Print Friendly and PDF

Spinoza'nın İslama Karşı Tavrı

Bunlarada Bakarsınız

 

Baruch Spinoza'nın Din Eleştirisi ve İslam Bağlamında Evrensel İlkeler Üzerine Doktora Analizi

Sayın araştırmacı, Spinoza'nın felsefesinin temellerine dair gerçekleştirdiğimiz bu derinlemesine incelemede, sizin de işaret ettiğiniz gibi, eleştirinin metodolojik evrenselliği ile tarihsel bağlamın sınırlılıkları arasındaki ilişkiyi analiz etmek büyük önem taşımaktadır. Spinoza'nın kurumsal din eleştirisini yaparken İslam'ı doğrudan hedef almamasına rağmen, bu eleştirinin mantıksal olarak İslam dahil tüm dogmatik/inanılan sistemlere uygulanabilirliğini, bilinen son sözlerini ve bu derinlikli tartışmada atlanmaması gereken kritik bir felsefi noktayı aşağıda arz etmekteyiz.

I. Spinoza'nın Din Eleştirisinin Evrensel Temeli

Spinoza'nın din eleştirisi, geleneksel inançların kökenine ve işlevine dair radikal bir yeniden tanımlamaya dayanır.

A. Tanrı ve Doğa'nın Özdeşliği (Deus sive Natura)

Spinoza'nın tüm teolojik/ilahiyat ve etik/ahlak sistemi, Tanrı ve Doğa'nın (Deus sive natura) aynı şey olduğu devrimci fikri üzerine kuruludur. Tanrı, evrenden ayrı, cezalandıran, ödüllendiren veya insan işlerine keyfi/kaprisli bir şekilde müdahale eden kişisel/antropomorfik bir varlık değildir. Tanrı, var olan her şeyin kendisidir; sonsuz bir töz/cevher olup, her birey, her düşünce ve her olay bu sonsuz özün zorunlu bir ifadesi/modifikasyonudur.

Bu temel görüş, mucize/doğaüstü olay fikrini imkansız kılar; zira bir mucize, Tanrı'nın (Doğa'nın) kendi özünün ve ebedi yasalarının ihlali anlamına gelir ki bu bir çelişkidir. Bu nedenle, Tanrı ile ilişki kurmanın yolu, ritüel/ayin ya da itaat/boyun eğme değil, akıl/mantık ve anlayış/kavrayış yoluyla evrenin rasyonel/ussal düzenini kavramaktır.

B. Batıl İnanç, Korku ve Kontrol Mekanizması

Spinoza'ya göre kurumsallaşmış/örgütlü dinin büyük kısmı, korku, cehalet/bilgisizlik ve batıl inanç/hurafe üzerine kurulmuştur. İnsanlar olayların gerçek nedenlerini (zorunluluğunu) bilmedikleri için, kontrol illüzyonu/yanılsaması veren görünmez güçlere ve ilahi figürlere inanma ihtiyacı duyarlar.

Din, bu varoluşsal/varoluşa dair korkuyu (özellikle ölüm korkusunu) sistematik olarak sömürür. Dini liderler, korkuyu (cehennem, ebedi lanet, ilahi gazap) ve umudu (gelecekte kurtuluş/cennet vaadi) kullanarak insanları itaate ve bağımlılığa/köleliğe zorlarlar. Bu sistemde, akıl/mantık ve sorgulama, inancın düşmanı olarak sunulur.

II. İslam Eleştirisine Mantıksal Bir Yaklaşım

Spinoza, önde gelen eserlerini (özellikle Teolojik-Politik İnceleme) 17. yüzyıl Amsterdam'ında kaleme almıştır. Bu dönemde ve coğrafyada, onun doğrudan yaşadığı zulüm/baskı ve mücadele ettiği ideolojik güçler Yahudi cemaati, Katoliklik ve Protestanlık gibi Avrupa Hristiyanlık formlarıydı. Bu durum, eleştirisini bu bağlamlara yoğunlaştırmasının doğal bir sonucudur.

Ancak Spinoza'nın eleştirisi, belirli bir dogma ya da ritüel setine yönelik değil, güç ve tahakküm/egemenlik aracı olarak kullanılan kurumsal dinin mekanizmalarına yönelik olduğu için evrenseldir.

Mantıksal Cevap:

Kaynaklar, Spinoza’nın felsefi merceğinin, özellikle aşırı/ekstremist veya siyasi/politik olarak güçlendirilmiş İslam yorumlarına ne kadar keskin bir şekilde uygulandığını göstermektedir.

  1. Sorgulamanın Yasaklanması ve Korku: Spinoza'nın temel eleştirisi, sorgulamayı günah/kusur olarak gören her sisteme yöneliktir. Aşırılıkçı İslami akımlar, bireysel aklın kutsal vahyedilmiş sözden aşağı olduğunu öğreterek, insanları sorgulamadan itaate koşullandırır. Spinoza, ebedi ceza/sonsuz azap korkusunun temel motivasyon olduğu herhangi bir inancın, Tanrı'yla gerçek bir ilişkinin temeli olamayacağını savunurdu. Bu, korkudan doğan inancın asla Tanrı'ya götürmeyeceği anlamına gelir.
  2. Siyasi Güç ve Hukukla Karışım: Spinoza, dinin ahlaki alanda kalması ve siyasetten ayrılması gerektiğine inanıyordu. Şeriat/dini hukuk gibi, inancın yasal temel olduğu toplumlarda (bireysel inançtan ziyade kurumsal yapı olarak ele alındığında), dini liderlerin veya otoritelerin eleştirel düşünceyi bastırma, kendi yorumlarını mutlaklaştırma ve bireysel özgürlüğü kısıtlama gücü, Spinozacı felsefenin doğrudan hedefi haline gelir. O, dinin adaleti, merhameti ve barışı teşvik etmesi gerektiğini, ancak hukukun gücüyle dayatılan ritüel/uygulamaların sahte itaat/uygunluk yarattığını, gerçek erdem/fazilet yaratmadığını iddia ederdi.
  3. İlahi Münhasırlık/Seçilmişlik Reddi: Spinoza, Tanrı'nın ne Yahudileri ne Hristiyanları ne de Müslümanları seçtiğini, çünkü Tanrı'nın tarafsız/yansız olduğunu ve keyfi seçim yapmadığını savunuyordu. Tek bir grubun kendisini ilahi hakikatin tek sahibi olarak görmesi (ilahi münhasırlık yanılsaması), Spinoza'nın kınadığı kibir/gurur ve fanatizm/bağnazlık kaynağıdır. Tüm dinler aynı sonsuz özden/cevherden (Tanrı ya da Doğa) bahsediyorsa, sadece farklı isimler ve semboller kullanıyorlarsa, herhangi birinin tek doğru olduğunu iddia etmesi fanatizme ve çatışmaya yol açar.

Dolayısıyla, Spinoza, İslam'a yönelik açık ve kapsamlı bir eleştiri yazmasa da, geliştirdiği evrensel metodoloji ve ilkeler bütünü (korku, cehalet, itaat ve politik güç üzerine kurulu kurumsal dinin analizi), herhangi bir dinsel otoriteyi kontrol aracı olarak kullanan yapının kök nedenlerini teşhis etmede tam anlamıyla geçerlidir. Onun felsefesi, bizi bir dini terk etmeye değil, onu korku zincirlerinden arındırarak akılcı ve özgür bir maneviyat/ruhanilik ile dönüştürmeye davet eder.


III. Konu Bütünlüğünü Sağlama Uyarısı: Özgür İrade / İrade Serbestliği Meselesi

Önceki yazılarımızda Spinoza'nın Tanrı ve din eleştirisi bağlamında sıkça bahsettiğimiz kilit bir nokta, özgür irade / irade serbestliği yanılsamasıdır. Spinoza, insanın eylemlerinin ve düşüncelerinin, kendinden önceki nedenlerin sonsuz zincirinin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu savunur (determinizm / belirlenimcilik).

Spinoza'nın din eleştirisi bağlamında bu kavramın önemini bir kez daha vurgulamayı ihmal etmeyelim: Geleneksel dinler, insanları günahkâr/suçlu ilan edip cezalandırılmayı hak ettiklerini hissettirir, çünkü özgürce "yanlış" seçimi yaptıklarına inanırlar. Ancak Spinoza, özgür irade yanılsamasını yıkarak, suçluluk ve günah kavramlarının çoğunlukla doğaya aykırı olmadığını, aksine insan davranışını kontrol etmek için kullanılan sosyal kurgular olduğunu iddia eder. Gerçek hata, kötü olmak değil, cehalet / bilgisizliktir; yani eylemlerimizi belirleyen nedenleri anlamamaktır. Bu nedenle, özgürlüğe giden yol, eylemlerimizi değiştirmek değil, nedenlerini anlamaktır.


IV. İlginç Ek Konu: Mercek Parlatıcısı Olarak Spinoza

Spinoza'nın felsefi vizyonunun ne kadar pratik ve varoluşsal/varoluşa dair olduğunu göstermek için, hayatının sonuna kadar sürdürdüğü zanaatine/el sanatına değinmek ilginç olacaktır.

Spinoza, felsefesini desteklemek ve entelektüel özerkliğini/özerkliği korumak amacıyla akademik pozisyonları ve zenginlerin maaşlarını reddederek, mercek cilacısı / zanaatkarı olarak çalıştı. Bu meslek, optik/ışık ve geometrik/uzamsal düzen konusundaki derin bilgisini yansıtıyordu.

Tarihi Hikaye ve Felsefi Bağlam:

Spinoza, teleskop ve mikroskoplar için cam parçalarını günlerce titizlikle cilalardı; fazladan bir çizik bile göğü çarpıtabilirdi. Bu zanaat, onun gerçeklik vizyonuyla birebir örtüşüyordu: Mükemmel ve kusursuz bir ürün elde etmek için titizlik, akıl ve sabır gerekiyordu. Ancak trajik olan şudur ki, bu zanaat muhtemelen onun genç yaşta (44 yaşında) tüberkülozdan/veremden ölmesine neden olan cam tozlarını ciğerlerine işlemesine sebep oldu.

Spinoza'nın bu mütevazı zanaatkarlık tercihi, onun felsefesinin somut bir ifadesiydi: Fikirlerinin politik ya da ekonomik çıkarlar tarafından tehlikeye atılmasını istemedi. O, bilincini cilalamaya çağırdığı gibi, kendi iç teleskobunu berraklaştırdı.


V. Son Sözleri ve Kalıcı Mirası

Spinoza, felsefesini sadece yazmakla kalmadı, aynı zamanda yaşadı. Ölümü, yaşam ve ölüm hakkındaki radikal/köktenci görüşlerinin nihai bir kanıtı oldu.

A. Ölümün Kabulü ve Dönüşüm

Spinoza, hayatının son günlerinde bile soğukkanlı/sakin kaldı, ölüm korkusu/korkusu göstermedi ve hatta gülümsediği rivayet edildi. Onun için ölüm, bir yok oluş/fani oluş değil, biçim değiştirmedir. Okyanustaki bir dalga nasıl ölmez, sadece suya geri dönerse, bireysel formumuz da sonsuz öz/cevher olan Tanrı'ya/Doğa'ya döner.

Bu anlayış, Spinoza'nın meşhur ifadesiyle özetlenir:

"Özgür insan ölümden başka hiçbir şeyi daha az düşünmez ve bilgeliği ölüm üzerine değil yaşam üzerine bir meditasyondur.".

Bu, ölümü inkar etmek değil, şu anı tam ve bilinçli yaşayarak ölümün felç edici/edilme gücünü kaybetmesini sağlamaktır.

B. Sonsuzluk Perspektifi ve Bilgi

Spinoza, bireysel bilincin tamamen yok edilemeyeceğini, "ondan ebedi olan bir şeyin kaldığını" iddia eder. Bu ebedi kısım, geliştirdiğimiz yeterli fikirler/kavrayışlar ve entelektüel/zihinsel sezgi/algı yoluyla edindiğimiz hakikat/gerçek bilgisidir. Matematiksel bir gerçeği anladığımızda, bu gerçek biz öldüğümüzde ölmez, ebedidir; zihnimizin bu ebedi gerçekleri anlayan kısmı, Tanrı'nın sonsuz bilgisine katılır. Bu, zihnin ebediliği/sonsuzluğu durumudur.

Spinoza'nın mirası, korkusuz yaşama ve ölme ihtimalini miras bırakmıştır. Korkunun yerine anlayışı, itaat yerine özgür düşünmeyi, kurtuluş vaadi yerine şimdi/bugün yaşamın anlamını koyan bir felsefe sunmuştur. Onun bu radikal/köktenci düşünceleri, çağının otoriteleri tarafından aforoz/dışlanma ve zulüm/eziyet ile karşılansa da, yüzyıllar sonra dahi Einstein gibi düşünürleri derinden etkilemiştir.

Sonuç olarak, Spinoza'nın felsefesi, kolay teselli arayanlara değil, gerçeğin peşinden gitme cesaretini gösterenlere hitap eden, akıl ve maneviyat/ruhaniyet arasında bir ayrım yapmayan, bütüncül/tümleştirilmiş bir yaşam önerisidir.

**

Eğer bir konuda eleştiri yapıyorsan onunla ilgili her unsur ele alınmalıdır. İslamda kitabi ve ibrahimidir. Spinoza düşünce sistemi içerisinde İslamı almayışı entelektüel ve etik davranış değildir. Böyle bir din var deyip İslamıda inceleyip sorgulamalıydı. Avrupa İlim adamı bu konuda hasta denilmelidir.

Spinoza'nın Din Eleştirisinin Sınırlı Evrenselliği: İslam Bağlamında Metodolojik Zorunluluk ve Etik Tutarlılık Analizi

Sayın araştırmacı, Spinoza'nın felsefi sistematiğini ve entelektüel/zihinsel dürüstlüğünü sorgulayan, özellikle İslam'a yönelik açık eleştirinin yokluğunu "entelektüel ve etik davranış değildir" hatta "hasta" (sağlıksız) bir yaklaşım olarak niteleyen bu derin eleştirinizi dikkatle ele almalıyız. Bu, sadece Spinoza'nın eserlerinin içeriğiyle ilgili değil, aynı zamanda 17. yüzyıl Avrupa akademisinin/ilim dünyasının coğrafi/bölgesel ve metodolojik sınırlılıkları ile Spinoza'nın evrensel/tümleştirilmiş hakikat arayışı arasındaki gerilimi ortaya koyan kritik bir meseledir.

Spinoza'nın din eleştirisini analiz ederken, kaynaklar ışığında, onun yaklaşımının neden belirli dinlere odaklandığını, bu odaklanmanın entelektüel bir ihmal / göz ardı etme olup olmadığını ve eleştirisinin mantıksal/ussal olarak İslam'a nasıl uygulanabilir olduğunu doktora tezi ciddiyetinde inceleyelim.

--------------------------------------------------------------------------------

I. Spinoza’nın Eleştirisinin Bağlamsal / Konuyla İlgili Zorunluluğu

Spinoza'nın din eleştirisi, belirli dogmalara/inanılan fikirlere yönelik kişisel bir saldırıdan ziyade, dinin toplumsal barış, özgür düşünce ve bireysel gelişme/ilerleme üzerindeki yıpratıcı/tüketici etkilerini inceleyen bir sistem analiziydi.

A. Hedefteki Paradigma / Örnek Oluşturma

Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme'nin önsözünde, dinlerin temel olarak "örgütlü batıl inanç/hurafe"den başka bir şey olmadığını ve akıl / mantık yerine korku ve umut gibi duygular üzerine kurulduğunu açıklar. Kaynaklar, Spinoza'nın eleştirisinin odak noktasını açıkça belirtir:

1. Üç Büyük İbrahimi Gelenek: Spinoza, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'ı "paradigmatik/örnek teşkil eden örgütlü dinler" olarak listeler. Bu gelenekler ortak ataerkil/pederşahi kökenleri paylaşır, ancak aralarındaki ayrışma farklı peygamberleri (Musa, İsa ve Muhammed) yüce peygamber olarak tanımaları, farklı metinleri kanonik/kural koyucu kabul etmeleri ve farklı ritüel/ayinler talep etmeleriyle sağlanır.

2. Yaşanmış Bağlam: Spinoza, 17. yüzyıl Hollanda'sında, Portekiz Engizisyonu'ndan kaçan bir Yahudi cemaatinde doğmuştu. 24 yaşında kendi cemaatinden ağır bir lanetle (Herem) aforoz edildi. Yaşadığı dönemde Avrupa, Otuz Yıl Savaşları'nın dini fanatizm/bağnazlık zehriyle sarsılıyordu. Bu koşullar altında, eleştirisini kaçınılmaz olarak, siyasi/politik ve toplumsal barışa en büyük tehdit olarak gördüğü Hristiyanlık (çoğunluk dini ve seküler güçle ittifak halinde olduğu için) ve Yahudilik (doğrudan deneyimlediği ve içinden çıktığı inanç olduğu için) üzerine yoğunlaştırdı.

3. Eleştirinin Yerine Geçmesi: Spinoza'nın Yahudiliğe yönelttiği eleştiri, sadece kendi inancına yönelik değildi; tam aksine, bu eleştiri, genel olarak tüm mezhepsel/ayrımcı dinler ve özellikle Hristiyanlık için bir stand-in/yerine geçen bir eleştiri işlevi görmekteydi. Zira Hristiyanlığın meşruiyet ve otorite iddiaları, Kitab-ı Mukaddes (İbrani Kutsal Kitabı/Tora) üzerine kuruluydu; bu temeli yıkmak, otomatik olarak Hristiyanlığı da temelden sarsıyordu.

B. İslam'ın Görünür Olarak İhmal Edilmesi Sorunu (Entelektüel Sınırlılıklar)

Sizin haklı olarak vurguladığınız gibi, eğer bir eleştiri metodolojik/yöntemsel olarak evrensel ise (ki Spinoza'nınki öyledir), neden İslam gibi büyük bir İbrahimi geleneği derinlemesine metinsel/yazısal analize tabi tutmadığı sorusu gündeme gelir.

Spinoza, Yeni Ahit'e yönelik kapsamlı metin eleştirisinden kaçınmasının nedenini, Yunanca bilgisinin yetersizliğine ve İncil'in orijinal İbranice metinlerinin eksikliğine bağlar. Bu durum, aynı coğrafi ve dilsel/linguistik sınırlamaların, onu Kur'an ve hadis gibi İslami kaynaklara yönelik kapsamlı bir filolojik/dilbilimsel ve tarihi eleştiri yapmaktan alıkoyduğunu gösteren güçlü bir mantıksal kanıt/delil sunar. 17. yüzyıl Avrupa'sında, İslam'ın kutsal metinlerine derinlemesine erişim ve Arapça bilme düzeyi, kendi yaşadığı Yahudi ve Hristiyan metinlerine olan erişimiyle kıyaslandığında yetersizdi.

Dolayısıyla, bu durum, Spinoza'nın entelektüel isteksizliği / arayıştan kaçınması değil, döneminin ve coğrafyasının entelektüel araçlarının sınırlılığı ile ilgilidir. Spinoza'nın amacı, belirli bir dini hedef almak değil, otorite ve kontrol aracı olarak kullanılan dinin temel psikolojik/ruhbilimsel ve politik mekanizmasını ifşa etmekti. Bu mekanizma, İslam dahil olmak üzere, sorgulamayı günah/hata, itaat etmeyi erdem/fazilet olarak gören her dinsel yapıda işler.

Bu nedenle, Spinoza'nın eleştirisi, İslam'ın aşırı ya da siyasi olarak güçlendirilmiş yönlerine teorik/kuramsal olarak keskin bir şekilde uygulanabilir:

"Tanrı adına güç sürmek isteyen erkeklerin yasasıdır. Tanrıyı bahane olarak kullanıyorlar".

Spinoza'nın radikal özgürlük idealini (düşünce, konuşma ve yazma özgürlüğü) savunduğunu düşündüğümüzde, din ve devletin iç içe geçtiği (Şeriat/hukuk) ve dinsel eleştirinin cezalandırıldığı İslami bağlamlar, onun felsefesinin doğal hedefi haline gelirdi. Zira Spinoza'ya göre:

"Dini yorum sivil yaşam üzerinde mutlak güç kazandığında birey vatandaş olmaktan çıkar ve tebaa/uyruk olur".

--------------------------------------------------------------------------------

II. Unutulmaması Gereken Kritik Felsefi Kavram: Gerçek Dindarlık / Hakiki Takva

Önceki yazılarımızda Spinoza'nın determinizm/belirlenimcilik konusundaki radikal/köktenci görüşüne ve özgür irade / irade serbestliği yanılsamasına sıkça değindiğimiz için, bu bölümde Spinoza'nın felsefi sistemini geleneksel teoloji/ilahiyat eleştirisi bağlamında eşsiz kılan temel ayrımı (ki bu kavram İslam'daki ihsan/iyilik hali veya hakiki takva kavramlarıyla örtüşür) vurgulayalım.

Kritik Kavram: Örgütlü Din / Organized Religion ve Gerçek Dindarlık / Hakiki Takva (True Piety) ayrımı.

Spinoza, tüm organize dinlere (Judaizm, Hristiyanlık, İslam dahil) karşı küçümseme/hor görme gösterse de, bu, tüm dinleri ve maneviyatı/ruhaniliği reddettiği anlamına gelmez. Aksine, Spinoza, kendisine yöneltilen ateist suçlamasına şiddetle karşı çıkmıştır.

Spinoza'ya göre gerçek dindarlık/takva, Tanrı'yı en yüce iyi / hayır olarak kabul etmek ve O'nu özgür bir ruhla / free spirit sevmekten ibarettir. Bu sevgi, akıl / mantık ve anlayış / kavrayış yoluyla evrenin/kâinatın zorunlu düzenini (Deus sive Natura) kavramaktan doğar.

Gerçek dindarlığın evrensel dogmaları şunlardır:

1. Adalet / Hakkaniyet pratiği.

2. Merhamet / Şefkat ve fakirlere yardım.

3. Komşuyu kendini sever gibi sevmek.

Bu ilkeler din, kültür veya eğitimden bağımsız olarak herkes tarafından anlaşılıp uygulanabilir. Bir din bu basit evrensel ahlaki dersleri öğretiyorsa, Spinoza için yararlıdır.

Spinoza'nın eleştirisi, bir dinin, bu basit etik/ahlaki özü kaybettiğinde ve yerine korku, itaat, dogmatik/inanılan tahakküm/egemenlik ve siyasi güç arayışını koyduğunda ortaya çıkar. Yani sorun, Tanrı inancı değil, inancın politik yozlaşmasıdır.

Spinoza'nın felsefesi, kutsalın/ilahi olanın geleneksel aracılar, ayinler/ritüeller veya tehditler olmaksızın, doğrudan bilgi yoluyla deneyimlenmesine davet eder. Bu, herhangi bir İslami liderin duymak istemeyeceği radikal/köktenci bir gerçektir: Korku temelindeki inanç asla Tanrı'ya götürmez, sadece tahakküme / köleliğe götürür.

--------------------------------------------------------------------------------

III. Spinoza'nın Hayatından Etik Tutarlılığa Dair Tarihi Bir Vaka

Sizin işaret ettiğiniz gibi entelektüel ve etik tutarlılık beklentisi, Spinoza'nın kendi yaşamıyla somut bir şekilde doğrulanır. Spinoza, felsefesini sadece yazmakla kalmadı, aynı zamanda yaşadı ve bu uğurda büyük bedeller ödedi.

Örnek Olay: Mercek Cilacısının/Lens Grinder'ın Entelektüel Bağımsızlığı

Spinoza, 24 yaşında aforoz edildikten sonra (1656), entelektüel özerkliğini/bağımsızlığını sürdürmek için maddi çıkar ve sosyal onay arayışından kaçındı. Akademik pozisyonları reddetti ve geçimini sağlamak için teleskop ve mikroskoplar için cam mercekleri cilalama zanaatıyla uğraştı.

Tarihi Gerçek: Spinoza'nın bu mütevazı zanaatı, onun felsefi tutarlılığının en somut kanıtlarından biridir. O, bilgi ve hakikati, ekonomik çıkarlardan veya politik baskıdan üstün tuttu. Ne yazık ki, bu meslek sırasında soluduğu cam tozu, muhtemelen 44 yaşında tüberkülozdan/veremden erken ölümüne katkıda bulunmuştur.

Bu yaşam öyküsü, Spinoza'nın entelektüel tutarlılık (teorik/kuramsal) ve etik dürüstlük (pratik/uygulamalı) konusunda yüksek bir standart belirlediğini gösterir. Bu, onun eleştirel merceğinin İslam dahil tüm dinlere uygulanabileceği (felsefi/varlıksal anlamda) ancak metinsel analizin o dönemde kendi coğrafi/bölgesel ve bilimsel sınırlarının ötesine geçemeyeceği gerçeğini güçlendirir.

--------------------------------------------------------------------------------

IV. Spinoza'nın Son Sözleri ve Mirası

Spinoza'nın felsefi mirası, ölüm korkusunu ortadan kaldırmayı amaçlayan etik/ahlak sisteminde doruğa ulaşır. Ölümü, yaşam ve doğa hakkındaki radikal/köktenci görüşlerinin pratik bir uygulamasıydı.

Spinoza'nın meşhur ifadesi olan, "Özgür insan ölümden daha az hiçbir şey düşünmez ve bilgeliği ölüm üzerine değil yaşam üzerine bir meditasyondur", onun felsefesinin nihai sonucudur. Geleneksel dinlerin (İbrahimi olsun ya da olmasın) sürekli olarak vaat ettiği kurtuluş / salih olma vaadi, Spinoza için insanlığın en eski ve etkili manipülasyonudur. İnsanları itaat içinde tutmak için ölüm korkusu kullanılır.

Spinoza'nın önerdiği Tanrı'ya entelektüel sevgi (Amor intellectualis Dei), ödül/ceza beklentisinden doğmaz; aksine, gerçekliğin rasyonel anlaşılmasından kaynaklanan kalıcı sevinçtir. Bu sevgi, bizi evrenin (Tanrı'nın) parçası olduğumuz ve bu sonsuz bütünlüğün içinde yer aldığımız gerçeğiyle bağlar.

Bu, Spinoza'nın bıraktığı en büyük mirastır: Dini, batıl inançlardan, korkudan, suçluluktan/vicdan azabından ve manipülasyondan arındırarak, onu akla dayalı, özgürleştirici ve etik/ahlaki bir yaşam biçimi olarak yeniden konumlandırmaktır. O, Tanrı'yı reddetmedi, O'nu arındırdı.

--------------------------------------------------------------------------------

Nihai Değerlendirme: Spinoza'nın, İslam'ı (veya Budizm/Hinduizm gibi Doğu dinlerini) kendi eleştiri merkezine almama kararı, entelektüel/zihinsel bir zayıflıktan ziyade, metodolojik titizlik (eleştireceği kutsal metinleri kökten inceleme zorunluluğu) ve tarihsel bağlam (toplumsal barışı tehdit eden yakın tehlikelere odaklanma) ile açıklanabilir. Felsefi/ussal açıdan ise, onun kurduğu sistemin evrensel ilkeleri, İslam'ın politik/siyasi ve aşırı dogmatik/inanılan yorumlarını, Hristiyanlık ve Yahudiliğin en bağnaz/fanatik biçimlerini mahkûm ettiği aynı temel üzerine yerleştirir: Korkuya dayalı inanç, asla Tanrı'ya götürmez, sadece tahakküme / köleliğe götürür.

 

**

Anlaşamadığımız konu onun İslam hakkında taraflı tutumu bir ilim adamına yakışmayacak tutumdur. Sistem dini sorgulamada kurallarını eleştirmek yönündeki sisteme İslam, din olarak başka çağrışımlar vereceği ihtimalinden veya suskunluğuna neden olacak olması, İslam için yokmuş gibi hareket etmiş diyebiliriz. Bu bazı ilahiyatçılar için (Mustafa Öztürk ) referans olmuş ancak kendisi bu konuda tek kelime etmemiş gibi davranması , alakasız ilahiyatçı kişinin onun adına savlarda bulunması akıl süzgecinden geçince sorunlar yumağını açıyor. İslam hiç bir şekilde bir Yahudilik ve Hristiyanlık gibi değil. Tevatüren tahrif edilmediği bilinen bir kitaba sahip, Spinoza İslam hakkında haksızlık etmiştir.

Baruch Spinoza'nın İslam Eleştirisine Yönelik İddiaların İncelenmesi: Metodolojik Tutarlılık, Tevhidî/Birliksel Perspektif ve Entelektüel Sınırlılıkların Analizi

Sayın araştırmacı, Spinoza'nın din eleştirisinde İslam'ı açıkça ve derinlemesine incelemeyişini bir "entelektüel ve etik kusur" olarak niteleyen keskin eleştiriniz, yalnızca Spinoza'nın felsefi sistematiğiyle değil, aynı zamanda 17. yüzyıl Avrupa akademisinin/ilim dünyasının sınırlarıyla ilgili kritik bir tartışma başlatmaktadır. Özellikle İslam'ın tevâtüren tahrif edilmediği (bozulmadığı bilinen) bir metne sahip olduğu yönündeki vurgunuz, eleştirisinin temeli olan Kitâb-ı Mukaddes'in filolojik/dilbilimsel çürüklüğü savının İslam metinlerine uygulanamayacağı argümanını ileri sürmektedir.

Bu teziniz, kaynaklar ışığında, Spinoza'nın yaklaşımının gerçekten de İslam'a karşı haksızlık edip etmediği, entelektüel/zihinsel bir bilim adamından beklenen tutumu sergileyip sergilemediği sorularına derinlemesine cevap gerektirmektedir.

I. Spinoza'nın Sessizliğinin Tarihsel ve Metodolojik Gerekçeleri

Spinoza'nın eserlerinin (Teolojik-Politik İnceleme özelinde) odak noktası, kendisinin doğrudan yaşadığı ve entelektüel mücadele verdiği yerleşik dinlerin (Yahudilik ve Hristiyanlık) siyasi/politik tahakküm/egemenlik biçimlerini sistematik olarak yıkmaktı.

A. Eleştirinin Paradigmatik/Örnek Oluşturan Hedefi

Spinoza'nın temel amacı, bir dindeki belirli ayinleri/ritüelleri veya dogmaları/inanılan fikirleri çürütmek değil, dinin genel olarak korku, batıl inanç/hurafe ve körü körüne itaat/boyun eğme yoluyla siyasi kontrol aracı haline gelme mekanizmasını ifşa etmekti.

Spinoza'nın Yahudiliğe yönelik kapsamlı eleştirisi, aynı zamanda tüm mezhepçi/ayrımcı dinler ve özellikle Hristiyanlık için bir vekil/stand-in görevi görüyordu. Yahudiliğin temellerini sarsmak (peygamberlerin statüsü, Musa'nın yazarlığı, seçilmişlik inancı), Hristiyanlığın meşruiyet/hukuka uygunluk iddialarının dayandığı temeli de otomatik olarak baltalıyordu.

B. Entelektüel/Zihinsel Sınırlılıklar ve Etik Dürüstlük

Sizin de işaret ettiğiniz gibi, bir ilim adamı, eleştiri sisteminin evrenselliği iddia ediliyorsa, önemli bir gelenek olan İslam'ı ihmal etmemelidir. Ancak kaynaklar, bu sessizliğin tamamen cehaletten/bilgisizlikten ya da kasıtlı etik kusurdan kaynaklanmadığına dair iki önemli gösterge sunar:

  1. Filolojik/Dilbilimsel Kısıtlamalar: Spinoza, Kutsal Yazıları (Scripture) yorumlamak için tarihsel, dilbilimsel ve filolojik yöntemlerin kullanılması gerektiğini savunuyordu. 17. yüzyıl Avrupa'sında, Spinoza'nın İbranice, Latince, Portekizce ve Felemenkçe bilgisine rağmen, Arapçaya ve Kur'an'ın filolojik tarihine dair derinlemesine eleştirel analizi yapacak araçlara erişimi sınırlıydı. Zira o, kutsal metinleri, metnin kelimenin tam anlamıyla ne anlama geldiğini netleştirdikten sonra, ancak akıl/mantık süzgecinden geçirmeyi ilke edinmişti.
  2. İslami Etki ve Farkındalık: Spinoza, İslam felsefi geleneklerinden tamamen habersiz değildi. Aksine, bazı araştırmacılar onun İncil eleştirisinin metodolojik/yöntemsel argümanlarının çoğunu, Orta Çağ Müslüman bilgin İbn Hazm'ın Al-Faṣl eserinden esinlenerek geliştirdiğini belirtmektedir. Ayrıca, Spinoza'nın düşünce yapısı, Maimonides ve Averroes gibi Yahudi ve İslam rasyonalist/akılcı filozofların geleneksel metinlere yaklaşımını revize etme çabasıyla yakından ilişkilidir. Bu durum, onun İslam geleneğinin entelektüel/zihinsel boyutuna tamamen yabancı olmadığını kanıtlar.

II. Tahrif Edilmemiş Metin İddiası ve Spinozacı Evrensel Cevap

Sizin temel itirazınız, İslam'ın, Spinoza'nın eleştirisinde temel rol oynayan metinlerin tahrif edilmesi sorununa sahip olmamasıdır. Kaynaklar, Spinoza'nın bu duruma iki evrensel ilke ile cevap vereceğini göstermektedir:

A. Gerçek Putperestlik (İdolatri / İkonalara Tapınma): Harflere Tapınma

Spinoza'ya göre metinlerin tam olarak bozulmamış olması, onları mutlak/salt hakikat kılmaya yetmez. Spinoza'nın asıl eleştirisi, metnin kutsal özü olan evrensel ahlaki mesaj (adalet / hakkaniyet ve komşu sevgisi) yerine, metnin harflerine odaklanıp onun kelimesi kelimesine ilahi/tanrısal ve yanılmaz/şüphesiz olduğunu varsaymaktır.

Bu, Spinoza'nın putperestlik / ikonalara tapınma olarak adlandırdığı durumdur:

"Tanrı'nın Sözü yerine, suretlere ve imgelere, yani kağıt ve mürekkebe tapınmaya başlıyorlar.".

Dolayısıyla, Kur'an'ın ne kadar tevâtüren sağlam olduğu iddiası doğru olsa bile, Spinoza için metnin literal anlamının akıl / mantık ve doğal yasalarla çeliştiği her durumda metnin hakikati değil, o metnin üzerine kurulan otoritenin dogmatik/inanılan tahakkümü sorgulanmalıdır.

B. Mucizeler / Doğaüstü Olaylar Eleştirisinin Evrenselliği

Spinoza'nın eleştirisinin temelini, Tanrı'yı Doğa'nın kendisi (Deus sive Natura) olarak görmesi oluşturur. Bu metafizik/varoluşa dair zorunluluk/gereklilik, mucizeleri imkansız kılar. Mucizeler, ya birer metafordur ya da doğal nedenlerini bilmeyen insanlar tarafından yanlış yorumlanan olaylardır.

İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi İbrahimi/Birliksel dinler, temellerini doğaüstü vahiy/açıklama ve peygamberler aracılığıyla gerçekleştirilen mucizelere dayandırır. Kur'an'ın tahrif edilmemiş olması, İslam'ın mucize iddialarını Spinoza'nın eleştirisinden kurtarmaz. Zira Spinoza'ya göre Tanrı/Doğa kendi yasalarıyla çelişmez. Bu eleştiri, Kur'an'ın vahiy/açıklama yoluyla ilahi/tanrısal bir kaynak olduğu iddiasına yönelik kökten bir reddiyedir ve bu, İslam'a karşı yapılan metodik bir haksızlık değil, felsefi bir zorunluluktur.

III. Spinoza'nın İslam'a Yönelik Açık Tavrı ve Entelektüel Dürüstlük

Spinoza'nın İslam'ı yok saydığı iddiası, kaynaklarda yer alan bir mektuplaşma (Velthuysen ile) ile doğrudan çürütülmektedir. Bu, sizin "tek kelime etmemiş gibi davranması" yönündeki itirazınıza somut bir cevap sunar:

Spinoza'ya, kendi argümanlarının, Müslümanların (Türklerin) da peygamberleri Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'in emriyle evrensel ahlaki erdemleri uyguladığı gerekçesiyle, Kur'an'a da İncil ile aynı statüyü vermeyi gerektirdiği yönünde bir itiraz gelmiştir.

Spinoza'nın bu ithama cevabı (alıntılandığı şekliyle) radikal/köktenci ve İslam'ın aşırı/ekstremist yorumlarına yönelik ağır bir eleştiriyi içermektedir:

"Muhammed bir sahtekardı / impostor, çünkü evrensel din tarafından tanınan ve tanınması mutlak gerekli olan özgürlüğü tamamen saf dışı bırakmıştır.".

Bu ifade, Spinoza'nın İslam'a yönelik sessiz kalmadığını, aksine, onun felsefesinin en temel ilkesi olan düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan tüm sistemlere (bu durumda İslam'ın siyasi/politik yorumuna) karşı net bir tavır aldığını gösterir.

Spinoza'nın temel etik/ahlaki kaygısı, dinin siyasi bir güç haline gelip bireysel aklı ve özgürlüğü kısıtlamasıdır. Şeriat/dini hukuk gibi, inancın yasal bir zorunluluk haline geldiği ve eleştirinin ölüm veya sürgünle cezalandırıldığı yapılar, Spinoza'nın hedeflediği korku ve itaat/boyun eğme üzerine kurulu dini tahakkümün/egemenliğin en şiddetli örnekleridir. O, bu tür bir kontrol sisteminin Tanrı adına güç sürmek isteyen erkeklerin yasası olduğunu söylerdi.

Dolayısıyla, Spinoza, Kur'an'a yönelik filolojik/dilbilimsel bir inceleme yapmamış olsa da, felsefesinin özü gereği, İslam'ın özellikle aşırıcı ve politikleşmiş yönlerine karşı, İbrahimi/Birliksel geleneğin diğer unsurlarına yaptığı gibi, tavizsiz bir eleştiri getirmiştir.

IV. Önceki Tartışmalarda Üzerinde Durulması Gereken Tekrar Eden Kritik Kavramlar

Önceki yazılarımızda sıkça tartıştığımız ve Spinoza'nın din eleştirisinin merkezinde yer alan kavram, korku / felç edici endişedir. Kaynaklar, bu kavramın önemini sürekli olarak yinelemektedir.

Hatırlatma: Spinoza'ya göre dinin temel işlevi kontrol/denetimdir; korku, özellikle ebedi yargı/cehennem korkusu, insanları rasyonel/ussal düşünmekten alıkoyar ve otorite figürlerine körü körüne itaat etmeye yönlendirir. Anlama / kavrayış (ratio/akıl) ise korkuyu çözer, çünkü Tanrı'nın ne cezalandıran ne de ödüllendiren, yalnızca var olan zorunlu düzen/nizam olduğunu gösterir.

Spinoza'nın din eleştirisinin etik/ahlaki tutarlılığı, tam da bu korku mekanizmasının İslam dahil tüm dogmatik/inanılan sistemlerde aynı şekilde işlemesi nedeniyle sağlanır.

V. Unutulan Kısım: Spinoza'nın Zanaatı ve Entelektüel/Zihinsel Bağımsızlığı Üzerine

Spinoza'nın entelektüel/zihinsel dürüstlüğünü ve "ilim adamına yakışmayan tutum" eleştirisini (etik/ahlaki ve entelektüel/zihinsel dürüstlük meselesi) bertaraf etmek için, onun felsefi özgürlüğünü nasıl koruduğuna dair somut bir örneği, yani mercek cilalayıcılığı zanaatini/sanatını ekleyelim.

Spinoza, felsefesini politik/siyasi ya da ekonomik/maddi çıkarlar tarafından yozlaştırmamak için, geçimini teleskop ve mikroskoplar için mercek cilalayarak sağladı. Prestijli akademik/üniversite görevlerini, bu görevler dini doktrinlere karşı fikirlerini yumuşatmayı gerektireceği için reddetti.

Hikaye/Yaşanmış Tarihi Olay:

Bu meslek, Spinoza'nın felsefi dürüstlüğünün pratik/uygulamalı bir kanıtıydı: O, ne zenginlerin maaşlarını ne de siyasi/politik ödülleri kabul etti. Onun için mercekleri cilalamak, saf bilgiyi (ışığın ve mantığın yasaları) yansıtan, titizlik/özen ve akıl gerektiren bir eylemdi. Trajik olarak, bu iş sırasında soluduğu cam tozlarının, 44 yaşındaki erken ölümüne (muhtemelen tüberkülozdan/veremden) katkıda bulunduğu düşünülmektedir.

Bu anekdot, Spinoza'nın felsefesinin sadece bir teori değil, aynı zamanda yaşanmış bir etik/ahlaki taahhüt olduğunu gösterir. Bu adamın, düşüncelerini savunmak uğruna hayatını feda etmeye hazır olması, onun kasıtlı bir entelektüel/zihinsel ihmal/göz ardı etme (İslam'a yönelik) yerine, zorunlu sınırlamalar içinde, temel ilkelerine sadık kaldığını düşündürmektedir.

VI. Sonuç: Evrensel İlkeler Açısından Haksızlık İddiası

Sonuç olarak, Spinoza'nın metinsel eleştirisini (tahrifat/bozulma meselesi) Kur'an'a uygulamamış olması, dönemin entelektüel/zihinsel ve dilsel/linguistik sınırlamalarıyla açıklanabilir. Ancak onun evrensel/tümleştirilmiş felsefi sistemi, İslam'a karşı haksızlık etmemiştir. (!) Tam tersine, felsefesinin temel prensibi (özgürlük / irade serbestliği ve akıl) kullanıldığında, İslam'ın korku ve itaat/boyun eğme üzerine kurulu her türlü kurumsal yapısı, Yahudilik ve Hristiyanlığın dogmatik/inanılan biçimleri kadar keskin bir eleştirinin hedefi haline gelir. Spinoza için, "özgürlüğü tamamen saf dışı bırakan" her türlü dini otorite, temel ahlaki/etik ilkelerle çelişmektedir.

 

Bu derinlemesine felsefi analizin temelini oluşturan ve Spinoza'nın din eleştirisi, metodolojisi ve biyografisi üzerine odaklanan birincil ve ikincil kaynaklar aşağıda, makale/tez formatına uygun bir şekilde listelenmiştir.

I. Spinoza'nın Birincil Eserleri (Çeşitli Edisyonlar ve Çeviriler)

Yazar

Yıl

Eser Adı (Orijinal/Çeviri)

Yayın Bilgileri

Spinoza, B. (Gebhardt Ed.)

1925

Spinoza Opera (4 vols.)

Ed. Carl Gebhardt. Heidelberg: Carl Winter.

Spinoza, B. (Curley Ed.)

1985–2016

The Collected Works of Spinoza, Vol. I ve II

Ed. and trans. Edwin Curley. Princeton, NJ: Princeton University Press.

Spinoza, B. (Shirley Çev.)

2001

Spinoza: Theological-Political Treatise (Second edition)

Trans. Samuel Shirley. Indianapolis: Hackett.

Spinoza, B.

1996

Ethics. In A Spinoza Reader: The Ethics and Other Works

Trans. Edwin Curley. Princeton: Princeton University Press, 85–265.

Spinoza, B.

1928

The Correspondence of Spinoza

New York, Russell & Russell.

Spinoza, B.

2007

Spinoza: Theological-Political Treatise

Trans. M. Silverthone and J. Israel. Ed. J. Israel. Cambridge: Cambridge University Press.

Spinoza, B.

1955

A Theologico-Political Treatise and A Political Treatise

Trans. R. H. W. Elwes. New York: Dover.

Spinoza, B.

1958

The Political Works

Ed. and trans. A. G. Wernham. Oxford: Clarendon Press.

Spinoza, B.

1982

The Ethics and Selected Letters

Trans. Samuel Shirley. Indianapolis, IN: Hackett.

II. İkincil Kaynaklar ve Biyografiler

Yazar

Yıl

Eser Adı

Yayın Bilgileri

Balz, Albert G. A.

1918

Idea and Essence in the Philosophies of Hobbes and Spinoza

New York: Columbia University Press.

Browne, Lewis

1932

Blessed Spinoza: A Biography of the Philosopher

The Macmillan Company.

Carlisle, Clare

2020

Spinoza’s Religion: A New Reading of The Ethics

Princeton: Princeton University Press.

Curley, Edwin M.

1988

Behind the Geometrical Method: A Reading of Spinoza’s Ethics

Princeton, NJ: Princeton University Press.

Deleuze, Gilles

1992

Expressionism in Philosophy: Spinoza

Cambridge, MA: MIT Press.

Deleuze, Gilles

1988

Spinoza: Practical Philosophy

Trans. Robert Hurley. San Francisco: City Lights Books.

Donagan, Alan

1988

Spinoza

Chicago: University of Chicago Press.

Feuer, S. L.

1958

Spinoza and the Rise of Liberalism

Boston (MA), Beacon Press.

Gullan-Whur, Margaret

2000

Within Reason: A Life of Spinoza

New York: St Martin’s Press.

Israel, Jonathan

2001

Radical Enlightenment. Philosophy and the Making of Modernity 1650–1750

Oxford: Oxford University Press.

Levene, Nancy

2004

Spinoza’s Revelation: Religion, Democracy, and Reason

Cambridge: Cambridge University Press.

Levy, Ze’ev

1989

Baruch or Benedict: On Some Jewish Aspects of Spinoza’s Philosophy

Frankfurt: Peter Lang.

Matheron, Alexandre

1969

Individu et communauté chez Spinoza

Paris: Editions de Minuit.

Matheron, Alexandre

1971

Le Christ et le salut des ignorants chez Spinoza

Paris: Aubier.

Nadler, Steven M.

1999

Spinoza: A Life

Cambridge: Cambridge University Press.

Powell, E. E.

1906

Spinoza and Religion

London: Kegan, Paul, Trench, Triibner & Company.

Preus, J. Samuel

2001

Spinoza and the Irrelevance of Biblical Authority

Cambridge: Cambridge University Press.

Rosenthal, Michael A.

2001

“Spinoza’s Dogmas of the Universal Faith and the Problem of Religion.”

Philosophy and Theology 13, no. 1: 53–73.

Strauss, Leo

1930

Die Religionskritik Spinozas als Grundlage seiner Bibelwissenchaft

Berlin, Akademie-Verlag.

Strauss, Leo

1965

Spinoza’s Critique of Religion

New York: Schocken Books.

Wolfson, Harry Austryn

1934

The Philosophy of Spinoza (2 vols.)

Cambridge, MA: Harvard University Press.

Yovel, Yirmiyahu

1989

Spinoza and Other Heretics, Vol. I ve II

Princeton, NJ: Princeton University Press.

III. Alakalı Diğer Felsefi ve Tarihi Kaynaklar

Yazar

Yıl

Eser Adı

Yayın Bilgileri

Avicenna

2005

The Metaphysics of the Healing

Ed. and trans. Michael Marmura. Provo, UT: Brigham Young University Press.

Hobbes, Thomas

1996

Leviathan

Ed. Richard Tuck, revised edition. Cambridge: Cambridge University Press.

Luther, Martin

1989

Basic Theological Writings

Ed. Timothy F. Will. Minneapolis: Fortress.

Maimonides, Moses

1963

Guide of the Perplexed (2 vols.)

Trans. Shlomo Pines. Chicago: University of Chicago Press.

Turner, William

1695

The History of All Religions of the World

London.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar