Print Friendly and PDF

Rûzbihân Baklî (Rûzbehân İbn Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî)

Bunlarada Bakarsınız

 


İçindekiler Tablosu

Rûzbihân Baklî (Rûzbehân İbn Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî) 1

İşte Rûzbihân Baklî’nin hayatına dair kronolojik bir özet: 4

II. Tasavvufi Dönüşüm ve Mistik Deneyimlerin Başlangıcı 5

III. Şiraz'daki Faaliyetleri ve Eserleri 5

IV. Vefatı 6

Kimlik ve Ünvanlar. 6

Tasavvufi Yaklaşımı ve Eserleri 7

Aşk ve Güzellik Kavramları 7

Üslup ve Şiir Kullanımı 7

Keşif ve Müşâhede (Mistik Deneyimler) 8

Bağlam ve Miras. 8

Tasavvufi hayata tam manasıyla geçmesine neden olan kişi/ler ve olaylar. 9

Kişisel Dönüşüm Olayı 9

Tasavvufi Yolunun Karakteristiği 10

İlahi yardımın ona gelmesine neden olan sebep nedir?. 10

1. İlahi Lütuf ve İhsan. 10

2. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve Merhamet (Rahmet) 11

3. İbadet ve İtaat Yoluyla Destek. 11

İlk Müşahede Olayı 12

İlk Müşâhede (Mistik Gözlem) Olayı 12

Müşâhedenin Mistik Mertebesi 13

Kendinin seçilmiş olduğunu düşündüren vakıa. 13

1. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve İlahi Cezbe (Çekim) 13

2. Eşsiz Gözlem ve Keşifler (Müşâhede) 14

İlahi tecellileri anlatırken Allahı benzettiği hal/şekil 15

İlahi Tecellideki Temel Şekil: İnsan Sureti 15

İltibâs Makamında Farklı Formlar (Benzetme) 16

Soyut Tecelliler. 16

Çok zaman Uzun saçlı Türk suretinde gördüğünden bahsediyor. 17

1. "Türk" Kavramının İlahi Aşk ile İlişkisi 17

2. Uzun Saçlı (Gīsuv) Tecelli Tasviri 17

3. Tecellinin Çeşitliliği 18

Tanrının kıskançlığını hissettirdiğinden bahseder. 18

Kıskançlığın (Gayret) Tanımı ve Amacı 19

Kıskançlığın Etkileri ve Tecelli Halleri 19

Eşi öldüğünde naz edişi ve Tanrının ona tavrı 21

1. Ayrılık Acısı ve İlahi Aşka Teslimiyet 21

2. Kıskançlık (Gayret) ve Gizlenme. 21

3. Eşinin Ahiretteki Durumuna Dair Vizyon. 22

4. Peygamberlerin Hüzün Örneği 22

Tanrı ile her gün görüştüğünden bahseder. 23

Sürekli Müşâhede (Gözlem) ve Tekrar. 23

Görsel Keşiflerin Baskınlığı 24

Peygamberimizi araştırmaya başlaması ve hayranlığını ifade eden sözleri 24

Peygamberimizin Manevi Konumu ve Araştırması 24

Hayranlığını İfade Eden ve Manevi Yolunu Temellendiren Sözleri 25

A. İlahi Görüş (Rū'yat) Konusunda: 25

B. Aşk ve Mistik Hayat Hakkındaki Sözleri: 26

C. İbadet ve İhlas Hakkında: 26

D. Manevi Önderlikteki Tavrı: 26

Görüştüğü Ve Etkilendiği Diğer Peygamberler 27

1. Hz. İbrahim (a.s.) 27

2. Hz. Musa (a.s.) 28

3. Hz. Yusuf (a.s.) 28

4. Hz. Âdem (a.s.) 29

5. Diğer Peygamberler. 29

Sık Sık Atıfta Bulunduğu Veli Ve Diğer Veliler. 30

1. Klasik Sûfi Otoriteler ve Kavramsal Referanslar. 30

2. Yüksek Manevi Makam Sahibi Olan Zâtlar. 31

3. Kendisinden Sonra Gelenlerin Ona Olan Hayranlığı 31

4. Veli Toplulukları (Ricalü’l-Gayb) 32

İbadet Konusunda Rûzbihânın Düşünceleri Ve Yaptıkları 32

1. Ubudiyyet (Kulluk) ve Hakikatinin Anlayışı 33

2. İbadet Türleri ve Mistik Karşılıkları 33

Oruç ve yemek, uyku ve konuşma hakkında. 36

İblis Hakkında Düşünceleri Ve Hileleri 39

I. Şeytan'ın Rolü ve Nefs ile İlişkisi 40

II. Şeytan'ın Hileleri ve Yanıltmaları (Mekâid) 41

III. İlahi Mekr (Tedbir) ve Korunma. 42

Hayatı Boyunca Gördüğü Rüyaları Ve Tabirleri 43

1. Keşiflerin Türleri ve Seviyeleri 43

2. Rü'yetullah (Allah'ı Görme) Deneyimleri ve Teşbih Tehlikesi 44

3. İlahi Hitap (Konuşma) ve Telakki Deneyimleri 44

4. Gayb Âlemi ve Manevi Şahsiyetlerin Görünümü. 45

5. Müşahedelerin Uzunluğu ve Amacı 45

Sihir Ve Havas Hakkında. 46

I. Mistik Keşifler ve İlahi Lütuf (Kerâmât) 47

II. Şeytan'ın Hileleri ve Büyüye Dair İmalar. 47

Rûzbihân’ın Felsefi Teolojisinin Derinliği ve İnsan Nefsi Konusu. 49

Velayet Retoriği ve Mistik Otorite Çatışması 49

Eserlerinin Kapsamlı Analizi ve Edebi Üslubu. 50

Rûzbihaniyya Tarikatının Kurumsal Eksiklikleri ve Yok Oluşu. 51

Ruzbihan Hakkındaki Anlatılar. 52

1. Mistik Hayatın ve Keşiflerin Kaynağı 52

2. Olağanüstü Görünümler ve Rüyetullah Anlatıları (Mukâşefât) 52

3. Biyografik ve Karizmatik Anekdotlar. 53

Tavsiye Ettiği Zikirler Ve Dualar. 54

1. Zikir (Hatırlama) ve Temel Prensip. 54

2. Dualar ve Münacatın (Yakarışın) İçeriği 55

3. İbadetin Zirvesi: İlahi Hitaba Mazhar Olma. 57

Tanrıya Olan Aşkı 57

1. Tecellî ve Cemâl-i İlahî'ye Dair Özlem (Müşahede) 57

2. Vuslatın Dili ve İlahi Samimiyet (Hıtâb) 58

3. Aşkın Ritüel ve Renkleri: Vecd, Şarap ve Raks. 59

4. Fenâ ve En Yüksek Vuslat Talebi 60

I. Manevi Makamın Esası Olarak Keşifler ve Hıtâb Kerametleri 61

II. Harikulade Anekdotlar ve Manevi Makamın Dışsal İspatı (Menâkıb) 62

Şathiyeler Ve Hataları Hakkında Düşüncesi 63

I. Şathiyenin Mahiyeti ve Kaynağı 64

II. Zahiri Hatalar ve Manevi İzah (Tevîl) 64

III. Şathiyeye Karşı Çıkanların Hataları ve Tehlikeleri 65

IV. Şathiyenin Manevi İspatları 66

Nazif Hocanın dikkatini çeken özelliği 66

1. Fikri Derinlik ve Kapsamlı Bilim Adamı Kimliği 67

2. Şattâh-ı Fars Lakabı ve Eşsiz Mistik Üslup. 67

3. Otobiyografik Eserleri ve Ruhi Tecrübelerin Zenginliği 68

4. Alan Çalışmalarındaki Zorluk ve İhmal 68

Ruzbihan hakkında Carl W. Ernst ve Henry Corbin'in yorumları 69

I. Henry Corbin'in (HC) Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar. 69

II. Carl W. Ernst'ün Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar. 70

SONUÇ: 71

I. Tecrübenin Benzersizliği ve Yeni Bir Mistik Metot 71

II. Aşk Doktrini ve Şathiyenin Savunucusu. 72

III. İbadet, Riyâzet ve Şeriatle Uzlaşma Çabası 73

 

 

Rûzbihân Baklî’nin kronolojik hayatına dair kaynaklarda yer alan bilgiler, özellikle onun tasavvufi dönüşüm noktaları ve temel yaşam tarihleri etrafında yoğunlaşmaktadır.

İşte Rûzbihân Baklî’nin hayatına dair kronolojik bir özet:

I. Kimlik ve İlk Yıllar

Tam Adı: Ebu Muhammed Rûzbihân İbn Ebu Nasr el-Baklî eş-Şîrâzî'dir.

Künyesi: Ebu Muhammed’dir.

Kökeni: Esasen Daylamlılardan gelmektedir.

Lakabı ("Baklî"): "Baklî" olarak anılması, bir dükkânının olması ve burada bakliyat (bâkūl) satması sebebiyledir. Memleketi itibarıyla da "Şîrâzî" olarak meşhurdur.

Doğum Tarihi: Kaynaklarda Rûzbihân'ın doğum tarihi bilinmemektedir.

Erken Hayat Dönemi: Kendisi, manevi uyanışından önce, 43 yıl boyunca sapıklık ve dalalet izlerini takip ederek cehalet yatağında yuvarlandığını belirtmiştir [Önceki konuşmamız].

II. Tasavvufi Dönüşüm ve Mistik Deneyimlerin Başlangıcı

Manevi Dönüşüm Yılı: Rûzbihân’ın hayatındaki en büyük dönüm noktası, Hicri 583 yılının Zilhicce ayının yedinci Pazar gecesi gerçekleşen ilahi çağrı (nidâ) olayıdır. Bu olay, onun tasavvufi hayata tam olarak geçmesine ve tevbe edip halvete (inzivaya) yönelmesine neden olmuştur [Önceki konuşmamız].

Mistik Yolun Başlaması: Bu tarihten itibaren, Rûzbihân’ın mistik keşifleri (mukâşefât) ve deneyimleri (tecribiyyāt) başlamıştır. Rûzbihân, Tanrı ile görme (rū’yat), hitap (khiāb) ve karşılıklı konuşma (takhāub) tecrübelerinin defalarca ve çeşitli şekillerde tekrarlandığını, hatta saat be saat gerçekleştiğini ifade etmiştir.

III. Şiraz'daki Faaliyetleri ve Eserleri

Eğitim ve Mesleği: O, büyük bir âlim olup, fıkıh, hadis, tefsir, kelam ve usul gibi çeşitli ilim dallarında tanınmıştır. Mistik yöntemi, şeriat ve tarikat arasındaki sıkı bağa dayanmıştır.

Şiraz’a Gelişi: Fasā’dan (veya Fasvî) Şiraz’a gelmiş ve Şiraz’daki Cami-i Atik’te (Eski Cami) ilk meclisini kurmuştur. Bu meclisten sonra, şehir halkının toplu halde müridi olduğu rivayet edilmektedir.

Önemli Eserleri (6. ve 7. Hicri Yüzyıllar):

    ◦ ‘Abhar al-‘Āshiqīn (Âşıkların Çiçekliği): Aşkın tanım ve şerhine odaklanan bu kitabı, içsel maşukunun isteği üzerine yazmıştır.

    ◦ Kashf al-Asrār wa Mukāshafāt al-Anwār: Şaşırtıcı keşiflerini ve tecrübelerini rapor ettiği eseridir.

    ◦ ‘Arā’is al-Bayān fī aqā’iq al-Qur’ān (Kur'an Hakikatleri Hakkında Beyan Gelinleri): Tasavvufi tefsiridir. Bu eserin bir kopyasında, eserin yazımının (tarīr) Rajab 840 AH'de sona erdiği kaydedilmiştir. (Bu tarih, kendisinin vefatından sonra bir istinsah (kopya etme) veya sonlandırma tarihi olmalıdır.)

IV. Vefatı

Ölüm Tarihi: Şeyh Rûzbihân Baklî, Hicri 606 yılının Muharrem ayının ortasında vefat etmiştir. Bu, onun 6. ve 7. Hicri yüzyılların meşhur ariflerinden biri olduğunu teyit etmektedir.

Formun Üstü

Formun Altı

 

Rûzbihân, tasavvuf âleminde önemli bir şahsiyet olarak öne çıkmaktadır ve eserleri aşk, tevhid ve ilahi tecelli konularına odaklanmıştır.

Kimlik ve Ünvanlar

Rûzbihân, kaynaklarda pek çok yüce unvanla anılmaktadır:

• Tam adı Muhammed İbn Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî olarak geçmektedir.

• Kendisine Seyyidü'l-Aktâb (Kutupların Efendisi) ve Sultânü'l-‘Ârifîn (Âriflerin Sultanı) unvanları verilmiştir.

• Ayrıca Zamanın Kutbu (Qub az-Zamān) ve Seyyidü’l-Cülesâ’ er-Rahmân (Rahmân’ın Meclislerinin Efendisi) olarak da tanımlanmıştır.

• O, takva ve verâ ehlinin efendisi, mukakkıkların (hakikat araştırıcılarının) önderi, Hakk’ın yeryüzündeki aynası ve peygamberlerin ve resullerin ilimlerinin vârisi olarak nitelendirilmiştir.

Tasavvufi Yaklaşımı ve Eserleri

Rûzbihân'ın sûfi meşrebi, Şeriat ile Tarikat arasındaki sıkı bağa dayanmaktadır.

Eseri "‘Abhar al-‘Āshiqīn"

• Tasavvufa dair eserlerinden biri “‘Abhar al-‘Āshiqīn” (Âşıkların Çiçekliği) adlı kitabıdır.

• Bu eser, bir mukaddime (giriş) ve otuz iki bölümden (fasl) oluşmaktadır.

• Rûzbihân, bu kitabı genellikle "Türk" (sevilen) olarak adlandırdığı içsel maşukunun (sevgilisinin) talebi üzerine yazmıştır.

• Kitabın ana konusu aşkın tarifi ve şerhidir. Eser, tamamıyla aşka dayalı bir sûfi kitabıdır.

Aşk ve Güzellik Kavramları

Rûzbihân'ın temel doktrinlerinden biri, aşk ve güzellik hakkındaki görüşleridir:

• O, insan güzelliğinin (cemal-i insânî) ilahi tecellinin bir tezahür yeri (tecelligâh-ı İlâhî) olduğuna inanır.

• Ârifâne bir bakış açısıyla, İlahi Aşka (aşk-ı ilâhî) ulaşmanın ancak mecazi aşk (aşk-ı mecâzî) yoluyla mümkün olduğunu savunur.

Üslup ve Şiir Kullanımı

Rûzbihân'ın düzyazı (nesir) tarzı belirgin bir özelliğe sahiptir:

• Sûfi nesir eserlerinin bir özelliği olarak, Rûzbihân'ın yazıları da mısralar ve çeşitli şiirlerle karışık bir yapıdadır.

‘Abhar al-‘Āshiqīn’de daha çok Farsça beyitler, daha az ise Arapça mısralar kullanmıştır.

• Rûzbihân, genellikle bölümlerin çoğunu bir rubâî (dörtlük) veya bir beyit ile bitirmeye çalışmıştır. Amacı, tüm mesajını bu dörtlük veya beyitte yoğunlaştırarak okuyucunun manevi coşkusunu (şûr ve vecd) uyandırmaktır.

‘Abhar al-‘Āshiqīn’deki şiirlerin çoğunun yazarının Rûzbihân’ın kendisi olduğu düşünülmektedir.

Keşif ve Müşâhede (Mistik Deneyimler)

Rûzbihân'ın deneyimleri, özellikle görsele dayalı keşiflerle ilişkilendirilmiştir:

• O, keşfiyât (mistik keşifler) yoluyla elde edilen keşiflerin çoğunu görsel (dīdārī) olarak kabul etmiştir.

• Farklı biçimlerde ortaya çıkan sûri keşiflerin, İlahi İsimlere bağlı olduğu belirtilir. Örneğin, bir insanda Bâsir (Gören) isminin tecelli etmesi görsel keşiflere yol açar.

• Bununla birlikte, kişinin yeteneğinin gücüne bağlı olarak, bir kişide birden fazla İlahi ismin ortaya çıkması ve bu durumda çoklu sûri müşâhedelerin gerçekleşmesi de mümkündür.

Bağlam ve Miras

• Rûzbihân’ın eseri (Şerh-i awāsîn olduğu düşünülen Maniq al-Asrâr), onun peygamberlik ve velilik sırrını ortaya koyduğunu göstermektedir.

• Rûzbihân’ın soyundan gelen İbrahim İbn Rûzbehân, onun vefatından 94 yıl sonra dahi, halkın (müridlerin ve muhlislerin) onun Sîretnâmesi (hayat hikayesi) için ısrarcı olduğunu aktarmıştır.

Tasavvufi hayata tam manasıyla geçmesine neden olan kişi/ler ve olaylar

Rûzbihân Baklî'nin tasavvufi hayata tam olarak geçişine neden olan olay, bizzat kendisinin aktardığı mistik bir tecrübe ve ilahi bir çağrı (nidâ) ile ilgilidir. Bu olay, hayatında köklü bir dönüşüme yol açmıştır.

Kaynaklarda bu dönüm noktası, Hicri 583 yılında gerçekleşen özel bir gece olarak açıkça belirtilmektedir:

Kişisel Dönüşüm Olayı

Rûzbihân, dualarından birinde (Risâletü’l-Kuds adlı eserinin sonunda bir notta geçtiği düşünülen kısımda) manevi hayatının başlangıcını şu şekilde anlatmıştır:

1. Dönüşümün Tarihi ve Öncesi: Rûzbihân, 43 yıl boyunca sapıklık ve dalalet izlerini takip ederek cehalet yatağında yan yana yuvarlandığını belirtir.

2. İlahi Çağrı (Nidâ): Bu durumdan sonra, Hicri 583 yılının Zilhicce ayının yedinci Pazar gecesi, kendisine gayb âleminden bir seslenme (nidâ) ulaşmıştır. Bu çağrı, Kur'an ayetlerinin bir sorusu şeklindeydi:

    ◦ "Afalā yatūbūna ilā Allāh" (Allah'a tevbe etmeyecekler mi?).

    ◦ Bu nida, kulağının kapısından beynindeki odacığa ulaşmıştır.

3. Hemen Ardından Gelen Tövbe Çağrısı: Bu ilk çağrıyı takiben hemen "Wa yastaghfirūnahu" (Ve O'ndan af dilerler) sesi duyulmuştur.

4. Sonuç ve Manevi Hayata Geçiş: Bu ilahi çağrının etkisiyle, Rûzbihân kalbinden arzu kontrolünü ve sabır dizginini kaybettiğini (irade ve sabır dizginini kaptığını) ifade eder.

    ◦ Ardından hemen "Waman yattaqi Allāh" (Kim Allah’tan korkarsa) ayetinin işaret ettiği halvet (inziva) hanesine yönelmiştir.

    ◦ Bu geçiş, aynı zamanda tevbe şarabını içip ve "Tūbū ilā Allāh" (Allah’a tevbe edin) makamına ermekle gerçekleşmiştir.

Tasavvufi Yolunun Karakteristiği

Rûzbihân'ın manevi hayata başlangıcı, dışsal bir şeye dayanmaktan ziyade, doğrudan ilahi bir cezbe (çekim) ile olmuştur.

• Kendi eserlerinde, bu manevi çekimi (cezbeyi) şu ifadeyle açıklar: "Hakk beni kulluğunun kapısına çektiğinde" (İnnî izâ cezeba bi-hakki ilâ bâbi ‘ubûdiyyetihî). Bu ifade, onun yolunun temelinin ilahi çekim olduğunu gösterir.

• Bu ilahi çekimin ardından, Rûzbihân kalbinin, aklının ve ruhunun ululuk (ceberût) ve egemenlik (melekût) âlemlerinde seyahat ettiğini, kendisine "aşk şarabının" içirildiğini ve "marifet sürmesiyle" gözüne sürme çekildiğini belirtir.

Dolayısıyla, Rûzbihân Baklî'nin tam anlamıyla tasavvufi hayata geçmesine neden olan olay, 43 yıllık bir dalalet döneminden sonra, Hicri 583’te gelen, tevbe ve inzivaya yönlendiren doğrudan bir ilahi çağrı (nidâ) olmuştur. Bu, tasavvuf terminolojisinde "Cezbe" olarak bilinen ilahi çekimle başlar ve onu halvet (inziva) yoluna sokar.

İlahi yardımın ona gelmesine neden olan sebep nedir?

Rûzbihân Baklî'ye İlahi yardımın (lütuf ve inayetin) gelmesinin temel sebebi, kaynaklara göre, onun kişisel çabası veya amelleri değil, Allah'ın ezelî seçimi (ıstıfâ) ve lütfudur. Rûzbihân'ın tasavvuf yolundaki yeri, ilahi bir bağış ve kayra (fazl) temeline dayanır:

1. İlahi Lütuf ve İhsan

Rûzbihân'ın manevi mertebelere ulaşması, bizzat kendisinin de ifade ettiği gibi, kulun kazanımına (kesb) değil, tamamen Allah'ın fazl ve keremine bağlıdır:

• Rûzbihân'a göre, İlahi yardım, lütuf ve ihsandır.

• Ariflerin (gnostiklerin) seçkinliğe ermeleri (istıfâ), Allah'ın önceden gelen nimetlerinin (sevâbıku ni‘amihî) bir sonucudur.

• Rûzbihân, kalbin, aklın ve ruhun İlahi âlemlerde seyretmesini sağlayan aşk şarabının kendisine içirilmesini de [Önceki konuşmamız] bu ilahi cezbe (çekim) ve lütuf ile ilişkilendirir.

2. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve Merhamet (Rahmet)

Rûzbihân, manevi yolculuğunun başlangıcının ve ilerlemesinin, kulun ezeldeki kaderi ve ilahi merhametle bağlantılı olduğunu vurgular:

• Müminlerin Sıddîkîn (doğru sözlüler) zümresinde kurtuluşu, ezelî saadetlerinin (mutluluğunun) bir sonucudur. Bu, manevi rütbelerin ezelde belirlenmiş bir ön koşula dayandığını gösterir.

• Tasavvufun genel prensiplerine uygun olarak, Rûzbihân da bu ilahi inayetin kaynağını Allah'ın Rahmetinin gazabını geçmesine dayandırır. Allah'ın rahmeti, yaratılışı yarattığı anda, ezeldeki gazabından önce gelmiştir.

• Arayış içindeki âşıkların manevi sırrı, Allah’ın ezelî inayetinin (sun’illah) güzelliğini ve ezelî özel seçiminin (hâssiyyet-i ıstıfâ-i ezelî) varlığını görmelerinden ibarettir.

3. İbadet ve İtaat Yoluyla Destek

İlahi yardımın temel sebebi lütuf olsa da, bu lütfun tecelli etmesi, kişinin manevi disiplin ve ihlasına (samimiyet) bağlanır:

• Tasavvuf yolunda ilerleyen bir müridin (talip), gayb âleminden gelen lütufları ve keşifleri elde etmesi, cezbeler (ilahi çekimler) ile hızlandırılıp kolaylaştırılabilir.

• Rûzbihân'ın kendisi de ilahi yardımın başlangıcını anlattığı olayda, 43 yıllık dalaletten sonra gelen ilahi çağrıya (nidâ) karşılık olarak tevbe şarabını içip halvet (inziva) hanesine yöneldiğini belirtmiştir [Önceki konuşmamız].

• Rûzbihân’a göre, Hak dostlarının (evliyâ) sırları, Allah’a yakınlaşma mertebeleri için lütufların doğuş yerleridir. Bu lütuflar, Allah ile bağ kuran (bi’l-lâh bağlı olan) kalbe ilahi çekimi (cezbeyi) getirir.

İlk Müşahede Olayı

Rûzbihân Baklî’nin tasavvufi yola girmesini sağlayan ilk olay, daha önceki konuşmamızda geçtiği üzere, 43 yıllık dalaletin ardından Hicri 583 yılında aldığı ilahi bir çağrı (nidâ) ve tevbe etmesiydi [Önceki konuşmamız].

Ancak, kaynaklarda bizzat Rûzbihân tarafından anlatılan ve ilahi güzelliğin (cemâl) tecellisine odaklanan ilk kapsamlı müşâhede (mistik gözlem) olayı, onu derinden etkileyen ve tasavvufi öğretisinin temelini oluşturan şu tecrübedir:

İlk Müşâhede (Mistik Gözlem) Olayı

Rûzbihân, bu tecrübeyi anlatırken, kendisini istemsiz bir coşkunun sardığı manevi bir anı tarif eder:

1. Aşkın Galip Gelmesi: Can gözünün (çeşm-i cân) istemsizce bir aynada kaldığını ve aşk coşkusunun (şûr-ı aşk) kendisine galip geldiğini belirtir.

2. Cemâl-i Kadîm (Ezelî Güzellik) Vizyonu: Bu anda, o, can gözü (çeşm-i cân) ile Ezelî Güzelliği (cemâl-i kadîm) gördü.

3. Sûret-i Âdem (Âdem Sureti) Tecellisi: Aynı zamanda, akıl gözü (çeşm-i akl) ile de (ilahi) tasarrufu âdem suretinde (sûret-i âdem) idrak etti.

4. İlahi Emir: Ona, “İnsan gözüyle bak” (بدیدۀ انسانی نگر) diye hitap edildi.

5. Ruhani Bakışın Dönüşümü: Bu ilahi emrin ardından, gönül gözü (çeşm-i dil), suret gözüne (çeşm-i sûret) geldi.

Bu durum, Rûzbihân'ın İlahi Aşk’a (aşk-ı ilâhî) ulaşmanın ancak mecazi aşk (aşk-ı mecâzî) yoluyla mümkün olduğu yönündeki arifane görüşünün ve insan güzelliğinin (cemal-i insânî) ilahi tecellinin bir tezahür yeri (tecelligâh-ı İlâhî) olduğuna dair inancının kaynağını oluşturur.

Müşâhedenin Mistik Mertebesi

Bu deneyim, tasavvuf terminolojisindeki en yüksek mertebelere işaret eder:

• Rûzbihân, bu tecrübeyi yaşadığını dolaylı olarak şu ünlü sözle de destekler: "Rabbimi en güzel surette (fî ahseni sûreh) gördüm".

• Tasavvufi ıstılahlara göre, fiillerin tecellisinin keşfine muhâdara, sıfatların tecellisinin keşfine mukâşafe, ve Zât’ın (Öz’ün) tecellisinin keşfine ise müşâhede denir. Rûzbihân'ın bu deneyimi, cemâl-i kadîm’i (Ezelî Güzelliği) görmesi sebebiyle, doğrudan İlahi Öz’ün tecellisini içeren en yüksek mertebe olan müşâhede makamına aittir. Bu makama ulaşan kişinin kalbi, Zât’ın nuruyla aydınlanır.

Kendinin seçilmiş olduğunu düşündüren vakıa

Rûzbihân Baklî'nin kendisinin ezelî olarak seçilmiş (ıstıfâ) olduğuna inanmasını sağlayan temel vakıa ve dayanak, onun yaşadığı, kaynağı doğrudan İlahi olan mistik deneyimler ve bu deneyimlerin doğasıdır. Onun manevi hayatının başlangıcı, kişisel amellere değil, doğrudan İlahi iradeye dayanmaktadır.

İlahi yardımın ve seçilmişliğin ona geldiğini düşündüren temel vakıalar ve esaslar şunlardır:

1. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve İlahi Cezbe (Çekim)

Rûzbihân, manevi yolunun başlangıcını, kendi iradesi dışında gerçekleşen ve ezelde kendisine bahşedilmiş olan lütfa bağlar. Bu, onun seçilmişliğinin en somut kanıtıdır:

İlahi Çağrı (Nidâ): Daha önceki konuşmamızda geçtiği gibi, Hicri 583 yılında, 43 yıllık "dalalet ve sapkınlık" döneminden sonra [Önceki konuşmamız], kendisine "Allah'a tevbe etmeyecekler mi?" şeklindeki gayb âleminden gelen seslenme (nidâ) ile uyanmış olması, kaderinin O'nun tarafından belirlendiğine dair kesin bir işarettir [Önceki konuşmamız].

Kulluktan Hürriyete Geçiş: Rûzbihân, bizzat kendisinin, Hak Teâlâ'nın onu kulluk kapısına çektiğinde (cezbe ettiğinde), ondan kulluk elbisesini çıkardığını ve hürriyet (özgürlük) elbisesini giydirdiğini ifade etmesi, onun İlahi bir lütuf ile seçildiğini ve özelleştirildiğini gösterir.

Hürriyetin Kaynağı: O, hakiki Özgürlüğün, kişinin kendi kudretinden ve gücünden feragat edip, tamamıyla Hakk’ın kudret ve ilmine sığınmasından ibaret olduğunu belirtir. Bu ilahi çekim (cezbe) ve hürriyetin bahşedilmesi, onun sıradan bir sâlik (yolcu) değil, doğrudan İlahi inayetle yükselen bir makama sahip olduğunu kanıtlamıştır.

Ezeldeki Niyetin Karşılığı: Sâliklerin (yolcuların) bu mertebelere ulaşması, ezeldeki saadetlerinin bir neticesi olup, arayan âşıkların sırrı, Allah’ın ezelî inayetinin (sun’illah) güzelliğini ve ezelî özel seçiminin (hâssiyyet-i ıstıfâ-i ezelî) varlığını görmeleridir.

2. Eşsiz Gözlem ve Keşifler (Müşâhede)

Rûzbihân'ın seçilmişliğini pekiştiren en önemli vakıa, peygamberler ve evliyalarla kıyaslanabilecek derecede doğrudan ve görsel müşâhede deneyimleridir. Bu deneyimler onun sıradan bir arif değil, Hakikat'ın aynası olduğunu düşündürmüştür:

Cemâl-i Kadîm’in Görülmesi: İlk büyük manevi tecrübesinde, can gözü (çeşm-i cân) ile Ezelî Güzelliği (cemâl-i kadîm) gördüğünü ve akıl gözü (çeşm-i akl) ile İlahi tasarrufu âdem suretinde (sûret-i âdem) idrak ettiğini belirtmiştir.

Yüksek Müşâhede Makamı: Rûzbihân, Zât’ın (Öz’ün) tecellisinin keşfine müşâhede dendiğini açıklar. Onun bu tecelliyi görmesi, onu tasavvufi mertebelerin en yükseğine yerleştirir.

Görsel ve Sözlü Tecelliler: Onun keşiflerinin çoğu görsel (dîdârî) olarak kabul edilmiştir. O, Rabbini "en güzel surette" (fî ahseni sûreh) gördüğünü iddia etmiş, bu durumu kalbiyle ve gözüyle (bi-qalbî wa bi-‘aynî) gördüm diye tanımlayarak, bu eşsiz yakınlığı teyit etmiştir.

Gizli Sırların Bilgisine Erişim: Onun keşifleri sadece görsel olmakla kalmaz, aynı zamanda ona yaratılışın ve varoluşun sırlarını açar. Rûzbihân, Cebrail'in bile görmediği sırları kendisine açtığını ima eden hikâyeler aktarır ve bu durum, onun makamının ne kadar özel olduğunu gösterir. Örneğin Miraç Gecesi'nde Cebrail'in bile "Bir an daha yaklaşsaydım yanardım" dediği noktada, o Hakikat'ı müşahede etmiştir.

Bu mistik ve görsel deneyimlerin tamamı, Rûzbihân’ın "Hakk’ın yeryüzündeki aynası" [Önceki konuşmamız] ve ezelde seçilmiş (ıstıfâ-i ezelî) kişi olduğu inancını pekiştiren asıl dayanakları oluşturur.

İlahi tecellileri anlatırken Allahı benzettiği hal/şekil

Rûzbihân Baklî, ilahi tecellileri ve mistik gözlemleri (müşâhede) anlatırken, Tanrı’yı (Hak Teâlâ) doğrudan, görsel ve çoğunlukla insan suretinde (ṣūrat-i ādam) tecelli eden bir varlık olarak tasvir eder.

İlahi tecellilerin halleri ve şekilleri hakkındaki görüşleri, onun tasavvufi öğretisinin merkezinde yer alır ve esas olarak Tecelligâh-ı İlâhî (İlahi Tecelli Mahalli) ve İltibâs Makamı (Karışıklık/Gizlenme Makamı) kavramlarına dayanır.

İlahi Tecellideki Temel Şekil: İnsan Sureti

Rûzbihân, en yüce mistik deneyiminde dahi ilahi varlığı insan suretiyle ilişkilendirmiştir:

• O, can gözü (çeşm-i cân) ile Ezelî Güzelliği (cemâl-i kadîm) gördüğünü, ve akıl gözü (çeşm-i aql) ile de İlahi tasarrufu (yönetimi) "Âdem suretinde" (ṣūrat-i ādam) idrak ettiğini açıkça belirtir.

• Bu vizyon sırasında kendisine "İnsan gözüyle bak" (bi-dīda-ye insānī nigar) şeklinde bir emir verildiğini aktarır.

• Ayrıca, mistik çevrelerde yaygın olan şu ifadeyi kendi tecrübesinin kanıtı olarak kullanır: "Rabbimi en güzel surette gördüm" (raʾaytu rabbī fī asani ṣūrah).

• Kaynaklar, Rûzbihân'ın makamının bir gereği olarak, Tanrı'yı makâmatlarında defalarca "insan suretinde" gördüğünü ifade eder.

İltibâs Makamında Farklı Formlar (Benzetme)

Rûzbihân, Allah'ın dilediği bir hey'at (suret/şekil) üzerine tecelli edebileceğini ve bu durumun İltibâs Makamı (Gizlenme Makamı) olarak adlandırıldığını anlatır. Bu tecellilerde Allah'ı farklı biçimlerde gördüğünü nakleder:

Çoban Kıyafeti: Rûzbihân, "Tanrı’yı çobanlar kıyafetinde (kiswat-i shūpānān) gördüğünü, elinde bir kirmen tuttuğunu" aktarır.

Büyük Şeyh Sureti: Bir defasında, "Tanrı'yı büyük bir Şeyh kılığında dağdan indiğini" görmüştür.

Adem (A.S.) Sureti: O, "Tanrı'yı semavi mücevherlerle dolu bir alemde Hz. Âdem suretinde" gördüğünü de belirtmiştir.

Dilruba (Gönül Çalan) Heyeti: İltibâs makamında, "Tanrı'yı gönül çalan (dilrubā) bir heyette" gördüğünü de dile getirmiştir.

Güzellik ve Celal Sıfatları: Tanrı, ona "cemâl (güzellik) ve celâl (ululuk) sıfatları suretinde" de zuhur etmiştir.

Soyut Tecelliler

Görsel tecellilerin yanı sıra, Rûzbihân’ın Tanrı’yı ışık ve nur olarak algıladığı vizyonları da vardır:

• O, "Ezelî Zât'ın (zāt-i azalī) nurundan bir zerre açığa çıktığında" canının paramparça olmaya yaklaştığını belirtir.

• Genel olarak, makamlarındaki keşiflerin çoğunu görsel (dīdārī) kabul etmiş ve Tanrı’nın tecellisinin en büyük tecrübesinin Nur (ışık) olduğunu ifade etmiştir. O'nun nurunun tüm arş ve kürsi üzerine yayıldığını görmüştür.

Rûzbihân, bu görsel ve biçimsel tecellileri anlatmasına rağmen, zaman zaman müşâhedelerinin sonunda teşbihten (benzetmeden) sakınmaya çalıştığını ve tenzihi (Allah’ı noksanlıklardan arındırmayı) vurguladığını da belirtmektedir. Bu da onun, Tanrı'yı gördüğü suretlerin yalnızca ilahi isimlerin veya sıfatların tecellisi olduğunu kabul ettiğini gösterir.

Çok zaman Uzun saçlı Türk suretinde gördüğünden bahsediyor

Kaynağınızda ve önceki konuşmalarımızda yer alan bilgilere göre, Rûzbihân Baklî’nin ilahi tecelliyi (müşâhede) tasvir ederken "Türk" ve "uzun saç" temalarını sıkça kullanması ve bunları birleştirmesi, onun tasavvufi tecrübesinin ve aşk doktrininin temel bir unsurudur.

İşte bu konuya dair kaynaklarda bulunan detaylar:

1. "Türk" Kavramının İlahi Aşk ile İlişkisi

Rûzbihân, eserlerinde "Türk" figürünü ilahi güzelliğin ve içsel maşukun simgesi olarak kullanır:

Rûzbihân, tasavvufa dair eseri olan “‘Abhar al-‘Āshiqīn” (Âşıkların Çiçekliği) adlı kitabını, genellikle "Türk" olarak adlandırdığı içsel maşukunun (sevgilisinin) talebi üzerine yazdığını belirtmektedir.

• Rûzbihân’a göre, İlahi Aşk’ın sırları (esrâr-ı aşk-ı rabbânî), "Türklerin güzelliği" (cemâl-i atrâk) levhalarında okunur. Bu ifade, ilahi tecellinin ve güzelliğin, "Türk" imajında somutlaştığını göstermektedir.

• Daha önce de belirttiğimiz gibi, Rûzbihân, insan güzelliğinin (cemal-i insânî) ilahi tecellinin bir tezahür yeri (tecelligâh-ı İlâhî) olduğuna inanır ve İlahi Aşka (aşk-ı ilâhî) ulaşmanın ancak mecazi aşk (aşk-ı mecâzî) yoluyla mümkün olduğunu savunur.

2. Uzun Saçlı (Gīsuv) Tecelli Tasviri

Rûzbihân, mistik keşiflerinde gördüğü yüce ve güzel sureti tarif ederken, uzun saç/örgülü saç detayını verir:

• Rûzbihân’ın aktardığı bir vizyonda, gördüğü kutsal bir suret, "en güzel surette düzenlenmiş iki örgüye (gīsuv)" sahipti. Bu figürün yüzü "parlayan güneş gibi gülümsüyordu".

• Aynı vizyonda, bu varlığın "bütün sahabelerden uzun boylu" olduğu ve nurdan bir giysi giydiği belirtilir. Bu tasvir, onun sıklıkla bahsettiği, aşkına sebep olan ezelî güzelliğin (cemâl-i kadîm) bir tezahürüdür.

• Tasavvufi metinlerde, bazen "Türk" figürleri, genellikle savaşçı ve güzel yüzlü gençlerin özelliklerini taşır ve bu estetiğin bir parçası olarak uzun, örgülü saçlar (gīsuv veya turra) önemli bir yer tutar.

3. Tecellinin Çeşitliliği

Rûzbihân’ın tecellileri, her ne kadar "Türk" imajına odaklanmış olsa da, tecellinin biçim değiştirebilir (İltibâs Makamı) olduğunu gösterir:

• Daha önceki yanıtlarımızda aktarıldığı gibi, Rûzbihân Tanrı'yı sadece insan suretinde (ṣūrat-i ādam) değil, aynı zamanda "çobanlar kıyafetinde, elinde bir kirmen tutarken" veya "büyük bir Şeyh kılığında dağdan inerken" ya da "gönül çalan (dilrubā) bir heyette" gördüğünü de anlatmıştır.

Ancak, Rûzbihân'ın İlahi Güzelliği (Cemâl) arayışının merkezinde, özellikle ‘Abhar al-‘Āshiqīn adlı eserinde ve mistik deneyimlerinin tefsirinde, uzun saçlı ve güzel Türk suretinin (cemâl-i atrâk) önemli ve belirleyici bir rol oynadığı kesindir.

 

Tanrının kıskançlığını hissettirdiğinden bahseder

Rûzbihân Baklî, tasavvufi tecrübelerinde Tanrı'nın kıskançlığını (Gayret-i İlâhî) çok önemli ve belirleyici bir ilahi özellik olarak ele alır ve bunun mistik yolculukta derin etkilerini tarif eder. Ona göre bu kıskançlık, Hakk’ın mutlak birliğini (Tevhid) ve yüceliğini koruma çabasıdır.

İşte kaynaklarda geçen, Tanrı'nın kıskançlığını hissettirdiğine dair temel vakıalar ve açıklamalar:

Kıskançlığın (Gayret) Tanımı ve Amacı

Rûzbihân, ilahi kıskançlığın amacını, ilahi güzelliğin ve sırrın, O’na layık olmayanlardan korunması olarak açıklar:

• O, “Şüphesiz ki Allah, Kendi üzerine kıskançlık perdesini (sitr al-ghayra) ezelin (qidam) yüzü üzerine indirdi ki, layık olmayan kimse O’nun azametinin nurlarını görmesin” der.

• Rûzbihân, bu kıskançlığın bizzat Kendi zatına (alā nafsihī) yönelik olduğunu ve bunun velayet (evliyalık) ehli ile olan muamelesinin bir parçası olduğunu belirtir.

• Bu kıskançlık, kulun kalbinde O’ndan başkasına ait bir zerre kalmaması için tecelli eder.

Kıskançlığın Etkileri ve Tecelli Halleri

Rûzbihân, bu ilahi kıskançlığın mistiğin üzerinde nasıl tezahür ettiğini detaylıca anlatır:

1. Duygusal ve Ruhsal Yanma: Aşık olanın canının, suretin güzelliğinden gelen ilahi aşka ulaşmak için, kıskançlık (gayret) ateşiyle yanması ve erimesi gerekir.

    ◦ Aşık, bu ilahi coşkuyla dolu halvet evinde (xalvat-xāne) iken, cananın kıskançlığından (ġayrat-i ğānān) ötürü kalbi yabancı anlamlardan arındırır.

    ◦ Bu, ruhun, hadesten (yaratılmışlık/fâni oluş) duyulan kıskançlık (ġayra) ateşiyle yanıp erimesi ve sadece Allah’ın kalması demektir.

2. Tecellinin Hidayet ve Azap Arasında Gelgitleri: Allah, bu kıskançlık nedeniyle sâlikleri (yolcuları) bazen lütufla ödüllendirir, bazen de azametinin şiddetiyle cezalandırır:

    ◦ Rûzbihân, Allah'ın, ariflerin kalbini ve sırlarını koruduğunu, ancak kıskançlık ve gazap anında kalplerine nükret (nefret/yabancılık) baskısı uyguladığını ve bu durumun onların ilahi isimlerin ve sıfatların tecelligâhı oldukları için Allah’ın lütfu ve keremi sayesinde gerçekleştiğini ifade eder.

    ◦ Allah'ın, ezeldeki takdirine göre, bu kıskançlıkla bazı kullarını celal denizlerinde boğduğunu (ihrāq) ve bazılarını ise güzelliği (cemâl) görme lütfuyla ödüllendirdiğini belirtir.

3. İlahi Kınama ve Azamet Tokatları: Rûzbihân, kulun O’ndan başkasına yöneldiği anlarda İlahi bir sitem ve kınama hissettiğini anlatır:

    ◦ Allah’ın, yarattıklarının kendisine atfettiği, Kendi vasfı olmayan şeylerden şikâyet ettiğini ve kendisine dönmeyenlere karşı kıskançlığını dile getirdiğini aktarır.

    ◦ Bu kıskançlık anında, Azamet tokadı (lamat al-kibriyāʾ) tecelli eder.

4. Mistik Gözlemin Sınırlandırılması: Kıskançlık, aynı zamanda mistik keşiflerin sınırlarını da belirler.

    ◦ Allah, Kendi celâlini ve kudretini idrak etme konusunda mahlûkatın acizliğini ifade ederken, kulların O'ndan başkasına yönelmeleri durumunda kıskançlığını anar.

    ◦ Rûzbihân, makamında iken yaşadığı şiddetli manevi haller sonrasında, bu kıskançlık anında helak olmaktan korktuğunu ve "Ya İlâhî, kalbimi, Senden olan mârifet ve tevhidle rüyetine ve muhabbetine sabitleştir" diye dua ettiğini belirtir.

5. Özel Örtünme (Kehf Ehli Örneği): Rûzbihân, bu kıskançlığın dış dünyadan tamamen soyutlanma halinde nasıl tecelli ettiğine dair Kehf Ehli örneğini verir:

    ◦ Allah, bu Ashâb-ı Kehf'in varlıklarını gizlediğinde, gayret perdesini (sitr al-ghayra) onların kulaklarına çekti ki, yabancı sesleri (dünya seslerini) işitmesinler. Bu, Allah'ın onları dış dünyadan gelen her türlü kesintiden kıskanarak koruması anlamına gelir.

Bu kıskançlık deneyimi, Rûzbihân'ın mistik yolunda mecazi aşktan ilahi aşka geçişin ve mutlak tevhide ulaşmanın vazgeçilmez bir adımıdır.

Eşi öldüğünde naz edişi ve Tanrının ona tavrı

Rûzbihân Baklî'nin eşinin vefatı sırasında yaşadığı özel manevi tecrübe, gösterdiği naz (nazlanma, sitemli yakarış) hali ve buna karşılık Tanrı'nın tavrı hakkındaki spesifik anlatı, elimizdeki kaynak metinlerde doğrudan yer almamaktadır.

Ancak, kaynaklar Rûzbihân'ın acı, ayrılık ve İlahi irade karşısındaki teslimiyetini gösteren mistik hallerini ve vizyonlarını detaylıca açıklamaktadır ki, bu durumlar sorunuzdaki manevi tavırla yakından ilişkilidir:

1. Ayrılık Acısı ve İlahi Aşka Teslimiyet

Rûzbihân, manevi yolculuğunun bir parçası olan belâ (sıkıntı, imtihan) günlerinde yaşadığı coşku ve ayrılık acısını (eşinin vefatına atıf olabilecek genel bir acı durumu) kendi şiirsel ifadeleriyle dile getirmiştir. Bu, onun nazlanmasının veya siteminin, nihayetinde tam bir teslimiyetle sona erdiğini göstermektedir:

• Rûzbihân, visâl (vuslat) ve rü'yet (görüş) günlerine olan özlemini ve imtihan günlerinde çektiği acıyı dile getirirken, İlahi Sevgili'sine (Maşuk) hitaben şunları söyler: "Ben Senin rü'yetinin (görmenin) lezzetini tercih ettim ve hayatımdan kendi nefsimin nasibini çıkardım (feragat ettim).".

• Daha da ileri giderek şöyle demiştir: "Ben gamlarımda (üzüntülerimde) safiyet (arınmışlık) buldum, zira gamlarım Senin rızan içindi.".

• Bu ifadeler, onun yaşadığı büyük bir kaybın (eşinin vefatı da dahil olmak üzere) acısını, Tanrı'nın rızası ve O'nu görme arzusu uğruna gönül hoşluğuyla kabul ettiğini ve bu ıstırabı manevi bir temizlenme aracı olarak gördüğünü gösterir.

2. Kıskançlık (Gayret) ve Gizlenme

Rûzbihân’ın nazlanma dediği hal, tasavvufta kulun benliğini ve dünyevi bağlarını ortadan kaldırma çabasıyla yakından ilişkilidir. Tanrı'nın nazı ise (Gayret-i İlâhî) kulun kalbini O’ndan başkasından kıskanmasıdır:

• Rûzbihân, ariflerin kalbinde Hak’tan başka kimseye ait bir zerre kalmaması için "Gayret perdesinin" (sitr al-ghayra) ezelin yüzü üzerine indirildiğini belirtir.

• Rûzbihân’ın, eşinin vefatıyla gelen ayrılık acısını İlahi aşka bir basamak olarak kabul etmesi, bu ilahi "kıskançlık ateşinin" (gayret) kendisini arındırması ve sadece İlahi Sevgili'ye yönlendirmesi ile açıklanabilir.

3. Eşinin Ahiretteki Durumuna Dair Vizyon

Rûzbihân’ın eşinin vefatından kaynaklanan üzüntüsü, onun mistik keşifleriyle hafifletilmiştir. Onun eşine dair bir manevi vizyonu, ayrılığın fani dünyada kaldığını gösterir:

• Rûzbihân, makamında gerçekleşen müşâhedelerden birinde eşini gördüğünü ve onun cennet ehlinin kıyafetlerini giydiğini ve cennetliklerin suretinde olduğunu aktarmıştır. Eşinin bir sarayın kapısında beklediğini görmüş ve bu durumun kendisine manevi bir vecd (coşku) yaşattığını söylemiştir.

• Bu vizyon, Rûzbihân'ın ayrılığın kalıcı olmadığına dair kesin bilgisi olmasına rağmen, yine de fâni ayrılığın acısından dolayı kederlendiğini gösterir. Bu kederin Hakikat'i bilen bir âriftan gelmesi, sorunuzdaki "naz" (sitemli yakarış) halini beslemiştir.

4. Peygamberlerin Hüzün Örneği

Rûzbihân, eşinin (veya evladının) ölümü gibi bir ayrılık acısı yaşadığında, manevi hallerini açıklamak için Hz. Peygamber’in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) kendi evladı İbrahim’in vefatındaki tavrını örnek gösterir:

• Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim’i gömerken "Ya İbrahim, senin ayrılığın yüzünden hüzünlüyüz" dediği rivayetini aktarır. Oysa Hz. Peygamber'in İbrahim'in Cennet ehli olduğunu bildiği unutulmamalıdır.

• Rûzbihân’a göre, Hak ehlinin, cennetlik olduklarını bilseler dahi, bu tür bir kayıp karşısında kalplerinde oluşan hüznün, fânilikten kaynaklanan ayrılık acısından geldiğini ve bunun bir teslimiyetin ihlali olmadığını gösterir.

Özetle, Rûzbihân'ın eşinin vefatına karşı gösterdiği "naz", Tanrı'nın Ezeli Gayretine ve Sevgisine karşı tam bir teslimiyet gösterirken, aynı zamanda yaşadığı insani ayrılık acısından kaynaklanan sitemli, ancak arınmış bir yakarış olmuştur. Tanrı'nın ona tavrı ise, bu acıyı manevi bir makamın (vuslat makamı) kapısı olarak açması ve onu cennetlik eşiyle müşahede yoluyla birleştirmesidir.

Tanrı ile her gün görüştüğünden bahseder

Rûzbihân Baklî, mistik tecrübelerini ve keşiflerini anlattığı eserlerinde, Cenâb-ı Hakk ile görüşme (rū'yat), hitap (khiāb) ve karşılıklı konuşma (takhāub) deneyimlerinin sıklığından ve sürekliliğinden bahsetmektedir.

Onun kayıt altına aldığı manevi tecrübelerin sıklığı, adeta gündelik ve kesintisiz bir iletişim halinde olduğunu düşündürmektedir:

Sürekli Müşâhede (Gözlem) ve Tekrar

Rûzbihân'ın mistik keşifleri (mukâşefât ve keşfiyyât), bir kereye mahsus olaylar olmaktan öte, sürekli tekrarlanan tecrübelerdir:

• Rûzbihân, manevi tecrübesinin merkezinde, Hazret-i İlâhî'nin huzurunda bulunma (tecrübe-i huzur), O'nu görme (rū'yat) ve O'nunla konuşma (takhāub) deneyiminin bulunduğunu belirtir.

• Bu görüşme ve konuşma deneyimleri, "defalarca ve çeşitli şekillerde tekrarlanmıştır".

• Daha da önemlisi, Rûzbihân, bu müşâhede hallerinin kalıcılığından söz eder. Bir deneyiminin zaman aralığını açıklarken, "bu şekilde saatler benim üzerimden geçti" dediğini, ve ardından, "sabaha kadar vecd ve hal içinde kaldım" ifadelerini kullanmıştır.

En kesin ifade ise, ilahi güzelliği (cemâl), celâli ve ihtişamı gördüğü anları tarif ederken, "bundan sonra O'nu, güzelliği, celâli ve ihtişamıyla saat be saat defalarca müşahede ettim" (پس از آن بارها او را ساعت به ساعت با جمال و جالل و شکوهش مشاهده کردم) cümlesidir. Bu ifade, ilahi tecellilerin neredeyse rutin, saatlik bir frekansta gerçekleştiğini göstermektedir.

• Bu sürekli görüşmeler sırasında Hakk, Rûzbihân'a "her saat taze bir surette" (be ṣūrat-i tāze) göründüğünü de aktarmıştır.

Görsel Keşiflerin Baskınlığı

Rûzbihân'ın tasavvufi yolu, görsel keşiflere (dīdārī) aşırı derecede dayanır, bu da onun tecrübelerinin sürekli ve somut bir varlık hissi içerdiğini gösterir:

• Onun keşfiyat yoluyla elde edilen marifetlerinin çoğunun görsel (dīdārī) olduğu kabul edilmiştir.

• Bu görsel tecellilerin bir parçası olarak, Tanrı’yı makamlarında defalarca insan suretinde (ṣūrat-i ādam) gördüğünü de nakleder.

Dolayısıyla, Rûzbihân Baklî, Cenâb-ı Hakk ile her gün görüştüğünü net bir ifadeyle söylemese bile, "defalarca" ve "saat be saat" aralıklarla O'nu müşahede ettiğini ve O'nunla konuştuğunu, bu tecrübelerin hayatının merkezi ve sürekli bir parçası olduğunu açıkça belirtmiştir.

Peygamberimizi araştırmaya başlaması ve hayranlığını ifade eden sözleri

Rûzbihân Baklî’nin tasavvufi düşüncesinde ve mistik deneyimlerinin merkezinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (salla’llâhu aleyhi ve sellem) olan büyük hayranlığı ve O’nun konumunu derinlemesine araştırması yatmaktadır. Rûzbihân, O'nun hadislerini ve manevi makamını kendi keşiflerini ve aşk doktrinini temellendirmek için kullanmıştır.

Peygamberimizin Manevi Konumu ve Araştırması

Rûzbihân'ın kaynaklarda yer alan sözleri, Peygamberimize duyduğu hayranlığı ve O'nun manevi üstünlüğünü açıkça ortaya koymaktadır:

1. Peygamberlerin Efendisi: Rûzbihân, Hz. Muhammed’i (salla’llâhu aleyhi ve sellem) "Tüm yaratılmışların efendisi" (Seyyid-i Beriyyāt), "Enbiyaların ve Rasullerin ilimlerinin vârisi" [Önceki konuşmamız], "Âşıkların Efendisi" (Seyyidü'l-Āşıkīn) ve "Bütün peygamberlerin ve salihlerin öncüsü" olarak görmektedir.

2. En Yüksek Makamda Olması: Rûzbihân, Peygamberimizin makamının tüm yaratılışın üstünde olduğunu, O'nun Allah'a en yakın ve en kıdemli olduğunu ifade eder. O'nun ruhu ve cevheri, "ezeli azamet tecellisi karşısında" tüm evren ve ehli üzerine öncelik kazanmıştır.

3. Tevhidin Şahidi: Rûzbihân’a göre, Peygamberimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem) Allah’ın "Nur-u Kadîm’inin" (ezelî ışık) tezahürünün aynasıdır. O'nun ruhu, "Âdem su ve çamur arasındayken (henüz yaratılmamışken) dahi nebi" (Küntu nabiyyen ve Ādemu beyne’l-māi ve’-īn) sözünü zikrederek, O'nun ruhunun varoluştan önce de var olduğunu vurgulamıştır.

Hayranlığını İfade Eden ve Manevi Yolunu Temellendiren Sözleri

Rûzbihân, Peygamberimizin sözlerini ve hallerini, kendi mistik tecrübelerinin mutlak hakikati olduğunu kanıtlamak için kullanır. Bu kullanım, O’nun Sünneti ve hadisleri üzerindeki araştırmasını ve hayranlığını gösterir:

A. İlahi Görüş (Rū'yat) Konusunda:

Rûzbihân, en yüce mistik deneyimi olan Cemâl-i Kadîm (Ezelî Güzellik) müşâhedesini [Önceki konuşmalarımız], Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadisle temellendirerek hayranlığını ifade eder:

"Rabbimi en güzel surette gördüm" (Raʾaytu Rabbī fī asani ṣūrah). Rûzbihân, bu hadisi kendi tecrübesini açıklarken kullanır.

• Peygamberin Miraç'taki gözlemlerine atıfta bulunarak: "Göz kaymadı ve haddi aşmadı" (Mā zāġa al-baṣaru wa mā aġā) ve "Kalp gördüğünü yalanlamadı" (Mā kaaba al-fuʾādu mā raʾā) ayetlerini, Peygamberimizin görüşünün ne kadar tam ve şaşmaz olduğunu kanıtlamak için kullanmıştır.

B. Aşk ve Mistik Hayat Hakkındaki Sözleri:

Rûzbihân'ın tüm doktrininin temeli olan mecazi aşktan ilahi aşka geçişi, Peygamberimizin sözleriyle meşrulaştırılır:

"Her kim âşık olur, iffetli davranır, bunu gizler ve bu halde ölürse şehit olarak ölür" (Men 'ashiqa wa 'affa wa katama fa māta, māta shahīden). Bu hadis, Rûzbihân’ın eseri 'Abhar al-'Āshiqīn'in ana temasını oluşturur ve âşıkların makamını peygamberler ve sıddıklarla eş tutar.

• Peygamberimizin "Şüphesiz Allah güzeldir ve güzeli sever" (Inn Allāh jamīlun wa yuibbu al-jamāl) hadisine dayanarak, O'nun yeşili ve güzelliği (usn) sevdiğini belirtir. Bu, O'nun insan güzelliğini (cemâl-i insânî) ilahi tecellinin bir aynası olarak görmesine temel oluşturur.

C. İbadet ve İhlas Hakkında:

Peygamberimizin manevi disiplinine olan hayranlığını, O'nun benzersiz yakınlık halleriyle açıklar:

"Ben sizin Allah'ı en iyi bileninizim ve O'ndan en çok korkanınızım" (Ene a‘rafukum billâh ve ahşāküm minhu). Rûzbihân, bu sözü, marifet (bilgi) ve havf (korku/saygı) makamlarında Peygamberimizin erişilmezliğini göstermek için kullanır.

• Rûzbihân, Peygamberimizin, "Ben sizden biri gibi değilim; Rabbimin yanında kalırım, O beni yedirir ve içirir" (Lastu ka-ahadikum, uillu 'inda Rabbī yu'imunī wa yasqīnī) sözüne atıfta bulunarak, O'nun kesintisiz ilahi desteğe mazhar olduğunu ve bu durumun O'nu diğerlerinden farklı kıldığını (hâssü’l-hâss) belirtir.

D. Manevi Önderlikteki Tavrı:

Rûzbihân, Peygamberimizin mütevazı ve yol gösterici tavrına da hayranlık duyar:

• Rûzbihân, Peygamberimizin "İş sizin üzerinize zorlaşırsa, o zaman benim üzerime Salavat getirin" gibi sözlerini naklederken, O'nun ümmetine karşı olan şefkatini ve yol göstericiliğini vurgular.

• Bir keşfinde, tüm peygamberlerin ve velilerin develere binmiş olduğunu, kendisinin ise Peygamberin sağ yanında at sürdüğünü görmesi, Rûzbihân'ın Peygamberimize duyduğu hayranlığın O'nun manevi hiyerarşideki mutlak liderliğine dayandığını gösterir.

Görüştüğü Ve Etkilendiği Diğer Peygamberler

Rûzbihân Baklî, Hz. Muhammed'e (salla’llâhu aleyhi ve sellem) olan büyük hayranlığının yanı sıra [Önceki konuşmamız], kendi mistik tecrübelerini ve tasavvufi öğretilerini temellendirmek ve açıklamak için Kuran’da ve hadislerde zikredilen diğer peygamberlerin hayatlarına ve manevi makamlarına da sıkça atıfta bulunmuştur.

Kaynaklarda Rûzbihân’ın görüştüğü veya etkilendiği peygamberler şunlardır:

1. Hz. İbrahim (a.s.)

Rûzbihân, Hz. İbrahim'in (a.s.) tevhid yolundaki arayışını ve kesin imana ulaşmasını (yakîn) kendi manevi yolculuğuyla ilişkilendirir ve ondan etkilenir:

• Rûzbihân, tevhidi anlatırken Hz. İbrahim'in yıldız, ay ve güneşe bakıp "Bu benim Rabbimdir" (hādha Rabbī) dediği, ancak sonunda bunların batması üzerine tevhidin hakikatine ulaştığı kıssasına atıfta bulunur.

• O, Hz. İbrahim'in bu arayışını, Peygamberlik makamının mertebeleri için bir başlangıç, Tanrı’ya ulaşma yolundaki gözlem ve talebin bir aşaması olarak görür.

• Rûzbihân, İlahi Tecelli'nin kabirdekileri diriltme gücünü anlamak için İbrahim'in "Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" (Rabbi arinī kayfa tuyī al-mawtā) şeklindeki talebini de anar. Rûzbihân, kendisinin de henüz var olmamış olanı dahi görebildiğini anlatmak için bu kıssadan yararlanır.

• Rûzbihân, gördüğü tüm peygamberler, resuller, melekler ve veliler arasında, Hz. Âdem, İdris, Nûh, İbrahim ve Mûsâ'nın diğer peygamberlerle birlikte Hak'ka en yakın ve en kıdemli olanlar arasında bulunduğunu görmüştür.

2. Hz. Musa (a.s.)

Hz. Musa’nın ilahi görüş (rü'yet) konusundaki tecrübesi, Rûzbihân'ın mistik gözlem doktrini için merkezi bir referans noktasıdır:

• Rûzbihân, en yüce makama (müşâhede) ulaştığında bile Hz. Musa’nın ilahi tecelliyi kaldıramayarak düştüğü Tûr Dağı tecrübesine atıf yapar. Musa'nın "Bana göster, Seni göreyim" (Arinī anzur ilayk) şeklindeki talebini (Arinī) ve aldığı "Beni asla göremeyeceksin" (Lan tarānī) cevabını anar.

• Rûzbihân, Hz. Musa'nın bu tecrübesini, yaratılmış (hadîs) olanın ezelî (kadîm) olanın saf tecellisine dayanma gücünün olmadığını açıklamak için kullanır. Ona göre bu olay, Hz. Musa'nın o makamda kendi varlığında fena (yok oluş) olması gerektiğine işaret eder.

Rûzbihân bir vizyonunda, büyük bir Şeyh kılığında dağdan inen birini gördüğünü ve onun "kar gibi bembeyaz" olduğunu, bunun Tûr-i Sînâ'dan inen Hz. Mûsâ (a.s.) olduğunu anladığını nakleder.

• Rûzbihân'ın müşâhede sırasında "niran-ı kibriya" (ululuk ateşleri) içinde kaldığını hissetmesi, Hz. Musa’nın Tûr’daki halveti ile paralellik kurar.

3. Hz. Yusuf (a.s.)

Hz. Yusuf’un kıssası, özellikle Rûzbihân’ın mecazi aşk (cemâl-i insânî) yoluyla ilahi aşka (cemâl-i kadîm) ulaşma doktrini için kilit öneme sahiptir:

• Rûzbihân, Hz. Yusuf'u "güzelliğin ve aşkın" bir simgesi olarak görür. Onun kıssası, aşkın nasıl bela (imtihan) ve mahrumiyet yoluyla arındırılabileceğini gösterir.

• Rûzbihân’ın nazlanma ve imtihan makamlarını anlatırken, Hz. Yusuf'un zindanda kalmasının, onun halvette terbiyesinin tamamlanması ve vuslat makamına ulaşması için ilahi bir irade olduğunu belirtir. Bu, geçici bir gaflet anının bile nasıl büyük bir makamla (vuslat) ödüllendirileceğini gösterir.

• Rûzbihân, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin, babaları Hz. Yakup’a (a.s.) "Yusuf'un kokusunu alın" (tahassasū min Yūsufa) deyişindeki "koklama" eylemini, İlahi ve ruhani kokuların hissedilmesi olarak tefsir eder. Bu, duyular ötesi algının ve ruhani bilginin (ma'rifet-i rabbâniyye) önemini vurgular.

4. Hz. Âdem (a.s.)

Hz. Âdem, İlahi tecellinin ilk mahalli olarak Rûzbihân’ın insan suretinde tecelli doktrininin temelidir:

• Rûzbihân, İlahi kudretin ve tasarrufun "Âdem suretinde" (ṣūrat-i ādam) idrak edildiğini, böylece insan güzelliğinin İlahi Tecelli'nin aynası olduğunu ifade etmiştir.

• Rûzbihân, Tanrı'nın "semavi mücevherlerle dolu bir alemde Hz. Âdem suretinde" göründüğünü de aktarmıştır.

• O, Allah’ın Hz. Âdem’i kendi sureti üzerine (alā ṣūratihī) yarattığı hadisine dayanarak, Âdem’in yaratılışının, İlahi Ruh’un ona üflenmesiyle ruhanî cevherin beşerî kayıtlardan arınmış bir şekilde tecelli etmesini sağladığını savunur.

5. Diğer Peygamberler

Rûzbihân, diğer peygamberlerin hallerinden de etkilenmiş ve onlara atıfta bulunmuştur:

Hz. İsa (a.s.): Rûzbihân, Hz. Meryem’e (a.s.) atılan İlahi Söze (Kelimetün elkāhā ilā Meryem) atıfta bulunarak, binlerce Musa ve İsa'nın "Bana göster" (Arinī) dediği bir sırrı Peygamberimizin (salla’llâhu aleyhi ve sellem) açığa çıkardığını ima eder.

Hz. Eyyub (a.s.) ve Hz. Davud (a.s.): Rûzbihân, hastalık ve musibetler karşısındaki sabır makamını açıklarken Hz. Eyyub'un "Ya Rabbî, bana zarar dokundu" (messenī al-urr) şeklindeki yakarışını ve bu yakarışın inceliğini örnek alır. Ayrıca Hz. Davud’un "Allah’ın aşığı" (ʿaşhīq Allāh) olarak adlandırıldığını aktarır ve bu durumu ilahi aşkın insanlar arasında caiz olduğunun kanıtı olarak sunar.

Hz. Nuh (a.s.): Rûzbihân, Hz. Nuh'un (a.s.) kıssasında oğlunun boğulmasıyla yaşadığı insani hüzün anına atıf yaparak, peygamberlerin dahi musibetler karşısında insani duygularla kederlendiğini belirtir.

Sık Sık Atıfta Bulunduğu Veli Ve Diğer Veliler

Rûzbihân Baklî, kendi olağanüstü keşiflerini ve aşk doktrinini açıklarken ve temellendirirken, Hz. Muhammed’e (salla’llâhu aleyhi ve sellem) ve diğer peygamberlere olan hayranlığının yanı sıra [Önceki konuşmalarımız], kendisinden önceki pek çok büyük sûfi, âlim ve veliye de sıkça atıfta bulunmuştur.

İşte kaynaklarda adı geçen ve Rûzbihân’ın etkilendiği, sözlerine başvurduğu veya makamlarını incelediği önemli veliler ve şahsiyetler:

1. Klasik Sûfi Otoriteler ve Kavramsal Referanslar

Rûzbihân, tasavvufi kavramları ve mertebeleri tanımlarken kendisinden önceki meşhur sûfilerden alıntılar yapar veya onların görüşlerine dayanır:

Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî (al-Qushayrī): Rûzbihân, eseri Kashf al-Asrār’da, mistik tecrübenin farklı aşamalarını tanımlarken, muhâara (fiillerin tecellisinin şühûdu), mukâşafe (sıfatların tecellisinin şühûdu) ve müşâhede (Zât’ın tecellisinin şühûdu) gibi tasavvufi ıstılahları kullanır. Bu ıstılahlara dair çok az farkla Kuşeyrî’nin Risâle’sinde de benzer tanımlamalar bulunduğunu kaynaklar belirtir.

Zünnûn el-Mısrî (Dhū al-Nūn al-Miṣrī): Zühd (dünyadan el çekme) makamını anlatırken Zünnûn el-Mısrî’nin şu sözüne atıf yapar: "Zâhidler, Ahiret’in krallarıdır, ancak âriflerin makamları yanında yoksullardır".

Yahyâ ibn Mu'âdh er-Râzî (Yayā ibn Mu'ādh al-Rāzī): Rûzbihân, Yahyâ ibn Mu'âdh’ın "Eğer kıyamet günü yaratılışı azap etmek bana havale edilseydi, yapmazdım" şeklindeki sözünü aktarır. Yahyâ ibn Mu'âdh, bunun sebebini "aşk günahının zaruri, ihtiyari değil" olmasıyla açıklar. Rûzbihân, bu söz üzerine yoruma girişerek, aşkın aslında günah olmadığını savunmuştur.

Ebu’l-Huseyn el-Nûrî (Al-Nūrī) ve İbn Atâ (Ibn ‘Aā’): ayāt ayyibah (Güzel Hayat/Tayyib Yaşam) kavramını açıklarken İbn Atâ ve Nûrî’nin tanımlarına yer verir. Nûrî’ye göre bu, fakirlerin sabırla yaşamasıdır. İbn Atâ’ya göre ise, bunun sırrından her iki kâinatın (kevn) da düşmesi ve kulun sadece Rabbi ile kalmasıdır.

Ebu Bekr eş-Şiblî (al-Shiblī): Rûzbihân, Şiblî'nin "Kardeşim! Lâ ilâhe illâ Allâh de" dediği bir diyaloğu aktarır. Şiblî, aynı zamanda coşku (vecd) ve sarhoşluk (sukr) ehli olarak da kaynaklarda Rûzbihân ile birlikte anılmaktadır.

2. Yüksek Manevi Makam Sahibi Olan Zâtlar

Rûzbihân, kendi ulaştığı manevi mertebelerin yüksekliğini ve eşsizliğini vurgulamak için, en yakın arkadaşları (ashâb) ve en büyük sıddîkların (doğru sözlüler) makamlarına atıfta bulunur:

Ebu Bekir Sıddık (r.a.): Rûzbihân, Gaybî tecelliye erişme konusunda Hz. Peygamber’in en yakın arkadaşı olan Ebû Bekir Sıddık’a olan hayranlığını ifade eder. Bir rivayette Rûzbihân, Sıddık’ın, Peygamberimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem) eşliğinde yaşadığı derin manevi hal üzerine, "O’nun (Hz. Peygamber'in) istiğfar ettiği o halde olmayı temenni ettim" dediğini rivayet eder. Bu, Sıddık’ın dahi bu hallere ne kadar yaklaştığını göstermek için kullanılır.

Ebu’l-Ferec (İçsel Maşuk): Rûzbihân'ın kendisine "Türk" dediği ve ‘Abhar al-‘Āshiqīn adlı eserini yazmaya vesile olan içsel maşuku, mistik ve ruhani bir figür olarak Ebu’l-Ferec olarak adlandırılır. Bir hikâyede, Rûzbihân'ın bir şeyhe gelip Ebu’l-Ferec’i sorduğu, şeyhin de "O dostumuzu nasıl buldun?" diye sorduğu aktarılır.

3. Kendisinden Sonra Gelenlerin Ona Olan Hayranlığı

Rûzbihân'ın makamının yüksekliği ve diğer sûfileri etkilemesi de kaynaklarda zikredilmiştir:

Şeyh-i Kebîr Sultânü’l-Ârifîn (Şeyh Tâceddîn Mahmûd): Şeyh Tâceddîn Mahmûd'un, Rûzbihân’ın en büyük inananı (mu'teqid) ve müridi olduğu, Şiraz'a gelen her yolcuyu onun ahval ve keşiflerini sormak için dergâhına indirdiği aktarılmıştır.

Muhammed el-Eşnehî (Muhammad al-Ashnahī): Dönemin önde gelen âlimlerinden biri olan Muhammed el-Eşnehî, Tâceddîn Mahmûd'un, Rûzbihân'ın makamına olan inancını aktardığını kaydetmiştir.

4. Veli Toplulukları (Ricalü’l-Gayb)

Rûzbihân, velilerin manevi hiyerarşisine (Ricalü’l-Gayb) ve onların dünyadaki rolüne inanır:

• O, keşif yoluyla tüm peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri gördüğünü belirtir.

• Aynı zamanda velilik mertebelerinin de farklılık gösterdiğini; kutuplar (aḳṭāb), nücebâ (nujabā’), ebdâl (abdal), evliyâ (awliyā’) ve sıddîkîn (ṣiddīqīn) gibi grupların bulunduğunu kabul eder.

• Rûzbihân, velilerin İlahi lütfun bir sonucu olarak kıyamet gününe kadar var olmaya devam edeceğini ve keşiflerinin derecelerinin farklı olduğunu belirtir.

Rûzbihân, bu veli ve ariflerin makamlarını incelerken, onların sözlerini kendi mistik deneyimlerini (özellikle müşâhede ve cemâl-i insânî tecellisi) desteklemek için kullanmış ve böylece geleneksel tasavvuf silsilesi içinde kendi yerini belirginleştirmiştir.

Formun Üstü

Formun Altı

 

İbadet Konusunda Rûzbihânın Düşünceleri Ve Yaptıkları

Rûzbihân-ı Baklî'nin ibadet konusundaki düşünceleri ve uygulamaları, onun tasavvuf felsefesinin ve mistik tecrübelerinin temelini oluşturur. O, şeriat (zahiri hükümler) ve hakikat (batıni sırlar) arasındaki sıkı bağı vurgulayan bir meşrep izlemiş ve tüm ibadetleri en yüksek manevi makamlara ulaşmanın araçları olarak görmüştür.

İbadet (Ubûdiyyah) kavramı, Rûzbihân'ın düşüncesinde, sadece yerine getirilmesi gereken zahiri bir yükümlülük değil, aynı zamanda kişinin varlığını ve tüm iradesini Hakk’a adamasını gerektiren nihai bir manevi hakikattir.

İşte Rûzbihân'ın ibadet hakkındaki temel düşünceleri ve uygulamaları:

1. Ubudiyyet (Kulluk) ve Hakikatinin Anlayışı

Rûzbihân'a göre kulluk, insanın varoluşunun temel amacıdır. O, kulluğun en yüksek makamını ve saf formunu tanımlarken, nefsi isteklerden tamamen arınmış olmayı şart koşar:

Marifet (İrfan) ve Ubudiyyet İlişkisi: Ubudiyyet, marifetin (Hak bilgisi) gerçekleştiği makamdır,. Kulun görevi, kendi acziyetini ve noksanlığını tam olarak idrak etmektir. Zira kulun varlığı ve itaati, Kıdem (Allah'ın ezeli oluşu) huzuruna layık değildir.

En Yüksek Aşama (İhsan): İbadetin en yüksek derecesi, İhsan makamıdır, ki bu makam, kulun Allah'a "O'nu görüyormuş gibi ibadet etmesi" şeklinde tanımlanan (En t’abuda’llâhe keenneke terâhu) halidir. Bu makamda ârifler, sonsuz ve nihayetsiz Allah'ı müşahede etme mükâfatını kazanırlar.

Kullukta Sıdk (Doğruluk): Gerçek sâdık (doğru) kul, amellerinin karşılığında cennet nimetlerini ya da dünyevi faydaları görmezden gelir. Zira o, kendi varlığını ve itaatini Kıdem (ezeliyet) huzuruna layık görmediği için, her türlü maddi ve manevi karşılığı reddeder,. Hakiki sadık kul, amellerinin Hak tarafından görülmesi karşısında utancından başını amellerinden kaldırır.

2. İbadet Türleri ve Mistik Karşılıkları

Rûzbihân, tasavvuf yolunu Mu'âmelât (davranışlar), Hâlât (haller) ve Mukâşefât/Müşâhedât (keşifler/müşahedeler) olarak üçe ayırır,. İbadetler de bu manevi yolculuğa hizmet eder:

A. Namaz (Salât) ve Mistik Mertebeleri

Rûzbihân, namazı beş kısma ayırarak, her birini manevi yolculuktaki temel bir unsura karşılık getirir:

1. Salât al-Mutâwa'ah (İtaat Namazı): Nefs makamında gerçekleşir ve itaat ile boyun eğmeyi ifade eder.

2. Salât al-Hudhûr (Huzur Namazı): Kalp makamında gerçekleşir ve kalp ile huzur (ilahi mevcudiyet) bulmayı sağlar.

3. Salât al-Munâcâh (Yakarış Namazı): Sır makamında gerçekleşir ve Hak ile gizli konuşmayı (münacat) içerir,.

4. Salât al-Şuhûd (Şahitlik Namazı): Ruh makamında gerçekleşir ve ilahi tecellilere şahit olmayı ifade eder.

5. Salât al-Muvâşalah (Vuslat Namazı): Sırr-ı Hafî (gizli sır) makamında gerçekleşir ve Hakk'a ulaşma (vuslat) amacı taşır.

O, özellikle gece namazı (Nâşiat al-Leyl) için "daha etkili ve sözü daha sağlamdır" ayetine (hiye eşeddü vat’an ve akvamü kîlen) dayanarak, bu ibadetin kalbi vahdaniyyet nuruyla aydınlattığını ve kulun sözünün doğruluğunu artırdığını belirtir,.

B. Zikir (Hatırlama) ve Tefekkür (Düşünme)

Zikir ve tefekkür, Rûzbihân için pasif ibadetler değil, aktif birer manevi faaliyettir:

Zikrin Amacı: Zikredenler (Allah'ı ananlar), Allah'ı ayakta (kıyâmen) azameti ve celâli ile, otururken (ku'ûden) kemâli ve yüceliği ile, yatarken (cünûb) ise cemâl ve lütfu ile anarlar. Zikrin asıl amacı, vahdet sırrının keşfedilmesi ve fanâ tecrübesine varmaktır.

Nâfile İbadetlerin Önemi: Allah, kulun nâfile (sünnet/nafile) ibadetlerle kendisine yaklaşmaya devam edeceğini bildirir, ta ki Allah o kulun işiten kulağı, gören gözü ve konuşan dili olsun,. Bu, kulun ilahi sıfatlarla vasıflanması (tahalluk bi-ahlâqillah) sürecini ifade eder.

Tefekkürün Rolü: Yaratılış (halk) üzerinde tefekkür etmek, kalbin gayb perdelerine dalmasını sağlar. Bu, Allah'ın fiilleri (ef'âl) ve sıfatları (sıfât) üzerindeki tefekkür yoluyla ilahi kudretin nurlarına ulaşma arzusudur,,.

3. Manevi Yolculuğun Gereklilikleri ve Zorlukları

Rûzbihân, ibadet yolculuğunu kolay ve rahat görmez; aksine, yoğun bir mücadele ve nefsi arındırma süreci gerektirir:

Riyâzet ve Mücâhede: İbadet yolculuğunun başlangıcı (Mu'âmelât aşaması), nefisle mücadele (mücâhede), tövbe, hüzün (huzn) ve uyanıklık (yakaza) gibi eylemleri içerir. Kalbin temizlenmesi için açlık ve susuzluk (cû' ve atâş) tavsiye edilir; çünkü bunlar vücuttaki şehveti ve kötü huyları eritir, kalbe hüzün getirir ve bu hüzün kalbin anahtarıdır,.

Hüzün (Huzn) ve Gözyaşı: Rûzbihân, hüzne büyük önem verir ve şöyle der: "Ey kardeşlerim, hüzne sarılın, zira o kalbin anahtarıdır". Hüzün, kulun kendi noksanlığını görmesinden, ilahi azamet denizinde boğulmasından ve Hakk'ın sevgilisi (Hz. Muhammed) gibi olamamaktan kaynaklanır. Kendisinin de bir keşfi sırasında ağladığı (giryeh) ve feryat ettiği bildirilir,.

Halvet ve İnziva: Allah'ın dostları, nefsani arzuların çekişinden kurtulmak için halvet ve murakabe (gözetim) içinde olmayı tercih ederler. Rûzbihân'ın kendisi de zaman zaman uzlet (inziva) halinde bulunmuş, bu sırada keşif ve müşahedeler yaşamıştır,,.

Şükür ve Nimet: Kulun şükrü, nimeti değil, nimeti vereni (Allah'ı) görmesidir. Şükür, kulun ibadetini artırmakla ilgilidir, zira Allah'ın vaadi, şükredenlere lütfunu artırmaktır.

4. Rûzbihân'ın Mistik Uygulamaları (Mukâşefât ve Müşâhedât)

Rûzbihân'ın ibadet anlayışının zirvesi, mukâşefât (sırların perdesinin kalkması) ve müşâhedât (gözlem) tecrübeleridir. Bu tecrübeler onun için ibadetin ötesinde, manevi arayışın kendisidir,.

Keşiflerin Merkeziyetçiliği: Rûzbihân, Kashf al-Asrâr ve Mukâşefât al-Envâr adlı eserinde bu şaşırtıcı tecrübelerini detaylıca anlatmıştır. Bu tecrübeler, onun felsefesinin temel taşıdır ve ilahi tecellilerin görülmesi ve duyulması esasına dayanır,.

Rüyetullah (Allah'ı Görme/Tecelli): Onun en merkezi tecrübesi, Allah'ı rüyet (görme) yoluyla tanımasıdır. Bu, ya Cemâl ve Celâl sıfatları ile ya da İltibâs (benzetme) yoluyla, bir çoban veya büyük bir şeyh suretinde, bazen de Âdem (AS) suretinde görünmesi şeklindedir. Ancak bu görme sonunda teşbihten (benzetmeden) sakınmayı da vurgular.

Sözlü İletişim (Hıtâb): Rûzbihân, ibadet sırasında veya sonrasında ilahi hitaba mazhar olmuştur. Bazen bir kapının çalınmasıyla uyanır ve kendisine "Kalkmanı istiyor" denildiğini duyar, bunun üzerine kalkıp abdest alır. Bazen de "Ey neden kederleniyorsun, ben seninim ve tüm kederleri giderenim" şeklinde hitap edilir.

Sonuç olarak, Rûzbihân-ı Baklî için ibadet; zahiri hükümlere uyumla başlayan, nefsani temizlikle devam eden, hüzün ve gözyaşıyla kalbi yumuşatan ve nihayetinde Allah'ın sıfatlarının ve Zatının nurlarıyla birleşen derin ve kişisel mistik tecrübelere (Mukâşefât ve Müşâhedât) kapı açan bir manevi silsiledir. Bu yolculuğun zirvesinde, kulun varlığının ilahi kudret karşısında yok olduğu (fenâ) ve sadece Hak ile baki kaldığı (bekâ) halini yaşamak bulunur,.

Oruç ve yemek, uyku ve konuşma hakkında

Sorunuz, oruç (savm), yemek (ta'âm), uyku (nevm) ve konuşma (kelâm) gibi temel nefsani eylemler ve bunlara dair Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi düşünceleri ve uygulamaları hakkındadır. Rûzbihân, bu eylemleri nefs terbiyesi (riyâzet) ve manevi ilerleme (seyr u sulûk) yolunun kritik bileşenleri olarak ele alır.

İbadetler ve nefsin arındırılması konuları bağlamında kaynaklarda bu unsurlara dair önemli mistik ve pratik bilgiler bulunmaktadır:

1. Oruç ve Yemek (Cû' ve Atâş)

Rûzbihân'ın mistik yolculuk anlayışında nefsi arındırmanın en temel yollarından biri açlık (cû') ve susuzluk (atâş) yani oruç tutmaktır. Bu uygulamalar, sadece dini bir farz olmanın ötesinde, kalbi manevi müşahedeye hazırlayan araçlardır.

Riyâzetin Anahtarı: Oruç ve açlık, ruhani yolculuğun başlangıç aşaması olan Mu'âmelât (davranışlar) döneminde nefisle mücadele (mücâhede) ve kalbin temizlenmesi için elzemdir.

Manevi Faydaları: Açlık ve susuzluk, bedendeki şehveti ve kötü huyları eritir (erâmetü'ş-şehveti ve sûi'l-ahlâk). Bu eylemler, kalbe hüzün (huzn) getirir.

Kalbin Anahtarı: Rûzbihân, takipçilerine şöyle seslenir: "Ey kardeşlerim, hüzne sarılın, zira o kalbin anahtarıdır" (Yâ ihwânî, ilzemû el-huzne, fe innehu miftâhu el-kalb). Açlık ve susuzluk, bu hüzün halini tetikler.

Hz. Musa Örneği: Allah Teâlâ'nın, Hz. Musa'yı beşerî suret ve tabiatın lekelerinden temizlemek için kırk gün açlık ateşleri (nîrânü'l-cû') ve halvet (halwah) safiyeti ile hazırladığı belirtilir. Bu hazırlık, Musa'nın müşahede nurlarına dayanma ve ilahi hitabı (hitâb) duyma yeteneğini kazanması için gerekliydi.

Haram ve Helal Rızık: Manevi yolculukta ilerlemek için helal rızık (halâl) ile beslenmek esastır, çünkü haram ve şüpheli rızıkta cefa, kasvet ve kahr bulunur.

Mistik Ziyafet: Mistik yolculuğun ilerleyen aşamalarında âşıklar ve sâlikler, dünyevi yeme içmeyi geride bırakırlar. Allah Teâlâ'nın Hz. Muhammed'e (salla’llâhu aleyhi ve sellem) hitaben söylediği hadis-i kudsî'de geçen, "Ben sizin gibi değilim; ben Rabbimin katında kalırım, O beni yedirir ve içirir" ifadesi, bu manevi gıdanın en üst mertebesini gösterir.

2. Uyku (Nevm) ve Uyanıklık (Yaqazah)

Uykusuzluk (bî-hâbî) ve uyanıklık (yakaza), nefsi terbiye etmek ve kalbi ilahi tecellilere açmak için uygulanan yöntemlerdendir.

Riyazetin Aşaması: Aşkın sağlamlaştığı durumlarda (çün aşk muhkem) sâlik, hallerin seyrine girer. Bu haller arasında sürekli uyanıklık (bî-hâbî) ve huzursuzluk (âşûb) sayılır.

Gece İbadetinin Üstünlüğü: Rûzbihân, gecenin ibadet için daha etkili ve sözün daha sağlam olduğu (hiye eşeddü vat'an ve akvamü kîlen) ayetine dayanarak gece namazının (Nâşiat al-Leyl) önemini vurgular. Bu ibadet, kalbi tevhid nuruyla aydınlatır.

Manevi Uyku (Gayb Âleminde Seyir): En yüksek makamlara ulaşan ârifler için uyku, bir dinlenme değil, ruhun gayb âlemlerinde seyahat etmesi anlamına gelir. Rûzbihân, kendi yaşadığı bir tecrübeyi aktarırken, gece uyanık kaldığını ve bazen ruhunun uyku sırasında gaybın miraçlarında (me'âricü'l-ğayb) seyahat ettiğini ifade eder. Bu uykuda ruha, nefsanî amelleri ve nefsine ait hevesleri değil, Hz. Mevlâ'nın hizmetinde uyuduğu için sevap yazılır ve nefesleri bile iyilik (hasenât) olarak kaydedilir.

İlahi Emri Bekleme: Rûzbihân, bir keşfi sırasında sabaha yaklaştığında, birinin kapıyı çaldığını ve "Kalkmanı istiyor" dediğini duyar. Bunun üzerine kalkıp abdest alır. Bu durum, uyku halinde dahi ilahi emre hazırlıklı olmayı ve manevi görevi yerine getirmeyi gösterir.

Kişisel Tecrübe (Uzun Süreli Halvet): Rûzbihân, bazı tecrübelerinde (Mukâşefât) sabaha kadar vecd ve hal içinde kaldığını, ağladığını (giryesten) ve Rabbini seyrettiğini belirtir. Bu, normal uykunun tamamen terkedildiği mistik bir uyanıklık halidir.

3. Konuşma (Kelâm) ve Sessizlik (Sımt)

Tasavvufta konuşmanın azaltılması (kılletü'l-kelâm) nefsin disipline edilmesi için önemlidir, çünkü sözler genellikle nefsanî arzuların veya kibirin yansımasıdır.

Duyuların Arınması: Rûzbihân, keşif ve müşahede halinde olan bir sâlikin (İnsan-ı Kâmil), Allah'ın kendisi için işiten kulak, gören göz ve konuşan dil olacağını ifade eden hadis-i kudsî'yi kullanır. Bu makamda, kulun konuşması (kelâm) artık kendi nefsinin değil, ilahi sırların bir ifadesidir.

Sözlerin Zahiri ve Batıni Anlamı: Rûzbihân, Kur'an ayetlerinin ve kutsal sözlerin (kelâm) hem zahiri (rüsum) hem de batıni (hakâik) anlamları olduğunu, arifin ise bu sözlerin ardındaki ilahi sırları idrak ettiğini vurgular. Arifin dili, "Gaybın nurları" (envâr al-ğayb) ile aydınlanmış ruhun (rûh) dilidir.

Zikir (Konuşma İbadeti): Namazın beş aşamasından biri olan Salât al-Munâcâh (Yakarış Namazı), sır makamında gerçekleşir ve Hak ile gizli konuşmayı (münacat) içerir.

Konuşma ve Müşâhede: Rûzbihân'ın bizzat kendi tecrübelerinde Allah ile konuştuğu (hıtâb) ve karşılıklı konuştuğu (tahâtub) defalarca tekrarlanır. Bu diyaloglar, onun ibadet ve manevi halinin merkezinde yer alır. Örneğin, Allah'ın kendisine, "Neden kederleniyorsun, ben seninim ve tüm kederleri giderenim, ben yol açıcıyım" (çerâ endûh be-dil dehi, der hâli ki men ez-ân-i tû-em, ve men ber-taraf kunendeyi-i cemî'-i ğam-hâ-em. Men gûşâyendeyi râh-i bahişt âyem) diye hitap ettiği aktarılır.

Aşktan Doğan Konuşma: Âşık, kendisini ilahi sırların tecelligahı olarak gördüğünde, sözleri sıradan kelam olmaktan çıkar. Hatta âriflerin sözlerinin, İlahi Kelam'ın deposu (hazâ'in) olduğunu, garip bilimleri ve harikulade haberleri içerdiğini; Ezeliyet diliyle konuştuklarını (bi-lisâni'l-Ebediyye) ve Ezelî ifadelerle haber verdiklerini söyler. Bu, sıradan kelamdan tamamen ayrılan, manevi bir konuşma biçimidir.

Özetle, Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi yolunda oruç/açlık, uyku ve konuşma, nefsi şer odaklarından (şehvet ve dünya sevgisi) temizlemek ve kalbi ilahi tecellilere hazırlamak için kullanılan köklü riyâzet pratikleridir. Bu pratiklerin amacı, sâlikin hem fiziksel hem de ruhsal olarak en yüksek manevi makamlara (vuslat, keşif ve müşahede) ulaşmasını sağlamaktır.

İblis Hakkında Düşünceleri Ve Hileleri

Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi sisteminde İblis (Şeytan) ve onun hileleri (mekâid) konusu, dervişin (sâlik) manevi yolculuğundaki (seyr ü sulûk) en büyük engellerden biri olarak merkezi bir yer tutar. Şeytan, nefsin (ego) ve dünyevi arzuların tetikleyicisi olarak, ruhun ilahi müşahedeye ulaşmasını engellemeye çalışır.

Kaynaklarda Rûzbihân'ın Şeytan hakkındaki görüşleri ve onun kullandığı hileler, özellikle manevi terbiyenin (riyâzet) ve keşiflerin (mukâşefât) incelendiği bölümlerde detaylıca açıklanmıştır.

I. Şeytan'ın Rolü ve Nefs ile İlişkisi

Rûzbihân, insanın manevi alana yükselmesinin önündeki temel engelleri, Şeytan ve Nefs-i Emmâre (nefs al-Ammâra) olarak iki ana kaynaktan çıkan vesveseler (vesâvis) olarak tanımlar.

A. Manevi Gözlem Engeli

Şeytan'ın temel işlevi, insan kalbinin ve ruhunun ilahi hakikatlere yönelmesini engellemektir:

Mâlâkût’a Bakışı Örtmek: Rûzbihân'ın (veya meşayıhın) ifadelerine göre, Şeytanlar (şeyâtîn), eğer Âdem oğullarının kalpleri etrafında dönüp dolaşmasaydı, insanlar semaların melekûtuna bakabilirlerdi. Bu durum, Şeytan'ın temel görevinin, manevi görüşü (basîret) engelleyen bir perde (hicâb) oluşturmak olduğunu gösterir.

Kalbin Bağlanması: Kalp, nefsin şehvetine meylederse, Şeytan'ın ve nefsin ipi kalbe bağlanır. Bu, Şeytan’ın etkisinin ancak kişinin kendi nefsine uyumuyla mümkün olduğunu gösterir.

B. Şeytanî Vesveselerin Kaynağı

Manevi yolcu, yolculuğunun hiçbir aşamasında Şeytan'ın ve nefsin fısıltılarından emin değildir; zira vesveseler manevi makamların tamamında kendini gösterir. Şeytan'ın vesveseleri iki ana türdedir:

1. Günah ve İsyan Yolu: Şeytan, nefsin doğal olarak meyletmediği (ma'âsî) isyanlara teşvik eder.

2. Bilgisizce Konuşma Yolu: Şeytan'ın en tehlikeli fısıltılarından biri, "Allah hakkında ilimsizce konuşmak" (el-kavl 'ala'llâh bi-ğayr 'ilm) eylemidir. Bu, tasavvufta iddiacılığa ve sapkınlığa yol açan büyük bir tehlikedir.

II. Şeytan'ın Hileleri ve Yanıltmaları (Mekâid)

Rûzbihân, Şeytan'ın (İblis) sâlikleri yoldan çıkarmak için kullandığı belirli hileleri (mekâid) ve tuzakları (mevâkı') ortaya koyar:

Küfür ve Büyük Günahlara Sürükleme: Şeytan'ın vesveselerinin çoğu, kişinin küfür (küfr) ve büyük günahlara (kebâir) düşmesine neden olur. Bu yolda sâlik, tevhidin en temel kurallarını dahi kaybedebilir.

İlahi Sıfatlarda Şaşırtma: Şeytan, kişiyi Allah'ın sıfatları hakkında yanıltarak sapkınlıklara düşürür. Bunlar:

    ◦ Teşbih (Tashbîh): Allah'ı yaratılmışlara benzetme yanılgısıdır.

    ◦ Ta'tîl: Allah'ın sıfatlarını inkâr etme veya geçersiz kılma yanılgısıdır.

Riyâ (Gösteriş) ve Şöhret Tuzağı: Şeytan ve nefis, bazen manevi yolcunun yanında yer alarak onu helake sürüklemek için riyâ (gösteriş) ve şöhret (sum'a) arayışına iterler. Nefs-i Emmâre, ilim diliyle konuşarak kişiyi riyâ ve şöhret bataklıklarına yönlendirir.

Dünyevi Şehvetlerle Şirk Koşma: Şeytan, saliklere dünyevi şehvetleri (şehâvât ad-dunyâ) cazip göstererek, kalbi Allah'tan başka şeylere yönlendirir ve bu, kalpte bir şirk (şirk) oluşmasına neden olur.

Güzellik Suretindeki İğva (İblis Ordusu): Rûzbihân'ın mistik aşk felsefesinde, İblis'in tehlikesi, dünyevi güzellik (cemâl-i insanî) bağlamında da belirir. Âşık, can gözüyle baktığı dilberin zülf halkasında "İblis ve Kârûn'un binlerce askerini" görür. Bu, dünyevi surete duyulan aşkın (aşk-ı mecâzî), derin bir manevi tuzağı ve aldatıcılığı barındırdığına işaret eder.

Yusuf Kıssası Bağlamında Mekr: Kaynaklar, Hz. Yusuf'un (AS) kıssasında, onun Zeliha'nın arzusunun afetinden ve kıskançların hilelerinden kurtulmasını, Şeytan'ın hilesi (mekr-i şeytân) hakkındaki ilahi keşiflerle ilişkilendirir.

III. İlahi Mekr (Tedbir) ve Korunma

Rûzbihân, kulların hilelerine karşılık bir de İlahi Mekr (Allah'ın tedbiri) kavramını öne sürer, bu bir uyarı ve terbiye mekanizmasıdır:

Ruhani Makamlarda Mekr: Manevi makamlarda ilerleyen ârifler dahi, İlahi Mekr'in (tedbirin) perdelerinden kurtulamazlar. Allah, kullarının kibir ve iddialarına karşılık bazen onların aleyhine tedbir alır.

Sâlikin Korunması: Şeytan’ın vesvese ve hilelerinden korunmak isteyen kişi, bu vesveselerin yerlerini, silahlarını ve hilelerini bilmeli ve bu konuda Allah'tan yardım istemelidir.

Tevhîd ve İbadetle Kurtuluş: Sâlik, nefsin arındırılması, tövbe (tevbe) ve riyâzet yoluyla kalbini temizlediğinde, Allah'ın zikriyle meşgul olur. Kul, Allah'ı andığında, Şeytan acz içinde kalır ve Şeytan'ın gücünden eser kalmaz.

Peygamberin İstisnası: Rûzbihân, peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) Şeytan'ın hilelerinden nasıl korunduğuna dair özel bir bilgi sunar. Peygamber (salla’llâhu aleyhi ve sellem), "Beni rüyasında gören, hakkı görmüştür, zira Şeytan benim suretime giremez (lâ yetemessül bi-sûratî)" buyurmuştur. Bu, peygamberin ruhunun ilahi himaye altında olduğunu ve İblis'in onu aldatacak güce sahip olmadığını gösterir.

Özetle, Rûzbihân'ın tasavvufunda İblis/Şeytan, kalbi ilahi nurlardan uzaklaştıran, onu nefsin şehvetleri ve büyük günahlarla kirletmeye çalışan, riyâ ve kibir gibi manevi tuzakları kullanan yıkıcı bir güçtür. Ancak bu hileler, samimi bir sâlikin zikir, riyâzet ve Allah'a tevekkül yoluyla üstesinden gelebileceği sınavlardır.

Hayatı Boyunca Gördüğü Rüyaları Ve Tabirleri

Sorunuz, Rûzbihân-ı Baklî'nin yaşamı boyunca deneyimlediği rüyalar, manevi görünümler (rüyet) ve bunların tasavvufi tabirleri hakkındadır. Rûzbihân'ın manevi hayatının merkezinde, sıradan rüyaları aşan, yüksek dereceli mistik keşifler ve müşahedeler (mukâşefât ve müşâhedât) yer alır. Bu tecrübeler, onun felsefesinin temel taşıdır ve Kashf al-Asrâr wa Mukâşefât al-Anwâr adlı eseri, bu şaşırtıcı deneyimlerin bir raporudur.

Rûzbihân'a göre, bu keşifler, aşkı kışkırtan (kef-i müheyyic-i aşk) ve ilahi sevginin bineği (mutâyâ-yı muhabbet ve şevk) olan Melekût (Manevi Âlem) ve Ceberût (Kudret Âlemi) âlemlerinin harikalarının Allah tarafından kula açıklanmasıdır.

İşte kaynaklara dayanarak Rûzbihân'ın deneyimlerinin türleri ve bu deneyimlere dair tabirler:

1. Keşiflerin Türleri ve Seviyeleri

Rûzbihân'ın rüya/görünüm deneyimleri, basit bir rüya olmaktan ziyade, manevi hakikatin idrak edilme biçimine göre sınıflandırılır:

1. Muhâdara (Fiillerin Tecellisi): Allah'ın fiillerinin tecellisine şahit olmaya denir.

2. Mukâşefe (Sıfatların Tecellisi): Allah'ın sıfatlarının tecellisine şahit olmaya denir.

3. Müşâhede (Zat'ın Tecellisi): Allah'ın Zatının tecellisine şahit olmaya denir. Bu tür manevi haller, aynı zamanda parıltılar (levâih), doğuşlar (tavâli’) ve parlamalar (levâmi’) gibi terimlerle de ifade edilir.

Bu tecrübeler, bazen görme (rüyet) ve bazen de işitme (semî') yoluyla gerçekleşir. Rûzbihân'ın elde ettiği marifet (irfan) çoğunlukla görme (rüyet) kanalıyla gerçekleşmiştir. Keşifler, bir anda ortaya çıkan geçici durumlar değildir; bazıları saatlerce süren yoğun ve sürekli hallerdir. Örneğin, saatler boyunca vecd ve hâl içinde kaldığını, ağladığını ve Rabbini müşahede ettiğini belirtir.

2. Rü'yetullah (Allah'ı Görme) Deneyimleri ve Teşbih Tehlikesi

Rûzbihân'ın en temel ve çarpıcı deneyimi, Allah'ı rüyet (görme) yoluyla tanımasıdır. Bu rüyet, farklı makamlarda gerçekleşir:

Sıfat Makamında Görüş: Allah, Cemal (Güzellik) ve Celâl (Ululuk) sıfatları ile tecelli eder. Bu tecelliler, Rûzbihân'ı aşk makamında bâki kılar.

İltibas (Benzetme) Makamında Görüş: Rûzbihân, makamların ilerlemesiyle, Allah'ın bazen mecazi (teşbih) suretlerde tecelli ettiğini görür. Ona göre, Allah istediği surette tecelli edebilir ve bu suretler diğer varlıklarda benzeri olan veya olmayan suretler olabilir.

    ◦ Suretler: Kaynaklar, O'nu çeşitli kılıklarda gördüğünü aktarır: Bazen "dilruba bir surette", bazen Âdem (AS) suretinde gök cevherlerle dolu bir âlemde, bazen de çoban kıyafetinde, elinde bir iğ tutarken veya büyük bir şeyh kisvesinde dağdan inerken görmüştür.

Rüyetullah'ın Tabiri (Tenzih Vurgusu): Rûzbihân, bu İltibas (suretler) deneyimlerinin sonunda, daima teşbih (benzetme) tehlikesinden sakınmayı vurgular ve Allah'ın tenzihini (münezzeh oluşunu) teyit eder. Bu, onun manevi görünümlerini literal olarak değil, manevi hakikatlerin simgeleri olarak algıladığını gösterir.

3. İlahi Hitap (Konuşma) ve Telakki Deneyimleri

Rûzbihân, ibadet ve keşif hallerinde Allah ile hitap (konuşma) ve tahâtub (karşılıklı konuşma) tecrübeleri yaşamıştır.

İlahi Teselli ve Rehberlik: Allah'ın kendisine hitap ettiğini ve şöyle dediğini aktarır: "Ey neden kederleniyorsun, zira ben seninim ve tüm kederleri giderenim. Ben cennet yolunu açanım".

Emir ve Uyarılar: Bir keresinde, şafak sökmeden hemen önce bir ses duyarak kapının çalındığını ve kendisine "Kalkmanı istiyor" dendiğini, bunun üzerine kalkıp abdest aldığını anlatır. Bu, ilahi emirlerin manevi hallerde dahi aktif olarak alındığını gösterir.

4. Gayb Âlemi ve Manevi Şahsiyetlerin Görünümü

Rûzbihân'ın görünümleri, sadece ilahi Zat ve Sıfatlarla sınırlı kalmaz, aynı zamanda ruhani âlemin düzenini de kapsar:

Peygamberler ve Evliyalar: O, tüm peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri görmüştür. Bu görünümlerde Hz. Muhammed'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) diğer tüm peygamberler, sıddîklar ve melekler önünde Celâl (Ululuk) kapısında bir hacip (perdeci/muhafız) gibi durduğunu müşahede etmiştir. Aynı zamanda, Hz. Musa'yı (AS) büyük bir heybetle Tûr-ı Sînâ'dan inerken gördüğünü de belirtir. Rûzbihân, tüm peygamberlerin ve velilerin, Peygamber'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) yanında develere binmiş halde olduğunu ve kendisinin de Peygamber'in sağ tarafında seyir ettiğini kaydeder.

Melekler: Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail gibi tüm melekleri gördüğünü ve Cebrail'in "meleklerin en güzeli" olduğunu ifade eder. Bir tecrübesinde, meleklerin kendisini ziyaret ettiğini ve dilini yaladıklarını (zebân merâ mezîdend) anlatır.

Manevi Seyahat (Uyku Halinde): Rûzbihân, uyku halinin dahi sıradan olmadığını, ruhunun uyku esnasında gaybın miraçlarında (me'âricü'l-ğayb) seyahat ettiğini ifade eder. O, bu esnada Rabbinin hizmetinde uyuduğu için nefeslerinin dahi sevap olarak yazıldığını belirtir.

Kişisel Olanların Görünümü (Rü'yet-i Âile): Rûzbihân, mukâşefâtlarında defalarca ailesini görmüştür (babası, annesi, eşleri, çocukları). Eşini cennet ehlinin giysileriyle veya neşeli bir şekilde otururken görmüş, çocukları ve akrabaları da dahil olmak üzere, kendisini beklediklerini ve gelişinden memnun olduklarını görmüştür.

5. Müşahedelerin Uzunluğu ve Amacı

William James'in teorisi bağlamında Rûzbihân'ın keşiflerinin sürekliliği incelenmiştir. Klasik mistik deneyimlerin aksine, Rûzbihân'ın tecrübeleri genellikle geçici değil, uzun süreli ve yoğundur.

Süreklilik: O, Allah'ın cemâlini ve lütfunu görerek saatlerce neşelenmiştir. Bazen sabaha kadar vecd ve hâl içinde kalıp ağladığını ve her saat Cemâl, Celâl ve heybetle müşahede ettiğini söyler.

Manevi Netice (Tabir): Bu rüyet ve keşiflerin nihai sonucu, vahdet (birlik) ve fenâ (yok oluş) makamının idrakidir. Rûzbihân, keşif sonrası kendi durumunu anlatırken, "Gördüm ki âlem Hak ile dolmuştu" ve "Sonra kendimi gördüm, sanki O'nu görüyordum ve kendi nefsimden başka bir şey hatırlamadım" diyerek manevi birleşmeyi tabir eder.

Sıdk ve İhlas: Bu türden tecrübeler, kalbin sırlarının saf hale gelmesi ve ihlas ile doğruluğun (sıdk) bir sonucu olarak gerçekleşir. Bu, Şeytan'ın fısıltılarını (vesvese) ve nefsin yanıltıcı isteklerini (hevâ) kovmanın bir sonucudur.

Özetle, Rûzbihân-ı Baklî'nin bahsettiği "rüyalar", şeriat ve tarikat arasındaki sıkı bağa dayanarak ilerleyen, ruhun Ceberût ve Melekût âlemlerine yükseldiği, doğrudan ilahi tecellilerin (Zat, Sıfat, Fiil) görüldüğü ve işitildiği çok boyutlu mistik keşiflerdir. Bu keşifler, sâlike nihai marifeti, vahdeti ve fena-beka hallerini deneyimleme imkânı sunan, derinlikli manevi tabirlere sahiptir.

Formun Üstü

Formun Altı

 

Sihir Ve Havas Hakkında 

Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi düşünce sisteminde sihir (büyü) ve havas (gizli ilimler veya okült uygulamalar) gibi konular, doğrudan bir pratik olarak savunulmamış veya detaylandırılmamıştır; aksine, onun odak noktası, tüm mucizevi ve olağanüstü olayların kaynağı olan İlahi Keşifler (Mukâşefât) ve Kerametler (Kerâmât) üzerine yoğunlaşmıştır. O, hakiki manevi gücü, nefsin ve Şeytan'ın hilelerine karşı bir savunma mekanizması olarak görmüş, bu gücün ancak tam kulluk ve saf aşk yoluyla elde edilebileceğini savunmuştur.

Rûzbihân'ın metinlerinde bu konuya dair ortaya çıkan temel düşünceler ve karşıtlıklar aşağıdadır:

I. Mistik Keşifler ve İlahi Lütuf (Kerâmât)

Rûzbihân’ın tecrübe ettiği ve bahsettiği olağanüstü olaylar, tamamen İlahi lütuf (fadl) ve seçilmişlik (ıstıfâ) kapsamında değerlendirilir; bunlar, kişisel çaba (iktisâb) veya manipülasyonla (sihir) elde edilebilecek şeyler değildir:

1. Doğrudan Görme ve Duyma: Rûzbihân'ın merkezi deneyimi, Allah’ın Zatını, Sıfatlarını ve Fiillerini doğrudan görme (rüyet) ve O'nunla konuşma (hitâb / tahâtub) tecrübeleridir. O, tüm peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri görmüş, Cebrail'i "meleklerin en güzeli" olarak nitelendirmiştir. Bu tür müşahedeler, manevi âlemin (Melekût ve Ceberût) harikalarının (acâib) kulun gözüne açılmasıdır.

2. Manevi Gücün Kaynağı: Gerçek keşifler ve karametler, sâlikin (yolcu) nefsi arzularından ve nefsanî amellerden arınması, kalbini sıdk (doğruluk) ve ihlâs (samimiyet) ile tasfiye etmesi sonucunda ortaya çıkar. Bu manevi tasfiye o kadar ileri gider ki, kulun kulakları Hakk’ın işiten kulağı, gözleri O’nun gören gözü olur.

3. İlahi Himaye ve Bilinç: Rûzbihân, evliyanın Allah'ın koruması (hıfz) ve gözetimi (inayet) altında olduğunu vurgular. Hatta velinin ruhu uyku halindeyken bile, nefsanî ameller yerine, Rabb'in hizmetinde uyuduğu için nefesleri dahi iyilik (hasenât) olarak yazılır.

II. Şeytan'ın Hileleri ve Büyüye Dair İmalar

Rûzbihân, manevi yolda ilerleyen kişilerin karşılaşacağı en büyük tehlikelerden biri olarak Şeytan'ın hilelerini (mekâid) ve nefsin yanıltıcı isteklerini (heva) işaret eder. Sihir ve havasın arka planında yatan aldatma ve yanılsama, bu bağlamda ele alınır:

İblis ve Karun’un Askerleri: Mecazi (insani) aşktan bahsederken, âşık kişinin baktığı dilberin zülf halkasında (halka-i zulf) "İblis ve Karun'un binlerce askerini" gördüğünü belirtir. Bu ifade, dünyevi güzelliğin cazibesinin, İblis’in ordusu tarafından kurulan büyük bir hile ve manevi bir tuzak olduğunu ima eder.

Hârût ve Mârût Motifi: Rûzbihân, aynı bağlamda (aşk ve güzellik), dilberin bakışının köşesinde "yüz bin Hârût ve Mârût" bulunduğunu söyler. Hârût ve Mârût, İslami gelenekte insanlara sihir öğreten melekler olarak bilinir. Bu kullanım, dünyevi cazibenin tıpkı sihir gibi güçlü ve aldatıcı bir etkiye sahip olduğunu vurgulayan edebi ve mistik bir teşbihtir. Dolayısıyla, sihir gücünü bizzat değil, onun manevi tehlikesini ve aldatıcılığını metaforik olarak kullanır.

Şeytan’ın Hilesinin Zayıflığı: Yusuf kıssasına atıfta bulunarak, Hz. Yusuf'un Zeliha'nın şehvetinden nasıl kurtulduğunu anlatırken, "Şeytan’ın hilesinin zayıf olduğunu" (mekr as-shaytân inna kaf) belirtir.

III. Riyakârların ve Sahte Mistiklerin Yöntemlerine Karşı Durum

Rûzbihân'ın sistemi, kerametleri kullanarak halkı etkilemeye çalışan, dolayısıyla bir tür manevi sihirbazlık yapan sahte dervişlerin uygulamalarından keskin bir şekilde ayrılır:

Riyakârlığın Yaratılış Amacı: Şeytan ve nefsin hileleri, kişiyi riyâ (gösteriş) ve şöhret bataklığına sürükler. Riyakârlar, halkın yüzlerini kendilerine çevirmesi için zahirde (zâhir) sahte ibadetler ve manevi alâmetler gösterirler. Onlar, "nâfile (sünnet) amellerle" değil, dünya malı ve itibarıyla meşgul olurlar.

Gerçek Evliyanın Tavrı: Gerçek veliler ve arifler ise kerametlerinin farkında olmalarına rağmen, onları gizlerler ve bu durumlardan dolayı korku (havf) ve hayâ (hiyâ') duyarlar. Onlar, bu tür olağanüstü hallerin Allah'tan bir imtihan (imtihan) veya İlahi Mekr (tedbir) olabileceğinden çekinirler.

Konuşma ve İlim Sınırı: Rûzbihân, ârifin sözlerinin "ezeliyet diliyle" (lisân al-Ebediyyah) olduğunu söyler; bu, sıradan bir söz veya sihirli bir formül olmaktan uzaktır. Şeytan’ın en büyük hilesi ise **"Allah hakkında ilimsizce konuşmak"**tır (al-qawl 'ala'llâh bi-ghayr 'ilm). Bu, gizli ilimler (havas) alanına girme ve hakikati tahrif etme tehlikesine karşı bir uyarıdır.

Özetle, Rûzbihân-ı Baklî, sihir ve havasın dünyevi güç kazanmak veya insanları etkilemek için kullanılan yöntemler olduğunu zımnen reddetmiş; onun odaklandığı Mukâşefât ve Kerâmât, nefsî arınma, İlahi aşk ve tam kulluk neticesinde Allah tarafından lütfedilen, gizlenmesi ve korkulması gereken üstün manevi tecellilerdir.

Rûzbihân’ın Felsefi Teolojisinin Derinliği ve İnsan Nefsi Konusu

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Rûzbihân Baklî'nin tüm manevi felsefesi ve teolojik görüşlerinin temelini insan nefsi (Nefs al-İnsaniyya) hakkındaki analizi oluşturmaktadır. Ancak mevcut kaynaklar, onun vizyoner deneyimlerine (Keşfü’l-Esrâr) odaklanırken, bu felsefi temelin detaylı izahında eksik kalmaktadır.

Kesb (Kazanım), Kader ve Ölüm İlişkisi: Kaynaklarda, Rûzbihân'ın insan ruhu analizinin; insanın fiili, kesb (kazanım) sorunu, kader ve ölüm konularıyla ilişkili olduğu belirtilmiştir. Bu, fatalizm, irade ve ahiretteki cezalandırma gibi büyük teolojik sorunlara kapı açar. Ancak elimizdeki materyal, bu teolojik/felsefi bağlantıların Keşfü’l-Esrâr’daki coşkun hallerle (vecd ve keşif) nasıl bütünleştiğini veya çatıştığını tam olarak detaylandırmamaktadır. Onun ilahi lütfa (fazl) dayalı tasavvuf anlayışında, irade ve kesbin yeri, bu vizyoner deneyimler karşısında ne durumdadır, bu kısım daha derin bir felsefi incelemeyi gerektirir.

Psikolojik Terminolojinin Kullanımı: Rûzbihân’ın psikolojik terimleri (sır, kalp, nefs, ruh) tanımladığı bilinmektedir. Ancak bu terimlerin onun vizyonlarında ve dualarında (Keşfü’l-Esrâr’daki iltibas makamları dahil) nasıl işlediği, klasik Sufi psikolojisi (örneğin Kuşeyrî’nin veya Serrac'ın kullandığı) ile olan farkları, sadece tanımlarla değil, vaka analizleriyle daha fazla açıklanmalıdır.

Velayet Retoriği ve Mistik Otorite Çatışması

Rûzbihân’ın kendine biçtiği manevi otorite (velayet retoriği) ile, kurumsallaşmaya çalışan Rûzbihâniyye tarikatının ihtiyaç duyduğu geleneksel otorite arasında bariz bir gerilim olduğu sıkça dile getirilmektedir.

Silsileye Reddiye ve “Usta-Çırak” Gerilimi: Rûzbihân, otobiyografisinde açıkça "O zaman bir üstadım yoktu" (mâ kâne lî üstadün fî zâlike’l-vakt) dediği halde, torunları onun için eksiksiz inisiyatik silsileler (özellikle Kazarûnî ve Şiî İmamlar üzerinden) tesis etmiştir. Carl W. Ernst de (daha önce söylediğimiz gibi), biyografiler ile Keşfü’l-Esrâr arasındaki bu farkı incelemek gerektiğini belirtmiştir. Rûzbihân’ın neden bu kurumsallaşmış otorite zincirini reddettiği ve bunun, onun mistik yolda cezbe (ilahi çekim) ile başladığı yönündeki inancıyla nasıl birleştiği, kurumsallaşma süreci açısından daha fazla irdelenmelidir.

Peygamberlik ve Velilik Sınırı: Rûzbihân'ın çocukluk ve gençlik döneminde duyduğu "Sen bir nebi'sin" nidâsı ve velilik ile peygamberlik okyanuslarının birbirine karıştığı yönündeki iddiası (yeteşâbeku), onun velayetini en üst düzeye taşıyan, ancak en tartışmalı konudur. Hagiografiler bu kısmı sansürlemiştir. Bu teolojik açıdan zor ifadenin, Rûzbihân’ın kendi sisteminde (fenâ ve bekâ makamlarında) nasıl meşrulaştırıldığı hususunda daha derin analizler sunulabilir.

Eserlerinin Kapsamlı Analizi ve Edebi Üslubu

Kaynaklar Rûzbihân’ın 60’tan fazla eser yazdığını, ancak bunlardan büyük bir kısmının günümüze ulaşmadığını veya yeterince incelenmediğini belirtmektedir.

Keşfü’l-Esrâr’ın Edebi Türü ve Anlatım Teknikleri: Eserin, modern anlamda otobiyografi olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışılmıştır. Rûzbihân'ın kendi vizyonlarını anlatırken kullandığı shathiyyat (coşkun sözler) ve mi‘raj (göğe yükseliş) anlatı geleneğini nasıl yeniden şekillendirdiği, mevcut örneklerle gösterilmiştir. Ancak bu anlatıların dilbilimsel ve retorik yapısı (örneğin bi-lâ keyf kullanımının vizyonlarla karşılaştırılması) daha ayrıntılı olarak incelenmelidir. Kaynaklar, genel olarak Rûzbihân'ın edebi mirasını değerlendirmek için "daha yapılacak çok iş olduğunu" ifade eder.

Farsça Şiir ve Nesir Üslubundaki Zıtlıklar: Rûzbihân'ın Farsça nesir ve şiirlerinin coşkulu, sanatkârane ve orijinal bir üsluba sahip olduğu belirtilir. Ancak elimizdeki şiir örnekleri (Divân al-Ma’ârif’ten olduğu düşünülen) genellikle kendi otoritesini ve makamını övdüğü kısımlarla sınırlıdır. Onun edebi üslubunun, dönemin diğer büyük İran şairleri (Awhadi-i Kirmani, Hafız, Attar, Rumi) üzerindeki etkisine dair iddiaların kanıtları ve daha fazla metinsel analiz gereklidir.

4. Mistik Sembolizm ve İltibas (Gizlenme/Suretlenme) Makamı

Rûzbihân’ın vizyonlarındaki sembolik unsurlar, onun aşk doktrinini destekleyen en çarpıcı kısımlardır. Bu imgelerin derinlemesine incelenmesi gerekir.

"Türk" İmajının Kompleksitesi: İlahi Güzelliğin (cemâl-i insânî) tecelli yeri (tecelligâh-ı İlâhî) olarak "Türk" figürünü kullanması, onun mistik estetiğinin temel taşıdır. Bu figürün aynı zamanda savaşçı ve güzel yüzlü gençlerin özelliklerini taşıması ve bu imajın ilahi öfke (celâl) ile lütfu (cemâl) nasıl birleştirdiği, dönemin Fars şiirindeki şehvet (profan aşk) ile işk (ilahi aşk) arasındaki ince çizgiyi nasıl ele aldığı sorusu, daha fazla metinlerarası karşılaştırma ve analiz gerektirir.

İlahi Kıskançlık (Gayret-i İlâhî) ve İltibas: Rûzbihân'ın Tanrı'nın kıskançlığını (gayret) deneyimlemesi ve bu kıskançlığın, Tanrı'nın sürekli suret değiştirmesi (iltibas) yoluyla kendisini hem göstermesi hem de gizlemesi diyalektiğini nasıl kurduğu, mistik deneyimlerinin merkezinde yer alır. Bu iltibas makamının, görsel deneyimlerin (suretler) kaçınılmaz bir sınırı olduğu yönündeki teolojik itirazları nasıl aştığına dair daha fazla felsefi izahat önemlidir.

Rûzbihaniyya Tarikatının Kurumsal Eksiklikleri ve Yok Oluşu

Rûzbihân'ın manevi mirasının kurumsallaşma çabası (Rûzbihaniyya) ve neden kısa sürede yok olduğu, sosyolojik ve tarihsel açıdan daha fazla izahat gerektirmektedir.

Kurumsal Zayıflıklar: Kaynaklar, Rûzbihaniyya’nın sadece dört kuşak sürdüğünü ve Kubraviyye veya Kazarûniyye gibi diğer tarikatların aksine, gelişmiş eğitim programlarından (tedris) ve geniş himaye ağlarından yoksun kaldığını belirtir. Onun torunları imitative bir maneviyat peşindeyken, Rûzbihân'ın yazdığı tasavvufi rehber kitaplarının (Risâlat al-Quds, Ghalatat al-Salikin) pratik eğitimde nasıl kullanıldığı konusunda eksiklikler vardır.

Siyasi İlişkilerdeki Çelişki: Rûzbihân'ın Atabegler ve Moğol yöneticilerle (Bulughan) karmaşık ilişkileri olmasına rağmen, otobiyografisinin son satırlarında "emirlerin saraylarına girmekten" azad edilmek için dua etmesi, onun dünyevi iktidara bakışındaki çelişkiyi gösterir. Bu ikilem, manevi otorite (kutup) ve dünyevi otorite (sultan/emir) arasındaki ilişkide Rûzbihân’ın duruşunu (ve tarikatının siyasetten neden kalıcı bir destek alamadığını) anlamak için anahtar bir noktadır.

 

Ruzbihan Hakkındaki Anlatılar

Rûzbihân-ı Baklî hakkındaki anlatılar, büyük ölçüde onun kendi kaleminden çıkan ve benzersiz mistik tecrübeleri kayda geçiren eserler ile müritlerinin aktardığı karizmatik ve biyografik anekdotlardan oluşmaktadır. Bu anlatılar, onun tasavvufi kimliğini, manevi makamını ve keşiflerinin şaşırtıcı derinliğini ortaya koyar.

1. Mistik Hayatın ve Keşiflerin Kaynağı

Rûzbihân'ın kişisel manevi yolculuğuna dair en temel anlatı, bizzat kendisinin kaleme aldığı Kashf al-Asrâr wa Mukâşefât al-Anwâr (Sırların Keşfi ve Nurların Müşahedesi) adlı eserdir.

Eşsiz Mistik Rapor: Bu eser, İslam mistisizmi tarihinde nadir bulunan bir şekilde, yazarın tümüyle kendi şaşırtıcı mistik tecrübelerini ve makamlarını ifade etmeye odaklanmıştır. Bu keşiflerin şaşkınlık verici ve eşsiz bir içeriğe sahip olduğu belirtilir.

Mistik Yolun Temeli: Rûzbihân'ın tüm ruhani, felsefi ve teolojik görüşlerinin temeli, insan nefsine dair yaptığı analizlere ve bu nefsani durumların ruh, akıl ve kalp ile olan bağlantılarına dayanır.

Aşkın Kaynağı: Diğer önemli eseri olan Abhar al-Âşıkīn (Âşıkların Çiçeği), onun aşk felsefesini, yani daha önce söylediğimiz gibi, insan güzelliğinin İlahi tecellinin aynası olduğu ve mecazi aşkın Hakiki aşka giden bir merdiven olduğu görüşünü (sullem-i aşk-ı Rahmân) açıklar.

2. Olağanüstü Görünümler ve Rüyetullah Anlatıları (Mukâşefât)

Daha önce detaylıca bahsettiğimiz mistik görünümleri, Rûzbihân anlatılarının en çarpıcı kısmını oluşturur. Bu deneyimler, sıradan rüya veya halden çok, doğrudan ilahi âlemlere yükselişlerdir:

İlahi Cemâl ve Celâl’i Görme: Rûzbihân, makamların ilerlemesiyle Allah'ı cemâl (güzellik) ve celâl (ululuk) sıfatlarıyla bizzat müşahede etmiştir. Bu rüyet, onun aşk makamında bâki kalmasını sağlamıştır.

İltibas Makamında Görünümler: Allah'ın teşbihî (benzetme yoluyla) suretlerde tecelli ettiğini deneyimlemiştir. O, Tanrı’yı bazen Âdem (AS) suretinde göksel cevherlerle dolu bir âlemde, bazen çoban kılığında elinde bir iğ tutarken, bazen de büyük bir şeyh kisvesinde dağdan inerken görmüştür. Bu görünümün sonunda daima tenzihi (münezzeh oluşu) vurgulamıştır.

İlahi Hitap ve Diyalog: Namaz ve halvet gibi ibadetler sırasında Allah ile defalarca hitâb (konuşma) ve tahâtub (karşılıklı konuşma) tecrübeleri yaşamıştır. Allah'ın kendisine teselli vererek "Kederi neden kalbine veriyorsun? Zira ben seninim ve tüm kederleri giderenim" dediği aktarılır.

Manevi Hiyerarşiyi Görme: Tüm peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri görmüştür. Özellikle Hz. Muhammed'i (salla’llâhu aleyhi ve sellem), diğer tüm peygamberler, sıddîklar ve melekler önünde, Celâl Kapısı'nda bir perdeci (hâcib) heybetiyle ayakta dururken müşahede etmiştir. Bu, Peygamber'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) diğer tüm varlıklar üzerindeki makamının önceliğini ispatlar.

3. Biyografik ve Karizmatik Anekdotlar

Rûzbihân hakkındaki anlatılar, onun karizmatik bir şeyh ve Kutup olduğu imajını pekiştirir:

Çocukluktan İtibaren Arayış: Çocukluğundan itibaren, etrafındaki insanların cehaleti ve yozlaşması arasında, "Benim Rabbim ve Efendim nerede?" diye sorarak arayışa başladığı ve bu arayışın ona vecd getirdiği anlatılır.

"Türk Dostum" Anlatısı: Risâletü’l-Kuds adlı eserinin yazılış sebebi bir anekdotla açıklanır: Bir ziyaretçiye "Ebü'l-Ferec, o Türk dostumuzu nasıl buldun?" diye sormuş, bu sorunun manevi bir sırrı ifşa etmesi üzerine, halini arz eden müride bu risaleyi yazmıştır. Bu anlatı, onun mistik muhabbet ve ideal suret arayışına işaret eder.

Manevi Halin Aktarımı ve Kerametler:

    ◦ Bir anekdotta, Şeyh Sadrü’l-Mille Ahmed’den, Rûzbihân'ın duası üzerine kuraklıkta şiddetli yağmur yağdığı ve şehir halkının topluca müridi olduğu rivayet edilir.

    ◦ Bir emirin (Emir Bulaan) kaybolan külahı hakkındaki gizli düşüncesini bilmesi ve bu külahı bulup emire vermesi, onun kalpleri okuma ve gaybı bilme (firasat) kerametini gösterir; bu olay üzerine emir hemen ona intisap etmiştir.

Sözün Gücü: Şiraz’a geldiği ilk gün camide vaaz vermeye başladığında, sözlerinin "kılıcıyla canları parçaladığı" (be tîğ-i suhan cân-hâ ber hem zed) ve şehir halkının ona teslim olduğu anlatılır.

Veli'nin Özlemi (Daha Önce Söylediğimiz Konu): Kendinden sonraki özlediği kişi hakkındaki sorunuzda da geçtiği gibi, Rûzbihân, hakiki âriflerin ölümden ziyade fenâ (yok oluş) yoluyla Rablerine ulaşmayı özlediğini belirtir. Nitekim Hz. Peygamber'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem) "Ölüm, müminin armağanıdır (tuhfetü'l-mü'min)" sözünü, bu armağanın müştakların (müştâkīn) müşâhedeye ve kurbiyet (yakınlık) kaynaklarına ulaşması için bir yol olduğu şeklinde yorumlar.

Bu anlatılar, Rûzbihân-ı Baklî'yi sadece bir teorisyen olarak değil, aynı zamanda manevi hayatının merkezine doğrudan ilahi tecrübeyi koyan, derin bir keşif ehli ve güçlü bir ruhani lider olarak konumlandırmaktadır.

Tavsiye Ettiği Zikirler Ve Dualar

Daha önce ibadet konusunu genişçe ele alırken değindiğimiz gibi, Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi yaşamında zikirler ve dualar (Evrâd ve Ezkâr), sadece zahiri birer uygulama değil, bizzat manevi keşiflere (mukâşefât) ve Allah ile doğrudan iletişime (hıtâb) giden yolun temel direkleridir. Onun önerdiği ve uyguladığı zikirler ve dualar, kulluk bilincinin zirvesi olan Fenâ ve Bekâ makamlarına ulaşmayı hedefler.

İşte Rûzbihân'ın düşünce sistemine göre tavsiye ettiği zikirler, dualar ve bunların ardındaki manevi maksatlar:

1. Zikir (Hatırlama) ve Temel Prensip

Rûzbihân'a göre zikir (Dhikr), kalbin ve ruhun dünyevi meşguliyetlerden arınarak ilahi vahdete yoğunlaşmasıdır ve bu, nefsin vesveselerini kovan temel uygulamadır.

Zikrin Amacı ve Kapsamı: Rûzbihân, zikredenlerin Allah'ı sadece belirli bir zamanda anmadığını ifade eder; aksine, bu hatırlama tüm hallere yayılmıştır. Zikredenler, Allah'ı ayakta Celâl ve azametiyle, otururken Kemâl ve yüceliğiyle, yatarken ise Cemâl ve lütfuyla anarlar.

Mistik Fonksiyonu: Zikrin asıl amacı, vahdet sırrının keşfedilmesi ve fenâ tecrübesine ulaşmaktır. Kul, zikir ile meşgul olduğunda, Şeytan acz içinde kalır ve onun gücünden eser kalmaz. Zira kalpte sıdk ve ihlas yerleşmiştir.

Makamlara Göre Zikir: Zikir, kişinin bulunduğu manevi makama göre gerçekleşir. Bu, nefis, kalp, ruh ve sır makamlarında gerçekleşen farklı zikirler yoluyla olur.

Konuşma ve Zikir Arasındaki Bağ: Kelâm (konuşma) ibadetinin en yüksek formu zikirdir. Hakiki âriflerin sözleri (kelâm), sıradan olmaktan çıkarak ezeliyet diliyle konuşmaya döner ve bu sözler, ilahi sırların depolarıdır.

2. Dualar ve Münacatın (Yakarışın) İçeriği

Rûzbihân, Allah'a yakarışı (Munâcâh), namazın manevi makamlarından biri olarak görür. Bu yakarış, sır makamında gerçekleşen, Allah ile kul arasındaki gizli konuşmadır. Dualarında hem kişisel manevi arınma talep eder hem de manevi hiyerarşinin korunmasını diler.

A. Rûzbihân'ın Kişisel Duaları ve Yakarışları

Rûzbihân'ın münacatlarında, tevazu, acziyet, ihlâs ve nihai vuslat arzusu temel temalardır:

1. Günahın İdraki ve Af Talebi: Rûzbihân, günahların dahi İlahi İrade ve Kudret'in kapsamında vuku bulduğunu kabul ederek, bu büyük hakikatten yola çıkarak af diler: "İlâhî, eğer günahım Senin irade ve kudretinle (benden) vaki olmuşsa, o günahı affınla silmen Senin cömertliğindendir".

2. Şükürdeki Eksiklikten Tövbe: Kulun nimete layık olmadığı bilinciyle, mükemmel kulluk bilincinin eksikliğini itiraf eder: "İlâhî, vuslatınla bana nimet verdin, ama şükretmedim. Şimdi şükür makamıma bedel olarak Senden af diliyorum". Bu, en yüksek manevi halin dahi İlahi azamet karşısında noksan kalacağı bilincini yansıtır.

3. Kutsiyet Nuru İsteği: En yüksek manevi nimeti isterken, bunu en kutsal varlıklar aracılığıyla talep eder: "Senden Kutsiyetinin nurlarından bir nur bağışlamanı isterim, ta ki o nurla ünsiyetinin aydınlığını alayım. Sâfin, Habibin ve yarattıklarının en hayırlısı Muhammed'in (SAV) hakkı için...".

4. Hüzne Sarılma Tavsiyesi: Daha önce de söylediğimiz gibi, Rûzbihân hüzün ve gözyaşına büyük önem verir ve müridlerine şöyle der: "Ey kardeşlerim, hüzne sarılın, zira o kalbin anahtarıdır". Açlık ve susuzluk gibi riyazetler de bu hüzün halini meydana getirir.

5. Cömertlik ve Yardım Talebi: O, duayı bir dilenme kapısı olarak değil, cömertlik kapısı olarak görür. Allah'tan, kulluk yolunda kendisine yardımcı olmasını ve doğruyu bulmasını diler.

B. Başkaları İçin ve Topluluk İçin Dualar

Rûzbihân'ın duaları, sadece bireysel vuslat arayışıyla sınırlı değildir; aynı zamanda tüm manevi hiyerarşinin korunması ve Müslümanların saadeti için de yakarır:

Peygamberler ve Evliyalar Yolu: Rûzbihân, büyük mutasavvıfların (Şeyh Ebû Saîd İbni Ebi’l-Hayr, Şeyh Ebu’l-Hasan Harkanî vb.) yoluna uymayı (iktidâ) ve halleriyle hidayet bulmayı (ihtidâ) arzuladığını belirtir.

Türk Şehitlerine Dair Dua: Rûzbihân, kendisinden sonraki döneme ait olan veya ideal suretleri temsil eden Türk şehitlerinin güzelliği için manevi bir arınma diler; "Yüzleri ezelî güzelliğin halukuyla bezenmesini" ve "gönüllerin Türkistan'ın şahitlerine meyl etmesini" niyaz eder. Bu, aşk-ı mecazinin aşk-ı hakikiye çevrilmesi için yapılan bir mistik duadır.

Berekete Sığınma: Yedi Kişi (Haft Tan) olarak adlandırılan Kutublar ve Ebdâl'in dualarının bereketiyle kendisinin ve diğer Müslümanların korunmasını talep eder: "İlahi nurların bu yedi sırrının, Kutubların ve Ebdâl'in duası bereketiyle üzerimizden ve tüm Müslümanlardan afetleri kaldırmasını (dileriz)".

3. İbadetin Zirvesi: İlahi Hitaba Mazhar Olma

Rûzbihân için zikir ve duanın en yüksek makamı, kulun artık kendi iradesiyle istekte bulunmayı bırakıp, doğrudan İlahi Söz'e (Hıtâb) mazhar olmasıdır. Bu tecrübeler, onun makamının ne kadar yüksek olduğunu gösteren "keşif" anlarıdır:

Teselli ve Vuslat: Rûzbihân, namaz ve münacat hallerinden sonra "Neden kederleniyorsun, zira ben seninim ve tüm kederleri giderenim. Ben cennet yolunu açanım" şeklinde ilahi bir hitap duyduğunu aktarır. Bu, kulun ulaşabileceği en yüksek üns (yakınlık) ve itminan (huzur) makamıdır ve tüm duaların nihai sonucudur.

Emir Alma: Şafak vakti kapısının çalındığını ve kendisine "Kalkmanı istiyor" denildiğini duyması gibi deneyimler de, onun manevi halinin ne kadar uyanık ve sürekli bir İlahi iletişim içinde olduğunu gösterir.

Bu bağlamda, Rûzbihân-ı Baklî'nin zikir ve duaları, yalnızca biçimsel tekrarlar değil, kişinin tüm varlığını ve iradesini Hakikat'e teslim etmesi ve bu teslimiyet neticesinde en yüksek manevi müşahedeye ulaşması için araçlardır.

Tanrıya Olan Aşkı

Bu, Rûzbihân-ı Baklî'nin mistik hayatının ve felsefesinin en temel meselesidir. Kendisi, aşkın (aşk) sadece bir hal değil, bizzat Allah’ın ezelî bir sıfatı olduğu (daha önce söylediğimiz) inancını savunur. Onun Tanrı’ya olan aşkı, en yüksek manevî makamlara, yani Fenâ (yok oluş) ve Vuslat'a (kavuşma) ulaşma arzusunun bir ifadesi olup, bu arzu onun Mukâşefât (Keşfü’l-Esrâr) eserinin merkezini teşkil eder.

Rûzbihân’ın Tanrı’ya olan aşkını ifade ediş biçimi, bizzat yaşadığı çarpıcı manevî görünümler (rüyet) ve İlahi hitaplar (hıtâb) üzerinden incelenebilir:

1. Tecellî ve Cemâl-i İlahî'ye Dair Özlem (Müşahede)

Rûzbihân’ın aşkı, kesintisiz bir İlahi güzelliği müşahede etme arzusundan beslenir. O, 55 yaşına kadar geçen süre zarfında, "gayb âleminin perdesini kaldırmadan, benden tek bir gece ve gündüz geçmedi" diyerek, yaşadığı tecellilerin sürekliliğini vurgular.

A. Cemâl ve Celâl ile Tecellî

Tanrı’nın aşkı, hem lütuf (cemâl) hem de heybet (celâl) sıfatlarıyla tecelli eder:

Zıt Sıfatların Varlığı: Rûzbihân, Cenâb-ı Hakk’ı hem celâl (heybet ve ululuk) hem de cemâl (güzellik) sıfatlarıyla, melekleriyle beraber görmüştür. Zira O’nun zâtının kemâli, zıt sıfatların bir arada tecellisiyle zuhur eder.

Aşkın Kaynağı: O, bir keresinde Cenâb-ı Hakk’ı en güzel surette görünce, O’nun güzelliğine ve niteliklerine âşık olduğunu ve O’nun zâtına kavuşmayı büyük bir tutkuyla (iştiyak) dilediğini belirtir.

Sonsuzlukta Görme Arzusu: Rûzbihân, Mevlâ’sından müşâhedesini perdeler arkasında görmek yerine, O’nu "ilahi kıdem (ezel) ve bekânın sınırları içinde görmek" istediğini dile getirmiştir.

B. İltibas (Suretler) İçinde Aşk

Rûzbihân’ın en dikkat çekici anlatıları, Tanrı’nın mecazi suretlerde tecelli etmesiyle ilgilidir (iltibas makamı):

Çoban Sureti: Rûzbihân, Hakk Sübhânehu ve Teâlâ’yı "bir çoban gibi üzerinde kaba beyaz yünden bir giysi/kepeneği, elinde kirmen [iplik eğirmeye yarayan araç] ile arşı çevirirken" gördüğünü anlatır. Bu görüntü karşısında dahi kalbinden geçen benzetme düşüncesinden kaçınmış, zira Tanrı’nın bu tür benzetme tasavvurlarının ötesinde olduğunu bilmiştir.

Âdem Sureti: Tanrı’nın ona "Âdem’in suretinde tecelli ettiği" de aktarılır. Ayrıca, Tanrı’nın "zâtının hey’etini/güzel suretini dilediği gibi gösterdiği" hadisine dayanarak, gördüğü her suretin O’nun güzellik nurunun bir yansıması olduğunu kabul eder.

2. Vuslatın Dili ve İlahi Samimiyet (Hıtâb)

Rûzbihân’ın aşkı, Tanrı ile kurduğu son derece kişisel ve mahrem diyaloglarla (Hıtâb) ifade bulur.

Dost ve Sevgili Seçimi: Tanrı, Rûzbihân'a Farsça olarak yedi defa hitap etmiş ve şöyle demiştir: "Ey Rüzbihan seni dost seçtim, sen benim dostum ve muhibbimsin, korkma ve üzülme, ben senin Tanrınım ve yapmak istediğin işlerinde senin muhafızınım". Bu hitap, onun velâyetini ve İlahi aşkın merkezindeki yerini teyit eder.

İlahi Teselli ve Yakınlık: Endişe ve keder hallerinde, Tanrı ona teselli verir: "Merak edip endişelenme, sen uyuyorsan ben senin için uyumuyorum, gerekirse lütfumla sana kibar davranır, seni kaldırırım". Başka bir seferde, "Üzülme, ben seninim" dediği aktarılır.

Kulluk ve Utanç: Tanrı’nın celâl ve azameti karşısında duyduğu aşk o kadar büyüktür ki, Tanrı ona "Sen kimsin ki benim kulum oldun" dediğinde, Rûzbihân utancından boyun eğmiştir. Ancak Tanrı hemen ardından, "Seninim," "Ben seninle hep beraberdim" diyerek kalbini sevinçle doldurmuştur.

3. Aşkın Ritüel ve Renkleri: Vecd, Şarap ve Raks

Rûzbihân’ın aşkı, sembolik renkler, müzik (sema) ve ritüelistik manevî hareketlerle doruğa ulaşır.

Kırmızı Gül ve Kan Şarabı: İlahi tecellînin rengi kırmızıdır ve gölgeler bile kırmızı olur. Rûzbihân, bu kırmızı şarabın, "maşuklarının, yani velilerinin kanı, kendisine duyulan iştiyâkın kanı" olduğunu anlar. Tanrı ona, "iştiyâkın gözyaşın nedir" diye sorduğunda, "bu da benim içtiğim şaraptır" cevabını vermiştir.

Mistik Ziyafet (Şarap İçme): Rûzbihân, Hz. Muhammed'i (SAV) büyük bir kırmızı şarap denizinin ortasında sarhoş halde otururken ve elindeki kâseden içerken görmüş, Peygamber (SAV) ona da bu denizden avuçlayarak içirmiştir.

İlahi Raks (Dans): Mistik coşkunluk (vecd) sırasında, Tanrı’nın kendisine doğru yürüdüğünü, onu raksa davet ettiğini ve beraber raksederek onu "dansı için seçtiğini" anlatır. Bu, Rûzbihân’ın tecrübe ettiği İlahi yakınlığın ve coşkunluğun en üst seviyesini temsil eder.

4. Fenâ ve En Yüksek Vuslat Talebi

Rûzbihân’ın aşkı, nihayetinde kendiliğinden ve sürekli tecelliyi (bekâ) istemekle sonuçlanır.

Fenâ Arzusu: Rûzbihân, Tanrı'dan istediği en büyük şeyin kendi fenâsı (yokluğu) olduğunu dile getirir: "Ne dilersen dile" dediğinde, "Benim fenâm/yokluğum ezeliyetin kahrındadır" cevabını vermiştir.

Ebedî Şefkat ve Lütuf: Cenâb-ı Hakk’ın ona, kendi varlığının birliğini göstermesiyle, Rûzbihân "fenâ olduktan sonra bekâ’daki mevcudiyetimden dolayı" kendisine lütufkâr olan değişik libaslarla (daha önce rüyalar ve tabirleri konusunda konuştuğumuz gibi) tecellî ettiğini görmüştür.

Âlemi Unutmak: Vuslatın en yüksek makamında Tanrı’nın ona, "Sen kendini ve beni arştan yere kadar madun/aşağı-astları unutuncaya tevhid üzere değildin" diyerek, tevhidin, bütün evrenin ve hatta kendi nefsinin unutulmasıyla elde edileceğini işaret etmiştir. Rûzbihân, bu makamda, bütün evrenleri ve yaratılmışları bir top gibi Hakk’ın elinde ve hardaldan daha küçük bir zerre olarak görmüştür.

Bu nedenle olarak, Rûzbihân-ı Baklî'nin Tanrı’ya olan aşkı, korku temelli kulluktan, karşılıklı bir sevgili-âşık ilişkisine dönüşen, şaşırtıcı ve yoğun mistik tecrübelerle doludur. O, bu aşk sayesinde, daha önce söylediğimiz gibi, sadece bir arif değil, aynı zamanda Seyyidü’l-Aktâb ve’l-Muvahhidîn, Şattâh-ı Cihan (Cihanın Sırlarını Söyleyen) mertebesine ulaşmış bir kutup olarak kabul edilmiştir.

--------------------------------------------------------------------------------

Rûzbihân-ı Baklî’nin manevi gücünü gösteren kerametler ve harikulade güçler meselesi

Gerçekten de, onun tasavvufi kimliğini, daha önce konuştuğumuz mukâşefelerinin (gönül ve sır âleminde yaşadığı tecrübeler) yanı sıra, bu harikulade olaylar (kerâmât) sağlamlaştırmaktadır.

Rûzbihân’ın kerameti (olağanüstü halleri) esasen iki ana anlatı grubunda incelenir: Birincisi, onun Keşfü’l-Esrâr adlı otobiyografik eserinde bizzat kendisinin rapor ettiği, manevi makamının ispatı olan İlahi lütuflar ve mucizeler (mukâşefât); ikincisi ise, torunu Şaraf al-Din İbrahim’in Tuhfat al-'Irfân gibi menâkıb eserlerinde yer alan dışsal anekdotlardır.

İşte kaynaklar ışığında Rûzbihân’ın kerametleri ve menkıbeleri ile manevi makamının ispatı:

I. Manevi Makamın Esası Olarak Keşifler ve Hıtâb Kerametleri

Rûzbihân’a göre, bir velinin en büyük kerameti, nefsini arındırıp Allah'ın dostluğunu kazanması ve ilahi hakikatlere perdesiz şahit olmasıdır. Keşfü’l-Esrâr bu kerametlerin kesintisiz bir kaydıdır.

1. Sürekli Müşâhede ve İlahi Seçim (Hıtâb): Rûzbihân, 55 yaşına kadar "gayb âleminin perdesini kaldırmadan, benden tek bir gece ve gündüz geçmediğini" söyleyerek, tecellilerin sürekliliğini en büyük kerameti olarak sunar. Cenâb-ı Hakk’ın kendisine Farsça olarak yedi defa hitap ettiğini ve şöyle dediğini aktarır: "Ey Rüzbihan seni dost seçtim, sen benim dostum ve muhibbimsin, korkma ve üzülme, ben senin Tanrınım ve yapmak istediğin işlerinde senin muhafızınım". Bu doğrudan hıtâb (ilahi hitap) tecrübesi, onun Allah tarafından bizzat velayet için seçildiğinin en kesin kanıtıdır.

2. Kutub ve Halifelik Makamı: Allah Teâlâ, Rûzbihân'ı, Hz. Muhammed (SAV) ve diğer peygamberlerin huzurunda övmüş ve "Ben kulum Ruzbihan'ı sonsuz mutluluk, velâyet ve kerametler sahibi olarak seçtim... O dünyada ve âlemler içinde benim halifemdir" diyerek onun makamının benzersizliğini ilan etmiştir. Bu, onun Seyyidü’l-Aktâb (Kutupların Seyyidi) lakabını hak ettiğinin mistik delilidir.

3. İlahi Koruma ve Tedavi (Şifâ): Oğlu Ahmed'in ateşi şiddetliyken yaşadığı endişe üzerine yaptığı niyazda, Hakk Subhânehu ve Teâlâ ona "Üzülme, ben seninim" diye hitap etmiş ve gayb âleminden "Şifâ!" diye seslenmiştir. Bu ilahi emirle oğluna şifâ gelmiş ve bu durum o kasabadaki hastalıklara dahi sirayet ederek şifanın İran'a yayıldığı rivayet edilmiştir.

II. Harikulade Anekdotlar ve Manevi Makamın Dışsal İspatı (Menâkıb)

Rûzbihân’ın makamı, sadece kendi keşifleriyle değil, aynı zamanda çevresindeki insanların deneyimlediği harikulade olaylar ve onun keskin manevi basireti (firâset) ile de ispatlanmıştır:

1. Firâset ve Kalp Okuma: Rûzbihân'ın kalpleri okuma ve gizli düşünceleri bilme kerameti, onun yüksek manevi hassasiyetinin göstergesidir:

    ◦ Rüya Yoluyla Haber Alma: Çok samimi dostu ve zamanın Kadı’l-Kuzât’ı olan Şaraf al-Din Muhammed b. İshak Hüseynî'nin oğlu Kadı Ahmed, Rûzbihân'ı ziyarete gittiğinde, Rûzbihân istirahatte olduğu için geri dönmeye koyulur. Ancak Rûzbihân hemen dışarı çıkar ve Kadı Ahmed'e: "Ben o anda Resûlullah'ı rüyada gördüm, bana dedi: 'Ruzbihan kalk, çünkü, oğlum geldi seni bekliyor'" diyerek uykusunun bile Peygamber (SAV) tarafından gözetlendiğini ve ziyaretçisinin gelişinin kendisine haber verildiğini gösterir. Bu olay, Kadı Ahmed’in inancını pekiştirmiştir.

    ◦ Gizli Düşünceyi Bilme: Bir keresinde Şeyh Abu’l-Hasan Kardüyah, Rûzbihân’ın yanındaki bir toplantıda kendi makamının Rûzbihân’ın makamıyla aynı seviyede olup olmadığını içinden düşünmüştür. Rûzbihân, bu düşünceyi hemen firâset nuru ile bilmiş ve hizmetçisi aracılığıyla: "Şeyh selam söylüyor bu düşünceden vaz geç... çünkü bu gün yer yüzünde Rüzbihan'dan başka bu makam kimsenin değildir" diye haber göndermiştir. Bu durum, Rûzbihân'ın sadece firâset sahibi olmadığını, aynı zamanda makamının mutlak üstünlüğünü de beyan etme yetkisine sahip olduğunu ispatlar.

2. Yağmur Duası ve Halkın İntisabı: Rûzbihân’ın soyundan gelen Şeyh İzz al-Din Mes’ud’un, iki defa yapmış olduğu yağmur duasına (iki defa yapmış olduğu yağmur duasına ulema ve sultanların da katıldığı) rivayet edilir. Bu olay, Rûzbihânî tarikatının liderlerinin, toplumsal hayatı etkileyecek güçte (keramet) uygulamalara sahip olduğunu gösterir.

3. Manevi Elbise (Hırka) Kerameti: Şeyh Camal al-Din Savaci'nin anlattığı bir ramedt ise, Rûzbihân’ın liyakatini somutlaştırır: Savaci, riyâzetleri sırasında gökten yere doğru bir elbisenin (hırka) indiğini ve bütün halvet ehlinin o elbiseye ulaşmayı beklediğini görmüştür. Ancak o elbise, Şeyh Rûzbihân araya herhangi bir çaba koymadan doğrudan ona inmiştir. Savaci, bu rüya/vizyonun ardından Rûzbihân’ın huzuruna gelerek ona olan itikat ve ihlasının daha da ziyadeleştiğini belirtmiştir.

III. Şöhret ve Tesirinin Kerameti

Rûzbihân, sözlerinin ve varlığının mucizevi bir etkiye sahip olduğu anlatılarıyla anılır:

Vaazlarının Tesiri: Şiraz'a geldiği zaman camide vaaz vermeye başladığında, sözlerinin tesiriyle heyecana gelen halkın feryat ve figana başladığı, hatta orada bulunan şeyhlerin ekserisinin hırkalarını yırttığı rivayet edilir. Bu, onun hitabetinin manevi bir keramet taşıdığını gösterir.

Hocası Tarafından İftihar Edilmesi: Hadis, tefsir ve fıkıh hocası olan Fakih Arşad al-Din Nayrîzî'nin, Rûzbihân hakkında şöyle dediği aktarılır: "Kıyamet gününde tilmizler üstatlarının şahsiyeti ile iftihar ederler, ben ise tilmizim Rüzbihan ile iftihar edeceğim". Bu ifade, Rûzbihân'ın genç yaşına rağmen ulaştığı manevi ve ilmi mertebenin, kendi devrinin en büyük alimleri tarafından dahi tasdik edildiğini gösterir.

Bütün bu kerametler ve menkıbeler, Rûzbihân-ı Baklî'nin, Şattâh-i Fars ve Seyyidü’l-Aktâb (Kutupların Efendisi) gibi unvanlarla anılan, eşsiz bir manevi makama sahip olduğunu, bu makamın İlahi lütufla (hıtâb ve mukâşefe) tescil edildiğini ve çevresindeki manevi otoritelerce (firâset ve rüyet yoluyla) onaylandığını ispatlamaktadır.

Şathiyeler Ve Hataları Hakkında Düşüncesi

Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi düşünce sistemi içerisinde şathiyeler (şathiyyât) ve bunların zahiri hataları meselesi, onun en özgün ve tartışmalı konularından birini oluşturur. Kendisi, Fars tasavvufunda Şattâh-ı Fars (Fars'ın vecd hâlinde konuşanı) lakabıyla anılan bir figür olarak, bu tür sözlerin hem teorisyeni hem de bizzat uygulayıcısıdır. Onun şathiyyât hakkındaki düşüncesi, bu sözlerin zahirî şeriat ile bâtınî hakikat arasında nasıl bir köprü kurduğunu açıklamaya dayanır.

I. Şathiyenin Mahiyeti ve Kaynağı

Rûzbihân'a göre şathiyeler, basit bir hezeyan veya iddia değil, manevi seyrin zirvesinde, iradenin devre dışı kaldığı anda, kulun kalbinden dökülen sözlerdir.

Vecd ve İstığrak Hâlinin Ürünüdür: Şathiyeler, "galip gelme ve vecd" (sukr) hâlinde, yazarın kontrolü dışında kendiliğinden "dökülmüş sözler"dir. Bunlar, kişinin Tanrı'nın tecelliyatına (Müşâhede) daldığı anda ortaya çıkar ve içerikleri bazen kafa karıştırıcı ve anlaşılmaz olabilir.

Aşkın ve Mahremiyetin Dili: Şath, sukr (sarhoşluk) dilidir. Bu, sâlikin (yolcu) üns (Tanrı ile yakınlık) hâlinde kullandığı, laghv (boş söz), şath (vecd ifadeleri) ve bilinmeyen ifadeler gibi kelimeleri içeren bir konuşma şeklidir.

Sırların İfşası: Şathiyenin temel işlevi, kulun kendi iradesi dışında manevi sırları açıklamasıdır. Bu, kalbin ilahi tecellilerle sürekli bir hareket (sarsılma) içinde olması ve bu sırların dudaklara taşmasıyla gerçekleşir.

Ruhun Konuşması: Arifler, şathiyeyi, ruhun lisanının konuşmaya başlaması ve hissedilen hallerin kelimelere dökülmesi olarak tarif ederler.

II. Zahiri Hatalar ve Manevi İzah (Tevîl)

Rûzbihân'ın felsefesinin merkezinde, şathiyenin neden zahiren hatalı göründüğünü, ancak bâtınen doğru olduğunu açıklamak yer alır.

Hatanın Görünümü: Şathiyeler, genellikle kişinin kendini ilahi Zat ile bir görmesi veya büyüklenmeci ifadeler içermesi nedeniyle "zahiren sanki şeriat ilminde hatalı" görünür. Bu, akla aykırı (muğayir) bir tarafı bulunan ve zahirde şeriata muhalif görünen aşırı derecede sözlerdir.

Örnekler: Hallâc'ın "Ben Allah'ım" veya Bâyezid-i Bistâmî'nin "Sübhânî mâ a'zama şânî" (Beni tesbih ederim, şanım ne yücedir) gibi ifadeleri, bu tür sözlerin en tartışmalı örnekleridir.

Manevi Doğruluk: Rûzbihân, bu sözlerin zahiren hatalı olsa da, "bâtınî ilim ve marifette ise sahih" olduğunu savunur. Çünkü bu sözler, ilahi tecelliyatla erimiş olan sâlikin kalbinden gelen sırlardır.

Tevhîd ve Fenâ İspatı: Şathiyeler, sâlikin Tanrı'da fena (yok oluş) makamına ulaştığını ve bu makamda bütün evrenlerin ve hadiselerin Tanrı'nın kudret elinde bir zerre kadar kaldığını idrak ettiğini ispat eder. Kulun varlığının ortadan kalktığı bu makamda, konuşan artık kulun nefsi değil, hakikattir.

III. Şathiyeye Karşı Çıkanların Hataları ve Tehlikeleri

Rûzbihân'ın zamanında şathiyeler büyük tepki çekmiş, hatta bazıları onu "sapık bir kâfir" olarak görmüştür. Rûzbihân, bu karşı çıkışların, eleştirenlerin manevi eksikliğinden kaynaklandığını belirtir.

Fırsatçıların Yanılgısı: Rûzbihân, Şathiyyat Şerhi adlı eserini, bu ilmin aydınlanması hakkında "haset edenlerin gıybet ve iftiralarından çok eziyet" gördüğü için yazdığını ifade eder.

Cehalet ve Felaket: Hagiografik anlatılara göre, Rûzbihân'ın şathiyelerini okuyup onu "sapık bir kâfir" ilan eden ve cübbesini çıkarmaya kalkan inkârcı bir grup, bu maksatla yola çıktıklarında talihsiz bir şekilde ölmüştür. Bu tür anekdotlar, Rûzbihân'ın manevi makamının, inkârcıların yanlış hükmünden üstün olduğunu gösterir.

Avama Haram Olması: Rûzbihân, şathiyenin tehlikeli olduğunu kabul eder. Sema (müzik dinleme) konusunda olduğu gibi, şathiyeyi de sadece âşıklara ve kâmil olanlara mubah (izinli) tutar. Cisimleriyle canlı, ancak gönülleriyle ölü olan avamın (sıradan insanların) şathiyeden ve semadan uzak durması gerekir, aksi halde bu onlar için fitne ve tehlikeli sonuçlara yol açar.

Dengeyi Koruma Çabası: Rûzbihân, Kur'an'daki ayetlerin dahi ibare (avam için), işaret (havas için), letâif (evliyalar için) ve hakikat (nebiler için) olmak üzere dört manası olduğunu belirterek, şathiyenin de hakikat makamına ait olduğunu açıklar. Bu, onun, şathiyenin getirdiği aşırı coşkunluğu (sukr) şeriatın kaideleriyle (sahv) uzlaştırma çabasıdır.

IV. Şathiyenin Manevi İspatları

Rûzbihân, şathiyyât'ı savunurken, bunun sadece insanlara özgü bir deneyim olmadığını, manevi âlemin de bu coşkulu dile sahip olduğunu gösterir:

Mukaddes Metinlerdeki Benzerlikler: Şathiyenin mahiyetindeki sözlerin benzerlerinin Kur'an ve Hadis'te de bulunduğunu ileri sürer. Örneğin, Kur'an'da Allah'a el, ayak veya veçh (yüz) isnad eden ifadeler veya Hz. Peygamber'in "Allah Âdem'i kendi sureti üzere yarattı" hadisi, şath mahiyetinde sözlerdir.

Meleklerin Şathı: Rûzbihân, kendi keşiflerinde, meleklerin ve ariflerin dahi, "yakınlık vecdleri" sırasında Allah ile konuşurken, tıpkı kendisinin söylediği gibi şath türü ifadeler kullandığını müşahede etmiştir. Bu, şathiyenin evrensel ve ilahi bir iletişim formu olduğunu ispat eder.

Bu nedenle Rûzbihân-ı Baklî için şathiyeler, kişinin fenâ mertebesine ulaşarak Tanrı ile hicapsız bir iletişim kurduğunun en güçlü göstergesidir. Bu sözler, onu eleştirenlerin anlamaktan aciz kaldığı, ancak mistik hayatın ve aşkın zirvesini temsil eden, sıdk ve ihlas sahibi velilere mahsus bir lütuftur.

 

Nazif Hocanın dikkatini çeken özelliği

Nazif Hoca'nın Rûzbihân-ı Baklî üzerine yaptığı kapsamlı çalışmaların (Rüzbihân Al-Baklî ve Kitab Kaşf al-asrar'ı ile Farsça Bazı Şiirler) ön söz ve bölümlerinde, Rûzbihân'ın kişiliğinde ve eserlerinde dikkatini çeken ve onu araştırmaya iten temel özellikler ayrıntılı olarak ifade edilmiştir.

Nazif Hoca'nın gözünde Rûzbihân, sadece bir mistik değil, aynı zamanda İslam ve İran tasavvuf tarihinde köklü ve karmaşık bir konuma sahip, çığır açıcı bir şahsiyettir.

İşte Nazif Hoca'nın dikkatini çeken ve Rûzbihân'ı araştırmaya değer kılan başlıca özellikler:

1. Fikri Derinlik ve Kapsamlı Bilim Adamı Kimliği

Nazif Hoca, Rûzbihân'ın öncelikle "İslam âleminin yetiştirdiği büyük simalardan biri" olduğunu vurgular. Onun sadece bir mistik olmanın ötesinde, entelektüel derinliğine dikkat çeker:

İhatalı Bir Âlim ve Sanatkâr: Rûzbihân, "büyük bir sanatkâr olduğu kadar da ihatalı bir âlimdir". Arapça ve Farsça dillerinde, hem manzum hem de mensur olmak üzere, İslami ilimlerin hemen hemen ekserisine müteallik eserler vermiştir (Tefsir, Hadis, Fıkıh, İtikad ve Tasavvuf).

Manevi Hayatın Tahlili: Rûzbihân’ın eserleri, Hoca'ya göre, İslam dinindeki ruh mürakabe ve tecrübesinin tahliline imkan verecek ve tasavvufun şeriatle olan irtibatının nasıl kurulduğuna dair bilgilerimizi genişletecek niteliktedir. Bu, onun tasavvufi tecrübeyi bilimsel ve şer'î bir çerçevede incelemedeki yetkinliğini gösterir.

Orijinalite ve Otorite: Rûzbihân'ın eserlerinin, İran'ın manevi hayatına dair vasıtasız bilgi veren kaynakların başında geldiği; İran tasavvufunun orijinalitesini ve dini anlayışla uzlaştırılmasında esas olan fikirleri aydınlatmaya hizmet edebileceği belirtilir.

2. Şattâh-ı Fars Lakabı ve Eşsiz Mistik Üslup

Nazif Hoca, Rûzbihân'ın lakabını ve üslubunu, onu diğer mutasavvıflardan ayıran temel özellik olarak sunar. Daha önce de bahsettiğimiz şathiyyat konusu, Rûzbihân'ın en dikkat çekici yönüdür:

Şattâh-ı Fars: Rûzbihân, "Şattâh-ı Fars" lakabıyla meşhurdur. Bu lakap, kendisinde vecd ve cezbelerin çok vuku bulmasından ve Şathiyyât (vecd halinde söylenen coşkulu sözler) eserini şerh etmesinden kaynaklanmıştır. Hoca, bu tür sözlerin (zahiren şer'î ilimlerde hatalı, fakat batınî ilimde sahih olan) mistik izahını yapma gayretini takdir eder.

Heyecanlı ve Orijinal Üslup: Hoca, Rûzbihân’ın Arapça eserlerindeki üslubunu özel olarak nitelendirir: "sanatkarane, heyecanlı, girift duygularının dalgalanmasını ifade edebilen, müessir ve telkine pek elverişli orijinal üslubu". Bu üslup, onun sanatkar-mütefekkir kimliğinin bir yansımasıdır.

3. Otobiyografik Eserleri ve Ruhi Tecrübelerin Zenginliği

Hoca, Rûzbihân'ın manevi tecrübelerini kayıt altına alan eserlerinin, özellikle de Keşfü'l-esrârın eşsizliğine dikkat çekmiştir:

Keşfü'l-esrâr ve Din Psikolojisi: Rûzbihân'ın 55 yaşında Arapça olarak yazdığı Kitâb Keşfü’l-esrâr ve Mükâşefetü’l-Envâr, onun "manevi bir hal tercümesi" olarak görülür. Bu eser, "çocukluğundaki ilk hayallerinden başlayarak manevi ve ruhi yükselişini, mükâşefe halinde başından geçen hadiseleri ve müşâhede esnasında kendisine görünen sırları anlatmaktadır". Nazif Hoca, bu eserin özellikle "din psikolojisi bakımından çok önemli" olduğunu belirtir.

Mistik Yolun Detaylı Haritası: Maşrab al-Arvâh (Binbir Makam) adlı eserinde, kulun manevi yolculukta kat etmesi gereken makamları bin makam olarak tasvir etmesi, bu alandaki tek eser olması bakımından Hoca'nın dikkatini çekmiştir.

4. Alan Çalışmalarındaki Zorluk ve İhmal

Nazif Hoca'yı Rûzbihân üzerine çalışmaya iten bir diğer sebep de, Rûzbihân'ın büyüklüğüne rağmen yeterince tanınmaması ve eserlerinin dağınık olmasıdır:

Literatürdeki Eksiklik: Hoca, Rûzbihân'ın şöhretine rağmen, hayat ve şahsiyetinin ana karakterlerini, eserlerini ve tasavvufi fikirlerini inceleyip tanıtan bir eserin Türkiye'de henüz yayınlanmamış olmasını vurgular.

Kaynaklara Ulaşma Zorluğu: Rûzbihân'ın eserlerinin çoğunun yazma nüshalar halinde dünyanın muhtelif kütüphanelerinde dağınık bir halde bulunması, bu tedkikin yapılmasını güçleştiren belli başlı sebeplerdendir. Hoca'nın kendi çalışması, bu dağınık kaynakları ve hatta o güne kadar bilinmeyen Arapça ve Farsça şiir ve risaleleri bir araya getirme çabasını içerir. Hoca, bu araştırmasında Rûzbihân’ın biyografisini aydınlatan bölümler üzerinde hususiyetle durmuştur.

Ruzbihan hakkında Carl W. Ernst ve Henry Corbin'in yorumları

Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi ve şathî kişiliği, modern araştırmacılar, özellikle Henry Corbin ve Carl W. Ernst için fevkalade bir ilgi odağı olmuştur. Bu iki önemli akademisyen, Rûzbihân'ın eserlerine farklı açılardan yaklaşarak, onun mistik tecrübe yapısını ve tasavvuf tarihindeki özgün konumunu aydınlatmaya çalışmışlardır.

Nazif Hoca'nın da eserleri neşredilirken katkıda bulunduğu bu alanda, hem Corbin hem de Ernst'ün dikkatini çeken hususlar, Rûzbihân'ın kaleme aldığı otobiyografik ve vizyoner metinlerin eşsizliğinden kaynaklanmaktadır.

I. Henry Corbin'in (HC) Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar

Henry Corbin, 1950'li yıllardan itibaren Rûzbihân'ın Farsça ve Arapça eserlerini neşrederek ve üzerine makaleler yazarak, onun düşünce dünyasını Batı'ya tanıtan temel figürdür. Corbin, özellikle Rûzbihân'ın aşk felsefesi ve vizyoner yönüne odaklanmıştır:

1. Vizyoner Deneyimin Merkeziyeti (Keşfü’l-Esrâr): Corbin'in öncelikli ilgi alanı, Rûzbihân’ın 55 yaşındayken Arapça kaleme aldığı, kendi ruhani tecrübelerinin bir nevi günlüğü olan Kitâb Keşfü’l-Esrâr ve Mukâşefetü’l-Envâr'dır. Corbin, bu eserin içeriğini analiz ederek, Rûzbihân'ın mistik tecrübedeki "vizyoner rüya" (Visionary Dream) kavramını ele almış ve bu tür bir tecrübenin Rûzbihân için ne kadar merkezi olduğunu vurgulamıştır. Bu eserde yer alan, daha önce detaylı konuştuğumuz Tanrı, melekler, peygamberler ve sûfî azizlerle olan olağanüstü yoğunluktaki karşılaşmalar, Corbin'in dikkatini çeken ana temalardır.

2. Aşk Felsefesi (Abhar al-‘Âşıkīn): Corbin, Rûzbihân'ın sufiyane aşk ve güzelliğe tapınma (cemâl-perestlik) felsefesini inceleyen Kitâb-e Abhar al-‘Âşıkīn (Jasmin des Fidèles d'amour) adlı eserine de büyük önem vermiştir. Corbin, bu eseri Fransızca bir önsözle yayımlamış ve Rûzbihân'ın mecazi aşkı (insan güzelliğine duyulan aşkı) ilahi aşka giden bir basamak (sullem-i aşk-ı Rahmân) olarak görme, onun düşüncesinin çekirdek noktasıdır. Corbin, Abhar al-'Âşıkīn'e, Keşfü’l-Esrâr ve İğâna risalesinden daha fazla yer ayırmıştır.

3. Mistik Paradoksların Şerhi (Şerh-i Şathiyyât): Corbin, Rûzbihân'ın, sohbetimizin bir kısmında tartıştığımız Hallâc-ı Mansûr ve Bâyezîd-i Bistâmî gibi mistiklerin şathiyyâtını şerh ettiği Şerh-i Şathiyyât eserini de neşretmiştir. Corbin, bu eserdeki mistik paradoksların (zahiren şeriata aykırı, batınen sahih sözlerin), Rûzbihân tarafından nasıl izah edildiğini incelemiştir.

4. Ruhun Huzuru ve Huzursuzluğu (Quietude et Inquietude): Corbin, Rûzbihân'ın ruhunun yaşadığı huzur (quietude) ve huzursuzluk (inquietude) halleri üzerine derinlemesine analizler yapmış, özellikle İğâna ve Keşfü’l-Esrâr üzerinden bu ikilemi tartışmıştır.

II. Carl W. Ernst'ün Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar

Carl W. Ernst'ün Rûzbihân üzerine yaptığı çalışmalar, Corbin'in temel yayınlarını takip eden ve Rûzbihân'ın eserlerinin yapısına odaklanan daha yeni bir yaklaşımdır. Ernst'ün temel ilgi alanları, Rûzbihân'ın mistik anlatım dilinin analizi ve tecrübelerinin yapısıdır:

1. Mistik Tecrübenin Yapısal Analizi: Ernst'ün çalışmasının ana hedefi, Rûzbihân'ın yazılarındaki mistik tecrübenin yapısını (structure of mystical experience) tanımlamak ve açıkça ifade etmektir. Bu, Rûzbihân'ın vizyonlarının ve hallerinin sadece duygusal patlamalar değil, belirli bir manevi mantık ve sisteme oturan tecrübeler olduğunu gösterme çabasıdır.

2. Velayet Retoriği (Rhetoric of Sainthood): Ernst, Rûzbihân'ın "velayet retoriği" (rhetoric of sainthood) olarak adlandırdığı söylem yapısı üzerinden, onun ermişlik/velilik makamını nasıl kurduğunu ve meşrulaştırdığını analiz etmeye odaklanmıştır. Rûzbihân'ın eserleri, onun kendisini nasıl "Kutupların Seyyidi, Muvahhidlerin Seyyidi, Şattâh-ı Cihan" olarak gördüğünü kanıtlamak için bir araçtır.

3. Kişisel Günlük vs. Hagiografi Karşıtlığı: Ernst'ün çalışması, Rûzbihân’ın kendi ruhani günlüğü (Keşfü’l-Esrâr) ile, daha önce bahsettiğimiz torunları tarafından yazılan biyografilerin (menâkıbnâmelerin) (Tuhfat al-'Irfan gibi) karşılaştırılmasına dayanır. Bu karşılaştırma, Rûzbihân'ın tecrübelerinin bizzat kendi ifadeleriyle nasıl sunulduğu ile, daha sonraki nesiller tarafından yüceltilip kurumsallaştırıldığını anlamak için önemlidir.

4. Yeni Keşfedilen Kaynakların Kullanımı: Ernst'ün yaklaşımının bir avantajı, Corbin'in 1950'lerdeki ilk denemelerinden sonra ortaya çıkan diğer Rûzbihân eserlerini de kullanabilmesidir.

Özetle, Henry Corbin, Rûzbihân'ın eserlerini yayına hazırlayarak onun aşk felsefesi ve mistik vizyonlarının doğasını keşfetmeye odaklanırken; Carl W. Ernst ise bu tecrübelerin yapısal analizini ve Rûzbihân'ın kendi velayetini inşa etme retoriğini inceleyerek, tasavvuf psikolojisi ve hagiografi alanına katkıda bulunmuştur.

Hazırladığımız bu detaylı inceleme, Rûzbihân-ı Baklî'nin (Rûzbehân İbn Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî) yaşamını ve eserlerini, özellikle onun vizyoner deneyimlerinin merkezi metni olan Kitâb Keşfü’l-Esrâr ve Mukâşefetü’l-Envâr çerçevesinde ele aldı. Var olan tüm bilgileri (biyografik detaylar, riyazet dönemi, teolojik görüşleri, velayet retoriği ve edebi üslubu) sentezlediğimiz bu çalışmanın sonucunda, Rûzbihân'ın İslam mistisizmi tarihinde ne denli benzersiz ve çığır açıcı bir konuma sahip olduğu netleşmiştir.

SONUÇ:

 Rûzbihân-ı Baklî’nin Tevhidin Zirvesi ve Cemâlin Aynası

Rûzbihân-ı Baklî (ö. H. 606), 6. ve 7. Hicri yüzyılların Fars tasavvufunun en çarpıcı figürü olarak, mistik otobiyografisi, coşkulu aşk doktrini ve şeriat ile hakikat arasındaki dengeyi kurma çabasıyla öne çıkmaktadır. Onun düşünce sistemi, kuru bir nazariyeden ziyade, 43 yıllık "dalalet" döneminden sonra (H. 583) yaşadığı doğrudan İlahi Çağrı (Nidâ) ve İlahi Çekim (Cezbe) ile başlayan, saat be saat tekrarlanan yoğun ve görsel mistik tecrübelerin (Mukâşefât ve Müşâhedât) üzerine kurulmuştur.

I. Tecrübenin Benzersizliği ve Yeni Bir Mistik Metot

Rûzbihân’ın tasavvufi yolculuğu, klasik Sufi silsileciliğinden farklı olarak, öncelikle Cezbe ile başlamış ve kesb (kulun kazanımı) değil, tamamen Allah’ın lütfu (fazl) ve ezelî seçimi (ıstıfâ) temeline dayanmıştır. Bu durum, onu Seyyidü’l-Aktâb (Kutupların Efendisi) makamına taşımıştır.

1. Müşâhedenin Görsel ve Sürekli Doğası: Rûzbihân’ın Keşfü’l-Esrâr’da rapor ettiği tecrübeler, sıradan rüyalardan veya geçici hallerden çok, Zât’ın tecellisine erişilen en yüksek makam olan Müşâhede'ye aittir. Kendisinin de ifade ettiği gibi, O’nu Celâl, Cemâl ve ihtişamıyla “saat be saat defalarca müşahede etmiştir”. Bu süreklilik ve görsel yoğunluk (daha önce söylediğimiz gibi, Nazif Hoca’nın da dikkatini çeken, din psikolojisi açısından önemli bir otobiyografik raporlama biçimidir).

2. Tecellinin Antropomorfik ve Sembolik Yapısı (İltibas): Rûzbihân, İlahi Güzelliği (Cemâl-i Kadîm), hem Adem suretinde (ṣūrat-i ādam), hem de farklı kılıklarda (çoban, büyük şeyh) görmüştür. Onun vizyonlarında merkezi bir yer tutan, eserini dahi kendisine ithaf ettiği Türk figürü, İlahi Tecellinin cemâl (güzellik) sıfatının somutlaştığı Tecelligâh-ı İlâhî olarak işlev görür. Bu İltibas makamı, zahiri anlamda teşbihe kaçsa da, Rûzbihân’ın bizzat kendi tecrübesiyle temellendirdiği, Hakikat'ın ancak en güzel suretlerde tezahür etmesi felsefesinin ürünüdür.

II. Aşk Doktrini ve Şathiyenin Savunucusu

Rûzbihân’ın Tanrı’ya olan aşkı, korku temelli kulluktan ziyade, doğrudan kişisel ve mahrem bir sevgili-âşık ilişkisine dayanır.

1. Aşk-ı Mecâzî ve Aşk-ı Hakikî Sentezi: ‘Abhar al-‘Āshiqīn adlı eserinin merkezinde yer alan doktrin (daha önce söylediğimiz gibi), insan güzelliğinin İlahi Tecellinin bir aynası olduğu ve mecazi aşkın (aşk-ı mecâzî) İlahi Aşka (aşk-ı ilâhî) giden bir merdiven (sullem) olduğudur. Bu, onun mistik estetiğinin temel taşıdır ve İslami platonizme sufi bir yorum getirmiştir.

2. Şathiyyatın Teolojik Savunusu: Şattâh-ı Fars lakabını almasına neden olan coşkulu sözleri (Şathiyyât), Rûzbihân'ın sisteminde, kulun fenâ (yok oluş) makamına ulaştığında kendi iradesi dışında konuştuğu, "zahiren şeriat ilminde hatalı, fakat bâtınî ilim ve marifette ise sahih" sözler olarak açıklanmıştır. Onun Şerh-i Şathiyyât’ı, bu radikal mistik ifadeleri, peygamberlerin ve meleklerin bile kullandığı evrensel bir ilahi iletişim biçimi olarak meşrulaştırma çabasının ürünüdür.

III. İbadet, Riyâzet ve Şeriatle Uzlaşma Çabası

Mistik coşkunluğun zirvesinde olmasına rağmen, Rûzbihân, Şeriat ve Hakikat arasındaki bağı sıkı tutmuştur.

1. Disiplin ve Nefs Terbiyesi: Rûzbihân’ın yolu, riyâzet ve mücâhede ile kalbin temizlenmesini zorunlu kılar. Özellikle açlık (cû’) ve susuzluk (atâş) (oruç/perhiz) ile hüzün ve gözyaşının kalbi manevi keşfe hazırlayan anahtarlar olduğunu belirtmiştir. Bu çetin uygulamalar, onun halvet (inziva) hayatının (yedi yıl Bamüy Dağı'nda) temelini oluşturur.

2. İbadetin Mistik Amacı: Namaz, zikir ve dualar (evrâd), onun için sadece yükümlülük değil; vuslat (kavuşma) ve Müşâhede makamlarına açılan kapılardır. Zikir, kulun varlığını vahdet sırrının keşfine adaması anlamına gelir. Yüksek manevi makamlarda, zikir ve duaların yerini doğrudan İlahi Hitap (Tanrı ile karşılıklı konuşma) tecrübeleri alır.

3. Sema ve Raksın Yüceltilmesi: Rûzbihân, sema’yı "cemâlin güzel yüzü"nü temaşa etme arzusuyla ilişkilendirmiş ve semanın, kemale ermiş aşıklar için ibret ve marifet yolu katetme vesilesi (başka bir ibadetle ulaşılamayacak bir mertebe) olduğunu savunmuştur. Ancak daha önce söylediğimiz gibi, sema ve raksın avam için fitne olduğunu belirterek, bu uygulamaların inceliğine dair kısıtlamalar getirmiştir.

Rûzbihân-ı Baklî, Keşfü’l-Esrâr adlı eşsiz eseriyle, sadece kendi ruhani hayatının bir kaydını sunmakla kalmamış, aynı zamanda İslam tarihinde velayet makamının sınırlarını zorlayan, cemâl ve aşk temelli özgün bir teoloji inşa etmiştir. Onun mirası, Nazif Hoca ve Carl W. Ernst gibi akademisyenlerin titiz çalışmalarıyla (daha önce değindiğimiz gibi), coşkun sözlerin arkasındaki derin ilim ve usulü ortaya koyması açısından kalıcı bir öneme sahiptir. O, bir yandan tüm yaratılmışları Tanrı'nın suretinde (Adem) gören, diğer yandan bu görüşün tehlikelerine karşı Gayret-i İlâhî perdesiyle kendini koruyan, İslam mistik geleneğinde aşkı ve vizyonu kurumsallaştıran, "Cihanın Sırlarını Söyleyen" (Şattâh-ı Cihan) eşsiz bir Kutup olarak yerini almıştır

KAYNAKLAR

I. Rûzbihân-ı Baklî'nin (Ö. 606/1209) Eserlerinden Doğrudan ve Dolaylı Faydalanılan Birincil Kaynaklar

Rûzbihân’ın şahsiyetini ve ruhani yükselişini bizzat kendi ağzından anlamamızı sağlayan, günümüze ulaşmış veya sadece isimleri bilinen eserlerinin tam listesi:

1. Kitâb Keşfü’l-Esrâr ve Mukâşefetü’l-Envâr (Arapça, H. 582-585 civarı)

    ◦ İçerik: Rûzbihân’ın çocukluğundaki ilk hayallerinden başlayarak manevi ve ruhi yükselişini, müşahede esnasında kendisine görünen sırları anlattığı, din psikolojisi açısından çok önemli olan otobiyografik eseridir.

    ◦ Nüsha Kayıtları: Massignon’un hususi kütüphanesinde, İran’da ve Konya İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi’nde nüshaları bulunmaktadır.

    ◦ Diğer Adı: Bazı kaynaklarda Kitâbü’l-Envâr fî keşfi’l-esrâr olarak da zikredilmiştir.

2. ‘Abhar al-‘Āshiqīn (Âşıkların Çiçekliği)

    ◦ İçerik: Aşkın tanım ve şerhine, mecazi aşktan hakiki aşka geçiş doktrinine odaklanan, Farsça yazılmış en önemli eserlerinden biridir.

    ◦ Telif Nedeni: Rûzbihân’ın “Türk” olarak adlandırdığı içsel maşukunun talebi üzerine yazılmıştır.

3. Kitâb Maşrab al-arvâh al-maşhür ba Hazar-u yak makam (Binbir Makam)

    ◦ İçerik: Kulun tasavvuf yolculuğunda kat etmesi gereken makamları 1001 makam olarak tasvir eden Arapça bir eserdir. Halen bu konuda bilinen yegâne eserdir.

    ◦ Nüsha Kaydı: Diyarbakır Genel Kütüphanesi, nr. 1529 B.

4. Şerh-i Şaṭḥiyyât (Farsça) / Arapça Redaksiyonu: Kitâb Manı al-asrâr bi-beyân al-envâr (veya Tafsīr al-shathiyyat)

    ◦ İçerik: Hallâc-ı Mansûr ve Bâyezîd-i Bistâmî gibi büyük sûfilerin vecd halinde söyledikleri, zahiren şeriata aykırı, batınen ise sahih olan coşkun sözlerin (Şaṭḥiyyât) izahını içeren felsefi/mânevî bir şerhidir.

    ◦ Önemi: Şaṭḥ konusundaki en önemli eserlerden olup, Rûzbihân’a “Şattâh-ı Fars” lakabını kazandırmıştır.

5. ‘Arā’is al-Bayān fī aqā’iq al-Qur’ān

    ◦ İçerik: Rûzbihân’ın sûfiyane tefsiridir.

6. Risâlat al-nukat (veya Kitāb Ghalatat al-Sālikīn)

    ◦ İçerik: Sûfi ıstılahlarının Farsça bir lügatçesi olup, Şerh-i Şaṭḥiyyât’ın fihristinin bir hulasası mahiyetindedir.

7. Kitâb al-İğâna (veya Kitâb Shar al-Quub wa’l-asrār fī maāmāt-i ahli’l-anvār wa’l-asrār)

    ◦ İçerik: Peygamberin bir hadisi olan al-iğâna (örtmek, kaplamak) kelimesini konu edinerek, enbiya ve evliya için var olan ilahi imtihanı izah eden Arapça eser.

8. Kitâb Sayr al-arvâh (veya al-Miṣbâ fī mukâşafât ba‘ al-arvâh)

    ◦ İçerik: Ruhların yaratılmazdan önceki mevcudiyeti, Tanrı’nın insan suretinde yaratılışı ve narsisizm nazariyesinin ele alındığı eser.

9. Divan al-ma‘ârif (Manzum eserleri)

    ◦ İçerik: Çeşitli tasavvufi konularda yazılmış Farsça şiirler, özellikle kendisini övdüğü ve manevi makamını anlattığı mesnevi tarzındaki şiirler.

10. Günümüze Ulaşmayan Eserler (Kaynaklarda Zikredilenler)

    ◦ Laā'if al-bayān fī tafsīr al-Qur'ān, Kitāb Maknūn al-adīth, Kitāb aqā'iq al-akhbār, Kitāb al-Muwaṣṣa fī’l-maāhib al-arba‘a (Fıkıh), Kitāb al-'Aqā'id (Usul), Kitāb Maāyīs al-samā' (Müzik dinleme/Sema ölçüleri).

II. Rûzbihân'ın Yaşam ve Fikir Kaynakları

Bu çalışmada, Rûzbihân’ın otobiyografik ifadelerini destekleyen ve onun kurduğu tarikatın (Rûzbihāniyye) tarihi sürecini belgeleyen kaynaklara da başvurulmuştur:

1. Tufat al-'Irfân

    ◦ İçerik: Rûzbihân’ın torunu Şaraf al-Dīn İbrahim tarafından yazılan ve onun kerametlerini, müridlerini ve Rûzbihâniyye silsilesini içeren menâkıbnâme.

2. Shadd al-izār fī aṭṭ al-awzār ‘an zuwwār al-mazār

    ◦ Müellif: Mucîb al-Dīn Abū'l-Qāsim Junayd Shīrāzī (Ö. 791 H. civarı).

    ◦ İçerik: Şiraz'daki ziyaretgâhlar ve ariflerin hal tercümeleri içinde Rûzbihân hakkında geniş bilgi veren eser.

3. Nafaāt al-uns min aarāt al-quds (Hoca Abdullâh-ı Ensârî ve Abdurrahmân Câmî)

    ◦ İçerik: Rûzbihân’ın hayatına dair kısa bilgiler ve aşk macerası hakkında rivayetler.

4. Fars-nâme-i Nâsirî (ād̲j̲jī Mīrzā asan usaynī Fasāyī)

    ◦ İçerik: Fars bölgesi tarihi ve coğrafyası içinde Rûzbihân’a dair kısa bilgiler.

5. Kāmil fi’l-Tārīkh (İbnü’l-Esîr)

    ◦ İçerik: Dönem siyasi ve içtimai olaylarını (özellikle Selçuklular dönemi ve Fars Atabegleri) aydınlatan genel tarih kaynağı.

III. Akademik Tedkik ve Neşir Kaynakları

Rûzbihân’ın eserlerini gün yüzüne çıkaran ve teorilerini analiz eden akademik çalışmalardır:

1. NAZİF HOCA, Doç. Dr.

    ◦ RÜZBIHAN AL-BAKLİ VE KİTAB KAŞF AL-ASRAR'I İLE FARSÇA BAZI ŞİİRLER (İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1971).

    ◦ Önemi: Bu çalışma, Rûzbihân’ın biyografisini, ruhî tecrübelerinin psikolojik önemini ve eserlerinin orijinal üslubunu teferruatlı olarak ele alan, din psikolojisi bakımından çok önemli birincil tedkiktir.

2. Carl W. Ernst

    ◦ Ruzbihan Baqli: Mysticism and the Rhetoric of Sainthood (Başlık kaynağın isminden alınmıştır).

    ◦ Önemi: Rûzbihân’ın vizyonlarını ve velayet retoriğini, özellikle otobiyografisi (Keşfü’l-Esrâr) ile menkıbeleri arasındaki kurumsallaşma çelişkisini inceleyen eserdir.

    ◦ Neşir Çalışmaları: P. Ballanfat ile birlikte Manı al-asrâr’ın neşrine dair atıflar.

3. Henry Corbin

    ◦ Le Jasmin des Fidèles d'Amour ve diğer neşirler (Şerh-i Şathiyyât’ın neşri dahil).

    ◦ Önemi: Rûzbihân'ın meşhur Şerh-i Şathiyyât'ını neşretmiş ve onun düşünce sistemindeki huzur/huzursuzluk (quietude/inquietude) hallerini incelemiştir.

4. Diğer Klasik Sufi Kaynaklar

    ◦ Kuşeyrî, er-Risâle fî İlmi’t-Tasavvuf.

    ◦ Hucvîrî, Keşf al-Mahcûb.

    ◦ Ebu Nasr es-Serrâc, Kitab al-Luma‘.

    ◦ İbnü’l-Cevzî, Telbîsü İblîs.

Bu listelenen kaynaklar, Rûzbihân-ı Baklî'nin yaşamının kronolojik çerçevesinden, sıra dışı mistik deneyimlerinin (Müşâhede, Hıtâb, İltibâs makamları) ve aşk-şathiyyat doktrininin analizi için temel dayanaklarımızı oluşturmuştur.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar