Print Friendly and PDF

Yayınlar


Semboller, Mitler Ve İmgeler

Bunlarada Bakarsınız

 


Semboller, mitler ve imgeler, insanlığın varoluşundan itibaren düşünsel ve kültürel faaliyetlerinin temelini oluşturmuş, birbirleriyle derin ve girift (karmaşık) bir ilişki içinde olan, fakat her biri kendine has yapısal özelliklere sahip kavramlardır. Bu tez çalışması tarzında hazırlanan kapsamlı yanıtta, bu üç temel kavramın tanımları, işlevleri ve özellikle birbirlerinden ayrıldığı ince noktalar bilimsel kaynaklar ışığında incelenmiştir.

I. Sembol ve Sembolizmin Ontolojik ve İşlevsel Boyutları

Sembol (Simge), etimolojik kökeni itibarıyla Eski Yunancadaki “symbolon” kelimesinden gelir ve “bir araya koymak, birleştirmek, birlikte tartışmak” anlamındaki syn+ballein (bir araya getirmek) takısından türemiştir. Semboller, insanlık tarihi kadar eski olup, felsefe, siyaset ve dinden bile daha eskiye uzanmaktadır.

1. Sembolün Tanımı ve Özellikleri

Sembol, duyularla algılanamayan, yüce, ideal veya aşkın (transandantal) bir gerçekliğin yerine geçen somut bir nesne, figür, tasvir veya imgedir.

Yapısal Özellikler ve Anlam Çok Boyutluluğu:

  1. Doğallık ve Spontanlık: Gerçek semboller doğal, spontan (kendiliğinden oluşan) belirtilerdir ve uy-durulamazlar. Mantık yürütülerek ulaşılan akılcı bir fikre sembolik bir anlam yüklenemez; bu ancak bilinçli bir düşünceye bağlı bir işaret olabilir.
  2. Çok Anlamlılık (Polyvalence): Bir sembol, daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşır. Gerçek (ezoterik) veya evrensel semboller genellikle tek anlam içermezler; içerdikleri anlamlar aşağıdan yukarı doğru yükselen bir kademelenme (derecelenme) gösterir. Bu çok boyutluluk sayesinde sembolizm, farklı anlamları tutarlı bir bütün içinde birleştirme gücüne sahiptir.
  3. Bilinçle İlişkisi: Semboller, bilinç ile bilinç dışı (bilinçsizlik hali) arasında bir köprü kurma yeteneğine sahiptir. Bilinç dışı içeriği tanınmaz hale geldiğinde, düşünce ve imgeler daha düşük bir gerilimle saklanır, daha az rasyonel ve anlaşılmaz hale gelirler. Ancak semboller, bilinç dışı itkileri açığa vurarak onların doğasına katılır.
  4. İfşa ve Temsil: Semboller, görünmeyen bir hakikati (gerçekliği) içerir ve gizli olanı ifşa etmede (açığa çıkarmada) önemli bir araçtır. Dinsel semboller, kategorik yapının ötesinde olanı, yani aşkın (yüce) olanı temsil edebilirler.
  5. Organik Yapı: Semboller yapay (suni) değildir; inşa edilemezler, ancak yaratılabilirler. Birey ve toplumun iradi (kasıtlı) inşasıyla ortaya çıkmazlar, toplumsal bir süreçte kendiliğinden doğar ve gelişirler.

2. Sembollerin İşlevleri

Semboller, dağınık olay ve gerçekliklere tutarlı bir bütünlük kazandırır ve toplumsal düzeyde hayati işlevler üstlenirler:

  • Sosyal Bütünleştirme: Semboller, bir toplumu birleştiren ve kenetleyen en önemli faktördür; bireyleri ortak hareket etmeye yönlendirerek farklılık ve zıtlıkları azaltır.
  • Kültürel Aktarım: Semboller, üzerlerinde taşıdıkları kültürel birikimi gelecek nesillere aktarmada rol oynar.
  • Yıkıcı Potansiyel: Semboller, yapıcı olmalarının yanı sıra, farklı görüşleri benimseyen topluluklar arasında ayrılığı belirginleştirerek toplumsal fanatizme yol açabilen "yıkıcı" bir güce de sahiptir.

İlginç Konu Örneği: Sayı Sembolizmi Sayısız somut nesne ve soyut form sembolik anlam kazanabilir. Sayılar da sembolizmde önemli bir yer tutar. Örneğin;

  • Üç Sayısı: Üçlü unsurları (en, boy, derinlik; ateş, hava, su; beden, can, ruh; tabii, beşerî, ilâhî) ihtiva eder ve kutsallığın bir sembolü olarak görülür. Kutsal birleşme ve doğan çocuk da (Baba-anne-çocuk) bir üçlemedir.
  • Beş Sayısı: Genellikle insanın hayatıyla ve beş duyuyla (görme, işitme, koklama, tat alma, dokunma) bağlantılıdır. Aynı zamanda dört elementi (hava, ateş, toprak, su) bir arada tutan beşinci bir elementin (esir/eter) varlığı düşünülmüştür.

II. İmge ve İmgelemin Rolü

İmge (İmaj), zihindeki bir izlenim, duygu, çağrışım veya tutumlar bütünüyle oluşan özet resim ya da sembolik anlamdır. İmgelem ise, imgelerin zihinde canlandırılması, yani hayal kurma yetisidir.

İmge ve Gerçeklik İlişkisi: İmge, daha önce algılanan veya hissedilen bir şeyin, onu yaratan nesne olmaksızın zihinde yeniden üretilmesidir. İmgeleme (hayal kurma) doğal bir insan eylemidir.

  • Tasarlanan İmgeler: Varlığı zaten doğada olan imgelerden ziyade, insan üretimi olan, yani tasarlanan imgeler incelenmelidir. Günümüzde tasarlanan imgeler, genellikle ekonomik bir iktidar kaygısıyla üretilir, algıyı zorlar ve insanın sinir sistemine etki etmeyi hedefler. Reklamlar, bu tasarlanmış imgelerin esas aracısıdır.
  • Öz ve İmge: Bir varlığın özü (essence) tek yanlı olarak kavranmaz. Öz, asıl varlık olarak, duyusal varlık ve görünüşler paranteze alındıktan sonra arta kalan şeyi ifade eder. Kadın imgesi, tarih boyunca farklı semboller ve görüntülerle karşımıza çıksa da, anlatılan hep aynı öz olmuştur. (Bu nokta, daha sonra Sembol ve Öz arasındaki ilişkiyi açıklarken önem kazanacaktır.)
  • Deleuze Perspektifi: Giles Deleuze’e göre imge, hareket ve madde özdeştir (İmge = hareket = madde). Canlı imge (yani bilinç), dışsal etkileri seçme, düzenleme ve entegre etme için bir aralık (interval) (zaman) oluşturur.

III. Mit ve Mitsel Düşüncenin Kökeni

Mitos, genellikle bir yaratılışa (yaradılışa) ilişkin olup, bir şeyin nasıl varlık bulduğunu anlatan kutsal ve gerçek kabul edilen bir anlatıdır. Mitler, kolektif bilinçdışının ürünüdür ve arketiplerin (ilk örnekler) simgesel biçimleridir.

1. Mit ve Sembol İlişkisi

Mitler ve semboller arasında sıkı bir bağ vardır. Din, mitoloji ve sanat, sembolik formlardır. Mitler, insanın anlam yaratması, bilgi sınıflandırması ve duyguları ifade etmesi için gerekli olan sembolik dili konuşurlar.

  • Mitsel Anlatım: Mitik imgeler veya metaforik (mecazî) ifadeler, gösterilenin gerçek bir belirtisi gibi anlaşılır. Mitsel düşünce, düş görmeyle karşılaştırılabilir; düşüncenin görselleştirilebilen duyumsal-imgeci biçimini ortaya koyar.
  • Hallac-ı Mansur Örneği (Tarihi Olay): Tasavvufi düşüncede, Hallac-ı Mansur’un "Ene'l-Hak" (Ben Hak'ım/Tanrı'yım) sözü, tevhidi en derin anlamıyla içselleştirmeyi amaçlayan mistik bir ifade biçimi ve bir sembol olarak öne çıkar. Bu, mutlak hakikatin sembolik olarak ifşa edilme çabasına çarpıcı bir örnektir. (Önceki yazılarımızda mistik sembolizm konusunu derinlemesine ele almıştık, bu bağlamda Mansur'un duruşu, sembolik dilin toplumsal otorite karşısındaki tehlikesini gösterir).

2. Rüya, Masal ve Mit İlişkisi

Masallar, mitler ve rüyalar aynı kumaştan biçilmiştir; üçü de bilinçdışının (şuur altının) ürünleridir. Masallar ve mitoslar ortak bilinçdışının şekillenmesi iken, rüyalar kişisel bilinçdışının ürünüdür. Rüyaların dili çözüldüğünde, mitos ve masalların sırrı da çözülür.

IV. Sembol, İmge ve İşaret Arasındaki İncelikli Farklar

Bu üç kavram sıkça birbirinin yerine kullanılsa da (imge, işaret, mecaz, teşbih, allegori, sembol), felsefi ve psikolojik açıdan önemli ayrımlara sahiptirler.

1. Sembol ve İşaret (Sign) Farkı

Bu ayrım, mantık ve sembolik dil felsefesi açısından temeldir.

Özellik

Sembol (Simge)

İşaret (Alameti Farika/Gösterge)

Kaynak

Anlam İçeriği

İlk bakışta görülenden daima daha fazla anlam taşır. Çok anlamlıdır.

Temsil ettiği kavramdan daha azını içerir. Tek anlamlıdır, bilimsel semboller gibi.

Oluşumu

Doğal, spontan bir belirtidir; iradi olarak uydurulamaz.

Bilinçli bir düşünceye bağlı olabilir; uzlaşımsal (konvansiyonel) bir anlaşma sonucu öğrenilir.

İlişki Gücü

Temsil ettiği gerçekliğe katılır (içkin bağ); değiştirilemez.

Gösterdiği şeyden ayrı durur (dışsal); nedensel bir bağlantısı yoktur.

Örnek

Haç, yıldız, daire.

Trafik işaretleri, matematiksel işaretler, bayraklar (geleneksel semboller olarak da görülse de uzlaşımsaldır).

İşaretler gösterdikleri şeyden ayrıdır (yol işaretleri gibi), oysa semboller başka türlü kapalı kalan bir hakikat katmanına kapı açar ve o hakikatin gücüne katılırlar.

2. İmge ve Sembol İlişkisi

İmge, daha ziyade zihinsel bir tasavvur veya görselleştirmedir. Sembol ise bu tasavvurun ötesinde, duyusal olanın dışına çıkan, somut bir forma dönüştürülmüş zihinsel bir içeriği (idea/kavram) barındırır.

  • Bir imge (imaj), bir obje, kurum veya kişi hakkındaki düşüncelerden oluşur ve gerçek olanla her zaman uyuşmayabilir. Oysa semboller, kutsalın tezahürlerinin yorumunu mümkün kılan teorik şifreyi sunar ve varoluşa yabancı olanın farkına varılmasına yardım eder.
  • İmgelem, imgeler arasında beklenmedik yeni ilişkiler kurarken, sembol, bilinmeyene (gizemli olana) işaret eden spontan bir yapıdır.
  • İbn Sînâ'nın sembolik hikayelerinde sembol, sadece bir temsil değil, "başka şeyin karşılığı"dır ve büründüğü görünümün üstünde bir gerçeklik düzeyini ifade eder (melekûtun ontolojik gerçekliği). Sembolün işaret ettiği gerçekliği kabul etmeden sembolü anlamak mümkün değildir.

3. Sembolik Formlar Olarak Dil, Mit ve Sanat

Ernst Cassirer'in felsefesinde, dil, mitos, din ve sanat birer sembolik formdur. Bu formların hiçbiri bir diğerinin içine karışarak kaybolmaz; her biri, zihinsel kavrayışın belirli bir biçimini gösterir ve bu yolla "gerçek olanın" kendine özgü bir yönünü kurarlar.

  • Bu formlar, içlerinde kendinde bir gerçekliğin zihne kendini gösterdiği farklı yapılar değil, zihnin kendini nesnelleştirirken (bildirirken) izlediği yollardır.
  • Dilin Sembolik Boyutu: Dilin kendisi de sembolik bir yapıya sahiptir. Kelimeler, başlangıçta sembolik bir karaktere sahip olsalar da, mistik dünya görüşünden teknik dünya görüşüne geçişle birlikte sembolik karakterlerini önemli ölçüde yitirmişlerdir.

V.   Konu Bütünlüğüne Katkı: Atıf ve Hatırlatma

Değerli araştırmacı, bu analizlerde sembol, imge ve mit arasındaki farkları ve kesişim noktalarını detaylıca ele aldık. Ancak, konunun derinliği göz önüne alındığında, öz (essence) ve töz (substance) diyalektiğini, özellikle sanat ve felsefe bağlamında sembollerin işaret ettiği asıl varlık meselesiyle ve İbn Sînâ'nın hikayelerinde geçen ontolojik gerçeklik kavramıyla daha güçlü bir şekilde ilişkilendirmeyi unutmamak gerekir.

Ayrıca, kullanım sıklığı açısından kaynaklarımızda sembol ve imge kavramlarının sıklıkla birlikte kullanılması ve bazen birbirinin yerine geçmesi (bu durum önceki yazılarımızda din dilinin sembolik doğası tartışılırken de belirtilmişti), kavramsal sınırların ne kadar zorlayıcı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bir kavramı bir diğerine indirgemenin, sembolün taşıdığı çokanlamlılığı yok etme tehlikesini barındırdığı tekrarlarımızda vurgulanmıştır.


Kaynakça

Atasagun, Galip. (1997). “Sembol ve Sembolizm”. S.Ü.İ.F.D., (7), 369.

Çoruhlu, Yaşar. (1995). Türk Resim Sanatında Hayvan Sembolizmi. Seyran Yay.

Gezgin, Ersin. (2009). Divan edebiyatında su imgesi ve muhtelif tezahürleri. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).

Jung, Carl Gustav. (t.y.). Carl Gustav Jung - İnsan ve Sembolleri. (Çev. Bilinmiyor).

Karnak, Mustafa. (t.y.). Gerçek Kayıp Sembol Hz. Süleyman'ın Anahtarı. (Çev. Bilinmiyor).

Tokat, Latif. (2004). Dinde Sembolizm. Ankara Okulu Yay.

Uluç, Tahir. (t.y.). İbn Arabi`de mistik sembolizm. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).

Özlem, Doğan. (t.y.). Mantık Klasik Sembolik Mantık, Mantık Felsefesi. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). 1 İLE 10 ARASI SAYILARIN METAFİZİĞİ Pythagorasçı Sayılar Sembolizminin Dinî ve Felsefî Düşüncelerdeki Yeri. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl sanatında öz, töz ve model olarak kadın imgesi. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). Kur'an'ın anlaşılmasında sembolizm tartışmaları. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). SEMBOLLERİN AZİZLİĞİ. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). İBN SÎNÂ’NIN SEMBOLİK HİKAYELERİNDE AHLAK FELSEFESİ. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). Ferhâd ü Şîrîn mesnevisinin arketipsel sembolizm. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). Türk masallarının sembolik açıdan çözümlenmesi. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). Türk halk inanış ve uygulamalarında el sembolü. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). Tarihsel süreçte sembolden ikona. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). ORTAK DİL OLUŞTURMADA SEMBOLLER. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). Ramazan Ören, Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 1. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). İnsan ve Sembolleri - Carl Gustav Jung. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Anonim. (t.y.). İbn Arabi`de mistik sembolizm. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Yazıcı Emir, İsmet. (t.y.). Kitle İletişiminde İmaj. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

Cassirer, Ernst. (t.y.). Dil, Sembolik Formlar Felsefesi-1. (Yayınlanmamış eserden alıntılar).

 

 

GİZLİ ÖRGÜTLERİN SEMBOL KULLANIMI VE İŞARETLERİNİN ANALİZİ

Gizli örgütler, dinsel topluluklar ve ezoterik gelenekler, açık iletişim kanallarının ötesinde, belli bir bilgi ve anlayışı, aşina olmayan (profan) (kutsal-dışı) bilinçten gizlemek ve yalnızca aşina olanlara (inisiyelere) açmak için sembollere başvururlar.

I. Sembolün Gizli Bilgiyi Aktarma ve Korumadaki Rolü

Semboller, bir anlamı ifade ederken manasını ilk anda ele vermeyen bir yapıdadır ve karmaşık öğeler taşıyabilir. Gizli örgütler ve mistik gelenekler için sembol, basit bir iletişim aracı olmaktan öte, kutsalla (Mutlak Varlık) olan ilişkinin ve manevi hakikatlerin bilgisini aktarmanın yegâne aracıdır.

1. Bilginin Gizlenmesi ve Kademeli Aktarımı

Sembolik anlatım ve sembolik formlar, tarih öncesi dönemlerden itibaren farklı ifade biçimleri ile varlığını sürdürmüştür. Gizemli bilgiler daha çok semboller (simgeler) ile takdim edilir. Ezoterizm (gizli ve gizemli kelimeleriyle anlam yakınlığı olan terim), karşıdaki kişinin söyleneni anlayabilecek bir dereceye ulaşmasını bir zamana yayarak gerçekleştirmektir. Bu bağlamda, semboller:

  • Gizli Olanı İfşa Etme Aracı: Semboller, gizli olanı ifşa etmede (açığa çıkarmada) önemli birer araçtır. Duyuların ötesinde algılanması güç olan soyut kavramları, kendisiyle ilişkili olan bir nesne nispetinde zihinde bir görüngü (fenomen) oluşturur.
  • Koruma Mekanizması: Semboller ve mecazlar, dinsel gizlerin bilgisiz kişilerin eline düşmesini ve yanlış yorumlanıp farklı amaçlar uğruna kullanılmasını engellemek amacıyla gizlenmeye çalışılmıştır.
  • İdrak Seviyesine Göre Çözümleme: Ezoterik tarikatlarda müritlerin sembollerin anlamlarını idrak etme düzeyleri, tarikatta kat ettikleri yol (manevi ilerleme) ile yakından ilişkilidir. Bu durum, sembollerin içeriğinin, herkesin kolayca ulaşabileceği bir bilgi olmadığını gösterir.

2. Kolektif Bütünleşme ve Kontrol

Canlı ve tutarlı bir semboller sistemi, insanın kendisi, içinde yaşadığı toplum ve evren ile ahenk (uyum) içinde olduğunu hissetmesini sağlar ve kişiye kolektif eylem ilhamı verir. Gizli örgütler, farklı halk yığınlarını iyi işleyen bir cemiyete dönüştürürken sembolleri kullanır.

  • Gizli tarikatlar ve inançlar, içeriği farklı sembollerle dışa açılım yaparken, bir yandan da müntesiplerini (üyelerini) kontrol altında tutmuşlardır.
  • Semboller, topluluğun ortak dilini belirlemiş ve insan yaşamı bir imgelemeyle başlamıştır.

II. Sembol ve İşaret (Gösterge) Arasındaki Ayrımın Gizli Kullanımı

Gizli örgütler, sembol ve işaret (gösterge/alâmet) arasındaki ince ayrımı, bilgi aktarım stratejileri için kullanır. Sembol, işaret kategorisine ait olsa da, ikisi arasındaki fark, aktarılan bilginin derinliğiyle ilgilidir.

Özellik

Sembol (Simge)

İşaret (Gösterge/Alameti Farika)

Gizli Örgütlerdeki İşlevi

Kaynaklar

Anlam İçeriği

Daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşır; çok anlamlıdır.

Temsil ettiği kavramdan daha azını içerir; tek anlamlı olabilir.

Gizli, çok katmanlı anlamları (melekûtun ontolojik gerçekliği) iletme.

Oluşum Şekli

Doğal, spontan (kendiliğinden oluşan) belirtilerdir; uydurulamazlar.

Bilinçli bir düşünceye bağlı olabilir; uzlaşımsal (konvansiyonel) anlaşma sonucu öğrenilir.

Bilinçdışı itkileri açığa vurarak köprü kurma.

Gerçekliğe Katılım

Sembolize ettiği şeyin gücüne ve gerçekliğine katılır (içkin bağ).

Gösterdikleri şeyden ayrı dururlar; gücüne, gerçekliğine katılmazlar (dışsal bağ).

Ritüellerde kutsalın varlığına iştirak etme.

Gerçek bir sembol, kavramsal terimlerle tam olarak açıklanır açıklanmaz gerçek sembol olmaktan çıkarak, yapay, cansız bir işarete dönüşmektedir. Gizli yapılanmaların temel amacı, bu canlı, çok boyutlu sembolleri kullanarak rasyonel (akılcı) açıklamanın ötesindeki hakikati (gerçekliği) muhafaza etmektir.

III. Gizli Sembol ve İşaretlere Örnekler

Gizli topluluklar, tarih boyunca evrensel sembolleri (sayılar, geometrik şekiller, hayvanlar) kullanarak, bunlara kendi gizil anlamlarını yüklemişlerdir.

1. Geometrik Semboller: Heksagram ve Üçgen

Sembolizmin tarihi, soyut biçimlerin (sayıların ya da üçgen, dörtgen ve dairelerin) simgesel anlam kazanabileceğini göstermiştir.

  • Heksagram (Altıgen Yıldız): İki eşkenar üçgenin (birinin ucu yukarı, diğerinin aşağı baktığı) üst üste konulmasından oluşan bu şekil, Batı okültizmine (gizlicilik) göre karşıt güçlerin ahenkli birliğini (androjenliği) ifade eder.
  • Süleyman’ın Mührü ve Davut Yıldızı: Heksagramın bu biçimi, madde ile ruhun, aktif ile pasifin ve dişi ile erkeğin arasındaki mükemmel dengeyi (uyumu) simgeler. Altı sayısı sembolizmi de Süleyman'ın mührü ile ilişkilidir.
  • Üçgen (Trinite/Üçleme): Üçgen simgesi, Trinite’yi (Üçleme) simgelemesinden dolayı önemli bir dini simge olmuştur ve bu sembolleştirme özellikle Pagan kültürlerde, daha sonra da Semitik dinlerde (İbrahimi dinler) görülmeye başlanmıştır.

2. Sayı Sembolizmi

Sayıların metafiziği, ezoterik ve gizli öğretilerde önemli bir yer tutar. Sayı işaretleri, bir yönüyle saf matematiğin ürünlerinin vazgeçilmezliğini anlatır.

  • Bir Sayısı (1): Ezoterik öğretilerde Kozmos (evren), bütün canlıları içeren büyük bir canlıdır ve (1) şeklinde sembolize edilir. Bazı yazarlara göre (1), ayakta duran insanı da sembolize etmektedir.

3. Hayvan ve Doğa Sembolleri

Sembolizmin tarihi, doğal nesnelerin (taşların, bitkilerin, hayvanların) simgesel anlam kazanabileceğini göstermiştir. Gizli örgütler ve mistik gelenekler de bu evrensel sembolleri kullanır:

  • Yılan: Yılan, mistik metinlerde ve mitolojilerde en çok kullanılan ezoterik (gizli) sembollerden biridir. Bazı inanışlarda sağlığın, bereketin, mutluluğun simgesiyken; bazılarında kötülüğün veya hastalığın işareti sayılmıştır.
  • Yılan ve Spiral İmgesi: Yumurtanın aşılanması ve hamileliğin başlaması, yılan ve spiral (sarmal) imgeleriyle sembolize edilmiştir.

4. Gizli İletişim İşaretleri (Sözel Olmayan İletişim)

Gizli topluluklarda iletişimi sağlamanın yolları arasında sözsüz (nonverbal) işaretler de kullanılır:

  • El Sembolizmi: El, tek başına sembolik bir anlama sahiptir. Eller gibi kollar da belirli sembolik anlam ve işlevlere sahip olarak inanış ve uygulamalarda yer almıştır. Güç, iktidar, lütfetme ve yardım isteme, kolların sembolik anlamları arasındadır.
  • Ritüeller ve Statü İşaretleri: Tasavvuf geleneğinde el alma/el verme şeklinde sembolik olarak ifade edilen yolla ocaklı (özel bilgiye sahip kişi) olunur. Bu durum, inisiyasyon (erginlenme) sürecinde bilginin aktarılması ve statünün kazanılmasını ifade eder. Bir komutanın kıtasını teftişe çıkması dolaylı bir semboldür; bu tür semboller, önceden sahip olunan bilgileri hatırlatmak, belli bir zamandaki eylem hakkında çağrışımlar uyandırmak ve birey/toplumu belli biçimde davranmaya sevk etmektir.

Tarihi Bir Bağlam: İktidar ve İmge

Gizli örgütler genellikle iktidar sembollerini taklit ederek veya kendi iktidar imgelerini inşa ederek var olurlar. Günümüzde iktidar imgeleri, göklerde yaşamak yerine, her an yanı başımızda dolaşmaktadır. Semboller, siyasal kültürde kullanılarak farklılıkları gizler ve benzerlik görüntüsüne dönüştürür.

İlginç Tarihi Olay:

Tarihsel süreçte II. Abdülhamit döneminde (İmparatorluk imajını yönetme çabası bağlamında), yeni okulların mimari yapılarının geleneksel eğitimden farklı olduğunu göstermek üzere, son derece düzenli ve klasikleşmiş dış görünüşleri kullanılmıştır. Bu, bir kurumun (devletin) kendi imajını bilinçli bir şekilde (işaretler ve mimari biçimler aracılığıyla) şekillendirmesine dair çarpıcı bir örnektir. Gizli örgütler de benzer şekilde, kullandıkları kıyafetler (örneğin Abbasiler döneminde sarık) veya amblemlerle statülerini ve kimliklerini ifade etmişlerdir.


Sonuç ve Değerlendirme  

Semboller, mitler ve imgeler arasındaki ayrım, gizli örgütlerin işleyişini anlamada hayati bir önem taşır. Bu örgütler, işaretlerin uzlaşımsal tekilliğinden kaçınarak, sembollerin çok anlamlılığına sığınır ve bu sayede metafizik (aşkın) bir gerçekliği, dünyevi ve somut formlar aracılığıyla aktarabilirler. Bir sembolün anlamı, onu belli kalıplara sokmak isteyen şemaların, mekanizmaların ve kavramların dışına taşar. Bu durum, sembolün canlı bir varlık gibi algılanmasını, değiştirilemez ve öldürülemez kabul edilmesini sağlar. Gizli örgütler için sembol, hem ruhsal bir rehberlik (sezginin ve keşfin anahtarı) hem de toplumsal bir kontrol aracıdır.

Sembolik Hediyelerin Siyasal İletişimdeki Fonksiyonu: Gizli Mesaj, Uyarı ve Polemik Arasındaki Diyalektik

Özet

Diplomatik ilişkilerde, özellikle liderler arasındaki hassas konularda veya uyarı niteliğindeki bilgilerin aktarımında, hediye edilen bir sanat eseri (tablo, heykel vb.) gibi somut bir nesne aracılığıyla sembolik (simgesel) dilin kullanılması, doğrudan ve rasyonel (akılcı) iletişimin getireceği riskleri minimize etme stratejisi olarak incelenmelidir. Önceki yazılarımızda sembolün işaretin aksine çok anlamlı (polyvalent) olduğunu ve aşkın (transandantal) bir hakikate kapı açtığını (yüzeysel anlamın ötesine işaret ettiğini) belirtmiştik. Bu akademik analizde, gizli örgütler ve siyasal aktörler bağlamında, bu tür sembolik eylemlerin temel gerekçeleri; gizlilik, inkar edilebilirlik (deniability), iktidar gösterisi ve uyarı işlevi üzerinden örneklerle açıklanacaktır.

I. Sembolik Anlatımın Zorunluluğu: Gizlilik ve İdrak

Bir liderin, bir meslektaşına veya siyasi rakibine hassas bir mesajı açıkça iletmek yerine sembolik bir nesne (örneğin bir tablo) kullanmasının ardında, iletişimin doğası ve siyasi gereklilikler yatmaktadır.

1. Aşkın (Transandantal) ve Gizli Bilginin Aktarımı

Sembolik dilin kullanılmasının temel nedeni, tanımlanamayan, tam olarak kavranamayan, soyut fikirlerin somut imgeler ortamına aktarılmasıdır. Siyasal iletişimde bu durum, liderin mutlak otoritesini veya rakibine yönelik tehdidin tüm boyutlarını kelimelerle ifade etmek yerine, kutsalın tezahürlerinin yorumunu mümkün kılan teorik şifreyi sunarak gerçekleştirilir.

  • Çok Anlamlılık ve İdrak: Semboller, tek bir figür veya olay ile bir dizi karmaşık örneği ve ilişkiyi özetler. Sembolün anlamı, onu belli kalıplara sokmak isteyen kavramların, şemaların ve mekanizmaların dışına taşar. Eğer hediye edilen tablo, derin kültürel, mitolojik veya dini semboller içeriyorsa, bu semboller, bilgiyi alıcının idrak (kavrayış) düzeyine göre ve sadece inisiyeler (başlatılmışlar) tarafından anlaşılacak şekilde gizler. Bu, bilginin yanlış yorumlanmasını ve yanlış amaçlar uğruna kullanılmasını da engeller.
  • İfşa ve Gizleme: Semboller, görünmeyen bir hakikati (gerçekliği) ifşa (açığa çıkarma) etme aracıdır. Ancak aynı anda, bilginin tamamının açıkça ele verilmemesi için, ifade edilemeyene ait kısmın daima saklı tutulması gerekir.

2. İşaretlerin Kodlanması (Steganografi)

Gizli örgütler, mesajlarını açık iletişim kanallarında (görsel veya yazınsal) kodlayarak iletme yöntemlerini tarih boyunca kullanmışlardır. Tablonun kendisi, bir "örtü nesnesi" (gizli verinin saklandığı araç) işlevi görebilir.

  • Somut Nesnelerdeki İşaretler: Sembolizmin tarihi; taşların, bitkilerin, hayvanların ve soyut biçimlerin (üçgen, daire) simgesel anlam kazanabileceğini göstermiştir. Bir tabloda kullanılan renkler, sayılar (örneğin figürlerin sayısı), veya resmedilen nesneler (örneğin bir kafatası), sembolik mesajlar taşıyabilir.
  • Gizli Yazılar: Tarihsel olarak, gizli mesajlar, normal yazıların satır aralarına (süt veya meyve suyu gibi maddelerle) veya belirli harflerin birleştirilmesiyle (null cipher) gizlenebilmekteydi. Bir tablonun arkasına veya çerçevesine yerleştirilen gizli bir yazı veya harf sembolizmi (İbn Arabî’nin harf sembolizmi gibi) bu tür bir iletişimi sağlayabilir.

II. Siyasi Amaçlar ve Denklemin İki Boyutu: Uyarı ve Polemik

Gizli mesajın açıkça söylenmemesi ve bir nesne aracılığıyla iletilmesi, gönderen lidere önemli siyasi avantajlar sağlar. Bu durum, uyarı (tehdit) işlevi görmenin yanı sıra, stratejik bir polemik yaratma potansiyeli taşır.

1. Inkar Edilebilirlik (Deniability) ve Denge

Bir uyarı veya tehdit, doğrudan söylendiğinde, hem diplomatik krize yol açar hem de alıcının bu tehdidi reddetmesini kolaylaştırır. Sembolik dil ise bu durumu dengeler:

  • Mesajın Göreliliği: Bir tablo ya da sanat eseriyle gönderilen mesaj, alıcının algılamasına ve kültürel kodlarına bağlıdır. Alıcı, mesajı yorumlamak zorundadır. Eğer mesaj çok sertse, gönderen (lider), "Bu sadece bir sanat eseriydi; sizin aşırı yorumunuzdur" diyerek inkar edilebilirliği (deniability) elinde tutar.
  • İmaj Yönetimi: Siyasi liderler, toplum üzerinde bir etki oluşturmak için imaj (imge) kavramını bir silah gibi kullanır. Bir tablo, liderin gücünü, kararlılığını veya ideolojisini temsil eden imajları pekiştirir. Hediye edilen tablonun alegorik (mecazi) kurgusu, iletilmek istenen mesajı, metnin simgesel diline yaklaştırarak mesaja güç katabilir.
  • Polemik Yaratma (Gündem Oluşturma): Siyasal iletişimde aktörler, mesajlarının etkinliğini artırmak ve süreklilik sağlamak için sürekli gündem oluşturabilmelidirler. Hassas bir mesajı gizli bir sembolle vermek, alıcı ve çevresi arasında bir 'kodu çözme' çabası başlatarak, konunun uzun süre gündemde kalmasını sağlar. Bu, istenen uyarının etkisinin katlanarak artmasına yol açar.

2. Uyarı ve Tehdit İşlevi

Hediye edilen eserdeki sembollerin mesajı, uyarı amaçlı olabilir. Bu, diplomatik dildeki ince bir tehdittir.

  • Memento Mori ve Vanitas: Sanat tarihinde Vanitas (Latince: "Boşluk, anlamsızlık") temalı eserler, izleyiciye memento mori (Latincede "Unutma ki bir gün öleceksin") mesajını, yani ölümün kaçınılmazlığını ve maddi zenginliğin geçiciliğini hatırlatır. Eğer bir lider, içinde iskelet, saat, sönmüş lamba veya kurukafa gibi ölüm ve geçicilik sembolleri taşıyan bir tablo hediye ederse, bu, alıcının siyasi ömrünün veya gücünün sonlu olduğuna dair güçlü, ancak mecazi bir uyarıdır.
  • Renklerin Sembolizmi: Renkler, sembolik mesajlar iletme yeteneğine sahiptir. Örneğin, Abbasiler döneminde siyah rengin tercih edilmesi, kurulu düzenin karşısında oldukları, "siyahla beyazın zıtlığı gibi" kendilerinden önceki haksızlıkları revâ görenlerle taban tabana zıt oldukları mesajını insanlara iletmiştir. Bir tabloda stratejik olarak kullanılan renkler, siyasi bir duruş veya tehdit mesajı içerebilir.

III. Tarihi ve Kültürel Örnekler

Gizli örgütler veya siyasi yapılanmalar, sembolleri kullanarak kimliklerini ve mesajlarını dışa vurmuşlardır.

1. Siyasi ve Dini Sembolizmde Giysiler ve Nesneler: Gizli veya yarı-gizli yapılanmaların kimlik sembolleri (simge) ritüellerle yakından ilişkilidir. Bektâşilikte kullanılan tâc (taç), 12 terkli (dilimli) Hüseynî tâc-ı fahr (övünç tacı) olarak isimlendirilir ve mutasavvıfların yokluk yolunun yolcusu olduklarını simgeler. Aynı şekilde Safevîlerin Tâc-ı Haydarî adı verilen on iki dilimli kırmızı kavukları, hem siyasi bir anlam (kendilerini diğerlerinden ayırma) hem de dini bir mesaj (On İki İmam'a bağlılık) taşıyordu. Bu tür nesnelerin hediye edilmesi, ait olunan gücün ve ideolojinin dolaylı olarak aktarılması anlamına gelir.

2. İktidarın Görsel Temsili: Osmanlı İmparatorluğu'nda da sembolik iletişim yoğundu. Örneğin, Fatih Sultan Mehmed'in resimlerinde, âlimlerin padişah ile aynı halı üzerinde karşılıklı oturabilmesi ve hatta ona dokunabilmesi, padişahın bilginlere verdiği kıymeti ileten bir mesajdı. İktidar imajları, kültürel ve teknolojik evrimle değişse bile, gücün ve egemenliğin sembollerinin dolayımında oluşmaktadır. Bir liderin hediye ettiği tablo, bu imajı ya destekler ya da tehdit eder.

İlginç Tarihi Olay:

II. Abdülhamit dönemindeki Cuma Selamlığı, ibadet yönünden çok törensel yönüyle öne çıkmaktaydı. Kırmızı şalvarlı Arap devriyeleri, yeşil sarıklı Arnavut muhafızları gibi askeri birliklerin düzenlenmesi, imparatorluktaki farklı etnik grupların merkezi otoriteye bağlılığını halka ve dış dünyaya görsel bir sembolik anlam ile iletiyordu. Tablo hediyesi de benzer bir kamusal performans olmaksızın, iki lider arasında aynı derecede etkili, ancak gizli bir siyasi mesajı yayma işlevini görür.

Sonuç

Bir liderin diğerine tablo gibi somut bir nesne aracılığıyla gizli bir mesaj iletmesi, akılcı söylemin kısıtlayıcılığından kaçınmak ve mesajın çok anlamlılığını (multi-valence) korumak içindir. Bu eylem, temelde bir uyarı (tehdit) veya statü beyanı işlevi taşır, ancak bunu yaparken doğrudan polemikten kaçınma ve inkar edilebilirlik avantajını kullanır. Sembolik hediye, alıcıya konuyu kendi iç dünyasında ve kendi kültürel kodları bağlamında çözme zorunluluğu getirerek, mesajın etkisini bireysel bilinçaltına kadar yayma gücüne sahiptir. Eğer mesaj açığa vurulur ve bir polemik konusu olursa, bu durum mesajı gönderenin bilinçli bir siyasi stratejisi veya hamisi olduğu politik gündemin bir yansımasıdır.

Gizli Olanı Neden Açığa Vurduğu

Bu tez çalışması, bir liderin siyasi rakibine veya topluma yönelik gizli planlarını yahut uyarılarını neden dolaylı ve sembolik yollarla (hediye edilen bir tablo veya sanat eseri gibi) duyurduğu, yani gizli olanı neden açığa vurduğu paradoksunu, sembolizmin ve imaj yönetiminin işlevselliği üzerinden incelemektedir.

Önceki yazılarımızda sembollerin doğası gereği çok anlamlı (polyvalent) olduğunu ve bu çok anlamlılığın, sembolleri rasyonel dilin sınırlarının ötesine taşıdığını belirtmiştik. Bu bağlamda, siyasi aktörlerin sembolik iletişimi tercih etmelerinin temel nedenleri, doğrudan ifadenin getireceği inkar edilebilirlik (deniability) kaybı ve mesajın istenen derinlikte algılanma zorunluluğudur.

I. Sembolik İletişimin Temel Gerekçeleri: Gizleme ve İfşa Diyalektiği

Gizli planların veya uyarıların açıkça söylenmeyip, bir tablo veya sanat eseri gibi sembolik nesneler aracılığıyla iletilmesi, mesajın hem korunmasını hem de belirli bir çevrede (inisiyeler/inisiyasyon almış kişiler) çözümlenmesini sağlar.

1. Bilginin Kademeli Aktarımı ve İnkar Edilebilirlik (Deniability)

Semboller, içeriği ve anlamı ortaya koyan karmaşık yapısı gereği çift yönlüdür. Bir sembol, duygu ve düşüncelerin inceliğini ve derinliğini dile getirirken, aynı zamanda idrakin ötesinde anlam taşıyan bir ifade (aşkın/transandantal) kullanabilmektedir,.

  • Gizlilik ve Sınırlama: Lider, sembolik bir ifade kullanarak, Mutlak Varlık ile ilişkilendirilen hakikatlerin bilgisini (veya siyasi planın nihai amacını) aktarabilir. Sanat eseri (tablo) üzerindeki semboller, gizlenmiş olan yorumların halka açılmasının olumsuz sonuçlarını önler. Sembol, gösterdiği şeyin bir parçasıdır ve bilinç ile bilinçsizlik (bilinçdışı) hali arasında bir köprü kurar; dolayısıyla bu sembolü kavrayabilmek için zihinsel bir hazırlık aşaması gereklidir,.
  • Dolaylı İletişim ve Güdüleme: Doğrudan semboller, sembolize ettikleri şeyler hakkında bilinmeyen bir bilgi vermezler; ancak önceden sahip olunan bilgileri hatırlatmak, belli bir zamandaki eylem hakkında çağrışımlar uyandırmak, birey ve toplumu belli biçimde davranmaya sevk etmek (yönlendirmek) işlevine sahiptir,,. Bu, bir planın parçası olarak hareket eden kişilere gizlice yönergeler verme veya onları motive etme aracıdır.
  • Siyasi Kalkan: Sembollerin en önemli siyasi avantajı inkar edilebilirliktir. Eğer doğrudan bir tehdit veya yasadışı bir plan açıkça ifade edilirse, bu durum doğrudan sorumluluk getirir. Ancak sembolik bir hediye (tablo) kullanıldığında, eğer mesaj düşman tarafından açıkça anlaşılırsa, gönderen, "Bu sadece bir sanat eseriydi, yorumunuz aşırı kişiseldir" diyerek kendini savunabilir, çünkü yorumlama çabaları salt öznel bir nitelik arz eder.

2. Polemik Yaratma ve Sosyal Etki

Gizli mesajın sembolik yolla verilmesi, istenen etkinin sadece alıcının zihninde değil, aynı zamanda kamuoyu nezdinde de kalıcı hale gelmesini sağlar.

  • Gündem Oluşturma: Semboller, kendinde bir gerçekliğin zihne kendini gösterdiği farklı yapılar değil, zihnin kendini nesnelleştirirken izlediği yollardır. Hediye edilen tablo, karmaşık semboller içeriyorsa, bu sembollerin yorumlanması, konunun uzun süreler tartışılmasına (polemik) ve gündemde kalmasına neden olur. Bu durum, uyarı mesajının etkinliğini artırır.
  • Toplumsal Bütünleştirme ve Ayrım: Semboller, toplumu birleştiren ve zıtlıkları azaltan yapıcı özelliğe sahip olduğu gibi, aynı zamanda farklı fikirleri benimseyen toplumlar arasında ayrılığın belirginleşmesine ve hatta toplumsal fanatizme neden olabilen yıkıcı bir güce de sahiptir. Siyasi bir lider, bu sembolik hediyeyi kullanarak, hem kendi destekçileri arasında ortak bir anlayışı pekiştirir hem de rakip taraflar arasında ayrımı derinleştirebilir.

II. Tarihsel ve Sinematik Örnekler Bağlamında Analiz

1. Siyasi Liderler ve İmaj Yönetimi (Hitler Bağlamında)

Liderler, ideolojik imajlarını oluşturmak ve kitleleri bir arada tutmak için sembolleri kullanırlar. Simge ve semboller, yalnızca bir şeyi temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda onları kullananlara anlamlarının bir kısmını yükleme hakkını da verir.

  • Politik Sembolizm: Tarihsel süreçte, iktidar sembollerinin nasıl kullanıldığına dair somut örnekler mevcuttur. Örneğin, Abbasiler döneminde halifelik sembolleri, giyimde ve materyal unsurlarda siyasi ve dini anlamlar taşıyordu,.
  • Savaş ve Propaganda: İkinci Dünya Savaşı sırasında, Almanya'nın baskıcı anlayışının ve Hitler’in bir lider olarak algılanışının tarih ders kitaplarında bile Ruslar karşısındaki başarısızlıkları ve katliamlarıyla yer aldığı görülmüştür. Liderler, halkın ruhunu ekonomik baskı veya şiddet uygulayarak bir süre etkileyebilirler; ancak bu, bilinçdışının bastırılmasıdır. Sanat eserleri de bu siyasi dili taşır. Örneğin, Grant Wood’un Amerikan Gotiği tablosu, dönemin savaş politikasına ağır eleştiri getirmiş, Rudolf Schlichter’ın Kör Kuvvet (Blind Power) resmi ise Almanya’nın sosyo-politik şartlarına ve yıkımına kinaye (dolaylı taşlama) içeriyordu. Bu sanat eserleri, siyasi mesajı doğrudan propaganda yerine sanatsal bir çerçevede ileterek derin bir etki yaratır.

2. Sinema ve Gizli Mesajlar: Stanley Kubrick ve Gözleri Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut)

Değerli araştırmacı, sorunuzun bu kısmı, Stanley Kubrick'in Gözleri Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut) (1999) filminin onun ölümüyle ilişkili olup olmadığına dair derin bir spekülasyon içermektedir. Ancak kaynaklarımızda, Stanley Kubrick'in filmin içeriği nedeniyle öldüğü veya ölümünü önceden bilerek bu filmi çektiği yönünde doğrudan bir bilgi veya kanıt bulunmamaktadır. Bu hususta bir doktora tezi ciddiyetiyle hareket etmemiz gerekmektedir.

Ancak, filmin gizemli, ezoterik ve gerilim yaratan doğası üzerinden, sanatsal imgenin siyasi ve psikolojik işlevi açıklanabilir:

  • Zihinsel İmge ve Gerilim: Filmler, kurgu (montaj) ve imgesel boyutu sayesinde seyirci üzerinde hipnotik etki yaratabilir. Hitchcock, zihinsel imgeyi (ilişkiler bütününü) sinemaya sokan ve eylemi zorunlu olarak simgesel bir edime dönüştüren yönetmen olarak anılır,. Kubrick'in filminin de (özellikle filmde yer alan gizemli ayinler ve sembolik mekânlar), seyircinin bilinçdışının keşfi olan tek macerayı yaşamasına olanak tanıyan bir araç olduğu söylenebilir, zira rüyalar ve onların simge resimleri ruhsal yaşam öyküsünü anlamak için çok önemli bir rol oynar,,.
  • Rüya ve Kâbus Atmosferi: Gözleri Tamamen Kapalı filminin konusu, maskeler, ritüeller ve gizli toplantılar etrafında döner. Sanat ve sinemada düşsel imgeler, kâbuslar ve tekinsiz atmosferler yoğun olarak kullanılır. Dali, Hitchcock'un Öldüren Hatıralar (Spellbound) filminin mekânlarını tasarlamış, rüya sahneleri için çalışmalar yapmıştır,. Kafka’nın absürt dünyası, Kubrick gibi yönetmenler için kâbus sahnelerini tasarlarken referans alınmıştır,. Bu tür filmler, seyirciyi gerçeği sorgulatan bir belirsizlik içine sokar.
  • Kurgu ve Mesaj Gizleme: Filmin kurgusal yapısı (montaj), yönetmenin düşünceyi aktarma yoludur. Eisenstein'da (Ayzenştayn), iki farklı çekimin çarpıcı bir şekilde kurgulanmasıyla (çarpıcı montaj) düşünce ortaya çıkar, bu da zihinsel bir çağrışımın (assosiasyon) ürünüdür,. Bir filmdeki sembolik düzenlemeler, Debord'un Gösteri Toplumu tezinde öne sürdüğü gibi, kapitalist üretim biçiminin koşullandırdığı sahte gerçekliği yeniden üretmek gibi politik bir işlev de görebilir,.

Bu bağlamda, Kubrick'in filmi bir planın parçası olsa bile, bu planın amacı doğrudan bilgi aktarımı değil, semboller aracılığıyla bir fikri (örneğin toplumsal ikiyüzlülük, cinsel metanın değişimi,, veya gizli ritüeller) zihinsel bir imge (imaj) olarak sunmak ve bu imgelerle izleyicinin fantezilerini harekete geçirtebilmektir.

III. Tez Bütünlüğüne Katkı ve Sonuç

Bu analiz, sembollerin siyasi iletişimdeki stratejik konumunu açıklamaktadır. Bir liderin mesajını açıkça dile getirmemesi, uyarı amaçlı bir eylem (ikaz) olmaktan öte, mesajın gizli kalmasını sağlayan çok katmanlı bir iletişim taktiğidir.

Tekrar Anımsatıcı Cümle: Sembollerin, işaret ettikleri kutsal gerçekliğin (hakikatin) gücüne katılması (içkin ilişki) ilkesi, siyasi iletişimde tehdidin ve gücün soyut bir düzlemde pekiştirilmesini sağladığı için önceki açıklamalarımızda da vurgulanmıştır.

Sonuç olarak, tablo veya film gibi sanatsal nesnelerin hediye edilmesi veya yayınlanması, gizli planların varlığını, herkesin ulaşamayacağı derinlikte bir dille ifşa ederken, gönderenin siyasi manevra alanını genişletir ve polemik yaratma yoluyla mesajın uzun süreli etkisini garanti altına alır. Sanat, sembolik formların en önemlilerinden biri olarak, görünmeyeni görünür kılmanın en gizemli ve korunmuş yoludur,.

Sembolik İfşa, Kader ve Sinematografik İmaj Yönetimi: Stanley Kubrick’in Eyes Wide Shut Filmi Çerçevesinde Bir Değerlendirme

Değerli araştırmacı, öne sürdüğünüz bu derin ve tartışmalı konu, siyasi ve ezoterik sembolizmin medya ve sanat eserleri aracılığıyla nasıl işlediği sorusunu merkeze almaktadır. Özellikle Gözleri Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut, 1999) filminin yönetmeni Stanley Kubrick'in, filmin son kurgusunu teslim ettikten dört gün sonra vefat etmesi olgusu, filmin içeriğinde açığa vurduğu iddia edilen gizli planlar, ritüeller veya mesajlar üzerine spekülasyonları kuvvetlendirmiştir.

Bu husus, psikanalitik ve sinema felsefesi açısından, plan ve öngörü kavramlarının farklı bir düzlemde ele alınmasını gerektirir.

I. Gizli Planın Sembolik İfşası Paradoksu (Açık Verme)

Bir planın, bir uyarının ya da gizli bir hakikatin (gerçekliğin) neden açıkça söylenmeyip, çok katmanlı ve sembolik bir sanat eseri aracılığıyla duyurulması gerektiği, sembolizmin doğasından kaynaklanır.

1. Çok Anlamlılık (Polyvalence) ve Gizleme

Önceki yazılarımızda sembolün işaretin aksine tek bir anlama indirgenemediğini, daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşıdığını belirtmiştik. Bu, siyasal veya ezoterik içerikli mesajların korunmasının temel yoludur:

  • Yanlış Anlamayı Önleme: İbn Sînâ’nın sembolik hikâyelerinde de vurgulandığı gibi, sembollerin yanlış anlamalara sebebiyet verebilecekleri ve gizlenmiş olan yorumların halka açılmasının olumsuz tarafını oluşturduğu belirtilir. Kubrick’in filminin cinsel ayinler ve gizli cemiyetler gibi hassas konuları ele alması, bu türden bir bilginin genel bilince açılması tehlikesini barındırır. Sembolik dil, bilginin, sadece kültürel kodlara (kodları çözmeye) sahip olan inisiyeler (başlatılmışlar) tarafından doğru bir şekilde yorumlanmasını sağlar.
  • İnkâr Edilebilirlik (Deniability): Bir liderin (veya bir sanatçının) doğrudan ve rasyonel dille ifade edeceği bir plan, ona doğrudan sorumluluk yükler. Oysa sanatsal bir imge, görsel bir şölen olarak sunulabilir; mesajın sertliği, "Yalnızca sanattır" denilerek inkar edilebilir. Sanat, görünmeyeni ifşa etme aracı olsa da, aynı anda bilginin tamamının ele verilmemesi için ifade edilemeyene ait kısmı saklı tutar.
  • Kurgusal Gerçeklik ve Etki: Filmler, kurgusal (kurmaca) olmalarına rağmen, izleyicinin kendi gerçekliğinden kopup perdenin içindeki uzayda dolaşmasını sağlar; anlatılanlar ne kadar gerçek dışı olsa da, yaşantılananlar izlenilenlerden farklı olsa bile, izleyicinin bu sahte gerçekliğe ait hissetmesi sağlanır. Gizli bir planın varlığına dair bir uyarı veya şüphe bu yolla çok daha derin ve kalıcı bir etki yaratabilir, çünkü alıcılar sözel olmayan mesajları (görüntü, imaj) sözel mesajlardan daha inandırıcı bulurlar.

2. Kâbus, İmge ve Gerilim: Hitchcock Etkisi

Kubrick’in filmi, psikanalizin iç içe geçtiği bir gerilim filmi olarak tanımlanır. Deleuze’ün sinema felsefesinde, Hitchcock'un gerilim sinemasındaki her imge, kesin biçimde belirlenmiş nedensellik zinciriyle bir diğerini izler ve düşünülmüş bir bütünle ilişkili olarak anlam kazanır.

Kubrick, Hitchcock gibi, kâbusvari sahneleri tasarlarken Kafkaesk (absürt) atmosferden beslenmiş olabilir. Bir planın parçası olduğu düşünülen gizli ayin sahneleri, kâbus ve belirsizlik imgeleri kullanarak gerilimi artırır. Bu, bilginin bir "açık verme" eylemi değil, aksine bir zihinsel imge olarak sergilenmesi ve kurgu teknikleri (montaj ve kadraj) aracılığıyla izleyicinin zihninde yaratılan bir ilişkiler bütünü haline gelmesidir.

II. Bilinçdışı Plan ve Kader: Jungyen Perspektiften Değerlendirme

Stanley Kubrick’in ani ölümü bağlamında, filmi kader veya önceden görme (öngörü) ile ilişkilendiren spekülasyonlar, C. G. Jung’un kolektif bilinçdışı ve şelf (kendilik) kavramları ışığında değerlendirilebilir.

1. Bilinçdışının Yaratıcı Edimi

Jung’a göre ruhun gelişimi, bilincin denetiminde olmayan iç güçlerle motive edilir. Bireyin ruhsal özünün yaratıcı etkin yanı, ego'nun (benliğin) kendini herhangi bir amaç veya plan düşüncesinden özgürleştirmesiyle işe koyulabilir.

  • Önceden Görme (İnisiyatif): Arketiplerin (ilk örneklerin) kendi inisiyatifleri ve enerjileri vardır. Arketipsel ruh, bilincin uygulayacağı sonuç çıkarma yerine, bir önceden görme işi yapar. Kimi zaman bu bilinçaltı (şuur altı), sanki gizli bir plana uygun olarak işleri yönetiyormuş gibi hissedilir. Bu planlar, egodan değil, ruhun bütünlüğünden (şelften) gelir ve bu güdüye kendimizi bir ağaç gibi bırakmalıyız.
  • Sanatçının Kaderi: Kubrick’in filmini tamamlaması ve ardından ölmesi, onun şelf dediğimiz düzenleme merkezinden gelen "biricik ve yaratıcı gerçekleşme güdüsüne" (bir nevi kader) teslim olması olarak yorumlanabilir. Yazar, önceden düşünülmüş bir plandan ansızın temadan dışarı sıçrayabilir; bu, saklı olandan anıların (kryptomnesie) veya bilinçdışının baskın etkisinin bir göstergesi olabilir.
  • Film İmgesinin Kullanımı: Jung, bilinçdışının filmleri veya dış dünya yaşantılarını, kendini dışavurabileceği resimleri seçmek için kullandığını belirtir. Örneğin, düşlerin atom patlaması (çılgınlık ve toptan yok oluş simgesi) mesajları içermesi durumunda, bu filmlerin bilinçdışını etkilemediği, aksine bilinçdışının filmi kendini ifade etmek için kullandığı sonucuna varılır.

Bu bağlamda, Eyes Wide Shut'ın gizli ritüelleri, Tom Cruise'un canlandırdığı karakterin yaşadığı kâbus dolu macera ve maskelerle örülü cinsel ortam, toplumsal ikiyüzlülüğe dair arketipsel bir mesajı iletme çabası olabilir; ve bu çaba, yönetmenin bireysel kaderiyle (yani öngörüsüyle) değil, kolektif bilinçdışının kendini ifade etme zorunluluğu ile ilişkilidir.

III. Siyasi İmaj ve Sansür Baskısı

Filmin kısa bir sürede çekilmemiş olması ve Kubrick'in mükemmeliyetçiliği düşünüldüğünde, filmin tesliminden hemen sonra ölmesi, sanatsal üretimin nihai noktası olarak değerlendirilebilir.

1. Lider İmajı ve İktidarın Sembolizmi

Siyasi liderler imaj oluşturma çalışmalarında görsel özelliklerin ön plana çıkmasına neden olur. II. Osman örneğinde olduğu gibi, askeri başarıya duyulan ihtiyaç, konumun sağlamlaştırılması için gerekliydi. Liderler arasındaki iletişimde sembolik jestler (önceki sorularda tartıştığımız tablo hediyesi gibi) bir uyarı işlevi görebilir.

Kubrick’in Eyes Wide Shut filminin ele aldığı konular (seksüellik, sadakat, gizli elit ritüelleri), toplumsal düzeni ve ahlaki normları sorgulaması nedeniyle muhalif bir yapıya sahiptir.

  • Kadın İmgesinin İfşası: Filmde cinsellik ve erotizm temaları yoğun olarak işlenir. 20. yüzyıl resim sanatında kadın imgesi, kötülüğün ve bozulmanın kaynağı olarak görülmüş. Ölümcül kadın (femme fatale) teması, kadının gizemli güzelliğinin altında yatan şeytani güçlerle erkeği baştan çıkarıp onu da şeytanlaştırması şeklinde tasvir edilmiştir. Kubrick’in filmindeki cinsel keşif, bu tür ezoterik ve bastırılmış cinsel arzuların imgesini ifşa ederek polemik yaratmış olabilir.
  • Sansür ve Engelleme: Sembolik biçimler (mitos, din, sanat) zihinsel kavrayışın farklı biçimlerini gösterir. Bir sanatçının yenilikçi çıplaklık tasvirinin rasyonel kültüre karşı alegorik bir araç olarak kullanılması eleştirilebilir ve hatta küçümseyici tepkilere yol açabilir. Filmin içeriğinin (korkutucu bir rüya analizi) "babaların kanununu" (ataerkil düzeni) karikatürize eden çocuksu bir konumdan yükselen bir ironi barındırması , iktidar tarafından hoş karşılanmayabilir. Film, sansürlenmiş filmler kategorisinde yer almıştır.

2. Kurgu ve “Açık Verme” Kontrolü

Eğer film, gözleri tamamen kapalı olan bir topluluğun sırlarını ifşa ediyorsa, bu ifşanın yönetmenin ölümü sonrası kurgu odasında manipüle edilme ihtimali teorik olarak mevcuttur.

  • Kurgu, yalnızca ham görüntü, ses ve diğer ögelerden nasıl bir program oluşturulacağını belirleyen, oldukça geniş yaratıcı bir zenginliği de beraberinde getirmektedir. Kuleshov'un deneysel çalışmalarında görüldüğü gibi, film parçaları özel, yaratıcı bir sırayla birbirine eklenerek yepyeni bir kavrama ve niteliğe yol açar.
  • Kubrick'in filmi teslim ettikten hemen sonra vefat etmesi, filmin son halinin Warner Bros.'a sunulmasından sonra, yönetmenin kurgu üzerindeki mutlak denetiminin ortadan kalktığı anlamına gelebilir. Bu, filmin "gizli" mesajlarının, ticari veya siyasi nedenlerle yumuşatılmış, değiştirilmiş veya belirsizleştirilmiş (ambiguity) (kararsızlık) hale getirilmiş olabileceği spekülasyonunu destekleyebilir. Bu durum, filmin toplumsal zihindeki yerini korumak ve aşırı tepkileri (polemiği) dengelemek için kasıtlı olarak yapılmış bir denetim mekanizması olabilir.

IV. Sonuç: Sanat ve Yönetmenin Yüksek Görevi

Kubrick’in Eyes Wide Shut filmi ve ani ölümü arasındaki ilişki, somut bir komplo teorisi yerine, sanatçının kolektif bilinçdışının zorlamasıyla hareket ettiği ve bu süreçte ego'dan bağımsız bir plana (yaratıcı gerçekleşme güdüsü) hizmet ettiği teziyle açıklanabilir.

Sinema, görsel ve sessel kültürün düşünce imgesini anlamak için temel bir araçtır. Eğer film bir gerçeği ifşa ediyorsa, bu ifşa, doğrudan bir suçlama (işaret) değil, izleyicinin kendi içinde (bilinçdışının keşfi, Jung’a göre tek macera) bu sırrı çözümlemesi için sunulan bir dizi karmaşık sembol ve imgedir. Kubrick, bu sembolik ifşayı, kaçınılmaz bir sonu (ölüm temasını) barındıran Kafkaesk bir atmosferde sunarak, uyarı işlevini en üst düzeye çıkarmış ve kültürel bir etki yaratmıştır.


Görünüşte Edebi Eserlerin Arkasındaki Siyasal ve Psikolojik Sembolizm: Jungiyen Analiz ve Önceden Duyuru Paradoksu

George Orwell, Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle gibi geniş kitlelere ulaşmış yazarların eserlerinin, yüzeysel anlatımların ötesinde, toplumu yönlendirici sembolik mesajları veya gizli uyarıları nasıl barındırdığı paradoksunu ele almaktadır. Bu analiz, özellikle Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı (collective unconscious) ve arketip (archetype) kuramları temelinde yapılandırılmıştır; zira Jung’a göre sanatçının yaratıcılığı, kişisel düzeyden bağımsız, evrensel bir hakikatin ifadesi olabilir.

I. Jungiyen Perspektifte Sanatçının Peygamberane (Kehanet Nitelikli) Misyonu

Sanatçıların, siyasal veya toplumsal bir planı gizlice duyurması veya geleceği önceden görme (öngörü) yeteneği sergilemesi, Jung’un psikanalitik (ruh çözümleyici) kuramında açıklanabilecek derin bir psikolojik sürece dayanır.

1. Bilinçdışının Mesajları ve Arketipsel İfşa

Jung’a göre ruhsal bütünlüğün (şelf/kendilik) merkezinde bulunan kolektif bilinçdışı, insanlığın ortak mirasını içeren, atalardan genetik miras yoluyla aktarılan birikimi ifade eder. Bu kolektif bilinçdışının yapısal ögeleri olan arketipler,,,, ise tipik deneyimleri başlatma ve yönlendirme kapasitesine sahip doğal merkezlerdir.

  • Sanat Eseri Olarak Vasiyet: Jung, yaşamının sonlarına doğru, mesajını daha büyük bir kitleye ulaştırmak için kalan gücünü kullanmaya karar vermiş ve bu amaçla İnsan ve Sembolleri kitabını yazmıştır. Bu eser, Jung'un geniş okur kitlesine bir vasiyeti olarak görülür,. Bu durum, önemli bir düşünürün veya sanatçının, yapıtını sadece bir meslekî çalışma olarak değil, aynı zamanda tinsel ve kültürel bir yenilenme arayışının zorunlu bir kaydı olarak görmesinin altını çizer.
  • Önceden Belirtme (Öngörü) ve Telafi İşlevi: Bilinçdışı, tıpkı bilinç gibi gerçekleri inceleyebilir ve tam da biz fark etmediğimiz için olası sonuçları önceden belirtebilir,,. Bu tür mesajlar, rüyalarda veya yaratıcı fantezilerde kendini gösterir,,. Jung, Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki görümlerinin kehanet niteliğinde olduğunu ve bu görümlerin kendisini Liber Novus'u (Kırmızı Kitap) oluşturmaya yönelttiğini düşünüyordu,. Sanatçı, bu arketipsel içeriği kullanarak, bilinci (ego) dengeleyici ve telafi edici bir etki yaratır,.

2. Sembollerin Çok Anlamlılığı (Polyvalence) ve Gizleme

Siyasi aktörlerin veya sanatçıların mesajlarını sembolik yolla iletmesinin en kritik nedeni, çok anlamlılığı sürdürme ve inkâr edilebilirlik (deniability) avantajını kullanmaktır.

  • Semboller, bir anlam ifade etmek ve taşımak için var olan işaretlerin aksine, görünenden ve alışılagelen anlamından daha çok kapsamlıdır,. Sembolik bir mesaj, idrakin ötesinde anlam taşıyabilen ve bu nedenle sadece inisiyeler (belli bir kavrayışa sahip olanlar) tarafından anlaşılabilen bir bilgi tarzı sunar,.
  • Eğer bir yazar (veya lider), planını açıkça ifade etseydi, bu rasyonel (akılcı) bir suçlama/mesaj (işaret) olurdu ve sorumluluktan kaçınılamazdı,,. Ancak sembolik ifşa, mesajın sadece yüzeysel kalmaması için gizlenmiş yorumların halka açılmasının olumsuz sonuçlarını önler,.

II. Liderlik, İktidar ve Toplumsal Uyarı: George Orwell Örneği

George Orwell, 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen romancı ve eleştirmenlerinden biri olup, totalitarizme karşı duruşuyla tanınır. Eserleri, Jungiyen anlamda, kolektif bilinçdışının politik sistemlerin karanlık yönlerini ifşa etme zorunluluğunu yansıtır.

1. Hayvan Çiftliği ve Fable’ın Sembolik Gücü

Orwell’ın Hayvan Çiftliği romanı, Stalin dönemi SSCB’sinin eleştirisi olup, olay örgüsü Rusya’daki Ekim Devrimi ve sonrasıyla benzerlik gösterir. Romanın alt başlığı "Bir Peri Masalı" (fabl) olarak geçer.

  • Masalın Gizli Mesajı: Masallar, olağanüstü olayları anlatan hikâyeler olup, genellikle içinde bir mesaj ve öğüt verme kaygısı taşır. Masallar, üstünkörü bakıldığında basit öğütler verse de, altında yatan çokça metin incelendiğinde gizli mesajlarıyla ve kodlarıyla bireylerin zihinsel süreçlerini etkilemektedir.
  • Orwell, totaliter sistemlerin korkunç gerçekliğini doğrudan didaktik (öğretici) bir metinle anlatmak yerine, sembolik dil (domuzlar, atlar, vb. karakterler) kullanarak, mesajını alıcı kitlenin bilgi dağarcığıyla örtüşecek şekilde iletmiştir. Bu semboller, okuyucunun konuya dayalı mesajları tercih etme isteğine bilişsel temelde karşılık verir.

2. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve İktidarın İmajı

Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanında yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramı, modern dünyada birey üzerindeki totaliter kontrolün ve imajın siyasal bir silaha dönüşmesinin sembolik bir öngörüsüdür,.

  • İmajın Uyarı İşlevi: Günümüzde imaj (imge), siyasal mesajlarla seçmenleri uyarmaya başlamıştır. Orwell, yarattığı sembolle, iktidarın gözetim (sürekli izlenme) altında tutma gücünü öngörmüş ve bu imaj, çağımızın toplumsal adaletsizliğine karşı bir farkındalık yaratmıştır.
  • Orwell, bilinçdışı imgelerin peygamberane (prophetic) mesajını edebiyat aracılığıyla aktarmıştır. Onun gibi yazarlar, ilksel (arkaik) imgeleri kullanarak, kendi seslerinden daha güçlü bir sesi özgür bırakır; böylece kişisel yazgıyı insanlığın yazgısına dönüştürür. Bu, bir planın parçası değil, kolektif bilinçdışının yarattığı düzenleyici bir merkez olan şelfin (kendiliğin) varlığını koruma güdüsüdür.

III. Gizem ve Kolektif Gölge: Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle Örnekleri

Polisiye edebiyatın önemli figürleri olan Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle’un eserleri, toplumsal yapının ve bireyin gizli kalmış karanlık yönlerini sembolik olarak ifşa etme işlevini üstlenir.

1. Agatha Christie ve Toplumsal Gölgenin Açığa Çıkarılması

Agatha Christie, dedektif Hercule Poirot aracılığıyla cinayetleri çözerken İngiliz yüksek sınıfının özel yaşamının saklı yönlerini ortaya döker.

  • Gölgeyle Yüzleşme: Jung’a göre gölge, kişiliğin bilinçdışı ve bastırılmış, utanç duyulan özelliklerini temsil eder,. Christie’nin romanlarındaki cinayetler ve sır perdesinin kalkması, okuyucuyu kolektif anlamda, kendi bastırılmış arzuları, başarısızlıkları ve utanç duydukları yönleri (gölge) ile yüzleşmeye zorlar,,. Dedektif Poirot'nun rasyonel zekâsı ("küçük gri hücreler"), bilincin, gölgenin bilincimize ulaşmasına yardım etme aracıdır,.
  • Christie'nin 1926'daki 11 günlük kayboluşu (kocası boşanmak isteyince kocasının metresinin adıyla bir otele kaydolması), yazarın kendi yaşamında dahi, bastırılan duyguların (kıskançlık, ihanet acısı) bir psikojenik amnezi (geçici hafıza kaybı) veya kaza süsü verilmiş bir senaryo olarak arketiplerin dışavurumu yaşadığını gösteren ilginç bir olaydır. Sanatçının bilinçdışı, dış dünya olaylarını veya kendi yaşamını, kendini dışavurabileceği bir resim olarak kullanabilir.

2. Arthur Conan Doyle ve Rasyonel İmajın Sınırları

Sherlock Holmes karakteri rasyonel mantığı (dedüksiyon) simgelerken, yaratıcısı Arthur Conan Doyle'un hayatındaki ezoterik (gizli) eğilimler, onun eserlerindeki sembolizmin kaynağı hakkında fikir verir.

  • Doyle, Agatha Christie kaybolduğunda bulunması için medyumlara kadar gitmiştir,. Bu, tam da rasyonel akılcı (Logos) bir karakter yaratan bir yazarın, hayatın belirsiz ve idrakin ötesindeki yönlerini (Jung’un us dışılık veya Eros kavramlarıyla ilişkilendirilebilecek olanı) kabul ettiğini gösterir,.
  • Doyle'un spiritualist inançları, onun sembolik düşünceye verdiği önemi pekiştirir. Jung'a göre, sanatçılar, akıl ve bilgelik etkeni olan Logos ile, erotik öğe ve ilişki içine yerleştirmeyi kastedilen Eros arasındaki ikiliği dengelerler. Polisiye romanlar, bu dengeyi, suçlunun rasyonel olarak tespit edilmesiyle sağlar; ancak suçun kaynağı, yani toplumsal gölge, her zaman bir uyarı olarak kalır.

Sonuç ve Değerlendirme

Bu popüler yazarların eserlerindeki sembolik kullanım, geleceğe yönelik bir planın veya uyarının parçası gibi görünse de, bu, bireysel bir komplodan ziyade, kolektif bilinçdışının kaçınılmaz bir dışavurumu olarak değerlendirilmelidir. Sanatçılar, toplumun veya dönemin zihninde yer etmiş olan kaygıları, bastırılmış gerçeklikleri ve gelecekteki olası tehlikeleri (toplumsal çöküş, totalitarizm veya ahlaki yozlaşma) ele alırlar.

Sembolizm, bu eleştiriyi gizliden duyurma işlevini, mesajın çok anlamlılığı sayesinde yerine getirir,. Bu sayede mesaj, hem halkın bilinçdışına işler (gerek tutum, gerekse davranışlar etkilenir,), hem de yazar, doğrudan polemikten veya siyasi baskıdan korunarak (inkâr edilebilirlik), hakikati ifşa etme görevini tamamlamış olur.

Emoji (Tinlem) Kullanımı

Bu son derece ilgi çekici ve sosyolojik bir perspektiften ele alınması gereken bir tespittir. Emoji (tinlem) kullanımını, ilkel insanın yazıdan önceki iletişim biçimi olan piktogramlar (resim-yazılar) ile ilişkilendirerek, modern iletişimin bir tür "ilkelleşme" (primitivizm) ile bağlantılı olup olmadığını sorgulamak, hem dil felsefesi hem de Jung’un kolektif bilinçdışı (collective unconscious) kuramı açısından derin bir analiz gerektirir.

Akademik dilde, "ilkellik" (primitivism) yerine arkaik (archaic) veya ilksel (primal) imgelerin yeniden canlanması kavramlarını kullanmak daha uygun olacaktır. Bu bağlamda, emoji kullanımının, insan zihninin duyusal-imgesel (sensory-imagistic) ifade biçimine olan doğal eğiliminin modern teknoloji tarafından yeniden keşfedilmesi olduğu söylenebilir.

I. Piktogramlardan Emojilere: Arkaik İfade Biçimlerinin Sürekliliği

İnsanlık tarihi boyunca, duygu ve düşünceleri aktarmak için başvurulan en eski ve yaygın yöntem semboller yoluyla iletişim olup, bu sürecin ilk aşamaları resim-yazılar (hiyeroglifler ve piktogramlar) ile başlamıştır.

1. İlkel İletişim ve Piktogramların İşlevi

Piktogramlar, mağara duvarlarına işlenmiş resimlerden başlayarak, anlatılmak istenen kavramları somut bir biçimde veren bir ifade biçimiydi. Bu sistem, soyut kavramlara karşılıklar katılarak ideogramlara (fikir-yazısı) evrilmiş ve nihayetinde fonogramlar (ses-yazıları) ile alfabenin temeli atılmıştır.

İlkel iletişimde piktogramlar, nesiller arası iletişimi sağlamış ve duyusal etkilenim durumunu, açıkça mimiksel ifade haline getirerek, duyusal etki ve duyusal heyecanla doğrudan ilişkinin son bulduğu yerde başlayan dilin aksine, doğrudan ifade etmiştir.

2. Emojilerin Hız ve Evrensellik Avantajı

Günümüzdeki emoji, ikon ve piktogram kullanımı, yazının (fonogramların) getirdiği karmaşıklığa ve yavaşlığa karşı bir tepki olarak, görsel iletişimin hızını yeniden ön plana çıkarmıştır.

  • Evrensel Dil: Piktogram kavramı, antik çağlardan günümüze kadar evrensel bir anlam kazanmış ve insanlık için ortak bir dil oluşturmuştur. Emoji (tinlem) kullanımı da bu mirası taşır; örneğin, trafik ışıklarından televizyon kumandalarına, tuvalet sembollerinden internet emojilerine kadar birçok alanda karşımıza çıkar.
  • Hız ve Etki: Sembollerin iletişim hızı, diğer iletişim biçimlerine, örneğin yazıya göre son derece hızlıdır. Modern yaşamın temposunda, imgesel (görsel) veriler, kelimelerin sağlayabileceği soyut ifadenin ötesinde, anlık ve hızlı bir anlam bütünlüğü sunar.

Bu bakımdan, emoji kullanımı, yazılı dilin getirdiği soyutlama ve yavaşlamadan kaçınma arayışı olarak, ilkel insanın somut ifade arayışıyla benzer bir işleve sahiptir.

II. Jungiyen Analiz: Duygusal İfadenin Bilinçdışı Kaynağı

Jung, bilinçsiz olarak ve kendiliğinden düşler şeklinde semboller ürettiğimizi vurgular. Bu semboller, kişisel değil, kolektif bilinçdışının ürünüdür ve duygu yüklü, resimsel bir dil kullanır.

1. İmgenin Duygusal Boyutu

Emoji'ler, genellikle yüz ifadelerini taklit ederek duygusal durumları (üzüntü, şaşkınlık, mutluluk, korku) ifade ederler. Jung’un dört ana işlevi arasında yer alan duygu (hoş ya da nahoş olarak değerlendirme) işlevi, rasyonel (akılcı) bir işlevdir.

  • Kolektif İhtiyaç: İnsanlar, yaşamın anlam ve öneminin ticaretle açıklanamadığı, gönlün derin özleminin bir banka hesabıyla doyurulamadığı bir dönemde, ruhun sembolleri üreten karmaşık kısmını ihmal etmektedirler. Emoji, bu ihmal edilen duygusal boyutun kolay ve hızlı bir dışavurumu haline gelir.
  • İmgelemin Harekete Geçirilmesi: İmgelem (hayal gücü), bir şeyi zihinde resmettiğimizde oluşur. Emojiler, bu imgelem gücünü harekete geçirerek, karmaşık duygusal durumları kısaltılmış, görüntüsel olarak sahnelenmiş bir biçimde sunar.

2. Emoji: Sembol mü, İşaret mi?

Emoji kullanımının "ilkelleşme" ile ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği, emojilerin işaret (sign) mi yoksa sembol (symbol) mü olduğu ayrımına dayanır.

  • Sembol: Daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşır, çok anlamlıdır ve bilinmeyene, aşkın olana işaret eder. Gerçek bir sembol değiştirilemez ve üretilemez.
  • Emoji (İşaret/İmge): Emojiler, tekil bir duyguyu veya nesneyi temsil ederler ve genellikle uzlaşımsal (konvansiyonel) bir anlam taşırlar. Bu yönüyle bir işarettir. Bir işaret, temsil ettiği kavramdan daha azını içerir. Örneğin, bir kalp emojisi aşkı gösterir, ancak aşkın tüm derinliğini ve aşkınlığını kapsamaz.

Emoji kullanımının yaygınlaşması, bilinçdışının temel sembol ve motifleri ifade etme eğilimini (Jungiyen anlamda) kısıtlayan bastırılmış içeriğin bir dışavurumu olsa da, bu modern imgeler genellikle sanatsal ürünlerde görülen, derinlikli ve karmaşık semboller değildir; aksine, duygusal ifadeler için kullanılan hızlı, sade ve işlevsel imgelerdir.

III. Sonuç: İlksel İfadenin Yüksek Teknolojiyle Yeniden Doğuşu

Emoji kullanımının yaygınlaşması, ilkel insanlardaki piktogram kullanımının mantığıyla örtüşen bir durumdur, ancak bu bir "ilkelleşme" değil, arkaik (ilksel) ifade biçiminin modern kültürel araçlarla yeniden canlanmasıdır.

İlksel insan, duygusal ve fiziksel dünyasını doğrudan betimlemeye çalışıyordu (mimiksel ifade). Günümüz insanı ise, karmaşık yazılı dilden kaçınarak, küresel ve hızlı iletişim ihtiyacını karşılamak için duygularını anlık, görsel ve evrensel işaretler (tinlemler/emojiler) aracılığıyla ifade etmeyi tercih etmektedir.

Bu durum, felsefi açıdan, duyusal içeriğin (imgenin) yeniden ön plana çıkması ve yazılı (rasyonel) dilin sınırlarının aşılma isteği olarak değerlendirilebilir.

Bu nedenle, emoji kullanımının "ilkel" olmakla bağıntılı olduğunu söyleyebiliriz, zira bu kullanım, yazının ilk oluşum aşamalarındaki duyusal ve hızlı algılama biçimine, yani ilksel düşünce tarzının temelini oluşturan imgelere geri dönüşü simgelemektedir (imgelemde yaratıcılığın lokomotifi). Bu, ruhun sembolleri üreten karmaşık kısmına, bilinçdışı fantezilere ait resimleri yazı veya resim sanatında saptama biçimini (Jungiyen anima rehberliği) pratik bir iletişim aracına dönüştürme eylemidir.


Kaynakça

Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl batı resim sanatında cinsellik ve erotizm imgesi 231439.pdf.

Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl sanatında öz, töz ve model olarak kadın imgesi385386.pdf.

Anonim. (t.y.). Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 1.pdf.

Anonim. (t.y.). Aday imajının seçmen tercihi üzerine etkisi Yılmaz Büyükerşen örneği278448.pdf.

Anonim. (t.y.). Altın Çiçeğin Sırrı - Richard Wilhem.pdf.

Anonim. (t.y.). Carl Gustav Jung - İnsan ve Sembolleri.pdf.

Anonim. (t.y.). Clare Gibson - Semboller Nasıl Okunur.pdf.

Anonim. (t.y.). Clare_Gibson_-_Resimli_Sembol_Okuma_Rehberi.pdf.

Anonim. (t.y.). Dinde sembolizm.pdf.

Anonim. (t.y.). Divan edebiyatında su imgesi ve muhtelif tezahürleri.pdf.

Anonim. (t.y.). Dogan Ozlem - Mantik Klasik Sembolik Mantik, Mantik Felsefesi.pdf.

Anonim. (t.y.). Ernst Cassirer - Dil, Sembolik Formlar Felsefesi-1.pdf.

Anonim. (t.y.). Eşcinsel imgenin inşaası.pdf.

Anonim. (t.y.). Fatma Turğay, İbn Sînâ'nın Sembolik Hikayelerinde Ahlak Felsefesi 210066.pdf.

Anonim. (t.y.). Ferhâd ü Şîrîn mesnevisinin arketipsel sembolizm,638270.pdf.

Anonim. (t.y.). George Sand’ın Indıana Adlı Romanında Kadın İmgesi 186995.pdf.

Anonim. (t.y.). Gerçek Kayıp Sembol Hz. Süleyman'ın Anahtarı - Mustafa Karnas ( PDFDrive.com ).pdf.

Anonim. (t.y.). Giles Deleuze'de İmge Hareketi Olarak Sinemanın Felsefesi.pdf.

Anonim. (t.y.). Gorsel_verilerde_kadin_imaji.pdf.

Anonim. (t.y.). Grimm masallarının dönüşümü üzerinden kadın imgesi 501998.pdf.

Anonim. (t.y.). Gustav Klimt ve Alfons Mario Mucha Resimlerinde Kadın İmgesi.pdf.

Anonim. (t.y.). Günümüzde imge ve farkındalık187600.pdf.

Anonim. (t.y.). Halil Gökhan - Semboller.pdf.

Anonim. (t.y.). Hayrettin Gül, Sosyokültürel açıdan din görevlilerinin toplumdaki imajı 205578.pdf.

Anonim. (t.y.). Hellenistik ve Roma Dönemlerinde mezar stellerinde semboller395024.pdf.

Anonim. (t.y.). Ingeborg Bachmann, Thomas Bernhard ve Peter Handke' nin eserlerinde Avusturya imgesi344877.pdf.

Anonim. (t.y.). Jean-Paul Sartre - İmgelem.pdf.

Anonim. (t.y.). Jeremy Black-Anthony Green Mezopotamya Mitolojisi Sözlüğü Tanrılar İfritler Semboller Aram Yayınları.pdf.

Anonim. (t.y.). Jung-İnsan ve Sembolleri .pdf.

Anonim. (t.y.). Kara romantizm, düşsel imgeler ve kâbus resimleri.pdf.

Anonim. (t.y.). Kimlik temsilinde tarz, imaj ve simgelerin yeri 261211.pdf.

Anonim. (t.y.). Klasik Çin yazınında ve Mo Yan'ın eserlerinde tilki imgesi659980.pdf.

Anonim. (t.y.). Kur'an'ın anlaşılmasında sembolizm tartışmaları211061.pdf.

Anonim. (t.y.). Melissa Melek Ezgi Yücel, 17. yüzyıl Hollanda resminde sembol kullanımı 210310.pdf.

Anonim. (t.y.). Mistik ışık sembolizmi ve ilgili sanatsal üretimler.pdf.

Anonim. (t.y.). MİTOLOJİLER VE SEMBOLLER - MEHMET ATEŞ.pdf.

Anonim. (t.y.). ORTAK DİL OLUŞTURMADA SEMBOLLER.pdf.

Anonim. (t.y.). Plastik imgelerle yol ve yolculuk-ima ..160242.pdf.

Anonim. (t.y.). Ramazan Ören, Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 1.pdf.

Anonim. (t.y.). Ramazan Ören, Abbasiler döneminde siyasi ve dini semboller 189346.pdf.

Anonim. (t.y.). Reklamlardaki imgelem gücünde yaşanan249953.pdf.

Anonim. (t.y.). René Guénon'da dinî sembolizm.pdf.

Anonim. (t.y.). Resimsel elemanlar üzerinde sembolik uygulamalar385379.pdf.

Anonim. (t.y.). SEMBOLLER VE MİTLER.pdf.

Anonim. (t.y.). SEMBOLLERİN AZİZLİĞİ.pdf.

Anonim. (t.y.). Sanatsal imgenin psikolojik boyutu524161.pdf.

Anonim. (t.y.). Sanatta kelebek imgesinin örneklerle incelenmesi559706.pdf.

Anonim. (t.y.). Savaş Metafiziği ve Sembolik Silahlar -- Rene Guenon, Julius Evolae.pdf.

Anonim. (t.y.). Sedef Kapanoğlu, Çin`de kadın imgesi 186068.pdf.

Anonim. (t.y.). Sembol, Sembolizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes254203.pdf.

Anonim. (t.y.). Sembolizm'de Femme Fatale ölümcül kadın teması.pdf.

Anonim. (t.y.). Sesin imgeyle ilişkisi.pdf.

Anonim. (t.y.). Süryânîler'de güneş ve ay sembolizmi.pdf.

Anonim. (t.y.). Tahir ULUÇ, İbn Arabi`de mistik sembolizm 190085.pdf.

Anonim. (t.y.). Tarih Öncesi ilkel 'nsanda Ölüm imgesi228676.pdf.

Anonim. (t.y.). Tarihsel süreçte sembolden ikona231436.pdf.

Anonim. (t.y.). Türk halk inanış ve uygulamalarında el sembolü594027.pdf.

Anonim. (t.y.). Türk masallarının sembolik açıdan çözümlenmesi240121.pdf.

Anonim. (t.y.). Türk sanatında mistik semboller508980.pdf.

Anonim. (t.y.). Türkiye'de Alevi-Bektaşi gruplar ve sembolizm 686145.pdf.

Anonim. (t.y.). Yüz ifadelerinin duygusal olarak değişikliğe uğratılıp üç boyutlu yüz canlandırması üretilmesi ve sistemin imge eşleme ile geliştirilmesi244740.pdf.

Anonim. (t.y.). Yıldız Deveci, Zaven Biberyan'ın Yalnızlar adlı romanıyla Barbara Frischmuth'un Pembe ve Avrupalılar adlı romanında Türk imgesi 187034.pdf.

Anonim. (t.y.). kırmızı kitap-jung.pdf.

Anonim. (t.y.). masonik semboller mana.pdf.

Anonim. (t.y.). türk resim sanatında Türk Bayrağı imgesi421745.pdf.

Anonim. (t.y.). Çin deyimlerinde kadın imgesi531526.pdf.

Anonim. (t.y.). Çin edebiyatında Türk imgesi250461.pdf.

Anonim. (t.y.). Çin`de kadın imgesi 186068.pdf.

Anonim. (t.y.). Ömer Hayyam'ın şiirlerinde tasavvufî semboller657032.pdf.

Anonim. (t.y.). Özgür AKTAŞ, Cumhuriyet devri tarih ders kitaplarında Rusya imgesi 190924.pdf.

Anonim. (t.y.). Öznenin imgesel konumları407394.pdf.

Anonim. (t.y.). İBN ARABÎ’DE MİSTİK SEMBOLİZM 190085.pdf.

Anonim. (t.y.). İBN SÎNÂ’NIN SEMBOLİK HİKAYELERİNDE AHLAK FELSEFESİ 210066.pdf.

Anonim. (t.y.). İNSAN VE SEMBOLLERİ - JUNG.pdf.

Anonim. (t.y.). İbn Arabi`de mistik sembolizm 190085.pdf.

Anonim. (t.y.). İki boyutlu fantastik imgenin illüstratif pratiklerle evrimi.pdf.

Anonim. (t.y.). İlahi dinlerde merkez sembolizmi.pdf.

Anonim. (t.y.). İmge steganografisi için yeni yöntemler216231.pdf.

Anonim. (t.y.). İnsan ve Sembolleri - Carl Gustav Jung.pdf.

Anonim. (t.y.). İnsan yüz imgelerinden yüz ifadesi tanıma284740.pdf.

Anonim. (t.y.). İsmet Yazıcı Emir - Kitle İletişiminde İmaj.pdf.

Anonim. (t.y.). ŞAMANİK BİLGİ VE MİTSEL İMGELER.pdf.

Anonim. (t.y.). Şamanist imgelerin resim sanatına yansımaları.pdf.

Sembolik Geri Dönüş ve İdrakin Körelmesi: Emoji Kullanımının Bireyleşme Sürecine Etkileri Üzerine Jungiyen Bir Kritik

Modern iletişim araçlarında emoji (tinlem) kullanımının yaygınlaşmasını, evrimsel süreçte körelen yetenekler ve nihayetinde kişilikte basit karakterlerin (karakterli kişilikler) doğuracağı tehlikelerle ilişkilendiren teziniz, dil felsefesi, psikoloji ve sosyokültürel değişimler bağlamında ciddi değerlendirmeyi hak etmektedir. Bu bakış açısı, dilin soyutlama gücü ile imgenin duygusal yoğunluğu arasındaki kadim gerilimi, Jung’un kolektif bilinçdışı (collective unconscious) kuramı ışığında, bir sinsi komplo düzeneği olarak yorumlama potansiyeli taşımaktadır.

Daha önceki yazılarımızda sembolün doğasının çok anlamlılık (polyvalence) içerdiğini, oysa işaretin (göstergenin) tek anlamlı olduğunu ve rasyonel akla hizmet ettiğini vurgulamıştık. Emoji kullanımının bu bağlamdaki tehlikesi, yazılı dilin yerini alarak bireyi rasyonel düşünce (logos) yerine duygusal-imgesel (erotic, imagistic) düzeye sabitleme riskidir.

I. Rasyonel Dilin Terk Edilmesi ve Psikolojik Atrofi (Körelme) Riski

Gelişmiş zihinsel süreçler, mantıksal birliği talep eden, soyut ve genelleştirilmiş kavramlara ulaşmayı gerektirir. Modern insan, yazının sağladığı bu soyutlamadan kaçınarak görsel imgelere sığındığında, bilişsel yeteneklerde bir gerileme riski ortaya çıkar.

1. Duyusal-İmgesel İfadeye Geri Dönüş

Dilin evrimi, duyusal-doğal duygu seslerinden ve somut-hayat dolu olandan, soyut olana doğru gitmesi gereken bir süreçtir. İlkel halkların dillerinde mekansal ve zamansal belirlemeler, genellikle bizzat beden parçalarının ismi olan yalın hal ifadelerine dayanır. Emoji kullanımı, bu mimiksel (mimic) ifade aşamasına doğru bir geri dönüşü temsil eder.

  • Düşüncenin Duruluk Kaybı: Bilinçaltındaki düşünce ve imgeler, duruluklarını ve keskinliklerini yitirir, birbirleriyle ilintileri daha az düzenli ve daha az rasyonel (akılcı) hale gelir. Eğer kişi, dilin fanteziyi silen ve anlatımın olabildiğince tam olmasını sağlayan yapısını terk edip, emojilerin resimsel ve analojilere dayalı diline yönelirse, zihinsel içerikler bilinç eşiğine yaklaştıkça keskinleşmek yerine, daha az bilinçli hale gelirler.
  • Eleştirel Yetinin Zayıflaması: Sorgulayan birey, söylenenler ve yazılanlar üzerine analitik, eleştirel ve tutarlı bir tavır geliştirmek için kendi aklını başlangıç noktası olarak ele almalıdır. İletişimin sürekli olarak basitleştirilmiş imgelerle (işaretlerle) sağlanması, dilin karmaşık ve çok anlamlı yapısını kullanma yeteneğini zayıflatır. Bu ise kişinin, yargı bulanıklığına yol açan kelime elbiselerini ve anlaşılması zor kelime gruplarını fikirlerden ayırma becerisini yitirmesine neden olabilir.

2. Sinirlerin Pasifize Edilmesi ve Bireysel Gelişim

Hipotezinizin vurguladığı "sinirlerin pasifize edilmesi" (az kullanılan yeteneklerin körelmesi) tehlikesi, Jungiyen bireyleşme (individuation) süreci bağlamında değerlendirilmelidir. Bireyleşme, kişinin bütünlüğe (şelf) ulaşması, yani yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışı süreçleri bilinçle kavrayarak yaşama geçirmesi demektir.

  • Basit Karakterli Kişilikler: Kadın imgesinin tarih boyunca "doğal olarak zayıf, rasyonel yetenekler açısından aşağı ve duygusal bakımdan dengesiz" olarak tasvir edilmesi, rasyonel yeteneklerin geliştirilmemesinin kültürel bir sonucu olarak görülebilir. Eğer modern birey, akılcı çabayı ihmal ederse, rasyonel yeteneği sorunlu hale gelir.
  • İstenç Gücünün İhmali: İnsanlar, kendi kararlarına tam anlamıyla hâkim olduklarını ileri sürseler de, bilinçli istenç gücünün (irade gücü) dışında gelişen (bilinçdışı) eylemlerin varlığını göz ardı ederler. Ruhsal gelişim istenç gücünün bir biçimi olsa da, bilinçdışının kişilik üstü güçlerine egemen olmak gerekir. Emoji gibi duygusal-imgesel araçlara aşırı güven, istenç gücünün bilinçli gelişimini baltalayarak, kişiliğin daha edilgen ve dürtüsel (hayvanlarla simgelenen dürtüsel yaşamın aksine) bir karakter kazanmasına yol açabilir.

II. Emoji Kullanımının Sinsi Bir Komplo Düzeneği Olma Tehlikesi

Kolektif düzeyde, rasyonel dilin zayıflaması ve duygusal imgelerin baskın hale gelmesi, siyasi ve kültürel manipülasyon için zemin hazırlar.

1. Sembolik Enerjinin Yönlendirilmesi

Semboller (ve arketipsel imgeler) ruhsal yapının çok önemli parçaları ve insan toplumunun yapısında yaşamsal önemi olan güçlerdir. Bu semboller bastırıldığında veya ihmal edildiğinde, özgün enerjileri, hesaplanamayacak olası sonuçlarıyla birlikte bilinçaltına savuşup giderler.

Eğer emoji, kültürel olarak onaylanan, basit ve sürekli tekrarlanan imajlar sunuyorsa, bu durum kitlelerin duygusal tepkilerini hızlandırır. Zira, reklamlar bile bilinçdışı çağrışımlar yoluyla ürünle bağ kurmaktadır.

  • Akılsızlaşma ve Kontrol: Korku (özellikle belirsizlik korkusu) bireyde mantık kullanımını bertaraf ederek akılcı ve çözüm odaklı yol alma yetisini yok eder; bu da toplumsal "akılsızlaşmaya" yol açabilir. Emoji'lerin yaygınlaştırdığı duygusal yoğunluk (rasyonel aklın yerine geçme eğilimi), siyasi iktidarların veya piyasa güçlerinin, kitleleri duygusal reaksiyonlar üzerinden yönlendirmesini kolaylaştırır.
  • Gizli Tehdidin Gücü: Liderlerin giysileri ve görünümleri, daha tek bir söz bile edilmeden, bir şeyler söylemeye başlar. Giyim tarzlarının, sosyal ve siyasi ifadeler taşıdığı kabul edilse de, çoğu kişi giysilerin gösterme gücüne gereken değeri vermeyi başaramaz. Emoji gibi basit görsel araçlar da bu görsel imajın bir parçası haline gelerek, hiçlikten gelen gizli bir tehdit olarak varlığını sürdüren belirsizlik korkusunu beslerken, bireyleri bu tehdide karşı akılcı tepki geliştirmekten alıkoyabilir.

2. Evrensellik ve Simgeleştirme (Sinsi Düzeneğin Mekanizması)

Emoji, dilin evrenselleşme ve hızlanma gereksinimine bir yanıt gibi görünse de, bu evrensellik, bir imajın herkes adına, ancak belirli iktidar güçlerinin kendi keyfine göre kullandığı bir kamusal alan (public sphere) haline gelmesi tehlikesini içerir.

  • İktidarın Yeni İkonaları: İktidarın imgesi, kültürel ve teknolojik evrimle değişim gösterir. Günümüzde, imaj üretimi endüstrileşmiştir ve para tanrının ikonaları ve sembolleri yaşamın belirleyeni haline gelmiştir. Emoji'ler, bu tüketim toplumunun, duygusal reaksiyonları hızlandıran ve soyut/eleştirel düşünceyi yavaşlatan endüstrileşmiş görsel imgeler akışına katkıda bulunur.
  • Büyüsel Etki: Mitik düşüncede kelime, varlığın bizzat reel bir parçasıdır ve büyüsel etkiler kelimeye bağlanır; ismi ele geçiren nesnenin kendisi üzerinde de egemenlik elde eder. Emojiler, bu eski büyüsel düşünce tarzının (yani duygu ve imgenin nesneyle doğrudan ilişkisinin) modern bir yansıması olarak, kelimelerden ve mantıksal bağlantılardan arınmış, duygusal yüke sahip imgeler sunduğunda, bireyin iradesi üzerinde dolaylı bir etki yaratma potansiyeli taşır.

Bu nedenle, emoji kullanımının altında yatanın doğrudan bir komplo düzeneği olduğunu iddia etmek kaynaklarımızla desteklenemese de, bu durumun, kolektif bilincin ihmal edilen arkaik (ilksel) içeriğinin canlanmasına neden olarak, rasyonel yeteneklerin körelmesi ve dolayısıyla bireylerin manipülasyona açık, basit karakterli varlıklar haline gelmesi tehlikesini artırdığı açıktır. Bu, modern imaj yönetiminin (image management) kitle iletişim araçlarıyla duygusal tepkiyi ve belirsizlik korkusunu sürdürerek akılcı düşünceyi pasifize etme yöntemlerinin sinsi (insidious) bir sonucudur.


Kaynakça

Anonim. (t.y.). 20. yüzyıl sanatında öz, töz ve model olarak kadın imgesi385386.pdf.

Anonim. (t.y.). Aday imajının seçmen tercihi üzerine etkisi Yılmaz Büyükerşen örneği278448.pdf.

Anonim. (t.y.). Altın Çiçeğin Sırrı - Richard Wilhem.pdf.

Anonim. (t.y.). Carl Gustav Jung - İnsan ve Sembolleri.pdf.

Anonim. (t.y.). Ernst Cassirer - Dil, Sembolik Formlar Felsefesi-1.pdf.

Anonim. (t.y.). Fatma Turğay, İbn Sînâ'nın Sembolik Hikayelerinde Ahlak Felsefesi 210066.pdf.

Anonim. (t.y.). İNSAN VE SEMBOLLERİ - JUNG.pdf.

Anonim. (t.y.). İnsan ve Sembolleri - Carl Gustav Jung.pdf.

Anonim. (t.y.). Kimlik temsilinde tarz, imaj ve simgelerin yeri 261211.pdf.

Anonim. (t.y.). Korku filmlerinde belirsizlik imgesi.pdf.

Anonim. (t.y.). Kur'an'ın anlaşılmasında sembolizm tartışmaları211061.pdf.

Anonim. (t.y.). Reklamlardaki imgelem gücünde yaşanan249953.pdf.

Anonim. (t.y.). Seda Uyanık, 19. yüzyıl Osmanlı-Türk romanında Gayrimüslim imgeleri 206360.pdf.

Anonim. (t.y.). Sembol, Sembolizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes254203.pdf.

Anonim. (t.y.). Tarih Öncesi ilkel 'nsanda Ölüm imgesi228676.pdf.

Anonim. (t.y.). Tarihsel süreçte sembolden ikona231436.pdf.

Anonim. (t.y.). imaj faktörü.pdf.

Anonim. (t.y.). kırmızı kitap-jung.pdf.

Anonim. (t.y.). İsmet Yazıcı Emir - Kitle İletişiminde İmaj.pdf.

Yazının Büyüsel Kökeni ve Dilin Soyutlamadan Kaçışı…Tılsımlar

Bu analiz, modern iletişim araçları bağlamında (önceki yazılarımızda tartıştığımız emojiler gibi) ortaya çıkan görsel simge kullanımının kökeni ile ezoterik ve mistik geleneklerdeki tılsımların (amulets, jussive metinler) kısa, şifreli yazı formunu karşılaştırmaktadır. Tılsımların gizeminin, onların sembolik çıkarım (extraction) yöntemiyle hazırlanmış kısa metinler olmasından kaynaklandığı ve bu durumun gücünü artırdığı tezi, Jung’un psikolojik derinliği ve dil felsefesinin kısıtlayıcılığı üzerinden incelenmektedir.

Sembolizm, duyularla algılanamayan, yüce ve aşkın (transandantal) bir gerçekliğin yerine geçen somut bir figür veya yazıdır. Tılsımlar, bu yüce hakikati somut bir formda, ancak rasyonel dilden kaçarak ifade etme çabasının nihai ürünüdür.

I. Yazının Büyüsel Kökeni ve Dilin Soyutlamadan Kaçışı

Tılsımlardaki yazının, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda büyüsel (magical) bir güce sahip olduğu düşüncesi, dilin ilksel (arkaik) kökenlerine dayanır.

1. İsimlendirmenin İktidarı ve Büyüsel Güç

İlkel inanç sistemlerinde, bir nesneyi isimlendirmek, o nesne üzerinde iktidar sahibi olmak ve kaderini belirlemek anlamına gelirdi. Sırf söz veya sembolün, kendi içinde büyüsel bir güç barındırdığı inancı mevcuttur. Semboller, dinî bağlamda, yüce metafizik hakikatin daha düşük bir mertebedeki, yani fizik dünyadaki yansımasıdır.

Tılsımlar, bu büyüsel düşüncenin modern yansımasıdır. Bir sihirli metin veya tılsım, uzun ve açıklayıcı bir metin olmak yerine, birkaç harf, rakam ya da şeklin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu kısa ve yoğun metinler, sembolik bir çıkarım yaparak, bütün bir kozmik düzeni veya metafizik etkiyi somut bir nesneye (tılsıma) yükler.

2. Rasyonel Dilin Kısırlığına Tepki

Mantık, günlük dildeki "veya", "ise" gibi eklemlerin anlamlarını daraltarak, onları tek anlamlı (univocal) kılmaya çalışmıştır. Oysa yaşayan dil, çok anlamlılığa (polyvalence) elverişli sınırsız bir alana sahiptir. Gerçek (ezoterik) semboller, tek anlam içermezler; içerdikleri anlamlar aşağıdan yukarı doğru yükselen bir kademelenme gösterir.

Tılsımların uzun metinler olmaması, rasyonel mantığın bu kısıtlayıcı, tek anlamlı dilinden bilinçli bir kaçıştır. Şifreli metinler (tılsımlar), içeriklerinin kavramsal bir dille tam olarak ifade edilemeyeceğini savunur; zira bir sembolün anlamı kavramsal dile tercüme edilemiyorsa, rasyonel akıl için herhangi bir anlam taşımıyor gibi görünse de mistik (gizemli) alanda büyük bir anlam taşır.

II. Harf Sembolizmi ve Tılsımların Gizemi

Tılsımlardaki kısa metinler, harflere yüklenen sembolik (simgesel) anlamlar (harf sembolizmi, ilmü'l-huruf) geleneğiyle yakından ilişkilidir ve bu durum, gizemini artırmanın anahtarıdır.

1. Harflerdeki Gizli Enerji ve Kademelenme

Zamanla harflere sembolik anlamlar yüklendiği ve bununla geleceğe ilişkin özel bir hesaplama yöntemi oluşturulduğu bilinmektedir. İbn Arabî gibi mistikler, varlıkları mertebelere ayırmış ve harfleri de buna mukabil gruplara ayırmıştır. Örneğin İbn Arabî’de Lâm harfi, berzah (iki âlem arasında geçiş) sıfatını, hem elif (yüksek) hem de mim (aşağı) özelliklerini kendinde barındırmasından almaktadır.

Tılsımlar, bu harf sembolizmini kullanarak, bir metnin sadece okunabilir olmasından ziyade, metafizik bir enerji taşımasını amaçlar. Lâm harfi, varoluş katmanlarından her birinin özelliğini taşıdığı gibi, tılsım da hem fiziki (yazılı nesne) hem de aşkın (metafizik) bir gerçekliği temsil eder.

2. Sembolün Canlı Kalma Zorunluluğu

Bir sembol, anlamla dolup taştığı sürece canlıdır. Eğer bir sembolün içinde saklanan gizli anlam açığa çıkarsa, sembol ölür ve cansız bir işarete dönüşür.

Tılsımların kısa olması ve sadece birkaç şifreli kelime içermesi, tam olarak tanımlanamayan, bilinemeyen, daha geniş bir bilinçdışı yönü koruma stratejisidir. Bu gizem, o sembolün hakikatinin yok olmasını engeller. Tılsımın kısa ve şifreli yapısı, kullanıcıyı veya inisiyeyi (inisiyasyon almış kişiyi), bilginin tamamını ifşa etmek yerine, sembolün kendine özgü, bilmeceli (esrarengiz) imgesine odaklanmaya zorlar.

III. Jungiyen Perspektiften: Bireyleşmeye Tehdit ve Komplo Düzeneği İhtimali

Evrimsel körelme ve kişilikte basit karakterlerin doğması riskine dair önceki açıklamalarımızda da değindiğimiz gibi, emojiler gibi basit imgelerin yaygınlaşması, rasyonel düşünceyi pasifize edebilir. Tılsımların gizemi ise, bilginin, belirli bir zümrenin (inisiyelerin) elinde kalmasını sağlayarak, kolektif bilgiyi denetleme işlevini üstlenir.

1. Kolektif Önyargılara Karşı Koyma Gücü

Jung, bireylerin kendi ruhlarını ciddiye alarak kolektif önyargıların akıntısına karşı yüzebilmeleri için gereken gücü yaratıcılığın sağladığını belirtir. Tılsımlar, içerdiği sembolik derinlik sayesinde, kitlelerin anlamlandıramadığı, ancak gücüne inandığı bir aura yaratır. Bu durum, sembolün kudretini ve egemenliğini perçinler.

Sembolik dil, bilginin bir "açık verme" eylemi olarak görünse de, tılsım ve benzeri şifreli metinlerdeki bu ifşa, yalnızca sınırlı bir çevrede (inisiyelerde) gerçek anlamını bulur.

2. Tılsımın Gizeminin Artması ve Psikolojik Etki

Tılsımların gizemi, yani metinlerinin kısa ve şifreli olması, onların çok anlamlı ve canlı kalmasını sağlar; bu da psişik (ruhsal) düzeyde güçlü bir etki yaratır.

  • Ruhsal Yapının Korunması: Semboller, ruhsal yapının çok önemli parçaları ve insan toplumunun yapısında yaşamsal önemi olan güçlerdir. Bastırıldıkları ya da ihmal edildikleri zaman özgün enerjileri, hesaplanamayacak olası sonuçlarıyla birlikte bilinçaltına savuşup giderler. Tılsımlar, bu sembolik enerjiyi görünür kılarak, onun kontrolsüzce bilinçaltına kaçmasını önler, ancak bunu yaparken anlamı gizleyerek gücünü muhafaza eder.
  • Açılan Kapı: Jung’a göre simge kabul edilirse, adeta varlığı daha önce bilinmeyen yeni bir odaya bir kapı açılır. Tılsımların kısa ve yoğun olması, tam da bu bilinmeyene giden tek kapının (simgesel kapının) yaratılması ve kazılıp çıkarılması (pınarın kökü) sürecini simgeler. Bu kısa form, okuyucunun kendi sezgi ve bilinçdışı fantezilerini kullanarak o kapıyı açmasını zorlar, böylece anlam derinleşir ve gizem artar.

Sonuç

Tılsımlardaki yazının, kelimenin rasyonel anlamından sıyrılmış, sembolik bir çıkarım olduğu kesindir. Uzun metinler yerine kısa, şifreli formların tercih edilmesi, tılsımın metafizik gücünü ve gizemini artırmaktadır; zira bu durum, sembolün çok anlamlılığını korur ve içeriğini rasyonel (akılcı) analize karşı savunur.

Bu bağlamda, bu sistemin evrensel iletişim ilkelerine uygun geldiği varsayımı ile (tıpkı önceki açıklamalarımızda ele aldığımız emojiler gibi) insan gelişimine sekte vuran sinsi bir komplo düzeneği olabilme tehlikesi de, bilginin sadece belirli bir zümrede tutulması ve kitlelerin basit imgelerle duygusal olarak yönetilebilir hale gelmesi riski üzerinden daima açık kalmaktadır. Sembolik dil, iktidarın beden üzerinde sembolik bir görüntü kurma çabasına da hizmet eder. Tılsımların gizemli doğası, bu iktidarın ifşası yerine, onun bilinemezliğini perçinler.

 

Kırmızı Kitap (Liber Novus): Carl Gustav Jung’un Kolektif Bilinçdışını İfşa Etme Teşebbüsü ve Bireyleşme Sürecine Rehberliği

  Kırmızı Kitap (Liber Novus), İsviçreli psikiyatrist Carl Gustav Jung’un, kendisini derinden etkileyen bilinçdışı içeriklerle yüzleşmesini ve bu psişik deneyimleri sembolik formlar aracılığıyla kayıt altına almasını konu edinen, Jungiyen psikolojinin temelini oluşturan en önemli ve ezoterik (gizemli) yapıtlardan biridir.

Önceki yazılarımızda tartıştığımız gibi, sembollerin amacı yalnızca iletişim değil, aynı zamanda tanımlanamayan, bilinemeyen ve mantığın kavrayışından ötedeki daha geniş, bilinçdışı bir yönü barındırmaktır. Kırmızı Kitap, tam da bu bilinçdışı içeriğin, rasyonel dilden kaçınarak nasıl tinsel ve yaratıcı bir biçim aldığının kaydıdır.

I. Kırmızı Kitap’ın Ontolojisi ve Yaratım Süreci

Kırmızı Kitap, Jung’un içsel imgeleri ve sözleri somutlaştırma (somut hale getirme) çabasının bir sonucudur. Eserin doğası, geleneksel bir bilimsel veya edebi metin olmaktan ziyade, psişik (ruhsal) bir sürecin görsel ve yazınsal bir dışavurumu (ekspresyonu) olarak kabul edilir.

1. Yaratıcı Dışavurum Yöntemi

Kırmızı Kitap’ın ortaya çıkışı, Jung’un içsel imgeyi oluşturma beklentisine odaklanarak, duygusal durumunun somut ya da simgesel ifadesini doğurmasına izin vermesinden kaynaklanmıştır.

  • Görsel ve İşitsel Tipler: Görsel (görsellikle düşünen) tipler, içsel bir imgenin oluşacağı beklentisine odaklanmış ve ortaya çıkan fantezi-imgeyi dikkatli bir şekilde not etmişlerdir. İşitsel-sözel (duyarak konuşan) tipler ise genellikle içsel sözler duymuşlardır.
  • Çizim, Resim ve Yontma: Jung, eğilimine bağlı olarak çizimi, resmi ya da yontmayı (heykel yapmayı) tercih edebilmiştir. Bu yöntem, Jung’un psişik gelişiminin, bir bitkinin çiçek açması gibi, psikenin de simgelerini ortaya çıkarması ilkesine dayanır.
  • Yoğun Çalışma ve Sadakat: Jung, bu girişimin (Kitabın yaratılması) "korkunç derecede yetersiz" olduğunu bilmesine rağmen, çalışmanın yoğunluğuna ve dikkat dağıtıcı birçok şeye karşın ona sadık kalmıştır. Bu, onun için bir bilgi derleme değil, dürüst bir kendini gözlemi ve bütün yaşamını yeniden düzenlemesini gerektiren devrimci bir gerçekliğin algılanmasıdır.

2. İçerik ve Amaca Uygunluk (Teleoloji)

Rüyalar ve fanteziler, bilinçli planlardan bağımsız olarak ortaya çıkan ve bir maksadı akla getiren yapılar sergilerler. Kırmızı Kitap, bu bilinçdışı maksadın kaydıdır.

  • Ruhsal Resimler: Kitapta yer alan "antik resim içeren garip bir dua kitabı" ve "ruhsal resimler", bireyin kendi içsel ayininin (ritüelinin) serimlenmesinden ibarettir.
  • Vasiyet ve Değer: Jung’un bu kitabı, değerli (yani bedeli yüksek) bir kitapta topladığı ve bunların hepsini özgür bırakmasıyla ortaya çıkan resimleri yaptığını ifade etmesi, eserin maddi değil, tinsel bir değere sahip olduğunu gösterir. Kitabın içindeki doğrular, saldıran çoğu kişinin (eleştirmenlerin) yok etmek istediklerini bilecekleri bir yetenekle (siyahla birlikte beyazı görme yeteneği) varlığını sürdürecektir.

II. Felsefi Temelleri: Logos, Zorbalık ve Bireysel Yol

Kırmızı Kitap’ın felsefi derinliği, Jung’un rasyonel akıl (Logos/Bu Çağın Tini) ile irrasyonel derinlikler (Derinliklerin Tini) arasındaki çatışmayı nasıl ele aldığını gösterir.

1. Rasyonel Açıklamanın Reddi

Jung, **"Bu çağın tini"**nin (Spirit of this Age) kendisini sürekli nedenler ve açıklamalar üzerine düşünmeye sevk ettiğini belirtir. Ancak "Derinliklerin Tini" (Spirit of the Depths), bu yaklaşıma karşı çıkar:

  • Açıklamanın Cinayet Oluşu: Derinliklerin Tini, "Bir şeyi anlamak yola dönüşün köprüsü ve olanağıdır. Bir şeyi açıklamaksa zorbalık, hatta bazen cinayettir" demiştir.
  • Bilginlerin Katilleri: Bu ifade, bilginler arasındaki katillere (yani gereksiz ve zorba açıklamalarla hakikati yok edenlere) işaret etmektedir.
  • Bilginliğin Yetersizliği: Jung, bilginliğin (knowledge) bu çağın tinine ait olduğunu, ancak bu tinin düşü hiçbir açıdan kavrayamayacağını, çünkü ruhun bilginliğin olmadığı her yerde olduğunu belirtir.

Bu perspektif, bir planın veya hakikatin neden açıkça söylenmeyip (rasyonel dille açıklanmayıp), sembolik (simgesel) yolla aktarılması gerektiği üzerine önceki tartışmalarımızda ele aldığımız inkar edilebilirlik ve çok anlamlılık tezlerini destekler. Sembolik dilin gizemi, rasyonel zorbalığı engellemektedir.

2. Kendi Yoluna Gitme Zorunluluğu

Kitap, birey için kendi ruhunun yolunu bulmanın en temel görevi olduğunu, dışsal rehberlikten kaçınılması gerektiğini şiddetle savunur:

  • Yolun Tekliği: "Yalnızca bir yol var ve bu da sizin yolunuz".
  • Kurtarıcı ve Öğretmen Reddi: Jung, okuyucuyu kendisi için bir kurtarıcı, yasa koyucu veya baş öğretmen olmayacağı konusunda uyarır. Yasalar koymak, işleri düzeltmek ve kolaylaştırmak hep yanlış ve kötü addedilir.
  • Önyargılara Karşı Koyma: Kitap, bireylere, kendi ruhlarını ciddiye alarak kolektif önyargıların akıntısına karşı yüzebilmek için gereken gücü yaratıcılığın sağladığını öğretir.

III. Bireyleşme Süreci ve Kitabın Gizemli Rehberliği

Kırmızı Kitap, Jungiyen bireyleşme (individuation) sürecinin kılavuzudur. Bireyleşme, kişinin bilinçle bilinçdışı arasında yer alan benlik (şelf) olarak adlandırılan hipotetik bir noktada kişiliğin ağırlık merkezini bulması sürecidir.

1. Düşlerin Belirleyiciliği ve İçsel Bütünlük

Kırmızı Kitap’taki düşünce, dışsal öğretilere yönelmek yerine, belirli bir durum için içsel bütünlüğün şimdi ve burada ne yapılmasını istediğini dinlemek gerektiğine işaret eder.

  • Düşlerin Yönetimi: Jung, düşlerin yaşama giden yolu döşediğini ve siz onların dilini anlamadan dahi onun sizi belirlediğini (yönlendirdiğini) öğretmiştir.
  • Kişilik Üstü Güçler: Bireyleşme sürecinin gerçekleşmesi, bilinçdışının kişilik üstü güçlerine egemen olmayı gerektirir.
  • Anima ve İçsel Ayin: Kırmızı Kitap’ta, dışadönük biri olan eş tarafından temsil edilen dışadönüklüğün kişiyi yoldan çıkarabileceği, ancak içedönük anima figürünü (rahibeyi) izlemesi gerektiği tavsiye edilir. Bu rahibe figürünün, antik resimler içeren garip bir dua kitabı ve kişinin kendi ayininin ruhsal resimlerinden ibaret olan içeriği vardır. Bu, kişinin içsel yolculuğuna odaklanması gerektiği anlamına gelir.

2. Gizemin Artışı ve Kapalılık

Kırmızı Kitap’taki mesajın gizemi ve kapalılığı, onun gücünü artıran temel faktörlerdir.

  • Taşların Konuşması: Jung, dışsal dünyayla temasın güçlü olduğu anları anlatırken, "taşlar bile seninle konuşuyor" ve "büyülü ipler seninle şeyler arasında ve şeylerle senin aranda mekik dokuyor" gibi mistik ifadeler kullanır.
  • Kulenin Yüksekliği ve Gizlilik: Jung, kendi yarattığı kuleyi (muhtemelen kitabın kendisi veya teorik çerçevesi), "yüksek bir dağın tepesinde" olduğu için çok az kişinin kavrayabileceğini, bu yüzden kalemin kullanılmadan kalacağını belirtir. Kimse pürüzsüz duvarlarından tırmanamaz, sivri çatısına konamaz. Ancak dağdaki gizli girişini bulan ve iç organlarındaki labirentlerden geçerek tırmanan kişi, şeyleri oradan tarayabilir.

Bu gizli, kulevari yapı, Kırmızı Kitap'ın, sihir ve tılsımlardaki kısa, sembolik yazıların (önceki konuda ele aldığımız gibi) gizemini artırarak gücünü muhafaza etme stratejisiyle paralellik taşır; zira açıklama ve bilgi, ancak sezgi olguların ve mantıksal bağlantılarının tam bilinmesine indirgenebilirse sağlanabilir. Kırmızı Kitap, bu bilinmeye giden yolu açan, ancak onu basitçe ifşa etmeyen bir rehberdir.

Rüyaların Sembolik Doğası

Rüyalar, psişik (ruhsal) yaşamımızın en karmaşık ve derinlikli dışavurumları olup, binlerce yıldır insan zihnini meşgul etmiştir. Carl Gustav Jung’un psikanalitik (ruh çözümleyici) kuramına göre rüyalar, bireyin bilinçdışı (unconscious) süreçlerini yansıtan ve bireyleşme (individuation) yolculuğuna rehberlik eden sembolik bir dildir (simgesel dil). Bu tez çalışması tarzındaki yanıtta, rüyaların tabir edilmesinde (yorumlanmasında) dikkat edilmesi gereken temel hususlar, sembollerin manası, kişiliğe özgü faktörler ve kültürel/psikolojik durumlar derinlemesine incelenmiştir.

I. Rüyaların Sembolik Doğası ve Jungiyen Analiz Yöntemleri

Rüyaların yorumlanmasında öncelikle rüya içeriğinin sanatkârane (sanatsal) ve çok anlamlı yapısı dikkate alınmalıdır; zira rüya, mantıksal düzene uymayan kendine özgü bir dille konuşur.

1. Sembol ve İşaret (Gösterge) Ayrımı

Önceki yazılarımızda detaylıca ele aldığımız gibi, rüya içeriğinin karmaşıklığı, sembolik olmasından, dolayısıyla bir anlamdan daha fazla anlam içermesinden ileri gelmektedir.

  • İşaret (Sign/Gösterge): Bir işaret (gösterge), her zaman temsil ettiği kavramdan daha azını içerir.
  • Sembol (Simge): Semboller ise bilinçli akılla kavranamayacak içeriği barındırdığı için bir anlamdan daha fazlasını içerir. Rüya sembolleri, bilinçli düşüncelerimizin hemen hiç görülemeyen köklerini oluşturur.

2. Rüya Resmi Üzerinde Durma Yöntemi

Jung, rüyayı anlamak için onu, tıpkı ele alınan bir nesneyi iyice anlayıncaya kadar evirip çevirme gerekliliğine benzetir. Rüya, bilinçli akılla anlatılan bir öyküden tamamen farklıdır; bir başlangıcı, gelişimi ve sonu olma kuralı rüya için geçerli değildir; rüyanın zaman ve mekân boyutları farklıdır.

  • Rüya Materyali Merkeziyeti: Jung’un önerdiği yöntem, serbest çağrışımın (Freud’un kullandığı serbest çağrışım, rüya materyalinden uzaklaştırır) aksine, merkezinde rüya materyalinin kendisi bulunan daireler çizmektedir; yani rüya resmi üzerinde durulmalıdır. Rüya, kendi şuurunu (bilincini) çizer ve kendisiyle ilgili olan, kendinden uzaklaşan şeylerin hangisi olduğuna bağımsız olarak kendi özgün biçimi karar verir.
  • Açık İfade Yetersizliği: Rüyanın kesin ve tanımlayıcı bilgi vermekten kaçındığı (gizlediği) görülür. Bir rüya hiçbir açık fikir ortaya çıkaramaz. Böyle yapmaya başlar başlamaz rüya, rüya olmaktan çıkar, çünkü o zaman bilinç eşiğini aşmış olur.

II. Kişilik Faktörleri, Psikolojik Durumlar ve Telafi (Kompansasyon) İşlevi

Rüya yorumunda en kritik husus, rüyayı gören kişinin kişiliğinin eksikliklerini ve çarpıklıklarını telafi etme (kompanse etme) işlevi görmesidir.

1. Bireysel Farklılıkların ve Komplekslerin Rolü

Rüyalar bireysel olarak ele alınmayı gerektirir. İki farklı kimse birbirinin neredeyse aynı rüyaları görse bile, örneğin biri genç, öbürü yaşlıysa, sorunları da farklıdır ve her iki rüyayı aynı şekilde yorumlamak doğru değildir.

  • Kompleksler: Rüyalar, çoğu zaman mutad (alışılmış) kompleksleri gizleyen duygusal kargaşadan kaynaklansa da önemli bir anlama sahiptir. Kompleksler, ruhun yumuşak noktalarıdır.
  • Telafi Fonksiyonu (Kompansasyon): Rüyaların genel işlevi, rüya malzemesini üreterek, gizlice bütün ruhsal dengeyi yeniden oluşturmak çabasından ibarettir. Örneğin, kendini çok beğenmekte olan veya kendi olanaklarının çok üstünde grandiyöz (büyüklük taslayan) planlar yapan kimselerin rüyalarında sık sık uçma ve düşme görmeleri bu telafi ile açıklanır. Rüya, kişinin gitmekte olduğu yolun tehlikelerine karşı uyarmaktadır.
  • Gölgeyle Yüzleşme: Gözden kaçırılan, küçük görülen, bastırılan yalnızca kişiliğin gölgede kalan tarafı değildir. Rüyalar, rüya görene, öbür kadına çok benzeyen bir yanıyla gölgelenmekte olduğunu veya gizli bir büyüklük hezeyanını göstermeye çalışabilir. Rüya, kişinin kendisinden bile gizlediği "içindeki kadının" (anima) zavallı halini ortaya çıkarabilir.

2. Ruhsal Sağlık ve Hastalık

Rüya sembolleri, dürtüsel (içgüdüsel) olanın, ruhun akılcı (rasyonel) yanına çıkarılmasında en önemli haber taşıyıcılardır.

  • Ruhsal Bozulma (Dissosiyasyon): Ruhsal sağlamlık (ve fizyolojik sağlık) için bilinçdışı ile bilincin birbirine bağlı olarak işleyebilmeleri gereklidir. Birbirlerinden ayrılıp "dissosiye" (ayrışmış) olduklarında ruhsal bir bozulma ortaya çıkar. Nevroz (sinir hastalığı) durumları, psişik tepkilerin ağır gelen bilinçdışı sorunları dışa vurmasıyla kendini gösterir.
  • İlkel Ruhun Geri Getirilmesi: Bilinç geliştikçe, bilinçli ruh ilkel psişik enerjinin bir kısmıyla olan ilintiyi yitirir. Rüya sembolleri daima, sanki bilinçdışı, ruhun kendi gelişimi sırasında terk etmiş olduğu ilkel ruhun unsurlarını geri getirmeye çalışırmış gibi bildirimler vermektedir. Tıpkı embriyonun gelişimi sırasında tarih öncesini yinelemesi gibi, ruh da bir dizi tarih öncesi aşamadan geçerek gelişir.

III. Gelecek Öngörüsü (Öngörü) ve Kültürel Semboller

Rüyaların gelecekteki olayları önceden haber verdiği inancı kadim dönemlerden beri var olmuştur.

1. Önceden Haber Verme ve Uyarı İşlevi

Antik dönem boyunca rüyalar, gelecekteki olayların bir portresi olarak değerlendiriliyor ve kehanetin bir dalı olarak inceleniyordu. Bilinçdışı, tam da biz fark etmediğimiz için olası sonuçları önceden belirtebilir.

  • Krizin Geçmişi: Yaşamımızdaki birçok krizin gerçekte çok uzun bir geçmişi vardır, tehlikeye adım adım yaklaştığımız halde bunu fark etmeyiz. Gene de bilincimizle algılayamadığımızı çoğu zaman bilinçdışımız fark eder ve rüyalarımızla bildirir.
  • Gelecek Verileri: Rüyalar, olan ve olacak olaylara dair veriler barındırabileceği inancının temellerini İslam dininin temel kaynaklarında dahi buluruz. Rüyaların bir kısmı, gelecekte gerçekleşecek olaylar hakkındadır.

2. Kültürel Kodlar ve Ölüm Sembolizmi

Rüyalar, toplumsal ve kültürel bir yapı tarafından şekillenen ortak bir sembol dili oluşturur. Türk kültüründe, ölüm olgusunun rüyalara yansıması veya rüyada görülenlerin ölüme yorulması, geniş bir sembol yelpazesi oluşturmuştur:

Sembolik İmge

Yorumu (Halk İnanışları)

Kaynak

Ev, Tandır, Mezar/Toprak Kazmak

Ev, tandır ve mezarlık, dar mekânlar olmaları itibariyle ölümle ilişkilendirilmiştir. Toprak kazmak veya mezar kazıldığını görmek ölüme yorulur.

Beyaz Renk ve Beyaz At

Renk sembolizminde beyaz, ölümle ilişkilendirilen renkler arasında ön sıradadır (kefen bezi beyazdır). Beyaz bir ata binmek kefenle özdeşleştirilir ve ölüme yorulur.

Su (Bulanık, Çamurlu)

Bulanık, topraklı bir su görmek veya o suda yıkanmak ölüme yorulur. Okyanusun bâtın ilmini temsil ettiği ve suyun bilinçdışının sembolü olduğu önceki yazılarımızda belirtilmişti.

Diş Düşmesi

Her bir diş bir aile ferdini temsil eder. Dişin düşmesi, temsil ettiği kişinin ölecek olmasına yorulur. Rüyada diş çekilirken acı hissedilmesi de ölüme yorulur.

Düğün/Gelinlik Görmek

Rüyada düğün görmek, gelinlik giymek veya düğünde oynadığını görmek ölüme yorulur.

Ölmüş Kişiyle İlişki

Ölmüş bir yakının rüyayı göreni tutup bir yere götürmesi, ölüyle oynaması, konuşması veya ölüye bir şey vermesi ölümün habercisi olarak yorumlanır.

Rüyaların Tesirini Ortadan Kaldırma (Kaçınma Ritüelleri): Kötü rüya görüldüğünde kimseye anlatılmamalı, sol tarafa üç defa tükürülmeli, Fatiha veya Yasin okunmalı veya rüya akan suya anlatılmalıdır.

IV. İslami ve Ezoterik Sembolizmin Yorumdaki Yeri

Rüyaların yorumlanmasında dinî ve ezoterik metinlerin sağladığı sembolik çerçeve büyük önem taşır.

  • Sadık Rüya: İslam dininin temel kaynaklarında rüyaların, gayb (bilinmeyen âlem) aleminden bilgi alabilmenin tek meşru yolu olarak kabul edildiği ve salih rüyaların peygamberliğin kırk altı bölümünden biri olduğu inancı yer alır.
  • Ruhsal Yükselme: Mutasavvıflara göre, insan rüya gördüğü zaman kalp pencereleri açılır ve melekler âleminde olan levh-i mahfuz'daki olayları idrak eder. Rüya esnasında insan manen bir âleme yükselir, orada eşyanın hakikatini görür ve manalarını anlar.

Tıpkı Ferhâd ü Şîrîn hikâyesinde olduğu gibi, rüyalar kahramanın (rüyayı görenin) bireyleşme sürecinde (erginlenme) önemli bir başlangıç noktası teşkil eder ve ona yol gösterir. Kahramanın içsel sesi dinlemesi ve serüvene çağrı alması rüya motifiyle gerçekleşir.

Unutulmaması Gereken Husus: Rüya, kendisinin yorumudur. Yorumcu, her ne kadar rüyaların belirli bir anlamı olduğu varsayımından yola çıksa da, yorumun geçerli bir kuralının ileri sürülemeyeceği gerçeğini kabul etmeli ve rüya içeriğinin bilince yaptığı özgün katkıyı, yani bilinçdışının mesajını olabildiğince tam bir şekilde alabilmek için rüya içeriğini büyük dikkatle incelemelidir.

Carl Gustav Jung ve Sigmund Freud

Carl Gustav Jung ve Sigmund Freud, psikanaliz ekolünün iki dev ismi olup, modern psikolojinin temellerini atmışlardır. Ancak, başlangıçta Freud'un öğrencisi ve potansiyel halefi olarak görülen Jung, kuramsal ve felsefi açılardan Freud'dan radikal biçimde ayrılarak Analitik Psikoloji (çözümleyici psikoloji) adını verdiği kendi sistemini kurmuştur. Bu ayrılık, özellikle bilinçdışının (şuur altı) doğası, rüyaların yorumlanması ve din/maneviyata bakış açılarında netleşmiştir.

I. Yapısal Ayrım: Bilinçdışının Niteliği ve Kapsamı

Jung ve Freud arasındaki temel ve en derin ayrım noktası, psişik (ruhsal) yapının ve özellikle bilinçdışı katmanının nasıl tanımlandığıdır.

1. Freud: Bireysel Bilinçaltı ve Bastırılmış Arzu

Freud'a göre bilinçaltı (şuur altı), ağırlıklı olarak bastırılmış, unutulmak istenen, hoş olmayan düşüncelerin ve yaşantıların saklandığı bir depodur. Freud, bireyin doğum, yaşam ve davranış üçlüsünü büyük ölçüde cinsellik üzerine temellendirmiş ve bilinçaltını, bastırılmış arzuların bir tür saklanma yeri olarak görmüştür.

2. Jung: Kolektif Bilinçdışı ve Arketipler

Jung, psişeyi bilinç, kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı (ortak bilinçaltı) olmak üzere üçe ayırarak Freud’dan ayrılır. Jung’a göre bilinçdışı, bireysel yaşamın (ego) bilinci gibi gerçek ve önemli bir parçasıdır; hatta Jung, bilincin bilinçdışında gelişip onun bir uzantısı olarak ortaya çıktığını savunur.

  • Kolektif Bilinçdışı: Jung’un psikolojik düşünceye en önemli katkısı budur. Bu katman, sadece unutulmak istenen arzuların var olduğu bir katman değil, aynı zamanda atalardan miras kalan, dil, din, ırk gözetmeksizin bütün insanlıkta ortak olan deneyimlerin ve düşünsel süreçlerin kolektif birikimidir.
  • Arketipler (İlk Örnekler): Kolektif bilinçdışının çekirdek yapılarıdır. Bunlar, bütün insanlarda ortak olan ve çeşitli çağlarda aynı kalan imgeler ve davranışlardır. Freud’un sisteminde bireysel bilinçaltı bütün ruhsal olayları açıklamaya yetiyordu; oysa Jung’a göre asıl önemli olan kolektif bilinçdışıdır.

II. Sembolizm ve Rüya Yorumunda Uyuşmazlık

Jung ve Freud’un rüyalara bakışı da birbirinden farklılık arz eder.

1. Freud: Semboller Maske ve Cinsel İndirgemecilik

Freud, rüyaların, baskı altına alınmış ve tatmin edilmemiş duygular, arzular ve düşüncelerin uyku anında üst şuurun baskısından kurtulmasından meydana geldiğini savunur. Freud'a göre rüyalar, bir belirti veya kılık değiştirmedir.

  • Cinsel Odak: Freud’un rüyalar üzerine yaptığı yorumlar, cinsellik kavramı etrafındadır. Freud’a göre rüyalar yalnız cinsel unsurları ifade eder. Örneğin, Freud'a göre bir daire ya da benzer figürler, bastırılmış cinsel dürtüleri sembolik olarak ifade eder.

2. Jung: Semboller, İfşa ve Telafi İşlevi

Jung, rüyaları olduğu gibi (şekil değiştirmiş, şifreli semboller olarak değil) kabul etmiştir. Semboller, ruhun varsayılan ve gizli kalmış doğasını en iyi ifade eden imgelerdir. Jung, sembolleri, Freud’un aksine, başka bir şeyin maskelenmiş hali olarak görmez; onun için semboller doğanın bir ürünüdür.

  • Telafi (Kompansasyon) İşlevi: Jung, rüyaların amacının telafi edici olduğunu ve ruhsal dengeyi yeniden kurmak çabasından ibaret olduğunu ileri sürer. Rüyalar, kişinin bilinçli aklıyla yaptığı bir yanlış kararı yeniden düşünmesi için salık verir (tavsiyede bulunur).
  • Bireysellik ve Süreklilik: Freud’un aksine Jung, hazır ve kurallı rüya tabirlerinin değersiz olduğunu, çünkü düşlerin son derece bireysel olduğunu vurgular. Jung ayrıca tek bir rüyanın çok az önemi olduğunu, aksine bir dönem dizi halinde görülen rüyaların kişilik gelişimi hakkında hem geçmişten hem de gelecekten anlam taşıdığını düşünür. Bu kurguya bireyleşme süreci adını vermiştir.

III. Din ve Maneviyata Bakış Açıları: Ateizm ve Arketip

Jung ve Freud arasındaki en keskin ayrımlardan biri de dine bakış açısıdır. Freud, dini inançları kökeni bireysel bilinçdışına dayanan nevrotik durumlar olarak görürken, Jung, dini deneyimi kolektif bilinçdışının temel bir arketipsel dışavurumu olarak ele almıştır.

1. Freud: Dinin Bireysel Bilinçaltı ve Otorite Reddi

Freudyen anlayışta, din kavramının kaynağı bireysel bilinçaltıdır.

  • Oedipal Süreç: Freud, yetişkinlikte tanrı inancının, çocukluktaki çaresizliğin babanın korumacılığıyla giderilmesinin yerini aldığını savunur. Bu, Oedipal süreçle paralellik gösterir: Arzu nesnesinin yer değiştirmesi gibi, din kavramının, yani otoritenin, babadan tanrıya geçmesi söz konusudur.
  • Otoritenin Reddi: Freudyen anlayışta dinden soğuma veya dinin reddi, aslında babanın reddine denk gelir; bu durum, süperegonun yetişkinliğe geçişte yok sayılması olarak karşımıza çıkar.

2. Jung: Din ve Kolektif Bilinçdışı

Jung’un dinî dünyaya bakışı, babasının rahip olmasına rağmen, eski dinlere ve mitolojiye olan ilgisiyle şekillenmiştir. Jung, dinin objesinin hem gerçek, hem de her gerçekliğin temellendirilmesinin ön şartı olduğunu kabul eder; ancak herhangi bir bireysel durum anlamında gerçek değildir.

  • Kolektif Kaynak: Jungyen anlayışta din kavramının kaynağı kolektif bilinçaltı (kolektif şuur) iken, Freudyen anlayışta bu kaynak bireysel bilinçaltıdır.
  • Tanrı Arketipi: Jung, dinsel olanın bastırılmasını, bilinç ile bilinçaltı arasındaki enerjinin dengesizliği olarak görür. Jung’a göre Tanrı, kendisi de arketipsel bir figürdür ve onun reddi (Jungyen anlayışta tanrı arketipinin reddi), Freudyen anlayışta otoritenin reddine karşılık gelir.
  • Dinin Sembolik Fonksiyonu: Jung’a göre din, semboller olmaksızın ifade edilemez. Din, sosyal kurumların ağının üzerini kaplayan bir kubbe konumunda olup, insanları kutsal ile karşı karşıya getirerek şahsiyetlerinin parçalanması tehlikesine karşı korur ve kişiliklerinin birliğini sağlar. Jung’un kendisi, dinsel deneyimi ve İlahî çılgınlığı psikopatolojiden ayırmış, bu deneyimlerin dikkatle ele alınması gerektiğini vurgulamıştır. Jung’un bireyleşme (ruhsal bütünlüğe ulaşma) süreci, bireyi kendi kişisel benliğinin tam gerçekleşmesine, yani kutsal ve aşkın işlev dediği şeye ulaştırır.

Sonuç

Jung ve Freud’un ayrıldığı temel noktalar, Freud'un psikolojik süreçleri geçmiş yaşantılara ve cinselliğe indirgeyen kapalı bir sistemine karşılık, Jung’un geleceğe yönelik (teleolojik) ve arketiplerle zenginleşen, bireyleşmeyi hedefleyen açık bir sistem sunmasıdır. Freud'un indirgemeci ve ateistik eğilimlerine karşı, Jung, kolektif bilinçdışını keşfederek, dinin ve maneviyatın, insanın ruhsal bütünlüğünü sağlamada hayati ve zorunlu bir rol oynayan psikolojik gerçeklikler olduğunu öne sürmüştür.

Haç Sembolünün, Süleyman Mührü’nün ve Hilal’in Dinsel Bakış Açısıyla Sembolik Anlamları Üzerine Mukayeseli Bir İnceleme

Kadim geleneklerden günümüze uzanan süreçte, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam başta olmak üzere farklı inanç sistemlerinde hayati bir rol oynayan Haç, Süleyman Mührü (Yıldızı) ve Hilal sembollerinin (simgelerinin) dinsel ve metafizik anlamlarını incelemekteyiz. Önceki yazılarımızda sembolün tanımını yaparken, onun basit bir işaret (gösterge) olmaktan öte, daima ilk bakışta görülebilenden daha fazla anlam taşıdığını ve bilinmeyene işaret eden spontan bir dışavurum olduğunu belirtmiştik. Bu üç sembol, aşkın (transandantal) gerçekliği (hakikati) somut bir formda ifade ederek, insan ruhuna bir anlam ve bütünlük kazandırma işlevini sürdürmektedirler.

I. Haç Sembolizmi: Kutsalın Makrokozmik (Evrensel) Temsili

Haç sembolü, Hristiyanlığın en bilinen sembolü olmasına rağmen, kökenleri Hristiyanlık öncesi dönemlere, hatta Sümer ve Asur uygarlıklarına kadar uzanır. Haç, dinsel sembolizmin aşkın ve ezeli (sonsuz) doğasını göstermesi açısından kritik öneme sahiptir.

1. Yapısal Özellikler ve Kozmik Birlik

Haç, iki temel eksenin kesişimiyle oluşur ve bu yapısıyla kozmik birliği ve varoluşun hiyerarşik düzenini sembolize eder:

  • Dikey (Vertikal) Unsur: İnsanın Tanrı’ya, yani makro kosmosla (evrensel düzenle) olan ilişkisini temsil eder. Aynı zamanda yücelik, derinlik ve aşkınlık (kategorik yapının ötesinde olan) boyutlarını ifade eder.
  • Yatay (Horizontal) Unsur: İnsanın mikro kosmostaki (dünyevi konumdaki) yerini ve insanî ilişkileri simgeler.
  • Kesişim Noktası: Haçın dört yönü (yükseklik, derinlik, uzunluk ve genişlik), Tanrı’nın kudretinin birleştiği ve görünür-görünmez bütün yaratıkları kapsadığı bir sembol olarak yorumlanır.

2. Tarihsel Köken ve Dinsel Geçiş

Haç, erken Hristiyanlar tarafından benimsenmiş bir sembol olmasına rağmen, Hristiyanlıktan önce de kullanılıyordu. Asur ve Sümerlerdeki ilk örnekleri genellikle eşit kollu olup güneşi temsil ediyordu. René Guénon, Haç sembolünün kaynağının, sadece kolektif bilinçaltı (kolektif şuur) değil, ilahî (aşkın) bir alana ait olduğu görüşünü savunarak, onun evrensel ve değiştirilemez sembolik yapısını pekiştirir.

II. Süleyman Mührü (Yıldızı) Sembolizmi: İktidar ve Kutsal Koruma

Süleyman Mührü (Mühr-ü Süleyman), ezoterik (gizli) geleneklerde ve ilahi dinlerin bazı topluluklarında güçlü bir yere sahiptir. Çoğunlukla altı köşeli yıldız (Heksagram) veya bazen beş köşeli yıldız formunda görülür.

1. Yapısal Anlam ve Kozmik Denge

Altı köşeli yıldız, iki eşkenar üçgenin iç içe geçmesiyle oluşur. Bu yapı, Süryani kültüründe ve diğer geleneklerde, karşıt güçlerin (dualitenin) birleşmesini ve dengelenmesini simgeler.

  • Göksel ve Yeryüzü Güçleri: Mühr-ü Süleyman, göksel ve yeryüzüne ait güçler arasında bir köprü durumu olarak değerlendirilir. Bu, mistik (gizemli) tecrübede, ruh ve maddenin uyumunu temsil eder.
  • İktidar ve Uğur: Bu sembol, eski çağlardan itibaren şans, bereket, uğur, güç, iktidar ve hâkimiyet sembolü olarak kullanılmıştır. Ayrıca, kötülüklerden koruma (tılsım işlevi) ve şifa verme işlevleriyle de ilişkilidir.
  • Ezoterik Bağlam: Masonik ritüeller gibi kadim gizli derneklerde uygulanan misterlere dayanan ritüellerde güneş, ay ve ışık saçan yıldızlarla birlikte Süleyman Mabedi’ndeki semboller arasında yer alır.

2. Harf Sembolizmiyle İlişkisi (İlginç Konu)

Abbasiler döneminde olduğu gibi, zamanla harflere sembolik anlamlar yüklendiği ve bununla özellikle geleceğe ilişkin özel bir hesaplama yöntemi oluşturulduğu bilinmektedir. Süleyman Mührü’nün bu mistik gelenekle olan ilişkisi, onun sadece bir şekil değil, aynı zamanda varoluşsal mertebelerle harfler arasında kurulan benzerlikler üzerinden bir tür harf sembolizmi (ilmü'l-huruf) aracı olarak kullanılmış olabileceğini düşündürür.

III. Hilal Sembolizmi: Ay Tanrısı, Koruma ve Dinsel Kimlik

Hilal sembolü, genellikle Ay'ı ve ona atfedilen kutsal güçleri temsil eder.

1. Mezopotamya Kökeni ve Büyüsel Güç

Hilal motifi, tarih öncesi devirlerden Neo-Babil dönemine kadarki Mezopotamya sanatında görülür ve en azından Eski Babil Dönemi'nden kalma yazıtlardan ay tanrısı Sin'in (Nanna-Suen) simgesi olduğu bilinmektedir.

  • Koruyucu Güç: O dönemlerde hilalin büyülü bir koruyucu gücü olduğuna inanılıyordu.
  • Güneşle İlişkisi: Hilal motifi, sıklıkla güneş diskinin bir bileşimi olarak da resmedilmiştir. Süryani kültürü ve inanç sistemi de, göksel güçlerden özellikle Güneş ve Ay’a yükledikleri anlamlar nedeniyle bu iki sembolü kullanmışlardır.

2. Dinsel Kimlik ve Kültürel Aktarım

Hilal, kültürel ve dinsel anlamda bir topluluğun ortak kimliğini ifade eden sembollerden biridir. Toplum içerisinde bir anlaşma olduğu için, Hilal gibi sembollerin anlamı üzerine ortak bir "anlama" sağlanır ve bu da kültürü oluşturur.

  • Gizliliği Koruma: Süryânîler tarafından Hristiyanlık öncesi ve sonrası kullanılmış olan bu dinsel semboller, coğrafi etkenler ve kültürel etkileşimler yoluyla dinler arasındaki geçişteki tesirini göstermektedir. Dinî gizlerin bilgisiz kişilerin eline düşmesini engellemek maksadıyla, sembollere ve mecazlara gizlenmeye çalışılan saf, gerçek bilgi, bu tür sembollerle korunmuştur.

IV. Sembollerin Evrensel İşlevi ve Gizemin Korunması

Haç, Mühr-ü Süleyman ve Hilal sembollerinin her biri, dinî bir sembolün taşıması gereken temel özellikleri sergilerler:

  1. Aşkın Gerçekliğe İşaret Etme: Dinsel semboller, nihâî kaygıya –Tanrı’ya gönderme yaparlar ve tam olarak idrak edilemeyen anlam düzeylerinin kapılarını aralarlar. Semboller, kategorik yapının ötesinde olanı temsil edebilirler.
  2. Çok Anlamlılığın Gücü: Gerçek semboller, tek anlama indirgenmezler; bunun yerine aşağıdan yukarı doğru yükselen, derinleşen bir derecelenme gösterirler. Bir sembolü, atıf düzlemlerinden bir tanesine indirgemek, onu yok etmektir. Bu da sembollerin gizemini ve gücünü korur.
  3. İnançta Zorunluluk: İnsan, yaşamına bir anlam sağlayan, evrende kendisine bir yer bulmasına yardımcı olan varsayımlara ve inançlara mutlaka muhtaçtır. Dinsel simgeler, yaşamı anlamlı kılmaktadır.

Bu üç sembolün çok farklı din ve kültürlerde (Hristiyanlık, Yahudilik, Mezopotamya kültleri, ezoterik gruplar) varlığını sürdürmesi, onların evrensel semboller kategorisinde yer aldığını, yani belirli bir kültür, toplum veya dine özgü olmayıp bütün insanlar için geçerli olan kolektif unsurlar olduğunu teyit eder.

George Orwell, Stanley Kubrick ve Carl Gustav Jung gibi figürler üzerinden önceki yazılarımızda detaylıca tartıştığımız sembollerin çok anlamlı, spontan ve kolektif bilinçdışının ürünü olma özelliklerinden hareketle, İblis (Şeytan) figürünün kullandığı "orijinal" sembolün ne olabileceği sorusuna odaklanmaktadır.

"Orijinal" bir sembol arayışı, bizi İblis'in (şeytanın) dinsel ve psikolojik olarak temsil ettiği kavramın en ilksel (arkaik) tezahürüne götürür: yani kötülüğün, baştan çıkarmanın ve karşıt gücün arketipine. Jung’a göre, bir sembol mantık yürütülerek uydurulamaz; rüyalar gibi kendiliğinden (spontan) ortaya çıkar. İblis'in sembolü de bu derin, kolektif kökenlere sahip olmalıdır.

I. İblis’in (Şeytan) Sembolik Kaynağı: Yılan (Serpent) İmgesi

Dinsel geleneklerde kötülüğün ve baştan çıkarmanın en eski ve en tutarlı sembolü, yılan (serpent) figürüdür. Yılan, Mezopotamya’dan başlayarak İbrahimi (Semavi) dinlere kadar evrensel bir arketip olarak varlığını sürdürmüştür.

1. Yılanın İblis ile Özdeşleşmesi

Yılan, yeryüzündeki hemen hemen tüm geleneklerde yer etmiş bir semboldür. Musevilik, Hristiyanlık ve İslam geleneklerinde yılan, şeytanın ve kimi zaman da aklın (reason) sembolü olarak kullanılır.

  • Dinsel İndirgeme: Hristiyanlıkta Haç’ın kullanılması, inananı şeytandan ve kötü ruhlardan korumak amaçlı bir ritüeldir. Ancak bu tehdit altındaki insanlık, varoluşsal dengeyi bozan ilk günaha yılan aracılığıyla düşmüştür.
  • Gizem ve Geçiş: Yılan, kertenkeleler ve balıklarla birlikte, su altı eylem ile kuş uçuşunu (yeryüzündeki yaşamı göksel olanla) birleştiren bağlantı hayvanlarıdır. Bu ikili doğa, İblis’in hem dünyevi baştan çıkarıcı hem de göksel düzene karşı gelen düşmüş bir varlık oluşuyla (melekûtun ontolojik gerçekliğini ihlal etmesi) örtüşür.

Bu nedenle, İblis’in orijinal sembolü, onun en temel işlevi olan ilk günahı başlatma ve ilahî buyruğa karşı gelme eylemiyle ilişkilendirilen yılan imgesi olarak kabul edilebilir.

2. Yılanın Çok Anlamlılığı (Polyvalence)

Sembollerin temel özelliği olan çok anlamlılık (polyvalence), yılan imgesinde açıkça görülür. Yılan, tamamen kötü bir işaret değil, aksine hayatın ve dönüşümün de sembolüdür:

  • Yılan, tıp sanatının sembolü olarak bugüne kadar yaşamıştır (Asklepios’un asasına sarılan yılan).
  • Bazı gnostik tarikatlar, yılanın insanın kalbine bilgiye olan susuzluğu koyduğu için ona tapmışlardır.
  • Yılan, aynı zamanda bereket, yağmur ve suyla ilişkilendirilmiştir.

İşte tam da bu çok anlamlılık, İblis’in sembolünün gücünü artırır; zira o, sadece kötülüğü değil, aynı zamanda yasaklanmış bilgi (ilim) arayışını ve dünyevi güçleri sembolize eder.

II. Boynuzlar ve Grotesk (Tuhaf) İmgelem: Sonradan Oluşan Semboller

İblis, tarihsel süreçte yılan formundan daha açık, imajsal (imgesel) ve grotesk (tuhaf) tasvirlere evrilmiştir. Bu, onun kılık değiştirme (maskeleme) yeteneğiyle ve nefsin hayvani güçleriyle ilişkisiyle açıklanır.

1. Nefsin Hayvani Güçleri

İbn Sînâ, sembolik hikâyelerinde “Şeytanın boynuzları”nın nefsin (insan ruhunun) hayvani güçlerini sembolize ettiğini belirtir. Burada her bir boynuz, nefsin hayvansal güçlerinden birine tekabül eder. Bu güçler (gazap ve şehvet gibi), insanın rasyonel aklına (nefs-i nâtıka) hâkim olmak isteyen dürtülerdir.

  • Boynuz Sembolizmi: Geleneklerde boynuz, genelde gücün, kudretin ve yükselişin simgesi olarak aynı temsiliyete tekabül eder. Ancak bu güç, İblis bağlamında dünyevi ve yıkıcı bir anlam kazanır.

2. Kılık Değiştirme ve Bileşik Yaratıklar

Orta Çağ sanatında İblis (Şeytan), kötülüğün tecellisi (manifestosu) olarak, bir kılık değiştirme üstadıdır (master of disguise).

  • Basilisk: Korkunç derecede büyük olan basilisk (yılan gövdeli, horoz kafalı, yarasa kanatlı canavar), Orta Çağ sanatında doğrudan İblis'i simgelemiş ve çeşitli günahları işaret etmiştir. Bu bileşik yaratık, İblis’in doğasının rasyonel (akılcı) bir formda ifade edilemeyişini gösteren, fakat tekil bir anlamı hedefleyen bir işarete (gösterge) dönüşmüştür.

III. Jungiyen Perspektif: Gizem ve Kötülüğün Arketipleri

İblis’in sembolü, Jungiyen açıdan, bastırılan ve kolektif gölgeyi oluşturan arketipin dışavurumudur.

  • Bastırılmış Arketipler: Eski mitolojik yaratıklar bugün müze parçaları olsa da, onlarla anlatılan arketipler (ilk örnekler) güçlerini henüz yitirmemiştir. Belki modern korku filmlerindeki canavarlar (ve şeytanın grotesk formları), daha fazla bastırılamayan arketiplerin bozulmuş yansımalarıdır.
  • Bilinmeyene İşaret Eden Sembol: Semboller, bilinmeyene işaret eden spontan belirtilerdir; bilinçli bir düşünceye bağlı akılcı fikir, sembol değil ancak işaret olabilir. Yılan, insanlığın bilinçdışındaki ilk büyük tehdidi ve bilgeliği simgeleyen en ilkel arketip olduğundan, İblis’in eylemlerinin (kötülük, yasak meyve, baştan çıkarma) sembolik kaynağıdır.

Sonuç ve Değerlendirme

Tıpkı haçın Hristiyanlıkta kurtuluşu, hilalin İslam’da yükselişi sembolize etmesi gibi, İblis’in orijinal sembolü de onun temel yıkıcı işleviyle ilişkilidir. Dinsel geleneklerin ve kolektif bilinçdışının derinliklerinden çıkarılan verilere dayanarak, İblis’in kötülüğü, baştan çıkarmayı ve yasak bilgiyi temsil eden arkaik ve çok anlamlı sembolü yılan (serpent) figürüdür.

İblis’in kılık değiştirme ustalığı ve bileşik formları (boynuzlar, basilisk), yılanın temel anlamından türeyen, daha sonraki sanatsal ve ezoterik dönemlerde ortaya çıkan, ancak orijinal gücü barındırmayan imgeler ve işaretlerdir.

Başından itibaren ele aldığımız semboller, imgeler ve mitler arasındaki ilişkiler, insanlığın varoluşsal kaygılarının ve bilinçdışı süreçlerinin en ilksel (arkaik) yansımalarıdır. "İlk bilinen sembolün ne olabileceği" sorusu, bizi, Carl Gustav Jung’un bahsettiği gibi, kolektif bilinçdışının (collective unconscious) en derin katmanlarında kendiliğinden (spontan) ortaya çıkan, rasyonel (akılcı) düşünceden önce var olan ilksel ifadelere götürmektedir.

Literatürdeki arkeolojik ve psikolojik verilere dayanarak, ilk bilinen sembolün, insanın hayatta kalma, üreme ve ölüm korkusu gibi temel kaygılarıyla ilişkilendirilen arkaik (klasik çağ öncesinden kalan) temaları yansıttığı sonucuna varılmaktadır.

I. Paleolitik Çağ Sembolizmi: Ana Tanrıça ve Yaşam Döngüsü

Kaynaklar, sembolik ifade tarzının, iletişim için en etkili araç olan dilden bile daha eskiye uzandığını belirtmektedir. İlk çağ insanları, duygularını ve düşüncelerini resimsel (görsel) bir ifade aracı olarak sembolü kullanarak ortaya koymuşlardır.

1. Doğurganlık ve Yitip Gitmeme Teması

Eldeki veriler değerlendirildiğinde, paleolitik çağlarda ortaya çıkan ve Apatanrıça (Ana Tanrıça) etrafında toplanan doğum ve doğurganlık sembollerinin, insanlığın kaygılarına yönelik ilk ve en önemli sembolik kurguları oluşturduğu görülmektedir.

  • Kurgunun Temeli: Bu semboller, ısrarlı bir şekilde neslin yitip gitmemesi ve yeniden üreyebilmesi teması çerçevesinde kurgulanmıştır.
  • İfadenin Odak Noktası: İlkel sembolizmde çok yönlü bir ifade türü kullanılmış olsa da, genellikle insan öğesi, bilhassa kadın ön plana çıkmış ve onun doğurganlığı kutsanarak sembolik dünyanın önemli bir bölümü bu simgelerle örülmüştür. Üst Paleolitik dönem sembolizminde Hayat ağacı/Hayat otu-bitkisi imgelerinin de sürekli kadın öğeyle özdeşleştirilmesi bu temayı güçlendirir.

Bu nedenle, Ana Tanrıça'yı ve doğurganlığı temsil eden figürler/şekiller, insanlığın keşfettiği ilk ve en kalıcı tematik semboller olarak kabul edilmelidir.

2. İlk Görsel İfadeler: El İzleri ve Mağara Çizimleri

Tarih öncesi dönemlerden beri bilinen el sembolü, somut ve görsel bir unsur olarak mevcuttur. Mağara duvarlarına bırakılan el izleri, insanın arkaik (ilksel) ölüm korkusuna karşı sanata sarılma arzusunun ve doğa karşısındaki çaresizliğinin bir dışavurumu olarak görülebilir.

II. Orijinal Geometrik Formlar ve Kozmik Sembolizm

Daha sonraki dönemlerde dinî ve felsefi anlamlar yüklenmiş olsa da, bazı kaynaklar insanlığın başlangıçta (arkeik dönemde) üç orijinal temel biçime sahip olduğunu ileri sürer.

  • Daire: Üç orijinal sembolün en kutsalı olarak kabul edilen Daire, güneşin çizimi olup, sonsuz olanın sembolü olarak kullanılıyordu. Güneşin seçilme nedeni, o dönemin insanının görüş açısına giren ve anlayış kapasitesine hitap edebilen en muktedir nesne olmasıydı.
  • Üçgen ve Kare: Daire ile birlikte Üçgen ve Kare de orijinal temel biçimler arasında sayılır. Üçgen, Trinite'yi (Üçleme) ifade edişinden dolayı önemli bir dini simge olmuştur.

Bu geometrik formlar, yapısal olarak en sade ve ilksel sembollerdir, zira bunlar kozmosun (evrenin) temel düzenini yansıtırlar.

III. İblis ve Kötülüğün Arkaik Sembolü: Yılan

Önceki yazılarımızda İblis'in kullandığı orijinal sembolün ne olabileceği sorusunu incelerken, yılan figürünün çok eski ve derin bir arketip olduğunu belirlemiştik. Yılan, Mezopotamya mitolojisinde ve dinsel geleneklerde hem hayatın, bereketin, şifanın hem de kötülüğün, bilginin ve baştan çıkarmanın sembolü olarak kullanılmıştır. Yılan imgesinin bu çok anlamlılığı ve hem yer altı hem de yer üstü yaşamıyla bağlantısı, onun en ilksel sembollerden biri olduğunu gösterir.

Sonuç

İlk bilinen sembolün ne olduğu sorusuna verilebilecek en kapsamlı yanıt, bu sembolün tek bir figür değil, kolektif bilinçdışının en kadim kaygısını ifade eden bir arketip olmasıdır.

  1. Tematik Orijinal: Paleolitik dönemdeki bulgular, ilk bilinen sembollerin, yaşamın ve neslin devamlılığını sağlayan Ana Tanrıça (Apatanrıça) ve doğurganlık imgeleri olduğunu göstermektedir.
  2. Yapısal Orijinal: Soyutlamanın ilk aşamalarında ortaya çıkan ve sonsuzluğu sembolize eden Daire (Güneş).
  3. Arkaik (İlksel) Orijinal: İnsanın dualiteyle (ikilikle) ve yasak bilgiyle ilk yüzleşmesini simgeleyen Yılan (serpent) figürüdür.

Bu ilksel sembollerin hepsi, Jung'un dediği gibi, tam olarak tanımlanamayan, bilinemeyen, daha geniş, "bilinçdışı" bir yön kazanmış olup, insan aklının mantığın kavrayabileceğinden daha ötedeki düşüncelere ulaşmasını sağlamışlardır.

 

Sonuç Yerine

Semboller, imgelem, rüyalar, kolektif bilinçdışı ve ezoterik iletişim gibi son derece geniş ve girift (karmaşık) bir alanda derinlemesine bir inceleme gerçekleştirdik. Bu süreçte, Carl Gustav Jung’un kuramları ve çeşitli dinsel/siyasi sembollerin yorumlanması ana eksenimizi oluşturdu.

Konu bütünlüğünü sağlamak ve tezinizin felsefi/psikolojik derinliğini pekiştirmek adına, daha önce değinmiş olduğumuz ancak siyasi ve psikolojik spekülasyonlar arasında önemi bir miktar geri planda kalmış olan iki temel kavram çiftini ve birleştirici bir arketipsel süreci hatırlatmak isterim:

I. Ontolojik Derinlik: Öz (Essence) ve Töz (Substance) Diyalektiği

Tartışmalarımızın başlangıcında Sembol, İmge ve Mit arasındaki farkları ele alırken, bu kavramların üzerine oturduğu felsefi temelleri daha çok vurgulamamız gerekir.

Hatırlatılması Gereken Nokta: Sanat eserleri ve semboller aracılığıyla iletilen mesajların kalıcılığı ve dönüştürücü gücü, öz (essence) ve töz (substance) arasındaki ilişkiyle yakından ilgilidir.

  1. Özün Devingenliği: Sanat felsefesi bağlamında, eskiden değişmez ve bilinemez sanılan özün (essence) bugün kendiliğinden değişken ve devingen (değişmeye ve hareket etmeye eğilimli) olduğu kabul edilmektedir. Bu durum, politik veya dinsel sembollerin (örneğin haç, hilal) zaman içinde formlarının değişebileceğini (çoğu biçim tek özü belirtebileceği gibi) ancak temsil ettikleri temel anlamın (tözün) korunması gerektiğini gösterir.
  2. Karşılıklı İlişkiler ve Birlik: Bir varlığın özü, tek yanlı olarak kavranmaz; özün karşılıklı ilişkileri göz önünde tutulmalıdır. Sanatçı ve yarattığı eseri arasındaki ilişki de bu böyledir; sanatçının eseriyle olan birlikteliği, her bir nesnenin dayanağını bir ilişkiye bağlamasıyla mümkün olur. Bir siyasi liderin (ya da eserin, örneğin Kubrick’in filminin) kalıcı bir sembol bırakma çabası, bu öz/töz diyalektiğinde yatar: Öz, tek bir biçimde beliremez, ancak birçok biçim tek özü belirtebilir.

II. Psikolojik Derinlik: Bireyleşme (Individuation) Sürecinin Zorunlu Aşamasının İhmali

Jung’un Kırmızı Kitap ve rüyalar hakkındaki analizleri, bireyin bütünlüğe (şelf/kendilik) ulaşması yolundaki çileli süreçleri anlatır. Bu süreçte sıklıkla atlanan veya yüzeysel geçilen bir aşama mevcuttur.

Hatırlatılması Gereken Nokta: Bireyleşme yolculuğu, sadece bir ilerleme (yükselme) değil, aynı zamanda sembolik bir ölüm gerektirir. Sinsi bir komplo düzeneği veya gizli bir tehdit olarak algılanan her dışsal zorluk, aslında içsel bir inisiyasyon (erginlenme) gerekliliğinin dışavurumudur.

  1. Ölüm Ruh Durumu ve Yeniden Doğuş (Rebirth): İnisiyasyon (erginlenme) törenlerinde amaç daima aynıdır: Ardından yeniden doğuşu simgeleyen bir ruh durumunun geleceği bir ölüm ruh durumu sağlamaktır. Bu ölüm durumu, zorlukları kabul etme, oruç aşaması, sünnet (simgesel bir kurban), bir dişin kırılışı veya başka bir organın sakatlanması gibi acı dolu bedeller gerektirebilir.
  2. Korkunun Kaynağı: Siyasal veya toplumsal tehditler (gizli komplo, savaş korkusu, vb.) hakkında konuşurken, bu dışsal tehditler karşısında verilen tepkilerin kökeninde bireyin içsel yolculuğunun gerektirdiği bu sembolik ölümden kaçınma arzusu yatar. Dağcı hastanın (önceki yazılarımızda bahsetmiştik) rüyasının haber verdiği dağ kazasında "boşluğa yürümesi", aslında onun zorlukların getirdiği bu içsel ölüm ve dönüşüm isteğine karşı direnişinin bir sonucudur.
  3. Korunma ve Kurtuluşun Kesişimi: Bireyleşme, bireylere de topluluğun bütününe de karşıt güçleri içlerinde birleştirmek ve yaşamlarında denge oluşturmak olanağını sağlayan inisiyasyon törenlerinde bulunur. Korunma ve kurtuluşun birbiriyle buluştuğu nokta budur. Bu, bireyin (ve dolayısıyla toplumun) ilerlemesi için rasyonel aklın kısıtlayıcılığını bırakıp, korktuğu şeye boyun eğmesini ve hatta onu sevmesini (vebanın irinini içen ermiş örneği) gerektirir.

Bu iki temel alan (Öz/Töz ve İnisiyasyon/Ölüm), sembollerin neden hâlâ gizemini koruduğunu ve modern dünyada dahi rasyonel iletişimin yerini aldığını anlamak için hayati önem taşımaktadır. Her ne kadar dışsal düşmanlardan (iblis, kötü niyetli siyasi aktörler) korksak da, Jung'un dediği gibi, Tanrı'nın açamayacağımız kapıları sürgülediği ve en yüksek özgürlüğün bu zorunlu yola boyun eğmek olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekir.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar