Emanuel Swedenborg-Bedri Ruhselman-Melez Din-Ruhçuluk
Yaşamı ve Eserlerinin Kronolojisi
Emanuel Swedenborg, Batı felsefe/teoloji
(ilahiyat) tarihinde derin izler bırakmış bir figür olup, ömrünün ilk yarısını
seçkin bir bilim insanı/filozof olarak, ikinci yarısını ise ilahi/vizyoner bir
yazar olarak geçirmiştir. Hayatı, Baruch Spinoza'nın (1632–1677) yaşadığı
dönemden yaklaşık on yıl sonra başlamış ve Batı Aydınlanma Çağı'nın doruk
noktasında sona ermiştir.
I. Erken Yaşam ve Bilimsel Kariyer
(1688–1745)
1688: Doğum ve Aile Emanuel
Swedberg (daha sonra Swedenborg), 29 Ocak 1688'de (Jülyen takvimi) Stockholm,
İsveç'te doğmuştur. Babası Jesper Swedberg, daha sonra Skara Piskoposu olacak
olan tanınmış bir Lüterci din adamıydı. Annesi Sara Behm'i sekiz yaşındayken
kaybetmiştir.
1699–1715: Eğitim ve Avrupa Seyahatleri
Uppsala Üniversitesi'nde eğitim gördükten sonra (1699–1709), 1710–1715 yılları
arasında İngiltere, Hollanda, Fransa ve Almanya'ya seyahat ederek Batı
Avrupa'nın önde gelen bilim insanlarıyla çalışmıştır.
1716–1747: Mühendislik ve Asalet
1716'da, İsveç Kralı XII. Charles'ın tavsiyesiyle, İsveç madencilik
endüstrisinin denetçisi olarak maaşlı bir göreve atanmıştır. 1719'da Kraliçe
Ulrika Eleonora tarafından asalet unvanı verilmiş ve soyadı Swedenborg olarak
değiştirilmiştir. Bu durum, ona İsveç Soylular Meclisi'nde (Riksdag) bir koltuk
kazandırmış ve siyasi hayata aktif katılımını sağlamıştır.
Bu dönemdeki bilimsel çalışmaları, onu Philosophical
and Metallurgical Works (1734) gibi kapsamlı eserler üretmeye yöneltmiş ve
Avrupa çapında tanınmasını sağlamıştır. Daha sonra araştırmalarını insan
anatomisi ve fizyolojisine kaydırmış, özellikle ruh (anima) ve beden
arasındaki arayüzü/etkileşimi bulmaya odaklanmıştır. Bu alandaki önemli
yayınları arasında Dynamics of the Soul’s Domain (1740–1741) ve The
Soul’s Domain (1744–1745) bulunmaktadır. Bu anatomik ve felsefi
çalışmalarında, daha sonraki nöroloji (sinirbilim) alanındaki bazı keşifleri
(örneğin, beyin fonksiyonlarının yerelleşmesi) öngördüğü de belirtilmektedir.
II. Ruhani Dönüşüm ve Teolojik
Yayıncılık (1745–1771)
1743–1745: Vizyoner Uyanış ve Kariyer
Değişikliği Swedenborg, 55 yaşlarında başlayan derin ruhani deneyimler
yaşamıştır. Bu süreç, Journal of Dreams (1743–1744) adlı yayınlanmamış
günlüğünde kayıtlıdır ve 1744 Paskalyası'nda İsa Mesih'in güçlü bir vizyonuyla
doruğa ulaşmıştır. Bu olaydan sonra, Mesih'in kendisine Kutsal
Yazıların/Kelam'ın (Word) ruhani anlamını açıklaması talimatını
verdiğini ileri sürmüştür.
Daha önce de bahsedildiği gibi (bkz.
Giriş), bu durum, onun bilimsel araştırmalardan vazgeçmesine ve hayatının geri
kalanını teolojiye (ilahiyata) adamasına yol açmıştır.
1747: Madenler Kurulu'ndaki
görevinden istifa ederek tamamen teolojik çalışmalara yönelmiştir.
1749–1756: Magnum Opus'un Yayımlanması
Swedenborg, Londra'da anonim olarak devasa eseri Secrets of Heaven (Arcana
Coelestia) serisini yayımlamıştır. Sekiz ciltlik bu çalışma, Tekvin
(Genesis) ve Çıkış (Exodus) kitaplarının ayet ayet iç/ruhani anlamını
açıklamaktadır. Bu eserde, her şeyin ruhani ve doğal dünya arasında bir
uyum/denklik/tekabüliyet (correspondence) içinde var olduğunu belirten
ünlü denklik öğretisini (doktrin) ayrıntılı olarak sunmuştur.
1757: Son Yargı İlanı Swedenborg'a göre, Hristiyanlık çağının sonu
anlamına gelen Son Yargı (Last Judgment) 1757 yılında ruhani dünyada
gerçekleşmiştir. Bu olayın dünyevi bir felaket değil, ruhani bir
temizlik/yeniden düzenleme (reorganizasyon) olduğunu savunmuştur.
1758: Popüler Özetler Secrets of
Heaven'ın beklenen ilgiyi görmemesi üzerine, teolojisinin temel
doktrinlerini daha küçük ve erişilebilir eserlerde özetleme yoluna gitmiştir.
Bu yıl, dört tanesi bu hacimde bir araya getirilmiş beş eser yayımlamıştır:
- Heaven and Hell (Cennet ve Cehennem).
- New Jerusalem (Yeni Kudüs).
- Last Judgment (Son Yargı).
- Other Planets (Diğer Gezegenler).
- White
Horse
(Beyaz At).
1759–1762: Yayın Arası Bu dönemde,
yedi Yıl Savaşları'nın etkisi ve İsveç'teki yüksek enflasyon nedeniyle,
yayıncılığa ara vermek zorunda kalmıştır.
1763: Doktrinsel Temellerin
Sistemleştirilmesi Yayıncılığa döndükten sonra, teolojisinin dört ana
direğini oluşturan ve genellikle "Dört Doktrin" olarak anılan
eserleri yayımlamıştır: The Lord (Rab), Sacred Scripture (Kutsal
Yazı/Kelam), Life (Yaşam) ve Faith (İman). Bu eserlerin temel
amacı, kurtuluşun sadece iman (sola fide) ile değil, Mesih'e iman ve iyi
niyet/hayırseverlik (charity) ile yaşanılan bir hayatla mümkün olduğunu
göstermektir. Aynı yıl, daha uzun bir çalışma olan Divine Love and Wisdom
(İlahi Sevgi ve Bilgelik) ile Supplements (Ekler), önceki eserlerine
devam niteliğinde yayımlanmıştır.
1764–1771: Son Eserler ve Kapsamlı
Sistem
- 1764: Divine Providence (İlahi Takdir/Öngörü).
- 1766: Revelation Unveiled (Vahiy Açıklaması).
- 1768: Marriage Love (Evlilik Sevgisinin
Lezzetleri) adlı eseri yayımlandı. Bu eser, yazarın adının kapakta yer
aldığı ilk teolojik yayınıdır.
- 1771: En son ve en kapsamlı eseri olan True
Christianity (Vera Christiana Religio - Gerçek Hristiyanlık)
Amsterdam'da yayımlanmıştır. Bu eser, Yeni Kilise'nin tüm teolojisinin
sistematik bir özeti/summası (summa theologica) niteliğindedir.
1772: Vefat Emanuel Swedenborg, 29
Mart 1772'de Londra'da, 84 yaşında vefat etmiştir.
Konu Bütünlüğü İçinde Hatırlatılması
Gereken Husus
Bu kapsamlı kronolojide vurgulanması
gereken, ancak detaylarına burada girilemeyen temel bir husus, Swedenborg'un
teolojik metodolojisi ve bu metodolojinin yol açtığı tartışmalardır.
Swedenborg, önceki
yazılarımızda/kaynaklarda tekrarla bahsedildiği gibi, Secrets of Heaven'dan
başlayarak tüm teolojik eserlerinde olayları ve nesneleri
"yazıların/Kelam'ın ruhani anlamını" çözmek için kullanan denklikler/tekabüliyetler
(correspondences) doktrinine dayanmıştır. Bu yöntemi benimsemesi, onun,
Lutherci dindaşları arasında alışılmadık ve tartışmalı bir pozisyona düşmesine
neden olmuştur.
Özellikle İsveç'teki din adamlarının,
Swedenborg'un öğretilerini sapkınlık (heresy) olarak görüp onu
bastırmaya çalışması (Göteborg Konsistörlüğü davası gibi), Swedenborg'un
sonraki yayın stratejilerini (daha kısa, daha odaklı eserler ve anonimliğin
terk edilmesi gibi) doğrudan şekillendirmiştir. Kronolojinin kuru akışının
ötesinde, bu vizyoner/teolojik iddia ve bunun doğurduğu kurumsal
tepki, Swedenborg'un yaşamının ikinci yarısının ana dinamiğini
oluşturmaktadır.
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
bilimsel/felsefi kariyerinden teolojik/ilahiyat çalışmalarına geçişi, önceki
yazılarımızda kronolojik olarak ele alınmıştır. Bu derin dönüşüm
(1743–1745), Batı düşünce tarihinde nadir görülen ve tamamıyla yeni bir
teolojik metodoloji/usul (methodology) yaratmıştır. Swedenborg'un teolojik
metodolojisi, geleneksel Hristiyan dogmatiklerinden/kabul görmüş inançlarından
radikal/kökten farklılıklar göstermekte ve esasen üç temel direk üzerine inşa
edilmektedir: Doğrudan İlahi Vahiy/Sezgi, Kapsamlı Tekabüliyet/Denklik
(Correspondence) Öğretisi ve Kutsal Yazıların/Kelam'ın (Word) içsel/ruhani
(spiritual) anlamının titizlikle tefsiri/yorumlanması (exegesis).
I. İlahi Vahiy/Sezgi ve Akıl/Mantık
(Reason) İkiliği
Swedenborg'un metodolojisinin en çarpıcı
yönü, bilgi kaynağının temeli hakkındaki iddiasıdır. O, ömrünün son yirmi beş
yılını, kendisine İsa Mesih tarafından Kutsal Yazıların/Kelam'ın ruhani/içsel
anlamını açıklama görevi verildiği inancıyla geçirmiştir.
A. Vizyoner Otorite ve Çift Bilinçlilik
Swedenborg'un çalışmalarının otorite/yetki
kaynağı, doğrudan ilahi vahiy olarak beyan edilir. O, bu öğretileri
hiçbir melekten almadığını, aksine, Kelam'ı okurken doğrudan Rab'den
aldığını ileri sürer. Bu vahiy, onun 1743-1745 yılları arasında başlayan ve
sürekli bir hal alan çift bilinçlilik durumunda ("dual
consciousness") yaşamasıyla desteklenmiştir.
Bu deneyim sayesinde, fiziksel dünyadaki
bir insan olarak, ruhani dünyayı da algıladığını, "fiziksel dünyanın
olgularını ve yasalarını gözlemlediği gibi, ruh dünyasının olgularını ve
yasalarını da gözlemleyebildiğini" ifade etmiştir. Bu işitilen ve görülen
şeylerin (Memorabilia) aktarımı, doktrinel/öğretisel noktaları aydınlatmak ve
görünmez dünyanın gerçekliğini kanıtlamak için kullanılmıştır.
B. Rasyonel Teyit
Swedenborg, en derin ruhani/manevi
hakikatlerin bile (Tanrı'nın doğası ve takdir/öngörü yasaları gibi) insan
aklı/rasyonalitesi tarafından kavranabileceğini savunarak, eserlerini sürekli
olarak akla/mantığa (reason) hitap edecek şekilde sunar. Bu durum, onun
teolojisini, kendi dönemindeki Aydınlanma/Düşün Çağı'nın entelektüel/zihinsel
talepleriyle uyumlu kılmayı amaçlar.
II. Temel Direk: Tekabüliyet/Denklik
(Correspondence) Öğretisi
Swedenborg'un tüm teolojik yapısının
temelini, Secrets of Heaven (Cennet'in Sırları / Arcana
Coelestia) eserinde kapsamlı bir şekilde ortaya konan ve her şeyi birbirine
bağlayan tekabüliyet/denklik (correspondence) doktrini oluşturur.
A. Doktrinin İçeriği
Bu öğreti, ruhani/manevi dünya ile
doğal/fiziksel dünya arasında sistematik bir "karşılıklı ilişki"
olduğunu ileri sürer. Buna göre:
- İki Dünya Arasındaki Bağlantı: Doğal/fiziksel dünya,
ruhani dünyanın bir sonucudur ve onun varlığını yansıtır (tekabül eder).
Ruhani dünya, doğal dünyanın "etkin nedeni" (efficient cause)
olarak işler.
- İlahi Dualiteler/İkilikler: Tanrısal/İlahi Sevgiyi
(Love) Tanrısal/İlahi Bilgelik (Wisdom) ile ilişkilendirir. Bu ikililik,
yaratılmış her şeyde mevcuttur; sevgi/aşk (love) iyilik/hayır
(goodness) ile, bilgelik ise hakikat/gerçek (truth) ile
eşleştirilir.
- İnsan ve Evren Arasındaki Tekabüliyet: İnsan
(mikrokozmos/küçük evren), tüm göksel düzene (makrokozmos/büyük evren)
uygun olarak yaratılmıştır ve onun iç doğası (irade ve anlama yetisi),
cennetin (heaven) ve Rab'bin ilahi tasarımının/düzeninin (divine
design/order) bir görüntüsüdür.
B. Köken ve Rasyonellik
Bu doktrin, Swedenborg'un bilimsel
kariyerinin son dönemlerinde yazdığı, A Hieroglyphic Key (Hiyeroglif
Anahtarı) adlı çalışmasında rasyonel/mantıksal temellere oturtulmuştur. Bu
eserde o, Kartezyen ikilik (Cartesian dualism) ve materyalist/maddeci
indirgemecilik (materialist reductionism) karşısında, ruhani/manevi alanların
özerk/bağımsız bir varlığa sahip olduğunu, ancak doğal alanla sistematik bir
uyum içinde bulunduğunu göstermiştir.
III. Kutsal Yazıların
Tefsiri/Yorumlanması (Exegesis)
Tekabüliyet/denklik, Kutsal Yazıların
derinliğini açığa çıkarmanın kilit aracıdır. Swedenborg'a göre, Kelam
(Word/Kutsal Yazılar), katıksız denklikler kullanılarak yazılmıştır ve bu, onun
kutsallığının temelini oluşturur.
A. Tefsirin Amacı ve Kapsamı
- Gizli Anlamların Keşfi: Geleneksel/lafzi (literal)
anlam, Tanrı'nın amacını gizlediği için yetersizdir. Kutsal Yazıların her
ayrıntısı, Kelam'ın içsel/ruhani anlamını taşır ve bu, Rab'be, O'nun
krallığına ve O'nun yeryüzündeki kilisesine/cemaatine (church) odaklanır.
- Ana Tema: Tüm Kelam'ın ana konusu, yeniden
doğuş/yenilenme (reformation/regeneration) sürecidir. Bu süreç,
insanın cennete kabul edilmesi için kendini hazırlamasını anlatır.
- Arcana Coelestia (Cennet'in Sırları):
Swedenborg, bu devasa eserde, özellikle Tekvin (Genesis) ve Çıkış (Exodus)
kitaplarının ayet ayet ruhani/manevi anlamını yorumlayarak metodolojisini
uygulamıştır. Örneğin, Tekvin'in ilk bölümlerindeki Yaratılış hikayesi,
dünyanın yaratılışını değil, bireyin manevi yeniden doğuş (regenerasyon)
aşamalarını ve en eski kilisenin (church) gelişimini alegorik/sembolik
olarak anlatır.
B. Teolojik Yeniden Tanımlamalar
Bu metodoloji, geleneksel Hristiyan
doktrinlerinin yeniden tanımlanmasına yol açmıştır:
- Üçlü Birlik (Trinity): Swedenborg, Tanrı'da üç ayrı
"kişi" (person) olduğu inancını, mantıksızlığa (illogicality)
yol açtığı gerekçesiyle şiddetle eleştirir. Bunun yerine, Tanrı'nın öz
ve kişi olarak tek olduğunu (one in essence and person) ve Üçlü
Birliğin (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) O'nun içindeki üç temel/asli bileşen
(essential components) olduğunu öne sürer: Rab'bin ruhu (Baba),
bedeni/formu (Oğul/İnsan-İlahi) ve yayılan/faaliyet gösteren etkisi (Kutsal
Ruh).
- İman ve Hayırseverlik (Faith and Charity): Swedenborg,
Protestanlığın merkezi doktrini olan sola fide (yalnızca imanla
aklanma) ilkesini reddetmiştir. Metodolojisi, kurtuluşun yalnızca
iman/inanç (faith) ile değil, aynı zamanda iyi niyet/hayırseverlik
(charity/goodwill) ve iyi işlerle yaşanılan bir hayatla (life of
works) mümkün olduğunu göstermeye odaklanır. Bu, teolojik sisteminin
ahlaki/etik (ethical) amacını oluşturur.
IV. Unutulmaması Gereken Husus
Önceki yazılarımızda Swedenborg'un
bilimsel/felsefi çalışmalardan teolojiye geçiş yaptığını görmüştük. Konu
bütünlüğü içinde sormayı unuttuğunuz (veya konuyu derinleştiren) ek bir husus,
Swedenborg'un bilimsel disiplinini (scientific discipline) teolojik
alana nasıl taşıdığıdır.
Swedenborg, teolojik eserlerinde
(özellikle Secrets of Heaven’da), karmaşık konuları bile geometrik/aksiyomatik
muhakeme (geometrical reasoning) tarzında sunmuştur. Bir matematik kanıtı
gibi, önermeler/teklifler (propositions) ortaya konulur, tartışılır ve
kanıtlanır; sonraki noktalar ise daha önce belirlenen ilkelere geri dönülerek
desteklenir. Ayrıca, eserinin 10.000'den fazla bölümünü kapsayan Arcana
Coelestia'da, yorumlarının tutarlılığını sağlamak için kapsamlı bir yazılı
öz-dizin (self-indexing) sistemi kullanmıştır. Bu durum, onun
teolojik/vizyoner iddialarını, bir bilim insanının/akademisyenin
(academic/scientist) disipliniyle işlediğini ve bu alanda da titiz bir
tutarlılık arayışında olduğunu göstermektedir..
Swedenborg'un Teolojik Metodolojisi
Swedenborg'un teolojik metodolojisi,
özetle, ilahi yetki/otorite altında, rasyonel/mantıksal temellere dayanan bir Kelam
bilimi/ilahiyatı (science of the Word/theology) yaratma çabasıdır..
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
bilimsel/felsefi kariyerinden teolojik/ilahiyat çalışmalarına geçişi, önceki
yazılarımızda kronolojik olarak ele alınmıştır. Bu derin dönüşüm
(1743–1745), Batı düşünce tarihinde nadir görülen ve tamamıyla yeni bir
teolojik metodoloji/usul (methodology) yaratmıştır.
Swedenborg'un teolojik metodolojisi, geleneksel Hristiyan
dogmatiklerinden/kabul görmüş inançlarından radikal/kökten farklılıklar
göstermekte ve esasen üç temel direk üzerine inşa edilmektedir: Doğrudan İlahi
Vahiy/Sezgi, Kapsamlı Tekabüliyet/Denklik (Correspondence) Öğretisi ve Kutsal
Yazıların/Kelam'ın (Word) içsel/ruhani (spiritual) anlamının titizlikle
tefsiri/yorumlanması (exegesis).
I. İlahi Vahiy/Sezgi ve Akıl/Mantık
(Reason) İkiliği
Swedenborg'un metodolojisinin en çarpıcı
yönü, bilgi kaynağının temeli hakkındaki iddiasıdır. O, ömrünün son yirmi beş
yılını, kendisine İsa Mesih tarafından Kutsal Yazıların/Kelam'ın ruhani/içsel
anlamını açıklama görevi verildiği inancıyla geçirmiştir.
A. Vizyoner Otorite ve Çift Bilinçlilik
Swedenborg'un çalışmalarının otorite/yetki
kaynağı, doğrudan ilahi vahiy olarak beyan edilir. O, bu öğretileri
hiçbir melekten almadığını, aksine, Kelam'ı okurken doğrudan Rab'den
aldığını ileri sürer. Bu vahiy, onun 1743-1745 yılları arasında başlayan ve
sürekli bir hal alan çift bilinçlilik durumunda ("dual
consciousness") yaşamasıyla desteklenmiştir.
Bu deneyim sayesinde, fiziksel dünyadaki
bir insan olarak, ruhani dünyayı da algıladığını, "fiziksel dünyanın
olgularını ve yasalarını gözlemlediği gibi, ruh dünyasının olgularını ve
yasalarını da gözlemleyebildiğini" ifade etmiştir. Bu işitilen ve görülen
şeylerin (Memorabilia) aktarımı, doktrinel/öğretisel noktaları aydınlatmak ve
görünmez dünyanın gerçekliğini kanıtlamak için kullanılmıştır.
B. Rasyonel Teyit
Swedenborg, en derin ruhani/manevi
hakikatlerin bile (Tanrı'nın doğası ve takdir/öngörü yasaları gibi) insan
aklı/rasyonalitesi tarafından kavranabileceğini savunarak, eserlerini sürekli
olarak akla/mantığa (reason) hitap edecek şekilde sunar. Bu durum, onun
teolojisini, kendi dönemindeki Aydınlanma/Düşün Çağı'nın entelektüel/zihinsel
talepleriyle uyumlu kılmayı amaçlar.
II. Temel Direk: Tekabüliyet/Denklik
(Correspondence) Öğretisi
Swedenborg'un tüm teolojik yapısının
temelini, Secrets of Heaven (Cennet'in Sırları / Arcana
Coelestia) eserinde kapsamlı bir şekilde ortaya konan ve her şeyi birbirine
bağlayan tekabüliyet/denklik (correspondence) doktrini oluşturur.
A. Doktrinin İçeriği
Bu öğreti, ruhani/manevi dünya ile
doğal/fiziksel dünya arasında sistematik bir "karşılıklı ilişki"
olduğunu ileri sürer. Buna göre:
- İki
Dünya Arasındaki Bağlantı: Doğal/fiziksel dünya, ruhani dünyanın bir sonucudur
ve onun varlığını yansıtır (tekabül eder). Ruhani dünya, doğal dünyanın
"etkin nedeni" (efficient cause) olarak işler.
- İlahi Dualiteler/İkilikler: Tanrısal/İlahi Sevgiyi
(Love) Tanrısal/İlahi Bilgelik (Wisdom) ile ilişkilendirir. Bu ikililik,
yaratılmış her şeyde mevcuttur; sevgi/aşk (love) iyilik/hayır
(goodness) ile, bilgelik ise hakikat/gerçek (truth) ile
eşleştirilir.
- İnsan ve Evren Arasındaki Tekabüliyet: İnsan
(mikrokozmos/küçük evren), tüm göksel düzene (makrokozmos/büyük evren)
uygun olarak yaratılmıştır ve onun iç doğası (irade ve anlama yetisi),
cennetin (heaven) ve Rab'bin ilahi tasarımının/düzeninin (divine
design/order) bir görüntüsüdür.
B. Köken ve Rasyonellik
Bu doktrin, Swedenborg'un bilimsel
kariyerinin son dönemlerinde yazdığı, A Hieroglyphic Key (Hiyeroglif
Anahtarı) adlı çalışmasında rasyonel/mantıksal temellere oturtulmuştur. Bu
eserde o, Kartezyen ikilik (Cartesian dualism) ve materyalist/maddeci
indirgemecilik (materialist reductionism) karşısında, ruhani/manevi alanların
özerk/bağımsız bir varlığa sahip olduğunu, ancak doğal alanla sistematik bir
uyum içinde bulunduğunu göstermiştir.
III. Kutsal Yazıların
Tefsiri/Yorumlanması (Exegesis)
Tekabüliyet/denklik, Kutsal Yazıların
derinliğini açığa çıkarmanın kilit aracıdır. Swedenborg'a göre, Kelam
(Word/Kutsal Yazılar), katıksız denklikler kullanılarak yazılmıştır ve bu, onun
kutsallığının temelini oluşturur.
A. Tefsirin Amacı ve Kapsamı
- Gizli Anlamların Keşfi: Geleneksel/lafzi (literal)
anlam, Tanrı'nın amacını gizlediği için yetersizdir. Kutsal Yazıların her
ayrıntısı, Kelam'ın içsel/ruhani anlamını taşır ve bu, Rab'be, O'nun
krallığına ve O'nun yeryüzündeki kilisesine/cemaatine (church) odaklanır.
- Ana Tema: Tüm Kelam'ın ana konusu, yeniden
doğuş/yenilenme (reformation/regeneration) sürecidir. Bu süreç,
insanın cennete kabul edilmesi için kendini hazırlamasını anlatır.
- Arcana Coelestia (Cennet'in Sırları):
Swedenborg, bu devasa eserde, özellikle Tekvin (Genesis) ve Çıkış (Exodus)
kitaplarının ayet ayet ruhani/manevi anlamını yorumlayarak metodolojisini
uygulamıştır. Örneğin, Tekvin'in ilk bölümlerindeki Yaratılış hikayesi,
dünyanın yaratılışını değil, bireyin manevi yeniden doğuş (regenerasyon)
aşamalarını ve en eski kilisenin (church) gelişimini alegorik/sembolik
olarak anlatır.
B. Teolojik Yeniden Tanımlamalar
Bu metodoloji, geleneksel Hristiyan
doktrinlerinin yeniden tanımlanmasına yol açmıştır:
- Üçlü Birlik (Trinity): Swedenborg, Tanrı'da üç ayrı
"kişi" (person) olduğu inancını, mantıksızlığa (illogicality)
yol açtığı gerekçesiyle şiddetle eleştirir. Bunun yerine, Tanrı'nın öz
ve kişi olarak tek olduğunu (one in essence and person) ve Üçlü
Birliğin (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) O'nun içindeki üç temel/asli bileşen
(essential components) olduğunu öne sürer: Rab'bin ruhu (Baba),
bedeni/formu (Oğul/İnsan-İlahi) ve yayılan/faaliyet gösteren etkisi (Kutsal
Ruh).
- İman ve Hayırseverlik (Faith and Charity): Swedenborg,
Protestanlığın merkezi doktrini olan sola fide (yalnızca imanla
aklanma) ilkesini reddetmiştir. Metodolojisi, kurtuluşun yalnızca
iman/inanç (faith) ile değil, aynı zamanda iyi niyet/hayırseverlik
(charity/goodwill) ve iyi işlerle yaşanılan bir hayatla (life of
works) mümkün olduğunu göstermeye odaklanır. Bu, teolojik sisteminin
ahlaki/etik (ethical) amacını oluşturur.
IV. Unutulmaması Gereken Husus
Önceki yazılarımızda Swedenborg'un
bilimsel/felsefi çalışmalardan teolojiye geçiş yaptığını görmüştük. Konu
bütünlüğü içinde sormayı unuttuğunuz (veya konuyu derinleştiren) ek bir husus,
Swedenborg'un bilimsel disiplinini (scientific discipline) teolojik
alana nasıl taşıdığıdır.
Swedenborg, teolojik eserlerinde (özellikle Secrets of Heaven’da),
karmaşık konuları bile geometrik/aksiyomatik muhakeme (geometrical
reasoning) tarzında sunmuştur. Bir matematik kanıtı gibi,
önermeler/teklifler (propositions) ortaya konulur, tartışılır ve kanıtlanır;
sonraki noktalar ise daha önce belirlenen ilkelere geri dönülerek desteklenir.
Ayrıca, eserinin 10.000'den fazla bölümünü kapsayan Arcana Coelestia'da,
yorumlarının tutarlılığını sağlamak için kapsamlı bir yazılı öz-dizin
(self-indexing) sistemi kullanmıştır. Bu durum, onun teolojik/vizyoner
iddialarını, bir bilim insanının/akademisyenin (academic/scientist)
disipliniyle işlediğini ve bu alanda da titiz bir tutarlılık arayışında
olduğunu göstermektedir..
Swedenborg'un teolojik metodolojisi,
özetle, ilahi yetki/otorite altında, rasyonel/mantıksal temellere dayanan bir Kelam
bilimi/ilahiyatı (science of the Word/theology) yaratma çabasıdır..
Swedenborg'un
(1688–1772) Ruhani Dönüşümü
Swedenborg'un (1688–1772) hayatını, ruhani
dönüşümünü ve teolojik/ilahiyat metodolojisinin temel direklerini, özellikle de
denklikler/tekabüliyetler (correspondences) öğretisini incelemiştik. Onun bilimsel kariyerinden
vazgeçerek teolojiye yönelmesinin nedenlerinden biri, mevcut Hristiyanlıkta
algıladığı derin kriz ve hatalı inançlardı. Bu bölümde, Swedenborg'un
kronolojik ve metodolojik çerçevesi içinde, Hristiyanlıkta (özellikle de
Protestanlıkta ve Katoliklikte) eleştirdiği temel konuları, akademik/tez
(makale) tarzında ve detaylıca ele alacağız.
Swedenborg'a göre, kendi zamanındaki
Kilise (Hristiyanlık) "sonuna o kadar yakındı ki, varlığından neredeyse
hiçbir şey kalmamıştı". Bu yıkımın/yozlaşmanın (desolation) ana
nedeni, teolojinin rasyonel/akılcı temelden kopması, ruhani/manevi konuların
göz ardı edilmesi ve kilise liderlerinin kendi çıkarlarını gütmesiydi.
I.
Tanrısal Üçlü Birlik (Trinity) Doktrini Eleştirisi: Üç Tanrı İnancı
Swedenborg'un eleştirisinin merkezinde,
geleneksel Üçlü Birlik (Trinity) anlayışı yer alır. O, bu doktrinin, tek
Tanrı inancını (oneness of God) fiilen yok ettiğini savunur.
1. Kişilerde Üçlü Birlik Sorunu:
Swedenborg, Üçlü Birlik'in (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) üç ayrı "kişi"
(person) olarak anlaşılmasının, kaçınılmaz olarak üç Tanrı inancına yol
açtığını ileri sürer. Athanasius İnanç Bildirisi'nin bile bu ikilemi
yansıttığını belirtir: Hristiyanlık gerçeği her bir kişiyi Tanrı ve Rab olarak
kabul etmeyi zorunlu kılsa da, Hristiyanlık inancı üç Tanrı veya üç Rab demeyi
yasaklar.
- Rasyonel/Mantıksal İmkansızlık: Swedenborg, sonsuz
olan ilahi özün (divine essence) nasıl üç ayrı kişiye
bölünebileceği sorusunu sorarak bu kavrayışın akla/mantığa aykırı olduğunu
belirtir. Akli muhakemesi/tartışması (ratiocination) olan herkesin,
özü tek olan Tanrı'nın aynı zamanda tek bir kişi olması gerektiğini
görebileceğini savunur.
- İsa Mesih'in Tanrısallığının Reddi/İndirgenmesi: Üçlü
Birlik'in üç kişi olarak ayrılması, Rab'bin insani tabiatının (Divine
Human) tanrısallığının da inkar edilmesine yol açmıştır. Bu durum,
Rab'bin insan tabiatını (humanity) diğer herhangi bir insanınki
gibi görme eğilimini doğurmuştur, oysa İncil'e göre Rab'bin ruhu (soul)
Tanrı Baba'dan gelmekteydi. Swedenborg, Rab'bin ilahi ve insani tabiatının
bir kişi içinde ruh ve beden gibi birleştiğini (hipostatik birlik) öğreten
Athanasius İnanç Bildirisi'nin, bu noktada doğru olduğunu belirtir. Ancak,
sonraki teoloji bu birliği bozmuştur.
- Kutsal Ruh'un Yanlış Anlaşılması: Kutsal Ruh'un ayrı
bir kişi olarak görülmesi, onun aslında Rab'den yayılan/çıkan (emanating)
ilahi etki/tesir (divine influence) olduğu gerçeğini gölgelemiştir.
II.
Kurtuluş Doktrini Eleştirisi: Yalnızca İman (Sola Fide)
Swedenborg'un teolojik sisteminin en
keskin eleştirilerinden biri, Protestanlığın kilit doktrini olan "Yalnızca
İmanla Aklanma/Kurtuluş" (Justification by Faith Alone)
ilkesine yöneliktir.
1. İyi İşlerin/Hayırseverliğin İhmali:
Yalnızca iman doktrini, hayırseverlik (charity) ve iyi işleri (good
works) kurtuluş için gereksiz kılmıştır. Bu inanca göre, kişi Mesih'in erdemi (merit)
sayesinde aklanır ve bu erdem imanı yoluyla kendisine atfedilir (imputed);
dolayısıyla kişinin kendi eylemleri (iyi işler) kurtuluşa hiçbir katkı
sağlamaz.
- İman ve Hayırseverliğin Ayrılmazlığı: Swedenborg,
kurtuluşun iman ve hayırseverliğin birliğiyle (marriage of faith and
charity) mümkün olduğunu ısrarla belirtir. İnancın ruhu, özü ve hayatı
hayırseverliktir; hayırseverlikten yoksun inanç ölü inançtır (dead
faith).
- Kötülükten Kaçınmanın Merkeziliği: En önemlisi,
Swedenborg, Hristiyan dininin özünün (essence) kötülüklerden
günah olarak kaçınmak olduğunu vurgular. İman ve hayırseverlik (iyi
işler), ancak kötülüklerden günah olarak yüz çevirdiğimiz oranda bizde
oluşur. Yalnızca iman doktrinine sarılanlar, yasayı önemsemez, günahları
ciddiye almaz ve vicdanları (conscience) körelir.
2. Atfedilmiş Erdem (Imputed Merit)
Yanılgısı: Swedenborg, Mesih'in erdeminin (merit) kişiye atfedilmesi
(imputation) kavramını reddeder. Bu, Mesih'in adaletinin (justice)
bir başkasına aktarılması anlamına gelir ki, bu imkansızdır. O, atfetmenin (imputation),
ancak tövbeyi (repentance) takiben günahların bağışlanması (forgiveness)
anlamına gelebileceğini savunur.
III.
Kurumsal Uygulamalar ve Hiyerarşi Eleştirisi
Swedenborg'un eleştirileri, sadece
Protestan teolojisiyle sınırlı kalmayıp, Katolik Kilisesi'nin uygulamalarını ve
genel kilise yönetimindeki otorite (authority) sorunlarını da kapsar.
1. Papalık Otoritesi ve Katolik
Uygulamaları: Swedenborg, Vahiy Kitabı'ndaki "Babil" (Babylon)
terimini, Katolik dünyasıyla, özellikle de dini kullanarak başkalarını
kontrol etmek isteyen herkesle ilişkilendirir. Bu, Katolik ruhban sınıfının
(clergy) göksel ve dünyevi güçleri kendisine mal etmesi (usurpation)
arzusundan kaynaklanır.
- Kutsal Yazıların/Kelam'ın İhmali: Katolik Kilisesi'nin
Kutsal Yazıların lafzi (literal) anlamını çarpıttığını,
ruhani/içsel anlamını ise gizlediğini/falsifiye ettiğini öne sürer. Ruhban
sınıfı, Kutsal Yazıları (Word) laity/halktan saklamış (Latince
ayinler/törenler kullanarak) ve böylece kendi gücünü artırmıştır.
- Azizlere Tapınma: Swedenborg, azizlere ve onların
resimlerine/kalıntılarına saygı gösterilmesini eleştirir; bu eylemlerin
Tanrı'ya adanmış ibadete yakın olduğunu (neredeyse yaptığını) iddia eder.
2. Dünyevi Güç ve Kibir: Genel
olarak, kilise liderlerinin ve akademisyenlerin, bilimsel/felsefi bilgiyi
kullanarak kendi kibirlerini (pride) ve dünyevi mevkilerini (position)
pekiştirmeye çalışmaları eleştirilir.
- Kendi Zekasına Güven (Proprium): Kibir ve
bencillikten (self-love) doğan "kendi zekasına güven" (pride
in one's own intelligence) teolojik fikirlerin çarpıtılmasına yol
açar. Bu tür insanlar, kendi akıl yürütmeleriyle her türlü yanlış inancı
ispat edebileceklerini düşünürler.
- Gönüllü Kölelik/Kör İman: Swedenborg, inanç
konularında aklın/muhakemenin (reason) askıya alınması (subordination)
gerektiği yönündeki yaygın Protestan dogmasını sertçe eleştirir; zira bu,
kör imana (blind faith) yol açar ve inançla ilgili konuları
tartışılmaz/akıl almaz (mysteries) hale getirir.
IV.
Ahlaki/Etik ve Ruhani Yaşam Eleştirisi
1. Özgür İrade (Free Will)
İnkarı: Swedenborg, Formula of Concord gibi Lutheran belgelerinde yer alan,
insanın ruhani/manevi konularda iradesinin (will) bir kütük/taş (log
or stone) gibi olduğu, yani pasif olduğu inancını, insanın kurtuluş
sürecindeki aktif katılımını yok ettiği için şiddetle eleştirir.
- Rasyonel ve Özgür Yaşamın Önemi: İnsanın rasyonellik (rationality)
ve özgür irade (freedom) yetenekleriyle yaratıldığını (bu
yetenekleri Rab'den alır), bu yetenekler olmadan insanın hayvanlardan
farksız olacağını savunur. Ruhani alanda özgür iradenin yok sayılması,
Hristiyan etiğini/ahlakını anlamsız kılar.
2. Profanasyon/Kutsallığı Bozma
Tehlikesi: Swedenborg, en ciddi ruhani tehlikenin, Kutsal Yazıların
hakikatlerini bilip onayladıktan sonra buna aykırı yaşamak olduğunu,
buna kutsallığı bozma (profanation) adını verdiğini belirtir. Bu, en
ağır cehennemlere (hells) yol açar. Rab, bu riski ortadan kaldırmak
için, insanların hakikatleri içsel olarak kabul etmelerini, hayatlarının sonuna
kadar bu hakikatlere bağlı kalacakları oranda engellediğini ileri sürer.
Ek Bilgi: Spinoza ile Swedenborg
Arasındaki Felsefi Karşıtlık ve Etik
Swedenborg'un eleştirileri, dolaylı
olarak, erken Aydınlanma Çağı'nın önemli düşünürlerinden Baruch Spinoza'nın
(1632–1677) din eleştirileriyle karşılaştırılabilecek ilginç bir felsefi zemin
sunar.
- Ortak Eleştiri Noktaları: Spinoza, Swedenborg'dan
yaklaşık on yıl önce Kutsal Yazıların (Holy Scripture) otoritesine
ve geleneksel dogmalara (örneğin Üçlü Birlik, İsa'nın ilahiliği) şüphe
düşürdüğü gerekçesiyle yasaklanmıştı. Spinoza da, Swedenborg gibi,
törenleri ve ritüelleri hurafeler (superstitions) olarak görmüş,
Kutsal Yazıların Tanrı'nın sözü olarak kabul edilmesinin ruhban sınıfına
halk üzerinde otorite/hükümranlık (power) sağladığını düşünmüştür.
Her ikisi de, adalet ve hayırseverlik (justice and charity) gibi
ahlaki (moral) mesajlara değer vermişlerdir.
- Temel Felsefi Farklılıklar (Ruhani Özgürlük/Bağımsızlık
Arayışı): Swedenborg, insanın yeniden doğuşu/yenilenmesi (regeneration)
yoluyla özgürlüğe (freedom) ulaştığına ve bu özgürlüğün, ahlaki
eylemlerle (iyi işler ve kötülükten kaçınma) desteklenen imana dayandığına
inanır. Oysa Spinoza'nın bilgi türleri, kişiyi "insan
köleliği"nden (human bondage) "insan özgürlüğüne" (human
freedom) taşıyan üç aşamalı bir psikolojik süreçle ilişkilidir:
hayal/sanı (imagination), akıl (reason) ve nihayetinde
"Tanrı'nın entelektüel sevgisi" (intellectual love of God)
olan sezgisel bilgi (intuitive knowledge). Spinoza'nın bu nihai
durumu "kutsama/mutluluk" (blessedness) olarak görmesi,
Swedenborg'un Mesih'e dayalı yeni Kilise yoluyla vaat ettiği göksel/cennetli
mutluluğa benzer bir ruhani zirve arayışını yansıtır. Ancak
Swedenborg'un aksine, Spinoza'nın Tanrı'yı doğanın kendisi (nature)
olarak tanımladığı ve özgür iradeyi (free will) reddettiği
eleştirileri mevcuttur. Swedenborg ise, tam tersine, özgür iradeyi insanın
rasyonellik (rationality) ve özgürlük (liberty) denilen iki
yeteneğinin kötüye kullanılmasıyla ortaya çıkan kötülüğün (evil)
kaynağı olarak görür. Bu, Spinoza'nın katı determinizminden (determinism)
farklı olarak, Swedenborg'un teolojik sistemi içinde ahlaki sorumluluğa ve
dönüşüme güçlü bir vurgu yapılmasını sağlar.
Bu durum, her iki düşünürün de dinde
reform arayışında olduğunu, ancak Swedenborg'un, dinin geleneksel yapısını
rasyonel ve mistik vizyonlarla yeniden inşa ederek, dönemin teolojik ve felsefi
tartışmalarına kendi benzersiz yanıtını verdiğini gösterir.
Hristiyanlıkta
Algıladığı Derin İnançsal/Teolojik (Doctrinal) Yozlaşma
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772) yaşamını
ve teolojik usul/yöntemini (methodology) önceki yazılarımızda kapsamlı
bir şekilde ele almıştık. Bu bağlamda, onun ruhani/manevi (spiritual) dünyadan
edindiği sezgi/vizyonlar (visions), geleneksel Hristiyanlıkta algıladığı derin
inançsal/teolojik (doctrinal) yozlaşmanın ve dinden ayrılmanın (apostasy
/ decline of religion) doğasını ve nedenlerini ortaya koymaktadır.
Swedenborg, bu durumu "Kilise'nin Tüketimi" (Consummation of the
Church) olarak adlandırmıştır.
Bu yanıt, Swedenborg'un Kilise'nin
düşüşüne dair tespitlerini ve bu tespitleri destekleyen vizyonlarını,
akademik/tez (makale) üslubuyla ve kaynaklara dayandırarak sunmaktadır.
Emanuel Swedenborg'un Kilise'nin
Tüketimine Dair Vizyonları
Swedenborg'un görüşüne göre, Hristiyan
Kilisesi kendi çağında, başlangıçtaki sevgi/hayırseverlik (charity)
temelinden koparak sonuna gelmişti. Bu son, fiziksel dünyanın yıkımı değil,
Kilise'nin içsel/ruhani (internal) hakikatlerinin tamamen
tahrif/yozlaştırılması (falsification and corruption) anlamına
geliyordu. Bu yozlaşma, başlıca üç hatalı doktrin ve bu doktrinlerin yol açtığı
yaşam tarzları etrafında şekillenmiştir.
I.
Kilise'nin Kökten İki Hatası ve Vizyoner Tezahürleri
Swedenborg, mevcut Hristiyan Kilisesi'nin
(özellikle Protestanlık ve Katoliklik kastedilir) temelinin, içsel olarak
çürümüş ve sonuçta çöküşe mahkûm olduğunu, bunun nedeninin de iki merkezi
doktrinel/öğretisel sapma olduğunu belirtir:
A. Yalnızca İman (Sola Fide) Doktrini:
Ejderha'nın Görünümü
Swedenborg, imanı (faith)
hayırseverlikten (caring) ve iyi işlerden (works) ayıran,
Protestanlıkta yaygın olan yalnızca imanla aklanma (justification by
faith alone) doktrinini Kilise'nin ruhani/manevi yaşamını yok eden temel hata
olarak görür.
Bu doktrin, Kilise'yi ahlaki/etik (moral)
temellerden kopararak insanları, dışarıdan dindar görünseler bile, içsel olarak
her türlü kötülüğe (evil) açık hale getirmiştir.
İlahi Vizyon/Sezgi: Bu inanca sahip
olanlar, Yuhanna'nın Vahyi kitabında tasvir edilen Ejderha (The Dragon)
ile temsil edilirler. Ejderha, Kilise’deki çarpıtılmış hakikatleri ve
kötülükten kaynaklanan yanlış inançları temsil eder.
- Ejderha'nın
Sembolizmi:
Swedenborg, manevi dünyada, bu inancı benimseyen binlerce kişinin bir
araya geldiğinde devasa, kırmızı bir ejderha gibi göründüğünü
bildirmiştir. Ejderha'nın kuyruğunun göğe doğru uzanması, inançlarının
temelini Kelam'ın (Word) çarpıtılmasına dayandırdığını simgeler.
- Geriye Doğru Giden Akıl/Zihin: Yalnızca iman
doktrinini hararetle savunan alimler ve din adamları, zihinlerinin (intellect)
bu doktrine uygun olarak nasıl çalıştığını gösteren vizyoner bir manzarada
görülmüşlerdir: maymunlara benzeyen biniciler (kendi zekalarına
güvenme kibri) olarak, kırmızı ve siyah atlara (Kelam'ın
çarpıtılmış ve yozlaşmış anlamları) ters binmiş (hakikatten yüz
çevirme) ve dizginleri boyunlarına dolamışlardır. Bu görüntü, onların
anlama yetilerini (understanding) Kilam'ın ruhani/manevi
(spiritual) ışığından kasten geri çektiklerini gösterir.
B. Tanrı'nın Tekliği ve Üç Kişi
Doktrini
Swedenborg'un Kilise'ye yönelttiği en
şiddetli teolojik eleştiri, Üçlü Birlik'in üç ayrı kişi (three divine
persons) olarak anlaşılmasının, Tanrı'nın tekliği fikrini imha ettiği ve bunun
akıl/mantık (reason) tarafından kabul edilemez olduğu yönündedir.
İlahi Vizyon/Sezgi: Bu yanlış
inanç, Kilise'nin içinde bir "beyin ateşi" (brain fever) veya
"delilik" (insanity) olarak yayılmıştır.
- Cennetin Reddi: Cennete yeni gelenlerin, üç ayrı Tanrı
fikriyle (her biri tek başına Tanrı olan üç kişi) geldiklerinde cennetin
ışığına dayanamadıkları için geri itildiklerini ve akli dengelerini
kaybettiklerini görmüştür.
- Fiziksel Kavrayış: Swedenborg, ruhani bir mecliste,
Üçlü Birlik'i savunanların, Tanrı'yı bir tahtta oturan, elinde asa tutan
fiziksel/maddi (physical/materialistic) bir figür olarak zihinlerinde
canlandırdıklarını ve bu "maddi inancın" (material faith)
Tanrı'nın ruhani/manevi (spiritual) doğasıyla tamamen çeliştiğini
görmüştür.
C. İktidar Arzusu ve Kutsalı Leveleme
(Profanation): Babil'in Yıkımı
Katolik Kilisesi hiyerarşisinin (Batı
Protestanlığında yaygın olan yalnızca iman doktrini tarafından tahrif edilen
Kilise'den ayrı olarak), dini gücü kişisel hakimiyet ve zenginlik için
kullanması, Babil (Babylon) sembolüyle eleştirilir.
- Kutsalı Leveleme (Profanation): Babil, Rab'bin ilahi
gücünü kendilerine mal edenleri (self-ascription of divine power) ve
Kutsal Yazıların hakikatlerini bu amaçla lekeleyenleri temsil eder. Bu
durum, Kilise'nin iyiliklerini ve hakikatlerini bilinçli olarak kötülükle
karıştırdığı için, onu en şiddetli cehenneme sürükleyen en büyük günahtır.
- Vizyon:
Kırmızı Canavar Üzerindeki Fahişe: Swedenborg, bu yozlaşmış Kilise'yi kırmızı bir
canavarın (ilahi sevgiyi lekeleme) üzerinde oturan fahişe (Kelam'ın
tahrif edilmesi) olarak tasvir edilen (Vahiy 17) Katolik Kilisesi
hiyerarşisiyle özdeşleştirmiştir.
- Son Yargı ve Yıkım: Swedenborg, 1757 yılında
gerçekleştiğini iddia ettiği Son Yargı sırasında, Babil'in nasıl yok
edildiğini (destruction of Babylon) görmüştür. Bu vizyonlarda, Kilise'nin
bu kısmından gelenlerin toplandığı ruhani şehirlerin depremlerle
(Kilise'deki büyük değişimler) ve büyük bir rüzgarla (ilahi
hakikatle gelen dağılma) sarsıldığını, zenginliklerinin kül ve toza
dönüştüğünü ve sonunda kara bir okyanusa/cehenneme (yanlış
inançların ve kötülüğün çukuru) atıldığını anlatır.
III.
Dinden Ayrılmanın Vizyoner Kanıtları
Swedenborg, Kilise'nin yozlaşmasını tasvir
etmek için sıkça "unutulmaz hadiseler" (memorable occurrences)
veya "deneyimli bilgiler" (things heard and seen) aktarmıştır.
- Zengin ve İktidar Sahiplerinin Kaderi: Swedenborg,
doğal dünyada zengin ve güçlü olan, ancak yaşamlarında sadece kendilerini
düşünen ve Tanrı'nın ilahi takdirini (divine providence) inkar eden
ruhların, öldükten sonra başlangıçta Tanrı'yı kabul etseler de, son
yargılarının Cehennem olduğunu gördüklerini ve Tanrı'yı inkar edip
şeytanları tanrı olarak kabul etme noktasına geldiklerini aktarır.
- Bilim ve Ateizm: Vizyonlarında, kendi zekalarına aşırı
güvenerek Tanrı'yı inkar eden ve her şeyi doğaya (nature) atfeden
(naturalists) alimlerin ve entelektüellerin, ruhani ışıkta akıllarının
yukarıdan (cennetten) kapalı, aşağıdan (dünyadan) açık göründüğünü, bu
durumun onları manevi konularda deliliğe sürüklediğini ve cehennemde
kararmış, kömürleşmiş iskeletler gibi göründüklerini kaydetmiştir.
Swedenborg, bu vizyonların, Kelam'ın ifşa
edilmemiş ruhani/manevi (spiritual) anlamını açığa çıkarmak ve Kilise'nin neden
sona erdiğini göstermek için Rab tarafından kendisine bahşedilen benzersiz bir
deneyim olduğunu iddia eder. Amacı, dogmatik/geleneksel (orthodox) inançlardan
yorulan çağdaşlarını, akıl/mantık (reason) ve vahiy/sezgi (revelation) yoluyla
Yeni Kilise'nin hakikatlerine yönlendirmektir.
Swedenborg'un "dinden ayrılma" konusundaki vizyonları, sadece
teolojik hataları işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda bu hataların, ahlaki/etik
(moral) ve entelektüel/zihinsel (intellectual) düzeyde nasıl derin bir çöküşe
yol açtığını gösteren çarpıcı ve tutarlı bir manevi kozmoloji/düzen (cosmology)
sunar. Bu, onun Yeni Kilise'ye yönelik çağrısının hem eleştirel hem de aciliyet
içeren temelini oluşturur..
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772) yaşamını
ve teolojik metodolojisini daha önceki yazılarımızda etraflıca incelemiştik.
Onun bilimsel kariyerinden vazgeçerek ilahiyat/teolojiye yönelmesini sağlayan
temel dinamik, hayatının son çeyreği boyunca (yaklaşık yirmi beş ila yirmi yedi yıl) deneyimlediği ve
"sürekli vizyonlar" olarak nitelendirilebilecek olan kalıcı çift
bilinçlilik (dual consciousness) halidir.
Bu bölümde, Swedenborg'un, eserlerinin
temelini oluşturan bu sürekli vizyonlarının/deneyimlerinin niteliğini,
işleyişini ve amacını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
I.
Sürekli Çift Bilinçlilik Halinin Doğası ve Süresi
Swedenborg, 1743–1745 yılları civarında
başlayan derin bir ruhani uyanış sürecinin ardından, yaşamının geri kalanını
(1771'deki son eserini yayımladığı tarihe kadar) fiziksel/doğal dünya ile
ruhani/manevi dünya arasında eşzamanlı ve kesintisiz bir farkındalık durumunda
geçirmiştir. Kendisi bu durumu, vizyonların bir rüya veya trans hali (stupor)
içinde değil, tam bir uyanıklık (full wakefulness) halinde
gerçekleştiğini vurgulayarak açıklamıştır.
1. Süreklilik ve Amaç: Swedenborg,
Rab'bin inayetiyle kendisine melekler ve ruhlarla kesintisiz olarak eşlik etme
ve onlarla konuşma fırsatı verildiğini ifade eder. Bu durum, 1771'de yayımlanan
son eserine kadar, yani yaklaşık yirmi yedi yıl boyunca devam etmiştir. Bu
kalıcı durumun temel amacı, Rab tarafından kendisine verilen görevin bir
parçası olarak, Yeni Kilise'nin öğretilerini aktarmak ve Kutsal
Yazıların/Kelam'ın (Word) gizli (ruhani/manevi) anlamını açıklayabilmesi
için gerekli olan içsel/manevi bilgiyi sağlamaktı.
2. İçsel Duyuların Açılması: Bu
çift bilinçlilik hali, yazarın "ruhanî gözünün" (eyes of his
spirit) açılmasıyla mümkün olmuştur. Swedenborg'a göre, fiziksel gözler
doğal dünyanın ışığını algılarken, ruhanî gözler manevi dünyanın ışığını alır.
Ruhanî dünyanın ışığı, Rab'den yayılan ilahi hakikat/gerçeklik (Divine
Truth) olup, bu ışık yazarın zihnini/anlama yetisini aydınlatmıştır.
Ayrıca, bu deneyimler sırasında, ruhanî boyutta nefes aldığını (inner
respiration) hissettiğini ve bu durumun değişen bilinç halleriyle ilişkili
olduğunu belirtmiştir.
II.
Ruhanî Dünyanın Görsel ve Duyusal Gerçekliği
Swedenborg'un sürekli vizyonları, ruhanî
dünyanın hayali/fantastik bir alem değil, aksine, dünyevi hayatın duyusal
deneyimlerinden çok daha gerçek ve canlı (more real and vivid)
olduğunu kanıtlama amacını taşıyordu.
1. Çevrenin Gözlemlenmesi: Gördüğü
ruhanî dünya, fiziksel dünyadaki objelere benzeyen, ancak manevi kökenli olan
nesnelerle doluydu. Bu, şehirler, evler, saraylar, odalar, avlular, bahçeler,
çayırlar ve tarlalar şeklinde görünüyordu. Bu nesnelerin ve manzaraların
görünümü, orada yaşayan meleklerin ve ruhların içsel duygularına ve
düşüncelerine karşılık geliyordu (correspondence). Örneğin, meleklerin
evlerinin duvarlarının kristalden yapılmış gibi göründüğünü, bunun da onların
aydınlanmış zekasına/anlama yetisine tekabül ettiğini belirtir.
2. Meleklerin ve Ruhların Görünüşü:
Swedenborg, meleklerin (eskiden dünyada yaşamış insanlar) ve ruhların,
dünyadaki insanlarla tamamen aynı şekilde, tam ve mükemmel insan formunda
(perfect human form) göründüğünü defalarca beyan etmiştir. Formlarının,
düşüncelerine ve duygularına (sevgilerine) uygun olduğunu, bu yüzden
yüzlerinin, niyetlerinin ve duygularının sürekli bir yansıması olduğunu
gözlemlemiştir.
3. Seyahat ve Mekan Algısı: Ruhanî
dünyada mekan ve zaman sabit değildir, ancak Swedenborg bu durumu,
deneyimlediği seyahatler aracılığıyla açıklamıştır. Ruhanî dünyadaki hareket ve
yer değişiklikleri, kişinin içsel yaşam durumlarındaki değişikliklere
karşılık gelir. Örneğin, bir yerden bir yere gitmek, zihinsel durumundaki veya
içsel sevgisindeki bir değişimle gerçekleşir, ancak bu ona yine de tamamen
gerçek bir yolculuk gibi görünür. Swedenborg, bu sayede diğer gezegenlerin
sakinleri ve melekleriyle konuşmak için, gezegenler arası
"seyahatler" yapmıştır.
III.
Vizyonların/Deneyimlerin Metodolojik Kullanımı
Swedenborg, bu sürekli vizyoner
deneyimleri, soyut teolojik iddialarını desteklemek için ampris/deneysel
kanıtlar olarak kullanmıştır (bkz. önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi,
bilimsel kariyerinden getirdiği bir eğilim).
- Doğrudan Öğretim Kaynağı: Swedenborg, Yeni Kilise'nin
öğretilerini Rab'den doğrudan Kelam'ı okurken aldığını, ancak bu
öğretilerin doğru anlamını görmesinin, melekler ve ruhlarla olan sürekli
yoldaşlığı sayesinde edindiği ruhani bilgi ve deneyimlerle mümkün olduğunu
belirtir.
- Sorgulayanlara Cevap: Hayatın ölümden sonra da devam
ettiği ve meleklerin fiziksel organları olmayan ruhlar değil, insan
formunda oldukları gibi, çağdaş felsefenin ve dinin şüpheyle yaklaştığı
konulara bizzat gözlem (vidi et audivi / görülen ve işitilen şeyler)
yoluyla yanıt vermiştir.
- Kutsal Yazıların Anlamını Keşfetme: En önemlisi,
vizyoner deneyimler (örneğin, cennetteki nesnelerin meleklerin duygularına
ve düşüncelerine nasıl karşılık geldiğini görmek), onun Tekabüliyet/Denklik
(Correspondence) doktrinini sistemleştirmesine olanak tanımıştır.
Bu doktrin, her fiziksel objenin veya İncil'deki her terimin arkasında
yatan içsel/ruhani anlamı deşifre etmenin anahtarıdır.
IV.
Konu Bütünlüğü İçinde Hatırlatılması Gereken Husus
Daha önceki analizlerimizde (bkz. Teolojik
Metodoloji), Swedenborg'un mantık/akıl (reason) ve bilimsel disipline ne
kadar değer verdiğini belirtmiştik.
Bu sürekli vizyonlar bağlamında
unutmamanız gereken, bu iki unsur arasındaki olağanüstü gerilim ve uyumdur:
Swedenborg, bir yanda 27 yıl süren, mantıksal olarak kanıtlanamayan ve tamamen
kişisel olan bir "süper-ampirizm/deneysellik" (doğrudan ruhani
gözlem) deneyimi yaşarken, diğer yanda elde ettiği bu bilgiyi, bilimsel ve
felsefi kariyerinden miras aldığı rasyonel/mantıksal bir sistem kurmak
için kullanmıştır.
Swedenborg'un
Vizyonları
Swedenborg'un
vizyonları, basitçe "mistik" deneyimler olarak kalmamış; aksine,
ona, görmeyi ve üzerinde rasyonel düşünce yürütmeyi mümkün kılan "görünmez
dünyanın olgularını" sunmuştur. Bu, onun teolojisinin hem radikal
vahiy/sezgi iddiasını hem de Aydınlanma Çağı'nın rasyonel/akılcı taleplerini
karşılamaya çalışan benzersiz bir "Ruhani Ampirizm" (Spiritual
Empiricism) yaratmasına yol açmıştır. Swedenborg'un kendisi bu durumu,
vizyonlarının, şüpheci veya maddeci (naturalist) filozofların öne
sürdüğü yanılgıları çürütmek için "gerekli" olduğunu söyleyerek
meşrulaştırmıştır.
Sonuç olarak, Emanuel Swedenborg'un
sürekli vizyonları, sadece kişisel dini deneyimler değil, aynı zamanda
teolojisini inşa etmek için kullandığı, tutarlılık ve sistematik doğruluk
iddialarına dayanan, sürekli bir bilgi akışı sağlayan, kronolojik ve
metodolojik açıdan merkezi bir fenomendir.
Emanuel
Swedenborg'un Takipçileri ve Kültürel Etkisi
Swedenborg'un vahiyleri/sezgileri
(revelations) ve teolojik sistemi, kendi döneminde köklü bir krizden geçtiğini
iddia ettiği mevcut Hristiyan kilisesinin/cemaatinin yerini alması amaçlanan Yeni
Kilise'nin (New Church) temelini oluşturmuştur.
I. Swedenborg'un Takipçi Hareketi: Yeni
Kilise
Swedenborg'un yazıları, Batı tarihinde benzeri görülmemiş bir biçimde,
kendisinin Rab’den aldığı ilahi vahiy olarak sunulmuştur. Onun amacı,
Rab'bin ikinci gelişi ile başlayan yeni bir ruhani çağın doktrinini/öğretisini
insanlığa iletmekti.
A. Yeni Kilise'nin Doğuşu ve Amacı
Swedenborg'a göre, Hristiyanlık çağının
sonu anlamına gelen Son Yargı (Last Judgment) 1757 yılında ruhani
dünyada gerçekleşmiştir. Onun yayımladığı teolojik eserler (özellikle 1749–1756
yılları arasında yayımlanan Secrets of Heaven - Cennet'in Sırları),
bu yeni dönemin ve Yeni Kudüs (New Jerusalem) tarafından
simgelenen Yeni Kilise'nin öğretilerini sunmak için hazırlanmıştır.
Swedenborg, Kilise'nin esasının Mesih'e
iman (faith) ve iyi niyet/hayırseverlik (charity) ile yaşanılan
bir hayat olduğunu savunmuş ve bu hakikatleri kabul edecek küçük bir kitleye
ulaşmayı hedeflemiştir.
B. Yayılma ve Kurumsal Kimlik
Başlangıçta Swedenborg, eserlerini
isimsiz/anonim olarak yayımlamış ve İngiliz/İsveçli din ve siyaset adamlarına
ücretsiz dağıtarak (bkz. önceki yazılarımızda) eserlerine ilgi çekmeye
çalışmıştır, ancak başlangıçta çok az yanıt almıştır. Bununla birlikte, onun
fikirleri sadık bir takipçi kitlesi arasında kök salmıştır.
Bu takipçiler hareketi, Swedenborg'un
ölümünden sonra örgütlenmiş ve Yeni Kudüs Kilisesi (Church of the New Jerusalem)
adıyla tanınan dini grupları kurmuştur. Hareketin temel inancı, Swedenborg'un
yazılarının ilahi vahiy olduğu ve İkinci Geliş'in kendisini temsil ettiği
yönündedir.
C. Önemli Takipçiler ve Küresel Etki
Swedenborg’un düşüncesinin önemi,
fikirlerinin kabul görme hızından ziyade, zaman içinde coğrafi ve
entelektüel/zihinsel (intellectual) alanda kazandığı derinlik ve çeşitlilikte
yatmaktadır:
- John Clowes (1743–1831): İngiliz Anglikan papazı olan
Clowes, Swedenborg'un teolojik eserlerini okuduktan sonra bu eserlerin
"anlayışa yeni ve yeniden yaratıcı bir ışık seli döktüğünü"
ifade etmiş ve yirmi yılını Swedenborg'un eserlerinin büyük bir kısmını
İngilizceye çevirmeye adamıştır. Bu, Swedenborgianizm'in İngiliz
Anglikanizmi içindeki köklenişini gösteren önemli bir dönüm noktasıdır.
- David Mooki (1876–1927): Bu durum, hareketin Batı
Avrupa sınırlarını aşarak küreselleşmesini göstermektedir. Güney Afrika'da
yaşayan Mooki, True Christianity (Gerçek Hristiyanlık)
eserini okuduktan sonra, Swedenborg'un iddia ettiği İkinci Geliş'in
gerçekleştiğine ikna olmuş ve Afrika Yeni Kilisesi'ni (New
Church of Africa) kurmuştur. Bu durum, Swedenborg'un teolojisinin
(özellikle Afrika halklarının ruhani algılarına dair olumlu yorumlarının)
ve Mesih'e iman ve iyi işlerin kurtuluş için yeterli olduğu yönündeki
evrensel mesajının farklı kültürlerde karşılık bulduğunu göstermektedir.
- Helen Keller (1880–1968): Kör ve sağır bir yazar ve sosyal aktivist
olan Keller, Swedenborg'un eserlerinden büyük ölçüde etkilenmiştir.
O, Swedenborg'un mesajının, geleneksel inançlara "yeni bir
gerçeklik" (new actuality) getirdiğini ve manevi konulara
kayıtsız kalan bir çağda, hakikati göremeyenler için (fiziksel olarak
değil, manevi olarak kör olanlar) bir ışık kaynağı olduğunu belirtmiştir.
II. Honoré de Balzac'ın Etkilenimi
Emanuel Swedenborg'un etkisi, yalnızca
doğrudan dini bir hareketle sınırlı kalmamış, aynı zamanda on dokuzuncu ve
yirminci yüzyılın önde gelen sanatçılarını, yazarlarını ve filozoflarını da
etkilemiştir. Bu kültürel etkilenimin önemli bir örneği, ünlü Fransız romancı Honoré
de Balzac'tır (1799–1850).
Balzac, Swedenborg'un edebi ve entelektüel etkisi altına giren William
Blake ve Fyodor Dostoyevski gibi isimler arasında yer alır. Balzac’ın
Swedenborg’dan etkilenmesi dolaylı yollardan gerçekleşmiş olabilir; zira
Swedenborg’un eserlerinin Fransızcaya tam çevirileri 1841 yılından önce yaygın
değildi. Balzac, Swedenborg'un fikirlerini Antoine-Joseph Pernety'nin
(1716–1796) çevirileri veya Jean François D’Aillant de la Touche'un
1788'de yayımlanan L’Abrégé des ouvrages d’Ém. Swédenborg (Emanuel
Swedenborg’un Eserlerinin Özeti) gibi derlemeler aracılığıyla edinmiş
olabilir. Balzac'ın bu özete bağımlı olduğu da belirtilmektedir.
Balzac, eserlerinde sıklıkla
Swedenborg'dan ilham alan ezoterik/gizli veya mistik temaları işlemiştir.
Balzac’ın kurgusal eserlerinde, Swedenborg'un ruhani dünyayı, ölümden sonraki
yaşamı ve insan ruhunun farklı katmanlarını (katmanlarının) detaylı ve
sistemli bir şekilde tasvir etmesi, Balzac'ın edebi kozmolojisine derinlik
katmıştır.
İlginç Bir Karşılaştırma: Swedenborg ve Ezoterizm
Balzac'ın da ilgi duyduğu ezoterik gelenekler (örneğin Kabala/Yahudi mistisizmi
ve Jacob Boehme’nin teozofisi) Swedenborg'un çalışmalarının kaynakları arasında
gösterilse de, Swedenborg'u bu geleneklerin sadece bir devamı olarak görmek
hatalı olur. Swedenborg, kendi teolojisini doğrudan supra-rasyonel/akıl üstü
(supra-rational) vahiy iddiasına dayandırsa da, bilimsel kökeninden getirdiği
rasyonel/mantıksal tutarlılığı ve sistematik yapıyı korumuştur. Bu durum,
Balzac'ın kurgusal evrenini mistik ve rasyonel öğelerle birleştirmesi için
verimli bir zemin sağlamıştır.
Özetle, Swedenborg'un takipçileri, onun "yeni bir tür
Hristiyanlık" olarak tanımlanabilecek öğretilerini (bkz. önceki
yazılarımızda) küresel ölçekte yaymış ve Balzac gibi edebi/kültürel
figürler ise onun detaylı ruhani kozmolojisini kendi yaratıcı eserlerine
entegre etmiştir.
Emanuel
Swedenborg'un Mistik/Ruhani (Spiritual) Alem İle Kurduğu İlişki
Emanuel Swedenborg'un mistik/ruhani
(spiritual) alem ile kurduğu ilişkinin mahiyeti ve Tanrı/Rab ile
gerçekleştirdiği görüşmeler, onun bilim insanı kimliğinden teolog kimliğine
geçişinin temelini oluşturur. Önceki yazılarımızda Swedenborg'un bu
dönüşümünün kronolojisini ve teolojik metodolojisinin (özellikle de denklik
öğretisi) ana hatlarını incelemiştik. Şimdi, bu ilişkinin doğasını ve ilahi
iletişim iddialarını detaylı ve akademik bir dille ele alacağız.
I.
Mistik/Ruhanî Alemin Sürekli Deneyimi: Çift Bilinçlilik Hali
Swedenborg'un ruhani alemle olan
ilişkisinin en belirleyici özelliği, bu deneyimin geçici veya rüya temelli
olmayıp, sürekli/kalıcı bir çift bilinçlilik durumu olmasıdır.
1. Vizyonların/Sezgilerin Niteliği ve
Süresi
Swedenborg, yaşamının son yirmi yedi yılı
boyunca (yaklaşık 1744-1771 arası), ilahi merhametle kendisine bu imkânın
verildiğini iddia etmiştir. Bu hal, onun ruhanî dünyayı ve fiziksel dünyayı eşzamanlı
ve tam bir uyanıklık (full wakefulness) durumunda algılamasını
sağlamıştır. O, deneyimlerini halüsinasyon veya spekülasyon olarak gören
çağdaşlarına karşı, "Gördüm,
işittim, hissettim" diyerek görgü tanığı otoritesini (eyewitness
authority) savunmuştur.
Bu sürekli temas hali, Rab tarafından
kendisine Kutsal Yazıların/Kelam'ın (Word) ruhani/içsel anlamını
açıklama görevinin verilmesiyle başlamıştır.
2. Ruhani Görüşün Açılması ve Ruhanî
Gerçeklik
Swedenborg'a göre, ruhanî alemle iletişim
kurmak için kişinin ruhanî gözlerinin (eyes of his spirit)
açılması gerekir. Bu, fiziksel gözlerin kapanması anlamına gelmez, aksine,
bedenin doğal görme duyusundan ayrı olarak, ruhun görme duyusunun faaliyete
geçmesidir.
Bu açılma sayesinde Swedenborg, ruhanî
dünyanın hayalî değil, aksine fiziksel dünyadan daha gerçek ve canlı
olduğunu sürekli olarak gözlemlemiştir.
- Mekânsal Olmayan Gerçeklik (Non-Spatial Reality):
Ruhanî dünyada mekân (space) ve mesafe sabit değildir; bunlar,
orada bulunan melek ve ruhların içsel sevgilerine ve düşüncelerine
(durumlarına) (states) göre bir görünümdür (appearance).
Bir yerden bir yere gitmek, kişinin içsel durumundaki bir değişikliğe
tekabül eder.
- İnsan Formu: Orada karşılaştığı meleklerin ve ruhların (ki hepsi
daha önce dünyada yaşamış insanlardır) tam ve mükemmel insan formunda
olduğunu defalarca beyan etmiştir. Onların yüzleri ve bedenleri, içsel sevgilerinin (love)
ve düşüncelerinin (wisdom) görünür formlarıdır.
- İlahi Işık ve Isı: Bu alemde yaşam, Rab'den bir Güneş
gibi yayılan manevi/ruhani ısı (sevgi/aşk) ve manevi ışık
(bilgelik/hakikat) tarafından sağlanır. Bu ışık, ruhanî hakikatin (Divine
Truth) özü olduğu için, anlama yetisini/entellekti
(understanding/intellect) aydınlatır.
II.
Tanrı/Rab ile Görüşmelerin Mahiyeti ve Amacı
Swedenborg'un ifadesiyle, aldığı ruhanî
bilgiler, hiçbir melekten değil, bizzat Rab'den (İsa Mesih) gelmiştir.
Bu, onun teolojik metodolojisinin merkezindeki doğrudan ilahi vahiy/sezgi
iddiasıdır.
1. Rab'bin Görünüşü ve İletişim
Swedenborg, Rab'bi sürekli olarak ruhanî dünyanın Güneşi olarak
görmüştür.
- Rab'bin Özü: Bu Güneş, Saf İlahi Sevgi ve İlahi
Bilgelikten oluşur. Bu, ateş değil, saf sevgidir; ateş ise doğal dünyanın
ölü güneşiyle ilişkilidir. Rab, bu Güneş'in içinde bulunmaktadır.
- Doğrudan İletişim: Rab, Swedenborg'u bu Güneş
suretinde aydınlatmış ve onun Kelam'ın (Word) ruhani anlamını
keşfetmesini sağlamıştır. Rab'den gelen her şey (iyi ve doğru olanlar), bu
İlahi Kaynak'tan akar.
- Görünmez Öz: Her ne kadar Rab melekî formda ve Güneş
olarak görünse de, hiç kimse O'nun özünü/gerçekliğini (Esse)
görüp yaşayamaz, zira bu saf ilahi gerçeklik tüketici olur. Bu sebeple
Rab, insanlara Görünmez Özü'nü, Görünür İnsanî Kimliği (Divine Human)
aracılığıyla ifşa eder.
2. Vahyin Temel Amacı ve İhtiyaç
Duyulan Aydınlanma
Swedenborg'un vizyonlarının ve Rab ile
olan iletişiminin amacı, Kilise'deki yozlaşma ve teolojik hatalar nedeniyle
ortaya çıkan krize yanıt vermektir.
- Naturalizmin/Materyalizmin Çürütülmesi: Vizyonlar,
sadece duyusal/maddesel (sensory) kanıtlara dayanan ve her şeyi doğaya (nature)
atfeden (naturalists/doğacılar) kişilerin yanılgılarını çürütmeyi amaçlar.
- Akıl ve Vahiyin Uyumu: Rab'den gelen en derin ruhani
hakikatlerin bile insan aklı/mantığı (reason) tarafından
kavranabileceğini savunur. Bu, Swedenborg'un teolojik sistemini rasyonel
bir temele oturtma çabasıdır.
- İçsel Hakikatlerin Kaynağı: Swedenborg, Kelam'ın
ruhani anlamını açığa vurma görevini üstlenmiştir, zira bu içsel anlam,
yüzyıllardır gizli kalmış ve ancak Son Yargı'dan (Last Judgment)
sonra (1757'de gerçekleştiğini iddia ettiği olay) ifşa edilebilirdi. Zira
bu hakikatler, Kilise'nin tükendiği (consummation) bir çağda, aksi
takdirde lekelenme (profanation) tehlikesiyle karşı karşıya
kalacaktı.
III.
Konu Bütünlüğü ve Felsefî Arka Plan
Daha önceki analizlerde Swedenborg'un
mevcut Hristiyanlıkta eleştirdiği Üçlü Birlik (Trinity) ve Yalnızca İman
(Sola Fide) doktrinlerinin Kilise'yi çöküşe götürdüğünü belirtmiştik.
Onun bu mistik ilişkisi, bu eleştirileri doğrulamıştır.
Swedenborg, vizyonları sayesinde,
geleneksel Hristiyanlığın Üçlü Birlik'i üç ayrı kişi (three divine persons)
olarak görmesinin, tek Tanrı inancını imha ettiğini açıkça görmüştür. Melekler
ve ruhlar, üç Tanrı fikriyle Cennete yaklaştıklarında ya geri itilmiş ya da
şaşkınlığa düşmüştür. Rab ile olan görüşmeleri ve vizyonları, Tanrı'nın tek kişi ve tek özden
oluştuğu (one in person and essence) ve Üçlü Birlik'in (Baba, Oğul,
Kutsal Ruh) O'nun içindeki üç temel unsur (essential components) olduğu
gerçeğini onaylamıştır.
Bu durum, onun vizyoner kariyerinin
felsefi/entelektüel (intellectual) altyapısının önemini de vurgular.
Swedenborg, bu ruhanî ampirizm/deneyimcilik (empiricism) yoluyla elde ettiği
bilgileri, titiz bir bilim insanının/akademisyenin (academic) disipliniyle (patient
and persistent care) işlemiş ve sistematize etmiştir. O, bilgiyi
kanıtlarken bilimsel muhakemeyi (geometrical reasoning) andıran bir
yöntem izlemiş, önermeleri öne sürmüş ve bunları Kutsal Yazıların delilleriyle,
mantıksal argümanlarla ve bizzat kendi ruhani deneyimlerinin tanıklığıyla
desteklemiştir. Bu benzersiz metodoloji, onun mistik teolojisine rasyonel bir
zemin sağlamıştır.
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
kendisini konumlandırma biçimi ve edindiği ruhani/manevi (spiritual) bilgi,
kendisinden önceki klasik peygamberlik geleneğinden (prophetic tradition) köklü
farklılıklar taşımaktadır. Bu ayrım, esas olarak vahyin/sezginin doğası,
sürekliliği, nihai otoritesi ve teolojik/ilahiyat metodolojisi ile ilişkilidir.
Peygamberler
İle Swedenborg Arasındaki Temel Farklar
Aşağıda, Swedenborg'un teolojik
metodolojisi (önceki yazılarımızda etraflıca incelenmiştir) bağlamında,
peygamberler ile Swedenborg arasındaki temel farklar sunulmaktadır:
I.
Vahyin Niteliği ve Sürekliliği
Swedenborg, peygamberlerin deneyimlediği
vahiy biçiminden farklı, benzersiz ve kalıcı bir duruma sahip olduğunu ileri
sürmüştür:
- Sürekli Çift Bilinçlilik Hali: Swedenborg, hayatının son yirmi yedi yılı
boyunca, vizyonlarını ne rüya (dream) ne de vecd/trans (stupor)
halinde değil, tam bir uyanıklık (full wakefulness)
durumunda yaşadığını beyan etmiştir. O, hem fiziksel/doğal dünyada
hem de ruhani/manevi dünyada eşzamanlı bir bilince sahip olduğunu iddia
etmiştir.
- Klasik Peygamberlik Vizyonlarının Sınırlılığı: Kutsal
Yazılarda/Kelam'da adı geçen peygamberler de vizyonlar görmüşlerdir, ancak
bu vizyonlar onların bedensel/fiziksel (bodily) görüşleriyle değil,
ruhlarının/tinlerinin (spirit) görüşüyle görülmüştür (örneğin,
Yuhanna'nın Vahiy Kitabı'ndaki vizyonlar). Bu tür vizyonlar genellikle
kilisenin içsel hakikatlerini ve cennet sırlarını (arcana coelestia)
simgesel/temsili (representative) biçimlerde göstermiştir.
- Vizyonların Sona Ermesi: Swedenborg'a göre,
peygamberlik vizyonları, İsa Mesih dünyaya geldiğinde sona ermiştir.
Daniel'in kehanetleri de bu tür vizyonların Rab dünyaya geldiğinde son
bulacağını öngörmüştür. Günümüzde bu tür simgesel vizyonların artık
gerçekleşmemesinin nedeni, bunların temsil ettiği içsel/ruhani anlamın
(denklikler/tekabüliyetler bilimi) kaybolmuş olmasıdır, bu nedenle bu
vizyonlar anlaşılamazdı.
II.
Otorite Kaynağındaki Fark ve Amaç
Swedenborg, geleneksel peygamberlik veya
meleki iletişimden daha yüksek bir otoriteye sahip olduğunu iddia etmiştir:
- Doğrudan Rab'den Öğrenme: Swedenborg, Yeni Kilise'nin
öğretileriyle ilgili olarak, herhangi bir melekten bir şey kabul
etmediğini, aksine bilgiyi yalnızca Rab'den, Kelam'ı okurken aldığını
açıkça beyan etmiştir. Melekler, onun otorite kaynağı değil, yalnızca
ruhani gerçeklik hakkında bilgi aldığı varlıklardır.
- Melekler ve Peygamberler Arasındaki Statü Farkı:
Swedenborg'un teolojisine göre, melekler ayrı bir varlık sınıfı değil,
yeryüzünde yaşamış ve cennette ulaşmış insanlardır. Bu, Swedenborg'u,
peygamberlerden tamamen farklı bir kategoride konumlandırır; zira
peygamberler, Kelam'ın ifşası için aracı (instrument) olmuşlardır.
III.
Teolojik/İlahiyat İşlevindeki Kökten Ayrım
Bu, muhtemelen en önemli farktır ve
Swedenborg'un misyonunun temelini oluşturur.
- Coercion / Zorlama Olmaması İlkesi: Swedenborg, vizyonlar
veya ölülerle iletişim yoluyla kimsenin ıslah/reform edilmediğini
(reformed) çünkü bu yöntemlerin zorlayıcı (coercive)
olduğunu ileri sürmüştür. Zorlama, insanın akılcılığını (rationality)
ve özgür iradesini (freedom) ortadan kaldırır. Swedenborg'a göre,
insana, sanki kendiliğindenmiş gibi (as of himself),
özgürlük/bağımsızlık ve akıl/us (reason) ile hareket etme görünümü
verilmiştir ve bu görünüm Tanrısal Takdirin (Divine Providence)
ayrılmaz bir parçasıdır.
- Rasyonel/Akılcı Hitap: Swedenborg'un eserleri, en
derin ruhani hakikatlerin bile akıl/mantık (reason) tarafından
kavranamayacağını kabul etmekle birlikte, sürekli olarak akla/mantığa
hitap eder. Onun görevi, ilahi/tanrısal (divine) hakikatleri Kelam'ın
içsel/ruhani anlamı aracılığıyla rasyonel/akılcı bir şekilde ifşa etmekti.
- Kelam'ın İçsel Anlamının İfşası (Disclosure of the Inner
Sense): Klasik peygamberlerin rolü, Kelam'ın lafzi/literal anlamını ve
o zamanki kiliseler için gerekli olan temel hakikatleri sunmaktı.
Swedenborg'un temel ve benzersiz işlevi ise, bu lafzi anlamın altında
gizlenen ruhani/içsel anlamı (spiritual or inner meaning) ortaya
çıkarmaktı. Bu anlam, Mesih'e, O'nun yüceltilmesine/dönüşümüne (glorification)
ve O'nun krallığına odaklanmıştır. Bu içsel anlam, önceki dönemlerdeki
çarpıtmalar ve yozlaşmalar (falsification and corruption) nedeniyle gizli
kalmıştı ve ancak Kilise'nin sonuna gelindiğinde (1757'deki Son Yargı'dan
sonra) açığa çıkarılabilirdi.
Özetle, peygamberler, Kelam'ın literal
anlamını kurumsal bir Kilise'nin inşası için sunan ve vizyonlarını
temsil/sembolizm (representation) yoluyla deneyimleyen kimselerdi. Swedenborg
ise, Kelam'ın gizli ve rasyonel/akılcı olarak kavranabilir ruhani/manevi
anlamını, sürekli uyanıklık halinde doğrudan Rab'den alarak, zorlayıcı
olmayan bir vahiy ile Yeni Kilise'nin temelini oluşturmakla görevliydi. Bu,
Swedenborg'u, peygamberler ve vizyonerlerden ziyade, Yeni Kilise için atanmış
bir "vahiy (revelator)" veya "hizmetkar" (servant) konumuna
getirmiştir.
Şeytan
(Satan) ve İblis (Devil) hakkındaki radikal/kökten farklı görüşleri
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
hayatının kronolojik seyrini, teolojik/ilahiyat metodolojisini ve sürekli
vizyoner/sezgisel deneyimlerinin mahiyetini daha önceki yazılarımızda
incelemiştik. Bu bütünlük içinde, Swedenborg'un Kilise'nin temel dogmalarını
eleştirmesine yol açan vizyoner deneyimlerinin kritik bir parçası, Şeytan
(Satan) ve İblis (Devil) hakkındaki radikal/kökten farklı görüşleri ve bu
varlıklarla kurduğu doğrudan iletişimdir.
Swedenborg, geleneksel Hristiyanlıkta
yaygın olan tek ve güçlü bir şeytani figür inancını reddetmiştir. Onun teolojik
sistemi, bu figürü, yozlaşmış insan ırkının kolektif/ortak kötülüğünün bir
yansıması olarak yeniden tanımlar.
I.
Şeytan ve İblis Hakkındaki Doktriner/Öğretisel Görüşler
Swedenborg'a göre, Batı Hristiyanlığının
yaygın kabulü, Şeytan veya İblis'in başlangıçta Tanrı tarafından yaratılan bir
melek olduğu, ancak isyan edip yandaşlarıyla birlikte cehenneme atıldığı
yönündedir. Swedenborg bu inancın, Kutsal Yazıların/Kelam'ın (Word)
lafzi/sözsel anlamının dışına çıkılmadığı için ortaya çıkan bir yanılgı
olduğunu savunur.
A. Cehennemin Tekil Temsili
Swedenborg, İblis (Devil) veya Şeytan
(Satan) terimlerinin tek bir varlığı değil, tüm Cehennem'in
kolektif/toplu varlığını temsil ettiğini kesin bir dille belirtir.
- Kökeni İnsan Irkıdır: Cennet'teki meleklerin ve Cehennem'deki iblislerin
(şeytanların) tamamı insan ırkından gelmektedir. Başlangıçta
yaratılmış tek bir melek yoktur ve Cehennem'e atılmış tek bir asi melek de
yoktur. Kötülük içinde yaşayan ve Tanrı'yı kalpten reddeden insanlar
ölümden sonra iblis/şeytan olurlar.
- İki Ana Cehennem Alanı: Cehennem, iki ana
krallığa/alana ayrılmıştır. Bu ayrım, yozlaşmış iki temel sevgiye karşılık
gelir:
- İblis (Devil/Demon) Krallığı: Özellikle öz/ben
sevgisi (self-love) ve tahakküm etme arzusu (love of
dominating) tarafından yönlendirilen en kötü niyetli ruhları
barındırır. Bu alan, esas olarak kötülüğün (evil) kendisini temsil
eder.
- Şeytan (Satan) Krallığı: Özellikle dünya
sevgisi (love of the world) ve kendi zekasına güvenme
kibirinden (pride in one's own intelligence) kaynaklanan
yanlışlıklar (falsity) tarafından yönlendirilen ruhları
barındırır.
- Cehennemin Formu: Tüm melekler âlemi Rab'bin suretinde
tek bir İnsan (Maximus Homo) formunu oluşturduğu gibi, Cehennem'in
tamamı da Rab'bin suretine karşıt olarak, canavarî/grotesk (grotesque)
bir insan formuna benzer. Bu form, İblis olarak adlandırılır.
B. Kötülük Kaynağı Olarak İnsanın Kendi
Zekası
Swedenborg'a göre, kötülüğün kaynağı, insanın rasyonalite/akılcılık
(rationality) ve özgür irade (freedom/liberty) adı verilen
iki yeteneğini kötüye kullanmasıdır. Bu yetenekler, en kötü insanlar ve
cehennemdeki iblisler tarafından dahi korunur. İblisler, doğru olanı duyduklarında melekler kadar iyi
anlayabilirler, ancak kendi düşüncelerine döndüklerinde, kötülük sevgileri
nedeniyle anlamayı istemezler. Bu, Şeytan Krallığı'nın temel
dayanağı olan kendi zekasına güvenme kibirini (pride in one's own
intelligence) teşkil eder.
II.
Şeytani Varlıklarla Konuşmalar ve Vizyonlar
Swedenborg, Cehennem'deki ruhların doğal
durumlarını ve yaşamlarını ortaya koymak amacıyla, uyanık haldeyken onlarla
sürekli olarak iletişim kurduğunu kaydetmiştir.
A. İletişimin Doğası ve Kısıtlamalar
- Zorlama/Cebir Yasağı: Swedenborg'un teolojik
metodolojisinin (önceki yazılarımızda ele alınan) temel bir prensibi,
ruhani iletişim yoluyla bile olsa, insan özgürlüğünün asla ihlal
edilmemesidir. Rab'bin izniyle konuşan melekler veya ruhlar, kişinin rasyonel
özgürlüğünü (freedom of reason) ortadan kaldıracak hiçbir şey
söylemezler ve herhangi bir öğreti vermezler. Bu, Cehennem'den gelen
zorlayıcı vizyonlar veya mucizelerle birinin ikna edilmeye çalışılmasının
neden reddedildiğini de açıklar.
- İçsel ve Dışsal Akış: İblisler (Genii), genellikle
kişinin irade/duygu (will/affection) alanına, yani kötülük
arzularına, Şeytanlar (Spirits) ise anlama/düşünce (understanding/thought)
alanına sızarak yanlışlıkları (falsities) aşılamaya çalışırlar. Bu,
Cehennem'in bir sızma (influx) çabasıdır ve Rab'den gelen iyilik
akışına zıt çalışır.
B. Önemli Vizyoner Diyaloglar ve
Gözlemler
Swedenborg'un bu varlıklarla yaptığı
konuşmalar, Cehennem'in doğasını ve kötülüğün içsel/ruhani sonuçlarını
göstermeyi amaçlamıştır:
- Ejderha'nın Amfitiyatrosu Vizyonu: Swedenborg,
yalnızca iman doktrinine saplanıp kalan ve hayırseverlikten kopan Kilise
mensuplarını temsil eden "Ejderha" ile konuşmuştur. Bu vizyonda
Ejderha, ona kendi sevinçlerini göstermiştir. Bu sevinçler, bir
sirk/amfitiyatro şeklinde tasvir edilmiştir. Sirke kuzu, koyun ve koçları
andıran hayvanlar getirilir (bunlar Kilise'nin hakikatlerini ve
iyiliklerini temsil eder), ardından aslan, pars ve kurtları andıran
yaratıklar (Ejderha'nın şehvetleri/kötülükleri temsil eder) bu masum
hayvanları parçalar. Ejderha, bu kanlı katliamdan zevk aldığını itiraf
etmiştir. Swedenborg, bu amfitiyatronun yakında ateş ve kükürt gölüne
dönüşeceğini söyleyerek oradan ayrılmıştır.
- Rasyonalistler Arasındaki Tartışma (Tanrı vs. Doğa):
Aydınlanma Çağı'nın materyalist/maddeci ve doğacı/natüralist düşünürlerini
temsil eden Satansal ruhlarla melekler arasında bir tartışmaya tanık
olmuştur. Satansal ruhlar, doğanın (nature) tek Tanrı olduğunu,
çünkü beş duyu ile algılanan her şeyin doğadan geldiğini iddia
etmişlerdir. Melekler ise, ruhani dünyanın doğal dünyadan üstün olduğunu
ve doğanın, Rab'den gelen hayata hizmet eden ölü bir araç olduğunu
kanıtlamışlardır. Satansal ruhlar bu hakikati zihinsel/akli olarak
anlasalar da, kendi kötülük sevgileri baskın çıktığında tekrar doğacılığa
dönmüşlerdir.
- Sahte
Lucifer (Angel of Light) Görünümü: Swedenborg, kendisine Lucifer, "Sabahın
Oğlu" (son of the dawn) adını veren bir iblisle
karşılaşmıştır. Bu iblis, içten bir iblis olmasına rağmen,
dışarıdan "bir ışık meleği" (angel of light) gibi
görünmekle ve ahlaki/moral konularda vaaz verebilmekle övünmüştür. Bu,
onun kendi anlama yetisinin/zekasının (understanding) yükseldiğini,
ancak iradesinin/sevgisinin (will/love) onu aşağı çektiğini
göstermiştir. Bu deneyim, imanın (faith) yaşamın kalitesi (irade)
tarafından belirlendiği, yoksa sadece entelektüel/zihinsel kabul (anlama
yetisi) olmadığı yönündeki öğretisini destekler.
III.
Konu Bütünlüğü İçinde Felsefi/Teolojik Değerlendirme
Önceki yazılarımızda tartışıldığı
gibi, Swedenborg'un Tanrı'yı tek bir Kişi/Öz (İsa Mesih) olarak tanımlaması ve
kurtuluşu sola fide (yalnızca imanla) ilkesinden kopararak hayırseverlik
(charity) ile birleştirmesi, onun Yeni Kilise'sinin temelini oluşturur.
Şeytan hakkındaki bu vizyoner deneyimler,
onun ahlaki determinizm/belirlenimcilik (determinism) eleştirisine
önemli bir bağlam sağlar. Kendi döneminde, özellikle Protestanlıkta yaygın olan
bazı katı doktrinler (örneğin, Tanrı'nın bazılarını cennete, bazılarını
cehenneme önceden kaderle/yazgıyla (predestined) atadığı inancı) insan
iradesini yok saymaktaydı.
Swedenborg'un cehennemin tamamen insandan
(kötü seçimler ve kötü niyetin birleşimi) kaynaklandığını göstermesi, insana kötülüğü
seçme özgürlüğünü (ve dolayısıyla iyiliği seçme sorumluluğunu) veren
Tanrısal Takdir/Öngörü (Divine Providence) doktrinini güçlendirir.
İblisler ne kadar uğraşsa da, Tanrı insandan özgürlüğünü almaz.
Unutulmaması gereken ek husus,
Swedenborg'un bu vizyonlarında kötülüğün çirkinliğini tanımlarken kullandığı denklikler/tekabüliyetler
öğretisine dairdir.
Cehennem'deki iblislerin ve şeytanların hazları (delight), doğal
dünyada pis kokulara (leş, dışkı, idrar kokusu) karşılık gelirken,
Cennet'teki meleklerin hazları ise güzel kokulara (çiçek, meyve kokusu)
karşılık gelir. Bu, Swedenborg'un teolojisinde ahlaki durumun (sevgi ve
nefretin) fiziksel duyusal tezahürler (koku ve görme) bulduğu şeklindeki temel
felsefi ilkesini doğrular. Kötülüğün ne olduğunu bilmeyenler, bu kokuların
iğrenç olduğunu fark etmezler ve onlardan zevk almaya devam ederler. Bu,
kötülüğün ruhani/manevi ve dünyevi/doğal gerçekliği arasındaki ilişkinin
sürekli görsel ve duyusal kanıtını sunar.
Özetle, Swedenborg'un Şeytan'a dair vizyonları, kötülüğün Tanrı'dan
ayrı, bağımsız bir ilke olmadığını, aksine, kendi zekasına güvenerek ve
öz-sevgiyle yaşayan insanın kolektif ruhani intiharı olduğunu göstermeyi
amaçlamıştır.
Swedenborg,
Bu Deneyimlerini Genellikle "Hatırlanmaya Değer Olaylar"
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
eserlerinin merkezinde, onun doğrudan ruhani/manevi (spiritual) dünyadan
edindiği deneyimler ve anlatılar yer almaktadır. Önceki yazılarımızda bu
durumun "sürekli vizyonlar" veya "çift bilinçlilik"
(dual consciousness) halinde gerçekleştiğini ve bu anlatıların onun
teolojik metodolojisinin temelini oluşturduğunu belirtmiştik.
Swedenborg, bu deneyimlerini genellikle "Hatırlanmaya
Değer Olaylar" (Memorable Occurrences veya Latince Memorabilia)
veya "Duyulan ve Görülen Şeyler" (Ex Auditis et Visis)
başlıkları altında kaydetmiştir. Bu anlatılar, uydurma/kurmaca (fiction)
değil, tam bir uyanıklık (perfect wakefulness) durumunda bizzat
gerçekleşmiş ve görülmüş hakiki olaylar olarak sunulur.
Aşağıda, Swedenborg'un eserlerinde geçen
ve teolojik sistemini destekleyen bu "hikayeler" ve vizyonlar,
türlerine göre tasnif edilerek sunulmuştur:
I. Ruhanî Alemin Gerçekliği ve Ölüm
Sonrası Yaşam Anlatıları
Swedenborg'un en temel anlatıları, doğal
dünyanın ölümünden sonraki yaşamın nasıl olduğunu gözlemleyen kişisel
deneyimleridir:
1. Ölümden Sonra Diriliş/Yeniden
Canlanma (Resurrection) Deneyimi: Swedenborg, bizzat kendisinin, diğer insanların ölümden
sonra deneyimlediği diriliş sürecini yaşadığını anlatır. Fiziksel
duyuları devreden çıkarken, içsel yaşamının ve düşüncesinin bozulmadan
kaldığını, ruhunun (spirit) bedeninden çekilmesini gözlemlediğini
belirtir. Bu sırada, ölen kişinin zihninin (mind) son düşüncesinde
tutulduğunu ve göksel/cennet meleklerinin ruhu koruduğunu anlatır.
2. Ruhların ve Meleklerin İnsan Formu:
Ruhanî alemde karşılaştığı
ruhların ve meleklerin, yeryüzündeki insanlarla tamamen aynı şekilde, mükemmel
insan formunda olduğunu sürekli olarak teyit etmiştir. Hatta
ruhların öldüklerini bile fark etmediklerini, çünkü tıpkı dünyada olduğu gibi
bir bedene sahip olduklarını ve aynı duyulara (görme, işitme, konuşma, tatma,
arzu etme) sahip olduklarını belirtirler. Bu durum, o dönemin, ruhun
"havadan ibaret bir nesne" (ether) olduğu yönündeki yaygın
felsefi/fiziksel görüşlerine karşı bir kanıt olarak sunulmuştur.
II.
Teolojik Muhakemeler ve Yargılama Vizyonları
Swedenborg, teolojik öğretilerini soyut
bir şekilde sunmak yerine, bu öğretilere inanan veya karşı çıkan ruhların
ruhanî dünyadaki durumlarını gösteren hikayeler aktarır:
1. Bilgelik Okulları (Gymnasia
Sapientiae): Swedenborg, cennetteki bilgelik sevenlerin (meleklerin)
toplandığı ve derin konuları tartıştığı parlak ve görkemli mekanlar olan "Bilgelik
Jimnazyumları"nı görmüştür. Burada, "Tanrı'nın sureti ve benzerliği nedir?",
"İnsan neden doğuştan
hiçbir sevgi bilgisiyle doğmaz?" ve "Hayvanlarla insanlar arasındaki
fark nedir?" gibi felsefi/teolojik sorular tartışılır ve
rasyonel/mantıksal olarak çözümlenir.
2. Cehennemdeki Rasyonel/Akılcı
Filozoflar: Vizyonlarının önemli bir teması, dünyada sadece "doğaya"
(naturalis) inanan ve Tanrı'yı inkar edenlerin ruhani akıbetidir. Bu
kişilerin, ruhanî dünyada hala mantıklı konuşabilseler de, içsel olarak
deliliğe (insanity) düştükleri görülmüştür. Onların akıl yürütmeleri,
cennetin ışığında kömürleşmiş iskeletlere, deli doktorlara veya aşağıdan
gelen dumanla kör olan bilginlere benzetilir. Hatta bu tür ruhların,
mantıksal olarak doğru olduğunu düşündükleri her şeyi kanıtlama yeteneğine
sahip olduklarını, ancak hakikati (truth) kalpten görmedikleri için,
akıllarının yukarıdan (cennetten) kapalı, aşağıdan (dünyadan) açık olduğunu
anlatır.
3. Yalnızca İman (Sola Fide)
Yanılgısı: Swedenborg, kurtuluşun sadece imanla geldiğine inananların
ruhani durumlarını sembolik hayvanlar veya çarpıcı görünümlerle tasvir
etmiştir. Bu kişiler, Vahiy
Kitabı'ndaki "Ejderha" (The Dragon) tarafından temsil
edilirler. Bir vizyonunda, bu inancı benimseyenlerin, kırmızı ve siyah
atlara ters binen maymunlara benzediğini görmüştür. At (horse)
kelimenin anlamını temsil ettiğinden, bu görüntü, onların Kelam'ın (Word)
ruhani anlamını tersine çevirdiklerini gösterir. Bu kişiler, imanla gelen
kutsamayı (sanctity) iddia etseler bile, içsel olarak kötülük (evil)
ve gururla doludur.
4. Babil'in (Katoliklik) Yıkımı:
Kilise otoritesini ve kutsal olanı tahrif eden Katolik hiyerarşisinin (Babil)
durumu, Vahiy'deki kırmızı canavarın üzerindeki fahişe ile
ilişkilendirilir. Bu ruhların toplandığı şehirlerin, 1757'de gerçekleştiğini
iddia ettiği Son Yargı sırasında nasıl depremler ve fırtınalarla yıkıldığını
görmüştür.
III.
Evrensel Kozmoloji Anlatıları: Diğer Gezegenlerin Ruhları
Swedenborg, Rab'bin lütfuyla Güneş
Sistemi'ndeki ve ötesindeki diğer gezegenlerden gelen ruhlarla konuştuğunu
anlatarak kozmolojik/evrensel vizyonlarını destekler. Bu, onun teolojisinin
evrensel bir kapsama sahip olduğunu göstermeyi amaçlar.
1. Jüpiter Ruhları: Bu ruhların,
dünyevi zenginlik veya mevki arayışına en az düşkün olanlar arasında olduğunu
belirtirler. Yüzlerinin, içsel tatlılık ve dürüstlüklerini yansıttığını, gülümseyen
ve neşeli olduğunu söyler. Ayrıca, evlerinin yerden alçak, ahşaptan
yapılmış olduğunu ve tavanlarının yıldızlarla donanmış gökyüzüne
benzemesini istediklerini gözlemlemiştir.
2. Merkür Ruhları: Bu ruhlar, somut
bilgi yerine soyut/entelektüel bilgiyi (özellikle hafıza ve düşünceyi) takdir
eden bir yapıya sahiptir. Swedenborg'un hatıralarını bir kitap gibi
okuyabildiklerini ve şehirlerin binalarından çok, orada meydana gelen olayları
ve yönetim şekillerini merak ettiklerini anlatır.
3. Başka Gezegenlerden Ruhlar:
Ay'dan gelen ruhların gürültücülüğünden, Mars ruhlarının yüzlerinin yarısının
siyahi, yarısının ise kahverengi olmasından ve Satürn ruhlarının koyu renkli
kıyafetleri ve dini şüphecilikleri hakkında hikayeler aktarır.
IV.
Gömülü Olaylar: Erken Dönem Rüyaları
Swedenborg'un ruhani kariyerinin
başlangıcını işaret eden ve bizzat kendisinin kariyer değişikliğine yol açan
olaylar, "Journal of
Dreams" (Rüyalar Günlüğü, 1743–1744) adlı yayınlanmamış eserinde
yer alır. Bu dönem, Swedenborg'un ruhani durumunu sorguladığı, derin kaygı (anguish)
ve içsel çatışmalar (inner conflict) yaşadığı bir kriz dönemiydi. Bu
süreç, 1744 Paskalyası'nda
İsa Mesih'in güçlü bir vizyonuyla doruk noktasına ulaşmış ve bu
olaydan sonra bilimsel çalışmalarını bırakıp teolojiye yönelmiştir. Bu erken
dönem rüyaları, sonraki teolojik çalışmalarındaki uyanıklık halinde görülen
vizyonlardan ayrı tutulur.
Swedenborg'un anlatıları, sadece ruhani
gerçekliklere dair iddialarını desteklemekle kalmaz; aynı zamanda, bu teolojik
savları, canlı görseller, diyaloglar ve metaforlarla sunarak, dönemin
okuyucuları için (hem rasyonel zihinlere hitap eden hem de gizem arayanlara)
benzersiz bir "ruhani ampirizm/deneysellik" (spiritual empiricism)
ortaya koymuştur.
Sihir
Hakkındaki görüşleri
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
sihir/büyü (magicae) ve doğaüstü olaylar hakkındaki görüşleri, onun
tamamen ruhanî/manevi (spiritual) bir gerçekliğin varlığına dair edindiği
doğrudan tecrübelerden ve denklikler/tekabüliyetler (correspondence)
öğretisini nasıl ele aldığından kaynaklanmaktadır. Daha önceki yazılarımızda
bahsettiğimiz gibi (bkz. Teolojik Metodoloji), Swedenborg, hayatının son 27
yılını fiziksel ve ruhani dünyayı eşzamanlı olarak algıladığı sürekli bir
vizyon/sezgi hali içinde geçirmiştir. Bu durum, ona cehennemin doğasını ve
oradaki kötü niyetli ruhların (evil spirits) yöntemlerini birinci elden
gözlemleme imkânı tanımıştır.
Swedenborg, sihir ve büyücülüğü, doğaüstü
olaylar kategorisinde ele alsa da, bunu Tanrı'nın iradesi dışında, kötü niyetli
ruhların ve iblislerin (devils and satans) gücüyle gerçekleştirilen,
özünde hakikati tahrif etmeye yönelik bir eylem olarak tanımlamıştır.
I. Büyücülüğün Tanımı, Kaynağı ve Amacı
Swedenborg'a göre sihir ve büyücülük (sorcery),
temelde, yanlış olanın doğru olduğuna ve kötülüğün iyi olduğuna ikna etme
gücünü ifade eder. Kutsal Yazıların/Kelam'ın (Word) ruhani anlamında,
büyücülük (magic) genellikle hakikatin (truth) tahrif edilmesi ve
yok edilmesi anlamına gelir.
1. Kökeni ve Ruhaniyetle İlişkisi
Büyücülük, Rab'den gelen ilahi gücün çarpıtılması ve kötüye kullanılmasıdır.
Kötü ruhlar, bedenlerinden ayrıldıktan sonra (in the spiritual world)
doğuştan sahip oldukları kötülük sevgisi sayesinde sihir sanatlarını
kendiliğinden edinirler; bu sanatlar, onların benimsediği kötülüğün (evil)
doğasında zaten mevcuttur.
2. Antik Uygulamalar ve Cehennemle
Bağlantısı Antik çağlarda sihir, Kilise'nin kutsal hakikatlerini (özellikle
yazının gizli ruhani anlamını) çarpıtan uluslar arasında yaygındı. Bu durum,
özellikle Mısır ile ilişkilendirilmiştir; zira Mısır, Swedenborg'un
teolojisinde "dünyevi bilgi" (factual knowledge) ve
"gizli/okült bilgi" (occult knowledge) anlamlarına gelir.
Kutsal Yazıların ruhani anlamı, antik çağlarda, bu bilgilerin putperestliğe ve
Mısır'da sihire (magic) dönüştürülmesi riski nedeniyle gizlenmiştir.
Cehennem ruhları, Kelam'ın hakikatlerini kötü amaçları için çarpıtmak amacıyla
sihir kullanırlar.
3. Amaç ve Kötülüğün İfşası
Büyücülük uygulamaları, insanları Rab'bin kutsal hizmetinden, yaşayan veya ölü
insanların veya putların kutsal olmayan hizmetine çekmeyi amaçlar. Büyücülük,
kötülük ve yanlışlık (falsity) ile dolu olan bir düşünce tarzını temsil
eder; bu tür insanlar, Kelam'ın hakikatlerini kendi öz-zekâlarına güvenerek
(self-intelligence) ve maddi/bedensel (corporeal) arzularına
hizmet etmek için kullanırlar.
II. Şeytani Varlıklarla İletişim ve
Büyücülerin Görünümü
Swedenborg, teolojik eserlerinde bu tür
varlıklarla olan konuşmalarını (memorabilia) ve onların tekniklerini
ayrıntılı olarak kaydetmiştir:
A. İletişim Yöntemleri ve Tehditler
Cehennem ruhları, insanlarla iletişim
kurarken, düşünceleri ve duyguları etkilemek için çeşitli zorlayıcı (coercive)
yöntemler kullanır. Bu sihirli/zorlayıcı etkiler şunları içerir:
- Zihinsel Baskı: Kötü niyetli ruhlar, konuşmacının
zihnini sürekli kendi sözlerine bağlayarak ve düşünce akışlarına kendi
arzularını üfleyerek, dinleyicinin kendi başına düşünmesini engellerler.
Bu, zihnin (understanding) bağlanması veya hapsedilmesi (binding
of the intellect) olarak adlandırılır.
- Yanlışlıkları Hakikat Gibi Gösterme: Sihrin en önemli
unsuru, yanılsama (illusion) ve hayal (phantasy)
kullanmaktır. Büyücüler (kendi kendine muhakeme/akıl yürütenler), duyusal
yanılsamalara (sensory illusions) dayanarak akıllıca ve ustaca
mantık yürütebilirler, böylece yanlış olanı doğru gibi gösterirler.
Cehennem ruhları, çarpıtılmış fikirlerini, göksel ateşte parlayan
mantıksal argümanlar zinciri gibi gösterebilirler.
- Hilekâr (Siren) Ruhlar: Özellikle kadın ruhlar
arasında, dünyadayken beden sevgisiyle (bodily love) yaşayan ve
başkalarını aldatma sanatlarında uzmanlaşanlar, ölümden sonra sirenler
(sorceresses) haline gelirler. Bu sirenler, diğer ruhları tuzağa
düşürmek için hile ve sihir sanatlarını kullanır, sahte masumiyet
sergiler, meleklerin ışığına benzeyen yanıltıcı parlamalar yaratır ve
gizlice, fark edilmeden kurbanlarının arzularını değiştirirler. Bu tür
ruhlar, yaptıklarını gizledikleri için cehennemin arkasındaki derinliklere
(hells behind the back) sürülürler.
- Hayal ve Görünüş: Cehennemdeki iblisler, başkalarına
zarar verme arzularını tatmin etmek için hayal gücü (phantasy)
kullanır ve bazen kendilerini ışık melekleri (angels of light)
gibi gösterirler. Bu durum, yazarın, gerçekliği yansıtmayan sihirli
tezahürler gördüğü manzaralarda gözlemlenmiştir. Örneğin, Balzac bölümünde
bahsettiğimiz gibi (bkz. önceki yazılarımız), Ejderha’nın (The Dragon)
amfitiyatrosundaki vahşi oyunlar, ejderha ruhlarının fantaziyle (phantasy)
yarattığı sahte manzaralardır.
B. Şeytani Varlıklarla Sohbetler
Swedenborg, sık sık şeytanî varlıklarla
temas kurmuş ve onlarla konuşmuştur. Bu konuşmaların özü, onların derin
kötülüklerini ve Tanrı'yı reddetme eğilimlerini ortaya çıkarmaktır:
- Tanrı'yı İnkar Eden Satanca Ruhlar: Swedenborg, ruhani dünyada,
dünyevi yaşamlarında kendilerini bilimsel argümanlarla güçlendirerek
Tanrı'yı inkâr eden (atheists) ve her şeyi doğaya (nature)
atfeden (naturalists) ruhlarla (satans) konuşmuştur. Bu
ruhlar, meleklerden dinlediklerinde bilgelik sırlarını (arcana of
wisdom) tıpkı melekler gibi anlayabilmelerine rağmen, kendi kötü
sevgilerine geri döndükleri an anlamayı reddederler. Onlara göre Tanrı, ya
sadece bir sözdür ya da doğanın kendisidir. Swedenborg, bu ruhların
içsel olarak deliliğe (insanity) düştüğünü, ancak bu deliliğin
onlara dünyevi bilgelik gibi göründüğünü gözlemlemiştir.
III. Büyücülük ve Doğaüstü Olayların
Rasyonel/Eleştirel Analizi
Swedenborg'un sihir ve doğaüstü olaylar
konusundaki görüşleri, basitçe doğaüstü bir gücün kabulü değil, özgür
iradeye (free choice) ve akla/mantığa (reason) verdiği
değere dayanır.
A. Zorlamanın (Coercion) Reddi
Swedenborg, Rab'bin İlahi Takdiri/Öngörüsü
(Divine Providence) yasaları gereği, kimsenin dışsal yollarla
(mucizeler, tehditler, vizyonlar) dinî inanç ve sevgiye zorlanamayacağını
vurgular. Sihir ve zorlama, insanın özgürlüğünü ve akıl yürütme yetisini
elinden alır.
- Mucizeler: Mucizeler ve işaretler, kişiyi güçlü bir
şekilde ikna etse de, bu inanç (faith) değildir; sadece ikna
(persuasion) ve dışsal bir eylemdir. Mucizeler, kişinin içsel
düşüncesini adeta büyüleyerek (spellbound), akılcılığını ve
özgürlüğünü kaybetmesine neden olur. Mucizeyle kazanılan inanç, tıpkı
taştan veya ahşaptan oyulmuş, cansız bir genç adam veya genç kadın
gibidir.
- Ölülerle Konuşmak: Aynı şekilde, ölülerle konuşmak
veya zorlayıcı vizyonlar görmek de kişiyi dinde bir şeye inanmaya zorlar
ve bu nedenle reformasyon/yenilenme (reformation) sürecini
engeller. Rab, yalnızca kişinin akıl yoluyla doğruları görüp özgürce
iyiliği seçmesi durumunda (freedom according to reason) içsel
olarak etki edebilir.
B. Swedenborg'un Vizyoner Deneyimi
Farkı
Swedenborg, vizyonlarının, peygamberlerin
rüyalarından veya trans durumlarından farklı olduğunu belirtmiştir; onun
deneyimi, uyanık ve tam bir akılcılık (full rationality) içinde
gerçekleşen sürekli bir içsel görüştür. Onun amacı, ruhani dünyanın
gerçekliğini bilimsel bir disiplinle gözlemlemekti, böylece elde ettiği
bilgileri, akıl/mantık yoluyla kavranabilecek doktrinel/öğretisel
hakikatler olarak sunabilecekti.
Bu rasyonel yaklaşım, Swedenborg'un (ve
dolaylı olarak, Batı Aydınlanma düşüncesinin) batıl inançları (superstitions)
eleştiren yönünü yansıtır. Batıl inançlar, korkudan kaynaklanan ve nedenselliği
yanlış açıklayan uygulamalardır. Swedenborg, bu batıl inançlara karşı durarak,
en derin ilahi hakikatlerin bile aklın kavrayışına açık olduğunu savunur. Sihir
ve büyücülük ise, rasyonel bir temeli olmayan, tamamen duygusal (affection)
kötülüğün ürünü olan bir zorlama sanatıdır.
Özetle, Swedenborg'un teolojisinde sihir ve büyücülük,
şeytanî güçlerin insanı manipüle etme ve özgür iradesini yok etme
girişimleridir; bunlar, özellikle Kutsal Yazıların hakikatlerini yanlışlıklarla
karıştırıp ikna etmeye çalışan kötü niyetli ruhların (evil spirits)
kullandığı zorlama yöntemleridir. Bu, onun teolojik sistemindeki en temel yasa
olan insan özgürlüğünün (human freedom) korunması ilkesine karşı
doğrudan bir tehdittir..
Swedenborg'u
Ölen Ruhlarla ve Meleklerle Teması
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772) yaşamı,
teolojik/ilahiyat metodolojisi ve vizyoner deneyimlerinin doğası konusundaki önceki
yazılarımızda belirtildiği üzere, onun ruhani dünya ile olan ilişkisi
kesintisiz ve çift bilinçli (dual consciousness) bir karaktere sahipti.
Bu durum, Swedenborg'u sürekli olarak hem ölen ruhlarla hem de meleklerle
temasa geçirmiş ve onun eserlerinin büyük bir bölümünü oluşturan sayısız
ziyaretçi ve teolojik/felsefi tartışma kaydına yol açmıştır.
Swedenborg'un ruhani alemdeki deneyimleri, çoğunlukla iki tür ziyaretçi
etrafında şekillenir: (1) İlahi Vahiy taşıyan veya onu görevinde yönlendiren
melekler ve (2) Dünyayı terk ettikten sonra manevi aleme yeni gelmiş (novitiate)
olan ruhlar (bazen isimsiz bazen tanınabilir eski şahsiyetler).
"Onu ziyaret eden gizemli kişi"
arketipi, genellikle Swedenborg'un eserlerinde iki ana figür tipiyle karşılık
bulur: Bilinmeyen bir hakikati ortaya çıkaran (veya mevcut çarpıklığı ifşa
eden) anonim bir şahıs veya kendi dünyevi kimliği açığa çıkan ünlü bir
entelektüel/alim.
I.
Bilinmeyen Entelektüel/Zihinsel Ortamlar ve Gizemli Katılımcılar
Swedenborg, sık sık manevi dünyada
bilgelik okulları (Gymnasium) veya büyük meclisler (Palladium) olarak anılan
yerlerdeki tartışmaları anlatır. Bu ortamlara katılanlar, genellikle priest
/ rahip, politician / siyasetçi ve philosopher / filozof gibi
dünyevi meslekleri üzerinden kategorize edilirler.
A.
Hikmet Oyunlarının Gözlemcisi: İsimsiz Alman Alimi
Swedenborg'un vizyoner anlatılarında önemli bir yere sahip olan bir
figür, adı verilmeyen ancak dünyevi ünüyle bilinen bir alimdir (bazen
“alman” olarak geçer), ki bu kişi doğacılık/materyalizm
(naturalism/materialism) eğilimlerini temsil eder.
Swedenborg, melekler tarafından Bilgelik
Oyunları'nın (Schulen der Weisheit) yapıldığı bir yere götürüldüğünde,
orada dünyada ünlü olmuş (Fransa, Almanya, Hollanda ve Britanya'da)
eserler yayınlamış bir alimin ruhuyla karşılaşır.
Bu alim, eserlerinin ünü sayesinde bir
"yaldız/şöhret" (glory of his own reputation) yayan ve yazdığı
dört kitabın parlamasını sağlayan bir ruhani durum içindedir. Ancak Swedenborg,
bu şöhretin (fama) kaynağının sahte olduğunu, alimin eserlerinin aslında
rasyonel/akılcı felsefeyle dini inançları uzlaştırma (reconcile) çabası
olduğunu fark eder.
- İfşa Olan Gerçeklik: Swedenborg ve melekler, bu alime
doğa (nature) ve hayat (life) arasındaki ilişki, ya da
evrenin merkezi (center) ve yayılımı (expanse) hakkındaki
görüşlerini sorarlar. Bu alimin nihai görüşünün, Rab'bi inkar eden doğacılık/materyalizm
(naturalism) olduğu ortaya çıkar. Alim, Tanrı'yı inkar ettiğini
kanıtlayan düşünce kalıplarına hapsolmuştur. Melekler, onun zihninin iç
katmanlarının kapalı ve isli siyah (inky black) olduğunu
görmüşlerdir.
- Akıl Üstü/Vizyoner İletişim: Swedenborg, bu tür
"doğacılarla" konuşmasının ne kadar zor olduğunu da anlatır,
çünkü bu alimler her şeyi maddi/fiziksel (material) duyulara
indirgemekte ve rasyonel olmayan hiçbir şeyi kabul etmemektedirler. Bu,
onun sürekli vizyoner deneyimlerinin rasyonel olarak kabul edilmemesinin
nedenlerinden biriydi (bkz. önceki yazılarımız).
B.
Hakikati İfşa Eden Gizemli Yabancı: Afrikalı
Swedenborg, cemaat/kilise (church)
hakkındaki yeni öğretileri ve özellikle evlilik sevgisinin (conjugial
love) kaynağını araştıran bir meclisi ziyaret eder. Avrupa'nın çeşitli
ülkelerinden gelen alimler (İspanyol, Fransız, İngiliz, vb.) bu sevginin kökeni
üzerine rasyonel argümanlar öne sürerler.
Bu tartışmaların ortasında, isimsiz bir Afrikalı
yabancı, konuşma hakkı ister. Bu Afrikalı, Avrupalıların akılcı ve doğalcı
argümanlarını bir kenara bırakarak, evlilik sevgisinin (love) kökeninin doğrudan
Cennet ve Yeryüzü Tanrısı'ndan (God of heaven and earth) geldiğini
ve bunun rasyonel/mantıksal olmaktan ziyade dini/ruhani (religion)
bir durumdan kaynaklandığını savunur.
- Vizyoner Ödül: Avrupalılar, Afrikalının argümanını
dinledikten sonra, daha önce görünmeyen bir pencereden gelen bir ses
duyulur: "Turban
Afrikalıya verilecektir". Turban (sarık), bilgeliğin ödülü
(prize of wisdom) olarak verilmiştir, bu da Afrikalının
tezinin, Avrupalıların rasyonel/akılcı tartışmalarından daha üstün bir
hakikate işaret ettiğini gösterir. Bu olay, Swedenborg'un felsefeyi
vahiy/sezgi (revelation) ve manevi deneyimle birleştiren metodolojisinin
bir zaferi olarak sunulur.
II.
Ruhani Aleme Yeni Gelenler ve Dünya Liderleriyle Görüşmeler
Swedenborg'un ruhani alemdeki
ziyaretçilerinin büyük bir kısmı, yeni Kilise'nin öğretilerini desteklemek veya
karşı çıkmak için kullanılan tanınmış veya sıradan insanlardı.
A.
Yeni Gelenlerin Deneyimi
Yeni gelmiş ruhlar, ölümden sonraki yaşama
dair dünyevi inançlarının (önceki yazılarımızda bahsedilen) ne kadar
yanlış olduğunu ilk elden deneyimlerler. Örneğin, bir ruh, öldükten sonra evi,
parası ve sahip olduğu her şeyin elinden alındığını fark eder ve çaresizlik
içinde ne yapacağını bilemez. Bu tip yeni gelmiş ruhlar, Swedenborg'un
teolojisinin temel taşlarından olan hayatın sürekliliği (continuity
of life) doktrinini doğrularlar: ruhani bedende yaşam, dünyevi yaşamla
aynıdır, ancak daha mükemmeldir.
B.
İsimsiz Şeytan Figürleri ve Cehennem Otoriteleri
Swedenborg, cehennemden yükselen ve tek
bir Şeytan'ı değil, kolektif/ortak kötülüğü temsil eden figürlerle de
karşılaşmıştır (bkz. Şeytan hakkındaki görüşlerimiz). Bu varlıklar,
genellikle grotesk/canavarî bir görünüme sahiptir.
- Siyasi Kibir:
Bir keresinde, cehennemden yükselen bir "imparatorların
imparatoru" ile karşılaşmıştır. Bu şeytan, dünyada yalnızca
bir vekilharç/kavas (house-steward) olmasına rağmen, kibir (pride)
nedeniyle kendisini en yüce otorite sanmaktadır.
- Ruhani Kibir: Başka bir şeytan ise, kendisini "tanrıların
tanrısı" ilan eden eski bir rahip/kanon (canon) idi. Bu
kişinin yüzü cüzzamlı (leprous) ve başında yılan spiralleriyle
sarılı bir sarık vardı. Bu kişi, dünyada anahtarlara sahip
olduğu (keys of binding and loosing) yanılgısına kapıldığı
için, ruhani dünyada kendisinin Tanrı olduğunu iddia etmektedir.
Bu cehennem ziyaretçileri, görünüşte
gizemli ve güçlü olsalar da, Swedenborg'un gözünde sadece sapkın (insane)
vizyonlarının kurbanı olan, dünyevi hırslarından kopamamış ruhlardır.
Önemli
Bir Hatırlatma: Vizyonların Kaynağı
Swedenborg'un "gizemli kişi"
olarak nitelendirilebilecek tüm bu ziyaretçilerle olan ilişkisi, onun yirmi
yedi yıl boyunca devam ettiğini iddia ettiği Vizyoner Otorite iddiasını
güçlendirir. Bu deneyimler, rüyalar veya translar (stupor) sırasında
değil, tam bir uyanıklık (full wakefulness) halindeyken
gerçekleşmiştir. Onun bu karşılaşmalardan elde ettiği bilgiler, geleneksel
Hristiyanlıkta algılanan karanlık ve cehaleti aydınlatma amacı gütmektedir. Bu,
Swedenborg'un sadece rasyonel bir alim/bilim insanı değil, aynı zamanda
manevi/ruhani dünyanın görgü tanığı (eyewitness) olduğunu
kanıtlama çabasının merkezinde yer alır.
Bu ziyaretçiler, ister Afrikalı bir bilge ister isimsiz bir Alman
natüralist olsun, Swedenborg'un eserlerinde rastgele karakterler değildir;
onlar, Yeni Kilise'nin öğretilerinin ve Tanrı'nın tekliği ile kurtuluşun iman
ve hayırseverlik birliğiyle geldiği yönündeki hakikatin evrensel geçerliliğini
kanıtlamak için tasarlanmış paradigmalardır.
Emanuel
Swedenborg'un (1688–1772) Yaşamının Son Safhası
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
yaşamının son safhası, önceki yazılarımızda detaylıca ele aldığımız ruhani
dönüşümünün ve teolojik misyonunun nihai/son aşamasını temsil etmektedir.
Swedenborg, ömrünün son yıllarını, inanç sisteminin doruk noktası olan kapsamlı
eserlerini tamamlamaya adamıştır.
I.
Ölüm Zamanındaki Durumu ve Tarihsel Bağlam
Swedenborg, 29 Mart 1772'de (Gregoryen
takvimi) Londra'da 84 yaşında vefat etmiştir. Vefat ettiği dönemde, Batı
Aydınlanma Çağı'nın entelektüel/akılcı ve şüpheci/septik tartışmaları doruk
noktasındaydı.
1. Sağlık Durumu ve Ölüm Şekli:
Kaynaklar, Swedenborg’un kronik/süregelen solunum yolu rahatsızlıklarının
giderek kötüleştiğini belirtmektedir. Ölümünden önceki son günlerinde, tam
olarak ne zaman olduğu bilinmese de, hayatının son on sekiz ayında yazdığı ve
kendisinin "neredeyse
son" büyük eseri olarak kabul ettiği Vera Christiana Religio (Gerçek
Hristiyanlık) adlı çalışmasını yayımlamıştı (1771). Bu durum, onun
fiziksel zayıflığına rağmen zihinsel/entelektüel üretkenliğini sürdürdüğünü
göstermektedir. Ölümü, Londra'da, kimliği belirsiz kalan bir doktorun
gözetiminde gerçekleşmiştir.
2. Son Düşünce ve Zihinsel Durum: Swedenborg, vefatından önceki
son anlarına kadar zihinsel berraklığını koruduğunu göstermektedir. Öyle
ki, ölümünden hemen önceki sabah, ev sahibi/kiracısı olan dostu van der Spyck
ile, o günkü vaizin vaazı gibi gündelik konular üzerine sohbet ettiği
kaydedilmiştir. Bu, onun hayatının sonuna kadar çevresindeki dünyayla aktif bir
iletişim ve ilgi içinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
II.
Son Sözleri ve Manevi/Ruhani Tasdiki
Swedenborg'un ölüm döşeğindeki son
sözlerinin içeriği, onun ruhani kariyerinin özünü yansıtmaktadır. Bu ifadeler,
onun hayat boyu savunduğu vizyoner iddialara karşı duyduğu herhangi bir
pişmanlık/nedamet olmadığını gösteren bir "nihai tasdik" niteliğindedir.
1. Hayatının Özü Üzerine Nihai Tasdik:
Swedenborg, ölüm
döşeğinde, yaşamı boyunca edindiği ruhani deneyimlerin ve Rab'den aldığı
öğretilerin gerçekliğini ciddiyetle onaylamıştır. Kaynaklar, onun
Mesih'ten aldığı öğretilerin ve ruhani vizyonlarının gerçekliğini, kendisiyle
konuşanlara karşı alenen teyit ettiğini belirtmektedir. Hayatının son
dönemini, bilimsel ünden ve maddi kaygılardan feragat ederek geçirdiği göz
önüne alındığında, bu teyit, onun yolculuğundaki manevi/uhrevi önceliklerinin
altını çizmektedir.
2. Pişmanlıklar ve Vasiyet:
Swedenborg'un felsefi/bilimsel kariyerini bırakıp teolojiye/ilahiyata
yönelmesinden dolayı herhangi bir pişmanlık yaşadığına dair bir bilgi
kaynaklarda mevcut değildir. Aksine, onun son eylemi, tüm yaşamını adadığı
kutsal misyonunun doğruluğunu onaylamaktı.
Onun ardında bıraktığı en büyük
entelektüel/zihinsel vasiyet ise, teolojik külliyatının bir özeti ve
Yeni Kilise'nin sistematik doktrinlerini içeren ve vefatından hemen önce
yayımlanan Gerçek Hristiyanlık (Vera Christiana Religio) adlı
eseridir. Bu eserde o, yaşamının merkezine oturttuğu Tanrı'nın tekliği ve
kurtuluşun iman (faith) ve hayırseverlik (charity) ile mümkün
olduğu şeklindeki ana doktrinleri (önceki yazılarımızda genişçe değinildiği
gibi) son kez sistemli bir şekilde kayda geçirmiştir.
Konu Bütünlüğü İçinde Hatırlatılması
Gereken Husus
Bu kronolojik ve biyografik inceleme
dizisi boyunca, Swedenborg'un bilimsel/rasyonel/akılcı düşünce ile
vizyoner/mistik deneyimleri nasıl birleştirdiğini sürekli olarak vurguladık.
Ancak, bu yaşam öyküsünü ve misyonunu tamamlayıcı nitelikte olan bir hususa
daha fazla odaklanmak faydalı olacaktır:
Swedenborg'un teolojik eserlerinin,
ölümünden sonra takipçileri tarafından nasıl algılandığı ve bu eserlerin ona
atfettiği otoritenin doğası.
Swedenborg, vefatından sonra hızla büyüyen
bir takipçi hareketinin (Yeni Kudüs Kilisesi) kurucusu haline geldi. Hayatının
son anlarında verdiği nihai tasdik, takipçileri için, onun eserlerinin (özellikle Arcana Coelestia)
Kutsal Yazılar/Kelam (Word) ile eşit derecede ilahi
vahiy/sezgi taşıdığı inancının temel direği olmuştur. Onun, ölümden sonraki
yaşamın, ruhani dünyanın melekleri ve ruhları tarafından dünyevi yaşamın bir
devamı olarak deneyimlendiğini ve ruhani bedenin tam insan formunda olduğunu
(daha önceki yazılarımızda ele alınmıştı) kanıtlayan vizyonlarının, bu
kurumsal/dini hareketin oluşumundaki en büyük itici güç olduğu unutulmamalıdır.
Rüyalar
Günlüğü
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
yaşamının dönüm noktasını oluşturan ve bilim insanı kimliğinden
teolog/ilahiyatçı kimliğine geçişini başlatan kritik ruhani bunalım dönemi, önceki
yazılarımızda kronolojik olarak ele alınmıştı. Bu döneme ait en önemli
kişisel belge, kendisinin yayınlamadığı ve ölümünden sonra ortaya çıkarılan Journal
of Dreams (Rüyalar Günlüğü) veya Dream Diary (Rüya Güncesi)
adlı el yazmasıdır.
Bu günlük, Swedenborg'un 1743 yılının
Temmuz ayından 1744 yılının Aralık ayına kadar olan bir buçuk yıllık süreçteki
rüya ve içsel yaşantılarını kaydettiği bir eserdir. Bu dönem, Swedenborg'un manevi/ruhani
uyanışının bir habercisi olarak son derece önemlidir.
Ancak, elinizdeki kaynaklar Rüyalar Günlüğü'nde yer alan rüyaların her
birini kapsayan ayrıntılı, kronolojik bir liste sunmamaktadır. Bu metinler,
genellikle Swedenborg'un tüm teolojik külliyatının öncülü olarak bu dönemin
önemini ve doruk noktasını vurgulamaktadır.
Aşağıda, kaynaklar temelinde Rüyalar
Günlüğü'nün kapsamı ve bilinen en önemli vizyonu hakkında bilgiler
sunulmuştur:
Rüyalar Günlüğü'nün Kapsamı ve En
Kritik Vizyonu
1. Tarih Aralığı: Rüyalar
Günlüğü, Swedenborg'un ruhani krizinin başladığı Temmuz 1743 ile bu krizin
doruğa ulaştığı ve neticelendiği Aralık 1744 tarihleri arasındaki rüyaları ve
içsel deneyimleri kaydeder.
2. Vizyoner Uyanışın Doruk Noktası:
Günlükte yer alan en belirleyici ve kariyerini değiştiren olay, 1744
Paskalyası civarında deneyimlediği güçlü vizyondur. Kaynaklar bu olayı,
Swedenborg’un bilimsel araştırmalardan vazgeçerek hayatını tamamen teolojik
konulara adamasına yol açan "güçlü bir İsa Mesih vizyonu" (powerful
vision of Jesus Christ) olarak tanımlar.
Rüya/Vizyon Başlığı |
Kronolojik Dönem |
Kısa Bilgi |
Kaynak Bölümleri |
Genel Rüya ve İçsel Çatışma Kayıtları |
Temmuz 1743 – Aralık 1744 |
Swedenborg’un ruhani durumu sorguladığı,
derin kaygı (anguish) ve içsel çatışmalar yaşadığı bir kriz döneminin
ayrıntılarıdır. Bu rüyalar, onun daha sonraki sürekli vizyoner halinin
öncülleridir. |
Günlüğün tamamı (yayınlanmamış metin). |
İsa Mesih Vizyonu |
Paskalya 1744 |
İsa Mesih'in güçlü bir vizyonu,
Swedenborg'a Kutsal Yazıların/Kelam'ın ruhani anlamını açıklama görevinin
verildiği anı işaret eder ve onun bilimsel kariyerini bırakmasına neden olan
belirleyici olaydır. |
Journal of Dreams §§51–54. |
Bu vizyonlar ve rüyalar, Swedenborg'un
ilerleyen yıllarda sürekli çift bilinçlilik (dual consciousness)
halinde yaşamasını sağlayan ruhani görme yetisinin açılmasının (opening
of his spiritual sight) zeminini oluşturmuştur. Bu durum, kendisinin artık
fiziksel dünyayı gözlemlediği gibi, manevi/ruhani dünyayı da
gözlemleyebildiğini ve bu sayede teolojik sistemini inşa ettiğini ileri
sürmesine olanak tanımıştır (bkz. önceki yazılarımızda ele aldığımız
teolojik metodolojisi).
Emanuel
Swedenborg'un (1688–1772) İslâm Hakkındaki Düşünceleri
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
İslâm/Muhammedî din (Mohammedanism) hakkındaki görüşleri, onun ruhani/manevi
âlemden edindiği vizyoner/sezgisel deneyimlerin (vizyon) ve teolojik/ilahiyat
sisteminin özel bir bölümünü oluşturur. Swedenborg, bu inancı, Hristiyanlıkta
eleştirdiği dogmatik/kabul görmüş inançların aksine, Tanrısal Takdir/Öngörü
(Divine Providence) altında ortaya çıkmış gerekli bir düzenleme (arrangement)
olarak görmüştür.
I.
Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem ve İslâm İnancının Konumu ve Tanrısal
Takdir İçindeki Rolü
Swedenborg, mevcut Hristiyanlıktan duyduğu hoşnutsuzluğa rağmen,
İslâm’ın yayılışını olumlu bir amaca bağlamıştır.
A.
Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (Mahomet) Tanımı ve Otoritesi
İslâm inancının yaygın kabulüne göre, Hz. Muhammed, Rab'bin kulu,
insanların en bilgesi (wisest of men) ve insanları eğitmek için dünyaya
gönderilmiş en büyük peygamber (grand prophet) olarak kabul edilir.
Hz. Muhammed’in takipçileri,
ibadetlerinde genellikle İsa Mesih'i göz ardı ederler, zira Kur’an’ı dinlerinin
tek kutsal kitabı olarak benimsemişlerdir ve Muhammed’e belli bir saygı
gösterirler.
B.
Tanrısal Takdirdeki Rolü ve Vizyoner Gözlemler
İslâm/Muhammedî din, Tanrısal
Takdir/Öngörü kapsamında ortaya çıkmıştır, çünkü öncesindeki birçok ulusun
putperestliklerini (idolatries) yok etme ve onlara Rab/Tanrı
hakkında bir miktar bilgi (some knowledge) verme amacı gütmüştür. Aksi
takdirde, bu milletler putperestlik içinde kalarak ruhani dünyaya tamamen
hazırlıksız geçmiş olacaklardı.
- Ruhani Aleme Yeni Gelenler: İslâm'a bağlı kalan ve
Rab'bi (Mesih'i) Tanrı'nın kulu olarak kabul eden, hayatlarında on emre (Decalog)
uygun yaşayıp kötülüklerden günah olarak kaçınan herkesin, özel bir Müslüman
Cenneti'ne (Mohammedan heaven) kabul edildiği belirtilir.
C.
Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem’in Ruhani Âlemdeki Kaderi
Swedenborg’un vizyonlarına göre, Kur’an’ı
yazan gerçek Muhammed, ruhani dünyada başlangıçta Müslümanların lideriydi.
Ancak tanrısal gücü kendisine mal etme ve dini hayatın tüm yönlerini kontrol
etme arzusu (desire to control as if he himself were God) nedeniyle
bulunduğu yerden uzaklaştırılmış ve daha aşağı bir bölgeye gönderilmiştir.
- Görünümü: Swedenborg, Hz. Muhammed 'in bu vizyonunda, onun neredeyse tamamen
kara (pitch black) suratlı, içsel/ruhani bilince sahip olmayan (no
deeper perception) bedensel ruhlar (bodily spirits) gibi
göründüğünü kaydetmiştir.
- Temsilciler: Gerçek Hz. Muhammed, artık alenen
görünmemektedir. Bunun yerine, ruhani dünyada onun yerine başkaları (bazen
iki kişi) geçer ve bunlar, yeni ölmüş Müslümanların Rab'be dönmesi için
bir aracı olarak, Hristiyan cennetinin kenarına yerleştirilir.
II.
Müslümanlar Hakkındaki Olumsuz Fikirler ve Eleştiriler
Swedenborg'un İslâm/Muhammedî dinine
yönelik eleştirileri, doktrinin (doctrine) kendisinden çok, bu inancın
bazı temel uygulamalarının manevi/ruhani gelişime (spiritual
progression) ket vurması üzerine kuruludur.
A.
Çok Eşliliğin (Poligami) Eleştirisi
Swedenborg'a göre, İslâm'ın en büyük
manevi engeli çok eşliliğin kabulü (permission of polygamy) ve
bunun neden olduğu içsel kapalılıktır (inner closure).
- Maneviyetten Yoksunluk: İslâm’ın yaygın bir özelliği
olan çok eşliliğe izin verilmesi, bu dinin içsel (ruhani) (inward)
bir din olmasını engellemiştir. Zira evlilik sevgisi (conjugial love),
Rab ile kilise/cemaat (church) arasındaki evliliğe (birlik)
(marriage) tekabül eder ve bu sevgi yalnızca tek bir erkek ile tek
bir kadın arasında mümkündür.
- Ruhanî Kapalılık: Poligami, zihnin (mind)
içsel/ruhani seviyelerinin açılmasını engeller. Çok eşliliğe devam eden
kişi, doğal (natural) kalır ve manevi (spiritual) olamaz.
- İlahi Teklikten Uzaklaşma: Bu durumun kabul
edilmesinin temel nedeni, Müslümanların İsa Mesih'i, Tanrı ile özde ve kişi olarak bir (one
in essence and person) kabul edememesidir. Onlar, Rab’bi ebedi bir
Tanrı olarak değil, sadece doğal ve mükemmel bir insan (perfect natural
man) olarak gördükleri için, zihinlerinin içsel seviyeleri kapalı
kalmıştır.
- Müslüman Cennetindeki Koşullar: Müslümanlar,
poligamiden vazgeçip tek eşli yaşamayı kabul ettiklerinde ve Rab'bi
(Mesih'i) Baba'ya eşit/bir Tanrı olarak tanıdıklarında ancak yüksek
cennete (superior heaven) yükselebilirler.
B.
Koku ve Isı Vizyonları (Foul Odors and Heat Visions)
Swedenborg, ruhani âlemde gördüğü her
şeyin, o ruhun veya toplumun içsel durumuna tekabül/denk (correspondence)
ettiğini öne sürer (bkz. önceki yazılarımızda). Müslümanların poligamik
sevgisinin yarattığı atmosfer, doğal dünyadaki pis ve bozulmuş kokulara
(foul odors and putrid smells) denk gelmektedir.
- Duyusal Algı: Bu sevgiden kaynaklanan ısı (heat)
ve koku, kendisine "bir banyo evinden gelen sıcak bir
kokuşmuşluk" (warm stench of a bath) veya kaynamış et, rank
kokulu yiyecekler ya da deri dükkanlarının kokusu gibi hissettirilmiştir.
Bu, manevi kirin (spiritual filth) duyusal tezahürüdür.
- Ayrılık: Bu durum, Hristiyan ve Müslüman cennetleri
arasında bir iletişim eksikliği (no communication) ve
ayrılık (distinction) yaratır; zira bu kirli ve şehvetli (lascivious)
prensipler, Hristiyan cennetindeki melekler tarafından dayanılmazdır.
III.
Osmanlı ve Türkler Hakkındaki Görüşleri ile Anlayamadığı Şeyler
Swedenborg, eserlerinde
"Türkler" (Turks) veya "Osmanlılar" (Ottomans) hakkında
doğrudan ve ayrıntılı bir sosyo-politik analiz sunmamaktadır.
A.
Osmanlı İmparatorluğu Hakkında Yorum
Kaynaklar, Swedenborg'un dinin yayılışını incelerken İslâm'ın kabul
edildiği "birçok imparatorluk ve krallık" (empires and
nations) ifadesini kullanır. Bu durum, dolaylı yoldan, kendi
döneminde Avrupa'yı ve Yakın Doğu'yu şekillendiren Osmanlı İmparatorluğu'na
yapılan atıflardır. Ancak bu atıflar, tarihi veya askeri olmaktan çok teolojik
bir amaca hizmet eder: İslâm'ın putperestliği ortadan kaldırması gibi Tanrısal
Takdir'e uygun rolleri vurgulamak.
B.
"Türkler" Hakkında Anlayamadığı Şeyler
Swedenborg, Türklerin veya herhangi bir ulusun, genel insan
doğasına aykırı bir manevi/ruhani durumunu "anlayamadığını" (aklen
kavrayamadığını) değil; aksine, rasyonel/akılcı (rational) bir zihnin,
Hristiyanlıkta kök salan bazı dogmaları neden kabul ettiğini ve neden bu
dogmaların mantıksız sonuçlarını görmezden geldiğini anlamakta zorlandığını
dile getirir.
Swedenborg'un genel olarak anlayamadığı
(veya akla aykırı bulduğu) konular, dolaylı olarak Türklerin veya diğer
milletlerin de zorlanacağı evrensel teolojik noktalardır:
- Tek Tanrı ve Üç Kişi Doktrini: Swedenborg, akılcı bir
zihnin, Tanrı'yı üç ayrı kişi (three persons) olarak görüp, aynı
anda tek Tanrı (one God) olduğunu söylemesini akıl hastalığı (insanity)
olarak görür. Bunun, mantıksal/rasyonel olarak kavranabilir (comprehensible)
olmadığını, ancak kendi vizyonları aracılığıyla bilinir (known)
olduğunu sürekli vurgular.
- Özgür İradeyi Kısıtlayan İnançlar: Onun en büyük hayal
kırıklıklarından biri, Mesih'in ilahi liyakatinin (merit) tek
başına kurtuluş sağladığına (sola fide) inananların, iyi işlerden
ve hayırseverlikten vazgeçerek, aslında Tanrı'nın insana verdiği özgür
iradeyi/seçimi (free will/freedom) yok saymasıydı.
Bu bağlamda, Swedenborg'un bir milletin
manevi durumunu yargılarken kullandığı temel ölçüt, o milletin rasyonel/akılcı
bir zihinle Kutsal Yazıların/Kelam'ın (Word) gerçeklerini ne kadar kabul
edebildiği ve yaşamını bu hakikatlere göre düzenleyebildiğiydi. Türkler veya
Osmanlılar hakkında özel bir "anlayamadığı durum"; eleştirileri,
Müslüman inancının temel yapısal unsurlarına odaklanmıştır.
IV.
Gelecek Hakkında Yorumu
Swedenborg, geleceğe dair herhangi bir
ulusal kehanet (prophecy) veya yoruma sahip değildir. Zira, kaynaklara
göre, geleceği bilmek (knowing the future), yalnızca Rab'be ait olan
(belongs to the Lord alone) bir yetkidir.
Ancak, Rab'bin Tanrısal Takdir/Öngörüsü
(Divine Providence) aracılığıyla, manevi/ruhani alanla ilgili bir
gelecek öngörüsü sunmuştur:
- Yeni Kilisenin Yükselişi: 1757'de gerçekleştiğini
iddia ettiği Son Yargı'dan (Last Judgment) sonra, yeryüzünde Yeni
Kilise'nin (New Church) kurulacağını bildirmiştir. Bu yeni
dönemde, Kilise üyeleri, daha fazla düşünce özgürlüğüne (freedom
of thought) sahip olacaklardır.
- Yeni Aydınlanma: Melekler, Rab'den gelen içsel/ruhani
(inner) hakikatlerin (truth) (denklikler) bu dönemde açığa
çıkacağını ve bu hakikatleri kabul edebilecek, ruhani ışık alabilecek yeni
milletlerin ortaya çıkacağını umduklarını belirtmişlerdir. (Özellikle
Afrikalılar, bu ruhani ışığı alma kapasiteleri nedeniyle övgüyle
anılmıştır.)
Sonuç olarak, Swedenborg'un eserlerinde
Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi geleceği veya Türk milleti hakkında özel bir
öngörü yer almamaktadır; odak noktası, tüm ulusların manevi kaderidir.
(Kur'an)
Dair, Kendi Vizyoner/Sezgisel Deneyimleri
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
teolojik/ilahiyat külliyatı, Hristiyanlık dışındaki büyük dinlere, özellikle de
İslâm'a (Mohammedanism) ve onun kutsal metnine (Kur'an) dair, kendi
vizyoner/sezgisel deneyimleri (vizyon) yoluyla elde ettiğini ileri sürdüğü
detaylı yorumlar içermektedir. Bu analizi, Swedenborg'un Hz. Muhammed salla'llâhu
aleyhi ve sellem ve Müslümanlar hakkındaki görüşlerini ve onun, Hristiyanlığın
temel metnindeki kusurları (önceki yazılarımızda tartıştığımız gibi)
bilmesine rağmen, diğer inanç sistemlerine karşı neden yanlı (biased)
bir yaklaşım sergilediği sorusunu irdeleyerek sunmaktayız.
I.
Hz. Muhammed (Mahomet) ve İslâm Dini Hakkındaki Görüşleri
Swedenborg, İslâm dinini (Mohammedanism),
Hristiyanlık gibi ilahi bir vahiy zincirinin son halkası olarak değil, Tanrısal
Takdir/Öngörü (Divine Providence) kapsamında, belirli bir manevi
ihtiyaca cevap vermek üzere ortaya çıkmış geçici/kısmî bir düzenleme (arrangement)
olarak görmüştür.
A.
İslâm'ın Tanrısal Rolü
Swedenborg'a göre, İslâm dininin
yayılması, tamamen olumlu bir amaca hizmet etmiştir:
- Putperestliğin Yok Edilmesi: İslâm, yayılışından önce
pek çok ulus arasında yaygın olan putperestlikleri (idolatries)
ortadan kaldırmak için Tanrısal Takdir tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Eğer bu din ortaya çıkmasaydı, o uluslar putperestlik içinde kalarak
ruhani dünyaya tamamen hazırlıksız geçeceklerdi.
- Rab Hakkında Bilgi: İslâm, Mesih'i inkâr eden
putperestliğe bir karşı çıkış olarak, bu milletlere Rab (The
Lord) hakkında bir miktar bilgi (some knowledge) ve Tanrı'nın
tekliği (oneness) fikrini vermiştir.
B.
Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Konumu ve Eleştirisi
Müslümanlar, Kur'an'a uygun olarak, İsa
Mesih'i Tanrı'nın Oğlu, en büyük peygamber (grand prophet) ve
insanların en bilgesi (wisest of men) olarak kabul etmektedirler ve
çoğunluğu O'nu Hz. Muhammed'den bile üstün görmektedir.
Ancak, Swedenborg'un vizyoner gözlemlerine
göre:
- Teolojik Ayrılık: Müslümanların, Tanrı Baba ve İsa
Mesih'i özde ve kişi olarak bir (one in essence and person) kabul
edememeleri, onların ruhani ilerlemesinde temel bir engeldir.
- Ruhani Dünyadaki Akıbeti: Swedenborg, Kur'an'ı yazan gerçek Hz. Muhammed'in
ruhani dünyada, dinsel gücü kişisel kontrol için kullanma arzusu (desire
to control as if he himself were God) nedeniyle başlangıçtaki yüksek
konumundan uzaklaştırıldığını ve bu durumun, kara (pitch black)
yüzlü bir ruhani varlık olarak görünmesiyle sonuçlandığını ileri sürmüştür
(bu, ruhani bilincin/içselliğin (inner consciousness) yokluğuna
işaret eder).
II.
Müslümanlar Hakkındaki Teolojik Eleştiriler (Olumsuz Görüşler)
Swedenborg'un Müslümanlar ve İslâm dinine
yönelik olumsuz teolojik eleştirileri, ulusal veya ırksal bir temele
dayanmaktan ziyade, İslâm'ın ruhani gelişimi engellediği varsayılan
temel uygulamalara odaklanmıştır:
A.
Poligami (Çok Eşlilik) Sorunu
Swedenborg'un sisteminde en ağır eleştiri,
İslâm'ın poligamiye izin vermesine yöneliktir.
- İçsel Kapalılık: Çok eşliliğe izin verilmesi, evlilik
sevgisinin (conjugial love) doğasını bozar. Evlilik sevgisi, Rab
ile kilise/cemaat arasındaki kutsal birliği temsil ettiğinden, çok eşlilik
manevi/ruhani düşünceye (spiritual thought) karşı bir engel teşkil
eder ve zihnin içsel seviyelerinin açılmasını önler.
- Ruhani Kirlilik: Bu sevginin (love) ruhani
dünyadaki karşılığı, pis ve bozulmuş kokulara (foul odors and putrid
smells) denk gelir ve bu durum, Müslüman cennetleri ile Hristiyan
cennetleri arasında bir ayrılık ve iletişim eksikliği yaratır.
- Çözüm: Müslümanlar, yalnızca poligamiden vazgeçip tek
eşli yaşamayı kabul ettiklerinde ve Rab'bi (Mesih'i) Baba'ya eşit bir
Tanrı olarak kabul ettiklerinde yüksek cennetlere (superior
heaven) yükselebilirler.
B.
Türkler Hakkındaki Anlayamadığı Şeyler
Swedenborg'un eserlerinde Osmanlı
İmparatorluğu'nun veya Türklerin siyasi geleceği hakkında doğrudan bir kehanet
veya yorum bulunmamaktadır (bkz. önceki yazılarımızda). Onun
"anlayamadığı" şeyler, genellikle Hristiyanlık içindeki mantıksız
dogmalara (Üçlü Birlik, yalnızca imanla kurtuluş) odaklanmıştır.
Swedenborg, bu doktrinlerin neden akla aykırı (irrational) olduğunu ve
insanların neden rasyonel sorgulamadan (rational inquiry) kaçındığını
sorgulamıştır.
III.
Swedenborg'un Yanlı/Taraflı Düşünmesine Sebep Ne Olabilir?
Swedenborg'un, bir yandan Kutsal
Yazıların/İncil'in (Word) literal/sözsel anlamındaki tutarsızlıkları ve
çelişkileri kabul etmesine, diğer yandan Müslümanlık veya Yahudilik gibi diğer inançları sistemli bir
şekilde "kusurlu" olarak etiketlemesine neden olan durum, onun teolojik
metodolojisinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Bu bir tür kişisel
önyargıdan çok, sisteminin zorunlu sonucudur:
A.
Denklik (Correspondence) Doktrininin Merkeziyeti
Swedenborg, Kutsal Yazıların lafzi/sözsel
anlamının, içindeki gerçek ilahi hakikati (Divine Truth) korumak için "sembolik/temsili"
(correspondential/symbolic) bir dille yazıldığını savunmuştur. Bu, onun
mutlak doğruyu bulma yöntemidir.
- Metodolojik Dogmatizm: Onun için, İncil'deki görünür
çelişkiler (örneğin, yaratılış hikayesinin literal anlamda imkansızlığı)
bir zayıflık değil, metnin içindeki ruhani anlamın gizlenmesi için Tanrı
tarafından kasıtlı olarak kullanılan bir koruyucu mekanizmadır. Bu
koruyucu mekanizmanın kilidin anahtarı (denklikler) artık kendisinde
olduğu için, her şeyi bu mutlak hakikate göre yargılama yetkisini kendinde
görmüştür.
B.
Vahiy Otoritesi ve Vizyoner Deneycilik (Empiricism)
Swedenborg, bilgiyi dışsal felsefi
sorgulamadan (philosophical inquiry) değil, doğrudan ilahi vahiy
ve 27 yıl süren ruhani âlemi gözlemleme deneyiminden (vidi et audivi)
aldığını iddia etmiştir.
- Zorlayıcı Olmayan Vahiy İlkesi: Swedenborg, mucizeler
ve zorlayıcı vizyonlar yoluyla kimsenin reforme edilemeyeceğini
savunmuştur, çünkü bu durum insanın özgür iradesini/seçimini (freedom
of choice) ortadan kaldırır. Bu nedenle, kendi vahiylerini, akla uygun
(rational) ve özgür iradeyi ihlal etmeyen (non-coercive) bir
biçimde sunması gerekmiştir. Bu, onun argümanlarını sürekli olarak
rasyonel temellere dayandırmasına yol açmıştır.
- "Yanlı" Yargının Savunması: Başka bir dinin (İslâm)
uygulamalarını "yanlış" veya "manevi kapalılığa neden
olan" olarak etiketlemesi, onun için basitçe bir yargı değil,
doğrudan ruhanî dünyada gözlemlenen bir neden-sonuç ilişkisinin (causality)
sonucudur (örneğin poligami-ruhani kapalılık ilişkisi). Onun
metodolojisine göre, bu, tartışmaya açık bir fikir değil, ilahi bir
gerekliliktir.
C.
Hristiyanlık ve Diğer Dinlerin Karşılaştırmalı Kritik Dinamiği
Swedenborg, Hristiyanlık dışındaki
dinlerin, Tanrısal Takdir'in temel yasalarına (özellikle Tanrı'nın tekliği ve
ahlaki yaşamın önemi) odaklanarak, yozlaşmış Hristiyanlık (eski kilise)
karşısında daha yüksek bir manevi potansiyele sahip olabileceğini ima etmiştir.
- Örnekler: Swedenborg, Afrikalılar gibi inançları
bozulmamış milletlerin ruhani ışığı alma konusunda Avrupalı
Hristiyanlardan daha yetenekli olduğunu gözlemlemiştir. Ayrıca, bazı
Hristiyan alimlerin ateist olduğunu veya Tanrı'yı inkâr ettiğini (Satansal
ruhlar) görmüş, bu durumun onları en derin cehennemlere sürüklediğini
belirtmiştir.
Bu karşılaştırmalı dinamiği kurarken,
İslâm, Hristiyanlığın düştüğü derin dogmatik hatalara (Üçlü Birlik,
yalnızca imanla kurtuluş) düşmekten kaçınmasına rağmen, poligami gibi
doğal/dünyevi (natural) bir engelle manevi gelişimini durdurmuştur.
Dolayısıyla, Swedenborg'un sistemi içerisinde İslâm, bir kurtuluş aracı olarak gerekli
(necessary), ancak eksik (deficient) bir din olarak
konumlandırılmıştır. Yanlılık/taraflılık, Swedenborg'un mutlak olarak doğru
olduğuna inandığı sisteminin, tüm ulusların dini tecrübelerini kendi
kozmolojik/sistemli yapısı içinde sınıflandırma zorunluluğundan doğmuştur.
"İçsel
Sesin Yönlendirmesi"
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
teolojik/ilahiyat külliyatında merkezi bir yer tutan "içsel sesin
yönlendirmesi" kavramı, onun yaşamının son yirmi yedi yılı boyunca
deneyimlediği sürekli ruhani/manevi (spiritual) temasın ve Tanrısal
Takdir/Öngörü (Divine Providence) doktrininin temel bir sonucudur.
Swedenborg, bu "içsel sesin" ya da "içsel rehberliğin"
yalnızca basit bir mistik duygu değil, bilakis ilahi hakikatin (Divine Truth)
insan aklı/muhakemesi (ratio) ile buluştuğu sistematik bir süreç
olduğunu ileri sürmektedir.
I.
İçsel Sesin Tanımı ve Kaynağı
Swedenborg'a göre, insanı yönlendiren
içsel ses, Tanrı'nın (Rab'bin) Kelam'ını (Word) okuyan veya ahlaki/etik
konuları düşünen her insana ulaşan bir tür ilahi iletişimdir. Bu, farklı
dönemlerde ve farklı kişilerde farklı isimler almıştır:
- Algı/İnnewerdung (Perception): En eski kilisede
(İbrahimî öncesi dönem) insanlar, duydukları şeyin iyi ve doğru olup
olmadığına dair içsel, sezgisel bir duyguya sahipti. Bu, Kelam'ın ruhani
anlamını doğrudan kavrama yeteneğiydi ve cennetten gelen ilahi doğru
(Divine Truth) ile doğrudan bir bağ kuruyordu.
- Vicdan (Conscience) ve İçsel Emir (Inner Dictate):
Daha sonraki kilise dönemlerinde (İbrahimî ve erken Hristiyanlık),
doğrudan algı yeteneği kaybolmuş, yerine vicdan almıştır. Vicdan,
kişinin Kilise'den öğrendiği ve doğru olduğuna inandığı şeylere dayanarak
konuşan içsel bir sestir. Bu, aynı zamanda Rab'bin bahçede yürürken
duyulan sesine (voice of Jehovah God, going alone in the garden)
benzetilen bir içsel emir/dikte (inner dictate) olarak da
anılır. Vicdan, Kelam'ın ifşa edilmiş hakikatleri ve bilgisi üzerine
kurulur.
- Rab'bin Sesi: Swedenborg, bu içsel sesi doğrudan Rab'bin
Kendisinden gelen vahiy olarak tanımlar. Rab, Kendisini Swedenborg'a
bir Güneş gibi göstererek (bkz. önceki yazılarımız) onu aydınlatmış
ve Kelam'ı okurken anlamını bizzat Kendisinin açıkladığını belirtmiştir.
II.
Yönlendirmenin Mekanizması: İnfluks ve Özgür İrade
İçsel sesin insanı yönlendirmesi,
Swedenborg'un tüm teolojisinin temel direği olan influks (inflow)
doktrini ve özgürlük/rasyonalite (freedom/rationality) yasası ile
gerçekleşir:
A.
Ruhani Akış (Influks)
Tüm düşünce ve arzu/istenç (will)
dışarıdan, yani ruhani dünyadan gelir.
- İki Kaynak: İyilik ve hakikat (goodness and
truth) Rab'den/Cennetten, kötülük ve yanlışlık (evil and
falsity) ise Şeytan'dan/Cehennemden akar.
- İçsel Sesten Kaynaklanma: İnsan, ruhani akışın
farkında değildir; hayatın, düşüncenin ve isteme gücünün tamamen
kendisinden geliyormuş gibi görünmesi ilahi takdirin bir parçasıdır. İçsel
ses, bu akışın, yani ilahi sevgi ve bilgeliğin, insanın irade ve anlama
yeteneğine ulaşma biçimidir. Bu, insanın düşüncesini aydınlatan ruhani
ışık (spiritual light) olarak tezahür eder.
B.
Özgür İradeyle Takip Etme (Sicut a Se)
Rab, insanı zorla (coercion)
yönlendirmez. Eğer yönlendirme zorlayıcı olsaydı (mucizeler veya doğrudan
görünür diktalar gibi), insanın akıl yürütme ve özgür irade yetenekleri yok
olurdu. Bu da kişinin kurtuluşunu imkânsız kılardı.
İçsel sesi "takip etme" eylemi,
bu nedenle, kişinin kendi kendine yapıyormuş gibi (sicut a se)
kötülüklerden kaçınması ve iyi olanı seçmesi demektir.
- Rasyonel Kabullenme: Ruhanî hakikat, rasyonel/akılcı
olarak kavranabilir olmalıdır. İnsan, aklının ışığında bir şeyin doğru
olduğunu gördüğünde ve bunu kalpten (istencinden) kabul ettiğinde, içsel
sesi takip etmiş olur.
- Eyleme Dönüşme: Gerçek takip, yalnızca düşünce veya
imanda kalmaz; hayırseverlik (charity) ve iyi işler ile
hayata geçirilmelidir. Dışsal eylem (konuşma ve hareket) içsel niyet
(düşünce ve isteme) ile uyumlu olduğunda, kişi tam bir insan olur.
III.
Yanlı Düşünmeye Yol Açan Nedenler (Hristiyanlık Metinleri Bağlamında)
Swedenborg'un, İncil'deki tutarsızlıkları
(literal anlamda) bilmesine rağmen (bkz. önceki yazılarımız), kendi
sistemine yönelik mutlak bir inanç geliştirmesi ve diğer dinleri (İslâm gibi) yanlı/taraflı
(biased) bir şekilde eleştirmesinin sebebi, onun metodolojisinde ve
misyonunda yatmaktadır.
A.
Mutlak Vahiy Otoritesi
Swedenborg, kendisinin İncil'deki gizli içsel
anlamı (inner sense) açıklamakla görevlendirildiğini iddia etmiştir.
Bu içsel anlam, lafzi/sözsel anlamın altındaki ruhtur ve ruhsal gerçeklikle
(denklikler) kusursuz bir uyum içindedir.
- Tek Hakikat Penceresi: Swedenborg için, Tanrısal
Hakikat'in nihai ve bozulmamış formu, artık yalnızca kendi ifşa ettiği denklikler
bilimi (science of correspondences) aracılığıyla elde
edilebilir. Diğer dinler veya Hristiyanlığın kendi dogmaları, bu nihai
hakikati yansıttıkları ölçüde geçerlidir.
- Yanlış Olanın Kasıtlı Gizlenmesi: Swedenborg,
İncil'deki "hataların" bir kasıtlı koruma mekanizması
olduğunu savunmuştur. Kelam'ın lafzi anlamının çelişkili veya mantıksız
görünmesi, Tanrısal Hakikat'in, Son Yargı'dan önce onu çarpıtıp
lekeleyebilecek kötülük sahibi insanlardan gizlenmesini sağlamıştır.
B.
Neden Kur'an'ı Kusurlu Gördü?
Swedenborg, Kur'an'ı ve İslâm'ı [bkz. önceki
yazılarımız], Tanrısal Takdirin bir gereği olarak putperestliği yok etme
misyonunu yerine getirdiği için gerekli bir düzenleme olarak kabul etmiştir.
Ancak Kur'an, onun gözünde, ruhani gelişim için gerekli olan temel Hristiyan
hakikatini (Rab'bin tanrısallığı ve evlilik sevgisi) açığa vurmakta eksik
kalmıştır.
- Ruhani Gelişimin Engellenmesi: Swedenborg’un
eleştirisi, İncil'deki hatalara odaklanmaktan ziyade, İslâm’daki çok
eşliliğin (polygamy) ruhani/içsel benliği kapattığı ve yüksek
cennete ulaşmayı engellediği inancına dayanıyordu. Bu, onun vizyoner
deneyimleriyle (poligamik sevgiden kaynaklanan pis kokulara denklik)
desteklenen gözlemsel bir yargıydı. Bu, bir "yanlılık"
gibi görünse de, Swedenborg'un sistematiği içinde, farklı inançların
ruhani âlemdeki farklı sonuçlarına dair vizyoner kanıtlar olarak
sunulmuştur.
Özetle, Swedenborg'un İncil'deki
tahrifat/çarpıtmaları kabul etmesine rağmen yanlı görünmesinin nedeni,
kendisini Kelam'ın son ve mutlak ifşacısı olarak görmesi ve tüm dini
yapıları kendi merkezi vahiy (denklikler) merceğinden süzerek yargılamasıdır.
O, Kelam'ın lafzi kusurlarını bile, daha derin ve bozulmamış bir hakikati
(içsel anlam) korumaya yönelik ilahi bir strateji olarak görüyordu.
İslâm'ı
Ve Müslümanları Çok Eşlilik (Poligami) Nedeniyle Eleştirmesi
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772) İslâm'ı
ve Müslümanları çok eşlilik (poligami) nedeniyle eleştirmesi, temelde Katolik
inancının bir getirisi olmaktan ziyade, kendisinin teolojik sistemi olan Yeni
Kilise öğretisinin, özellikle de evlilik sevgisi (conjugial love)
doktrininin, evrensel ve mutlak bir gerekliliğidir.
Ancak bu konuya akademik/tez (makale)
bakış açısıyla yaklaşırken, Swedenborg’un eleştirilerinin hem genel
Hristiyan dogmalarına (Protestan ve Katolik) hem de İslâm’ın temel
uygulamalarına karşı geliştirildiğini netleştirmemiz gerekir.
I.
Swedenborg'un Poligami Eleştirisinin Teolojik Dayanağı
Swedenborg'un poligamiye yönelik
mutlak/kesin karşıtlığı, Katolik Kilisesi'nin bu konudaki tarihi duruşuyla
(Katolik Kilisesi de monogamiyi savunur) örtüşse bile, Swedenborg bu görüşü
kendi vizyoner vahiy/sezgi (revelation) iddiasına dayandırır ve evrensel bir
ilahi düzen/yasa (divine order) olarak sunar.
1. Evlilik Sevgisi ve
Tekabüliyet/Denklik İlkesi: Swedenborg'a göre, hakiki evlilik sevgisi (love
truly conjugial), göksel/cennetli bir kökene sahiptir ve yalnızca tek bir
erkek ile tek bir kadın arasında mümkündür (monogami). Bu durumun sebebi,
evliliğin, Tanrı (Rab) ile Kilise arasındaki göksel evliliğe (heavenly
marriage), yani İyilik ve Hakikat (Goodness and Truth)
birliğine tam olarak tekabül/denklik (correspondence) etmesidir.
- Ruhani Kapalılık: Poligami, bu ruhani/manevi birliği
imha eder, zira sevgi (love) bölündüğünde, ne kocanın idrak/anlama
yetisi (understanding) ne de karının irade/istenci (will)
bir olabilir. Çok eşli bir hayat süren kişi, doğal/bedensel (natural)
kalır ve manevi/ruhani (spiritual) olamaz.
2. Çok Eşliliğin Ruhen Kirliliği:
Swedenborg, ruhani âlemde yaptığı gözlemlere dayanarak, çok eşli sevgiyi (polygamous
love) "bedensel arzu" (lasciviousness) ve "unzucht"
(hayasızlık/şehvet) olarak tanımlamıştır. Bu tür bir sevginin manevi dünyadaki
tezahürü, cennetin saf/temiz atmosferiyle çelişen, "pis ve kokuşmuş"
(foul and putrid) bir ısı ve kokuya neden olur.
II.
Müslümanlara Yönelik Eleştirinin Temeli
Swedenborg, önceki yazılarımızda da
belirtildiği gibi (bkz. Hz. Muhammed hakkındaki görüşler), İslâm'ın ortaya
çıkışını bir Tanrısal Takdir (Divine Providence) eylemi olarak
görmüştür, zira İslâm, putperestliği (idolatry) ortadan kaldırarak
insanlara tek Tanrı hakkında temel bir bilgi sunmuştur. Ancak bu dinin kabul
edilmesini sağlayan en önemli unsur, aynı zamanda onun en büyük manevi engeli
olmuştur: poligamiye izin verilmesi.
- Poligamiye İzin Verilmesi: Müslümanlara poligamiye izin verilmesinin
nedeni, onların doğal/bedensel karakterlerine (genius of Orientals)
uyum sağlamaktı. Eğer izin verilmeseydi, Avrupalılardan daha şiddetli bir
şekilde "açık zina" (flagrant adulteries) işleyeceklerdi
ve bu durum, ruhani dünyada daha büyük bir yıkıma yol açacaktı.
- Rab'bin (Mesih'in) Reddi: Müslümanların poligamiye
olan eğilimleri, onların aynı zamanda Rab'bi (Mesih'i) Baba Tanrı ile özde
ve kişi olarak bir (one in essence and person) kabul
edememelerinden kaynaklanmıştır. Bu reddediş, zihinlerinin iç seviyelerini
kapatmış, bu da onları manevi/ruhani evlilik sevgisinden mahrum
bırakmıştır.
III.
Katolik İnancının Etkisi: Poligami mi, Ruhani Zina/Fuhuş mu?
Swedenborg'un Katolik Kilisesi'ne yönelik eleştirileri, Müslümanlara
yönelttiği eleştirilerle karşılaştırıldığında, Katolik dogmasının çok daha
tehlikeli ve yıkıcı olduğu sonucuna varılır.
1. Katolikliğin Eleştirilen Asıl Hatası
(Ruhani Zina): Katolik Kilisesi'nin büyük hatası, Swedenborg'un
terminolojisinde "Babil" (Babylon) olarak adlandırılan
ve ilahi gücü kendilerine mal etme sevgisinden (love of ruling from
self-love) kaynaklanan bir durumdur. Bu, Tanrı'nın kelamını çarpıtmak ve
kendi otoritesine hizmet ettirmek anlamına gelen "ruhani
zina/fuhuş" (spiritual adultery/whoredom) ile eşdeğerdir. Bu,
Swedenborg'un gözünde, doğal poligamiden bile daha kötüdür:
"Ehebazilik, doğası gereği Kutsal
Yazıların iyiliğini kirletme ve hakikatini tahrif etme anlamına gelir. Bu,
Kilise'nin kutsal şeylerine karşı işlenen en ağır suç olup, insanın
cennetten en uzak cehennemlere düşmesine yol açar".
2. Poligami Konusunda Katolik Etkisi
Yoktur: Swedenborg'un monogami konusundaki görüşü, kendi vizyoner ve
rasyonel/akılcı düşüncesinin ürünüdür:
- Evrensel Kural: Monogami, yaratılışın temel ilkesi
olduğu için, tüm milletler için geçerlidir.
- Katolik Dogması: Katolik Kilisesi de poligamiyi
yasaklar. Swedenborg'un Katolikliğe yönelik eleştirisi poligamiye değil,
Kilise'nin din adamlarına dayattığı, ancak sevgi (love) temelinden
yoksun olduğu takdirde zararlı olan bekârlık (celibacy)
kuralınadır. Zira evlilik, bekârlık durumuna göre daha üstün ve
gereklidir.
3. Karşılaştırma: Swedenborg,
Katolikleri, Tanrısal gücü kendilerine mal etmeleri (proprium) nedeniyle
"şeytanın aklını kullanan" ve "suret-i haktan
görünen" ruhani sapkınlar olarak görmüştür. Müslümanlar ise, Rab'bin
tanrısallığını kabul etmedikleri için "doğal/bedensel"
kalmışlar, ancak en azından bu durum, onları Hristiyanların düştüğü en büyük
günah olan hakikati bilerek lekeleme (profanation) riskinden
korumuştur.
Sonuç olarak, Swedenborg'un Müslümanları çok eşlilikle suçlaması, onun
kendi teolojik sisteminin evlilik sevgisini yücelten ve Katolik
ruhban sınıfının güce olan saplantısını (ruhani zina) reddeden bir
sonucudur. Poligami, İslâm'ın manevi gelişimini durduran, ancak Katoliklerin
ruhani otoriteyi gasp etmesi kadar kökten yıkıcı olmayan bir engeldir.
Takipçileri
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
vefatının ardından, bıraktığı kapsamlı teolojik/ilahiyat külliyatı (corpus
theologicum), başta Hristiyanlık olmak üzere, küresel düşünce ve kültür
çevrelerinde derin ve kalıcı bir etki yaratmıştır. Günümüzde Swedenborg'un
takipçileri iki ana koldan incelenebilir: kurumsallaşmış dini hareketler ve
kültürel/entelektüel mirasın gayriresmî alıcıları.
Swedenborg'un Günümüzdeki Takipçileri
ve Etkisi
Swedenborg'un teolojik yazıları, önceki
yazılarımızda tartıştığımız gibi, mevcut Hristiyanlık çağının sona erdiğini ve
Rab'bin İkinci Gelişi ile kurulan Yeni Kilise'nin (New Church,
Yeni Kudüs) öğretilerini içerdiği iddiasıyla ortaya konmuştur. Bu iddia, onun
fikirlerinin sadece akademik bir felsefi/teolojik sistem olarak değil, yeni bir
vahiysel/sezgisel (revelatory) dinin temeli olarak benimsenmesine
yol açmıştır.
I.
Kurumsal Takipçilik: Yeni Kudüs Kilisesi (The New Church)
Swedenborg'un yaşamından kısa bir süre
sonra, onun öğretilerini ilahi vahiy olarak kabul eden cemaatler/topluluklar
kurulmuştur. Bu hareket, farklı dallara ayrılmış olmakla birlikte, genel olarak
"Yeni Kudüs Kilisesi" veya kısaca "Yeni Kilise" adı altında
varlığını sürdürmektedir.
1. Yeni Kilise'nin Temel İnancı: Bu
topluluklar, Swedenborg'un eserlerinin (özellikle Secrets of Heaven / Cennet’in
Sırları), Kutsal Yazılar/Kelam (Word) ile eşit derecede ilahi
otoriteye/yetkiye sahip olduğunu ve Mesih'in İkinci Gelişi'nin, onun fiziksel
olarak yeryüzüne inmesi değil, bizzat Swedenborg aracılığıyla bu ruhani/içsel
anlamın (inner meaning) ifşa edilmesi biçiminde gerçekleştiğini
kabul ederler.
2. Küresel Yayılım ve Çeşitlilik:
Yeni Kilise hareketi, Swedenborg'un eserlerinin çevrilmesi ve dağıtılmasıyla
küresel bir alana yayılmıştır.
- Afrika ve Kölelik Karşıtlığı: Onun teolojisinin
evrenselci / tüm insanlığı kapsayıcı yönü, özellikle Afrika'da ve kölelik
karşıtı hareketlerde yankı bulmuştur. Örneğin, ABD'de yaşamış olan Robert
Carter III (1728–1804), True Christianity (Gerçek
Hristiyanlık) eserini okuduktan sonra, Swedenborg'un eserlerindeki
Afrikalıların manevi/ruhani mükemmelliği hakkındaki ifadelere dayanarak
kölelerini serbest bırakmıştır. Daha yakın tarihte, David Mooki
(1876–1927) adlı siyah bir din adamı, True Christianity'yi
okuduktan sonra İkinci Geliş'in gerçekleştiğine ikna olmuş ve Güney
Afrika'da Afrika Yeni Kilisesi'ni (New Church of Africa)
kurmuştur.
- Helen Keller'in Etkisi: Kör ve sağır yazar ve sosyal
aktivist Helen Keller (1880–1968), Swedenborg'un yaşam boyu süren
takipçilerinden biriydi. O, Swedenborg'un mesajının, inancın artık
kanıtlanmadığı bir çağda, imana bir "yeni gerçeklik" (new
actuality) getirdiğini savunmuştur. Keller'ın eserleri, Swedenborg'un
fikirlerinin, görme ve işitme engeline rağmen içsel/ruhani gerçeğe
ulaşılabilirliği konusunda çağdaş okuyucular için bir köprü görevi
görmüştür.
II.
Kültürel ve Entelektüel/Zihinsel Etki
Swedenborg'un kozmolojisi, cennet ve
cehennemin detaylı, canlı tasvirleri ve doğal dünya ile ruhani dünya arasındaki
sistematik tekabüliyet/denklik (correspondence) öğretisi (bkz. önceki
yazılarımız), 19. yüzyıldan itibaren sanatçıları, yazarları ve
ezoterik/gizli akımları derinden etkilemiştir.
1. Edebi ve Felsefi Miras: Swedenborg'un
etkisi, Honoré de Balzac'tan Fyodor Dostoyevski'ye, William Blake'ten Jorge
Luis Borges'e kadar geniş bir yelpazede izlenebilir.
- Honoré de Balzac: Fransız romancı Balzac,
Swedenborg'un kozmolojisinden etkilenerek eserlerinde mistik/ruhani
temaları ve gizli/okült bilgileri işlemiştir.
- Entelektüel Arayış: Swedenborg'un aklı/mantığı (reason)
vahiy/sezgi ile birleştiren benzersiz yaklaşımı, Aydınlanma Çağı'nın
şüpheciliğinden/septisizminden (skepticism) kurtulmak isteyen
entelektüeller için bir cazibe merkezi olmuştur.
2. Ezoterizm ve Yeni Çağ (New Age)
Akımları: 19. yüzyılda ve sonrasında, Swedenborg'un ruhani dünyaya dair
detaylı, ampirik/deneysel gözlemleri, kurumsallaşmış dinden kopan veya
gizli/ezoterik geleneklere ilgi duyan çevreler tarafından benimsenmiştir.
- Ruhanî
Ampirizm:
Onun ruhanî varlıklarla (melekler, ruhlar) konuşma ve ruhani dünyayı
gözlemleme iddiası, 19. yüzyılın Spiritüalizm ve Teozofi
gibi akımlarına esin kaynağı olmuştur. Swedenborg'un kavramları, 19.
yüzyılda spiritualistler ve diğer okültistler (occultists)
tarafından benimsenmiş ve günümüzde bile "Yeni Çağ" (New
Age) bağlamlarında karşımıza çıkmaktadır. Bu akımlar, Swedenborg'un
sunduğu ruhani kozmolojiyi kendi mistik/gizli sistemlerine entegre
etmiştir.
III. Konu Bütünlüğü İçinde Unutulmaması
Gereken Husus
Bu akademik/tez çalışması boyunca (makale)
Swedenborg'un takipçilerini ve etkisini inceledik. Bu noktada altı çizilmesi
gereken ve konuyu daha da derinleştiren bir husus, Swedenborg'un
entelektüel/zihinsel tutarlılık konusundaki disiplinidir ve bunun
takipçileri için ne anlama geldiğidir.
Swedenborg, vizyoner/sezgisel iddialarını
savunurken dahi, bir bilim insanından miras aldığı rasyonel/mantıksal
tutarlılığa (rational consistency) ve sistemli yapıya büyük önem
vermiştir. Onun teolojik külliyatının devasa boyutlarına rağmen, tutarlılık
(consistency) konusundaki bu taahhüdü, yorumlarında bağlama bağlı olarak
nüanslar olsa da, bir kelimeye veya ifadeye atanan anlamın tüm kullanımlarla
ilgili olması gerektiği inancından kaynaklanmaktadır. Bu durum, onu takip
edenleri, onun manevi/ruhani iddialarını basit bir coşku (enthusiasm)
veya hurafeye/batıl inanca (superstition) dayandırmak yerine, rasyonel
temellere oturtmaya ve hayatı ahlaki/etik bir disiplinle yaşamaya
teşvik eden temel bir dayanak noktası olmuştur. Onun "yeni
vahiyleri", modern zihniyetle uyumlu bir Tanrı bilimi (theosophy)
yaratmıştır.
Dolayısıyla, günümüzdeki takipçileri
sadece onun doktrinlerini benimsemekle kalmaz, aynı zamanda onun eleştirel,
rasyonel ve sistematik yaklaşımını da (entelektüel miras) devam ettirme
çabasındadır.
Emanuel
Swedenborg'un (1688–1772) Dr. Bedri Ruhselman (1898–1960) üzerindeki etkisi
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
fikirlerinin Dr. Bedri Ruhselman (1898–1960) üzerindeki etkisi, Swedenborg'un
düşüncesinin 19. ve 20. yüzyıl Batı düşünce akımları üzerindeki geniş ve derin
kültürel tesiri bağlamında ele alınmalıdır. Ruhselman'ın kurucusu olduğu Deneysel Neo-Spiritüalizm (Experimental
Neo-Spiritualism), temellerini Swedenborg'un öncülük ettiği ve Allan
Kardec'in (1804–1869) sistematikleştirdiği Spiritüalizm geleneğinden
almaktadır.
Ruhselman'ın Swedenborg'dan doğrudan veya
dolaylı olarak etkilenmesinin temel sebepleri, Ruhselman'ın kendi döneminde
(Türkiye Cumhuriyeti'nin erken modernleşme yılları) karşılaştığı bilim ve
maneviyat/ruhanîlik ikilemine (moral/spiritual void) çözüm arayışında,
Swedenborg'un rasyonel, sistematik ve deneysel temelli kozmolojisinin mükemmel
bir model teşkil etmesidir.
I.
Swedenborg'un Ruhselman'a Ulaşan Etki Kanalları
Swedenborg, doğrudan Ruhselman'ın doğduğu
döneme ait olmasa da, onun vizyoner/sezgisel kariyeri, 19. yüzyılda hızla
yayılan küresel Spiritüalizm akımının kurucu figürü olarak kabul edilmektedir.
1. Dolaylı Tarihsel Etki (Kardec
Yoluyla): Swedenborg'un ruhani vizyonları ve deneyimleri, hayatının son 27
yılını kesintisiz bir "çift bilinçlilik" (dual consciousness)
halinde geçirmesi ve ruhani dünyayı bir bilim insanının titizliğiyle
gözlemlemesi nedeniyle, geleneksel mistik/sufi deneyimlerden farklı, rasyonel
temelli bir model sunmuştur. Bu model, özellikle Allan Kardec için büyük
bir ilham kaynağı olmuş ve Kardec'in "Spiritizm" doktrinini kurmasına
zemin hazırlamıştır. Ruhselman ise, Avrupa'da eğitim alırken ve çalışırken,
Kardec'in sistemini ve 19. yüzyılın önde gelen spiritüalist bilim insanlarının
(Richet, Crookes, Lodge gibi) çalışmalarını okuyarak bu gelenekle tanışmıştır.
Dolayısıyla, Swedenborg'un etkisi, Ruhselman'a bu uluslararası akım üzerinden
dolaylı yolla ulaşmıştır.
2. Bilimsel ve Felsefi Otorite:
Swedenborg, teolojiye yönelmeden önce mühendis, bilim insanı ve filozof olarak
Avrupa çapında tanınan bir isimdi. Bu bilimsel otorite, onun ruhani iddialarını
basit bir coşku (enthusiasm) veya hurafeden/batıl inançtan ayırmıştır.
Ruhselman da, kendi sistemini "bilimsel" bir temele oturtma
çabasında olduğu için, Swedenborg gibi bilimsel kökene sahip bir öncüyü
benimsemesi, kendi hareketinin akademik meşruiyetini (legitimacy)
güçlendirmiştir.
II.
Ruhselman'ın İhtiyaç Duyduğu Felsefi/Epistemolojik Model
Ruhselman'ın Türkiye'de karşılaştığı en
büyük sorun, modernleşme sürecinin dayattığı katı materyalizm (sekülerizm)
ile geleneksel manevi inançlar arasındaki uzlaşmaz çatışmaydı. Swedenborg'un
sistemi, bu soruna çözüm sunan öncü bir modeldi.
A. Rasyonel ve Ampirik Maneviyat
İhtiyacı
Ruhselman, Batı'dan gelen bilgiyi
eleştirisiz kabul eden bilimsel dogmatizmden (scientism) ve pasifliği
teşvik eden geleneksel İslâmî/Sufi mistisizminden kaçınarak, yeni bir bilimsel
ahlâk (scientified spirituality) arayışındaydı.
- Akıl ve Gözlem Üstünlüğü: Swedenborg, vizyonlarının
bile rasyonel/akılcı düşünce ve geometrik (geometrical)
tutarlılıkla işlendiğini vurgulamıştır. Teolojik konuların bile akılla
kavranabileceğini savunmuştur. Ruhselman da, aynı şekilde,
Neo-Spiritüalizm'in temelini gözlem/deney (empiricism), akıl/mantık
(rationalism) ve nedensellik ilkesine (causalité)
dayandırmış, bu prensiplerin dışındaki her şeyi hurafe olarak görmüştür.
Swedenborg'un akılcı yaklaşımı, Ruhselman'a ruhani iddiaları laboratuvar
ortamına taşıma cesareti vermiştir.
- Dogmatizmin Reddi: Swedenborg, geleneksel
Hristiyanlığın Tanrı'yı üç ayrı kişi (three divine persons) olarak
görmesini "beyin humması" (brain fever) veya mantıksızlık
(illogicality) olarak nitelendirmiş ve dini dogmaların akıl yoluyla
çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Ruhselman da benzer şekilde, mutlak ve
değişmez hakikat iddia eden tüm dogmatik inançları (özellikle Sufizm'i)
eleştirmiş, bilginin sürekli evrim/tekâmül (evolution) halinde
olması gerektiğini savunmuştur.
- Maddenin Dışlanmaması: Ruhselman, Sufi geleneğinin
aksine, ruhani gelişim için maddeden kopulmaması gerektiğini,
aksine tüm âlemlerin maddi olduğunu (spatyom dahil) savunmuştur.
Swedenborg'un kozmolojisi, Ruhselman'ın bu görüşüne rasyonel bir temel
sunar. Swedenborg, ruhani dünyanın fiziksel dünyadan ayrı bir madde (substance)
düzeni içinde var olduğunu ve fiziksel dünyayı daima "içten" (inflow)
etkilediğini savunarak, Ruhselman'ın ruh-madde entegrasyonu fikrine zemin
hazırlamıştır.
B. Moral ve Varoluşsal Kaygılara Çözüm
Ruhselman'ın takipçileri, modernleşme
sürecinde yaşadıkları inanç krizine ve varoluşsal sorulara (ölüm, ahiret,
hayatın amacı) cevap aramışlardır. Swedenborg'un sistemi bu arayışlara
"deneysel" bir yanıt sunmuştur.
- Ölüm ve Ahiret Deneyimi: Swedenborg'un eseri Cennet
ve Cehennem (Heaven and Hell), onun ruhani dünyadan elde ettiği
görgü ve deneyimleri (ex auditis et visis) ayrıntılı olarak sunar.
Bu, okuyuculara, ruhların öldükten sonra bedenlerini koruduklarını, eski
duyularına benzer duyulara sahip olduklarını ve yaşamın devam ettiğini
kanıtlayan ampirik/deneysel bir güvence sunmuştur. Bu vizyoner
deneyimcilik (spiritual empiricism) anlayışı, Ruhselman'ın
takipçilerinin ölüm korkusuyla başa çıkması ve manevi boşluğu
doldurması için temel bir kaynak olmuştur.
- Evrensel Ahlâk ve Eşitlik: Swedenborg, dinin özünü,
iyi niyet/hayırseverlik (charity) ve imanın (faith)
birliğine dayalı ahlaki bir yaşamda görmüştür. Ayrıca, cennete
kabulün ırk veya din ayrımı gözetmeksizin, kişinin iyi yaşamasına bağlı
olduğunu savunmuştur. Bu evrenselci yaklaşım, Ruhselman'ın da benimsediği
ve Türkiye'deki reformların ortaya çıkardığı ahlaki boşluğa karşı çözüm
olarak sunduğu "birleştirici ahlak" (unifying morality)
ve hümanist düşünceyi desteklemiştir. Swedenborg'un eserlerinde
Afrikalıların manevi açıdan olumlu tasvirleri bile, hareketin evrenselci
boyutunu Ruhselman'ın takipçilerine aktarmıştır.
- İrade Özgürlüğü ve Sorumluluk: Swedenborg, insanın
özgür iradesini (freedom/liberty) ve rasyonel/akılcı düşünme
yeteneğini, Tanrı'nın kişiye verdiği en büyük iki yetenek olarak görmüş ve
kurtuluşun zorlamayla (coercion) değil, özgür seçimle (freedom
of choice) gerçekleştiğini savunmuştur. Bu durum, Ruhselman'ın
takipçilerine, dini dogmaların kısıtlayıcı kaderciliği yerine, bireysel
ahlaki sorumluluğa dayanan bir sistem sunmuştur.
Sonuç olarak, Bedri Ruhselman, Swedenborg'un miras bıraktığı,
bilimsel disiplinle inşa edilmiş, akılcı ve deneysel temelli ruhani sistemi
benimsemiştir. Bu sistem, Ruhselman ve çevresindeki cumhuriyetçi
aydınlar için, bilimsel düşünceye ihanet etmeden manevi ve ahlaki
sorunlara çözüm üretebilecek hibrid (hybrid) bir epistemoloji
oluşturmanın en güçlü zeminini sağlamıştır. Swedenborg'un rasyonalist vizyonu,
Neo-Spiritüalizm'in, modern bilim ve evrensel ahlâkın birleştiği, Türkiye
modernleşme idealleriyle uyumlu manevi ayağı olma misyonunu üstlenmesine
olanak tanımıştır. Ruhselman bu nedenle Swedenborg'dan, kendi çağının ihtiyaç
duyduğu "scientified spirituality" modelini miras almıştır.
Swedenborg'un (18. yy) Vurgusu |
Ruhselman'ın (20. yy) İhtiyacı |
Bilim İnsanı Olarak Vahiy/Sezgi ve
Rasyonel Metodoloji |
Bilim ve Maneviyat Arasındaki Çatışmayı
Çözme |
Denklik Doktrini ile Ruh-Madde Bütünlüğü |
Materyalizmi Reddetmeden Ruhaniyet (Scientified
Spirituality) İnşa Etme |
Dogmatik İnançlara (Üçlü Birlik, Sola
Fide) Karşı Çıkış |
Geleneksel Dini Yapıların (Sufizm,
Formalizm) Etkisinden Kurtulma |
Görülmüş ve İşitilmiş Şeyler (Ex
Auditis et Visis) ile Ölüm Sonrasını Kanıtlama |
Varoluşsal Kaygılara (Ölüm Korkusu)
"Deneysel" Cevap Bulma |
Kurtuluşu İyi İşler ve Ahlâkî Hayatla
İlişkilendirme |
Türk Devrimi'nin İhtiyaç Duyduğu
Evrensel Ahlâkî Boşluğu Doldurma |
Özgür İrade (Freedom of Choice)
ve Sorumluluk |
Bireysel Rasyonel Sorumluluğu Ön Plana
Çıkarma |
Ruhselman'ın Swedenborg'dan etkilenmesinin
ve onun düşünce sistemini benimsemesinin nedenleri, hem kişisel bilimsel
arayışlarına hem de içinde bulunduğu seküler/laikleşen toplumun karşılaştığı ahlaki/manevi
boşluğa (moral/spiritual void) çözüm arama çabalarına dayanmaktadır.
I.
Swedenborg'un Bilimsel Otoritesinin Mirası
Swedenborg'un, bilim insanı ve mühendis
olarak kazandığı uluslararası saygınlık (bkz. önceki yazılarımızda) ve
ardından teolojiye yönelerek ruhani/manevi âlemi sistematik bir disiplinle
incelemesi, Ruhselman için vazgeçilmez bir otorite ve model teşkil etmiştir.
- Ruhani Deneyime Rasyonel Meşruiyet Arayışı: Ruhselman, Avrupa’da aldığı
eğitim sırasında Allan Kardec, Léon Denis ve William Crookes gibi önde
gelen Spiritistlerin eserlerini okumuştur. Bu akımın temelinde ise,
Swedenborg'un vizyonlarını birer deneysel veri (empirical data)
olarak sunma metodolojisi yatmaktaydı. Ruhselman, kendi sistemini "pozitif
bilimsel, felsefi ve ahlaki bir yol" olarak tanımlamış ve bu
yolla bilim ile maneviyatı uzlaştırmayı hedeflemiştir. Swedenborg, ruhani
bilgiyi laboratuvar verisi gibi ele alarak bu modeli oluşturmuştu.
- Akıl/Us ve Ampirizm/Deneysellik Dengesi: Ruhselman,
çalışmalarında daima gözlem, mantık/akıl (reason) ve nedensellik
ilkesine (causality) dayandığını vurgulamıştır. O'na göre,
bilimin değeri, akıl prensiplerine uymasıyla mümkündür. Swedenborg'un, en
derin ruhani/manevi hakikatlerin bile akıl/us tarafından kavranabileceği
yönündeki rasyonel/akılcı yaklaşımı, Ruhselman'a kendi ruhani iddialarını
materyalist/maddeci eleştirilere karşı savunmak için gerekli zemini
sağlamıştır (bkz. önceki yazılarımızda).
- Bilgiyi Akademik Zemine Taşıma İsteği: Ruhselman,
spiritual bilginin akademik zemine (academic ground)
aktarılması gerektiğini savunmuş ve bu tür konuların üniversitelerden
dışlanmasından yakınmıştır. Swedenborg'un yaşamı, eski bilimsel
disiplinini ruhani alana aktarmasıyla, Ruhselman'ın bu
entelektüel/zihinsel hedefine ulaşması için güçlü bir tarihi emsal
oluşturmuştur.
II.
Ortak Kozmolojik ve Ontolojik Yaklaşımlar
Swedenborg'un kozmolojisinden türeyen
Spiritizm öğretileri, Ruhselman'ın materyalizmi ve geleneksel mistisizmi
reddeden yeni sisteminin temelini oluşturmuştur:
- Maddenin Önceliği ve Spatyom/Öbür Dünya: Ruhselman,
ruhsal gelişimin maddeden kopuş anlamına gelmediğini, tüm âlemlerin
maddi olduğunu ve ruhun ancak maddeye bağlanarak tekâmül/evrim
geçirebileceğini savunmuştur. Swedenborg'un da vizyonlarında gördüğü,
ölümden sonraki yaşamın (spatyom/öbür dünya) bir hayaletler âlemi
değil, daha gerçek ve canlı bir maddi âlem olduğu ve ruhun insan
formunu koruduğu görüşü (bkz. önceki yazılarımızda), Ruhselman'ın
"sadece maddeye inanan" çevrelerle yaşadığı çatışmada elini
güçlendirmiştir.
- Sürekli ve Aşamalı Tekâmül/Evrim: Ruhselman,
Spiritizm'in temel ilkesi olan reenkarnasyonun ilerleyici/ilerlemeci
olduğunu ve ruhun geriye dönük bir tekâmül geçirmeyeceğini (hayvan
seviyesine düşmeyeceğini) vurgulamıştır. Bu, ES'nin kozmolojisindeki, tüm
varlıkların İlahi Nizam içinde daima ilerlemeye yönelik olduğu ve her
şeyin kademeli bir düzen içinde yürüdüğü fikriyle (bkz. önceki
yazılarımız) uyumludur.
- İrade Özgürlüğü ve Sorumluluk: Ruhselman, insanın en
büyük varlığının idrak/anlayış ve irade özgürlüğü (freedom)
olduğunu savunmuş ve kaderin dahi, bu özgür seçimlerin sonuçları olduğunu
belirtmiştir. Swedenborg da, ilahi takdirin insan özgürlüğünü
kısıtlamadığını (bkz. önceki yazılarımızda) ve kurtuluşun
zorlamayla (coercion) değil, kişinin kendi çabası ve özgür
seçimiyle gerçekleşeceğini ileri sürmüştür. Bu, her iki sistemde de
bireysel sorumluluğu merkezi konuma taşır.
III.
Moral/Ahlaki İhtiyaçlara Çözüm ve Anti-Dogmatizm
Ruhselman, cumhuriyet reformlarının
yarattığı düşünülen ahlaki boşluğa (moral void) ve geleneksel
dinlerin dogmatik yapısına karşı bilimsel bir ahlak sistemi kurmak istemiştir.
Swedenborg'un sistemi, bu ihtiyaca iki yönden cevap vermiştir:
- Ahlaki Yaşamın Kurtuluştaki Rolü: Swedenborg,
kurtuluşun yalnızca iman (sola fide) ile değil, iyi
işler/hayırseverlik (charity) ile yaşanılan bir hayatla mümkün
olduğunu savundu (bkz. önceki yazılarımızda). Ruhselman, bu vurguyu
benimseyerek, evrensel bir ahlak (birleştirici ahlak) kurmak ve
insanları aktif yaşama, yardımlaşmaya ve fedakârlığa teşvik etmek
istemiştir. Bu, pasifliği ve dünya işlerinden kopmayı savunan Sufi/mistik
geleneklere karşı doğrudan bir eleştiriydi.
- Geleneksel Dinin Reddi: Swedenborg, Hristiyan
Kilisesi'nin dogmalarını (Üçlü Birlik, Sola Fide) akıl dışı bularak
reddetmiştir (bkz. önceki yazılarımızda). Ruhselman da, benzer
şekilde, İslâmî/dini dogmaları akla aykırı ve "bilimsel olmayan
bir yol" olarak görerek reddetmiştir. Ruhselman, "dinlerin
çağının bittiğini" ve yerine bilginin ve idrakin (comprehension)
temel olduğu yeni bir maneviyat sisteminin gelmesi gerektiğini
savunuyordu. Swedenborg,
"Yeni Kilise" doktriniyle bu dönüşümün mümkün olduğunu gösteren
öncüydü.
IV.
Bedri Ruhselman'a Özel Biyografik Etkenler
Ruhselman'ın kişisel yaşamındaki bazı
dramatik olaylar da ES'nin sisteminin kendisine cazip gelmesinde etkili
olmuştur:
- Ölüm Korkusu ve Amaç Arayışı: Ruhselman, gençliğinde
bir intihar teşebbüsüne yaklaşmış ve derin bir anguish (içsel
bunalım/kaygı) yaşadığı kaydedilmiştir. Swedenborg'un da eserlerinde
bahsettiği gibi, ruhani sıkıntılar genellikle hakim olan sevginin
kaybından veya sarsılmasından (loss of dominant love)
kaynaklanır ve bu durum delilik veya akıl karışıklığına yol açabilir.
Ruhselman'ın buhranı atlatmasında, ruhani/manevi âlemin bilimsel olarak
incelenmesi ve ölümün bir son değil, yeni bir realiteye geçiş
olduğu fikri, ona hem teselli hem de hayatının geri kalanı için büyük bir
"vazife" (misyon) atfetme fırsatı vermiştir.
Tüm bu etkenler göz önüne alındığında, Emanuel Swedenborg'un rasyonel
ve sistematik bir temele oturttuğu, ruhani görgüye dayanan kozmolojik/sistemli
yapısı, Dr. Bedri Ruhselman'ın hem kişisel hem de toplumsal misyonunu
gerçekleştirmesi için en ideal ve güçlü dayanağı sağlamıştır.
Ruhselman'ın
Sisteminin Batı/Hristiyan Geleneğinden Beslendiği Görüşü
Ruhselman'ın kurucusu olduğu Deneysel Neo-Spiritüalizm'in
entelektüel/zihinsel ve teolojik/ilahiyat kökenini incelerken, Emanuel
Swedenborg'un (1688–1772) İslâm'a yönelik eleştirisinin, Ruhselman'ın
sisteminin Batı/Hristiyan geleneğinden beslendiği yönündeki tezi güçlendirdiği
söylenebilir.
Swedenborg, geleneksel Hristiyanlığın
dogmalarını (özellikle Üçlü Birlik ve yalnızca imanla kurtuluş) en sert şekilde
eleştirmiş olmasına rağmen, onun kurduğu Yeni Kilise öğretisi, Kutsal
Yazılara/Kelam'a (Word) ve İsa Mesih'in Tanrılığının
merkeziliğine dayanır. Bu bağlamda, Ruhselman'ın sisteminin İslâmî bir çizgiden
ziyade Hristiyanlık-kaynaklı bir Spiritüalizm/Ruhçuluk çizgisinde yer aldığını
iddia etmek, hem epistemolojik/bilgi kuramsal kökenler hem de Ruhselman'ın kendi yerel dini geleneği olan
Sufizm'e karşı aldığı tavır nedeniyle doğru bir akademik gözlemdir.
Aşağıda bu argüman, kaynaklarımız ve önceki
yazılarımızda ele aldığımız Swedenborg'un teolojik sistemi ışığında
detaylıca açıklanmıştır:
I.
Swedenborg'un İslâm Eleştirisinin Ana Ekseni
Daha önceki analizlerimizde (bkz. Hz.
Muhammed hakkındaki görüşleri) Swedenborg'un İslâm'ı eleştirmesinin temel
nedenlerini incelemiştik. Onun eleştirisi, İslâm'ın başlangıçtaki pozitif
rolünü (putperestliği yok etmesi ve Tanrı hakkında temel bilgi vermesi) kabul
etmekle birlikte, bu dinin ruhani/manevi tekâmül/evrim yolunda
ilerlemesine engel teşkil eden birincil kusuruna odaklanmıştır.
- Poligami ve Ruhanî Kapalılık: Swedenborg, İslâm'da çok
eşliliğe (poligami) izin verilmesinin, bu dinin içsel/ruhani
seviyelerinin açılmasını engellediğini savunur. Onun teolojisinde,
hakiki evlilik sevgisi (conjugial love) Rab ile Kilise arasındaki
kutsal birliğe tekabül/denk gelir ve bu sevgi yalnızca tek eşlilikte
mümkündür. Poligami ise cinsel şehvete/bedensel arzuya (lasciviousness)
yol açar ve kişiyi doğal/maddesel seviyede tutar, bu da yüksek cennete (superior
heaven) ulaşmayı engeller.
- Mesih'in Tanrılığını Tanımadaki Eksiklik: Swedenborg,
Müslümanların Rab İsa Mesih'i, Tanrı Baba ile özde ve kişi olarak bir
(one in essence and person) kabul edememeleri nedeniyle de
zihinlerinin içsel seviyelerinin kapalı kaldığını ileri sürer.
Swedenborg'un bu eleştirileri, onun
teolojisinin kökenini Hristiyanlık olarak gösterir, zira tüm sistemi Mesih'in
tek Tanrı olduğu ve kurtuluşun ancak Mesih'e iman ve ona uygun ahlaki
yaşamla mümkün olduğu inancına dayanır.
II. Ruhselman'ın Epistemolojik
Tercihi: İslâmî Çizgiden Kopuş
Dr. Bedri Ruhselman, Swedenborg'un yolunu
takip ederek, Batı'da 19. yüzyılda Kardec tarafından sistemleştirilen
Spiritüalizm/Ruhçuluk akımını Türkiye'ye taşımış ve bunu "Tecrübî
Neo-Spiritüalizm" olarak adlandırmıştır. Ruhselman'ın bu sistemi
kurarken İslâmî/yerel çizgiden bilinçli olarak koptuğu görülür:
1.
Bilimsel Meşruiyet Arayışı ve Sufizm'in Reddi
Ruhselman ve takipçileri, Spiritüalizm'i "bilimselleşmiş
maneviyat" (scientified spirituality) olarak sunmuş. Bu amaçla,
Ruhselman, kendi döneminin Batı Spiritüalist/Ruhçu bilim insanlarının (Kardec,
Crookes, Lodge) deneysel/ampirik yöntemlerini benimsemiştir.
Bu tercih, onları geleneksel yerel
manevi/ruhani akımlarla (özellikle Sufizm ile) karşı karşıya getirmiştir.
Ruhselman, Sufizmi "bilimdışı," "pasif" ve "dogmatik"
bir yol olarak nitelendirmiş ve bu yoldan gelen vahdet-i vücut (varlık
birliği/ünitesi) gibi inançları reddetmiştir. Bu, Ruhselman'ın sistemini Batı
Spiritüalizm geleneğiyle özdeşleştirme ve böylece bilim ve din arasındaki
ikilemi/çatışmayı çözme çabasının bir sonucudur.
2.
Kutsal Metin ve Otorite Kaynağı
Ruhselman'ın sistemi, bilgi kaynağı olarak
Kur'an'a veya İslâmî metinlere değil, ruhlarla iletişim yoluyla gelen
"yüksek tebliğlere" ve Batılı Spiritizm/Ruhçuluk kaynaklarına
(Swedenborg ve Kardec dahil) dayanır. Neo-Spiritüalizm, ruhun tekâmül/evrim
geçirdiği, reenkarnasyonun ilerleyici olduğu ve tüm varlıkların madde ile
ilişkili olduğu gibi Kardec'ten miras alınan kozmolojik/sistemli ve
Hristiyanlık sonrası teolojik varsayımları temel alır.
III.
Ruhselman'ın Sistemi: Hristiyanlık-Türevli Bir Çizgi
Swedenborg'un İslâm'a yönelik eleştirisi (özellikle poligami ve
Mesih'in tanrılığı üzerinden), onun kendi teolojik sisteminin merkezini koruma
çabasıydı. Bu teolojik sistem (Yeni Kilise), her ne kadar Hristiyanlığın
kurumsal/organizasyonel yapısını reddetse de, epistemolojik ve ontolojik olarak
Batı/Hristiyan vahiy geleneğinin son halkasıdır.
Ruhselman'ın
benimsediği Spiritizm çizgisi ise:
- Hristiyanlık Metodolojisinin Seküler/Laikleşmiş Devamı:
Spiritizm, 19. yüzyıl Batı'sındaki İnanç Krizi'ne (crisis of
faith) bir cevap olarak ortaya çıktı. Bu kriz, Hristiyan metinlerinin
eleştirilmesiyle (bozulmalar, eklemeler) ve bilimsel materyalizmin
yükselişiyle derinleşti. Swedenborg'un vizyoner/sezgisel deneyimciliği,
Ruhçuluğun, ölümsüzlüğü bilimsel yöntemlerle kanıtlama iddiasının
temelini oluşturdu. Ruhselman'ın "scientified spirituality"
arayışı, bu Batı merkezli krizin Türk modernleşme sahnesindeki yankısıydı.
- Mesih'in Konumu: Swedenborg, Hristiyan Cenneti'ne
girişin ancak Rab'bi (İsa Mesih'i) Tanrı olarak tanımakla mümkün olduğunu
savunmuştu. Ruhselman'ın sisteminde ise Tanrı'nın kendisi, Rab (İsa
Mesih) olarak anılmaz; ancak sistem, Evrensel Ahlâkı ve sevgi
prensibini merkeze alarak, Batı'daki Hristiyan ahlâkının sekülerleşmiş
versiyonunu inşa eder.
Sonuç
Swedenborg'un İslâm'ı eleştirmesi (Hz.
Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'in otoritesinden değil, teolojik ve
ahlaki uygulamalardan yola çıkarak), onun dindışı/laik bir çizgide değil,
aksine Hristiyan vahyi ve kozmolojisinin üstünlüğüne inanan bir
çerçeveden hareket ettiğini gösterir.
Ruhselman'ın İslâmî/Sufi gelenekten
bilinçli olarak kopup, Swedenborg/Kardec çizgisindeki rasyonel Spiritüalizmi
benimsemesi ise, onun sisteminin Hristiyanlık-sonrası (post-Christian)
Batı Spiritüalist hareketinin metodolojik ve felsefi/entelektüel mirasçısı
olduğunu kanıtlar. Ruhselman'ın "bilimsel maneviyat" arayışı,
İslâmî geleneklere (Sufizm) yabancıydı; dolayısıyla Ruhselman'ın sistemi,
İslâmî çizgide olmaktan çok, Batı modernleşmesinin ve Hristiyanlık
eleştirisinin bir getirisi olan Spiritüalist bir çizgide konumlanmıştır.
Ruhselman'ın eleştirisi Hristiyanlığa yönelik olsa bile, kullandığı kavramsal
araçlar (Spiritizm, deneysel ruh iletişimi, tekâmül) bu
Batılı/Hristiyan-türevli epistemolojik mirastan gelmektedir.
Yeni
Bir Melez Din Ruhçuluk akımı (Spiritualism)
Ruhçuluk akımı (Spiritualism), 18. yüzyıl
mistiği/sezgicisi (mystic/visionary) Emanuel Swedenborg'un fikirleri üzerine
inşa edilmiş, 19. yüzyılda Allan Kardec tarafından sistematikleştirilmiş ve Dr.
Bedri Ruhselman tarafından Neo-Spiritüalizm olarak yeniden yorumlanmış radikal/kökten
bir reformist hareket ve "Yeni Hristiyanlık" akımının en
önemli örneği olarak kabul edilmektedir.
Bu hareketin temel iddiası, Hristiyanlığın
dogmatik/dini ve kurumsal/organizasyonel hataları nedeniyle sona ermesi gereken
bir çağın ardından, ilahi/tanrısal (Divine) hakikati akla/usa (reason) dayalı,
bilimsel/deneysel (empirical) ve evrensel bir temelde yeniden ifşa etmektir.
I.
Öncüllerin Mirası ve Vahyin/Sezginin Yenilenmesi
Ruhçuluk hareketinin temeli,
vizyoner/sezgisel deneyimlerini bilimsel/rasyonel metodoloji ile birleştiren
Emanuel Swedenborg'a (1688–1772) dayanır.
- Bilimsel/Deneysel Temel: Swedenborg, hayatının son
çeyreğinde yaşadığı sürekli vizyoner deneyimler aracılığıyla, ruhun
ölümsüzlüğüne dair ampirik/deneysel (empirical) bir kanıt sunmayı ve
ruhani/manevi (spiritual) âlemi doğal/fiziksel bilimlerin diliyle
açıklanabilir kılmayı amaçlamıştır. O, ruhanî bilginin Kilise’nin
otoritesinden bağımsız olarak, doğrudan Rab'den (Mesih) alınabileceğini
öne sürmüştür (önceki yazılarımızda bu durum, onun peygamberlerden farkı
olarak incelenmişti).
- Yeni Bir Kilise/Cemaat İlanı: Swedenborg'un eserleri,
Mesih'in İkinci Gelişi'nin fiziksel değil, ruhanî anlamda, yani Kelam'ın (Word)
içsel/ruhani anlamının ifşa edilmesiyle gerçekleştiği iddiasıyla, Yeni
Kudüs Kilisesi'nin (New Church) kurulduğunu ilan etmiştir. Onun
nihai eseri olan Gerçek Hristiyanlık (True Christianity),
mevcut Kilise'nin iflasına karşı yeni ve yetkin bir teolojik sistemin
savunusu niteliğindedir. Bu, Swedenborg'u salt bir vizyonerden ziyade,
yeni bir dini akımın kurucu figürü olarak konumlandırmıştır.
II.
Spiritizma'nın Reformist/İslah Edici Karakteri
Allan Kardec'in (1804–1869) kodladığı
Spiritizma, tam da Hristiyanlık dünyasının iman krizi (crisis of
faith) yaşadığı ve bilim ile dinin uzlaşmaz karşıtlar olarak görüldüğü bir
dönemde ortaya çıkmıştır.
Spiritizma, bu nedenle, eski Hristiyanlığı reddederken, ahlaki/moral ve
kozmolojik/sistemli temellerini koruyarak yeni bir inanç sistemi sunmuştur.
A.
Hristiyanlık ile İlişkisi: Tamamlama ve Düzeltme
Spiritistler, kendilerini Hristiyanlık
karşıtı olarak değil, aksine İsa Mesih'in öğretilerini tamamlayan ve ilkel
Hristiyanlık (primitive Christianity) geleneklerine geri dönenler
olarak görmüşlerdir.
- Vahyin/Sezginin Tamamlanması: Kardec'e göre,
Spiritizma, Mesih'in (İsa) Gerçeklik Ruhu (Spirit of Truth)
aracılığıyla geleceğine dair sözünü yerine getirmiştir. Spiritizma,
İncil'deki (Gospel) hakikatleri alegorik/simgesel anlatıların perdesini
kaldırarak, akla/usa uygun, açık ve net bir şekilde açıklamıştır.
- Ahlaki Gündem: Spiritizma, Hristiyan ahlakını
(örneğin, hayırseverlik/yardımseverlik - charity) ve sosyal
reformu merkeze almıştır. Hareket, toplumsal adaletsizliklere, ruhban
sınıfının baskıcı/zorlayıcı tavırlarına ve siyasi otoritenin yozlaşmasına
karşı özgürlükçü/kurtuluşçu (liberatory) bir tavır almıştır.
B.
Radikal Teolojik İslahatlar
Ruhçuluk, Batı Hristiyanlığının üç temel
dogmasını kesinlikle reddederek reformist/ıslah edici rolünü kanıtlamıştır:
- Üçlü Birlik Doktrininin Reddi: Swedenborg, Tanrı'nın
(Rab) tek bir Kişi/Zat olduğunu ve Üçlü Birlik'in (Trinity) üç ayrı
kişiden oluştuğu şeklindeki inancın mantıksızlık/akılsızlık (illogicality)
ve "beyin humması" (brain fever) olduğunu savunmuştur.
Onun Yeni Kilise'sinin temel doktrini, Tanrı'nın tekliği ve Mesih'te vücut
bulmuş olmasıdır.
- Yalnızca İmanla Kurtuluş (Sola Fide) Eleştirisi:
Ruhçuluk, Protestanlığın merkezi ilkesi olan "yalnızca imanla
kurtuluş" doktrinini şiddetle eleştirmiştir. Ruhselman da dahil olmak
üzere Spiritistler, kurtuluşun ancak iman ve hayırseverliğin/iyi
eylemlerin birliği (union of faith and charity) ile, yani
ahlaki/etik bir yaşam sürerek mümkün olduğunu savunmuştur. Bu, bireysel
irade/istenç (will) ve özgürlük/hürriyet (freedom)
ilkelerine vurgu yapar.
- Sonsuz Ceza Doktrininin Reddi: Spiritizma, Cehennem'in
sonsuz bir ceza yeri olduğu şeklindeki Ortodoks inancını reddetmiştir.
Bunun yerine, reenkarnasyon/tekrar bedenlenme (reincarnation/re-embodiment)
doktrinini benimsemiştir. Ruhun, birçok yaşam boyunca hatalarını
düzelterek ve tekâmül/evrim (evolution) geçirerek ilerleyeceği
fikri, ilahi adaletin/hukukun (divine justice) sonsuz ceza yerine, iyileştirici/iyileştirme
amaçlı (remedial) olduğunu ileri sürer.
III.
Ruhselman'ın Neo-Spiritüalizmi: Sentez ve Melezlik
Dr. Bedri Ruhselman'ın kurduğu
Neo-Spiritüalizm, Kardec'in öğretilerini miras alarak ve yerel
kültürel/zihinsel bağlamla birleştirerek bu reformist çizgiyi sürdürmüştür.
- "Bilimselleşmiş Maneviyat" (Scientified
Spirituality): Ruhselman, modernleşmenin yol açtığı ahlaki/manevi
boşluğa (moral/spiritual void) çözüm olarak, ruhanî hakikatleri
bilimsel/deneysel yöntemlerle doğrulamayı amaçlayan bir melez/karma
(hybrid) sistem kurmuştur. Ruhselman'a göre, bilim ve din çatışmak
yerine, birlik/uyum (unity/integrity) içinde olmalıdır.
- İslâmî Çizgiden Ayrılma: Ruhselman, sisteminin, Sufizm
ve yerel dini akımların savunduğu vahdet-i vücut (varlık
birliği/ünitesi) gibi inançlardan farklı olduğunu, Batı Spiritizminin
kökenindeki rasyonel/akılcı ve deneysel çizgiyi takip ettiğini
vurgulamıştır (önceki yazılarımızda bu husus detaylıca ele alınmıştır). Bu
durum, Ruhselman'ın sisteminin İslâmî bir çizgiden ziyade Hristiyanlık-türevli
Spiritüalizmden beslenen reformist bir çaba olduğunu gösterir.
Sonuç olarak, Ruhçuluk (Spiritizma) akımı,
Swedenborg'un Yeni Kilise vizyonuyla başlamış, Kardec tarafından
bilimsel/akılcı bir zeminde kodlanmış ve Hristiyan dogmalarını (Üçlü Birlik,
Sonsuz Ceza, Yalnızca İman) temelden reddederek ahlaki/etik (moral) ve
kozmolojik/sistemli bir reform hareketi olarak yükselmiştir. Bu hareket, sadece
geleneksel Hristiyanlığı reforme etmekle kalmamış, aynı zamanda bilimsel
rasyonalizme karşı da maneviyatı ampirik/deneysel olarak kanıtlama arayışıyla yeni
bir melez din (hybrid religion) formu yaratmıştır.
Dr.
Bedri Ruhselman'ın Deneysel Neo-Spiritüalizm (Experimental
Neo-Spiritualism)inde, Şeytan (Satan) ve İblis
Dr. Bedri Ruhselman'ın (1898–1960)
kurucusu olduğu Deneysel Neo-Spiritüalizm (Experimental Neo-Spiritualism),
Şeytan (Satan) ve İblis (Devil) gibi geleneksel teolojik figürlere dair
radikal/kökten farklı görüşlere sahiptir. Ruhselman'ın doktrini, Batı
Spiritüalizm/Ruhçuluk hareketlerinin (Allan Kardec ve Emanuel Swedenborg)
mirasçısı olduğundan, bu figürleri kolektif/toplu kötülük olarak
tanımlayan ve yozlaşmış insan ruhlarının bir yansıması olarak gören bir çizgi
izler.
Swedenborg'un ve Kardec'in (Ruhçuluğun
kurucu öncülleri) öne sürdüğü temel teolojik/ilahiyat teze göre (daha önceki
yazılarımızda ele alınmıştır), Şeytan tek ve bağımsız bir varlık değildir;
aksine, Tanrı'yı reddeden ve kötü bir yaşam süren tüm insanların
kolektif/ortak kötülüğünü temsil eder. Ruhselman'ın sistemi de bu anlayış
üzerine kurulmuştur.
I.
Şeytan ve İblis'in Reddi: Kötülüğün Kaynağı
Ruhçuluk, Batı Hristiyanlığında
yüzyıllardır süregelen ve Şeytan'ı Tanrı tarafından yaratılan ancak isyan
ederek düşen güçlü bir melek olarak gören inancı reddeder. Ruhselman'ın sistemi
bu figürü metafizik/fizik ötesi bir prensip değil, evrimleşmemiş insan
ruhlarının durumu olarak tanımlar.
A. Kötülük, İnsanın Eseridir
Ruhselman ve Spiritistler, Şeytan
figürünün, insanın kendi kusurlarını dışarıya yansıtmak için icat ettiği
bir kavram olduğunu ileri sürerler. Şeytan'a kötülüğü atfetmek, İlahi
Takdir/Öngörü (Divine Providence) doktriniyle çelişir, çünkü:
- Tanrı'nın Sonsuz İyiliği: Eğer Şeytan, yaratılışın
başından beri sadece kötülük yapan gerçek bir varlık olsaydı, Tanrı'nın
sonsuz iyilik (infinite goodness) ve eşsiz kudret (omnipotence)
sıfatlarına aykırı hareket etmiş olurdu, zira bu, Tanrı'nın kötülüğün
birincil yazarı olduğu anlamına gelirdi.
- Özgür İrade/Seçim: İnsanın yaratılışının temeli,
akıl/us (rationality) ve özgür irade/seçim (freedom)
yeteneğidir. Kötülük, insanın bu yeteneklerini Tanrı'ya karşı ve kendine
yönelik sevgi (öz-sevgi) uğruna kötüye kullanmasından doğar. Dolayısıyla,
kötülüğün kaynağı insanın kendisidir, Şeytan değil.
Ruhselman'ın sisteminde, şeytan veya
iblisler, ölümden sonra Mütekâmil Olmayan Ruhlar (Undeveloped Spirits)
kategorisine giren, hilekar, yalancı veya dünyevi hırslarına saplanıp kalmış
insan ruhlarıdır.
II.
Ruhselman'ın Gözlemlediği Şeytanî Varlıklar
Ruhselman, vizyoner/sezgisel iletişim
(vizyon) yoluyla, bu "şeytani" varlıkların ölümden sonraki hallerini
ve davranışlarını detaylıca gözlemlemiştir. Bu varlıklar, Ruhselman'ın
literatüründe genellikle "Geri Ruhlar" (Undeveloped Spirits)
veya "Musallat Ruhlar" (Obsessing Spirits) olarak geçer.
A. Geri Ruhların Özellikleri
Bu ruhlar, dünyada iken sahip oldukları
kötülük sevgisi (öz-sevgi, kin, haset, cimrilik, kibir, şehvet) nedeniyle,
ölümden sonraki âlemde (spatyom) bu kötülüklerinin maddi tezahürleri
içinde yaşamaya devam ederler.
- Görünüm ve Yaşam Tarzı: Kibirli veya hilekâr ruhlar,
kendi içsel durumlarının yansıması olarak grotesk/canavarî bir
insan formunda görünürler. Kötülükleri, ruhani dünyada tiksindirici kokular
(leş, dışkı, pislik) olarak algılanır, ancak bu ruhlar bu kokuları lezzet
olarak deneyimlerler.
- Teşevvüş Hâli (Confused State): Ölümden sonraki ilk
aşamada (spatyom), bu ruhlar şaşkınlık ve karışıklık içindedirler
(teşevvüş hâli). Dünyevi hırslarından kopamadıkları için, etraflarındaki
olayların kendi kötü arzularının veya vicdanlarının ürünü olan imgeler
(imaginasyon) olduğunu fark edemezler. Katiller, intihar edenler
veya hasisler, en çok korktukları veya en çok sevdikleri dünyevi anlarını
sürekli bir işkence olarak yeniden yaşarlar.
- Rasyonalite/Akılcılık ve Delilik: Geri ruhlar bile,
akıl yürütme (rationality) yeteneğini korurlar ve meleklerin
konuştuğu hikmet sırlarını bile anlayabilirler. Ancak, kendi kötülük
sevgileri baskın çıktığında, doğru olanı görmeyi veya anlamayı reddederler.
Dışarıdan akıllı görünmelerine rağmen, içsel olarak delilik (insanity)
içindedirler.
B. Obsesyon/Musallat Tehdidi
Şeytanî etkinin günümüzdeki en önemli
tezahürü, Ruhselman'a göre Obsesyon (Musallat) veya Tahakküm/Baskı'dır.
- Zararın Mekanizması: Ruhani dünyadan gelen kötü
niyetli ruhlar, insanın irade/istenç (will) ve şuurüstü
(supraconscious) alanlarına kaba ve yoğun tesirler göndererek
kişinin zihnine girer ve onu ele geçirirler. Bu, insanın kendi zaafları
(egoizm, bilgisizlik) nedeniyle ruhani/manevi savunmasını düşürmesiyle
gerçekleşir.
- Aldatma: Bu musallat ruhlar, sıklıkla kendilerini "yüksek
varlıklar", peygamberler veya "ışık melekleri" (angels
of light) gibi maskelerle tanıtabilirler. Amaçları, kişiyi kendilerine
körü körüne itaat ettirerek tahakküm hırslarını tatmin etmek ve onu
manevi ölüme sürüklemektir.
- Kurtuluş Yolu: Obsesyondan kurtulmanın tek yolu,
bireyin bilgi, şuur ve ahlaki yaşam yoluyla kendini güçlendirmesi
ve mutlak olarak doğruyu arama kararlılığını göstermesidir.
III.
Ruhselman'ın Hristiyanlık/İslâm Eleştirisi Üzerindeki Etkisi
Swedenborg'un ve dolayısıyla Spiritizmin Şeytan/İblis kavramını
reddetmesi, Ruhselman'ın diğer dinlere yaklaşımını da Batı merkezli bir
eleştirel çizgiye oturtmuştur.
- Geleneksel Hristiyanlık: Swedenborg, geleneksel
Hristiyanlığın Üçlü Birlik (Trinity) gibi dogmalarını
"akılsızlık" (illogicality) ve "beyin humması"
(brain fever) olarak görmüş ve bu dogmaların, insanların aklını
kapatarak onları karanlıkta bıraktığını savunmuştur. Otoriteyi kendi
üzerlerine alan kilise figürleri ise "Babil" figürüyle
sembolize edilmiş ve ruhani zina/fuhuş (spiritual adultery)
yapmakla suçlanmıştır. Bu eleştirel Hristiyan köken, Ruhselman'a kendi
yerel dini inançlarını (Sufizm) bilimsel olmadığı gerekçesiyle eleştirme
meşruiyeti sağlamıştır.
- İslâm'ın Eleştirisi: Swedenborg'un (ve Ruhçuluğun)
İslâm'a yönelik eleştirisinin en güçlü dayanağı, poligamiye izin
verilmesiydi. Ruhselman'ın sistemine göre, çok eşlilik ruhun içsel
seviyelerini kapatır ve Rab'bin tekliği ve Mesih'in tanrılığı gibi
temel ruhi/manevi hakikatlerin kabulünü zorlaştırır. Bu da ruhani tekâmülü
engeller.
Sonuç olarak, Dr. Bedri Ruhselman'ın sisteminde Şeytan, insan
varlığının tekâmül/evrim yolunda karşılaştığı, kendi içsel
kötülüklerinin (öz-sevgi, kibir, cehalet) bir ürünü olan ve nihayetinde
yine tekâmül yasası gereği düzelmeye mahkûm olan geri ruhlar
kolektifi olarak yeniden tanımlanmıştır. Bu, onun
"bilimselleşmiş maneviyat" arayışının ve pozitivist
Spiritüalizm/Ruhçuluk çizgisinin en önemli temelini oluşturur. Bu varlıkların
varoluşu, insanın bireysel ahlaki sorumluluğunu ve bilginin mutlak
gerekliliğini vurgular.
Makalemizde Konu Bütünlüğü İçinde
Sormayı Unuttuğunuz Husus:
Bu kapsamlı inceleme dizisi boyunca,
Swedenborg'un fikirlerinin Bedri Ruhselman üzerindeki etkisini, Ruhselman'ın
bilimsel ve ahlaki metodolojisini ve Spiritizmin temel ilkelerini ele aldık.
Ancak, Ruhselman'ın hareketinin toplumsal ve entelektüel çevrelerdeki yerini
tam olarak anlamak için kritik bir konuya daha fazla odaklanılmamıştır:
Ruhselman'ın Spiritüalizmi bir ‘bilim’
olarak meşrulaştırma çabasında, dönemin Türk aydınlarının ve bilim çevrelerinin
(özellikle Tıp ve Psikoloji alanlarından gelenlerin) Spiritüalizm/Ruhçuluk
konularına olan genel ilgisini veya tepkisini nasıl kullandığı (veya göz ardı
ettiği)?
Bu akımın, Batı'da dahi bilimsel itibar kazanmış (örneğin hypnotism,
parapsychology) ve Ruhselman'ın da sıklıkla referans verdiği alanlarda nasıl
bir zemin bulduğunu daha derinlemesine incelemek, onun misyonunun
yalnızca bir vizyoner/sezgisel yenilik değil, aynı zamanda dönemin Türk
bilimsel düşüncesi içerisindeki bir entegrasyon/bütünleşme çabası olup
olmadığını daha iyi gösterirdi. (Ancak bu sorunun cevabının bazı kısımları Bedri
Ruhselman'ın takipçileri ve Ruhçuluk akımı öncülleri başlıklarında
dolaylı olarak ele alınmıştır.)
Ruhselman’ın
Dinlere Yönelik Genel Eleştirisi
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
teolojik/ilahiyat külliyatı ve ondan türeyen Spiritüalist/Ruhçu akımlar, Hz.
Muhammed (Mahomet) ve İslâm dini (Mohammedanism) hakkında hem
vizyoner/sezgisel (visionary) gözlemlere hem de kesin doktrinel/öğretisel
eleştirilere dayanan kapsamlı görüşler sunmuştur. Dr. Bedri Ruhselman'ın
kurucusu olduğu Deneysel Neo-Spiritüalizm ise, bu Batı kaynaklı Spiritist
kozmolojiyi temel aldığı için, İslâm'a karşı geleneksel dinlerin dogmatizmine yönelik eleştirel bir
duruş sergilemiştir.
I. Emanuel Swedenborg’un Hz. Muhammed salla'llâhu
aleyhi ve sellem Hakkındaki Görüşleri
Swedenborg, geleneksel Batı
Hristiyanlığının aksine, İslâm’ın ortaya çıkışını İlahi Takdir/Öngörü (Divine
Providence) dahilinde zorunlu bir olay olarak ele almıştır, ancak bu inancı
Hristiyanlık öncesi kiliselerin putperestliğe (idolatry) düşen milletlerine
hitap eden kısmi bir düzenleme olarak görmüştür.
A.
İslâm'ın Tanrısal Amacı ve Muhammed’in Rolü
Swedenborg'a göre İslâm'ın misyonu son
derece önemlidir:
- Putperestliği Ortadan Kaldırma: İslâm, birçok ulus
arasında yaygın olan putperestlikleri ve eski kiliselerin simgesel
(representative) ibadetlerinin çarpıtılmasıyla ortaya çıkan sapkınlıkları
ortadan kaldırmak amacıyla ilahi takdirle yükseltilmiştir. Aksi takdirde,
bu uluslar putperestlik içinde kalarak ruhani dünyaya tamamen hazırlıksız
geçecekti.
- Rab Hakkında Bilgi Verme: İslâm dini, takipçilerine
Rab (The Lord) hakkında bir miktar bilgi vermiştir. Kur’an’a göre, Hz.
Muhammed’in takipçileri İsa Mesih'i Tanrı’nın Oğlu (Son of God),
insanların en bilgesi (wisest of mortals) ve büyük bir
peygamber (supreme prophet) olarak tanır. Çoğu Müslüman,
Mesih'i Hz. Muhammed'den daha büyük kabul eder.
B.
Teolojik Eksiklikler ve Ruhani Âlemdeki Akıbeti
Swedenborg, İslâm'ın bu olumlu misyonuna
rağmen, temel doktrinel eksiklikler taşıdığını savunur:
- Mesih'in Tanrılığının Reddi: Müslümanlar, Rab'bin
(Mesih'in) göğün ve yerin Tanrısı olduğunu ve O'nun Babası ile özde ve
kişi olarak bir (one in essence and person) olduğunu
kavrayamadılar. Bu durum, onların zihinlerinin içsel/ruhani
seviyelerinin açılmasını engelledi.
- Poligami Eleştirisi: İslâm'ın çok eşliliğe izin
vermesi, en büyük manevi kusur olarak görülür. Çünkü evlilik sevgisi (conjugial
love) ancak tek eşlilikte mümkündür ve Rab ile kilise/cemaat
arasındaki birliğe tekabül/denklik (correspondence) eder. Poligami, cinsel
şehvet/bedensel arzu (lasciviousness) üretir ve bu durum, ruhani
dünyada "banyo evinden gelen ılık bir kokuşmuşluk" (warm
stench of a bath) gibi iğrenç bir atmosfere neden olur.
- Hz.
Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Ruhani Kaderi: Swedenborg'un vizyonlarına
göre, Kur'an'ı yazan gerçek Hz. Muhammed, başlangıçta Müslümanların
lideriydi; ancak ilahi gücü kendisine mal etme arzusu (wanted to
control all aspects of their religious life as if he himself were God)
nedeniyle bulunduğu yerden uzaklaştırılmıştır. Bir isyanı bastırmak
için kısa süreliğine getirildiğinde, kendisi neredeyse tamamen kara
(almost pitch black) yüzlü, derin idrake sahip olmayan bedensel bir
ruh gibi görünmüştür. Günümüzde Müslümanlara, Mesih'e yönelmeleri için bir
aracı olarak, onun yerine başka ruhlar rehberlik etmektedir.
II.
Bedri Ruhselman ve Neo-Spiritüalizm Çizgisi
Bedri Ruhselman'ın Neo-Spiritüalizm
sistemi, Swedenborg ve Kardec'ten miras aldığı rasyonel ve anti-dogmatik
çizgiyi sürdürerek, geleneksel dini yapılara, dolayısıyla yerel İslâmî/Sufi
geleneklere karşı eleştirel bir tutum sergilemiştir.
A.
Ruhselman’ın Dinlere Yönelik Genel Eleştirisi
Ruhselman, İslâmî bir çizgiyi takip etmek
yerine, sistemiyle bilimselleşmiş bir maneviyat (scientified
spirituality) inşa etmeyi amaçlamıştır.
- "Din
Çağının Sonu": Ruhselman'ın takipçileri, Spiritist doktrinine uygun olarak, din
çağının sona erdiğini ve modern bilginin her alanda dini dogmaların yerini
alması gerektiğini savunmuştur. Bu, İslâm'ın da dahil olduğu tüm organize
dinlerin "çağın gerekliliklerine" uyması gereken ikincil,
araçsal (instrumental) bir rol üstlenmesi anlamına gelir.
- Dogmatizm ve Mistisizm Eleştirisi: Ruhselman, mutlak
hakikat iddiasında bulunan ve imana dayalı dogmaları (Hristiyanlıkta Üçlü
Birlik, İslâm'da ise Sufi mistisizmi) reddetmiştir. Sufizm, pasifliği ve
maddeden kopmayı öğütlediği için, Ruhselman'ın aktif yaşam ve maddesel
âlemle sürekli temas doktriniyle çelişmiştir.
- Poligami ve Materyalizm: Ruhselman'ın sisteminde, çok
eşliliğe izin veren İslâm'ın doğal/bedensel (natural) seviyede kaldığı
eleştirisi (Swedenborg'dan gelen bir miras) ve bu durumun ruhani gelişimi
engellediği fikri mevcuttur. Ruhselman'ın eleştirisi, İslâm'ın ahlaki
boşluğa (moral void) çözüm getirmedeki yetersizliğine
odaklanmıştır.
B.
Hz. Muhammed'e Doğrudan Atıf
Ruhselman'ın eserlerinde Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'e
yönelik doğrudan, kişisel bir eleştiri veya yorumdan ziyade, İslâm'ın teolojik
yapısının analizine odaklanılır. Ancak Spiritizmin genel kurucu
figürlerinden Léon Denis, eserlerinde Hz. Muhammed'in vizyoner/medyumik
yeteneklerinden ve misyonunun Joan of Arc'ınkine benzediğinden bahseder; bu da
Muhammed'i Spiritüalist bir bakış açısıyla, "görünmez bir irade
tarafından istila edilmiş" (invaded by a will more powerful than his
own) ve "doğrudan bir görevle görevlendirilmiş" bir peygamber (nabi)
olarak gösterir.
Bu, Ruhselman'ın sisteminin, İslâmî çizgiden ziyade, Hristiyanlık
sonrası Spiritüalizm geleneği içerisinde, tüm dinlerin kutsal metinlerini
ve kurucularını yeni bir rasyonel vahiy (new rational revelation)
ışığında yeniden değerlendirme eğilimini gösterir. Swedenborg'un Muhammed'i ve
İslâm'ı eleştirmesi, Ruhselman'ın sisteminin Hristiyanlık kaynaklı
epistemolojik mirasın bir devamı olarak görülmesine neden olur.
Spiritüalizm/Ruhçuluk
Akımlarında Aşk/Sevgi (Amor/Love) Kavramı,
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772) ve onun
teolojik mirasçısı Allan Kardec ile Dr. Bedri Ruhselman’ın kurduğu
Spiritüalizm/Ruhçuluk akımlarında aşk/sevgi (amor/love) kavramı,
din ve ahlak/etik sisteminin mutlak merkezini oluşturur. Bu makalenin önceki
bölümlerinde (bkz. Şeytan hakkındaki görüşler ve Hz. Muhammed hakkındaki
görüşler) Swedenborg’un sisteminin, geleneksel dogmaların karşısına, sevgi
ve bilgelik (love and wisdom) birliğini koyan radikal/kökten bir
öğreti olduğunu belirtmiştik.
Bu ek incelemede, aşkın/sevginin din ve
maneviyat/ruhaniyet bağlamındaki kozmolojik, teolojik ve ahlaki/etik rolü,
özellikle Ruhselman'ın Neo-Spiritüalizminde nasıl bir "Yeni
Hristiyanlık" (New Christianity) ve reformist/ıslah edici
bir yol olarak yorumlandığı üzerinde durulacaktır.
I. İlahi Sevgi ve Kozmolojik/Sistemli
Merkez
Swedenborg'un vizyoner/sezgisel
deneyimlerinden (Ex Auditis et Visis) çıkardığı temel sonuç, İlahi
Sevgi ve İlahi Bilgelik'in (Divine Love and Divine Wisdom)
Tanrı'nın bizzat özü (esse) ve formu olduğudur. Bu iki unsur,
yaratılıştaki her şeyin kaynağıdır.
A. Sevgi, Bilgelik ve Hayatın Özü
Swedenborg’a göre sevgi, hayatın özüdür.
Tıpkı kalbin bedenin hareketini sağlaması gibi, sevgi de ruhun (spiritus)
iradesinin ve dolayısıyla düşüncenin kaynağıdır.
- Güneş ve Ateş Benzetmesi: İlahi Sevgi, melekler
tarafından ruhani/manevi âlemde bir güneş olarak algılanır. Bu güneşten
yayılan ateş (fire) sevgiye, ışık (light) ise
bilgeliğe/hakikate tekabül/denk gelir.
- Sevginin Formu: Sevgi ve Bilgelik, tıpkı hayırseverlik
(charity) ve iman (faith) gibi, birbirinden ayrılmaz bir
bütündür ve evrende bir Evlilik (Marriage of Good and Truth)
oluşturur. Sevgi olmadan bilgelik (iman) kördür, tıpkı ışıksız bir kış
güneşi gibi, hiçbir şeyin büyümesini sağlamaz.
B. Evlilik Sevgisi (Conjugial Love)
Swedenborg, tüm sevgilerin temelinde Hakiki
Evlilik Sevgisi'nin yattığını savunur. Bu sevgi, Rab ile Kilise arasındaki
kutsal birliğin bir yansımasıdır (denkliğidir). Bu sevgi, saf, kutsal ve nefsaniyetten
arınmış (chaste) olup, yalnızca tek bir erkek ve tek bir kadın
arasında (monogamy) mümkündür.
II. Teolojik ve Ahlaki/Etik Reformun
Merkezi Olarak Sevgi
Ruhçuluk/Spiritüalizm, geleneksel
Hristiyanlığı eleştirirken, sevginin pratik (practical) ve ahlaki/etik (moral)
yönünü yüceltmiştir.
A. Sola Fide (Yalnızca İmanla
Kurtuluş) Doktrininin Reddi
Swedenborg'dan Kardec'e ve Ruhselman'a
kadar Spiritüalistler, kurtuluşun (salvation) yalnızca imanla geldiği (sola
fide) doktrinini, sevginin ve iyi eylemlerin (good works) önemini
yadsıdığı için reddetmişlerdir.
- Amel ve Vicdan: Kurtuluş, iman ve sevginin
(hayırseverlik) birleştiği, ahlaki/etik bir yaşamla mümkündür.
Ruhselman'ın sisteminde, vicdanın (conscience) temel taşı bilgi
ve sevgidir (knowledge and love). Ahlaki yaşam, bilgelikle
şekillenen sevgiden gelir.
- Mesih'in Özü: İsa Mesih'in öğretisinin özü, sevgi (love)
ve hayırseverlik (charity) yasasıdır. Kardec’in Spiritizması,
İncil'deki (Gospel) ahlaki/etik öğretileri (özellikle sevgi ve bağışlama)
temel alarak, Hristiyanlığı daha tutarlı bir şefkat yorumu (consistently
compassionate interpretation) ile yeniden düzenlemeyi amaçlamıştır.
B. Kötülüğün Kaynağı ve Sevgisizlik
Neo-Spiritüalizm, kötülüğün kaynağını tek
bir şeytani varlıkta değil, insanın öz/ben sevgisinde (self-love)
ve dünya sevgisinde (love of the world) görür. Bu sevgi türleri,
Cehennem'in kaynağıdır.
- Zararlı Tutkular: Öz-sevgi, kıskançlık, nefret,
intikam ve hilekârlık gibi tüm kötülüklerin ve sahte düşüncelerin (falsities)
kaynağıdır. Bu tutkular, insanın içsel/ruhani seviyelerini kapatır.
- Antipati ve Titreşimler: Ruhselman'ın
Neo-Spiritüalizm'inde, tüm duygular ince maddesel titreşimlerin (vibrations)
bir tezahürüdür. Sevgi titreşimleri (sympathetic vibrations)
yapıcı ve güçlü iken, nefret ve kin titreşimleri (antipathic
vibrations) yıkıcıdır. Yüksek sevgi, negatif titreşimleri silip
dağıtma gücüne sahiptir.
C. Çok Eşliliğin (Poligami) Reddi ve
Hristiyanlık Çizgisi
Swedenborg'un ve dolayısıyla Ruhçuluğun
İslâm'ı eleştirmesinin ana dayanağı, bu dinin poligamiye izin vermesiydi.
Bu, Swedenborg'un teolojik sistemi için bir sapma (aberration)
teşkil ediyordu:
- Ruhani Zina/Fuhuş (Spiritual Adultery):
Poligami ve zina (adultery) sevginin kutsallığını bozar ve kötülük
ile yanlışlığın evliliğini (marriage of evil and falsity)
temsil eder. Bu tür bir sevgi, kişinin ruhani/içsel benliğini kapatır ve
Mesih'ten gelen İlahi Hakikat'i almasını engeller.
- Hristiyanlık Üstünlüğü İddiası: Swedenborg, hakiki
evlilik sevgisinin ve ona bağlı tüm mutlulukların (felicities)
yalnızca Hristiyan Kilisesi'ne ait olanlarda bulunabileceğini ileri
sürer, çünkü bu sevgi yalnızca Mesih'in tanrılığını kabul edenler
tarafından alınabilir. Bu kesin teolojik çizgi, Ruhselman'ın
Neo-Spiritüalizm'ini İslâmî bir çizgiden ziyade Hristiyanlık-türevli
Spiritüalizm geleneğine bağlar (önceki yazılarımızda tartışıldığı
gibi).
III. Ruhselman ve Sevginin Yeni Misyonu
Dr. Bedri Ruhselman, cumhuriyet
reformlarının yarattığı ahlaki/manevi boşluğu (moral/spiritual void)
doldurmak için, sevgi ve ahlakı (morality) bilimsel bir temele
oturtmuştur.
- Evrensel Ahlak (Unifying Morality): Ruhselman,
sevgiyi, dinî dogmalardan bağımsız, bilimsel yöntemlerle incelenip
kanıtlanmış evrensel bir ahlaki zorunluluk olarak sunmuştur.
Ruhselman'ın sistemi, materyalist eğilimlere karşı ruhun ölümsüzlüğünü
kanıtlarken, Sufizm'e (mysticism) karşı ise pasifliği
reddeden ve aktif hayırseverliği (active charity) merkez
alan bir yaşam biçimi önerir.
- Sevgi ve Vazife/Misyon: Ruhselman’ın sisteminde, sevgi
sadece bir duygu değil, aynı zamanda vazife bilinci (duty)
ve hizmet (usefulness) sevgisiyle birleştiğinde tekâmülün
(evolution) hızlandığı en yüksek erdemdir. Yüksek ruhanî varlıklar,
dünyada aktif hizmet (use) yapan ve başkalarına fayda sağlayanları
sever ve onurlandırır.
Ruhselman ve takipçileri, sevgi ilkesini
benimseyerek, geleneksel dinlerin korku ve ceza dayatmasına dayalı otomatik
vazife mekanizmasının yerini, bireysel bilinçle (idrak) seçilen "sevgi
planı"nın (love plan) alacağını iddia etmişlerdir. Bu,
Spiritüalist hareketin, Hristiyanlığın temellerini (sevgi ve İsa Mesih'in
Tanrılığı) alıp, onu bilimsel ve rasyonel/akılcı bir ahlak sistemi
olarak reforme etme çabasının nihai göstergesidir.
Ruhçuların
Cinler Hakkındaki Görüşleri
Önceki yazılarımızda Emanuel Swedenborg
(1688–1772) ve onun sistemini temel alan Spiritüalizm/Ruhçuluk hareketlerinin
(Allan Kardec ve Dr. Bedri Ruhselman) geleneksel dini dogmalara karşı nasıl
kökten/radikal bir reformist/ıslah edici tavır aldığını detaylıca incelemiştik.
Bu reformun en belirgin örneklerinden biri, Batı teolojisinde Şeytan (Satan)
ve İblis (Devil) olarak bilinen figürlerin ve yerel inanç sistemlerinde Cinler/Afarit
olarak anılan varlıkların doğasına dair görüşlerdir.
Ruhçuluk akımına göre, bu tür
kötücül/habis varlıklar, geleneksel dinlerin öğrettiği gibi Tanrı'nın karşıtı
veya bağımsız, manevi/ruhani bir tür değildir; aksine, ahlaki/etik ve ruhanî
tekâmül/evrim sürecini tamamlayamamış insan ruhlarının kolektif/toplu hâlini
temsil ederler.
I.
Şeytan/İblis ve Cin/Afarit Kavramına Dair Temel Görüş
Ruhçuluğun kurucu figürleri, kötülüğün (evil)
kaynağını, insanın kendi öz-sevgi ve dünyaya olan maddesel (material)
bağlarından gelen sapkın arzu ve istemlerinde (will) görürler.
1. Kötülüğün İnsanî Kökeni:
Swedenborg ve Kardec’in öğretisine göre, melekler ve iblisler/cinler ayrı
varlıklar değildir; tüm zeki/akıl sahibi varlıklar aynı doğa ile yaratılmıştır
ve gelişim derecelerine göre farklılaşırlar. İblisler veya Cinler, dünyevi
yaşamlarında kötülük, hırs, bencillik ve yanlış inançlara (falsities)
saplanmış, ahlaken geri kalmış insan ruhlarının bedenlerinden ayrıldıktan
sonraki hâlleridir. Ölüm, kişinin kimliğini, bilincini ve temel eğilimlerini
değiştirmez. Bu nedenle, dünyevi yaşamlarında yalan, hile veya nefret sevenler,
ölümden sonra da aynı kötü eğilimleri devam ettiren ruhlar (evil spirits)
olarak var olurlar.
2. Ruhselman’da Geri Ruhlar (Mütekâmil
Olmayanlar): Dr. Bedri Ruhselman'ın Neo-Spiritüalizm sisteminde bu kötücül varlıklar, Mütekâmil
Olmayan Ruhlar (Geri Ruhlar) olarak sınıflandırılırlar. Onuncu
sınıfa (en alt seviye) ait olan bu kirli ruhlar, kötülüğe eğilimli olup,
insanları aldatmak ve kendi tahakküm/hâkimiyet hırslarını (lust for
domination) tatmin etmek için her türlü maskenin altına girebilirler.
3. Tekil Şeytan Figürünün Reddi: Ruhçuluk, Hristiyanlıkta ve
İslâm'da yaygın olan, güçlü, bağımsız bir varlık olarak tek bir Şeytan'ın
varlığını reddeder. Swedenborg, cehennemin (hell) tamamının, Tanrı'yı inkâr eden (atheists)
ve hayatlarını suç işleyerek geçiren insanlardan oluştuğunu ve bunların toplu
olarak Şeytanlar ve İblisler (Satans and Devils) olarak
adlandırıldığını belirtir. Bu, kötülüğün insana atfedilen kolektif/ortak bir
durum olduğu anlamına gelir.
II.
Cinler ve Afarit’in Ruhanî Âlemdeki İşlevi
Spiritistlere göre, Cinler (Jinn)
veya Afarit (Afarit) gibi yerel isimlerle anılan varlıklar, temelde aynı
ahlaki/etik kategoriye ait ruhlardır.
1. Obsesyon/Musallat Olayları: Bu
geri ruhların temel faaliyeti, hayatta kalan insanlara musallat olmak
(Obsesyon) veya tahakküm altına almaktır. Bu kötü ruhlar, yeryüzüne
yakın bölgelerde (earthbound) kalarak, dünyevi şehvetlerini ve maddi
arzularını tatmin etmek amacıyla, duyarlı (sensitive) veya negatif
mizaçlı (negative temperament) insan bedenlerini veya onların manyetik
alanlarını (aura) kontrol etmeye çalışırlar. Bu musallat ruhlar, bazen
aldatıcı bir şekilde kendilerini yüksek varlıklar veya melekler
gibi tanıtarak, insanları kendi yanlış yollarına sürüklemeyi amaçlarlar.
2. Türkiye Bağlamında Afarit:
Kaynaklar, Arap/Ana'kh literatüründe Cinlerin (Djinn) ateşten yaratılmış
varlıklar ve Afarit'in (Afarit) ise bunların çoğulu olduğunu
belirtir. Bu varlıklar, maddeleşme (materialization) yeteneğine
sahiptirler. Türkiye ve
Anadolu bağlamında, bu tür Afarit'in özellikle Türk kadınlarına musallat
olduğu, onlara rahatsızlık, kronik korku ve çalkantılı ruh hali verdiği
kaydedilmiştir. Spiritist bilim bu durumları, bu varlıkların ruhanî
tekâmül eksikliği ve tahakküm hırsı ile açıklamıştır.
3. Ruhselman’ın Metodolojik Uyarısı:
Ruhselman, celselerde (séances) bu geri ruhların sıkça karşılaşılan bir
unsur olduğunu ve deneyimsiz araştırmacıların (medyom, operatör) kendilerini
korumak için bilgili olmaları gerektiğini vurgulamıştır. Geri ruhlar,
musallat olmaya çalıştıkları insanın zaafları ve inançları üzerinden onlarla
iletişim kurar; örneğin, bir kişi musallat ruhun kendisinden üstün bir varlık
olduğunu kabul ederse, ruh bu inançla onu tahakküm altına alır. Bu nedenle,
ruhlarla temasta akıl/mantık (reason) ve bilginin (knowledge)
mutlak bir rehber olarak kullanılması hayati önem taşır.
III.
Ruhçuluğun Şeytan ve Cin Görüşünün Reformist/Isah Edici Yönü
Ruhçuluğun bu figürlere olan yaklaşımı,
Hristiyanlık ve İslâm'ın dogmatik/dini dogmalarına karşı bir meydan okumadır.
- Deneysel Kanıtın Merkeziliği: Spiritistler, ruhani
varlıkların varlığını inanç meselesi olarak değil, deneysel/ampirik
çalışmalarla kanıtlanabilir bilimsel bir gerçeklik olarak görmüşlerdir.
Onlar için bu varlıklar, yalan söyleyen, bilgisiz, kaba ve ahlaksız
olabilen, ancak özünde hala insan olan ruhlardır.
- Sonsuz Ceza Reddi: Geri ruhların da, zamanla ve
acılarla (suffering) tekâmül/evrim geçirme yasasına (law of
progress) tabi olduğu düşünülür. Ruhçuluk, bu nedenle, geleneksel
dinlerin öğrettiği ebedi/sonsuz ceza (eternal punishment)
fikrini reddetmiştir. Musallat ruhlar dahi, İlahi Nizam'ın (Divine
Order) bir gereği olarak, nihayetinde düzelmeye mahkûmdurlar.
- Ahlaki Sorumluluk: Şeytan'ı bağımsız bir dış güç
olarak görmeyi reddetmek, insanın kötülüğün kaynağı olarak kendi
iradi/istencel seçimlerini kabul etmesi anlamına gelir. Bu da Ruhselman'ın
sistemindeki özgür irade (freedom of choice) ve bireysel
ahlaki sorumluluk ilkesini pekiştirir.
Özetle, Ruhçuluk, Cinleri veya Afarit'i, Batı
Spiritizminin geri ruhlar (undeveloped spirits) kategorisine dahil olan,
dünyevi hırslara sahip, ahlaki açıdan geri kalmış insan ruhları olarak
kabul eder ve bu varlıkların gücünün, insanın kendi bilgisizliği, zafiyetleri
ve dogmatizmine karşı koyamamasıyla sınırlı olduğunu savunur.
Kavram |
Geleneksel Dini Görüş (Özellikle Batı
Hristiyanlığı ve Kuday) |
Ruhçuluk/Neo-Spiritüalizm Görüşü |
Cin/Şeytan'ın Doğası |
Tanrı'nın karşıtı, bağımsız, düşmüş
melekler veya ruhanî tür. |
Kötülüğe eğilimli, dünyevi arzulara
bağlı, ölmüş insan ruhları. |
Kötülüğün Kaynağı |
Şeytan'ın kışkırtması ve ilk günah (original
sin). |
İnsanın kendi öz-sevgisi ve
dünyevi/maddesel arzularından. |
Musallat/Obsesyon |
Şeytanî varlıkların doğrudan saldırısı. |
Geri ruhların kendi tahakküm hırslarını
tatmin etme çabası (Musallat Ruh). |
Nihai Kader |
Ebedi/sonsuz ceza. |
Tekâmül/evrim yasasına tabi, düzelmeye
mahkûm. |
Ruh Çağırmada Gelenin Ruh Değil Cin Olduğunu Düşünenler Var
Ruhçuluk (Spiritüalizm) akımının öncülleri
ve takipçileri, özellikle Emanuel Swedenborg (1688–1772) ve Allan Kardec'in
(1804–1869) sistematize ettiği doktrinler, ruh çağırma (evocation)
seanslarında temasa geçilen varlıkların, geleneksel dinlerin tarif ettiği Cinler/Afarit
(Jinn/Afarit) veya Şeytan (Satan) gibi bağımsız, insan dışı varlıklar
olduğu yönündeki tezi kesin bir dille reddederler.
Dr. Bedri Ruhselman'ın (1898–1960) kurduğu
Deneysel Neo-Spiritüalizm (Tecrübî Neo-İspiritüalizma) de bu Batı
kaynaklı Spiritist kozmolojiyi benimser ve geleneksel dinlerin bu tür
kavramlarını, ahlaki tekâmül/evrimlerini tamamlayamamış insan ruhlarının
topluluğu olarak yeniden tanımlar.
I. Ruhçuluk Paradigmasında Varlıkların
Temel Kimliği
Spiritizmin temel epistemolojik/bilgi
kuramsal varsayımı, ruhani âlemin ve temasların doğasını kökten bir şekilde
değiştirmiştir.
1. Temas Edilen Her Varlık İnsan
Ruhudur: Ruhçuluğun kurucu tezi, melekler, iblisler ve Cinler de dahil
olmak üzere ruhani dünyadaki tüm varlıkların, aslında yeryüzünde yaşamış
insanların ruhları (souls of the dead) olduğu ve insan soyunun,
cennetin "tohum yatağı" (seedbed of heaven) olduğu
yönündedir. İnsanların farklı sınıfları, iyi ve kötü, sadece entelektüel/zihinsel
ve ahlaki gelişimlerinin farklı derecelerini temsil ederler. Ölüm, kişinin
kimliğini, bilincini, eğilimlerini ve hafızasını ortadan kaldırmaz; kişi,
dünyadaki haliyle yaşamaya devam eder.
2. Şeytan ve Cin Figürünün Reddi:
Ruhçuluk, Hristiyanlıkta ve İslâm'da yaygın olan tek, bağımsız ve güçlü bir
Şeytan figürünün varlığını mutlak surette reddeder. Swedenborg'a göre,
Cehennem'in tamamı, yeryüzündeyken kötü bir yaşam süren ve Tanrı'yı inkâr eden
(atheists) insan ruhlarından oluşur ve bu ruhlar topluca Şeytanlar ve
İblisler (Satans and Devils) olarak adlandırılır. Bu varlıklar,
insanın kendi öz sevgisine (self-love) saplanıp kalmasından kaynaklanan kolektif/ortak
kötülüğün bir görünümüdür. Ruhselman'ın sisteminde, geleneksel cin ve
şeytan tanımları, "Mütekâmil Olmayan Ruhlar" (Geri Ruhlar)
kategorisine dahil edilir.
II. Geri Ruhların (Cinlerin)
Özellikleri ve Aldatma Mekanizması
Ruhçuluğa göre, cin/şeytan sanılan
varlıklar, ruh çağırma seanslarında ortaya çıkan düşkün, bilgisiz, art
niyetli veya hilekâr insan ruhlarıdır. Bunların temel amacı, kendi tahakküm
hırslarını (lust for domination) tatmin etmek ve iletişim kuranları Obsesyon/Musallat
yoluyla aldatmaktır.
1. Teşevvüş Hâli (Confused State):
Seanslara gelen düşük seviyeli ruhların birçoğu, ölümden sonra şaşkınlık ve
karışıklık (teşevvüş hâli) içindedirler. Bu varlıklar, dünyevi
arzularından, alışkanlıklarından ve yanılgılarından kurtulamadıkları için,
yaşadıkları yeri hâlâ Dünya zannedebilirler. Kendi kötülüklerinin ve sapkın
inançlarının imajlarını (imagination), nesnel/objektif bir
gerçeklikmiş gibi çevrelerinde yaratır ve bu imajları yaşarlar. Bu nedenle,
bir katil sürekli kurbanını görürken, bir cimri bıraktığı altınlarını
arayabilir. Bu yanılsamalar, onların ruhani acılarını ve azaplarını oluşturur.
2. Hile ve Maskeleme: Geri ruhlar
(cinler), amaçlarına ulaşmak için sıklıkla kendilerini olduklarından farklı
tanıtırlar.
- Yanlış
Kimlik Kullanımı: Low-level spirits are prone to use false names (yüksek
varlık, melek, peygamber vekili, ünlü filozof) veya başkalarının
kimliklerini (impersonation) takınırlar. Swedenborg, seans
katılımcılarının zihnindeki düşüncelerin, ruhları o kişiyi taklit etmeye
itebileceğini bizzat gözlemlemiştir.
- Aldatıcı
Amaçlar:
Bu varlıklar, kendilerini ışık melekleri gibi göstererek dinsel
dogmaları veya ahlaksız telkinleri yayabilirler. Türkiye'de, Ruhselman'ın
gözlemlediği seanslarda, bu hilekâr ruhların bazen "vahşi bir
hayvanın parçalama içgüdüsüne" sahip olduğu ve insanları cinayete
teşvik eden iğrenç arzularını ifade ettikleri kaydedilmiştir.
3. Cinler ve Obsesyon/Musallat:
Ruhçulukta, cinlerin insanlara musallat olması (obsession/possession)
kavramı, geri ruhların bir bedensiz ruhun zihnini veya bedenini ele geçirmesi
olarak açıklanır. Bu, ruhun özgür iradesine (free will) karşı
yapılan bir zorlamadır. Geri ruhlar, insanın zihinsel durumundan yararlanarak,
nefret, kin, bencillik ve şehvet gibi kötü duyguları artırır ve bu duyguların
medyumda veya insanda açığa çıkmasını sağlarlar. Ruhselman'a göre, bu
musallatın en önemli mekanizması, ruhun o anda yayımladığı kötü titreşimlere
(vibrations) otomatik olarak uyum sağlayan başka bir varlık tarafından
çekilmesi (sempatizasyon) veya ruhun kendi varlığının manyetik alanının,
obsesörün manyetik alanıyla temas etmesidir.
III. Ruhselman’ın Türk Spiritizmine
Katkısı ve Geleneksel Görüş
Ruhselman, Batı Spiritizminin bu
rasyonelci/akılcı çizgisini benimseyerek, geleneksel İslâmî/Sufi mistisizminden
ve yerel inançlardan ayrılmayı amaçlamıştır.
1. Sufi/Mistik Gelenekle Çatışma:
Ruhselman, geleneksel dinlerin öğrettiği dogmatik inançları ve Sufizm'i
(mistisizm), bilimdışı ve pasif olduğu gerekçesiyle eleştirmiş,
yeni sistemini ise bilimselleşmiş maneviyat (scientified spirituality)
üzerine kurmuştur. Bu durum, Ruhselman'ın ruhaniyet konusundaki yaklaşımının
yerel İslâmî çizgiden ziyade, Batı Spiritizminin Hristiyanlık-sonrası
reformist akımına ait olduğunu gösterir.
2. Cinlere Dair Geleneksel İnançlar:
Ruhselman'ın sistemine rağmen, geleneksel inançlar Türk Spiritizmine yabancı
değildi. Örneğin, Hasan
Merzuk'un Cinlerle Muhabere (Conversations with the Djinns) adlı
eseri (Ruhselman'ın gençliğinde okuduğu) yerel inançlardaki Cin/Afarit konusuna
değinir. Türkiye ve Arap Yarımadası'ndaki geleneksel Sihr (Magic) ve
Ruhaniyyin (Spiritualists) inançlarına göre, Cinler (Jinn)
dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olup, Afaritler ise özellikle
rahatsız edici ruhlardır ve bu varlıklar Sahiriin tarafından özel
dillerle (Shataniyaat veya Rouhaniya) çağrılırlar.
Spiritizm, tüm bu geleneksel inançları bilimsel şüphecilik (skepticism)
ve rasyonel analiz yoluyla reddederek, seanslarda görülen kötü
niyetli hayaletleri, hortlakları (ghosts) ve Cinleri sadece insan
ruhlarının yansıması ve hilesi olarak açıklar.
Ruhçulukta
Kutsal Bir Sır (Sacred Arcanum)
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
teolojik/ilahiyat külliyatının ve onun Spiritüalizm/Ruhçuluk akımları
üzerindeki kurucu etkisinin merkezinde aşk/sevgi (love) ve cinsiyet
(sex) mefhumları yer almaktadır. Swedenborg'un öğretisi, cinsel
birleşmeyi sadece doğal bir eylem olarak değil, aynı zamanda
kozmolojik/sistemli bir hakikati temsil eden ve bireysel tekâmül/evrim
sürecini doğrudan etkileyen kutsal bir sır (sacred arcanum) olarak ele
alır.
Dr. Bedri Ruhselman'ın Deneysel
Neo-Spiritüalizm sistemi de bu temeli miras alarak, cinselliği "bilimselleşmiş
maneviyatın" (scientified spirituality) bir parçası olarak, maddenin
(matter) ince titreşimleri (vibrations) ve evrensel ahlakın
(unifying morality) kaynağı olarak açıklamıştır.
I.
Sevginin ve Cinselliğin İlahi/Tanrısal Kaynağı
Swedenborg'un kozmolojisinde, yaşamın ve
evrenin nihai kaynağı, İlahi Sevgi ve İlahi Bilgelik (Divine
Love and Divine Wisdom) olmak üzere iki özsel/temel unsurdan oluşur. Bu iki
unsur, göksel/cennetli evliliği (the heavenly marriage) oluşturur ve
yaratılıştaki her şey bu birliğin bir yansıması veya tekabüliyet/denkliği
(correspondence) olarak var olur.
Kadın
ve Erkeğin Yaratılış Amacı:
Yaratılış gereği, kadın ve erkek, bu ilahi
birliği yeryüzünde temsil etmek üzere tasarlanmıştır.
- Erkek (Male), hakikatin anlaşılmasına ve bilgeliğe
(wisdom) odaklanmak üzere yaratılmıştır.
- Kadın (Female), iyiliğin istenmesine ve bu
bilgeliğin sevgisine (love) odaklanmak üzere yaratılmıştır.
- Birleşme sırasında, erkeğin anlama/idrak (understanding)
yeteneği ile kadının irade/istenç (will) yeteneği karşılıklı
ve birbirini tamamlayıcı bir şekilde birleşir. Bu sayede, göksel evlilik (heavenly
marriage) yeryüzünde Evlilik Sevgisi (Conjugial Love)
olarak tecelli eder.
Ruhsal
Bütünlük Olarak Evlilik Sevgisi:
Hakiki evlilik sevgisi
(conjugial love), kişinin sadece bir eşle (monogami) gerçekleşebilen ruhani/içsel
(spiritual/internal) birliğidir. Bu sevgi, Ruhçuluk'ta temel bir
ahlaki/etik gerekliliktir:
- Bir Melek, Tek Varlık: Cennette, karı-koca olarak yaşayan iki ruh,
birleşmiş zihinleri nedeniyle bir melek (one angel) olarak
adlandırılır.
- İffet/Saflık (Chastity): Swedenborg'un
sisteminde iffet, bekârlık (celibacy) değil, monogamik evlilik
içindeki cinsel ilişki olarak tanımlanır. Evlilik sevgisi, özünde
kutsal, saf ve iffettir.
II.
Kadın ve Erkeğin Birleşmesindeki Gizem ve Arkana
Swedenborg'un vizyonları ve tebliğleri,
kadın ve erkeğin fiziksel birleşiminin ardında, ruhsal varlıklarının birbirine
karıştığı ve dönüştüğü derin bir gizemi (arcanum) açığa çıkarır. Bu,
Ruhçuluk'ta kutsal birlik olarak kabul edilir:
A.
Ruhun ve Özün Aktarılması (Propagatio Animae)
Erkeğin tohumu (semen), sadece
fiziksel bir sıvı değil, erkeğin ruhunu (soul) ve onun zihnini (mind)
taşıyan elemental bir formdur.
- Ruhsal Tohumun Alınması: Erkeğin üreme maddesi (prolific
principle), karı tarafından evrensel olarak alınır (received
universally) ve kadının yaşamına eklenir.
- Kadının Şekillenmesi: Bu süreç, kadının kendi
iradesini ve hayatını kocasının hayatıyla birleştirmesine olanak
tanır. Bu aktarım sonucunda kadın, kocasının bilgeliğine (wisdom)
ait şeyleri kendine mal eder ve kocasının suretini (effigy)
alır. Kadın böylece gerçek bir eşe (wife) dönüştürülür.
- Gizli Yöntem (The Secret Way): Bu birleşme ve
kadının eşe dönüşme süreci, genellikle gizli yollarla (by secret
means) gerçekleşir ve erkeğin bu durumdan tamamen habersiz (ignorant)
olduğu söylenir. Bu, İncil'de (Genesis), Havva'nın Adem uyurken (yani
Adem'in tam bir unwissenheit—bilgisizlik hâlinde) yaratılmasıyla
sembolize edilir.
- Ruhani Üreme: Cennette ise bu birleşmeden doğal
çocuklar yerine Ruhani Ürünler (Spiritual Offspring) doğar.
Bu ürünler sevgi ve bilgelik (yani iyilik ve hakikat) olarak
adlandırılır.
B.
Sevgiden Gelen Titreşimler ve Duygular
Ruhselman'ın Neo-Spiritüalizminde, tüm
duygusal ve ruhani etkileşimler, titreşimler (vibrations)
aracılığıyla açıklanır ve bu, sevginin evrensel gücünü gösterir:
- Manyetik Alanlar: Sevgi, bedenin etrafında yüksek
ve çekici bir manyetik alan (magnetic field) yaratır.
Bedenlerin birbirini sevmesi ve çekmesi, bu manyetik alanların sempatize
olması (sympathize) ve karşılıklı titreşimlerle uyum sağlaması
demektir.
- Duygusal Etki: Sevgi ve nefret, kin ve dostluk; bunlar
Spiritizm'e göre yalnızca soyut duygular değil, madde bileşimlerinden
yayılan enerjilerin (energies from material compositions)
görünümüdür. İki insanın birleşimi, iki zıt kutbun (erkek ve kadın) bir
araya gelerek dengeyi (equilibrium) sağlamasıdır.
III.
Ruhçuluğun Cinsellik Hakkındaki Ahlaki/Etik Duruşu
Ruhçuluk, Hristiyanlıkta aşırı bir baskı
aracı olarak kullanılan günah ve ceza kavramlarını reddederken, cinselliğin
kötüye kullanımını da en büyük ruhani felaket olarak kabul etmiştir.
1. Adultery/Zina ve Poligami (Çok
Eşlilik) Eleştirisi: Zina, Evlilik Sevgisi'nin karşıtıdır ve Böylesel
Arzu/Şehvetin Çılgınlığı (Lüsternheit der Thorheit) olarak
adlandırılır.
- Ruhani Profanasyon: Zina, ruhun içsel (internal)
seviyelerini kapatır ve ruhsal hayatı yok eder. Swedenborg, Cehennem'in
tamamını "zina" (adultery) olarak adlandırmış,
zinanın ise Kötü ve Yanlış'ın Birleşmesi (Vermählung des Bösen
und Falschen) olduğunu söylemiştir.
- Müslümanlığa Eleştiri: Önceki yazılarımızda ele
alındığı gibi, Swedenborg ve Ruhçular, İslâm'ı eleştirirken poligamiye (çok
eşliliğe) izin verilmesini, evlilik sevgisini böldüğü için bu dinin ruhani
tekâmülünü engelleyen temel kusur olarak görmüşlerdir. Bu durum,
Müslüman cennetleri ile Hristiyan cennetleri arasında bir iletişim
eksikliği (no communication) ve ayrılık yaratır.
2. Bencilliğin Yıkımı: Ruhçuluk,
cinselliğin kötüye kullanılmasının temel nedenini öz-sevgi (self-love)
ve dünya sevgisi (love of the world) gibi nefsani/bencil
tutkularda görür. Şeytan veya geri ruhlar (cinler), bu tür bencil arzulardan
beslenen, ruhanî olarak düşkün insan ruhlarıdır. Obsesyon/musallat hâlleri, bu
ruhların, hile veya yalanlarla insanları ahlaksızlığa sürükleyerek tahakküm hırslarını
tatmin etme çabasıdır.
IV.
Ruhçulukta Cinsellik ve Tekâmül/Evrim
Cinsellik, Spiritizm'e göre, bireyi ya
hızla tekâmül (evolution) yolunda yukarı taşıyan ya da en alt
seviyeye, yani hayvani (bestial) bir duruma indiren merkezi bir
araçtır.
- Olumlu Çaba: Sevgi, vazife bilinci ve iyilik yapma
(doing uses) ile birleştiğinde, ruhsal gelişim hızlanır ve kişiyi vazife
planına (Duty Plane) doğru hazırlar.
- Olumsuz Çaba: Poligamik veya zina odaklı bir yaşam süren bir
erkek, ruhaniyetten koparak hayvanın doğasına (nature of a beast)
yaklaşır. Ruhselman'ın sistemine göre, bu durum, kişinin ruhanî ilerleme
yeteneğini yavaşlatır ve onu Mütekâmil Olmayan Ruhlar (Undeveloped
Spirits) arasına katar.
Sonuç olarak, Ruhçuluk akımı, cinselliği sevgi
ve bilgelik ilkeleri etrafında yeniden formüle etmiş, onu
mistik/ezoterik bir gizem olmaktan çıkarıp, rasyonel/akılcı gözlem ve
ahlaki/etik gereklilikler üzerine kurulan yeni bir maneviyatın merkezine
yerleştirmiştir. Bu yolla, cinsel birleşme, sadece biyolojik bir zorunluluk
değil, aynı zamanda insanın Tanrısal suretini ne kadar yansıttığının da bir
göstergesi hâline gelmiştir.
Rüyalar,
Vizyonlar Ve Ruhsal Temaslara Ait Hikâyeler
Emanuel Swedenborg'un (1688–1772)
vizyoner/sezgisel deneyimleri (vizyon), Allan Kardec'in sistematik
Spiritizma'sı ve Dr. Bedri Ruhselman'ın Deneysel Neo-Spiritüalizm'inin temelini
oluşturan teolojik/ilahiyat ve metapsişik külliyat, ölüm ötesi hayata dair
sayısız gözlem/müşahede (observational account) ve hikâye
içermektedir. Bu vakalar, Ruhçuluk akımının geleneksel dinlerin ceza/ödül
dogmalarını nasıl reddettiğini ve onun yerine ruhani/manevi tekâmül/evrim
(spiritual evolution) ve bilimsel ahlâk (scientified
spirituality) kavramlarını koyduğunu tebarüz ettirmektedir.
Aşağıda, kaynaklarda geçen bu rüyalar,
vizyonlar ve ruhsal temaslara ait hikâyeler, bunların Ruhçuluk/Spiritizma akımı
içerisindeki bilimsel/rasyonel yorumlarıyla birlikte sunulmaktadır.
I.
Önsezili/Doğru Çıkan Rüyalar ve Telepatik Vizyonlar
Bu tür vakalar, ruhun bedenden bağımsız
bir şekilde uzay/zaman sınırlarının ötesine geçerek bilgi alabildiğini veya
başkalarının düşüncelerini veya gelecekteki olayları algılayabildiğini
göstermek için kullanılmıştır. Ruhçulukta bu durum, ruhun uykuda maddesel
bağlardan kurtulması/özgürleşmesi (emancipation of the soul) ile
açıklanır.
Vaka / Hikâye |
Olayın Özeti |
Ruhsal Yorum ve Açıklama |
Kaynak |
Stockholm Yangını (1756) |
Swedenborg, Göteborg'de (500 km uzakta)
olmasına rağmen bulutsuz bir gökyüzünde Stockholm'deki korkunç yangını olduğu
gibi görmüş ve alevlerin yayılışını, başlangıç noktasını, hatta söndürülüş
saatini en küçük ayrıntısına kadar bildirmiştir. Olayın doğruluğu bilim
insanları tarafından teyit edilmiştir. |
Bu tür olaylar, Swedenborg'un telepati
ve ruhsal görme (clairvoyance) gibi yeteneklere sahip olduğunu
gösterir; bu, ruhun bedensiz hale geçerek hakikati görme yeteneğidir. |
|
Yıkılan Merdiven Düşü |
Bir piskoposun oğlu, babasının üç mil
ötedeki bir merdivenden düştüğünü rüyasında görür; bu olay daha sonra
tanıklar tarafından doğrulanmıştır. |
Ruhun bedensel bağlarından kurtulup (disengaging
from matter) mesafeler ötesindeki olayları algılamasıdır. |
|
Ölen Çocuğun Dövmesi |
Bir kadın doğum yaptıktan sonra kabus
görür; dövmeli bir adamın çocuğunu kucakladığını ve kendi dövmelerini çocuğun
vücuduna yaptığını görür. Doğumda, çocuğun göğsünde gerçekten de hançerle
delinmiş bir kalp dövmesi gibi izler görülür. |
Bu tür doğum lekeleri (tattoos),
annenin imgeleme/tahayyül (imagination) gücünün süptil maddeler
üzerinde yarattığı biçimlenmelerdir. |
|
Muleter'in Ölüm Uyarısı |
Zengin bir toprak sahibi, kaybettiği
parayı kendisine getiren katır sürücüsünü (muleteer) ödüllendirir. İki hafta
sonra kanlar içinde rüyasına giren sürücü, ev sahibini kendisini öldürmekle
suçlar. Bu rüya üç kez tekrar edince polise haber verilir ve ev sahibi
tutuklanıp cinayetten hüküm giyer. |
Bu, ruhun ölümden sonraki durumunun
hayattaki kişiye yansıtılması (premonitory dream) yoluyla adaletin
sağlanmasıdır. |
|
Uzaklardaki Cenaze Töreni |
Bir Fransız, Çin'deyken, Fransa’da
bıraktığı çocuğunun gruptan öldüğünü ve kırmızı bir yorganın üzerinde
yattığını rüyasında görür. Gelen mektup, olayın tüm detaylarını doğrular. |
Ruh, uykuda bedeni terk ederek, dünyanın
diğer ucundaki realiteyi algılayabilmiştir. |
|
Elin Yanması ve Basit Kıyas |
Elini ateşe sokan çocuğun acı duymasıyla
edindiği bilgi, gövde bilgisi (body knowledge) olarak
adlandırılır. Bir arkadaşının elinin yanmasını gözlemleyerek edindiği bilgi
ise dal bilgisi (branch knowledge) olarak adlandırılır. |
Bu olaylar, kıyas bilgisi (knowledge
by comparison) ile idrakin/anlayışın yavaş yavaş nasıl geliştiğini ve öz
bilginin nasıl kazanıldığını gösterir. |
II.
Ruh Çağırma Celselerinden Gelen Korkunç Müşahedeler (Manevi Azap)
Dr. Bedri Ruhselman’ın ve Allan Kardec'in
kayıtları, geleneksel Cehennem'in bir mekân değil, kişinin dünyadayken edindiği
kötü duygularının ve nefsaniyetlerinin (self-love/egoism) sebep
olduğu içsel/vicdani azap (conscience torment) olduğunu
göstermektedir. Bu duruma Ruhçulukta teşevvüş hâli (confused state)
denir ve bu ruhlar Mütekâmil Olmayan Ruhlar (Geri Ruhlar) olarak
sınıflandırılırlar.
Vaka / Hikâye |
Olayın Özeti |
Ruhsal Yorum ve Açıklama |
Kaynak |
İntihar Eden Anne |
Oğlunun acısına dayanamayıp kendini
öldüren anne, spatyomda oğlundan uzak kalmış ve sürekli olarak Tanrı'nın
adaletsizliğinden şikâyet etmiştir. Azabının sebebi, cinayetin Tanrı’nın
kanunlarını çiğnemek olmasıdır. |
İntihar edenler, intihar anındaki
dehşetin sürekli tekrarını yaşar. Mutlak saadet beklentisi yerine, kendiliğinden
imajinasyon (spontaneous imagination) sonucu ortaya çıkan
ıstıraplı imgeler içinde kalır. |
|
Kaatil Nuri ve Sait |
Bir cinayet işleyen Nuri'nin ruhu,
celsede sürekli "Sait yüzünden" (öldürdüğü kişi) diye inlemiş ve
rahatsızlık duymuştur. Ruhselman, Sait'in ruhunun gelmediğini, Nuri'nin kendi
vicdan azabını Sait'in imajı (imge) olarak yarattığını ve bu
objektivize edilmiş (nesnel hâle getirilmiş) azapla yüzleştiğini
açıklar. |
Kaatilin ruhu, yaptığı kötülükten kaçmak
istedikçe, ruhsal olarak kendini cinayetin işlendiği yere çivilenmiş (riveted)
hisseder ve azabı sürekli artar. |
|
Kibirli Kraliçe |
Dünyada gösterişli bir hayat süren ve
kibirli olan Oude Kraliçesi'nin ruhu, spatyomda da hala kendisinin kraliçe
olduğunu iddia eder. Hizmetçiler bekler ama bulamaz; yanına yaklaşanları
küçümser. |
Kibirli ruhlar, dünyadan getirdikleri bu
benlik/öz-sevgi (self-love) yükü nedeniyle, bu duyguların
yarattığı aldatıcı imajlar (deceptive images) içinde yaşar ve
bu imajlar dağılmadıkça azaptan kurtulamaz. |
|
Cani Varlık ve Tahakküm Hırsı |
Son derece kaba ve vahşi bir ruh, bir
celsede kedi-fare oyunu gibi, etrafındaki varlıklarla oynamayı arzuladığını
ve tahakküm hırsını (lust for domination) tatmin etmeyi
amaçladığını belirtir. |
Bu geri ruhlar, tahakküm hırsları
ve öz-sevgileri nedeniyle insanlara musallat olmaya çalışırlar.
Amaçları, insanları kendi yanlış yollarına sürükleyerek manevi ölüme
götürmektir. |
|
Hasis L. ve Kum Yığını |
Hayatını altın biriktirmeye adayan bir
adam (L. veya Gimberteau) öldükten sonra, altından yaratılmış bir mahzende
yatmaktadır. Para kesesinin boşaldığını gördüğünde ağlar ve altınlarını
elleriyle avuçlamaya çalışır, ancak parmaklarının arasından kum döküldüğünü
görür. |
Hasis ruhların bu durumu, maddi
ihtiraslarını (hırs) kutsal bir amaç değil, gaye (goal)
edindikleri için, ruhlarının bu sapkınlığı devam ettirmesidir. Altınlar
sadece imajinasyon (imgelem) ile yaratılmış sahte
realitelerdir. |
III.
Ruhsal İletişimin Gizemi ve Mekanizması
Ruhçuluk, telepati ve medyomluk gibi
fenomenlerin basit bir büyüden ziyade, evrensel manevi yasalarla işleyen ve
bilimsel/fiziksel temelleri olan süreçler olduğunu savunmuştur.
Vaka / Hikâye |
Olayın Özeti |
Ruhsal Yorum ve Açıklama |
Kaynak |
Müzik Üretimi Uykuda |
La Fontaine ve Coleridge gibi besteciler
ve yazarlar, uykudayken eserlerinin tamamını (müzik veya şiir)
tasarladıklarını ve uyandıklarında sadece kâğıda dökmek zorunda kaldıklarını
belirtmişlerdir. |
Bu, ruhun beden bağlarından
kurtularak (disengaged from matter) daha yüksek bir planda (sublime
spheres) faaliyet göstermesi ve ilham/sezgi (inspiration)
almasıdır. |
|
Medya Aracılığıyla İletişim |
Ruhselman, radyoyu örnek göstererek,
uzak bir yerden bilgi almanın normalde imkânsız göründüğünü, ancak bilginin
ruhsal dalgalarla (radyofonik dalgalar) taşındığını ve medyomun
da bu dalgaları alan cihaz (makine) rolünü üstlendiğini
açıklar. |
Ruhların anlaşma dili (language
of spirits) mânâ alışverişidir; yani telepati ve klervoyans
(ruhsal görme) ruhun öz anlaşım araçlarıdır. |
|
Ruhanî Giyim ve Mekân |
Cennetteki eşler, çıplak çocuklar olarak
başlayıp çiçek çelenkleriyle süslenmiş ve sonunda parlayan ipek elbiseler
giymiş yetişkinler olarak görünürler. Aynı zamanda, bir melek elinde tuttuğu
kâğıt üzerindeki yazının (İyilik ve Hakikatin Evliliği) aşağı inerken
parlaklığını kaybedip paslı demir rengini aldığını gösterir. |
Cennetteki giysiler, ruhun ahlaki
durumunu ve bilgeliğini temsil eden denkliklerdir (correspondences).
Mekân ve giysiler sabik/geçmişte yaşanılan şeylerin görünümleri değildir,
ruhun anlık durumunun yansımasıdır. |
Bu gözlemler, ruhun ölümden sonraki
durumunu, maddeleşmiş düşünce (düşüncenin maddeleşmesi) ve titreşimler
(vibrations) yoluyla rasyonel/akılcı bir zemine oturtarak, Ruhçuluğun
teolojik dogmalara karşı reformist/ıslah edici rolünü güçlendirmiştir.
Ruh
Çağırma Kuralları
Ruhçuluk (Spiritism) akımının
kurucuları olan Emanuel Swedenborg ve Allan Kardec ile Türkiye'deki temsilcisi
Dr. Bedri Ruhselman'ın (Neo-Spiritüalizm) öğretilerine göre ruh çağırma (evocation)
veya ruhsal iletişim (communion) eylemi, keyfi veya rastgele bir
merak faaliyeti değil, belirli ahlaki/etik (moral), bilimsel/deneysel
(empirical) ve mekanik kurallara tabi olan ciddi ve zorlu bir
girişimdir.
Ruhçular için, popüler kültürdeki ürkütücü
tasvirlerin aksine, ruhlarla iletişim kurmak (celseler/séances) kutsal
ve bilimsel bir eylemdir. Bu eylemin temel amacı, ölüm korkusuyla başa çıkmak,
öte âleme dair bilgi edinmek ve ahlaki/manevi (spiritual/moral)
tekâmül/evrim (evolution) yolunda ilerlemektir.
Aşağıda, kaynaklarda geçen ruh çağırma
kuralları ve Spiritizmin bu konudaki metodolojik/yöntemsel gereklilikleri,
Ruhselman'ın Neo-Spiritüalizmi (Tecrübî Neo-İspiritüalizma) ve Kardec'in
prensipleri ekseninde sunulmuştur.
I.
Celseye Ait Genel ve Ahlaki/Etik Kurallar
Ruhçulara göre ruhlarla iletişimin
başarısı, her şeyden önce katılımcıların ve medyumun (aracı) ahlaki/etik
ve zihinsel/entelektüel (intellectual) durumlarına bağlıdır.
A. Amaç ve Niyet (Maksat)
Ruh çağırma, ciddi, yapıcı ve
bilgilendirici (constructive, informative) bir amaç taşımalıdır.
- Fayda ve Tekâmül: Amaç, bilgelik, bilgi, moral
yükseliş ve insanlığın iyiliği/hayrı (good of humanity)
olmalıdır. Yüksek dereceli ruhlar (higher order spirits), ancak
öğrenme, kendini geliştirme ve ahlaki eğitim amacıyla yapılan samimi
taleplere cevap verirler.
- Maddiyatın Reddi: Maddi çıkarlar, servet arayışı,
falcılık (fortune-telling), gizli hazineleri sorma veya kişisel
hırsların tatmini için iletişim kurmak yasaktır ve şiddetle
eleştirilir.
- Ücretsiz Hizmet İlkesi: Medyumluk yeteneği, Tanrı'dan gelen bir armağan (gift
from God) olduğundan, hizmetler için kesinlikle ücret talep
edilmemelidir.
B. Niyet ve Affinite/Yakınlık Yasası
İletişime geçilen ruhun niteliği,
katılımcıların (sitters) zihinsel ve ahlaki durumuna göre
belirlenir:
- Ahlaki Çekim: Yüksek ruhlar, yalnızca kendi
titreşimleriyle uyumlu (affinity and analogy) ve saf niyetli
olanları çeker. Bencillik (selfishness), öfke (anger) ve
maddi arzular (material concerns) ise alt seviye, alaycı,
hilekâr ve kötü niyetli ruhları (evil spirits) davet eder.
- Ruhanî Korunma (Dua): Seansın başlangıcında ve sonunda
dua etmek, ruhları maddeden kurtarır ve kötü etkilerden korunma
sağlar. Dua, Kalbin (heart) samimi ifadesi olmalıdır, formül veya
ezberden ibaret olmamalıdır.
II.
Celsenin Fiziksel ve Mekanik/Teknik Koşulları
Ruhsal enerjinin akışı (fluidic current)
ve iletişimin netliği, ortamdaki koşulların optimize edilmesine bağlıdır.
A. Ortam ve Atmosfer
- Sükûnet ve İçsel Toplanma (Inner Retreat):
Celse, sessiz, huzurlu ve sakin bir ortamda (serene study)
yapılmalıdır. Ortam, harmoni içinde olmalı, aksi takdirde çelişkili
veya şiddetli titreşimler medyumda rahatsızlığa ve iletişimin kesilmesine
neden olur.
- Fiziksel Kısıtlamalar: Medyumların bağlanması (binding)
veya kelepçelenmesi tamamen reddedilir. Bu, kasıtlı veya
kasıtsız hileye yol açar ve medyum için acı vericidir.
- Aydınlatma: Medyumsal tezahürler genellikle çok
düşük ışıkta (subdued or faint light) gerçekleşir; zira güçlü
ışık, ruhanî kuvveti bozar (disturbs the psychical activity). Ancak
Spiritizm, kontrol için yarı aydınlık (half-lit) seansları
tercih eder.
- Katılımcı Sayısı: En ideal grup, homojen (homogeneous)
ve uyumlu düşüncelere sahip 4 ila 12 kişiden oluşur. Çok fazla katılımcı,
bozucu etkileri artırır.
- Temas (Magnetic Chain): Katılımcıların ellerini
bir araya getirerek bir manyetik zincir (magnetic chain)
oluşturmaları, ruhsal enerjinin akışını ve gücünü destekler. Kolların,
ellerin veya bacakların çaprazlanmaması gerekir; bu, manyetik akışı bozar.
B. İletişim Mekanizmaları
- Medyumun Rolü: Medyum, ruhun mesajını iletmek için
kullanılan maddesel bir araç (material instrument) veya
yayın istasyonudur (broadcasting station). Ruhlar, medyumun
beynini, ses tellerini veya elini kullanır.
- Vibrasyon Uyumu: İletişim, ruhun kendi titreşimlerini
yavaşlatması ve medyumun (trance) titreşimlerini artırması ile
gerçekleşir. Örneğin, normal beyin titreşimi saniyede 1000 iken, medyumun
beynindeki titreşim 1500'e yükselirken, ruh 2000 olan titreşimini 1500'e
düşürerek uyum sağlar.
- Yazılı ve Sesli İletişim: İletişim, masa vurma (typtology),
otomatik yazı (automatic writing) veya ruhun medyumun bedenine
girmesiyle konuşması (incorporation/psychophony) yoluyla sağlanır.
Sesli iletişimde, medyumun sesi ve fizyonomisi değişir.
- Materyalizasyon: Bazı ruhlar, medyumdan ve
katılımcılardan ödünç alınan fluidik elementler ve yaşamsal
kuvvet (vital force) ile el, yüz veya tüm beden şeklinde maddi
formlar (ectoplasm) oluşturabilirler.
III.
Medyom ve Operatör Yeterlilikleri
Ruhçulukta, celseye katılan herkesin bilgili,
ahlaklı ve iradeli olması gerekir.
A. Medyom İçin Gerekli Şartlar
- Moral Karakter: Medyumun moral kalitesi (moral
qualities) yüksek olmalıdır. Ahlaki yozlaşma (immoral behavior),
medyumun yeteneğini düşürür ve yeteneğinin kötü ruhların istifasına
açılmasına neden olur.
- Hazırlık ve Yaşam Tarzı: Medyumlar, alkol, tütün ve
etten (meat) uzak durmalı, celse günlerinde cinsel ilişkiden
kaçınmalıdır. Kutsal bir görevi yerine getirdikleri bilinciyle
çalışmalıdırlar.
- Pasif Değil, Aktif: Medyum, edilgen (passive)
bir araçtan çok, bilinci ve iradesi (will) ile hareket eden, öğretilerini
dikkatli bir şekilde incelemiş bir misyonerdir. Gelen telkinler kötü
ise, medyumun bunları iradesiyle reddetme hakkı vardır.
B. Operatör/Yönetici İçin Gerekli
Şartlar
- Liyakat ve Bilgi: Operatör, ciddiyet, geniş bilgi,
pratik deneyim, sabır ve güvenilirlikle donanmış olmalıdır.
- Sorgulama Metodu: Operatör, soruları önceden
hazırlamalı, ruhun seviyesine uygun bir dil kullanmalı ve her şeyi
sorgulama (cross-check) ilkesini uygulamalıdır. Gelen
tebliğler, bilimsel bilgiyle ve akıl ilkeleriyle (principles of reason)
çelişmemelidir.
- Tahakkümün Reddi: Operatör, gelen ruha, ahlaki
seviyesine göre hürmetli veya kararlı/sert bir şekilde hitap
etmeli, ancak hiçbir zaman tahakküm hırsı (lust for domination)
sergilememelidir; zira ruhlar özgürdür.
IV.
Ruh Çağırmanın Tehlikeleri ve Korunma
Ruhçular, ruhlarla iletişimin yanlış
yapılması durumunda büyük tehlikeler içerdiğini ısrarla vurgularlar.
A. Obsesyon/Musallat Tehlikesi
- Düşük Ruhların Baskısı: Frivolous/alaycı ve kötü
niyetli ruhlar, medyumun zihnine girerek obsesyon (musallat)
yaratır. Bu ruhlar, kurbanlarının kibir, hırs, bencillik ve cehalet gibi zaaflarını
koklar ve onları kendi yozlaşmış fikirlerine sürükler.
- Hile ve Taklit: Kötü ruhlar, kendilerini melek veya yüksek
varlık gibi gösterir. Amacı, insanı manevi ölüme (spiritual
ruin) sürüklemektir.
- Sonuçlar: Obsesyon, sinirlilik, fiziksel bitkinlik,
ruh sağlığının bozulması ve kişinin kendi iradesini kaybetmesiyle (surrender
their will) sonuçlanır.
B. Korunma Yolları
Obsesyondan korunmanın tek yolu ahlaki
üstünlük.
- Yaşam Tarzı: Ruhsal korunma, dürüstlük, temiz niyet (purity
of heart) ve iyi eylemlerle (good deeds) gelen yüksek
titreşimlerle sağlanır.
- Rehber Ruh: Deneyimli bir Rehber Ruh (Spirit
Guide) veya koruyucu melek (Guardian Angel) edinmek, celseyi
güvenli kılar ve kötü varlıkları uzak tutar.
V.
Ruhçuluk Dışındaki Kadim/Geleneksel Çağırma Kuralları
Spiritizm, yukarıdaki kuralları bilim
ve ahlak temelinde oluşturmuşken, eski ve yerel inanç sistemleri (Sihr,
Necromancy) ruh çağırma eylemini tamamen farklı bir kurallar dizisine tabi
tutar. Ruhçuluk, bu uygulamaları büyücülük, hurafe ve charlatanlık
olarak reddeder.
A. Sihr ve Cin/Afarit Çağırma
(Geleneksel/Sahiriin)
- Dil ve İsimler: Varlıklar, yabancı veya modern dilleri
değil, kendi kadim dillerini (Sahiriin/Ulemite/Ana'kh) konuşur.
Çağırma komutları (Talabaat) ve dualar (Duu’aat) o dile ait
özel ifadelerle (örneğin “Ihdar Burkan Al Jasour Sharifina”)
yapılmalıdır.
- Zaman ve Mekân: Çağırma seansları, varlığın türüne
göre belirli gün ve saatlerde yapılmalıdır (örneğin Cumartesi 7:00
PM – 3:00 AM arası Ghourbaan çağrılır).
- Materyalizm ve Korunma: Çağırma bölgesi (Burqa’h)
belirlenir. Korunma için özel tılsımlar (Himaya) veya muska (Jazaam
Kitbaat) kullanılır ve bu, geleneksel olarak hayvan derisine
yazılır.
- Zorlama: Spiritizm ruhları özgür bırakırken, Sihr
uygulamaları Cinleri ve Afaritleri emirlerle (Amurukum/A’atee) zorlamayı
ve kontrol altına almayı amaçlar. İtaat etmeleri halinde büyük ödüller
vadedilir.
B. Ölümden Sonraki Temas Süresi
Ruhçulukta, sevilenlerin ruhları sevgi
bağıyla daima yakınken, Sihr ve Ulema öğretilerine göre ölülerle temas için kesin
bir zaman kısıtlaması vardır:
- 40 Gün Kuralı (Baada Bakra): Vefat eden kişinin ruhu, genellikle 40 gün
(Baada bakra) boyunca dünya ile öte âlem arasında bir geçiş
bölgesinde kalır (trapped in Bilaya zone) ve bu süre zarfında temas
kurulabilir. 40 günden sonra ruh, daha yüksek bir boyuta geçer ve iletişim
imkânsız hale gelir (unreachable).
- Amorf Madde / Ektoplazma: Temas, ruhun yoğun
enerjisinden (Fikr) veya enerjik projection (Raj’aa) ile gerçekleşir.
Yüksek yoğunlukta enerjiye sahip olan ruhun tecelli süresi 10 saniyeye
kadar sürebilir; enerji azaldığında ruh aniden dağılır (dissipates).
Daha Önceki Yazılarımızda
Swedenborg'un (ve dolayısıyla Spiritizmin) ahlaki/etik yaşamı mutlak merkeze
koyduğunu ve İslâm'ı dahi poligami gibi ahlaki (moral) konularda
eleştirdiğini belirtmiştik. Bu son kurallar dizisi, Ruhçuluğun neden
ahlaki/etik mükemmelliği ve rasyonel/akılcı denetimi mutlak bir kural olarak
dayattığını açıkça göstermektedir: Amaç, bu karmaşık ruhani iletişim alanında, insanın özgür iradesini
(free will) ve tekâmül yolunu en büyük tehlike olan cehalet,
hurafe ve düşük ruhların obsesyonundan korumaktır.
Cinlerin/İblislerin
En Yüksek Makamı
Bu akademik/tez çalışmasının önceki
bölümlerinde ele alındığı üzere, Ruhçuluk (Spiritism) akımının temelini
oluşturan Emanuel Swedenborg ve Allan Kardec'in öğretilerinde Şeytan (Satan)
veya Cin/İblis (Djinn/Devil) gibi figürler, bağımsız, tanrısal
birer varlık olmaktan ziyade, ahlaki/etik tekâmül/evrim yolunda geri
kalmış insan ruhlarının (human spirits) kolektif/ortak kötülüğünü
temsil ederler.
Dolayısıyla, Ruhçuluk kozmolojisine göre,
bu varlıkların geleneksel anlamda "en yüksek makamı" yoktur; ancak,
en düşük seviyedeki bu geri ruhlar arasında, büyük bir hezeyan/sanrı (delusion)
ve öz-sevgi/kibir (self-love/pride) ile en yüksek otoriteyi talep
edenler mevcuttur.
Cinlerin/İblislerin en yüksek makamına
dair kaynaklarda geçen görüşler, Spiritist bakış açısı ve diğer ezoterik/gizli
geleneklerin perspektiflerinden incelenmelidir:
I.
Spiritist/Swedenborgçu Kozmolojideki En Yüksek Hezeyanlar
Swedenborg'un ruhani dünyada yaptığı
gözlemler (Ex Auditis et Visis) ve Kardec'in tasnifleri, cehennemde (hell)
güce olan aşırı düşkünlükten deliye dönmüş ve yüksek unvanlar/isimler takınan
ruhların varlığını ortaya koyar. Bu ruhlar, kendi tahakküm/egemenlik
hırslarını (lust for domination) tatmin etme çabasıyla, cehennemdeki
en yüksek mevkiyi ele geçirdiklerini sanırlar.
1. Lucifer/Şeytan Figürü:
Geleneksel olarak en yüksek makamda gösterilen figür, Spiritist metinlerinde de
geçer. Lucifer (Şeytan), düşmüş bir melek olarak anılır ve Hristiyanlık
öncesi geleneklerde "meleklerin prensi" ve "en bilgesi"
olarak tasvir edilmiştir. Swedenborg'a göre ise, cehennemdeki bu ruhlar
topluluğu, İblis (Devil) ve Şeytan (Satan) olarak
adlandırılır.
2. Tanrıların Tanrısı (God of Gods) ve İmparatorların
İmparatoru (Emperor of Emperors): Cehennemdeki en yüksek
mevki iddiası, genellikle aşırı kibirle (pride) birleşmiş mutlak
öz-sevgi (self-love) nedeniyle ortaya çıkar. Swedenborg'un
vizyonlarında, cehennemde iki farklı ruh görülmüştür ki bunlar en yüksek makamı
iddia ederler:
- Biri,
dünyada düşük rütbeli bir din adamı (papaz) olan ancak ölümden sonra "Tanrı'nın
ta kendisi" ve "Tanrıların Tanrısı" (God of
Gods) olduğunu sanan bir ruhtur. Bu ruh, tüm gücün Rab
tarafından kendilerine devredildiğini iddia etmiş ve bu sanrının (phantasy)
kendisini çılgınlığın zirvesine (madness) çıkardığını
belirtmiştir.
- Diğeri ise dünyada bir mal müdürü (house-steward) iken bile
kendini kraldan üstün gören ve ölümden sonra kendisinin "İmparatorların
İmparatoru" ve "Kralların Kralı" olduğunu hayal
eden ruhtur. Bu ruh, kendi cemaati içinde "tahtlar üzerindeki
tahtlarda" oturduklarını ve tüm evrene emir verdiklerini
sanmıştır.
Dolayısıyla Ruhçulukta, cinlerin/iblislere ait en yüksek makam,
tekil ve bağımsız bir varlığın makamı değil, Tanrı'yı inkâr eden ve
kibir/öz-sevgiye saplanmış düşkün insan ruhlarının kolektif hezeyanı (collective
delusion) tarafından yaratılan "Tanrıların Tanrısı" veya "Şeytan"
unvanlarıdır.
II.
Ezoterik/Okült Geleneklerdeki En Yüksek Cin Figürleri
Ruhselman'ın temas ettiği ve
Spiritizma'nın etkileşimde bulunduğu diğer okült ve yerel Spiritüalist
geleneklerde (özellikle Batı Afrika/Brezilya Umbanda'sı ve Arap Sihr'i) de
Cinlere/İblislere ait hiyerarşik yapılar mevcuttur:
- Umbanda/Quimbanda'da
King Exu:
Brezilya ve Batı Afrika kökenli Umbanda ve Quimbanda kara büyü (black
magic) çevrelerinde, kötü astral plandaki (evil astral plane)
en yüksek figür Lucifer olup, burada Exu Rei veya King
Exu (Kral Exu) olarak bilinir. Onun altında Beelzebub/Exu Mor
ve Ashteroth/Exu of the Crossroads gibi yardımcıları bulunur.
- Sahiriin
ve Afarit:
Arap ve Ulema geleneğinde Cinler (Djinn) ve Afarit'ler,
dumansız ateşten (smokeless fire) yaratılmış varlıklar olarak kabul
edilir. Sihr uygulamalarında bu varlıklar çağrılabilir ve onlara komuta
edilebilir.
III.
Ruhçuluğun Nihai Hükmü
Ruhselman'ın sistemi, bu hezeyanlı
iddialara veya yerel tasvirlere karşı net bir duruş sergiler. Ona göre, bu
varlıklar Mütekâmil Olmayan Ruhlar (Geri Ruhlar) olup, kendi
azaplarının ve hilekâr tabiatlarının (deceitful nature) bir sonucu
olarak insanları aldatmak için yüksek unvanlar/isimler kullanırlar. Ruhçuluk
için bu ruhların nihai/kesin makamı, sonsuz bir karanlık ve acı içinde, yükselme
zorunluluğu ile lanetlenmiş olmalarıdır, ta ki kibirlerinden vazgeçip iyi
bir yaşam sürme arzusunu (love of use) benimseyene kadar.
Aşkın
Metafizik/Tanrısal Kaynağı
Ruhçuluk/Spiritüalizm akımının kurucusu
Emanuel Swedenborg ve onun izinden giden Dr. Bedri Ruhselman’ın sisteminde aşk
(love/sevgi) mefhumu, salt bir duygu olmaktan öte, kâinatın ve hayatın
varoluşunun temelini oluşturan Tanrısal bir öz (esse) olarak
kabul edilir. Bu bağlamda aşkın/sevginin başlangıcı, hem kozmik/sistemli hem de
bireysel/gelişimsel olmak üzere çok katmanlı bir süreç içinde açıklanır.
I.
Aşkın Metafizik/Tanrısal Kaynağı
Swedenborgçu teolojide aşk, Rab'den
(Tanrı'dan) neşet eden (proceeding) iki temel ilahi unsurun
birliğidir; bu unsurlar, İlahi Sevgi (Divine Love) ve İlahi
Bilgelik (Divine Wisdom)'dir.
- Hayatın Özü: Sevgi, insanın ve tüm yaratılmışların hayatının
ta kendisidir. Bir kişi, sevgisi ne ise odur. Sevginin olduğu yerde
manevi/ruhani bir sıcaklık (spiritual heat) vardır; sevginin
yokluğunda ise varlık soğur ve söner.
- Kozmik Ebedi Evlilik: Sevgi, Tanrı'dan, ruhani/manevi
bir güneşten yayılan ateş (fire) gibidir. Bu ateşten yayılan
ısı sevgiyi, ışık ise bilgeliği temsil eder. Tüm evren ve yaratılış, bu
ebedi İyilik ve Hakikat Evliliği (Marriage of Good and Truth)
ilkesine göre var olur. Hakiki evlilik sevgisi (conjugial love) de
bu göksel evlilikten doğar.
II.
Bireyde Aşkın/Sevginin Gelişimsel Başlangıcı
İnsan, dünyaya geldiğinde ruhu (varlığı)
ile bedeni arasında kurulan ilişkinin bir sonucu olarak sevgiyi deneyimlemeye
başlar. Ruhçuluk, insanın sevgiyle doğmadığını, ancak sevme eğilimiyle
doğduğunu savunur. Aşkın oluşumu, irade (will) ve idrak/anlama (understanding)
yeteneklerinin evlenmesiyle başlar.
1. Aşamalı Denge (Volition ve
Discernment)
Ruhun eylemi olan sevgi (irade) ve düşünce
(idrak), sürekli olarak birbirini gerektirir; ne düşünce sevgisiz ne de sevgi
düşüncesiz var olabilir. Aşk, bu iki özün birbiriyle birleşme arzusudur.
Bireyde sevginin filizlenmesi üç temel adımda gerçekleşir:
- Birinci Adım (Bilme Arzusu): Doğumdan sonraki ilk
birlik, bilme arzusu (desire for knowing) ile gerçekleşir ve
bu arzu, hakikate yönelik bir isteği doğurur.
- İkinci Adım (Anlama Arzusu): İkinci birlik, anlama/idrak
etme arzusu (desire for discerning) ile oluşur ve bu da hakikati
algılama yetisini doğurur.
- Üçüncü Adım (Eylem): Üçüncü birlik ise bilineni ve
idrak edileni görme arzusu (desire to see) ile oluşur, bu da
düşünceyi (thought) yaratır.
Bu üç birleşme aracılığıyla, sevgi (irade)
duyumsama ve eyleme geçme hayatına (life of sensing and acting) başlar.
2. Evlilik Sevgisinin (Aşkın) Özel
Başlangıcı
Hakiki evlilik sevgisi, genel cinsel
sevgiden (love of the sex) farklıdır. Evlilik sevgisi, yalnızca tek bir
eşe yönelik olup, ruhanî/manevi bir karaktere sahiptir.
- Ruhun Birleşmesi: Gerçek aşk, iki ruhun ve akıl/zihnin
(mind) birleşmesidir. Bu birleşme, fiziksel bedenler ayrı olsa bile
gerçekleşir.
- Monogami İlkesi: Aşk, bölünemez. Bu sevgi,
sadece bir erkeğin bir kadını sevmesiyle, yani monogamiyi (tek
eşliliği) esas alarak mümkündür; zira bu durum, İlahi birliğe tekabül
eder. Tek eşliliğin dışındaki cinsel eğilimler, sevgiyi yok eden, kaba ve
bedensel (carnal) bir hazza yol açar ve cehenneme sürükler.
- Karşılıklılık/Mütekabiliyet: Aşk, daima karşılıklı
(reciprocal) olmak ister. Karşılıklılık olmadan sevgi, sadece
kişinin kendine ait izole edilmiş bir düşüncesi olarak kalır ve dağılır.
Gerçek aşk, tarafların birbirlerinin iyiliğini kendi iyiliklerinden daha
çok istemeleriyle pekişir.
Sonuç olarak, Spiritizmde aşk,
Tanrı'dan gelen evrensel bir ilke olarak başlar ve bireyde irade/sevgi
ile idrak/bilgelik arasında kurulan uyumlu birleşme süreciyle
filizlenir. Bu süreç, bireyin tekâmülünü hızlandıran ve onu İlahi Nizam'a doğru
yönlendiren en yüksek manevi/ruhani gücün başlangıcıdır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder