Semboller, Mitler Ve İmgeler
Semboller, mitler ve imgeler, insanlığın
varoluşundan itibaren düşünsel ve kültürel faaliyetlerinin temelini oluşturmuş,
birbirleriyle derin ve girift (karmaşık) bir ilişki içinde olan, fakat her biri
kendine has yapısal özelliklere sahip kavramlardır. Bu tez çalışması tarzında
hazırlanan kapsamlı yanıtta, bu üç temel kavramın tanımları, işlevleri ve
özellikle birbirlerinden ayrıldığı ince noktalar bilimsel kaynaklar ışığında
incelenmiştir.
I. Sembol ve Sembolizmin Ontolojik ve İşlevsel Boyutları
Sembol (Simge), etimolojik kökeni
itibarıyla Eski Yunancadaki “symbolon” kelimesinden gelir ve “bir araya koymak,
birleştirmek, birlikte tartışmak” anlamındaki syn+ballein (bir araya
getirmek) takısından türemiştir. Semboller, insanlık tarihi kadar eski olup,
felsefe, siyaset ve dinden bile daha eskiye uzanmaktadır.
1. Sembolün Tanımı ve Özellikleri
Sembol, duyularla algılanamayan, yüce,
ideal veya aşkın (transandantal) bir gerçekliğin yerine geçen somut bir nesne,
figür, tasvir veya imgedir.
Yapısal Özellikler ve Anlam Çok
Boyutluluğu:
- Doğallık ve Spontanlık: Gerçek semboller doğal,
spontan (kendiliğinden oluşan) belirtilerdir ve uy-durulamazlar. Mantık
yürütülerek ulaşılan akılcı bir fikre sembolik bir anlam yüklenemez; bu
ancak bilinçli bir düşünceye bağlı bir işaret olabilir.
- Çok Anlamlılık (Polyvalence): Bir sembol, daima ilk
bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşır. Gerçek (ezoterik) veya
evrensel semboller genellikle tek anlam içermezler; içerdikleri anlamlar
aşağıdan yukarı doğru yükselen bir kademelenme (derecelenme) gösterir. Bu
çok boyutluluk sayesinde sembolizm, farklı anlamları tutarlı bir bütün
içinde birleştirme gücüne sahiptir.
- Bilinçle İlişkisi: Semboller, bilinç ile bilinç dışı
(bilinçsizlik hali) arasında bir köprü kurma yeteneğine sahiptir. Bilinç
dışı içeriği tanınmaz hale geldiğinde, düşünce ve imgeler daha düşük bir
gerilimle saklanır, daha az rasyonel ve anlaşılmaz hale gelirler. Ancak semboller,
bilinç dışı itkileri açığa vurarak onların doğasına katılır.
- İfşa ve Temsil: Semboller, görünmeyen bir hakikati
(gerçekliği) içerir ve gizli olanı ifşa etmede (açığa çıkarmada) önemli
bir araçtır. Dinsel semboller, kategorik yapının ötesinde olanı, yani
aşkın (yüce) olanı temsil edebilirler.
- Organik Yapı: Semboller yapay (suni) değildir; inşa
edilemezler, ancak yaratılabilirler. Birey ve toplumun iradi (kasıtlı)
inşasıyla ortaya çıkmazlar, toplumsal bir süreçte kendiliğinden doğar ve
gelişirler.
2. Sembollerin İşlevleri
Semboller, dağınık olay ve gerçekliklere
tutarlı bir bütünlük kazandırır ve toplumsal düzeyde hayati işlevler
üstlenirler:
- Sosyal Bütünleştirme: Semboller, bir toplumu
birleştiren ve kenetleyen en önemli faktördür; bireyleri ortak hareket
etmeye yönlendirerek farklılık ve zıtlıkları azaltır.
- Kültürel Aktarım: Semboller, üzerlerinde taşıdıkları
kültürel birikimi gelecek nesillere aktarmada rol oynar.
- Yıkıcı Potansiyel: Semboller, yapıcı olmalarının yanı
sıra, farklı görüşleri benimseyen topluluklar arasında ayrılığı
belirginleştirerek toplumsal fanatizme yol açabilen "yıkıcı" bir
güce de sahiptir.
İlginç Konu Örneği: Sayı Sembolizmi
Sayısız somut nesne ve soyut form sembolik anlam kazanabilir. Sayılar da
sembolizmde önemli bir yer tutar. Örneğin;
- Üç Sayısı: Üçlü unsurları (en, boy, derinlik; ateş,
hava, su; beden, can, ruh; tabii, beşerî, ilâhî) ihtiva eder ve
kutsallığın bir sembolü olarak görülür. Kutsal birleşme ve doğan çocuk da
(Baba-anne-çocuk) bir üçlemedir.
- Beş Sayısı: Genellikle insanın hayatıyla ve beş
duyuyla (görme, işitme, koklama, tat alma, dokunma) bağlantılıdır. Aynı
zamanda dört elementi (hava, ateş, toprak, su) bir arada tutan beşinci bir
elementin (esir/eter) varlığı düşünülmüştür.
II. İmge ve İmgelemin Rolü
İmge (İmaj), zihindeki bir izlenim, duygu,
çağrışım veya tutumlar bütünüyle oluşan özet resim ya da sembolik anlamdır.
İmgelem ise, imgelerin zihinde canlandırılması, yani hayal kurma yetisidir.
İmge ve Gerçeklik İlişkisi: İmge,
daha önce algılanan veya hissedilen bir şeyin, onu yaratan nesne olmaksızın
zihinde yeniden üretilmesidir. İmgeleme (hayal kurma) doğal bir insan
eylemidir.
- Tasarlanan İmgeler: Varlığı zaten doğada olan
imgelerden ziyade, insan üretimi olan, yani tasarlanan imgeler
incelenmelidir. Günümüzde tasarlanan imgeler, genellikle ekonomik bir
iktidar kaygısıyla üretilir, algıyı zorlar ve insanın sinir sistemine etki
etmeyi hedefler. Reklamlar, bu tasarlanmış imgelerin esas aracısıdır.
- Öz ve İmge: Bir varlığın özü (essence) tek yanlı
olarak kavranmaz. Öz, asıl varlık olarak, duyusal varlık ve görünüşler
paranteze alındıktan sonra arta kalan şeyi ifade eder. Kadın imgesi, tarih
boyunca farklı semboller ve görüntülerle karşımıza çıksa da, anlatılan hep
aynı öz olmuştur. (Bu nokta, daha sonra Sembol ve Öz arasındaki ilişkiyi
açıklarken önem kazanacaktır.)
- Deleuze Perspektifi: Giles Deleuze’e göre imge,
hareket ve madde özdeştir (İmge = hareket = madde). Canlı imge (yani
bilinç), dışsal etkileri seçme, düzenleme ve entegre etme için bir aralık
(interval) (zaman) oluşturur.
III. Mit ve Mitsel Düşüncenin Kökeni
Mitos, genellikle bir yaratılışa
(yaradılışa) ilişkin olup, bir şeyin nasıl varlık bulduğunu anlatan kutsal ve
gerçek kabul edilen bir anlatıdır. Mitler, kolektif bilinçdışının ürünüdür ve
arketiplerin (ilk örnekler) simgesel biçimleridir.
1. Mit ve Sembol İlişkisi
Mitler ve semboller arasında sıkı bir bağ
vardır. Din, mitoloji ve sanat, sembolik formlardır. Mitler, insanın anlam
yaratması, bilgi sınıflandırması ve duyguları ifade etmesi için gerekli olan
sembolik dili konuşurlar.
- Mitsel Anlatım: Mitik imgeler veya metaforik (mecazî)
ifadeler, gösterilenin gerçek bir belirtisi gibi anlaşılır. Mitsel
düşünce, düş görmeyle karşılaştırılabilir; düşüncenin görselleştirilebilen
duyumsal-imgeci biçimini ortaya koyar.
- Hallac-ı Mansur Örneği (Tarihi Olay): Tasavvufi
düşüncede, Hallac-ı Mansur’un "Ene'l-Hak" (Ben Hak'ım/Tanrı'yım)
sözü, tevhidi en derin anlamıyla içselleştirmeyi amaçlayan mistik bir
ifade biçimi ve bir sembol olarak öne çıkar. Bu, mutlak hakikatin sembolik
olarak ifşa edilme çabasına çarpıcı bir örnektir. (Önceki yazılarımızda
mistik sembolizm konusunu derinlemesine ele almıştık, bu bağlamda
Mansur'un duruşu, sembolik dilin toplumsal otorite karşısındaki
tehlikesini gösterir).
2. Rüya, Masal ve Mit İlişkisi
Masallar, mitler ve rüyalar aynı kumaştan
biçilmiştir; üçü de bilinçdışının (şuur altının) ürünleridir. Masallar ve
mitoslar ortak bilinçdışının şekillenmesi iken, rüyalar kişisel bilinçdışının
ürünüdür. Rüyaların dili çözüldüğünde, mitos ve masalların sırrı da çözülür.
IV. Sembol, İmge ve İşaret Arasındaki İncelikli Farklar
Bu üç kavram sıkça birbirinin yerine
kullanılsa da (imge, işaret, mecaz, teşbih, allegori, sembol), felsefi ve
psikolojik açıdan önemli ayrımlara sahiptirler.
1. Sembol ve İşaret (Sign) Farkı
Bu ayrım, mantık ve sembolik dil felsefesi
açısından temeldir.
|
Özellik |
Sembol (Simge) |
İşaret (Alameti Farika/Gösterge) |
Kaynak |
|
Anlam İçeriği |
İlk bakışta görülenden daima daha fazla
anlam taşır. Çok anlamlıdır. |
Temsil ettiği kavramdan daha azını
içerir. Tek anlamlıdır, bilimsel semboller gibi. |
|
|
Oluşumu |
Doğal, spontan bir belirtidir; iradi
olarak uydurulamaz. |
Bilinçli bir düşünceye bağlı olabilir;
uzlaşımsal (konvansiyonel) bir anlaşma sonucu öğrenilir. |
|
|
İlişki Gücü |
Temsil ettiği gerçekliğe katılır (içkin
bağ); değiştirilemez. |
Gösterdiği şeyden ayrı durur (dışsal);
nedensel bir bağlantısı yoktur. |
|
|
Örnek |
Haç, yıldız, daire. |
Trafik işaretleri, matematiksel
işaretler, bayraklar (geleneksel semboller olarak da görülse de
uzlaşımsaldır). |
İşaretler gösterdikleri şeyden ayrıdır
(yol işaretleri gibi), oysa semboller başka türlü kapalı kalan bir hakikat
katmanına kapı açar ve o hakikatin gücüne katılırlar.
2. İmge ve Sembol İlişkisi
İmge, daha ziyade zihinsel bir tasavvur
veya görselleştirmedir. Sembol ise bu tasavvurun ötesinde, duyusal olanın
dışına çıkan, somut bir forma dönüştürülmüş zihinsel bir içeriği (idea/kavram)
barındırır.
- Bir imge (imaj), bir obje, kurum veya kişi hakkındaki
düşüncelerden oluşur ve gerçek olanla her zaman uyuşmayabilir. Oysa
semboller, kutsalın tezahürlerinin yorumunu mümkün kılan teorik şifreyi
sunar ve varoluşa yabancı olanın farkına varılmasına yardım eder.
- İmgelem, imgeler arasında beklenmedik yeni ilişkiler
kurarken, sembol, bilinmeyene (gizemli olana) işaret eden spontan bir
yapıdır.
- İbn Sînâ'nın sembolik hikayelerinde sembol, sadece bir temsil
değil, "başka şeyin karşılığı"dır ve büründüğü görünümün üstünde
bir gerçeklik düzeyini ifade eder (melekûtun ontolojik gerçekliği).
Sembolün işaret ettiği gerçekliği kabul etmeden sembolü anlamak mümkün
değildir.
3. Sembolik Formlar Olarak Dil, Mit ve Sanat
Ernst Cassirer'in felsefesinde, dil,
mitos, din ve sanat birer sembolik formdur. Bu formların hiçbiri bir diğerinin
içine karışarak kaybolmaz; her biri, zihinsel kavrayışın belirli bir biçimini
gösterir ve bu yolla "gerçek olanın" kendine özgü bir yönünü
kurarlar.
- Bu formlar, içlerinde kendinde bir gerçekliğin zihne kendini
gösterdiği farklı yapılar değil, zihnin kendini nesnelleştirirken
(bildirirken) izlediği yollardır.
- Dilin Sembolik Boyutu: Dilin kendisi de sembolik bir
yapıya sahiptir. Kelimeler, başlangıçta sembolik bir karaktere sahip
olsalar da, mistik dünya görüşünden teknik dünya görüşüne geçişle birlikte
sembolik karakterlerini önemli ölçüde yitirmişlerdir.
V. Konu Bütünlüğüne Katkı: Atıf ve Hatırlatma
Değerli araştırmacı, bu analizlerde
sembol, imge ve mit arasındaki farkları ve kesişim noktalarını detaylıca ele
aldık. Ancak, konunun derinliği göz önüne alındığında, öz (essence) ve töz
(substance) diyalektiğini, özellikle sanat ve felsefe bağlamında sembollerin
işaret ettiği asıl varlık meselesiyle ve İbn Sînâ'nın hikayelerinde
geçen ontolojik gerçeklik kavramıyla daha güçlü bir şekilde ilişkilendirmeyi
unutmamak gerekir.
Ayrıca, kullanım sıklığı açısından
kaynaklarımızda sembol ve imge kavramlarının sıklıkla birlikte kullanılması ve
bazen birbirinin yerine geçmesi (bu durum önceki yazılarımızda din
dilinin sembolik doğası tartışılırken de belirtilmişti), kavramsal sınırların
ne kadar zorlayıcı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bir kavramı bir diğerine
indirgemenin, sembolün taşıdığı çokanlamlılığı yok etme tehlikesini
barındırdığı tekrarlarımızda vurgulanmıştır.
Kaynakça
Atasagun, Galip. (1997). “Sembol ve
Sembolizm”. S.Ü.İ.F.D., (7), 369.
Çoruhlu, Yaşar. (1995). Türk Resim
Sanatında Hayvan Sembolizmi. Seyran Yay.
Gezgin, Ersin. (2009). Divan
edebiyatında su imgesi ve muhtelif tezahürleri. (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi).
Jung, Carl Gustav. (t.y.). Carl
Gustav Jung - İnsan ve Sembolleri. (Çev. Bilinmiyor).
Karnak, Mustafa. (t.y.). Gerçek
Kayıp Sembol Hz. Süleyman'ın Anahtarı. (Çev. Bilinmiyor).
Tokat, Latif. (2004). Dinde Sembolizm.
Ankara Okulu Yay.
Uluç, Tahir. (t.y.). İbn
Arabi`de mistik sembolizm. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Özlem, Doğan. (t.y.). Mantık
Klasik Sembolik Mantık, Mantık Felsefesi. (Yayınlanmamış eserden
alıntılar).
Anonim. (t.y.). 1 İLE 10 ARASI
SAYILARIN METAFİZİĞİ Pythagorasçı Sayılar Sembolizminin Dinî ve Felsefî
Düşüncelerdeki Yeri. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl
sanatında öz, töz ve model olarak kadın imgesi. (Yayınlanmamış eserden
alıntılar).
Anonim. (t.y.). Kur'an'ın
anlaşılmasında sembolizm tartışmaları. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). SEMBOLLERİN
AZİZLİĞİ. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). İBN SÎNÂ’NIN
SEMBOLİK HİKAYELERİNDE AHLAK FELSEFESİ. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). Ferhâd ü Şîrîn
mesnevisinin arketipsel sembolizm. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). Türk
masallarının sembolik açıdan çözümlenmesi. (Yayınlanmamış eserden
alıntılar).
Anonim. (t.y.). Türk halk inanış
ve uygulamalarında el sembolü. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). Tarihsel süreçte
sembolden ikona. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). ORTAK DİL
OLUŞTURMADA SEMBOLLER. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). Ramazan Ören,
Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 1. (Yayınlanmamış eserden
alıntılar).
Anonim. (t.y.). İnsan ve
Sembolleri - Carl Gustav Jung. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Anonim. (t.y.). İbn Arabi`de
mistik sembolizm. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Yazıcı Emir, İsmet. (t.y.). Kitle
İletişiminde İmaj. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
Cassirer, Ernst. (t.y.). Dil,
Sembolik Formlar Felsefesi-1. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).
GİZLİ ÖRGÜTLERİN SEMBOL KULLANIMI VE İŞARETLERİNİN ANALİZİ
Gizli örgütler, dinsel topluluklar ve
ezoterik gelenekler, açık iletişim kanallarının ötesinde, belli bir bilgi ve
anlayışı, aşina olmayan (profan) (kutsal-dışı) bilinçten gizlemek ve yalnızca
aşina olanlara (inisiyelere) açmak için sembollere başvururlar.
I. Sembolün Gizli Bilgiyi Aktarma ve Korumadaki Rolü
Semboller, bir anlamı ifade ederken
manasını ilk anda ele vermeyen bir yapıdadır ve karmaşık öğeler taşıyabilir.
Gizli örgütler ve mistik gelenekler için sembol, basit bir iletişim aracı
olmaktan öte, kutsalla (Mutlak Varlık) olan ilişkinin ve manevi hakikatlerin
bilgisini aktarmanın yegâne aracıdır.
1. Bilginin Gizlenmesi ve Kademeli
Aktarımı
Sembolik anlatım ve sembolik formlar,
tarih öncesi dönemlerden itibaren farklı ifade biçimleri ile varlığını
sürdürmüştür. Gizemli bilgiler daha çok semboller (simgeler) ile takdim edilir.
Ezoterizm (gizli ve gizemli kelimeleriyle anlam yakınlığı olan terim),
karşıdaki kişinin söyleneni anlayabilecek bir dereceye ulaşmasını bir zamana
yayarak gerçekleştirmektir. Bu bağlamda, semboller:
- Gizli Olanı İfşa Etme Aracı: Semboller, gizli olanı ifşa etmede (açığa
çıkarmada) önemli birer araçtır. Duyuların ötesinde algılanması güç olan
soyut kavramları, kendisiyle ilişkili olan bir nesne nispetinde zihinde
bir görüngü (fenomen) oluşturur.
- Koruma Mekanizması: Semboller ve mecazlar, dinsel
gizlerin bilgisiz kişilerin eline düşmesini ve yanlış yorumlanıp farklı
amaçlar uğruna kullanılmasını engellemek amacıyla gizlenmeye
çalışılmıştır.
- İdrak Seviyesine Göre Çözümleme: Ezoterik tarikatlarda
müritlerin sembollerin anlamlarını idrak etme düzeyleri, tarikatta kat
ettikleri yol (manevi ilerleme) ile yakından ilişkilidir. Bu durum,
sembollerin içeriğinin, herkesin kolayca ulaşabileceği bir bilgi
olmadığını gösterir.
2. Kolektif Bütünleşme ve Kontrol
Canlı ve tutarlı bir semboller sistemi,
insanın kendisi, içinde yaşadığı toplum ve evren ile ahenk (uyum) içinde
olduğunu hissetmesini sağlar ve kişiye kolektif eylem ilhamı verir. Gizli
örgütler, farklı halk yığınlarını iyi işleyen bir cemiyete dönüştürürken
sembolleri kullanır.
- Gizli tarikatlar ve inançlar, içeriği farklı sembollerle dışa
açılım yaparken, bir yandan da müntesiplerini (üyelerini) kontrol altında
tutmuşlardır.
- Semboller, topluluğun ortak dilini belirlemiş ve insan yaşamı
bir imgelemeyle başlamıştır.
II. Sembol ve İşaret (Gösterge) Arasındaki Ayrımın Gizli
Kullanımı
Gizli örgütler, sembol ve işaret
(gösterge/alâmet) arasındaki ince ayrımı, bilgi aktarım stratejileri için
kullanır. Sembol, işaret kategorisine ait olsa da, ikisi arasındaki fark,
aktarılan bilginin derinliğiyle ilgilidir.
|
Özellik |
Sembol (Simge) |
İşaret (Gösterge/Alameti Farika) |
Gizli Örgütlerdeki İşlevi |
Kaynaklar |
|
Anlam İçeriği |
Daima ilk bakışta görülebilenden daha
fazla anlam taşır; çok anlamlıdır. |
Temsil ettiği kavramdan daha azını
içerir; tek anlamlı olabilir. |
Gizli, çok katmanlı anlamları (melekûtun
ontolojik gerçekliği) iletme. |
|
|
Oluşum Şekli |
Doğal, spontan (kendiliğinden oluşan)
belirtilerdir; uydurulamazlar. |
Bilinçli bir düşünceye bağlı olabilir;
uzlaşımsal (konvansiyonel) anlaşma sonucu öğrenilir. |
Bilinçdışı itkileri açığa vurarak köprü
kurma. |
|
|
Gerçekliğe Katılım |
Sembolize ettiği şeyin gücüne ve
gerçekliğine katılır (içkin bağ). |
Gösterdikleri şeyden ayrı dururlar;
gücüne, gerçekliğine katılmazlar (dışsal bağ). |
Ritüellerde kutsalın varlığına iştirak
etme. |
Gerçek bir sembol, kavramsal terimlerle
tam olarak açıklanır açıklanmaz gerçek sembol olmaktan çıkarak, yapay, cansız
bir işarete dönüşmektedir. Gizli yapılanmaların temel amacı, bu canlı, çok
boyutlu sembolleri kullanarak rasyonel (akılcı) açıklamanın ötesindeki hakikati
(gerçekliği) muhafaza etmektir.
III. Gizli Sembol ve İşaretlere Örnekler
Gizli topluluklar, tarih boyunca evrensel
sembolleri (sayılar, geometrik şekiller, hayvanlar) kullanarak, bunlara kendi
gizil anlamlarını yüklemişlerdir.
1. Geometrik Semboller: Heksagram ve Üçgen
Sembolizmin tarihi, soyut biçimlerin
(sayıların ya da üçgen, dörtgen ve dairelerin) simgesel anlam kazanabileceğini
göstermiştir.
- Heksagram (Altıgen Yıldız): İki eşkenar üçgenin
(birinin ucu yukarı, diğerinin aşağı baktığı) üst üste konulmasından
oluşan bu şekil, Batı okültizmine (gizlicilik) göre karşıt güçlerin
ahenkli birliğini (androjenliği) ifade eder.
- Süleyman’ın Mührü ve Davut Yıldızı: Heksagramın bu biçimi,
madde ile ruhun, aktif ile pasifin ve dişi ile erkeğin arasındaki mükemmel
dengeyi (uyumu) simgeler. Altı sayısı sembolizmi de Süleyman'ın mührü ile
ilişkilidir.
- Üçgen (Trinite/Üçleme): Üçgen simgesi, Trinite’yi
(Üçleme) simgelemesinden dolayı önemli bir dini simge olmuştur ve bu
sembolleştirme özellikle Pagan kültürlerde, daha sonra da Semitik dinlerde
(İbrahimi dinler) görülmeye başlanmıştır.
2. Sayı Sembolizmi
Sayıların metafiziği, ezoterik ve gizli
öğretilerde önemli bir yer tutar. Sayı işaretleri, bir yönüyle saf matematiğin
ürünlerinin vazgeçilmezliğini anlatır.
- Bir Sayısı (1): Ezoterik öğretilerde Kozmos (evren),
bütün canlıları içeren büyük bir canlıdır ve (1) şeklinde sembolize
edilir. Bazı yazarlara göre (1), ayakta duran insanı da sembolize
etmektedir.
3. Hayvan ve Doğa Sembolleri
Sembolizmin tarihi, doğal nesnelerin
(taşların, bitkilerin, hayvanların) simgesel anlam kazanabileceğini
göstermiştir. Gizli örgütler ve mistik gelenekler de bu evrensel sembolleri
kullanır:
- Yılan: Yılan, mistik metinlerde ve mitolojilerde en
çok kullanılan ezoterik (gizli) sembollerden biridir. Bazı inanışlarda
sağlığın, bereketin, mutluluğun simgesiyken; bazılarında kötülüğün veya
hastalığın işareti sayılmıştır.
- Yılan ve Spiral İmgesi: Yumurtanın aşılanması ve
hamileliğin başlaması, yılan ve spiral (sarmal) imgeleriyle sembolize
edilmiştir.
4. Gizli İletişim İşaretleri (Sözel Olmayan İletişim)
Gizli topluluklarda iletişimi sağlamanın
yolları arasında sözsüz (nonverbal) işaretler de kullanılır:
- El Sembolizmi: El, tek başına sembolik bir anlama
sahiptir. Eller gibi kollar da belirli sembolik anlam ve işlevlere sahip
olarak inanış ve uygulamalarda yer almıştır. Güç, iktidar, lütfetme ve
yardım isteme, kolların sembolik anlamları arasındadır.
- Ritüeller ve Statü İşaretleri: Tasavvuf geleneğinde el
alma/el verme şeklinde sembolik olarak ifade edilen yolla ocaklı (özel
bilgiye sahip kişi) olunur. Bu durum, inisiyasyon (erginlenme) sürecinde
bilginin aktarılması ve statünün kazanılmasını ifade eder. Bir komutanın
kıtasını teftişe çıkması dolaylı bir semboldür; bu tür semboller, önceden
sahip olunan bilgileri hatırlatmak, belli bir zamandaki eylem hakkında
çağrışımlar uyandırmak ve birey/toplumu belli biçimde davranmaya sevk
etmektir.
Tarihi Bir Bağlam: İktidar ve İmge
Gizli örgütler genellikle iktidar
sembollerini taklit ederek veya kendi iktidar imgelerini inşa ederek var
olurlar. Günümüzde iktidar imgeleri, göklerde yaşamak yerine, her an yanı
başımızda dolaşmaktadır. Semboller, siyasal kültürde kullanılarak farklılıkları
gizler ve benzerlik görüntüsüne dönüştürür.
İlginç Tarihi Olay:
Tarihsel süreçte II. Abdülhamit döneminde (İmparatorluk imajını yönetme
çabası bağlamında), yeni okulların mimari yapılarının geleneksel eğitimden
farklı olduğunu göstermek üzere, son derece düzenli ve klasikleşmiş dış
görünüşleri kullanılmıştır. Bu, bir kurumun (devletin) kendi imajını
bilinçli bir şekilde (işaretler ve mimari biçimler aracılığıyla)
şekillendirmesine dair çarpıcı bir örnektir. Gizli örgütler de benzer şekilde,
kullandıkları kıyafetler (örneğin Abbasiler döneminde sarık) veya amblemlerle
statülerini ve kimliklerini ifade etmişlerdir.
Sonuç ve Değerlendirme
Semboller, mitler ve imgeler arasındaki
ayrım, gizli örgütlerin işleyişini anlamada hayati bir önem taşır. Bu örgütler,
işaretlerin uzlaşımsal tekilliğinden kaçınarak, sembollerin çok
anlamlılığına sığınır ve bu sayede metafizik (aşkın) bir gerçekliği, dünyevi ve
somut formlar aracılığıyla aktarabilirler. Bir sembolün anlamı, onu belli
kalıplara sokmak isteyen şemaların, mekanizmaların ve kavramların dışına taşar.
Bu durum, sembolün canlı bir varlık gibi algılanmasını, değiştirilemez ve
öldürülemez kabul edilmesini sağlar. Gizli örgütler için sembol, hem ruhsal bir
rehberlik (sezginin ve keşfin anahtarı) hem de toplumsal bir kontrol aracıdır.
Sembolik Hediyelerin Siyasal İletişimdeki Fonksiyonu: Gizli
Mesaj, Uyarı ve Polemik Arasındaki Diyalektik
Özet
Diplomatik ilişkilerde, özellikle liderler arasındaki hassas konularda
veya uyarı niteliğindeki bilgilerin aktarımında, hediye edilen bir sanat eseri
(tablo, heykel vb.) gibi somut bir nesne aracılığıyla sembolik (simgesel) dilin
kullanılması, doğrudan ve rasyonel (akılcı) iletişimin getireceği riskleri
minimize etme stratejisi olarak incelenmelidir. Önceki yazılarımızda
sembolün işaretin aksine çok anlamlı (polyvalent) olduğunu ve aşkın
(transandantal) bir hakikate kapı açtığını (yüzeysel anlamın ötesine işaret
ettiğini) belirtmiştik. Bu akademik analizde, gizli örgütler ve siyasal
aktörler bağlamında, bu tür sembolik eylemlerin temel gerekçeleri; gizlilik,
inkar edilebilirlik (deniability), iktidar gösterisi ve uyarı işlevi üzerinden
örneklerle açıklanacaktır.
I. Sembolik Anlatımın Zorunluluğu: Gizlilik ve İdrak
Bir liderin, bir meslektaşına veya siyasi
rakibine hassas bir mesajı açıkça iletmek yerine sembolik bir nesne (örneğin
bir tablo) kullanmasının ardında, iletişimin doğası ve siyasi gereklilikler
yatmaktadır.
1. Aşkın (Transandantal) ve Gizli Bilginin Aktarımı
Sembolik dilin kullanılmasının temel
nedeni, tanımlanamayan, tam olarak kavranamayan, soyut fikirlerin somut imgeler
ortamına aktarılmasıdır. Siyasal iletişimde bu durum, liderin mutlak
otoritesini veya rakibine yönelik tehdidin tüm boyutlarını kelimelerle ifade
etmek yerine, kutsalın tezahürlerinin yorumunu mümkün kılan teorik şifreyi
sunarak gerçekleştirilir.
- Çok Anlamlılık ve İdrak: Semboller, tek bir figür veya
olay ile bir dizi karmaşık örneği ve ilişkiyi özetler. Sembolün anlamı,
onu belli kalıplara sokmak isteyen kavramların, şemaların ve
mekanizmaların dışına taşar. Eğer hediye edilen tablo, derin kültürel,
mitolojik veya dini semboller içeriyorsa, bu semboller, bilgiyi alıcının
idrak (kavrayış) düzeyine göre ve sadece inisiyeler
(başlatılmışlar) tarafından anlaşılacak şekilde gizler. Bu, bilginin
yanlış yorumlanmasını ve yanlış amaçlar uğruna kullanılmasını da engeller.
- İfşa ve Gizleme: Semboller, görünmeyen bir hakikati
(gerçekliği) ifşa (açığa çıkarma) etme aracıdır. Ancak aynı anda, bilginin
tamamının açıkça ele verilmemesi için, ifade edilemeyene ait kısmın daima
saklı tutulması gerekir.
2. İşaretlerin Kodlanması (Steganografi)
Gizli örgütler, mesajlarını açık iletişim
kanallarında (görsel veya yazınsal) kodlayarak iletme yöntemlerini tarih
boyunca kullanmışlardır. Tablonun kendisi, bir "örtü nesnesi" (gizli
verinin saklandığı araç) işlevi görebilir.
- Somut Nesnelerdeki İşaretler: Sembolizmin tarihi;
taşların, bitkilerin, hayvanların ve soyut biçimlerin (üçgen, daire)
simgesel anlam kazanabileceğini göstermiştir. Bir tabloda kullanılan
renkler, sayılar (örneğin figürlerin sayısı), veya resmedilen nesneler
(örneğin bir kafatası), sembolik mesajlar taşıyabilir.
- Gizli Yazılar: Tarihsel olarak, gizli mesajlar, normal
yazıların satır aralarına (süt veya meyve suyu gibi maddelerle) veya
belirli harflerin birleştirilmesiyle (null cipher) gizlenebilmekteydi. Bir
tablonun arkasına veya çerçevesine yerleştirilen gizli bir yazı veya harf
sembolizmi (İbn Arabî’nin harf sembolizmi gibi) bu tür bir iletişimi
sağlayabilir.
II. Siyasi Amaçlar ve Denklemin İki Boyutu: Uyarı ve Polemik
Gizli mesajın açıkça söylenmemesi ve bir
nesne aracılığıyla iletilmesi, gönderen lidere önemli siyasi avantajlar sağlar.
Bu durum, uyarı (tehdit) işlevi görmenin yanı sıra, stratejik bir polemik
yaratma potansiyeli taşır.
1. Inkar Edilebilirlik (Deniability) ve Denge
Bir uyarı veya tehdit, doğrudan
söylendiğinde, hem diplomatik krize yol açar hem de alıcının bu tehdidi
reddetmesini kolaylaştırır. Sembolik dil ise bu durumu dengeler:
- Mesajın Göreliliği: Bir tablo ya da sanat eseriyle
gönderilen mesaj, alıcının algılamasına ve kültürel kodlarına bağlıdır.
Alıcı, mesajı yorumlamak zorundadır. Eğer mesaj çok sertse, gönderen
(lider), "Bu sadece bir sanat eseriydi; sizin aşırı
yorumunuzdur" diyerek inkar edilebilirliği (deniability) elinde
tutar.
- İmaj Yönetimi: Siyasi liderler, toplum üzerinde bir
etki oluşturmak için imaj (imge) kavramını bir silah gibi kullanır.
Bir tablo, liderin gücünü, kararlılığını veya ideolojisini temsil eden imajları
pekiştirir. Hediye edilen tablonun alegorik (mecazi) kurgusu, iletilmek
istenen mesajı, metnin simgesel diline yaklaştırarak mesaja güç katabilir.
- Polemik Yaratma (Gündem Oluşturma): Siyasal iletişimde
aktörler, mesajlarının etkinliğini artırmak ve süreklilik sağlamak için
sürekli gündem oluşturabilmelidirler. Hassas bir mesajı gizli bir sembolle
vermek, alıcı ve çevresi arasında bir 'kodu çözme' çabası başlatarak,
konunun uzun süre gündemde kalmasını sağlar. Bu, istenen uyarının
etkisinin katlanarak artmasına yol açar.
2. Uyarı ve Tehdit İşlevi
Hediye edilen eserdeki sembollerin mesajı,
uyarı amaçlı olabilir. Bu, diplomatik dildeki ince bir tehdittir.
- Memento Mori ve Vanitas: Sanat tarihinde Vanitas (Latince: "Boşluk,
anlamsızlık") temalı eserler, izleyiciye memento mori
(Latincede "Unutma ki bir gün öleceksin") mesajını, yani ölümün
kaçınılmazlığını ve maddi zenginliğin geçiciliğini hatırlatır. Eğer
bir lider, içinde iskelet, saat, sönmüş lamba veya kurukafa gibi ölüm ve
geçicilik sembolleri taşıyan bir tablo hediye ederse, bu, alıcının siyasi
ömrünün veya gücünün sonlu olduğuna dair güçlü, ancak mecazi bir uyarıdır.
- Renklerin Sembolizmi: Renkler, sembolik mesajlar
iletme yeteneğine sahiptir. Örneğin, Abbasiler döneminde siyah rengin
tercih edilmesi, kurulu düzenin karşısında oldukları, "siyahla
beyazın zıtlığı gibi" kendilerinden önceki haksızlıkları revâ
görenlerle taban tabana zıt oldukları mesajını insanlara iletmiştir. Bir
tabloda stratejik olarak kullanılan renkler, siyasi bir duruş veya tehdit
mesajı içerebilir.
III. Tarihi ve Kültürel Örnekler
Gizli örgütler veya siyasi yapılanmalar,
sembolleri kullanarak kimliklerini ve mesajlarını dışa vurmuşlardır.
1. Siyasi ve Dini Sembolizmde Giysiler
ve Nesneler: Gizli veya yarı-gizli yapılanmaların kimlik sembolleri (simge)
ritüellerle yakından ilişkilidir. Bektâşilikte kullanılan tâc (taç), 12
terkli (dilimli) Hüseynî tâc-ı fahr (övünç tacı) olarak isimlendirilir ve
mutasavvıfların yokluk yolunun yolcusu olduklarını simgeler. Aynı şekilde
Safevîlerin Tâc-ı Haydarî adı verilen on iki dilimli kırmızı kavukları,
hem siyasi bir anlam (kendilerini diğerlerinden ayırma) hem de dini bir mesaj
(On İki İmam'a bağlılık) taşıyordu. Bu tür nesnelerin hediye edilmesi, ait
olunan gücün ve ideolojinin dolaylı olarak aktarılması anlamına gelir.
2. İktidarın Görsel Temsili:
Osmanlı İmparatorluğu'nda da sembolik iletişim yoğundu. Örneğin, Fatih Sultan
Mehmed'in resimlerinde, âlimlerin padişah ile aynı halı üzerinde karşılıklı
oturabilmesi ve hatta ona dokunabilmesi, padişahın bilginlere verdiği kıymeti
ileten bir mesajdı. İktidar imajları, kültürel ve teknolojik evrimle değişse
bile, gücün ve egemenliğin sembollerinin dolayımında oluşmaktadır. Bir liderin
hediye ettiği tablo, bu imajı ya destekler ya da tehdit eder.
İlginç Tarihi Olay:
II. Abdülhamit dönemindeki Cuma Selamlığı,
ibadet yönünden çok törensel yönüyle öne çıkmaktaydı. Kırmızı şalvarlı Arap devriyeleri, yeşil sarıklı
Arnavut muhafızları gibi askeri birliklerin düzenlenmesi, imparatorluktaki
farklı etnik grupların merkezi otoriteye bağlılığını halka ve dış dünyaya
görsel bir sembolik anlam ile iletiyordu. Tablo hediyesi de
benzer bir kamusal performans olmaksızın, iki lider arasında aynı
derecede etkili, ancak gizli bir siyasi mesajı yayma işlevini görür.
Sonuç
Bir liderin diğerine tablo gibi somut bir
nesne aracılığıyla gizli bir mesaj iletmesi, akılcı söylemin
kısıtlayıcılığından kaçınmak ve mesajın çok anlamlılığını
(multi-valence) korumak içindir. Bu eylem, temelde bir uyarı (tehdit) veya statü beyanı
işlevi taşır, ancak bunu yaparken doğrudan polemikten kaçınma ve inkar
edilebilirlik avantajını kullanır. Sembolik hediye, alıcıya konuyu
kendi iç dünyasında ve kendi kültürel kodları bağlamında çözme zorunluluğu
getirerek, mesajın etkisini bireysel bilinçaltına kadar yayma gücüne sahiptir.
Eğer mesaj açığa vurulur ve bir polemik konusu olursa, bu durum mesajı
gönderenin bilinçli bir siyasi stratejisi veya hamisi olduğu politik
gündemin bir yansımasıdır.
Gizli
Olanı Neden Açığa Vurduğu
Bu tez çalışması, bir liderin siyasi
rakibine veya topluma yönelik gizli planlarını yahut uyarılarını neden dolaylı
ve sembolik yollarla (hediye edilen bir tablo veya sanat eseri gibi) duyurduğu,
yani gizli olanı neden açığa vurduğu paradoksunu, sembolizmin ve imaj
yönetiminin işlevselliği üzerinden incelemektedir.
Önceki yazılarımızda sembollerin
doğası gereği çok anlamlı (polyvalent) olduğunu ve bu çok anlamlılığın,
sembolleri rasyonel dilin sınırlarının ötesine taşıdığını belirtmiştik. Bu
bağlamda, siyasi aktörlerin sembolik iletişimi tercih etmelerinin temel
nedenleri, doğrudan ifadenin getireceği inkar edilebilirlik (deniability) kaybı
ve mesajın istenen derinlikte algılanma zorunluluğudur.
I.
Sembolik İletişimin Temel Gerekçeleri: Gizleme ve İfşa Diyalektiği
Gizli planların veya uyarıların açıkça
söylenmeyip, bir tablo veya sanat eseri gibi sembolik nesneler aracılığıyla
iletilmesi, mesajın hem korunmasını hem de belirli bir çevrede
(inisiyeler/inisiyasyon almış kişiler) çözümlenmesini sağlar.
1.
Bilginin Kademeli Aktarımı ve İnkar Edilebilirlik (Deniability)
Semboller, içeriği ve anlamı ortaya koyan
karmaşık yapısı gereği çift yönlüdür. Bir sembol, duygu ve düşüncelerin
inceliğini ve derinliğini dile getirirken, aynı zamanda idrakin ötesinde
anlam taşıyan bir ifade (aşkın/transandantal) kullanabilmektedir,.
- Gizlilik ve Sınırlama: Lider, sembolik bir ifade
kullanarak, Mutlak Varlık ile ilişkilendirilen hakikatlerin bilgisini
(veya siyasi planın nihai amacını) aktarabilir. Sanat eseri (tablo)
üzerindeki semboller, gizlenmiş olan yorumların halka açılmasının olumsuz
sonuçlarını önler. Sembol, gösterdiği şeyin bir parçasıdır ve bilinç ile
bilinçsizlik (bilinçdışı) hali arasında bir köprü kurar; dolayısıyla bu
sembolü kavrayabilmek için zihinsel bir hazırlık aşaması
gereklidir,.
- Dolaylı İletişim ve Güdüleme: Doğrudan semboller,
sembolize ettikleri şeyler hakkında bilinmeyen bir bilgi vermezler; ancak önceden
sahip olunan bilgileri hatırlatmak, belli bir zamandaki eylem hakkında
çağrışımlar uyandırmak, birey ve toplumu belli biçimde davranmaya sevk
etmek (yönlendirmek) işlevine sahiptir,,. Bu, bir planın parçası
olarak hareket eden kişilere gizlice yönergeler verme veya onları motive
etme aracıdır.
- Siyasi Kalkan: Sembollerin en önemli siyasi avantajı
inkar edilebilirliktir. Eğer doğrudan bir tehdit veya yasadışı bir plan
açıkça ifade edilirse, bu durum doğrudan sorumluluk getirir. Ancak
sembolik bir hediye (tablo) kullanıldığında, eğer mesaj düşman tarafından
açıkça anlaşılırsa, gönderen, "Bu sadece bir sanat eseriydi,
yorumunuz aşırı kişiseldir" diyerek kendini savunabilir, çünkü
yorumlama çabaları salt öznel bir nitelik arz eder.
2.
Polemik Yaratma ve Sosyal Etki
Gizli mesajın sembolik yolla verilmesi,
istenen etkinin sadece alıcının zihninde değil, aynı zamanda kamuoyu nezdinde
de kalıcı hale gelmesini sağlar.
- Gündem Oluşturma: Semboller, kendinde bir gerçekliğin
zihne kendini gösterdiği farklı yapılar değil, zihnin kendini
nesnelleştirirken izlediği yollardır. Hediye edilen tablo, karmaşık
semboller içeriyorsa, bu sembollerin yorumlanması, konunun uzun süreler
tartışılmasına (polemik) ve gündemde kalmasına neden olur. Bu durum, uyarı
mesajının etkinliğini artırır.
- Toplumsal Bütünleştirme ve Ayrım: Semboller, toplumu
birleştiren ve zıtlıkları azaltan yapıcı özelliğe sahip olduğu gibi, aynı
zamanda farklı fikirleri benimseyen toplumlar arasında ayrılığın
belirginleşmesine ve hatta toplumsal fanatizme neden olabilen yıkıcı
bir güce de sahiptir. Siyasi bir lider, bu sembolik hediyeyi kullanarak,
hem kendi destekçileri arasında ortak bir anlayışı pekiştirir hem de rakip
taraflar arasında ayrımı derinleştirebilir.
II.
Tarihsel ve Sinematik Örnekler Bağlamında Analiz
1. Siyasi Liderler ve İmaj Yönetimi
(Hitler Bağlamında)
Liderler, ideolojik imajlarını oluşturmak
ve kitleleri bir arada tutmak için sembolleri kullanırlar. Simge ve semboller,
yalnızca bir şeyi temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda onları kullananlara
anlamlarının bir kısmını yükleme hakkını da verir.
- Politik Sembolizm: Tarihsel süreçte, iktidar
sembollerinin nasıl kullanıldığına dair somut örnekler mevcuttur. Örneğin,
Abbasiler döneminde halifelik sembolleri, giyimde ve materyal unsurlarda
siyasi ve dini anlamlar taşıyordu,.
- Savaş ve Propaganda: İkinci Dünya Savaşı sırasında,
Almanya'nın baskıcı anlayışının ve Hitler’in bir lider olarak
algılanışının tarih ders kitaplarında bile Ruslar karşısındaki
başarısızlıkları ve katliamlarıyla yer aldığı görülmüştür. Liderler,
halkın ruhunu ekonomik baskı veya şiddet uygulayarak bir süre
etkileyebilirler; ancak bu, bilinçdışının bastırılmasıdır. Sanat eserleri
de bu siyasi dili taşır. Örneğin, Grant Wood’un Amerikan Gotiği tablosu, dönemin
savaş politikasına ağır eleştiri getirmiş, Rudolf Schlichter’ın Kör
Kuvvet (Blind Power) resmi ise Almanya’nın sosyo-politik şartlarına ve
yıkımına kinaye (dolaylı taşlama) içeriyordu. Bu sanat eserleri,
siyasi mesajı doğrudan propaganda yerine sanatsal bir çerçevede ileterek
derin bir etki yaratır.
2.
Sinema ve Gizli Mesajlar: Stanley Kubrick ve Gözleri Tamamen Kapalı
(Eyes Wide Shut)
Değerli araştırmacı, sorunuzun bu kısmı,
Stanley Kubrick'in Gözleri Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut) (1999)
filminin onun ölümüyle ilişkili olup olmadığına dair derin bir spekülasyon
içermektedir. Ancak kaynaklarımızda, Stanley Kubrick'in filmin içeriği
nedeniyle öldüğü veya ölümünü önceden bilerek bu filmi çektiği yönünde doğrudan
bir bilgi veya kanıt bulunmamaktadır. Bu hususta bir doktora tezi
ciddiyetiyle hareket etmemiz gerekmektedir.
Ancak, filmin gizemli, ezoterik ve gerilim
yaratan doğası üzerinden, sanatsal imgenin siyasi ve psikolojik işlevi
açıklanabilir:
- Zihinsel İmge ve Gerilim: Filmler, kurgu (montaj) ve
imgesel boyutu sayesinde seyirci üzerinde hipnotik etki yaratabilir.
Hitchcock, zihinsel imgeyi (ilişkiler bütününü) sinemaya sokan ve eylemi
zorunlu olarak simgesel bir edime dönüştüren yönetmen olarak anılır,.
Kubrick'in filminin de (özellikle filmde yer alan gizemli ayinler ve
sembolik mekânlar), seyircinin bilinçdışının keşfi olan tek
macerayı yaşamasına olanak tanıyan bir araç olduğu söylenebilir, zira
rüyalar ve onların simge resimleri ruhsal yaşam öyküsünü anlamak için çok
önemli bir rol oynar,,.
- Rüya ve Kâbus Atmosferi: Gözleri Tamamen Kapalı
filminin konusu, maskeler, ritüeller ve gizli toplantılar etrafında döner.
Sanat ve sinemada düşsel imgeler, kâbuslar ve tekinsiz atmosferler yoğun
olarak kullanılır. Dali,
Hitchcock'un Öldüren Hatıralar (Spellbound) filminin mekânlarını
tasarlamış, rüya sahneleri için çalışmalar yapmıştır,. Kafka’nın
absürt dünyası, Kubrick gibi yönetmenler için kâbus sahnelerini
tasarlarken referans alınmıştır,. Bu tür filmler, seyirciyi gerçeği
sorgulatan bir belirsizlik içine sokar.
- Kurgu ve Mesaj Gizleme: Filmin kurgusal yapısı
(montaj), yönetmenin düşünceyi aktarma yoludur. Eisenstein'da
(Ayzenştayn), iki farklı çekimin çarpıcı bir şekilde kurgulanmasıyla
(çarpıcı montaj) düşünce ortaya çıkar, bu da zihinsel bir çağrışımın
(assosiasyon) ürünüdür,. Bir filmdeki sembolik düzenlemeler, Debord'un Gösteri
Toplumu tezinde öne sürdüğü gibi, kapitalist üretim biçiminin
koşullandırdığı sahte gerçekliği yeniden üretmek gibi politik bir
işlev de görebilir,.
Bu bağlamda, Kubrick'in filmi bir planın
parçası olsa bile, bu planın amacı doğrudan bilgi aktarımı değil,
semboller aracılığıyla bir fikri (örneğin toplumsal ikiyüzlülük, cinsel metanın
değişimi,, veya gizli ritüeller) zihinsel bir imge (imaj) olarak sunmak ve bu
imgelerle izleyicinin fantezilerini harekete geçirtebilmektir.
III.
Tez Bütünlüğüne Katkı ve Sonuç
Bu analiz, sembollerin siyasi iletişimdeki
stratejik konumunu açıklamaktadır. Bir liderin mesajını açıkça dile
getirmemesi, uyarı amaçlı bir eylem (ikaz) olmaktan öte, mesajın gizli
kalmasını sağlayan çok katmanlı bir iletişim taktiğidir.
Tekrar Anımsatıcı Cümle:
Sembollerin, işaret ettikleri kutsal gerçekliğin (hakikatin) gücüne katılması
(içkin ilişki) ilkesi, siyasi iletişimde tehdidin ve gücün soyut bir düzlemde
pekiştirilmesini sağladığı için önceki açıklamalarımızda da
vurgulanmıştır.
Sonuç olarak, tablo veya film gibi
sanatsal nesnelerin hediye edilmesi veya yayınlanması, gizli planların
varlığını, herkesin ulaşamayacağı derinlikte bir dille ifşa ederken, gönderenin
siyasi manevra alanını genişletir ve polemik yaratma yoluyla mesajın
uzun süreli etkisini garanti altına alır. Sanat, sembolik formların en
önemlilerinden biri olarak, görünmeyeni görünür kılmanın en gizemli ve korunmuş
yoludur,.
Sembolik
İfşa, Kader ve Sinematografik İmaj Yönetimi: Stanley Kubrick’in Eyes Wide
Shut Filmi Çerçevesinde Bir Değerlendirme
Değerli araştırmacı, öne sürdüğünüz bu
derin ve tartışmalı konu, siyasi ve ezoterik sembolizmin medya ve sanat
eserleri aracılığıyla nasıl işlediği sorusunu merkeze almaktadır. Özellikle Gözleri
Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut, 1999) filminin yönetmeni Stanley
Kubrick'in, filmin son kurgusunu teslim ettikten dört gün sonra vefat etmesi
olgusu, filmin içeriğinde açığa vurduğu iddia edilen gizli planlar, ritüeller
veya mesajlar üzerine spekülasyonları kuvvetlendirmiştir.
Bu husus, psikanalitik ve sinema felsefesi
açısından, plan ve öngörü kavramlarının farklı bir düzlemde ele
alınmasını gerektirir.
I.
Gizli Planın Sembolik İfşası Paradoksu (Açık Verme)
Bir planın, bir uyarının ya da gizli bir
hakikatin (gerçekliğin) neden açıkça söylenmeyip, çok katmanlı ve sembolik bir
sanat eseri aracılığıyla duyurulması gerektiği, sembolizmin doğasından
kaynaklanır.
1.
Çok Anlamlılık (Polyvalence) ve Gizleme
Önceki yazılarımızda sembolün
işaretin aksine tek bir anlama indirgenemediğini, daima ilk bakışta
görülebilenden daha fazla anlam taşıdığını belirtmiştik. Bu, siyasal veya
ezoterik içerikli mesajların korunmasının temel yoludur:
- Yanlış Anlamayı Önleme: İbn Sînâ’nın sembolik
hikâyelerinde de vurgulandığı gibi, sembollerin yanlış anlamalara
sebebiyet verebilecekleri ve gizlenmiş olan yorumların halka
açılmasının olumsuz tarafını oluşturduğu belirtilir. Kubrick’in
filminin cinsel ayinler ve gizli cemiyetler gibi hassas konuları ele
alması, bu türden bir bilginin genel bilince açılması tehlikesini
barındırır. Sembolik dil, bilginin, sadece kültürel kodlara (kodları
çözmeye) sahip olan inisiyeler (başlatılmışlar) tarafından doğru
bir şekilde yorumlanmasını sağlar.
- İnkâr Edilebilirlik (Deniability): Bir liderin (veya
bir sanatçının) doğrudan ve rasyonel dille ifade edeceği bir plan, ona
doğrudan sorumluluk yükler. Oysa sanatsal bir imge, görsel bir şölen
olarak sunulabilir; mesajın sertliği, "Yalnızca sanattır"
denilerek inkar edilebilir. Sanat, görünmeyeni ifşa etme aracı olsa da,
aynı anda bilginin tamamının ele verilmemesi için ifade edilemeyene ait
kısmı saklı tutar.
- Kurgusal Gerçeklik ve Etki: Filmler, kurgusal
(kurmaca) olmalarına rağmen, izleyicinin kendi gerçekliğinden kopup
perdenin içindeki uzayda dolaşmasını sağlar; anlatılanlar ne kadar gerçek
dışı olsa da, yaşantılananlar izlenilenlerden farklı olsa bile,
izleyicinin bu sahte gerçekliğe ait hissetmesi sağlanır. Gizli bir
planın varlığına dair bir uyarı veya şüphe bu yolla çok daha
derin ve kalıcı bir etki yaratabilir, çünkü alıcılar sözel olmayan
mesajları (görüntü, imaj) sözel mesajlardan daha inandırıcı bulurlar.
2.
Kâbus, İmge ve Gerilim: Hitchcock Etkisi
Kubrick’in filmi, psikanalizin iç içe
geçtiği bir gerilim filmi olarak tanımlanır. Deleuze’ün sinema felsefesinde,
Hitchcock'un gerilim sinemasındaki her imge, kesin biçimde belirlenmiş
nedensellik zinciriyle bir diğerini izler ve düşünülmüş bir bütünle
ilişkili olarak anlam kazanır.
Kubrick, Hitchcock gibi, kâbusvari
sahneleri tasarlarken Kafkaesk (absürt) atmosferden beslenmiş olabilir. Bir
planın parçası olduğu düşünülen gizli ayin sahneleri, kâbus ve belirsizlik
imgeleri kullanarak gerilimi artırır. Bu, bilginin bir "açık verme"
eylemi değil, aksine bir zihinsel imge olarak sergilenmesi ve kurgu
teknikleri (montaj ve kadraj) aracılığıyla izleyicinin zihninde yaratılan
bir ilişkiler bütünü haline gelmesidir.
II.
Bilinçdışı Plan ve Kader: Jungyen Perspektiften Değerlendirme
Stanley Kubrick’in ani ölümü bağlamında,
filmi kader veya önceden görme (öngörü) ile ilişkilendiren
spekülasyonlar, C. G. Jung’un kolektif bilinçdışı ve şelf (kendilik)
kavramları ışığında değerlendirilebilir.
1.
Bilinçdışının Yaratıcı Edimi
Jung’a göre ruhun gelişimi, bilincin
denetiminde olmayan iç güçlerle motive edilir. Bireyin ruhsal özünün yaratıcı
etkin yanı, ego'nun (benliğin) kendini herhangi bir amaç veya plan
düşüncesinden özgürleştirmesiyle işe koyulabilir.
- Önceden Görme (İnisiyatif): Arketiplerin (ilk
örneklerin) kendi inisiyatifleri ve enerjileri vardır. Arketipsel ruh,
bilincin uygulayacağı sonuç çıkarma yerine, bir önceden görme işi yapar.
Kimi zaman bu bilinçaltı (şuur altı), sanki gizli bir plana uygun
olarak işleri yönetiyormuş gibi hissedilir. Bu planlar, egodan değil,
ruhun bütünlüğünden (şelften) gelir ve bu güdüye kendimizi bir ağaç gibi
bırakmalıyız.
- Sanatçının Kaderi: Kubrick’in filmini tamamlaması ve
ardından ölmesi, onun şelf dediğimiz düzenleme merkezinden gelen
"biricik ve yaratıcı gerçekleşme güdüsüne" (bir nevi kader)
teslim olması olarak yorumlanabilir. Yazar, önceden düşünülmüş bir plandan
ansızın temadan dışarı sıçrayabilir; bu, saklı olandan anıların
(kryptomnesie) veya bilinçdışının baskın etkisinin bir göstergesi
olabilir.
- Film İmgesinin Kullanımı: Jung, bilinçdışının filmleri
veya dış dünya yaşantılarını, kendini dışavurabileceği resimleri seçmek
için kullandığını belirtir. Örneğin, düşlerin atom patlaması (çılgınlık ve
toptan yok oluş simgesi) mesajları içermesi durumunda, bu filmlerin
bilinçdışını etkilemediği, aksine bilinçdışının filmi kendini ifade etmek
için kullandığı sonucuna varılır.
Bu bağlamda, Eyes Wide Shut'ın
gizli ritüelleri, Tom Cruise'un canlandırdığı karakterin yaşadığı kâbus dolu
macera ve maskelerle örülü cinsel ortam, toplumsal ikiyüzlülüğe dair arketipsel
bir mesajı iletme çabası olabilir; ve bu çaba, yönetmenin bireysel kaderiyle
(yani öngörüsüyle) değil, kolektif bilinçdışının kendini ifade etme
zorunluluğu ile ilişkilidir.
III.
Siyasi İmaj ve Sansür Baskısı
Filmin kısa bir sürede çekilmemiş olması
ve Kubrick'in mükemmeliyetçiliği düşünüldüğünde, filmin tesliminden hemen sonra
ölmesi, sanatsal üretimin nihai noktası olarak değerlendirilebilir.
1.
Lider İmajı ve İktidarın Sembolizmi
Siyasi liderler imaj oluşturma
çalışmalarında görsel özelliklerin ön plana çıkmasına neden olur. II. Osman
örneğinde olduğu gibi, askeri başarıya duyulan ihtiyaç, konumun
sağlamlaştırılması için gerekliydi. Liderler arasındaki iletişimde sembolik
jestler (önceki sorularda tartıştığımız tablo hediyesi gibi) bir uyarı
işlevi görebilir.
Kubrick’in Eyes Wide Shut filminin
ele aldığı konular (seksüellik, sadakat, gizli elit ritüelleri), toplumsal
düzeni ve ahlaki normları sorgulaması nedeniyle muhalif bir yapıya
sahiptir.
- Kadın İmgesinin İfşası: Filmde cinsellik ve erotizm
temaları yoğun olarak işlenir. 20. yüzyıl resim sanatında kadın imgesi,
kötülüğün ve bozulmanın kaynağı olarak görülmüş. Ölümcül kadın (femme
fatale) teması, kadının gizemli güzelliğinin altında yatan şeytani
güçlerle erkeği baştan çıkarıp onu da şeytanlaştırması şeklinde tasvir
edilmiştir. Kubrick’in filmindeki cinsel keşif, bu tür ezoterik ve
bastırılmış cinsel arzuların imgesini ifşa ederek polemik yaratmış
olabilir.
- Sansür ve Engelleme: Sembolik biçimler (mitos, din,
sanat) zihinsel kavrayışın farklı biçimlerini gösterir. Bir sanatçının
yenilikçi çıplaklık tasvirinin rasyonel kültüre karşı alegorik bir
araç olarak kullanılması eleştirilebilir ve hatta küçümseyici tepkilere
yol açabilir. Filmin içeriğinin (korkutucu bir rüya analizi)
"babaların kanununu" (ataerkil düzeni) karikatürize eden çocuksu
bir konumdan yükselen bir ironi barındırması , iktidar tarafından hoş
karşılanmayabilir. Film, sansürlenmiş filmler kategorisinde yer almıştır.
2.
Kurgu ve “Açık Verme” Kontrolü
Eğer film, gözleri tamamen kapalı
olan bir topluluğun sırlarını ifşa ediyorsa, bu ifşanın yönetmenin ölümü
sonrası kurgu odasında manipüle edilme ihtimali teorik olarak mevcuttur.
- Kurgu, yalnızca ham görüntü, ses ve diğer ögelerden nasıl bir
program oluşturulacağını belirleyen, oldukça geniş yaratıcı bir
zenginliği de beraberinde getirmektedir. Kuleshov'un deneysel
çalışmalarında görüldüğü gibi, film parçaları özel, yaratıcı bir sırayla
birbirine eklenerek yepyeni bir kavrama ve niteliğe yol açar.
- Kubrick'in filmi teslim ettikten hemen sonra vefat etmesi,
filmin son halinin Warner Bros.'a sunulmasından sonra, yönetmenin kurgu
üzerindeki mutlak denetiminin ortadan kalktığı anlamına gelebilir. Bu, filmin
"gizli" mesajlarının, ticari veya siyasi nedenlerle
yumuşatılmış, değiştirilmiş veya belirsizleştirilmiş (ambiguity)
(kararsızlık) hale getirilmiş olabileceği spekülasyonunu destekleyebilir.
Bu durum, filmin toplumsal zihindeki yerini korumak ve aşırı tepkileri
(polemiği) dengelemek için kasıtlı olarak yapılmış bir denetim
mekanizması olabilir.
IV.
Sonuç: Sanat ve Yönetmenin Yüksek Görevi
Kubrick’in Eyes Wide Shut filmi ve
ani ölümü arasındaki ilişki, somut bir komplo teorisi yerine, sanatçının
kolektif bilinçdışının zorlamasıyla hareket ettiği ve bu süreçte ego'dan
bağımsız bir plana (yaratıcı gerçekleşme güdüsü) hizmet ettiği teziyle
açıklanabilir.
Sinema, görsel ve sessel kültürün düşünce
imgesini anlamak için temel bir araçtır. Eğer film bir gerçeği ifşa ediyorsa,
bu ifşa, doğrudan bir suçlama (işaret) değil, izleyicinin kendi içinde
(bilinçdışının keşfi, Jung’a göre tek macera) bu sırrı çözümlemesi için sunulan
bir dizi karmaşık sembol ve imgedir. Kubrick, bu sembolik ifşayı, kaçınılmaz
bir sonu (ölüm temasını) barındıran Kafkaesk bir atmosferde sunarak, uyarı
işlevini en üst düzeye çıkarmış ve kültürel bir etki yaratmıştır.
Görünüşte
Edebi Eserlerin Arkasındaki Siyasal ve Psikolojik Sembolizm: Jungiyen Analiz ve
Önceden Duyuru Paradoksu
George Orwell, Agatha Christie ve Arthur
Conan Doyle gibi geniş kitlelere ulaşmış yazarların eserlerinin, yüzeysel
anlatımların ötesinde, toplumu yönlendirici sembolik mesajları veya gizli
uyarıları nasıl barındırdığı paradoksunu ele almaktadır. Bu analiz, özellikle
Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı (collective unconscious) ve arketip
(archetype) kuramları temelinde yapılandırılmıştır; zira Jung’a göre sanatçının
yaratıcılığı, kişisel düzeyden bağımsız, evrensel bir hakikatin ifadesi
olabilir.
I.
Jungiyen Perspektifte Sanatçının Peygamberane (Kehanet Nitelikli) Misyonu
Sanatçıların, siyasal veya toplumsal bir
planı gizlice duyurması veya geleceği önceden görme (öngörü) yeteneği
sergilemesi, Jung’un psikanalitik (ruh çözümleyici) kuramında açıklanabilecek
derin bir psikolojik sürece dayanır.
1.
Bilinçdışının Mesajları ve Arketipsel İfşa
Jung’a göre ruhsal bütünlüğün (şelf/kendilik) merkezinde bulunan kolektif
bilinçdışı, insanlığın ortak mirasını içeren, atalardan genetik miras
yoluyla aktarılan birikimi ifade eder. Bu kolektif bilinçdışının yapısal
ögeleri olan arketipler,,,, ise tipik deneyimleri başlatma ve
yönlendirme kapasitesine sahip doğal merkezlerdir.
- Sanat Eseri Olarak Vasiyet: Jung, yaşamının sonlarına
doğru, mesajını daha büyük bir kitleye ulaştırmak için kalan gücünü
kullanmaya karar vermiş ve bu amaçla İnsan ve Sembolleri kitabını
yazmıştır. Bu eser, Jung'un geniş okur kitlesine bir vasiyeti
olarak görülür,. Bu durum, önemli bir düşünürün veya sanatçının, yapıtını
sadece bir meslekî çalışma olarak değil, aynı zamanda tinsel ve
kültürel bir yenilenme arayışının zorunlu bir kaydı olarak görmesinin
altını çizer.
- Önceden Belirtme (Öngörü) ve Telafi İşlevi: Bilinçdışı,
tıpkı bilinç gibi gerçekleri inceleyebilir ve tam da biz fark etmediğimiz
için olası sonuçları önceden belirtebilir,,. Bu tür mesajlar, rüyalarda
veya yaratıcı fantezilerde kendini gösterir,,. Jung, Birinci Dünya
Savaşı'ndan önceki görümlerinin kehanet niteliğinde olduğunu ve bu
görümlerin kendisini Liber Novus'u (Kırmızı Kitap) oluşturmaya
yönelttiğini düşünüyordu,. Sanatçı, bu arketipsel içeriği kullanarak,
bilinci (ego) dengeleyici ve telafi edici bir etki yaratır,.
2.
Sembollerin Çok Anlamlılığı (Polyvalence) ve Gizleme
Siyasi aktörlerin veya sanatçıların
mesajlarını sembolik yolla iletmesinin en kritik nedeni, çok anlamlılığı
sürdürme ve inkâr edilebilirlik (deniability) avantajını kullanmaktır.
- Semboller, bir anlam ifade etmek ve taşımak için var olan işaretlerin
aksine, görünenden ve alışılagelen anlamından daha çok kapsamlıdır,.
Sembolik bir mesaj, idrakin ötesinde anlam taşıyabilen ve bu
nedenle sadece inisiyeler (belli bir kavrayışa sahip olanlar)
tarafından anlaşılabilen bir bilgi tarzı sunar,.
- Eğer bir yazar (veya lider), planını açıkça ifade etseydi, bu
rasyonel (akılcı) bir suçlama/mesaj (işaret) olurdu ve sorumluluktan
kaçınılamazdı,,. Ancak sembolik ifşa, mesajın sadece yüzeysel kalmaması
için gizlenmiş yorumların halka açılmasının olumsuz sonuçlarını
önler,.
II.
Liderlik, İktidar ve Toplumsal Uyarı: George Orwell Örneği
George Orwell, 20. yüzyıl İngiliz
edebiyatının önde gelen romancı ve eleştirmenlerinden biri olup, totalitarizme
karşı duruşuyla tanınır. Eserleri, Jungiyen anlamda, kolektif bilinçdışının
politik sistemlerin karanlık yönlerini ifşa etme zorunluluğunu yansıtır.
1.
Hayvan Çiftliği ve Fable’ın Sembolik Gücü
Orwell’ın Hayvan Çiftliği romanı,
Stalin dönemi SSCB’sinin eleştirisi olup, olay örgüsü Rusya’daki Ekim Devrimi
ve sonrasıyla benzerlik gösterir. Romanın alt başlığı "Bir Peri
Masalı" (fabl) olarak geçer.
- Masalın Gizli Mesajı: Masallar, olağanüstü olayları
anlatan hikâyeler olup, genellikle içinde bir mesaj ve öğüt
verme kaygısı taşır. Masallar, üstünkörü bakıldığında basit öğütler
verse de, altında yatan çokça metin incelendiğinde gizli mesajlarıyla
ve kodlarıyla bireylerin zihinsel süreçlerini etkilemektedir.
- Orwell, totaliter sistemlerin korkunç gerçekliğini doğrudan
didaktik (öğretici) bir metinle anlatmak yerine, sembolik dil
(domuzlar, atlar, vb. karakterler) kullanarak, mesajını alıcı kitlenin
bilgi dağarcığıyla örtüşecek şekilde iletmiştir. Bu semboller,
okuyucunun konuya dayalı mesajları tercih etme isteğine bilişsel temelde
karşılık verir.
2.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve İktidarın İmajı
Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
romanında yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramı, modern dünyada
birey üzerindeki totaliter kontrolün ve imajın siyasal bir silaha dönüşmesinin
sembolik bir öngörüsüdür,.
- İmajın Uyarı İşlevi: Günümüzde imaj (imge), siyasal
mesajlarla seçmenleri uyarmaya başlamıştır. Orwell, yarattığı
sembolle, iktidarın gözetim (sürekli izlenme) altında tutma gücünü
öngörmüş ve bu imaj, çağımızın toplumsal adaletsizliğine karşı bir
farkındalık yaratmıştır.
- Orwell, bilinçdışı imgelerin peygamberane (prophetic)
mesajını edebiyat aracılığıyla aktarmıştır. Onun gibi yazarlar, ilksel
(arkaik) imgeleri kullanarak, kendi seslerinden daha güçlü bir sesi özgür
bırakır; böylece kişisel yazgıyı insanlığın yazgısına dönüştürür.
Bu, bir planın parçası değil, kolektif bilinçdışının yarattığı düzenleyici
bir merkez olan şelfin (kendiliğin) varlığını koruma güdüsüdür.
III.
Gizem ve Kolektif Gölge: Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle Örnekleri
Polisiye edebiyatın önemli figürleri olan
Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle’un eserleri, toplumsal yapının ve bireyin
gizli kalmış karanlık yönlerini sembolik olarak ifşa etme işlevini üstlenir.
1.
Agatha Christie ve Toplumsal Gölgenin Açığa Çıkarılması
Agatha Christie, dedektif Hercule Poirot
aracılığıyla cinayetleri çözerken İngiliz yüksek sınıfının özel yaşamının
saklı yönlerini ortaya döker.
- Gölgeyle Yüzleşme: Jung’a göre gölge, kişiliğin bilinçdışı ve
bastırılmış, utanç duyulan özelliklerini temsil eder,. Christie’nin
romanlarındaki cinayetler ve sır perdesinin kalkması, okuyucuyu kolektif
anlamda, kendi bastırılmış arzuları, başarısızlıkları ve utanç duydukları
yönleri (gölge) ile yüzleşmeye zorlar,,. Dedektif Poirot'nun rasyonel
zekâsı ("küçük gri hücreler"), bilincin, gölgenin bilincimize
ulaşmasına yardım etme aracıdır,.
- Christie'nin 1926'daki 11 günlük kayboluşu (kocası boşanmak
isteyince kocasının metresinin adıyla bir otele kaydolması), yazarın kendi
yaşamında dahi, bastırılan duyguların (kıskançlık, ihanet acısı) bir psikojenik
amnezi (geçici hafıza kaybı) veya kaza süsü verilmiş bir senaryo
olarak arketiplerin dışavurumu yaşadığını gösteren ilginç bir
olaydır. Sanatçının bilinçdışı, dış dünya olaylarını veya kendi yaşamını,
kendini dışavurabileceği bir resim olarak kullanabilir.
2.
Arthur Conan Doyle ve Rasyonel İmajın Sınırları
Sherlock Holmes karakteri rasyonel mantığı
(dedüksiyon) simgelerken, yaratıcısı Arthur Conan Doyle'un hayatındaki ezoterik
(gizli) eğilimler, onun eserlerindeki sembolizmin kaynağı hakkında fikir verir.
- Doyle, Agatha Christie kaybolduğunda bulunması için medyumlara
kadar gitmiştir,. Bu, tam da rasyonel akılcı (Logos) bir karakter yaratan
bir yazarın, hayatın belirsiz ve idrakin ötesindeki yönlerini (Jung’un us
dışılık veya Eros kavramlarıyla ilişkilendirilebilecek olanı)
kabul ettiğini gösterir,.
- Doyle'un spiritualist inançları, onun sembolik düşünceye
verdiği önemi pekiştirir. Jung'a göre, sanatçılar, akıl ve bilgelik etkeni
olan Logos ile, erotik öğe ve ilişki içine yerleştirmeyi kastedilen
Eros arasındaki ikiliği dengelerler. Polisiye romanlar, bu dengeyi,
suçlunun rasyonel olarak tespit edilmesiyle sağlar; ancak suçun kaynağı,
yani toplumsal gölge, her zaman bir uyarı olarak kalır.
Sonuç
ve Değerlendirme
Bu popüler yazarların eserlerindeki
sembolik kullanım, geleceğe yönelik bir planın veya uyarının parçası gibi
görünse de, bu, bireysel bir komplodan ziyade, kolektif bilinçdışının
kaçınılmaz bir dışavurumu olarak değerlendirilmelidir. Sanatçılar, toplumun
veya dönemin zihninde yer etmiş olan kaygıları, bastırılmış gerçeklikleri ve
gelecekteki olası tehlikeleri (toplumsal çöküş, totalitarizm veya ahlaki
yozlaşma) ele alırlar.
Sembolizm, bu eleştiriyi gizliden
duyurma işlevini, mesajın çok anlamlılığı sayesinde yerine getirir,.
Bu sayede mesaj, hem halkın bilinçdışına işler (gerek tutum, gerekse
davranışlar etkilenir,), hem de yazar, doğrudan polemikten veya siyasi baskıdan
korunarak (inkâr edilebilirlik), hakikati ifşa etme görevini tamamlamış olur.
Emoji
(Tinlem) Kullanımı
Bu son derece ilgi çekici ve sosyolojik
bir perspektiften ele alınması gereken bir tespittir. Emoji (tinlem)
kullanımını, ilkel insanın yazıdan önceki iletişim biçimi olan piktogramlar
(resim-yazılar) ile ilişkilendirerek, modern iletişimin bir tür "ilkelleşme"
(primitivizm) ile bağlantılı olup olmadığını sorgulamak, hem dil felsefesi hem
de Jung’un kolektif bilinçdışı (collective unconscious) kuramı açısından derin
bir analiz gerektirir.
Akademik dilde, "ilkellik" (primitivism) yerine arkaik
(archaic) veya ilksel (primal) imgelerin yeniden canlanması kavramlarını
kullanmak daha uygun olacaktır. Bu bağlamda, emoji kullanımının, insan
zihninin duyusal-imgesel (sensory-imagistic) ifade biçimine olan doğal
eğiliminin modern teknoloji tarafından yeniden keşfedilmesi olduğu
söylenebilir.
I.
Piktogramlardan Emojilere: Arkaik İfade Biçimlerinin Sürekliliği
İnsanlık tarihi boyunca, duygu ve
düşünceleri aktarmak için başvurulan en eski ve yaygın yöntem semboller yoluyla
iletişim olup, bu sürecin ilk aşamaları resim-yazılar (hiyeroglifler ve
piktogramlar) ile başlamıştır.
1.
İlkel İletişim ve Piktogramların İşlevi
Piktogramlar, mağara duvarlarına işlenmiş
resimlerden başlayarak, anlatılmak istenen kavramları somut bir biçimde veren
bir ifade biçimiydi. Bu sistem, soyut kavramlara karşılıklar katılarak
ideogramlara (fikir-yazısı) evrilmiş ve nihayetinde fonogramlar (ses-yazıları)
ile alfabenin temeli atılmıştır.
İlkel iletişimde piktogramlar, nesiller
arası iletişimi sağlamış ve duyusal etkilenim durumunu, açıkça mimiksel
ifade haline getirerek, duyusal etki ve duyusal heyecanla doğrudan ilişkinin
son bulduğu yerde başlayan dilin aksine, doğrudan ifade etmiştir.
2.
Emojilerin Hız ve Evrensellik Avantajı
Günümüzdeki emoji, ikon ve piktogram
kullanımı, yazının (fonogramların) getirdiği karmaşıklığa ve yavaşlığa karşı
bir tepki olarak, görsel iletişimin hızını yeniden ön plana çıkarmıştır.
- Evrensel Dil: Piktogram kavramı, antik çağlardan günümüze kadar
evrensel bir anlam kazanmış ve insanlık için ortak bir dil oluşturmuştur.
Emoji (tinlem) kullanımı da bu mirası taşır; örneğin, trafik ışıklarından
televizyon kumandalarına, tuvalet sembollerinden internet emojilerine
kadar birçok alanda karşımıza çıkar.
- Hız ve Etki: Sembollerin iletişim hızı, diğer iletişim
biçimlerine, örneğin yazıya göre son derece hızlıdır. Modern
yaşamın temposunda, imgesel (görsel) veriler, kelimelerin sağlayabileceği
soyut ifadenin ötesinde, anlık ve hızlı bir anlam bütünlüğü sunar.
Bu bakımdan, emoji kullanımı, yazılı
dilin getirdiği soyutlama ve yavaşlamadan kaçınma arayışı olarak, ilkel
insanın somut ifade arayışıyla benzer bir işleve sahiptir.
II.
Jungiyen Analiz: Duygusal İfadenin Bilinçdışı Kaynağı
Jung, bilinçsiz olarak ve kendiliğinden
düşler şeklinde semboller ürettiğimizi vurgular. Bu semboller, kişisel
değil, kolektif bilinçdışının ürünüdür ve duygu yüklü, resimsel bir dil
kullanır.
1.
İmgenin Duygusal Boyutu
Emoji'ler, genellikle yüz ifadelerini
taklit ederek duygusal durumları (üzüntü, şaşkınlık, mutluluk, korku) ifade
ederler. Jung’un dört ana işlevi arasında yer alan duygu (hoş ya da
nahoş olarak değerlendirme) işlevi, rasyonel (akılcı) bir işlevdir.
- Kolektif İhtiyaç:
İnsanlar, yaşamın anlam ve öneminin ticaretle açıklanamadığı, gönlün derin
özleminin bir banka hesabıyla doyurulamadığı bir dönemde, ruhun sembolleri
üreten karmaşık kısmını ihmal etmektedirler. Emoji, bu ihmal edilen duygusal
boyutun kolay ve hızlı bir dışavurumu haline gelir.
- İmgelemin Harekete Geçirilmesi: İmgelem (hayal gücü),
bir şeyi zihinde resmettiğimizde oluşur. Emojiler, bu imgelem gücünü
harekete geçirerek, karmaşık duygusal durumları kısaltılmış, görüntüsel
olarak sahnelenmiş bir biçimde sunar.
2.
Emoji: Sembol mü, İşaret mi?
Emoji kullanımının "ilkelleşme"
ile ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği, emojilerin işaret (sign) mi
yoksa sembol (symbol) mü olduğu ayrımına dayanır.
- Sembol: Daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla
anlam taşır, çok anlamlıdır ve bilinmeyene, aşkın olana işaret eder.
Gerçek bir sembol değiştirilemez ve üretilemez.
- Emoji (İşaret/İmge): Emojiler, tekil bir duyguyu veya
nesneyi temsil ederler ve genellikle uzlaşımsal (konvansiyonel) bir
anlam taşırlar. Bu yönüyle bir işarettir. Bir işaret, temsil ettiği
kavramdan daha azını içerir. Örneğin, bir kalp emojisi aşkı gösterir, ancak aşkın tüm
derinliğini ve aşkınlığını kapsamaz.
Emoji kullanımının yaygınlaşması,
bilinçdışının temel sembol ve motifleri ifade etme eğilimini (Jungiyen anlamda)
kısıtlayan bastırılmış içeriğin bir dışavurumu olsa da, bu modern imgeler
genellikle sanatsal ürünlerde görülen, derinlikli ve karmaşık semboller
değildir; aksine, duygusal ifadeler için kullanılan hızlı, sade ve işlevsel
imgelerdir.
III.
Sonuç: İlksel İfadenin Yüksek Teknolojiyle Yeniden Doğuşu
Emoji kullanımının yaygınlaşması, ilkel
insanlardaki piktogram kullanımının mantığıyla örtüşen bir durumdur,
ancak bu bir "ilkelleşme" değil, arkaik (ilksel) ifade biçiminin modern kültürel araçlarla
yeniden canlanmasıdır.
İlksel insan, duygusal ve fiziksel dünyasını doğrudan betimlemeye
çalışıyordu (mimiksel ifade). Günümüz insanı ise, karmaşık yazılı dilden
kaçınarak, küresel ve hızlı iletişim ihtiyacını karşılamak için duygularını
anlık, görsel ve evrensel işaretler (tinlemler/emojiler) aracılığıyla
ifade etmeyi tercih etmektedir.
Bu durum, felsefi açıdan, duyusal içeriğin (imgenin) yeniden ön
plana çıkması ve yazılı (rasyonel) dilin sınırlarının aşılma isteği olarak
değerlendirilebilir.
Bu nedenle, emoji kullanımının "ilkel" olmakla bağıntılı
olduğunu söyleyebiliriz, zira bu kullanım, yazının ilk oluşum aşamalarındaki duyusal
ve hızlı algılama biçimine, yani ilksel düşünce tarzının temelini
oluşturan imgelere geri dönüşü simgelemektedir (imgelemde yaratıcılığın
lokomotifi). Bu, ruhun sembolleri üreten karmaşık kısmına, bilinçdışı
fantezilere ait resimleri yazı veya resim sanatında saptama biçimini (Jungiyen
anima rehberliği) pratik bir iletişim aracına dönüştürme eylemidir.
Kaynakça
Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl batı
resim sanatında cinsellik ve erotizm imgesi 231439.pdf.
Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl
sanatında öz, töz ve model olarak kadın imgesi385386.pdf.
Anonim. (t.y.). Abbasiler
döneminde siyasi ve dini semboller 1.pdf.
Anonim. (t.y.). Aday imajının
seçmen tercihi üzerine etkisi Yılmaz Büyükerşen örneği278448.pdf.
Anonim. (t.y.). Altın Çiçeğin
Sırrı - Richard Wilhem.pdf.
Anonim. (t.y.). Carl Gustav Jung
- İnsan ve Sembolleri.pdf.
Anonim. (t.y.). Clare Gibson -
Semboller Nasıl Okunur.pdf.
Anonim. (t.y.). Clare_Gibson_-_Resimli_Sembol_Okuma_Rehberi.pdf.
Anonim. (t.y.). Dinde
sembolizm.pdf.
Anonim. (t.y.). Divan
edebiyatında su imgesi ve muhtelif tezahürleri.pdf.
Anonim. (t.y.). Dogan Ozlem -
Mantik Klasik Sembolik Mantik, Mantik Felsefesi.pdf.
Anonim. (t.y.). Ernst Cassirer -
Dil, Sembolik Formlar Felsefesi-1.pdf.
Anonim. (t.y.). Eşcinsel imgenin
inşaası.pdf.
Anonim. (t.y.). Fatma Turğay,
İbn Sînâ'nın Sembolik Hikayelerinde Ahlak Felsefesi 210066.pdf.
Anonim. (t.y.). Ferhâd ü Şîrîn
mesnevisinin arketipsel sembolizm,638270.pdf.
Anonim. (t.y.). George Sand’ın
Indıana Adlı Romanında Kadın İmgesi 186995.pdf.
Anonim. (t.y.). Gerçek Kayıp
Sembol Hz. Süleyman'ın Anahtarı - Mustafa Karnas ( PDFDrive.com ).pdf.
Anonim. (t.y.). Giles Deleuze'de
İmge Hareketi Olarak Sinemanın Felsefesi.pdf.
Anonim. (t.y.). Gorsel_verilerde_kadin_imaji.pdf.
Anonim. (t.y.). Grimm
masallarının dönüşümü üzerinden kadın imgesi 501998.pdf.
Anonim. (t.y.). Gustav Klimt ve
Alfons Mario Mucha Resimlerinde Kadın İmgesi.pdf.
Anonim. (t.y.). Günümüzde imge
ve farkındalık187600.pdf.
Anonim. (t.y.). Halil Gökhan -
Semboller.pdf.
Anonim. (t.y.). Hayrettin Gül,
Sosyokültürel açıdan din görevlilerinin toplumdaki imajı 205578.pdf.
Anonim. (t.y.). Hellenistik ve
Roma Dönemlerinde mezar stellerinde semboller395024.pdf.
Anonim. (t.y.). Ingeborg
Bachmann, Thomas Bernhard ve Peter Handke' nin eserlerinde Avusturya
imgesi344877.pdf.
Anonim. (t.y.). Jean-Paul Sartre
- İmgelem.pdf.
Anonim. (t.y.). Jeremy
Black-Anthony Green Mezopotamya Mitolojisi Sözlüğü Tanrılar İfritler Semboller
Aram Yayınları.pdf.
Anonim. (t.y.). Jung-İnsan ve
Sembolleri .pdf.
Anonim. (t.y.). Kara romantizm,
düşsel imgeler ve kâbus resimleri.pdf.
Anonim. (t.y.). Kimlik
temsilinde tarz, imaj ve simgelerin yeri 261211.pdf.
Anonim. (t.y.). Klasik Çin
yazınında ve Mo Yan'ın eserlerinde tilki imgesi659980.pdf.
Anonim. (t.y.). Kur'an'ın
anlaşılmasında sembolizm tartışmaları211061.pdf.
Anonim. (t.y.). Melissa Melek
Ezgi Yücel, 17. yüzyıl Hollanda resminde sembol kullanımı 210310.pdf.
Anonim. (t.y.). Mistik ışık
sembolizmi ve ilgili sanatsal üretimler.pdf.
Anonim. (t.y.). MİTOLOJİLER VE
SEMBOLLER - MEHMET ATEŞ.pdf.
Anonim. (t.y.). ORTAK DİL
OLUŞTURMADA SEMBOLLER.pdf.
Anonim. (t.y.). Plastik
imgelerle yol ve yolculuk-ima ..160242.pdf.
Anonim. (t.y.). Ramazan Ören,
Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 1.pdf.
Anonim. (t.y.). Ramazan Ören,
Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 189346.pdf.
Anonim. (t.y.). Reklamlardaki
imgelem gücünde yaşanan249953.pdf.
Anonim. (t.y.). René Guénon'da
dinî sembolizm.pdf.
Anonim. (t.y.). Resimsel
elemanlar üzerinde sembolik uygulamalar385379.pdf.
Anonim. (t.y.). SEMBOLLER VE
MİTLER.pdf.
Anonim. (t.y.). SEMBOLLERİN
AZİZLİĞİ.pdf.
Anonim. (t.y.). Sanatsal imgenin
psikolojik boyutu524161.pdf.
Anonim. (t.y.). Sanatta kelebek
imgesinin örneklerle incelenmesi559706.pdf.
Anonim. (t.y.). Savaş Metafiziği
ve Sembolik Silahlar -- Rene Guenon, Julius Evolae.pdf.
Anonim. (t.y.). Sedef Kapanoğlu,
Çin`de kadın imgesi 186068.pdf.
Anonim. (t.y.). Sembol,
Sembolizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes254203.pdf.
Anonim. (t.y.). Sembolizm'de
Femme Fatale ölümcül kadın teması.pdf.
Anonim. (t.y.). Sesin imgeyle
ilişkisi.pdf.
Anonim. (t.y.). Süryânîler'de
güneş ve ay sembolizmi.pdf.
Anonim. (t.y.). Tahir ULUÇ, İbn
Arabi`de mistik sembolizm 190085.pdf.
Anonim. (t.y.). Tarih Öncesi
ilkel 'nsanda Ölüm imgesi228676.pdf.
Anonim. (t.y.). Tarihsel süreçte
sembolden ikona231436.pdf.
Anonim. (t.y.). Türk halk inanış
ve uygulamalarında el sembolü594027.pdf.
Anonim. (t.y.). Türk
masallarının sembolik açıdan çözümlenmesi240121.pdf.
Anonim. (t.y.). Türk sanatında
mistik semboller508980.pdf.
Anonim. (t.y.). Türkiye'de
Alevi-Bektaşi gruplar ve sembolizm 686145.pdf.
Anonim. (t.y.). Yüz ifadelerinin
duygusal olarak değişikliğe uğratılıp üç boyutlu yüz canlandırması üretilmesi
ve sistemin imge eşleme ile geliştirilmesi244740.pdf.
Anonim. (t.y.). Yıldız Deveci,
Zaven Biberyan'ın Yalnızlar adlı romanıyla Barbara Frischmuth'un Pembe ve
Avrupalılar adlı romanında Türk imgesi 187034.pdf.
Anonim. (t.y.). kırmızı
kitap-jung.pdf.
Anonim. (t.y.). masonik
semboller mana.pdf.
Anonim. (t.y.). türk resim
sanatında Türk Bayrağı imgesi421745.pdf.
Anonim. (t.y.). Çin deyimlerinde
kadın imgesi531526.pdf.
Anonim. (t.y.). Çin edebiyatında
Türk imgesi250461.pdf.
Anonim. (t.y.). Çin`de kadın
imgesi 186068.pdf.
Anonim. (t.y.). Ömer Hayyam'ın
şiirlerinde tasavvufî semboller657032.pdf.
Anonim. (t.y.). Özgür AKTAŞ,
Cumhuriyet devri tarih ders kitaplarında Rusya imgesi 190924.pdf.
Anonim. (t.y.). Öznenin imgesel
konumları407394.pdf.
Anonim. (t.y.). İBN ARABÎ’DE
MİSTİK SEMBOLİZM 190085.pdf.
Anonim. (t.y.). İBN SÎNÂ’NIN
SEMBOLİK HİKAYELERİNDE AHLAK FELSEFESİ 210066.pdf.
Anonim. (t.y.). İNSAN VE
SEMBOLLERİ - JUNG.pdf.
Anonim. (t.y.). İbn Arabi`de
mistik sembolizm 190085.pdf.
Anonim. (t.y.). İki boyutlu
fantastik imgenin illüstratif pratiklerle evrimi.pdf.
Anonim. (t.y.). İlahi dinlerde
merkez sembolizmi.pdf.
Anonim. (t.y.). İmge
steganografisi için yeni yöntemler216231.pdf.
Anonim. (t.y.). İnsan ve
Sembolleri - Carl Gustav Jung.pdf.
Anonim. (t.y.). İnsan yüz
imgelerinden yüz ifadesi tanıma284740.pdf.
Anonim. (t.y.). İsmet Yazıcı
Emir - Kitle İletişiminde İmaj.pdf.
Anonim. (t.y.). ŞAMANİK BİLGİ VE
MİTSEL İMGELER.pdf.
Anonim. (t.y.). Şamanist
imgelerin resim sanatına yansımaları.pdf.
Sembolik
Geri Dönüş ve İdrakin Körelmesi: Emoji Kullanımının Bireyleşme Sürecine
Etkileri Üzerine Jungiyen Bir Kritik
Modern iletişim araçlarında emoji (tinlem) kullanımının
yaygınlaşmasını, evrimsel süreçte körelen yetenekler ve nihayetinde kişilikte
basit karakterlerin (karakterli kişilikler) doğuracağı tehlikelerle
ilişkilendiren teziniz, dil felsefesi, psikoloji ve sosyokültürel değişimler
bağlamında ciddi değerlendirmeyi hak etmektedir. Bu bakış açısı, dilin soyutlama gücü ile imgenin
duygusal yoğunluğu arasındaki kadim gerilimi, Jung’un kolektif bilinçdışı
(collective unconscious) kuramı ışığında, bir sinsi komplo düzeneği
olarak yorumlama potansiyeli taşımaktadır.
Daha önceki yazılarımızda sembolün
doğasının çok anlamlılık (polyvalence) içerdiğini, oysa işaretin (göstergenin)
tek anlamlı olduğunu ve rasyonel akla hizmet ettiğini vurgulamıştık. Emoji
kullanımının bu bağlamdaki tehlikesi, yazılı dilin yerini alarak bireyi rasyonel
düşünce (logos) yerine duygusal-imgesel (erotic, imagistic) düzeye
sabitleme riskidir.
I.
Rasyonel Dilin Terk Edilmesi ve Psikolojik Atrofi (Körelme) Riski
Gelişmiş zihinsel süreçler, mantıksal birliği talep eden,
soyut ve genelleştirilmiş kavramlara ulaşmayı gerektirir. Modern insan, yazının
sağladığı bu soyutlamadan kaçınarak görsel imgelere sığındığında, bilişsel
yeteneklerde bir gerileme riski ortaya çıkar.
1.
Duyusal-İmgesel İfadeye Geri Dönüş
Dilin evrimi, duyusal-doğal duygu
seslerinden ve somut-hayat dolu olandan, soyut olana doğru gitmesi gereken bir
süreçtir. İlkel halkların dillerinde mekansal ve zamansal belirlemeler,
genellikle bizzat beden parçalarının ismi olan yalın hal ifadelerine dayanır.
Emoji kullanımı, bu mimiksel (mimic) ifade aşamasına doğru bir geri
dönüşü temsil eder.
- Düşüncenin
Duruluk Kaybı: Bilinçaltındaki düşünce ve imgeler,
duruluklarını ve keskinliklerini yitirir, birbirleriyle ilintileri daha az
düzenli ve daha az rasyonel (akılcı) hale gelir. Eğer kişi, dilin
fanteziyi silen ve anlatımın olabildiğince tam olmasını sağlayan yapısını
terk edip, emojilerin resimsel ve analojilere dayalı diline yönelirse,
zihinsel içerikler bilinç eşiğine yaklaştıkça keskinleşmek yerine, daha az bilinçli
hale gelirler.
- Eleştirel Yetinin Zayıflaması: Sorgulayan birey,
söylenenler ve yazılanlar üzerine analitik, eleştirel ve tutarlı bir
tavır geliştirmek için kendi aklını başlangıç noktası olarak ele
almalıdır. İletişimin sürekli olarak basitleştirilmiş imgelerle
(işaretlerle) sağlanması, dilin karmaşık ve çok anlamlı yapısını kullanma
yeteneğini zayıflatır. Bu ise kişinin, yargı bulanıklığına yol açan kelime
elbiselerini ve anlaşılması zor kelime gruplarını fikirlerden ayırma
becerisini yitirmesine neden olabilir.
2.
Sinirlerin Pasifize Edilmesi ve Bireysel Gelişim
Hipotezinizin vurguladığı "sinirlerin
pasifize edilmesi" (az kullanılan yeteneklerin körelmesi) tehlikesi,
Jungiyen bireyleşme (individuation) süreci bağlamında
değerlendirilmelidir. Bireyleşme, kişinin bütünlüğe (şelf) ulaşması, yani
yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışı süreçleri bilinçle
kavrayarak yaşama geçirmesi demektir.
- Basit Karakterli Kişilikler: Kadın imgesinin tarih
boyunca "doğal
olarak zayıf, rasyonel yetenekler açısından aşağı ve duygusal bakımdan
dengesiz" olarak tasvir edilmesi, rasyonel yeteneklerin
geliştirilmemesinin kültürel bir sonucu olarak görülebilir. Eğer modern
birey, akılcı çabayı ihmal ederse, rasyonel yeteneği sorunlu hale gelir.
- İstenç Gücünün İhmali: İnsanlar, kendi kararlarına tam
anlamıyla hâkim olduklarını ileri sürseler de, bilinçli istenç gücünün
(irade gücü) dışında gelişen (bilinçdışı) eylemlerin varlığını göz ardı
ederler. Ruhsal gelişim istenç gücünün bir biçimi olsa da, bilinçdışının
kişilik üstü güçlerine egemen olmak gerekir. Emoji gibi duygusal-imgesel
araçlara aşırı güven, istenç gücünün bilinçli gelişimini
baltalayarak, kişiliğin daha edilgen ve dürtüsel (hayvanlarla simgelenen
dürtüsel yaşamın aksine) bir karakter kazanmasına yol açabilir.
II.
Emoji Kullanımının Sinsi Bir Komplo Düzeneği Olma Tehlikesi
Kolektif düzeyde, rasyonel dilin
zayıflaması ve duygusal imgelerin baskın hale gelmesi, siyasi ve kültürel
manipülasyon için zemin hazırlar.
1.
Sembolik Enerjinin Yönlendirilmesi
Semboller (ve arketipsel imgeler) ruhsal
yapının çok önemli parçaları ve insan toplumunun yapısında yaşamsal önemi olan
güçlerdir. Bu semboller bastırıldığında veya ihmal edildiğinde, özgün enerjileri,
hesaplanamayacak olası sonuçlarıyla birlikte bilinçaltına savuşup giderler.
Eğer emoji, kültürel olarak onaylanan,
basit ve sürekli tekrarlanan imajlar sunuyorsa, bu durum kitlelerin duygusal
tepkilerini hızlandırır. Zira, reklamlar bile bilinçdışı çağrışımlar yoluyla
ürünle bağ kurmaktadır.
- Akılsızlaşma ve Kontrol: Korku (özellikle belirsizlik
korkusu) bireyde mantık kullanımını bertaraf ederek akılcı ve çözüm
odaklı yol alma yetisini yok eder; bu da toplumsal
"akılsızlaşmaya" yol açabilir. Emoji'lerin yaygınlaştırdığı duygusal yoğunluk
(rasyonel aklın yerine geçme eğilimi), siyasi iktidarların veya piyasa
güçlerinin, kitleleri duygusal reaksiyonlar üzerinden yönlendirmesini
kolaylaştırır.
- Gizli Tehdidin Gücü: Liderlerin giysileri ve
görünümleri, daha tek bir söz bile edilmeden, bir şeyler söylemeye başlar.
Giyim tarzlarının, sosyal ve siyasi ifadeler taşıdığı kabul edilse de,
çoğu kişi giysilerin gösterme gücüne gereken değeri vermeyi başaramaz.
Emoji gibi basit görsel araçlar da bu görsel imajın bir parçası haline
gelerek, hiçlikten gelen gizli bir tehdit olarak varlığını sürdüren
belirsizlik korkusunu beslerken, bireyleri bu tehdide karşı akılcı
tepki geliştirmekten alıkoyabilir.
2.
Evrensellik ve Simgeleştirme (Sinsi Düzeneğin Mekanizması)
Emoji, dilin evrenselleşme ve hızlanma
gereksinimine bir yanıt gibi görünse de, bu evrensellik, bir imajın
herkes adına, ancak belirli iktidar güçlerinin kendi keyfine göre kullandığı
bir kamusal alan (public sphere) haline gelmesi tehlikesini içerir.
- İktidarın Yeni İkonaları: İktidarın imgesi, kültürel
ve teknolojik evrimle değişim gösterir. Günümüzde, imaj üretimi endüstrileşmiştir ve para
tanrının ikonaları ve sembolleri yaşamın belirleyeni haline gelmiştir.
Emoji'ler, bu tüketim toplumunun, duygusal reaksiyonları hızlandıran ve
soyut/eleştirel düşünceyi yavaşlatan endüstrileşmiş görsel imgeler akışına
katkıda bulunur.
- Büyüsel Etki: Mitik düşüncede kelime, varlığın bizzat
reel bir parçasıdır ve büyüsel etkiler kelimeye bağlanır; ismi ele geçiren
nesnenin kendisi üzerinde de egemenlik elde eder. Emojiler, bu eski
büyüsel düşünce tarzının (yani duygu ve imgenin nesneyle doğrudan ilişkisinin)
modern bir yansıması olarak, kelimelerden ve mantıksal bağlantılardan
arınmış, duygusal yüke sahip imgeler sunduğunda, bireyin iradesi
üzerinde dolaylı bir etki yaratma potansiyeli taşır.
Bu nedenle, emoji kullanımının altında yatanın doğrudan bir komplo
düzeneği olduğunu iddia etmek kaynaklarımızla desteklenemese de, bu
durumun, kolektif bilincin ihmal edilen arkaik (ilksel) içeriğinin
canlanmasına neden olarak, rasyonel yeteneklerin körelmesi ve dolayısıyla
bireylerin manipülasyona açık, basit karakterli varlıklar haline gelmesi
tehlikesini artırdığı açıktır. Bu, modern imaj yönetiminin (image
management) kitle iletişim araçlarıyla duygusal tepkiyi ve belirsizlik
korkusunu sürdürerek akılcı düşünceyi pasifize etme yöntemlerinin sinsi
(insidious) bir sonucudur.
Kaynakça
Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl
sanatında öz, töz ve model olarak kadın imgesi385386.pdf.
Anonim. (t.y.). Aday imajının
seçmen tercihi üzerine etkisi Yılmaz Büyükerşen örneği278448.pdf.
Anonim. (t.y.). Altın Çiçeğin
Sırrı - Richard Wilhem.pdf.
Anonim. (t.y.). Carl Gustav Jung
- İnsan ve Sembolleri.pdf.
Anonim. (t.y.). Ernst Cassirer -
Dil, Sembolik Formlar Felsefesi-1.pdf.
Anonim. (t.y.). Fatma Turğay,
İbn Sînâ'nın Sembolik Hikayelerinde Ahlak Felsefesi 210066.pdf.
Anonim. (t.y.). İNSAN VE
SEMBOLLERİ - JUNG.pdf.
Anonim. (t.y.). İnsan ve
Sembolleri - Carl Gustav Jung.pdf.
Anonim. (t.y.). Kimlik
temsilinde tarz, imaj ve simgelerin yeri 261211.pdf.
Anonim. (t.y.). Korku
filmlerinde belirsizlik imgesi.pdf.
Anonim. (t.y.). Kur'an'ın
anlaşılmasında sembolizm tartışmaları211061.pdf.
Anonim. (t.y.). Reklamlardaki
imgelem gücünde yaşanan249953.pdf.
Anonim. (t.y.). Seda Uyanık, 19.
yüzyıl Osmanlı-Türk romanında Gayrimüslim imgeleri 206360.pdf.
Anonim. (t.y.). Sembol,
Sembolizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes254203.pdf.
Anonim. (t.y.). Tarih Öncesi
ilkel 'nsanda Ölüm imgesi228676.pdf.
Anonim. (t.y.). Tarihsel süreçte
sembolden ikona231436.pdf.
Anonim. (t.y.). imaj faktörü.pdf.
Anonim. (t.y.). kırmızı
kitap-jung.pdf.
Anonim. (t.y.). İsmet Yazıcı
Emir - Kitle İletişiminde İmaj.pdf.
Yazının
Büyüsel Kökeni ve Dilin Soyutlamadan Kaçışı…Tılsımlar
Bu analiz, modern iletişim araçları
bağlamında (önceki yazılarımızda tartıştığımız emojiler gibi) ortaya çıkan
görsel simge kullanımının kökeni ile ezoterik ve mistik geleneklerdeki tılsımların
(amulets, jussive metinler) kısa, şifreli yazı formunu karşılaştırmaktadır.
Tılsımların gizeminin, onların sembolik çıkarım (extraction) yöntemiyle
hazırlanmış kısa metinler olmasından kaynaklandığı ve bu durumun gücünü
artırdığı tezi, Jung’un
psikolojik derinliği ve dil felsefesinin kısıtlayıcılığı üzerinden
incelenmektedir.
Sembolizm, duyularla algılanamayan, yüce
ve aşkın (transandantal) bir gerçekliğin yerine geçen somut bir figür veya
yazıdır. Tılsımlar, bu yüce hakikati somut bir formda, ancak rasyonel dilden
kaçarak ifade etme çabasının nihai ürünüdür.
I.
Yazının Büyüsel Kökeni ve Dilin Soyutlamadan Kaçışı
Tılsımlardaki yazının, sadece bir iletişim
aracı değil, aynı zamanda büyüsel (magical) bir güce sahip olduğu düşüncesi,
dilin ilksel (arkaik) kökenlerine dayanır.
1. İsimlendirmenin İktidarı ve Büyüsel
Güç
İlkel inanç sistemlerinde, bir nesneyi isimlendirmek, o nesne üzerinde iktidar
sahibi olmak ve kaderini belirlemek anlamına gelirdi. Sırf söz veya sembolün, kendi
içinde büyüsel bir güç barındırdığı inancı mevcuttur. Semboller, dinî bağlamda,
yüce metafizik hakikatin daha düşük bir mertebedeki, yani fizik dünyadaki
yansımasıdır.
Tılsımlar, bu büyüsel düşüncenin modern yansımasıdır. Bir sihirli metin
veya tılsım, uzun ve açıklayıcı bir metin olmak yerine, birkaç harf, rakam ya
da şeklin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu kısa ve yoğun metinler, sembolik
bir çıkarım yaparak, bütün bir kozmik düzeni veya metafizik etkiyi somut
bir nesneye (tılsıma) yükler.
2.
Rasyonel Dilin Kısırlığına Tepki
Mantık, günlük dildeki "veya",
"ise" gibi eklemlerin anlamlarını daraltarak, onları tek anlamlı
(univocal) kılmaya çalışmıştır. Oysa yaşayan dil, çok anlamlılığa (polyvalence)
elverişli sınırsız bir alana sahiptir. Gerçek (ezoterik) semboller, tek anlam
içermezler; içerdikleri anlamlar aşağıdan yukarı doğru yükselen bir kademelenme
gösterir.
Tılsımların uzun metinler olmaması, rasyonel mantığın bu kısıtlayıcı,
tek anlamlı dilinden bilinçli bir kaçıştır. Şifreli metinler
(tılsımlar), içeriklerinin kavramsal bir dille tam olarak ifade edilemeyeceğini
savunur; zira bir sembolün anlamı kavramsal dile tercüme edilemiyorsa, rasyonel
akıl için herhangi bir anlam taşımıyor gibi görünse de mistik (gizemli) alanda
büyük bir anlam taşır.
II.
Harf Sembolizmi ve Tılsımların Gizemi
Tılsımlardaki kısa metinler, harflere
yüklenen sembolik (simgesel) anlamlar (harf sembolizmi, ilmü'l-huruf)
geleneğiyle yakından ilişkilidir ve bu durum, gizemini artırmanın anahtarıdır.
1.
Harflerdeki Gizli Enerji ve Kademelenme
Zamanla harflere sembolik anlamlar
yüklendiği ve bununla geleceğe ilişkin özel bir hesaplama yöntemi oluşturulduğu
bilinmektedir. İbn Arabî gibi mistikler, varlıkları mertebelere ayırmış ve
harfleri de buna mukabil gruplara ayırmıştır. Örneğin İbn Arabî’de Lâm
harfi, berzah (iki âlem arasında geçiş) sıfatını, hem elif (yüksek) hem de mim
(aşağı) özelliklerini kendinde barındırmasından almaktadır.
Tılsımlar, bu harf sembolizmini
kullanarak, bir metnin sadece okunabilir olmasından ziyade, metafizik
bir enerji taşımasını amaçlar. Lâm harfi, varoluş katmanlarından her birinin
özelliğini taşıdığı gibi, tılsım da hem fiziki (yazılı nesne) hem de aşkın
(metafizik) bir gerçekliği temsil eder.
2.
Sembolün Canlı Kalma Zorunluluğu
Bir sembol, anlamla dolup taştığı sürece
canlıdır. Eğer bir sembolün içinde saklanan gizli anlam açığa çıkarsa,
sembol ölür ve cansız bir işarete dönüşür.
Tılsımların kısa olması ve sadece birkaç
şifreli kelime içermesi, tam olarak tanımlanamayan, bilinemeyen, daha geniş bir
bilinçdışı yönü koruma stratejisidir. Bu gizem, o sembolün hakikatinin
yok olmasını engeller. Tılsımın kısa ve şifreli yapısı, kullanıcıyı veya
inisiyeyi (inisiyasyon almış kişiyi), bilginin tamamını ifşa etmek yerine,
sembolün kendine özgü, bilmeceli (esrarengiz) imgesine odaklanmaya
zorlar.
III.
Jungiyen Perspektiften: Bireyleşmeye Tehdit ve Komplo Düzeneği İhtimali
Evrimsel körelme ve kişilikte basit
karakterlerin doğması riskine dair önceki açıklamalarımızda da
değindiğimiz gibi, emojiler gibi basit imgelerin yaygınlaşması, rasyonel
düşünceyi pasifize edebilir. Tılsımların gizemi ise, bilginin, belirli bir
zümrenin (inisiyelerin) elinde kalmasını sağlayarak, kolektif bilgiyi denetleme
işlevini üstlenir.
1.
Kolektif Önyargılara Karşı Koyma Gücü
Jung, bireylerin kendi ruhlarını ciddiye
alarak kolektif önyargıların akıntısına karşı yüzebilmeleri için gereken
gücü yaratıcılığın sağladığını belirtir. Tılsımlar, içerdiği sembolik derinlik
sayesinde, kitlelerin anlamlandıramadığı, ancak gücüne inandığı bir aura
yaratır. Bu durum, sembolün kudretini ve egemenliğini perçinler.
Sembolik dil, bilginin bir "açık
verme" eylemi olarak görünse de, tılsım ve benzeri şifreli metinlerdeki bu
ifşa, yalnızca sınırlı bir çevrede (inisiyelerde) gerçek anlamını bulur.
2.
Tılsımın Gizeminin Artması ve Psikolojik Etki
Tılsımların gizemi, yani metinlerinin kısa
ve şifreli olması, onların çok anlamlı ve canlı kalmasını sağlar; bu da psişik
(ruhsal) düzeyde güçlü bir etki yaratır.
- Ruhsal Yapının Korunması: Semboller, ruhsal yapının çok önemli
parçaları ve insan toplumunun yapısında yaşamsal önemi olan güçlerdir.
Bastırıldıkları ya da ihmal edildikleri zaman özgün enerjileri,
hesaplanamayacak olası sonuçlarıyla birlikte bilinçaltına savuşup
giderler. Tılsımlar, bu sembolik enerjiyi görünür kılarak, onun
kontrolsüzce bilinçaltına kaçmasını önler, ancak bunu yaparken anlamı
gizleyerek gücünü muhafaza eder.
- Açılan Kapı: Jung’a göre simge kabul edilirse, adeta
varlığı daha önce bilinmeyen yeni bir odaya bir kapı açılır. Tılsımların
kısa ve yoğun olması, tam da bu bilinmeyene giden tek kapının (simgesel
kapının) yaratılması ve kazılıp çıkarılması (pınarın kökü) sürecini simgeler.
Bu kısa form, okuyucunun kendi sezgi ve bilinçdışı fantezilerini
kullanarak o kapıyı açmasını zorlar, böylece anlam derinleşir ve gizem
artar.
Sonuç
Tılsımlardaki yazının, kelimenin rasyonel anlamından sıyrılmış, sembolik
bir çıkarım olduğu kesindir. Uzun metinler yerine kısa, şifreli formların tercih
edilmesi, tılsımın metafizik gücünü ve gizemini artırmaktadır; zira bu durum,
sembolün çok anlamlılığını korur ve içeriğini rasyonel (akılcı) analize
karşı savunur.
Bu bağlamda, bu sistemin evrensel iletişim
ilkelerine uygun geldiği varsayımı ile (tıpkı önceki açıklamalarımızda
ele aldığımız emojiler gibi) insan
gelişimine sekte vuran sinsi bir komplo düzeneği olabilme tehlikesi de,
bilginin sadece belirli bir zümrede tutulması ve kitlelerin basit imgelerle
duygusal olarak yönetilebilir hale gelmesi riski üzerinden daima açık
kalmaktadır. Sembolik dil, iktidarın beden üzerinde sembolik bir görüntü
kurma çabasına da hizmet eder. Tılsımların gizemli doğası, bu iktidarın ifşası
yerine, onun bilinemezliğini perçinler.
Kırmızı
Kitap (Liber Novus): Carl Gustav Jung’un Kolektif Bilinçdışını İfşa Etme
Teşebbüsü ve Bireyleşme Sürecine Rehberliği
Kırmızı Kitap (Liber Novus), İsviçreli
psikiyatrist Carl Gustav Jung’un, kendisini derinden etkileyen bilinçdışı
içeriklerle yüzleşmesini ve bu psişik deneyimleri sembolik formlar aracılığıyla
kayıt altına almasını konu edinen, Jungiyen psikolojinin temelini oluşturan en
önemli ve ezoterik (gizemli) yapıtlardan biridir.
Önceki yazılarımızda tartıştığımız
gibi, sembollerin amacı yalnızca iletişim değil, aynı zamanda tanımlanamayan,
bilinemeyen ve mantığın kavrayışından ötedeki daha geniş, bilinçdışı bir
yönü barındırmaktır. Kırmızı Kitap, tam da bu bilinçdışı içeriğin, rasyonel
dilden kaçınarak nasıl tinsel ve yaratıcı bir biçim aldığının kaydıdır.
I.
Kırmızı Kitap’ın Ontolojisi ve Yaratım Süreci
Kırmızı Kitap, Jung’un içsel imgeleri ve
sözleri somutlaştırma (somut hale getirme) çabasının bir sonucudur. Eserin
doğası, geleneksel bir bilimsel veya edebi metin olmaktan ziyade, psişik
(ruhsal) bir sürecin görsel ve yazınsal bir dışavurumu (ekspresyonu) olarak
kabul edilir.
1. Yaratıcı Dışavurum Yöntemi
Kırmızı Kitap’ın ortaya çıkışı, Jung’un
içsel imgeyi oluşturma beklentisine odaklanarak, duygusal durumunun somut ya
da simgesel ifadesini doğurmasına izin vermesinden kaynaklanmıştır.
- Görsel ve İşitsel Tipler: Görsel (görsellikle düşünen)
tipler, içsel bir imgenin oluşacağı beklentisine odaklanmış ve ortaya
çıkan fantezi-imgeyi dikkatli bir şekilde not etmişlerdir. İşitsel-sözel
(duyarak konuşan) tipler ise genellikle içsel sözler duymuşlardır.
- Çizim, Resim ve Yontma: Jung, eğilimine bağlı olarak
çizimi, resmi ya da yontmayı (heykel yapmayı) tercih edebilmiştir. Bu
yöntem, Jung’un psişik gelişiminin, bir bitkinin çiçek açması gibi, psikenin
de simgelerini ortaya çıkarması ilkesine dayanır.
- Yoğun Çalışma ve Sadakat: Jung, bu girişimin (Kitabın
yaratılması) "korkunç derecede yetersiz" olduğunu bilmesine
rağmen, çalışmanın yoğunluğuna ve dikkat dağıtıcı birçok şeye karşın ona
sadık kalmıştır. Bu, onun için bir bilgi derleme değil, dürüst bir kendini
gözlemi ve bütün yaşamını yeniden düzenlemesini gerektiren devrimci bir
gerçekliğin algılanmasıdır.
2. İçerik ve Amaca Uygunluk (Teleoloji)
Rüyalar ve fanteziler, bilinçli planlardan
bağımsız olarak ortaya çıkan ve bir maksadı akla getiren yapılar
sergilerler. Kırmızı Kitap, bu bilinçdışı maksadın kaydıdır.
- Ruhsal Resimler: Kitapta yer alan "antik resim
içeren garip bir dua kitabı" ve "ruhsal resimler", bireyin
kendi içsel ayininin (ritüelinin) serimlenmesinden ibarettir.
- Vasiyet ve Değer: Jung’un bu kitabı, değerli
(yani bedeli yüksek) bir kitapta topladığı ve bunların hepsini özgür
bırakmasıyla ortaya çıkan resimleri yaptığını ifade etmesi, eserin
maddi değil, tinsel bir değere sahip olduğunu gösterir. Kitabın içindeki
doğrular, saldıran çoğu kişinin (eleştirmenlerin) yok etmek istediklerini
bilecekleri bir yetenekle (siyahla birlikte beyazı görme yeteneği)
varlığını sürdürecektir.
II.
Felsefi Temelleri: Logos, Zorbalık ve Bireysel Yol
Kırmızı Kitap’ın felsefi derinliği,
Jung’un rasyonel akıl (Logos/Bu Çağın Tini) ile irrasyonel derinlikler
(Derinliklerin Tini) arasındaki çatışmayı nasıl ele aldığını gösterir.
1. Rasyonel Açıklamanın Reddi
Jung, **"Bu çağın tini"**nin
(Spirit of this Age) kendisini sürekli nedenler ve açıklamalar üzerine
düşünmeye sevk ettiğini belirtir. Ancak "Derinliklerin Tini"
(Spirit of the Depths), bu yaklaşıma karşı çıkar:
- Açıklamanın Cinayet Oluşu: Derinliklerin Tini,
"Bir şeyi anlamak yola dönüşün köprüsü ve olanağıdır. Bir şeyi
açıklamaksa zorbalık, hatta bazen cinayettir" demiştir.
- Bilginlerin Katilleri: Bu ifade, bilginler arasındaki
katillere (yani gereksiz ve zorba açıklamalarla hakikati yok edenlere)
işaret etmektedir.
- Bilginliğin Yetersizliği: Jung, bilginliğin
(knowledge) bu çağın tinine ait olduğunu, ancak bu tinin düşü hiçbir
açıdan kavrayamayacağını, çünkü ruhun bilginliğin olmadığı her yerde
olduğunu belirtir.
Bu perspektif, bir planın veya hakikatin
neden açıkça söylenmeyip (rasyonel dille açıklanmayıp), sembolik
(simgesel) yolla aktarılması gerektiği üzerine önceki tartışmalarımızda
ele aldığımız inkar edilebilirlik ve çok anlamlılık tezlerini destekler.
Sembolik dilin gizemi, rasyonel zorbalığı engellemektedir.
2. Kendi Yoluna Gitme Zorunluluğu
Kitap, birey için kendi ruhunun yolunu
bulmanın en temel görevi olduğunu, dışsal rehberlikten kaçınılması gerektiğini
şiddetle savunur:
- Yolun Tekliği: "Yalnızca bir yol var ve bu da sizin
yolunuz".
- Kurtarıcı ve Öğretmen Reddi: Jung, okuyucuyu kendisi
için bir kurtarıcı, yasa koyucu veya baş öğretmen olmayacağı konusunda
uyarır. Yasalar koymak, işleri düzeltmek ve kolaylaştırmak hep yanlış
ve kötü addedilir.
- Önyargılara Karşı Koyma: Kitap, bireylere, kendi
ruhlarını ciddiye alarak kolektif önyargıların akıntısına karşı
yüzebilmek için gereken gücü yaratıcılığın sağladığını öğretir.
III.
Bireyleşme Süreci ve Kitabın Gizemli Rehberliği
Kırmızı Kitap, Jungiyen bireyleşme
(individuation) sürecinin kılavuzudur. Bireyleşme, kişinin bilinçle bilinçdışı
arasında yer alan benlik (şelf) olarak adlandırılan hipotetik bir
noktada kişiliğin ağırlık merkezini bulması sürecidir.
1. Düşlerin Belirleyiciliği ve İçsel
Bütünlük
Kırmızı Kitap’taki düşünce, dışsal
öğretilere yönelmek yerine, belirli bir durum için içsel bütünlüğün şimdi ve
burada ne yapılmasını istediğini dinlemek gerektiğine işaret eder.
- Düşlerin Yönetimi: Jung, düşlerin yaşama giden yolu
döşediğini ve siz onların dilini anlamadan dahi onun sizi belirlediğini
(yönlendirdiğini) öğretmiştir.
- Kişilik Üstü Güçler: Bireyleşme sürecinin
gerçekleşmesi, bilinçdışının kişilik üstü güçlerine egemen olmayı
gerektirir.
- Anima ve İçsel Ayin: Kırmızı Kitap’ta, dışadönük biri
olan eş tarafından temsil edilen dışadönüklüğün kişiyi yoldan
çıkarabileceği, ancak içedönük anima figürünü (rahibeyi) izlemesi
gerektiği tavsiye edilir. Bu rahibe figürünün, antik resimler içeren garip
bir dua kitabı ve kişinin kendi ayininin ruhsal resimlerinden ibaret olan
içeriği vardır. Bu, kişinin içsel yolculuğuna odaklanması gerektiği
anlamına gelir.
2. Gizemin Artışı ve Kapalılık
Kırmızı Kitap’taki mesajın gizemi ve
kapalılığı, onun gücünü artıran temel faktörlerdir.
- Taşların Konuşması: Jung, dışsal dünyayla temasın
güçlü olduğu anları anlatırken, "taşlar bile seninle konuşuyor"
ve "büyülü ipler seninle şeyler arasında ve şeylerle senin aranda
mekik dokuyor" gibi mistik ifadeler kullanır.
- Kulenin Yüksekliği ve Gizlilik: Jung, kendi yarattığı
kuleyi (muhtemelen kitabın kendisi veya teorik çerçevesi), "yüksek
bir dağın tepesinde" olduğu için çok az kişinin kavrayabileceğini, bu
yüzden kalemin kullanılmadan kalacağını belirtir. Kimse pürüzsüz
duvarlarından tırmanamaz, sivri çatısına konamaz. Ancak dağdaki gizli
girişini bulan ve iç organlarındaki labirentlerden geçerek tırmanan
kişi, şeyleri oradan tarayabilir.
Bu gizli, kulevari yapı, Kırmızı Kitap'ın,
sihir ve tılsımlardaki kısa, sembolik yazıların (önceki konuda ele
aldığımız gibi) gizemini artırarak gücünü muhafaza etme stratejisiyle
paralellik taşır; zira açıklama ve bilgi, ancak sezgi olguların ve mantıksal
bağlantılarının tam bilinmesine indirgenebilirse sağlanabilir. Kırmızı
Kitap, bu bilinmeye giden yolu açan, ancak onu basitçe ifşa etmeyen bir
rehberdir.
Rüyaların
Sembolik Doğası
Rüyalar, psişik (ruhsal) yaşamımızın en
karmaşık ve derinlikli dışavurumları olup, binlerce yıldır insan zihnini meşgul
etmiştir. Carl Gustav Jung’un psikanalitik (ruh çözümleyici) kuramına göre
rüyalar, bireyin bilinçdışı (unconscious) süreçlerini yansıtan ve
bireyleşme (individuation) yolculuğuna rehberlik eden sembolik bir dildir
(simgesel dil). Bu tez çalışması tarzındaki yanıtta, rüyaların tabir
edilmesinde (yorumlanmasında) dikkat edilmesi gereken temel hususlar,
sembollerin manası, kişiliğe özgü faktörler ve kültürel/psikolojik durumlar
derinlemesine incelenmiştir.
I.
Rüyaların Sembolik Doğası ve Jungiyen Analiz Yöntemleri
Rüyaların yorumlanmasında öncelikle rüya
içeriğinin sanatkârane (sanatsal) ve çok anlamlı yapısı dikkate alınmalıdır;
zira rüya, mantıksal düzene uymayan kendine özgü bir dille konuşur.
1. Sembol ve İşaret (Gösterge) Ayrımı
Önceki yazılarımızda detaylıca ele
aldığımız gibi, rüya içeriğinin karmaşıklığı, sembolik olmasından, dolayısıyla bir
anlamdan daha fazla anlam içermesinden ileri gelmektedir.
- İşaret (Sign/Gösterge): Bir işaret (gösterge), her
zaman temsil ettiği kavramdan daha azını içerir.
- Sembol (Simge): Semboller ise bilinçli akılla
kavranamayacak içeriği barındırdığı için bir anlamdan daha fazlasını
içerir. Rüya sembolleri, bilinçli düşüncelerimizin hemen hiç görülemeyen köklerini
oluşturur.
2. Rüya Resmi Üzerinde Durma Yöntemi
Jung, rüyayı anlamak için onu, tıpkı ele
alınan bir nesneyi iyice anlayıncaya kadar evirip çevirme gerekliliğine
benzetir. Rüya, bilinçli akılla anlatılan bir öyküden tamamen farklıdır; bir
başlangıcı, gelişimi ve sonu olma kuralı rüya için geçerli değildir; rüyanın
zaman ve mekân boyutları farklıdır.
- Rüya Materyali Merkeziyeti: Jung’un önerdiği yöntem,
serbest çağrışımın (Freud’un kullandığı serbest çağrışım, rüya
materyalinden uzaklaştırır) aksine, merkezinde rüya materyalinin
kendisi bulunan daireler çizmektedir; yani rüya resmi üzerinde
durulmalıdır. Rüya, kendi şuurunu (bilincini) çizer ve kendisiyle ilgili
olan, kendinden uzaklaşan şeylerin hangisi olduğuna bağımsız olarak kendi
özgün biçimi karar verir.
- Açık İfade Yetersizliği: Rüyanın kesin ve tanımlayıcı
bilgi vermekten kaçındığı (gizlediği) görülür. Bir rüya hiçbir açık fikir
ortaya çıkaramaz. Böyle yapmaya başlar başlamaz rüya, rüya olmaktan çıkar,
çünkü o zaman bilinç eşiğini aşmış olur.
II.
Kişilik Faktörleri, Psikolojik Durumlar ve Telafi (Kompansasyon) İşlevi
Rüya yorumunda en kritik husus, rüyayı
gören kişinin kişiliğinin eksikliklerini ve çarpıklıklarını telafi etme
(kompanse etme) işlevi görmesidir.
1. Bireysel Farklılıkların ve
Komplekslerin Rolü
Rüyalar bireysel olarak ele alınmayı
gerektirir. İki farklı kimse birbirinin neredeyse aynı rüyaları görse bile,
örneğin biri genç, öbürü yaşlıysa, sorunları da farklıdır ve her iki rüyayı
aynı şekilde yorumlamak doğru değildir.
- Kompleksler: Rüyalar, çoğu zaman mutad (alışılmış)
kompleksleri gizleyen duygusal kargaşadan kaynaklansa da önemli bir anlama
sahiptir. Kompleksler, ruhun yumuşak noktalarıdır.
- Telafi Fonksiyonu (Kompansasyon): Rüyaların genel
işlevi, rüya malzemesini üreterek, gizlice bütün ruhsal dengeyi yeniden
oluşturmak çabasından ibarettir. Örneğin, kendini çok beğenmekte olan
veya kendi olanaklarının çok üstünde grandiyöz (büyüklük taslayan) planlar
yapan kimselerin rüyalarında sık sık uçma ve düşme görmeleri bu telafi ile
açıklanır. Rüya, kişinin gitmekte olduğu yolun tehlikelerine karşı
uyarmaktadır.
- Gölgeyle Yüzleşme: Gözden kaçırılan, küçük görülen,
bastırılan yalnızca kişiliğin gölgede kalan tarafı değildir. Rüyalar, rüya
görene, öbür kadına çok benzeyen bir yanıyla gölgelenmekte olduğunu
veya gizli bir büyüklük hezeyanını göstermeye çalışabilir. Rüya,
kişinin kendisinden bile gizlediği "içindeki kadının" (anima)
zavallı halini ortaya çıkarabilir.
2. Ruhsal Sağlık ve Hastalık
Rüya sembolleri, dürtüsel (içgüdüsel)
olanın, ruhun akılcı (rasyonel) yanına çıkarılmasında en önemli haber
taşıyıcılardır.
- Ruhsal Bozulma (Dissosiyasyon): Ruhsal sağlamlık (ve
fizyolojik sağlık) için bilinçdışı ile bilincin birbirine bağlı olarak
işleyebilmeleri gereklidir. Birbirlerinden ayrılıp "dissosiye"
(ayrışmış) olduklarında ruhsal bir bozulma ortaya çıkar. Nevroz (sinir
hastalığı) durumları, psişik tepkilerin ağır gelen bilinçdışı sorunları
dışa vurmasıyla kendini gösterir.
- İlkel Ruhun Geri Getirilmesi: Bilinç geliştikçe,
bilinçli ruh ilkel psişik enerjinin bir kısmıyla olan ilintiyi yitirir.
Rüya sembolleri daima, sanki bilinçdışı, ruhun kendi gelişimi sırasında
terk etmiş olduğu ilkel ruhun unsurlarını geri getirmeye çalışırmış
gibi bildirimler vermektedir. Tıpkı embriyonun gelişimi sırasında tarih
öncesini yinelemesi gibi, ruh da bir dizi tarih öncesi aşamadan
geçerek gelişir.
III.
Gelecek Öngörüsü (Öngörü) ve Kültürel Semboller
Rüyaların gelecekteki olayları önceden
haber verdiği inancı kadim dönemlerden beri var olmuştur.
1. Önceden Haber Verme ve Uyarı İşlevi
Antik dönem boyunca rüyalar, gelecekteki
olayların bir portresi olarak değerlendiriliyor ve kehanetin bir dalı olarak
inceleniyordu. Bilinçdışı, tam da biz fark etmediğimiz için olası sonuçları
önceden belirtebilir.
- Krizin Geçmişi: Yaşamımızdaki birçok krizin gerçekte
çok uzun bir geçmişi vardır, tehlikeye adım adım yaklaştığımız halde bunu
fark etmeyiz. Gene de bilincimizle algılayamadığımızı çoğu zaman
bilinçdışımız fark eder ve rüyalarımızla bildirir.
- Gelecek Verileri: Rüyalar, olan ve olacak olaylara
dair veriler barındırabileceği inancının temellerini İslam dininin temel
kaynaklarında dahi buluruz. Rüyaların bir kısmı, gelecekte gerçekleşecek
olaylar hakkındadır.
2. Kültürel Kodlar ve Ölüm Sembolizmi
Rüyalar, toplumsal ve kültürel bir yapı
tarafından şekillenen ortak bir sembol dili oluşturur. Türk kültüründe, ölüm
olgusunun rüyalara yansıması veya rüyada görülenlerin ölüme yorulması, geniş
bir sembol yelpazesi oluşturmuştur:
|
Sembolik İmge |
Yorumu (Halk İnanışları) |
Kaynak |
|
Ev, Tandır, Mezar/Toprak Kazmak |
Ev, tandır ve mezarlık, dar mekânlar
olmaları itibariyle ölümle ilişkilendirilmiştir. Toprak kazmak veya mezar
kazıldığını görmek ölüme yorulur. |
|
|
Beyaz Renk ve Beyaz At |
Renk sembolizminde beyaz, ölümle
ilişkilendirilen renkler arasında ön sıradadır (kefen bezi beyazdır). Beyaz
bir ata binmek kefenle özdeşleştirilir ve ölüme yorulur. |
|
|
Su (Bulanık, Çamurlu) |
Bulanık, topraklı bir su görmek veya o
suda yıkanmak ölüme yorulur. Okyanusun bâtın ilmini temsil ettiği ve
suyun bilinçdışının sembolü olduğu önceki yazılarımızda belirtilmişti. |
|
|
Diş Düşmesi |
Her bir diş bir aile ferdini temsil
eder. Dişin düşmesi, temsil ettiği kişinin ölecek olmasına yorulur. Rüyada
diş çekilirken acı hissedilmesi de ölüme yorulur. |
|
|
Düğün/Gelinlik Görmek |
Rüyada düğün görmek, gelinlik giymek
veya düğünde oynadığını görmek ölüme yorulur. |
|
|
Ölmüş Kişiyle İlişki |
Ölmüş bir yakının rüyayı göreni tutup
bir yere götürmesi, ölüyle oynaması, konuşması veya ölüye bir şey vermesi
ölümün habercisi olarak yorumlanır. |
Rüyaların Tesirini Ortadan Kaldırma
(Kaçınma Ritüelleri): Kötü rüya görüldüğünde kimseye anlatılmamalı, sol
tarafa üç defa tükürülmeli, Fatiha veya Yasin okunmalı veya rüya akan suya
anlatılmalıdır.
IV.
İslami ve Ezoterik Sembolizmin Yorumdaki Yeri
Rüyaların yorumlanmasında dinî ve ezoterik
metinlerin sağladığı sembolik çerçeve büyük önem taşır.
- Sadık Rüya: İslam dininin temel kaynaklarında
rüyaların, gayb (bilinmeyen âlem) aleminden bilgi alabilmenin tek meşru
yolu olarak kabul edildiği ve salih rüyaların peygamberliğin kırk altı
bölümünden biri olduğu inancı yer alır.
- Ruhsal Yükselme: Mutasavvıflara göre, insan rüya
gördüğü zaman kalp pencereleri açılır ve melekler âleminde olan levh-i
mahfuz'daki olayları idrak eder. Rüya esnasında insan manen bir âleme
yükselir, orada eşyanın hakikatini görür ve manalarını anlar.
Tıpkı Ferhâd ü Şîrîn hikâyesinde
olduğu gibi, rüyalar kahramanın (rüyayı görenin) bireyleşme sürecinde
(erginlenme) önemli bir başlangıç noktası teşkil eder ve ona yol gösterir.
Kahramanın içsel sesi dinlemesi ve serüvene çağrı alması rüya motifiyle
gerçekleşir.
Unutulmaması Gereken Husus: Rüya,
kendisinin yorumudur. Yorumcu, her ne kadar rüyaların belirli bir anlamı olduğu
varsayımından yola çıksa da, yorumun geçerli bir kuralının ileri sürülemeyeceği
gerçeğini kabul etmeli ve rüya içeriğinin bilince yaptığı özgün katkıyı, yani
bilinçdışının mesajını olabildiğince tam bir şekilde alabilmek için rüya
içeriğini büyük dikkatle incelemelidir.
Carl
Gustav Jung ve Sigmund Freud
Carl Gustav Jung ve Sigmund Freud,
psikanaliz ekolünün iki dev ismi olup, modern psikolojinin temellerini
atmışlardır. Ancak, başlangıçta Freud'un öğrencisi ve potansiyel halefi olarak
görülen Jung, kuramsal ve felsefi açılardan Freud'dan radikal biçimde ayrılarak
Analitik Psikoloji (çözümleyici psikoloji) adını verdiği kendi sistemini
kurmuştur. Bu ayrılık, özellikle bilinçdışının (şuur altı) doğası, rüyaların
yorumlanması ve din/maneviyata bakış açılarında netleşmiştir.
I.
Yapısal Ayrım: Bilinçdışının Niteliği ve Kapsamı
Jung ve Freud arasındaki temel ve en derin
ayrım noktası, psişik (ruhsal) yapının ve özellikle bilinçdışı katmanının nasıl
tanımlandığıdır.
1. Freud: Bireysel Bilinçaltı ve
Bastırılmış Arzu
Freud'a göre bilinçaltı (şuur altı),
ağırlıklı olarak bastırılmış, unutulmak istenen, hoş olmayan düşüncelerin ve
yaşantıların saklandığı bir depodur. Freud, bireyin doğum, yaşam ve davranış
üçlüsünü büyük ölçüde cinsellik üzerine temellendirmiş ve bilinçaltını,
bastırılmış arzuların bir tür saklanma yeri olarak görmüştür.
2. Jung: Kolektif Bilinçdışı ve
Arketipler
Jung, psişeyi bilinç, kişisel bilinçdışı
ve kolektif bilinçdışı (ortak bilinçaltı) olmak üzere üçe ayırarak
Freud’dan ayrılır. Jung’a göre bilinçdışı, bireysel yaşamın (ego) bilinci gibi
gerçek ve önemli bir parçasıdır; hatta Jung, bilincin bilinçdışında gelişip
onun bir uzantısı olarak ortaya çıktığını savunur.
- Kolektif Bilinçdışı: Jung’un psikolojik düşünceye en
önemli katkısı budur. Bu katman, sadece unutulmak istenen arzuların var
olduğu bir katman değil, aynı zamanda atalardan miras kalan, dil, din, ırk
gözetmeksizin bütün insanlıkta ortak olan deneyimlerin ve düşünsel süreçlerin
kolektif birikimidir.
- Arketipler (İlk Örnekler): Kolektif bilinçdışının
çekirdek yapılarıdır. Bunlar, bütün insanlarda ortak olan ve çeşitli
çağlarda aynı kalan imgeler ve davranışlardır. Freud’un sisteminde
bireysel bilinçaltı bütün ruhsal olayları açıklamaya yetiyordu; oysa
Jung’a göre asıl önemli olan kolektif bilinçdışıdır.
II.
Sembolizm ve Rüya Yorumunda Uyuşmazlık
Jung ve Freud’un rüyalara bakışı da
birbirinden farklılık arz eder.
1. Freud: Semboller Maske ve Cinsel
İndirgemecilik
Freud, rüyaların, baskı altına alınmış ve
tatmin edilmemiş duygular, arzular ve düşüncelerin uyku anında üst şuurun
baskısından kurtulmasından meydana geldiğini savunur. Freud'a göre rüyalar, bir
belirti veya kılık değiştirmedir.
- Cinsel Odak: Freud’un rüyalar üzerine yaptığı
yorumlar, cinsellik kavramı etrafındadır. Freud’a göre rüyalar yalnız
cinsel unsurları ifade eder. Örneğin, Freud'a göre bir daire ya da benzer
figürler, bastırılmış cinsel dürtüleri sembolik olarak ifade eder.
2. Jung: Semboller, İfşa ve Telafi
İşlevi
Jung, rüyaları olduğu gibi (şekil
değiştirmiş, şifreli semboller olarak değil) kabul etmiştir. Semboller, ruhun
varsayılan ve gizli kalmış doğasını en iyi ifade eden imgelerdir. Jung,
sembolleri, Freud’un aksine, başka bir şeyin maskelenmiş hali olarak görmez;
onun için semboller doğanın bir ürünüdür.
- Telafi (Kompansasyon) İşlevi: Jung, rüyaların amacının
telafi edici olduğunu ve ruhsal dengeyi yeniden kurmak çabasından ibaret
olduğunu ileri sürer. Rüyalar, kişinin bilinçli aklıyla yaptığı bir yanlış
kararı yeniden düşünmesi için salık verir (tavsiyede bulunur).
- Bireysellik ve Süreklilik: Freud’un aksine Jung, hazır
ve kurallı rüya tabirlerinin değersiz olduğunu, çünkü düşlerin son derece bireysel
olduğunu vurgular. Jung ayrıca tek bir rüyanın çok az önemi olduğunu,
aksine bir dönem dizi halinde görülen rüyaların kişilik gelişimi
hakkında hem geçmişten hem de gelecekten anlam taşıdığını düşünür. Bu
kurguya bireyleşme süreci adını vermiştir.
III.
Din ve Maneviyata Bakış Açıları: Ateizm ve Arketip
Jung ve Freud arasındaki en keskin
ayrımlardan biri de dine bakış açısıdır. Freud, dini inançları kökeni bireysel
bilinçdışına dayanan nevrotik durumlar olarak görürken, Jung, dini deneyimi
kolektif bilinçdışının temel bir arketipsel dışavurumu olarak ele almıştır.
1. Freud: Dinin Bireysel Bilinçaltı ve
Otorite Reddi
Freudyen anlayışta, din kavramının kaynağı
bireysel bilinçaltıdır.
- Oedipal Süreç: Freud, yetişkinlikte tanrı inancının,
çocukluktaki çaresizliğin babanın korumacılığıyla giderilmesinin yerini
aldığını savunur. Bu, Oedipal süreçle paralellik gösterir: Arzu nesnesinin
yer değiştirmesi gibi, din kavramının, yani otoritenin, babadan tanrıya
geçmesi söz konusudur.
- Otoritenin Reddi: Freudyen anlayışta dinden soğuma
veya dinin reddi, aslında babanın reddine denk gelir; bu durum,
süperegonun yetişkinliğe geçişte yok sayılması olarak karşımıza çıkar.
2. Jung: Din ve Kolektif Bilinçdışı
Jung’un dinî dünyaya bakışı, babasının
rahip olmasına rağmen, eski dinlere ve mitolojiye olan ilgisiyle
şekillenmiştir. Jung, dinin objesinin hem gerçek, hem de her gerçekliğin
temellendirilmesinin ön şartı olduğunu kabul eder; ancak herhangi bir bireysel
durum anlamında gerçek değildir.
- Kolektif Kaynak: Jungyen anlayışta din kavramının
kaynağı kolektif bilinçaltı (kolektif şuur) iken, Freudyen
anlayışta bu kaynak bireysel bilinçaltıdır.
- Tanrı Arketipi: Jung, dinsel olanın bastırılmasını,
bilinç ile bilinçaltı arasındaki enerjinin dengesizliği olarak görür.
Jung’a göre Tanrı, kendisi de arketipsel bir figürdür ve onun reddi
(Jungyen anlayışta tanrı arketipinin reddi), Freudyen anlayışta otoritenin
reddine karşılık gelir.
- Dinin Sembolik Fonksiyonu: Jung’a göre din, semboller
olmaksızın ifade edilemez. Din, sosyal kurumların ağının üzerini kaplayan
bir kubbe konumunda olup, insanları kutsal ile karşı karşıya getirerek
şahsiyetlerinin parçalanması tehlikesine karşı korur ve kişiliklerinin
birliğini sağlar. Jung’un kendisi, dinsel deneyimi ve İlahî çılgınlığı
psikopatolojiden ayırmış, bu deneyimlerin dikkatle ele alınması
gerektiğini vurgulamıştır. Jung’un bireyleşme (ruhsal bütünlüğe ulaşma)
süreci, bireyi kendi kişisel benliğinin tam gerçekleşmesine, yani kutsal
ve aşkın işlev dediği şeye ulaştırır.
Sonuç
Jung ve Freud’un ayrıldığı temel noktalar, Freud'un psikolojik
süreçleri geçmiş yaşantılara ve cinselliğe indirgeyen kapalı bir
sistemine karşılık, Jung’un geleceğe yönelik (teleolojik) ve arketiplerle
zenginleşen, bireyleşmeyi hedefleyen açık bir sistem sunmasıdır. Freud'un
indirgemeci ve ateistik eğilimlerine karşı, Jung, kolektif bilinçdışını
keşfederek, dinin ve maneviyatın, insanın ruhsal bütünlüğünü sağlamada hayati
ve zorunlu bir rol oynayan psikolojik gerçeklikler olduğunu öne
sürmüştür.
Haç
Sembolünün, Süleyman Mührü’nün ve Hilal’in Dinsel Bakış Açısıyla Sembolik
Anlamları Üzerine Mukayeseli Bir İnceleme
Kadim geleneklerden günümüze uzanan
süreçte, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam başta olmak üzere farklı inanç
sistemlerinde hayati bir rol oynayan Haç, Süleyman Mührü (Yıldızı) ve Hilal
sembollerinin (simgelerinin) dinsel ve metafizik anlamlarını incelemekteyiz. Önceki
yazılarımızda sembolün tanımını yaparken, onun basit bir işaret (gösterge)
olmaktan öte, daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşıdığını ve bilinmeyene
işaret eden spontan bir dışavurum olduğunu belirtmiştik. Bu üç sembol,
aşkın (transandantal) gerçekliği (hakikati) somut bir formda ifade ederek,
insan ruhuna bir anlam ve bütünlük kazandırma işlevini sürdürmektedirler.
I.
Haç Sembolizmi: Kutsalın Makrokozmik (Evrensel) Temsili
Haç sembolü, Hristiyanlığın en bilinen
sembolü olmasına rağmen, kökenleri Hristiyanlık öncesi dönemlere, hatta Sümer
ve Asur uygarlıklarına kadar uzanır. Haç, dinsel sembolizmin aşkın ve ezeli
(sonsuz) doğasını göstermesi açısından kritik öneme sahiptir.
1. Yapısal Özellikler ve Kozmik Birlik
Haç, iki temel eksenin kesişimiyle oluşur
ve bu yapısıyla kozmik birliği ve varoluşun hiyerarşik düzenini sembolize eder:
- Dikey (Vertikal) Unsur: İnsanın Tanrı’ya, yani makro
kosmosla (evrensel düzenle) olan ilişkisini temsil eder. Aynı zamanda
yücelik, derinlik ve aşkınlık (kategorik yapının ötesinde olan)
boyutlarını ifade eder.
- Yatay (Horizontal) Unsur: İnsanın mikro kosmostaki
(dünyevi konumdaki) yerini ve insanî ilişkileri simgeler.
- Kesişim Noktası: Haçın dört yönü (yükseklik, derinlik,
uzunluk ve genişlik), Tanrı’nın kudretinin birleştiği ve görünür-görünmez
bütün yaratıkları kapsadığı bir sembol olarak yorumlanır.
2. Tarihsel Köken ve Dinsel Geçiş
Haç, erken Hristiyanlar tarafından
benimsenmiş bir sembol olmasına rağmen, Hristiyanlıktan önce de kullanılıyordu.
Asur ve Sümerlerdeki ilk örnekleri genellikle eşit kollu olup güneşi temsil
ediyordu. René Guénon, Haç sembolünün kaynağının, sadece kolektif
bilinçaltı (kolektif şuur) değil, ilahî (aşkın) bir alana ait olduğu
görüşünü savunarak, onun evrensel ve değiştirilemez sembolik yapısını
pekiştirir.
II.
Süleyman Mührü (Yıldızı) Sembolizmi: İktidar ve Kutsal Koruma
Süleyman Mührü (Mühr-ü Süleyman), ezoterik
(gizli) geleneklerde ve ilahi dinlerin bazı topluluklarında güçlü bir yere
sahiptir. Çoğunlukla altı köşeli yıldız (Heksagram) veya bazen beş
köşeli yıldız formunda görülür.
1. Yapısal Anlam ve Kozmik Denge
Altı köşeli yıldız, iki eşkenar üçgenin iç
içe geçmesiyle oluşur. Bu yapı, Süryani kültüründe ve diğer geleneklerde,
karşıt güçlerin (dualitenin) birleşmesini ve dengelenmesini simgeler.
- Göksel ve Yeryüzü Güçleri: Mühr-ü Süleyman, göksel ve
yeryüzüne ait güçler arasında bir köprü durumu olarak değerlendirilir. Bu,
mistik (gizemli) tecrübede, ruh ve maddenin uyumunu temsil eder.
- İktidar ve Uğur: Bu sembol, eski çağlardan itibaren
şans, bereket, uğur, güç, iktidar ve hâkimiyet sembolü olarak
kullanılmıştır. Ayrıca, kötülüklerden koruma (tılsım işlevi) ve şifa verme
işlevleriyle de ilişkilidir.
- Ezoterik Bağlam: Masonik ritüeller gibi kadim gizli
derneklerde uygulanan misterlere dayanan ritüellerde güneş, ay ve ışık
saçan yıldızlarla birlikte Süleyman Mabedi’ndeki semboller arasında yer
alır.
2. Harf Sembolizmiyle İlişkisi (İlginç
Konu)
Abbasiler döneminde olduğu gibi, zamanla
harflere sembolik anlamlar yüklendiği ve bununla özellikle geleceğe ilişkin
özel bir hesaplama yöntemi oluşturulduğu bilinmektedir. Süleyman Mührü’nün bu
mistik gelenekle olan ilişkisi, onun sadece bir şekil değil, aynı zamanda varoluşsal
mertebelerle harfler arasında kurulan benzerlikler üzerinden bir tür harf
sembolizmi (ilmü'l-huruf) aracı olarak kullanılmış olabileceğini
düşündürür.
III.
Hilal Sembolizmi: Ay Tanrısı, Koruma ve Dinsel Kimlik
Hilal sembolü, genellikle Ay'ı ve ona
atfedilen kutsal güçleri temsil eder.
1. Mezopotamya Kökeni ve Büyüsel Güç
Hilal motifi, tarih öncesi devirlerden
Neo-Babil dönemine kadarki Mezopotamya sanatında görülür ve en azından Eski Babil Dönemi'nden kalma
yazıtlardan ay tanrısı Sin'in (Nanna-Suen) simgesi olduğu bilinmektedir.
- Koruyucu Güç: O dönemlerde hilalin büyülü bir
koruyucu gücü olduğuna inanılıyordu.
- Güneşle İlişkisi: Hilal motifi, sıklıkla güneş
diskinin bir bileşimi olarak da resmedilmiştir. Süryani kültürü ve inanç
sistemi de, göksel güçlerden özellikle Güneş ve Ay’a yükledikleri
anlamlar nedeniyle bu iki sembolü kullanmışlardır.
2. Dinsel Kimlik ve Kültürel Aktarım
Hilal, kültürel ve dinsel anlamda bir
topluluğun ortak kimliğini ifade eden sembollerden biridir. Toplum içerisinde
bir anlaşma olduğu için, Hilal gibi sembollerin anlamı üzerine ortak bir
"anlama" sağlanır ve bu da kültürü oluşturur.
- Gizliliği Koruma: Süryânîler tarafından Hristiyanlık
öncesi ve sonrası kullanılmış olan bu dinsel semboller, coğrafi etkenler
ve kültürel etkileşimler yoluyla dinler arasındaki geçişteki tesirini
göstermektedir. Dinî gizlerin bilgisiz kişilerin eline düşmesini
engellemek maksadıyla, sembollere ve mecazlara gizlenmeye çalışılan saf,
gerçek bilgi, bu tür sembollerle korunmuştur.
IV.
Sembollerin Evrensel İşlevi ve Gizemin Korunması
Haç, Mühr-ü Süleyman ve Hilal
sembollerinin her biri, dinî bir sembolün taşıması gereken temel özellikleri
sergilerler:
- Aşkın Gerçekliğe İşaret Etme: Dinsel semboller, nihâî
kaygıya –Tanrı’ya gönderme yaparlar ve tam olarak idrak edilemeyen anlam
düzeylerinin kapılarını aralarlar. Semboller, kategorik yapının ötesinde
olanı temsil edebilirler.
- Çok Anlamlılığın Gücü: Gerçek semboller, tek anlama
indirgenmezler; bunun yerine aşağıdan yukarı doğru yükselen, derinleşen
bir derecelenme gösterirler. Bir sembolü, atıf düzlemlerinden bir tanesine
indirgemek, onu yok etmektir. Bu da sembollerin gizemini ve gücünü korur.
- İnançta Zorunluluk: İnsan, yaşamına bir anlam
sağlayan, evrende kendisine bir yer bulmasına yardımcı olan varsayımlara
ve inançlara mutlaka muhtaçtır. Dinsel simgeler, yaşamı anlamlı
kılmaktadır.
Bu üç sembolün çok farklı din ve
kültürlerde (Hristiyanlık, Yahudilik, Mezopotamya kültleri, ezoterik gruplar)
varlığını sürdürmesi, onların evrensel semboller kategorisinde yer
aldığını, yani belirli bir kültür, toplum veya dine özgü olmayıp bütün insanlar
için geçerli olan kolektif unsurlar olduğunu teyit eder.
George Orwell, Stanley Kubrick ve Carl
Gustav Jung gibi figürler üzerinden önceki yazılarımızda detaylıca
tartıştığımız sembollerin çok anlamlı, spontan ve kolektif bilinçdışının ürünü
olma özelliklerinden hareketle, İblis (Şeytan) figürünün kullandığı
"orijinal" sembolün ne olabileceği sorusuna odaklanmaktadır.
"Orijinal" bir sembol arayışı,
bizi İblis'in (şeytanın) dinsel ve psikolojik olarak temsil ettiği kavramın en
ilksel (arkaik) tezahürüne götürür: yani kötülüğün, baştan çıkarmanın ve
karşıt gücün arketipine. Jung’a göre, bir sembol mantık yürütülerek
uydurulamaz; rüyalar gibi kendiliğinden (spontan) ortaya çıkar. İblis'in
sembolü de bu derin, kolektif kökenlere sahip olmalıdır.
I.
İblis’in (Şeytan) Sembolik Kaynağı: Yılan (Serpent) İmgesi
Dinsel geleneklerde kötülüğün ve baştan
çıkarmanın en eski ve en tutarlı sembolü, yılan (serpent) figürüdür. Yılan,
Mezopotamya’dan başlayarak İbrahimi (Semavi) dinlere kadar evrensel bir arketip
olarak varlığını sürdürmüştür.
1. Yılanın İblis ile Özdeşleşmesi
Yılan, yeryüzündeki hemen hemen tüm
geleneklerde yer etmiş bir semboldür. Musevilik, Hristiyanlık ve İslam
geleneklerinde yılan, şeytanın ve kimi zaman da aklın (reason) sembolü
olarak kullanılır.
- Dinsel İndirgeme: Hristiyanlıkta Haç’ın kullanılması,
inananı şeytandan ve kötü ruhlardan korumak amaçlı bir ritüeldir. Ancak bu
tehdit altındaki insanlık, varoluşsal dengeyi bozan ilk günaha yılan
aracılığıyla düşmüştür.
- Gizem ve Geçiş: Yılan, kertenkeleler ve balıklarla
birlikte, su altı eylem ile kuş uçuşunu (yeryüzündeki yaşamı göksel
olanla) birleştiren bağlantı hayvanlarıdır. Bu ikili doğa, İblis’in hem
dünyevi baştan çıkarıcı hem de göksel düzene karşı gelen düşmüş bir varlık
oluşuyla (melekûtun ontolojik gerçekliğini ihlal etmesi) örtüşür.
Bu nedenle, İblis’in orijinal sembolü,
onun en temel işlevi olan ilk günahı başlatma ve ilahî buyruğa karşı
gelme eylemiyle ilişkilendirilen yılan imgesi olarak kabul
edilebilir.
2. Yılanın Çok Anlamlılığı
(Polyvalence)
Sembollerin temel özelliği olan çok
anlamlılık (polyvalence), yılan imgesinde açıkça görülür. Yılan, tamamen kötü
bir işaret değil, aksine hayatın ve dönüşümün de sembolüdür:
- Yılan, tıp sanatının sembolü olarak bugüne kadar yaşamıştır
(Asklepios’un asasına sarılan yılan).
- Bazı gnostik tarikatlar, yılanın insanın kalbine bilgiye
olan susuzluğu koyduğu için ona tapmışlardır.
- Yılan, aynı zamanda bereket, yağmur ve suyla
ilişkilendirilmiştir.
İşte tam da bu çok anlamlılık, İblis’in
sembolünün gücünü artırır; zira o, sadece kötülüğü değil, aynı zamanda yasaklanmış
bilgi (ilim) arayışını ve dünyevi güçleri sembolize eder.
II.
Boynuzlar ve Grotesk (Tuhaf) İmgelem: Sonradan Oluşan Semboller
İblis, tarihsel süreçte yılan formundan
daha açık, imajsal (imgesel) ve grotesk (tuhaf) tasvirlere evrilmiştir.
Bu, onun kılık değiştirme (maskeleme) yeteneğiyle ve nefsin hayvani güçleriyle
ilişkisiyle açıklanır.
1. Nefsin Hayvani Güçleri
İbn Sînâ, sembolik hikâyelerinde “Şeytanın
boynuzları”nın nefsin (insan ruhunun) hayvani güçlerini sembolize
ettiğini belirtir. Burada her bir boynuz, nefsin hayvansal güçlerinden birine
tekabül eder. Bu güçler (gazap ve şehvet gibi), insanın rasyonel aklına (nefs-i
nâtıka) hâkim olmak isteyen dürtülerdir.
- Boynuz Sembolizmi: Geleneklerde boynuz, genelde gücün,
kudretin ve yükselişin simgesi olarak aynı temsiliyete tekabül eder. Ancak
bu güç, İblis bağlamında dünyevi ve yıkıcı bir anlam kazanır.
2. Kılık Değiştirme ve Bileşik
Yaratıklar
Orta Çağ sanatında İblis (Şeytan),
kötülüğün tecellisi (manifestosu) olarak, bir kılık değiştirme üstadıdır
(master of disguise).
- Basilisk: Korkunç derecede büyük olan basilisk (yılan
gövdeli, horoz kafalı, yarasa kanatlı canavar), Orta Çağ sanatında
doğrudan İblis'i simgelemiş ve çeşitli günahları işaret etmiştir.
Bu bileşik yaratık, İblis’in doğasının rasyonel (akılcı) bir formda ifade
edilemeyişini gösteren, fakat tekil bir anlamı hedefleyen bir işarete
(gösterge) dönüşmüştür.
III.
Jungiyen Perspektif: Gizem ve Kötülüğün Arketipleri
İblis’in sembolü, Jungiyen açıdan,
bastırılan ve kolektif gölgeyi oluşturan arketipin dışavurumudur.
- Bastırılmış Arketipler: Eski mitolojik yaratıklar
bugün müze parçaları olsa da, onlarla anlatılan arketipler (ilk örnekler)
güçlerini henüz yitirmemiştir. Belki modern korku filmlerindeki canavarlar
(ve şeytanın grotesk formları), daha fazla bastırılamayan arketiplerin
bozulmuş yansımalarıdır.
- Bilinmeyene İşaret Eden Sembol: Semboller, bilinmeyene
işaret eden spontan belirtilerdir; bilinçli bir düşünceye bağlı akılcı
fikir, sembol değil ancak işaret olabilir. Yılan, insanlığın
bilinçdışındaki ilk büyük tehdidi ve bilgeliği simgeleyen en ilkel arketip
olduğundan, İblis’in eylemlerinin (kötülük, yasak meyve, baştan çıkarma)
sembolik kaynağıdır.
Sonuç ve Değerlendirme
Tıpkı haçın Hristiyanlıkta kurtuluşu,
hilalin İslam’da yükselişi sembolize etmesi gibi, İblis’in orijinal sembolü
de onun temel yıkıcı işleviyle ilişkilidir. Dinsel geleneklerin ve kolektif
bilinçdışının derinliklerinden çıkarılan verilere dayanarak, İblis’in kötülüğü, baştan
çıkarmayı ve yasak bilgiyi temsil eden arkaik ve çok anlamlı sembolü
yılan (serpent) figürüdür.
İblis’in kılık değiştirme ustalığı ve
bileşik formları (boynuzlar, basilisk), yılanın temel anlamından türeyen, daha
sonraki sanatsal ve ezoterik dönemlerde ortaya çıkan, ancak orijinal gücü
barındırmayan imgeler ve işaretlerdir.
Başından itibaren ele aldığımız semboller,
imgeler ve mitler arasındaki ilişkiler, insanlığın varoluşsal kaygılarının ve
bilinçdışı süreçlerinin en ilksel (arkaik) yansımalarıdır. "İlk bilinen
sembolün ne olabileceği" sorusu, bizi, Carl Gustav Jung’un bahsettiği
gibi, kolektif bilinçdışının (collective unconscious) en derin
katmanlarında kendiliğinden (spontan) ortaya çıkan, rasyonel (akılcı)
düşünceden önce var olan ilksel ifadelere götürmektedir.
Literatürdeki arkeolojik ve psikolojik verilere dayanarak, ilk bilinen
sembolün, insanın hayatta kalma, üreme ve ölüm korkusu gibi temel
kaygılarıyla ilişkilendirilen arkaik (klasik çağ öncesinden kalan)
temaları yansıttığı sonucuna varılmaktadır.
I.
Paleolitik Çağ Sembolizmi: Ana Tanrıça ve Yaşam Döngüsü
Kaynaklar, sembolik ifade tarzının,
iletişim için en etkili araç olan dilden bile daha eskiye uzandığını
belirtmektedir. İlk çağ insanları, duygularını ve düşüncelerini resimsel
(görsel) bir ifade aracı olarak sembolü kullanarak ortaya koymuşlardır.
1. Doğurganlık ve Yitip Gitmeme Teması
Eldeki veriler değerlendirildiğinde, paleolitik
çağlarda ortaya çıkan ve Apatanrıça (Ana Tanrıça) etrafında toplanan
doğum ve doğurganlık sembollerinin, insanlığın kaygılarına yönelik ilk
ve en önemli sembolik kurguları oluşturduğu görülmektedir.
- Kurgunun Temeli: Bu semboller, ısrarlı bir şekilde neslin
yitip gitmemesi ve yeniden üreyebilmesi teması çerçevesinde
kurgulanmıştır.
- İfadenin Odak Noktası: İlkel sembolizmde çok yönlü bir
ifade türü kullanılmış olsa da, genellikle insan öğesi, bilhassa kadın
ön plana çıkmış ve onun doğurganlığı kutsanarak sembolik dünyanın önemli
bir bölümü bu simgelerle örülmüştür. Üst Paleolitik dönem sembolizminde Hayat
ağacı/Hayat otu-bitkisi imgelerinin de sürekli kadın öğeyle
özdeşleştirilmesi bu temayı güçlendirir.
Bu nedenle, Ana Tanrıça'yı ve
doğurganlığı temsil eden figürler/şekiller, insanlığın keşfettiği ilk ve en
kalıcı tematik semboller olarak kabul edilmelidir.
2. İlk Görsel İfadeler: El İzleri ve
Mağara Çizimleri
Tarih öncesi dönemlerden beri bilinen el
sembolü, somut ve görsel bir unsur olarak mevcuttur. Mağara duvarlarına
bırakılan el izleri, insanın arkaik (ilksel) ölüm korkusuna karşı sanata
sarılma arzusunun ve doğa karşısındaki çaresizliğinin bir dışavurumu olarak
görülebilir.
II.
Orijinal Geometrik Formlar ve Kozmik Sembolizm
Daha sonraki dönemlerde dinî ve felsefi
anlamlar yüklenmiş olsa da, bazı kaynaklar insanlığın başlangıçta (arkeik
dönemde) üç orijinal temel biçime sahip olduğunu ileri sürer.
- Daire: Üç orijinal sembolün en kutsalı olarak kabul
edilen Daire, güneşin çizimi olup, sonsuz olanın sembolü
olarak kullanılıyordu. Güneşin seçilme nedeni, o dönemin insanının görüş
açısına giren ve anlayış kapasitesine hitap edebilen en muktedir nesne
olmasıydı.
- Üçgen ve Kare: Daire ile birlikte Üçgen ve Kare
de orijinal temel biçimler arasında sayılır. Üçgen, Trinite'yi (Üçleme)
ifade edişinden dolayı önemli bir dini simge olmuştur.
Bu geometrik formlar, yapısal olarak
en sade ve ilksel sembollerdir, zira bunlar kozmosun (evrenin) temel düzenini
yansıtırlar.
III.
İblis ve Kötülüğün Arkaik Sembolü: Yılan
Önceki yazılarımızda İblis'in
kullandığı orijinal sembolün ne olabileceği sorusunu incelerken, yılan
figürünün çok eski ve derin bir arketip olduğunu belirlemiştik. Yılan,
Mezopotamya mitolojisinde ve dinsel geleneklerde hem hayatın, bereketin,
şifanın hem de kötülüğün, bilginin ve baştan çıkarmanın sembolü olarak
kullanılmıştır. Yılan imgesinin bu çok anlamlılığı ve hem yer altı hem
de yer üstü yaşamıyla bağlantısı, onun en ilksel sembollerden biri olduğunu
gösterir.
Sonuç
İlk bilinen sembolün ne olduğu sorusuna
verilebilecek en kapsamlı yanıt, bu sembolün tek bir figür değil, kolektif
bilinçdışının en kadim kaygısını ifade eden bir arketip olmasıdır.
- Tematik Orijinal: Paleolitik dönemdeki bulgular, ilk
bilinen sembollerin, yaşamın ve neslin devamlılığını sağlayan Ana
Tanrıça (Apatanrıça) ve doğurganlık imgeleri olduğunu göstermektedir.
- Yapısal Orijinal: Soyutlamanın ilk aşamalarında ortaya
çıkan ve sonsuzluğu sembolize eden Daire (Güneş).
- Arkaik (İlksel) Orijinal: İnsanın dualiteyle
(ikilikle) ve yasak bilgiyle ilk yüzleşmesini simgeleyen Yılan
(serpent) figürüdür.
Bu ilksel sembollerin hepsi, Jung'un
dediği gibi, tam olarak tanımlanamayan, bilinemeyen, daha geniş,
"bilinçdışı" bir yön kazanmış olup, insan aklının mantığın
kavrayabileceğinden daha ötedeki düşüncelere ulaşmasını sağlamışlardır.
Sonuç
Yerine
Semboller, imgelem, rüyalar, kolektif
bilinçdışı ve ezoterik iletişim gibi son derece geniş ve girift (karmaşık) bir
alanda derinlemesine bir inceleme gerçekleştirdik. Bu süreçte, Carl Gustav
Jung’un kuramları ve çeşitli dinsel/siyasi sembollerin yorumlanması ana
eksenimizi oluşturdu.
Konu bütünlüğünü sağlamak ve tezinizin
felsefi/psikolojik derinliğini pekiştirmek adına, daha önce değinmiş
olduğumuz ancak siyasi ve psikolojik spekülasyonlar arasında önemi bir miktar
geri planda kalmış olan iki temel kavram çiftini ve birleştirici bir
arketipsel süreci hatırlatmak isterim:
I. Ontolojik Derinlik: Öz (Essence) ve
Töz (Substance) Diyalektiği
Tartışmalarımızın başlangıcında Sembol,
İmge ve Mit arasındaki farkları ele alırken, bu kavramların üzerine oturduğu
felsefi temelleri daha çok vurgulamamız gerekir.
Hatırlatılması Gereken Nokta: Sanat
eserleri ve semboller aracılığıyla iletilen mesajların kalıcılığı ve
dönüştürücü gücü, öz (essence) ve töz (substance) arasındaki
ilişkiyle yakından ilgilidir.
- Özün Devingenliği: Sanat felsefesi bağlamında, eskiden
değişmez ve bilinemez sanılan özün (essence) bugün kendiliğinden değişken
ve devingen (değişmeye ve hareket etmeye eğilimli) olduğu kabul
edilmektedir. Bu durum, politik veya dinsel sembollerin (örneğin haç,
hilal) zaman içinde formlarının değişebileceğini (çoğu biçim tek özü
belirtebileceği gibi) ancak temsil ettikleri temel anlamın (tözün)
korunması gerektiğini gösterir.
- Karşılıklı İlişkiler ve Birlik: Bir varlığın özü, tek
yanlı olarak kavranmaz; özün karşılıklı ilişkileri göz önünde
tutulmalıdır. Sanatçı ve yarattığı eseri arasındaki ilişki de bu böyledir;
sanatçının eseriyle olan birlikteliği, her bir nesnenin dayanağını bir
ilişkiye bağlamasıyla mümkün olur. Bir siyasi liderin (ya da eserin,
örneğin Kubrick’in filminin) kalıcı bir sembol bırakma çabası, bu öz/töz
diyalektiğinde yatar: Öz, tek bir biçimde beliremez, ancak birçok biçim
tek özü belirtebilir.
II.
Psikolojik Derinlik: Bireyleşme (Individuation) Sürecinin Zorunlu Aşamasının
İhmali
Jung’un Kırmızı Kitap ve rüyalar
hakkındaki analizleri, bireyin bütünlüğe (şelf/kendilik) ulaşması yolundaki
çileli süreçleri anlatır. Bu süreçte sıklıkla atlanan veya yüzeysel geçilen bir
aşama mevcuttur.
Hatırlatılması Gereken Nokta:
Bireyleşme yolculuğu, sadece bir ilerleme (yükselme) değil, aynı zamanda sembolik
bir ölüm gerektirir. Sinsi bir komplo düzeneği veya gizli bir tehdit olarak
algılanan her dışsal zorluk, aslında içsel bir inisiyasyon (erginlenme)
gerekliliğinin dışavurumudur.
- Ölüm Ruh Durumu ve Yeniden Doğuş (Rebirth):
İnisiyasyon (erginlenme) törenlerinde amaç daima aynıdır: Ardından yeniden
doğuşu simgeleyen bir ruh durumunun geleceği bir ölüm ruh durumu
sağlamaktır. Bu ölüm durumu, zorlukları kabul etme, oruç aşaması, sünnet
(simgesel bir kurban), bir dişin kırılışı veya başka bir organın
sakatlanması gibi acı dolu bedeller gerektirebilir.
- Korkunun Kaynağı: Siyasal veya toplumsal tehditler
(gizli komplo, savaş korkusu, vb.) hakkında konuşurken, bu dışsal
tehditler karşısında verilen tepkilerin kökeninde bireyin içsel
yolculuğunun gerektirdiği bu sembolik ölümden kaçınma arzusu yatar.
Dağcı hastanın (önceki yazılarımızda bahsetmiştik) rüyasının haber verdiği
dağ kazasında "boşluğa yürümesi", aslında onun zorlukların
getirdiği bu içsel ölüm ve dönüşüm isteğine karşı direnişinin bir
sonucudur.
- Korunma ve Kurtuluşun Kesişimi: Bireyleşme, bireylere
de topluluğun bütününe de karşıt güçleri içlerinde birleştirmek ve
yaşamlarında denge oluşturmak olanağını sağlayan inisiyasyon törenlerinde
bulunur. Korunma ve kurtuluşun birbiriyle buluştuğu nokta budur. Bu,
bireyin (ve dolayısıyla toplumun) ilerlemesi için rasyonel aklın
kısıtlayıcılığını bırakıp, korktuğu şeye boyun eğmesini ve
hatta onu sevmesini (vebanın irinini içen ermiş örneği) gerektirir.
Bu iki temel alan (Öz/Töz ve İnisiyasyon/Ölüm), sembollerin neden hâlâ
gizemini koruduğunu ve modern dünyada dahi rasyonel iletişimin yerini aldığını
anlamak için hayati önem taşımaktadır. Her ne kadar dışsal düşmanlardan (iblis,
kötü niyetli siyasi aktörler) korksak da, Jung'un dediği gibi, Tanrı'nın açamayacağımız kapıları
sürgülediği ve en yüksek özgürlüğün bu zorunlu yola boyun eğmek olduğu
gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder