Rûzbihân Baklî (Rûzbehân İbn Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî)
İçindekiler Tablosu
Rûzbihân Baklî (Rûzbehân İbn
Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî)
İşte Rûzbihân Baklî’nin
hayatına dair kronolojik bir özet:
II. Tasavvufi Dönüşüm ve
Mistik Deneyimlerin Başlangıcı
III. Şiraz'daki Faaliyetleri
ve Eserleri
IV. Vefatı
Kimlik ve Ünvanlar
Tasavvufi Yaklaşımı ve
Eserleri
Aşk ve Güzellik Kavramları
Üslup ve Şiir Kullanımı
Keşif ve Müşâhede (Mistik
Deneyimler)
Bağlam ve Miras
Tasavvufi hayata tam
manasıyla geçmesine neden olan kişi/ler ve olaylar
Kişisel Dönüşüm Olayı
Tasavvufi Yolunun
Karakteristiği
İlahi yardımın ona gelmesine
neden olan sebep nedir?
1. İlahi Lütuf ve İhsan
2. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve
Merhamet (Rahmet)
3. İbadet ve İtaat Yoluyla
Destek
İlk Müşahede Olayı
İlk Müşâhede (Mistik Gözlem)
Olayı
Müşâhedenin Mistik Mertebesi
Kendinin seçilmiş olduğunu
düşündüren vakıa
1. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve
İlahi Cezbe (Çekim)
2. Eşsiz Gözlem ve Keşifler
(Müşâhede)
İlahi tecellileri anlatırken
Allahı benzettiği hal/şekil
İlahi Tecellideki Temel
Şekil: İnsan Sureti
İltibâs Makamında Farklı
Formlar (Benzetme)
Soyut Tecelliler
Çok zaman Uzun saçlı Türk
suretinde gördüğünden bahsediyor
1. "Türk"
Kavramının İlahi Aşk ile İlişkisi
2. Uzun Saçlı (Gīsuv)
Tecelli Tasviri
3. Tecellinin Çeşitliliği
Tanrının kıskançlığını
hissettirdiğinden bahseder
Kıskançlığın (Gayret) Tanımı
ve Amacı
Kıskançlığın Etkileri ve
Tecelli Halleri
Eşi öldüğünde naz edişi ve
Tanrının ona tavrı
1. Ayrılık Acısı ve İlahi
Aşka Teslimiyet
2. Kıskançlık (Gayret) ve
Gizlenme
3. Eşinin Ahiretteki
Durumuna Dair Vizyon
4. Peygamberlerin Hüzün
Örneği
Tanrı ile her gün
görüştüğünden bahseder
Sürekli Müşâhede (Gözlem) ve
Tekrar
Görsel Keşiflerin Baskınlığı
Peygamberimizi araştırmaya
başlaması ve hayranlığını ifade eden sözleri
Peygamberimizin Manevi
Konumu ve Araştırması
Hayranlığını İfade Eden ve
Manevi Yolunu Temellendiren Sözleri
A. İlahi Görüş (Rū'yat)
Konusunda:
B. Aşk ve Mistik Hayat
Hakkındaki Sözleri:
C. İbadet ve İhlas Hakkında:
D. Manevi Önderlikteki
Tavrı:
Görüştüğü Ve Etkilendiği
Diğer Peygamberler
1. Hz. İbrahim (a.s.)
2. Hz. Musa (a.s.)
3. Hz. Yusuf (a.s.)
4. Hz. Âdem (a.s.)
5. Diğer Peygamberler
Sık Sık Atıfta Bulunduğu
Veli Ve Diğer Veliler
1. Klasik Sûfi Otoriteler ve
Kavramsal Referanslar
2. Yüksek Manevi Makam
Sahibi Olan Zâtlar
3. Kendisinden Sonra
Gelenlerin Ona Olan Hayranlığı
4. Veli Toplulukları
(Ricalü’l-Gayb)
İbadet Konusunda Rûzbihânın
Düşünceleri Ve Yaptıkları
1. Ubudiyyet (Kulluk) ve
Hakikatinin Anlayışı
2. İbadet Türleri ve Mistik
Karşılıkları
Oruç ve yemek, uyku ve
konuşma hakkında
İblis Hakkında Düşünceleri
Ve Hileleri
I. Şeytan'ın Rolü ve Nefs
ile İlişkisi
II. Şeytan'ın Hileleri ve
Yanıltmaları (Mekâid)
III. İlahi Mekr (Tedbir) ve
Korunma
Hayatı Boyunca Gördüğü
Rüyaları Ve Tabirleri
1. Keşiflerin Türleri ve
Seviyeleri
2. Rü'yetullah (Allah'ı
Görme) Deneyimleri ve Teşbih Tehlikesi
3. İlahi Hitap (Konuşma) ve
Telakki Deneyimleri
4. Gayb Âlemi ve Manevi
Şahsiyetlerin Görünümü
5. Müşahedelerin Uzunluğu ve
Amacı
Sihir Ve Havas Hakkında
I. Mistik Keşifler ve İlahi
Lütuf (Kerâmât)
II. Şeytan'ın Hileleri ve
Büyüye Dair İmalar
Rûzbihân’ın Felsefi
Teolojisinin Derinliği ve İnsan Nefsi Konusu
Velayet Retoriği ve Mistik
Otorite Çatışması
Eserlerinin Kapsamlı Analizi
ve Edebi Üslubu
Rûzbihaniyya Tarikatının
Kurumsal Eksiklikleri ve Yok Oluşu
Ruzbihan Hakkındaki
Anlatılar
1. Mistik Hayatın ve
Keşiflerin Kaynağı
2. Olağanüstü Görünümler ve
Rüyetullah Anlatıları (Mukâşefât)
3. Biyografik ve Karizmatik
Anekdotlar
Tavsiye Ettiği Zikirler Ve
Dualar
1. Zikir (Hatırlama) ve
Temel Prensip
2. Dualar ve Münacatın
(Yakarışın) İçeriği
3. İbadetin Zirvesi: İlahi
Hitaba Mazhar Olma
Tanrıya Olan Aşkı
1. Tecellî ve Cemâl-i
İlahî'ye Dair Özlem (Müşahede)
2. Vuslatın Dili ve İlahi
Samimiyet (Hıtâb)
3. Aşkın Ritüel ve Renkleri:
Vecd, Şarap ve Raks
4. Fenâ ve En Yüksek Vuslat
Talebi
I. Manevi Makamın Esası
Olarak Keşifler ve Hıtâb Kerametleri
II. Harikulade Anekdotlar ve
Manevi Makamın Dışsal İspatı (Menâkıb)
Şathiyeler Ve Hataları
Hakkında Düşüncesi
I. Şathiyenin Mahiyeti ve
Kaynağı
II. Zahiri Hatalar ve Manevi
İzah (Tevîl)
III. Şathiyeye Karşı
Çıkanların Hataları ve Tehlikeleri
IV. Şathiyenin Manevi
İspatları
Nazif Hocanın dikkatini
çeken özelliği
1. Fikri Derinlik ve
Kapsamlı Bilim Adamı Kimliği
2. Şattâh-ı Fars Lakabı ve
Eşsiz Mistik Üslup
3. Otobiyografik Eserleri ve
Ruhi Tecrübelerin Zenginliği
4. Alan Çalışmalarındaki
Zorluk ve İhmal
Ruzbihan hakkında Carl W.
Ernst ve Henry Corbin'in yorumları
I. Henry Corbin'in (HC)
Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar
II. Carl W. Ernst'ün
Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar
SONUÇ:
I. Tecrübenin Benzersizliği
ve Yeni Bir Mistik Metot
II. Aşk Doktrini ve
Şathiyenin Savunucusu
III. İbadet, Riyâzet ve
Şeriatle Uzlaşma Çabası
Rûzbihân Baklî’nin kronolojik hayatına
dair kaynaklarda yer alan bilgiler, özellikle onun tasavvufi dönüşüm noktaları
ve temel yaşam tarihleri etrafında yoğunlaşmaktadır.
İşte Rûzbihân Baklî’nin hayatına dair
kronolojik bir özet:
I. Kimlik ve İlk Yıllar
• Tam Adı: Ebu Muhammed Rûzbihân
İbn Ebu Nasr el-Baklî eş-Şîrâzî'dir.
• Künyesi: Ebu Muhammed’dir.
• Kökeni: Esasen Daylamlılardan
gelmektedir.
• Lakabı ("Baklî"): "Baklî" olarak anılması,
bir dükkânının olması ve burada bakliyat (bâkūl) satması sebebiyledir.
Memleketi itibarıyla da "Şîrâzî" olarak meşhurdur.
• Doğum Tarihi: Kaynaklarda Rûzbihân'ın
doğum tarihi bilinmemektedir.
• Erken Hayat Dönemi: Kendisi,
manevi uyanışından önce, 43 yıl boyunca sapıklık ve dalalet izlerini takip
ederek cehalet yatağında yuvarlandığını belirtmiştir [Önceki konuşmamız].
II. Tasavvufi Dönüşüm ve Mistik Deneyimlerin Başlangıcı
• Manevi Dönüşüm Yılı: Rûzbihân’ın
hayatındaki en büyük dönüm noktası, Hicri 583 yılının Zilhicce ayının
yedinci Pazar gecesi gerçekleşen ilahi çağrı (nidâ) olayıdır. Bu olay,
onun tasavvufi hayata tam olarak geçmesine ve tevbe edip halvete (inzivaya)
yönelmesine neden olmuştur [Önceki konuşmamız].
• Mistik Yolun Başlaması: Bu
tarihten itibaren, Rûzbihân’ın mistik keşifleri (mukâşefât) ve
deneyimleri (tecribiyyāt) başlamıştır. Rûzbihân, Tanrı ile görme (rū’yat),
hitap (khiṭāb)
ve karşılıklı konuşma (takhāṭub)
tecrübelerinin defalarca ve çeşitli şekillerde tekrarlandığını, hatta saat
be saat gerçekleştiğini ifade etmiştir.
III. Şiraz'daki Faaliyetleri ve Eserleri
• Eğitim ve Mesleği: O, büyük
bir âlim olup, fıkıh, hadis, tefsir, kelam ve usul gibi çeşitli ilim
dallarında tanınmıştır. Mistik yöntemi, şeriat ve tarikat arasındaki sıkı bağa
dayanmıştır.
• Şiraz’a Gelişi: Fasā’dan (veya
Fasvî) Şiraz’a gelmiş ve Şiraz’daki Cami-i Atik’te (Eski Cami) ilk meclisini
kurmuştur. Bu meclisten sonra, şehir halkının toplu halde müridi olduğu rivayet
edilmektedir.
• Önemli Eserleri (6. ve 7. Hicri
Yüzyıllar):
◦ ‘Abhar
al-‘Āshiqīn (Âşıkların Çiçekliği): Aşkın tanım ve şerhine odaklanan bu
kitabı, içsel maşukunun isteği üzerine yazmıştır.
◦ Kashf
al-Asrār wa Mukāshafāt al-Anwār: Şaşırtıcı keşiflerini ve tecrübelerini
rapor ettiği eseridir.
◦ ‘Arā’is
al-Bayān fī Ḥaqā’iq
al-Qur’ān (Kur'an Hakikatleri Hakkında Beyan Gelinleri): Tasavvufi
tefsiridir. Bu eserin bir kopyasında, eserin yazımının (taḥrīr) Rajab 840 AH'de
sona erdiği kaydedilmiştir. (Bu tarih, kendisinin vefatından sonra bir istinsah
(kopya etme) veya sonlandırma tarihi olmalıdır.)
IV. Vefatı
• Ölüm Tarihi: Şeyh Rûzbihân Baklî,
Hicri 606 yılının Muharrem ayının ortasında vefat etmiştir. Bu,
onun 6. ve 7. Hicri yüzyılların meşhur ariflerinden biri olduğunu teyit
etmektedir.
Rûzbihân, tasavvuf âleminde önemli bir
şahsiyet olarak öne çıkmaktadır ve eserleri aşk, tevhid ve ilahi tecelli
konularına odaklanmıştır.
Kimlik ve Ünvanlar
Rûzbihân, kaynaklarda pek çok yüce unvanla
anılmaktadır:
• Tam adı Muhammed İbn Ebî Rûzbehân
el-Baqlî eş-Şîrâzî olarak geçmektedir.
• Kendisine Seyyidü'l-Aktâb
(Kutupların Efendisi) ve Sultânü'l-‘Ârifîn (Âriflerin Sultanı) unvanları
verilmiştir.
• Ayrıca Zamanın Kutbu (Quṭb az-Zamān) ve Seyyidü’l-Cülesâ’
er-Rahmân (Rahmân’ın Meclislerinin Efendisi) olarak da tanımlanmıştır.
• O, takva ve verâ ehlinin efendisi,
mukakkıkların (hakikat araştırıcılarının) önderi, Hakk’ın yeryüzündeki
aynası ve peygamberlerin ve resullerin ilimlerinin vârisi olarak
nitelendirilmiştir.
Tasavvufi Yaklaşımı ve Eserleri
Rûzbihân'ın sûfi meşrebi, Şeriat ile
Tarikat arasındaki sıkı bağa dayanmaktadır.
Eseri "‘Abhar al-‘Āshiqīn"
• Tasavvufa dair eserlerinden biri “‘Abhar
al-‘Āshiqīn” (Âşıkların Çiçekliği) adlı kitabıdır.
• Bu eser, bir mukaddime (giriş) ve otuz
iki bölümden (fasl) oluşmaktadır.
• Rûzbihân, bu kitabı genellikle "Türk" (sevilen)
olarak adlandırdığı içsel maşukunun (sevgilisinin) talebi üzerine yazmıştır.
• Kitabın ana konusu aşkın tarifi ve
şerhidir. Eser, tamamıyla aşka dayalı bir sûfi kitabıdır.
Aşk ve Güzellik Kavramları
Rûzbihân'ın temel doktrinlerinden biri,
aşk ve güzellik hakkındaki görüşleridir:
• O, insan güzelliğinin (cemal-i
insânî) ilahi tecellinin bir tezahür yeri (tecelligâh-ı İlâhî) olduğuna
inanır.
• Ârifâne bir bakış açısıyla, İlahi
Aşka (aşk-ı ilâhî) ulaşmanın ancak mecazi aşk (aşk-ı mecâzî) yoluyla mümkün
olduğunu savunur.
Üslup ve Şiir Kullanımı
Rûzbihân'ın düzyazı (nesir) tarzı belirgin
bir özelliğe sahiptir:
• Sûfi nesir eserlerinin bir özelliği
olarak, Rûzbihân'ın yazıları da mısralar ve çeşitli şiirlerle karışık
bir yapıdadır.
• ‘Abhar al-‘Āshiqīn’de daha çok
Farsça beyitler, daha az ise Arapça mısralar kullanmıştır.
• Rûzbihân, genellikle bölümlerin çoğunu
bir rubâî (dörtlük) veya bir beyit ile bitirmeye çalışmıştır. Amacı, tüm
mesajını bu dörtlük veya beyitte yoğunlaştırarak okuyucunun manevi coşkusunu
(şûr ve vecd) uyandırmaktır.
• ‘Abhar al-‘Āshiqīn’deki şiirlerin
çoğunun yazarının Rûzbihân’ın kendisi olduğu düşünülmektedir.
Keşif ve Müşâhede (Mistik Deneyimler)
Rûzbihân'ın deneyimleri, özellikle görsele
dayalı keşiflerle ilişkilendirilmiştir:
• O, keşfiyât (mistik keşifler) yoluyla
elde edilen keşiflerin çoğunu görsel (dīdārī) olarak kabul etmiştir.
• Farklı biçimlerde ortaya çıkan sûri
keşiflerin, İlahi İsimlere bağlı olduğu belirtilir. Örneğin, bir insanda
Bâsir (Gören) isminin tecelli etmesi görsel keşiflere yol açar.
• Bununla birlikte, kişinin yeteneğinin
gücüne bağlı olarak, bir kişide birden fazla İlahi ismin ortaya çıkması ve
bu durumda çoklu sûri müşâhedelerin gerçekleşmesi de mümkündür.
Bağlam ve Miras
• Rûzbihân’ın eseri (Şerh-i Ṭawāsîn olduğu düşünülen Manṭiq al-Asrâr), onun peygamberlik
ve velilik sırrını ortaya koyduğunu göstermektedir.
• Rûzbihân’ın soyundan gelen İbrahim İbn
Rûzbehân, onun vefatından 94 yıl sonra dahi, halkın (müridlerin ve muhlislerin)
onun Sîretnâmesi (hayat hikayesi) için ısrarcı olduğunu aktarmıştır.
Tasavvufi hayata tam manasıyla geçmesine
neden olan kişi/ler ve olaylar
Rûzbihân Baklî'nin tasavvufi hayata tam
olarak geçişine neden olan olay, bizzat kendisinin aktardığı mistik bir tecrübe
ve ilahi bir çağrı (nidâ) ile ilgilidir. Bu olay, hayatında köklü bir dönüşüme
yol açmıştır.
Kaynaklarda bu dönüm noktası, Hicri 583
yılında gerçekleşen özel bir gece olarak açıkça belirtilmektedir:
Kişisel Dönüşüm Olayı
Rûzbihân, dualarından birinde
(Risâletü’l-Kuds adlı eserinin sonunda bir notta geçtiği düşünülen kısımda)
manevi hayatının başlangıcını şu şekilde anlatmıştır:
1. Dönüşümün Tarihi ve Öncesi: Rûzbihân,
43 yıl boyunca sapıklık ve dalalet izlerini takip ederek cehalet yatağında
yan yana yuvarlandığını belirtir.
2. İlahi Çağrı (Nidâ): Bu durumdan
sonra, Hicri 583 yılının Zilhicce ayının yedinci Pazar gecesi, kendisine
gayb âleminden bir seslenme (nidâ) ulaşmıştır. Bu çağrı, Kur'an ayetlerinin bir
sorusu şeklindeydi:
◦ "Afalā
yatūbūna ilā Allāh" (Allah'a tevbe etmeyecekler mi?).
◦ Bu nida, kulağının
kapısından beynindeki odacığa ulaşmıştır.
3. Hemen Ardından Gelen Tövbe Çağrısı:
Bu ilk çağrıyı takiben hemen "Wa yastaghfirūnahu" (Ve O'ndan
af dilerler) sesi duyulmuştur.
4. Sonuç ve Manevi Hayata Geçiş: Bu
ilahi çağrının etkisiyle, Rûzbihân kalbinden arzu kontrolünü ve sabır
dizginini kaybettiğini (irade ve sabır dizginini kaptığını) ifade eder.
◦ Ardından hemen "Waman
yattaqi Allāh" (Kim Allah’tan korkarsa) ayetinin işaret ettiği halvet
(inziva) hanesine yönelmiştir.
◦ Bu geçiş, aynı
zamanda tevbe şarabını içip ve "Tūbū ilā Allāh"
(Allah’a tevbe edin) makamına ermekle gerçekleşmiştir.
Tasavvufi Yolunun Karakteristiği
Rûzbihân'ın manevi hayata başlangıcı,
dışsal bir şeye dayanmaktan ziyade, doğrudan ilahi bir cezbe (çekim) ile
olmuştur.
• Kendi eserlerinde, bu manevi çekimi
(cezbeyi) şu ifadeyle açıklar: "Hakk beni kulluğunun kapısına
çektiğinde" (İnnî izâ cezeba bi-hakki ilâ bâbi ‘ubûdiyyetihî). Bu
ifade, onun yolunun temelinin ilahi çekim olduğunu gösterir.
• Bu ilahi çekimin ardından, Rûzbihân
kalbinin, aklının ve ruhunun ululuk (ceberût) ve egemenlik (melekût)
âlemlerinde seyahat ettiğini, kendisine "aşk şarabının"
içirildiğini ve "marifet sürmesiyle" gözüne sürme çekildiğini
belirtir.
Dolayısıyla, Rûzbihân Baklî'nin tam
anlamıyla tasavvufi hayata geçmesine neden olan olay, 43 yıllık bir dalalet
döneminden sonra, Hicri 583’te gelen, tevbe ve inzivaya yönlendiren doğrudan
bir ilahi çağrı (nidâ) olmuştur. Bu, tasavvuf terminolojisinde
"Cezbe" olarak bilinen ilahi çekimle başlar ve onu halvet (inziva)
yoluna sokar.
İlahi yardımın ona gelmesine neden olan sebep
nedir?
Rûzbihân Baklî'ye İlahi yardımın (lütuf
ve inayetin) gelmesinin temel sebebi, kaynaklara göre, onun kişisel çabası
veya amelleri değil, Allah'ın ezelî seçimi (ıstıfâ) ve lütfudur. Rûzbihân'ın
tasavvuf yolundaki yeri, ilahi bir bağış ve kayra (fazl) temeline dayanır:
1. İlahi Lütuf ve İhsan
Rûzbihân'ın manevi mertebelere ulaşması,
bizzat kendisinin de ifade ettiği gibi, kulun kazanımına (kesb) değil, tamamen
Allah'ın fazl ve keremine bağlıdır:
• Rûzbihân'a göre, İlahi yardım, lütuf
ve ihsandır.
• Ariflerin (gnostiklerin) seçkinliğe
ermeleri (istıfâ), Allah'ın önceden gelen nimetlerinin (sevâbıku
ni‘amihî) bir sonucudur.
• Rûzbihân, kalbin, aklın ve ruhun İlahi
âlemlerde seyretmesini sağlayan aşk şarabının kendisine içirilmesini de
[Önceki konuşmamız] bu ilahi cezbe (çekim) ve lütuf ile ilişkilendirir.
2. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve Merhamet (Rahmet)
Rûzbihân, manevi yolculuğunun
başlangıcının ve ilerlemesinin, kulun ezeldeki kaderi ve ilahi merhametle
bağlantılı olduğunu vurgular:
• Müminlerin Sıddîkîn (doğru sözlüler)
zümresinde kurtuluşu, ezelî saadetlerinin (mutluluğunun) bir sonucudur.
Bu, manevi rütbelerin ezelde belirlenmiş bir ön koşula dayandığını gösterir.
• Tasavvufun genel prensiplerine uygun
olarak, Rûzbihân da bu ilahi inayetin kaynağını Allah'ın Rahmetinin gazabını
geçmesine dayandırır. Allah'ın rahmeti, yaratılışı yarattığı anda, ezeldeki
gazabından önce gelmiştir.
• Arayış içindeki âşıkların manevi sırrı, Allah’ın
ezelî inayetinin (sun’illah) güzelliğini ve ezelî özel seçiminin
(hâssiyyet-i ıstıfâ-i ezelî) varlığını görmelerinden ibarettir.
3. İbadet ve İtaat Yoluyla Destek
İlahi yardımın temel sebebi lütuf olsa da,
bu lütfun tecelli etmesi, kişinin manevi disiplin ve ihlasına (samimiyet)
bağlanır:
• Tasavvuf yolunda ilerleyen bir müridin
(talip), gayb âleminden gelen lütufları ve keşifleri elde etmesi,
cezbeler (ilahi çekimler) ile hızlandırılıp kolaylaştırılabilir.
• Rûzbihân'ın kendisi de ilahi yardımın
başlangıcını anlattığı olayda, 43 yıllık dalaletten sonra gelen ilahi
çağrıya (nidâ) karşılık olarak tevbe şarabını içip halvet (inziva)
hanesine yöneldiğini belirtmiştir [Önceki konuşmamız].
• Rûzbihân’a göre, Hak dostlarının (evliyâ)
sırları, Allah’a yakınlaşma mertebeleri için lütufların doğuş
yerleridir. Bu lütuflar, Allah ile bağ kuran (bi’l-lâh bağlı olan)
kalbe ilahi çekimi (cezbeyi) getirir.
İlk Müşahede Olayı
Rûzbihân Baklî’nin tasavvufi yola
girmesini sağlayan ilk olay, daha önceki konuşmamızda geçtiği üzere, 43 yıllık
dalaletin ardından Hicri 583 yılında aldığı ilahi bir çağrı (nidâ) ve tevbe
etmesiydi [Önceki konuşmamız].
Ancak, kaynaklarda bizzat Rûzbihân
tarafından anlatılan ve ilahi güzelliğin (cemâl) tecellisine odaklanan
ilk kapsamlı müşâhede (mistik gözlem) olayı, onu derinden etkileyen ve
tasavvufi öğretisinin temelini oluşturan şu tecrübedir:
İlk Müşâhede (Mistik Gözlem) Olayı
Rûzbihân, bu tecrübeyi anlatırken,
kendisini istemsiz bir coşkunun sardığı manevi bir anı tarif eder:
1. Aşkın Galip Gelmesi: Can gözünün
(çeşm-i cân) istemsizce bir aynada kaldığını ve aşk coşkusunun (şûr-ı
aşk) kendisine galip geldiğini belirtir.
2. Cemâl-i Kadîm (Ezelî Güzellik)
Vizyonu: Bu anda, o, can gözü (çeşm-i cân) ile Ezelî Güzelliği
(cemâl-i kadîm) gördü.
3. Sûret-i Âdem (Âdem Sureti)
Tecellisi: Aynı zamanda, akıl gözü (çeşm-i akl) ile de (ilahi) tasarrufu
âdem suretinde (sûret-i âdem) idrak etti.
4. İlahi Emir: Ona, “İnsan
gözüyle bak” (بدیدۀ
انسانی نگر) diye hitap edildi.
5. Ruhani Bakışın Dönüşümü: Bu
ilahi emrin ardından, gönül gözü (çeşm-i dil), suret gözüne (çeşm-i
sûret) geldi.
Bu durum, Rûzbihân'ın İlahi Aşk’a (aşk-ı
ilâhî) ulaşmanın ancak mecazi aşk (aşk-ı mecâzî) yoluyla mümkün
olduğu yönündeki arifane görüşünün ve insan güzelliğinin (cemal-i insânî)
ilahi tecellinin bir tezahür yeri (tecelligâh-ı İlâhî) olduğuna dair
inancının kaynağını oluşturur.
Müşâhedenin Mistik Mertebesi
Bu deneyim, tasavvuf terminolojisindeki en
yüksek mertebelere işaret eder:
• Rûzbihân, bu tecrübeyi yaşadığını
dolaylı olarak şu ünlü sözle de destekler: "Rabbimi en güzel surette
(fî ahseni sûreh) gördüm".
• Tasavvufi ıstılahlara göre, fiillerin
tecellisinin keşfine muhâdara, sıfatların tecellisinin keşfine mukâşafe,
ve Zât’ın (Öz’ün) tecellisinin keşfine ise müşâhede denir. Rûzbihân'ın
bu deneyimi, cemâl-i kadîm’i (Ezelî Güzelliği) görmesi sebebiyle,
doğrudan İlahi Öz’ün tecellisini içeren en yüksek mertebe olan müşâhede
makamına aittir. Bu makama ulaşan kişinin kalbi, Zât’ın nuruyla aydınlanır.
Kendinin seçilmiş olduğunu düşündüren vakıa
Rûzbihân Baklî'nin kendisinin ezelî
olarak seçilmiş (ıstıfâ) olduğuna inanmasını sağlayan temel vakıa ve
dayanak, onun yaşadığı, kaynağı doğrudan İlahi olan mistik deneyimler ve bu
deneyimlerin doğasıdır. Onun
manevi hayatının başlangıcı, kişisel amellere değil, doğrudan İlahi iradeye
dayanmaktadır.
İlahi yardımın ve seçilmişliğin ona
geldiğini düşündüren temel vakıalar ve esaslar şunlardır:
1. Ezelî Seçim (Istıfâ) ve İlahi Cezbe (Çekim)
Rûzbihân, manevi yolunun başlangıcını,
kendi iradesi dışında gerçekleşen ve ezelde kendisine bahşedilmiş olan lütfa
bağlar. Bu, onun seçilmişliğinin en somut kanıtıdır:
• İlahi Çağrı (Nidâ): Daha önceki
konuşmamızda geçtiği gibi, Hicri 583 yılında, 43 yıllık "dalalet ve
sapkınlık" döneminden sonra [Önceki konuşmamız], kendisine "Allah'a
tevbe etmeyecekler mi?" şeklindeki gayb âleminden gelen seslenme (nidâ)
ile uyanmış olması, kaderinin O'nun tarafından belirlendiğine dair kesin bir
işarettir [Önceki konuşmamız].
• Kulluktan Hürriyete Geçiş: Rûzbihân,
bizzat kendisinin, Hak Teâlâ'nın onu kulluk kapısına çektiğinde (cezbe
ettiğinde), ondan kulluk elbisesini çıkardığını ve hürriyet (özgürlük)
elbisesini giydirdiğini ifade etmesi, onun İlahi bir lütuf ile seçildiğini
ve özelleştirildiğini gösterir.
• Hürriyetin Kaynağı: O, hakiki
Özgürlüğün, kişinin kendi kudretinden ve gücünden feragat edip, tamamıyla
Hakk’ın kudret ve ilmine sığınmasından ibaret olduğunu belirtir. Bu ilahi
çekim (cezbe) ve hürriyetin bahşedilmesi, onun sıradan bir sâlik (yolcu) değil,
doğrudan İlahi inayetle yükselen bir makama sahip olduğunu kanıtlamıştır.
• Ezeldeki Niyetin Karşılığı:
Sâliklerin (yolcuların) bu mertebelere ulaşması, ezeldeki saadetlerinin
bir neticesi olup, arayan âşıkların sırrı, Allah’ın ezelî inayetinin (sun’illah)
güzelliğini ve ezelî özel seçiminin (hâssiyyet-i ıstıfâ-i ezelî)
varlığını görmeleridir.
2. Eşsiz Gözlem ve Keşifler (Müşâhede)
Rûzbihân'ın seçilmişliğini pekiştiren en
önemli vakıa, peygamberler ve evliyalarla kıyaslanabilecek derecede doğrudan ve
görsel müşâhede deneyimleridir. Bu deneyimler onun sıradan bir arif
değil, Hakikat'ın aynası olduğunu düşündürmüştür:
• Cemâl-i Kadîm’in Görülmesi: İlk
büyük manevi tecrübesinde, can gözü (çeşm-i cân) ile Ezelî Güzelliği
(cemâl-i kadîm) gördüğünü ve akıl gözü (çeşm-i akl) ile İlahi
tasarrufu âdem suretinde (sûret-i âdem) idrak ettiğini belirtmiştir.
• Yüksek Müşâhede Makamı: Rûzbihân,
Zât’ın (Öz’ün) tecellisinin keşfine müşâhede dendiğini açıklar. Onun bu
tecelliyi görmesi, onu tasavvufi mertebelerin en yükseğine yerleştirir.
• Görsel ve Sözlü Tecelliler: Onun
keşiflerinin çoğu görsel (dîdârî) olarak kabul edilmiştir. O, Rabbini "en
güzel surette" (fî ahseni sûreh) gördüğünü iddia etmiş, bu
durumu kalbiyle ve gözüyle (bi-qalbî wa bi-‘aynî) gördüm diye
tanımlayarak, bu eşsiz yakınlığı teyit etmiştir.
• Gizli Sırların Bilgisine Erişim:
Onun keşifleri sadece görsel olmakla kalmaz, aynı zamanda ona yaratılışın ve
varoluşun sırlarını açar. Rûzbihân, Cebrail'in bile görmediği sırları
kendisine açtığını ima eden hikâyeler aktarır ve bu durum, onun makamının ne
kadar özel olduğunu gösterir. Örneğin Miraç Gecesi'nde Cebrail'in bile
"Bir an daha yaklaşsaydım yanardım" dediği noktada, o Hakikat'ı
müşahede etmiştir.
Bu mistik ve görsel deneyimlerin tamamı, Rûzbihân’ın "Hakk’ın
yeryüzündeki aynası" [Önceki konuşmamız] ve ezelde seçilmiş (ıstıfâ-i
ezelî) kişi olduğu inancını pekiştiren asıl dayanakları oluşturur.
İlahi tecellileri anlatırken Allahı
benzettiği hal/şekil
Rûzbihân Baklî, ilahi tecellileri ve mistik gözlemleri (müşâhede)
anlatırken, Tanrı’yı (Hak Teâlâ) doğrudan, görsel ve çoğunlukla insan
suretinde (ṣūrat-i ādam) tecelli eden bir varlık olarak tasvir eder.
İlahi tecellilerin halleri ve şekilleri
hakkındaki görüşleri, onun tasavvufi öğretisinin merkezinde yer alır ve esas
olarak Tecelligâh-ı İlâhî (İlahi Tecelli Mahalli) ve İltibâs Makamı
(Karışıklık/Gizlenme Makamı) kavramlarına dayanır.
İlahi Tecellideki Temel Şekil: İnsan Sureti
Rûzbihân, en yüce mistik deneyiminde dahi
ilahi varlığı insan suretiyle ilişkilendirmiştir:
• O, can gözü (çeşm-i cân) ile Ezelî
Güzelliği (cemâl-i kadîm) gördüğünü, ve akıl gözü (çeşm-i aql)
ile de İlahi tasarrufu (yönetimi) "Âdem suretinde" (ṣūrat-i
ādam) idrak ettiğini açıkça belirtir.
• Bu vizyon sırasında kendisine "İnsan
gözüyle bak" (bi-dīda-ye insānī nigar) şeklinde bir emir
verildiğini aktarır.
• Ayrıca, mistik çevrelerde yaygın olan şu
ifadeyi kendi tecrübesinin kanıtı olarak kullanır: "Rabbimi en güzel
surette gördüm" (raʾaytu
rabbī fī aḥsani ṣūrah).
• Kaynaklar, Rûzbihân'ın makamının bir
gereği olarak, Tanrı'yı makâmatlarında defalarca "insan suretinde"
gördüğünü ifade eder.
İltibâs Makamında Farklı Formlar (Benzetme)
Rûzbihân, Allah'ın dilediği bir hey'at
(suret/şekil) üzerine tecelli edebileceğini ve bu durumun İltibâs Makamı
(Gizlenme Makamı) olarak adlandırıldığını anlatır. Bu tecellilerde Allah'ı
farklı biçimlerde gördüğünü nakleder:
• Çoban Kıyafeti: Rûzbihân, "Tanrı’yı çobanlar
kıyafetinde (kiswat-i shūpānān) gördüğünü, elinde bir kirmen
tuttuğunu" aktarır.
• Büyük Şeyh Sureti: Bir defasında, "Tanrı'yı büyük bir
Şeyh kılığında dağdan indiğini" görmüştür.
• Adem (A.S.) Sureti: O, "Tanrı'yı semavi mücevherlerle
dolu bir alemde Hz. Âdem suretinde" gördüğünü de belirtmiştir.
• Dilruba (Gönül Çalan) Heyeti: İltibâs makamında, "Tanrı'yı
gönül çalan (dilrubā) bir heyette" gördüğünü de dile
getirmiştir.
• Güzellik ve Celal Sıfatları: Tanrı, ona "cemâl
(güzellik) ve celâl (ululuk) sıfatları suretinde" de zuhur etmiştir.
Soyut Tecelliler
Görsel tecellilerin yanı sıra, Rûzbihân’ın
Tanrı’yı ışık ve nur olarak algıladığı vizyonları da vardır:
• O, "Ezelî Zât'ın (zāt-i azalī)
nurundan bir zerre açığa çıktığında" canının paramparça olmaya
yaklaştığını belirtir.
• Genel olarak, makamlarındaki
keşiflerin çoğunu görsel (dīdārī) kabul etmiş ve Tanrı’nın
tecellisinin en büyük tecrübesinin Nur (ışık) olduğunu ifade etmiştir.
O'nun nurunun tüm arş ve kürsi üzerine yayıldığını görmüştür.
Rûzbihân, bu görsel ve biçimsel
tecellileri anlatmasına rağmen, zaman zaman müşâhedelerinin sonunda teşbihten
(benzetmeden) sakınmaya çalıştığını ve tenzihi (Allah’ı noksanlıklardan
arındırmayı) vurguladığını da belirtmektedir. Bu da onun, Tanrı'yı gördüğü
suretlerin yalnızca ilahi isimlerin veya sıfatların tecellisi olduğunu kabul
ettiğini gösterir.
Çok zaman Uzun saçlı Türk suretinde
gördüğünden bahsediyor
Kaynağınızda ve önceki konuşmalarımızda
yer alan bilgilere göre, Rûzbihân
Baklî’nin ilahi tecelliyi (müşâhede) tasvir ederken "Türk" ve "uzun
saç" temalarını sıkça kullanması ve bunları birleştirmesi, onun
tasavvufi tecrübesinin ve aşk doktrininin temel bir unsurudur.
İşte bu konuya dair kaynaklarda bulunan
detaylar:
1. "Türk" Kavramının İlahi Aşk ile İlişkisi
Rûzbihân, eserlerinde "Türk"
figürünü ilahi güzelliğin ve içsel maşukun simgesi olarak kullanır:
• Rûzbihân, tasavvufa dair eseri olan “‘Abhar
al-‘Āshiqīn” (Âşıkların Çiçekliği) adlı kitabını, genellikle "Türk"
olarak adlandırdığı içsel maşukunun (sevgilisinin) talebi üzerine
yazdığını belirtmektedir.
• Rûzbihân’a göre, İlahi Aşk’ın sırları (esrâr-ı aşk-ı rabbânî),
"Türklerin güzelliği" (cemâl-i atrâk) levhalarında
okunur. Bu ifade, ilahi tecellinin ve güzelliğin, "Türk" imajında
somutlaştığını göstermektedir.
• Daha önce de belirttiğimiz gibi, Rûzbihân,
insan güzelliğinin (cemal-i insânî) ilahi tecellinin bir tezahür yeri
(tecelligâh-ı İlâhî) olduğuna inanır ve İlahi Aşka (aşk-ı ilâhî)
ulaşmanın ancak mecazi aşk (aşk-ı mecâzî) yoluyla mümkün olduğunu
savunur.
2. Uzun Saçlı (Gīsuv) Tecelli Tasviri
Rûzbihân, mistik keşiflerinde gördüğü yüce
ve güzel sureti tarif ederken, uzun saç/örgülü saç detayını verir:
• Rûzbihân’ın aktardığı bir vizyonda,
gördüğü kutsal bir suret, "en güzel surette düzenlenmiş iki örgüye
(gīsuv)" sahipti. Bu figürün yüzü "parlayan güneş gibi
gülümsüyordu".
• Aynı vizyonda, bu varlığın "bütün sahabelerden uzun
boylu" olduğu ve nurdan bir giysi giydiği belirtilir. Bu tasvir, onun
sıklıkla bahsettiği, aşkına sebep olan ezelî güzelliğin (cemâl-i kadîm)
bir tezahürüdür.
• Tasavvufi metinlerde, bazen
"Türk" figürleri, genellikle savaşçı ve güzel yüzlü gençlerin
özelliklerini taşır ve bu estetiğin bir parçası olarak uzun, örgülü saçlar (gīsuv
veya turra) önemli bir yer tutar.
3. Tecellinin Çeşitliliği
Rûzbihân’ın tecellileri, her ne kadar
"Türk" imajına odaklanmış olsa da, tecellinin biçim değiştirebilir (İltibâs
Makamı) olduğunu gösterir:
• Daha önceki yanıtlarımızda aktarıldığı
gibi, Rûzbihân Tanrı'yı sadece insan suretinde (ṣūrat-i ādam) değil,
aynı zamanda "çobanlar kıyafetinde, elinde bir kirmen tutarken"
veya "büyük bir Şeyh kılığında dağdan inerken" ya da "gönül
çalan (dilrubā) bir heyette" gördüğünü de anlatmıştır.
Ancak, Rûzbihân'ın İlahi Güzelliği (Cemâl) arayışının
merkezinde, özellikle ‘Abhar al-‘Āshiqīn adlı eserinde ve mistik
deneyimlerinin tefsirinde, uzun saçlı ve güzel Türk suretinin (cemâl-i
atrâk) önemli ve belirleyici bir rol oynadığı kesindir.
Tanrının kıskançlığını hissettirdiğinden
bahseder
Rûzbihân Baklî, tasavvufi tecrübelerinde Tanrı'nın
kıskançlığını (Gayret-i İlâhî) çok önemli ve belirleyici bir ilahi
özellik olarak ele alır ve bunun mistik yolculukta derin etkilerini tarif eder.
Ona göre bu kıskançlık, Hakk’ın mutlak birliğini (Tevhid) ve yüceliğini
koruma çabasıdır.
İşte kaynaklarda geçen, Tanrı'nın
kıskançlığını hissettirdiğine dair temel vakıalar ve açıklamalar:
Kıskançlığın (Gayret) Tanımı ve Amacı
Rûzbihân, ilahi kıskançlığın amacını,
ilahi güzelliğin ve sırrın, O’na layık olmayanlardan korunması olarak açıklar:
• O, “Şüphesiz ki Allah, Kendi üzerine
kıskançlık perdesini (sitr al-ghayra) ezelin (qidam) yüzü üzerine
indirdi ki, layık olmayan kimse O’nun azametinin nurlarını görmesin” der.
• Rûzbihân, bu kıskançlığın bizzat
Kendi zatına (alā nafsihī) yönelik olduğunu ve bunun velayet
(evliyalık) ehli ile olan muamelesinin bir parçası olduğunu belirtir.
• Bu kıskançlık, kulun kalbinde O’ndan
başkasına ait bir zerre kalmaması için tecelli eder.
Kıskançlığın Etkileri ve Tecelli Halleri
Rûzbihân, bu ilahi kıskançlığın mistiğin
üzerinde nasıl tezahür ettiğini detaylıca anlatır:
1. Duygusal ve Ruhsal Yanma: Aşık
olanın canının, suretin güzelliğinden gelen ilahi aşka ulaşmak için, kıskançlık
(gayret) ateşiyle yanması ve erimesi gerekir.
◦ Aşık, bu ilahi
coşkuyla dolu halvet evinde (xalvat-xāne) iken, cananın
kıskançlığından (ġayrat-i ğānān) ötürü kalbi yabancı anlamlardan
arındırır.
◦ Bu, ruhun, hadesten
(yaratılmışlık/fâni oluş) duyulan kıskançlık (ġayra) ateşiyle yanıp
erimesi ve sadece Allah’ın kalması demektir.
2. Tecellinin Hidayet ve Azap Arasında
Gelgitleri: Allah, bu kıskançlık nedeniyle sâlikleri (yolcuları) bazen
lütufla ödüllendirir, bazen de azametinin şiddetiyle cezalandırır:
◦ Rûzbihân,
Allah'ın, ariflerin kalbini ve sırlarını koruduğunu, ancak kıskançlık ve
gazap anında kalplerine nükret (nefret/yabancılık) baskısı uyguladığını
ve bu durumun onların ilahi isimlerin ve sıfatların tecelligâhı oldukları için
Allah’ın lütfu ve keremi sayesinde gerçekleştiğini ifade eder.
◦ Allah'ın,
ezeldeki takdirine göre, bu kıskançlıkla bazı kullarını celal denizlerinde
boğduğunu (ihrāq) ve bazılarını ise güzelliği (cemâl) görme
lütfuyla ödüllendirdiğini belirtir.
3. İlahi Kınama ve Azamet Tokatları:
Rûzbihân, kulun O’ndan başkasına yöneldiği anlarda İlahi bir sitem ve kınama
hissettiğini anlatır:
◦ Allah’ın,
yarattıklarının kendisine atfettiği, Kendi vasfı olmayan şeylerden şikâyet
ettiğini ve kendisine dönmeyenlere karşı kıskançlığını dile getirdiğini
aktarır.
◦ Bu kıskançlık
anında, Azamet tokadı (laṭmat
al-kibriyāʾ)
tecelli eder.
4. Mistik Gözlemin Sınırlandırılması:
Kıskançlık, aynı zamanda mistik keşiflerin sınırlarını da belirler.
◦ Allah, Kendi
celâlini ve kudretini idrak etme konusunda mahlûkatın acizliğini ifade ederken,
kulların O'ndan başkasına yönelmeleri durumunda kıskançlığını anar.
◦ Rûzbihân,
makamında iken yaşadığı şiddetli manevi haller sonrasında, bu kıskançlık anında
helak olmaktan korktuğunu ve "Ya İlâhî, kalbimi, Senden olan mârifet ve
tevhidle rüyetine ve muhabbetine sabitleştir" diye dua ettiğini
belirtir.
5. Özel Örtünme (Kehf Ehli Örneği):
Rûzbihân, bu kıskançlığın dış dünyadan tamamen soyutlanma halinde nasıl tecelli
ettiğine dair Kehf Ehli örneğini verir:
◦ Allah, bu
Ashâb-ı Kehf'in varlıklarını gizlediğinde, gayret perdesini (sitr
al-ghayra) onların kulaklarına çekti ki, yabancı sesleri (dünya
seslerini) işitmesinler. Bu, Allah'ın onları dış dünyadan gelen her türlü
kesintiden kıskanarak koruması anlamına gelir.
Bu kıskançlık deneyimi, Rûzbihân'ın mistik
yolunda mecazi aşktan ilahi aşka geçişin ve mutlak tevhide ulaşmanın
vazgeçilmez bir adımıdır.
Eşi öldüğünde naz edişi ve Tanrının ona tavrı
Rûzbihân Baklî'nin eşinin vefatı sırasında
yaşadığı özel manevi tecrübe, gösterdiği naz (nazlanma, sitemli yakarış)
hali ve buna karşılık Tanrı'nın tavrı hakkındaki spesifik anlatı, elimizdeki
kaynak metinlerde doğrudan yer almamaktadır.
Ancak, kaynaklar Rûzbihân'ın acı, ayrılık
ve İlahi irade karşısındaki teslimiyetini gösteren mistik hallerini ve
vizyonlarını detaylıca açıklamaktadır ki, bu durumlar sorunuzdaki manevi
tavırla yakından ilişkilidir:
1. Ayrılık Acısı ve İlahi Aşka Teslimiyet
Rûzbihân, manevi yolculuğunun bir parçası
olan belâ (sıkıntı, imtihan) günlerinde yaşadığı coşku ve ayrılık
acısını (eşinin vefatına atıf olabilecek genel bir acı durumu) kendi şiirsel
ifadeleriyle dile getirmiştir. Bu, onun nazlanmasının veya siteminin,
nihayetinde tam bir teslimiyetle sona erdiğini göstermektedir:
• Rûzbihân, visâl (vuslat) ve rü'yet
(görüş) günlerine olan özlemini ve imtihan günlerinde çektiği acıyı dile
getirirken, İlahi Sevgili'sine (Maşuk) hitaben şunları söyler: "Ben
Senin rü'yetinin (görmenin) lezzetini tercih ettim ve hayatımdan kendi nefsimin
nasibini çıkardım (feragat ettim).".
• Daha da ileri giderek şöyle demiştir: "Ben
gamlarımda (üzüntülerimde) safiyet (arınmışlık) buldum, zira gamlarım Senin
rızan içindi.".
• Bu ifadeler, onun yaşadığı büyük bir
kaybın (eşinin vefatı da dahil olmak üzere) acısını, Tanrı'nın rızası ve
O'nu görme arzusu uğruna gönül hoşluğuyla kabul ettiğini ve bu ıstırabı
manevi bir temizlenme aracı olarak gördüğünü gösterir.
2. Kıskançlık (Gayret) ve Gizlenme
Rûzbihân’ın nazlanma dediği hal,
tasavvufta kulun benliğini ve dünyevi bağlarını ortadan kaldırma çabasıyla
yakından ilişkilidir. Tanrı'nın nazı ise (Gayret-i İlâhî) kulun kalbini O’ndan
başkasından kıskanmasıdır:
• Rûzbihân, ariflerin kalbinde Hak’tan
başka kimseye ait bir zerre kalmaması için "Gayret perdesinin"
(sitr al-ghayra) ezelin yüzü üzerine indirildiğini belirtir.
• Rûzbihân’ın, eşinin vefatıyla gelen
ayrılık acısını İlahi aşka bir basamak olarak kabul etmesi, bu ilahi "kıskançlık
ateşinin" (gayret) kendisini arındırması ve sadece İlahi
Sevgili'ye yönlendirmesi ile açıklanabilir.
3. Eşinin Ahiretteki Durumuna Dair Vizyon
Rûzbihân’ın eşinin vefatından kaynaklanan
üzüntüsü, onun mistik keşifleriyle hafifletilmiştir. Onun eşine dair bir manevi
vizyonu, ayrılığın fani dünyada kaldığını gösterir:
• Rûzbihân, makamında gerçekleşen
müşâhedelerden birinde eşini gördüğünü ve onun cennet ehlinin
kıyafetlerini giydiğini ve cennetliklerin suretinde olduğunu aktarmıştır.
Eşinin bir sarayın kapısında beklediğini görmüş ve bu durumun kendisine
manevi bir vecd (coşku) yaşattığını söylemiştir.
• Bu vizyon, Rûzbihân'ın ayrılığın kalıcı
olmadığına dair kesin bilgisi olmasına rağmen, yine de fâni ayrılığın
acısından dolayı kederlendiğini gösterir. Bu kederin Hakikat'i bilen bir
âriftan gelmesi, sorunuzdaki "naz" (sitemli yakarış) halini
beslemiştir.
4. Peygamberlerin Hüzün Örneği
Rûzbihân, eşinin (veya evladının) ölümü
gibi bir ayrılık acısı yaşadığında, manevi hallerini açıklamak için Hz.
Peygamber’in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) kendi evladı İbrahim’in vefatındaki
tavrını örnek gösterir:
• Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim’i gömerken
"Ya İbrahim, senin ayrılığın yüzünden hüzünlüyüz" dediği
rivayetini aktarır. Oysa Hz. Peygamber'in İbrahim'in Cennet ehli olduğunu
bildiği unutulmamalıdır.
• Rûzbihân’a göre, Hak ehlinin, cennetlik
olduklarını bilseler dahi, bu tür bir kayıp karşısında kalplerinde oluşan
hüznün, fânilikten kaynaklanan ayrılık acısından geldiğini ve bunun
bir teslimiyetin ihlali olmadığını gösterir.
Özetle, Rûzbihân'ın eşinin vefatına karşı
gösterdiği "naz", Tanrı'nın Ezeli Gayretine ve Sevgisine karşı tam
bir teslimiyet gösterirken, aynı zamanda yaşadığı insani ayrılık acısından
kaynaklanan sitemli, ancak arınmış bir yakarış olmuştur. Tanrı'nın ona tavrı
ise, bu acıyı manevi bir makamın (vuslat makamı) kapısı olarak açması ve onu
cennetlik eşiyle müşahede yoluyla birleştirmesidir.
Tanrı ile her gün görüştüğünden bahseder
Rûzbihân Baklî, mistik tecrübelerini ve
keşiflerini anlattığı eserlerinde, Cenâb-ı Hakk ile görüşme (rū'yat),
hitap (khiṭāb)
ve karşılıklı konuşma (takhāṭub)
deneyimlerinin sıklığından ve sürekliliğinden bahsetmektedir.
Onun kayıt altına aldığı manevi tecrübelerin sıklığı, adeta gündelik
ve kesintisiz bir iletişim halinde olduğunu düşündürmektedir:
Sürekli Müşâhede (Gözlem) ve Tekrar
Rûzbihân'ın mistik keşifleri (mukâşefât
ve keşfiyyât), bir kereye mahsus olaylar olmaktan öte, sürekli
tekrarlanan tecrübelerdir:
• Rûzbihân, manevi tecrübesinin
merkezinde, Hazret-i İlâhî'nin huzurunda bulunma (tecrübe-i huzur), O'nu
görme (rū'yat) ve O'nunla konuşma (takhāṭub) deneyiminin
bulunduğunu belirtir.
• Bu görüşme ve konuşma deneyimleri, "defalarca
ve çeşitli şekillerde tekrarlanmıştır".
• Daha da önemlisi, Rûzbihân, bu müşâhede
hallerinin kalıcılığından söz eder. Bir deneyiminin zaman aralığını açıklarken,
"bu şekilde saatler benim üzerimden geçti" dediğini, ve
ardından, "sabaha kadar vecd ve hal içinde kaldım" ifadelerini
kullanmıştır.
• En kesin ifade ise, ilahi güzelliği (cemâl), celâli ve
ihtişamı gördüğü anları tarif ederken, "bundan sonra O'nu, güzelliği,
celâli ve ihtişamıyla saat be saat defalarca müşahede ettim" (پس از آن بارها او را ساعت به ساعت با جمال و جالل و شکوهش مشاهده کردم) cümlesidir. Bu ifade, ilahi
tecellilerin neredeyse rutin, saatlik bir frekansta gerçekleştiğini
göstermektedir.
• Bu sürekli görüşmeler sırasında Hakk, Rûzbihân'a
"her saat taze bir surette" (be ṣūrat-i tāze)
göründüğünü de aktarmıştır.
Görsel Keşiflerin Baskınlığı
Rûzbihân'ın tasavvufi yolu, görsel
keşiflere (dīdārī) aşırı derecede dayanır, bu da onun tecrübelerinin sürekli ve
somut bir varlık hissi içerdiğini gösterir:
• Onun keşfiyat yoluyla elde edilen
marifetlerinin çoğunun görsel (dīdārī) olduğu kabul edilmiştir.
• Bu görsel tecellilerin bir parçası
olarak, Tanrı’yı makamlarında defalarca insan suretinde (ṣūrat-i ādam)
gördüğünü de nakleder.
Dolayısıyla, Rûzbihân Baklî, Cenâb-ı Hakk
ile her gün görüştüğünü net bir ifadeyle söylemese bile, "defalarca" ve "saat
be saat" aralıklarla O'nu müşahede ettiğini ve O'nunla
konuştuğunu, bu tecrübelerin hayatının merkezi ve sürekli bir parçası olduğunu
açıkça belirtmiştir.
Peygamberimizi araştırmaya başlaması ve
hayranlığını ifade eden sözleri
Rûzbihân Baklî’nin tasavvufi düşüncesinde
ve mistik deneyimlerinin merkezinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (salla’llâhu
aleyhi ve sellem) olan büyük hayranlığı ve O’nun konumunu derinlemesine
araştırması yatmaktadır. Rûzbihân, O'nun hadislerini ve manevi makamını
kendi keşiflerini ve aşk doktrinini temellendirmek için kullanmıştır.
Peygamberimizin Manevi Konumu ve Araştırması
Rûzbihân'ın kaynaklarda yer alan sözleri,
Peygamberimize duyduğu hayranlığı ve O'nun manevi üstünlüğünü açıkça ortaya
koymaktadır:
1. Peygamberlerin Efendisi: Rûzbihân,
Hz. Muhammed’i (salla’llâhu aleyhi ve sellem) "Tüm yaratılmışların
efendisi" (Seyyid-i Beriyyāt), "Enbiyaların ve
Rasullerin ilimlerinin vârisi" [Önceki konuşmamız], "Âşıkların
Efendisi" (Seyyidü'l-Āşıkīn) ve "Bütün peygamberlerin
ve salihlerin öncüsü" olarak görmektedir.
2. En Yüksek Makamda Olması: Rûzbihân,
Peygamberimizin makamının tüm yaratılışın üstünde olduğunu, O'nun Allah'a en
yakın ve en kıdemli olduğunu ifade eder. O'nun ruhu ve cevheri, "ezeli
azamet tecellisi karşısında" tüm evren ve ehli üzerine öncelik
kazanmıştır.
3. Tevhidin Şahidi: Rûzbihân’a
göre, Peygamberimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem) Allah’ın "Nur-u
Kadîm’inin" (ezelî ışık) tezahürünün aynasıdır. O'nun ruhu, "Âdem
su ve çamur arasındayken (henüz yaratılmamışken) dahi nebi" (Küntu
nabiyyen ve Ādemu beyne’l-māi ve’ṭ-ṭīn) sözünü zikrederek,
O'nun ruhunun varoluştan önce de var olduğunu vurgulamıştır.
Hayranlığını İfade Eden ve Manevi Yolunu
Temellendiren Sözleri
Rûzbihân, Peygamberimizin sözlerini ve
hallerini, kendi mistik tecrübelerinin mutlak hakikati olduğunu kanıtlamak için
kullanır. Bu kullanım, O’nun Sünneti ve hadisleri üzerindeki araştırmasını ve
hayranlığını gösterir:
A. İlahi Görüş (Rū'yat) Konusunda:
Rûzbihân, en yüce mistik deneyimi olan Cemâl-i
Kadîm (Ezelî Güzellik) müşâhedesini [Önceki konuşmalarımız], Hz.
Peygamber’e atfedilen bir hadisle temellendirerek hayranlığını ifade eder:
• "Rabbimi en güzel surette
gördüm" (Raʾaytu
Rabbī fī aḥsani ṣūrah). Rûzbihân, bu hadisi kendi
tecrübesini açıklarken kullanır.
• Peygamberin Miraç'taki gözlemlerine
atıfta bulunarak: "Göz kaymadı ve haddi aşmadı" (Mā zāġa
al-baṣaru wa mā ṭaġā)
ve "Kalp gördüğünü yalanlamadı" (Mā kaḏaba al-fuʾādu mā raʾā) ayetlerini, Peygamberimizin görüşünün ne kadar tam ve
şaşmaz olduğunu kanıtlamak için kullanmıştır.
B. Aşk ve Mistik Hayat Hakkındaki Sözleri:
Rûzbihân'ın tüm doktrininin temeli olan
mecazi aşktan ilahi aşka geçişi, Peygamberimizin sözleriyle meşrulaştırılır:
• "Her kim âşık olur, iffetli davranır, bunu gizler ve bu halde
ölürse şehit olarak ölür" (Men 'ashiqa wa 'affa wa katama fa māta,
māta shahīden). Bu hadis, Rûzbihân’ın eseri 'Abhar al-'Āshiqīn'in
ana temasını oluşturur ve âşıkların makamını peygamberler ve sıddıklarla eş
tutar.
• Peygamberimizin "Şüphesiz Allah
güzeldir ve güzeli sever" (Inn Allāh jamīlun wa yuḥibbu al-jamāl) hadisine
dayanarak, O'nun yeşili ve güzelliği (ḥusn) sevdiğini belirtir. Bu, O'nun insan
güzelliğini (cemâl-i insânî) ilahi tecellinin bir aynası olarak
görmesine temel oluşturur.
C. İbadet ve İhlas Hakkında:
Peygamberimizin manevi disiplinine olan
hayranlığını, O'nun benzersiz yakınlık halleriyle açıklar:
• "Ben sizin Allah'ı en iyi
bileninizim ve O'ndan en çok korkanınızım" (Ene a‘rafukum billâh ve
ahşāküm minhu). Rûzbihân, bu sözü, marifet (bilgi) ve havf (korku/saygı)
makamlarında Peygamberimizin erişilmezliğini göstermek için kullanır.
• Rûzbihân, Peygamberimizin, "Ben
sizden biri gibi değilim; Rabbimin yanında kalırım, O beni yedirir ve
içirir" (Lastu ka-ahadikum, uẓillu
'inda Rabbī yuṭ'imunī
wa yasqīnī) sözüne atıfta bulunarak, O'nun kesintisiz ilahi desteğe mazhar
olduğunu ve bu durumun O'nu diğerlerinden farklı kıldığını (hâssü’l-hâss)
belirtir.
D. Manevi Önderlikteki Tavrı:
Rûzbihân, Peygamberimizin mütevazı ve yol
gösterici tavrına da hayranlık duyar:
• Rûzbihân, Peygamberimizin "İş sizin üzerinize zorlaşırsa, o
zaman benim üzerime Salavat getirin" gibi sözlerini naklederken, O'nun
ümmetine karşı olan şefkatini ve yol göstericiliğini vurgular.
• Bir keşfinde, tüm peygamberlerin ve velilerin develere binmiş
olduğunu, kendisinin ise Peygamberin sağ yanında at sürdüğünü görmesi, Rûzbihân'ın
Peygamberimize duyduğu hayranlığın O'nun manevi hiyerarşideki mutlak
liderliğine dayandığını gösterir.
Görüştüğü Ve Etkilendiği Diğer Peygamberler
Rûzbihân Baklî, Hz. Muhammed'e (salla’llâhu
aleyhi ve sellem) olan büyük hayranlığının yanı sıra [Önceki konuşmamız], kendi
mistik tecrübelerini ve tasavvufi öğretilerini temellendirmek ve açıklamak için
Kuran’da ve hadislerde zikredilen diğer peygamberlerin hayatlarına ve manevi
makamlarına da sıkça atıfta bulunmuştur.
Kaynaklarda Rûzbihân’ın görüştüğü veya
etkilendiği peygamberler şunlardır:
1. Hz. İbrahim (a.s.)
Rûzbihân, Hz. İbrahim'in (a.s.) tevhid
yolundaki arayışını ve kesin imana ulaşmasını (yakîn) kendi manevi yolculuğuyla
ilişkilendirir ve ondan etkilenir:
• Rûzbihân, tevhidi anlatırken Hz.
İbrahim'in yıldız, ay ve güneşe bakıp "Bu benim Rabbimdir" (hādha
Rabbī) dediği, ancak sonunda bunların batması üzerine tevhidin hakikatine
ulaştığı kıssasına atıfta bulunur.
• O, Hz. İbrahim'in bu arayışını, Peygamberlik
makamının mertebeleri için bir başlangıç, Tanrı’ya ulaşma yolundaki gözlem
ve talebin bir aşaması olarak görür.
• Rûzbihân, İlahi Tecelli'nin
kabirdekileri diriltme gücünü anlamak için İbrahim'in "Rabbim bana ölüleri
nasıl dirilttiğini göster" (Rabbi arinī kayfa tuḥyī al-mawtā) şeklindeki
talebini de anar. Rûzbihân, kendisinin de henüz var olmamış olanı dahi
görebildiğini anlatmak için bu kıssadan yararlanır.
• Rûzbihân, gördüğü tüm peygamberler,
resuller, melekler ve veliler arasında, Hz. Âdem, İdris, Nûh, İbrahim ve
Mûsâ'nın diğer peygamberlerle birlikte Hak'ka en yakın ve en kıdemli
olanlar arasında bulunduğunu görmüştür.
2. Hz. Musa (a.s.)
Hz. Musa’nın ilahi görüş (rü'yet)
konusundaki tecrübesi, Rûzbihân'ın mistik gözlem doktrini için merkezi bir
referans noktasıdır:
• Rûzbihân, en yüce makama (müşâhede)
ulaştığında bile Hz. Musa’nın ilahi tecelliyi kaldıramayarak düştüğü Tûr
Dağı tecrübesine atıf yapar. Musa'nın "Bana göster, Seni
göreyim" (Arinī anzur ilayk) şeklindeki talebini (Arinī)
ve aldığı "Beni asla göremeyeceksin" (Lan tarānī)
cevabını anar.
• Rûzbihân, Hz. Musa'nın bu tecrübesini, yaratılmış
(hadîs) olanın ezelî (kadîm) olanın saf tecellisine dayanma gücünün olmadığını
açıklamak için kullanır. Ona göre bu olay, Hz. Musa'nın o makamda kendi
varlığında fena (yok oluş) olması gerektiğine işaret eder.
• Rûzbihân bir vizyonunda, büyük bir Şeyh kılığında
dağdan inen birini gördüğünü ve onun "kar gibi bembeyaz"
olduğunu, bunun Tûr-i Sînâ'dan inen Hz. Mûsâ (a.s.) olduğunu anladığını
nakleder.
• Rûzbihân'ın müşâhede sırasında "niran-ı
kibriya" (ululuk ateşleri) içinde kaldığını hissetmesi, Hz. Musa’nın
Tûr’daki halveti ile paralellik kurar.
3. Hz. Yusuf (a.s.)
Hz. Yusuf’un kıssası, özellikle Rûzbihân’ın
mecazi aşk (cemâl-i insânî) yoluyla ilahi aşka (cemâl-i kadîm) ulaşma doktrini
için kilit öneme sahiptir:
• Rûzbihân, Hz. Yusuf'u "güzelliğin
ve aşkın" bir simgesi olarak görür. Onun kıssası, aşkın nasıl bela
(imtihan) ve mahrumiyet yoluyla arındırılabileceğini gösterir.
• Rûzbihân’ın nazlanma ve imtihan
makamlarını anlatırken, Hz. Yusuf'un zindanda kalmasının, onun halvette
terbiyesinin tamamlanması ve vuslat makamına ulaşması için ilahi bir
irade olduğunu belirtir. Bu, geçici bir gaflet anının bile nasıl büyük bir
makamla (vuslat) ödüllendirileceğini gösterir.
• Rûzbihân, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin,
babaları Hz. Yakup’a (a.s.) "Yusuf'un kokusunu alın" (tahassasū
min Yūsufa) deyişindeki "koklama" eylemini, İlahi ve
ruhani kokuların hissedilmesi olarak tefsir eder. Bu, duyular ötesi algının
ve ruhani bilginin (ma'rifet-i rabbâniyye) önemini vurgular.
4. Hz. Âdem (a.s.)
Hz. Âdem, İlahi tecellinin ilk mahalli
olarak Rûzbihân’ın insan suretinde tecelli doktrininin temelidir:
• Rûzbihân, İlahi kudretin ve tasarrufun "Âdem
suretinde" (ṣūrat-i ādam) idrak edildiğini, böylece insan
güzelliğinin İlahi Tecelli'nin aynası olduğunu ifade etmiştir.
• Rûzbihân, Tanrı'nın "semavi mücevherlerle dolu bir alemde Hz.
Âdem suretinde" göründüğünü de aktarmıştır.
• O, Allah’ın Hz. Âdem’i kendi sureti
üzerine (alā ṣūratihī) yarattığı hadisine dayanarak, Âdem’in
yaratılışının, İlahi Ruh’un ona üflenmesiyle ruhanî cevherin beşerî
kayıtlardan arınmış bir şekilde tecelli etmesini sağladığını savunur.
5. Diğer Peygamberler
Rûzbihân, diğer peygamberlerin hallerinden
de etkilenmiş ve onlara atıfta bulunmuştur:
• Hz. İsa (a.s.): Rûzbihân, Hz.
Meryem’e (a.s.) atılan İlahi Söze (Kelimetün elkāhā ilā Meryem) atıfta
bulunarak, binlerce Musa ve İsa'nın "Bana göster" (Arinī)
dediği bir sırrı Peygamberimizin (salla’llâhu aleyhi ve sellem) açığa
çıkardığını ima eder.
• Hz. Eyyub (a.s.) ve Hz. Davud (a.s.):
Rûzbihân, hastalık ve musibetler karşısındaki sabır makamını açıklarken Hz.
Eyyub'un "Ya Rabbî, bana zarar dokundu" (messenī al-ḍurr) şeklindeki yakarışını
ve bu yakarışın inceliğini örnek alır. Ayrıca Hz. Davud’un "Allah’ın
aşığı" (ʿaşhīq
Allāh) olarak adlandırıldığını aktarır ve bu durumu ilahi aşkın insanlar
arasında caiz olduğunun kanıtı olarak sunar.
• Hz. Nuh (a.s.): Rûzbihân, Hz.
Nuh'un (a.s.) kıssasında oğlunun boğulmasıyla yaşadığı insani hüzün anına atıf
yaparak, peygamberlerin dahi musibetler karşısında insani duygularla
kederlendiğini belirtir.
Sık Sık Atıfta Bulunduğu Veli Ve Diğer
Veliler
Rûzbihân Baklî, kendi olağanüstü
keşiflerini ve aşk doktrinini açıklarken ve temellendirirken, Hz. Muhammed’e (salla’llâhu
aleyhi ve sellem) ve diğer peygamberlere olan hayranlığının yanı sıra [Önceki
konuşmalarımız], kendisinden önceki pek çok büyük sûfi, âlim ve veliye de sıkça
atıfta bulunmuştur.
İşte kaynaklarda adı geçen ve Rûzbihân’ın
etkilendiği, sözlerine başvurduğu veya makamlarını incelediği önemli veliler ve
şahsiyetler:
1. Klasik Sûfi Otoriteler ve Kavramsal Referanslar
Rûzbihân, tasavvufi kavramları ve
mertebeleri tanımlarken kendisinden önceki meşhur sûfilerden alıntılar yapar
veya onların görüşlerine dayanır:
• Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî (al-Qushayrī):
Rûzbihân, eseri Kashf al-Asrār’da, mistik tecrübenin farklı aşamalarını
tanımlarken, muhâḍara
(fiillerin tecellisinin şühûdu), mukâşafe (sıfatların tecellisinin
şühûdu) ve müşâhede (Zât’ın tecellisinin şühûdu) gibi tasavvufi
ıstılahları kullanır. Bu ıstılahlara dair çok az farkla Kuşeyrî’nin Risâle’sinde
de benzer tanımlamalar bulunduğunu kaynaklar belirtir.
• Zünnûn el-Mısrî (Dhū al-Nūn al-Miṣrī):
Zühd (dünyadan el çekme) makamını anlatırken Zünnûn el-Mısrî’nin şu sözüne atıf
yapar: "Zâhidler, Ahiret’in krallarıdır, ancak âriflerin makamları
yanında yoksullardır".
• Yahyâ ibn Mu'âdh er-Râzî (Yaḥyā ibn Mu'ādh al-Rāzī): Rûzbihân,
Yahyâ ibn Mu'âdh’ın "Eğer
kıyamet günü yaratılışı azap etmek bana havale edilseydi, yapmazdım"
şeklindeki sözünü aktarır. Yahyâ ibn Mu'âdh, bunun sebebini "aşk günahının zaruri,
ihtiyari değil" olmasıyla açıklar. Rûzbihân, bu söz üzerine yoruma
girişerek, aşkın aslında günah olmadığını savunmuştur.
• Ebu’l-Huseyn el-Nûrî (Al-Nūrī) ve İbn
Atâ (Ibn ‘Aṭā’):
Ḥayāt Ṭayyibah (Güzel
Hayat/Tayyib Yaşam) kavramını açıklarken İbn Atâ ve Nûrî’nin tanımlarına yer
verir. Nûrî’ye göre bu, fakirlerin sabırla yaşamasıdır. İbn Atâ’ya göre
ise, bunun sırrından her iki kâinatın (kevn) da düşmesi ve kulun
sadece Rabbi ile kalmasıdır.
• Ebu Bekr eş-Şiblî (al-Shiblī): Rûzbihân,
Şiblî'nin "Kardeşim! Lâ ilâhe illâ Allâh de" dediği bir
diyaloğu aktarır. Şiblî, aynı zamanda coşku (vecd) ve sarhoşluk (sukr)
ehli olarak da kaynaklarda Rûzbihân ile birlikte anılmaktadır.
2. Yüksek Manevi Makam Sahibi Olan Zâtlar
Rûzbihân, kendi ulaştığı manevi
mertebelerin yüksekliğini ve eşsizliğini vurgulamak için, en yakın arkadaşları
(ashâb) ve en büyük sıddîkların (doğru sözlüler) makamlarına atıfta bulunur:
• Ebu Bekir Sıddık (r.a.): Rûzbihân, Gaybî tecelliye
erişme konusunda Hz. Peygamber’in en yakın arkadaşı olan Ebû Bekir Sıddık’a
olan hayranlığını ifade eder. Bir rivayette Rûzbihân, Sıddık’ın, Peygamberimiz (salla’llâhu
aleyhi ve sellem) eşliğinde yaşadığı derin manevi hal üzerine, "O’nun
(Hz. Peygamber'in) istiğfar ettiği o halde olmayı temenni ettim"
dediğini rivayet eder. Bu, Sıddık’ın dahi bu hallere ne kadar yaklaştığını
göstermek için kullanılır.
• Ebu’l-Ferec (İçsel Maşuk): Rûzbihân'ın
kendisine "Türk" dediği ve ‘Abhar al-‘Āshiqīn adlı
eserini yazmaya vesile olan içsel maşuku, mistik ve ruhani bir figür
olarak Ebu’l-Ferec olarak adlandırılır. Bir hikâyede, Rûzbihân'ın bir şeyhe
gelip Ebu’l-Ferec’i sorduğu, şeyhin de "O dostumuzu nasıl buldun?"
diye sorduğu aktarılır.
3. Kendisinden Sonra Gelenlerin Ona Olan Hayranlığı
Rûzbihân'ın makamının yüksekliği ve diğer
sûfileri etkilemesi de kaynaklarda zikredilmiştir:
• Şeyh-i Kebîr Sultânü’l-Ârifîn (Şeyh
Tâceddîn Mahmûd): Şeyh Tâceddîn Mahmûd'un, Rûzbihân’ın en büyük inananı (mu'teqid)
ve müridi olduğu, Şiraz'a gelen her yolcuyu onun ahval ve keşiflerini
sormak için dergâhına indirdiği aktarılmıştır.
• Muhammed el-Eşnehî (Muhammad
al-Ashnahī): Dönemin önde gelen âlimlerinden biri olan Muhammed el-Eşnehî,
Tâceddîn Mahmûd'un, Rûzbihân'ın makamına olan inancını aktardığını
kaydetmiştir.
4. Veli Toplulukları (Ricalü’l-Gayb)
Rûzbihân, velilerin manevi hiyerarşisine
(Ricalü’l-Gayb) ve onların dünyadaki rolüne inanır:
• O, keşif yoluyla tüm peygamberleri,
resulleri, melekleri ve velileri gördüğünü belirtir.
• Aynı zamanda velilik mertebelerinin de
farklılık gösterdiğini; kutuplar (aḳṭāb),
nücebâ (nujabā’), ebdâl (abdal), evliyâ (awliyā’) ve
sıddîkîn (ṣiddīqīn) gibi grupların bulunduğunu kabul eder.
• Rûzbihân, velilerin İlahi lütfun bir sonucu olarak kıyamet gününe
kadar var olmaya devam edeceğini ve keşiflerinin derecelerinin farklı
olduğunu belirtir.
Rûzbihân, bu veli ve ariflerin makamlarını
incelerken, onların sözlerini kendi mistik deneyimlerini (özellikle müşâhede
ve cemâl-i insânî tecellisi) desteklemek için kullanmış ve böylece
geleneksel tasavvuf silsilesi içinde kendi yerini belirginleştirmiştir.
İbadet Konusunda Rûzbihânın Düşünceleri Ve
Yaptıkları
Rûzbihân-ı Baklî'nin ibadet konusundaki düşünceleri ve uygulamaları,
onun tasavvuf felsefesinin ve mistik tecrübelerinin temelini oluşturur. O,
şeriat (zahiri hükümler) ve hakikat (batıni sırlar) arasındaki sıkı bağı
vurgulayan bir meşrep izlemiş ve tüm ibadetleri en yüksek manevi makamlara
ulaşmanın araçları olarak görmüştür.
İbadet (Ubûdiyyah) kavramı,
Rûzbihân'ın düşüncesinde, sadece yerine getirilmesi gereken zahiri bir
yükümlülük değil, aynı zamanda kişinin varlığını ve tüm iradesini Hakk’a
adamasını gerektiren nihai bir manevi hakikattir.
İşte Rûzbihân'ın ibadet hakkındaki temel
düşünceleri ve uygulamaları:
1. Ubudiyyet (Kulluk) ve Hakikatinin Anlayışı
Rûzbihân'a göre kulluk, insanın
varoluşunun temel amacıdır. O, kulluğun en yüksek makamını ve saf formunu
tanımlarken, nefsi isteklerden tamamen arınmış olmayı şart koşar:
• Marifet (İrfan) ve Ubudiyyet
İlişkisi: Ubudiyyet, marifetin (Hak bilgisi) gerçekleştiği makamdır,. Kulun
görevi, kendi acziyetini ve noksanlığını tam olarak idrak etmektir. Zira kulun
varlığı ve itaati, Kıdem (Allah'ın ezeli oluşu) huzuruna layık değildir.
• En Yüksek Aşama (İhsan): İbadetin
en yüksek derecesi, İhsan makamıdır, ki bu makam, kulun Allah'a
"O'nu görüyormuş gibi ibadet etmesi" şeklinde tanımlanan (En
t’abuda’llâhe keenneke terâhu) halidir. Bu makamda ârifler, sonsuz ve
nihayetsiz Allah'ı müşahede etme mükâfatını kazanırlar.
• Kullukta Sıdk (Doğruluk): Gerçek
sâdık (doğru) kul, amellerinin karşılığında cennet nimetlerini ya da dünyevi
faydaları görmezden gelir. Zira o, kendi varlığını ve itaatini Kıdem (ezeliyet)
huzuruna layık görmediği için, her türlü maddi ve manevi karşılığı reddeder,.
Hakiki sadık kul, amellerinin Hak tarafından görülmesi karşısında utancından
başını amellerinden kaldırır.
2. İbadet Türleri ve Mistik Karşılıkları
Rûzbihân, tasavvuf yolunu Mu'âmelât
(davranışlar), Hâlât (haller) ve Mukâşefât/Müşâhedât
(keşifler/müşahedeler) olarak üçe ayırır,. İbadetler de bu manevi yolculuğa
hizmet eder:
A. Namaz (Salât) ve Mistik Mertebeleri
Rûzbihân, namazı beş kısma ayırarak, her
birini manevi yolculuktaki temel bir unsura karşılık getirir:
1. Salât al-Mutâwa'ah (İtaat Namazı):
Nefs makamında gerçekleşir ve itaat ile boyun eğmeyi ifade eder.
2. Salât al-Hudhûr (Huzur Namazı): Kalp
makamında gerçekleşir ve kalp ile huzur (ilahi mevcudiyet) bulmayı
sağlar.
3. Salât al-Munâcâh (Yakarış Namazı):
Sır makamında gerçekleşir ve Hak ile gizli konuşmayı (münacat) içerir,.
4. Salât al-Şuhûd (Şahitlik Namazı):
Ruh makamında gerçekleşir ve ilahi tecellilere şahit olmayı ifade eder.
5. Salât al-Muvâşalah (Vuslat Namazı):
Sırr-ı Hafî (gizli sır) makamında gerçekleşir ve Hakk'a ulaşma (vuslat) amacı
taşır.
O, özellikle gece namazı (Nâşiat
al-Leyl) için "daha etkili ve sözü daha sağlamdır" ayetine (hiye
eşeddü vat’an ve akvamü kîlen) dayanarak, bu ibadetin kalbi vahdaniyyet
nuruyla aydınlattığını ve kulun sözünün doğruluğunu artırdığını belirtir,.
B. Zikir (Hatırlama) ve Tefekkür (Düşünme)
Zikir ve tefekkür, Rûzbihân için pasif
ibadetler değil, aktif birer manevi faaliyettir:
• Zikrin Amacı: Zikredenler
(Allah'ı ananlar), Allah'ı ayakta (kıyâmen) azameti ve celâli ile,
otururken (ku'ûden) kemâli ve yüceliği ile, yatarken (cünûb) ise
cemâl ve lütfu ile anarlar. Zikrin asıl amacı, vahdet sırrının keşfedilmesi
ve fanâ tecrübesine varmaktır.
• Nâfile İbadetlerin Önemi: Allah,
kulun nâfile (sünnet/nafile) ibadetlerle kendisine yaklaşmaya devam
edeceğini bildirir, ta ki Allah o kulun işiten kulağı, gören gözü ve konuşan
dili olsun,. Bu, kulun ilahi sıfatlarla vasıflanması (tahalluk
bi-ahlâqillah) sürecini ifade eder.
• Tefekkürün Rolü: Yaratılış (halk)
üzerinde tefekkür etmek, kalbin gayb perdelerine dalmasını sağlar. Bu, Allah'ın
fiilleri (ef'âl) ve sıfatları (sıfât) üzerindeki tefekkür yoluyla
ilahi kudretin nurlarına ulaşma arzusudur,,.
3. Manevi Yolculuğun Gereklilikleri ve Zorlukları
Rûzbihân, ibadet yolculuğunu kolay ve
rahat görmez; aksine, yoğun bir mücadele ve nefsi arındırma süreci gerektirir:
• Riyâzet ve Mücâhede: İbadet
yolculuğunun başlangıcı (Mu'âmelât aşaması), nefisle mücadele (mücâhede),
tövbe, hüzün (huzn) ve uyanıklık (yakaza) gibi eylemleri içerir.
Kalbin temizlenmesi için açlık ve susuzluk (cû' ve atâş) tavsiye
edilir; çünkü bunlar vücuttaki şehveti ve kötü huyları eritir, kalbe hüzün
getirir ve bu hüzün kalbin anahtarıdır,.
• Hüzün (Huzn) ve Gözyaşı:
Rûzbihân, hüzne büyük önem verir ve şöyle der: "Ey kardeşlerim, hüzne
sarılın, zira o kalbin anahtarıdır". Hüzün, kulun kendi noksanlığını
görmesinden, ilahi azamet denizinde boğulmasından ve Hakk'ın sevgilisi (Hz.
Muhammed) gibi olamamaktan kaynaklanır. Kendisinin de bir keşfi sırasında
ağladığı (giryeh) ve feryat ettiği bildirilir,.
• Halvet ve İnziva: Allah'ın
dostları, nefsani arzuların çekişinden kurtulmak için halvet ve murakabe
(gözetim) içinde olmayı tercih ederler. Rûzbihân'ın kendisi de zaman zaman uzlet
(inziva) halinde bulunmuş, bu sırada keşif ve müşahedeler yaşamıştır,,.
• Şükür ve Nimet: Kulun şükrü,
nimeti değil, nimeti vereni (Allah'ı) görmesidir. Şükür, kulun ibadetini
artırmakla ilgilidir, zira Allah'ın vaadi, şükredenlere lütfunu artırmaktır.
4. Rûzbihân'ın Mistik Uygulamaları
(Mukâşefât ve Müşâhedât)
Rûzbihân'ın ibadet anlayışının zirvesi, mukâşefât
(sırların perdesinin kalkması) ve müşâhedât (gözlem) tecrübeleridir. Bu
tecrübeler onun için ibadetin ötesinde, manevi arayışın kendisidir,.
• Keşiflerin Merkeziyetçiliği:
Rûzbihân, Kashf al-Asrâr ve Mukâşefât al-Envâr adlı eserinde bu
şaşırtıcı tecrübelerini detaylıca anlatmıştır. Bu tecrübeler, onun felsefesinin
temel taşıdır ve ilahi tecellilerin görülmesi ve duyulması esasına dayanır,.
• Rüyetullah (Allah'ı Görme/Tecelli):
Onun en merkezi tecrübesi, Allah'ı rüyet (görme) yoluyla tanımasıdır. Bu, ya Cemâl
ve Celâl sıfatları ile ya da İltibâs (benzetme) yoluyla, bir çoban
veya büyük bir şeyh suretinde, bazen de Âdem (AS) suretinde görünmesi
şeklindedir. Ancak bu görme sonunda teşbihten (benzetmeden) sakınmayı da
vurgular.
• Sözlü İletişim (Hıtâb): Rûzbihân,
ibadet sırasında veya sonrasında ilahi hitaba mazhar olmuştur. Bazen bir
kapının çalınmasıyla uyanır ve kendisine "Kalkmanı istiyor"
denildiğini duyar, bunun üzerine kalkıp abdest alır. Bazen de "Ey neden
kederleniyorsun, ben seninim ve tüm kederleri giderenim" şeklinde hitap
edilir.
Sonuç olarak, Rûzbihân-ı Baklî için
ibadet; zahiri hükümlere uyumla başlayan, nefsani temizlikle devam eden, hüzün
ve gözyaşıyla kalbi yumuşatan ve nihayetinde Allah'ın sıfatlarının ve Zatının
nurlarıyla birleşen derin ve kişisel mistik tecrübelere (Mukâşefât ve
Müşâhedât) kapı açan bir manevi silsiledir. Bu yolculuğun zirvesinde, kulun
varlığının ilahi kudret karşısında yok olduğu (fenâ) ve sadece Hak ile
baki kaldığı (bekâ) halini yaşamak bulunur,.
Oruç ve yemek, uyku ve konuşma hakkında
Sorunuz, oruç (savm), yemek (ta'âm),
uyku (nevm) ve konuşma (kelâm) gibi temel nefsani eylemler ve bunlara dair
Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi düşünceleri ve uygulamaları hakkındadır.
Rûzbihân, bu eylemleri nefs terbiyesi (riyâzet) ve manevi ilerleme (seyr
u sulûk) yolunun kritik bileşenleri olarak ele alır.
İbadetler ve nefsin arındırılması konuları
bağlamında kaynaklarda bu unsurlara dair önemli mistik ve pratik bilgiler
bulunmaktadır:
1. Oruç ve Yemek (Cû' ve Atâş)
Rûzbihân'ın mistik yolculuk anlayışında
nefsi arındırmanın en temel yollarından biri açlık (cû') ve susuzluk
(atâş) yani oruç tutmaktır. Bu uygulamalar, sadece dini bir farz
olmanın ötesinde, kalbi manevi müşahedeye hazırlayan araçlardır.
• Riyâzetin Anahtarı: Oruç ve
açlık, ruhani yolculuğun başlangıç aşaması olan Mu'âmelât (davranışlar)
döneminde nefisle mücadele (mücâhede) ve kalbin temizlenmesi için
elzemdir.
• Manevi Faydaları: Açlık ve
susuzluk, bedendeki şehveti ve kötü huyları eritir (erâmetü'ş-şehveti
ve sûi'l-ahlâk). Bu eylemler, kalbe hüzün (huzn) getirir.
• Kalbin Anahtarı: Rûzbihân,
takipçilerine şöyle seslenir: "Ey kardeşlerim, hüzne sarılın, zira o
kalbin anahtarıdır" (Yâ ihwânî, ilzemû el-huzne, fe innehu miftâhu
el-kalb). Açlık ve susuzluk, bu hüzün halini tetikler.
• Hz. Musa Örneği: Allah Teâlâ'nın,
Hz. Musa'yı beşerî suret ve tabiatın lekelerinden temizlemek için kırk gün
açlık ateşleri (nîrânü'l-cû') ve halvet (halwah) safiyeti ile
hazırladığı belirtilir. Bu hazırlık, Musa'nın müşahede nurlarına dayanma ve
ilahi hitabı (hitâb) duyma yeteneğini kazanması için gerekliydi.
• Haram ve Helal Rızık: Manevi
yolculukta ilerlemek için helal rızık (halâl) ile beslenmek
esastır, çünkü haram ve şüpheli rızıkta cefa, kasvet ve kahr bulunur.
• Mistik Ziyafet: Mistik yolculuğun
ilerleyen aşamalarında âşıklar ve sâlikler, dünyevi yeme içmeyi geride
bırakırlar. Allah Teâlâ'nın Hz. Muhammed'e (salla’llâhu aleyhi ve sellem)
hitaben söylediği hadis-i kudsî'de geçen, "Ben sizin gibi değilim; ben
Rabbimin katında kalırım, O beni yedirir ve içirir" ifadesi, bu manevi
gıdanın en üst mertebesini gösterir.
2. Uyku (Nevm) ve Uyanıklık (Yaqazah)
Uykusuzluk (bî-hâbî) ve uyanıklık (yakaza),
nefsi terbiye etmek ve kalbi ilahi tecellilere açmak için uygulanan
yöntemlerdendir.
• Riyazetin Aşaması: Aşkın
sağlamlaştığı durumlarda (çün aşk muhkem) sâlik, hallerin seyrine girer.
Bu haller arasında sürekli uyanıklık (bî-hâbî) ve huzursuzluk (âşûb)
sayılır.
• Gece İbadetinin Üstünlüğü:
Rûzbihân, gecenin ibadet için daha etkili ve sözün daha sağlam olduğu (hiye
eşeddü vat'an ve akvamü kîlen) ayetine dayanarak gece namazının (Nâşiat
al-Leyl) önemini vurgular. Bu ibadet, kalbi tevhid nuruyla aydınlatır.
• Manevi Uyku (Gayb Âleminde Seyir):
En yüksek makamlara ulaşan ârifler için uyku, bir dinlenme değil, ruhun gayb
âlemlerinde seyahat etmesi anlamına gelir. Rûzbihân, kendi yaşadığı bir
tecrübeyi aktarırken, gece uyanık kaldığını ve bazen ruhunun uyku sırasında gaybın
miraçlarında (me'âricü'l-ğayb) seyahat ettiğini ifade eder. Bu
uykuda ruha, nefsanî amelleri ve nefsine ait hevesleri değil, Hz. Mevlâ'nın
hizmetinde uyuduğu için sevap yazılır ve nefesleri bile iyilik (hasenât)
olarak kaydedilir.
• İlahi Emri Bekleme: Rûzbihân, bir
keşfi sırasında sabaha yaklaştığında, birinin kapıyı çaldığını ve "Kalkmanı
istiyor" dediğini duyar. Bunun üzerine kalkıp abdest alır. Bu durum,
uyku halinde dahi ilahi emre hazırlıklı olmayı ve manevi görevi yerine
getirmeyi gösterir.
• Kişisel Tecrübe (Uzun Süreli Halvet):
Rûzbihân, bazı tecrübelerinde (Mukâşefât) sabaha kadar vecd ve hal
içinde kaldığını, ağladığını (giryesten) ve Rabbini seyrettiğini
belirtir. Bu, normal uykunun tamamen terkedildiği mistik bir uyanıklık halidir.
3. Konuşma (Kelâm) ve Sessizlik (Sımt)
Tasavvufta konuşmanın azaltılması (kılletü'l-kelâm)
nefsin disipline edilmesi için önemlidir, çünkü sözler genellikle nefsanî
arzuların veya kibirin yansımasıdır.
• Duyuların Arınması: Rûzbihân,
keşif ve müşahede halinde olan bir sâlikin (İnsan-ı Kâmil), Allah'ın kendisi
için işiten kulak, gören göz ve konuşan dil olacağını ifade eden hadis-i
kudsî'yi kullanır. Bu makamda, kulun konuşması (kelâm) artık kendi nefsinin
değil, ilahi sırların bir ifadesidir.
• Sözlerin Zahiri ve Batıni Anlamı:
Rûzbihân, Kur'an ayetlerinin ve kutsal sözlerin (kelâm) hem zahiri (rüsum)
hem de batıni (hakâik) anlamları olduğunu, arifin ise bu sözlerin
ardındaki ilahi sırları idrak ettiğini vurgular. Arifin dili, "Gaybın
nurları" (envâr al-ğayb) ile aydınlanmış ruhun (rûh)
dilidir.
• Zikir (Konuşma İbadeti): Namazın
beş aşamasından biri olan Salât al-Munâcâh (Yakarış Namazı), sır
makamında gerçekleşir ve Hak ile gizli konuşmayı (münacat)
içerir.
• Konuşma ve Müşâhede: Rûzbihân'ın
bizzat kendi tecrübelerinde Allah ile konuştuğu (hıtâb) ve karşılıklı
konuştuğu (tahâtub) defalarca tekrarlanır. Bu diyaloglar, onun
ibadet ve manevi halinin merkezinde yer alır. Örneğin, Allah'ın kendisine, "Neden
kederleniyorsun, ben seninim ve tüm kederleri giderenim, ben yol açıcıyım"
(çerâ endûh be-dil dehi, der hâli ki men ez-ân-i tû-em, ve men ber-taraf
kunendeyi-i cemî'-i ğam-hâ-em. Men gûşâyendeyi râh-i bahişt âyem) diye
hitap ettiği aktarılır.
• Aşktan Doğan Konuşma: Âşık,
kendisini ilahi sırların tecelligahı olarak gördüğünde, sözleri sıradan kelam
olmaktan çıkar. Hatta âriflerin sözlerinin, İlahi Kelam'ın deposu (hazâ'in)
olduğunu, garip bilimleri ve harikulade haberleri içerdiğini; Ezeliyet
diliyle konuştuklarını (bi-lisâni'l-Ebediyye) ve Ezelî ifadelerle
haber verdiklerini söyler. Bu, sıradan kelamdan tamamen ayrılan, manevi bir
konuşma biçimidir.
Özetle, Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi
yolunda oruç/açlık, uyku ve konuşma, nefsi şer odaklarından (şehvet ve
dünya sevgisi) temizlemek ve kalbi ilahi tecellilere hazırlamak için kullanılan
köklü riyâzet pratikleridir. Bu pratiklerin amacı, sâlikin hem fiziksel hem de
ruhsal olarak en yüksek manevi makamlara (vuslat, keşif ve müşahede) ulaşmasını
sağlamaktır.
İblis Hakkında Düşünceleri Ve Hileleri
Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi sisteminde
İblis (Şeytan) ve onun hileleri (mekâid) konusu, dervişin (sâlik) manevi
yolculuğundaki (seyr ü sulûk) en büyük engellerden biri olarak merkezi
bir yer tutar. Şeytan, nefsin (ego) ve dünyevi arzuların tetikleyicisi olarak,
ruhun ilahi müşahedeye ulaşmasını engellemeye çalışır.
Kaynaklarda Rûzbihân'ın Şeytan hakkındaki
görüşleri ve onun kullandığı hileler, özellikle manevi terbiyenin (riyâzet)
ve keşiflerin (mukâşefât) incelendiği bölümlerde detaylıca
açıklanmıştır.
I. Şeytan'ın Rolü ve Nefs ile İlişkisi
Rûzbihân, insanın manevi alana
yükselmesinin önündeki temel engelleri, Şeytan ve Nefs-i Emmâre (nefs
al-Ammâra) olarak iki ana kaynaktan çıkan vesveseler (vesâvis)
olarak tanımlar.
A. Manevi Gözlem Engeli
Şeytan'ın temel işlevi, insan kalbinin ve
ruhunun ilahi hakikatlere yönelmesini engellemektir:
• Mâlâkût’a Bakışı Örtmek:
Rûzbihân'ın (veya meşayıhın) ifadelerine göre, Şeytanlar (şeyâtîn),
eğer Âdem oğullarının kalpleri etrafında dönüp dolaşmasaydı, insanlar semaların
melekûtuna bakabilirlerdi. Bu durum, Şeytan'ın temel görevinin, manevi görüşü
(basîret) engelleyen bir perde (hicâb) oluşturmak olduğunu gösterir.
• Kalbin Bağlanması: Kalp, nefsin
şehvetine meylederse, Şeytan'ın ve nefsin ipi kalbe bağlanır. Bu,
Şeytan’ın etkisinin ancak kişinin kendi nefsine uyumuyla mümkün olduğunu
gösterir.
B. Şeytanî Vesveselerin Kaynağı
Manevi yolcu, yolculuğunun hiçbir
aşamasında Şeytan'ın ve nefsin fısıltılarından emin değildir; zira vesveseler
manevi makamların tamamında kendini gösterir. Şeytan'ın vesveseleri iki ana
türdedir:
1. Günah ve İsyan Yolu: Şeytan,
nefsin doğal olarak meyletmediği (ma'âsî) isyanlara teşvik eder.
2. Bilgisizce Konuşma Yolu:
Şeytan'ın en tehlikeli fısıltılarından biri, "Allah hakkında ilimsizce
konuşmak" (el-kavl 'ala'llâh bi-ğayr 'ilm) eylemidir. Bu,
tasavvufta iddiacılığa ve sapkınlığa yol açan büyük bir tehlikedir.
II. Şeytan'ın Hileleri ve Yanıltmaları (Mekâid)
Rûzbihân, Şeytan'ın (İblis) sâlikleri
yoldan çıkarmak için kullandığı belirli hileleri (mekâid) ve tuzakları
(mevâkı') ortaya koyar:
• Küfür ve Büyük Günahlara Sürükleme:
Şeytan'ın vesveselerinin çoğu, kişinin küfür (küfr) ve büyük
günahlara (kebâir) düşmesine neden olur. Bu yolda sâlik, tevhidin en
temel kurallarını dahi kaybedebilir.
• İlahi Sıfatlarda Şaşırtma:
Şeytan, kişiyi Allah'ın sıfatları hakkında yanıltarak sapkınlıklara düşürür.
Bunlar:
◦ Teşbih (Tashbîh):
Allah'ı yaratılmışlara benzetme yanılgısıdır.
◦ Ta'tîl:
Allah'ın sıfatlarını inkâr etme veya geçersiz kılma yanılgısıdır.
• Riyâ (Gösteriş) ve Şöhret Tuzağı:
Şeytan ve nefis, bazen manevi yolcunun yanında yer alarak onu helake sürüklemek
için riyâ (gösteriş) ve şöhret (sum'a) arayışına iterler. Nefs-i Emmâre,
ilim diliyle konuşarak kişiyi riyâ ve şöhret bataklıklarına yönlendirir.
• Dünyevi Şehvetlerle Şirk Koşma:
Şeytan, saliklere dünyevi şehvetleri (şehâvât ad-dunyâ) cazip
göstererek, kalbi Allah'tan başka şeylere yönlendirir ve bu, kalpte bir şirk
(şirk) oluşmasına neden olur.
• Güzellik Suretindeki İğva (İblis
Ordusu): Rûzbihân'ın mistik aşk felsefesinde, İblis'in tehlikesi, dünyevi
güzellik (cemâl-i insanî) bağlamında da belirir. Âşık, can gözüyle baktığı
dilberin zülf halkasında "İblis ve Kârûn'un binlerce askerini"
görür. Bu, dünyevi surete duyulan aşkın (aşk-ı mecâzî), derin bir manevi tuzağı
ve aldatıcılığı barındırdığına işaret eder.
• Yusuf Kıssası Bağlamında Mekr:
Kaynaklar, Hz. Yusuf'un (AS) kıssasında, onun Zeliha'nın arzusunun afetinden ve
kıskançların hilelerinden kurtulmasını, Şeytan'ın hilesi (mekr-i
şeytân) hakkındaki ilahi keşiflerle ilişkilendirir.
III. İlahi Mekr (Tedbir) ve Korunma
Rûzbihân, kulların hilelerine karşılık bir
de İlahi Mekr (Allah'ın tedbiri) kavramını öne sürer, bu bir uyarı ve
terbiye mekanizmasıdır:
• Ruhani Makamlarda Mekr: Manevi
makamlarda ilerleyen ârifler dahi, İlahi Mekr'in (tedbirin) perdelerinden
kurtulamazlar. Allah, kullarının kibir ve iddialarına karşılık bazen onların
aleyhine tedbir alır.
• Sâlikin Korunması: Şeytan’ın
vesvese ve hilelerinden korunmak isteyen kişi, bu vesveselerin yerlerini,
silahlarını ve hilelerini bilmeli ve bu konuda Allah'tan yardım istemelidir.
• Tevhîd ve İbadetle Kurtuluş:
Sâlik, nefsin arındırılması, tövbe (tevbe) ve riyâzet yoluyla kalbini
temizlediğinde, Allah'ın zikriyle meşgul olur. Kul, Allah'ı andığında,
Şeytan acz içinde kalır ve Şeytan'ın gücünden eser kalmaz.
• Peygamberin İstisnası: Rûzbihân,
peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem)
Şeytan'ın hilelerinden nasıl korunduğuna dair özel bir bilgi sunar. Peygamber (salla’llâhu
aleyhi ve sellem), "Beni rüyasında gören, hakkı görmüştür, zira Şeytan
benim suretime giremez (lâ yetemessül bi-sûratî)" buyurmuştur.
Bu, peygamberin ruhunun ilahi himaye altında olduğunu ve İblis'in onu aldatacak
güce sahip olmadığını gösterir.
Özetle, Rûzbihân'ın tasavvufunda İblis/Şeytan,
kalbi ilahi nurlardan uzaklaştıran, onu nefsin şehvetleri ve büyük günahlarla
kirletmeye çalışan, riyâ ve kibir gibi manevi tuzakları kullanan yıkıcı bir
güçtür. Ancak bu hileler, samimi bir sâlikin zikir, riyâzet ve Allah'a tevekkül
yoluyla üstesinden gelebileceği sınavlardır.
Hayatı Boyunca Gördüğü Rüyaları Ve Tabirleri
Sorunuz, Rûzbihân-ı Baklî'nin yaşamı
boyunca deneyimlediği rüyalar, manevi görünümler (rüyet) ve bunların
tasavvufi tabirleri hakkındadır. Rûzbihân'ın manevi hayatının merkezinde,
sıradan rüyaları aşan, yüksek dereceli mistik keşifler ve müşahedeler (mukâşefât
ve müşâhedât) yer alır. Bu tecrübeler, onun felsefesinin temel taşıdır ve Kashf
al-Asrâr wa Mukâşefât al-Anwâr adlı eseri, bu şaşırtıcı deneyimlerin bir
raporudur.
Rûzbihân'a göre, bu keşifler, aşkı
kışkırtan (kef-i müheyyic-i aşk) ve ilahi sevginin bineği (mutâyâ-yı
muhabbet ve şevk) olan Melekût (Manevi Âlem) ve Ceberût (Kudret
Âlemi) âlemlerinin harikalarının Allah tarafından kula açıklanmasıdır.
İşte kaynaklara dayanarak Rûzbihân'ın
deneyimlerinin türleri ve bu deneyimlere dair tabirler:
1. Keşiflerin Türleri ve Seviyeleri
Rûzbihân'ın rüya/görünüm deneyimleri,
basit bir rüya olmaktan ziyade, manevi hakikatin idrak edilme biçimine göre
sınıflandırılır:
1. Muhâdara (Fiillerin Tecellisi):
Allah'ın fiillerinin tecellisine şahit olmaya denir.
2. Mukâşefe (Sıfatların Tecellisi):
Allah'ın sıfatlarının tecellisine şahit olmaya denir.
3. Müşâhede (Zat'ın Tecellisi):
Allah'ın Zatının tecellisine şahit olmaya denir. Bu tür manevi haller, aynı
zamanda parıltılar (levâih), doğuşlar (tavâli’) ve parlamalar
(levâmi’) gibi terimlerle de ifade edilir.
Bu tecrübeler, bazen görme (rüyet)
ve bazen de işitme (semî') yoluyla gerçekleşir. Rûzbihân'ın elde
ettiği marifet (irfan) çoğunlukla görme (rüyet) kanalıyla
gerçekleşmiştir. Keşifler, bir anda ortaya çıkan geçici durumlar değildir;
bazıları saatlerce süren yoğun ve sürekli hallerdir. Örneğin, saatler boyunca
vecd ve hâl içinde kaldığını, ağladığını ve Rabbini müşahede ettiğini belirtir.
2. Rü'yetullah (Allah'ı Görme) Deneyimleri ve Teşbih
Tehlikesi
Rûzbihân'ın en temel ve çarpıcı deneyimi,
Allah'ı rüyet (görme) yoluyla tanımasıdır. Bu rüyet, farklı makamlarda
gerçekleşir:
• Sıfat Makamında Görüş: Allah, Cemal
(Güzellik) ve Celâl (Ululuk) sıfatları ile tecelli eder. Bu
tecelliler, Rûzbihân'ı aşk makamında bâki kılar.
• İltibas (Benzetme) Makamında Görüş:
Rûzbihân, makamların ilerlemesiyle, Allah'ın bazen mecazi (teşbih) suretlerde
tecelli ettiğini görür. Ona göre, Allah istediği surette tecelli edebilir
ve bu suretler diğer varlıklarda benzeri olan veya olmayan suretler olabilir.
◦ Suretler:
Kaynaklar, O'nu çeşitli kılıklarda gördüğünü aktarır: Bazen "dilruba
bir surette", bazen Âdem (AS) suretinde gök cevherlerle dolu
bir âlemde, bazen de çoban kıyafetinde, elinde bir iğ tutarken veya büyük
bir şeyh kisvesinde dağdan inerken görmüştür.
• Rüyetullah'ın Tabiri (Tenzih
Vurgusu): Rûzbihân, bu İltibas (suretler) deneyimlerinin sonunda, daima
teşbih (benzetme) tehlikesinden sakınmayı vurgular ve Allah'ın tenzihini
(münezzeh oluşunu) teyit eder. Bu, onun manevi görünümlerini literal olarak
değil, manevi hakikatlerin simgeleri olarak algıladığını gösterir.
3. İlahi Hitap (Konuşma) ve Telakki Deneyimleri
Rûzbihân, ibadet ve keşif hallerinde Allah
ile hitap (konuşma) ve tahâtub (karşılıklı konuşma) tecrübeleri
yaşamıştır.
• İlahi Teselli ve Rehberlik:
Allah'ın kendisine hitap ettiğini ve şöyle dediğini aktarır: "Ey neden
kederleniyorsun, zira ben seninim ve tüm kederleri giderenim. Ben cennet yolunu
açanım".
• Emir ve Uyarılar: Bir keresinde,
şafak sökmeden hemen önce bir ses duyarak kapının çalındığını ve kendisine "Kalkmanı
istiyor" dendiğini, bunun üzerine kalkıp abdest aldığını anlatır. Bu,
ilahi emirlerin manevi hallerde dahi aktif olarak alındığını gösterir.
4. Gayb Âlemi ve Manevi Şahsiyetlerin Görünümü
Rûzbihân'ın görünümleri, sadece ilahi Zat
ve Sıfatlarla sınırlı kalmaz, aynı zamanda ruhani âlemin düzenini de kapsar:
• Peygamberler ve Evliyalar: O, tüm
peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri görmüştür. Bu görünümlerde
Hz. Muhammed'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem) diğer tüm peygamberler,
sıddîklar ve melekler önünde Celâl (Ululuk) kapısında bir hacip
(perdeci/muhafız) gibi durduğunu müşahede etmiştir. Aynı zamanda, Hz.
Musa'yı (AS) büyük bir heybetle Tûr-ı Sînâ'dan inerken gördüğünü de belirtir.
Rûzbihân, tüm peygamberlerin ve velilerin, Peygamber'in (salla’llâhu aleyhi ve
sellem) yanında develere binmiş halde olduğunu ve kendisinin de Peygamber'in
sağ tarafında seyir ettiğini kaydeder.
• Melekler: Cebrail, Mikail,
İsrafil ve Azrail gibi tüm melekleri gördüğünü ve Cebrail'in "meleklerin
en güzeli" olduğunu ifade eder. Bir tecrübesinde, meleklerin kendisini
ziyaret ettiğini ve dilini yaladıklarını (zebân merâ mezîdend)
anlatır.
• Manevi Seyahat (Uyku Halinde):
Rûzbihân, uyku halinin dahi sıradan olmadığını, ruhunun uyku esnasında gaybın
miraçlarında (me'âricü'l-ğayb) seyahat ettiğini ifade eder. O, bu
esnada Rabbinin hizmetinde uyuduğu için nefeslerinin dahi sevap olarak
yazıldığını belirtir.
• Kişisel Olanların Görünümü (Rü'yet-i
Âile): Rûzbihân, mukâşefâtlarında defalarca ailesini görmüştür (babası,
annesi, eşleri, çocukları). Eşini cennet ehlinin giysileriyle veya neşeli
bir şekilde otururken görmüş, çocukları ve akrabaları da dahil olmak üzere,
kendisini beklediklerini ve gelişinden memnun olduklarını görmüştür.
5. Müşahedelerin Uzunluğu ve Amacı
William James'in teorisi bağlamında
Rûzbihân'ın keşiflerinin sürekliliği incelenmiştir. Klasik mistik deneyimlerin
aksine, Rûzbihân'ın tecrübeleri genellikle geçici değil, uzun süreli ve
yoğundur.
• Süreklilik: O, Allah'ın cemâlini
ve lütfunu görerek saatlerce neşelenmiştir. Bazen sabaha kadar vecd
ve hâl içinde kalıp ağladığını ve her saat Cemâl, Celâl ve heybetle
müşahede ettiğini söyler.
• Manevi Netice (Tabir): Bu rüyet
ve keşiflerin nihai sonucu, vahdet (birlik) ve fenâ (yok oluş)
makamının idrakidir. Rûzbihân, keşif sonrası kendi durumunu anlatırken, "Gördüm
ki âlem Hak ile dolmuştu" ve "Sonra kendimi gördüm, sanki O'nu
görüyordum ve kendi nefsimden başka bir şey hatırlamadım" diyerek
manevi birleşmeyi tabir eder.
• Sıdk ve İhlas: Bu türden
tecrübeler, kalbin sırlarının saf hale gelmesi ve ihlas ile doğruluğun (sıdk)
bir sonucu olarak gerçekleşir. Bu, Şeytan'ın fısıltılarını (vesvese) ve
nefsin yanıltıcı isteklerini (hevâ) kovmanın bir sonucudur.
Özetle, Rûzbihân-ı Baklî'nin bahsettiği
"rüyalar", şeriat ve tarikat arasındaki sıkı bağa dayanarak
ilerleyen, ruhun Ceberût ve Melekût âlemlerine yükseldiği, doğrudan ilahi
tecellilerin (Zat, Sıfat, Fiil) görüldüğü ve işitildiği çok boyutlu mistik
keşiflerdir. Bu keşifler, sâlike nihai marifeti, vahdeti ve fena-beka
hallerini deneyimleme imkânı sunan, derinlikli manevi tabirlere sahiptir.
Sihir Ve Havas Hakkında
Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi düşünce
sisteminde sihir (büyü) ve havas (gizli ilimler veya okült
uygulamalar) gibi konular, doğrudan bir pratik olarak savunulmamış veya
detaylandırılmamıştır; aksine, onun odak noktası, tüm mucizevi ve olağanüstü
olayların kaynağı olan İlahi Keşifler (Mukâşefât) ve Kerametler
(Kerâmât) üzerine yoğunlaşmıştır. O, hakiki manevi gücü, nefsin ve
Şeytan'ın hilelerine karşı bir savunma mekanizması olarak görmüş, bu gücün
ancak tam kulluk ve saf aşk yoluyla elde edilebileceğini savunmuştur.
Rûzbihân'ın metinlerinde bu konuya dair
ortaya çıkan temel düşünceler ve karşıtlıklar aşağıdadır:
I. Mistik Keşifler ve İlahi Lütuf (Kerâmât)
Rûzbihân’ın tecrübe ettiği ve bahsettiği
olağanüstü olaylar, tamamen İlahi lütuf (fadl) ve seçilmişlik (ıstıfâ)
kapsamında değerlendirilir; bunlar, kişisel çaba (iktisâb) veya
manipülasyonla (sihir) elde edilebilecek şeyler değildir:
1. Doğrudan Görme ve Duyma:
Rûzbihân'ın merkezi deneyimi, Allah’ın Zatını, Sıfatlarını ve Fiillerini
doğrudan görme (rüyet) ve O'nunla konuşma (hitâb / tahâtub)
tecrübeleridir. O, tüm peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri görmüş,
Cebrail'i "meleklerin en güzeli" olarak nitelendirmiştir. Bu tür
müşahedeler, manevi âlemin (Melekût ve Ceberût) harikalarının (acâib)
kulun gözüne açılmasıdır.
2. Manevi Gücün Kaynağı: Gerçek
keşifler ve karametler, sâlikin (yolcu) nefsi arzularından ve nefsanî
amellerden arınması, kalbini sıdk (doğruluk) ve ihlâs (samimiyet)
ile tasfiye etmesi sonucunda ortaya çıkar. Bu manevi tasfiye o kadar ileri
gider ki, kulun kulakları Hakk’ın işiten kulağı, gözleri O’nun gören gözü olur.
3. İlahi Himaye ve Bilinç:
Rûzbihân, evliyanın Allah'ın koruması (hıfz) ve gözetimi (inayet)
altında olduğunu vurgular. Hatta velinin ruhu uyku halindeyken bile, nefsanî
ameller yerine, Rabb'in hizmetinde uyuduğu için nefesleri dahi iyilik (hasenât)
olarak yazılır.
II. Şeytan'ın Hileleri ve Büyüye Dair İmalar
Rûzbihân, manevi yolda ilerleyen kişilerin
karşılaşacağı en büyük tehlikelerden biri olarak Şeytan'ın hilelerini (mekâid)
ve nefsin yanıltıcı isteklerini (heva) işaret eder. Sihir ve havasın
arka planında yatan aldatma ve yanılsama, bu bağlamda ele alınır:
• İblis ve Karun’un Askerleri:
Mecazi (insani) aşktan bahsederken, âşık kişinin baktığı dilberin zülf
halkasında (halka-i zulf) "İblis ve Karun'un binlerce
askerini" gördüğünü belirtir. Bu ifade, dünyevi güzelliğin
cazibesinin, İblis’in ordusu tarafından kurulan büyük bir hile ve manevi bir
tuzak olduğunu ima eder.
• Hârût ve Mârût Motifi: Rûzbihân,
aynı bağlamda (aşk ve güzellik), dilberin bakışının köşesinde "yüz bin
Hârût ve Mârût" bulunduğunu söyler. Hârût ve Mârût, İslami gelenekte
insanlara sihir öğreten melekler olarak bilinir. Bu kullanım, dünyevi cazibenin
tıpkı sihir gibi güçlü ve aldatıcı bir etkiye sahip olduğunu vurgulayan edebi
ve mistik bir teşbihtir. Dolayısıyla, sihir gücünü bizzat değil, onun manevi
tehlikesini ve aldatıcılığını metaforik olarak kullanır.
• Şeytan’ın Hilesinin Zayıflığı:
Yusuf kıssasına atıfta bulunarak, Hz. Yusuf'un Zeliha'nın şehvetinden nasıl
kurtulduğunu anlatırken, "Şeytan’ın hilesinin zayıf olduğunu"
(mekr as-shaytân inna kaf) belirtir.
III. Riyakârların ve Sahte Mistiklerin
Yöntemlerine Karşı Durum
Rûzbihân'ın sistemi, kerametleri
kullanarak halkı etkilemeye çalışan, dolayısıyla bir tür manevi sihirbazlık
yapan sahte dervişlerin uygulamalarından keskin bir şekilde ayrılır:
• Riyakârlığın Yaratılış Amacı:
Şeytan ve nefsin hileleri, kişiyi riyâ (gösteriş) ve şöhret bataklığına
sürükler. Riyakârlar, halkın yüzlerini kendilerine çevirmesi için zahirde (zâhir)
sahte ibadetler ve manevi alâmetler gösterirler. Onlar, "nâfile (sünnet)
amellerle" değil, dünya malı ve itibarıyla meşgul olurlar.
• Gerçek Evliyanın Tavrı: Gerçek
veliler ve arifler ise kerametlerinin farkında olmalarına rağmen, onları
gizlerler ve bu durumlardan dolayı korku (havf) ve hayâ (hiyâ')
duyarlar. Onlar, bu tür olağanüstü hallerin Allah'tan bir imtihan (imtihan)
veya İlahi Mekr (tedbir) olabileceğinden çekinirler.
• Konuşma ve İlim Sınırı: Rûzbihân,
ârifin sözlerinin "ezeliyet diliyle" (lisân al-Ebediyyah)
olduğunu söyler; bu, sıradan bir söz veya sihirli bir formül olmaktan uzaktır.
Şeytan’ın en büyük hilesi ise **"Allah hakkında ilimsizce
konuşmak"**tır (al-qawl 'ala'llâh bi-ghayr 'ilm). Bu, gizli ilimler
(havas) alanına girme ve hakikati tahrif etme tehlikesine karşı bir uyarıdır.
Özetle, Rûzbihân-ı Baklî, sihir ve
havasın dünyevi güç kazanmak veya insanları etkilemek için kullanılan
yöntemler olduğunu zımnen reddetmiş; onun odaklandığı Mukâşefât ve Kerâmât,
nefsî arınma, İlahi aşk ve tam kulluk neticesinde Allah tarafından lütfedilen,
gizlenmesi ve korkulması gereken üstün manevi tecellilerdir.
Rûzbihân’ın Felsefi Teolojisinin Derinliği ve
İnsan Nefsi Konusu
Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Rûzbihân
Baklî'nin tüm manevi felsefesi ve teolojik görüşlerinin temelini insan nefsi (Nefs
al-İnsaniyya) hakkındaki analizi oluşturmaktadır. Ancak mevcut kaynaklar,
onun vizyoner deneyimlerine (Keşfü’l-Esrâr) odaklanırken, bu felsefi
temelin detaylı izahında eksik kalmaktadır.
• Kesb (Kazanım), Kader ve Ölüm
İlişkisi: Kaynaklarda, Rûzbihân'ın insan ruhu analizinin; insanın fiili,
kesb (kazanım) sorunu, kader ve ölüm konularıyla ilişkili olduğu
belirtilmiştir. Bu, fatalizm, irade ve ahiretteki cezalandırma gibi büyük
teolojik sorunlara kapı açar. Ancak elimizdeki materyal, bu teolojik/felsefi
bağlantıların Keşfü’l-Esrâr’daki coşkun hallerle (vecd ve keşif) nasıl
bütünleştiğini veya çatıştığını tam olarak detaylandırmamaktadır. Onun ilahi
lütfa (fazl) dayalı tasavvuf anlayışında, irade ve kesbin yeri, bu vizyoner
deneyimler karşısında ne durumdadır, bu kısım daha derin bir felsefi incelemeyi
gerektirir.
• Psikolojik Terminolojinin Kullanımı:
Rûzbihân’ın psikolojik terimleri (sır, kalp, nefs, ruh) tanımladığı
bilinmektedir. Ancak bu terimlerin onun vizyonlarında ve dualarında (Keşfü’l-Esrâr’daki
iltibas makamları dahil) nasıl işlediği, klasik Sufi psikolojisi
(örneğin Kuşeyrî’nin veya Serrac'ın kullandığı) ile olan farkları, sadece
tanımlarla değil, vaka analizleriyle daha fazla açıklanmalıdır.
Velayet Retoriği ve Mistik Otorite Çatışması
Rûzbihân’ın kendine biçtiği manevi otorite
(velayet retoriği) ile, kurumsallaşmaya çalışan Rûzbihâniyye tarikatının
ihtiyaç duyduğu geleneksel otorite arasında bariz bir gerilim olduğu sıkça dile
getirilmektedir.
• Silsileye Reddiye ve “Usta-Çırak”
Gerilimi: Rûzbihân, otobiyografisinde açıkça "O zaman bir üstadım
yoktu" (mâ kâne lî üstadün fî zâlike’l-vakt) dediği halde,
torunları onun için eksiksiz inisiyatik silsileler (özellikle Kazarûnî ve Şiî
İmamlar üzerinden) tesis etmiştir. Carl W. Ernst de (daha önce söylediğimiz
gibi), biyografiler ile Keşfü’l-Esrâr arasındaki bu farkı incelemek
gerektiğini belirtmiştir. Rûzbihân’ın neden bu kurumsallaşmış otorite zincirini
reddettiği ve bunun, onun mistik yolda cezbe (ilahi çekim) ile başladığı
yönündeki inancıyla nasıl birleştiği, kurumsallaşma süreci açısından daha fazla
irdelenmelidir.
• Peygamberlik ve Velilik Sınırı:
Rûzbihân'ın çocukluk ve gençlik döneminde duyduğu "Sen bir nebi'sin"
nidâsı ve velilik ile peygamberlik okyanuslarının birbirine karıştığı yönündeki
iddiası (yeteşâbeku), onun velayetini en üst düzeye taşıyan, ancak en
tartışmalı konudur. Hagiografiler bu kısmı sansürlemiştir. Bu teolojik açıdan
zor ifadenin, Rûzbihân’ın kendi sisteminde (fenâ ve bekâ makamlarında) nasıl
meşrulaştırıldığı hususunda daha derin analizler sunulabilir.
Eserlerinin Kapsamlı Analizi ve Edebi Üslubu
Kaynaklar Rûzbihân’ın 60’tan fazla eser
yazdığını, ancak bunlardan büyük bir kısmının günümüze ulaşmadığını veya
yeterince incelenmediğini belirtmektedir.
• Keşfü’l-Esrâr’ın Edebi Türü ve
Anlatım Teknikleri: Eserin, modern anlamda otobiyografi olarak kabul edilip
edilemeyeceği tartışılmıştır. Rûzbihân'ın kendi vizyonlarını anlatırken
kullandığı shathiyyat (coşkun sözler) ve mi‘raj (göğe yükseliş)
anlatı geleneğini nasıl yeniden şekillendirdiği, mevcut örneklerle
gösterilmiştir. Ancak bu anlatıların dilbilimsel ve retorik yapısı (örneğin bi-lâ
keyf kullanımının vizyonlarla karşılaştırılması) daha ayrıntılı olarak
incelenmelidir. Kaynaklar, genel olarak Rûzbihân'ın edebi mirasını
değerlendirmek için "daha yapılacak çok iş olduğunu" ifade eder.
• Farsça Şiir ve Nesir Üslubundaki
Zıtlıklar: Rûzbihân'ın Farsça nesir ve şiirlerinin coşkulu, sanatkârane ve
orijinal bir üsluba sahip olduğu belirtilir. Ancak elimizdeki şiir örnekleri (Divân
al-Ma’ârif’ten olduğu düşünülen) genellikle kendi otoritesini ve makamını
övdüğü kısımlarla sınırlıdır. Onun edebi üslubunun, dönemin diğer büyük İran
şairleri (Awhadi-i Kirmani, Hafız, Attar, Rumi) üzerindeki etkisine dair
iddiaların kanıtları ve daha fazla metinsel analiz gereklidir.
4. Mistik Sembolizm ve İltibas
(Gizlenme/Suretlenme) Makamı
Rûzbihân’ın vizyonlarındaki sembolik
unsurlar, onun aşk doktrinini destekleyen en çarpıcı kısımlardır. Bu imgelerin
derinlemesine incelenmesi gerekir.
• "Türk" İmajının
Kompleksitesi: İlahi Güzelliğin (cemâl-i insânî) tecelli yeri (tecelligâh-ı
İlâhî) olarak "Türk" figürünü kullanması, onun mistik estetiğinin
temel taşıdır. Bu figürün aynı zamanda savaşçı ve güzel yüzlü gençlerin
özelliklerini taşıması ve bu imajın ilahi öfke (celâl) ile lütfu (cemâl)
nasıl birleştirdiği, dönemin Fars şiirindeki şehvet (profan aşk) ile işk
(ilahi aşk) arasındaki ince çizgiyi nasıl ele aldığı sorusu, daha fazla
metinlerarası karşılaştırma ve analiz gerektirir.
• İlahi Kıskançlık (Gayret-i İlâhî)
ve İltibas: Rûzbihân'ın Tanrı'nın kıskançlığını (gayret)
deneyimlemesi ve bu kıskançlığın, Tanrı'nın sürekli suret değiştirmesi (iltibas)
yoluyla kendisini hem göstermesi hem de gizlemesi diyalektiğini nasıl kurduğu,
mistik deneyimlerinin merkezinde yer alır. Bu iltibas makamının, görsel
deneyimlerin (suretler) kaçınılmaz bir sınırı olduğu yönündeki teolojik
itirazları nasıl aştığına dair daha fazla felsefi izahat önemlidir.
Rûzbihaniyya Tarikatının Kurumsal
Eksiklikleri ve Yok Oluşu
Rûzbihân'ın manevi mirasının kurumsallaşma
çabası (Rûzbihaniyya) ve neden kısa sürede yok olduğu, sosyolojik ve
tarihsel açıdan daha fazla izahat gerektirmektedir.
• Kurumsal Zayıflıklar: Kaynaklar,
Rûzbihaniyya’nın sadece dört kuşak sürdüğünü ve Kubraviyye veya Kazarûniyye
gibi diğer tarikatların aksine, gelişmiş eğitim programlarından (tedris)
ve geniş himaye ağlarından yoksun kaldığını belirtir. Onun torunları imitative
bir maneviyat peşindeyken, Rûzbihân'ın yazdığı tasavvufi rehber kitaplarının (Risâlat
al-Quds, Ghalatat al-Salikin) pratik eğitimde nasıl kullanıldığı konusunda
eksiklikler vardır.
• Siyasi İlişkilerdeki Çelişki:
Rûzbihân'ın Atabegler ve Moğol yöneticilerle (Bulughan) karmaşık ilişkileri
olmasına rağmen, otobiyografisinin son satırlarında "emirlerin saraylarına
girmekten" azad edilmek için dua etmesi, onun dünyevi iktidara bakışındaki
çelişkiyi gösterir. Bu ikilem, manevi otorite (kutup) ve dünyevi otorite
(sultan/emir) arasındaki ilişkide Rûzbihân’ın duruşunu (ve tarikatının
siyasetten neden kalıcı bir destek alamadığını) anlamak için anahtar bir
noktadır.
Ruzbihan Hakkındaki Anlatılar
Rûzbihân-ı Baklî hakkındaki anlatılar,
büyük ölçüde onun kendi kaleminden çıkan ve benzersiz mistik tecrübeleri kayda
geçiren eserler ile müritlerinin aktardığı karizmatik ve biyografik
anekdotlardan oluşmaktadır. Bu anlatılar, onun tasavvufi kimliğini, manevi
makamını ve keşiflerinin şaşırtıcı derinliğini ortaya koyar.
1. Mistik Hayatın ve Keşiflerin Kaynağı
Rûzbihân'ın kişisel manevi yolculuğuna
dair en temel anlatı, bizzat kendisinin kaleme aldığı Kashf al-Asrâr wa
Mukâşefât al-Anwâr (Sırların Keşfi ve Nurların Müşahedesi) adlı eserdir.
• Eşsiz Mistik Rapor: Bu eser,
İslam mistisizmi tarihinde nadir bulunan bir şekilde, yazarın tümüyle kendi
şaşırtıcı mistik tecrübelerini ve makamlarını ifade etmeye odaklanmıştır. Bu
keşiflerin şaşkınlık verici ve eşsiz bir içeriğe sahip olduğu belirtilir.
• Mistik Yolun Temeli: Rûzbihân'ın
tüm ruhani, felsefi ve teolojik görüşlerinin temeli, insan nefsine dair yaptığı
analizlere ve bu nefsani durumların ruh, akıl ve kalp ile olan bağlantılarına
dayanır.
• Aşkın Kaynağı: Diğer önemli eseri
olan Abhar al-Âşıkīn (Âşıkların Çiçeği), onun aşk felsefesini, yani daha
önce söylediğimiz gibi, insan güzelliğinin İlahi tecellinin aynası olduğu
ve mecazi aşkın Hakiki aşka giden bir merdiven olduğu görüşünü (sullem-i
aşk-ı Rahmân) açıklar.
2. Olağanüstü Görünümler ve Rüyetullah Anlatıları (Mukâşefât)
Daha önce detaylıca bahsettiğimiz
mistik görünümleri, Rûzbihân anlatılarının en çarpıcı kısmını oluşturur. Bu
deneyimler, sıradan rüya veya halden çok, doğrudan ilahi âlemlere
yükselişlerdir:
• İlahi Cemâl ve Celâl’i Görme:
Rûzbihân, makamların ilerlemesiyle Allah'ı cemâl (güzellik) ve celâl
(ululuk) sıfatlarıyla bizzat müşahede etmiştir. Bu rüyet, onun aşk makamında
bâki kalmasını sağlamıştır.
• İltibas Makamında Görünümler:
Allah'ın teşbihî (benzetme yoluyla) suretlerde tecelli ettiğini
deneyimlemiştir. O, Tanrı’yı bazen Âdem (AS) suretinde göksel
cevherlerle dolu bir âlemde, bazen çoban kılığında elinde bir iğ
tutarken, bazen de büyük bir şeyh kisvesinde dağdan inerken görmüştür.
Bu görünümün sonunda daima tenzihi (münezzeh oluşu) vurgulamıştır.
• İlahi Hitap ve Diyalog: Namaz ve
halvet gibi ibadetler sırasında Allah ile defalarca hitâb (konuşma) ve tahâtub
(karşılıklı konuşma) tecrübeleri yaşamıştır. Allah'ın kendisine teselli vererek
"Kederi neden kalbine veriyorsun? Zira ben seninim ve tüm kederleri
giderenim" dediği aktarılır.
• Manevi Hiyerarşiyi Görme: Tüm
peygamberleri, resulleri, melekleri ve velileri görmüştür. Özellikle Hz.
Muhammed'i (salla’llâhu aleyhi ve sellem), diğer tüm peygamberler, sıddîklar ve
melekler önünde, Celâl Kapısı'nda bir perdeci (hâcib) heybetiyle ayakta
dururken müşahede etmiştir. Bu, Peygamber'in (salla’llâhu aleyhi ve sellem)
diğer tüm varlıklar üzerindeki makamının önceliğini ispatlar.
3. Biyografik ve Karizmatik Anekdotlar
Rûzbihân hakkındaki anlatılar, onun
karizmatik bir şeyh ve Kutup olduğu imajını pekiştirir:
• Çocukluktan İtibaren Arayış:
Çocukluğundan itibaren, etrafındaki insanların cehaleti ve yozlaşması arasında,
"Benim Rabbim ve Efendim nerede?" diye sorarak arayışa başladığı ve
bu arayışın ona vecd getirdiği anlatılır.
• "Türk Dostum" Anlatısı:
Risâletü’l-Kuds adlı eserinin yazılış sebebi bir anekdotla açıklanır:
Bir ziyaretçiye "Ebü'l-Ferec, o Türk dostumuzu nasıl buldun?" diye
sormuş, bu sorunun manevi bir sırrı ifşa etmesi üzerine, halini arz eden müride
bu risaleyi yazmıştır. Bu anlatı, onun mistik muhabbet ve ideal suret arayışına
işaret eder.
• Manevi Halin Aktarımı ve Kerametler:
◦ Bir anekdotta,
Şeyh Sadrü’l-Mille Ahmed’den, Rûzbihân'ın duası üzerine kuraklıkta şiddetli
yağmur yağdığı ve şehir halkının topluca müridi olduğu rivayet edilir.
◦ Bir emirin (Emir
Bulaan) kaybolan külahı hakkındaki gizli düşüncesini bilmesi ve bu külahı bulup
emire vermesi, onun kalpleri okuma ve gaybı bilme (firasat) kerametini
gösterir; bu olay üzerine emir hemen ona intisap etmiştir.
• Sözün Gücü: Şiraz’a geldiği ilk
gün camide vaaz vermeye başladığında, sözlerinin "kılıcıyla canları
parçaladığı" (be tîğ-i suhan cân-hâ ber hem zed) ve şehir halkının
ona teslim olduğu anlatılır.
• Veli'nin Özlemi (Daha Önce
Söylediğimiz Konu): Kendinden sonraki özlediği kişi hakkındaki
sorunuzda da geçtiği gibi, Rûzbihân, hakiki âriflerin ölümden ziyade fenâ
(yok oluş) yoluyla Rablerine ulaşmayı özlediğini belirtir. Nitekim Hz.
Peygamber'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem) "Ölüm, müminin armağanıdır
(tuhfetü'l-mü'min)" sözünü, bu armağanın müştakların (müştâkīn)
müşâhedeye ve kurbiyet (yakınlık) kaynaklarına ulaşması için bir yol olduğu
şeklinde yorumlar.
Bu anlatılar, Rûzbihân-ı Baklî'yi sadece
bir teorisyen olarak değil, aynı zamanda manevi hayatının merkezine doğrudan
ilahi tecrübeyi koyan, derin bir keşif ehli ve güçlü bir ruhani lider olarak
konumlandırmaktadır.
Tavsiye Ettiği Zikirler Ve Dualar
Daha önce ibadet konusunu genişçe
ele alırken değindiğimiz gibi, Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi yaşamında
zikirler ve dualar (Evrâd ve Ezkâr), sadece zahiri birer uygulama değil,
bizzat manevi keşiflere (mukâşefât) ve Allah ile doğrudan iletişime (hıtâb)
giden yolun temel direkleridir. Onun önerdiği ve uyguladığı zikirler ve dualar,
kulluk bilincinin zirvesi olan Fenâ ve Bekâ makamlarına ulaşmayı
hedefler.
İşte Rûzbihân'ın düşünce sistemine göre
tavsiye ettiği zikirler, dualar ve bunların ardındaki manevi maksatlar:
1. Zikir (Hatırlama) ve Temel Prensip
Rûzbihân'a göre zikir (Dhikr),
kalbin ve ruhun dünyevi meşguliyetlerden arınarak ilahi vahdete yoğunlaşmasıdır
ve bu, nefsin vesveselerini kovan temel uygulamadır.
• Zikrin Amacı ve Kapsamı:
Rûzbihân, zikredenlerin Allah'ı sadece belirli bir zamanda anmadığını ifade
eder; aksine, bu hatırlama tüm hallere yayılmıştır. Zikredenler, Allah'ı ayakta
Celâl ve azametiyle, otururken Kemâl ve yüceliğiyle, yatarken ise
Cemâl ve lütfuyla anarlar.
• Mistik Fonksiyonu: Zikrin asıl
amacı, vahdet sırrının keşfedilmesi ve fenâ tecrübesine ulaşmaktır. Kul,
zikir ile meşgul olduğunda, Şeytan acz içinde kalır ve onun gücünden
eser kalmaz. Zira kalpte sıdk ve ihlas yerleşmiştir.
• Makamlara Göre Zikir: Zikir,
kişinin bulunduğu manevi makama göre gerçekleşir. Bu, nefis, kalp, ruh ve sır
makamlarında gerçekleşen farklı zikirler yoluyla olur.
• Konuşma ve Zikir Arasındaki Bağ: Kelâm
(konuşma) ibadetinin en yüksek formu zikirdir. Hakiki âriflerin sözleri
(kelâm), sıradan olmaktan çıkarak ezeliyet diliyle konuşmaya döner ve bu
sözler, ilahi sırların depolarıdır.
2. Dualar ve Münacatın (Yakarışın) İçeriği
Rûzbihân, Allah'a yakarışı (Munâcâh),
namazın manevi makamlarından biri olarak görür. Bu yakarış, sır makamında
gerçekleşen, Allah ile kul arasındaki gizli konuşmadır. Dualarında hem kişisel
manevi arınma talep eder hem de manevi hiyerarşinin korunmasını diler.
A. Rûzbihân'ın Kişisel Duaları ve Yakarışları
Rûzbihân'ın münacatlarında, tevazu,
acziyet, ihlâs ve nihai vuslat arzusu temel temalardır:
1. Günahın İdraki ve Af Talebi:
Rûzbihân, günahların dahi İlahi İrade ve Kudret'in kapsamında vuku bulduğunu
kabul ederek, bu büyük hakikatten yola çıkarak af diler: "İlâhî, eğer
günahım Senin irade ve kudretinle (benden) vaki olmuşsa, o günahı affınla
silmen Senin cömertliğindendir".
2. Şükürdeki Eksiklikten Tövbe:
Kulun nimete layık olmadığı bilinciyle, mükemmel kulluk bilincinin eksikliğini
itiraf eder: "İlâhî, vuslatınla bana nimet verdin, ama şükretmedim. Şimdi şükür
makamıma bedel olarak Senden af diliyorum". Bu, en yüksek manevi halin
dahi İlahi azamet karşısında noksan kalacağı bilincini yansıtır.
3. Kutsiyet Nuru İsteği: En yüksek
manevi nimeti isterken, bunu en kutsal varlıklar aracılığıyla talep eder:
"Senden Kutsiyetinin nurlarından bir nur bağışlamanı isterim, ta ki
o nurla ünsiyetinin aydınlığını alayım. Sâfin, Habibin ve yarattıklarının en
hayırlısı Muhammed'in (SAV) hakkı için...".
4. Hüzne Sarılma Tavsiyesi: Daha
önce de söylediğimiz gibi, Rûzbihân hüzün ve gözyaşına büyük önem verir ve
müridlerine şöyle der: "Ey kardeşlerim, hüzne sarılın, zira o kalbin
anahtarıdır". Açlık ve susuzluk gibi riyazetler de bu hüzün halini
meydana getirir.
5. Cömertlik ve Yardım Talebi: O,
duayı bir dilenme kapısı olarak değil, cömertlik kapısı olarak görür.
Allah'tan, kulluk yolunda kendisine yardımcı olmasını ve doğruyu bulmasını
diler.
B. Başkaları İçin ve Topluluk İçin Dualar
Rûzbihân'ın duaları, sadece bireysel
vuslat arayışıyla sınırlı değildir; aynı zamanda tüm manevi hiyerarşinin
korunması ve Müslümanların saadeti için de yakarır:
• Peygamberler ve Evliyalar Yolu:
Rûzbihân, büyük mutasavvıfların (Şeyh Ebû Saîd İbni Ebi’l-Hayr, Şeyh
Ebu’l-Hasan Harkanî vb.) yoluna uymayı (iktidâ) ve halleriyle hidayet
bulmayı (ihtidâ) arzuladığını belirtir.
• Türk Şehitlerine Dair Dua:
Rûzbihân, kendisinden sonraki döneme ait olan veya ideal suretleri temsil eden
Türk şehitlerinin güzelliği için manevi bir arınma diler; "Yüzleri ezelî güzelliğin
halukuyla bezenmesini" ve "gönüllerin Türkistan'ın şahitlerine meyl
etmesini" niyaz eder. Bu, aşk-ı mecazinin aşk-ı hakikiye
çevrilmesi için yapılan bir mistik duadır.
• Berekete Sığınma: Yedi Kişi (Haft
Tan) olarak adlandırılan Kutublar ve Ebdâl'in dualarının bereketiyle
kendisinin ve diğer Müslümanların korunmasını talep eder: "İlahi nurların bu yedi
sırrının, Kutubların ve Ebdâl'in duası bereketiyle üzerimizden ve tüm
Müslümanlardan afetleri kaldırmasını (dileriz)".
3. İbadetin Zirvesi: İlahi Hitaba Mazhar Olma
Rûzbihân için zikir ve duanın en yüksek
makamı, kulun artık kendi iradesiyle istekte bulunmayı bırakıp, doğrudan
İlahi Söz'e (Hıtâb) mazhar olmasıdır. Bu tecrübeler, onun makamının
ne kadar yüksek olduğunu gösteren "keşif" anlarıdır:
• Teselli ve Vuslat: Rûzbihân,
namaz ve münacat hallerinden sonra "Neden kederleniyorsun, zira ben seninim ve tüm kederleri
giderenim. Ben cennet yolunu açanım" şeklinde ilahi bir hitap
duyduğunu aktarır. Bu, kulun ulaşabileceği en yüksek üns (yakınlık) ve itminan
(huzur) makamıdır ve tüm duaların nihai sonucudur.
• Emir Alma: Şafak vakti kapısının
çalındığını ve kendisine "Kalkmanı istiyor" denildiğini
duyması gibi deneyimler de, onun manevi halinin ne kadar uyanık ve sürekli bir
İlahi iletişim içinde olduğunu gösterir.
Bu bağlamda, Rûzbihân-ı Baklî'nin zikir ve
duaları, yalnızca biçimsel tekrarlar değil, kişinin tüm varlığını ve iradesini
Hakikat'e teslim etmesi ve bu teslimiyet neticesinde en yüksek manevi
müşahedeye ulaşması için araçlardır.
Tanrıya Olan Aşkı
Bu, Rûzbihân-ı Baklî'nin mistik hayatının
ve felsefesinin en temel meselesidir. Kendisi, aşkın (aşk) sadece bir
hal değil, bizzat Allah’ın ezelî bir sıfatı olduğu (daha önce söylediğimiz)
inancını savunur. Onun Tanrı’ya olan aşkı, en yüksek manevî makamlara, yani Fenâ
(yok oluş) ve Vuslat'a (kavuşma) ulaşma arzusunun bir ifadesi olup, bu
arzu onun Mukâşefât (Keşfü’l-Esrâr) eserinin merkezini teşkil
eder.
Rûzbihân’ın Tanrı’ya olan aşkını ifade
ediş biçimi, bizzat yaşadığı çarpıcı manevî görünümler (rüyet) ve İlahi
hitaplar (hıtâb) üzerinden incelenebilir:
1. Tecellî ve Cemâl-i İlahî'ye Dair Özlem (Müşahede)
Rûzbihân’ın aşkı, kesintisiz bir İlahi
güzelliği müşahede etme arzusundan beslenir. O, 55 yaşına kadar geçen süre
zarfında, "gayb âleminin perdesini kaldırmadan, benden tek bir gece ve
gündüz geçmedi" diyerek, yaşadığı tecellilerin sürekliliğini vurgular.
A. Cemâl ve Celâl ile Tecellî
Tanrı’nın aşkı, hem lütuf (cemâl)
hem de heybet (celâl) sıfatlarıyla tecelli eder:
• Zıt Sıfatların Varlığı: Rûzbihân,
Cenâb-ı Hakk’ı hem celâl (heybet ve ululuk) hem de cemâl (güzellik)
sıfatlarıyla, melekleriyle beraber görmüştür. Zira O’nun zâtının kemâli, zıt
sıfatların bir arada tecellisiyle zuhur eder.
• Aşkın Kaynağı: O, bir keresinde
Cenâb-ı Hakk’ı en güzel surette görünce, O’nun güzelliğine ve niteliklerine
âşık olduğunu ve O’nun zâtına kavuşmayı büyük bir tutkuyla (iştiyak)
dilediğini belirtir.
• Sonsuzlukta Görme Arzusu:
Rûzbihân, Mevlâ’sından müşâhedesini perdeler arkasında görmek yerine, O’nu
"ilahi kıdem (ezel) ve bekânın sınırları içinde görmek" istediğini
dile getirmiştir.
B. İltibas (Suretler) İçinde Aşk
Rûzbihân’ın en dikkat çekici anlatıları,
Tanrı’nın mecazi suretlerde tecelli etmesiyle ilgilidir (iltibas makamı):
• Çoban Sureti: Rûzbihân, Hakk
Sübhânehu ve Teâlâ’yı "bir çoban gibi üzerinde kaba beyaz yünden bir
giysi/kepeneği, elinde kirmen [iplik eğirmeye yarayan araç] ile arşı
çevirirken" gördüğünü anlatır. Bu görüntü karşısında dahi kalbinden geçen
benzetme düşüncesinden kaçınmış, zira Tanrı’nın bu tür benzetme tasavvurlarının
ötesinde olduğunu bilmiştir.
• Âdem Sureti: Tanrı’nın ona
"Âdem’in suretinde tecelli ettiği" de aktarılır. Ayrıca, Tanrı’nın
"zâtının hey’etini/güzel suretini dilediği gibi gösterdiği" hadisine
dayanarak, gördüğü her suretin O’nun güzellik nurunun bir yansıması olduğunu
kabul eder.
2. Vuslatın Dili ve İlahi Samimiyet (Hıtâb)
Rûzbihân’ın aşkı, Tanrı ile kurduğu son
derece kişisel ve mahrem diyaloglarla (Hıtâb) ifade bulur.
• Dost ve Sevgili Seçimi: Tanrı,
Rûzbihân'a Farsça olarak yedi defa hitap etmiş ve şöyle demiştir: "Ey Rüzbihan seni dost seçtim,
sen benim dostum ve muhibbimsin, korkma ve üzülme, ben senin Tanrınım ve yapmak
istediğin işlerinde senin muhafızınım". Bu hitap, onun velâyetini ve İlahi aşkın
merkezindeki yerini teyit eder.
• İlahi Teselli ve Yakınlık: Endişe
ve keder hallerinde, Tanrı ona teselli verir: "Merak edip endişelenme, sen
uyuyorsan ben senin için uyumuyorum, gerekirse lütfumla sana kibar davranır,
seni kaldırırım". Başka bir seferde, "Üzülme, ben seninim"
dediği aktarılır.
• Kulluk ve Utanç: Tanrı’nın celâl
ve azameti karşısında duyduğu aşk o kadar büyüktür ki, Tanrı ona "Sen
kimsin ki benim kulum oldun" dediğinde, Rûzbihân utancından boyun
eğmiştir. Ancak Tanrı hemen ardından, "Seninim," "Ben seninle
hep beraberdim" diyerek kalbini sevinçle doldurmuştur.
3. Aşkın Ritüel ve Renkleri: Vecd, Şarap ve Raks
Rûzbihân’ın aşkı, sembolik renkler, müzik
(sema) ve ritüelistik manevî hareketlerle doruğa ulaşır.
• Kırmızı Gül ve Kan Şarabı: İlahi tecellînin rengi
kırmızıdır ve gölgeler bile kırmızı olur. Rûzbihân, bu kırmızı şarabın,
"maşuklarının, yani velilerinin kanı, kendisine duyulan iştiyâkın
kanı" olduğunu anlar. Tanrı ona, "iştiyâkın gözyaşın nedir" diye
sorduğunda, "bu da benim içtiğim şaraptır" cevabını vermiştir.
• Mistik Ziyafet (Şarap İçme):
Rûzbihân, Hz. Muhammed'i (SAV) büyük bir kırmızı şarap denizinin ortasında
sarhoş halde otururken ve elindeki kâseden içerken görmüş, Peygamber (SAV) ona
da bu denizden avuçlayarak içirmiştir.
• İlahi Raks (Dans): Mistik
coşkunluk (vecd) sırasında, Tanrı’nın kendisine doğru yürüdüğünü, onu
raksa davet ettiğini ve beraber raksederek onu "dansı için seçtiğini"
anlatır. Bu, Rûzbihân’ın tecrübe ettiği İlahi yakınlığın ve coşkunluğun en üst
seviyesini temsil eder.
4. Fenâ ve En Yüksek Vuslat Talebi
Rûzbihân’ın aşkı, nihayetinde
kendiliğinden ve sürekli tecelliyi (bekâ) istemekle sonuçlanır.
• Fenâ Arzusu: Rûzbihân, Tanrı'dan
istediği en büyük şeyin kendi fenâsı (yokluğu) olduğunu dile getirir:
"Ne dilersen dile" dediğinde, "Benim fenâm/yokluğum ezeliyetin
kahrındadır" cevabını vermiştir.
• Ebedî Şefkat ve Lütuf: Cenâb-ı
Hakk’ın ona, kendi varlığının birliğini göstermesiyle, Rûzbihân "fenâ
olduktan sonra bekâ’daki mevcudiyetimden dolayı" kendisine lütufkâr olan
değişik libaslarla (daha önce rüyalar ve tabirleri konusunda konuştuğumuz
gibi) tecellî ettiğini görmüştür.
• Âlemi Unutmak: Vuslatın en yüksek
makamında Tanrı’nın ona, "Sen kendini ve beni arştan yere kadar
madun/aşağı-astları unutuncaya tevhid üzere değildin" diyerek, tevhidin,
bütün evrenin ve hatta kendi nefsinin unutulmasıyla elde edileceğini işaret
etmiştir. Rûzbihân, bu makamda, bütün evrenleri ve yaratılmışları bir top gibi
Hakk’ın elinde ve hardaldan daha küçük bir zerre olarak görmüştür.
Bu nedenle olarak, Rûzbihân-ı Baklî'nin
Tanrı’ya olan aşkı, korku temelli kulluktan, karşılıklı bir sevgili-âşık
ilişkisine dönüşen, şaşırtıcı ve yoğun mistik tecrübelerle doludur. O, bu aşk
sayesinde, daha önce söylediğimiz gibi, sadece bir arif değil, aynı
zamanda Seyyidü’l-Aktâb ve’l-Muvahhidîn, Şattâh-ı Cihan (Cihanın
Sırlarını Söyleyen) mertebesine ulaşmış bir kutup olarak kabul edilmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------
Rûzbihân-ı Baklî’nin manevi gücünü
gösteren kerametler ve harikulade güçler meselesi
Gerçekten de, onun tasavvufi kimliğini, daha
önce konuştuğumuz mukâşefelerinin (gönül ve sır âleminde yaşadığı
tecrübeler) yanı sıra, bu harikulade olaylar (kerâmât)
sağlamlaştırmaktadır.
Rûzbihân’ın kerameti (olağanüstü halleri)
esasen iki ana anlatı grubunda incelenir: Birincisi, onun Keşfü’l-Esrâr
adlı otobiyografik eserinde bizzat kendisinin rapor ettiği, manevi makamının
ispatı olan İlahi lütuflar ve mucizeler (mukâşefât); ikincisi
ise, torunu Şaraf al-Din İbrahim’in Tuhfat al-'Irfân gibi menâkıb
eserlerinde yer alan dışsal anekdotlardır.
İşte kaynaklar ışığında Rûzbihân’ın
kerametleri ve menkıbeleri ile manevi makamının ispatı:
I. Manevi Makamın Esası Olarak Keşifler ve Hıtâb Kerametleri
Rûzbihân’a göre, bir velinin en büyük
kerameti, nefsini arındırıp Allah'ın dostluğunu kazanması ve ilahi hakikatlere
perdesiz şahit olmasıdır. Keşfü’l-Esrâr bu kerametlerin kesintisiz bir
kaydıdır.
1. Sürekli Müşâhede ve İlahi Seçim
(Hıtâb): Rûzbihân, 55 yaşına kadar "gayb âleminin perdesini
kaldırmadan, benden tek bir gece ve gündüz geçmediğini" söyleyerek,
tecellilerin sürekliliğini en büyük kerameti olarak sunar. Cenâb-ı Hakk’ın
kendisine Farsça olarak yedi defa hitap ettiğini ve şöyle dediğini aktarır:
"Ey Rüzbihan seni dost seçtim, sen benim dostum ve muhibbimsin, korkma
ve üzülme, ben senin Tanrınım ve yapmak istediğin işlerinde senin muhafızınım".
Bu doğrudan hıtâb (ilahi hitap) tecrübesi, onun Allah tarafından bizzat
velayet için seçildiğinin en kesin kanıtıdır.
2. Kutub ve Halifelik Makamı: Allah
Teâlâ, Rûzbihân'ı, Hz. Muhammed (SAV) ve diğer peygamberlerin huzurunda övmüş
ve "Ben kulum Ruzbihan'ı sonsuz mutluluk, velâyet ve kerametler sahibi
olarak seçtim... O dünyada ve âlemler içinde benim halifemdir"
diyerek onun makamının benzersizliğini ilan etmiştir. Bu, onun Seyyidü’l-Aktâb
(Kutupların Seyyidi) lakabını hak ettiğinin mistik delilidir.
3. İlahi Koruma ve Tedavi (Şifâ): Oğlu Ahmed'in ateşi
şiddetliyken yaşadığı endişe üzerine yaptığı niyazda, Hakk Subhânehu ve Teâlâ
ona "Üzülme, ben seninim" diye hitap etmiş ve gayb âleminden "Şifâ!"
diye seslenmiştir. Bu ilahi emirle oğluna şifâ gelmiş ve bu durum o kasabadaki
hastalıklara dahi sirayet ederek şifanın İran'a yayıldığı rivayet edilmiştir.
II. Harikulade Anekdotlar ve Manevi Makamın Dışsal İspatı
(Menâkıb)
Rûzbihân’ın makamı, sadece kendi
keşifleriyle değil, aynı zamanda çevresindeki insanların deneyimlediği
harikulade olaylar ve onun keskin manevi basireti (firâset) ile de
ispatlanmıştır:
1. Firâset ve Kalp Okuma:
Rûzbihân'ın kalpleri okuma ve gizli düşünceleri bilme kerameti, onun yüksek
manevi hassasiyetinin göstergesidir:
◦ Rüya Yoluyla
Haber Alma: Çok samimi dostu ve zamanın Kadı’l-Kuzât’ı olan Şaraf al-Din
Muhammed b. İshak Hüseynî'nin oğlu Kadı Ahmed, Rûzbihân'ı ziyarete gittiğinde,
Rûzbihân istirahatte olduğu için geri dönmeye koyulur. Ancak Rûzbihân hemen
dışarı çıkar ve Kadı Ahmed'e: "Ben o anda Resûlullah'ı rüyada gördüm, bana dedi: 'Ruzbihan
kalk, çünkü, oğlum geldi seni bekliyor'" diyerek uykusunun bile
Peygamber (SAV) tarafından gözetlendiğini ve ziyaretçisinin gelişinin kendisine
haber verildiğini gösterir. Bu olay, Kadı Ahmed’in inancını pekiştirmiştir.
◦ Gizli
Düşünceyi Bilme: Bir keresinde Şeyh Abu’l-Hasan Kardüyah, Rûzbihân’ın
yanındaki bir toplantıda kendi makamının Rûzbihân’ın makamıyla aynı seviyede
olup olmadığını içinden düşünmüştür. Rûzbihân, bu düşünceyi hemen firâset
nuru ile bilmiş ve hizmetçisi aracılığıyla: "Şeyh selam söylüyor bu
düşünceden vaz geç... çünkü bu gün yer yüzünde Rüzbihan'dan başka bu makam
kimsenin değildir" diye haber göndermiştir. Bu durum, Rûzbihân'ın
sadece firâset sahibi olmadığını, aynı zamanda makamının mutlak üstünlüğünü de
beyan etme yetkisine sahip olduğunu ispatlar.
2. Yağmur Duası ve Halkın İntisabı:
Rûzbihân’ın soyundan gelen Şeyh İzz al-Din Mes’ud’un, iki defa yapmış olduğu yağmur
duasına (iki defa yapmış olduğu yağmur duasına ulema ve sultanların da
katıldığı) rivayet edilir. Bu olay, Rûzbihânî tarikatının liderlerinin,
toplumsal hayatı etkileyecek güçte (keramet) uygulamalara sahip olduğunu
gösterir.
3. Manevi Elbise (Hırka) Kerameti: Şeyh
Camal al-Din Savaci'nin anlattığı bir ramedt ise, Rûzbihân’ın liyakatini
somutlaştırır: Savaci, riyâzetleri sırasında gökten yere doğru bir elbisenin (hırka)
indiğini ve bütün halvet ehlinin o elbiseye ulaşmayı beklediğini görmüştür.
Ancak o elbise, Şeyh Rûzbihân araya herhangi bir çaba koymadan doğrudan ona
inmiştir. Savaci, bu rüya/vizyonun ardından Rûzbihân’ın huzuruna gelerek ona
olan itikat ve ihlasının daha da ziyadeleştiğini belirtmiştir.
III. Şöhret ve Tesirinin Kerameti
Rûzbihân, sözlerinin ve varlığının
mucizevi bir etkiye sahip olduğu anlatılarıyla anılır:
• Vaazlarının Tesiri: Şiraz'a
geldiği zaman camide vaaz vermeye başladığında, sözlerinin tesiriyle heyecana
gelen halkın feryat ve figana başladığı, hatta orada bulunan şeyhlerin
ekserisinin hırkalarını yırttığı rivayet edilir. Bu, onun hitabetinin
manevi bir keramet taşıdığını gösterir.
• Hocası Tarafından İftihar Edilmesi:
Hadis, tefsir ve fıkıh hocası olan Fakih Arşad al-Din Nayrîzî'nin, Rûzbihân
hakkında şöyle dediği aktarılır: "Kıyamet gününde tilmizler üstatlarının şahsiyeti ile iftihar
ederler, ben ise tilmizim Rüzbihan ile iftihar edeceğim". Bu
ifade, Rûzbihân'ın genç yaşına rağmen ulaştığı manevi ve ilmi mertebenin, kendi
devrinin en büyük alimleri tarafından dahi tasdik edildiğini gösterir.
Bütün bu kerametler ve menkıbeler,
Rûzbihân-ı Baklî'nin, Şattâh-i Fars ve Seyyidü’l-Aktâb
(Kutupların Efendisi) gibi unvanlarla anılan, eşsiz bir manevi makama sahip
olduğunu, bu makamın İlahi lütufla (hıtâb ve mukâşefe) tescil
edildiğini ve çevresindeki manevi otoritelerce (firâset ve rüyet
yoluyla) onaylandığını ispatlamaktadır.
Şathiyeler Ve Hataları Hakkında Düşüncesi
Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi düşünce
sistemi içerisinde şathiyeler (şathiyyât) ve bunların zahiri
hataları meselesi, onun en özgün ve tartışmalı konularından birini oluşturur.
Kendisi, Fars tasavvufunda Şattâh-ı Fars (Fars'ın vecd hâlinde konuşanı)
lakabıyla anılan bir figür olarak, bu tür sözlerin hem teorisyeni hem de bizzat
uygulayıcısıdır. Onun şathiyyât hakkındaki düşüncesi, bu sözlerin zahirî
şeriat ile bâtınî hakikat arasında nasıl bir köprü kurduğunu
açıklamaya dayanır.
I. Şathiyenin Mahiyeti ve Kaynağı
Rûzbihân'a göre şathiyeler, basit bir
hezeyan veya iddia değil, manevi seyrin zirvesinde, iradenin devre dışı kaldığı
anda, kulun kalbinden dökülen sözlerdir.
• Vecd ve İstığrak Hâlinin Ürünüdür:
Şathiyeler, "galip gelme ve vecd" (sukr) hâlinde, yazarın
kontrolü dışında kendiliğinden "dökülmüş sözler"dir. Bunlar, kişinin
Tanrı'nın tecelliyatına (Müşâhede) daldığı anda ortaya çıkar ve
içerikleri bazen kafa karıştırıcı ve anlaşılmaz olabilir.
• Aşkın ve Mahremiyetin Dili: Şath,
sukr (sarhoşluk) dilidir. Bu, sâlikin (yolcu) üns (Tanrı ile
yakınlık) hâlinde kullandığı, laghv (boş söz), şath (vecd
ifadeleri) ve bilinmeyen ifadeler gibi kelimeleri içeren bir konuşma şeklidir.
• Sırların İfşası: Şathiyenin temel
işlevi, kulun kendi iradesi dışında manevi sırları açıklamasıdır. Bu, kalbin
ilahi tecellilerle sürekli bir hareket (sarsılma) içinde olması ve bu
sırların dudaklara taşmasıyla gerçekleşir.
• Ruhun Konuşması: Arifler,
şathiyeyi, ruhun lisanının konuşmaya başlaması ve hissedilen hallerin
kelimelere dökülmesi olarak tarif ederler.
II. Zahiri Hatalar ve Manevi İzah (Tevîl)
Rûzbihân'ın felsefesinin merkezinde,
şathiyenin neden zahiren hatalı göründüğünü, ancak bâtınen doğru
olduğunu açıklamak yer alır.
• Hatanın Görünümü: Şathiyeler,
genellikle kişinin kendini ilahi Zat ile bir görmesi veya büyüklenmeci ifadeler
içermesi nedeniyle "zahiren sanki şeriat ilminde hatalı"
görünür. Bu, akla aykırı (muğayir) bir tarafı bulunan ve zahirde şeriata
muhalif görünen aşırı derecede sözlerdir.
• Örnekler: Hallâc'ın "Ben Allah'ım" veya Bâyezid-i
Bistâmî'nin "Sübhânî mâ a'zama şânî" (Beni tesbih ederim,
şanım ne yücedir) gibi ifadeleri, bu tür sözlerin en tartışmalı örnekleridir.
• Manevi Doğruluk: Rûzbihân, bu
sözlerin zahiren hatalı olsa da, "bâtınî ilim ve marifette ise
sahih" olduğunu savunur. Çünkü bu sözler, ilahi tecelliyatla erimiş
olan sâlikin kalbinden gelen sırlardır.
• Tevhîd ve Fenâ İspatı:
Şathiyeler, sâlikin Tanrı'da fena (yok oluş) makamına ulaştığını ve bu makamda
bütün evrenlerin ve hadiselerin Tanrı'nın kudret elinde bir zerre kadar
kaldığını idrak ettiğini ispat eder. Kulun varlığının ortadan kalktığı bu
makamda, konuşan artık kulun nefsi değil, hakikattir.
III. Şathiyeye Karşı Çıkanların Hataları ve Tehlikeleri
Rûzbihân'ın zamanında şathiyeler büyük tepki çekmiş, hatta bazıları onu
"sapık bir kâfir" olarak görmüştür. Rûzbihân, bu karşı
çıkışların, eleştirenlerin manevi eksikliğinden kaynaklandığını belirtir.
• Fırsatçıların Yanılgısı:
Rûzbihân, Şathiyyat Şerhi adlı eserini, bu ilmin aydınlanması hakkında "haset
edenlerin gıybet ve iftiralarından çok eziyet" gördüğü için yazdığını
ifade eder.
• Cehalet ve Felaket: Hagiografik
anlatılara göre, Rûzbihân'ın şathiyelerini okuyup onu "sapık bir
kâfir" ilan eden ve cübbesini çıkarmaya kalkan inkârcı bir grup, bu
maksatla yola çıktıklarında talihsiz bir şekilde ölmüştür. Bu tür anekdotlar,
Rûzbihân'ın manevi makamının, inkârcıların yanlış hükmünden üstün olduğunu
gösterir.
• Avama Haram Olması: Rûzbihân,
şathiyenin tehlikeli olduğunu kabul eder. Sema (müzik dinleme) konusunda
olduğu gibi, şathiyeyi de sadece âşıklara ve kâmil olanlara mubah
(izinli) tutar. Cisimleriyle canlı, ancak gönülleriyle ölü olan avamın
(sıradan insanların) şathiyeden ve semadan uzak durması gerekir, aksi halde bu
onlar için fitne ve tehlikeli sonuçlara yol açar.
• Dengeyi Koruma Çabası: Rûzbihân,
Kur'an'daki ayetlerin dahi ibare (avam için), işaret (havas
için), letâif (evliyalar için) ve hakikat (nebiler için) olmak
üzere dört manası olduğunu belirterek, şathiyenin de hakikat makamına ait
olduğunu açıklar. Bu, onun, şathiyenin getirdiği aşırı coşkunluğu (sukr)
şeriatın kaideleriyle (sahv) uzlaştırma çabasıdır.
IV. Şathiyenin Manevi İspatları
Rûzbihân, şathiyyât'ı savunurken,
bunun sadece insanlara özgü bir deneyim olmadığını, manevi âlemin de bu coşkulu
dile sahip olduğunu gösterir:
• Mukaddes Metinlerdeki Benzerlikler:
Şathiyenin mahiyetindeki sözlerin benzerlerinin Kur'an ve Hadis'te de
bulunduğunu ileri sürer. Örneğin, Kur'an'da Allah'a el, ayak veya veçh (yüz)
isnad eden ifadeler veya Hz. Peygamber'in "Allah Âdem'i kendi sureti üzere
yarattı" hadisi, şath mahiyetinde sözlerdir.
• Meleklerin Şathı: Rûzbihân, kendi
keşiflerinde, meleklerin ve ariflerin dahi, "yakınlık vecdleri"
sırasında Allah ile konuşurken, tıpkı kendisinin söylediği gibi şath
türü ifadeler kullandığını müşahede etmiştir. Bu, şathiyenin evrensel ve ilahi
bir iletişim formu olduğunu ispat eder.
Bu nedenle Rûzbihân-ı Baklî için
şathiyeler, kişinin fenâ mertebesine ulaşarak Tanrı ile hicapsız bir
iletişim kurduğunun en güçlü göstergesidir. Bu sözler, onu eleştirenlerin
anlamaktan aciz kaldığı, ancak mistik hayatın ve aşkın zirvesini temsil eden,
sıdk ve ihlas sahibi velilere mahsus bir lütuftur.
Nazif Hocanın dikkatini çeken özelliği
Nazif Hoca'nın Rûzbihân-ı Baklî üzerine
yaptığı kapsamlı çalışmaların (Rüzbihân Al-Baklî ve Kitab Kaşf al-asrar'ı
ile Farsça Bazı Şiirler) ön söz ve bölümlerinde, Rûzbihân'ın kişiliğinde ve
eserlerinde dikkatini çeken ve onu araştırmaya iten temel özellikler ayrıntılı
olarak ifade edilmiştir.
Nazif Hoca'nın gözünde Rûzbihân, sadece bir mistik değil, aynı zamanda
İslam ve İran tasavvuf tarihinde köklü ve karmaşık bir konuma sahip, çığır
açıcı bir şahsiyettir.
İşte Nazif Hoca'nın dikkatini çeken ve
Rûzbihân'ı araştırmaya değer kılan başlıca özellikler:
1. Fikri Derinlik ve Kapsamlı Bilim Adamı Kimliği
Nazif Hoca, Rûzbihân'ın öncelikle "İslam
âleminin yetiştirdiği büyük simalardan biri" olduğunu vurgular. Onun
sadece bir mistik olmanın ötesinde, entelektüel derinliğine dikkat çeker:
• İhatalı Bir Âlim ve Sanatkâr:
Rûzbihân, "büyük bir sanatkâr olduğu kadar da ihatalı bir âlimdir".
Arapça ve Farsça dillerinde, hem manzum hem de mensur olmak üzere, İslami
ilimlerin hemen hemen ekserisine müteallik eserler vermiştir (Tefsir, Hadis,
Fıkıh, İtikad ve Tasavvuf).
• Manevi Hayatın Tahlili:
Rûzbihân’ın eserleri, Hoca'ya göre, İslam dinindeki ruh mürakabe ve
tecrübesinin tahliline imkan verecek ve tasavvufun şeriatle olan
irtibatının nasıl kurulduğuna dair bilgilerimizi genişletecek niteliktedir. Bu,
onun tasavvufi tecrübeyi bilimsel ve şer'î bir çerçevede incelemedeki
yetkinliğini gösterir.
• Orijinalite ve Otorite:
Rûzbihân'ın eserlerinin, İran'ın manevi hayatına dair vasıtasız bilgi
veren kaynakların başında geldiği; İran tasavvufunun orijinalitesini ve dini
anlayışla uzlaştırılmasında esas olan fikirleri aydınlatmaya hizmet edebileceği
belirtilir.
2. Şattâh-ı Fars Lakabı ve Eşsiz Mistik Üslup
Nazif Hoca, Rûzbihân'ın lakabını ve
üslubunu, onu diğer mutasavvıflardan ayıran temel özellik olarak sunar. Daha
önce de bahsettiğimiz şathiyyat konusu, Rûzbihân'ın en dikkat çekici
yönüdür:
• Şattâh-ı Fars: Rûzbihân, "Şattâh-ı
Fars" lakabıyla meşhurdur. Bu lakap, kendisinde vecd ve cezbelerin çok
vuku bulmasından ve Şathiyyât (vecd halinde söylenen coşkulu sözler)
eserini şerh etmesinden kaynaklanmıştır. Hoca, bu tür sözlerin (zahiren şer'î
ilimlerde hatalı, fakat batınî ilimde sahih olan) mistik izahını yapma
gayretini takdir eder.
• Heyecanlı ve Orijinal Üslup:
Hoca, Rûzbihân’ın Arapça eserlerindeki üslubunu özel olarak nitelendirir: "sanatkarane,
heyecanlı, girift duygularının dalgalanmasını ifade edebilen, müessir ve
telkine pek elverişli orijinal üslubu". Bu üslup, onun
sanatkar-mütefekkir kimliğinin bir yansımasıdır.
3. Otobiyografik Eserleri ve Ruhi Tecrübelerin Zenginliği
Hoca, Rûzbihân'ın manevi tecrübelerini
kayıt altına alan eserlerinin, özellikle de Keşfü'l-esrârın eşsizliğine
dikkat çekmiştir:
• Keşfü'l-esrâr ve Din
Psikolojisi: Rûzbihân'ın 55 yaşında Arapça olarak yazdığı Kitâb
Keşfü’l-esrâr ve Mükâşefetü’l-Envâr, onun "manevi bir hal
tercümesi" olarak görülür. Bu eser, "çocukluğundaki ilk
hayallerinden başlayarak manevi ve ruhi yükselişini, mükâşefe halinde başından
geçen hadiseleri ve müşâhede esnasında kendisine görünen sırları
anlatmaktadır". Nazif Hoca, bu eserin özellikle "din
psikolojisi bakımından çok önemli" olduğunu belirtir.
• Mistik Yolun Detaylı Haritası: Maşrab
al-Arvâh (Binbir Makam) adlı eserinde, kulun manevi yolculukta kat etmesi
gereken makamları bin makam olarak tasvir etmesi, bu alandaki tek eser olması
bakımından Hoca'nın dikkatini çekmiştir.
4. Alan Çalışmalarındaki Zorluk ve İhmal
Nazif Hoca'yı Rûzbihân üzerine çalışmaya
iten bir diğer sebep de, Rûzbihân'ın büyüklüğüne rağmen yeterince tanınmaması
ve eserlerinin dağınık olmasıdır:
• Literatürdeki Eksiklik: Hoca,
Rûzbihân'ın şöhretine rağmen, hayat ve şahsiyetinin ana karakterlerini,
eserlerini ve tasavvufi fikirlerini inceleyip tanıtan bir eserin Türkiye'de
henüz yayınlanmamış olmasını vurgular.
• Kaynaklara Ulaşma Zorluğu:
Rûzbihân'ın eserlerinin çoğunun yazma nüshalar halinde dünyanın muhtelif
kütüphanelerinde dağınık bir halde bulunması, bu tedkikin yapılmasını
güçleştiren belli başlı sebeplerdendir. Hoca'nın kendi çalışması, bu dağınık
kaynakları ve hatta o güne kadar bilinmeyen Arapça ve Farsça şiir ve risaleleri
bir araya getirme çabasını içerir. Hoca, bu araştırmasında Rûzbihân’ın
biyografisini aydınlatan bölümler üzerinde hususiyetle durmuştur.
Ruzbihan hakkında Carl W. Ernst ve Henry
Corbin'in yorumları
Rûzbihân-ı Baklî'nin tasavvufi ve şathî
kişiliği, modern araştırmacılar, özellikle Henry Corbin ve Carl W. Ernst için
fevkalade bir ilgi odağı olmuştur. Bu iki önemli akademisyen, Rûzbihân'ın
eserlerine farklı açılardan yaklaşarak, onun mistik tecrübe yapısını ve
tasavvuf tarihindeki özgün konumunu aydınlatmaya çalışmışlardır.
Nazif Hoca'nın da eserleri neşredilirken
katkıda bulunduğu bu alanda, hem Corbin hem de Ernst'ün dikkatini çeken
hususlar, Rûzbihân'ın kaleme aldığı otobiyografik ve vizyoner metinlerin
eşsizliğinden kaynaklanmaktadır.
I. Henry Corbin'in (HC) Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar
Henry Corbin, 1950'li yıllardan itibaren
Rûzbihân'ın Farsça ve Arapça eserlerini neşrederek ve üzerine makaleler
yazarak, onun düşünce dünyasını Batı'ya tanıtan temel figürdür. Corbin,
özellikle Rûzbihân'ın aşk felsefesi ve vizyoner yönüne odaklanmıştır:
1. Vizyoner Deneyimin Merkeziyeti (Keşfü’l-Esrâr):
Corbin'in öncelikli ilgi alanı, Rûzbihân’ın 55 yaşındayken Arapça kaleme
aldığı, kendi ruhani tecrübelerinin bir nevi günlüğü olan Kitâb
Keşfü’l-Esrâr ve Mukâşefetü’l-Envâr'dır. Corbin, bu eserin içeriğini analiz
ederek, Rûzbihân'ın mistik tecrübedeki "vizyoner rüya" (Visionary
Dream) kavramını ele almış ve bu tür bir tecrübenin Rûzbihân için ne kadar
merkezi olduğunu vurgulamıştır. Bu eserde yer alan, daha önce detaylı
konuştuğumuz Tanrı, melekler, peygamberler ve sûfî azizlerle olan
olağanüstü yoğunluktaki karşılaşmalar, Corbin'in dikkatini çeken ana
temalardır.
2. Aşk Felsefesi (Abhar al-‘Âşıkīn):
Corbin, Rûzbihân'ın sufiyane aşk ve güzelliğe tapınma (cemâl-perestlik)
felsefesini inceleyen Kitâb-e Abhar al-‘Âşıkīn (Jasmin des Fidèles
d'amour) adlı eserine de büyük önem vermiştir. Corbin, bu eseri Fransızca
bir önsözle yayımlamış ve Rûzbihân'ın mecazi aşkı (insan güzelliğine duyulan
aşkı) ilahi aşka giden bir basamak (sullem-i aşk-ı Rahmân) olarak görme,
onun düşüncesinin çekirdek noktasıdır. Corbin, Abhar al-'Âşıkīn'e, Keşfü’l-Esrâr
ve İğâna risalesinden daha fazla yer ayırmıştır.
3. Mistik Paradoksların Şerhi (Şerh-i
Şathiyyât): Corbin, Rûzbihân'ın, sohbetimizin bir kısmında
tartıştığımız Hallâc-ı Mansûr ve Bâyezîd-i Bistâmî gibi mistiklerin şathiyyâtını
şerh ettiği Şerh-i Şathiyyât eserini de neşretmiştir. Corbin, bu
eserdeki mistik paradoksların (zahiren şeriata aykırı, batınen sahih sözlerin),
Rûzbihân tarafından nasıl izah edildiğini incelemiştir.
4. Ruhun Huzuru ve Huzursuzluğu
(Quietude et Inquietude): Corbin, Rûzbihân'ın ruhunun yaşadığı huzur (quietude)
ve huzursuzluk (inquietude) halleri üzerine derinlemesine analizler
yapmış, özellikle İğâna ve Keşfü’l-Esrâr üzerinden bu ikilemi
tartışmıştır.
II. Carl W. Ernst'ün Yorumları ve Dikkat Çeken Hususlar
Carl W. Ernst'ün Rûzbihân üzerine yaptığı
çalışmalar, Corbin'in temel yayınlarını takip eden ve Rûzbihân'ın eserlerinin
yapısına odaklanan daha yeni bir yaklaşımdır. Ernst'ün temel ilgi alanları,
Rûzbihân'ın mistik anlatım dilinin analizi ve tecrübelerinin yapısıdır:
1. Mistik Tecrübenin Yapısal Analizi:
Ernst'ün çalışmasının ana hedefi, Rûzbihân'ın yazılarındaki mistik
tecrübenin yapısını (structure of mystical experience) tanımlamak ve
açıkça ifade etmektir. Bu, Rûzbihân'ın vizyonlarının ve hallerinin sadece
duygusal patlamalar değil, belirli bir manevi mantık ve sisteme oturan
tecrübeler olduğunu gösterme çabasıdır.
2. Velayet Retoriği (Rhetoric of
Sainthood): Ernst, Rûzbihân'ın "velayet retoriği" (rhetoric
of sainthood) olarak adlandırdığı söylem yapısı üzerinden, onun
ermişlik/velilik makamını nasıl kurduğunu ve meşrulaştırdığını analiz etmeye
odaklanmıştır. Rûzbihân'ın eserleri, onun kendisini nasıl "Kutupların
Seyyidi, Muvahhidlerin Seyyidi, Şattâh-ı Cihan" olarak gördüğünü
kanıtlamak için bir araçtır.
3. Kişisel Günlük vs. Hagiografi
Karşıtlığı: Ernst'ün çalışması, Rûzbihân’ın kendi ruhani günlüğü (Keşfü’l-Esrâr)
ile, daha önce bahsettiğimiz torunları tarafından yazılan biyografilerin
(menâkıbnâmelerin) (Tuhfat al-'Irfan gibi) karşılaştırılmasına
dayanır. Bu karşılaştırma, Rûzbihân'ın tecrübelerinin bizzat kendi ifadeleriyle
nasıl sunulduğu ile, daha sonraki nesiller tarafından yüceltilip
kurumsallaştırıldığını anlamak için önemlidir.
4. Yeni Keşfedilen Kaynakların
Kullanımı: Ernst'ün yaklaşımının bir avantajı, Corbin'in 1950'lerdeki ilk
denemelerinden sonra ortaya çıkan diğer Rûzbihân eserlerini de
kullanabilmesidir.
Özetle, Henry Corbin, Rûzbihân'ın
eserlerini yayına hazırlayarak onun aşk felsefesi ve mistik
vizyonlarının doğasını keşfetmeye odaklanırken; Carl W. Ernst ise bu
tecrübelerin yapısal analizini ve Rûzbihân'ın kendi velayetini inşa etme
retoriğini inceleyerek, tasavvuf psikolojisi ve hagiografi alanına
katkıda bulunmuştur.
Hazırladığımız bu detaylı inceleme,
Rûzbihân-ı Baklî'nin (Rûzbehân İbn Ebî Rûzbehân el-Baqlî eş-Şîrâzî) yaşamını ve
eserlerini, özellikle onun vizyoner deneyimlerinin merkezi metni olan Kitâb
Keşfü’l-Esrâr ve Mukâşefetü’l-Envâr çerçevesinde ele aldı. Var olan tüm
bilgileri (biyografik detaylar, riyazet dönemi, teolojik görüşleri, velayet
retoriği ve edebi üslubu) sentezlediğimiz bu çalışmanın sonucunda, Rûzbihân'ın
İslam mistisizmi tarihinde ne denli benzersiz ve çığır açıcı bir konuma sahip
olduğu netleşmiştir.
SONUÇ:
Rûzbihân-ı Baklî’nin Tevhidin Zirvesi ve
Cemâlin Aynası
Rûzbihân-ı Baklî (ö. H. 606), 6. ve 7.
Hicri yüzyılların Fars tasavvufunun en çarpıcı figürü olarak, mistik
otobiyografisi, coşkulu aşk doktrini ve şeriat ile hakikat arasındaki dengeyi
kurma çabasıyla öne çıkmaktadır. Onun düşünce sistemi, kuru bir nazariyeden
ziyade, 43 yıllık "dalalet" döneminden sonra (H. 583) yaşadığı
doğrudan İlahi Çağrı (Nidâ) ve İlahi Çekim (Cezbe) ile başlayan,
saat be saat tekrarlanan yoğun ve görsel mistik tecrübelerin (Mukâşefât ve
Müşâhedât) üzerine kurulmuştur.
I.
Tecrübenin Benzersizliği ve Yeni Bir Mistik Metot
Rûzbihân’ın tasavvufi yolculuğu, klasik
Sufi silsileciliğinden farklı olarak, öncelikle Cezbe ile başlamış ve kesb
(kulun kazanımı) değil, tamamen Allah’ın lütfu (fazl) ve ezelî seçimi (ıstıfâ)
temeline dayanmıştır. Bu durum, onu Seyyidü’l-Aktâb (Kutupların
Efendisi) makamına taşımıştır.
1. Müşâhedenin Görsel ve Sürekli
Doğası: Rûzbihân’ın Keşfü’l-Esrâr’da rapor ettiği tecrübeler,
sıradan rüyalardan veya geçici hallerden çok, Zât’ın tecellisine erişilen en
yüksek makam olan Müşâhede'ye aittir. Kendisinin de ifade ettiği gibi,
O’nu Celâl, Cemâl ve ihtişamıyla “saat be saat defalarca müşahede etmiştir”. Bu
süreklilik ve görsel yoğunluk (daha önce söylediğimiz gibi, Nazif Hoca’nın da
dikkatini çeken, din psikolojisi açısından önemli bir otobiyografik
raporlama biçimidir).
2. Tecellinin Antropomorfik ve Sembolik
Yapısı (İltibas): Rûzbihân, İlahi Güzelliği (Cemâl-i Kadîm), hem
Adem suretinde (ṣūrat-i ādam), hem de farklı kılıklarda (çoban, büyük
şeyh) görmüştür. Onun vizyonlarında merkezi bir yer tutan, eserini dahi
kendisine ithaf ettiği Türk figürü, İlahi Tecellinin cemâl
(güzellik) sıfatının somutlaştığı Tecelligâh-ı İlâhî olarak işlev görür.
Bu İltibas makamı, zahiri anlamda teşbihe kaçsa da, Rûzbihân’ın bizzat
kendi tecrübesiyle temellendirdiği, Hakikat'ın ancak en güzel suretlerde
tezahür etmesi felsefesinin ürünüdür.
II. Aşk
Doktrini ve Şathiyenin Savunucusu
Rûzbihân’ın Tanrı’ya olan aşkı, korku
temelli kulluktan ziyade, doğrudan kişisel ve mahrem bir sevgili-âşık
ilişkisine dayanır.
1. Aşk-ı Mecâzî ve Aşk-ı
Hakikî Sentezi: ‘Abhar al-‘Āshiqīn adlı eserinin merkezinde yer
alan doktrin (daha önce söylediğimiz gibi), insan güzelliğinin İlahi Tecellinin
bir aynası olduğu ve mecazi aşkın (aşk-ı mecâzî) İlahi Aşka (aşk-ı
ilâhî) giden bir merdiven (sullem) olduğudur. Bu, onun mistik estetiğinin
temel taşıdır ve İslami platonizme sufi bir yorum getirmiştir.
2. Şathiyyatın Teolojik Savunusu: Şattâh-ı
Fars lakabını almasına neden olan coşkulu sözleri (Şathiyyât),
Rûzbihân'ın sisteminde, kulun fenâ (yok oluş) makamına ulaştığında kendi
iradesi dışında konuştuğu, "zahiren şeriat ilminde hatalı, fakat bâtınî
ilim ve marifette ise sahih" sözler olarak açıklanmıştır. Onun Şerh-i
Şathiyyât’ı, bu radikal mistik ifadeleri, peygamberlerin ve meleklerin bile
kullandığı evrensel bir ilahi iletişim biçimi olarak meşrulaştırma
çabasının ürünüdür.
III.
İbadet, Riyâzet ve Şeriatle Uzlaşma Çabası
Mistik coşkunluğun zirvesinde olmasına
rağmen, Rûzbihân, Şeriat ve Hakikat arasındaki bağı sıkı tutmuştur.
1. Disiplin ve Nefs Terbiyesi:
Rûzbihân’ın yolu, riyâzet ve mücâhede ile kalbin temizlenmesini
zorunlu kılar. Özellikle açlık (cû’) ve susuzluk (atâş)
(oruç/perhiz) ile hüzün ve gözyaşının kalbi manevi keşfe hazırlayan
anahtarlar olduğunu belirtmiştir. Bu çetin uygulamalar, onun halvet
(inziva) hayatının (yedi yıl Bamüy Dağı'nda) temelini oluşturur.
2. İbadetin Mistik Amacı: Namaz,
zikir ve dualar (evrâd), onun için sadece yükümlülük değil; vuslat
(kavuşma) ve Müşâhede makamlarına açılan kapılardır. Zikir, kulun
varlığını vahdet sırrının keşfine adaması anlamına gelir. Yüksek manevi
makamlarda, zikir ve duaların yerini doğrudan İlahi Hitap (Tanrı ile
karşılıklı konuşma) tecrübeleri alır.
3. Sema ve Raksın Yüceltilmesi:
Rûzbihân, sema’yı "cemâlin güzel yüzü"nü temaşa etme arzusuyla
ilişkilendirmiş ve semanın, kemale ermiş aşıklar için ibret ve marifet yolu
katetme vesilesi (başka bir ibadetle ulaşılamayacak bir mertebe) olduğunu
savunmuştur. Ancak daha önce söylediğimiz gibi, sema ve raksın avam için
fitne olduğunu belirterek, bu uygulamaların inceliğine dair kısıtlamalar
getirmiştir.
Rûzbihân-ı Baklî, Keşfü’l-Esrâr
adlı eşsiz eseriyle, sadece kendi ruhani hayatının bir kaydını sunmakla
kalmamış, aynı zamanda İslam tarihinde velayet makamının sınırlarını zorlayan, cemâl
ve aşk temelli özgün bir teoloji inşa etmiştir. Onun mirası, Nazif
Hoca ve Carl W. Ernst gibi akademisyenlerin titiz çalışmalarıyla (daha önce
değindiğimiz gibi), coşkun sözlerin arkasındaki derin ilim ve usulü
ortaya koyması açısından kalıcı bir öneme sahiptir. O, bir yandan tüm
yaratılmışları Tanrı'nın suretinde (Adem) gören, diğer yandan bu görüşün
tehlikelerine karşı Gayret-i İlâhî perdesiyle kendini koruyan, İslam
mistik geleneğinde aşkı ve vizyonu kurumsallaştıran, "Cihanın Sırlarını
Söyleyen" (Şattâh-ı Cihan) eşsiz bir Kutup olarak yerini
almıştır
KAYNAKLAR
I. Rûzbihân-ı Baklî'nin (Ö. 606/1209)
Eserlerinden Doğrudan ve Dolaylı Faydalanılan Birincil Kaynaklar
Rûzbihân’ın şahsiyetini ve ruhani
yükselişini bizzat kendi ağzından anlamamızı sağlayan, günümüze ulaşmış veya
sadece isimleri bilinen eserlerinin tam listesi:
1. Kitâb Keşfü’l-Esrâr ve
Mukâşefetü’l-Envâr (Arapça, H. 582-585 civarı)
◦ İçerik:
Rûzbihân’ın çocukluğundaki ilk hayallerinden başlayarak manevi ve ruhi
yükselişini, müşahede esnasında kendisine görünen sırları anlattığı, din
psikolojisi açısından çok önemli olan otobiyografik eseridir.
◦ Nüsha
Kayıtları: Massignon’un hususi kütüphanesinde, İran’da ve Konya İzzet
Koyunoğlu Kütüphanesi’nde nüshaları bulunmaktadır.
◦ Diğer Adı:
Bazı kaynaklarda Kitâbü’l-Envâr fî keşfi’l-esrâr olarak da
zikredilmiştir.
2. ‘Abhar al-‘Āshiqīn
(Âşıkların Çiçekliği)
◦ İçerik:
Aşkın tanım ve şerhine, mecazi aşktan hakiki aşka geçiş doktrinine odaklanan,
Farsça yazılmış en önemli eserlerinden biridir.
◦ Telif Nedeni:
Rûzbihân’ın “Türk” olarak adlandırdığı içsel maşukunun talebi üzerine
yazılmıştır.
3. Kitâb Maşrab al-arvâh al-maşhür
ba Hazar-u yak makam (Binbir Makam)
◦ İçerik:
Kulun tasavvuf yolculuğunda kat etmesi gereken makamları 1001 makam olarak
tasvir eden Arapça bir eserdir. Halen bu konuda bilinen yegâne eserdir.
◦ Nüsha Kaydı:
Diyarbakır Genel Kütüphanesi, nr. 1529 B.
4. Şerh-i Şaṭḥiyyât (Farsça) /
Arapça Redaksiyonu: Kitâb Manṭıḳ al-asrâr bi-beyân al-envâr
(veya Tafsīr al-shathiyyat)
◦ İçerik:
Hallâc-ı Mansûr ve Bâyezîd-i Bistâmî gibi büyük sûfilerin vecd halinde
söyledikleri, zahiren şeriata aykırı, batınen ise sahih olan coşkun sözlerin (Şaṭḥiyyât) izahını içeren
felsefi/mânevî bir şerhidir.
◦ Önemi: Şaṭḥ konusundaki en önemli
eserlerden olup, Rûzbihân’a “Şattâh-ı Fars” lakabını kazandırmıştır.
5. ‘Arā’is al-Bayān fī Ḥaqā’iq al-Qur’ān
◦ İçerik:
Rûzbihân’ın sûfiyane tefsiridir.
6. Risâlat al-nukat (veya Kitāb
Ghalatat al-Sālikīn)
◦ İçerik:
Sûfi ıstılahlarının Farsça bir lügatçesi olup, Şerh-i Şaṭḥiyyât’ın fihristinin bir
hulasası mahiyetindedir.
7. Kitâb al-İğâna (veya Kitâb
Sharḥ al-Quṭub wa’l-asrār fī maḳāmāt-i ahli’l-anvār wa’l-asrār)
◦ İçerik:
Peygamberin bir hadisi olan al-iğâna (örtmek, kaplamak) kelimesini konu
edinerek, enbiya ve evliya için var olan ilahi imtihanı izah eden Arapça eser.
8. Kitâb Sayr al-arvâh (veya
al-Miṣbâḥ fī
mukâşafât ba‘ḍ
al-arvâh)
◦ İçerik:
Ruhların yaratılmazdan önceki mevcudiyeti, Tanrı’nın insan suretinde yaratılışı
ve narsisizm nazariyesinin ele alındığı eser.
9. Divan al-ma‘ârif (Manzum
eserleri)
◦ İçerik:
Çeşitli tasavvufi konularda yazılmış Farsça şiirler, özellikle kendisini övdüğü
ve manevi makamını anlattığı mesnevi tarzındaki şiirler.
10. Günümüze Ulaşmayan Eserler
(Kaynaklarda Zikredilenler)
◦ Laṭā'if al-bayān fī tafsīr
al-Qur'ān, Kitāb Maknūn al-ḥadīth,
Kitāb Ḥaqā'iq
al-akhbār, Kitāb al-Muwaṣṣaḥ
fī’l-maẕāhib
al-arba‘a (Fıkıh), Kitāb al-'Aqā'id (Usul), Kitāb Maḳāyīs al-samā' (Müzik
dinleme/Sema ölçüleri).
II. Rûzbihân'ın Yaşam ve Fikir Kaynakları
Bu çalışmada, Rûzbihân’ın otobiyografik
ifadelerini destekleyen ve onun kurduğu tarikatın (Rûzbihāniyye) tarihi
sürecini belgeleyen kaynaklara da başvurulmuştur:
1. Tuḥfat al-'Irfân
◦ İçerik:
Rûzbihân’ın torunu Şaraf al-Dīn İbrahim tarafından yazılan ve onun
kerametlerini, müridlerini ve Rûzbihâniyye silsilesini içeren menâkıbnâme.
2. Shadd al-izār fī ḥaṭṭ al-awzār ‘an zuwwār al-mazār
◦ Müellif: Mucîb
al-Dīn Abū'l-Qāsim Junayd Shīrāzī (Ö. 791 H. civarı).
◦ İçerik:
Şiraz'daki ziyaretgâhlar ve ariflerin hal tercümeleri içinde Rûzbihân hakkında
geniş bilgi veren eser.
3. Nafaḥāt al-uns min ḥaḍarāt al-quds (Hoca
Abdullâh-ı Ensârî ve Abdurrahmân Câmî)
◦ İçerik:
Rûzbihân’ın hayatına dair kısa bilgiler ve aşk macerası hakkında rivayetler.
4. Fars-nâme-i Nâsirî (Ḥād̲j̲jī Mīrzā Ḥasan Ḥusaynī Fasāyī)
◦ İçerik:
Fars bölgesi tarihi ve coğrafyası içinde Rûzbihân’a dair kısa bilgiler.
5. Kāmil fi’l-Tārīkh
(İbnü’l-Esîr)
◦ İçerik:
Dönem siyasi ve içtimai olaylarını (özellikle Selçuklular dönemi ve Fars
Atabegleri) aydınlatan genel tarih kaynağı.
III. Akademik Tedkik ve Neşir Kaynakları
Rûzbihân’ın eserlerini gün yüzüne çıkaran
ve teorilerini analiz eden akademik çalışmalardır:
1. NAZİF HOCA, Doç. Dr.
◦ RÜZBIHAN
AL-BAKLİ VE KİTAB KAŞF AL-ASRAR'I İLE FARSÇA BAZI ŞİİRLER (İstanbul:
Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1971).
◦ Önemi: Bu
çalışma, Rûzbihân’ın biyografisini, ruhî tecrübelerinin psikolojik önemini ve
eserlerinin orijinal üslubunu teferruatlı olarak ele alan, din psikolojisi
bakımından çok önemli birincil tedkiktir.
2. Carl W. Ernst
◦ Ruzbihan
Baqli: Mysticism and the Rhetoric of Sainthood (Başlık kaynağın
isminden alınmıştır).
◦ Önemi:
Rûzbihân’ın vizyonlarını ve velayet retoriğini, özellikle otobiyografisi (Keşfü’l-Esrâr)
ile menkıbeleri arasındaki kurumsallaşma çelişkisini inceleyen eserdir.
◦ Neşir
Çalışmaları: P. Ballanfat ile birlikte Manṭıḳ
al-asrâr’ın neşrine dair atıflar.
3. Henry Corbin
◦ Le Jasmin
des Fidèles d'Amour ve diğer neşirler (Şerh-i Şathiyyât’ın neşri
dahil).
◦ Önemi:
Rûzbihân'ın meşhur Şerh-i Şathiyyât'ını neşretmiş ve onun düşünce sistemindeki
huzur/huzursuzluk (quietude/inquietude) hallerini incelemiştir.
4. Diğer Klasik Sufi Kaynaklar
◦ Kuşeyrî, er-Risâle
fî İlmi’t-Tasavvuf.
◦ Hucvîrî, Keşf
al-Mahcûb.
◦ Ebu Nasr
es-Serrâc, Kitab al-Luma‘.
◦ İbnü’l-Cevzî, Telbîsü
İblîs.
Bu listelenen kaynaklar, Rûzbihân-ı
Baklî'nin yaşamının kronolojik çerçevesinden, sıra dışı mistik deneyimlerinin
(Müşâhede, Hıtâb, İltibâs makamları) ve aşk-şathiyyat doktrininin analizi için
temel dayanaklarımızı oluşturmuştur.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder