarafların rızası alındıktan sonra nikah duası okunur. Bu
işlemin tamamlanmasıyla beraber evlilik akdi neticelenmiş olur.
Texeriye köyünde yapılan mülakat esnasında
verilen bilgilere göre: Yakın tarihe kadar Siirt, Batman ve Mardin üçgeninde
nikah duasını kimse bilmiyordu. Nikah akdi ancak Müslüman imamlardan rica
edilerek İslami kurallara göre kıyılmaktaydı. Bilahere bölgeden birkaç kişi
Şingal’daki Yezidi bilginlerine giderek durumu anlatmış, bilginler de tedbir
olması bakımından kendilerine nikah ile ilgili erkanı ve nikah duasını
öğretmişlerdir.
Aslı Kürtçe olup, kıssa ve İslami ibarelerin
çoğunlukta olduğu Nikah duasının tercümesi a şağıya çıkarılmıştır.
NİKAH DUASI
Güneş, Ay, Ezda, Yezid ve Bismillah Billah ve
Tillah hakkı için
Selam ve salat olsun Resulullaha Allah'ın yolu
baki bir yoldur Tek’tir ve sizler de şahit olun Ya Şeyh Hadi ve Ya Şeyh Hasan
Ve Ey Mesut olanlar !
Ebeveynler rıza gösterdi
Uzun ömürlü ve doğurgan olsun
Kutlu hayırlı ve mübarek olsun.
Amin..........................................
DÜĞÜN : Bölgede gelenekselleşmiş usullere göre
yapılır. Maksat hayırlı bir hizmetten dolayı dostların eğlenmesidir. Geline
çarşaf giy dirilir ve at'a bindirilir. Gelinin bir yakını tarafından at'ın
yuları tutularak bu şekilde damat evine doğru gidilir. Damat evinin kapı sına
gelindiğinde, içinde şeker, para vesair şeyler bulunan bir testi verilir. Etraftaki
çocuklar gelin tarafından kırılan testinin içindekileri yakalamak için
kapışırlar. Bu sırada evin damında beklemekte olan damadın yanı başındaki, dallarına
çeşitli çerezler yapıştırılmış ağaç, çocukların arasına yuvarlanır. Böylece çocukların
sevinci bir kat daha artar. Bazen de damat tarafı davetlilere ve köylülere bir
yemek ziyafeti verir.
Yezidiler erkek çocuklarının sünnet edilme sini
farz olarak telakki ederler. Öyle ki, yeni doğan çocuk hemen ölürse veya ölü
doğarsa kat iyyen sünnet edilmeden mezara gömülmez. Bölge deki Yezidiler
arasında bu cerrahi müdaheleyi yapacak ehliyetli kimseler bulunmadığı için
Müslüman sünnetçi'ler tarafından çocuklarının sünnet işlemi
gerçekleştirilmektedir.
Yezidilerin bölgedeki bazı Müslüman aileler ile
yakın ilişkiler kurduğu ve bu ilişkiyi de kirvelik bağıyla sağlam bir temele
oturttukları bilinmektedir. Kirvelik bağı ile yakınlık kuranlar arasında
evlilik mümkün görülmez. Bu nedenle yakınlık duydukları Müslümanlar ile
kirvelik bağı kurmaya özel önem vermektedirler.
Kurban kesmenin ilk defa Huda tarafından Hz. İbrahim
Halil'e emredldiğini, O'nun da emre uymak için oğlu Hz. İsmail'i boğazlayacağı
sırada Melek-i Tavus'un duruma müdahele ettiğini ve beraberinde bir koç
getirdiğini, koç'un Hz. İsmail'e bedel olarak kurban edilmesinin Huda' nın emri
ile gerçekleştiğine inanırlar. Şayet Huda'nın katından O koç gönderilmeseydi, bugün
herkesin bir oğlunu kurban etmesi dini vecibe lerden olacaktı. O tarihten bu
yana salih kimselcr bu tarihi bayram saymış ve kurban kesmişlerdir.
Her Yczidi’nin yılda bir kez kurban kesmesi
zorunludur. Kurban kaza ve belanın defi için, sıhhat ve afiyet için Huda'ya
şükran sunmanın bir yoludur.
Kurban kesmenin dışında olmak üzere adak kesme
ameliyesi de bulunmaktadır. Bir ziyarete adak sunulabileceği gibi, ölmüş veya
sağ olan muhterem bir şahsa da adak adanabilir. Yani, bir ziyaretin ismi
anılarak bir ricada bulunu lursa ve dilenen şe gerçekleşirse va'dedilen adağın,
sözün yerine getirilmesi şeklinde izah ederler.
Adağın eti fakirlere dağıtılır. Bazen de adak
adanacağı vaad edildiğinde kesilecek hayvan belirlenerek-önceden kulağı kesilir
(İşaretle nir). Arzu edilen şey gerçekleşirse işaret edilen hayvan kesilerek
verilen söz yerine getirilmiş olur.
9-
Yiyecek ve Giyeceklere Dair Hükümler :
"Marul
ve lahana yemek ve bunların ziraatını yapmak yasaktır. Bu yasakların bir sebebi
zikir edilememekle beraber bölgedeki Müslüman halk tarafından bu bitkilerin
" Şeytan Kulağı" na benzetilmesinin rolü bulunabileceği mümkündür.
Buğday ile iştigal etmek sevap sayılmakta ve
teşvik edilmektedir. Zekatın buğday'dan çıkarılması şartı bulunduğu için köy
ve mezralarda yaşayan Yezidilerin içinde buğday ziraatı ile uğraşmayan aile
yok gibidir. İçkilerden sarhoş edici olanların bütünü ya saktır. Bunları
kullanmak günah sayılır.
Şekil olarak bölgede yaygın olan kıyafetler
kullanırlar. Kıyafetleri itibariyle dışardan bakıldığında Yezidileri
Müslümanlardan ayır detmek mümkün değildir. Ancak ağızlarını örten ucu sivri bıyıkları
vasıtasıyla tanınmaları kolaylaşmaktadır. Kadınları ise, yöreye mahsus
kıyafetlerin dışında başlarına "Kofif denilen mukavvadan yapılmış bir fes
ve bunun üzerine de tülbent koyup bağlarlar. Özellikle yaşı ilerlemiş Yezidi
kadınları bu başlığı daha çok kullanırlar.
"Yeni Gün" anlamına gelir ve
"Sere Sale"şek linde de tabir edilir. Bayrama herkes değişik bir
şekilde iştirak eder. Kimi davul zurna çalarak, kimi de dağlara çıkarak
dolaşmak suretiile eğlenir. Bu arada çocuklar akşamları yüzlerini karartıp
çeşitli kılıklara bürünerek ev ev dolaşır iyi dileklerde bulunurlar ve karşı
lığında hediyeler alırlar. Bu bayramda kurban kesmek, başka bir ifadeyle et
yemek sevaptır. Yine bu günde yoksullar ve yolcuların yedirilimesi makbul
sayılır. Newruz Bayramı dolayısıyla dağlarda ateş yakmak şeklinde yaygınlaşan
kutlamaların gelenekleriyle bir ilgisinin bulunmadığını ifade etmektedirler. Ancak
Newruz Günü dünyanın yaratılış sürecinin ilk günü olarak kabul görmektedir.
"Yaz Bayramf'anlamına gelir. Temmuz ayının
24 ünde başlayıp, 29'unda sona erer. Bazı dindar Yezidiler Laleş'e gidip beş
günlük bayramın üç gününde Şeyh Hadi için oruç tutarlar, bu orucu kırk güne
çıkaranlar da olabilir.
Müslümanların Kurban Bayramı (Hac tarihi) olarak
kutladığı tarihi, Yezidiler de Kurban Bayramı olarak kutlarlar. Hz. İbrahim'den,
oğlu İsmail'i kendisi için kurban etmesini isteyen Huda'nın emrinin yerine
getirilmesi sırasında tereddüt göstermediği için, Melek-i Tavus aracılığı ile
bir koç gönderilmişti. Bu şekilde
İsmail babasına bağışlandı. Melek-i Tavusta
tarafından Hz. İbrahim'e gönderilen koç'un bir suretinin bir Yezidi köyü olan
"Baadra" da bu lunduğuna inanırlar. Şu anda Mir'in evinde bu lunan
koç’un sureti ihtimam ve dikkat ile mu hafaza edilmektedir. Bütün bu
hadiselerin cereyan ettiği yer olan Mekke şehri bu yüzden kutsal sayılır. Hatta
Hac zamanında, Müslümanlarla birlikte Mekke'yi tavaf edip erkanını yerine
getiren Yezidilerin "Hacı" sayılacağı inancın dadırlar.
Hacı olabilmek için ziyaret edilmesi en makbul
olan mekan, Şeyh Hadi'nin türbesinin bulunduğu belde olan LALEŞ'tir. Hac
mevsiminde Hac'ca gitmek imkanı bulamayanlar kendi muhitle rindeki dini
sohbetlere katılarak bugünü ihya etmeye çalışırlar.
Nisan ayı bütünüyle kutsal sayılır. İlk haf
tasında evlenmek yasaktır, alış veriş yapılmaz ve ziraat ile ilgili işler
bekletilir. Bu ay'ın diğer önemli bir günü de 7 Nisan günüdür ki, bu günde
Melek-i Tavus'un Nebi Musa'yı Firavun'un şerrinden (Tuzağından) kurtarmak üzere
yeryüzüne indiğine inanırlar. 7 Nisan'da bu sebeple ibadet ve itaat'ta
bulunmanın sevabı misliyle yazılır. Mezarlar ziyaret edilir ve iyiliklerde
bulunulur. Nisan ayının ilk Çarşamba günü "Kara Çarşamba"olarak
anılır, banyo yapılmaz ve her hangi bir işle meşgul olunmaz, bu gün bir isti
rahat günüdür.
Yezid iler üç büyük olarak adlandırdıkları Şeyh
Hadi, Meleki Tavus ve Sultan Yezid anıl dığında ellerini göğüslerine koyarak
selam ve rirler, bu arada eğilerek hürmetlerini sunarlar. Halk arasında
"Çirok" denilen ve bir nevi masal derecesinde abartılı anlatımlar
ile ulu lannm hayatlarını anlatırlar, kıssa ve dua larla onları methederler.
Dualarından bir kısmı daha önce zikredilmiş tir.
Şefaat ve merhamet dileklerinin vurgulandığı dualardan bir diğeri de aslı
Kürtçe olan ve tercümesi aşağıya çıkarılmış bulunan yol duasıdır.
YOL DUASI
Bu ne biçim bir sabahtır ki, Her zaman olduğu
gibi Cennet kapıları açılır bize . Huriler gelir ve bizlere Tatlı ve şeker
takdim edilir. Beni alıp hak yoluna yöneltirler .
Ya Şeyh Hadi! Yolculuğum boyunca Yol kesici ve
kötü niyetlilerden Ve lıaramzedelerden beni muhafaza et. Feryadımız Huda’ya ve
Şeyh Hadi'ye Ve kürsü önündeki melekleredir.
Af ve mağfiret dolu yolu Müsaadenle bize ihsan
et.
İmdadımız Huda'ya ve Şeyh Hadi’ye Ve Melek-i
Celile’dir
Af ve mağfiret dolu yolunu Müsaadenle bizlere
ihsan et.
Bu uzun yolculukta yardımcımız ol. Hakikat yolu
af doludur
Ya Şeyh Hadi ister çöl, ister dağ olsun İster
yayla ve ister ova olsun
Bizi bu yerlerden o yerlere selametle ulaştır
Ve o yerlerden bu yerlere salimen götür . İmdadımız Huda ve Şeyh Hadi Ve kürsü
önündeki melekleredir .
Hakikat yolu bütün yolların merhametlisidir .
İster çöl ve ister dağlık olsun,
İster plato ve ister buzul olsun,
Tatlı bir gönül ile bizleri Buralardan oralara
ulaştır.
Ve o yerlerden bu yerlere salimen kavuştur
Beni Şeyb Şems-i Teter'in
Aziz dergahına götürdüler.
Orada yetmişbin kalender gördüm .
Hepsinin hırkası kara , kemerleri gevşek Ve
kaşkolları sarı idi.
Ya Şeyh Hadi! her daima İmdadımıza mukabele et!
Ya Sultan Yezid ! perdenle günahlarımızı gizle
Ey Sultan Yezid ! bizim firakımız sanadır.
Yol duası yolculuklara çıkmadan evvel okunan
bir duadır.
Evlerini Cennet hükmünde düşündüklerinden, tuvalet
ve banyo için müstakil mekanlar inşa etmeyen Yezidiler, hamamlarda yıkanmazlar.
Köy ve mezraları genellikle çeşme veya kuyulara yakın mevkilerde bulunduğundan,
temizliklerini de bu tür su kenarlarında ve açık havada gerçekleştirirler. Kadınların
haftalık temizlik maksadıyla çeşme başına gitmelerine "Berav" adı
verilir.
Gusul abdestinin bulunmaması, sabah ve akşam
namazlarından önce alınan abdestin sadece el ve yüz yıkamaktan ibaret olması
ibadetten kaynak lanan bir temizlik sağlamadığından, fiziki görünüşlerinde ve
meskenlerinde komşuları olan Müslümanlarla aralarındaki farkı bariz bir biçim
de hissettirmektedir.
Ziraat ve bilhassa buğday çiftçiliği kutsal
sayılmakta ve her Yezidi mutlaka bu saha ile meşgul olmaktadır. Ancak, "Doğurmamış
hayvanı sağmaya kalkma!" ve " Çürümüş kürek kemiklerini sağlam diye
satmaya kalkma !" atasözlerini delil göstererek ticaretin kar esasına
dayandığını, dolayısıyla 3 liraya satın aldıklarını 4 liraya satmak mantığı ile
yürüdüğünü ifade ettikten sonra, ticaretin bu sebeplerden ötürü Yezidiler için
yasak olduğunu savunurlar.
Hakikaten bölgede bulunan Yezidi köylerinde en
küçük çapta ticaret olarak düşünülen bakka liye dahi mevcut değildir. Kendilerine
Texeriye köyünde misafir olduğumuz aile, yaklaşık 5 kilometre mesafedeki
Beşiri İlçesinden getirt tikleri hazır yiyecekleri ikram etmişlerdi.
En kutsal sembol, Şeyh Hadi'nin bizzat
yaptığına inanılan dört adet Melek-i Tavus heykeli dir. Bunların herbirine
Sıncak (Şencik) adı verilir. Laleş'te muhafaza edilen bu Sıncak'1ar din
adamlarından Köçek ve Kavvallar tarafından Hac farizasını eda edemeyenlerin
tavaf etmesini sağlamak maksadıyla köy köy dolaştırılır. Bronzdan yapılmış olan
bu heykellerin her birinin altında tarih ve bir miktar yazı bulu nur. Sıncak
tavafının şartı üç kez heykelin et rafında dolaşmaktır. Yine Şeyh Hadi'nin
bizzat yaptığına inanılan Şerbik (Küçük testi)ile yine O'ndan miras kalan def
ve şıbab'ta kutsal bilinir ve itina ile muhafaza edilir. Kutsal sayılan sözler
ise: Yola çıkarken yol duası, önemli bir işe başlarken uğur duası ve şehadet
kelimesidir. Şehadet Kelimesi, okunmasının farz olduğu vakitlerin dışında
okunmaz. Sıkıntı anında Şeyh Hadi, Melek-i Tavus ve Sultan Yezid birlikte
zikredilerek yardımları talep edilir.
Bölgedeki Yezidilere ait konutlar gezildiğ inde
hemen her evin en gözde duvarına asılmış üzerinde Tavus Kuşu'nun resmedidiği
bir duvar halısı görmek mümkündür.
D- SOSYAL HAYAT
1-
Dini Önderlik vc Din Görevlileri :
Dini liderleri aynı zamanda siyasi lider po
zisyonundadırlar. Liderlikler Şeyh Hadi tara fından kendisinden sonra bir
çekişmeye meydan vermeyecek şekilde tayin edilmiştir. Evvela kendisinin yerine
vekil olarak Mala Mir kabi leşini ve o sırada kabile reisi olan Berekat'ı
bırakarak ayrılmıştır. Diğer liderlikleri de o zaman mevcut olan kabilelerin
arasında taksim etmiştir. Hiçbir kabile Şeyh Hadi'nin kendilerine vermediğini
almaya teşebbüs edemez. Kaldı ki, bu kabileler vazifelerini ifa ederek Mil
letine bir nebze faydalı olmaya gayret eder. Birer sosyal sınıfı teşkil eden ve
sadece din hizmetleriyle uğraşan Mir, Bave Şeyh, Fakir, Kavval ve Şeyh'ler ile
ilgili malumat sosyal sınıflar başlığı altında sunulmuştur. Ancak başka
sısnıflara mensup olup, dini bilgiler yönünden bu sınıflardaki insanlardan
daha çok yetişmiş Yezidilerede rastlamak mümkündür.
Hindistan'da toplumu sınıflara ayıran"
KAST" sisteminin bir benzerini Yezidiler arasında hayatiyetini sürdürür
vaziyette görmek kabildir. Sınıflar Şeyh Hadi tarafından tayin edildiğinden sınıf
değiştirmek için açık kapı bırakılmamış tır. Yani girilmek istenen sınıf mani
olur. Sınıflar içinde en fazla nüfusu Müridler oluşturur. Kendilerinden başka
diğer sınıflara zekat vermek için çok çalışmak zorudadırlar. Sosyal sınıflar, görevleri,
kütükleri ve özellikleri aşağıya çıkarıldığı gibi Şeyh Hadi tarafından
belirlendiği kabul edilir.
e Şeyh Hadi dünyadaki irşad görevini tamamla
diktan sonra, Yezidilere siyasi ve dini önderlik yapmak üzere, "Mala
Mira" (Mirler Ailesi) kabilesinin reisi Berekat'ı bırakmış ve O'na,
"-Bundan böyle senin ismin Şeyh Hadi olsun.
" dediği ifade edilir. Bu aile Şeyh Hadi'nin aralarından ayrılarak göğe
yükselmesinden bu yana Yezidi cemaatına önderlik yapmaktadır. Bu günkü Mir, Mir
Tahsin olup, kendisinden memnu niyetlerini her vekile ile izhar ederler. Mir'
1eri Şeyh Ebubekir soyundan olup, yaptıkları işlerde kimseye hesap verme
zorunlulukları yoktur. Aileleri arasında istişare sonucu Mir seçimi
yapılmaktadır.
Mirlerin icraatını eleştirenler cezalandırılır.
Mesela cemaat tarafından soyutlanarak kendileri ile konuşulmaz, kimseden hiç
bir hususta yardım alamaz, hatta hanımları bile kendilerine yaklaşmaz. Yezidiler
sadakalarını Mir'lerine gönderirler. O'da toplanan sadakaları ihtiyaç lan
bulunanlara ihtiyaçları oranında dağıtır. Kimsesizleri evlendirir, yedirir ve
giydirir.
Mir'in özel bir tac'ı (takke), cübbesi ve elbiseleri
vardır. Şeyh Hadi'den miras kalan smcaklar, def ve şıbab gibi malzeme, Mir tarafından
muhafaza edilir. Bütün bu malzemeler Şeyh Hadi'den yadigar kaldığı için çok
değerli sayılır. Mir'Ierin makamlarından indirilmesi sözkonusu olamaz. Ancak
ölümleri halinde aile içinde yerine yeni bir Mir seçilir.
Şeyh Fahrettin sülalesinden olan bu makam, Yezidilerin
en yüksek fetva merci'idir. Bütün meşguliyetleri din hizmetleri iledir. Şeyh
Hadi nin seccadesinin varisi olan Bave Şeyh, Mir bulunmadığı zamanlar ona
vekalet eder. Bave Şeyh kabilesine mensup olan kimseler saç ve sakal larmı asla
kesmezler. Baştan ayağa beyaz elbiseler giyerler. Kendilerini ziyaret edenlerin
iltifatkar ve hürmetkar bir eda içinde olmaları zaruridir. Yezidilerin şimdiki
Bave Şeyh'i İsmail oğlu Şeyh Heci'dir.
Vaaz, telkin, nasihat ve aileler arasında vukubulacak
uyuşmazlıkları çözmekle yükümlüdür 1er. Bu ağır, yorucu ve kutsal görevlerinden
do layı daha bu dünyada iken cennetle müjdelen inişlerdir. Onların gidecekleri
yer cennet’i na'im dir. Sürekli olarak muhtelif coğrafyalarda yaşayan
Yezidileri dolaşırlar.
Gittikleri her yerde büyük izzet ve ikram ile karşılanırlar.
Üzerlerinde bulunan elbiseler özel olarak yapılır. Fakirlere mahsus olan hırka"Xırka"
saf yünden örüldükten sonra "zergüz" denilen yabani ceviz ağacına bir
süre asılır.
Eğer Fakirde Huda'nın bağışladığı bir üstünlük
ve cevher var ise o hırka kendiliğinden karararacaktır. Son zamanlarda artık
hırkaların bir türlü ağaçta kararmadığını, bu yüzden siyah boya ile
boyandığını ifade etmektedirler. Ayrıca Huda'nın lütfuyla yaratılmış bulunan
ve tunç halkalardan oluşan bir kemer kullanırlar. Eğer hırka giyilemeyecek
kadar eskiyecek olursa,
Fakir tarafından eskiyen kutsal hırka evin
uygun bir yerine asılır ve onun yerine yeni bir hırka yapılır.
Fakirler
ölünceye dek hırkalarını çıkarmaz 1ar. Hatta öldükleri zaman hırkaları ile
birlikte gömülürler.
Fakirler "tok" ve "rijeftul"
adı verilen bir çeşit tasmayı boyunlarına takarlar. Kişinin sadık ve layık bir
fakir olabilmesi için zoraki sebepler hariç hayatında hiç bir zaman kılını
kesmemiş olmalıdır. Bu özelliklerinden ötürü çok kıymetli olan fakirlerin
sayısı çok yeter sizdir. Halbuki ölen bir fakirin cenazesinin kaldırılabilmesi
için yedi fakirin hazır bulunması şartının uygulanması sıkıntılara sebebiyet
vermektedir. Genellikle şingal'da yaşayan fakirlerin çok az bir kısmı dışarıda
yaşamaktadır.
Kavvallar, Laleş'te Şeyh Hadi'nin türbesinin
civarında ikamet ederler. Yılda bir kez olmak üzere Yezidileri dolaşırlar ve
özellikle Hacca gidemeyenler ile hasbihal edip telkinlerde bulunurlar. Kendi
aralarında Arapça konuşurlar, ama bunun Arap asıllı oldukları anlamına
gelmeyeceğini savunurlar. Kavvallar sair Yezidi' lerle Kürtçe konuşurlar. Bu
davranışlarının da Şeyh Hadinin emrine göre olduğunu belirtirler.
Kavvallar beraberlerinde götürdükleri Şeyh
Hadi'nin emaneti olan Melek-i Tavus Heykeli ve şerbik ile köy köy dolaşırlar.
Durumu uygun olan ve hatırı sayılır Köylülerin
evlerinde misafir olur , köy halkı da Kavvalların bulunduğu eve giderek hem
kavvalları hemde kutsal emanetleri tavaf ve ziyaret eder 1er. Bu arada def ve
şıbablar çalınır, ilahiler okunur. İlahiler söylendiği esnada Yezidilerin
şerbik ve heykellerin etrafında üç defa dönme leri şarttır. Tavafın şeklini
Şeyh Hadinin bizzat belirlediğine inanırlar.
Kavvalların tarih ve dini bilgiler bakımından
çok üstün oldukları ileri sürülür. Bu yüzden gittikleri yerlerde köy halkına
bol bol "çirok" anlatırlar. Kavvalların bu hizmetlerine karşılık
olmak üzere gerek şahsi ihtiyaçlarını karşılama ve gerekse Laleş'teki kutsal mekan
ların masraflarını karşılamak üzere mukaddes sayılan şerbik'e" sadaka"
diye tabir edilen ve maddi durumlarına uygun olmak üzere para yar dımında
bulunurlar.
Şeyhler başlıca üç kabileden ibarettir. Şeyh Hasan'a
bağlı olan a'daniler, okuma yazma iş leri ile ilgilenirler. Kitaba Celev, bunların
yanında muhafaza edilmektedir. Şemsaniler, Melek Şeyh Şems'e nisbet edilirler. Üçüncü
kabile Şeyh Ebubekir'e kadar ulaşan bir nesebe sahip kataniler dir.
Şeyhlerin en mühim özellikleri ve vazifeleri
dini irşad'ta bulunmaktır. Ölülerinin yıkanması kefenlenmesi, gömülmesi ve
özetle cenaze törenlerini tanzim ederler. Şeyhler, ancak kendilerine bağlı
olan kabilelerin dini hizmetlerini icra ederler , başka kabilenin ölüleri ile
ilgili vecibelere karışmazlar.
Saç ve
sakallarını kesmemeye özen gösterir1er, bilhasa çenelerindeki kılları hiç
kesmez1er. Şeyhler dini toplantılara katıldıkları zaman
beyaz elbiseler giyerler. Beyaz renkli cübbelerinin üzerine siyah renkli bir
külah ve kırmızı renkte bir kuşak bağlarlar. Şeyhlerin bir diğer görevi de, bulundukları
bölgelerde zekat toplama hizmetlerini organize etmek ye başkanlık yapmaktır.
Fakirler köylerine geldikleri zaman hürmetle
ellerinden öperek köyün zekatını takdim ederler. Şeyhlerin bu görevlerini
yaparken adil davrandıklarını, zekatın taksimatının da den geli olarak
yapıldığını savunurlar.
Pir kelimesi yol gösterici, ihtiyar anlamına
gelir. Pirler de diğer sınıflarda olduğu gibi sadece kendi sınıflarından
evlenebilirler. Pir' 1er her yıl hac mevsiminde Şeyh Hadi'nin tür besinde
yapılan merasimlere iştirak etmekle mükelleftirler. Hac’ca gelenlerin yiyecek,
içecek barınma gibi ihtiyaçlarının tedarik ve dağıtımmdan sorumludurlar. Kıdem
yönünden Şeyh lerden bir derece aşağıdadırlar. Cenazeler yı kandığında
Şeyh'lerin ellerine su dökerek yar dımcı olurlar. Aynı zamanda Şeyhlerin mürid
lerinden aldıkları zekatın ancak yarısını alırlar.
Esas görevleri "ruh alemi" ile
uğraşmak olan Köçeklerin sayısı sınırlıdır. Laleş'te otururlar ve türbenin
bekçileri olan çavuşlara başkanlık ederler. Sır’lar alemi hakkında geniş
bilgiye sahip olduklarını ifade ederler. Koçek'ler, Şeyh Hadi'den kalma
mukaddes emanetlerin denetçileri ve koruyucularıdırlar. Senede kırk gün oruç
tutarlar ve kırkıncı gün Bave Şeyh'e gidip mükafatlarını alırlar. Şingal
dağlarının Şeyban bölgesinde ikamet eden Köçek 1er kendi bölgelerindeki cenaze
merasimlerini de yürürtürler.
Yezidi cemaatinin en kalabalık sınıfım teşkil
eden müridler, daha çok köy ve mezralarda yaşarlar ve ziraatla meşgul olurlar. Bir
çok mürid kabilesi bulunmaktadır. Diğer sınıflarda da olduğu gibi müridler de
ancak kendi sınıf ve kabilesi mensuplarıyla evlenebilirler. Efendilerine
hizmet etmeyi bir şeref olarak telakki ettiklerini iddia ederler. Gelirlerinin
% 17. 5 luk bölümünü üst sınıflardaki Yezidilere zekat olarak takdim ederler.
3-
Yezidilerin Yezidilerle Münasebetleri:
Yezidiler, kendilerini Said Bin Cer’in asil
evlatları olarak kabul ettiklerinden anne ve babalarına bu asaletten dolayı
müteşekkir ol doklarını, diğer milletlerin bu asaletlerini kıskandıkları için
düşman gözüyle baktıklarını din ulularını sadece kendilerine mahsus olduk ları
halde yabancıların çekememezlik ederek onlara sahip çıkmak istediklerini iddia
ederler.
İddiaları doğrultusunda kutsal saydıkları
değerleri korumak, inançlarını yaşamak için dindaşları ve buna bağlı olarak akrabalarıyla
bir arada yaşamak ve dayanışma ihtiyacı fıtraten ortaya çıkmaktadır. Esasen
meskun oldukları bölgelerde azınlık durumunda olmaları, Kitaba Celevin
emirlerinin de bu istikamette bulunması kaynaşma ve dayanışmayı sağlayan önemli
un surlardır.
"Ahiret kardeşliği" adı altında
yaygınlaşan bağlar kurdukları ve kardeşlik yemini edenlerin, birlikte olmadan
cennete dahi girmemeyi kararlaştırmaları toplumda küçük çaplı da olsa yakınlaşmayı
sağlamaktadır.
Yezidilerin bir süredir çocuklarını okullara
göndermeye başlamaları ve dış dünya hakkında bilgilenmelerinin, gerek inanç ve
gerekse sosyal ve kültürel hayatları üzerindeki etkileri bariz bir şekilde
görülmektedir.
Yezidiler arasında çıkması muhtemel anlaşmazlıklar
tarafların ait olduğu sınıfın üstüne mensup kimselerin hakemliği ile çözüme
kavuştu rulur. Problemlerin mahallinde halledilememesi halinde Şingaldaki
alimlere havale edilir. Yazılı veya sözlü bir hukuk kuralı mevcut olmadığından
hakemliğine başvurulacak insanların kararı ve görüşü tartışmasız geçerlidir. Miras
taksiminde de bayanlara hisse verilmez, erkek evlatlar arasında eşit taksimat
yapılır.
4-
Yezidilerin Müslümanlarla İlişkileri:
Bölgede ulaşımın hayvanlar vasıtası ile yapıldığı
40-50 yıl önce kervanların özellikle mallarını satmak ve gecelemek maksadıyla
misafir oldukları Yezidi ailelerle dostluk ilişkileri kurdukları ve
dostluklarını "kirvelik"bağı ile pekiştirdikleri bilinmektedir. Taraflar
biribirlerinin inançlarına saygı göstermiş, bir birlerini incitecek tahrik
edici dini konulara girmemeye özen göstermiş, kutsal saydıkları değerlere
müdahele etmemişlerdir.
Müslümanlar,
Yezidilerin huzurunda "şeytan" kelimesini telaffuz etmemişler, duyacakları
şekilde lanetlemelerde bulunmamışlar, yerlere görecekleri şekilde
tükürmemişlerdir. Buna karşılık Yezidiler de Müslüman
dostlarının ihtiyacını tedarik etmek amacıyla evlerinde ibrik (abdest için) ve
seccade bulundurmuşlar ve el emeği katılmadan sofraya konulabilecek yemekleri
ikram etmeye gayret göstermişlerdir.
Zaman zaman tahrik ve tahkir maksadıyla Yezidilerin
huzurunda şeytana lanet okunması huzursuzluklara neden olmakta, ancak
inançları gereği müslümanlarla aynı muhitte yaşamamaları- tatsızlıkların
sınırlı kalmasını sağlamaktadır.
5-
Yezidilerdc Eğitim ve Öğretim :
Kast sistemine benzer sosyal hayat ve
sınıfların iştigal alanlarının sınırlandırılmış olması yıllardır cehaleti
arttırmıştır. Özellikle müridlerinin yalnız ziraatla meşgul olması gerektiğine
dair dini emir, en geniş nufusu oluşturan bu insanların okumayazma öğrenmelerini
engellemiştir.
T. C. Yöneliminde
de uzun yıllar ilköğretimin mecburi olmasına rağmen çocuklarını okullara
göndermemişler ve köylerine okul yapılmasını istememişlerdir.
Eğitim öğretim engellendiğinden üst sınıflarda
ki, insanların her söylediği din olarak kabul edilmiş, hukuki meselelerinde verdikleri
kararlar tartışmasız, adil ve itikadlarına muvvafık addedilmiştir. Dini, ilmi
ve tarihi bütün bilgiler: kavvalların anlattıkları ve aslında kendi içinde bile
tutarlı olmayan
"Çirok"lardan alınmaktadır. Bu yüzden
sözlü anlatımın çok geliştiği, saatler süren ve bil bilhassa Şeyh Hadi'nin
kerametlerini ihtiva eden kıssaları anlatır ve zevkle dinledikleri müşahede
edilmektedir.
Son yıllarda sınırlı da olsa okullara yönel
dikleri, okuttukları çocuklarını Devlet Dairelerinde çalıştırdıkları
görülmektedir. Bu nesil sayesinde kitap ve gazetelerle de tanışan Yezidiler,
buna rağmen matbuatlarda geçen "Şeytan" kelimesini karalamakta, "ş"
harfini silmeye çalışmaktadırlar.
Tahsil yapmış yeni Yezidi gençliğinin: Şeyh
Hadi'nin gerçek inancını, Sultan Yezid'in kim ligini ve Melek-i Tavus'un
mahiyetini genel kabul görmüş kaynaklardan öğrendikten sonra bütün
cemaatlerini yönlendirmeleri tabii bir gelişme olacaktır.
Yezidi olmayanlarla komşuluk, buğday ve ziraattan
ayrılık ve haram sayılan ticarete bu laşmak gibi sakıncalarından dolayı
şehirlerde yaşamayı uygun görmezler. Midyat, Beşiri, Kurtalan ve Viranşehir
ilçelerinin köyleri ile Rusya ve İran'da ikamet eden mensuplarının bulunduğunu
en yoğun biçimde ise, Irak hudutları dahilindeki Şıngal (sincar) dağlarında
yerleşmiş bulunmaktadırlar. Rusya'daki dindaşları ile irtibatlarının yönetim
sebebiyle kopuk olduğunu, diğer cemaat fertlerinin sık sık görüştüklerini
ifade etmektedirler.
Siyasi olaylara iştirak etme arzusunda olmayan
Yezidiler, Osmanlı ve İranlılar arasında vuku bulan savaşlarda her zaman Osmanlıların
yanında yer almışlardır.
Rivayetlerine göre: "Kela Revandiz"
yani Revandiz kalesi olarak bilinen önemli bir mevkiin İranlılardan geri
alınması için İslam Halifesi Yezidilerden yardım istemişti. Mirza adıyla nam
salmış bir Yezidi cengaveri Osmanlıların bir türlü geri alamadıkları, kaleyi
tek başına güğüs göğüse kaleyi savunan oniki İranlı savaşçıdan çarpışarak geri
almıştı. Halife, bu kahramanlığının mükafaatı olarak Mirza’yı Musul'a vali
tayin etti ve ölünceye kadar bu görevi devam ettirdi.
Türklerin
ve İranlıların sahip çıktığı "Rüstem'e kurre zâl" veya "Zal
Oğlu Rüstem"in de Yezidi olduğunu iddia ederler. O'nun
hakkında birçok kahramanlık destanı anlatırlar. Bu des tanlarda anlatıldığına
göre, acı kuvvetinin yanında günde bir kazan yemek ve bir kuzu yediği de
özellikleri arasında anlatılır.
Prof. Dr. Osman Turan, "Doğu Anadolu Türk
Devletleri Tarihi" adlı eserinde: Selçuk sultanı II. İzzettin Keykavus’un
1256 senesinde Moğollara karşı Yezidilerden yardım istediğini ve Şeyh Hadi'nin
torunlarından Şerafettin Ahmet komutasındaki bir orduyu Malatya üzerine gönderdiğini,
halkın teslim olmakta direnmeleri ve ordusunun muhasarada 300 kişi kaybetmesi
üzerine geri çekilerek bölgeyi istila ve tahrip ettiğini, Oradan da Amid (Diyarbakır)
üzerine yürüdüyse de Meyafarkin (Silvan) sahibi tara fından öldürüldüğünü ifade
etmektedir.
1307 yılında Hakkari civarında yaşayan
Yezidilerden "Musa" adlı bir kişinin mehdilik iddiasında bulunarak
etrafına 30. 000 kişi topla yarak isyan etiğini, bu ayaklanmanın daha sonra
Moğol Ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldığını izah eden yazar, bölgede
cehaletin etkisiyle bu tür olayların sık sık cereyan ettiğini zikretmektedir.
E- DİNÎ KISSALAR
Sultan Yezid ; Huda'nın bir meleği ve insanlar
için hidayet vesilesidir. Fitnenin büyüdüğü ve anarşinin had safhada
olduğu bir zamanda yeryüzüne gönderilmiştir. Dünyadaki fitne O’nun gelmesiyle
yatışmıştır. Sultan Yezid'in hayatı, kimliği ve yaptığı icraatlar Müslümanların
zan ettikleri ve iddia ettikleri gibi değildir. Çünkü her şeyden önce Sultan
Yezid bir insan değildir. O asla Muaviye b. Ebu Sufyan’ın oğlu değildir.
O bir insan olmadığı gibi insanların dünyaya gelmesi şeklinde gelmemiş, yani
doğmamıştır. Sultan Yezid'in insanlığa bir kurtarıcı olarak gönderilmesinin
tarihi hikayesi şu şekilde özetlenebilir.
Muaviye Bin Ebu Sufyan gençliğinde henüz
Hilafetin tek sahibi iken Kahin'in birinden falına bakmasını ister. Kahin
geleceğine baktıktan sonra Hilafetin zor ile kendisinden alınacağını ve bunun
da bizzat oğlu tarafından gerçekleşeceğini söyler. Kahinin söyledikleri üze
rine Muaviye evlenmemeğe karar verir. 99 yaşına gelinceye kadar çocuğu olur
endişesi ile hiçbir kadına yaklaşmaz. Fakat günün birinde kendisini akrep
ısırır ve zehirler. Doktorlar bu akrebin zehirinden kurtulabilmesi ve sağlığına
kavuşabilmesi için evlenmesinin şart olduğunu bildirdiler. Bu duruma bir çare
bulmak amacıyla dört bir yanda koşuşturmalar başladı. Neticede kırk yaşından
büyük kadınların çocuk doğurmayacağı dikkate alınarak uygun bir evlilik
yapılmasına karar verildi. Ülke genelinde yapılan araştırmalar sonucunda asalet
yönünden uygun olan Hz. Ömer bin Hattab'ın kızkardeşi 70 yaşındaki Maver'de
karar kılındı.
Halifeye
yakışır muhteşem bir düğün yapılır. Ve Maver gelin gönderilir. Gece vakti gelip
te Muaviye'nin gerdeğe gireceği esnada Huda'nın lutfu ile Maver 14 yaşında
körpecik bir kız oluverir. .............................................................................. Sultan
Yezid insan suretinde Maver'in yanına indirilir. Bu yüzden "Enzeli"
diye anılır. Bu dakikadan sonra bütün Şam Sultan Yezid'in nuruyla aydınlanır. Bu
olay dan dolayı Sultan Yezid, Maver'i kendisine anne olarak kabul ederek bu
şekilde hitab eder.
Bu gelişmelerden habersiz bulunan Muaviye B. Ebu
Sufyan Zifaf odasının kapısını açınca gördüğü manzara karşısında dehşete düşer,
olduğu yere yığılarak kendinden geçer. Ayıldıktan sonra kahinin söylediklerini
hatırlayarak hem Maver'i hem de Sultan Yezidi Şam dışına sürgün eder. Yezid, annesi
ile birlikte Basra şehrine yerleşmek zorunda kalır. Bu ayrılık yüzünden Şam
kararır. Sultan Yezid ile müşerref olan Basra şehri ise aydınlanır.
Sultan Yezid, Huda'nın yardımı ile kerametler
göstererek tarafar toplamaya başlar . Halk arasında şöhreti giderek artar. Halife
Muaviye'yi kendisi ile keramet yarışına girmesi için zorlar ve davetlerde
bulunur. Sultan Yezid'de Yezidilik inancına sahipti. Zamanın uygun olduğunu
hissettikten sonra, Muaviye'yi devirmek için Şam yolculuğuna çıktı. Şam'da
Muaviye a leylimdeki faaliyetlerine kenar mahallelerden başladı . Rivayetlere
göre ilk kerametlerini bir boyacıya göstermiştir. Nakış ipliği imalatçısı bir
boyacıdan bir küp aldıktan sonra bir renk boyadan 25 renk boya çıkarmıştır.
Muaviye, Sultan Yezid'in namının iyice
yayılması karşısında telaşlanarak öldürülmesi için ordusuna talimat verdi. Sultan
Yezid'de taraf farlarını teşkilatlandırarak Muaviye'nin ordu suna karşı
savaşmıştır. Savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye, tahtını ve Şam'ı terketmek
zorunda kalır. Sıkıntısından bir süre sonra da ölür. Sultan Yezid tahtın hakimi
olur. Ülkede yaşanan huzursuzluklar da sona erer. Böylece Sultan Yezid'in Huda
tarafından gönderilmesin deki amaç tahakkuk etmiş olur.
Yeryüzündeki görevi sona eren Sultan Yezid, bir
süre sonra Huda tarafından göğe ref edilir Yezidiler onu"Sultan Yezidi
Enzeli" diye yad ederler. Tanrı katında Melek-i Tavus ile birlikte ve
Yezidi milletine şefaatte bulunmaktadır. Yezidilerin Sultan Yezide olan
bağlılıkları dillerinden düşürmedikleri tercümesi aşağıya çıkarılmış bulunan
şiirden de anlaşılmaktadır.
Kasesi ile sarhoş, hürmetiyle dürüstüm
Kızıl renkli Yezid'e tapıyorum
En ağır şartlarda dahi ona taparım
Yar ve arkadaşların yardımıyla ona taparım
Yezid der ki: "Ben kılavuzum, her tarafta
bilinirim ve meşhurum.
En ince nakışları nakşederim
Derin deryaların dalgıcıyım
Kuran, Tevrat ve zeburdan önceyim
Yakınlara uzakta bulunuyorum
Uzak olanlara da yakınım
Ayarı en ağır ve en saf olanım. "
Azizim sensiz (ismini anmadan) yaşayamam. . .
2-
Hazreti Hüseyin aleyhisselâmın Şehit Edilmesi
Sultan Yezidin askerleri içinde Şibil adında
bir cengaver vardı. Şibil kahramanlığı ile nam salmıştı. Şibilin biri amcasının
kızı Şehribar, diğeri yabancı olmak üzere iki karısı bulunu yordu. Şibil
yabancı karısına alaka gösterir amcasının kızını ise umursamazdı. Günlerden bir
gün Şibil hastalığının şiddetinden yataklara düşer. Ondan ümidini kesen
yabancı karısı, ölümünü beklercesine bir tavır takınıp ilgisiz davranır. Diğer
karısı, amcasının kızı Şehribar ise, başucundan ayrılmaz ve her türlü
fedakarlığı yapar, Bü manzara hasta Şibil'i çok mütessir eder, karısı
Şehribara iyileştiği takdirde bir dediğini asla iki etmeyeceğine dair söz verir.
Uzun süren şiddetli bir hastalıktan sonra Şibil
sağlığına kavuşur. Ancak karısı Şehribara karşı yakınlığını devam ettiremez
yabancı ka rısıııa hastalıktan önceki ilgiyi tekrar göstererek Şehribarı ihmal
eder. Bu durumu hazmedemeyen Şehribar, Şibil'e hastalığı esnasında verdiği
sözü hatırlatır. Derhal boşanmalarının sağlanmasını , hatta çevreye de bunu
duyurması için baskı yapar. Şibil, mertliğini ve sözünün eri olduğunu
göstermek için Şehrişbarın istek lerini yerine getirir. Kısa bir müddet içinde
Şehribar'ın birçok talibi çıkar. Bu taliplerin içinde Hz. Hüseyin'de
bulunmaktadır. Şehribar Hz. Hüseyini beğenir. Verdiği sözün esiri olan Şibil, evlilik
işlemlemlerini bizzat yürütür. Hazırlıklar bittikten sonrada Şehribar, Şibili
gücendirmeye ve tahkir etmeye devam eder.
Gelinliğini giyip at'a bindikten sonra atın
yularını eski kocası Şibil'in ellerine tutuşturur. Cengaver Şibil, bütün
haşmeti ve şöhre tine rağmen kendi karısını bir başkasına kendi elleriyle
takdim etmenin ezikliği içinde harap olmaktadır. Hz. Hüseyinin evine doğru
başı önüne düşmüş olduğu halde ilerlerken, Şehribar parmağındaki bakır yüzüğü
çıkarıp Şibil'in başı üzerinden önüne fırlatır ve yüzük yere değdi ğinde altın oluverir.
Bunun üzerine Şehribar, Şibile olanları göstererek şöyle seslenir:
- Ey
Şibil! ben senin yanında iken bakır kıymetinde idim, fakat Hüseyin'in yanına
gidiyorken altın kıymetine yükseldim. [12]
Şehribar'ın böylesine ağır hakaretlerine daha
fazla dayanamayan gururlu Şibil, atın diz ginlerini fırlatıp ortadan kaybolur.
Aradan bir müddet geçer ki, Hz. Hüseyin'in
kendisini devirmek için Kufe'ye gideceğini haber alan Sultan Yezid, eski
cengaveri olan Şibil'i huzuruna çağırtır. Ülke genelinde yapılan aramalardan
sonra Şibil bulunarak huzura getirilir. Sultan Yezid Şibil'den, Hz. Hüseyin'in
sağ olarak kendisine getirilmesini ister. Ancak Şibil'in eski kini Sultan
Yezid'in emrini tam olarak yerine getirilmesini engeller. Şibil, hissiyatına
mağlup olarak bilindiği gibi Kerbela olayında Hz. Hüseyin'in kesik başını
götürür.
Sultan Yezid bu durumdan fevkalade müteessir
olur ve Şibil'e, "Şemmir" (defol) diyerek huzurundan kovmuştur.
Bu tarihten sonra da hep Şemmir olarak anıl mış,
işlediği cinayetten dolayı herkes kendi sinden uzak durmayı tercih etmiştir.
Şöhreti afaki sarmış olan Şeyh Hadi, Yezidi
Milletini irşad etmek ve aydınlatmak için köylerini ziyaretten geri durmazdı. Köylüler
O'nu ta'zimle ağırlar, hizmet ve hürmette kusur etmezlerdi. Yine günlerden bir
gün köyün birine gitmiş ve halkın ziyaret isteklerini kabul etmişti. Ancak
bekar genç kızların kendisini ziyaret etmelerine müsaade etmezdi. Bir
gezisi esnasında köyün ileri gelenlerinden birisinin kızı, Şeyh Hadi'yi
ziyaret edenlerin kendisi hakkında söylediklerine hayran kalmıştı. Her ne
pahasına olursa olsun Şeyh'i ziyaret etmenin yollarını araştırdı. Neticede
kendisini evli olarak gösterebilmek için bir taş parçasını bebek suretinde
bağlayarak huzura gider.
Şeyh Hadi, Melek olması nedeniyle ve Huda'nın
kendisine bahşettiği gaybı bilme kudreti sayesinde kızın yaptıklarından haberdar
olur. Kız, kendisini ziyaret edip dışarı çıktıktan sonra, Şeyh taş'a emrederek .
- "Ey taş, bebek ol. " deyiverir . Kızın elindeki taş, bebek olur ve
kız neye uğradığını şaşırır. O günden sonra taş bebeğin ismi" ŞEM 'UN
KEPO" olur ve Şeyh Hadi'nin mucizesi olarak cümle alem tarafından bir
alamet olarak bilinir.
Hz. Âdem babamız ve Hz. Hava anamızın müşterek
72 çocuğu vardı. Günün birinde Meleki Tavus mucizesini göstermek üzere bir
deney yaptı. Âdem babamız ve Havva anamızın kanlarını alıp ayrı ayrı testilere
(Cer) koydu. Bir müddet kanlar testilerde bekletildikten sonra, Hava anamızın
kanı tamamen bozularak haşerelere dönüştü. Âdem babamızın kanından ise bir
bebek meydana geldi. Saf ve katıksız Âdem'in kanından olan bu çocuğa Sait Bin
Cer (Testinin Oğlu Sait) ismi verildi.
Hz. Âdem ve Hz. Hava'nın 72 çocuğu bu üstünlü
günden dolayı Said'i kıskanıyor ve çekemiyor lardı. 72 kardeş birgün toplanarak
sabahın ses sizliğinde erkenden Said B. Cer'e toplu olarak saldırıp öldürmeyi
kararlaştırdılar. Ancak Melek Tavus bu hilelerinden haberdar olmuştu. Akşam, henüz
bütün çocuklar uykuda iken gelerek parmağını hepsinin ağzına sürdü ve onlardan
ayrıldı.
Sabah olup çocuklar uyandığında biribirleriyle
anlaşma melekesinden mahrum olduklarını, herkesin ayrı bir dil konuştuğunu
hayretle gördüler. işte bugün kullanılan 72 dil o gün yaratıldı. Said Bin Cer
ise Âdem ve Havva'nın ortak lisanlarını konuşmaya devam ediyordu.
Yezidiler, Said Bin Cer'in neslinden olduk
larını ve yukarıda anlatılan hadiseden dolayı o gün bu gündür 72 milletin
kendilerine kin beslediğini iddia ederler. . .
Melek Fahrettin Huda'nın seçkin kullarından idi.
Seçkin şahsiyetlerle oturup kalkardı. Kutsal bir gün çölden çalı çırpı
toplayan bir kadın yükünü omuzlamak istedi, yükü ağır olduğu için gücü yetmedi.
Melek Fahrettin durumu müşahede etti ve kadına yardımda bulundu. işte o esnada
Meleğin sırrı kadına sirayet eder ve bir süre sonra kadın bu sırdan hamile
kalarak Yakup adında bir çocuk doğurur. Çocuk henüz ilk günlerinde mucizeler
göstermeğe başlar. Ananın işleri ile meşgul olduğu bir esnada, oğul Yakup
elek’in üzerinde yatıyordu. O sırada çölden : -Yeşil çayır neresidir, tosun
atı nerededir. Şeyh Hadi'nin sembolleri nelerdir. Şeklinde sorular soran bir
şada duyulur. Anne şaşırır, fakat Yakup birkaç günlük olmasına rağmen anne sini
teskin ederek, :
-Anne ses muhakkak tekrarlanacak sen deki, Şeyh
Hadi'nin sembolleri def, şıbab ve kos'tur. Şeklinde cevap ver. Dedn
Şeyh Fahrettin doğru cevabı alınca" Bu
benim sırrımdır" diyerek yanlarına gelir. Yakup, Şey hini görünce
hürmetle ayağa kalkar. Şeyh, Yakup ile mülakat etmeye başlar. Gayesi sırlarını
ifşa etmektir. Şeyh: Bir deniz gördüm. Hem deniz hemde balıklara ait, bir de
inci gördüm bunlar nedir, ne ifade eder, diye sordu. Yakup Ey şey him! O inci
olmasaydı ve biz aydınlığı ile şad olmasaydık iniciyi nasıl görebilecektik , dedi.
Şeyh Erkek dediğin aslan gibi olmalı , ilim ile kuşanmış Süvariyi hatırlatmalı
hislerinin esiri olmamalıdır . İşte Şeyh böylesinden yardımını esirgemez, dedi.
Devamla
-Ey Yakup doğurmamış hayvanı sağma düz kemik
küreklerini sağlam diye satma, imansız olana canı gönülden muhabbet besleme, dedi.
Yakup, " Hocam, altını sokaklara atmayın
gafile rastlayabilir. Oğullar asıllarının benzeri olmayabilir diyerek şöyle
devam etti. Ey hocam! haşir günü babanın amcazadelere, kardeşin kar deşe, kimsenin
hiçbir kimseye faydası olamaz ancak aşk ve şevk ile Şeyhinin zaviyesine bağ
lanan kimseler müstesnadır. Şeyh, Ey Yakup tarla tarladan üstün değildir. Üç
çift sür ve tohumunu bildiğin gibi kuvvetli olarak serp ki, ahiret sedasından
sonra Huda senin gelirini bol kılsın. Sakın delilik edip tohumunu çorak bir
araziye atayım demeyesin o zaman Ahirette o araziden diken toplarsın, dedi.
Yakup "-Hocam, çeşme suyunun başı sıcak
olur. Senin çeşmen bize açıktır. Kendi düşene derman kar etmez" dedi.
Şeyh "-Ey Yakup! Eğer o gün olmasaydı fannine
sır verdiğim) sen bu marifetleri bilir anne'ne evlat olurmuydun . " Diye
sordu.
Yakup "-Hocam! o gün anneme o sırrı
ulaştır masaydın, bu gün ben olmayacaktım. " Diye cevap verdi.
Şeyh, "-Henüz dünyaya yeni geldiğin halde
ve ana sütü içmezden önce bu marifetleri nereden öğrendin. ” Dedi.
Yakup, " -Hocam, annemin sırtında bir
nutfe iken bu gün etrafında emeklemekteyim, işte bu arada bu sırra vakıf oldum.
" Dedi.
Şeyh, "- Yakup, benim gözüm köpük köpük
yanar ve ateşi birkaç beldeyi yakar. " dedi.
Yakup, " -Hocam, benim gönlüm perişan
olmakta ve şiddetli bir ateşle tutuşmakta ki, alevinden birkaç belde karanlığa
gark olmaktadır. " dedi.
Şeyh, "-Ey Yakup ! Âdem peygamber
yaratıldığında kimin orada olup kimin olmadığını bili yormuşun ki, o sırada
kendisine kol, bacak ve elleri takılmaktaydı. " Dedi.
Yakup, "-Evet hocam Âdem Peygamber
yaratıldı ğında el, ayak, kafa sahibi kılınıp üzerine kudret kasesinin sihri
döküldüğünde kimin orada bulunduğunu, kimin kaseyi döktüğünü biliyorum. Melek-i
Tavus kaseyi boşalttı. ”
Şeyh, "-Yakup, Âdem Peygamberin kalıbı
dökülüp, ruh’u içinde kandil gibi dolaştırıldığında kim orada idi ? kim yardımcı
oluyordu ?" Dedi.
Yakup, "-Hocam, Âdem Peygamberin kalıbı
nakış edildiğinde ve içine ruh atıldığında Melek-i Tavus orada idi. Âdem, sonradan
hemen kalkıp yürüdü. "
Şeyh, "- Yakup, gel seninle Âdem’den
öncesini konuşalım. O vakitler su vardı fakat değirmen çarkına ulaşamazdı. Onlar
(Melekler . Nebiler) ne yer, ne içerlerdi. " Diye sordu.
Yakup, " -Hocam, Nebilerimiz teşbih
ederler. Huda’nın nurundandırlar. Onlara yemek ve içmek yoktur. Huda'ya hamd ve
şükürlerinden dolayı tokturlar. " Dedi.
Şeyh, "-Yakup, gel Âdem'den sonrasını
konuşa lım. Su vardı, fakat değirmene yetişmezdi. O vakitler Nebilerimiz ne yer,
ne içerlerdi. " Diye sordu.
Yakup, "-Hocam, bizim Nebilerimiz Manastırlardan
okurlar. Cebredici ve birleştirici şeyleri konuşurlar. Hudaya olan şükürlerinden
tok turlar. " Dedi.
Şeyh, "-Yakup, orada bir terslik gördüm, deridir
kılları yok. Dil'dir dolaşmıyor. Beldeler beldelere gitmiş oluyor. Bunun esbabı
nedir. " Diye sordu.
Yakup, "-Hocam, acayip değildir. Hepsi
yazı ve kitaptan ibarettir. Gayptan bir ilim ki belde leri beldelere götürür. Beldeler
o kitapla bilinir. " Dedi.
Şeyh, "-Yakup, Huda'nın hatırı için söyle,
bu dünyanın ortası neresidir. "
Yakup, "-Hocam, yemyeşil bağlar gördüm ki,
i çinde kuşlar ve bülbüller şakırdardı. Bu Dünyanın ortası Beyt'el Mamur'dur. (Şeyh
Hadi'nin türbesi) Büyükçe bağlar gördüm ki
içinde hakikat yolları ve salihler bulunurdu, bu Dünyanın ortası Kudüs ve Halil
(Mekke)dir. " Diye cevap verdi.
Şeyh, " -Yakup, Tanri hakkı için Âdem
Peygamberden arta kalan toprağa ne oldu. "
Yakup, "-Hocam sizin ilminiz dahilinda
değildi. Beyt'el Mamur onunla inşa edildi. "
Şeyh, "-Bir miktar daha vardı. Ona ne oldu.
"
Yakup, " - Hocam, buğday tohumu ondan yara
tıldı. " Dedi.
Şeyh, " -Yakup, az daha vardı, ona ne oldu.
"
Yakup, "-Hocam, ondan çekirge vesair
böcekler yaratıldı. " Dedi.
Şeyh, "-Az daha vardı, ona ne oldu. "
Dedi.
Yakup, "- Hocam, o ilminiz dahilinde
değildi, ondan pamuk ve yün tılsımı yaratıldı. " Dedi.
Şeyh, "-Az daha kalmıştı, ona ne oldu. "
Yakup, "-Hocam ona ilminiz yetişmemişti. O
toprağı kanatlı cinler kaçırıp, yedi göğü dolaştırmıştı. Herkese o topraktan
pay edilmemiştir. O toprağın geri kalan kısmı Beytel Mamur'a bı Takılmıştır. "
diye cevaplandırdı.
Şeyh, "-Yakup senden bir " el"
istiyorum ki, etten olacak fakat bir anneden doğmuş olmayacak, ve bir bebek
istiyorum ki etten olacak fakat insandan doğma olmayacak. " Dedi. Yakup, "-Hocam
o el sahibi Şeyh Hadi'dir, ve o bebek Şemun Kepo'dur. " Dedi.
Şeyh, "-Yakup, Huda'nın sair insanlar gibi
ya ratmadığı kimdir. Su ile boğulan kimdir. Ve su ile kurtulan kimdir. "
Yakup, "-Hocam ben her zaman senin
hizmetin deyim, emirlerine amadeyim. Su ile boğulan Firavun ve askerleridir. Su
ile kurtulan Nebi Musa ve kavmidir. " Dedi.
Şeyh, "-Yakup, sözümü iyi dinle, hiç bir
zaman kendi helalim başkasının haramı ile değiştirmeğe teşebbüs etme. "
Yakup, " -Hocam, biz uşaklar
efendilerimize hürmetkarız. Benim efendim sensin. Bütün ufaklar gibi
marifetlerimin menba'ı sensin. "
Şeyh, bu sözleri tatlı derken sararıp boza rır.
Üçkez altı dağıtır. Bir altı'yı sır ale mine, bir altı'yı mir'ler dergahına, diğer
al tı'yı da arif ve akif insanlara dağıttı. Şeyh, diğer haberleri de der ve
parça parça dağıtır. Bir parçayı yeryüzüne, bir parçayı gök yüzüne, bir
parçayı da denizlere serpiştirir. Şeyh Fah rettin'in sırları bundandır.
Şeyh, "-Yakup, seni kutsal yay ve ok ile
müka fatlandıracağım v Dünyanın dört bir yanını dolaştıracağım. " Dedi.
Yakup, " -Hocam, ok ve yayın yanında def
ile şıbab ve çiftçilik edevatı (malzemeleri) da isterim. " Dedi.
Şeyh, "- Yakup, sırat köprüsü sarı'dır. Mis
kokulu yerlerden evvel, içinde devler bulunan yüksek uçurumlar vardır. "
Yakup, Hocam, sırat köprüsü yeşildir, devlerle
dolu uçurumlar sonunda, mis kokulu yerler vardır. Şeyh Hadi'nin karargahı
erzak ve yiye çeklerle doludur. "
Bazı sözler hakikatin, bazıları ise marifetin
timsalidir. Şeyh
Fahrettin, Yakub'un bu ma rifetinden dolayı
memnun kaldı. Kıssamız burada sona erdi.
6- Şeyh
Hadi ve Şeyh Abdulkadir Kıssası
Şeyh Hadi, Şam’daki zaviyesinden ayrılıp, halkı
irşad gayesi ile LALEŞ'E gelir. Müridlerinin içinde fevkalade zengin olan Hz. Fasıl,
kafile'ye yemek yedirmek isteyip büyük hazırlıklara başlayınca, Şeyh Hadi:
-Yalnız bir koyun getir ve gerisine karışma. Dedi.
Hz. Fasıl şaşırır, fakat hemen emri yerine getirir,
koyun kesilir. Kafilenin hepsi O tek koyundan midesini doldurup ayrılınca Şeyh
Hadi, elindeki kudret kamçısını hayvanın toplanıp bir küme haline getirilen
kemikleri üzerine sallayarak tekrar canlı vaziyetine çevirir. Bu durum çok
uzun bir zaman aynı şekilde devam eder. Tanrı katında Şeyh Hadi, Melek-i Tavus
ve Sultan Yezid aynı seviyededir. (Yezidilerin) Bunların büyüklüğü hakkmdaki
tartışmaları ke sinlikle yasaktır.
Şeyh Hadi'nin, Leleş'ten ayrıldığı bir sırada, Abdal,
Zekeriye ve Hüseyin'i Hallaç, fırsattan istifade ederek Şeyh Hadi'nin koyununu
kesip yiyelim, sonra da O'nun kudret kamçısını kemiklere sallayıp eski haline
getirelim dediler.
Abdal hayvanı boğazladı, Hüseyini Hallaç parçaladı
Ve Zekeriya da kemiklerini kırıp doğradı. Koyunun etini yiyip karınlarını
doyurduktan sonra, kemikleri bir araya topladıkları zaman kudret kamçısıyla
diriltmek isterler. Tılsım tutmaz ve hayvan dirilmez. Üç arkadaş, çok telaşlanırlar.
Mesele Hz. Fasıla açılır. Hz. Fasıl çok sinirlenir ve Şeyh Hadiye sitemde
bulunur. Şeyh Hadi, üç arkadaşa çok kızar ve şöyle bedduada bulunur.
-Hayvanı kim boğazladı.
-Abdal boğazladı.
-İnşallah O'da boğazlanır.
Şeyh,
-Kim parçaladı.
-Hüseyin Hallaç parçaladı.
-Umarım ki, O'da parçalanır.
-Hayvanı kim doğradı.
-Zekeriya doğradı. Dediler.
-İnşallah O'da doğranarak öldürülür.
Üç arkadaş bir müddet sonra beraber oldukları
halde Yahudilerin saldırılarına maruz kalırlar Abdal, Şeyh Hadi'nin söylediği
gibi boğazlanır, Zekeriye ise canını kurtarmak için kaçar, ancak Yahudilerin
kendisini takip ettiğini anlayınca Tanrıya dua eder. Arkasına saklandığı ağaç
ya rılır ve Zekeriya ağacın içine girer. Yahudiler çevrede onu göremeyince
ağaca girdiğini anlarlar ve hızar getirip ağacı doğrarlarken , Zekeriya da, Hz.
Şeyh'in bedduasına uygun olarak birlikte doğranır. Geriye kalan Hüseyn'i Hallaç
divana getirilir (Şeyh'in divanına). Divanda bulunanların tümü silahlarını çekerek
onu parçalarlar. Böylece Şeyh Hadi'nin üç haine ver verdiği ceza, (bedduası)
yerine gelmiş oldu.
Divan'da bulunanlar arasında, Şeyh Cüneyt adında
salih bir şahsiyet vardı. Şeyh Hadi ona bir darbe vurmasını söyler. Fakat Şeyh
Cüneyt elindeki gülü parçalanmış cesedin üzerine bırakır.
Parçalanmış ceset bir ırmağa atılır, ırmağın
suyu uzun müddet kanlı ve kırmızı olarak akar. İşte bu sıralarda daha ilerdeki
bir köyde oturan Şeyh Cüneyd'in kızı yorgun ve susuz olarak su içmeye gelir. Suyun
kirli olduğunu gören kız içmemeye çalışır, hatta üç kez avucuna su alır ve
içmez. Ancak susuzluğunu yenemeyen kız hastalanmak pahasına da olsa suyu içmek
mecburi yetinde kalır. Suyu içtikten sonra garip duygulara kapıldığı halde, o
anda b ir mana veremez. Kız, suyu içtikten bir müddet sonra hamile olduğunu
anladı. Fevkalade üzülür ve uzun zaman durumunu muhafaza edemeyeceğini anlar, olanları
annesine açıklar. Birlikte sırlarını ailenin diğer fertlerinden ve çevreden
saklamaya çalışırlar. Altı ay sonra aleni olan şişkinliğin saklanamayacak
mahiyette olmasından dolayı, kızın annesi vaziyeti kocasına söylemeye karar
verir. Şeyh Cüneyd’in huzuruna gidip durumu açıklayınca, şeyh mevkii ve şerefi
icabı çok mütessir olur. Hemen kızını çağırtıp azarlar. Kızın ağabeyini de
çağırıp sinirli bir şekilde,
-Bacını al ve bir dağ başında öldür, cesedini
de çalı, çırpının arasında bırak. Şerefimiz ancak böylece temizlenebilir. "
Dedi.
Kızın ağabeyi bir at getirip bacısını bindirir
ve hemen yola koyulurlar. Kız bu esnada çok sevdiği bir kumaş parçasınıda yanına
alır. Ağabeyi bacısının başına gelen bu acı durumdan üzgün, başı önünde
ilerlerken derin bir çalılığa rastlarlar. Bu mahalli uygun gören ağabey, bacısından
attan inmesini ister. Bu sırada kız attan inmek için eğilince yükü ağzından
düşer. Ağabey kendi kendine, " bacım kabahatli olsaydı çocuğu ağzından
düşmezdi. " Diye kanaat getirir. Bacısına dönerek"’suçsuzluğuna
inanıyorum. Bu yüzden seni öldürmeyeceğim ancak seni köye de götüremem, başının
çaresine sen bakacaksm. "Diyerek köye döner. Bu sırada kız yanma aldığı
kumaşı ve mendili ile çocuğunu güzelce sarar, emzirdikten sonra kendisini emniyete
alabilmek için çevrede bir sığınak aramaya başlar. Akşam karanlığı bastırdığı
esnada, Tanrının emri ile civardan bir geyik sürüsü geçer, dişi bir geyik te
çocuğun baş ucuna gelip süt emzirir. Geyik bu vazifesini uzun bir müddet devam
ettirir. Bebeğin annesi ise her nereye giderse gitsin sağ olduğuna dair
haberin babasına ulaşacağını bildiği için yine kendi köyüne gitmeye karar verir.
Gece vakti köyün kenar mahallelerinden birinde oturan yaşlı ve yanlız yaşayan
bir ihtiyar kadının kapısını çalar. Yaşlı kadın karşısında Şeyh Cüneyd'in
kızını görünce şaşırır. Derdini dinledikten sonrada O'nu ağırlar, izzet ve
ikramda bulunur, derdini paylaşır. Kızın annesi, kızının özlemi ile üzüntüsünden
devamlı ağlamaktadır, Ancak korkusundan gizlemektedir. Aradan dört ay kadar
geçtikten sonra, beldenin hatırı sayılır kişileri Şeyh Cüneyd'e gönderilerek
kızının af edilmesini isterler, Hatta, "-Ya kızını af et, ya da
hepimizi birlik te öldür. " Diyerek ısrarda bulunurlar. Bu sırada kızının
sağ olduğunu duyan Şeyh, oğlunu çağırtıp bacısını neden öldürmediğini sorar. Kızın
ağabeyi bacısını öldürmek istediği sırada karşılaştığı manzarayı anlatır. Bunun
üzerine kızın masum olduğunu anlayan babası, kızını tekrar evine alır. Çalılıkların
arasında dişi bir geyik tarafından bir müddet beslenen bebek günün birinde
civarda avcılığa çıkmış zengin bir beyin tazıları tarafından bulunur. Bey bu
küçük çocuğu çok sever, evlatlık olarak yanına alır . İtina ve bakımlı bir
şekilde beslenen ço cuğa "Abdulkadir" ismi takılır Abdulkadir, evlenme
çağına gelince babalığı :
" -Oğlum artık evlenme zamanın geldi, Kendine
emsalin bir kız bulu ver. " Deyince, Abdulkadir,
-Baba, senin uygun göreceğine ben de razıyım
istediğini kabul ederim. Diye mukabalade bulu nur. Bey uzun araştırmalar neticesinde
kendisi gibi bölgenin eşrafından, Cüneyd'in kızında karar kılar. Muhteşem
düğün yapılıp kız damat evine getirilir. Gece vakti damat zifaf odasının
kapısını açtığında hayrete düşer.
-Estağfirullah, Anne senin ne işin var burada. Deyince,
gelin adayı afallar, konuşmasından bir şey anlamadığını söyler. Bunun üzerine
Abdulkadir yanında taşıdığı kumaş parçası ve işlemeli mendili cebinden
çıkararak gösterir.
- Bak anne, bu kumaş ve bu mendil şenindir. Beni
çalılıkların arasına bıraktığında bunlarla sarmıştın . Deyince, annesi durumu
farkeder ve şefkatle kucaklaşırlar. (Şeyh) Abdulkadir, zamanla ilmini ve
kerametlerini aşikar ederken, şöhreti de yayılır. Nihayet bir gün babalığına,
-Baba, bütün Şeyhler Şam'da ikamet ederler, Tartışma
ve keramet yarışını orada yaparlar. Müsaade ederseniz ben de bu gruba katılmak
istiyorum. Bey, Şeyh Abdulkadir'in bu isteğini kabul eder, yanına birkaç
muhafız da vererek Şam'a yolcu eder. O sıralarda Şam'daki Meşayihin başında
şeyh Mehemedi (Muhammed) Rufa'i, Seyit Mehemedi Kebir ve Şeyh Mehemedi Urfa'i
bulunuyordu. Bu üç şahsiyet Şam’a yani bir şeyhin gelmekte olduğunu
duyduklarında, Karşılamağa gidip keramet seviyesini ölçmek istediler. Bunun
içinde kendisine bir leğen dolusu yoğurt gönderirler. Şeyh Abdulkadir, bu
sorunun cevabini bulur. Yoğurt leğeninin ortasına güzel bir gül dikerek geri
gönderir. Bu hareketinin manasını şöyle izah eder .
-Onlar, Şam'ın, Şeyhlerle dolup taştığını ve yeni
birinin getirebileceği bir gelişmenin bulunmadığını söylemek istediler. Ben de
leğene gül koymakla durumu bildiğimi, ancak Şam'a Sultanlık, Şeyh'lerin 'piri'
olmak için geldiğimi ima ettim.
Şam'lı şeyhler Onun bu hareketini garip karşılarlar,
ve :
-Mademki, ne demek isteğimizi anladı o halde
Şam'a gelebilir. Dediler. Kendisine bir ev hazırlayıp ihtiram ettiler. Şam'da
Şeyh'ler ara sındaki keramet yarışının böylesine çetin olduğu sıralarda, Şeyh
Hadi Şam'da zahir oldu. Halka ve şeyh'lere vaaz ve nasihatlarda bulundu. Kerametleri
ile herkesin dikkatini üzerine çekti, kendisini böylesine kabul ettirdiği bir
zamanda, "- Her kim ki size "yeşil el"i gösterir bilinki o
hakikaten şeyh'tir. Çünkü gerçek şeyh " Yeşil El" e sahip olandır. "
Diyerek ortadan kayboldu. Şam'da aniden ortadan kaybolan şeyh Hadi, Laleş'e
gelerek kendisine bir zaviye inşa eder. Halkı irşad eder. Halkı irşad gücü ve
kerametleri kısa zamanda ülkenin her tarafında duyulur. Onun bu şöhreti Şam
Şeyhlerini rahatsız eder, Toplanarak Laleş'teki bu şeyh'i denemek üzere
aralarında sır ve keramet sahibi kırk kişi seçerler. Kırk büyük şeyh Laleş'e
gitmek üzere yola çıktıklarında, Arslanları binek ve yılanları kendilerine
kamçı yaparlar. Bir müddet sonra bir bulut parçası tarafından takip
edildiklerini anlarlar. Aralarında ihtilaf çıkmaması için bir reis seçmeye
karar verirler. Reis üzerinde ittifak edemeyecekle rini anladıklarında, içlerinden
biri,
-Hepimiz birbirlerimizden uzaklaşalım. Tepemizdeki
bulut parçası gölgesini hangimizin ü zerine düşürürse o başkanımız olsun. Dedi.
Biribirlerinden ayrılırlar ve bulutu takip
etmeye başlarlar. Bulut Seyyid Muhammedi kebire gölge yapınca, anlaşmalarına sadık
kalarak onu reis olarak kabul ederler. Seyid Muhammed cemaate seslenerek:
-Ey cemaat! hepinizi şeyh'in huzuruna çıkaramam,
içinizden üç dört kişi seçmem gerekir. Bu sebeple herkes sır ve kerametini
burada göstersin ki, duruma göre bir seçme yapabileyim dedi. Herkes kerametini
saymaya başladı. Kimisi, -Yedi kat gök ve yedi kat yeri görüyorum. (Dünya öküz
balığının boynuzları üzerinde sakindir. ) dedi.
Şeyh Abdulkadir de bu cemaattadır, sıra kendisine
gelince,
- Maşallah hepinizin fevkalade kerametleri
vardır. Halbuki ben şu dağın eteğini görüyorum, Arkası görünmediği için göremiyorum.
deyince,
-O halde neden geldin diye sorarlar.
-
isterseniz geri dönerim. Deyince O'nu vaz
geçirtirler.
Nihayet Hac'(Mekke) ca gelirler. Ziyaretleririni
eda ettikten sonra, Seyid Muhammedi Kebir, hırka ve teşbihini kabe'nin mücavirine
teslim eder. Gayesi yanına gidecekleri Şeyh'ten teşbih ve hırkasının akibetini
sormaktır. Uzun süren yolculuktan sonra tekrar dinlenmek ğüzere bir köyün
yakınında mola verirler. Herkes çadırını açıp, çadırına kurulduktan sonra Şeyh
Abdulkadir'in çadırı önünden, elinde ineğinin dizgin leri olduğu halde yaşlı
bir kadın geçer. Şeyh kadının dizginlerini tutup inekle beraber kuş gibi
abasının altına saklar. Kadın dizginlerin elinde olmadığını hissedince
arkasına döner, fakat ineğini bulamaz, geri dönerek aramaya başlar. Şeyh
Abdulkadir'in çadırına gelerek.
-Derviş ! ineğim kayboldu, Allah rızası için gördün
mü ? deyince. Şeyh:
-
Çevredekilerin hepsi Şeyh'tir, ineğin burada
kaybolmaz, onlar görmüş olmalıdırlar. Zaten aralarında yedi kat gök ve yedi
kat yeri gö renler vardır. Diyerek kadını diğer çadırlara gönderir. Kadın, komşu
çadırlara gidip ineğini ister,
-
Şu çadırın sahibi beni gönderdi, bana ineğimi
gösteriniz.
Deyince, Şeyhler, Şeyh Abdulkadire gelip
iftiraya uğradıklarını söylerler. Bunun üzerine şeyh Abdulkadir:
-
Hani yedi kat gök ve yedi kat göğü görürdünüz, Nasıl
oluyor da az önce kaybolan koskoca ineği göremiyorsunuz, demek ki, keramet
sahibi olduğunuz doğru değildir . Dedi.
Sonra da elini abasının altına atan Şeyh
Abdulkadir ineğin dizginlerini çıkarıp kadına göstererek.
-Bunlar senin mi ? Deyince, Kadın :
-Evet benim. Dedi. Sonra da, abasının altından
ineği bir kuş gibi çekip çıkarır.
-Ya bu inek te senin değil mi ?
-Evet işte ineğim, hay Allah senden razı ol sun.
Deyip ayrılır.
Daha evvel mucize sahibi olmadığını söyleyen
Şeyh Abdulkadir Geylani’nin böylesine bütün şeyh'leri mat edecek bir mucize
göstermesi diğer şeyhleri şaşırttı .
-
Hani sen keramet sahibi değildin. Dediler.
Şeyh Abdulkadir kendilerine cevaben:
-
Sizin söylediklerinizin doğru olmadığını
biliyordum. Eğer ben de, o ortamda kerametimi söyleseydim değersiz kalacaktı. Gördüğünüz
gibi benim söylediklerim safsata değildir.
Şeyhlerimiz bu sohbet ve tartışmalardan sonra
tekrar Laleş'e doğru yola koyulurlar. Onların bu durumu ilk andan itibaren Şeyh
Hadi'nin bilgisi dahilindedir. O, salih bir şahsiyet olan ve aynı zamanda en
yakın müridi olan Mame Reşan’ı bu davetsiz misafirlerini karşılamaya gönderir.
Mame Reşan kafileyi karşılayıp şeyh'in selam larını söyledikten sonra onlan
zaviyeye buyur eder. Birlikte Laleş'e girdikten az sonra kırk misafirin hepsi
bir mahzene düşerler. Karanlık, darlık ve havasızlıktan korkup, Şeyh Hadi’den
yardım talep ederler. Şeyh, onlara:
-Geriye yaslanın. Dedi.
Şeyhler geriye yaslanırken biraz olsun, nefes
alabildiler. Bugün Laleş'te mağara
olduğu gibi durmakta ve bu kırk ulu Şahsiyetin sırtlarının izi mağara
duvarlarında görülmektedir. )
Kafile reisi Seyyid Muhammedi Kebir karanlık
mağaradan Şeyh Hadi'ye seslenerek:
-Namaz kılmak istiyoruz, bize su lazım. Dedi
1er. Şeyh Hadi suya seslenerek:
-Ey zemzem! mağaraya gel. Diyerek emreder ve su
gelir. Şeyh'ler abdest alıp namazlarını kılarlar. Mağarada delik bulunmadığı
için su yavaş yavaş mağarayı doldurmaktadır. Boğulmaktan korkan mahpuslar suyu
boşaltma imkanı bulamadıkları için tekrar Şeyh Hadiden yardım diler 1er. Şeyh
onlara seslenerek:
-Beni imtihan etmeye geldiniz, şimdi ne hallere
düştüğünüzü görün. Diyerek suya boşalması için emir verir. Sonra da mağaraya
küçük bir delikten, Seyyid Muhammed Kebir'in Hac'(Mekke) da bıraktığı hırka ve
teşbihini vererek,
-Al bunları, beni denemek için Hac'da bırakmıştm.
Dedi.
Bu arada şam'lı şeyhler, hayvanlarının acıkmış
olabileceğini düşünerek,
-Hayvanlarımız acıkmıştır onları doyurmanızı
istiyoruz. Dediler.
Mame Reşan, aslanların mandalarla, yılanların
da tavuklarla beslenmekte olduklarını ve bu hususta müsterih olmalarını haber
verir. (Mame Reşan, Şeyh Hadi'nin emri ile huzurunda olmamak şartı ile keramet
gösterirdi. ) Daha sonra Şeyh Hadi'nin emriyle misafirler mağaradan çıkarılırlar.
Gördükleri manzaralar, ve kerametler karşısında hayretler içerisinde şeyhin
huzuruna çıkarılırlar.
Kafile reisi Seyid Muhammed Kebir:
-Gösterdiğin bütün kerametler bizi fevkelade
şaşırttı. Şüphesiz bunların hepsi Huda'nın ka tındandır. Ancak senden gerçek
şeyhliğin alameti olan "Yeşil el"i göstermeni istiyoruz. Dediler.
Şeyh, bu isteklerini yerine getirerek onlara
"Yeşil el"i gösterirken kafiledeki bütün şeyhler hemen orada şehadet
getirip, Şeyh Hadi'ye iman ederler.
Kafile, şeyh'ten müsaade isteyip duasını talep
ederler. O'da, onlara dua edip izin verdi ve ayrıldılar . (Bütün Yezidiler
şeyh'in emirlerini yerine getirmeye çalışırlar. Çünkü yasaklarına uymayanlar
için, şiddetli bir kabir azabı var dır. )
Şeyh Hadi göğe çıkmadan önce müridleri ona :
-Ey şeyhimiz ! sen gidince bizim halimiz nice
olacak. Dediler.
Bu meseleyi çözmek için en yakın müridi ve
aşiretinin reisi Berekat'ı yerine vekil tayin ederek, O'na:
-Benden sonra taifemin idaresini sana ve senin
soyuna bırakıyorum. (Elini Berekat'm başına koyarak okşar)Bundan sonra senin
ismin şeyh Hadi olsun. Diyerek göğe, Eludanın katma çıkar.
Şeyh İsmail'in kavline göre:
-Şeyh Hadi keramet sahibi ve gerçek bir şeyh
idi.
Şeyh Şaban'm kavline göre:
-Şey Hadi bütün hayatını irşad uğruna harcadı
ve sonunda gökyüzüne ref edildi.
Şeyh Abdulkadir Geylani (Rahmani)nin kavline
göre:
-Şeyh
Hadi'nin ilmi nihayetsiz, kerametleri hesapsızdı
SONUÇ
Yezidilerin tarihi hakkında yazılmış bulunan
bilgiler, itikatları konusunda ileri sürülen görüşleri, sosyal ve kültürel
hayatları ve en önemlisi, köylerinde mülakat usülü ile elde etğimiz malumat ve
gözlemlerimizi mümkün olduğu kadarıyla sunmaya çalıştık. Mevcut bilgilerin
ışığında Yezidiliğin doğuşuna sebep olan husus lar ile Yezidiliğin kimliği hakkındaki
soruların cevaplandırılmasına da gayret ettik:
Kanaatimize göre, Yezidiliğin doğuşuna sebep
olan unsurları şu şekilde özetlemek mümkündür:
1-
Taassup : "Şeyh uçmaz, uçururlar"
sözünü ispatlarcasına, Şeyh Hadi'ye olağanüstü ve çok hayali üstünlükler izafe
edilmiştir. O'nun Huda'nın büyük meleklerinden olduğu insanları hidayet
maksadıyla insan şeklinde dünyaya gönderildiğine inanılır.
Kıssalarında: Şeyh Hadi'nin, Şeyh Abdulkadir
Geylani ile muasır olduğu, Laleş'te zaviyesinin bulunduğu, Şam ile yakın ilgisinin
bulunduğu, birçok keramet ve mucizeler gösterdiği, bütün akranlarını keramet
yarışında ezici bir şekilde geride bıraktığı anlatılır. Şeyh Abdulkadir
Geylani ve İmam-ı Gazali, mektup ve sohbetlerinde ifade ettikleri ve bir çok
tarih kitabıyla da te'yid edildiği üzere Şeyh Adiy b. Musafir alim, zahid ve
kerametleri bulunan bir şahsiyettir. Tarih ile ilgili kaynak kitaplarında
evlatları ve torunları olarak zikredilen isimlerin (Şeyh Hasan ve Şeyh
Şerafettin gibi ) Yezidilerce ulu kişiler olarak nitelendirilmesi hatta Şeyh
Hadi'yi ululadıkları gibi torunlarını da melek suretinde tasavvur ederek
ululadıkları görülmektedir. Bu temel düşüncelerden hareketle Şeyh Adiy B. Mu
safir ile Yezidilerin sahiplendiği Şeyh Hadi'nin aynı şahıs olduğuna dair, kesinlik
arzeden deliller mevcuttur.
İrşad etmek ve tebliğ maksadıyla dağlık Sincar
bölgesine zaviyesini inşa ederek yerleşen Şeyh Adiyy Bin Musafir'e kısa zamanda
tabi olan halk, O'na sadakat ile bağlandılar. Bu bağlılıklarını O'nun
çocuklarına ve torun larına da dozunu arttırarak devam ettirdiler. Öyle ki, onların
bütün emirlerini dini prensip 1er olarak benimseyip uygulamakta bir sakınca
görmediler. Onların bu riayetkar tavırlarının en önemli sebebi, okuma-yazma
bilmemeleri ve dolayısıyla İslami bilgilerden yoksun olmaları idi. Ayrıca Şeyh
Hadi'den sonra, müridlerinin köy ve mezralarda iskan edilmesi ve dünyada olup
bitenden koparılmaları, zamanla dışarıya kapalı ve cehaletleri körüklenmiş olan
: inanç lan, gelenekleri ve dünya görüşleri farklı, değişik bir cemaat haline
gelmeleri sağlanmış oldu.
3-
Ekonomik ve Siyasi Çıkar Hesapları:
Şeyh Hadinin torunları ve özellikle Şeyh Hasan,
gerek dedesi ve gerekse Yezid Bin Muaviye hakkında fevkelade mübalağalı sözler
sarf ederek müridlerinin sadakatini kötüye kullanmışlardır. Ne yazık ki, bu
tehlikeli ve abartılmış sözler, Şeyh Hadi ve Yezid sevgisini İslam
Peygamberinin önüne çıkarmayı başarmış ve bu arada da onların torunlarına da
ekonomik ve siyasi nüfus sağlamıştır.
Hz. Âdem'in çocukları Habil ve Kabil ile
birlikte başlayan Hak ve Batıl mücadelesi kesin tiye uğramadan devam
edegelmiştir. Toplumda vahiy kültüründen uzaklaşmalara paralel olarak
anarşizmin hakimiyeti ortaya çıkmıştır. Bu sapmalar tek Tanrı inancının
yozlaştırılarak "Yaratma" fiiline somut nesnelerin de ortak edil
mesi şeklinde tezahür etmiştir. Başlangıçta İs lami bir düşünceye sahip olan
Şeyh Hadi'nin müridleri, O'nun vefatından yıllar sonra Şeyhlerine Meleklik, Peygamberlik
ve hatta Hudanın yardımcılığı vasıflarını yükleyerek itikadı bir kaos'a doğru
sürüklenmişler ve bu arada İslâmiyetten önceki gelenek ve inançlarını da
tekrar hayatiyete geçirmişlerdir. İçinde yaşadıkları dışarıya kapalı ortam da
bu oluşuma destek sağlamıştır.
5ozü edilen şartların hazırladığı bir ortamda
filizlenen Yezidilik inancı: İslamiy^tten: Namaz Oruç, Zekat ve Sünnet Olmak
gibi ibadet ve törenleri, Hristiyanlıktan(Süryani Mezhebin den): Vaftiz ve
birtakım dualar, Mecusilikten: Köpek, Ziraat, Buğday ve Güneş sevgisi, Sabiilikten:
Yıldızların kutsallığı ile Hint Dinlerinden : Kast Sistemi ile Tenasuh'ul-Ervah
düşüncelerini bünyesinde toplayarak bir bütün halinde" yeni bir din"
olma gayreti göstermiş tir. Lâkin herbiri değişik menşe'li olan bu parçalar
hiçbir zaman uyum sağlayamamış ve inandırıcı da olamamıştır. Bu eziklik sebebiyledir
ki, Yezidi olmayanlara hiçbir bilgi, itikadları gereği sızdırılmamaya
çalışılmıştır.
Canlı kaynaklardan sağlanan bilgilerle, ilmi ve
Tarihi kaynaklarda mevcut bilgilerin tahlili neticesinde:
Yezidiliğin, İslâmiyetten kopmuş ve küçük bir
topluluk tarafından uzun yıllar temsil edilen bir akide olduğu anlaşılmaktadır.
Takdim ettiğimiz bilgi ve belgeleri inceleyecek"
aklı selim" sahibi herkesin bu neticeye ulaşacağı ümit ve kanaatindeyim.
KAYNAKLAR
1-
M. Şerafettin YALTKAYA, Dar’ul-Funun İlahiyat
Fakültesi Dergisi Sayı. 3
2-
Diyanet İslam Ansiklopedisi, Adiy b. Musafir
Maddesi
3-
Prof. Dr. Osman TURAN, Doğu Anadolu Türk Dev
letleri Tarihi
4-
Yakut el-Hamavi, Mu'cem'ul-Buldan
6-
Gazali'nin Mektupları, Bayezıt Kütüphanesi No:
3750
7-
Abdullah b. Es'ed el-Yafii, Cami’ul Keramat' ul
Evliya Cilt II
8-
Davut OKÇU, Yezidilik ve Yezidiler (A. Ü. t
lahiyat Fakültesi. Lisans Tezi, 1-979)
[1] Yaratma
konusunda Huda'nın, büyük meleklerini de görevlendirdiği ifade edilmektedir.
[2] Melekler;
Semavi dinlerden etkilenerek kanatlı olarak ve daha çok kuş suretinde tasavvur
edilmektedir.
[3] Hazreti
Nuh'un Gcmisi'ıün Cudi Dağında sakin olması olayına benzer bir düşünce
geliştirdikleri görülmektedir.
4 tZ. , . ' - . TZ 1 . . . . >■ rt
. . . • I» A - 1__________
[4] Tenasuh'ul Ervah: Hint dinlerinde bulunan
bir düşüncedir ki, esas itibariyle ölen kimsenin ruhunun başka canlıların
bedenine girerek tekrar dünya'ya gönderilmesi şeklinde anlaşılmaktadır. Ancak
ölen kimsenin tekrar kendi suretinde ikinci veya üçüncü kez gönderileceği
ifade edilmektedir.
[5] Süleyman Uludağ, a. g. e.
[6] El-Kamil Fi't-Tarilı, ibnu'l Esir.
[7] Kaynaklarda Şeyh Hadi'nin çocukları olarak
zikredilen kimselerin aslında Berekat'ın çocukları olduğunu ispata
çalışmaktadırlar.
[8] Şems,
Arapça kökenli olup Güneş anlamına gelmektedir. Sabah duasında en çok bu ismi
ta şıyan Melekten yardım isterler ve nur'u temsil eden bu Ulu kişi'den ehli
sünnetin de yardım istediğini iddia ederler.
[9] Aralarında Şeyh Abdulkadir Geylani'nin de
bulunduğu Şeyh Hadi'yi imtihan etmeye gelen 40 büyük Şeyh kasdedilir.
[10] Rıtle : Mayi şeylerin ve özellikle
pekmez'in miktarını ölçmeye yarayan ve bölgede eskiden kullanılan bir ölçü
birminin halk arasındaki ifadesidir.
[11] Ahiret kardeşliği: Biribirini seven iki
şahıs arasında Ahiret'te şefaatleşmeyi de ih tiva eden bir kardeşlik
anlaşmasıdır.
[12] Hz. Hüseyin dört kez evlenmiş olup, eşle
rinin isimleri 1- Leyla 2-Ümmü Velet 3-Ümmü İshak ve 4-Er-Rübab'tır. Görüldüğü
gibi hanımlarının arasında Şehribar adında bir bayan mevcut değildir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar