Print Friendly and PDF

KURBAN

Bunlarada Bakarsınız



Hzl: Özer ÇETİN
İnsanoğlu, tarihte bereketli ürün elde etmek, elde ettiklerine karşılık minnettarlığını ifade etmek, düşmana galip gelmek, arzulanan bir şeyi gerçekleştirmek, korkulan tabiatüstü varlıklardan korunmak, zor durumlarla baş etmek, yaratırken tükendiğini düşündükleri tanrıların enerjisini artırmak ve kozmolojik devamlılığı sağlamak gibi nedenlerle beklentileri, korkuları, sevinçleri yüksek olduğunda sergileyebileceği en son davranışlardan biri olarak kurban ritüelini uygulamıştır.
Günümüzde ise kurban dinî bir ibadet olarak yerine getirilmesinin yanında birtakım beklentilerin gerçekleşmesi, gerçekleşme sonrası minnettarlık ifadesi veya korkulan olayları önleme gibi nedenlerden dolayı uygulanmaktadır. Bu uygulamalar üzerinde dinî bir görev olarak algılanmasının yanında minnettarlık, fedakârlık, arınma vb. psikolojik, toplumla ortak hareket etme ve sosyal çekincelerden korunma gibi sosyolojik faktörlerin etkisi vardır. Kurban üzerinde etkili olan faktörlerin fazlalığı, kurban uygulamalarının kültürlere ve dinlere göre değişiklik arz etmesi, kurban sunularının çeşitliliği ve beklentilerin bireylere göre farklı olması kurbanın karmaşık bir yapıya bürünmesine neden olmaktadır.
Psikolojik açıdan bakıldığında kurban ibadetinin insandaki birtakım duygularla etkileşim içinde olması gerekir. Kurban uygulamalarının amaçları incelendiğinde bu duygu ve düşünceler daha net olarak görülebilir. İnsanlık tarihine bakıldığında insanların felaketlerden korunma ve kurtulma, bereketli ürün elde etme, işledikleri günahlardan arınma, tabiatüstü güçlerle aralarındaki ilişkiyi güçlendirme, bozulduğuna inandıklarında tamir etme, kavuştukları nimetler dolayısıyla şükretme gibi nedenlerden dolayı kurban kestikleri görülmektedir. Bunlardan hareketle insandaki minnettarlık, arınma, fedakârlık, isteğinin gerçekleşmesi, korktuklarından korunup emin olma, geleceği kontrol etme, tanrı ile ilişkilerini iyi tutarak olumlu benlik geliştirme ve zor zamanlarında başaçıkma duygusunun kurban kesme davranışında etkili olduğu söylenebilir. İnsandaki bazı duygular kurban ibadetine katkıda bulunurken, kurban da insandaki merhamet, yardımlaşma ve ölüm duygusunu canlandırabilmektedir.
Kurban ibadet olmasının yanında sosyolojik olarak gelenekle bütünleşmiştir. Gelenekle bütünleşme kurban ibadetinin uygulama sıklığını olumlu yönde etkilemektedir. Sosyal öğrenme yöntemiyle kurbanla tanışan bireyler genellikle şartlar uygun olduğunda bu davranışı sergilemektedirler. Davranışın sergilenmesini bekleyen toplum, şartları uygun olduğu halde yerine getirmeyen bireyi bazı sosyal müeyyideleri devreye sokarak kurban kesme davranışına yönlendirmektedir. Bu faktörlerin geleneksel özelliğini koruyan küçük yerleşim yerlerindeki etkilerinin şehir merkezlerinden daha fazla olduğu söylenebilir. Toplum kurban ibadetinin uygulamasını teşvik ederken, kurban ibadeti de toplumdaki birlik ve beraberliğe, dayanışma ve yardımlaşmaya, iletişimin güçlenmesine, ekonomik hayatın canlanmasına, gelir dağılımından yeterince pay alamayanların hatırlanmasına, toplumsal açıdan önemli görevler üstlenen bazı kurumların finans kaynağı bulmasına ve burada sayamayacağımız daha birçok konuya katkıda bulunmaktadır.
Dinî metinlerde yer alan, insandaki bazı duygularla ilişkili olan kurban ibadeti toplumsal hayatta gelenekle kaynaşıp uygulanması yaygın olarak günümüze kadar gelmiştir. Fakat günümüz toplum yapısı geleneksellikten uzaklaşarak modernleşmeye başlamıştır. Tarımın yerini sanayi almış, bilgisayarların hayatımıza girmesiyle bilgi kaynakları değişmiş ve çoğalmış, üretim ve tüketim tarzları insan yaşamını etkilemiştir. Globalleşmeyle iletişim hızlanmış ve dünya hiç olmadığı kadar küçülmüştür. Ekonomik unsurlar önem kazanmış, toplum merkezli anlayışın yerine bireyi önemseyen anlayış gelmiştir. Buna bağlı olarak kurbanlarda toplumsal beklentilerin yerine genellikle bireysel beklentiler almaya başlamıştır. Şehirleşme, nüfusun artması, sanayi ve teknoloji,  farklı kültürlerle temas gibi faktörler toplumsal hayatta değişimi hızlandırmıştır. Toplumsal değişim az da olsa dinî değişime neden olmaktadır. Değişimin sonucu olarak toplum geleneksellikten uzaklaşıp modernleşirken, din ve modernizm ilişkisi canlı tartışmalara neden olmaktadır.  Bunlara bağlı olarak din katı pozitivist yaklaşımların eleştirilerine maruz kalmıştır. Modern toplum eğitimli insanı öne çıkardığı için eğitim düzeyi giderek yükselmekte, pozitivist anlayışın eğitimin temel dinamiklerinden olması sonucu modern toplumda eğ itim düzeyi yükseldikçe pozitivizmin etkisi daha belirginleşmiştir. Bu iklimde yetişen insanlarda dine karşı tutumlar kutsala karşı ilgisizlik, soğukluk ve dinî bilgi yetersizliği gibi nedenlerle sağlıklı olmamaktadır. Bütün bunların dolaylı olarak kurban ibadetine yansıdığı söylenebilir.
Yirminci yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı şiddet kavramını gündeme getirmiştir. Batıda bilhassa Rene Girard’ın şiddet teorisinin etkisiyle kurban ile şiddet arasında ilişki kurulmaya başlanmıştır.  Bu gelişmeler ülkemize de yansımış, bazı yazarlar kurbanın şiddeti körüklediğini ileri sürerken bazı araştırmacılar kurbanın insandaki şiddet duygusunu hayvana yönlendirerek tatmin ettiğini ileri sürmektedir.  Bu gelişmelerin yanında hayvan hakları konusunda duyarlılıklar artmış, dünyada kesilen günlük hayvanlar içerisinde kurban sadece % 1,6’sını oluşturmasına  karşılık kurban dönemlerinde hayvan hakları daha hatırlanır olmuş, AB’ye girme çabalarının yoğunlaşmasıyla bu durum AB’nin de izlediği bir konu haline gelmiştir. Medyadaki kurban üzerine yapılan tartışmalarda farklı görüşler ileri sürülürken, kurban süresince ve sonrası kurban uygulamalarındaki olumsuzlukları yayınların merkezine alan yazılı ve görsel medya aksaklıkları etkileyici şekilde gündeme getirmektedir. Kurban öncesi başlayan tartışmalarda nakdî yardımların kurban yerine geçip geçmeyeceği, kanatlı hayvanlardan kurban kesilip kesilmeyeceği tartışılmaktadır. Bu gelişmeler gündemde kirliliğe yol açmakta, bireyselliğin ve pozitivizmin etkisindeki insanlarda kurbana karşı sorular uyandırmaktadır. Bunun yanında bazı seyahat acenteleri kurban bayramlarında kurban yerine cazip seçenekleriyle tatil teklifinde bulunmaktadırlar.
2007 yılı 18-22 Aralık tarihlerinde 70.000 kişi Kurban Bayramı tatilini yurt dışında geçirmiştir. Bu durum kurban kesme davranışındaki sıklık oranını çok etkilemese de toplumda yaşanan kurban coşkusunu azaltacak, bundan en çok toplumsal hayat ve dolayısıyla bireyler etkilenecektir.
Yaşantımızın çeşitli alanlarında beliren kural tanımazlıkla ilişkili olarak dinin normatif ve formal yönü bazılarınca hoş karşılanmayıp ruhani arayışlara yönelmeleri kurban için de geçerlidir. Sayıları az da olsa bazı kimselerce kurban kesmenin yerine parasını vermek, hayır kurumlarına bağışta bulunmak kurban yerine ikame edilmek istenmektedir. Kurbanlık hayvanı temin etme, kurban kesecek kişi ve yer bulmak modern toplumda geleneksel topluma göre çok daha zor hale gelmiştir. Bunlara karşılık kurbanın ibadet olması, gelenekle bütünleşmesi, ibadet yerine getirilmediğinde bazı sosyal faktörlerin devreye girmesi, insandaki bazı duygulara hitap etmesi, maddi dönüşü en hızlı ibadet olması gibi nedenlerle insanlar kurban kesmeye yönelmektedirler.
Kurban ibadet olmasının yanında toplumda bilhassa kırsal kesimde geçim kaynağı olarak besicilikte istihdam sağlamaktadır. Ülkemizde kurban besiciliği yapan 150.000 aile bulunmaktadır.  Bunun yanında beslenmede önemli gıdalardan biri olan etin tüketimi ülkemizde gelişmiş ülkelerin yanında çok düşüktür. Gelişmiş ülkelerde bu miktar 80 ile 120 kg arasında değişirken ülkemizde 19,5 kilogramdır. Et tüketiminin düşük seviyede olduğu ülkemizde tüketilen et oranın 1/5’ni kurban eti oluşturmaktadır. Kurban sağlıklı beslenme için gerekli et tüketiminin az olduğu ülkemizde et tüketimini artırmasıyla önemli bir yere sahiptir. Dezavantajlılar için zekât fitre, sadaka gibi umut kapısı,  toplumsal hayatta birçok alanda kurum ve vakıflar için önemli bir gelir kaynağıdır. Kurban dolayısıyla piyasalardaki canlanma 2,5 milyar yeni Türk lirası civarındadır.  Görüldüğü gibi kurban beslenme ve ekonomik hayatımızda da yadsınamayacak bir yere sahiptir.
Bütün bu gelişmeler şehir toplumunda kurban ibadetini nasıl etkilemektedir?
Bu durum kurban ibadetine nasıl yansımaktadır?
Kurban kesme davranışının sıklık oranı nedir?
Cinsiyet, yaş, eğitim, meslek, medenî durum, gelir düzeyi kurban kesmekte farklılıklar oluşturmakta mıdır? İslam öncesi Türk inanç ve uygulamaları ile farklı din ve kültürlere ait inanç ve uygulamalar etkilerini hâlâ sürdürmekte midir? Hangi duygular kurban ibadetinde etkindir? İç ve dış güdümlü dindarlar kurban kesme davranışında sosyal faktörlerden ne kadar etkilenmektedir? Modern hayat tarzı kurban kesimi için gerekli maddi manevi şartları kısıtlamakta mıdır yoksa yeni açılımlar mı sunmaktadır?
Kurban konusunda yapılan çalışmalarla bu konular aydınlığa kavuşturulacaktır. Araştırmanın temel amacı konuya ışık tutarak, kurban çalışmalarına katkıda bulunmaktır.
Kurban çalışmaları aynı zamanda birçok konuyu aydınlatabilir. Bir örnek vermek gerekirse kurban tarihi ile ilgili yapılacak çalışmalar veterinerlik tarihine ve tıp tarihindeki cerrahlık çalışmalarına ışık tutabilir. Kurban araştırmaları kurban uygulamasının görüldüğü toplumların yaşam tarzları, gelişmişlik düzeyleri vs. hakkında bilgiler verebilir. Kanlı ve kansız kurban takdimeleri, kanlı kurban kesimlerindeki kullanılan araç ve gereçler insanlığın gelişimiyle yakından ilişkilidir. Kurbanın metal fırınlarda sunulması insanların metali işlediklerini gösterir.  Takdimeler mücevher veya nakdî ise o toplumun tacir, takdimelerin kanatlı hayvan veya tarım ürünü olması sunanların yerleşik kültüre geçmiş çiftçi, sunulanların kanatlılar dışındaki hayvanlardan olması sunanların göçebe kültüre sahip olma ihtimalini yükseltir. Kurbanlık hayvanın cinsiyetindeki tercih toplumda cinsiyetlere atfedilen önem hakkında ipuçları verebilir.
Dinin tanımında görülen zorluklar[1] kurban için de geçerlidir. Bütün dinlerdeki kurbanları ve çeşitlerini içine alacak bir tanım yapmak oldukça zor görünmektedir. Takdimelerin çok çeşitli olması, kurban inanç ve uygulamalarının dinlere göre farklılık göstermesi, kurban kelimesinin farklı dillerde değişik anlamlar ifade etmesi genel geçer bir tanım yapmayı zorlaştırmaktadır. Bütün bunlara rağmen konunun daha iyi anlaşılması için yapılmış bazı tanımlar şöyle sıralanabilir:
Hediye amacıyla verilen bir şeyin ayin tarzında sunulmasıdır.[2]
Değerli bir şeyden vazgeçip onu tabiatüstü varlıklar için feda etmektir.[3]
Herhangi bir yiyecek veya içecek maddesini tanrıya tahsis etme eylemidir.[4]
Tahsis edilenler ve katılanların kutsallaştığı sebze, hayvan veya insanı aşkın dünyaya adama törenidir.[5]
Takdim ve takdis edilen bir şeyin tüketilerek tanr ıya bağışlanmasıdır.[6]
Kurban Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak, altar üstünde tamamen ya da kısmen imha edilen herhangi bir sunu, sebze veya hayvandır.[7]
Tanrıyı etkilemek veya tanrı ve kurbanı sunan arasında yakınlık oluşturmak için insan, hayvan veya herhangi bir nesneyi adama eylemidir.[8]
Tanrıya sunmak için bir şeyi kutsallaştırmaktır.[10]
Tanrıya hediye etmek için tahrip edilerek kutsallaştırılan objenin bir tür dinî sunumudur.[11]
Dinsel bir buyruğu, bir adağı yerine getirmek amacıyla kesilen hayvandır.[12]
Tanrı veya doğaüstü bir varlığa sunulan candır.[13]
Allah’tan başka ilah olmadığını ilan etmek, kötülükleri terk edip, en çok sevilen şeyi Allah’a sunmanın sembolü olarak hayvan kesmektir.[14]
Kurban kişinin gönlünde önemli yer tutan sevdiği şeylerle bağını kesmesidir.[15]Bu tanıma göre kurban nesnesinin soyut da olabileceği görülmektedir.
Günümüz batı dünyasında kurban kelimesi anlam olarak daha geniş kapsamlı ele alınmaktadır. Kazanmak için kaybedilen her şey kurban olarak değerlendirilmektedir. [16] Bir sanatçının sanatı uğrunda katlandığı sıkıntılar, başarı için yapılan fedakârlıklar, Amerika’nın gelişmesine katkıda bulunup emeklerini alamayan işçiler[17] ve hatta soykırım mağdurlarını kurban olarak değerlendirenleri görmekteyiz.[18]Dinî kavramların anlamlarını teke indirgeyerek yorumlara kapatmak mümkün değildir.[19]Dolaysıyla farklı yaklaşımların olması doğaldır. Bu durum kurbanın hem farklı açılardan değerlendirilmesini mümkün kılmakta hem de kurban çalışmalarına katkıda bulunmaktadır. Bunların yanında bu tür yaklaşımlarda tanrı kavramının olmaması yetersizliklerini göstermektedir. Kurban için kurbanı sunan, kurban ve kurbanın sunulduğu tabiatüstü varlığın olması gerekir.
Üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmamakla birlikte yapılan tanımlarda kurbanın farklı boyutları öne çıkarılmaktadır. Bunun yanında yapılacak tanımları içinde yaşanılan kültürel ortam hem etkileyebilir hem de sınırlayabilir. Yahudi kültürünü dikkate alarak yapılacak kurban tanımında altar, Hristiyanlığa uygun tanımlarda fedakârlık ve kefaret kavramları öne çıkabilir. Bütün bunların yanında tanımlarda ortak kavramlar bulunmaktadır. Bunlar sunucu, sunu ve kendisine kurbanın sunulduğu yüce güç veya güçlerdir. Şükür, kefaret, dileğinin gerçekleşmesi, yüce güçlerle ilişkileri iyi tutma, onlara sadakat gösterme, mahsulün bereketli olması, gelecekten emin olma vb. kurbancıların amaçları içine sokulabilir. Amaç yönünden kurbanlarda benzerlik olmasına karşılık sunuş tarzı ve sunu çeşidi olarak farklılıklar bulunmaktadır. Bütün bu zorluklara ve yapılacak tanımın eksikler taşımasına rağmen araştırmada kılavuz olacak bir tanım yapılması gerekmektedir. Konu kanlı kurban olduğu için kurban, “Nitelikleri belirlenmiş çeşitli amaçlarla Allah için kesilen hayvan” şeklinde tanımlanabilir.

Bazı kaynaklarda kurbanın paleolitik[20] dönemde başladığı ileri sürülürken, bu dönemde geçim kaynağı olarak avcılık yapıldığını, tarihsel olarak kurbanın ortaya çıkışının tarım toplumlarında olduğunu savunan karşı görüşler vardır.[21]İlk kurbanın ne zaman, nasıl başladığını, ilk takdimenin ne olduğunu ve daha sonra neden ve nasıl çeşitlere ayrıldığını tespit etmek oldukça zor görünmektedir. Takdime çeşitlerinin oldukça fazla olması konuyu daha karmaşık hale getirmektedir. Zorluklara rağmen kurban sunularının insan, hayvan, tahıl ve fedakârlık duygusu şeklinde somuttan soyuta doğru geliştiğini ileri süren araştırmacılar bulunmaktadır.[22] Bu ve benzeri yaklaşımların meseleyi çözmekten ziyade kurban konusundaki düşüncelere zenginlik kattığı söylenebilir. Antik Yunanda kurbanı araştıran Dennis, ilk kurban çeşidinin insan kurbanı olmadığını, bunun daha sonraki dönemlerde kendini kurban etme (self- sacrifice) tarzında Truva’da başladığını, zamanla bu kurbanlar ın popüler hale geldiğini, öncesi ve sonrası farklı sunuların olduğunu belirtmektedir.[23]
Konuyu zorlaştıran takdime çeşitliliğinin tersine kolaylaştırıcı bazı genellemeler yapmayı sağlayacak bilgiler bulunmaktadır. Toplumların temel uğraşısı, ekonomik seviyeleri, gelişmişlik düzeyleri vb. faktörler kurbana yansımaktadır. Çiftçi toplumlarda tahıl, [24]avcı toplumlarda av hayvanları, göçebelerde at ve deve, yerleşik hayata geçenlerde ise çiftlik hayvanları ve kümes hayvanlarını görmekteyiz.[25]Ekonomik durumu iyi olan toplumlarda mücevherler, düşük toplumlarda ise hamurdan ve balmumundan yapılmış hayvan heykelcikleri[26] kurban olarak sunulmuştur.
İlahî dinlerin metinlerinde geçen Habil ve Kabil’in kurbanları günümüzdeki geçerli tasnife temel oluşturmaktadır. Aralarındaki problemi çözmek için kurban sunmaya karar verdiklerinde Habil çoban olduğu için sevdiği besili bir koç, Kabil ise çiftçi olduğu için mahsulünün değersiz kısmından bir demet sunar.[27]Geleneksel yorumlar ın çoğunda takdimenin önemi vurgulanmakta, Habil’in değerli bir malını sunduğu için kazandığına dikkat çekilmektedir. Bunların yanında sununun öneminden ziyade samimiyetin önemli olduğunu belirten yorumları da görmekteyiz.[28] Bu yorumların birbirini tamamladığı söylenebilir. Habil samimi olarak değerli bir mal sunmuş olabilir, fakat olayın başındaki haklılığı göz ardı edilmemelidir. Bütün bunların yanında Hz. Âdem’in oğullarının sundukları kurbanlar bir yerde tarihte ve günümüzdeki kurbanların prototipini oluşturmaktadır.[29]Bir başka ifadeyle Kabil’in kurbanı kansız, Habil’in kurbanı ise kanlı kurbanların ilki olarak sayılabilir.
Kansız kurban konusunda en çok görülen objelerin başında bitkiler gelir. Bitkilerin gıda amacıyla kullanılmış olması gerekmez bazı dinlerde çiçek sunuları bulunmaktadır.[30]Gelişmiş topluluklarda ise bitkinin dışında mücevher, para ve metal ürünler görülür.[31]Kansız kurbanın bitki veya metal olmasının dışında kişinin kendini mutlak bekârete, açlığa, sessizliğe mahkûm etmesi, inandığı bir şeye adaması bir çeşit kansız kurban olarak değerlendirilmektedir.[32] Bazı toplumlarda görülen kurban hayvanını başıboş salıverme âdeti de kansız kurban sınıfına girmektedir.[33]
Kansız kurban çeşidinin başında yiyecek ve içecek kurbanları gelmektedir. Buğday pirinç, arpa, darı, vb. hububatlar yiyecek kurbanına girmektedir. Su, bira, şarap, kımız gibi sıvı takdimeler ise içecek kurbanlarıdır. Bu kurbanlar toplumlar ın ürettikleri ve önem atfettikleri gıdalarla yakından ilişkilidir. Orta Asya’da hayvancılıkla geçinen topluluklarda süt ve kımız, Orta Doğu ve Akdeniz coğrafyasındaki tarım toplumlarında şarap sunulmuştur. Bu sunuların temelinde minnettarlık, bereket beklentisi, mevcut döngünün devamı, kıtlık gibi doğal afetler ve istenmeyen durumlardan korunma vardır. Önemli sayılan gıdaların sunulmasıyla insanlara daha bol olarak döneceği düşünülmüş ve gelecek kaygısı giderilmeye çalışılmıştır.
İçecek sunularından şarap üzümün kanı sayılmış ve su gibi hayat verici özelliği olduğuna inanılmıştır.[34]Bu düşünce Hristiyanlıkta gelişerek ritüele bürünmüştür. İslam öncesi Türklerde üretilen ve önemli sayılan kımız ve süt[35]sunulur, süt içmeden önce bazı Türk topluluklarında süt duası okunur süt içtikten sonra göğe doğru üç parmakla süt serpilirdi.[36]Bu uygulamada üretilen ve devamı istenen gıdalar ın gök tanrı inancıyla birleşerek ritüele dönüştüğü görülmektedir. Yiyecek ve içecek kurbanları toplumların yaşadıkları coğrafyaya bağlı olarak beslenme tarzıyla yakından alakalıdır. Japonlarda deniz ürünlerinden yapılmış yemekler,[37]Afrikalı topluluklarda ise mısır ve yer elması,[38] Hindistan’da kurban ateşine dökülen tereyağının[39] kullanılması bu tezi doğrulamaktadır.
Kansız kurbanlar yiyecek ve içecek kurbanlarıyla sınırlı değildir. İnsan veya hayvan yerine onların vücudundan alınan bir parçanın sunulmasına bedel kurbanı denir. İnsan ve hayvan kurbanından önce veya sonra başladığı konusu yeterince açık değildir. Çeşitli toplumlarda el, kol, kulak, erkek cinsel organlarının kesilip sunulduğu veya bedende açılan yaradan kan akıtıldığı bilinmektedir. Bedel kurbanının en yaygın formları saç ve iffet kurbanlarıdır.[40] İffet kurbanları bazı toplumlarda hadım olma, cinsellikten feragat, baz ı toplumlarda ise fahişelik olarak tezahür etmiştir. Eski Yunan ve Ermeni tarihinde kutsal fahişelik görülmüştür.[41] Saç kesme uygulamasına en sık olarak mitolojide rastlanmaktadır. Genç erkekler saçlarını ilk defa kestiklerinde koruyucu tanrı Apollon ve sonsuza kadar genç kalacağına inanılan tanrı Herakles’e adarlardı.[42] Vücuttan bir parçanın sunumu bedeni kutsallaştırma ve bunu işaretleme amacına yönelik olabilir. Bunun yanında kurbancı bu uygulamayla sembolik olarak kendi vücudunu temsil eden fakat hayati önemi olmayan bir parçayı sunmaktadır. Sunulan parçayla kalan bütünü güvenceye alma amaçlanmış olabilir. Şaç gibi kolay ve bol bulunan takdimlerin sunulması, kurban için fahişelik yapılması insanoğlunun samimiyet ve fedakârlık gösterisiyle kendilerini tatmin ederek bir yerde tanrıları kandırma çabası olarak görülebilir. Bedel kurbanın bir diğer çeşidi günah keçisi uygulamasıdır. Günah keçisi Çin’de insan, Ceram adasında içi yiyecek dolu gemi, Yahudilerde keçi, Hindistan’da piliç, domuz, keçi, Aymara Kızılderililerinde lama olarak karşımıza çıkar[43]Bedel kurbanın bu türünde en önemli motivasyon arınma, günahların getireceği olumsuzluklardan korunma ve tabiatüstü güçlerle ilişkileri onarmadır.
Eski Türklerde ölen kişinin atının kuyruğunun kesilmesi,[44] cahiliye Araplarının hayvanların bir parçasını kesmeleri[45] bazı toplumlarda yapılan kurban yerine sunulan heykeller bedel kurbanı kapsamına girmektedir. Yahudilik ve Müslümanlıktaki sünnet uygulamalarını bedel kurbanın uzantısı olduğunu ileri süren araştırmacılar bulunmaktadır[46]Toplumumuzda görülen kan kardeşliği uygulaması da bedel kurbanına yakın görünmektedir.
Kansız kurbanın bir diğer türü de ruhani kurbandır. İnsanların kendilerini Tanrı’ya veya mabet hizmetlerine adamaları, bekâreti koruma, inzivaya yönelme, arzu ve isteklere sırt dönme, sürekli ibadetle meşgul olma bu kurban türünün başlıca özelliklerindendir.[47] Bu kurban türü günümüzde daha çok Hristiyanlık ve Budizmde görülür. Hristiyanlıkta ve Budizmde kanlı kurbanın yasaklanmaya çalışılması, Hint dinlerinde riyazetin önemli olması bu dinlerde ruhani kurbana önem verilmesine neden olmuştur. Budizmde “doğru kurban’” kişinin dünyayı terk edip kendini dinî hayata adaması ile olur.[48]Kendini adama kurbanı günümüzde bazı tarikatlarda görülmektedir. Bunlardan en dikkate değer olanları ise Moonculuk[49] ve Opus Dei[50] tarikatlarıdır. Ruhani kurban türünde en önemli motivasyonun adama duygusu olduğu görülmektedir.
Birçok toplumda kanın hayatın özsuyu olarak değerlendirildiği görülmektedir. Kan içmenin yaşam enerjisini artırdığına[51] ve kan bağının oluşmasını sağladığına inanılıyordu.[52]Mitoloji kaynaklarında insanların kurban kanı sakladıkları, bunlarla statü sağladıkları ve onlara değer biçtikleri görülmektedir. İnsan kanından sonra hayvan kanı, bitkilerden alınan sıvılar da bitki kanı olarak son sırada yer alıyordu.[53] Kanın sözleşme, kutsallaştırma, arınma, korunma, statü ve büyü için kullanıldığı bilinmektedir. Kana atfedilen önem, bünyesinde kan taşıyan canlıların diğer canlılara göre değerli sayılması ve hayvanların insanlara diğer sunulara göre daha yakın olması gibi faktörlerin kanlı kurbanı etkilediği düşünülebilir. Fakat bazı toplumlarda kan akıtmadan suda veya karada boğarak öldürme yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemlerle öldürülen kurbanlar da kanlı kurban sınıfına dâhil edilmektedir.
En yaygın kanlı kurban uygulaması hayvan kurbanıdır. Farklı toplumlarda görülen kurban hayvanları oldukça çeşitlidir. Kanatlılardan, karadaki ehlî ve vahşi hayvanlardan, denizlerdeki çeşitli balık türlerine[54] kadar birçok hayvan bu sınıfa girmektedir. Kurbanlık hayvanlarda önceliği toplumların geçim kaynakları ve hayvanlara atfettikleri önem belirlemekteydi. Avcı toplumların kurbanları ile ziraat toplumlarının kurbanlarında farklılıklar görülmektedir. Bütün dinlerde hayvanın iri ve sağlıklı olmasına önem verilmiştir. Bazı araştırmacılar bunun ilkellerdeki kurbanın tanrılara hayat ve güç kattığı inancından kaynaklandığını belirtmektedirler.[55]Bu uygulamayla tanrılardaki güç insanlara dönüyordu.[56]Bu düşüncenin tam tersi de mümkün olabilir. Sağlıklı ve iri hayvanlar kurban olduktan sonra bazı uygulamalar hariç insanlarca tüketiliyordu. Ayrıca insanlardaki kurbanlarla özdeşleşme, samimiyet göstergesi gibi nedenlerin yanında tabiatüstü güçleri etkileme çabaları dikkate alınmalıdır.
Kansız kurban ve kanlı hayvan kurbanlarının yetmediği yerde insan kurbanı devreye sokulur. İnsan sunulabilecek en değerli hediyedir. En yüksek enerji ondadır.[57]Zor durumlarda insan kurbanıyla problemi çözmeye çalışma insanlık tarihinde görülen bir uygulamadır. İnsan kurbanlarından çocuk kurbanları dikkat çekmektedir. Çocuk kurbanları Fenikelilerde, bazı Kızılderili topluluklarda, Doğu Afrika yerlilerinde ve eski Ruslarda görülmüştür. [58]Özellikle ilk doğan çocuklar tanrının hakkı sayılırdı. Doğumun tanrının gücünü azalttığı düşünülür ve bu zafiyeti gidermek için ilk çocuk tanrıya kurban edilirdi. [59]Bazı araştırmacılara göre Hz. İbrahim’in ilk oğlunu kurban etmek istemesinin nedeni olarak doğu kültüründe ve özellikle Mezopotamya’da bu uygulamanın yaygın olması gösterilmektedir.[60]
İnsan kurbanının bazılarında dikkat çeken önemli bir nokta ise kurbanın küçük parçalara bölünmesidir. Bazı toplumlarda parçaları ekili arazilere savurma âdetinden hareketle Eliade, insan kurbanını hasadın bereketli olması için yapıldığını ileri sürse de[61] insan kurbanının tek bir gerekçeyle açıklanması yeterli değildir. Diğer kurbanların uygulanma gerekçesi insan kurbanı için de geçerli olduğu ileri sürülebilir. Fakat şartlar daha ağır olduğunda insan kurbanı uygulanıyordu. En önemli sebep ise durumun ciddiyeti nedeniyle insanın varlığını koruyup, geleceğini güvence altına almak istemesiydi. Beklenti ile sunu arasında ilişki olduğu için insanoğlu daha az önemli konularda önce kolay ve pratik olan sunularda bulunurken, ağır şartlar altında ise elindekileri kaybetmeme, mevcut düzeni sürdürme arzusuna yenik düşüp, kendi cinslerini kurban etmiştir. İnsan kurbanlarının daha çok çocuk, köle, hizmetçi ve kadın olması zayıfların sunu olarak kullanıldığını gösterebilir.
İnsan kurbanlarının farklı bir şekli olan cenaze kurbanları ölüm sonrası hayatla ilişkilidir. Bu kurban uygulamasının amacı ölüm sonrası kişiyi yalnızlıktan, karşılaşacağı olumsuzluklardan korumak ve ölen kişinin ölüm sonrası hayatını güvence altına almaktır. Efendileri ölen köleler, hizmetçiler veya hayvanlar öldürülerek ölüm sonrası yolculukta hizmetlerine devam etmeleri için efendileriyle birlikte gömülürlerdi. Hinduizmde ölen erkeğin ardından eş veya eşler kocalarına refakat etmeleri için diri diri yak ılırlardı.[62] Mısır’da ölen firavunların cenazelerinde çok sayıda hizmetçi ve mezar işçisi öldürülürdü.[63] Anadolu’da yapılan birçok kazıda mezarların çevrelerinde hayvan iskeletlerinin bulunması Anadolu’da da uygulandığını göstermektedir[64]Benzer uygulamalar Babil’de, eski Yunanda, eski Türklerde, Amerika ve Pasifik yerlilerinde görülmüştür.
Bir diğer kanlı kurban çeşidi komünyon kurbanı olup daha çok totem inancıyla ilişkilidir. Klan üyeleri ataları saydıkları ve tap ındıkları totem hayvanını yılda bir defa törenle kurban ederlerdi. Bu kurbanın etinden, kanından oluşan yemeği tüm klan üyeleri yiyerek mana gücüne ulaşacaklarına inanırlardı. Bu kurban uygulamasının amacı klan üyelerinin kutsalla bütünleşmesini sağlamaktır. Kurbandan yiyen üye kutsallaşarak daha güvenli bir hale gelmiştir. Komünyon kurbanı ile Hristiyanlıktaki Evharistiya ayini arasında ilişki kuran yaklaşımlar bulunmaktadır.[65]
Bir diğer kanlı kurban şekli kişinin tanrı için kendi canını feda etmesidir. (sacrificing the self). İslam anlayışındaki şehitlik (martyrdom)bu sınıfa girmektedir. İslam şehitlere büyük vaatlerde bulunmuş, Hz. Sümeyye ve Hz. Hamza ve daha sonra Kerbela’da şehit olan Hz. Hüseyin’in sembolleşmesi şehitlik kavramını hafızalarda canlı olarak tutmuştur. [66]Fedakârlık, adama, tanrının sevgisinin kazanma, şehitlere vaat edilenleri kazanarak ölüm sonrası kaygılarından kurtulma ve geleceği güvenceye alma bu kurban türünde etkilidir. Günümüzde inandığı bir konuya olan ilgisizlikten dolayı toplumun dikkatini çekmek için hayatlarına son verme davranışının ilahî boyutu olmadığı için bu sınıfta değerlendirilemez. Çünkü kurbanda sunan, sunu ve tabiatüstü güçlerin olması gerekir.

Toplumların kurban uygulamalarını şekillendiren faktörler vardır. Tanrı tasavvuru, kültürel ortamda öne çıkmış inançlar, üretim tarzı ve üretime bağlı olarak beklentiler, yaşanılan sıkıntıların şiddeti kurban sunumunu ve sıklığını etkilemiştir.
Eski Amerika toplumlarında kurban inanç ve uygulamaları benzerlik arz etmektedir. Mayalar kuraklık zamanlarında genç kızları ve delikanlıları volkanik kuyulara atarlardı.[67] Aztek tanrılarından Te-Katli-Poka zalim bir tanrı olup, kabartma resimlerinde insan kalbi yutmak için ağzını açmış bir şekilde tasvir edilmiştir. [68]Her yirmi günde satın alınmış esir kalbi sökülerek parçalanıp, yenilirdi. Kurbanın eti ve kanı hamura karıştırılıp ekmek yapılırdı. Bu uygulamayla bir yerde kanla beslenen tanrı taklit edilmekteydi. Bir tapınak inşasında kutsama amaçlı olarak bir haftada 7.000 insanı kurban ettikleri bilinmektedir. Azteklerin başkentindeki Teocalli tapınağındaki çalışmalarda 136.000 insan kafatası sayılmıştır.[69] Azteklerdeki yaygın insan kurbanını bazı araştırmacılar aşırı nüfus yoğunluğu sonucu ortaya çıkan gıda yokluğu ve beslenme yetersizliğinin doğurduğu protein açığını kapatmak için başvurulan yöntem olarak değerlendirirken, [70]bazı araştırmacılar da bu kurbanların siyasi amaçla hükümdarların insanları kontrol etme amacına yönelik olarak değerlendirmektedir. [71]Her iki yaklaşımda tanrı kavramının olmaması yaklaşımların yetersizliğini göstermektedir.
İnkalar esirlerden seçtikleri kurbanları yaratıcı tanrı sayılan güneş tanrısı Uirakoşa’nın günlük gıdası sayarlar, [72]fakir ailelerin çocuklarını kurban için satın alıp etini yer, kanını içer, ya da hamura karıştırırlardı.[73] Bu topluluklarda kurban uygulamasını en çok tanrı tasavvuru etkilemiştir. Kendisinden korkulan tanrının teskini için insanlar sunulmuş, böylece geriye kalanlar güvenceye alınmıştır. Eski Amerika toplumlarında savaşta galip gelmek, düşmana korku salmak, kralların tahtını takdis etmek, kıtlıktan kurtulmak, toprağın verimini artırmak, kesilen kurbanı yiyerek tabiatüstü varlıklarla bütünleşmek gibi amaçlarla kurban uygulaması yapıldığı söylenebilir.
İnsan kurbanın yaygın olduğu eski Amerika toplumlarının insan kurbanlarını daha çok esirler içinden seçmeleri oldukça dikkat çekicidir. Bu kurbandaki amaçlardan birisi de toplumu düşmanlara karşı dinamik tutma ve savaşa hazır bireyler oluşturma olabilir. Böylece savaşa daha hazırlıklı ve dirençli kişiliklerin oluştuğu düşünülebilir. Toplumlar varlıklarını devam ettirmek için kendi kültürlerini enkültürasyon aracılığıyla kuşaklara aktarırlarken model kişilikler sunarlar. [74]Toplumlar model kişiliği güçlendirmek için çeşitli yöntemler kullanırlar. Bu kurbanların çoğunun esirlerden seçilmesi bireyleri sava şçı olarak yetiştirme arzusunun bir işareti olabilir.
Eski Yunanda kurban ibadeti önemli bir yere sahip olduğu için efsanelerine ve eski edebî metinlerine girmiştir. Her tanrıya sunulacak kurban cinsi ve sunuş şekli farklı farklıydı. Tanrılar erkek ve dişi olarak ikiye ayrılmış erkek tanrıya erkek kurban, dişi tanrıya dişi kurban sunulmuştur.[75] Gök tanrıları için beyaz, yer tanrıları için siyah, ateş tanrısı için kızıl renkli kurbanlar sunulurdu. Homeros bir şiirinde Troillılara güneş tanrısı için erkek ve beyaz, toprak tanrısı için ise siyah ve dişi kurban kesilmesi çağrısında bulunur.[76] Kurban kesecek kişi yıkanır ve başına çelenk takardı. Kurban sunakta kesilir veya yakılır, rahipler törene başkanlık eder ve hayvanı takdis ederlerdi.[77] Yakılan kurbanlar üzerine şarap dökülür veya arpa saçılırdı.[78] Kurban kanı rahipler tarafından kesenlerin yüzüne sürülürdü.[79] Fal kurbanı uygulanır, kesilen kurban kâhin tarafından incelenip gelecekle ilgili bilgiler alınmaya çalışılırdı. [80]Eski Yunanda çocuk kurbanın izleri vardır. Troi savaşları sırasında Çanakkale Boğazı’nda çıkan azgın dalgaların dinmesi için Akhalar komutanı Agamemnon kızı İphigenia’yı kurban etmek ister fakat tanrıça Artemis kıza acır ve onun yerine bir geyik gönderir. [81]Bir diğer mitolojik öyküde ise eski karısı kral Athamas’a kıtlığın önlenmesi için yeni karısından olan çocuğu Phriksos’u kurban etmesi gerektiğini söyler. Halk kıtlıktan kurtulmak için krala baskı yapar. Kral, kurban edilmesi için emir verince gökten bir altın postlu koç inip Phrikos’u ve kız kardeşini kaçırır. Phriksos daha sonra bu koçu Zeus’a kurban eder.[82]
Romalılarda ilk mahsul, insan kurbanı ve kurbanlık hayvanın bağırsağının şekline bakılarak gelecekle ilgili kehanetlerde bulunma âdeti vardı[83]Roma kültüründe zor zamanlarda insan kurbanı uygulaması mevcuttu.[84]Yunan ve Roma kültüründe kurban uygulamalarının amacı şükür, sıkıntılardan korunma ve gelecek kaygısından kurtulma olarak görülebilir.
Batı Avrupa’da yaşamış olan Keltlerde ilahlara adaklar sunulur ve bunu kâhinler gerçekleştirirdi. Keltlerde beyaz boğa kurban için tercih edilir,[85] insan kurbanları için daha çok hırsızlar ve eşkıyalar seçilir ve bunların kurban edilişi kazığa oturtma gibi işkenceli olurdu. Yeterli suçlu yoksa kurban masum insanlardan seçilirdi. Hastalık ve savaş için insan kurban edilirdi. Bunun yanında Keltlerde şeytanı zararsız hale getirme, tanrılarla uzlaşma, onları yatıştırma, gelecekte maddi kazanım kurbanın başlıca amaçlarındandı.[86] İskandilavya’da yaşayan Tötonlar avcılıkla geçindikleri için orman kazalarından korunmak için orman tanrısına yaban domuzu takdim ederlerdi. Slavlar kadın olduğuna inandıkları şer tanrısından kurtulmak için elbiseleri ağaca asar, yemekleri nehre dökerlerdi. Gök, ateş ve hayvan tanrıları için kurbanlar keser kanlarını etraflarına sürerlerdi. [87]Örneklerde görüldüğü gibi Avrupa toplumlarında kurbanların korunma amaçlı gerçekleştirildiği görülmektedir.
Anadolu toplumlarından olan Hititlerde ekmeğe önem verildiği için kurban olarak sunulurdu. Bu yüzden ekmek yapanlar ve fırınlarla ilgili yazılı emirler vardı.[88]Kral Mürşili’li duasında şöyle yalvarmaktadır:
“Sedir ağacının tatlı kokusunu duy, tapınağına dön. Sana kurban ekmekleri ve sıvı kurbanlarıyla yakarıyorum. Bunlar seni getirsin.”
Kanlı kurban olarak koyun, keçi, sığır kurban edilirdi. Tanrılara takdim edilecek kurbanların cinsi ve adedi formüle edilip yazıya dökülmüştü[89]Hititlerde ilk mahsul kurbanı vardı. Taze ürünler tanrıya sunulmazsa büyük günah işlenmiş sayılırdı. [90]Urartularda diğer Anadolu toplumları gibi verimliliğin artması için sayıları yetmiş dokuzu bulan tanrılarına koyun, keçi, sığır cinsinden kurbanlar ve adaklar sunarlardı.[91]
Firigyalılarda ana tanrıça Kibele’ye ilk mahsul ve ilk doğan hayvan yavruları takdime olarak sunulurdu. Kurbanlar yakılır ve kurbandan yemek büyük günah sayılırdı. Kurban kanı kesenin alnına ve çeşitli yerlerine sürülürdü. Frigyalılarda vakıf ve bedel kurbanı vardı. Tapınakta görev alacak erkek rahiplerin ayin sırasında cinsel organları kesilir, toprağa gömülür ve böylece doğanın doğurganlığının artacağına inanırlardı[92]
Anadolu uygarlıklarında ilk mahsul kurbanın bulunması, kurbanların verimliliğin artmasına yönelik olması bu toplumlarda kurban uygulamalarının minnettarlık, korunma ve geleceği kontrol amacına yönelik olduğunu göstermektedir.
Fenikelilere göre tanrılar her şeyin ilkini isterdi. İlk çocuklarını bu yüzden kurban ederlerdi. Günahlardan arınma ve savaşta başarı için yığınlarca çocuk kurban edilir[93] ve bunun için emzikli çocuklar tercih edilirdi. Batı Samilerde olan oğul kurbanı geleneği İsrail’de de vardı. [94]Babil’de ise cumartesi günleri uğursuz sayılır ve bundan korunmak için adaklar adanır, Ay tutulduğunda cinleri kovmak için kurban kesilirdi. Asurlular kesilen oğlak ve kuzunun günahları temizleyeceğine[95] ve kurban kesilmezse tanrının insanı yiyeceğine inanırlardı. [96]Sümerlerde ise kurban süslü mabetlerde ihtişamlı törenlerle tanrılara gıda olsun diye gerçekleştirilirdi. Kurbanda esas olan kan akıtmak olduğu için hayvanın cinsi ve rengi önemli değildi. Amaçları ise tanrılarla ilişkileri güçlendirmek ve onları yatıştırmaktı.[97]
Orta Doğu coğrafyasında yaşamış topluluklarda görülen kurban uygulamalarındaki amaçlardan en önemlisi arınma arzusudur. Bu durum Yahudilik ve daha sonra Hristiyanlıktaki kurban anlayışını etkilemiş olabilir. Bu topluluklarda görülen kurban uygulamalarında arınma arzusunun yanında, korunma, minnettarlık ve tanrılarla iyi ilişkiler kurma amaçlandığı görülmektedir.
Eski Mısır’da kansız kurban olarak en çok tuzsuz ekmek sunulurdu. Bu uygulama Yahudilerdeki mayasız ekmek uygulamasını etkilemiş olabilir. Amaçları diğer dinlerden farklı değildi. En büyük tanrı sayılan İsis için sığır cinsinden kurbanlar sunulur, kesim öncesi oruç tutulur ve dua edilirdi.[98] Mısır’da insan kurbanları vardı. Firavunların ölümü sonrası hizmetçileri kurban edilip onlarla birlikte gömülürdü. Ayrıca mahsulün bereketli olması için insan kurban edilirdi. Başakların sarı renkli olması için sarışın insanlar tercih edilirdi. Büyük bir ilah sayılan Nil nehrine kurban sunulurdu. Bilhassa aristokrat sınıfına mensup babalar bakire kızlarını Nil’e atarlardı. Mısır’da tarımın önemli olması ve bunun Nil Nehri’ne bağlı olması, ölüm sonrası hayatın sürdüğüne olan inanç, kurbanı etkilemiştir. Tarım toplumu olmaları kurban uygulamalarında bereket beklentisini öne çıkarmıştır. Ölüm sonrası hayata inanma cenaze kurbanı uygulamalarını artırmış, bu uygulama ile ölen kimseyi yalnızlığa karşı koruma amaçlanmıştır.
Eski İran’da içki(hao ma), hayvan ve ateş kurbanı görülür. [99]Hoama bitkisinin özsuyundan elde edilen içki, kurban kesilecek yere rahipler tarafından serpilir ve ayine katılanlara ikram edilirdi. İran kültüründe önemli bir yere sahip olan ateşle kurban ilişkilendirilmiş olup, kurban kesilecek yere ateş yakılırdı. Birçok kültürde olduğu gibi kurbanlık hayvan olarak öküz veya boğa tercih edilirdi. Orta Asya topluluklarında görülen hayvanın kanını akıtmama âdeti İran’da da vardı. Bu sebeple bıçakla kesme yerine sopayla hayvanı döverek öldürürlerdi. Zerdüşt içki ve hayvan kurbanını yasaklayınca kurban uygulamaları azalmış fakat onun ölümü sonrası tekrar eski haline dönmüştür.[100]
Hindular kurban kesmezlerse ölülerin aç kalaca ğına inanırlardı[101]Hinduizmde hayvan, insan ve içki kurbanı görülür. Hayvan kurbanının en önemlisi attır. Saf kan at kurban için ayrıldıktan sonra bir yıl serbestçe dolaşır. Daha sonra törenler sonrası boğularak öldürülür. Cenaze kurbanının en yaygın olduğu dinlerden birisi Hinduizmdir.
Ölen erkeğin ardından eş veya eşler kocalarına refakat etmeleri için diri olarak ateşe atılarak yakılırlardı.[102]
Hinduzmdeki tanrı tasavvuru antropomorfik olup, tanrı Yama’nın kurban törenine soma içmeye geldiğine inanırlar, kurbana ve çevresine soma serperler. Hinduizmde süt, hububat, meyve gibi takdimeler kansız kurban olarak uygulanır, tamamı veya bir kısmı ateşe atılır veya otların üzerine serilir, katılanlara sunulurdu. Hintlilerdeki at tercihi eski Türklerdeki at kurbanıyla, kurbanın bir parçasının ateşe atılması İran kültürüyle benzerlik göstermektedir. Hinduizmdeki kurban uygulamalarında tanrılara hediye sunmak, günahları affettirmek, komünyon yemeği yiyerek tanrıyla bütünleşmek gibi amaçlar güdülmektedir.[103]
Budizm’de “ahimsa” prensibince hiçbir canlıya zarar verilmemelidir. Tenasüh inancı gereği kesilen hayvan sonraki hayatta insan olabilirdi.[104] Bunun yerine ruhani kurban gelişmiştir. Doğru kurban kişinin kendini dine adamasıdır. Budistler dinin bu şekilde ayakta kalacağına inanırlar.[105] “Sangha”(bekâr rahipler teşkilatı) katı kurallara sahiptir. Teşkilat üyeleri evlenmez, katı bir riyazet hayatı yaşarlar[106]Budizmdeki kurbanın fedakârlık, adama ve riyazet temeline oturduğu görülmektedir.
Çin’de kurbanlar ata ruhları ve tanrılara sunulur. En basit kurban ataların resimleri önünde günlük buhur yakmaktır. Ölenlerin doğum ve ölüm yıldönümlerinde çeşitli takdimeler sunulurdu. Ev hayvanları, yaşlı ve güçten düşmüş atlar kanlı kurbanı, hububat, çeşitli yiyecekler, mayalanmış içki ve ipek kansız takdimeleri oluşturmaktadır.
Kurbanlar ilkbahar ve sonbaharda sunulurdu. Bunun yanında güneş tutulması, sel, salgın hastalık, kuraklık gibi zamanlarda da kurban uygulamaları görülürdü. Kurbanın amacı tanrılardan korunma ve lütuflarını kazanmaktı. Çin’de insan kurbanı Konfüçyüs’le birlikte sona ermiş bunun yerini tahıl sapından yapılmış heykeller almıştır. Çin kültüründe kurban korunma ve tanrıların beğenisini kazanarak daha çok bolluk ve berekete kavuşma amacına dönük şölen yönü olan uygulamalar olarak dikkat çekmektedir.
Japon kültüründeki kurban uygulamaları Çin’deki uygulamalara benzerlik arz eder. Kurbanın amacı korunma ve tanrılardan beklentilerinin gerçekleşmesi için yardım beklentisidir. Şintoizm’de takdimeler tapınmadan ziyade tanrılarla pazarlığa dönüktür. Çoğunlukla tanrıları yatıştırma, onların teveccühünü kazanma gelecekte onlardan iyi şeyler beklemek amacıyla takdimeler sunulur.
Takdimeler tanrılara ve ata ruhlarına sunulurdu. Gıda takdimeleri daha çok pirinç ve pirinçten yapılan yemekler ve içkilerdi.[107] Hayvan kurbanı olmasına rağmen uygulaması bugün yoktur. Yiyecek takdimeleri oldukça geniştir. Tuzdan sebzeye, balıktan yaban tavşanına kadar yedikleri her şeyden takdime yapmışlardır. Tanrı tasavvurunun antropomorfik olması nedeniyle eski Japonlar giyisi ve mesken takdimeleri sunarlardı. Tanrıların dinlenmesi için evlerinde köşe hazırlarlardı.[108] Japon tarihinde nadiren gönüllü insan kurbanları görülür. Ayrıca mabetlerde köleler kurban olarak sunulmuş olup,[109] bu uygulama zamanla kaybolmuştur.
Tüm kurban çeşitlerinin görüldüğü Afrika’da ise hayat tarzı kurban uygulamasını etkilemiştir. Bir Afrika toplumu olan Nuer’lerde hayatın birçok bölümünde kurban uygulaması görülür. İlk doğum ve ikiz doğum sonrası, hastalık anında, evlilik ve cenaze törenlerinde günah işleme sonrası, savaş öncesi, balık avlama öncesi durumlarda kurban uygulaması görülür. [110]Toplu yemekler vasıtasıyla tanrı ile daha güçlü bağlar kurulacağı inancı Afrika’da toplu yemek takdimesini oldukça yaygınlaştırmıştır. Tanrılara teşekkür ve hediye takdimeleri sunarak, onların gönüllerini alacaklarına ve böylece daha çok nimetlere kavuşacaklarına inanırlar. Felaket zamanlarında tanrıların gazabını dindirmek için, yardıma ihtiyaç duyduklarında da adak kurbanı sunarlar. Kurbanın kötülükleri önlediğine inandıkları için kötülük gerçekleşmeden kurban keserler. Hasta insan yerine veya uzun süre doğum sancısı çeken kadın yerine hayvan kurban edilir ve istenmeyen durumun hayvana geçtiğine inanılır. Farklı uygulamaları olmasına rağmen, bedel kurbanı için genellikle kümes hayvanları tercih edilir.[111]
Sabiilikte ise kurban ayrı bir ibadet olmaktan çok ayin yemeklerinin parçası gibi düşünülmüştür. Kurban hayvanı olarak koç ve güvercin sunarlar. Koyun kurbanına dişi olmasından dolayı izin verilmez. Güvercinde cinsiyet önemli de ğildir.[112]Kurban törenini din adamları icra eder. Sabiilerde kurban ve kurbancı özdeşleştirilir. Kurban hayvanı ayin yemeğini tertip eden kişiyi, hayvanın ölümü kişinin ölümünü, hayvanın ölü cesedi kişinin bedenini temsil eder.[113]
İslam öncesi geleneksel Türk dininde kurban önemli bir yere sahipti. Doğumda, ölümde, düğünde, bayramda, yatır ziyaretinde, bereket dileme ve tanrıya yakarışta hep kurban görülür.[114] Türklerde kansız kurbana şaçı denirdi. Kutsal ağaçlara ve kam davuluna bez bağlama, tös denilen sembollere yemek sunma, ağızlarını yağlama, ateşe yağ atma,[115]bahşiş verme[116] kansız kurban sayılırdı. Saçı kurbanları toplumların geçim kaynakları ile alakalı idi. Hayvancılıkla uğraşanlar süt, kımız, yağ sunarken çiftçiler buğday, darı, tüccarlar ise parayı saçı olarak kullanırlardı.[117] “Darısı başımıza” deyiminin darı saçısından günümüze geldiği ileri sürülür. Günümüzde gelin eve gelirken damat tarafından kuru yemiş, şeker, para vb. şeylerin saçılması, gelinin üzerine buğday, darı, ekmek gibi gıda maddelerinin atılması, su serpilmesi saçı kurbanının devamıdır. Bunun bereket için yapıldığı gibi, aile dışından gelen gelini ata ruhlarının kabul etmesi için atalara sunulan kansız kurbanlar olduğunu ileri süren araştırmacılar bulunmaktadır[118]Tarihte, ilkbaharda ilk şimşek çaktığında, gök gürlediğinde içinde süt, ayran, kımız bulunan kaplar çadır etrafında dolaştırılarak saçı töreni yapılırdı.[119]Kalafat günümüz Altay yöresi Türklerinde kutsal sayılan süt, kımız, darı ve buğdaydan şaçı kurbanın yaygın olarak uygulandığını benzer şaçı uygulamalarının Anadolu’da yaygın bir şekilde görüldüğünü belirtmektedir.[120]
Eski Türklerde bir diğer önemli kurban “ıdhuk” kurbanlarıdır. ıdhuk; ıdık, ıyık, ızık olarak kullanılmıştır. ıduk adak sahibinin adağı için salıverilen kutlu ve mübarek sayılan hayvandır. Sütünden, gücünden ve yününden yararlanılmazdı. [121]Bu hayvanlar istedikleri yerde otlayabilir, başka birisinin bağ veya bahçesine girdiğinde kovulmazlardı. Bu hayvanı incitecek davranışlardan kaçınmak gerekirdi. Bu hayvanlara hırsız ve canavarın dokunmadığına inanılır, ancak yedi yaşında kurban edilirlerdi[122]Bu uygulamaya benzer bir uygulama cahiliye Araplarında da görülmektedir. Araplarda bu amaçla salıverilen hayvana “saibe” denirdi.[123]
Türklerin kanlı kurban için tercih ettikleri hayvanların başında at gelir[124]Attan sonra koç gelirdi. Eski Türklerde deve dışında her tür evcil hayvanın kurban edildiğini belirten bazı araştırmacılar kurbanlık hayvan listesine köpeği ve domuzu da eklemektedirler.[125]
Eski Türklerde kurbanın rengi önemliydi. Gök tanrısına beyaz renkli hayvanlar, yer tanrısına, ata ruhlarına ve kötülüklerinden korunmak için kötü ruhlara beyaz dışında kalan renklerden sunulurdu.[126] Beyaz rengin gök tanrı tarafından beğenildiğine inanırlar,[127] kurban edilecek hayvanın erkek olmasını tercih ederlerdi. Dede Korkut hikâyesinde “attan aygır, deveden buğra, koyundan koç’’ kestikleri anlatılır.[128]
Eski Türklerde kurbanı kesme şekilleri farklılıklar göstermektedir. Belkırmasuda boğma ve atar damarı sıkma, kalbe bıçak sokmyöntemleri uygulanırdı. Türkler kanda ruhun bulunduğuna inandıkları için kanı akıtmak istemezlerdi. Orta Asya kültüründe kurbanın kanı kurbana saygıdan ve kurbanın kurbancının hizmetine girmesi için akıtılmazdı.[129] Kurbanlık hayvanın kulak, burun, ağız ve makatı otlarla tıkanarak kanın yere düşmesi önlenirdi. [130]İdam mahkûmlarının kanı akıtılmazdı. Hakaretle öldürülmek istenen kişilerin kanı akıtılırdı. Bu durum Selçuklu ve Osmanlı hanedanı için de geçerli idi. Bu soylara mensup kişiler öldürülürken kansız infaz yöntemleri uygulanır, [131]idam edilirken kanları akıtılmazdı. Kan akıtmama âdeti Moğollarda da vardı. Bu durum Cengiz yasalarına bile girmişti. Cengiz yasalarına göre hayvanın karnı yarılıp kalbi sıkılmalıdır. Bunun dışında öldürülen hayvanın eti yenilmemelidir. Kim Müslümanlar gibi hayvan keserse idam edilmesi gerekirdi.[132] Bazı Alevî topluluklarında görülen tığlama kurbanında da kanın bir kaba toplanması, insana bulaşmaması toprağa değmemesi gerekir.[133]
Kemik de kan kadar önemli olup kandan sonra ruhun ikamet ettiği yer olarak görülürdü. Kemikler hayat kaynağı sayılmış ve kırılmadığı takdirde hayatın tekrar başlayacağına inanılırdı. Eğer kırılırsa tekrar dünyaya gelen hayvan bunu kendi cinsine aktarıp insanları avsız bırakabilirdi. [134]Kemikler yakılmaz, kırılmaz, köpeklere verilmezdi. Kemikler kayın yapraklarıyla örtülerek tanrıya sunulurduEliade, Türklerin kemiği tekrar dirilme inancının ve soyun sembolü olarak,[135] Gökalp ise toplumsal statüyü belirlemek için kemik sembolünü kullandıklarını belirtmektedirler. Bağımsız boylara ak kemikliler, onların hâkimiyeti altındakilere kara kemikliler ifadesini kullanmışlardır.[136]
Eski Türklerde kurban ile yakından alakalı olan dağ kültü vardı. Kafesoğlu dağ kültünü “tabiat kuvvetlerine inanma” başlığı altında inceler.[137] Bazı dağlar tanrıların mekânı sayılırdı.[138] Bu dağlara kadın ayağı değmez, kadınların bu dağların kutsallığını bozduğuna veya kirlettiğine inanılırdı. Kurbanların sunulduğu bir dağa kadın çıktığı için ibadet ettikleri dağı değiştirmişlerdi. [139]Kadınlar kurban kesim yerine yaklaştırılmaz, kurbanın başında yalnızca erkekler bulunur ve kesen şaman her zaman erkek olurdu. [140]Kadınların ıdhuk hayvanlara dokunması kesinlikle yasaktı[141]Günümüzde Mersin Tahtacıları ay hali yaşayan kadınları kurbana yaklaştırmamaktadırlar.[142]
Kurban törenlerinde kurban sahibi pişen etin en iyi yerini şamana takdim ederdi.[143] Günümüz Alevîlerinde hayvanın sağ ön budunun dedeye verilmesi,[144] Yahudilerde hahamların sağ ön budu alması farklı kültürlerdeki benzerlikler olarak dikkat çekmektedir.
Eski Türkler çekindikleri kötü ruhlara istemeyerek kurban sunarlardı. Bunların başında gelen ise “Erlik”ti. Kurban verilmezse felaketler yağdıracağından çekindikleri için rızasız olarak kurban sunarlardı.[145]
Türklerde kurban, doğum ve ölüm sonrası, belli mevsimlerde sunulurdu. Özellikle ilkbaharda görkemli kutlamalar yapılır ve kurban kesilirdi.[146]
Eski Türklerde bedel kurbanı uygulaması vardı. Ölen kişinin atının kuyruğu kesilirdi. Bu kuyruk evlere, mezarlara veya atlara bağlanarak teşhir edilir ve bu âdete “tullama” denirdi.[147]
Eski Türklerde insan kurbanı oldukça tartışmalı bir konudur. Bazı kaynaklarda cenaze kurbanı olarak hizmetçilerin kurban edildiği ileri sürülürken[148] bazı kaynaklarda ise bunun tüm Türkler için geçerli olmadığı ileri sürülmektedir. Kültür tarihçisi Eberhard, bozkır kültüründe insan kurbanı görülmediğini ileri sürerek Türklerde insan kurbanı olmadığını belirtir.[149]
Yahudilikte kurban önemli bir ibadet olmasından dolayı başlangıcı, gelişimi, değişimi üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalar kurbanın ne zaman başladığı, hangi milletlerden etkilendiği, sürgün öncesi ve sonrası kurban çeşitleri gibi konuları ele almışlardır.[150] Yahudi âlim Maimonides’in yaklaşımına göre kurban Yahudi âdeti değildir. Daha önceki milletlerin uygulamalarına farklı anlamlar yüklenerek Tanrı için yapılmaya başlanmıştır.[151]Dinin âdetleri muhafaza etmede gösterdiği hassasiyetle[152] günümüze aktarılmıştır. Maimonides’in bu yaklaşımı oldukça yerindedir. Babil sürgününde ve Mısır’da Yahudiler birçok yönden etkilendiler. Cumartesi günü Babil’de uğursuz sayılırdı. Yahudilerden Hristiyanlığa geçen Evharistiya ayininin orijini Babil’e dayandığı söylenebilir. Yahudilerdeki kurban inanç ve uygulamaları, Mezopotomya’da göçebe olmaları nedeni ile birçok toplumdan,[153] daha sonra Babil’den ve Mısır’dan etkilendi. Yahudilikteki kurban inancını anlamak için bu noktalar ihmal edilmemelidir. Birçok batılı araştırmacı İbrani kurban anlayışını temel alarak kurbana yaklaşmakta ve daha öncesini ihmal etmektedirler. Bu durum kurbanın tarihsel açıdan değerlendirilmesini eksik bırakmaktadır.
Yahudi inancına göre günahın cezası ölümdür. Başlangıçta ölümsüz olan insan Cennet’te işlediği günahla ölümlü hale dönüşmüştür. İlk insan Hz. Âdem gibi günah işleyen ölümü hak eder. Bu anlayışa bağlı olarak Yahudiler yılda bir defa kefaret kurbanı sunarak günahlarından arındıklarına ve dolayısıyla ölüm cezalarını kaldırdıklarına inanırlardı.[154]İlk uygulamasını Hz. Nuh’ta görülen[155]kurbanı altar (mezbah,mizbah)üzerinde sunma âdeti vardı. Altar vasıfları belirlenmiş olup,[156]peygamberlerce kurulduğuna inanılan sunu taşlarıdır. Kurbanın üzerine konduğu kutsamasa diyebileceğimiz altarda Yahudilerin daha önce dağlarda kurban kesmelerinin uzantıları görülür. Nuh Tufanı’nda yüksek dağların su altında kalmaması[157] ve İsrailoğullarının çoban olmaları nedeniyle dağlar dinî açıdan öneme sahipti. Kurbanda tuz kullanılır, tuzun arınmayı, ızdırabı sembolize ettiğine, kurbanın kendisinin ise Tanrı’ya bağlılığı, sadakati, güveni ve şükrü ifade ettiğine inanırlardı. [158]Günahkâr, kusursuz bir hayvanı Tanrı’ya kurban eder ve ellerini kurbana koyarsa günahı sembolik olarak kurbana geçtiğine[159] ve bunun kurbanla özdeşleşmeyi sembolize ettiğine inanırlardı.[160]
Yahudilikte birçok kurban çeşidi olup bunlardan bazıları vakıf kurbanı, yemek kurbanı, içki kurbanı, barış kurbanı, şükran kurbanı, adak kurbanı, kefaret kurbanı, din adamı tayin etme kurbanı şeklinde sıralanabilir.[161]Kurbanların sunumunda izlenen uygulamalardan birisi de yakmadır. Günümüzde uygulanmamaktadır fakat tarihte uygulandığı bilinmektedir. Nedeni ise Tevrat’ın ifadesiyle “Rabbe hoş koku olmasıdır.”[162] Bu uygulamanın eski inançlardaki gökyüzü tanrılarına duman gönderme âdetinden geldiğini[163]savunan araştırmacılar olduğu gibi, ateşin temizleyiciliğini ileri sürerek[164] günahlardan kurtulma arzusuna bağlayan araştırmacılar da bulunmaktadır. Kurbanlık hayvana el sürülmesiyle günahlar ona geçmiş olup, yakılmasıyla günahlar yanıp yok olacaktır. Her iki yaklaşımın dayandığı tarihî uygulamalar vardır. Bu uygulamada Habil’in kurbanının gökten gelen bir ateşle yandığı inancının da etkili olabileceği düşünülebilir. M.S.70 yılında mabedin tamamen tahrip edilmesiyle kurban kesme ve yakma zorunluluğu kalkmıştır. Mabet Yahudilere göre önemli bir konuma sahip olup yeraltı, yerüstü ve gökyüzünün kesişme noktasıdır.[165] Burası Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ı bağlayıp kurban etmek istediği,[166]meleklerin yeryüzüne inip çıktıkları merdivenin bulunduğu, Tanrı’nın evi, göklerin kapısı olup,[167] planını çölü geçme aşamasında Hz. Musa tarafından çizildiğine inanılır.[168]Mabedin öneminden dolayı kurban burada sunulmalıdır. Bu anlayış Yahudilere Kenan kültüründen geçmiş olabilir. Kenan kültüründe rahipler üstün sayılır ve mabet dinde merkez konumdaydı.[169]Mabet yıkılınca kurban sunacak yer kalmamıştır. Yahudilikte bu kadar karmaşık yapıda ve hayatın merkezindeki kurban ibadetinin askıya alınmasında Yahudi halkında kurban konusunda oluşmuş bezginlin rolü olabilir. Bir sürü kurban çeşidinin ve her birinin kendine özgü kurallarının olması insanları sıktığı ve yorduğu düşünülebilir. Kurban sonrası kabullenmişlik hâli bunun işareti sayılabilir. Kurbanın kalkması ebedi değil geçici olup, Yahudiler yıkılan mabetlerinde tekrar kurban kesme ümitlerini sürdürmektedirler.[170]
Yahudi inançlarına göre eti yenen her hayvan kurban olmaz. Kanlı kurban takdimeleri olarak makbul olanları dana, koç, kuzu, keçi, güvercin ve kumrudur.[171]Bunlardan da makbulü sığır ve danadır. En makbulü ise erkek olanlarıdır.[172]Bazı araştırmacılar bu inancın Mısır’da şekillendiği ileri sürmektedirler. Mısır’da Apis boğası şeklinde bir koruyucu tanrı vardı.[173] Bazı hayvanlara ilahların nüfuz ettiğine inanılırdı. Apis boğası bunlardan birisiydi.[174]Mısırlılar Apis boğasına tanrısal dölleyicilik atfediyor güneş tanrısı ile ilişkilendiriyorlardı.[175]Nil ilahının sembolü olup, araziyi aşılayıcı kudrete sahip olduğuna inanılırdı.[176]Mısır’daki tarım kültürü boğayı kutsamış olabilir fakat boğa kültü yalnızca Mısır’a özgü değildir. Boğa kültüne Girit'te, Kenan kültüründe, Kibele kültünde ve Zerdüştilikte rastlanır. Bunlara Hinduizm de eklenebilir. Boğanın tercih edilmesinde boğanın gücü, dayanıklılığı ve tarımda verimliliğin sembolü olması başlıca nedenler olarak düşünülebilir. Mısır yaşantısı Yahudilerdeki boğa kültünü güçlendirmiş olabilir fakat bu kültün kaynağı olarak Mısır inançlarını görmek yeterli olmayabilir.
Kansız kurban olarak kendisini mabet hizmetine adayan ruhani kurbanlar vardı. Yiyecek içecek olarak ise yağ ve un karışımı yapılmış üzerine bol günlük sürülmüş ekmek, fırında pişmiş ekmek, tava ekmeği, mayasız pide, yufka, turfanda kavrulmuş buğday başağı, dökülen sıvı takdime olarak şarap ve mesh yağı bunların dışında buhur uygulamaları vardır.[177]Yahudilikte ilk mahsul kurbanı görülmektedir. Bu durum Tevrat’ta “Toprağın turfandalarının ilkini Rabbin evine getireceksin”[178] şeklinde anlatılmaktadır.
Yahudilikte insan kurbanı uygulaması olduğuna dair işaretler vardır. Eski Ahit’te bu görüşü destekleyen ifadeler bulunmaktadır. “İnsan olsun yahut hayvan olsun veya tarla olsun kişinin kendinden rabbe vakfettiği hiçbir şey satılmayacak, fidyesi verilmeyecek mutlaka öldürülecektir.[179]Yine Eski Ahit’te “...Oğullarının ilk doğanını, bana vereceksin. Öküzlerin ve davarların için de bunu yapacaksın; yedi gün anası ile kalacak sekizinci gün bana vereceks/n.”[180]Gerez’de yapılan arkeolojik kazılarda birçok küp bulunmuştur. Küpleri önemli kılan ise içlerinde çocuk iskeletlerinin bulunmasıydı. Bu iskeletlerden ikisi dışında hepsi sekiz günlüktü.[181]Eski Ahit’te bu ifadelerin olması ve arkeolojik buluntulara rağmen insan kurbanın Yahudiler arasında çok yaygın olarak uygulandığını ileri sürmek doğru değildir. Uygulamanın zamanla dinden sapmalar neticesinde sapkın Yahudilerce Fenikelilerdeveya başka ilkel dinlerden alındığı bazı araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir
Yahudilik ve İslam ilk kurban olayı konusunda ve Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmek[182] istemesinde mutabıktır, fakat hangi oğlu olduğu konusunda aynı inancı paylaşmazlar. Yahudiler İshak’ın kurban edilmek istendiğini, Müslümanlar ise İsmail olduğunu ileri sürerler. Erginer, tartışmanın sebebini kurbanlığın Tanrı tarafından kutsandığı için her iki tarafın soylarını kutsama çabasına bağlar.[183]Fakat bunun sırf kutsama adına olduğunu ileri sürmek Müslümanlara haksızlık olur. Müslümanlar her ikisinin peygamber olduğuna inanmaktadır. Peygamber soyundan gelmek kutsanma için yeterli değil midir? Esinoğlu, olayın geçtiği dönemde anaerkil yapıdan ataerkil aile yapısına geçiş olmasına rağmen hâlâ anaerkil yapının gücünü hissettirdiğini dolayısı ile “ana kari” konumundaki Sara’nın çocuğunun kurban edilmesine göz yummayacağını bilakis cariye olan Hacer’in çocuğunun kurban edilmesini isteyeceğini ileri sürer. Aynı zamanda İshak’ın kurban edilmesi Tevrat’taki ilk ürün mantığına ters olduğunu belirtir[184]Bu düşünceye ilave olarak Sara yaşlıdır ikinci bir çocuk ümidini muhtemelen kaybetmişti. Hacer ise daha gençtir ve tekrar anne olma ihtimali vardı. Cariye psikolojisiyle daha çekingen olması, yaşının küçüklüğü nedeniyle Sare’ye saygısı, tekrar anne olma imkânının olması ve statü olarak Sare’den daha aşağıda olması Hacer’in çocuğunun kurban olma ihtimalini yükseltir. Ayrıca Tevrat’ta geçen emre göre ilk çocuğun kurban edilmesi gerekir. Hz. İsmail’in ilk çocuk olduğu tarihen sabittir. Müslümanlara göre olayın gerçekleştiği yer Mekke’dir. Hz. İshak’ın buraya gittiğine dair hiç bir tarihî rivayet yoktur. Tevrat’ta kurbanlık oğul için “biricik’ ifadesinin bulunması olayın cereyan ettiği dönemde Hz. İbrahim’in bir çocuğunun olduğuna işaret edebilir. Kurbanın kim olduğu tartışılsa bile sonuçta ikisi de kurban olarak kesilmemiştir. Fakat daha sonra İshak’ın doğmasıyla İsmail baba ocağından uzaklaştırılmış bir yerde kurbanın ifadesi İsmail’in üzerinde gerçekleşmiştir.
Eski Ahit’te kurbanla alakalı olarak kan unsuru dikkat çekmektedir. Kan kefaret ve yapılan ahdin sembolüdür. “Canlılara yaşam veren kandır ve ben onu sunak üzerinde canlarınıza kefaret olması için size verdim; çünkü kan hayat karşılığı günah bağışlatır.” Kesilen kurbanların kanlarını yemek yasaktı ve kanı genellikle mezbaha serpilirdi. Kan ayrıca Tanrı ile yapılan ahdin sembolü idi. Hz. Musa’da kestiğ i kurbanın kanının bir kısmını mezbaha bir kısmını İsrailoğullarının üstüne serperek: “...İşte bütün bu sözler konusunda Rabbin sizinle yaptığı ahdin kanı” demişti.[185]Bunların yanında Yahudilerde kanı kapıya ve eşiklere sürme âdeti vardı.[186] Dikkati çeken bir diğer konu ise sert bir tanrı tasavvurunun vurgulanmasıdır. Mesela; “Bütün ilk doğanlar benimdir. İnekten, koyundan, bütün hayvanlarının ilk erkek doğanı benimdir. Eşeğin ilk doğanı için bir kuzu fidye vereceksin ve eğer veremeyeceksen o zaman onun boynunu kıracaksın.[187]”Tevrat’ın indiği toplumda bu tarz konuşmalar normal konuşma şekli olabilir. Yahut uzun yıllar Mısır’da köle yaşamış insanların anlayacağı tarzda emreden sert bir üslup kullanılmış olabilir. Yahudilikteki kefaret kurbanın önemli yer tutmasındaki faktörlerden birisi bu sertlik olabilir. Tanrı tasavvurunun sert olduğu dinlerde kefaret ve teskin kurbanları canlı ve yaygın olarak uygulandığı söylenebilir. Aynı durumun Yahudilik için de geçerli olduğu ileri sürülebilir. Kurban tarihi açısından Yahudilik bir dönüm noktası oluşturur. Artık ilahlara değil bir olan İlah’a kurban sunma dönemi başlamış ve kurban tekrar tevhit çizgisine çekilmiştir.
Yahudilikteki kurban anlayışında birçok kültürün etkileri görülmektedir. Yahudiler farklı kütlerlerden aldıkları bu uygulamaları kendilerine özgü sistematik bir yapıya sokarak kurbana daha geniş yüklemeler yapılmış, buna bağlı olarak beklentiler artmıştır. Korunma, arınma, teskin, sözleşme, bereket, gelecek kaygısından kurtulma, kurbanla özdeşleşerek kurbanı bedel yapma, kurban kanına önem atfetme, kurban uygulamalarında Tanrı tasavvuruna bağlı olarak uyulması gereken katı kurallar Yahudilikte daha belirgin hale gelmiştir.
Hz. İsa, yetiştiği çevrede inanç ve uygulamaları geçerli olan Yahudi kurban geleneğine vakıftı. Ailesi geleneksel Yahudi bayramlarında kanlı kurban takdimesi sunuyordu. Hz. İsa en azından Yahudilerin takdim ettiği kurbana karşı değildi.[188] Bir cüzzamlıyı iyi ettikten sonra “Sakın kimseye söyleme, ancak git, kendini kâhine göster ve onlara şahitlik için Musa’nın emrettiği takdimeyi arz et”,[189] başka bir olayda kurban sunmak için mezbaha gelen birisine “Kardeşinin sana karşı şikâyetini hatırlarsan adağını orada bırak, önce git kardeşinle barış; sonra gelip sunakta adağını sun"[190]demiştir. Döneminde oluşan kurban kirliliğine dikkat çekmek ve ibadetlerde samimiyetin önemini hissettirmek istemişti. Nitekim “Komşuyu sevmek bütün yakılan takdimelerden ve kurbanlardan üstündür”[191]sözü bu konuda iyi bir örnektir. Fakat Hz. İsa sonrası Hristiyan teolojisini oluşturanlar kurbanı farklı yorumlamışlardır.
Hristiyanlık teolojisinin merkezinde kefaret doktrini yer alır. Hz. İsa’nın insanlığın günahını affettirmek için kendini kurban ettiğine inanılır. İlk dönem Hristiyanları bu durumu hayvan kurbanı gibi değerlendirdikleri için Hz. İsa’yı “Tanrı’nın kuzusu”[192] gibi görüyorlardı. Daha sonraki teologlar İbrani kurbanıyla harmanlanmış bir anlayış getirdiler.[193] Hz. İsa son kurban sayılıp daha sonraki kurbanlar reddedilmiştir. Çünkü insanlığın günahını affettirecek, insanların üstünden bu günah yükünü kaldıracak özellikte değildirler. Yahudilikteki kefaret anlayışı Hristiyanlardaki kefaret doktrinini(doctrine of the atonement) etkilemiştir. Yahudilikte kişiler ve toplum adına işledikleri günahın bedeli olarak kefaret kurbanı kesilirken Hristiyanlıkta bu tüm insanlık adına bir insan kurbanına dönüşür. Pavlus’a göre nasıl ki bir insanın suçu ile tüm insanlık suçlu ve ölümlü olduysa, Tanrı’nın yardımıyla bir insan diğer insanların günahlarını yüklenebilir.[194] Asli günahın affı için özel kurban ve onun özel kanı gerekir. Tanrı’nın oğlu İsa insan suretine bürünerek dünyaya gelmiş, kendisi insanlık için kurban olmuştur.
“Çünkü Rab dünyayı yargılasın diye değil, ancak dünya onunla kurtulsun diye oğlunu gönderdi.”[195]
Hz. İsa sırf insanlara olan sevgisinden dolayı dünya nimetlerini terk ederek kendini kurban (self-sacrifice)etmiştir. Robbins, Hristiyanlıktaki Hz. İsa’nın kendini kurban etme inancının temelinde Socrates’in olduğunu ileri sürer.
Socrates özgürlük için kendini kurban etmişti. Aşkınlık boyutu eklenerek transfigürasyonla kendini kurban eden Hz. İsa modeli oluşturuldu.[196] Hz. İsa son kurbandır. Artık diğer kurbanların hükmü olmadığı için kanlı kurbana gerek yoktur. Yeni Ahit’te her yıl devamlı takdim edilen ayni kurbanla yaklaşanların kemale ermeyeceği, bununla ancak günahlarını hatırlayacakları anlatılır. Çünkü boğaların ve erkeçlerin kanlarının günahları kaldırmayacağı, İsa Mesih’in kendini sunmasıyla günahlardan arınılacağı belirtilir[197]Hristiyanlıkta da Yahudilik gibi kan kefaret aracı sayılmıştır.
İncil’de “kan dökülmeden günahların bağışlanması mümkün değildir”[198]ve “İsa’nın kanı bizi her türlü günahtan temizler”[199] ifadeleri bunu göstermektedir.
İnsanlık tarihinde su ve kurban kanı kefaret aracı olarak sayılırken kan sudan daha etkili görülmüştür.[200]
Bazı Hristiyan gruplar Hz. İsa’nın kurban olmasına inanmayı imanın şartı sayarlar. Yedinci Gün Adventistleri ilk kurbanın ilk günahın akabinde gerçekleştiğine inanırlar. Günahın sonucu olarak üryan kalan Âdem ve Havva’ya Tanrı Tevrat’ta geçtiği gibi “ deriden kaftan yaparak onlara giydirmiştir.”[201]Âdem ve Havva’nın suçu günahsız koçla örtülmüştür. Daha sonra Hz. İbrahim için yaşanacaklara razı olmadığı için koç indirmiştir. Fakat bu kurbanlar onların kendilerini kurtarmıştır. İnsanlığın günahı için biricik oğlunu göndermiştir. Nasıl diğer kurbanlar can kurtardıysa, İsa’da insanlığı kurtarmıştır. Diğer kurban olaylarına olduğu gibi İsa’nın kurban oluşuna iman etmek gerekir.[202]
Hristiyan teolojisi her ne kadar kanlı kurbanı yasaklasa da Orta Çağ boyunca din adına yapılan katliamlar kurbanı çağrıştırmaktadır. Günümüzde ise Hristiyan toplumların bazılarında kanlı kurban uygulamaları görülmektedir. Milletlerin geçmiş köklü inançlarını, adetlerini kolayca terk etmediklerini hatta farklı şekillerde yeni inanç ve uygulamalar içine soktuklarını görmekteyiz. Gagavuzların Hristiyan olmalarına rağmen geleneksel Türk dinindeki kanlı kurban uygulamalarının papazların aracılığıyla ile devam ettirdikleri,[203] Gökçeada Ortodokslarının Meryem Ana gününde kurbanlar kestikleri tespit edilmiştir.[204]Hayvancılıkla geçinen veya göçebe yaşayan insanların hayatından kanlı kurbanı çıkarmanın zorluğu sonucu kurbanın uygun şekilde adapte edildiği görülmektedir.
Hristiyanlıkta görülen kansız kurban ritüelinin başında bir tür komünyon kurbanı olan Evharistiya ayini gelir. Ayin Hz. İsa’nın son akşam yemeğinin hatırasıdır. İncil’e göre son akşam yemeğinde Hz. İsa:“Onlar yemek yerlerken ekmek aldı, şükredip kopardı ve onlara vererek dedi: Alın bu benim bedenimdir. Bir kâse şarap aldı şükrederek onlara verdi; hepsi ondan içti. Onlara bu benim kanımdır”[205]dedi. Şarap içecek takdimesi olarak daha önceki birçok dinde kullanılıyordu. Şarap üzümün kanı sayılırdı. Hristiyanlıkta ise farklı bir anlayışla Hz. İsa’nın kanı, ekmek ise bedeni sayılmıştır. Evharistiya uygulaması ilkel toplumlardaki totem yemeğine çok benzemektedir. Totem yemeklerinde tanrıyla bütünleşme amacı bu benzerliği artırmaktadır.
Hristiyanlıktaki bir diğer kansız kurban uygulaması ise ruhani kurbanlardır. Hristiyanlıktaki ruhani kurban Budizmdeki yapılanmaya benzer. Bilhassa Katolik mezhebinde din adamları kendilerini dine adayarak hayatlarını manastırlarda geçirirler. Cinsel perhiz esaslı olan bu uygulamada kadın, erkek ayrımı yapılmaz.
Bazı Hristiyan topluluklarda ilk mahsul kurbanı uygulamaları devam etmektedir. Ürünler kiliseye getirilerek ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaktadır.[206]
Hristiyanlıkta diğer dinlerde görülen istek, şükür, bereket, adak, vb. kurbanların fazla önemsenmediği söylenebilir. Hristiyanlıktaki kurban inancının merkezinde asli günahtan arınma vardır. Asli günah inancının kurban uygulaması altında yatan nedenleri daralttığı hatta yalnızca kefarete indirip kurbana özel bir anlam getirdiği düşünülebilir. Kurban tarihi açısından Yahudilikte soyutlaşmaya başlayan kurban kavramı Hristiyanlıkta daha da soyutlaştırılmıştır. Yahudilikte kişi kurbanı ile özdeşleşirken, Hristiyanlıkta Hz. İsa kendini kurban ederek bir yerde Tanrı ile özdeş hâle gelmiştir. Yahudilikte oldukça geniş anlamlar yüklenen kurbana Hristiyanlıkta ise arınmaya indirgenerek dar ve derin bir anlam yüklendiği söylenebilir.
İslam öncesi Araplarda kurban uygulaması oldukça yaygındı. Peygamberimizin dedesi zemzem kuyusunun kazılmasında karşılaştığı zorluklar üzerine on oğlu olduğunda birini kurban etmeyi adamıştı.[207]Bu olay insan kurbanı uygulamasının olduğuna dair bir işaret olabilir. Taptıkları putlara[208]cinlere[209] kurban sunarlar, Kâbe’de ve mezar başlarında kurban keserlerdi. Canlı hayvandan bir parça et kesilir ve buna şeytan yarması kurbanı denirdi. Akika kurbanı uygulanır ve kanı çocuğa sürülürdü. İlk doğan hayvan yavruları kesilir ve buna “fer'a” denirdi. Recep ayında ise putlara kurban sunarlar ve buna da “atîre” derlerdi. Zaman zaman cömertliklerini sergilemek için kurban kesme yarışı yaparlardı.[210] Adak kurbanı uygulaması oldukça yaygın ve çeşitleri vardı. Bir kişi muradı gerçekleşirse bir deve adayacağını söyler, adağı gerçekleşince deveyi salıverir ve buna da“sâibe” denirdi. Bir deve beş defa doğurur son yavrusu erkek olursa keserler ve sadece erkekler yerdi. Yavru dişi olursa putlara adarlar ve adına “bahira” denir, sâibe gibi yük vurulmaz, sütü sağılmaz, istediği yerde otlamaktan menedilmezdi. Bir koyun yedinci batında bir erkek bir dişi olarak ikiz doğurur ise yavruları putlara adanır ve bu adak şekline “vâsile” derlerdi. Bir erkek deveden on dönem damızlık olarak yararlanılırsa daha sonra salıverilir ve buna “hâmi” denirdi.[211]Arapların diğer milletlerden pek farkları yoktu. Başları sıkışınca putların yardımını almak için kurbana sarılırlar ve bunu abartılı bir şekilde uygularlardı.
Kur’an, kurban uygulamasını reddetmeyip, kurbanın bütün milletlerce uygulandığını belirtir. “Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O’nun adını anarak kurban kesmeyi her ümmet için bir ibadet biçimi kıldık. Sizin ilahınız tek olan Allahtır.”[212]'1 İslam kendinden önceki kanlı kurban uygulamalarına çok farklı sembolik anlamlar kazandırdı.[213]Allah’tan başkasına kurban sunmayı yasakladı. Tevhidi güçlendirirken insanlık tarihi kadar eski kurban uygulamasını yasaklamadan kendi kurallarını koyarak uygulamayı kendi bakış açısına göre şekillendirdi. İslam, geçmiş kavimlerin kurbanda yapmış oldukları hataları yasaklamış, tevhit anlayışı içinde sürmesini sağlamıştır. Kurbanı bir taraftan ibadet çizgisine çekmiş diğer taraftan yoksullara yardım vasıtası yapmış, kurbanla toplumda kaynaşmayı artırmış, etinin yenilmesine yasak koymayarak değerli bir besin kaynağının israfını önlemiş, kurban vesilesiyle toplumdaki ekonomik hayatı canlandırmıştır. Kur’an’da kurban konusunda olması gerekenler Hac suresinin 37. ve 38. ayetlerinde veciz bir şekilde şöyle özetlemiştir: “Kurbanlık deve ve sığırları sizin için Allah ’ın nişaneleri kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Onlar (kesilmek üzere) ön ayaklarından biri bağlı iken üzerlerine Allah’ın adını anın. Düşüp öldüklerinde onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükredesiniz diye onları sizin buyruğunuza verdik. Bu hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak olan ancak sizin takvanızdır. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah’ı yüceltmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir.(Ey Muhammed) İyi davrananları müjdele.”[214] Kur’an Allah’tan başkasına kurban kesilmeyeceğini belirterek kurbanı tevhit çizgisine çekmiştir. Kurban etini yeme izni vermiştir. Kurbanın şükür temeline oturtulmasını gerektiğini, Allah’ın kurban etine muhtaç olmadığını bunun için yakılmaması gerektiğini, kanın insanı Allah’a ulaştıramayacağını, önemli olanın Allah’a saygı olduğunu, tarih boyunca kanı kutsayıp ondan bir şeyler bekleyenlerin yanıldığını ifade etmiştir. Ayette “şükredesiniz diye size verdik” ifadesi kurban kesmede bulunması gereken temel amacı göstermektedir. Kur’an geçmiş milletlerin hatalarını bize aktarırken bizim de bu hatalara düşmememiz için dolaylı olarak uyarmaktadır.
Geçmiş milletlerde mahsulün bol olması, tanrıların gazabından korunma, kurbanı yakarak günahların yandığına inanma ya da kanını akıtmayarak kandaki ruhu kaçırmamaya çalışmak vb. amaçların hepsi tanrıları bahane ederek insanoğlunun bir yerde kendi geleceği için manevi yatırım yapmasından ibaretti. Bunların çoğu samimiyetsizce abartılı bir şekilde icra edilerek tanrılar yatıştırılmaya çalışılır veya cömertliğe çağrılırdı. Aslında insanoğlunun tanrıları kurbanla kandırmaya çalışırken kendini kandırdığı söylenebilir. Bu noktada İslam’daki kurbanı incelemeden teori geliştirmeye çalışanların yanılması gayet doğaldır.
İslam tarihinde ilk Kurban Bayramı Beni Kaynuka Gazvesi sonrası hicretin ikinci yılında zilhicce ayının onuncu gününde gerçekleşmiştir. [215]Kurbanın dinî hükmü konusunda farklı görüşler vardır. Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre kurban müekket sünnet sayılırken Hanefilerde vacip sayılmıştır. [216]Kurban kesmek için mukim olmak, zengin olmak, hür olmak, akil baliğ ve Müslüman olmak şartları gereklidir. Kurban koyun, keçi, sığır, deve cinsinden belli yaşlarda ve kusursuz olması gerekir. Kurban Allah adına kesilmeli ve boğazlama yöntemiyle kanı akıtılmalıdır. Eti üçe bölünüp biri ev halkına ayrılmalı diğeri eş dost ve akrabaya kalanı ise ihtiyaç sahibi fakirlere dağıtılmalıdır. [217]
Dinen zengin sayılanların kestiği kurban:
Dinen zengin sayılanların Kurban Bayramı’nın ilk üç günü içinde kestikleri kurbandır.
Hac ve umre sırasında Harem’de kesilen kurbanlardır. Nafile ve vacip olmak üzere ikiye ayrılır. Hac veya umre yaparken yükümlülük bulunmadığı halde kesilen kurbanlar nafile hedy sınıfına girer. Temettü ve kıran haccı yapanların hedy kesmeleri vaciptir. Hac ve umrenin vaciplerinin terki, vaktinde yapılmaması ve yasaklarının ihlali halinde hedy kurbanı vacip olur. Hac ve umre için ihrama girdikten sonra vakfe ve tavaf yapma imkânı olmazsa ihramdan çıkabilmek için hedy kurbanı kesmek vaciptir.[218]
Kişinin dinen yükümlü olmadığı halde herhangi bir isteğinin gerçekleşmesi halinde bazı şeyleri yapacağına dair Allah’a söz verip kendi üzerine vacip kılmasıdır.[219] Adakta bulunan Müslüman ve akil baliğ olmalı, adağı şeran gerçekleşecek bir şey olmalı ve ibadet türünde olmalıdır.[220]Adak uygulaması hemen hemen bütün dinlerde görülen bir uygulamadır. Hz. İbrahim, Hz. Meryem’in annesi ve peygamberimizin dedesinin çocuklarını adadıkları bilinmektedir. Kur’an adakta bulunmaktan ziyade verilen sözün tutulmasını, adakların yerine getirilmesine işaret eder.[221]İslam’a göre adak Allah’ın takdirini etkilemez. Adak Allah’ın takdirine uygun olur ve kişi de hayır sahibiyse daha çok hayır işlemiş, cimri ise tasadduk etmesini öğrenmiş olur.[222] Adak kurbanında aranan şartlar normal kurbanda bulunması gereken şartlardır. Adak sahibi adağına bağlı olarak kestiği kurbanın etinden kendisi yemez ve ailesine de yediremez. Yedikleri takdirde yedikleri miktarın maddi bedelini öder.
Kişinin herhangi bir yükümlülüğü olmadığı halde içindeki minnet duygusunun etkisiyle kestiği kurbandır. Toplumumuzda daha çok gerçekleşen maddi ve manevi beklentiler sonrasında kesilmektedir.
Doğum sonrası Allah’a şükür amacıyla kesilen kurbandır. Daha çok doğum sonrası ilk günlerde kesilir fakat buluğ çağına kadar da kesilebilir.[223] Kurban olacak şartları taşıyan hayvan akika için de uygundur. Kesilen kurbanın etinden aile fertleri yiyebilir. Peygamberimiz torunları Hasan ve Hüseyin için kesmiş ve kesilmesini tavsiye etmiştir.[224]
A.                           Ölen bir kişinin vasiyeti üzerine veya geride bıraktıklarından birinin, ölen adına kestiği kurbandır. Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ali’nin Peygamberimizin vasiyeti üzere peygamberimiz adına kurban kestiği rivayet edilir.[225]
Kuran’da kefaret kurbanın ihramda vaktinden önce tıraş olma, hastalık ve başlarındaki ezaya bağlı olarak kesilmesi gerektiği belirtilir.[226]Fakat toplumumuzda işlenen günahın rahatsızlığından kurtulmak için kefaret, kazalar, tabii afetler vb. istenmeyen zor durumlarda insanlar kendilerini gözden geçirip bütün bu olanları günahlarıyla ilişkilendirip, günahlarının affı ve zor durumların üstesinden gelmek için kefaret ve teskin kurbanıyla,[227]sadaka ve hıdrellez kurbanları kestikleri tespit edilmiştir.
Çeşitli bilim dallarının kurbanla ilgilenmeye başlamasıyla XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bilhassa antropologlar, sosyologlar ve psikologlar kurbanla ilgili çalışmalara başladılar. Daha önceleri dinler tarihçilerinin ve felsefecilerin ilgilendiği konu farklı bilim adamlarının ilgilenmesiyle popüler hale geldi. Evrimci paradigmanın etkisinde kalan bilim adamları kurbanı indirgemeci, pozitivist ve felsefi yaklaşımlarla entelektüel birikimlerine güvenerek çözümlemek için giriş imlerde bulundular. Bu girişimler sonucu teoriler gelişmeye başladı. Teoriler kurbanın farklı yönlerini ele aldıkları için kendi bünyelerinde bazı yetersizlikler barındırmalarına rağmen genel olarak kurban konusunun aydınlatılmasında önemli rol oynamışlardır.
Hediye teorisi(gift theory) olarak bilinen bu teori Edward Burnett Tylor tarafından kurbanın kökenine dair geliştirilen ilk teori olma özelliği taşımaktadır. İnsan toplumsal hayatta başkalarını etkilemek, onlar tarafından beğenilmek, sevgilerini kazanmak, yaşanmış tatsızlıkları unutturmak, hatayı telafi etmek ya da karşıdan gelecek bir kötülüğü aza indirmek veya yok etmek için hediye vermektedir. Günlük hayatta izlenen bu yöntem dinî hayata uygulanmış, kurban tabiatüstü varlıklara verilen hediye olarak değerlendirilmiştir. Hediye günlük hayatta olduğu gibi, dinlerde de önemli bir yere sahiptir.[228]İbranilerdeki zedeqa kelimesinin Araplara sadaka olarak ve daha sonra Hristiyanlara geçtiği, sadakanın hediye anlayışından kaynaklandığını ileri süren araştırmacılar vardır.[229]
Dini “ruhsal varlıklara inanma” [230]olarak tanımlayan E.B.Tylor’un kurbanla ilgili teorisi özetle şöyledir: “Kurban ruhsal varlıkların(tabiatüstü) sevgisini kazanıp, onlardan beklenenleri güvence altına almak veya onlardan gelebilecek düşmanlığa bağlı kötülüklerin önüne geçmek ya da asgari düzeye indirmek için sunulan özgün bir hediyedir.[231]Başlangıç noktasından sonra kurbanın gelişim ve değişimini şöyle açıklamaktadır: “Kurban ilk zamanlar bazı varlıklara çeşitli beklenti ve çekinceler için sunulan bir hediye iken zamanla bu varlıklar yüceltilmeleri sonucu insanlardan uzaklaşmış ama insanlar bu varlıklara hediye sunma ihtiyacı hissetmişler ve devam etmişlerdir. Daha sonra kutsallaştırılmış kurban sunma dönemi başlamış, müteakiben insanın tanrıya ait olduğu düşüncesi gelişmiş basit hediyelerin yerini insanın kendisi almıştır.”[232]
Herbert Spencer, Tylor’un hediye teorisi konusundaki görüşlerine katılır. Mezarlara bırakılan yiyecek ve içecekler Spencer’in hareket noktasını oluşturur. Ölen atalara ait ruhlar yücelmektedir. Bunlara hediye olarak mezarlarına çeşitli yiyecekler sunulur. Kurbanın kökenini bu hediye yiyecekler oluşturur. Spencer kurbanın kökeninin ölü ruhları için mezarlara bırakılan hediyelerde olduğunu savunur. Bu hediyeler bitki, meyve olduğu gibi insan da olabilir.[233] Tylor’un teorisinde kurban tabiatüstü varlıklara sunulurken Spencer’in teorisinde ata ruhlarına sunulmaktadır. Sunma yeri ise ataların mezarlarıdır.
Hediye teorisi kendi içinde rüşvet ve saygı teorisi olarak ikiye ayrılabilir:
Hediye teorisine göre kendilerine hediye sunulan tabiatüstü varlıklar insanların ahlaki eylemleri ile ilgilenmezler. Bunlar hediyeyle etki altına alınabilir. Bu sebeple kurbanın kökeninde “ben veriyorum ki karşılık olarak sen de ver”(do ut des) anlayışı vardır. Bu teoriyi desteklemek için birçok adak kurbanı uygulaması örnek olarak gösterilmiştir.
Bütün dinlerde kurban insanların bir şeyler vermesiyle gerçekleştirilir. Dolaysıyla bütün kurbanları rüşvet ile veya “ bir şeyler almak için vermek gerekir” mantığıyla izah etmek, karmaşık kurban ritüelini bir nedene indirgeyerek açıklamak sağlıklı bir yaklaşım değildir. Bazı bilim adamları hediye yöntemi ile verenle alan arasında ilişki kurulduğunu, diğerleri ise hediyenin büyüsel gücünün aktarımı ile ilgili olup rüşvetle ilgili olmadığını savunur.[234].
Bu görüşün temsilcisi Wilhelm Schmidt’tir. Schmidt kurbana Tylor’dan farklı yaklaşmıştır. Schmidt’e göre insanlar kendi üretemedikleri ürünleri, kendi yetiştiremedikleri av hayvanlarını verdiği için Tanrı’ya karşı şükran görevlerini yerine getirme, minnettarlıklarını giderme amacıyla kurban sunmaya başlamışlardır. Schmidt ilk mahsul kurbanının, kurbanın en eski formu olduğunu savunmuştur. Fakat bu görüş tarihî açıdan yeterince incelenmemiştir.[235]
Şükür ve saygı kurban ritüeli için oldukça önemli iki kavramdır. Fakat ilahî bir emir olmaksızın herkesin bu uygulamayı tamamen içinden gelerek yapacağını ileri sürmek yeterli değildir. Bazı insanlarda rüşvete yakın bir anlayış veya saygı olabilir. Bunlar kurban uygulamasında tek sebep olmadıkları gibi genel geçer de değildirler. Bu iki faktörün dışında daha farklı nedenlerden dolayı kurban uygulamaları görülmektedir. Kurban bünyesinde birçok faktörü taşıması nedeniyle indirgemeci yaklaşımla yeterince açıklanamaz. Hediye teorisi kurbanın sosyal boyutunu ihmal etmiştir. Daha çok birey ve doğaüstü güçler arasında geçen bir ritüel olarak ele alınmıştır. Dinî ve sosyal faktörleri dışlayarak kurban teorisi geliştirmek beraberinde yetersizlikler getirecektir.
Tylor’un ileri sürdüğü Schmidt ve Spencer’in desteklediği hediye teorisi üzerinde daha çok araştırmalar yapılmalıdır. Teorinin geliştirilmesinde günlük hayattaki hediye tecrübesinin etkisi görülmektedir. Teori bir yerde hediye uygulamasını kurban uygulamasından önce olduğunu kabul etmektedir. Bunun doğruluğu veya yanlışlığı konusunda herhangi tarihî bir belge yoktur. Teorinin anahtar kavramı olan “hediye” üzerinde yapılacak araştırmalar teori için son derece önem arz etmektedir.
W.Robertson Smith, Tylor’un hediye teorisine katılmadı. Smith’e göre teorinin sosyal yönleri yoktu. Toplumu oluşturma ve devam ettirmede kutsalı dikkate almıyordu. Smith, totem konusunda araştırmalar yapan J.F. McLennan’ın etkisinde kaldı. McLennan İskoçyalı bir avukat olup Smith’in yakın arkadaşı idi. Totemde anaerkil yapının önemini tespit etmiş ve totemin evrensel bir aşama olduğunu ileri sürmüştü. Smith, McLennan’ın fikirlerini destekleyici materyaller buluyordu.
Materyallerin ana kaynağını Tevrat ve İncil oluşturuyordu. Totemik açıdan Samilerin dinleri üzerine araştırmalar yapıp bunları ilk defa Encyclopedia Britannica’ın dokuzuncu baskısına yazdı. Daha sonraları bunları geliştirip “Lectures on the Religion of the Semites” başlıklı eserinde topladı.[236]
Smith, eserinde kurbanın kökeninde ve diğer kutsal aşamalarında totem üyeleri arasında yenen komünyon yemeği olduğunu ileri sürer. Kurbanın bütün kutsal aşamaların geçmişinde bu yemek vardır. Ona göre din bireyle ilgili değil kişinin ait olduğu toplulukla alakalıdır. Din, sosyal düzenin bir parçasıdır. Smith, için ikinci önemli nokta ise ilkel toplumlarda görülen kan bağıdır. İlkel toplulukları sadece insanlar oluşturmaz. İnsanlarla beraber tanrılar da topluluğun üyesidir. Bütün dinlerde ortak inanç tecrübeleri olup hepsinde insan ve insanüstü üyeler hem dinî hem de aynı zamanda toplumsal üyeleri oluştururlar. Teorisinin üçüncü ayağını Frazer’in Golden Bough(Altın Dal) eserinden hareketle totemik aşama oluşturur. Frazer’in bulgularına göre ilkellerde ortaklığı tesis etmek için tanrıyı temsil eden totem yenmekteydi. Totem dönemi İbrani kurbanlarından daha önceydi. Smith bu fikrini ispatlamak için ziraatla uğraşan eski Yunan ve Samilerin dinlerini örnek gösterir. Üyeliği ibra etmek için toplu yemeklere katılmak sosyal zorunluluktu. Ortak yemeğe oturmak sosyal görevleri üstlenmek diğer insanlarla ittifak kurmak demekti. Eski Sami ve Arap adetlerinin kalıntıları hâlâ aşikâr olarak görülmektedir. Araplar yemeğini yediklerinden veya yedirdiklerinden çekinmezler, yemekle düşmanlık biterdi. Smith, toplu yemeğin Arap ve Sami geleneğindeki önemini geniş olarak anlatır. Toplu yemekle ahlak arasında ilişki kurar. Basit bir yemek olmadığını dinî ve ahlaki boyutlarının yanında sözleşme, barış, akrabalık gibi sosyal boyutları içine alan bir yemek olduğunu ileri sürer. Toplu yemeğin üyeler üzerinde bu kadar etkili olmasının altında bütün toplumların evrensel olarak totem dönemi geçirmeleri ve belli zamanlarda ataları saydıkları ve tapındıkları totemi yemelerinden kaynaklandığını savunmaktadır.[237] Smith’in teorisinde, toplum, toplu yemek, totem ve akrabalık anahtar kelimelerdir.
Smith, kurbanın ayrım yapmaksızın bütün dinlerde totem yemeğinden kaynaklandığını ileri sürer. Totem kurbanın yerine insan kurbanın geçtiğini, zamanla toplumsal hayatın gelişimi ile insan hayatının güvence altına alındığını ve böylece insan yerine hayvanın ikame edildiğini ileri sürer. Toteme atfedilen kutsallık kurban hayvanına transfer edilmiştir. Smith, kurbanda totem hayvanın yenmesinden dolayı daha çok kefaret üzerinde durmuş, kutsallığın abartılması sonucu tabulaştığını ifade etmiştir.[238]
F. B. Jevons, Salamon Reinach, Smith’i desteklerken, Marillier, Henri Hubert, Marcel Mauss, Levi Strauss gibi bilim adamları teoriyi şiddetle eleştirdiler. F.B.Jevons “Introduction to the History of Religion” adlı eserinde totemin ortaya çıkışını ve gelişimini ve kurbana nasıl dönüştüğünü anlatır. Jevons toplumun dinî kimliği kazanması ve bireylerin kutsalla bütünleşmesi için komünyon yemeğinin gerekli olduğunu savunur. Kan hayatın temelidir dolayısıyla kan akıtılmalıdır. Bunun için totem sayılan hayvanın kanı akıtılmalı, eti yenilmelidir. Katılımcılar hayvandan yemek zorundadırlar. Bu sayede onunla bütünleştikleri gibi içlerindeki kötülükleri dışarıya atmaktadırlar. Bu durum çeşitli aşamalardan geçerek zamanla tanrıya yaklaşmak için sunulan kurban haline gelmiştir.[239]Salamon Reinach, “Cultes, Mythes, et Religions”adlı eserinde hararetle Smith’in görüşlerini savunur. İlah düzeyindeki kutsal hayvan fikrinin zamanla değişmesiyle insanın kendine benzeyen antropomorfik tanrı yaratmaya başladığını ileri sürer. Yakma kurbanlarının kokusunu içine çeken, kanı koklayan tanrı anlayışının totemin evrimiyle ortaya çıktığını savunur.[240] Salamon Reinach evrimci yaklaşımla totemi kurbanın kökeni olarak kabul eder.
Teoriye eleştirilerin başında insanlığın evrensel olarak totem aşamasından (totemistic stage) geçmediği tezi gelmektedir. Samilerde totemin varlığı tartışma konusuydu. Totem kültürüne sahip Orta Avustralya yerlilerinde totem ayini totemi çoğaltma amacıyla yapılıyordu[241]Marilliler, tanrı ile insan arasındaki bağı ifade eden ortak yemekten hareketle tanrının bir totem olduğu sonucuna varılamayacağını ileri sürmüştür. Tanrı ve grubun bütünleşmesinin sonucu doğal olarak kurban ayininin son bulacağını ve bir daha kurbana ihtiyaç duyulmayacağını savunur.[242] Strauss, “Yaban Düşünce” olarak dilimize tercüme edilen eserinde totemi insanın atası saymanın yanlışlığını ve bu düşüncenin zorluklarını belirtir. Strauss, totemle din arasında ilişki kurulamayacağını, totemin toplumsal sınıflandırmalar için kullanıldığını savunur.[243] Nuerler üzerine saha araştırmalarına 1939 yılında başlayıp 1951 yılında Nuerli bir kadınla evlenen Pritchard, kurbanın komünyön yönünün fazla önemli olmadığını, önemli olan tarafının daha çok hediye ve tanrı ile iletişim olduğunu, iletişimin hediyeden de önce geldiğini belirtir. Kurbana totemistik yaklaşımın ise boş kurgular, yersiz benzetmeler, saçma varsayımlar ve dayanaksız zanlardan oluştuğunu ve modasının geçtiğini ileri sürer. Smith’in teorisini ilk dönem İbrani kültürünü inceleyerek oluşturduğunu, bu dönemin totemik olmadığını ve dolayısıyla bu teorinin ilkelleri kapsamayacağını, Eski Ahit’in hediye teorisine yakın olduğunu ileri sürer.[244]
Smith, toplu totem yemeğinin kurbanın kökeni olduğunu bunun Sami ve Arap adetlerinde hâlâ açıkça görüleceğini ifade eder. Totemde aile yapısı martilinial(anaerkil)dir. Toplu yemeklerde totemle bütünleşme adına dişi hayvan tercih edilmeli ve bunun uzantısı olarak kurban hayvanı dişi olmalıdır. Toplumda cinsiyete atfedilen önem kurbana yansımaktadır. Ataerkil toplumlarda daha çok erkek hayvan kurban edilmektedir. Totemik toplumlarda anaerkil yapı bulunduğu için kesilen kurbanların dişi olması gerekir. Hem günümüzde hem de tarihte Samiler ve Araplar daha çok erkek hayvanı tercih etmektedirler.
Tarihî uygulamalarda farklı yöntemler görülmektedir. Bo ğma, belini kırma, kesme ve yakma başlıca kurban uygulamalardır. Kutsalla bütünleşme arzusuyla, onu içselleştirme amacına yönelik uygulamalar olduğu gibi kutsalı bu âlemden çıkarma, ondan bu dünyada bir şey bırakmama amacına yönelik uygulamalar görülmektedir. Totem anlayışında ise onunla bütünleşme esastır. Tarihte bazı toplumların kurban etini yemediğini veya yaktığını görmekteyiz. Bu teori yakma kurbanları izah etmekten uzaktır. Ayrıca Smith’in teorisi sadece kanlı kurbanları açıklamaya çalışmaktadır. Bu teori kansız kurbanları açıklamaktan uzaktır. Bütün bunlar teorinin zafiyetlerini göstermektedir.
Smith’i bu teoriye götüren nedenler vardı. Yahudilerdeki bazı kurban çeşitlerinde kurbanın Tanrı, rahipler ve kurbancı arasında paylaştırılması sonucu kurbancıya düşen kısımdan yiyenlerin akraba sayılması,[245] Yahudilikte soyun anadan devam etmesi, Yahudilerin Babil’de görüp aldıkları Huzur Sofrası’nı Hristiyanlığa aktarmalarının uzantısı[246] olarak görülen Hristiyanlıktaki Evharistiya ayini, her iki dinde kefaretin kurbanda önemli yer tutması ve Smith’in kefarete ağırlık vermesi, döneminde totem tartışmalarının güncel olması etkili olmuş olabilir. Smith kurbana kutsallık boyutunu getirmiş, totem yemeği ile Freud’a ilham kaynağı olmuştur. Bütün bunların yanında kurbanı totem yemeğine indirgemek kurbanın kökenini aydınlatmada yetersizdir. Toplu yenilen totemik yemek teorisinin iddiasını sürdürmesi için daha çok araştırmalara ve kuvvetli delillere ihtiyacı vardır.
Bu teori Fransız sosyoloji ekolüne bağlı olan Henri Hubert ve Marcel Mauss tarafından geliştirilmiştir. Durkheim’in din konusundaki fikirlerinden etkilenmişlerdir. Durkheim’e göre din toplumun kendini yüceltmek için geliştirdiği bir sistemdir.
Durkheim bu yaklaşımıyla Hubert ve Mauss’u etkilemiş, fakat onların kurban konusundaki düşüncelerinden etkilenmiştir. Fransız sosyoloji okulunun görüşlerini benimseyen Hubert ve Mauss hareket noktası olarak Veda’ları ve İbranilere ait kurban törenlerini seçip, bunlar üzerine yaptıkları çalışmaların sonucu teorilerini tamamlayıp, görüşlerini “Essai Sur La Nature et La Fonction du Sacrifice ” [247]adlı çalış malarında topladılar. Eser daha sonra “Sacrifice:ıts Nature and Function olarak İngilizceye çevrildi. Günümüzde İngilizcenin yaygınlığı dolayısıyla eserlerinin aslından çok çevirisi bilinmektedir. Hubert ve Mauss, Tylor’un hediye teorisiyle, Smith’in totemik yemek teorisini reddetmişlerdir. Kurbanın basit bir formdan türemediği için kurbanın totem kaynaklı olmadığını savunmuşlardır.[248] Onlara göre her kurban özel amaçlara yöneliktir. Özel amaçların farklılığı sistemlerin karmaşıklığına neden olmaktadır. Kurban uygulaması bütün toplumlarda vardır. Temelini ise tabiatüstü varlıklarla ilişki kurma oluşturur. Yalnızca tanrı kurbanları bunun dışında kalır. Kurbanın toplumsal dayanışmayı canlandırdığı, birlik ve beraberliği, paylaşmayı ve özveriyi artırdığını, bunların yanında kurbanın şükür, sözleşme ve tövbe fonksiyonları olduğunu ileri sürmüşlerdir.[249]
Tylor’un teorisinde kutsala yer yoktu. Smith’in teorisinde ise totem baştan kutsaldı. Hubert ve Mauss kutsalı reddetmediler fakat onun baştan olmadığını, kurbanın adama sonucu geliştiğini savundular. Kurban adamanın, adanan hayvanda ve adayan insanda birtakım değişiklikler oluşturan dinî eylem olduğunu,[250] kurban kesmenin kökeninde kutsal olmayanın kutsal olanla ilişki kurma isteğinin bulunduğunu ileri sürdüler. Onlara göre kurbanın törensel bir hazırlık sonrası sunulması,[251] onu tabu olmaktan kurtarmaktadır.[252] Kurban sunmayla kutsal arasında dolaylı bir bağ kuruluyor, bu yöntemle kutsalla diretemas kurmanın tehlikeleri kurban sunmayla bertaraf edilmiş oluyordu. Pritchard, Hubert ve Mauss’un bu görüşlerini kabul ve teyit ederHubert ve Mauss kurban konusunda birçok Fransız sosyologu etkilemişlerdir. Bunların başında ise Durkheim gelir.
Durkheim’e göre tanrı toplumun fertleri kontrol altında tutmak için geliştirdiği hayal ürünü bir kavram olup, toplumun yaptırım gücünü temsil eden bir semboldür. Esas olan toplum realitesidir.[253] Durkheim, din konusundaki görüşlerinin paralelinde kurbana yaklaşır. Kurban vermenin, kendi hakkından feragat etmenin toplumsal güçleri, töreleri ve zihinsel enerjiyi artırdığını, kurban vasıtasıyla ferdin toplumu tanıdığını ama hepsinden daha önemlisi tanrıların temsil ettiği kolektif güçlerin mevcudiyetini hatırlatır.[254]Kurbanın kökeni konusunda Hubert ve Mauss’a katılır fakat kutsalla ilişki kurmanın toplumsal hayattaki mübadelenin yansıması olduğunu ileri sürer. Fransız sosyoloji ekolünden etkilenen araştırmacıların çoğu kurbanın karşılıklı alış-veriş olduğu görüşünü benimsediler. Gusdorf, kutsalla insan arasında karşılıklı ticaret olduğunu fakat bunun derin duygularla maskelendiğini ileri sürerken, Jacques Derrida kurbanın kökeninde ilkellerin ekonomi anlayışı olduğunu ve bunun günümüze kadar geldiğini, Levy-Bruhl görünenle görünmeyenin, tabiatla tabiatüstünün karşılıklı etkileşimi olduğunu savunur.[255]
Hubert ve Mauss’a yöneltilen eleştirilerin başında inceledikleri toplumların ilkel olmadığı, bulgularının ilkellere dayanmadığı dolaysıyla geliştirdikleri teorinin kurbanın kökenini aydınlatamayacağıdır.[256]Smith, kutsal sayılan totemin üyelerce toplu olarak yenmesini kurban kökeni sayarken Hubert ve Mauss her ne kadar totemi kurbanın kökeni olarak kabul etmeseler de bu kutsallığın daha sonra kurban adayan klan üyeleri tarafından verildiğini belirtmişlerdir.[257]Kutsalı arama, insanın içsel soruşturmaları sonucu gelişip daha sonra onunla ilişki kurma isteği ibadete dönüşebilir. Hubert ve Mauss, kutsalla ilişki kurma isteğinin nasıl geliştiği üzerinde durmamışlardır. Teorisyenlerin önce bu konuyu aydınlatmaları gerekirdi. İlahî metinler olmadan bütün milletlerde benzer uygulamaları olan kurban ritüelini açıklamak oldukça zor görünmektedir. Kutsalla ilişki kurma kurbanın bir yönü olabilir. Kurbanın toplumsal önemini vurgulayıp, şükür, arınma, sözleşme gibi fonksiyonları olduğunu kabul etmelerine rağmen bu özellikleri öne çıkarmayıp, bütün bunları “tabiatüstü varlıklarla iletişim’’ kurma arzusuyla formülleştirmişlerdir. Kurbanın karmaşık bir yapı arz ettiğini ve bir nedenle izah edilemeyeceğini savunan araştırmacılar aynı hatayı kendileri yapmışlardır. Hubert ve Mauss’un, Smith için getirdikleri “kurban bir formüle indirgenemez” eleştirisi kendileri için de geçerlidir. Georges Bataille, 1948 yılında yazdığı Theory of Religion adlı eserinde kurbanı tanrı ile ticari ilişkiye indirgemenin yetersizliğini ele alır. Cömertliğinin sınırsızlığına inanılan tanrı ile sınırlı bir varlık olan insanın ticari ilişkisinin mantıklı olmadığını kurbanın faydacı zihniyetle ticarete indirgenemeyeceğini kurbanın aslında öldürme değil vazgeçme ve verme olduğunu ileri
sürer.[258]
Hubert ve Mauss’un kurban teorisini benimseyip ona farklı yorumlar getiren Fransız sosyoloji ekolüne bağlı sosyologlar her ne kadar tanrı ile ilişki kurmayı kabul etseler de kurbanı topluma indirgemişler, birey ve tanrının yerine kurbanı koymuşlardır. Onlara göre kurbanı sunan ve alan toplumdur. Bu durumda birçok açıdan boşluklar doğmaktadır. Tanrı ve insan yok sayıldığı için kurbandan bahsetmek imkânsızlaşmaktadır.
Büyü teorisinin versiyonları olmasına karşılık temelde benzerdirler. Bu teoriye göre büyüsel gücün kanda yoğunlaştığına olan inanç hayvan boğazlamaya sevk etmektedir. Kurbanın kökeninde kandaki büyüsel gücü açığa çıkarma arzusu vardır. Hediye etme düşüncesi ikinci derecededir.
Teorinin temsilcilerinden Gerardus van der Leeuw’a göre kurban büyüsel gücün aktarımını sağlayan bir hediyedir. Ona göre kurban ne karşılıklı bir alış veriş ne de rüşvettir. Kurban büyüsel gücün akışını serbest bırakma faaliyetidir. Bu şekilde önce yaratırken enerjisinin azaldığına inanılan tanrı güçlendirilir. Tanrı güçlenince gücünü insana verir. Tanrı ve insanlar hem alıcı hem de vericidirler. Teori bu yönüyle komünyon teorisi ve hediye teorisini andırmaktadır fakat en önemli unsur olarak kandaki büyüsel gücü görmesiyle diğerlerinden ayrılır. Bu teoriye en uygun örnek Brahmanlardaki kurbandır. Onlara göre tanrıların dahi bağlı olduğu kozmik sürecin devamını sağlayan kurbandır[259]
Büyü teorisinin bir diğer temsilcisi ise J.G.Frazer’dir. W.R. Smith’in yakın arkadaşı olan Frazer birçok konuda arkadaşını etkilemiştir. İlkellerin totem hayvanını yediklerini Smith, Frazer’den almış ve komünyon yemeği teorisini geliştirmiştir. Frazer’de Smith’in komünyon yemeği ve totem konusundaki fikirlerinden etkilenmiştir. Frazer komünyon yemeğinin temel amacının büyü olduğunu savunur. Ona göre kurban büyüsel bir komünyondan ibarettir.[260]Frazer, kurbanla aynı zamanda kötülüklerin de açığa çıktığını ileri sürer. Kurbanla kötülüklerin bertaraf edildiğini ileri sürmesi Rene Girard’a ilham kaynağı olmuştur.[261]
Kurban ile büyü ilkel toplumlarda birçok yönden etkileşim halinde olabilir fakat kutsalla kurulmak istenen her ilişkide veya verilmek istenen her hediyede büyü ihtiyacı duyulmaz. Dolayısıyla kurbanın kökenini büyüye indirgemek kurbanı izah etmekten uzaktır. Bu teori kandaki büyüsel güç üzerine kurulduğu için tarihten günümüze uygulana gelen kansız kurbanları aydınlatma gereği duymaz.
Büyü teorisi bünyesinde bazı mantıksal boşluklar bulundurmaktadır. Teoriye göre esas olan büyüsel güç olup tanrı da bu büyüsel güce muhtaçtır. Kozmik düzenin varlığı kurbana bağlıdır. Bu teoride insan, tanrı ve sunu üçlüsünde sunu diğerlerinin önüne geçmektedir. Sonuç olarak tanrı kurbana muhtaç hale gelmekte ve yaratıcılığı kurbana bağlanmaktadır
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud dinin kökenini incelerken dolaylı olarak kurban konusuyla da ilgilenmiş ve kurbanla ilgili teori geliştirmiştir. Freud teorisinde ileri sürdüğü düşüncelerini daha çok Frazer gibi antropologların başlattığı yaklaşımla[262] mitolojiye, geçerliliği tartışılan totemik pratiklere ve kendi geliştirdiği psikanalize dayanarak ispatlamaya çalışır. Antropologların geçmişte kullandığı delilleri ve tarihî kaynakları kullanmaz. Teorisini geliştirirken esinlendiği bazı araştırmacılar olmuştur. Bunların başında W.R.Smith ve J.Atkinson gelir.[263]
Freud, Smith’in ileri sürdüğü totem yemeği teorisi, Ch. Darwin’in maymunlarla ilgili teorisini ve J.Atkinson’un ileri sürdüğü iç evlililiğin bitişi ve dış evliliğin başlayışı ile ilgili teorisini birleştirdi. Bunlara kendisinin ileri sürdüğü Oedipus kompleksini ilave ederek yeni bir teori geliştirdi. Ch. Darwin maymunların küçük topluluklar halinde yaşadığını ve en güçlü erkeğin sürüde cinsel kargaşanın önüne geçmek için dişilerin cinsel paylaşımına izin vermeyip, tüm dişileri tekeline aldığını ve bu konuda aşırı kıskanç olduğunu, bundan dolayı bazı maymunların sürüden kaçıp kendi gruplarını oluşturduğunu ileri sürüyordu.[264] Atkinson’a göre babanın şiddetinden kaçan erkekler küçük klanlar oluşturdular. Küçük klanları oluşturan erkek kardeşler babanın yönteminden vazgeçtiler. Babanın klandaki tüm dişilere sahip olması grup içinde huzursuzluğa neden oluyordu. Baba dişilerin paylaşımında kıskanç ve sert olup, kurallara uymayanlara karşı cezaları ağırdı. Bu durumun değişmesi gerektiğine inanan erkek kardeşler daha önce yaşadıklarının tekerrür etmemesi ve barış içinde yaşamak için kendi klanlarında iç evliliği yasaklayıp dış evliliği getirdiler.
Freud, Smith’in totem teorisinde klanın atası sayılan ve onunla bütünleşmek için öldürülen kutsal hayvanın baba olduğunu ileri sürer. Öldürme nedeni ise erkeklerin anneye duyduğu cinsel istek ve onu ele geçirme arzusudur. Bu düşüncesini ileri sürerken ilham aldığı kaynak Yunan mitolojisidir. Mitolojiye göre Thebes kralı Laius kâhinlerin uyarması sonucu ileride başlarına gelecek felaketten kurtulmak için oğlunu öldürmesi için çobana verir. Çoban çocuğa kıyamaz fakat emri yerine getirmek için çocuğu ayaklarından bağlayıp baş aşağı bir ağaca asar. Bir köylü çocuğu bulup efendisine verir. Efendisi çocuğu evlatlık edinir ve ona ayaklarının şişliğinden dolayı şiş ayaklı anlamında Oedipus ismini verir. Yıllar sonra Oedipus dar bir yolda öz babası ile karşılaşır. Geçiş önceliği tartışması sonrası Oedipus babasını öldürür. Thebes şehrine vardığında şehre musallat olan ejderhanın sorularını cevaplandırır. Bunun sonucu olarak ejderha ölür ve şehir kurtulur. Oedipus’u halk kral yapar ve kraliçe Jocasta ile evlendirilir. Kıtlık olur ve neden olarak kâhinler Oedipus’un çifte günahını gösterirler. Annesi intihar eder oğlu ise gözlerini oyarak Thebes’den ayrılır. Kızları hariç herkes ondan uzaklaşmıştır.[265]Freud, bu mitolojik anlatıdan hareketle ebeveyne karşı tüm insanlarda cinsel ilgolduğunu ileri sürer ve buna Oedipus kompleksi adı verir. Erkeklerin anneye ilgisine Oedipus, kızların babaya ilgisine Elektra kompleksi adını verir. Üç yaşlarında başlayıp beş yaş civarında biten fallik dönemde bu komplekslerin etkisinin yoğun olduğunu ileri sürer[266].
Freud, mitolojik kahraman Oedipus’un babasını öldürmesi ve annesiyle cinsel ilişkiye girmesini çok önemser. Baba katli ve anneyle cinsel birliktelik onun teorisinin temelini oluşturmaktadır. Bu iki olay Freud’a göre totemik yaklaşımdaki totem hayvanını öldürme ve aynı klandan evlenmeyle örtüşmektedir. Ona göre totemik ortamda komünyon için kurban edilen babadır ve aynı klandan evlenme de anneye duyulan cinsel ilgidir. Freud cinsel isteklerini gerçekleştirmek isteyen erkek çocukların babayı öldürdükten sonra hem sevindiklerini hem de üzüldüklerini belirtir. Babalarını öldürmeden önce ona karşı gizli bir hayranlık duyuyorlardı. Tıpkı kutsal olduğuna inanılan, saygı duyulan ve onunla bütünleşmek için yenen totem gibi onunla özdeşleşmek istiyorlardı. Babanın ölüsü dirisinden daha güçlü olmuştu. Babalarının yerine totem hayvanını koydular. Babalarını öldürdüklerine pişman olmuşlar onu temsilen totem hayvanını ikame etmişlerdir. Babayı öldürmenin kefareti olarak babayı temsil eden totem hayvanı tanrılaştırılmıştır. Freud babanın öldürülmesi sonucu kardeşler arasında iktidar kavgalarının başladığını fakat bunun karşılıklı anlaşmalarla giderildiğini, bu olaylar devam ederken kadınların güçlendiğini anaerkil yapının babanın öldürülmesi sonucu cemiyet hayatına egemen olduğunu ileri sürer. Freud’a göre kardeşler klanda ortak bir kararla babanın hatırasını canlı tutacak, babanın yerine ikame ettikleri güçlü ve kendinden korkulan bir hayvanla yâd etmeye başladılar. Her yıl babanın öldürüldüğü gün bu hayvan şenlikler eşliğinde kurban edilmeye başlandı. Bütün kardeşlerin bu hayvanın etinden yerler ve babaya karşı kazanılan zaferi kutlarlardı. Hayvanların evcilleştirilmesi ve onlara atfedilen özelliklerin değişmesiyle totem yemeği önemini yitirmiş, tanrı totem hayvanlığından sıyrılıp yüce bir varlık olmuş artık ona ulaşmak için aracı gerekmiş ve o aracı da adak kurbanı olmuştur.[267]
Freud Hristiyanlık inançlarına göre Hz. İsa’nın kendini feda etmesini baba katlinden kaynaklanan pişmanlığa bağlar.[268]Freud’un kurban teorisini geliştirmesinde Hristiyan kültürünün etkisi büyüktü. Hristiyan inancına göre Hz Âdem Cennet’ten işlediği suç sonucu çıkarılmış ve bu suç tüm insanlığa tevarüs etmiştir. Her doğan “asli günah” denilen bu günahla doğar. Bundan dolayı Hristiyan inancında kefaret önemli yer tutar. Freud bunu kendi teorisinde kullanmıştır. Freud’da bu babanın katlinden duyulan pişmanlık halini almıştır. Bunun yanında teslis inancında baba ve oğul figürleri vardır. Katolik mezhebine göre din adamları cinsel perhiz yapmalıdır. Teorisinin merkezine babayı ve onu öldüren oğullarla birlikte cinselliği koyması Hristiyan kültüründen etkilenmesinin izleri olarak görülebilir.[269]
Freud teorisini açıkladığı yıllarda totem konusundaki fikirler değişmişti fakat Freud bunları dikkate almadanısrarla totem konusundaki yanlış bilgileri teorisinde kullandı. Malînowski’ye göre Freud’un Oedipus kompleksinden kültürün türediğini ileri sürmesi bir hataydı. Ona göre aslında bunun tam tersi doğruydu. Oedipus kompleksinin kültürden doğması gerekirdi ve sınırları içinde doğduğu kültürle sınırlı kalmalıydı.[270]E. Fromm erkek çocuğun anneye olan bağlılığını cinselliğe indirgemenin yanlış olduğunu, bu ilginin beslenme, bağlanma ve güvenlik arayışları gibi nedenlerden doğduğunu belirtir. Freud’un ilişkiyi tespitinin doğru olduğunu fakat bunu tek bir faktör olarak cinselliğe indirgemesinin Freud’un hatası olduğunu savunur[271]Mehmet Aydın, bütün dinlerde “baba imajı” taşıyan tanrı tasavvuru olmadığını, İslam’da Allah’ın baba gibi tasavvur edilmediğini ileri sürer. Aydın, Freud’un delillerinin kendi aleyhinde kullanılabileceğini belirtir. Tanrı inancı nasıl baba korkusuna indirgenip bir yansıma olarak ele alınıyorsa aynı şekilde ateizm de babanın yok olmasını arzu etmenin bir projeksiyonudur.[272]
Freud’un teorisinde mantıksal boşluklar bulunmaktadır. Ch. Darwin maymunların bile lider erkek maymunun şiddetinden kaçıp koloniler oluşturduğunu savunurken aynı tezden hareketle teorisini kuran Freud bunu insanların yapabileceğini düşünmemiştir. Bu kadar ham bir kültürün diğer nesillere aktarılması pek mantıklı görünmemektedir. İnsan bilincinde yer edecek olayların insan bilincinin yasalarına uygun ve tekrarlanmış olması gerekir. Yaşanmışlığı belli olmayan, daha çok kurguya dayanan, yaşanmışlığı kabul edilse bile tekrarı olmayan bir olayın insanlar tarafından benimsenip insanlığın kolektif bilincine yerleşmesi ve tüm kültürlere karışması ve kuşaklara aktarılması insan bilincinin yasalarına uygun değildir. Freud teorisinin bütün dinler için geçerli olduğunu ileri sürer fakat Budizmde tanrı inancı yoktur. Tarihte görülen bazı dinlerdeki tanrılar dişidir. Psikanalitik teori sadece kanlı kurbanları ele almış, kansız kurbanları ele almamıştır. Freud’un teorisini destekleyen hiçbir antropolojik bulgu yokken teorisiniısrarla kendi kurgusu doğrultusunda savundu. Din ve kurban teorilerini geliştirirken çocuk ve ebeveyn ilişkilerine dikkat çekmesi daha sonra bu konuda yapılacak çalışmalara ilham kaynağı olması yönünden oldukça önemlidir.
Şiddet teorisi Rene Girard tarafından geliştirilmiştir. Girard, Freud’u cinselliği her şeyin kaynağı olarak görmesini eleştirir. Girard’a göre cinsellik şiddetin taktığı maske ve açığa çıkışının başlangıcıdır. Tarihsel olarak “cinsel özgürleşme” dönemleri genellikle şiddetin patlak vermesi öncesine denk düşmektedir.[273]Girard’ın anahtar kavramı şiddettir. Şiddet sadece özne ile nesne arasında olan bir şey değildir. Öznenin yapısında nesneyi arzulamak vardır fakat aynı nesneyi birden fazla özne arzulayınca çatışma çıkar. Bir nesneyi birden fazla öznenin arzulaması Girard’a göre öznelerin doğasında vardır. Herhangi bir özne bir nesneyi arzuladığında bunu ifade etmesi veya nesneye yönelmesi diğer özneleri etkiler ve onlarda da aynı nesneye karşı arzu uyanır. O’na göre arzular benzeş olup hep taklit(mimetic) edecekleri bir örnek ararlar. Bu yüzden arzunun “Mimesis”i (taklitçi özelliği) hep çatışma içindedir. Şiddet arzulanan bir şeyin her zaman yanı başındadır. Şiddet varsa arzulanmış bir şey vardır.[274] Girard, arzularda potansiyel olarak taklit edecek örnek arama eğilimi olduğunu savunmasından dolayı teorisi “Mimetik teori” olarak bilinmektedir.[275]
Şiddetin kökeninde aynı nesneyi arzulayan öznelerin çatışmasının bulunduğunu ileri süren Girard, bu düşüncesini kurban konusuna aktarır. Dilimize “Şiddet ve Kutsal” olarak tercüme edilen “La Violence et le Sacre” adlı eserinde kurban konusunu çeşitli açılardan ele alır. Şiddetin uyandıktan sonra bastırılmasının zor olduğunu, bunun giderilmesi ve yatıştırılması için şiddetin doyurulması gerektiğini bunun için de öfkeyi uyandıranın yerine daha zayıf el altında bulunan bir şeye kaydırıldığını, daha az önem verilen hayvanların kurban edildiğini savunur.[276]Çünkü onun savunucusu yoktur.[277] Teoride Fransız sosyoloji okulunun etkileri görülür. Girard toplumun ne pahasına olursa olsun kendi mensuplarını korumak için bazı feda edilebilir kurbanlar bulacağını ileri sürer.[278] Girard’a göre şiddet yollarının kapatılmasının yerine diş geçirebileceği bir şeyler önüne atılarak aldatılabilir.[279]Kurbanın sunumu birey için değil toplum içindir. Toplum kendi içindeki şiddeti gidermek için kendi dışında bir şeye şiddetini kanalize eder.[280]Kurbanın amacı iç çatışmaları yatıştırmak, çatışmaları önlemeve şiddetin yönünü başka yöne çevirmektir. Girard’a göre kurban kanıyla doyurulmayan şiddet zincirleme toplumsal cinayetlere neden olmaktadır.[281]
Girard, kurbanda ölçünün iyi korunması gerektiğini ileri sürer. Eğer kurbanla toplum arasında kopukluk varsa kurban şiddeti üstüne çekemez. Bunun tam tersi söz konusu ise yani fazla süreklilik söz konusu ise kurban kirli şiddete karışır ve kutsal şiddet olmaktan çıkar. [282]Kirli şiddet ile arındırıcı şiddet arasındaki farkın yitirilmesini Girard ‘“urban bunalımı” olarak görür. Kurban bunalımı olduğunda şiddet toplum dışına değil toplum içine yayılır. Girard, kurban geleneği ile oynanmasını sakıncalı bulur. Geleneğe dokunulduğu anda toplumun dengesi bozulmuştur ve tehlikelere zemin hazırlanmıştır.[283]Girard’a göre kurbanın şiddetin yönünü değiştirmesi için belli aralıklarla tekrarlanmalıdır. Şiddetin karşı şiddetle giderilmesi bitirilmeden devam etmelidir.[284]Günümüz toplumlarında görülen festivaller Girard’a göre bir yerde kurban ayinlerinin geçmişten günümüze gelen kalıntılarıdır.[285]
Girard, teorisini geliştirirken dinî metinlerden ve Frazer’in büyü teorisinden etkilenmiştir. Bütün ilahî kitaplarda Habil ve Kabil’in kurban olayı anlatılmaktadır. Tarih, edebiyat, felsefe ve din konusunda iyi bir araştırmacı olan Girard, Kabil’in şiddete başvurmasını kansız kurban sunmasına bağlar ve bunu teorisine taşır. Kabil’in elinde şiddeti aldatan bir kurban olmadığı için katil olduğunu savunur.[286]Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmeye çalıştığı anda koç indirilmesi ve koçun kesilmesi, Yahudi geleneğindeki günah keçisi uygulaması ile günahın ağırlığından kurtulmak için keçiye yüklenmesi Girard’ı etkilemiş olabilir. J.Robbins, Girard’ın bu teoriyi geliştirmesinde Frazer’in büyü teorisinin etkili olduğunu belirtir. Frazer’e göre ilkeller kurban kanının akmasıyla birlikte büyüsel gücün yanında kanda bulunan kötü güçlerde açığa çıkarak onlardan gelecek kötülüklerden kurtulmuş olduklarına inanıyorlardı.[287]
Girard’ın kurbanın toplumsal hayattaki önemine değinmesi oldukça önemlidir fakat bireysel yönünü ihmal etmesi onun teorisinin başlıca zafiyetlerindendir. Diğer birçok teorisyen gibi sadece kanlı kurbanla ilgilenmesi ve yüksek düzeydeki kültürleri inceleyerek bilgilerini bu kültürlerden oluşturması onun eleştirildiği temel noktalardan birisidir.[288]
Girard, şiddet kavramını yeterince tanımlayıp sınırlarını çizmemiştir. Bu durum şiddet kavramını istediği gibi kullanma imkânı vermiştir. Şiddetin nedeni olarak öznelerin aynı nesneye yönelmeleri sonucu arzuların benzer yapıda olmaları nedeniyle birbirlerini taklit ederek harekete geçtiklerini, birden çok öznenin arzularının etkisinde kalarak aynı nesneye yönelmelerine bağlı olarak şiddeti doğurduğunu ileri sürmektedir. Bu yaklaşıma göre şiddetin kaynağı biyolojik olup doğuştandır. Arzuların benzer olduğunu kabul eden Girard nesnelerin benzer olabileceği konusuna değinmemektedir.
Bütün nesnelerin farklı olduğunu savunmak doğru değildir. Ayrıca şiddetin kaynağı konusunda biyolojik yaklaşımı reddedip, toplumsal kaynaklı olduğunu ileri süren araştırmacılar vardır.[289] Birinci dünya savaşı ile tartışılmaya başlayan şiddet konusu, ikinci dünya savaşı ile çeşitli disiplinlerce incelenmeye başlanmıştır. Savaşlarla insandaki saldırganlık dürtüsünün ortak ele alınması, saldırganlığın kültürel ve ahlaki olarak kötülenmesine bağlı olarak bu duygu hakkında olumsuz değerlendirmeler yapılmıştı. Günümüzde ise bu dürtünün savunma amaçlı organizmanın korunmasında temel olduğu ve başarıya ulaşmada engelleri aşmaya yardımcı olduğu ileri sürülmektedir.[290]
Bu teoriye göre dinin merkezinde inançların yerine kurban vardır.[291] Bu yanlış bir yaklaşımdır. Bütün dinlerin merkezinde kurbanın olduğu söylenemez. Girard’a göre kurban tanrıya bir şey sunmanın yerine toplumda oluşan şiddeti bertaraf etmek için uygulanır. Girard, kurbanda bulunması gereken kurban, kurbancı ve tanrı üçlüsünden tanrı kavramını dikkate almaz. Dolayısıyla tanrının olmadığı bir kurban düşünülemez.
Bu teoride şiddetin tanımı, çeşitleri, faydaları ve zararları, toplumsal yönü yeterince açık değildir. Girard saldırganlık dürtüsüne bağlı olarak açığa çıkan şiddet konusunda ayrım yapmaksızın olumsuz yaklaşmaktadır. Girard’ın yanıldığı bir diğer konu ise şiddeti yalnızca fiziksel olarak ele almasıdır. Şiddet tanımlarına baktığımızda ruhsal şiddet karşımıza çıkmaktadır. Şiddet sosyal ilişkiden kaynaklanan, herhangi bir ortamda veya durumda bir kişiye ya da gruba karşı, dolaylı veya doğrudan fiziksel ya da psikolojik hasar verecek olan veya veren her türlü söz, tavır, tehdit ve davranış olarak tanımlanmaktadır. Şiddet, insan vücuduna zarar veren maddi bir saldırı değil, zihinsel ve duygusal bakımdan bireyde hatırı sayılır tahribata yol açan bir etki olarak da değerlendirilmektedir[292]Girard teorisinde ruhsal şiddeti ihmal etmiştir.
Antropolojik açıdan konuya bakıldığında toplumsal algının önemi ortaya çıkmaktadır. Toplumların şiddet algısı farklıdır.[293] Bu durum dillerine yansımıştır. İngilizcede şiddetin karşılığı olan “violence” fiziksel güç kullanarak öldürme, yaralama veya baskı kurma anlamlarına[294] gelirken, Arapçada güçlü, kuvvetli[295] Türkçede ise bir hareketin derecesi, hız ve kaba kuvvet anlamlarına gelir.[296]Günümüzde şiddet İngilizce temel alınarak incelenmektedir. Batılı araştırmacılar konuya hep Anglosakson kültürden hareketle yola çıkmaktadırlar. Batı toplumlarında şiddetin fiziksel boyutu dikkat çekerken, Afrika toplumlarında manevi boyutu daha önemlidir. Dua eden veya sanat eseri izleyen kişi rahatsız edilmez. Şahsın eşyası çalınsa bunu gören şahsa haber vermeye gitse ve onu dua ederken görse duasını bitirmesini beklemelidir. Çünkü duasına engel olmak şiddettir. Afrika’da ruhsal tahrip batıdaki bedensel tahripten daha olumsuzdur.[297]Venezuela’da Orinoca Nehri boyunda yaşayan Piaroalar’da fiziksel şiddet görünmemektedir.[298]İspanya’da insanlar boğa güreşinde kılıç darbelerinin izlerini seyretmekten keyif alıp işin şiddet olduğunu akıllarına getirmezler. Nedeni ise kültürlerindeki hayvanlarla ilgili algıda yatar. Onlara göre boğa arenada öldürülmek için vardır. Oyunun kuralları vardır. Matador kuralları çiğnediğinde şiddete başvurmuştur.[299]Akdeniz ülkelerinde şiddet onur ve şerefi korumak için,[300]Aboriginelerde ise kişinin hakkını korumak için başvurması gereken bir yöntem olarak görülür.[301]Ülkemizde ise namus için yapılan şiddet bazı yörelerde toplum tarafından onay görmektedir. Bu tür örnekler çoğaltılabilir. Toplumlar şiddeti meşrulaştırmak için bazı yolları açık bırakmışlardır. Kısacası şiddet bir araç olup kullanımını toplum belirlemektedir.[302] Şiddetin diğer boyutu ise hukuki boyutudur. Toplumların algılarına, gelenek ve göreneklerine göre şekillenen hukukları şiddete cezai müeyyideler uygular
Girard, şiddet konusundaki toplumların algı farkını dikkate almadan, şiddet çeşitlerine dikkat etmeden konuya yaklaşmakta ve kurbanın şiddeti üzerine çektiği sonucuna varmaktadır. Şiddeti oluşturan nedenler ortadan kalkmadıkça kurbanın şiddeti azaltacağı fikrini savunmak yeterince inandırıcı görünmemektedir. Medyanın tüm organlarında şiddetin yer alması, ağır ekonomik sorunlar, göçler, gelir dağılımındaki dengesizlik, silahın erkekliğin sembolü sayılması, şiddeti körükleyen gelenek ve görenekler bertaraf edilmeden[303] şiddetin düşünce düzeyinde kötülüğü kabul edilmeden[304] dünyadaki emperyalist ve sömürgeci anlayışlar bitirilmeden şiddeti azaltmak mümkün değildir. Doğal olarak kurban kesenler de yaşadıkları ortamın şiddetinden etkileneceklerdir. Ekonomik, sosyolojik, psikolojik, antropolojik boyutları olan şiddetin kurbanla çözüleceğini ileri sürmek, şiddeti basite indirgemek ve kurbanın ibadet boyutunu göz ardı etmektir. Fromm’un da belirttiği gibi kişinin kutsala bağlılığını sergileyen kurban kesme eyleminin altında yok etme güdüsünün olması gerekmez.[305]
Ülkemizde Girard’ın şiddet teorisine benzer bir teori Ali Murat Daryal tarafından geliştirilmiştir. Daryal, teorisini saldırganlık ve kan üzerine kurar. Saldırganlığın doğuştan gelen biyolojik bir dürtü olduğunu savunan Daryal, saldırganlığın tatmin edilmesi için kişinin kan görmesi gerektiğini ileri sürer ve bunun için kurbanın gerekli olduğunu belirtir. [306]Daryal, kurbanda önemli olanın kan akıtmak olduğunu savunur. Kurban kesmenin vacip, et dağıtmanın sünnet olduğundan hareket eden araştırmacı tezini ispatlamak için Bakara Suresinin 30. ayetini gösterir. Mezkûr ayette meleklerin insanın yaratılacağını işitince “...kan dökecek insan mı yaratacaksın... ”[307] şeklindeki cevaplarından hareketle insandaki kan akıtma içgüdüsü olduğu sonucuna varır.[308]Kurban kesmenin toplumsal dayanış mayla alakası olmadığını savunan araştırmacı kurbanın insandaki saldırganlık ve kan akıtma içgüdüsünü tatmin ettiğini ileri sürer. Bu içgüdünün tatmini için kurban kesenlerin kurban kanı görmelerinin gerekli olduğunu ileri sürmesine rağmen kurban kesemeyenlerin insan kanı akıtamayacak kadar yumuşak kalpli olduklarını, bu yüzden kesemiyorlarsa başkasına kestirmeleri gerektiğini belirtmektedir.[309] “Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri” adlı eserinde medeniyetleri kurban kesen ve kesmeyen olmak üzere ikiye ayıran araştırmacı kurban kesmeyen medeniyetlerin sporlarının kanlı, sert ve öldürücü olduğunu belirtir. Kurban kesen ve kesmeyen medeniyetleri örneklerle karşılaştırarak kesen medeniyetlerin çeşitli açılardan üstün olduğu sonucunu çıkarır.[310]
Girard, için geçerli olan eleştirilerin çoğu Daryal için de geçerlidir. Yalnızca kanlı kurbanı ele almış, kansız kurban üzerine eğilmemiştir. Yüksek kültürlerden hareketle kurbanı anlamaya çalışmıştır. Kurbanın vacip olarak değerlendirmesine rağmen bu sadece Hanefî mezhebinde geçerlidir. Diğer mezhepler sünnet olduğunu savunur.[311] Çalışmasında medeniyetler kurban kesen ve kesmeyen şeklinde keyfi bir tasnife tabi tutmuştur. Bu tasnifi Daryal’dan başka benimseyen yoktur. Çünkü dinler tarihçilerine göre kurban insanlık tarihi kadar eski denebilecek bir tarihe sahiptir. Tarihe baktığımızda kurban kesmeyen millet yok denecek kadar azdır. Kurban kesmeyen milletlerin sporların öldürücü olduğunu, sporcuların birbirini öldürmeye çalıştıklarını ifade etmek yanlıştır. Birçok sporcu maç bitiminde birbiriyle dostane ilişkiler sergilemektedir.
Bu teoriye göre kurban kesemeyen fakirler taşıdıkları saldırganlık ve kan akıtma içgüdülerini tatmin edemedikleri için potansiyel olarak saldırganlığa yatkın insanlardır. Yine bu teorinin kurban kesenin başında beklemesi şartını yerine getirmek herkesçe uygun olmayabilir. Kan fobisi olan birisinin kurban başında bekleyip kan görmesi olumsuz sonuçlar verebilir. İslam‘da vekâlet kurumu ihtiyaçlara cevap verme, işleri kolaylaştırmak için vardır. Hasta veya sakat insanları sırf kan görsün diye kurban başına götürmek uygun bir davranış olmaz. Hac suresinin37. ve 38. ayetlerinde kurbanın kanı ve etlerinin önemli olmadığı önemli olanın ise Allah’a saygı(takva) olduğu belirtilmektedir. Kanı kutsayan yaklaşıma paralel kurbanda kanı öne çıkarmanın İslam’a uygun olduğunu savunmak yersiz ve yetersizdir. Kurban kesmenin insanda kan akıtma içgüdüsünü yumuşatacağını savunan Daryal, kurban kesmeye içi elvermeyenlerin zaten içgüdülerinin yumuşak olduğunu ifade etmektedir[312]Bu yaklaşıma göre içi elvermeyenlerin kurban kesmesine gerek yoktur. Kurbanı kan görmeye, saldırganlık içgüdüsünü tatmine indirgemek sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Önemli olan kan ise kurban amacı olmaksızın hayvan kesmek yeterli olabilir. Günümüz dünyasında insanlar gereğinden fazla kan görmektedir. Kan görmenin sakıncalı olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. Kan görme bütün insanlarda yumuşamaya neden olmayıp, aksine kan akıtan bazı insanlarda bu içgüdü tahrik olup, tehlikeli olabilir.
Daryal’ın teorisi ülkemizdeki bazı araştırmacılar tarafından eleştirilirken, bazılarınca desteklenmektedir. Güç ve Özkan eleştirirken,[313] Sezen, Daryal’ın teorisini olumlu bulur.[314]Yel ise Girard’ın çıkış noktasından hareketle Daryal’ın sonucuna varır. Şiddetin kaynağını taklitte görür. Taklit sonrası kıskançlıkların doğduğunu ve şiddete zemin hazırlandığını savunur. Kurbanın şiddetten kaçınmada ve şiddeti gizlemede bir araç olduğunu, şiddeti frenleyerek karşı şiddetle yok ettiğini ileri sürer. Yel, birçok sporun kan görme eğiliminden kaynaklandığını belirterek Daryal’ın teorisini onaylamaktadır.[315]
Şiddet teorisinin altında kurbanın etik olmadığı düşüncesin bulunduğu söylenebilir. Kontrol edilemeyen şiddet hiç alakası olmayan, savunmasız masum bir hayvana yönlendirilerek yok edilmektedir. Dinlerin amaçlarından biriside insanların içgüdülerini kontrol altına almaları için onları eğitmektir. Bunu göz ardı ederek kurbanı şiddetle ilişkilendirmek, daha sonra ona insanda bir kaynak bulmak için saldırganlık güdüsünü seçmek ve kurbanı bununla açıklamak konuyu oldukça basite indirgemektir. Bu teoriye göre dinler insandaki şiddet duygusunu eğitemeyince başka bir nesnenin tahribatını onaylayarak önleme yolunu seçtikleri ileri sürülebilir.
Analitik teori kurbanı kolektif bilinçdışı, arketip, self ve ego kavramlarından hareketle açıklamaya çalışır. Jung’a göre insanın ruhsal yapısı bedeni gibi evrimle şekillenmiştir. İnsanın psişik yapısı bilinç ve kolektif bilinçdışından oluşur. Kolektif bilinçdışı kişiye ve tüm insanlığa özgü olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan doğduğunda “tabula rasa” değildir.[316] Her insanda kolektif bilinçdışının içeriği sayılan arketipler bulunur. Arketiplerin bazıları kişiliğin oluşumunda etkin olduğu için Jung tarafından oldukça önemsenir. Bunlardan belki de en önemlisi “self"tir. İlgili çeviri kitaplarda dilimize kendilik, ben, öz olarak aktarıldığını görmekteyiz. Self, bilinç ve bilinçdışını içine almaktadır. Diğer arketipleri ve bilinç düzeyine çıkışlarını düzenler, kişiliğin organizasyonunu yapar. Self arketipi geliştikçe insan kendini daha iyi anlamaya başlar. Ego ise bilinç düzeyindeki algılardan, anılardan, düşüncelerden ve duygulardan oluşur.[317]
Jung’un babası amcaları gibi rahipti. Kendisi de bir süre kiliseye devam etmişti. Hristiyanlıktaki kurban inancı ve Evharistiya töreni ona ilham kaynağı olduğu söylenebilir. Hristiyanlara göre Hz. İsa Tanrı’nın oğluydu, dolayısıyla O’ndan bir parçaydı. Tanrı’nın oğlu İsa Tanrı tarafından kurban için gönderilmiş, kurban olduktan sonra tekrar canlanmıştı. Jung bu şemayı insana indirgeyerek kurbanı açıklar. Kurban olan İsa nasıl ki Tanrı’nın parçasıysa Tanrı’ya sunduğumuz hediye de selfin bir parçadır. O sürekli tekrarlanan ritüellerin insan ruhunda köklerinin varlığını savunur.[318]Jung kurbanı ele alırken sosyal çevreyi dikkate almaz. Kurbanın kökenini insan ruhunda arar. Jung’a göre ego, psişenın (bilinç ve bilinçdışı, bedensel ve ruhsal tüm fonksiyonların oluşturduğu bütün) kutsala hizmet eden Self tarafından organize edildiğini zamanla öğrenmeye başlar. Bunun sonucu olarak hayatın gizli anlam ve amacını anlamaya yönlenir. Bu süreçte self, egoyu kendisine obje yapar. Ego sonunda self için kurban hizmetleri sunar. Self daha çok kurban isteyince ego kurban için araştırmalarda bulunur[319]Jung için kurban geleneksel anlamdan daha farklı anlamlar taşır. Kurbanı ruhsal olarak ele aldığı için sabır, kendini adama, fedakârlık isteyen çalışma vb. şeyleri egonun self için kurbanları olarak görür.[320]Jung, kurbanı ele alırken birçok araştırmacının aksine hayvan boğazlama ve kan konularına değinmeyip, kurbanı sembolik olarak izah etmeye çalışır.[321]
Jung içinde yetiştiği Hristiyan kültüründen etkilenmiştir. Hristiyan inançlarına göre Hz. İsa sonrası kurban uygulamaları son bulmuştur. Kanlı kurban terk edilmiş ve ruhani kurbanlara önem verilmiştir. Jung bir yerde Hristiyanlıktaki kurban anlayışının insan ruhundaki psikolojik yapısını izah etmeye çalışır.
Jung, daha önceki araştırmacılar tarafından ihmal edilen kurbanın insan psikolojisindeki temellerini açıklamaya çalışması ve sembolik yaklaşımı ile konuya farklı açıdan bakarak kurban araştırmalarına zenginlik katmıştır. Din, toplum ve tarihsel süreci dikkate almadan, kurbanı insanın ruhsal hayatının ürünü olarak görüp, insanın ruhsal hayatına indirgemesi kurbanın kökenini aydınlatmada yetersiz kalmıştır. Kurbana sembolik yaklaşımı beraberinde bazı sıkıntılar getirmektedir. Herhangi bir konu sembolik olarak ele alındığında hakkında istenileni söylemek bazen kolaylaşabilir.
Diğer araştırmacılar kansız kurbanı ihmal ederken Jung tam aksine kanlı kurban konusunu ihmal etmiştir. Kurban konusunda neden hayvan kesildiği, neden kan akıtıldığı gibi konularla alakalı olarak herhangi bir açıklama getirmez. Kurbanın tarihi seyir içindeki gelişmesini, farklı dönemlerde farklı milletlerin uygulamalarını, çeşitlerini, kutsal metinleri dikkate almadan günümüz insanının ruhsal hayatını tek başına ele alarak açıklamanın metodik açıdan yanlış olduğu ileri sürülebilir. Bunun yanında Jung’un delilleri tamamen ruhsal dünyaya ait olması nedeniyle kanlı kurban uygulamalarını izah etmekten uzaktır.
Eliade, ilkel formlarda dinin arketipini araştırmış, dinî tecrübenin ifadeleri üzerinde durmuştur. Düzenli olarak tekrarlanan dinî tecrübenin ifadesi sayılan eylemler Eliade göre kutsalla ilişkili arketipsel davranışlardır.[322]Bir nesne veya eylemin gerçek olması için bir arketipin taklit edilmesinin gerekli olduğunu savunur. Gerçeklik tekrar ve katılımla gerçekleşir. İnsan arketipik olma eğiliminde olduğu için örnek modeli olmayan her şey anlamsız ve gerçek olmaktan yoksundur. Eliade göre kurban, Tanrı tarafından gösterilen ilk kurban sunma töreninin aynen tekrarı olup, aynı mitsel durum içinde cereyan eder. Bir başka ifadeyle tüm kurbanlar ilk kurbanın tekrarı ve onun muadilidir. Bütün kurbanlar ilk kurbanın mitsel denkliğinde icra edilir. Bu şekilde din dışı zaman yok olur. Arketiplerin tekrarı ile gizlice tarih yok edilir. Örnek davranışı tekrar ederek bir yerde yeniden üreten kişi olayın vahiyle gerçekleştiği mitsel çağa gitmiş ve o anı yaşamış olur.[323]
Bu konuda Eliade gibi düşünen, onun fikirlerine benzer görüşler ileri süren araştırmacılar bulunmaktadır. Mitoloji konusunda ara ştırmalarından tanıdığımız Campell ritüelleri mitle ilişkilendirip, ritüele katılan bireyin mitolojik olan ilk tecrübeyi yaşadığını ileri sürer. [324] Ritüel sayesinde kutsalla ilişkinin kurulmasıyla her ne kadar tarihsel boyutları olsa da ritüeller bireyin tecrübe etmesiyle tarihsellik boyutunu yitirirler.[325]
Eliade, bir yerde ilk kurbanın vahiyle başladığını savunur. Kurbanın ilk defa meşrulaştırılması Tanrı’nın müdahalesiyle olmuştur. Ona göre insanlar ev veya tapınak yaparken, yerleşim için bir köy oluştururken bu ilk kurbanı tekrar etmektedirler. Eliade, kurbanlarda ayrım yapmaksızın tüm kurbanların ilk kurbanın tekrarı olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre insan kurbanları bile ilk kurbanın tekrarıdır.[326]Eliade, kurbana dair şölen ve bayramların bu ilk modelin kutsallığını güncelleştirmek ve insanlara öğretmek amacı taşıdığını savunur.[327]
Eliade, kurbanın kökenini ilkellerde arayan ve kurbanı bazı nedenlere indirgeyen araştırmacılardan ayrılır. Kurbanın anlaşılması için ilahî boyutun önemini vurgular. Eliade, bu yaklaşımıyla kurbanın kökenine dair yapılan çalışmalara önemli katkıda bulunmuştur. Fakat diğer teoriler gibi ihmal ettiği noktalar vardır. Eliade, kurban konusunda sosyolojik ve psikolojik boyutları ihmal etmiştir. Çünkü insan ruhunda yer bulmayan bir şeyin devam etmesi zordur. İnsan ruhunda yer etmiş inançlar da davranış haline gelmek için çevreye ihtiyaç duyarlar. Toplumsal ortamın yaklaşımı davranışları güçlendirir veya zayıflatır. İlk kurbanın gerçekleşmesinde ve tekrarında sosyolojik ve psikolojik faktörler oldukça önemlidir. Bunların yanında Eliade’nin geliştirdiği kurbanın kökenine dair teorisinde belirsizlikler vardır. İlk kurban ne zaman, nerede, nasıl gerçekleşmiştir? Bu kurban ne zaman kimler tarafından tekrarlanarak formüle edilmiştir? İ lk kurban sunusu neydi? vb. soruların cevabına yönelik açıklamalar teoride bulunmamaktadır.
Bu üç teori diğer teoriler kadar ilgi görmemesinden dolayı tek başlık altında toplanmıştır. Bunlardan ilki korku ve endişe teorisidir. Bu teoriye göre ilkellerde elde ettikleri başarıyı tekrarlayamama endişe ve korkusu vardı. Başarılı geçen bir av sonunda bunu tekrarlayamama endişesi yaşıyorlardı. Nevroza dönüşen endişenin sonucu olarak sahip oldukları şeylerin yok oluşunu gösteren kurban uygulamalarına başladılar.[328]
Bireysel ve toplumsal hayatı onarmayı amaçlayan kurbanın nevrozla başladığını ileri sürmek yetersizliklerle dolu bir tezdir. Nevrozlar tarihsel mirasın temeli olamazlar. Nevrozlar insanları hayata karşı güçlendirmez bilakis direncini kırar. Şüphesiz korku ve endişe kurbanda önemlidir. İnsanlar zor şartlarda kurban kesmeye daha meyillidirler fakat kurbanı korku ve endişenin doğurduğu nevroza indirgemek yanlış bir yaklaşımdır.
İlk olayları tekrarlama olarak bilinen bir diğer teori Adolf E.Jensen tarafından geliştirilmiştir. Jensen, Endenozya ve Okyanusya kültürlerindeki mitlerden hareketle teorisini oluşturur. Bu mitlere göre başlangıçta yarı tanrısal yarı insan varlıklar mevcut olduğu için ölüm yoktu. Vücudunda şifalı otların bittiği şeytani özellikteki bir tanrının öldürülmesiyle ölümsüzlük son buldu. İnsanların ve hayvanların ayin eşliğinde öldürülmesi, kelle avcılığı, yamyamlık ve diğer kan akıtmaların tüm törensel uygulamaları ilk öldürmenin törensel tekrarlarıdır. Bu törenler mevcut dünya düzenini garanti altına alır. Uygulanmazsa kozmik döngü son bulur.[329]
Kurbanı bir mitle açıklayıp tüm kurbanların bu mite bağlı olarak geliştiğini savunmak kurbanı açıklamaktan oldukça uzaktır. Bu teori diğer teorilerin çoğu gibi yalnızca kanlı kurbanlarla ilgilenmiş ve kansız kurbanları ihmal etmiştir.
Kurbanın kökenini açıklamaya çalışan bir diğer teori ise beslenme teorisidir. Batıda ve ülkemizde bazı araştırmacıların benimsediği bu yaklaşıma göre kurban yamyamlığın kalıntısıdır. İnsan kendi cinsini yerken bundan kurtulmak için insan yerine konabilecek bir ara form olarak kurbanlık hayvana yönelmiştir. Bu anlayışa göre kurban yamyamlığın bitişiyle başlamaktadır.[330]Bu yaklaşımı ispatlayacak yeterli tarihsel belgeler bulunmamaktadır. Sapkın birkaç ilkel toplumdan hareketle tüm insanlık tarihini yamyamlıkla açıklamaya çalışmak bilimsellikten uzak bir anlayıştır. Ayrıca kanlı kurbanın olmadığı bazı dinler bulunmaktadır. Bunun yanında bu teori kansız kurbanı izah etmekten uzaktır.
Beslenme teorisinin önemli temsilcilerinden birisi çağdaş Antropolog Marvin Harris’dir. Harris’e göre üretim, dağıtım ve tüketim gibi ekonomik koşullar ve insanın beslenmesi adına protein ve yağ ihtiyacının karşılanmasında ekolojik şartlar inançlar üzerinde olduğu gibi kurban üzerinde de etkilidir. Harris, dinsel dağıtım şölenlerinin gelişmesi ve bazı hayvanların etlerinin yasaklanmasını ekonomik şartların inançlara yansıması olarak görür. O her ne kadar açıkça kurbanın protein ihtiyacının karşılanmasından doğduğunu söylemese de bir yerde kurbanın kökeninde inançlardan çok toplumun ekolojik imkânlar çerçevesinde beslenme ihtiyacının karşılanması ve ihtiyacın giderilmesi için gerekli ekonomik şartların etkili olduğunu savunur.[331]İnançlar mı davranışları yönlendirir yoksa davranışlar mı inançları doğurur tartışması eski dönemlerden beri tartışılmaktadır. Bu konuyu sonuçlandırmak oldukça zor görünmektedir. Durum bu halde iken beslenme ihtiyacı ve ekonomik şartların kurbanın belirleyici faktörleri olduğunu savunarak kurban ile ilgili inançları bunlara bağlamak teorik olarak yanlıştır. Kurban konusunda toplumun beslenmesi, kurbanın oluşturduğu ekonomik ortam inkâr edilemez fakat bunlar kurbana bağlı olarak daha sonra gelişir. Kurban belli inançlar doğrultusunda kesilir ve kesemeyenlere de dağıtılır. Tüketim ve dağıtım kurbana bağlı olarak gelişen bir durumdur. Kurbanda inançlar daha etkilidir. Et yeme ve böylece protein ihtiyacını karşılama kurbanda güdülen en son amaçlardandır. Günümüzde hayvansal proteinlerin belli yaşlardan sonra zararlı olduğu ileri sürülmekte ve alternatif gıdalar sunulmaktadır. Bu geliş meler Harris’in yakla şımına göre kurbanı etkilemesi gerekirdi fakat kurbanda herhangi bir değişiklik gözlenmemektedir. Ayrıca tarihte bazı kurban uygulamalarında kurbanın yakılıp yenmediği, kurbanların tanrılara bırakıldığı uygulamalar görmekteyiz.
Ülkemizde kurbanla ilgili benzer bir tez Hüseyin Atay tarafından ileri sürülmüştür. Atay, bayram olduğu için kurban kesildiğini, kurban kesildiği için bayram yapılmadığını dolayısıyla bayramı daha iyi yaşamak için ziyafetler verildiğini, en iyi ziyafetin etle verildiğini, bayram süresince fakirlerin zenginlerle aynı gıdayı almasıyla birlik ve beraberliğin yaşandığını savunmaktadır.[332]
Kurbanda sadece fakirlere değil eş ve dosta da ziyafet verilir. Ziyafet kurbana bağlı olarak ortaya çıkar. Kurban kesilmese ziyafet verme ihtimali oldukça düşüktür. Kurbana bağlı olarak doğan ziyafeti olduğundan fazla önemsemek yanlışlıklara neden olabilir. Etten daha kıymetli besinler olduğu unutulmamalıdır. Bayram olduğu için kurban kesilir veya kurban kesildiği için bayram yapılır yaklaşımları yetersiz yaklaşımlardır. Bu iki yaklaşım beraber ele alınmalıdır. Müslümanlar inançlarından dolayı Kurban Bayramı’nda kurban keserler, kurbansız bir bayram düşünülemez. Atay’ın yaklaşımına göre Kurban Bayramı’nda kurban kesmeyip yakınlarımıza ve muhtaçlara et dışında başka şeylerle ziyafet vermek yeterlidir.
Geçen yüzyılın başında biyoloji bilimi önem kazanmış, kimyadan biyolojiye geçiş başlamıştı.[333] Bu geçiş daha sonra yüzyılın paradigmasını etkilemiştir. Darwin bunun gerçekleşmesine neden olan en büyük aktördü. Darwin’in “Türlerin Menşei’ adlı biyoloji alanındaki eserini yazması ve bu eserinde ortaya attığı evrim teorisi sosyal bilimleri de etkilemiştir. İlk yıllarında bilim adamları bu teorinin büyüsüne kapılıp alanlarına uygulamaya başladılar. Evrimci yaklaşımın pozitivist, materyalist ve indirgemeci anlayışla her şeyi çözeceğine dair kanı oluşmaya başladı. Bu anlayışa göre her şeyin bir ilkel başlangıç noktası vardı ve zamanla değişerek gelişiyordu. Araştırmalar kutsal dışlanarak yapılıyordu. Dinin kaynağı üzerine yapılan çalışmalarda din indirgemeci bir anlayışla insan zihninin veya toplumsal hayatın ürünü olarak değerlendirilmeye başlanmıştı. Bu yaklaşım cılız itirazlar olmasına rağmen kurban çalışmaları için de geçerliydi.
Evrimci ve indirgemeci yaklaşımla insanlık tarihi kadar geçmişe sahip değişik toplumlarda farklı uygulamaları ve çeşitlerinin yanında farklı takdimelerinin bulunması zorluğuna rağmen sınırlı dış gözlem metodunun verileriyle kurbanın kökeni araştırılmaya başlandı. Teoriler daha çok antropologlar tarafından ileri sürüldü. Bu dönemde antropolojinin yeni kurulmasının ve yeterince disipline olamamasının doğurduğu kargaşa antropologlara hem serbestlik hem de cesaret veriyordu. Bazı antropologlar saha araştırmasının gereksizliğini[334]savunuyor, bazıları ücret karşılığı çadırlarında özel ayinler tertip ettiriyordu.[335] Araştırmacılar kurbanın orijini konusunda belgelerden çok entelektüel birikimlerinden aldıkları güçle konuyu kurgulayıp geçerli olan bilimsel anlayış içerisinde kamufle edip teoriler geliştirdiler. Bunların yanında araştırmacıların içinde yetiştikleri kültürel ortam ve inceledikleri alan onları sınırlandırıyordu.
Bir diğer zorluk ise kurbanın yapısından kaynaklanmaktaydı. Kurban çeşitleri ve takdimeleri oldukça geniş bir yelpazeye sahip olup, uygulamalarında tek bir amaç yoktu. Araştırmacıların kaynakları farklı olduğu gibi, dinler ve tanrı tasavvurları farklılıklara neden olmaktaydı. Bunun yanında önemli gelişmeler kurbana yansımıştır. Tarihsel süreç içinde kurbana atfedilen anlamlarda değişimler görülmektedir. Tarihte birçok toplum kurbanları tanrıların istek ve arzularını tatmine çalışırken günümüzde kurban ibadetinden bireysel beklentiler öne çıkmıştır. Bunların yanında tarihsel süreç içerisinde kurbanın kökeni araştırırken yanıltıcı yol işaretleri unutulmamalıdır. Bu yanıltıcı yol işaretlerinden en çok dikkat edilmesi dinlerin dejenerasyonudur. Araştırmacı bu konuda yeterli donanıma sahip değilse yozlaşmış kurban uygulamasını tüm kurbanların kökeni gibi görebilir.
Üzerinde uzlaşılan bir tanım bile yapılamazken teori oluşturmak daha da zordur. Teorileri değerlendirirken bu zorlukları dikkate almamız gerekir. Teoriler yapılarında taşıdıkları yetersizliklere rağmen kurbanda önemli buldukları yönleri aydınlatarak kurbanın daha iyi anlaşılmasını sağlamışlardır. Günümüzde kurban konusunda yapılacak çalışmalarda daha önce yapılan çalışmalar dikkate alınmalı, kutsal yönü, sosyolojik, psikolojik boyutları ve tarihsel süreci dikkate alan çok nedenli yaklaşımlarla kurban incelenmelidir.
Kurban konusunu incelerken birtakım inanç ve uygulamalar üzerinde farklı din ve kültürlerin etkisi gözlemlenmiştir. Özellikle kurban kanı, kemiği, kurbanın cinsiyeti, kurbanın süslenmesi ve kurbanlık hayvandan yararlanma konusunda oluşmuş inanç ve uygulamalarda İslami inançların yanında başka kültür ve dinlerin izleri görülmektedir. Araştırma süresince kurban kanı konusunda hassasiyet, Kurban Bayramı dışında farklı amaçlarla kesilen kurbanların kanını çeşitli nesne ve insan vücuduna sürme âdetinin olduğu görülmüştür.
Tarihe baktığımızda birçok toplumda kanın önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz. Arkaik Doğu’da ilk çocuğun kurban edilmesi âdeti vardı. Kurban edilen çocuğun kanı ile tanrıların tükenmiş enerjisi tazelenerek arttığına inanılırdı. Sümerler tanrı Ea’nın hükmüyle damarları kesilerek öldürülen tanrı Kingu’nun kanıyla çamurun karışımından insanın yaratıldığına,[336] Mısırlılar tan yeri kızıllığını gök tanrıçası Nuth’un güneş tanrısı Re’yi doğururken kaybettiği kandan kaynaklandığına inanıyorlardı.[337] Firavunlar genç kalmak için kan banyosu yapıp, ruhun kanla beslendiğine inanırlardı. [338] Afrika’da hükümdarların cesetlerinden kalan kemiklerini yılın belli günlerinde kanla yıkama âdeti vardı. Böylece canlılığının sürdüğüne inanırlardı. Eski Yunanda bilhassa kurban kanı kefaret, ölülerle görüşme aracı olarak kullanılır ve büyünün gücünü artırmak için iksire karıştırılırdı. Kan ruhla özdeş ve ruhun evi sayılırdı.[339] Çeşitli toplumlarda sara tedavisi için kan banyosu yapılırdı. [340]Roma’da yaralı gladyatörlerin sıcak kanını sara hastalarının içme geleneği vardı.[341] Çeşitli milletlerde hükümdarların tahtını kutsamak için kurban kanı serpilmiş,[342] hatta kurban kanı ile Aztekler ekmek ve pasta yapmışlardır.[343]
İnsanlık tarihinde her zaman kurban kanı normal kandan daha farklı ve üstün sayılmıştır. Kutsanan kurban kanı konusunda temel olarak iki tutum belirmiştir. Orta Asya toplumlarında bilhassa Türkler, Moğollar ve İranlılarda kurban kanını toprağa düşürmeme gayreti görülür. Kandaki gücü toprağa düşürmeme âdeti tabu inancını desteklemektedir. Diğer toplumlarda ise kurban kanındaki gücü açığa çıkarmak için kan akıtma âdeti görülmektedir.
Bütün toplumlarda kutsallığına inanılan kurban kanı Yahudilerin katkılarıyla daha da zengin hale gelmiştir. Babil, Kenan, Mısır ve Orta Doğu toplumlarının kana atfettikleri anlam ve değerlendirmeleri bilen Yahudiler kan konusunda oluşturdukları inanç ve uygulamalarla birçok toplumu etkilemişlerdir. Yahudi inançlarına göre Habil’in kanını yutan toprak lanetlenmiştirTevrat’ta kan can sayılmıştırCanın kanda olması nedeniyle kan yemek yasaklanmıştır. Yahudilikte kan yemek yasak olduğu için kesilen hayvan yarım saat suda bekletilir sonra tuzlanarak tekrar bekletilir ve yıkanarak yenir. Bu işlemden geçmiş ete kaşer damgası basılır.[344] Ayrıca kadınların adet kanları Yahudilik[345] ve İslamiyet’te pis sayılmıştır. Bu durumun ataerkilliğe geçişle başladığını savunanlar bulunmaktadır. Anaerkil dönemde üretkenliğin sembolü sayılan adet kanı ataerkil dönemde pis sayılmıştır[346]
Hristiyanlık, Yahudilerde görülen kurban kirliliğinden dolayı kurbanı reddetmiş olmasına rağmen Yahudi inançlarının etkisinden kurtulamamıştır. Yahudilerde görülen kurban inanç ve uygulamaları farklı uygulamalarla sürdürülmüştür. Yahudilerde mabedin iç bölmesine yılda bir kez yalnızca baş kâhin halkının bilmeyerek işlediği günahların bağışlanması için sunacağı kurbanın kanıyla girebilirdi.[347] Kutsalın bir nesnede tezahürü olarak tanımlanan hiyerofani[348]Yahudilikteki kan inancı için uygun düştüğü söylenebilir. Yahudilikten etkilenen Hristiyanlıkta bu anlayış Hz İsa’nın kanına transfer edilmiş ve özel bir anlam yüklenmiştir. Hz İsa kanını dökerek Tanrı huzuruna çıkmış, kanı ile insanlığın günahları bağışlanmıştır. Hristiyanlarda kanın yerine şarap, kurban olan Hz İsa’nın eti yerine ekmek ikame edilmiştir. Haç işareti Hz İsa’nın kurban edilişini dolayısıyla kanını sembolize eder. Hristiyan dünyasının temel akideleri ve bu akideden etkilenen birçok sanat eserinin ilham kaynağı kurban ve kandır. Kurbanı reddeden Hristiyanlığın dolaylı olarak diğer dinlerden daha çok kurbanı öne çıkardığı söylenebilir.
Kurbanın bir ibadet olduğu inancının, kesilmesi yönündeki olumlu tutumların ve kurban kesme davranışındaki sıklığın yaygın ve güçlü olduğunu göstermektedir. Veriler araştırmanın temel hipotezi olan“ Toplumumuzda Kurban Bayramı’nda kurban kesme davranışı dinî bir görev olarak algılanmasının yanında bazı psikolojik, sosyolojik ve tarihî faktörlere bağlı olarak yaygın bir şekilde uygulanmaktadır.” hipotezini doğrulamaktadır.
Demografik faktörler genel olarak inanç ve tutumlarda bir farklılığa neden olmazken tutum ve inançların gücünde etkili olmakta, eğitim düzeyi dışındakiler kurban kesme davranışının sıklığında farklılıklara neden olmaktadır. Kurban kesme sıklığı erkeklerde kadınlardan, üst yaş gruplarında alt yaş gruplarından, üst gelir grubunda alt gelir gruplarından, evlilerde bekârlardan daha yüksektir. Kurban kesme davranışındaki sıklığın en az olduğu meslek grubu ev hanımları ve daha sonra işçi ve memurlardır. Diğer meslek guruplarındaki sıklık oranları daha yüksektir. Eğitim düzeyi düştükçe kurban kesme davranışındaki sıklık bir miktar artmasına rağmen, eğitim düzeyinin kurban kesme davranışındaki sıklık oranlarında anlamlı farklılıklara neden olmadığı görülmüştür.
Bireylerin yetiştikleri ailelerin kurban kesme davranışlarındaki sıklık ile kendilerinin kurban kesme davranışı arasında ilişki olduğu tespit edilmiştir. Kurban kesme davranışının diğer davranışlarda olumlu yönde değişikliklere neden olduğu konusunda tutum ve davranışlar arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Kurban ibadetine hazırlık aşamasında ve sonrasında bireylerde oluşan ibadet bilinci kurban ibadetine uygun davranışlar sergileme çabalarında etkili olmaktadır.
Sosyal çekincelerin kurban kesme davranışı üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Sosyal çekincelerin etkili olduğunu kabul edenlerin kurban kesme davranışında sosyal çekincelerin etkisi daha fazla olmaktadır. Sosyal çekincelerle dindarlık yönelimi arasında ilişki olduğu tespit edilmiştir. Dış güdümlü dindarların kurban kesme davranışındaki sıklık ile iç güdümlülerin kurban kesme davranışındaki sıklık arasında farklılık görülmezken, sosyal çekincelerden etkilenme konusunda farklılıklar olduğu görülmüştür. Sosyal çekincelerden dış güdümlülerin iç güdümlülere göre daha çok etkilendikleri ortaya çıkmıştır.
Dindarlık algısı ile kurban kesme davranışı arasında ilişki olup, dindarlık algısı arttıkça kurban kesme davranışındaki sıklık artmaktadır. Namaz ve hac ile kurban kesme davranışı arasında ilişki olmadığı, oruç tutma ve zekât vermeyle kurban kesme davranışındaki sıklık arasında ilişki olduğu görülmüştür.
Kurban kesme davranışının minnettarlık, fedakârlık, öz-saygıyı koruma, arınma, korunma, yardımlaşma, ölümü hatırlama ve merhamet duygusuyla ilişkili olduğu, bu konudaki tutum ve davranışlar arasında ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Bu duygulardan bazıları kurban kesme davranışını etkileyip, davranışı kolaylaştırıp ona anlam katarken, kurban kesme davranışı da bazı duyguları canlandırmaktadır. Kurbanla ilişkili olan duyguların insanın iç dünyasını olumlu yönde etkileyen duygular olduğu görülmektedir.
Kurban kesme davranışının kurallara uygun uygulandığında şiddet olarak algılanmadığı, kurallara uyulmadığında şiddet olarak algılandığı görülmektedir. Kurban kesme davranışının kişileri şiddete yönlendirmediği, kurban kesenlerin şiddet eğ ilimlerinde kurbana bağlı bir artış olmadığı bilakis kurbanın şiddetten uzaklaştırdığı tespit edilmiştir. Kurban kesen kimselerde şiddete başvuranlarınkinden farklı olarak kin ve nefret yerine ibadet bilincine bağlı olarak merhamet ve üzüntü etkili olmaktadır. Bu durum kurban kesme davranışının yok etme duygusundan uzak olarak gerçekleştiğini göstermektedir.
Kurban uygulamalarında eski Türk inançlarının, farklı kültür ve dinlerin etkisinin sürdüğü görülmüştür. Kurban kemiği, süslenmesi, cinsiyet ve rengi konusunda eski Türk inançlarının, kurban kanının arındırıcılığı, koruyuculuğu gibi inançlarda ve kanı çeşitli yerlere sürme âdetinde ise eski Orta Doğu inançlarının, Hristiyanlık ve bilhassa Yahudiliğin etkisi vardır.
Günümüz şehir hayatında kurban kesme davranışı için fiziki çevrenin yetersiz olduğu görülmüştür. Ortamın uygunsuzluğu kurban kesme davranışına dolaylı olarak yansımakta ve kurban coşkusunu azaltmaktadır.
Kurban eti ve derileri muhtaçlara dağıtılmakta olup bu uygulama günümüzde hızlı iletişim ve ulaşım sayesinde dünyayı kapsayacak şekilde yapılmaya başlamıştır.
Şehirleşmeyle beraber kurban konusunda bazı değişimler yaşanmaktadır. Bu değişimler daha çok uygulama ile ilgili olmaktadır. Kurban konusunda geleneksel inançlar korunurken uygulamada kurban kesim merkezleri, iletişimin getirdiği kolaylıklarla dünyanın her yerinde kurban kesme imkânı, kurbanlık hayvanın yanında kesim hizmetlerinin satın alınması gibi yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerin yanında geleneksel toplumdan modern topluma geçişin getirdiği değişimler kurban konusundaki inanç ve tutumları etkilemezken, kurban kesme davranışındaki coşkuyu olumsuz etkilemektedir. Şehir toplumunda insanların bireyselleşmeleri kurban uygulamasındaki toplumsal beklentilerden ziyade bireysel beklentileri öne çıkarmaya başlamıştır.
Kurbanın dinî bir ibadet olmasının yanında sosyolojik ve psikolojik faktörlerin devreye girmesi, tarihî boyutunun olması ve gelenekle bütünleşmesi kurban ibadeti ile ilgili inanç ve tutumları güçlü kılarken davranış boyutundaki sıklık oranını artırmaktadır. Bu sıklık sosyal öğrenme yöntemi ile yeni kuşakları etkileyerek davranışın sürekliliğini kuvvetlendirmektedir. İbadetin şölen yönünün olması, maddi olarak geri dönüşümünün çabuk olması gibi faktörler davranışı pekiştirmektedir.
Tarih boyunca değişik kültürlerde kurban uygulamasında farklılıklar olmasına rağmen beklentilerin aynı yönde olduğu söylenebilir. Beklentilerdeki önem sırası toplumlara göre değişebilir, fakat genelde benzerlik arz etmektedirler. Tarihte ilahî güçlerden yardım alma, daha iyi imkânları elde etme, korunma, sıkıntılı durumlarla başaçıkma, geleceği kontrol etme, arınma, ilahî güçlerle bozulan ilişkileri onarma, minnettarlık sergileme gibi beklentiler kurban uygulamalarında etkili olmuştur.
Günümüz modern toplumunda üretim ve tüketim alışkanlığına bağlı olarak bu beklentiler günümüze göre uyarlanmakta, kurban geleneksel toplumdaki yerini modern toplumdaki gelişmelere uygun olarak devam ettirmektedir.
Kurban Bayramı dışında kesilen akika kurbanında minnettarlık ve korunma, temel ve şükür kurbanlarında minnettarlık, korunma ve geleceği kontrol içinde ele alabileceğimiz bereket beklentisi, adak kurbanında ise başaçıkma ve geleceği kontrol, kefaret ve teskin kurbanında arınma, başaçıkma ve korunma, kefaret kurbanında arınma, sadaka kurbanında korunma, cenaze kurbanında ölen kişiye yardım, onunla manevi olarak ilişkileri sürdürme öne çıkmaktadır. Bu kurban çeşitlerinde bireysel beklentiler önemli olup, tutum ve davranışlar arasında ilişki olduğu görülmektedir. Bütün kurbanlarda şölen yönünün olmasına karşılık, hıdrellez döneminde kesilen kurbanların şölen yönü daha ağır basmakta ve bu kurbanlarda toplumsal beklentiler öne çıkmaktadır. Bu kurban türünde toplumsal beklenti olarak minnettarlık, geleceği kontrol ve korunma önem kazanmaktadır. Siyasi liderler ve devlet büyükleri için kesilen kurbanlar konusunda toplumda olumsuz tutumlar bulunmaktadır.
Kurban Bayramı dışında kesilen kurbanlar daha az karmaşık yapıda ve belli amaçlar için uygulanmakta olup, Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanın bir yönünü daha çok öne çıkarmaktadır. Bu kurbanların bazılarında inanç ve tutumlar güçlü olmasına karşılık dinî bir yaptırımın olmaması, alternatif dinî davranışların bulunması, uygulamalarının azlığı nedeniyle model davranışların yetersizliği davranış boyutunu olumsuz yönde etkileyerek uygulama sıklıklarını azaltmaktadır.
Kurban Bayramı dışında görülen kurban uygulamalarının bazılarında farklı kültür ve dinlerin etkileri görülmektedir. Adak kurbanı olarak horoz kesilmesi, hıdrellez kutlamalarında kurban uygulamaları, İslam’da kurban çeşitleri içinde gösterilmediği halde uygulamalarda kefaret ve teskin kurbanının olması, akika kurbanının kemiklerinin kırılmaması ve kurban kanının sürülmesi gibi davranışlar farklı din ve kültürlerin etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihten günümüze uygulanan kurban ibadeti oldukça karmaşık olmasının yanında, üzerinde etkin olan birçok faktörden beslenerek güçlü bir yapıya bürünüp varlığını sürdürmektedir.
1.         Kurban dinî, tarihî, sosyolojik, psikolojik ve kültürel faktörlerle ilişkili bir ibadettir. Bu nedenle birçok bilim dalının ilgilendiği bir konu olmasına rağmen ülkemizde kurban konusunda yapılmış çalışmaların dinler tarihi dışındaki disiplinlerde yeterli sayıda olduğu söylenemez. Bu nedenle kurban konusunda yapılacak yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Dinler tarihi, antropoloji, etnoloji, din psikolojisi, din sosyolojisi alanında yapılacak çalışmalarla kurban daha iyi anlaşılır hale gelecektir. Farklı bilim dallarında yapılacak çalışmalar kurbanın çeşitli yönlerini aydınlattıkça kurbanın boyutları ve önemi daha iyi görülecektir.
2.         Batıda yapılan çalışmalar ilkel dinler ve özellikle Yahudilik ve Hristiyanlık dikkate alınarak yapılmıştır. Birçok bilim dallarında olduğu gibi kurban konusunda da referans olarak batılı bilim adamlarının çalışmaları alındığı için ülkemizde kurban konusuna yaklaşımlarda sıkıntılar yaşanmaktadır. Batı bilim dünyasında kurban incelenmeye başlandığı yıllarda geçerli olan paradigmanın evrimci, pozitivist ve indirgemeci olması, çalışmaların totem, büyü, tabu gibi kavramları merkeze almaları kurbanı aydınlatıcılığı kadar da engelleyici bir yönü olmuştur. Kurban konusunda oluşan bilimsel gelenek batı dışında kalan coğrafyalarda etkili olmaya başlamıştır. Referans olarak batılı bilim adamlarının çalışmaları alındığı için kurban konusuna yaklaşımlar batıda görülen eksikleri bünyelerinde barındırmaktadır. Bu sıkıntıları aşmak için kurbana indirgemeci yaklaşım yerine çok nedenli ve bütün dinleri dikkate alarak yaklaşılmalıdır.
3.         Batı dünyasında birçok filozof kurban konusuna ilgi duymuşlardır. Kurban konusundaki araştırmacılar filozofların yaklaşımlarından yararlanmışlar ve teoriler geliştirmişlerdir. Ülkemizde kurban konusunda etkili felsefi yaklaşımlar ve tartışmaları zenginleştirecek teori denemelerinin olduğunu söylemek zordur. Bu nedenle kurban çalışmalarına ilham verecek kurbana dair felsefi yaklaşımlar ve kurban konusunda geliştirilecek teorilere gerek duyulmaktadır.
4.         Günümüz         kurban uygulamalarında eski kültür ve dinlerin etkisini tespit için diğer din ve kültürlerdeki kurban uygulamaları konusunda yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır. Bilhassa cahiliye dönemine ait yapılacak çalışmalar İslam’ın getirdiği yeniliklerin anlaşılmasını sağlayacaktır.
5.         Kurbanın          sosyolojik yönünü ortaya çıkarmak için din sosyolojisi alanında yapılacak çalışmalara gerek duyulmaktadır.
6.         Kurbanla          ilişkili olan duygular konusunda din psikolojisi alanında yapılacak çalışmalar kurbanın anlaşılmasında yararlı olacaktır.
7.         Din       bilimlerinde kurbanla ilgili yapılacak yeni çalışmalar kurbanın daha iyi anlaşılmasında oldukça önemli katkılar sağlayacaktır
8.         Kurban Bayramı dışında kesilen kurban çeşitlerini konu alan müstakil çalışmalar yapılmalıdır.
10.       Kansız kurban konusunda yapılacak çalışmalar kurbanı daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.
11.       Araştırmanın    belirli bir evrenle sınırlı olması nedeniyle kurban konusunda farklı evrenlerde alan araştırmaları yapılması elde edilen verilerin test edilmesinde ve kurbanın daha iyi anlaşılmasında yararlı olacaktır.
12.       Şehir hayatında kurban ibadetini uygulama zorlaşmaktadır. Kurban uygulaması için yeterli alanların olmaması, kurban kesme konusunda ehil kişilerin azalması geleneksel alışkanlıkları sürdürme eğilimi kurban döneminde istenmeyen görüntülere neden olurken, kurban kesme merkezlerindeki yetersizlikler buralar konusundaki olumsuz tutumlara neden olmaktadır. Kurban coşkusunu olumsuz etkileyen bu durumu gidermek için insanların kullanım alanları tasarlanırken mimaride kurban kesimi dikkate alınmalıdır.
13.       Kurban konusunda bilhassa kurban kanı ile ilgili İslam’a göre batıl inanç ve uygulamalar hakkında halkımız aydınlatılmalıdır.


Kaynak: Özer ÇETİN, Kurban İle İlgili İnanç Ve Tutumlar, T. C. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Din Psikolojisi Bilim Dalı- (Doktora Tezi),2008,Bursa




[1]   Yaparel, Recep, “Dinin Tanımı Mümkün müdür?”,D.E.Ü.İ.F.Dergisi, c. X, İzmir, 1987, s. 403-414.

[2]   Hinnellss, John R. ,The Penguin Dictionary of Religions, London, 1988,s.279.

[3]   The Wordsworth Dictionary of Beliefs and Religions, ed. Rosemary Goring, Edinburg, 1992,s.451.

[4]   Mathew, Shailer-Shmith, Gerald Birney, A Dictionary of Religion andEthics, U.S.A, 1921,s.394.

[5]   Bianchi, Ugo, Dinler Tarihi Araştırma Yöntemleri, çev. Mustafa Ünal, Geçit Yay. , Kayseri,1999, s.59.

[6]   McKenzie, John, “Sacrifice”,Dictionary of Bible, Geoffey Chapman, London, 1965, s.754.

[7]De Vaux, Ronald, Ancient Israel: Its Life and Institutions, Darton Longman and Todd, London, 1976,s.415.

[8]   Sharpe, Eric J. , Dinler Tarihinde 50 Anahtar Kavram, çev. Ahmet Güç, Arasta Yay. , Bursa,2000,s.44

[9]    Gündüz, a.g.e. ,s.226; Örnek, Sedat Veyis,100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Fono Tesisleri, İstanbul, 1971, s.87.

[10]  GUE,”Sacrifice”,s.48.

[11]  The Columbia Encyclopedia(CE),Sixth Edition, Columbia Universitiy Press, New York, 2004, s.4159.

[12]  Büyük Larousse, XIV, s.7170.

[13] AnaBritannica, c.XIV, Ana yayıncılık A.Ş. , İst., 1993, s.72.

[14]  Bkz. Şeriati, Ali, Hacc, çev. Ejder Okumuş, Şûra yay. , 3. bs., İstanbul ,2002,s.116-137.

[15]   Bkz.Sarwar, Ghulam, “Sacrifice-The Making Of a Muslim”, volume X,number 2, summer, Hamdard İslâmicus, 1987, s.101-104.

[16]  Başaran, Melih, Kurbansal Sunu, s.78.

[17] Susan, L., Mizruchi, Sacrifice Science The Science of Sacrifice: American Literature and Modern Social Theory, Princeton University Press, Princeton NJ, 1998, s. 15.

[18]  Robbins, Jill, “Sacrifice”, s.296.

[19]  Tokat, Latif, Dinde Sembolizm, Ankara Okulu Yay. ,Ankara, 2003,s.50.

[20]   Güvenç,Bozkurt,İnsan ve Kültür, III.bs.,Remzi Kitabevi,İstanbul, 1979, s.160; Hançerlioğlu,Orhan, İslam İnançları Sözlüğü,III.bs.,Remzi Kitabevi,İst.,2000,s.273;Güç Ahmet, “Kurban” T.D.V. İslâm Ansiklopedisi(TDVİA),c. XXVI,T. D.V.Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi,Ankara,2002,s.433-435.

[21]  TCE, s.4159.

[22]  Rosenberg, Donna, Dünya Mitolojisi ,çev.Koray Atken v.dğr.,İmge Yay. ,3.bs., İst., 2003,s.54.

[23] Dennis, D.Hughes, Human Sacrifice in Ancient Greece, Routledge, New York, 1991,s.60.

[24] Henninger, “Sacrifice”, s.546.

[25] Henninger, “Sacrifice”,s.546.

[26] Frazer, James G., Altın Dal, c. II, çev. Mehmet H.Doğan, Payel Yay. , İstanbul, 1992, s.83.

[27]  Bkz. Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, c. III, Üçdal Neş. , İst., tsz. , s.1118-1204; Bkz. Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c. III. İst., tsz. , s. 220-230.

[28]  Şeriati, Ali, İbrahim İle Buluşma çev. A.Eymen Reyli, Fark yay. , Malatya, tsz. , s.45-49.

[29]  Özkan, ,a.g.e, s.47;Emiroğlu, Kudret-Aydın Süavi, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2003,s.507.

[30]  Güç, Ahmet, Dinlerde Mabed ve İbadet, Esra Fakülte Kitabevi, İstanbul, 1999, s.75.

[31] Henninger.”Sacrifice”, s.546.

[32]  Gündüz, a.g.e. , s.226-227.

[33]  Özkan, a.g.e., s.80.

[34] Pike, E.Royston, Encyclopedia of Religion and Religions, s.231.

[35] Erdem, Mustafa, Kırgız Türkleri Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM, Ankara, 2000, s.118.

[36]  Aslıyüce, Erdoğan, Adım Adım Türk Yurtları,2.Baskı, Yesevi Yayıncılık, İst., 1997, s.151-152.

[37]  Berthier, Laurence, “ Mevsimsel Bayram ve Törenler” Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü(DMS), c. II, YönetenYues Bonnefoy, Türkçe baskıyı hazırlayan Levent Yılmaz, Dost Yay. Ankara, 2000,s.748-754.

[38]  Adewale, S. A. , “a.g.m”, s. 592.

[39] Biardeau, Madleine, “Kamedhenu. Mitik İnek, Mutluluğun Sembolü” , DMS, c. I, yön. Yues Bonnefoy, Türkçe baskıyı haz. Levent Yılmaz, Dost Yay., Ankara, 2000,s.535.

[40]  Özkan, a.g.e. , s.80.

[41]Detienne,Marcel,“Adonis ve Adonia Bayramları” DMS, c.I, Dost Yay., Ankara, 2000, s.26 ; Georges, Charachidze, “Ermenistan. Dinler ve Mitler”, DMS, c. I, Dost Yay. , Ankara, 2000,s.23-27.

[42] Duval, Paul Marie, “Apollon”,DMS, c. I, Dost Kitabevi, Ankara, 2000,s.48-52.

[43] Bkz. J.G.Frazer, Altın Dal, c.II, s.170-202.

[44]  Ögel, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, c.IV, K.B.Y. , Ankara, 1991, s.199.

[45]  Ateş, Ali Osman, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, Beyan Yay. ,İst., 1996,s.215.

[46]  Erginer, Gürbüz, Kurban Kurbanın kökenleri ve Anadolu’da Kanlı Kurban Ritüelleri, Yapı Kredi Yayınları (Y.K.Y.) , İstanbul, 1997,s.23.

[47]  Özkan, a.g.e., s.89.

[48]  Davids, C. A.F.Rhys,”Sacrifice(Budist)” ERE, c.XI, ed.James Hastings, T&T Clark, Edinburgh, 1994, s.7-8.

[49]  Bkz. Bıyık, Mustafa, Küresel Bir Din Projesi Olarak Moonculuk Tek Din, Tek Dil ve Tek Millet Olma Projesi, Birey Yayıncılık, İst., 2002, s.124-138.

[50] Bkz. Yel, Ali Murat, “Bir Katolik Tarikatı: Opus Dei”,Divan Dergisi, sy. 2, 2002, s.151-165.

[51]Fromm, Erich, İnsandaki Yıkıcılğın Kökenleri, c.II, çev. Şükrü Alpagut, Payel Yay., İst., 1985, s.7-9

[52]  Sezen, a.g.e., s.37-38.

[53] Mettra, Claude, “Mit İhtiyacı” DMS, c.II Dost Yay. ,Ankara, 2000,s.786-790.

[54] Bkz. Meydan Larousse(ML), “Kurban”, Meydan Yayınevi, c.VII, İst., 1972, s.646-647.

[55] Berholet, Alfred, Wörterbuch der Religionen, Stuttgart, 1962,s.402.

[56] H.P.S. , “Sacrifice”, EB, c.XIX, s.864.

[57]  Özkan, a.g.e. , s.51.

[58]   Frazer, J.G. Altın Dal, c.I, çev. Mehmet H.Doğan, Panel Yay. İst., 1991, s.229-230.

[59]   Armstrong, Karen, Tanrının Tarihi, çev. Hamide Koyukan-Kudret Emiroğlu, Ayraç Yayınevi, Ankara,

1998,s.35.

[60]   Eliade, Mircae, Ebedi Dönüş Mitosu, çev. Ümit Altuğ, İmge Kitabevi, Ankara, 1994,s.109-111.

[61]   Eliade, Mircae, Dinler Tarihine Giriş, çev. Lale Arslan, Kabalcı Yay. ,İst., 2003, s.336.

[62]    Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi,4.bs. ,İsparta, 2002,s.176-177.

[63]   Sarıkçıoğlu, a.g.e., s.41.

[64]   Sarıkcıoğlu, a.g.e. , s.46.

[65]   Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, Kırk Ambar Yay. , İst., 1999, s.7.

[66]    Bkz. Cormak, Margaret, Sacrificing the Self: Perspectives on Martyrdom and Religion, Oxford University Press, New York, 2001, s. 78-86.

[67]   Cilacı, Osman, “Dinler Tarihi Açısından Bir Araştırma: İlahi Dinlerde Kurban”, Diyanet Dergisi, sy.5, s.278.

[68]Kahraman, Ahmet, Dinler Tarihi, İst., 1965, s.53.

[69]    Ceram, C.W. ,Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler, çev. Hayrullah Örs, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1982,s.276.

[70]     Winkelman, Michael, “Aztec Human Sacrifice: Cross-Cultural Assessments of the Ecological Hypothesis”, University of Pittsburgh, Ethnology, Volume: 37,ıssue: 3,1998, s. 285.

[71]   Williams, A.R, “ Ölüm Pramidi”National Geographic, Ekim, 2006,sy. 66,s. 128-136.

[72]   Feyizli, a.g.e. , s.68.

[73]    Tanju,Halûk Cemil, Kıt’alar Arası Büyük Göçler ve Tunç Derililer, İstanbul Matbaacılık, İst.,1969, s.265.

[74]    Bkz. Haviland, William, Kültürel Antropoloji, çev. Hüsamettin İnanç-Seda Çiftçi, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2002, s.165-190.

[75]   Feyizli, a.g.e. ,s. 69.

[76]   Homeros, İlyada, çev. A.Kadir-A.Erhat, Sander Yay. ,İst.,1981,s.125.

[77]     Challaye, Felicien, Dinler Tarihi,2.bs. , çev. Semih Tiryakioğlu, VarlıkYay. ,İst., 1960, s. 160; Sinanoğlu, Nüzhet Haşim, Grek ve Romen Mitolojisi, Kaynak yayınlan,2.bs., İstanbul, 1999,s.61; Eliade, M. -Ioan P.Couliano, Dinler Tarihi Sözlüğü, çev. Ali Erbaş, İnsan Yay. ,İst.,1977,s.98.

[78]   Erginer, a.g.e., s.86.

[79]   Kabaağaçlı, Cevat Şakir, Anadolu Tanrıları, Bilgi Yay. ,Ankara, 1985,s.124.

[80]   Ksenophon, Anabasis, çev. Hayrullah Örs, İnkılâp ve Aka Kitabevi, 1975, s.112-113.

[81]   Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İst., 1978,s.174.

[82]   Hamilton, Edit, Mitologya, çev. Ülkü Tamer, Varlık Yay. ,II. bs. , İst., 1968, s.74

[83]   Cilacı, “a.g.m.” , s.278.

[84]   Feyizli, a.g.e. , s.70.

[85]   Challaye, a.g.e. , s.156.

[86]   E.Anwyl-J.A.MacCulloch,”Sacrifice”(Celtic)ERE, c.XI ed. James Hastings, T&T Clark, Edinburgh, 1994, s.8-12.

[87]   Kahraman, Dinler Tarihi, s.108-109.

[88]   Süel, Aygül, Hitit Kaynaklarında Tapınak Görevlileri ile İlgili Bir Direktif Metni, A.Ü.Dil ve Tarih Coğrafya Fak. Yay. , Ank., 1985, s.25.

[89]   Ceram, C.W. , Tanrıların Vatanı Anadolu, çev. Esat Mermi Erendor,ıII. bs., Remzi Kitabevi, İst., 1992, s.172.

[90]   Süel, Aygül, Hitit Kaynaklarında Tapınak Görevlileri ile İlgili Bir Direktif Metni, s.165.

[91]  Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, c.I,Görsel Yay. İst., 1985, s.93-94.

[92]   Kabaağaçlı, a.g.e. ,s.124-125.

[93]   Örs, Hayrullah, Musa ve Yahudilik, Remzi Kitabevi, İst., 1966, s.143

[94]    Çığ, Muazzez İlmiye, İbrahim Peygamber; Sümer Yazıtlarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre, Kaynak Yay. , V. bs. , İst., 2006,s.101.

[95]   Challaye, Dinler Tarihi, s.117.

[96]Kahraman, a.g.e. , s.77.

[97] Cilacı, “a.g.m.” , s.277.

Cilacı,“a.g.m.”, s.227.

[99]   Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam’da Kurban, s.75.

[100]  Bkz. Güç, a.g.e., s.74-82;Bkz. Edwards, “Sacrif"ıce”(Iranianj ERE, ed. James Hastings, T&T Clark,ıX, Edinburgh,1994, s.18-21.

[101]  Kahraman, a.g.e. , s.90.

[102]Tümer, Günay- Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, s.95.

[103]  Bkz.Keith, A.Berrieadale, The Religion and Philosophy of The Veda and Upanıshads, Delhi, 1989, s.257-275.

[104]  Tümer-Küçük, a.g.e. ,s.196.

[105]  Davids, C. A.F.Ryhs,”Sacrifice”(Budist), ERE, c.XI, s.8.

[106]  Geniş bilgi için bkz. Tümer-Küçük a.g.e. , s.159-201.

[107]  Sarıkçıoğlu, a.g.e. ,s.202.

[108]  Güç, a.g.e. ,s.105-109.

[109]  Revon, M,”Sacrifice(Japanese)”, ERE, XI, ed. James Hastings, T&T Clark, Edinburgh, 1994, s.21-24.

[110]  Pritchard, E. E. Evans, Nuer Religion, Oxford University Press, New York, 1956,s.197.

[111]  Adewale, S.A. , “a.g.m”, s.598.

[112]  Güç, a.g.e. ,s.73.

[113]  Gündüz Şinasi, Son Gnostikler, Vadi Yay. , Ankara, 1995, s.161-162.

[114]  Bkz.Eröz, Mehmet, “Türk Boylarında Kansız Kurban Geleneği”, Türk Kültürü, Yıl 18, sy. 211-214, Mayıs-Ağustos, 1980, s.17-22.

[115]  Yıldırım, Münir, Hikmet Tanyu ve Türk Dini Araştırmaları Üzerine Bir İnceleme (Basılmamış Y. L. Tezi),A.Ü.Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996,s.78.

[116]  Güngör, “Gagavuzlar’da Kurban Kültü”, s.46.

[117]  İnan, Eski Türk Dini Tarihi, s.54.

[118]   Selçuk, Ali, “Mersin Tahtacılarında Kurban Fenomeni”, haz. İsmail Engin, Havva Engin, Alevîlik, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2004,s.299-319.

[119]  İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, s.30.

[120]  Kalafat, Yaşar, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri,ıI. bs, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 1996, s.111.

[121]  Kaşgarlı, a.g.e., s.65.

[122]  Güngör, “a.g.m.”, s.46.

[123]   Çağatay Neşet, İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı,ıII. bs. , Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1971, s.138-139.

[124]  Gökbel, “a.g.m.”,s.185.

[125]  Roux, a.g.e. , s.201.

[126]  Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin ABC’si, Kabalcı Yay. İst., 1998, s.155-156.

[127]  İnan, Şamanizm, s.101.

[128]Gökyay, Orhan Şaik,(haz.) Dedem Korkudun Kitabı, , M.E. Basımevi İst. 1973,s.6;Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, XV. bs., Boğaziçi Yayınları, İst.1995, s.24.

[129]   Roux, Jean-Paul, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil-Lale Arslan, Kabalcı Yay. , İst., 2005 s.47.

[130]  Radlof, a.g.e. ,s.246.

[131]  Turan, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi, c.ı, Boğaziçi Yay. ,İstanbul,1993,s.100.

[132]  Eröz, a.g.e. , s.43;Günay-Güngör, a.g.e. ,s.65.

[133]  Selçuk, “Mersin Tahtacılarında Kurban Fenomeni", s.310-312.

[134]  Eröz, a.g. e. , s.43.

[135]  Eliade, Mircae, Şamanizm, çev. İsmet Birkan İmge Yay. , Ankara, 1999,s.191-196.

[136]  Gökalp, Ziya, TürkMedenîyeti Tarihi, Toker Yayınları, İstanbul, 1989,s.126,137-138.

[137].Bkz.Kafesoğlu, İbrahim, Türk Millî Kültürü, 2.bs. ,Bogaziçi Yay.. , İst.,1988,s.289-301.

[138]  Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban, s.129.

[139]  Maynagaşev, “a.g.m.”, s.7174.

[140]  Radlof, a.g.e. , s.237.

[141]  İnan, Eski Türk Dini, s.53.

[142]  Selçuk, “a.g.m.”, s.315.

[143]  Atik, a.g.t. , s.41.

[144]  Selçuk, “a.g.m.” , s.315.

[145]  İnan, Tarihte ve Bugün, Şamanizm, s.39.

[146]  Atik, a.g.t. , s.43.

[147]  Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, s.99.

[148]  Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, s.199-204.

[149]  Eberhard, W. ,Çinin Şimal Komşuları, çev. Nimet Uluğtuğ, T.T.K.,Ankara, 1996, s.53-54.

[150]  Lasebikan, G. L. , “Eski Ahid’de Kurban”,çev. Ahmet Güç, U.Ü.İ.F. Dergisi, sy. 7, c. 7, 1988, s.575- 586.

[151]  Robbins, Jill, “Sacrifice”, s.286.

[152]  Yehezkel, The Religion ofısrael, s.111.

[153]  Aydın, Yahudilikte Kurban Fenomeni, s.2.

[154]  Ro., A., “Sacrifice(Second Temple Period)”,E/, Keter Publishing House, Vol. XIV, Jerusalem, 1996, s.607-615.

[155]  Aydın, a.g.t. ,s.15.

[156]  Behar, Nisim, İbranilerin Öyküsü, Zvi Geyik Yay. , İstanbul 2001,s.650.

[157]  Eliade, Kutsal ve Dindışı, s.19;Eliade, İmgeler ve Simgeler, s.24-25.

[158]  Ro, A. , “Sacrifice" ,s.613.

[159]  Ro,A.,“Scarifice”,s.613; Levililer, 1/4.

[160]  Robbins, Jill, “Sacrifice”,s.285.

[161]  Bkz. R.An.,“Sacrifice”, EJ, Keter Publishing House, Vol. XIV, Jerusalem, 1996, s.599-608.

[162]  Levililer, 1/9;3/5

[163]  Erginer, a.g.e. , s.102; bkz. Sinanoğlu, Grek ve Romen Mitolojisi, ,s.61;bkz. Eliade, - Couliano, Dinler Tarihi Sözlüğü, s.98.

[164]  Özkan, a.g.e., s.110.

[165]  Eliade, Mircea, İmgeler ve Simgeler, çev. M.Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, Ankara, 1992,s.19.

[166]  Zitelmann, Arnuf, Dünya Dinleri Tarihi, çev. Nafer Ermiş, İnkılâp Yay. , İstanbul, 2003,s.89.

[167]  Tekvin,28/10-19.

[168]  Behar, Nisim, İbranilerin Öyküsü, s.8.

[169]  Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, c.I,s.226.

[170]   Gaster, M., “Sacrifıce(Yewish)”,ERE, c.XI, ed. James Hastings, T&T Clark, c.XI, Edinburgh, 1994, ss.25-29.

[171]  Levililer,1.,4. ve 5.baplar

[172]  Levililer, 1/3.

[173]  Hilliard, F.H. ,How Men Worship, London, 1969,s.12.

[174]  Özer, Yusuf Ziya, Mısır Tarihi, T.T.K. , Ankara, 1987,s.65.

[175]  Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, s.162.

[176]  Özer, a.g.e. ,s.65.

[177]  Levililer,2/1-16.

[178]  Çıkış,23/19.

[179]  Levililer,27/29-30.

[180]  Çıkış, 22/29-30.

[181]  Challeye, a.g.e. ,s.122.

[182]  Bkz. Yüceler, Feridun Yılmaz, Kurban ve Faziletleri, Akçağ Yayınları, Ankara, 1989,s.124-141.

[183]  Erginer, a.g.e. ,s.97.

[184]  Esinoğlu, Birant Dinlerin Gizemi. Kurban-Yaratılış-Tufan Efsaneleri, Ceylan Yay. ,İst., 1996,s.13

[185]  Çıkış,24/3-8.

[186]  Budda, a.g.e. , s.45.

[187]  Çıkış,13/13;34/19-20.

[188]  Güç, a.g.e. ,s.266.

[189]  Matta, 8/4.

[190]  Matta,5/23-24.

[191]  Markos,12/33.

[192]  Yuhanna,1/29.

[193]  Argyle, Michael, Psychology and Religion, Published by Routledge, Yew York, 2000,s.119.

[194]  Bkz. Romalılara Mektup, 5/12-18.

[195]  Yuhanna,3/17.

[196]  Robbins, “Sacrifice”, s.288.

[197]  İbranilere Mektup 10/1-18.

[198]  İbranilere Mektup 9/22.

[199]  I.Yuhanna 1/7.

[200]  Öztürk, a.g.t. , s.11.

[201]  Tekvin, 3/21.

[202]  Bkz. Özkan, Ali Rafet, Fundamentalist Hristiyanlık Yedinci Gün Adventizmi, Alperen Yay., Ankara, 2002, s.165-219.

[203]  Güngör Harun, “a.g.m.”, s.45-48:Güngör, Harun - Argunşah, Mustafa, a.g.e. , s.35-36.

[204]  Oymak, “a.g.m.” , s.175-177.

[205]  Markos,14/22-24.

[206]  Özkan, Dinlerde Kurban Kültü, s.127.

[207] Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, çev. M.Said Mutlu,3.bs., İst., 1974, s.37.

[208]  Sarıçam, İsmail, “Hz. Muhammed’in Peygamber Olarak Gönderildiği Ortam”,Peygamberimiz Hz. Muhammed-Özel Sayı-Diyanet İlmi Dergi, Ankara, 2000,s.1-32.

[209]  Ateş, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, s.215.

[210] Ateş,a.g.e., s. 212-221.

[211]   Ateş, a.g.e. , s.231-237.

[212]  Hacc,22/34.

[213]  Moosa, Ebrahim, “Sacrifice”, The Oxford Encyclopedia of the Modern İslamic World, s.447.

[214]  Hacc,22/37-38.

[215]  Köksal, Asım, İslâm Tarihi, Şamil Yay. ,c. 2,İst. 1981,s. 244;Bardakoğlu, Ali, “Kurban ”TDVİA, c.XXVI, T.D.V.Yayın ve Matbaacılık, Ankara, 2002,s.436-440.

[216]   Zuhaylî, Vehbe, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi(İFA),çev. Ahmet Efe v.dğr. Feza Yay. , c.IV, İst.,1994, s.393-395.

[217]  Bkz. Bardakoğlu, Ali v.dğr., İlmihalıI,6.Baskı, Divantaş Yay. ,İst.,2001 s.1-11;bkz. Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, Bilmen Basım ve Yayınevi, İst., tsz. ,s.409-419.

[218]  Bkz. Bardakoğlu, Ali, v.dğr. , İlmihalı, İman ve İbadetler,9.Baskı, Divantaş Yay. İst., 2001,s.556- 557; Öğüt, Salim, “Hedy”,TDVİA, İst. 1998, XVII, s.156; Döndüren, Hamdi, “Hedy”, c.ıII, ŞİA, Şamil Yayınevi, İstanbul, 2000, s.233-234.

[219]  Özel, Ahmet, “ Adak”,TDVİA, c.I İst., 1988, s.337-340.

[220]  Zuhaylî, Vehbe, İFA, c.ıV, s.290-291.

[221]  Hacc,22/29; İnsan,76/7.

[222]  Buhâri, Kader 6;Müslim, Nezr 3.

[223]  Bardakoğlu v.dğr. , İlmihal, c.ıI, s.11.

[224]  Ebu Davûd, Edâhî,21;Geniş bilgi için bkz.Zuhaylî, Vehbe, İFA, c.ıV, s.426-439.

[225]  Ebu Davûd, Edâhi 2;Tirmizî, Edahî 1.

[226]  Bakara,2/196;Bardakoğlu, İlmihal, c.ıI, s.19.

[227]  Erginer, a.g.e. ,s.143.

[228]  Bkz. Scheffczyk, “Sacrifice”,ET, s.1489.

[229]  Mauss, Marcel, The Gift: The Form and Reason for Exchange in Archaic Societies, London, 2002, s.23.

[230] Pritchard, Evans, İlkellerde Din, çev. Hüseyin Portakal, Öteki Yayınevi, Ankara, 1999,s.9.

[231]  Tylor, E.B. , Primitive Culture, VolumeıI, U.S.A. ,1920, s.375.

[232]  Tylor, Primitive Culture, a.g.e. , s. 375-376.

[233]  James, “Sacrifice” , ERE, XI, s.1-2.

[234]  Henninger, “Sacrifice”, s.550.

[235]  Henninger , “a.g.m.”, s.550-551.

[236]  Lessa, William A.-Vogt, Evon Z. , Reader in Comparative Religion An Anthropological Approach, Second edition, Harper&Row Publishers, New York, 1965, s.40.

[237]  Bkz.Smith, Lectures on the Religion of the Semites, s.251-271.

[238]  James, “Sacrifice” , s.2.

[239]  James, “a.g.m.”, s.2-3.

[240]  James, “a.g.m.”, s. 3.

[241]  Henninger, “a.g.m.”,s.551.

[242]  James,”a.g.m”,s.3.

[243]Bkz. Levi-Strauss, Yaban Düşünce, s.238-244; Morris, Brian, Din Üzerine Antropolojik İncelemeler, çev. Tayfun Atay, İmge Yay. ,İst., 2004, s.436.

[244]  Pritchard- E.E.Evans, Nuer Religion, s.273-275.

[245]  Leviller,3/3-4,8-11,14-17;Levililer,7/28-34.

[246]  Bkz.Budda, Kurban ve Tufan, s.39-65.

[247]  Lessa, Reader in Comparative Religion An Anthropological Approach, s.40.

[248].Hubert,Henri-Mauss, Marcel, Sacrifice:ıts Nature and Function, Translated by W.D.Halls, University of Chigago Press, Chigago, 1964,s.2-9.

[249]  Hubert-Henri, Mauss, Marcel, Sacrifice:ıts Nature and Function, s.95-103.

[250]  Hubert- Mauss, a.g.e. ,s.11.

[251]  Hubert-Mauss, ,a.g.e. ,s.97.

[252]  James, “Sacrifice”, s.3.

[253]  Aydın, Din Felsefesi, s.172.

[254]  Evans-Pritchard, İlkellerde Din, s.84-85;Henninger, “Sacrifice” , s.551.

[255]  Robbins, “Sacrifice”, s.289.

[256]  Özkan, a.g.e., s.34.

[257]  Nisbet, Robet, “Hubert, Henri”,ER, c.VI, ed. Mircea Eliade, Macmillian Publishing Company, New York, 1987, s.489-490; Nisbet, Robert, “Mauss, Marcel”,ER, c.IX, ed. Mircea Eliade, Macmillian Publishing Company, New York, 1987, s.289-290.

[258]  Robbins, “Sacrifice”, s.290.

[259]  Henninger, “Sacrifice”, s.552.

[260]  James, “Sacrifice” , s.3.

[261]  Robbins, “Sacrifice”, s.289.

[262]   McCrae, Robert R. ,Mainstream Personality Psychology and the Study of Religion, Journal of Personality,67;6,1999, s.1209-1217.

[263]  Kroeber, Alfred L, “Totem and Taboo: An Ethnologic Psychoanalysis” ed.Lessa, William A.-Vogt, Evon Z. , Reader in Comparative Religion An Anthropological Approach, Second Edition, Harper&Row Publishers, New York, 1965, s.48.

[264]  Freud, Sigmund, Totem ve Tabu, çev. K.Sahir Sel, Sosyal Yay. ,İst., 1984, s.174-175.

[265]   Köse, Ali, Freud ve Din, İz Yayıncılık, İst., 2000,s.40; Budak, Selçuk, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2000,s.544-545; Fromm, Erich, Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları, çev. Aydın Arıtan, Arıtan Yayınları,ıI. bs. , İst., 1980, s.47.

[266]  Gençtan, Engin, Psikanaliz ve Sonrası, Remzi Kitabevi,ıX. bs., İst., 2000,s.37-41.

[267]  Bkz. Freud, Sigmund, Totem ve Tabu, s.141-223; Freud, Sigmund, Musa ve Tek Tanrıcılık, çev. Erol Selvi, Dergâh Yayınları, İst., 1976,s.88-100; Köse, Freud ve Din, s.83-117.

[268].Freud, S. , Totem ve Tabu, s.213;Freud, Musa ve Tek Tanrıcılık, s.94

[269]  Köse, Ali, Freud ve Din, s.117.

[270]  Köse, Ali, Freud ve Din, s.113.

[271]  Fromm, Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları, s.48-49

[272]Aydın, Din Felsefesi, s.174-175.

[273]  Girard, Şiddet ve Kutsal, s.167.

[274]  Girard, Şiddet ve Kutsal, s.203-238;Yves, Michaud, Şiddet, çev. Cem Muhtaroğlu, İletişim Yayınları, İst., tsz. , s.96-97.

[275]  Bkz.James, G.Willams, The GirardReader, New York, 1996, s. 9-20.

[276]  Girard, Şiddet ve Kutsal, s.3.

[277]  Girard, a.g.e. , s.18.

[278]  Girad, a.g.e., s.5; bkz. James, G.Willams, The Girard Reader, s. 69-97.

[279]  Girard, a.g.e. ,s.12.

[280]  Girard, a.g.e. ,s.10.

[281]  Girard Rene, “Kan, Arınma ve Şiddet Döngüsü”,çev. Kaya Genç, Cogito, sy. 37, 2003, s. 209-229.

[282]  Girard, a.g.e. ,s.54.

[283]  Girard, a.g.e. ,s.67.

[284]  Argyle, Michael, Psychology and Religion, s.118.

[285]  Girard, a.g.e. ,s. 171.

[286]  Girard, a.g.e. ,s.6.

[287]  Robbins, Jill, “Sacrifice”,s.289.

[288]  Henninger, “Sacrifice” , s.553.

[289]  Köknel, Özcan, Şiddet, Altın Kitaplar Yayınevi, İst., 1996,s.20; Demirergi, Nalân - İşcan, Cüneyt, Bu Ne Şiddet, Kitle Yayınları, Ankara, 1994,s.99-115.

[290]  Demirergi-işcan, Bu Ne Şiddet, s.111-112.

[291]  Argyle, a.g.e. ,s.118.

[292].Ergil, Doğu, Türkiye’de Terör ve Şiddet, Turhan Kitapevi, Ankara, 1980, s. 3.

[293]  Riches, David, “Şiddet Olgusu”, ed.David Riches, Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989,s.10-41.

[294]  Oxford Worldpower Dictionary, ed. Sally Wehmeier, Oxford University Press, Oxford, 1993,s.685.

[295]  İbrahim, Mustafa v. dğr, El-Mu ’cem-ul Vasît, s. 475.

[296]Parlatır, Türkçe Sözlük, c.ıI, s.2093.

[297]  Parkin, David. “Şiddet ve İrade” ed. David Riches, Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989,s.249-271.

[298]   Overing, Joanna, “Şiddetsiz Bir Toplumda Yamyamlık Ölüm ve Egemenlik Görüntüleri”, Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989, s.111-130.

[299]  Marvin, Garry, “İspanyol Boğa Güreşlerinde Şeref, Haysiyet ve Şiddet Sorunu”, Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989,s.148-168.

[300]   Marvin, Garry, “İspanyol Boğa Güreşlerinde Şeref, Haysiyet ve Şiddet Sorunu”Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989, s.156-157.

[301]   McKnight, David, “Avustralya’daki Aborigine’lerin Kampında Toplu Dövüş”, Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989,s.169-201.

[302]    Copet-Rougier, Elisabeth, “Başsız Bir Toplumda Görünen Ve Görünmeyen Şiddet”, Antropolojik Açıdan Şiddet, çev. Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yayınevi, İst., 1989,s.69-92.

[303]  Balcıoğlu, İbrahim, Şiddet ve Toplum, Bilge Yay. ,İst., 2001,s.148-151.

[304]  Köknel, Şiddet, s.15.

[305].Fromm, Erich, İnsandaki Yıkıcılğın Kökenleri,ıI, s.9.

[306]  Daryal, Ali Murat, Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri, İstanbul, 1980,s.117.

[307]  Bakara, 2/30.

[308]  Daryal, Ali Murat, Dinî Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri, M.Ü.İ.F.Vakfı Yay. ,II. bs. İst.,1999,s.168.

[309]  Daryal, a.g.e. , s. 168-170.

[310]  Bkz. Daryal, Murat Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri, s.15-106.

[311]  Bkz.Gözübenli, Beşir, “Farklı Bir Açıdan Kurban”,Yeni Ümit, sy. 69,İzmir, 2005,s. 41-46.

[312]  Daryal, Dinî Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri, s.170.

[313]  Güç, Ahmet, Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban, s.355-361; Özkan, Dinlerde Kurban Kültü, s.136.

[314]Sezen, Kurban ve Din, s.217-224.

[315]  Yel, Ali Murat, “Kurbanın Psiko-Sosyal Etkileri” , Zaman Gazetesi,30 Ocak 2004,s.18.

[316]  Stevens, Anthony, Jung, Kaknüs Yay. ,çev. Ayda Çayır, İst., 1999,s.51.

[317]   Bkz. Gençtan, Engin,.Psikanaliz ve Sonrası, s.170-183;Frieda Fordham,Jwng Psikolojisinin Ana Hatları,çev.Aslan Yalçıner,Say Yayınları ,İstanbul , 1983, s.62-94; Stevens, Anthony,Jung,s.61-70;Jung, C. G. ,Bilinç ve Bilinçaltının İşlevi,çev.Engin Büyükinal, Say Yayınları ,İstanbul ,1982,s.75-125; Ender Güro\,C.G.Jung, Cem Yayınevi,İstanbul ,1967,s.19-53.

[318]  Argyle, Michael, Psychology and Religion, s.119.

[319]  Bkz. Jung, C.G,Psychology of the Unconscious: A Study of the Transformations and Symbolism of Libido, translater Beatrice M. Hinkle, Moffat Yard and Company New York, 1916, s.428-484.

[320]  Menuhin, Joel Ryce, Jung and the Monotheisms: Judaism, Chiristianity, and İslam, Routledge, New York, 1994,s.105-107.

[321]  Argyle, Michael, Psychology and Religion, s.119.

[322]  Alper, Ömer Mahir, Batıda Din Çalışmaları, Metropol Yayınları, İstanbul, 2002,s.52-53.

[323]  Eliade, Mircae, Ebedi Dönüş Mitosu, s.47-48.

[324]  Elkins, David N. ,BeyondReligion, Quest Books Theosophical Publishing House, USA, 1998, s.199.

[325]  Elkins, a.g.e. ,s.200.

[326]  Eliade, Mircae, Kutsal ve Dindışı, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara, 1991,s.80.

[327]  Eliade, a.g.e. ,s.66.

[328]  Henninger, “Sacrifice”, s.553.

[329]  Henninger, “Sacrifice”, s.552.

[330]  Kaçmaz,Safa, ttp://toplum ve tarih.blogcu.com,17.08.2006;Başaran, Kurbansal Sunu, s.219-228.

[331]  Harris, Marvin, Yamyamlar ve Krallar. Kültürlerin Kökeni, çev. Fatih Gümüş, Zirve Ofset, Ankara, 1994,s.206.

[332]  Atay, Hüseyin, “Kurban Bayramı ve Felsefesi”, A.Ü.İ.F. Dergisi, c.XVII Ankara, 1969, s.277-284.

[333]   Malony, H. Newton, “Behavioral Theory and Religious Experience”,Handbook of Religious Experience, ed.Ralp W.Hood JR, Religious Education Press, Birmingham, Alabama, 1995, s.376-396.

[334]  Pritchard, İlkellerde Din, s.43.

[335]  Pritchard, a,g.e. , s.53.

[336] Hediel, Alaxander, Enûma Eliş-Babil Yaratılış Destanı, çev. İsmet Birkan, Ayraç Yayınevi, Ankara,

2000,s.71.

[337] Ökten, Kaan H., “Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kari”, Cogito, sy. 37,2003,s.133-161.

[338] Focus Dergisi, Kan Özel Sayısı, “Kan”,Yıl 3,sy. 12, İst., 1997,s.60.

[339]  Conticelli, Valentina-Gabriele, Mino, “Mikrokozmos’tan Makrokozmos’a Kanın Öyküsü”, çev. Ali

Kaftan, Cogito, sy. 37, 2003,s.109-129.

[340] An Encyclopedia of Religion, Contributors, Vergilius Ferm - ed. Publisher: Philosophical Library, New York, 1945, s. 80.

[341]  Conticelli Valentina, “a.g.m.”, s.109-129.

[342]  Sezen, Yumni, Kurban ve Din, s.37-38.

[343]  Erginer, a.g.e. ,s.79.

[344]    Besalel, Yusuf, Yahudilik Ansiklopedisi, c. 2, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın, İstanbul,

2001,s.314-315.

[345]  Levililer, 15/19.

[346]  Direk, Zeynep, “Adet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar”, Cogito, sy. 37, 2003,s.251-261

[347]  Levililer, 4/1-12.

[348]  Eliade Mircae, Dinler Tarihine Giriş, çev. Lale Arslan, Kabalcı Yayınları, İst., 2000,s.20.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar