ZİHİN KONTROLÜ İSİMLİ KİTAPTAN ALINTILAR
"Hükümet hak çiğneyici olursa, yasaların hor
görülmesine çanak tutmuş olur,
bu da herkesi kendi hakkını kendisinin aramasına
davet demektir."
Yargıç Louis D. Brandeis
BEYNİMİZİ DIŞARIDAN ETKİLEYENLER
Dışardan beynimiz kontrol edilebilir mi? Bunu çoktandır deniyorlar ve
kısmen de başarıyorlar. En eski örneği hipnoz, bildiğimiz bir şey. Şunu pek
duymamış olabiliriz: Bir insanın derin inançlarına zıt düşen bir şeyi ona
hipnozla da yaptıramazsınız. Mesela, insan öldürmeyi büyük günah veya yanlış
bilen birini hipnotize edip katil yapamazsınız.
Etkili diğer bir yöntem "sodivm pentolhal" iğnesi: Bu
ilacın tesirinde kalanlar, sorulan suallere yalan cevap veremiyor. Batı'da
polisler kullanıyorlarsa da mahkemeler kanıt saymıyor. Ama kanıtların yerini
ilaç yüzünden söylememezlik edemezlerse mahkemede delil oluyor.
Çok eski olmayan bir başka yöntemin adı "subliminal
conditioning" (bilinçaltını şartlandırma). Sinemaların birinde
ekranda, gözün göremeyeceği kadar hızlı bir mesaj "flaş" edilmiş: "Çık
Coca Cola iste ve iç". Film bitmeden salondan çıkıp büfeden Coca Cola isteyenler
her zamankinin üç katı olmuş. Niçin cola aldığı sorulanlar: "Birden
içimden Coca Cola içmek geldi" demişler. Colorado
Üniversitesi'nden Dr. Hal Becker bu denemesini saniyenin 1/60'ı kadar hızla
yaptığını ve perdede 30 defa tekrarladığını belirtmiş. Fakat reklamcılar bunu
televizyonda uygulamak isteyince devlet yasak koydu. (Şimdi yapılmıyor mu?)
AZGIN HAYVANIN BİRDEN SAKİNLEŞMESİ
1970'lerin başlarında Amerika'da çok çarpıcı bir başka "dıştan
etkileme" deneyine tanık olundu. Deneysel psikolog Dr. Delgado, bir
stadyumun ortasında, televizyon kumandasına benzer bir araçla, dörtnala
saldıran bir boğanın gelişini kıpırdamadan seyrediyordu. 5-10 adım kala
elindeki bir düğmeye bastı. Azgın boğa durakladı, sonra da sakin sakin
etrafta gezindi. Delgado bir başka düğmeye basınca hayvan yine kızgın haline
dönüştü, burnundan köpükler saçıyor, ön ayağıyla tepiniyor ve saldırıya
hazırlanıyordu ki bir düğmeyle tekrar uslu öküz oldu! Bu farklı
davranışlar, boğaya daha önce derialtına yerleştirilen cipler sayesinde,
beyninin öfke ve huzur bölgelerine elektrik vermekle oluyor. Benzer deneme daha
sonraki yıllarda "Rhesus" maymunlarının
"ağababasına" uygulanmış. Kırmızı suratlı bu maymunları hayvanat
bahçelerinde seyrederseniz, geniş bir aile topluluğu halinde yaşadıklarını ve
"ağababa"nın daha yüksek bir yerde mevki aldığını görürsünüz. Bu
diktatörün çevresinde çizilmemiş bir sınır vardır ve diğer maymunlara
"yasak bölgedir". İşte bu despota da cipler yerleştirilmiş,
"huzur" düğmesine basılınca birden hoşgörülü olmuş; yavrular önce
ürke ürke, sonra daha cüretlenerek "şefe" yaklaşmış, hatta tepesine
çıkmışlar, ses çıkarmamış ne zaman ki öbür düğmeye basılıncaya kadar; birden
çılgın gibi naralar atıp sınırı aşanları ısırıp kovmuş!
PSİKOMOTOR İLAÇLAR
Beyni etkileme sadece ciple olmuyor, gaz da kullanılıyor. Bir kediye
ilaçlı gaz püskürtülüp hayvancık büyük bir kavanoza konmuş ve hemen ardından
yanına bir fare bırakılmış. Kedi fareyi görünce ödü kopmuş, panik içinde camı
tırmalayıp kaçmaya çalışmış. Fare de şaşkın tabiî. Bu da, beyindeki "korku"
bölgesini, amigdala guddesini teknik yolla etkileme sayesinde gerçekleşen bir
deney.
Bunlar hayvandı diyebiliriz. Ama biyolojik beynimiz de, özellikle
duygular konusunda, dıştaki etkenleri algılamada hayvanlarınkinden pek farklı
değil. Amerika'da, Avrupa'da, Rusya'da, Japonya'da da bunların silah olarak
kullanımı elbette düşünüldü. Kedi-fare örneğinde olduğu gibi, insanlara göre
ayarlanmış bir gaz, fark ettirmeden ordular, şehirler veya yöneticilere
püskürtülürse teslimiyet, panik, her şeye boş verme gibi davranışlara sebep
olur. Buna "psikomotor" ilaçlar deniyor.
Amerikan Devlet NİMH Enstitüsünden Dr. Goodwin, hormonlarla etkileme
yolunu bulmuş. Beynin normal, mantıklı düşünme kanallarını, vücudun
kendiliğinden ara sıra "bloke" ettiğini, hislere de meydan verdiğini
fark etmiş ve aynı etkiyi dışardan uygulayabilmiş. Buna benzer psikomotor
kimyasal maddeler savaş anında bir şehrin su barajlarına salıverilirse,
iradedışı davranışlar düşmana yarayabilir.
BEYİN TEKNOLOJİSİ
Tabiî ki buluşların sadece olumsuz yerlerde kullanılması gerekmez.
Syracuse Üniversitesi'nden Prof. A. Sehu, bilgisayarda depolanmış bilgileri,
beynin alıcı reseptörlerine bağlamak için araştırmalar yapıyordu. Aynı
üniversitede şimdi dekan olan Prof. Dr. Ceylan Türkkan, vaktiyle solucanlar
üzerinde yaptığı bir deneyde, yuvasını ezberlemiş olan böceğin hafıza
bölgesinden sıvı alıyor ve o yuvayı hiç bilmeyen bir başka solucana şırınga
ediyordu. Bu "Yabancı" solucan ötekinin yuvasını, eliyle koymuş gibi
buluyordu.
HAFIZANIN KİMYASAL NAKLİ!
Bio-Feedback aletiyle, beynimizin "Alfa" akımlarını artırarak
sinirlilik hali giderilebiliyor ve huzura kavuşuluyor.
Bu iş o kadar ilerledi ki, psikoloji, biyoloji, fizyoloji, kimya ve
elektronikcybernetik ilimlerinin birleşmesinden yeni bir büim dalı doğdu:
"BrainTech" (Beyin Teknolojisi). Buna "Bio-Kimya" da diyen
Prof. Dr. L. J. Perelman, "Öğrenim üzerindeki etkisi, bilgiyi
aktarmada çığır açan elektronik ve gör-işit (audiovisual) araçlarınkini
aştı" diyor. Tomografi ve MR araçlarıyla beynimizin dikkat, pür
dikkat ve yorulmadan zihinsel çalışma bölgeleri keşfedildi, haritası çıkarıldı.
Sonuç: Şu muhakkak ki, hafızayı güçlendiren ve hatırlamayı hızlandıran
yeni ilaçlar öğrenciye de, eğitime de büyük yarar sağlayacaktır. Ama bilgi ve
irademiz dışında beynimizi etkileme çalışmalarını ihtiyatla takip etmeliyiz.
Tıpkı "Tele kulak" olayları gibi. (sh,51-53)
MERYEM SURESİ VE OKSİTOSİN: SADAKAT HORMONU
İnsanların birbirine güvenmesinin temelinde
oksitosin isimli hormon vardır. İsviçre'deki Zürih Üniversitesinden Thomas
Baumgartner, 2008 yılında bu hormonla bir deney yaptı.
Deneye başlamadan önce katılımcıların bir bölümüne burun spreyinde
oksitosin maddesi, diğer bölümüne plasebo verildi. OKSİTOSİN HORMONU VERİLEN
DENEKLER, KENDİLERİNİ DEFALARCA ALDATAN İDARECİYE HALA İNANMAYA DEVAM ETTİLER.
(??????)
PEKİ BU NASIL OLUYOR?
Oksitosin, siniı sisteminin ilgili bölümlerini ele geçiriyor ve onlara
emniyet ve güven duygusu aşılıyor. Plasebo verilen denekler ise bir kaç
yalanından sonra idareciye artık inanmamaya başladılar.
Bu deneklerin MR'ını çeken doktorlar, oksitosin hormonunun, beynin iki
bölgesinin etkinliğini azalttığını gördü. Bu bölümlerden ilki, öfke, üzüntü,
korku ve iğrenme gibi olumsuz duygulardan sorumlu amigdala, diğeri davranışları
düzenleyen striatumdu.
Hormon, beynin bu iki bölümünü, işlemez hale getirmiş, dolandırılan
denekler, kendilerini dolandırana hala güvenmeye devam etmişlerdi.
Oksitosin düzeyi yüksek insanların uzun yıllar iyi giden ilişkilere,
ömür boyu tek eşli yaşamaya eğilimli oldukları belirtiliyor. (Anadolu
Ajansı- 30 Mayıs 2008)
Maryland Üniversitesinden Sue Carter, bu hormonu tarla faresi ile dağ
faresi üzerinde denedi.
Tarla fareleri üremek için uzun süreli ilişkiler kurarken, dağ fareleri
önlerine gelenle çiftleşmekteler ve babalar yavruların büyütülmesine katkıda
bulunmuyorlar.
Carter bu iki türün farklı davranışlar sergilemesine yol açan asıl
nedenin oksitosin olduğunu keşfetti.
Tarla farelerinin beyinlerindeki haz merkezlerinde çok sayıda oksitosin
alıcısı varken, dağ farelerinde oksitosin alıcısının çok daha az olduğu, bu
nedenle eşlerine daha az sadık olduğu tespit edildi.
Bir diğer ifadeyle, oksitosin hormonu düşük kimseler, eşlerinden güle
oynaya boşanırken, oksitosin hormonu yüksek kimselerde ayrılık daha da sancılı
olmaktadır.
Her iki örnekte de gördüğümüz gibi, oksitosin hormonu, kişinin,
etrafındakilere güven duymasına sebep oluyor. Bu sebeple oksitosin hormonunun
bir diğer adı, "SADAKAT HORMONU" dur.
Oksitosin hormonu, özellikle kadınlarda önemli görevler üstlenmiştir.
Bu hormon, kadınlarda
1-Hamile kalmayı kolaylaştırır
2-Doğumu kolaylaştırır
3-Annelik duygusunu güçlendirir, kadım, bebeğine ve eşine bağlar
4-Anne sütü üretimini artırır.
Doğum sancılarını başlatmak amacıyla damar yolu ile oksitosin
verilmesine halk arasında suni sancı denir. Bu teknik bugün hastanelerimizde
uygulanmaktadır. Sentetik olarak üretilen oksitosin hormonu çok düşük dozlarda
damardan verildiğinde, rahimde kasılmalara neden olmakta, böylece doğumu
kolaylaştırmaktadır.
Tam da bu konuda Kuran'ı Kerim'de Meryem Suresi'nde ilginç bir olay
anlatılmaktadır.
22- Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve o
haliyle uzak bir yere çekildi.
23- Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı.
Meryem "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim" dedi.
24- Melek, Meryem'e, şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt
tarafında bir ırmak akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine
devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun."
Çok enteresan... Allah doğum yapmak üzere olan bir kadından, Hurma
yemesini istiyor. Neden? Çünkü, bugün hastanelerde doğumu kolaylaştırmak
için kullanılan oksitosin maddesi dünyada en bol miktarda hurmada
bulunmaktadır.
Buradan da anlıyoruz ki, Melek, Hz. Meryem'in hurma yemesini sağlayarak,
oksitosin maddesi aldırmış böylece Hz. İsa'nın doğumunun kolay olması
sağlanmıştır.
Özetleyecek olursak OKSİTOSİN hormonu, insanın
çevresiyle ilişkilerini ömür boyu etkileyen önemli bir hormondur
Bu hormonun suni yollarla
verilmesi, suistimale açıktır ve kötü ellerde istenmeyen sonuçlar doğurabilir.
Kişinin davranışlarını bir süreliğine de olsa bu yolla değiştirmek mümkündür.
MESELA BU HORMON, İLAÇ OLARAK VERİLDİĞİNDE
CÖMERTLİĞİ KÖRÜKLEMEKTEDİR.
Oksitosin verilen kimseler "kendisini daha rahat ve güvenli
hissettiğini, başkalarına ve doğaya yakın olmaktan hoşnutluk duyduğunu" söylemişlerdir.
(Seçimlerde dağıtılan köfte dönerler vb. yiyecekler hakkında dikkat etmek
gerekir mi?)
Manavda, bakkalda satılan kimi meyve ve sebzeler içindeki bazı maddeler,
insan davranışlarım etkilemektedir. Çeşitli yollarla elde edilecek maddeler
vasıtasıyla, daha büyük insan topluluklarının davranışları bir süreliğine de
olsa değiştirilebilinir. Bu, planlı bir program dâhilinde daha geniş
topluluklar üzerinde uygulanabilinir mi, üzerinde çalışılması gereken bir konudur.
BEYNİ "RESET'LEMEYE AZ KALDI
Bilim insanları, hafızadaki acı ve korku veren kötü anıları silecek ilaç
geliştirdi...
ingiltere'de yayımlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre, bilim
adamları, geliştirdikleri ilacın özellikle kötü olayların ardından ortaya
çıkabilen "travma sonrası stres bozukluğu"nun tedavisinde olumlu etki
yaratabileceğini düşünüyor.
Hollandalı bilim adamları, kötü anıların genellikle kalp hastalarında
kullanılan "beta bloke edici" ilaçlarla silinebildiğini öne
sürüyor.
Hayvanlar üzerinde yapılan denemelerde, ilacın beyindeki kötü anıların
canlanma mekanizmasına müdahale edebildiği görüldü. İlaç daha sonra 60 kadın ve
erkek denek üzerinde denenirken, bu kişilere gösterilen fotoğraflarla önce
hafızalarında rahatsızlık verici anılar oluşturuldu, sonra da bu anıların aynı
fotoğraflar gösterilerek canlandırılmasına çalışıldı.
Deneklerin bir bölümüne ilacın kullandırıldığını, diğer gruba ise
placebo verildiğini belirten uzmanlar, ilacı kullanan grubun korku uyandıran
fotoğraflar karşısında az tepki verdiğini, diğer grubun tepkilerinin ise daha
güçlü olduğunu belirtti.
Bir gün sonra ilaç kullandırılan deneklerin ilacın etkisinden
çıkmalarından sonra aynı teste tekrar tabi tutuldukları, yine ilacı kullanan
grubun, placebo kullanana göre çok daha zayıf tepki verdiği tespit edildi.
Bilim adamları, bu testler sonucunda ilacın kötü ve ürkütücü anılan
silmekte etkili olduğu sonucuna vardı. Bilim adamlarına göre ilaç kötü anının
yeniden canlanmasını önlüyor ve beynin bu anıyı tekrarlamasının önüne geçiyor.
İngiliz uzmanlar ise ilacın İngiltere'de büyük bir etik tartışmasına yol
açacağına işaret ediyor. Uzmanlara göre, pek çok kesim, insanı insan yapanın
yaşadığı acılar olduğunu ileri sürerek, ilaca etik açıdan karşı çıkacak.
Uzmanlar, ilacın ayrıca, insanların hatalarından ders alma imkanını da
ellerinden alacağına işaret ediyor ve bunun da zararlı psikolojik etkilerini
hatırlatıyor.
St. George's Üniversitesi Tıp Etiği Bölümü öğretim üyelerinden Dr.
Daniel Sokol, "Kötü anılan hafızadan kazımak bir siğili ya da et benini
yok etmeye benzemez. Bu, insanı anılarından kopararak, kişiliğini değiştirir.
Bazı durumlarda faydası dokunabilir, ama genelde anılan silmenin şahıslar,
toplum ve insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerinin iyi hesaplanması gerekir"
dedi. (Ajanslar 16 Şubat 2009)
HAYVANLARA VERİLEN HORMONLAR, İNSANLARI VURDU! ERKEKLER, 'KADINSILAŞTI';
KADINLAR ERKEKLEŞİYOR
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Fethi Doğan, hayvanlarda gelişmeyi hızlandırıcı, et ve süt miktarını
arttırıcı etkiye sahip hormonların karşı cinsin özelliklerinin görülmesine yol
açtığını söyledi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof.Dr. Fethi Doğan, "Testesteron ve trenbolon asetat
gibi androjenik hormonla beslenen hayvanları yiyen kadınlarda erkekleşme ve
adet düzensizliklerinin geliştiğini, östrojenik hormon kalıntılarının kızları
erken ergenliğe ulaştırdığı ve göğüs kanseri riskini arttırdığını, erkeklerde
ise östrojenli hormon alan havvan eti yemekle kadınsılaşma. iktidarsızlık
belirtileri görüldüğünü anlattı.. (Anadolu Ajansı: 30 Ocak 2008) (sh:135-138)
İLGİNİN SIRRI TER KOKUSUNDA
Bilim adamları kanıtladı; erkeğin kadınla ilgilenip ilgilenmediğinin
sırrı ter kokusunda. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bir erkeğin tahrik
olup olmadığını ortaya koyan en büyük ayrıntıyı erkeğin ter kokusu oluşturuyor.
Teksas'ta yapılan bir araştırmaya göre erkeğin ter kokusu, kendisinin
hangi ruh halinde olduğunu gösteriyor. Buna göre tıpkı hayvanlar gibi insanlar
arasındaki iletişimde de ter bezlerinin rolü büyük. Kokunun da!
Rice Üniversitesi'nde psikoloji alanında çalışmalar yapan Denişe Chen,
20'li yaşlardaki 19 kadın üzerinde yaptığı araştırmada, kadınların erkeklerin
ter kokusunu ikiye ayırdığını ortaya koydu; normal ve seksi.
Araştırmada, 20 dakika boyunca eğitim konusunda video izleyen erkeklerin
salgıladıkları ter kokusunun 'normal' bulunduğu, yine aynı süre zarfında porno
film izleyenlerin ter kokusunun ise olduğundan daha seksi olduğu tespit edildi.
Kadın katılımcılara koklatılan kokular sırasında Profesör Chen de
onların beyin aktivitelerini MRI tarayıcısıyla taradı. Buna göre 'seksüel'
ter, katılımcıların beyninin farklı bölgelerini harekete geçirdi.
Profesöre göre kadın beyni, erkeğin kendisini çekici bulup bulmadığın da
yine ter kokusu sayesinde anlayabiliyor. Müşteri çekmenin yeni yolu: Koku
tuzakları Tüketicinin satın alma arzusunu tetiklemek için mağaza sahiplerinin
bulduğu son yöntem, müşterileri kokularla baştan çıkartmak. Bu yöntemin ne
denli etkili olduğunu ilk keşfedenlerden biri ABD'li yatak üreticisi Select
Comfort. 400 mağazadan oluşan çok geniş bir perakende zincirine sahip olan şirket,
mağazalarında kullandıkları sakinleştirici bir kokunun müşterileri şilte ve
yatak takımı satın almaya özendirdiğini keşfetti.
Bu koku karışımını geliştiren şirketin adı ScentAir. Ürüne özel koku
tasarlayan şirketlerden biri olan ScentAir, kehribar, kakule ve bergamot
kokularından elde edilen bu karışımın insanlarda istirahat etme, uzanma
arzusunu artırdığını keşfetmiş.
ANILARI TETİKLİYOR
Koklama duygusuna hitap eden bu hizmetten yararlanmak isteyen mağaza,
otel, gazino hatta müzelerin sayısı giderek artıyor.
Bunun nedeni kokuların tüketici davranışlarını nasıl etkilediğini
araştıran bilim adamlarının son yıllarda ortaya çıkarttığı ilginç sonuçlar.
Ünlü pazarlama uzmanı Martin Lindstrom, "Brand SenseMarka
Duygusu" adlı kitabında, günümüzün ticari mesajlarından pek çoğunun
gözleri hedef aldığını, ancak gün içinde insanların duygu yüklü anılarını
tetikleyen en önemli etmenin koku olduğunu söylüyor.
Bilimsel araştırmalar da benzer şekilde kokuların bir dizi duyuyu aynı
anda uyandırdığını ortaya koyuyor. Örneğin turunçgillerin kokusu enerji ve
zindelik verirken, vanilya rahatlık ve sıcaklık duygusu uyandırıyor.
DOĞRU AROMAYI BULMAK
Doğru aromayı bulmak karmaşık bir süreç gerektirir. ScentAir, Westin
otel zinciri için geliştirdiği kokuda yeşil çay, sardunya, sarmaşık, sedir
ağacı ve frezya karışımından yararlanıyor. Uzmanlara göre bu koku otel
lobilerinde huzur verici bir atmosfer yaratıyor.
"Çay hakim bir kokudur ve huzur ve rahatlık hissi uyandırır"
diye konuşan ScentAir CEO'larından David Van Epps, "Sedir ağacı dolgunluk
verir; yani aromanın içini doldurur. Karışımın içerdiği diğer kokuların her
birinin kendine özgü bir karakteristiği vardır. Koku karışımı yaratmak sanat
olduğu kadar bir bilim dalıdır" diyor.
Sony da koku modasına uyan şirketlerden biri. Geçen yıl elektronik
ürünlerini daha çok erkeklerin satın aldığını fark eden şirket yetkilileri,
kadınları da müşterileri arasına katmanın yollarını aramış. "Bizim
ürünlerimiz görme ve işitme duyularına hitap ediyor" diye konuşan Sony
Satış Mağazaları yaratıcı tasarımcısı Christine Belich, "Bu durumda
duyusal deneyimi tamamlamak için koku ilavesinin gerekli olduğunu
düşündük" diyor.
KOKU MÜHENDİSLERİ İŞBAŞINDA
Sony mağazalarına "koku tuzakları" yerleştirme projesini de
üstlenen ScentAir'in "koku mühendisleri", müşteri profilini ortaya
çıkartmak için Belich ve elemanlarını soru yağmuruna tutttular.
Aslında hedefleri kadınları mağazalarına çekmek olduğu için daha çok
kadınlar ile ilgili konulara odaklandılar.
"Sizin ürünlerinizi kullanan kadınlar tatil için özellikle nereleri
tercih eder?",
"Kadınlar yer döşemesi için genellikle ne renk yer karosu
seçer?"
gibi sorulara verilen yanıtlardan çıkarttıkları müşteri profiline göre
ellerindeki 1.500 çeşit aromatik yağ envanterinden yararlanarak dükkanlardaki
ambiyansı koku ile tamamlamaya çalıştılar.
Doğru karışımı bulmak için geliştirilen 30 örnekten 5'i aday olarak
seçildi. Bu beş aday koku önce mağaza çalışanlarına, daha sonra şirket
yöneticilerine koklatıldı. Sonuçta portakal, vanilya ve az miktarda sedir ağacı
kokusu karışımı üzerinde karar kılındı.
FARKLI KOKULAR, FARKLI ÇAĞRIŞIMLAR
Herkes mağaza yöneticilerinin tüketicileri burunlarından
"tavlama"sına sıcak bakmıyor.
"Birine hafif ve keyifli gelen bir koku başkasında migren
ağrılarını tetikleyebilir" diye konuşan "The Nose :A Profile of Sex,
Beauty and Survival-Burun: Seks, Güzellik ve Hayatta Kalma Profili"
isimli kitabın yazarı Gabrielle Glaser, "Sony'nin kadınları kokular
ile kandırması bence aşağılayıcı bir tutum. Sizi en zayıf tarafınızdan
yakalayıp bundan çıkar sağlıyor" diyor.
Ancak perakendeciler Glaser'in niyetlerini yanlış değerlendirdiğini
söylüyor. "Biz insanları kandırmaya çalışmıyoruz" diye konuşan
Belich, "Üstelik bu yöntemi kimsenin gözüne sokmadan uyguluyoruz. Kimse
kokunun farkında bile olmuyor. Bizim amacımız insanlara keyifli bir deneyim
yaşatmak" diyor.
Sony bu kokuyu şu anda ABD'deki 37 mağazasında
deniyor. Billboarding
Diğer iş yerleri de koku yöntemini denemek için istekli. Bu mağazaların
pek çoğu tüketiciyi koku yardımı ile belirli bir ürüne doğru yönlendirmeyi
amaçlıyor. Bu tekniğe "billboarding" deniyor.
Bloomingdale isimli ABD'nin ünlü perakende mağaza zinciri bebek
giysileri satan bölümde bebe pudrası kokusunu öne çıkartırken, iç çamaşırı ve
mayo reyonunda leylak ve hindistan cevizi karışımını tercih ediyor.
ScentAir'in en fazla tercih edilen aramalarının başında gelen fırından
yeni çıkmış kek ve kurabiye kokusu emlakçıların favorisi. Amaç, potansiyel bir
müşterinin bu kokunun etkisiyle kendisini evindeymiş gibi hissetmesi.
Dondurma zinciri Emack&Bolio da son günlerde el yapımı dondurma
külahı kokusunu tüm dükkânlarında yaygın olarak kullanıyor. Sonuç:
Dondurma satışları yüzde 30 oranında artmış. Aynı kokuya iki dakikadan fazla
maruz kalınca insanların kokuyu fark etmemeye başlamaları "Koku
yorgunluğu" olarak nitelendirilir. Bu etkiyi ortadan kaldırmak için
bazı perakendeciler ortamı "dekore" etmek için zaman ayarlı farklı
aramalardan faydalanıyor.
KOKU DEKORASYONUN MALİYETİ
Sony veya Westin'in kullandığı "imza"
kokuların maliyeti, tasarımın zorluğuna bağlı olarak 5.000 dolar ile 25.000
dolar arasında değişiyor. Şirketler ayrıca kokuları havaya yaymakta kullanılan
vantilatörlere de her ay belirli bir kiralama ücreti ödüyor.
(Hürriyet 11 Kasım 2006)
PARMAK İZİ YERİNE, KOKU İZİ
Bilim adamları, havadaki kokuyu algılayabilen elektronik burun sistemi
geliştirdi. Projenin bir sonraki aşamasında sistem sayesinde suçlular parmak
izi yerine koku izi ile yakalanabilecek.
ABD'deki Yale Üniversitesi ile İspanyol bir şirket, İspanya'nın
Valladolid şehrindeki Boecillo Teknopark'ında yeni bir sistem geliştirdi.
İnsan vücudundan yayılan kokunun, ağırlıklı olarak yağ asitlerinden
kaynaklandığından hareket eden bilim adamları, bu kokuyu algılayabilen bir
elektronik burun sistemi yaptı. Sistem, elektrosprey ile buharın
iyonlaştırılması ve bunun tayf ölçer ile incelenmesi ile çalışıyor. Elektronik
burun, hemen hemen hiç uçucu olmayan en az 18 karbon atomlu yağ asitlerine
rağmen kokuyu anında tespit edebiliyor.
Şimdilik hacim olarak büyük yer kaplayan sistem, bir sonraki aşamasında
el izinin bıraktığı bileşiklerin incelenmesi için de kullanılabilecek. Böylece
suçluların yakalanmasında parmak izi yerine koku izi kullanılabilecek. Cihazın,
küçük bir parça patlayıcının bile kokusunu alarak yerine sesli ya da görsel olarak
belirleyebildiği de ifade ediliyor. (Anadolu Ajansı 24 Temmuz 2009)
ANTİDEPRESAN KULLANAN ÖNÜNE GELENE ÂŞIK OLUYOR
Sosyal Güvenlik Kurumu çalışanlarına konferans veren Psikiyatrist
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ilaçlar ve yan etkileri konusunda önemli bilgiler
verdi. Salondaki dinleyicilerin soruları üzerine antidepresanlann yan
etkilerini anlatan Tarhan, her ilacın kimyasal bir silah olduğuna dikkat çekti.
"Silahı doğru amaçla kullanırsan zararlıyı yok eder. Hastalığı yok
eder. Yanlış kullanırsan faydadan çok zararı olur" diyen Tarhan,
gereksiz kullanımdaki yan etkiler konusunda şaşırtıcı bilgiler verdi.
Antidepresanlarm erkeklerde 'beni kısırlaştırmaya mı çalışıyorlar?' tedirginliğine
sebebiyet verdiğini aktaran Tarhan, hastalarda ise antidepresanların maniyi
tetiklediğine vurgu yaptı. İlacı kullanan bazı kişilerin rastgele önüne gelene
âşık olduğuna dikkat çeken Tarhan, hastalardan şu örnekleri verdi: "Tüpçüye
aşık olmuş kız. Baktım hanım hanımcık örtülü bir kız tüpçüye aşık olmuş. İlacı
kestik düzeldi. Kızın elinde değil. Öyle bir işadamı biliyorum. Antalya'ya
gitmişti ilacı aldıktan sonra hemen orada bir Rus ile tanışmış doğru nikah
dairesine gidiyor. Yanındaki şoförü aradı hemen ilacı kestik nikah dairesine gitmesini
önledik. Antidepresanlar bağımlılık yapmıyor ama aileyi yıkıyor. Masum ilaçlar
değil bilinçli kullanılması lazım" diye konuştu. (Cihan Haber
Ajansı- 20 Ocak 2011)
M I6'İN LSD'Lİ DENEY SKANDALI
İngiliz Dış İstihbarat servisi MI6, 50'li yıllarda yürüttüğü gizli
deneyler sırasında üç eski askere izinlerini almadan LSD verdiği için tazminat
ödüyor. Günümüzde kokain ya da esrar gibi yasaklı maddeler arasında bulunan LSD,
beyinde yoğun halüsinasyonlar, yani renkli hayaller kurduran bir madde.
Bu hayaller bazen korkunç bir kâbusa dönüşebiliyor. Her biri yaklaşık 17
bin dolar tazminat alan eski askerlere 50 yıl önce İngiltere hükümetine bağlı
bir kimyasal savaş laboratuvarında bildiğimiz grip virüsüne karşı bir tedavi
arandığı söylenmişti.
Ama işin aslında, gizlice LSD verilerek, sakladıkları sırları bu
maddenin etkisi altında itiraf edip etmedikleri gözleniyordu.
Porton Down kentindeki laboratuvara gittiğinde daha 19 yaşında bir er
olduğunu söyleyen Don Webb, grip virüsüne karşı araştırmalarda yer alacak bir
gönüllü arandığı için başvurduğunu belirtiyor. Kendisine ve birlikte gittiği
bir diğer ere, berrak bir sıvıdan içmeleri söyleniyor:
"İlk etki olarak kahkahalarımızı kontrol edemez duruma geldik.
Aslında korkunç bir yanı vardı. Neye güldüğümüzü bilmiyorduk ve kendimizi
durdurmamız imkânsızdı. Bunun ardından arkadaşımın gözlerine bakınca sanki her
ikisinin de kanlı birer pamuk parçası olduğunu sandım."
Don Webb, neler olup bittiğini anlayamasa da, gerçek çok sonraları
ortaya çıktı. MI6 ajanları, deneklere sunulan sıvıya gizlice LSD katarak
etkilerini gözlemliyordu.
Bu deneyler, Soğuk Savaş yıllarının en gerilimli günlerine rastlıyor. O
yıllarda bir yanda ABD ve İngiltere, diğer yanda Sovyetler Birliği, düşmandan
rahatlıkla istihbarat toplayabilecekleri bir sihirli maddenin peşindeler.
Bir ara hem VVashinton hem de Londra, Sovyetlerin beyin yıkamayı
sağlayan bir ilaç keşfettiğine inanıyor. İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6,
buna en yakın maddenin LSD türevi bir şey olduğundan neredeyse emin.
Porton Down'daki laboratuvardan on yıllar boyunca kimyasal ve biyolojik
silah deneylerinde kullanılan binlerce genç er ve kadın geçmiş. Geçen yıl
İngiltere hükümeti, burada hardal gazı deneylerine tabi tutulan eski bir
askerin insan haklarını çiğnemekten suçlu bulunmuştu. Don Webb, 50 yıl önceki
LSD deneyinden dolayı aldığı tazminatın çok büyük olmadığını, fakat
yetkililerin bir hata yaptıklarını kabul etmesinin kendisi için çok daha önemli
olduğunu söylüyor, (bbc 24 şubat 2009)
EN AKILLI SIÇAN ÜRETİLDİ, SIRA İNSANDA
Tek bir gende yapılan modifikasyonla dünyanın en akıllı sıçanı üretildi.
Aynı teknik insanın beyinsel işlevlerini güçlendirmede de kullanılabilir. Çinli
bir çizgi karakter olan HobbieJ'in adı verilen deney sıçanı, türdaşlarına
kıyasla cisimleri üç kat daha uzun süre aklında tutabiliyor ve labirentlerde
yolunu daha çabuk buluyor.
Georgia Tıp Okulu'nda sürdürülen çalışmada, henüz embryo aşamasında
HobbieJ'ye belleği kontrol ettiği düşünülen NR2B geninin işlevini artırıcı
ilaçlar enjekte edildi. Sıçanın doğumundan sonra belleğinin daha güçlü
geliştiği, yolunu daha kolay bulduğu ve cisimleri hatırladığı tespit edildi.
Daily Telegraph gazetesine açıklama yapan deney yöneticisi Dr. Joe Z.
Tsien, NR2B geninin bellek performansı üzerinde etküi olduğunun kesin
kanıtlandığını, elde edilen bilgilerin bunamaya karşı belleği güçlendirici
ilaçlar geliştirilmesinde yararlı olacağını söyledi.
Dr. Tsien 10 yıl kadar önce bir fare türü üzerinde de benzer sonuçlar
elde etmişti. Ancak bu son deney, aynı tekniğin farklı memeli türleri üzerinde
de aynı sonuçları verdiğini göstermesi açısından önemli, (ntv-msnbc 23 Kasım 2009)
KORNEA NAKLİNDEN SONRA EV HANIMI OLDU
Will Palmer birkaç yıl öncesine kadar son derece normal bir erkekti.
Finansal danışmanlık yapan adam, çoğu erkek gibi ne eline süpürge ne de toz
bezi almıştı. Ama ne olduysa 45 yaşındaki adamın kornea nakli ameliyatından
sonra oldu. İngiltere Doncaster'de yaşayan adam geçtiğimiz yıl geçirdiği kornea
nakli ameliyatından sonra elinde süpürge ve toz bezi ile nerde toz gördüyse onu
temizlemeye başladı. Palmer ve karısı Saraha göre ise bu durumun tek bir
açıklaması var o da Palmer'a nakledilen korneanın bir kadına ait olabilmesi
ihtimali.
Palmer bu durumu şöyle anlatıyor: "Ameliyattan önce ne toz ne de
kir. Hiç biri beni rahatsız etmezdi, ama ameliyatın ardından toz görmeye
dayanamıyorum. İlk başlarda karımla şakayla karışık Herhalde kornea bir kadına
ait diyorduk, ama şimdi ciddi ciddi bunu düşünmeye başladım. Kadınların ve
erkeklerin temizliğe farklı önem vermesinin nedeni de bu bence. Erkek gözü
kirleri görmüyor ama kadının ki görüyor. Bağışçının adını söylemiyorlar bu
yüzden bu ihtimal doğru mu değil mi hiçbir zaman bilemeyeceğim."
(Ajanslar- 22 Ağustos 2009) (İbn-i sina
hakkında keçi(merkep) gözü nakli yapılan insanın çayırlara hikayesi diye
anlatılan demek ki doğru…)
İSTEKLERİNİZİ SAĞ KULAĞA SÖYLEYİN
İtalyan bilim adamları, "isteklerin yerine getirilmesi için sağ
kulağa konuşulmasının" gerektiğini ortaya koydu. Yapılan deneylerin
sonunda sağ kulaktan giren kelimelerin beynin sol kesiminde daha iyi işlem
gördüğüne karar verildi. (Anadolu Ajansı
24 Haziran 2009) (sh:138-146)
İSRAİL TÜM TELEFON KONUŞMALARINI DİNLİYOR
İsrail yönetimi ve ABD'deki İsrailli yetkililer, iki ülke arasındaki
yakınlığı bozabilir diye, bir konuda çok hassaslar: İsrail'in Amerika içinde
casusluk yaptığı iddiası... Afgan Savaşı sırasında izleyici sayısını olağanüstü
artıran 'milliyetçi' FoxTV'nin, "11 Eylül'den İsrail haberdardı"
sonucu da çıkartılabilen casusluk haberdizisi bu sebeple şiddetli tepki çekti.
FoxTV websitesinde aradığınızda, "Bu haber artık yerinde yok" uyarısıyla
karşılaşıyorsunuz...
Olayı herhalde hatırlıyorsunuz. Amerika'da iletişim tekeli kırıldıktan
sonra, ülkenin her köşesinde ayrı telefon şirketi servis verir oldu. Ağır
rekabet şartları telefon şirketlerini taşeron firma kullanmaya zorluyor. En zor
ve ayrıntı işlerden biri olan faturalama işleminde uzmanlaşmış iki firma ortaya
çıktı: Amdocs ve Comvers... ABD İÇİNDEKİ 25 TELEFON ŞİRKETİYLE BAŞKA
ÜLKELERDEKİ 200'E YAKIN ŞİRKETİN FATURALAMA İŞLEMLERİNİ ÜSTLENEN BU FİRMALARIN
İKİSİ DE İSRAİLLİ. TÜRKİYE'DE KOC.NET FATURALAMA İŞLEMİNİ AMDOCS'A
DEVRETTİ; TELSİM DE COMVERS'İN İŞBİLEN ELLERİNE TERK ETTİ FATURALAMAYI...
FoxTV, "AMERİKA'DAKİ TELEFONLARIN FATURALARI İSRAİL'DE DÜZENLENİYOR"
diyor. Faturalama alanında çalışan bu iki şirketin hatlara girme yetkisi de
varmış. Daha önemlisi,
"Kim, kiminle kaç dakika konuştu?" veya
"Kimler sürekli görüşüyorlar?"
türü soruların cevaplarını vermede kullanılan bütün kayıtları bu firmalar
tutuyormuş... FoxTV'nin haberi, Amerikan güvenlik birimlerinin, "İsrailliler
bu iki firma aracılığıyla resmen casusluk yapıyor" inancında
olduklarını gösteriyor...
Amerikan güvenlik birimleri, deniz kuvvetlerinde İsrail hesabına
casusluk yaparken yakalanan Jonathan Pollard'tan sonra İsrail'in faaliyetlerini
mercek altına alınca inanılmaz yöntemlerin bu alanda kullanıldığını tespit
etmişler. Bunlardan biri, alışveriş merkezlerindeki işporta tezgâhlarının bilgi
toplama amacıyla kullanılması... Gazetelerde "Gözaltına alınanlardan birçoğu
İsrailli" haberleri çıkmaya başlayınca, alışveriş merkezlerindeki
tezgâhların açılmadığı görülmüş... Tezgâh başında duran İsrailli gençler sırra
kadem basmışlar...
Bir Amerikan istihbarat raporuna göre, İsrail'in
kullandığı casusluk yöntemlerinden biri de, 'sanat'...
İnanılacak gibi değil ama gerçek: Kendilerinin Kudüs Üniversitesi
veya Bazala Akademisi'nde güzel sanatlar öğrencisi olduğunu söyleyen
gençler, "Elimizde ucuz sanat eseri var" diyerek memurlara
yaklaşıyorlarmış... Rapor, "Askeri üslere, DEA, FBI gibi istihbarat
birimlerine, devlet dairelerine, hatta gizli bürolara giriyor, yargıç ve
savcıları, istihbaratçıları rehbere kayıtlı olmayan telefonlarından
arıyorlar" da diyor... Soruşturma, kendilerini öğrenci diye tanıtanların
aslında 'askeri istihbaratın çeşitli birimlerinde' çalıştıklarını ortaya
çıkarmış...
Bu bilgiler 11 Eylül’ün önceden haber alınıp alınmadığı konusunda
önemli. ABD istihbarat birimleri, Bir grup İsrailli'nin Kaliforniya'da
kiraladıkları bir eve kurdukları teçhizatla, o bölgede yaşayan bazı Araplar'ın
telefon görüşmelerini dinlemeye aldıklarını tespit etmişler. Amdocs ve Comverse
gibi faturalama firmalarının ellerindeki kayıtların da telefonlardan istihbarat
çıkarmaya yarayacağı bizzat Amerikan istihbaratçılarının kuşkusu. AYNI ALANDA
ÇALIŞAN VE GEÇEN HAFTA COMVERSE TARAFINDAN SATIN ALINDIĞI DUYURULAN İSRAİL
KÖKENLİ ODİGO FİRMASINA, 11 EYLÜL SABAHI, EYLEMLERDEN SADECE İKİ SAAT ÖNCE,
İKİZ KULELERE SALDIRILACAĞI HABERİNİN ULAŞTIĞI DA BİLİNİYOR. Karmakarışık
ilişkiler...
Bir ilginç ayrıntı da şu: Odigo'da çalışanların kendilerine gönderilen
bir mesaj sayesinde 11 Eylül eylemlerinden saatlerce önce haberdar oldukları
değişik gazete ve televizyonlar tarafından da dünyaya duyuruldu. Duyuranlardan
biri de CNN televizyon kanalıydı. CNN'nin websitesine girip arama motorundan
Odigo sözcüğüyle arama yaparsanız listenin ilk sırasında bu haberin yer
aldığını göreceksiniz... Ancak, tıklayarak habere girmeye çalıştığınızda
şaşırtıcı gerçekle yüzyüze kalmanız kaçınılmaz: CNN, başlığını koruduğu halde,
Odigo çalışanlarının saldırıları iki saat önce duyduğuna dair haberini siteden
çıkartmış... İyi mi?
Comverse ve Amdocs firmalarının ABD'deki İsrail casusluk faaliyetlerine
katkıda bulunduğu kuşkusunu dile getiren FoxTV haberi üzerine, Washington'daki
İsrail Sefareti, "İsrail ABD'de casusluk yapmaz" açıklamasıyla
kamuoyu karşısına çıktı. Açıklamayı duyanlar, halen bir Amerikan cezaevinde
yatan İsrail casusu Jonathan Pollard'ı hatırlayarak, "Sahi mi?" diye
sormadan edemediler... Açıklama inandırıcı bulunmadı.
İsrail de Jonathan Pollard'ın kötü örnek olduğunu farkında. Bili
Clinton'un Beyaz Saray'ı terk edeceği günlerde, dönemin İsrail başbakanı Ehud
Barak'ın yoğun telefon ve mesaj trafiğiyle yönlendirildiğini biliyoruz.
Barak'ın istediği, dolandırıcılık yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma
açıldığı için İsviçre'ye kaçan Marc Rich adlı işadamıyla birlikte
cezaevindeki İsrail casusu Jonathan Pollard'ın affedilmesiydi. Başkanların
böyle bir yetkileri var ABD'de. Clinton baskılar üzerine Rich'i affetti, ama
muhafazakârlar Pollard'ın affını engellediler...
Şu telefonlar cidden tehlikeli araçlar.
Ne dersiniz? (sh:292-294)
ESKİ KGB GENERALİ RATNİKOV ZİHİN OKUMA ÇALIŞMALARINI İFŞA ETTİ
KGB Generali Boris Ratnikov, iktidardaki kişilerin eski zamanlardan beri
bireylerin düşüncelerini etkilemek için değişik metotlara başvurduklarını
açıkladı.
Rus devletine ait bir yayın, eski bir KGB görevlisinin, Soğuk Savaş
süresince ve sonrasında gelişmiş ülkelerdeki güvenlik hizmetlerinin kullandığı
özel zihin okuma teknikleri hakkındaki sırları açıkladığını bildirmiştir.
KGB'nin Moskova ve Moskova Bölgesi biriminde görev yapan General Boris
Ratnikov, Rossiiskaya Gazetesine, iktidardaki kişilerin, eski zamanlardan beri
bireylerin düşüncelerini etkilemek için değişik metotlara başvurduklarını,
gizli servislerin, 20. yüzyılda bilimsel esasları elde etmesinden sonra bu pratikleri
uyarlamasının şaşırtıcı olmadığını söyledi.
General Boris Ratnikov "Geçen yüzyılın ilk yansında bu alanda
yürütülen mücadeleyi hayal edemezsiniz. Bazen gerçek “astral” mücadeleler
yürütüldüğünü söylemek abartı olmayacaktır." açıklamasını yaptı.
1980'lerin ortalarında Sovyetler Birliğindeki 50 araştırma enstitüsü, hükümetin
mali desteğiyle birlikte uzaktan zihin kontrol etme teknikleri hakkında çalışmalar
yürütüyordu. Ancak 1990'ların başında Sovyetlerin çökmesiyle birlikte tüm araştırma
girişimleri durdurulmuştur. 1991-1997 yıllan arasında Federal Güvenlik
Servisi'nde sırasıyla asbaşkanlık ve kıdemli danışmanlık yapan Ratnikov kendi
biriminin, Sovyet sonrası Rusya'daki tepe yöneticilerin bilinçaltlarını dış
etkilere karşı korumakla görevli olduğunu söylemiştir. (!!!!!!)
General kendisinin ve çalışma arkadaşlarının Başkan Boris Yeltsin'in
veya ekonomi reformcusu Yegor Gaidar'ın zihinlerini hiçbir zaman
yönlendirmediğini üstüne basarak açıklamıştır. Ancak General Ratnikov, Rusya Devlet
Başkanı Yeltsin üzerinde, ülkeyi Çin ile bir savaştan korumak için zihin okuma
yönteminin kullanıldığını iddia etmiştir. Yeltsin 1992 yılında Japonya'yı
ziyaret etmeyi planladı, ama Ratnikov'un birimi Kuril Adalarının Japonya'ya
geri verilmesi için başkanın zihninin programlandırılmasına yönelik girişimleri
ortaya çıkardı. Bu hareket, tartışmalı topraklarını Rusya'dan geri almak
isteyen Çin'in taleplerine, bu ise iki komşu arasında savaşı kışkırtabilecek
bir çatışmaya yol açabilecekti. Bu yüzden Boris Yeltsin Japonya seyahatini
iptal etmek zorunda kalmıştı. Generalin bir diğer açıklamasına göre Batı Avrupa
ve ABD'deki kıdemli görevliler, Sovyet dönemindeki bilimsel başarılar sayesinde
zihin okuyabilen Ratnikov'un birimine farkına varmadan bilgi sağlamıştır.
Ratnikov gazeteye, 1990'ların başlarında kendisinin ve arkadaşlarının,
Moskova'ya gönderilen yeni ABD Büyükelçisi Robert Strauss'un zihnini "taradıklarını"
ve elçilik binasında Moskovalılar üzerinde psikotronik etkiler yapabilecek
donanım/cihaz olduğunu gördüklerini, daha sonra bu sistemin etkisiz hale
getirildiğini söylemiştir. Psikotronik silahlar hakkındaki açıklamalarında
Ratnikov, Rusya, ABD ve başka ülkelerin gerekli teknolojiye sahip olduğunu,
ancak kullanımının çok tehlikeli olduğunu söylemiştir. Çünkü sistemi idare eden
silah teknisyeninin ve hatta emirleri veren kişinin birdenbire çok ağır bir
şekilde hastalanabileceğim veya ölebileceğini belirtmiştir. (Rus Resmi Haber
Ajansı Ria Novosti, 22 Aralık 2006)
Haberin orjinali: http://en.rian.ru/russia/20061222/57596889.html
DÜŞÜNÜRKEN BİR KERE DAHA DÜŞÜNÜN
ABD'de Kaliforniya Üniversitesi tarafından geliştirilen sistem sayesinde
insan düşüncesi hatasız bir şekilde okunabiliyor.
Kaliforniya Üniversitesi'nde yapılan araştırmalarda, görüntülenen imgelerin
beyinde nasıl temsil edildiğini bulundu, zihinsel hareketler resimlere
dönüştürüldü. (Star gazetesi: 27 Eylül
2009)
DÜŞÜNCEYİ OKUMAK ARTIK MÜMKÜN
ABD'li bilim adamları beyindeki düşünceleri yüzde 80 oranında okuyabilen
bir tarayıcı geliştirdiler.
Bilim dünyasında heyecanla karşılanan gelişme, Nashville'deki Vanderbilt
Üniversitesi tarafından kaydedildi. Nature dergisinde yayımlanan gelişmeye
göre, altı gönüllüye baktıkları resimlerle ilgili ne düşündükleri soruldu.
Kişilerin beyinlerinin monitör görüntüleri sayesinde ne düşündükleri
belirlendikten soma cevaplar alındı ve MRI beyin tarayıcının yüzde 80 oranında
düşünceyi okuyabildiği görüldü. Daha önce de California Üniversite'sinde benzer
teknikler geliştirilmişti.
Bilim adamları tarayıcının yüzde 80 oranında düşünceleri okuyabilmesinin
insanlık için çok önemli bir gelişme olduğunu, ancak hastanın nzası dışında,
kötü emeller için kullanılma ihtimalinin de "korkutucu" olduğunu
söylediler. Özel sırların açığa çıkması, gizliliğin kalmaması gibi rahatsız
edici unsurlarla birlikte, beyin okuma tekniklerinin pek çok suç olayını açığa
kavuşturacağı da vurgulamyo. (Gazeteport : 20 Şubat 2009)
İSRAİL, TERÖRİSTLERİ ARTIK GÖZLERİNDEN TANIYACAK
Olası terör saldırılarını en aza indirmek isteyen İsrail, Ben Gurion
uluslararası havaalanı için geliştirdiği yeni sistemlerle teröristleri birkaç
saniyede tanımlıyor. İngiliz Daily Mail, "en güvenli" havaalanını
gezdi.
Vatan'ın haberine göre, tüm dünya Amerika'nın bazı havaalanlarında
uygulanan vücut taramasını tartışırken İsrail'in Tel Aviv yakınlarındaki Ben
Gurion Uluslararası Havaalanı geleceğin savunma teknolojisini kullanıyor. İsrailli
yetkililer şüpheli davranan insanları havaalanının içinde özel kameralar, ısı
ölçer, çipli biniş kartları ve takip sistemleri ile izliyor.
Şüpheli yolculara havaalanındaki özel bilgisayarlar "Terörist
misiniz", "Patlayıcı taşıyor musunuz" gibi sorular soruyor.
Güvenlik sistemlerinin mimarı Eran Drukman "Teröristler ölmekten ya da
patlamaktan değil görevlerini yapamamaktan korkuyor, makine ısı ölçüp teröristleri
yakalıyor" dedi. (Ajanslar: 13
Aralık 2010)
CIA'NİN 'EL ÇABUKLUĞU MARİFET' REHBERİ
Soğuk Savaş döneminde CIA'nin ajanları için hazırlattığı gizli 'Resmi
CIA gözbağcılığı ve yanıltmaca rehberi' satışa çıktı.
Rehber, 1953 yılında sihirbaz John Mullholland'a o zaman için hayli
yüklü bir miktar olan 3 bin dolarlık bir ücret karşılığında yazdırılmış ve
"gizli" başlığıyla dağıtılmıştı.
CIA 1970'li yıllarda bu resmi el kitabının kopyalarının imha edilmesini
emretmişti ama imhadan kurtulan bir kopya "Resmi CIA gazbağcılığı ve
yanıltmaca rehberi" adıyla yeniden basıldı.
Rehberi, casusluk tarihi uzmanı Keith Melton ile CIA'nin eski
başkanlarından Bob Wallace ortaya çıkardı ve yeniden basıma hazırladı.
Ajanlar için hazırlanan bu el çabukluğu marifet el kitabında birinin
içkisine ilaç karıştırmaktan, ufak tefek şeylerin gösterilmeden cebe
indirilmesine ya da ayakkabı bağlarıyla mesajlaşmaya kadar türlü numaralar
ayrıntılarıyla tarif ediliyor.
Örneğin ajan kitaptan, ayakkabı bağlarını farkı bağlayarak
karşısındakine "Elimde yeni bilgi var", "Beni takip et"
ya da "Birini getirdim" gibi mesajları nasıl verebileceğini ya da
ya da birinin sigarası yakılarak dikkati dağıtılırken içkisinin içine kibrit
kutusuna saklanmış uyku ilacının kaşla göz arasında nasıl atılabileceğini
öğrenebiliyor.
Yeniden yayımlanan rehberin önsözünü de CIA Başkan Yardımcısı John
McLaughlin yazmış.
McLaughlin sihirbazlık ve casusluğun özünün birbirine çok benzediğini
kaydediyor ve "Mullholland'm haplar, iksirler ve tozlarla ilgili olarak
verdiği bu bilgiler o zamanlar casusluk alanında yürütülen, beyin yıkama ya da
doğa üstü psikoloji de dahil çok çeşitli alanlardaki araştırmalara sadece bir
örnek" diyor.
Rehber, o dönemde MK Ultra adı verilen daha geniş bir CIA projesinin
parçası olarak hazırlanmış.
Proje o dönemde Sovyetler Birliği'nde uygulanan bevin yıkama ya da
kontrol yöntemlerine karşı yeni taktikler geliştirilmesini hedefliyordu, (bbc
radyosu 26 Kasım 2009)
"İSRAİL, ARAFAT'I ÖLDÜRMESİ İÇİN BİR FİLİSTİNLİ'Yİ HİPNOTİZE
ETTİ"
İsrail'de yayınlanan Haaretzz gazetesinde 26 Ağustos 1998 günü çıkan bir
haberde, İsrail gizli servisi Mossad'ın otuz yıl önce, "Mançuryalı
Aday" filminden esinlenerek, Filistinli bir mahkumun, Arafat'ı öldürmek
üzere hipnotize etmek suretiyle beynini yıkadığı bildirildi. Gazete haberinde,
Mossad'ın bu çılgınlığı yaparken bir insanın beyninin gerçekten yıkanıp yıkanamayacağıyla
ilgili kuşkuları olduğunu kaydetti. Mossad yetkililerince seçilen ve "Fetih"
kod adı verilen 28 yaşındaki Filistinli mahkumun, FKÖ'yü oluşturan gruplardan
biri olan El-Fetih üyesi olduğu belirtilen haberde, hipnoz sırasında mahkumun
yapacağı suikastin, bağlı bulunduğu grubun yararına bir eylem olduğu yönünde
beyninin yıkandığı belirtildi. Haberde ayrıca, Yaser Arafat'a düzenlenen bu
komplonun, Filistinli mahkûmun İsrail yetkililerini aldatması ve gizlice polise
gidip olayı anlatması üzerine amacına ulaşamadığı belirtildi. Yaser Arafat'a İsrail
tarafından daha önce de bazı suikast girişimlerinde bulunulmuş, ancak başarılı
olunamamıştı.
BUSH'A “DİNİ MESAJLI” RAPOR
Eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in, Irak'ın işgali sırasında
dönemin Başkanı George Bush'a sunduğu istihbarat dosyalarına incil’den ayetler
konulduğu ortaya çıktı.
ABD'de yayımlanan GQ dergisinde yer alan habere göre söz konusu ayetler,
Amerikan askerlerinin fotoğraflarına eşlik ediyor.
GQ'ya göre, dosyaların kapağına İncil'den ayetler koyma karan istihbarat
yetkililerinden Tümgeneral Glen Shaffer'a aitti.
Söz konusu istihbarat dosyalarından birinde dua eden Amerikan askerleri
ve Irak'taki Amerikan tankları fotoğraflarının altında İncirdeki İşaya
kitabından "Okları keskin, tüm yayları gergin utlarının toynakları cam,
savaş arabaları fırtına gibi" dedi
Başka bir istihbarat dosyasının kapağında Irak'ın devrik lideri Saddam
Hüseyin'in fotoğrafının altında İsa Peygamber'in havarilerinden Petrus'un ilk
mektubuna atfen "Tanrı'nın ahmakların susturulmasını istediği" belirtiliyor,
(bbc radyosu 19 Mayıs 2009)
DİN ÖNEMLİ BİR ZİHİN KONTROL ARACIDIR
Amerika'nın ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright, yeni kitabı
"The Mighty and The Almighty"i (Güçlü ve Tanrı) tanıtmak
üzere merkezi New York'ta bulunan ve ülke siyasetinde etkin bir yeri
olan Dışilişkiler Konseyi'nde bir konuşma yaptı.
Amerikan dış siyasetinde yapılan birçok yanlışın İslam’ın yeteri kadar
iyi anlaşılmamış olmasından kaynaklandığını vurgulayan eski Dışişleri Bakanı,
birçok Batılı liberal siyasetçiyi şaşırtan bir teklifte bulunduğunu belirtti.
Hem zekası hem de sert mizacıyla tanınan Albright, uluslararası sorunlara çözüm
aranırken, dini liderlerin mutlak olarak bu sürece dâhil edilmesi gerektiğini
savundu.
Başkan George Bush'un "Başkan seçilmemi Tanrı istiyor"
sözlerine özellikle değinen Albright, George Bush'un diğer Amerikan
başkanlarından farklı bir tarafı olduğunu söyledi. Bush'un dini böylesine
kabullenişiyle gelen "her yaptığının mutlak doğru" olduğunu
anlayışının İslam dünyasındaki duyarlılıkları görmezden geldiğini bunun da
Amerika'nın uluslararası birçok soruna çözüm bulma şansını elinden kaçırmasına
yol açtığına vurgu yaptı.
Laik Müslüman kavramına inanmadığını da belirten Albright, daha ılımlı
Müslümanlar liderlerin uluslararası sorunlara çözüm sürecinde aktif rol
oynaması gerektiğini söyledi. (Amerikanın Sesi Radyosu 5 Mayıs 2006) (sh:356-365)
"Şeytanlar, dostlarına fısıldar, telkinde
bulunurlar"
Kur'anı Kerim En'am Suresi 121
O RESMİ SEN Mİ ÇİZDİN?
İstihbarat örgütlerinin ve dünyayı idare etme iddiaları olan bazı
Oluşum'ların metafizik olaylarla yakından ilgilenen maaşlı elemanları
bulunmaktadır. Bu kimseler, defalarca güvenilirlik testlerine tabi tutulmuş ve "onay"
almış kimselerdir. İstihbarat örgütleri, insanın ve teknolojinin yetersiz
kaldığı yerlerde işte bu insanlardan istifade ederler. Gizli ilimler uzmanı bu
insanlardan bir başka şekilde daha istifade edilir. Oluşum, gizli ilimler
uzmanı elemanları vasıtasıyla bazı insanları "çengeller". Bunu
da madde ötesi varlıklar vasıtasıyla yapar.
İstihbarat örgütünün ya da bir tarikatın oluşumun yönlendirmesi üzerine
insanları kendi etkisine alan Maddeötesi Varlıklar, bazen sıradan normal bir
Maddeötesi Varlık olabileceği gibi, bazen de onların ileri gelenlerinden ,
onların yönetici durumunda olanlarından olabilir..
OLUŞUM TARAFINDAN KONTROL EDİLEN MADDEÖTESİ BİR
VARLIK, UMUMİYETLE, DAHA GENÇLİK YILLARINDAN İTİBAREN GELECEĞİNİ PARLAK GÖRDÜĞÜ
BİR İNŞAM YA DA OLUŞUM TARAFINDAN BELİRLENMİŞ İNSANI SEÇER VE KENDİ TABİİLERİ
ARASINA SOKAR. BU YAŞLAR UMUMİYETLE 18 İLA 24 YAŞLAR OLMAKTADIR. (!!!!!!!!!!)
Maddeötesi Varlık için, bu seçim yapıldıktan ve kendisine tabi kılacağı
insan belli olduktan sonra sıra gelir onu tamamıyla kendisine bağlamaya...
Bunun için de Maddeötesi Varlık, o insanın inancına göre bir din
büyüğünün şekline girerek evvela rüyasında ona görünmeye ve onun büyük bir
insan olacağına dair telkinlerde bulunmaya başlar.
BU HÜVİYETİNE BÜRÜNÜLEN KİŞİ, SÖZ KONUSU ŞAHIS TARAFINDAN SAYGIYLA
ANILAN, DEĞER VERİLEN BİR KİMSE DE OLABİLİR.
ARTIK YAVAŞ YAVAŞ GÖSTERİLEN RÜYALAR NETİCESİNDE O KİMSE GERÇEKTEN BÜYÜK
BİR İNSAN OLACAĞINA YA DA İSA MESİH = KURTARICI OLDUĞUNA İNANMAYA BAŞLAR. BU
KAPSAMDA "BEN İSA'YIM, BEN ALLAH'IN YERYÜZÜNDEKİ
HALİFESİ-KILICIYIM" DİYEN BAZI İNSANLARIN ÖNEMLİ BİR KISMININ HER
NEDENSE ALMANYA'DAN ÇIKMASI DA SON DERECE İLGİNÇTİR.
Çengellenen o insanın bazen canı bir şey ister, derhal o isteği
Maddeötesi Varlık tarafından yerine getirilir. O, bu durumu büyük bir insan
olması hasebiyle isteğim Allah tarafından ya da inandığı tanrısı tarafından
yerine getirildi diye nitelendirir; hâlbuki Maddeötesi Varlık tarafından yerine
getirilmiştir. Bir imtihana girecektir, o imtihanda kendisine yardım edilir.
Birisiyle ya da büyük bir topluluğa konuşurken karşısındaki şahıslar üzerine
Maddeötesi Varlık tarafından yapılan baskıyla üstün duruma geçer, adeta
karşısındakiler kendisine karşı konuşamaz duruma düşerler.
Ve bu şekilde günden güne durum gelişmeye başlar.
Geçen zaman zarfında yavaş yavaş içine birçok şeyler gelmeye başlar.
Yakın gelecekte olacak bazı ufak tefek hadiseler içine doğar. Önceleri bunları
6. His diye nitelendirir. Aynı anda başka bir yerde olan hadiseden anında
haberdar olabilir. Birisinin bir işinin halli için dua eder, derhal o işin
yapılması Maddeötesi Varlık tarafından sağlanır ve o da "seçilmiş büyük
bir insan olduğum için bu isteğim Allah tarafından yerine getirildi"
zanneder. Nihayet bir sahada büyük adam kurtarıcı olduğunu iddia etmeye başlar.
Artık kimseye ihtiyacı olmaz. Kendisini herkesten büyük görür, içine doğanlarla
hareket etmeye koyulmuştur böylece bu kişi... Kendisine seçmiş olduğu alanın en
büyüğü olduğunu iddia eder. Bir süre sonra son derece büyük bir insan olmuş ve
çevresine birçok kimseyi toplamıştır.
Burada en büyük zevk ise onu kendine tabi kılan Maddeötesi Varlık'a ve
bunu yönlendiren Oluşum'a aittir. Çünkü o kişi sayesinde artık binlerce kişiyi
kendine tabi kılmış ve onlara istediklerini yaptırtmaya başlamışlardır. Bu yüzden
Maddeöteesi Varlık icabında o kişinin durumunu kuvvetlendirmek için bazı
kişilerin rüyalarına dahi girip o kişiye bağlanmalarını yahut ona yardım
etmelerini telkin eder.
Oluşumun emrindeki Maddeötesi Varlık, o kişiye mesleğiyle ilgili
bilgiler vererek onu büyük bir adammış gibi de gösterir. Bu kişi bir ressamsa
Maddeötesi Varlık'tan fısıldadığı ilhamlarla, O dünyanın en güzel resmini
çizer. Yok, eğer bir komutan ise kısa bir süre sonra olacak bombardımandan
hemen önce bulunduğu yeri terkederek yer değiştirir. Hitler bir gün siperde
diğer askerlerle yemek yerken bir ses ona kalkıp başka bir yere oturmasını söylemişti.
Hitler yemeği kesip kalkmış ve daha ilerideki bir sipere geçmişti. Çok kısa bir
süre sonra büyük bir şarapnel parçası Hitler'in oturduğu yere düşmüş ve diğer
askerlerin tümü ölmüştü Bilmeyenler onu kendilerine lider seçer. Artık o kişi
bilir bilmez kendinden açıklamalarla bazı doğruları yalan, bazı yalanları da
doğru gibi anlatabilir. EVET, OLUŞUM, KENDİ AMACI DOĞRULTUSUNDA KOŞACAK,
MADDİ VE MANEVİ AÇIDAN DONANMIŞ BİR İNSANA SAHİPTİR ARTIK.
İŞTE BİR ÖRNEK!
"Hitler hardal gazıyla yaralandı ve bir süre kör olduğu için
kaldığı Pasewalk Hastanesi'nden 11 Kasım 1918'de ayrılmıştı. Hastanede gözleri
kapalı yatarken bir gece yarısı Hitler çok garip bir olayın kahramanı olmuştu.
Kendi anlatımıyla gaipten gelen bir ses onu çağırmıştı. Hitler gözleri
görmediği için kendisini kimin çağırdığını anlayamamıştı. Gaipten gelen ses
Hitler'e 'Bir an önce kendisini toplamasını sağlığına kavuşmasını ve
siyasete atılarak kısa zamanda ırzına geçilmiş olan Almanya'nın başına geçmesini
söylemiştir. Sesin göze görülmeyen sahibine göre Adolf Hitler, Almanya'nın
beklediği KURTARICI = FÜHRER olacaktı. Önce Alman halkını kurtaracak
sonra da onu dünyanın en güçlü ülkesi yapacaktı. Hitler'in bir halüsinasyon
görüp görmediği belli değildir. Ama hastaneden çıktıktan sonra bu garip olayı
çevresindekilere anlattığı ve birkaç yıl sonra "Kavgam" adlı
eserinde yazdığı kesindir. Hitler, bu sanal sesi duyduğu zaman 30 yaşındaydı. G.
L. Waite'nin de belirttiğine göre; İsa Mesih de tam 30 yaşındayken görevine
başlamıştı. Şu farkla ki Hitler Almanya'yı, İsa ise tüm insanlığı kurtarmaya
çağırılmışlardı.
Hitler'in Jan d'Arc gibi 'Ototestik' esrarengiz sesler
duyduğu günlerde Bavyera'da garip davranışlarıyla tanınan kokain
bağımlısı ünlü bir kişi Almanya'yı kurtaracak kahramanı arıyordu. Bu adam o
sırada 65 yaşlarında olan şair hatip Dietrich Eckart'tı. Bu şahıs
Hitler'i Almanya'da işbaşına getirecek olan İSTANBUL TEŞVİKİYE'DE KURULMUŞ
GİZLİ ÖRGÜT THULE üyesiydi ve Ernst Roehm ile Yüzbaşı Erhard'm en saygı duydukları
kişiydi.
Eckart, tam anlamıyla Adolf Hitler'i çiziyordu. Onu dinleyen ve
sözlerini önemseyen taraftarları Almanya'nın beklediği 'Führer'in nasıl birisi
olması gerektiği konusunda tam bir beyin yıkama operasyonu içindeydiler.
Eckart, birkaç yıl sonra öldü. Ölüm döşeğindeyken şu inanılmaz
açıklamayı yaptı: "Adolf Hitler'i biz yetiştirdik ve size Führer =
Kurtarıcı yaptık. Müziği çalan benim, sahnede dans eden odur. Onun sözünden
çıkmayın. Almanya'nın kurtarıcısı odur."
Okültist gizli ilimler uzmanı Dietrich Eckart'ın " Biz"
dediği, Cermen Tarikatı ve onun kutsal Vehm ile soyluların Okültist
monarşist örgütü Thule'ydi.
Bazı insanların Maddeötesi Varlık'lar tarafından beslenmesinin mümkün
olduğu Kur'anı Kerim'de de açıkça ifade edilmektedir: "Şeytanlar,
dostlarına fısıldar, telkinde bulunurlar" (En'am Suresi 121)
Schopenhaner (1860) diyor ki: "Benim felsefi önermelerim,
benim karışmam olmaksızın ve irademin uyuşmuş gibi olduğu esnalarda, fikrimin
evvelce göremediği bir yönde meydana gelmişlerdi. Bu nedenle kendi eserime
yabancı gibiyim"
104 senfonisi ve birçok kompozisyonu olan Haydu (1869) "Çalışamadığım
zamanlar tesbihimle bir kenara çekilir ve Ave Maria (Ya Meryem) ilahisini
okurum. Fikirler o zaman derhal gelir" demişti.
"O resmi sen mi çizdin" başlığı altındaki konunun özeti şudur:
Kur’an’ı Kerimde 6. Sure'nin 128. ayetinde " Ey Cin topluluğu
insanların önemli bir kısmını hükmünüz altına aldınız" ifadesine göre
insanların önemli bir kısmı Cin ismiyle tanımlanan elektromanyetik bir bedene
sahip ışınsal maddeötesi varlıklar
tarafından kullanılmaktadır ve bu hususun en kuvvetli delili bu ayettir.
GİZLİ İLİMLERİN YAKIN TARİHTE KULLANILMASI
Hitler ve yakın çevresi astrolojiye, ezoterizme ve gizli ilimlere aşın
derece düşkündüler. Şu kadarı söylenebilir ki, SS'leri yöneten Heinrich
Himmler'in, Rudolf Hess'in ve Alfred Rosenberg'in ve diğerlerinin özel
astrologlan ve okkültizmle uğraşan elemanları vardı.
"Herhalde bir buda olarak ölmek de bana
yakışmaz"
Adolf Hitler böyle buyurmuştu ama 1 Mayıs 1945'te onun öldüğü ya da
ortadan kaybolduğu gecenin sabahı Berlin'e giren Kızıl Ordu Birlikleri işgal
ettikleri terk edilmiş biz Nazi Karargahı'nda gözlerine inanamadıkları bir
olayla karşılaşmışlardı. GERÇİ BİNA TERK EDİLMİŞTİ AMA BÜYÜK SALONLARDA
YAN YANA DİZİLMİŞ 1.000 KADAR NAZİ ÜNİFORMALI CESET YATIYORDU. ASKERLER
CESETLERİN KİMLİKLERİNİ İNCELEDİKLERİNDE BUNLARIN HİMALAYA'DAN GELMİŞ TİBETLİ
BUDİST KEŞİŞLER OLDUKLARINI GÖRMÜŞLERDİ. BU KEŞİŞLER NİÇİN VE NE ZAMAN
BERLİN'E GETİRİLMİŞLER VE NİÇİN TOPLUCA İNTİHAR ETMİŞLERDİ, HİÇBİR ZAMAN ANLAŞILAMADI.
Hitler'in kişisel kütüphanesi okültizm ve ezoterik ilimler alanında
yazılmış kitaplarla doluydu.
Adolf Hitler ve Naziler'e gelinceye değin Avrupa tarihinde büyü, sihir,
astroloji ve okültizmle uğraşmış, gündelik siyaseti ve halkının yaşamını bu
gizli ilimlerle yönlendirmiş sayısız kral, devlet adamı, din adamı, siyasetçi
ve asker vardı. Bunları tek tek yazmak ciltler doldurur. Birkaç örnek yeterli
olacaktır.
Papa 9.Benedict çok ünlü bir büyücüydü. "Kara Büyü" nün her türünü
yapabiliyordu. Yaptığı büyüyle en güçlü siyasi rakibi Malatesta'yı
hastalandırarak öldürdüğü söyleniyordu. Martin Luther bu
papayı kastederek "KATOLİK KİLİSESİ'NDEKİ TÖRENLERİN ÇOĞU DİYABOLİK
BÜYÜNÜN KOPYALARIDIR" demişti.
Napolyon Bonaparte da batıl inançlara çok güçlü bağlılık duyan bir
devlet adamıydı. Astrolojiye çok meraklıydı. Paris'in ünlü kadın kahini
Marie Le Normand (1793-1843) Bonaparte'nin özel falcısıydı. Napolyon her ay
bir tam gününü gerçekten de özel yetenekli bu kadınla geçirirdi.
Günümüzde de bir çok devlet adamı büyücülerden, okültistlerden,
astrologlardan ve şifa dağıtıcılanndan yardım almaktadır. Hillary Clinton,
Sovyetler Birliği'nin Unutulmaz devlet başkanı Leonid Brejnev bunlardan
sadece ikisidir. Brejnev'in "özel şifacı"sı ile 1989'da KGB'nin özel
izniyle Moskova'da bir görüşme yapmıştım. Gerçekten de şaşırtıcı bir kadındı.
ŞATODA BEYNİ YIKANAN TÜRKLER KİMLER?
"Manevi Cihazlanma Derneği'nin Türkiye kanadında, Nazizmin babası
gizli Thule Örgütü'yle ilişkili Almanlar ve Avusturyalılar vardı. Dernek
1960'h yılarda ordu içinde etkiliydi."
1995 yılında Aktüel Dergisi'nin 229. sayısında yayınlanan bir dosyada
Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ilginç saptamalarda bulunuyor:
"İsviçre'de Montrö yakınlarındaki Caux kentinde tarihi bir şato Umberto Eco'nun romanından uyarlanan
"Gülün Adı" filminin sahnelerini andıran bir ortaçağ dekoru. 1500
kişilik dev salonlar, antikalarla dolu uzun koridorlar ve ortalıkta dolaşan
siyah cüppelerinin arasında kollarını kavuşturmuş yaşlı papazlar.... Burası bir
kilise değil. 'Moral Rearmament' yani 'Manevi Cihazlanma Derneği'nin
karargahı.
BU KARARGAHTA UZUN YILLAR ÇEŞİTLİ TÜRKLER EĞİTİM GÖRDÜ. SON OLARAK
1994'TE ÜNLÜ BİR KADIN REKLAMCININ ORGANİZASYONUYLA, 20 BAŞARILI TÜRK
GAZETECİSİ BİR HAFTA AĞIRLANDILAR. PAPAZLAR, TÜRK GAZETECİLERİNİN AYAKLARINI
BİLE YIKADI.
AB'NİN FİKİR BABALARI
"1920'de bir rahip tarafından kurulan Manevi Cihazlanma Derneği,
1936 yılında İngiliz İstihbaratınca Nazi sempatizanı ve yıkıcı faaliyetlerde
bulunmakla suçlandı... İngilizler, Derneği 'Beşinci Kol' faaliyetlerinde
bulunan 'Yıkıcı Kuruluşlar' listesinin en başındaki ilk üçe soktular.
Dernek, Hitler'in yenilgisinden sonra 1945 yılında Fransız ve Alman önde gelenlerini
gizlice buluşturarak, 5 yılda üç bin kişiyi bir araya getirdi. Avrupa
Topluluğunun nüvesi bu görüşmelerde atıldı. Derneğin ilkesi, Hıristiyan ahlakının
üstünlüğü çerçevesinde Katolikleri, Protestanları ve Ortodoksları
birleştirmekti...."
"Manevi Cihazlanma Derneği, ABD'de en etkili kurumlardan biridir.
Bill Clinton başkanlık yönetiminde de çok etkilidir. Butros Gali, Zbigniew
Brzezinski gibi ünlü şahsiyetler de Derneği öve öve bitiremiyor. Başkan
Clinton'dan özellikle İslam ve AT konusunda örgütle temas halinde olmasını
istiyorlar. Dernek, Türk-Yunan ilişkilerinde arabuluculuk görevi üstleniyor."
ÖNEMLİ TÜRKLER DE 'CİHAZLANMIŞ'
"Manevi Cihazlanma Derneği'nin bir de Türkiye kolu vardır.
1950'lerde Neo Nazi hareketler yeni adlar aldılar. 195455'lerde İstanbul'u ve
diğer büyük şehirleri güzelleştirme dernekleri sardı. Birçok iş adamının Avrupa
ve İsviçre ile bağlantıları, bu dernekler aracılığıyla oluyordu."
"Manevi Cihazlanma Derneği, Caux'daki şatoda eğitilmiş Türkler
tarafından 1958 yılında Ankara'da kuruldu. 40 kişilik kurucu heyetinin
toplantıları ve çalışmaları Bulvar Palas'ta yapılırdı. Derneğin onursal başkanı
dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'dı. Ünlü mason Ekrem Tok ve
İstanbul'da yaşayan bazı Alman, Avusturyalı ve Polonyalılar da derneğin üyeleri
arasındaydı. Bunların bir kısmı, geçmiş yıllarda Nazi Partisinin babası olan
gizli Thule Örgütü'yle sıkı ilişkileri olan kişilerdi. 27 Mayıs İhtilali'nde
çok etkili oldular. Dernek, Fener Patrikhanesine Vatikan gibi 'Devlet İçinde
Devlet' statüsü vermek için çok uğraştı, zamanın Başbakanı Adnan Menderes'e
tavsiyede bulundu. 1960lı yıllarda ordu içinde de etkiliydi."
Aktüel Dergisi, Manevi Cihazlanma Derneği'nin kayıtlarını Emniyet Genel
Müdürlüğü ve Dernekler Masası'ndan sordu. Alınan cevap "Manevi
Cihazlanma Derneği 1967 yılında feshedilmiş, evrakları da SEKA'ya
gönderilmiş" oldu.
Hiçbir zaman Manevi Cihazlanma Derneği'nin kurucu heyet listesine
ulaşmak mümkün olmadı. Kurucuların çoğunun hayatta olmadığını öğrendik. Ama
Derneği çok iyi hatırlayan biri vardı: 27 Mayıs döneminin devrimci gençlik
lideri Dr. Memduh Eren, dernekle ilgili bildiklerini şöyle anlattı.
"Dönemin ihtilalci subaylarından, rahmetli Celil Gürkan Paşanın en
yakın dostlarındandım. Paşa ve eşi 1972 yılında bana Manevi Cihazlanma
Derneği'nin kendileriyle ilgilendiğini anlattılar, 1960 yılında; ihtilalden 10
gün sonra Celil Gürkan Paşa, Kıbrıs'ta görevliyken İstanbul'dan komşuları olan
iki yahudi aile ziyaretlerine geliyor. Birlikte İsviçre seyahati yapmayı teklif
ediyorlar. Paşa 'Mümkün değil, ihtilal oldu, görevimi terkedemem' diyor.
Bunun üzerine İstanbul'daki 1.Ordu Komutam'nın telefon emriyle Celil Gürkan
Paşa'ya 3 ay izin çıkartılıyor. Paşa ve eşi yahudi ailelerle beraber
İsviçre'deki derneğin şatosuna gidiyor. Orada 15 gün boyunca, günde 6 saat ders
altında, beyin yıkamaya maruz kalıyorlar."
THULE ÖRGÜTÜ VE ÖLÜ GÖSTERİLEN RUDOLF VON SEBOTTENDORF TÜRKİYE'DE
SAKLANDI MI?
Hitler'e ve Nazi Partisine kaynaklık eden gizli Thule Örgütü'nün
liderinin, 2. Dünya Savaşında Nazi yenilgisinin ardından, "ölü"
gösterilerek yıllarca Türkiye'de saklandığı... Peki Manevi Cihazlanma Derneği
ile bu liderin gizlenmesi arasında bir bağlantı var mı? "iki olay paralellik
arzeder" diyor, AraştırmacıYazar Aytunç Altmdal ve açıklamalarına şöyle
devam ediyor:
"Thule'nin lideri Rudolf von Sebottendorf, Hitler'i siyasete sokan,
yükselten, ona mali destek bulan da Thule'ydi. Gamalı haçlı Nazi bayrağını bile
Thule hazırlamıştı. Bu ölçtün lideri olan Baron Rudolf von Sebottendorf 1945
ile 1957 yıllan arasında Türkiye'de 'Görünmeyen Eller' tarafından
korundu. Balıkesir ve Adana illerinde saklandı. Alman tarihçileri 'Baron
1934'te Hitler'le çelişkiye düştü ve öldürüldü' dedilerse de ölmemiş ve
İstanbul'a kaçınlarak 1934 ile 1945 yılları arasında Alman istihbaratı
görevlisi olarak çalışmış, İstanbul'da Taksim ve Teşvikiye'de yaşamış, Türk
önde gelenleriyle dostluklar kurmuştu. İngilizler '1945'te Almanya teslim
olunca Baron intihar etti' diyorlardı. Oysa Baron'un öldüğü söylenen tarihten
12 yıl sonra bir başka soyadıyla, 1957 yılında Balıkesir'den Antalya'ya
gelen üç kişilik bir Alman heyetinde yer aldığını, Antalya'da iki gece
Cumhuriyet Oteli'nde kalarak Adana'ya geçtiğini ve böylece Sebottendorf un 1945
ve 1957 yıllan arasında Türkiye'de 'Görünmeyen Eller'ce korunuyordu"
Peki saklayanlar kim? Dünyayı yönetenler arasında gerçekten insanlığın
bilmediği gizli örgütler de mi var, bunların kolları Türkiye'ye de mi uzanıyor?
MİT eski daire başkanı Mahir Kaynak "Neo Nazizm'in arkasında ABD
var" diyor. Kaynak'ın konuya ilişkin açıklaması şöyle:
"2. Dünya Savaşından sonra Alman gizli servisinin artıklarını
Amerika devraldı. Bu kadroların büyük bölümünü Güney Amerika'ya kaçırdılar.
Hatta buna 'Odessa Operasyonu' adı verildi. ABD'nin Güney Amerika'daki
operasyonlarını bunlar yürüttüler. Bunlar; yenik, esir ve suçlu eski Nazilerdi.
Amerika bunları istediği gibi kullanır." (sh:386-394)
“insan, bir kelime veya kelime grubunu devamlı olarak okuduğu zaman,
neşrettiği bu elektromanyetik dalgalan adeta bir şifre şekline sokmaktadır ki
bununla da o şifreye en yakın yapıdaki bir Maddeötesi Varlık'la temas
olmaktadır.”
Ahmed Hulusi
Kaynak: Ömer ÖZKAYA, Zihin Kontrolü, Paradoks, Mayıs 2011, İstanbul
Tag:
"sodivm pentolhal","subliminal conditioning"
(bilinçaltını şartlandırma), Coca Cola, dıştan etkileme, Deneysel psikolog Dr.
Delgado, korku, Amerika, Avrupa, Rusya, Japonya, psikomotor, Amerikan Devlet
NİMH Enstitüsünden Dr. Goodwin, oksitosin, İsviçre'deki Zürih Üniversitesi,
Thomas Baumgartner, plasebo, Anadolu Ajansı, Maryland Üniversitesi, Sue Carter,
SADAKAT HORMONU, beta bloke edici, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi Doğan, Brand SenseMarka Duygusu,
Sony, "The Nose :A Profile of Sex, Beauty and Survival-Burun: Seks,
Güzellik ve Hayatta Kalma Profili", Gabrielle Glaser, billboarding,
Emack&Bolio, "Koku yorgunluğu", dekore, Boecillo Teknopark,
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, LSD, İsrail ,ABD, Amdocs, Comvers,
KOC.NET, Kudüs Üniversitesi, Bazala Akademisi, fatura, Odigo, İsrail başbakanı,
Ehud Barak, Başkan Boris Yeltsin, Ratnikov, CIA, Haaretzz, Mossad, Arafat, ABD
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Başkan George Bush, "Başkan seçilmemi
Tanrı istiyor", Albright, Maddeötesi, ALMANYA, seçilmiş büyük bir insan,
Hitler, hardal gazı,Pasewalk, kurtarıcı = Führer, halüsinasyon, G. L. Waite,
Jan d'Arc, Dietrich Eckart, İstanbul, Teşvikiye'de kurulmuş gizli örgüt Thule,
Thule, Ernst Roehm, Yüzbaşı Erhard, Okültist, Cermen Tarikatı,kutsal Vehm,
Haydu (1869), Heinrich Himmler, Rudolf Hess, Alfred Rosenberg, kral, devlet
adamı, din adamı, siyasetçi ve asker, BUDİST KEŞİŞLER, Papa 9.Benedict
büyücü,"Kara Büyü", Malatesta, Martin Luther, Marie Le Normand,
Hillary Clinton, Sovyetler Birliği,Leonid Brejnev, özel şifacı, Thule Örgütü,
"Manevi Cihazlanma Derneği” Aytunç Altındal, 'Moral Rearmament', Butros
Gali, Zbigniew Brzezinski, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, Dr. Memduh Eren,
Mahir Kaynak, 'Odessa Operasyonu', Erbakan, Kurtarıcılar Almaya’dan,
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar