IRAK VE ORTADOĞU’DA MOSSAD, (İSRAİL KÜRT UMUTLARININ ÇÖKÜŞÜ)
Hzl: Şalom Nakdimon
Gizli bir şekilde yürütülen ve 12
yıl süren Kürt-İsrail ilişkileri, 6 Mart 1975’te ortaya çıktı ve İran-lrak
arasında Cezayir Anlaşmasının imzalanmasıyla maske düştü.
Bu 12 yıl süresince, Irak hükümeti
ve ordusuna karşı Kültlerin liderliğini Molla Mustafa Barzani yürüttü. Bu
süreçte, Barzani, İsrailli müsteşarlar heyetine danışarak faaliyetlerini
sürdürdü. İsrailli heyetler periyodik olarak her üç ayda bir değişmekteydi. Bu
heyetin başında sürekli olarak MOSSAD yetkilisi ve beraberinde İsrail
ordusundan bir subay ile teknik danışman bulunurdu.
İsrailli danışmanlar Kürtlere,
Iraklıların gerçekleştirdiği saldırılara karşı hayatta kalmayı öğrettiler.
İsrailliler, Kürtlere modern savaş yöntemlerini öğretmeye çalıştılar. Bu
süreçte çoğu zaman İsraillilere bir sağlık heyeti eşlik eder ve Kürtlerin
tedavisine yardımcı olurdu.
İki ülke ne zaman bir anlaşmaya
varırsa, o zaman isyancı Kürt hareketlerinin sonu gelecekti, Cezayir’de olan
da aynen buydu. 6 Mart 1975’te İran Şahı Muhammet Rıza Pehlevi görünürde
Irak’ın ikinci adamı olan Saddam Hüseyin ile bir anlaşma imzalamıştı. Ancak
Saddam gerçekte Baas Partisinde ipleri elinde tutan tek kişiydi. Bahsedilen bu
anlaşma, İran’a, Körfez’in ticaret bölgesi sayılan Arap kıyılarına hâkim olma
fırsatı verdi; bunun karşılığında İran elini Kültlerden çekecek ve isyancılara
yardımı bırakacaktı. Böylece uzun zamandır süren Kürt isyanının önüne perde
çekilmiş oldu ve Kürtlerin yarı bağımsızlığa kavuşma hayalleri yıkıldı.
9
Mart 1975’te Hükümet Başkanı İzak Rabin bakanlarına, "İran ve Iraklılar, Kürtleri yalnız bırakacak bir anlaşmaya vardı”
dedi. İran-Kürt-Amerikan-İsrail
dayanışması o
dönemde zirvedeydi. Kuzey Irak’ta MOSSAD ve İran İstihbarat Servisi SAVAK uyum
içinde çalışıyordu. Şah’ın her fırsatta Kürtlere yardım etmeleri için çağrıda
bulunduğu Amerikalılar, Saddam ile Şah arasındaki bağlantıların sırlarını
bilmiyorlardı. Hâlbuki Şah onlara bu konuyu daha önce hissettirmişti. O zaman
İran’da bulunan Barzani, Cezayir anlaşmasıyla şok olmuştu.
Cezayir Anlaşması, Kürt isyanına son noktayı koymuş ve Kürt isyancıların
emelleri yıkılmıştı. İsyancıların lideri Barzani sürgüne gönderildi ve 1979
yılında kanserden öldü. Birkaç ay sonra Humeyni’nin devrimiyle koltuğundan
indirilen Şah da aynı kaderi paylaştı.
Bu kitapta anlatılan 1963-1975 yılları arasındaki Kürt-İsrail
işbirliğinin başlangıcı ve sona ermesi şu kaynaklara dayanılarak ele
alınmıştır:
• Kürdistan’daki faaliyetlere ve
çalışmalara refakat etmekle görevlendirilenler. Bunların dışında, bir kısım
MOSSAD yetkilileri, İsrailli subaylar, orada görev yapan sağlık ekipleri. Ancak
bunların bir kısmının sadece isimlerinin baş harfleri zikredilmiştir.
• Günümüze kadar gizli tutulan
belgeler.
• Bazı özel çalışmalar.
• Ajansların hazırladığı raporlar.
• Genel ve özel arşivler.
• İsrailli danışmanların Kürdistan'da
bulunduğu dönemlerde yazdıkları günlük, belge ve mektuplar.
Ayrıca İsrail’deki Amerikan Büyükelçiliği’nde çalıştığı esnada
tanıştığım Amerikalı araştırmacı David Corn, bana Washington’da Barzani’nin yakınlarıyla
yaptığı dokuz özel görüşmeyi temin etti.
Şalom Nakdimon
Sh: 1-2
İran ve Irak, aralarında uzun zamandan beri süregelen krizi çözmek
için 12-18 Ağustos 1974’te yeniden görüşmelere başlamıştır. İstanbul’da
yapılan bu görüşmelerde iki devlet Şattülarap’taki sorunları gidermek için
yoğun çaba gösterilmiştir.
Bu görüşmeler önce ılımlı bir havada geçerken sonra iki taraf
arasında söz düellolarına sahne olmuştur. Zira Iraklılar, İranlıları, Irak
dahilinde vuku bulan olayları körükleyerek baskı kurmaya çalışmakla suçlamıştır.
Ayrıca Barzani’ye yardım ettiği için İran’ı kınamıştır. Daha sonra Irak radyosu
Kürtlerin tasfiye edilmesi çağrıları yapmaya başlamıştır.
Irak, görüşmelerden çekilir. İran’ın Körfez bölgesine askeri
yığınak yapması konusunda BM’ye şikayetlerini sunar. Buna karşın yine de
Tahran’la ilişkilerinin kopmasından korkmaktadır. Kasım 1974’te toplanan Arap
zirvesinde, İran ile Irak’ın arasını bulma görevi Mısır Devlet Başkanı Enver
Sedat, Fas Kralı 2. Haşan ve Ürdün Kralı Hüseyin’e verilir. Şah, bütün
arabuluculara Irak’ın Şattülarap’taki egemenlik hakkından vazgeçmesi şartını
koşar ve Kürtlere kademeli olarak özerklik verilmesini ister. Ayrıca Şah,
Saddam’a, Kürtleri Irak’tan bağımsız olma yönünde kışkırtmadığını yalnızca
özerklik için telkinde bulunduğunu söyler.
7-12 Ocak 1975 tarihlerinde Şah, Mısır ve Ürdün’e bir ziyaret
düzenleyerek Irak’la aralarındaki anlaşmazlıklar konusunda fikir alır. Zira
14-18 Aralık’ta yeniden başlayan İstanbul görüşmeleri yine sert suçlamalarla
neticelenmiştir.
Bir ara Saddam, Şah’a yönelik sözlü saldırılarını azaltarak
hiddetini Barzani’ye yöneltmiştir. Saddam Ahram gazetesine 21 Şubat 1975’te verdiği
bir demeçte şunları söylemiştir: ‘ Kürtler Barzani’yi hiçe saymaya
başlamışlardır. Artık kendisi İsrailli akıl hocalarıyla baş başadır.” Saddam, nedense bu demeçte İran’ın
Barzani’ye yardım ettiği yönünde herhangi bir göndermede bulunmamış, aksine
İran’la diyalog kurmak istediği imasında bulunmuştur. Ayrıca Irak’ın
Şattülarap üzerindeki egemenlik hakkından da söz etmemiştir.
26 Şubat’ta Barzani İran’a gider.
Ancak Şah ile görüşmeyi başaramaz. Çünkü İranlılar, Irak’la anlaşma olasılığına
karşı Barzani’yi kolluyor görüntüsü vermek istemezler. Ancak Barzani’ye,
Şah’ın kendisinden vazgeçmeyeceği güvencesini verirler.
Söz konusu Irak-İran görüşmeleri
muamma olarak kalır. Ancak İran’ın, bu görüşmelerde, Şattülarap’ın ortasındaki
sınırın yeniden düzenlenmesini istediği söylentileri yayılmıştır. Ayrıca yine
bu söylentilere göre, Şah, söz konusu bölgede deniz taşımacılığı ve gümrük
sektöründe hak eşitliği ilkesini gündeme getirmiş ve üzerinde ısrar etmiştir.
Saddam Hüseyin, ekonomik açıdan
Şattülarap’taki egemenlik hakkının ne denli önemli olduğunun farkındaydı. Aynı
zamanda Kürtlere yardım gelmesiyle bu isyana Iraklılar tarafından bir son
verilemeyeceğini de biliyordu. Yıllardır devam eden Kürt isyan hareketi, Iraklılara 4
milyar dolarlık bir zarara neden olmuş ve Irak ordusunun güçlenmesini
engellemişti.
İran Şahı, o zamanlar Körfez’deki en
güçlü liderdi. Hawk füzeleri ve 130 kalibrelik toplarla donanımlı iki İran tank
taburunu Irak topraklarına girdirmeye bile cesaret edebilmişti. İran topçu
birliklerinin Kürtlere yardım etmesine izin vermişti. Kürtlere tanksavar füzesi
yardımı yapmıştı. Buna karşılık Saddam, Irak ordusunu Ruslardan satın aldığı
Art-Art füzeleriyle donatmıştı. Bu silahların gelmesiyle Irak ordusu, İran
ordusu karşısında silah üstünlüğü sağlamıştı.
Öte yandan Şah, İran-ABD
ittifakından aldığı güçle Irak’ın Sünni, Şii, Kürt olmak üzere üç devlete
bölünmesi fikrini açıklayabilmiştir. Ayrıca bu ittifaka güvenen Şah, artık
Şattülarap’a tamamıyla hakim olma düşüncesini taşımaya başlar.
Allam (İranlı bakan) 2, Mart 1975’te
günlüğüne, Cezayir Devlet Başkanı Hevari Bumdeen İran’la Irak’ı anlaştırmak
istediğini yazmıştır. Saddam Hüseyin, İran Şahı ile Mart 1975 boyunca
Cezayir’in başkentinde gerçekleşecek 13. Petrol ülkeleri Toplantısı’da bir
araya gelebileceğini açıklar.
İran Şahı, Cezayir’e indikten sonra
Bumdeen ile özel görüşmek ister. Bu özel görüşme iki saat sürer. Saddam
Hüseyin’in söz konusu toplantıya gelmemesinin ardından Şah onunla da
görüşmüştür.
Saddam ve Şah ın ayrı yerlerde iki
kez bir araya gelmesinin ardından, Cezayir Devlet Başkanı İran ve Irak
arasındaki anlaşmazlığın bittiğini ilan eder. Şah ve Saddam el sıkışırlar ve
Başkan Bumdeen e teşekkür ederler.
OPEC üyelerinin önünde Cezayir
Devlet Başkanı Bumdeen, Irak ve İran arasındaki sorunun tamamıyla çözüldüğünü,
iki devlet sınırının Şattul-Arab’ın ortasından geçeceğini açıklayarak Irak’ın
da İran’ın en zengin petrol yataklarına sahip Havzistan üzerindeki
isteklerinden vazgeçtiğini duyurur. Ayrıca İran topraklarından 2
kilometrekarelik bir bölümün Irak sınırlarına dahil edilmesi üzerine her iki
tarafın da mutabık olduğunu beyan eder.
Bu anlaşma ayrıca şöyle bir maddeyi
de içeriyordu: "İki taraf da kendi sınırlarından diğer tarafa
ayrılıkçıların geçmesine izin vermeyecek.-’ Zira bu madde, İran
yardımı olmaksızın devam edemeyecek olan Kürt isyan hareketinin tamamıyla
tasfiye olması anlamına geliyordu.
13 Haziran 1975’te bu anlaşma kağıt
üzerine dökülerek iki ülkenin dışişleri bakanlarınca Cezayirli
meslektaşlarının şahitliğinde imzalanır.
Irak hükümetinin üst düzey
yetkililerinden biri olan Taha Yasin Ramazan, 29 Ekim 1990 yılında Londra’da
çıkan Tudmon gazetesine şöyle konuşmuştur: 'Biz bu antlaşmayı Kürt sorununu çözmek için Şattülarap’ın yarısını
kaptırma pahasına imzaladık. Yalnızca Irak çıkarlarını düşünerek bu işi yaptık.-’
O zamanlar Saddam Hüseyin, Irak
başkanlık makamını elde etmek istiyordu. Öncelikle Irak ordusunu sürekli
meşgul eden Kürt illetinden kurtulmak gerektiğine inanıyordu.
Saddam, Şattul-Arap’ın yarısından
vazgeçmeyi geçici bir geri adım olarak nitelendiriyordu. Zira Irak’ın kendini
ve gücünü toplamaya ihtiyacı vardı. Ancak Irak Başkanı’yken "nabza göre
şerbet veren başkan’ sıfatıyla ünlenmesinin ardından, İran’a hücum emrini
verdi.
Mısırlı gazeteci Muhammet Hasaneyn
Heykel de bu konuda şunları kaydetmiştir: "Saddam bana, Cezayir’e gelmeden
önce Irak Devrim Komite Konseyi üyeleri bana zorunlu olduğum tavizleri verme
konusunda yetki verdiler. Çünkü Kürt sorununu kökünden temizlemek için İran’a
bir takım tavizler vermek zorundaydık. Ancak meclis üyeleri bu tavizlerin
ulusal ve bölgesel sınırları ve devrimin güvenliğini tehlikeye atacak, tehdit
edecek bir nitelik taşımaması gerektiğini söylemişlerdi.’ demişti.-’
Allam hatıratında şunları yazmıştır: "Şah, 7 Mart sabahı
Cezayir’den döndüğünde çok iyimser bir görüntü içindeydi. Çünkü OPEC toplantısında
işler yolunda gitmişti. Aynı zamanda Irak sorunu da çözülmüştü. Şattülarap
meselesinin de İran lehine çözüldüğüne inanıyordu.'’
Allam Kürtler konusunda ise şunları yazmıştır: ‘ Şah, SAVAK
Başkanı’na Kürtlerin İran’a göç etmesine engel olma emrini verdi. Artık Kültlere
özerklik verilmesinin de karşısındaydı ve bu konuda, Kürtler bizim yardımımız
olmadan Irak ordusu karşısında 10 gün dahi tutunamayacaklardır. Ben, Saddam
Hüseyin’le 4.5 saat görüştüm. Kürtlerle yaptıkları savaşta Irak ordusunun
zafer kazanamamasının tek sebebinin İran topçuları olduğunu iddia etti.’
diyordu. ’
Allam şöyle der: Iraklılar savaştan önceki son zamanlarda
Kürtlerin önerilerini kabul etmek üzereydiler. Ancak Kürtler İran’dan gelecek
olan yardıma güvendiklerinden Iraklıların rızasını geri çevirdiler.”
2 Eylül 1975'te Muhammet Hasaneyn, Şah’la yaptığı röportajı Kuveyt
Al-Watan gazetesinde yayınlar. İran Şahı bu
röportajda şöyle konuşur:
‘ Doğrusu biz Kürtlere yardım ediyorduk. Sonunda onlara yardım edenin
yalnızca biz olduğumuzu anladık. Yardımlarımızı geri çektiğimizde de isyan
hareketi diye bir şey kalmadı. Çünkü Irak’ın düşmanca propagandaları ve
topraklarımıza kastetmesi yüzünden kızgındık ve Kürt isyan hareketinin bu
konuda değerlendirilmeye değer olduğuna kanaat ederek Kürtlere yardım etme
kararı almıştık.”
Hasaneyn'nin, Bu kararı ne kadarlık bir sürede aldınız?” sorusuna
Şah, "Bir saatte. Ancak Kürtlere yardım etme meselesinin yalnızca Irak’la
sınırlı kalması lazımdı. Çünkü bizim topraklarımızda da yaşayan bir Kürt nüfusu
söz konusuydu. Bu konuda ihtiyatlı davrandık. Kuzey Irak Kürtlerine yaptığım
yardımın tutarı ise 300 milyon doları bulmuştur. Bu rakam oldukça yüksek,
biliyorum. Ama bizden istenen buydu.” diye yanıt verir.
O zamanlar ABD’nin Tahran Büyükelçisi Richard Hilms, Cezayir’deki
anlaşmanın Şah’ın bakanlarını dahi şok ettiğini söylemiştir.
David Gorion ise bu konuda şunları anlatır: "Şah’ı Cezayir
dönüşünde havaalanında karşılamak için bekliyordum. Yanımda bazı İranlı yetkililer
vardı. İranlı bakanların yüzündeki aşırı şaşkınlığı fark edebiliyordum. Daha
sonra Şah, Kürtlere yapılan yardımların kesilmesini ve derhal sınırların
Kürtlere kapatılmasını emretti. Ertesi sabah Şah’la bir görüşme yaptım.
Tavırları son derece despotça idi. Ayrıca, Kürtlerle ABD’nin bağlantısını kesen
bu sürpriz adım yüzünden ABD’lilerden özür de dilemedi. Şüphesiz bu konuda
Amerikalılardan özür dileme gereksinimi duymuyordu. Çünkü Kürtlere yardım etme
konusunu onların kafasına sokan kendisiydi.-’
Şüphesiz bu anlaşma, aynı zamanda İsraillileri de şaşırtmıştı. Dönemin MOSSAD Başkanı İshal Hofee,
9 Mart’ta Bakanlar Kurulu önünde yaptığı konuşmasında, bu olayı SAVAK
yetkililerinin dahi geç öğrendiğini söylemiştir.
8 Mart günü SAVAK’ın üst düzey bir yöneticisi, MOSSAD’ın Tahran sorumlusunu
bürosuna çağırır. Buruk bir eda ile, ‘
Şah, Cezayir’de Irak’la anlaşma imzaladı. ’ der. "Bu yüzden Kürdistan’daki faaliyetlerimizi durduruyoruz. Korkarım
sizin de 11 Mart Çarşamba gününe kadar Kürdistan’daki adamlarınızı oradan
çekmeniz gerekecek.’’
MOSSAD yetkilisi büyük bir şaşkınlıkla şöyle der: “Siz İngiliz ve Amerikan siyasetinin
keyfiyetini biliyor musunuz? Zira bu iki devletin siyaseti de Kürtlerle
işbirliği yapmayı öngörüyor.’’ MOSSAD yetkilisinin söz konusu anlaşmaya
muhalefet ettiğini sezinleyen SAVAK yetkilisi, şöyle konuşur:
‘ Siz İsrailliler, duygularla politikayı birbirine
karıştırıyorsunuz. Kürtlere yardımın kesilmesinin arzu ettiğimiz bir sonuç
olduğunu sanmayın. Zira böyle bir kabullenme Irak’ın bize karşı pek çok taviz
vermesini sağlamıştır.’’
Bu görüşmenin ardından söz konusu MOSSAD sorumlusu, derhal
Kürdistan’daki Heyet Başkanı’nı arayarak vakit kaybetmeksizin Tahran’a
dönmelerini emreder.
Dönemin MOSSAD Başkanı Nahom Admonee, anlaşma haberini alınca
bunu hemen Hükümet Başkanı İzak Rabin’e bildirir. 9 Mart 1975’te Rabin,
Bakanlar Kurulu’nun önünde yaptığı konuşmada şöyle der:
“İran ve Irak, Kültlerden kurtulma
konusunda anlaşmaya vardı.”
Kürtler de anlaşma haberine şaşıranlar arasındadır. Zira Barzani,
anlaşmanın imzalandığı sıralar Tahran da bulunuyordu. İran sınırının kendilerine
kapandığı anlamına gelen bu anlaşma haberini Barzani SAVAK Başkanı Nasıri’den
öğrenir.
Bu sırada Tahrandaki C1A temsilcisi Washington’a bir telgraf
çekerek şöyle der: “SAVAK’tan bir yetkili Barzani’nin karargahına gelerek şunları
söylemiştir:
• İran sınırı Kürtlere kapatılacak.
• Kürtler
artık İranlılardan herhangi bir yardım beklememelidir.
• Iraklıların koşulları ne olursa
olsun Kürtler onlarla anlaşma yoluna gitmelidir.
• Kürt savaşçılarına silahlarını İran
ordusuna bırakmaları ve küçük gruplar halinde gelmeleri şartıyla İran’da
barınma izni verilecektir.-’
SAVAK yetkilisi gidince, Kürt karargâhındaki yetkililer iki gün
süren istişareler düzenleyip durum değerlendirmesi yaparlar. Sonunda en doğru
davranışın, Barzani’nin gelmesini beklemek olduğuna kanaat ederler.
10 Mart ta Kürt
karargahı Kissinger’e şu telgrafı gönderir: ‘ Kuvvetlerimizin arasında tam bir ümitsizlik hakim. Büyük
bir çöküntü bizi bekliyor. Yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Size ve
hükümetinize sığınıyoruz. Söz verdiğiniz gibi bu duruma müdahele etmenizi
istiyoruz. Müttefikiniz Kürtlerin yok olmaması için bu işe el atın. Hayatımızı
ve ailelerimizin şerefini kurtarın. Lütfen sorunlarımızla ilgilenin.-’
CIA Tahran temsilcisi de örgütteki
yetkililerine bir telgraf göndererek şöyle der: ‘ Eğer ABD, Kürtler için derhal girişimde bulunmazsa kendilerinden
vazgeçtiğimizi düşünecekler. Olan biten her şeyi ifade edebileceklerini
düşünüyorum. Zaten İran, Irak’Ia anlaşmak suretiyle yalnızca Kürtlerin politik
ümitlerini yıkmış olmadı, aynı zamanda binlerce kişinin de hayatını tehlikeye
attı."
Barzani, Kissinger’e Tahrandan bir telgraf çeker ve şöyle der: ‘
Her zaman için uluslararası kavgaların barışçıl yollarla çözülmesinden yana
olduk. Bu tavrımız İran ve Irak için de geçerlidir. Ancak şimdi kan ağlıyoruz.
İran-Irak ittifakı savunmasız halkıma öldürücü bir darbe niteliğindedir. Çünkü
İran sınır kapılarını yüzümüze kapattı. Tam da Irak bize en amansız
saldırılarını düzenlerken, hareketimiz ve halkımız ölüyor. Herkes büyük bir
sessizlik içinde. İnanıyoruz ki ABD halkımıza karşı ahlaki sorumluluğunun
bilincindedir. Bu yüzden ABD’den girişimde bulunmasını temenni ediyoruz. Irak
saldırılarının durması ve Iraklılarla aramızda diyalog kurulması, en azından
adamlarımın güvenliğinin sağlanması, ABD’nin, İran üzerindeki bütün etkinliğini
kullanarak, Irak la kapsamlı bir anlaşmaya varana kadar bize yaptığı yardımları
kesmemelerini sağlaması ve ayrıca İran hududunun açık tutulması gibi konularda
sizden girişim bekliyoruz. Bu hayati meseleye Amerikalıların seyirci
kalmayacağına inanıyoruz."
İran Şahı, 11 Mart 1975’te Barzani’yi kabul eder. Dr. Mahmut da bu
görüşmeye katılmıştır.
Dr. Mahmut bu konuda şunları anlatır: Şah haddinden fazla uzayan
savaştan sıkıldığını söylüyordu. Eğer Kürtlere yardım etmeye devam ederse bu
savaşın sorumlusu olacağını, Irak la sağladığı anlaşmaya riayet etmek zorunda
olduğunu beyan etti. Ayrıca Iraklıların anlaşmaya sadık kalıp kalmayacaklarını
ölçmek için bu yardımları kesmek zorunda olduğunu vurguladı.
Sonra Şah, şunları eklemiştir: “İran sınırı, bize sığınmak
isteyenleri geçirenlesiniz diye üç gün açık kalacak. Burada sıcak
karşılanacaksınız ve iş yapabileceksiniz. Size İran vatandaşıymışsınız gibi
davranılacaktır. Sonra sınırlar kapatılacak.’’
Bunları işiten Dr. Mahmut hiddetlenerek şöyle demiştir: “Sizce
kanları dökülen, evlatları öldürülen insanların mücadelesi, bu lanet anlaşmayı
imzalamamanızı gerektirmiyor mu? Bize yardım etmeyi vaat ettiğinizde bu işten
bir gün vazgeçeceğini söylememiştiniz. ’
Bu sefer Şah da hiddetlenir ve şöyle der: “Bu benim bileceğim iş,
tartışma kabul etmiyorum.-’
Barzani ise konuşulanları sessizlik içinde dinliyordu. Yüzünden,
bütün bu olanlara karşı tiksinti duyduğu ve ümitsizlik içinde olduğu anlaşılıyordu.
Hiçbir şey söylemedi. Şah’tan yalnızca kararını yeniden gözden geçirmesini
istedi.
Barzani 16 Mart günü Tahrandan döner ve üst düzey yetkilileriyle
karargahında bir toplantı düzenler. Toplantıda yaptığı konuşmada İran-Irak
anlaşmasının Kürt hedeflerini geçici bir süre rafa kaldırdığını söyler ve daha
sonra işlerin yoluna gireceğine inandığını açıklar.
Barzani’nin tavrı ve söylediği şeyler parti yetkililerini
şaşırtmıştır. Barzani’nin bu iyimserliğinin nedenini sorarlar ancak bir cevap
alamazlar. Ancak iki gün sonra bu iyimserlik yerini ümitsizliğe bırakır. 18
Mart günü, Barzani karargâhında başka bir toplantı düzenler ve şöyle der:
“Tek başımıza kaldık, hiçbir dostumuz yok, korkarım bu isyanı daha
fazla idare edemeyeceğim ve İran’a gideceğim. İran bizimle olan sınırını 30
Nisan da kapatıyor. Türkiye sınırları da kapalı. Irak ordusuna gelince
güneyimizdeki ve batımızdaki bütün yolları tutacak. Ümidimizin kaldığına
inanmıyorum. Eğer aranızda isyanı idare edebileceğine inanan varsa onu sonuna
kadar destekleyeceğimi belirtmek isterim.-’
Bazı komutanlar Barzani’nin bu sözleri üzerine savaşçılarıyla
görüşmek için zaman ister. Herkes toplantıdan çıkarken hâlâ Barzani’nin ümitsiz
sözlerinin etkisindeydi.
Durum gerçekten de çok kötüydü. Adeta bütün ümitler yıkılmış,
bütün hayaller çökmüş gibiydi. Yalnızca iki seçenek vardı. Birincisi İran’a kaçmak,
İkincisi Irakta kalıp Baas Partisinin genel bir af çıkarmasını beklemek.
Ancak çok geçmeden durum daha da kötüleşti. Zira İran ve Irak
Dışişleri Bakanları anlaşma hükümlerinin uygulamaya geçmesi konusunda bir
toplantı düzenlemişlerdi. Toplantıda, Iraklı bakan İranlı meslektaşına
Kürtlerin silah bırakmalarını istediklerini söyler. İran Dışişleri Bakanı,
Irak’ın bu tavrını Kürtlere ileterek, bunu yapmadıkları takdirde İran ve Irak
cephesinin kendilerine karşı birleşeceği uyarısında bulunur. Ayrıca o günlerde
ABD’den de Kürtlere bu konuda bir ikaz gelir.
Nihayet Saddam ve EI-Bekir Kürt isteklerini tanımadıklarını
açıklar ve Irak hükümeti de Kürtlere şu mektubu gönderir:
"Kendilerini Kürdistan
Demokratik Partisi diye isimlendirenlere;
Biz ülkemize büyük zararlar veren kaçak ve hainlerin kökünü
kazımaya kararlıyız.-’
Anlaşmanın hükümleri hızla uygulamaya konulur. Öncelikle İran,
Kürt bölgelerinde konuşlanmış olan iki topçu taburundan oluşan askeri gücüne
geri çekilme emri verir. Geri çekilirken bütün teçhizat ve uçaksavar silahları
da İran’a taşınacaktır. Kürtler ve İsrailliler bu olaya inanamaz. İranlılar
Gadon’daki 42 top bataryasını 8 saat içinde bütün mühimmatıyla birlikte kendi
sınırlarına geri çeker.
Allam 20 Mart’ta günlüğüne şunları yazmıştır: ‘ Kürtler,
ailelerinin İran sınırından geçmesi için yeterli sürenin tanınmasını
istiyorlar. Çünkü Barzani, Kürt ailelerinin akıbeti konusunda endişeli. Şah,
Iraklılara Kürt savaşçıların ailelerine dokunmamaları konusunda ısrar ediyor.
Ancak Kürtler, Iraklıların ailelerine saldıracağından çok korkuyor. Bu yüzden
Şah, bu ailelerin geçişinin Kızıl Haç’ın himayesinde olmasını önerdi. Şah bu
konuda Kürtleri temin ederek, eğer İran-Irak anlaşmasına ihtimam gösterirlerse
daha iyi koşullarda yaşayacakları güvencesini verdi.
Ne var ki 21 Mart tarihinde İran’ın Ürdün büyükelçisi bir mektupla
Tahrana gelir. Söz konusu mektup Ürdün Kralı Hüseyin’e ait olmakla birlikte
İran Şahına suikast düzenlemek için eğitilen milliyetçi Kürtlerin isim
listesini içermektedir.
Barzani’ye gelince savaşa devam
etmek, Iraklılara teslim olmak ve sığınmacı olarak İran’a gitmek
seçeneklerinden birini tercih etmesi gerekiyordu. Son şıkkı seçti. Bazı
Kürtler de evlerini yakarak onu izledi.
Ancak bazı Kürtler, sığınmacı olarak
İran’a gitmektense intihar etmeyi yeğlemişlerdir. 10 bin kişilik bir gerilla
grubu ölünceye kadar savaşacaklarını söyleyerek İran’a gitmeyi reddetmiştir.
Sh: 257-265
BİR HALKIN YOK OLUŞUNU
İZLEMEK
Iraklılar, hükümetin genel af çıkarmasından önce 35 bin Kürdün
İran’a geçtiğini ilan eder. Bu af döneminde 90 bin Kürt Iraklılara teslim olmuştur.
Türkiye’ye geçiş yapan Dr. Muhammet şunları söyler: 'Kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan 5 bin kadar Kürt, Irak’tan kaçarken
şiddetli soğuklar nedeniyle dağlarda can vermiştir. Şu anda iki ülkenin
sınırlarına yakın bölgelerde binlerce Kürt sığınmak için beklemektedir. Ne
yazık ki devlet de sınır kapılarını bu insanların yüzüne kapatmıştır.-’
Irak ordusu herhangi bir mukavemetle karşılaşmaksızın kısa sürede
Kuzey bölgelerini zapteder. İran’a geçiş yollarını da tutar. 3 Nisan da da
İran’dan silah ve mühimmat nakliyatında kullanılan Hacı Umran’daki yolu ele
geçirirler.
Irak Devlet Başkanı El-Bekir, bunun tarihi bir olay olduğunu
söyler çünkü tehlikeli bir isyan hareketi bitirilmiştir.
Barzani, Yobiabi Haber Ajansı'ndan iki muhabirin kendisiyle
yaptığı röportajda şunları söylemiştir: 'Savaş bitti. İşte burada arkadaşsız ve
yapayalnızız. İran’a kaçmayı başaramayan yarım milyon vatandaşım öldürülme
tehlikesiyle burun buruna... Savaşçılarım yenilmeksizin savaş meydanını terk
ettiler. Çünkü biz siyaseten yenildik.'
Barzani, İran’dan yabancı
bir ülkeye gideceğini, bunun ABD olabileceğini söyler.
Bu arada Iraklılardan kaçan Kürt savaşçıları kuzeye doğru
kaçarlar. Ancak sınır kapıları çoktan yüzlerine kapanmıştır.
Daha sonra Barzani, İran ve ABD’yi suçlamaya başlar. 'Bize gayrı
resmi yollardan yardım yapmayı taahhüt etmişlerdi. Ayrıca Amerikalılar İran’la
aralarında bir kriz söz konusu olsa bile bizi gözden çıkarmayacaklarını
söylemişlerdi. İran’a gelince o da Irak’la anlaşmak için Kürt sorununu
kullandı; şüphesiz bu iki devletin bu anlaşmadan yüksek çıkarları vardır.’’
Bir yardım kuruluşunda görevli doktorlar Kürt köylerini ziyaret
ettiklerinde şunları söylemişlerdir: “Bu köylerde tam bir yok oluş göze çarpıyordu.
Pek çok çocuk ölmüştü. Gadon’da binlerce kişi, önümüzdeki 15 gün içinde gıda
sıkıntısı yüzünden ölebilir.’’
Bu doktorlar binlerce kişinin İran sınırına akın ettiğini
görürler. Ayrıca Barzani’nin yüzlerce savaşçısı sınırı geçmeden önce
silahlarını teslim etmekteydi.
Türkiye ise sınırlarından içeri mülteci girmesine izin vermiyordu.
Çünkü Kuzey Irak’tan girecek olan mülteci Kürtlerle, Türkiye sınırları
dâhilinde yaşayan Kürtler arasında oluşabilecek bir bağın kendisini tehdit
etmesinden korkuyordu.
Bu dönemde İran’a 200 bin Kürt mülteci giriş yapmış ve bu mülteciler
askeri kamplarda toplanmıştır. Ancak ABD ve İran bu mültecilere gerekli yardımı
yapmamışlardır. Hatta İran, 40 bin mülteciyi kuvvet kullanarak yeniden Irak’a
göndermiştir.
Ayrıca ABD, şartlar ne olursa olsun herhangi bir Kürdün sığınmacı
ve siyasi sığınmacı olarak topraklarına girmesine izin vermeyeceğini açıklamıştır.
Sh: 267-268
28 Mart 1975’te İran’a giriş yapan Barzani ve ekibi güney Rizaye
bölgesine 80 km’lik bir uzaklığa sahip olan Necade kırsal bölgesine yerleştirilir.
Söz konusu yerleşim bölgesinde Barzani’yi ziyaret eden gazeteci
John Crafft şunları söyler: ‘ Yeri kesinlikle rahattı, banyosu, telefonu ve
piyanosu vardı. Dolaplar muz, portakal ve elma ile doluydu.”
John Crafft İsrail Dafar gazetesine verdiği 25 Nisan 1975 tarihli raporunda şunları
yazmıştır: ‘ Barzani yoğun İran gözetimi
altında yaşamaktadır. Geleneksel Kürt giysilerini çıkartmış, çok geniş olan
İran elbiselerini giymek zorunda kalmıştır. Bunun sorumlusu öncelikle bütün
dünya siyaseti; özellikle Iraklılara silah, tank ve eğitim yardımı yapan
SSCB’dir.”
Crafft, Barzani’ye Kürt isyanının sonsuza dek bitip bitmediğini
sorduğunda şunu öğrenmiştir: ‘78 yaşına gelen Barzani artık hayat hikâyesinin
sona erdiğini anlar. İran’daki ikameti sırasında kendisine üç kez daha suikast
düzenlenir. Bu teşebbüsler de daha öncekiler gibi başarısızlıkla neticelenir.
Buna karşın Barzani hiçbir zaman karlı dağları aşarak Kürdistan’a dönmeyi
düşünmemiştir. Ona göre bu hikâye bir daha yaşanmamak üzere bitmiştir.”
Dr. Kerim, Barzani’nin her şeyi kabullenmesinin nedenini şu
şekilde açıklamıştır: “Barzani halkı için bir şeyler yapmayı istiyordu ancak
yalnız kalmıştı. Barzani de evlatlarına karşı bir üstünlük hissi mevcuttu.
Yalnızca kendisinin halkına hükmedebileceğine inanıyordu. Kendisi bir şey
yapamadığı için bu yenilmişliği kabullendi ve halkına da kabullendirmeye
çalıştı.”
Barzani göğsünün sağ tarafında ağınlar hissetmeye başlar ve
akciğer kanserine yakalandığı teşhisi konur. Dr. Kerim, Barzani’ye bir İran
doktoruna muayene olmasını ve ciğerlerine film çektirmesini öğütler. Ancak
Barzani bunu reddederek ABD’ye gidip tedavi olmak istediğini söyler. Bundaki
kasıt bile Kissinger’le görüşüp Kürt meselesini arz etmektir. Ancak daha sonra
bu isteğinden vazgeçmiştir.
Daha sonra Barzani’nin durumunu gören ve isteğini bilen Şah, kendiliğinden
Kissinger ile görüşerek Barzani’nin Amerika’ya nakledilmesini ve burada tedavi
edilmesini ister. Kissinger’dan onay aldıktan sonra Barzani ABD’ye gider, uçağı
30 Haziran 1975’te Candy Havaalanna indiğinde Barzani’yi iki işadamı görünümlü
sivil elbiseli adam karşılar ve kalacağı otele götürür.
Barzani ve refakatçi o geceyi otelde geçirir. Ertesi gün başka bir
uçakla Barzani, Minnesota eyaletindeki Majo Bruchster kliniğine götürülür ve
burada gerekli ilaçlarla tedavisine başlanır. Bu tedavi Barzani’nin saçlarının
dökülmesine neden olmuştur.
Tedaviden sonra Barzani, Amerikan istihbarat yetkililerince New
York şehrine nakledilir. Herhangi bir Amerikan yetkilisiyle görüştürülmeden ve
basına herhangi bir açıklama yapılmaksızın İran’a dönmesi gerektiği söylenir.
Ancak Barzani İran’da tedavi imkânlarının olmayışı yüzünden geri dönmek
istemez. Hiç değilse İsviçre ya da İsveç’e nakledilmesini ister. Ancak
Amerikalılar Barzani’nin bu isteğini, Şah seni İran’a istiyor.-’
diyerek reddetmiştir.
Barzani, buna karşı diretmesinin İran’daki ailesine ve kendisini
destekleyenlere zarar vereceğinden korkarak en azından Kissinger’la bir görüşme
yapmasına izin verilmesini ister. Kissenger’a Kürt sorununun çözülmesini arz
edecektir. Kissenger Kürt lideri tamamıyla hiçe saymadığından Mültecilerden
Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Josef Saisko’ya Barzani’yi kabul etmesini,
fakat sadece onu dinlemesini emreder.
ABD-Kürt ilişkilerinin ayrıntıları, Kürtlere yapılan yardımları ve
bu yardımların kesilme hikâyesini bilmeyen Saisko, Barzani ile bir araya geldiğinde,
Barzani ona, Şah a bir gün bile güvenmediğini ama Amerika’ya güvendiğini ve
Amerikalıların Kürtleri hiçbir zaman bırakmayacaklarına inandığını söyler.
Konuya vakıf olmayan Saisko, Barzani’ye şöyle der: 'Kürtlere
sunulan yardımlar Şah’ın isteği ile olmuştur. Ben de Şahın talebini onayladım.
Ancak şu anda her şey Kissinger’e bağlı. O da sizin bu konuda ümitlenmenizi
istemiyor.’’
Barzani’nin ABD ziyareti 1975 Ekim’i sonunda nihayet bulmuştur. Dönerken
ABD istihbarat yetkilileri Barzani’nin 6 aylık ilaç ihtiyacını karşılamıştır.
Barzani’nin doktoru gizlice Barzani’nin refakatçilerinden Al-Kazzaz'a şöyle
der: ‘ Barzani’nin yakalandığı kanser ciğerlerinin büyük bölümüne sirayet
etmiştir. Ancak 8 ay bilemedin 1 yıl daha yaşayabilir. ’ Buna karşın Barzani o
tarihten itibaren 3.5 yıl daha yaşamıştır.
Barzani, Tahranda son derece
sıkıntılı günler geçirmiştir. En yakın adamlarından ayrı düşmüştür çünkü
İranlılar onları yeniden Irak’a dönmeye mecbur etmiştir. Kalanlar ise son
derece sıkı korunan askeri kamplarda yaşamak zorunda bırakılmışlardır.
Daha sonra Barzani, İranlılara,
Kazzaz’ın başkalarının aracılığıyla ABD’ye dönmek, kendisini bu hapis
hayatından kurtarmak istediğini iletir ve onları basın organlarına telefon
etmekle, Amerikalılara her şeyi anlatmakla tehdit eder. Kısa bir süre sonra
Şah, Barzani’ye ülkeden ayrılmasına ve kendisine bir İran pasaportu sağlayarak
ABD’ye gitmesine izin vereceğini söyler. Ancak Barzani’ye, ABD’de yalnızca
tedavi maksadıyla bulunacağını belirterek, basına herhangi bir açıklama yapmaması
şartını koşar. Nihayet 1975 Haziranında Barzani’yi taşıyan uçak bir kez daha
Candy Havaalanına iniş yapar. SAVAK yetkilileri Barzani ve refakatçileri için
Washington’daki Shareton otelinde bir grup oda kiralamıştır.
Sh: 269-271
İsrail, Irak ordusuna karşı
yapılacak isyanda kullanılmak üzere Kürtlere büyük miktarda savaş malzemesi ve
mühimmat yardımı yapmıştır. Kendi topraklarında topladığı Kürt savaşçılarını,
eğiticilerini ve müsteşarlarını kullanarak eğitmiş ve Kürtlere yardım etmek
için elinden gelen gayreti göstermiştir.
İsrail, bu dönemin sonuna kadar
Kürtlere 30 top, 340 roketatar, değişik marka uçak savarlar, Strylen tipi
füzeler, 260 bazuka ve 87 mm’lik havanlar göndermiştir. Ayrıca 60 adet Saceer
tipi füze, hafif silahlar için 850 bin mühimmat ve 570 bin adet top merkezi, 32
bin roketatar mermisi, 13 bin adet tanksavar mermisi, el bombası ve mayın gibi
mühimmat yardımında bulunmuştur. Hiç şüphesiz değerleri çok büyük miktarlara
ulaşan bu silahların büyük bir kısmı, 1973-1976 yıllarında ele geçirdiği savaş
ganimetlerindendi.
1975 yılının Mart ayında, İshak
Rabeen hükümeti ofisinde toplantıyı çağırır. Bu toplantıya Savunma Bakanı
Shimon Perez, Genelkurmay Başkanı Mardahay Gor, Kurmay Heyeti Başkanı General
Hartseel Shabeer, İstihbarat Şubesi Başkanı General Shalomo Cazeet, Hava
Kuvvetleri Komutanı General Benjamin Bleed, Başbakanlık Müsteşarı Rahbam
Zaefee, Savunma Bakanlığı Siyasi Strateji Dairesi Başkanı General Yehuşfad
Herkabee ve eski Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı katılmıştır. Rabeen, bu
toplantıda kurmaylarından Kürt isyanının yeniden canlandırılması için
ellerindeki imkanların ne olduğunu ve bu isyana ilişkin neler
yapabileceklerini öğrenmek için gerekli bilgileri almıştır. Kürtlere yardım edebilmek için
yalnızca iki yol vardır ne var ki bu yollar tamamen kapalıdır (Türkiye ve İran
yolu).
Oturumun sonunda Rabeen şöyle der:
'Peki şimdi ne yapacağız? Önümüzde bu planı uygulamaktan başka bir seçeneğimiz
yok.-’
Mart 1975’te Yahufad Herkabu, Kürt sorununa değinen bir
belge hazırlar ve bu belgeyi Savunma Bakanı Shimon Perez’e sunar. Belgede
şunlar yazılıdır: Bu sorun İsrail’in Ortadoğu’da bulunan milliyetçi
azınlıkları kışkırtıp Arap halklarına karşı kullanabileceği anlamına
gelmektedir.
Savaş materyalleri ve teknolojinin
gelişmesi, terör örgütlerine ve azınlıklara toplumlara büyük zararlar verme
fırsatı tanımıştır. Aynı zamanda bu silahların gelişmesi, düzenli orduların
topraklarında gözleri olan bölgesel azınlıkların amaçlarını baltalamıştır.
Başkaldıran küçük azınlıklara yardım
etme düşüncesi hükümetlerin ve düzenli orduların bu konuda aldıkları tedbirleri
arttırmalarına yol açmıştır. Zira düzenli bir orduyla ve bir hükümetle
mücadele etmek zorunda kalan Kürtlerin askeri ihtiyaçları artmış ve bu da
kendilerine yapılan yardımların artmasını gerektirmiştir.
Azınlıklara yapılan yardımlar fiili
ve ciddi bir şekilde kullanıldıkça onları sürekli destekleyecek binlerinin
olması kaçınılmazdı. Ayrıca o zaman için Kürtlere yöneltilen olumsuz
eleştirilerin çoğunluğu, savaş için fırsatları değerlendiremedikleri
yönündeydi.
Yardım isteyenlerin görüntüsü
uçurumun eşiğindeymiş gibiydi. Bu yüzden kendilerine yardım eden çevreler bu
desteklerini kısıtlamak zorunda kalmıştı. Çünkü bu çevreler yardımlarının boşa
gideceğini düşünmeye başlamıştı. Zira Kürt azınlığının Irak karşısında
direnebilmesi için sunulanlardan çok daha fazla miktarda yardıma ihtiyacı
vardı.
Kürt devleti kurulamadı. Bu isyan hareketinin çökmesinden itibaren
Iraklılar Kürt kıyımına devam etmiştir. Hatta işi kimyasal silah kullanımına kadar götürmüşlerdir.
1990 Temmuz’unda Kürtlerin boynundaki ateş biraz hafifler. Zira Saddam,
Kuveyt’i ilhak eder. Daha sonra ABD ve Avrupa koalisyon gücü, Irak ordusunu
Kuveyt’ten çıkararak Irak içinde ilerlemeye başlar. Bölgeye yerleşen koalisyon
güçleri Kürt bölgelerinin imarına çalışırlar ve buraları ABD uçakları korumaya
başlar. Kuzey Irak’ın bir bölümüne Celal Talabani, diğer kısmına ise Mesut
Barzani hükmetmektedir. Her iki lider de bazen Irak’ın, bazen İran’ın
uyguladığı vahşete karşı savaş vermektedir. Ayrıca her iki lider de Saddam’ın
kendileri için Barzani zamanındaki gibi bir son hazırlamaya çalıştığını
bilmektedir.
Sh: 273-274
Kaynak: Şalom Nakdimon, Irak ve Ortadoğu’da MOSSAD, (İsrail Kürt
Umutlarının Çöküşü) Çeviri : Ahmet Ekinci, 1. Baskı Temmuz 2004, Çankaya/ANKARA
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar