Bu Ülke...Cemil Meriç
Müstağrip
Müsteşrik, Doğu irfanı ile uğraşan Avrupalıların kendilerine verdikleri isim. Aynı mevzu üzerinde çalışan bir Osmanlıya bu ismin verilmesi caiz değildir.
Biz, son devir muharrirleri, maarif-i garbiyeyi Şark’a ithale
çalışan birer müstağribiz.
Ahmet Mithat
Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan
sıfat müstağrip. Edebiyatımız bir gölge-edebiyat; düşüncemiz bir gölge-düşünce.
Üç edebi nevi itibardadır: Taklit, intihâl, tercüme.
Ama zirvelerin hiçbirini tanımıyorduk,
Avrupa’yı Avrupa yapan düşünce fatihleriyle temasımız yasaktı. Haşet
kitabevinden ibaretti Avrupa’mız, girdapları olmayan bir kıta, tezatsız ve tek
boyutlu; bir kartpostal Avrupa’sı. Coğrafyamızda tek kıta vardı, kafatasımızda
tek yarım küre. Türkçe konuşan birer Fransızdık.
Cetlerimiz Avrupa’yı ehlileştireceklerini
ummuşlardı. Namık Kemal bir fetih hülyasıdır. Namık Kemal ve nesli... Asya’nın
akl-ı pîrânesiyle Avrupa’nın bikr-i fikrini evlendirmek. Bu cihangirane
ihtiras, yerini rezil bir zevkperestliğe bıraktı. Genç Batı’nın her nazına, her
cilvesine katlanan ihtiyar birer âşık olduk.
Avam anlayamaz bizi diyorduk; avam, yani
kendi insanımız, tarihin ve edebiyatın dışındadır, kendini kader’e hapsetmiş.
Yükselen bir medeniyet için kurşun işlemez bir zırh olan kader inancı, çöken
bir toplum için yüklerin en ağırıdır. Yığını kavganın, yani hayatın dışına iten
bu teslimiyetin kaynağı tevekkül değil, tereddidir. Ve... kaçıyorduk.
Slogan İlkelin İdeolojisi
Karanlıkta kavga olmaz. İdeolojiler, uçurumları aydınlatan
hırsız fenerleri. İstemesek de onlara muhtacız. Kaosu kozmos yapan insan
zekâsı, tecrübelerini ideolojilerde sergilemiş. İdeolojiye düşmanlık, tek izm’e
teslimiyettir: obskürantizme. İdeolojiler siyaset dünyasının haritaları.
Haritasız denize açılınır mı? Ama harita tehlikeli bir yolculukta tek kılavuz
olamaz. Pusulaya da ihtiyaç var. Pusula: şuur. Tarih şuuru, milliyet şuuru,
kişilik şuuru. İdeolojilerin peşine takılanlar pusulasızdırlar. Gemi ya
kayalara çarptı, ya batağa saplandı. İdeolojilerin ışığına göz yumanları
sloganlar yönetir. Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin
savaş çığlığıdır, slogan. İlkelin, budalanın, papağanın ideolojisidir. Düşünce
ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık değildir. Yabani bağırır, medeni insan
konuşur. Bu çocuklar yıllarca konuşturulmadı. Hınçlarını üç beş kelime ile
suratımıza tükürüyorlar. İdeolojileri yasakladığımız için hışımlarına uğradık.
Demokrasinin demopedi olduğunu kimse düşünmedi. Aczin hürriyetperverliği
yalanların en namussuzu. Bahşedilen hürriyet, ölmek ve öldürmek hürriyeti.
Toprak sarsılıyor!.. Hep birden esfel-i
sâfiline yuvarlanmak istemiyorsak, gözlerimizi açmalıyız. İnsanlar sloganla
güdülmez. Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet. Kitaptan değil kitapsızlıktan
korkmalıyız. Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini
tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük
mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol.
Türkiye’deki Hayalet
89’a kadar kana, çamura bulamış Avrupa’yı.
İspanya’da engizisyon olmuş, Rusya’da çar. Avrupa’dan kovulunca bize sığınmış.
Baş tacı etmişiz ‘bîve-i bâkir’i. Elli yıl
düşünce yasaklanmış; iman, suç sayılmış. Bu izm uğruna bütün izm’lere düşman
kesilmişiz. Onu her tehlikeden korumak için hapishaneler yükseltmiş, matbaalar
kurmuş, mektepler açmışız. Gediklerden sızan her fikir, süngü ile tepelenmiş.
Kamuoyu o mâbudenin şüpheli rakiplerini haklamak için iktidarla elele vermiş.
Kanun hiçbir itizâle göz açtırmamış.
Kâh Batıcılık olmuş, kâh Batı düşmanlığı. Her
izm onun himayesinde sahneye çıkmış. Bu yedi ceddi yabancı âlüftenin dilimizde
adı yok. Batı, “obskürantizm”demiş. Obskürantizmkocayıp dermansızlaşınca,
surların ardında bekleyen tefekkür, bulanık bir sel gibi boşanmış ülkeye. Beyni
iğdiş edilen nesiller büyük bir susuzlukla bu kirli sulara eğilmiş. Ve düşünce,
mahiyeti meçhul bir içki gibi çıldırtmış herkesi.
Kırk beş milyon, kırk beş milyona düşman
kesilmiş. Obskürantizm heyulâsı yok edilmedikçe, herhangi bir diriliş hayaline
kapılmak çılgınlık.
Şiddet: Avrupa’nın Tanrısı
Çağdaş Avrupa’nın en “insancı” filozoflarına bir göz atın, hepsi şiddete âşık. Soyumuzun alınyazısıymış bu.
“Kullanılan
şiddet, şiddeti kökleştiriyor mu, yok mu ediyor; bizi geriye mi götürüyor,
ileriye mi? İşte, asıl mesele’ diyorlar.
Şiddeti yokeden şiddet, yalanların en
alçakçası değilse vehimlerin en şâiranesi. Her kavganın ezeli mazereti: son
kavga olmak.
Bu tahrip ihtirası, bir asrın imtiyazı, daha
doğrusu yüz karası değil, Kabil’den beri uzayıp giden bir lânet zinciri. Kıyıcılık
kanında var Avrupalının. Yunan destanları birer cinayet salnamesi, Yunan,
İskandinav veya Germen destanları. Machiavelli’ye göre, “mecbur kalınınca
kuvvet haktır”; mecbur kalınınca, yani istenince. Şair: “Din şehit ister,
âsuman kurban” diyor; evet, Avrupalı’nın dini.
Yobaza Düşmanlık
Yobazlık, Şark’ın nefis müdafaası. Yobaz,
samimiyet, yobaz kendini bir nass’a hapseden idrak; bir nass’a, yani sonsuza.
Yobaza düşmanlık, tarihe düşmanlık. Yobaz biziz, en güzel
taraflarımızla biz.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar