Ticari Malların Zekâtı Konusu
Ticari malların zekâtı konusu, İslam hukukunda hem
klasik hem de modern dönemde üzerinde durulan önemli ve dinamik bir alandır.
Kaynaklar, bu konudaki farklı görüşlerin, delillerin yorumlanması, niyetin ve
fiilin rolü, malın değeri ve hesaplama yöntemleri gibi çeşitli açılardan
şekillendiğini göstermektedir.
Sohbetimiz boyunca ve yeni eklenen kaynaklar ışığında,
ticari mallar hakkındaki farklı görüşleri temel başlıklar altında
toplayabiliriz:
1. Ticaret
Mallarının Zekâta Tabi Olup Olmadığı Konusundaki Görüşler
Bu, konunun en temel tartışma noktasıdır.
·
Zekâta Tabi Olduğunu Savunan Cumhur
(Âlimlerin Çoğunluğu):
o
Fakihlerin büyük çoğunluğu, kâr elde etmek amacıyla alınıp satılan ve
"urûzu’t-ticâre" olarak adlandırılan malların zekâta tabi olduğunda
ittifak etmiştir. Bu mallar; para, menkul/gayrimenkul eşyalar,
hayvanlar veya yiyecek-giyecek gibi insanın faydalandığı her türlü varlığı
kapsar.
o
Bu görüşün temel delilleri Kur'an-ı
Kerim'deki genel ifadelerdir. Özellikle, "Kazandıklarınızın iyilerinden
... infak edin" (Bakara 2/267) ayetindeki "kazandıklarınız"
ifadesinin ticaret yoluyla elde edilen malları da kapsadığı kabul edilir.
o
Ayrıca, Semure b. Cündeb'den
rivayet edilen, "Allah Resûlü bize satışa (ticaret) konu olan mallardan
zekât vermeyi emretti" hadisi ve Hz. Ömer gibi sahabelerin
uygulamaları da en önemli delillerdendir. Günümüz İslam Fıkıh Akademileri ve
fetva kurulları da bu görüşü benimsemektedir.
·
Zekâta Tabi Olmadığını Savunanlar
(Zâhirîler):
o
İbn Hazm gibi Zâhirî âlimler, ticaret mallarından zekât alınacağına dair
açık ve kesin bir nass (ayet veya sahih hadis) bulunmadığını ileri sürerek bu
malların zekâta tabi olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre zekât, sadece
naslarda açıkça sayılan sekiz sınıf malda (deve, sığır, koyun/keçi, buğday,
arpa, hurma, altın ve gümüş) geçerlidir.
o
Elbânî gibi bazı çağdaş alimler de
benzer bir yaklaşımla, ticaret mallarından zekât alınacağına dair sahih
sünnetten bir delil olmadığını ve "mallarınız haramdır" hadisinden
hareketle "berâet-i zimmet" (suçsuzluk/sorumsuzluk karinesi)
ilkesinin geçerli olduğunu savunmuştur. Ancak bu görüşler, cumhur tarafından
zayıf bulunmuş ve genel kabul görmemiştir.
2. Bir Malın
"Ticaret Malı" Sayılması İçin Gereken Şartlar
Alimlerin çoğunluğuna göre, bir malın zekât açısından
"ticaret malı" sayılabilmesi için iki temel unsurun birleşmesi
gerekir:
1.
Ticarî Niyet: Kişinin malı
edinirken veya elinde bulundururken temel amacının onu satarak kâr elde etmek
olmasıdır. Sadece
kullanmak (kınye) veya gelirinden (kira gibi) faydalanmak (müstegallât)
amacıyla alınan mallar, bu niyet değişmedikçe ticaret malı sayılmaz. Niyetin
sonradan değişmesi de malın statüsünü etkiler. [İlahiyatçı Mehmet Okuyan oturduğu eve bile zekat düşer diyor. Hata ediyor...]
2.
Ticarî Fiil: Niyetin tek
başına yeterli olmadığını, bu niyetin alım-satım gibi ticari bir fiille
birleşmesi gerektiğini savunanlar vardır. Özellikle Hanefî mezhebinde bu konu
tartışılmıştır. İmam
Muhammed'e göre, miras veya hibe gibi bedelsiz yollarla elde edilen bir mala
sonradan ticaret niyeti edilse bile, o mal ticari bir fiil (alım-satım) ile
elde edilmediği için ticaret malı sayılmaz. Bu görüş, mezhepte
tercih edilen görüş olmuştur.
İşte bu ikinci şart olan "ticari fiil"
noktasında İmam Ebû Hanîfe'nin iki büyük öğrencisi Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed
arasında önemli bir görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır. Sizin de belirttiğiniz
İmam Muhammed'in görüşü, mezhepte fetvaya esas olan ve tercih edilen görüştür.
İmam Muhammed'in Görüşünün Ayrıntıları
İmam Muhammed'e göre, bir malın ticaret malı
olabilmesi için, ticaret niyetine ek olarak, o malın mutlaka ticari bir fiil
yoluyla mülkiyete geçmiş olması şarttır. Ticari fiilden kasıt ise, bir bedel
karşılığında yapılan alım-satım, kira gibi işlemlerdir.
Bu kuralın pratik sonuçları şunlardır:
·
Miras, Hibe, Vasiyet Gibi Bedelsiz
İntikaller: Bir kişiye babasından bir arsa miras kalsa
veya bir arkadaşı ona bir ev hibe etse, bu mallar mülkiyetine bedelsiz
olarak geçmiştir. Bu kişi, mülküne geçen bu arsaya veya eve daha sonradan "Bunu
satıp kâr edeceğim" diye ticaret niyeti etse bile, bu niyet tek başına
o malı ticaret malı yapmaz.
·
Gerekçe: Çünkü bu mal,
bir alım-satım işlemi gibi ticari bir fiil ile elde edilmemiştir. Mülkiyetin
intikali, kişinin doğrudan bir ticari eylemi sonucunda gerçekleşmemiştir.
·
Ne Zaman Ticaret Malı Olur?: İmam
Muhammed'e göre, bu miras kalan arsa veya hibe edilen ev, ancak sahibi onu sattıktan
sonra elde ettiği para (semen) ile yeni bir ticari işlem yaparsa veya o
parayı ticaret sermayesine katarsa zekâta tabi olur. Malın kendisi, satılana
kadar zekât matrahına dâhil edilmez.
İmam Ebû Yûsuf'un Farklı Görüşü
İmam Ebû Yûsuf'a göre ise, bir malın mülkiyete nasıl
geçtiği önemli değildir. Önemli olan, kişinin o mala sahip olduktan sonra ticaret
niyeti etmesidir.
·
Miras ve Hibe Durumu: Ebû Yûsuf'a
göre, kişiye miras kalan arsaya veya hibe edilen eve sonradan ticaret niyeti
ederse, o mal o andan itibaren ticaret malı sayılır ve zekât yılı
(havelânü'l-havl) işlemeye başlar.
·
Gerekçe: Çünkü hibe
veya vasiyeti kabul etmek de bir tür fiildir. Kişi, kabul fiiliyle malı
mülkiyetine geçirmiş ve bu fiili ticaret niyetiyle birleştirmiştir. Dolayısıyla
niyet bir fiille desteklenmiş olur.
Görüşlerin Karşılaştırması ve Sonuç
Durum |
İmam Muhammed'in Görüşü (Tercih Edilen) |
İmam Ebû Yûsuf'un Görüşü |
Bir arsa miras kaldı ve kişi buna ticaret
niyeti etti. |
Arsa satılana kadar ticaret malı sayılmaz.
Zekâtı gerekmez. Çünkü ticari bir fiille (alım-satım) elde edilmemiştir. |
Kişi ticaret niyeti ettiği andan itibaren arsa
ticaret malı sayılır. Zekât yılı işlemeye başlar. Çünkü kabul fiili
niyetle birleşmiştir. |
Parasıyla bir dükkân satın aldı ve buna ticaret
niyeti etti. |
Dükkân ticaret malı sayılır. Çünkü hem
niyet hem de ticari bir fiil (satın alma) bir aradadır. |
Dükkân ticaret malı sayılır. Çünkü hem
niyet hem de ticari bir fiil bir aradadır. |
Görüldüğü gibi, iki imam arasındaki temel fark, "niyeti
desteklemesi gereken fiilin niteliği" konusundadır. İmam Muhammed bu
fiilin mutlaka ticari bir muamele olmasını şart koşarken, Ebû Yûsuf
mülkiyeti sağlayan herhangi bir kabul fiilini yeterli görmektedir.
Hanefî mezhebinin sonraki âlimleri, bir malın zekât
statüsünün belirlenmesinde daha net ve objektif bir kriter sunduğu için İmam
Muhammed'in görüşünü daha isabetli bulmuş ve fetvayı bu görüşe göre
vermişlerdir. Bu görüş, bir malın "kullanım malı" (kınye) mı yoksa
"ticaret malı" mı olduğunun ayrımını daha kesin hatlarla çizmektedir.
3. Ticaret
Mallarının Değerlemesi (Kıymetlendirme) ve Zekât Matrahı Konusundaki Farklı
Görüşler
Ticaret mallarının zekâtı, malın kendisinden (ayn)
değil, değeri üzerinden hesaplanır. Ancak bu değerlemenin hangi fiyata göre
yapılacağı tartışmalıdır:
·
Maliyet Değeri: Bazı alimler
ve DİB Din İşleri Yüksek Kurulu'nun bir fetvasına göre, malın satıldığı
takdirde elde edilecek kâr dikkate alınmaz ve zekâtın hesaplanacağı tarihteki maliyet
değeri esas alınır.
·
Piyasa Değeri (Rayiç Bedel): Alimlerin
çoğunluğu ve günümüzdeki yaygın uygulama, zekâtın hesaplanacağı günkü piyasa
değerinin (satış fiyatının) esas alınması yönündedir. Bu görüş, malın
gerçek ekonomik değerini yansıttığı için daha adil kabul edilir. Faizsiz Finans
Standartları da bu görüşü benimser.
·
Maliyet ve Rayiç Bedelin
Ortalaması: Hayrettin Karaman gibi bazı alimler, özellikle arsa
gibi hemen satılamayan mallar için, malın satılmadığı sürece maliyeti ile
rayiç bedelinin ortalamasının alınmasını önermiştir.
·
Fakirler İçin En Faydalı Olan
Değer: Hanefî mezhebinde, fakirlerin menfaati gözetilerek,
farklı para birimleri (eskiden dinar ve dirhem) arasında fakir için en
avantajlı olan kurun esas alınması gerektiği belirtilmiştir.
4. Zekât
Hesaplamasında Borçların ve Giderlerin Matrahtan Düşülmesi
Genel kabul, zekât hesaplanırken kişinin borçlarının
ve ticari faaliyet için yaptığı zorunlu giderlerin matrahtan düşülmesi
yönündedir. Bu konuda da farklı yaklaşımlar mevcuttur:
·
Borçların Etkisi: Hanefî,
Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre borçlar, zekât matrahını etkiler ve
düşülür. Şâfiî mezhebinde ise borçların zekâtı etkilemeyeceği görüşü hakimdir.
Güncel uygulamalarda, özellikle uzun vadeli borçların sadece o zekât yılına ait
taksitlerinin düşülmesi gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır.
·
Giderler ve Karşılıklar: Modern işletmelerde vergi, amortisman (yıpranma payı) ve şüpheli alacaklar
için ayrılan karşılıklar gibi giderlerin de matrahtan düşülmesi gerektiği
çağdaş alimler tarafından kabul edilmektedir.
5. Muhtekir
(Stokçu/Spekülatör) Tacirin Durumu
İmam Mâlik, tacirleri mallarını hemen satan (müdîr)
ve fiyatının artmasını bekleyen/stoklayan (muhtekir) olarak ikiye
ayırmıştır.
·
Müdîr Tacir: Her yıl
düzenli olarak malının değerlemesini yapar ve zekâtını verir.
·
Muhtekir Tacir: Malını
satınca, elinde ne kadar süre kalmış olursa olsun, sadece bir yıllık
zekâtını verir. Bu görüş, özellikle gayrimenkul gibi satışı uzun sürebilen
mallarda kolaylık sağlaması açısından önemlidir. Ancak cumhurun görüşü,
satılmasa bile her yıl zekâtının verilmesi gerektiği yönündedir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder