Print Friendly and PDF

Kendinden Geçmek Öylesine Kolay Değil…

 




Herkes kendini bende görünce sevenlerimden oldu, eğer ki batınımdan haberleri olsaydı

“kul gibi taparlar,  yahut, İblis gibi olurlardı.”

 



 

هر كسي از ظن خود شد يار من...از درون من نجست اسرار من

6. Her bir kimse, kendi zannı cihetinden benim yârim oldu. Benim bâtınım­dan esrarımı istemedi.

Dost olur –zannınca- her insan bana,

Sırlarım gel gör ki meçhûldür ona.

[Abdullah Öztemiz Hacıtâhiroğlu belîğ ve mevzûn tercümesi]

İnsân-ı kâmilin bâtınının esrârını müşâhede etmek, ancak rûh gözüyle mümkindir. Rûh gözünün açılması ise, bir insân-ı kâmilin terbiyesi altında, insân-ı kâmil oluncaya kadar, şiddetli mücâhedât ve riyâzât ile meşgûl olma­ya mütevakkıfdır. Halbuki herkesin buna tahammülü olmadığı için, sözden ve amelden, kemâli tahsîl etmek isterler. Ve insân-ı kâmili dinleyen her bir şâir ve her bir âlim-i zâhirî ve her bir sûfi, o insân-ı kâmilin sözlerine bakıp, onu da kendi cinsinden ve kendi sınıfından bir şâir ve bir âlim ve bir sûfi zan­neder. Nitekim Hz. Pîr Fihi Mâ Filerinin 27. faslında şöyle buyururlar:

“Şeyhu'l-İslâm Tirmîzî der idi ki, Seyyid Burhâneddîn, hakikate müteallik sözleri güzel söylüyor; zîrâ meşâyihin kitaplarını ve onların makâlât ve esrârını mütâlaa etmiştir. Birisi dedi ki: Nihayet sen dahi mütâlaa ediyorsun, ni­çin onun gibi söz söyliyemiyorsun? Ona cevâben dedi: Onun bir derdi ve mücâhedesi ve ameli vardır. O kimse dahi: O halde niçin onu söylemiyor ve yâd etmiyorsun da, yalnız mütâlâadan bahs ediyorsun; asl olan odur; biz onu söylüyoruz, sen dahi ondan bahs et!"

Ya’ni “Cism-i şerifi "ney” e müşâbih olan Hz. Mevlânâ buyurur ki: Benim ile musâhabet eden her bir kimse, sözlerime ve zâhirime bakıp, beni de ken­di yâri ve kendi cinsi zannetti. Zîrâ o kimse, nefsinin hazlarından geçip mü­câhedât ve riyâzât sâyesinde, rûh gözünün açılmasını ve bu göz ile benim bâtınımın sırlarını görmek istemedi."

**********

(VI. beyit) Ankaravî’ye göre hakîkate dair sırlar zan ile değil ilm-i yakinle bilinir. “zanla bir şeyin hakîkati bilinmez. İllâ ilm-i yakin ile. Zannın itibarı ameliyyât ve şer’iyyat ve örfiyyâttadır. Ve maârif-i hakikiyyede itibarı bunların ıstılâhında eşyâ için sabite olan mahiyât-ı eşyâya derler ki câ‘ilin ca‘li ona taalluk kılmaz. Amma maârif-i gayr-ı hakikiyyede mebâhis-i şer’iyye ve örfiyye gibi bunlarda zannın itibarı vardır.” Sûfîlerin derunlarında olan bilgiler hakiki marifetlerdir. Zan ve kıyas bu bilgileri elde  etmede yetkin değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber buyurmuştur ki: “zandan sakınınız. Çünkü zan havâtırın en az doğru söyleyenidir.” Ankaravî’ye göre sûfîlerin sırlarını kavramak isteyen bir kimseye gereken şey, zannı terkedip, tasavvufî ilimleri öğrenmesidir. Böylece sûfîlerin kelâmlarında mündemiç olan sırlar açığa çıkar. Zira bunların sırları kelâmlarından uzak değildir. Şem‘î beytin şerhinde şöyle diyor: “Evliyanın kelimatını istima ettiklerinde kendilerine şifa hasıl olur mana fehm eylemezler. Kendilerinin kusur-ı fehmine nisbet edip inkar ve adavet üzere olmayalar.”

Tercüme ve Şerh: AHMED AVNİ KONUK Mevlânâ Celâleddîn Rûmî Mesnevî-i Şerîf Şerhi -1-

********

(6) Mesnevi

Herkesi ezzann-ı fyodşudyâr-ı men

Ezderün-ı men necüst esrâr-ı men

(12) [Her bir kimse kendü zannından (13) benüm yârım oldı amma benüm derünumdan benüm esrânımı taleb itmedi]

ya'ni ney gibi nefehât-ı Hakkıla pür olan ve nağamât-ı ilâhiyye ile (14) elhân kılan mürşid bunı takrir eyler ve bu sözi söyler ki egerçi ben esrâr-ı hakikiyyeyi her bir mertebede söyledüm ve bed-hâlân (15) u hoş-hâlân ile sohbet eyledüm ve İlkin bunlardan her birisi kendü zannından bana yâr olup benüm derünumda olan (16) esrânımı dilmedi ve maksûdun bi’z-zât nedür bilmedi zirâ zannıla (17) bir şey’ün hakikati bilinmez ve sırrı nedür fehm olınmaz belki bir şey’ün hakikatini bilmeğe ve sırrına vâsıl olmağa 'alem gerekdür kemâ kâlellâhu Te'âlâ en-yettebicüne ille’z-zanne ve inne'z-zanne lâyuğni(18) mine’l-hakkı şey’eri13 kâle'l-Beyzâvı rahmetullâhi ‘aleyh feinne'l-hakka hu ve hakîkatu şeydin lâyudriku illâ bi'l-'Umi ve’z-zanni lâi'tibârelehu (19) fi'l-ma'ârifi'ldıakikati ve inneme’l-'ibrete bihi fil'ameliyyât?  [Beyzâvî der ki: Hak ancak ilimle kavranabilen bir şeyin hakikatidir. Hakiki bilgilerde zanna itibar edilmez. Sadece uygulama ve amelde itibar edilir.”]

hakkı icyün hakikati dimek ile ta'bir eyledi bir şey’ün hakikati (20) nefsu’l-emrde oldığı mâhiyyete dirler bu ise idrâk olınmaz illâ 'ilme'l-yakln ile pes zannun ma'ârif-i hakikiyyede (21) i'tibârı yokdur zannun i'tibârı 'ameliyyât ve şeriiyyât ve 'örfıyyâtdadur ve ma'ârif-i hakikiyyede i'tibârı bunlarun ıstılahında (22) eşyâ içün şâbite olan mâhiyyât-ı eşyâya dirler ki câ'ilünün ca'lı ana ta'alluk kılmaya amma ma'ârif-i ğayr-ı hakikiyyede (23) meselâ mebâhiş-i şeriiyye ve 'örfiyye gibi bunlar da zannun i'tibârı vardur pes evliyânun derünunda olan esrar ise (24) ma'ârif-i hakiki ve letâ’if-i hakkânidür zann ve kıyâsun bunda medhali yokdur anunçün Peyğamber şallallahu 'aleyhi ve sellem iyyâkum (25) ve’z-zanni feinne’z-zanneekzibu’l-fyavâtırî' buyurdı pes evliyânun esrâr-ı derünına vâsıl olayın diyen kimseye (26) lâzımdur ki zannı terk eyleye ve bunlarun

‘ilminden  ilm tahsil eyleye hattâ bunlara yâr u râzdâr ve mahrem-i esrâr ola (27) ve derünlarında mahzun olan envâra ve kelâmilerında medlûn olan rumuza yol bula zirâ bunlarun esrârı [A 17a] (1 )güftârlarından dur degüldür ‘ilmi olana nitekim buyururlar

--------

’ "Onların çoğu ancak zanna bağlıdır. Gerçekten zan Allah yanında bir şeye faydalı olmaz." (Yunus, 36)

 "Allah Teala’nın dediği gibi; onlar sadece zanna uyarlar. Muhakkak ki zan, hak namına hiçbir şey ifade etmez.(Necm, 28)

 “Zandan uzak durmalısınız. O kalbe gelen hatıraların en yalan biçimidir.” Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/324 (867).

Ahmet Tanyıldız, İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî Şerh-İ Mesnevî (Mecmû’atu’l-Letâyif Ve Matmûratu’l-Ma’ârif) (I. Cilt) (İnceleme-Metin-Sözlük) Eylül 2010,Kayseri

****************

 

 



 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar