YAHUDİ BAKIŞIYLA: RUSYA YAHUDİLERİ TARİHİ
Yönetilmeyi
İstemek)
SSCB,
İsrail'i 1948 yılında derhal tanıdı. İki ülke arasındaki bağlar ise, İsrail'in
Batı ile müttefik olmasının ardından çarpıcı biçimde kötüleşti. Yahudilerin bir
millet olduklarına dair fikirler ise, Yahudi karşıtı hisleri daha da körükledi.
1967
yılında, Sovyetler Birliği, İsrail ile diplomatik bağlarını kopardı ve bu
bağlar ancak 1992'de yeniden kuruldu. Altı Gün Savaşları'ndan kısa süre sonra,
Sovyetler Birliği'nde kitlesel bir propaganda kampanyası başlatıldı.
1967
yılındaki savaşın ardından, İsrail'e doğru Yahudi göçü durdu. Sovyetler
Birliği, Arap devletlerinin başlıca silah tedarikçisi haline gelmişti.
Avı HEİN
YAHUDİ
TARİHİ UZMANI
Milattan Sonra 7. Yüzyıl'da
Yunanistan, Babil, Pers, Orta Doğu ve Akdeniz bölgesinden birçok Musevi; Kafkaslar
ve ötesine göç etti. Orta Çağ başlarından itibaren, 'Rus seyyahlar'
(holkhei Rusyah) olarak bilinen Musevi tüccarlar, Hindistan ve Çin'e varmak
üzere Slav ve Hazar toprakları üzerinden yolculuk yaptılar.
Sekizinci
yüzyılın ilk yarısında Hazar Krallığı Yahudi dinine geçti ve yeni bir Yahudi
krallığına dönüştü. Kimi
akademisyenler, Aşkenaz Yahudilerinin kökenlerini, Hazarların Yahudiliğe
geçişleriyle ilişkilendirirler. Bu konu, bugün halen akademisyenlerin
araştırmaları için önemli bir boyut teşkil ediyor.
Yahudi
Hazarlar'ın krallığı, eski Rus literatüründe 'Yahudilerin Toprağı'
olarak bilinir. Aynı
zamanda, o dönemde Kiev'de yaşayan Yahudiler de bulunmaktaydı. Tarih
belgelerinde, Kiev Yahudileri ile Hıristiyan din adamları arasındaki
tartışmalardan söz edilir. Öte yandan, Kiev'deki Yahudiler ile Babil ve Batı
Avrupa'daki Yahudiler arasında iletişimin tesis edildiğine dair kayıtlar da
bulunur. 1237 yılında ise, Moğolların işgali, Rusya'da yaşayan Yahudi topluluklarına
büyük acı çektirmiştir.
14. Yüzyıl'da, Batı Rusya'nın
kontrolünü Litvanyalılar ele geçirdi ve yüzyıl sonuna doğru, denetimleri
altında yaşayan Yahudi topluluklarına ilk imtiyazları da yine onlar verdi. Aynı
dönemde birçok Yahudi, Ukrayna ve Batı Rusya'nın bazı bölgelerine göç etti.
1648-1649 yılları arasında
yaşanan Chmielnicki kıyımlarından dolayı bu Yahudilerin bir bölümü büyük cefa
çekti ve bu kıyımlar birkaç yüzyıl daha devam etti.
19. ve 20.yüzyıllarda, Rusya'da
yaşayan Yahudilerin Polonya ve Litvanya'daki Yahudilerle bağlantılan kunılmaya
başlandı. Bunda, Rusya'nın 18. Yüzyıl sonunda Polonya topraklarını ilhak
etmesinin ve 20.Yüzyıl'da Sovyetler Birliği'nin kurulmasının payı
bulunmaktaydı.
1791 yılında alınan bir karar gereği,
Rus Yahudileri'ne, Polonya'dan ilhak edilen topraklarda yaşama ve ikamet etme
hakkı verildi. Bundan sonra yapılan fetihler ve toprak ilhakları, Moskova'yı
Yahudiler'den temizlemek için 1791'de oluşturulan bölgenin (Pale Yerleşimi
olarak adlandırılan söz konusu bölge, Rusya İmparatorluğu'nda Yahudilerin daimi
ikamet etmesi için izin verilen bölgeyi ifade eder'Editör Notu) ön plana
getirilmesine yardımcı oldu. Bölgenin hudutları, 1812 yılında, Besarabya'nın topraklarına
katılmasıyla birlikte nihai haline kavuştu.
1618. Yüzyıllar arasında, ticaret
işlerinden dolayı Yahudiler Rusya'ya ya yasadışı yollardan, ya da Polonya ve
Litvanyalıların izniyle girdiler. Sınır dışı edilecekleri kendilerine sürekli
tekrarlanmasına karşın bazı küçük Yahudi toplulukları ise varlıklarını korudu;
çünkü ticarette önemli bir rol oynuyorlardı. Yahudilerin ekonomik pozisyonu,
Pale Yerleşimi olarak adlandırılan bölge içine hapsolmalarıyla birlikte
kötüleşmeye başladı. Rus kontrolü altına geçen söz konusu topluluklara
dayatılan yeni ve orantısız vergi yükünden dolayı güçsüzleştiler. Zamanının
müreffeh Yahudi cemaati, bu dönemde yoksullukla boğuşur hale geldi.
1700'lü yıllarda, Yahudi
kitlelere ulaşmak amacıyla Doğu Avrupa'da Hasidik hareketi kuruldu. Rus
egemenliğine geçiş dönemi boyunca Hasidiler ile onlara karşı çıkanlar (Mitnagdim)
arasındaki anlaşmazlıklar arttı. Bu anlaşmazlık o raddeye vardı ki, önde gelen
Hasidik liderlerden biri 'Sheneur Zalman 1798 yılında tutuklanarak,
soruşturulmak üzere St. Petersburg'a gönderildi. Tüm görüş farklılıklarına
karşın Hasidik 'mahkemeleri' ve Mitnagdik Yeşivotları (din akademileri '
e.n) farklı ve gelişmiş bir Yahudi kültürü yaratmak üzere bir araya geldiler.
I. Nikola dönemi (1825-1855)
Çar I. Nikola (1825-1855),
Rusya'daki tüm Yahudi yaşantısını yerle bir etmeyi hedefledi. Dolayısıyla, hükümdarlık
dönemi, Avrupa'daki Yahudi tarihi açısından acı verici bir döneme işaret eder.
1825 yılında, 12 yaşından başlamak üzere tüm Yahudi gençlerinin Rus ordusunda
askerlik hizmetlerini gerçekleştirmelerini emretti. Gençlerin büyük bölümü,
gelişim dönemlerini Rus ordusu içinde geçirmeleri için 'yankesiciler'
tarafından kaçırıldı. Bu durum, Rus Yahudi topluluğunun moralini büyük ölçüde
bozdu. On yıllarını orduda geçirmeye mecbur bırakılmayan Yahudiler ise, çoğu
zaman köylerinden ve kasabalarından sürüldü.
Bununla birlikte, bazı Yahudiler
bu kıyımdan kaçıp kurtulabildiler; keza hükümet, Yahudi topluluğu içinde
tanınla uğraşanları kayırıyordu. Bu Yahudiler, zoraki askerlik görevinden muaf
tutulmuştu. Güney Rusya ve Pale Yerleşimi olarak adlandırılan bölgenin geri
kalanında birçok Yahudi ziraat arazisi kuruldu. 1840'lı yıllarda, Yahudilere
yönelik olarak özel okullardan oluşan bir ağ kuruldu; keza 1804'te kumlan
devlet okullarından yararlanma fırsatları olmamıştı. Bu okullar; Yahudilerden
alman özel bir vergi ile finanse ediliyordu. 1844 yılında, okullardaki
hocaların Hıristiyan ve Yahudilerden oluşması gerektiğine dair bir kanun
çıkarıldı. Yahudi cemaati, hükümetin bu okulları açma girişimini, genç
kuşakları laikleştirme ve asimile etmenin bir yolu olarak görüyordu. Korkuları
da yersiz değildi aslında; keza Hıristiyan öğretmenler bulunmasını şart koşan
yasanın beraberinde yayımlanan bir beyannamede; 'Yahudilerin eğitiminin
amacının, onları Hıristiyanlara yaklaştırmak ve Talmud'dan etkilenen zararlı inanışlarını
kökünden kazımak' olduğu belirtiliyordu.
1844 yılında, Polonya tarzı
cemaatler yasaklandı; ancak yerlerine yeni bir umumi örgütlenme yapısı
getirildi. Yahudilerin perçem bırakmaları (pe'ot) ve geleneksel kıyafetlerini
giymeleri yasaklandı. I. Nikola, daha sonra Yahudileri iki gruba ayırdı:
yararlı olanlar, yararlı olmayanlar. Zengin tüccarlar ve ticaret için gerekli
diğer kişiler 'yararlı' kategorisinde değerlendirilirken; diğerleri 'yararsız'
olarak görüldü. Bu talimat, özellikle Batı Avrupa olmak üzere dünya çapındaki
Yahudi cemaatlerinin muhalefetiyle karşılaştı; ancak yine de 1851 yılında
uygulamaya geçirildi. Kırım Savaşı'mn patlak vermesiyle birlikte ise, uygulama
takvimi ötelendi. Savaş, çocukların ve delikanlıların daha sık kaçınlmasına ve
silah altına alınma sına neden oldu.
II. Aleksandr dönemi (1855-1881)
İkinci Aleksandr döneminde
(1855-1881), Yahudilere yönelik sert muamelelere son verildi; ancak yine de
Yahudilerin asimilasyonunu sağlamak üzere yeni politikalar uygulamaya
geçirildi.
Yahudilerin Pale Yerleşimi'nden
dışana çıkmaya başlamalarıyla birlikte, kendilerine, Rusça eğitim veren bir
lisede eğitim görenlere daha büyük haklar verilmeye başlandı; bu da Yahudilerin
Rus okullarını daha fazla tercih eder hale gelmesine neden oldu. Bunun
sonucunda da asimilasyon düzeyi arttı. Ordudaki Yahudilerin memur statüsüne
erişmelerinin yasaklanmasıyla birlikte asimilasyon süreci bir ölçüde aksaklığa
uğradı; keza bu şekilde Yahudi ve Yahudi olmayanlar arasındaki temas
sınırlanıyordu. Yahudilerin bağımsızlıklarına kavuşması yavaş yavaş gerçekleşti
ve bir noktadan sonra asimilasyon ciddi boyutlara ulaştı.
Asimilasyon Yahudilerin giderek
daha fazla görünürlük kazanmalarına yol açarken, bu durum aynı zamanda Yahudi
olmayan topluluklar arasında da öfkeye neden oldu. Yahudilerin başat rol
(Benzerleri arasında güç ve önem bakımından başta gelen, hâkim) edinmesine
karşı çıkanların başında, Dostoyevski ve İvan Asakov gibi Rus aydınları
bulunuyordu. Liberal ve devrimci unsurlar da, Yahudilerin günbegün daha görünür
bir mevcudiyet sergilemelerine karşı çıkmaktaydı. Yahudi karşıtlığı, 1877-1878
yılları arasında gerçekleşen Balkan Savaşı'nın ardından daha da güçlendi.
Bununla birlikte, 1850 ile 19.yüzyılın sonu arasında, Rusya'daki Yahudi
topluluğu önemli oranda büyüdü. Bunun nedeni de doğum oranlarının yüksekliğine
karşın ölüm oranlarının düşüklüğüydü. 1850 yılında, Rusya'daki Yahudilerin
sayısı 2.350.000'i bulmuştu. 19.yüzyılın sonuna gelindiğinde ise, bu sayı
neredeyse iki katına çıkarak 5 milyonu buldu.
Yüksek doğum oranlarından dolayı,
geleneksel olarak Yahudilere ait olan iş kollarındaki rekabet arttı. Bu da;
ekonomik farklılaşmaya neden oldu. Örneğin, akollü içecekler sektörüne bir
süreliğine hakim olan Yahudiler (bu sektör, daha sonra hükümet tekeline geçti),
inşaat ve endüstriyel kalkınma alanında da faaliyet göstermeye başladılar.
Küçük Yahudi grupları, bankacılık endüstrilerinde öncü konuma erişti ve akademi
gibi din çevreler ile avukatlar, doktorlar, ilim adamları ve yazarlar gibi profesyonel
çevrelere müdahil olmaya başladılar. Serflerin özgürlüklerine
kavuşmasıyla birlikte arazi talepleri güçlenince, [hüümet de tarımsal arazileri
desteklemeye son yerdi. Baş gösteren arazi yokluğu, Rus İmparatorluğu'nun diğer
bolleri genelinde Yahudi toplulukların göç etmesine yol açtı.
Rusya'da
Haskalah
Batı Avrupa'dan farklı olarak,
haskalah 'veya Yahudi Aydınlanması-, Yahudi cemaati dinsel aidiyetlerinden
uzaklaşırken bile Yahudi kültürü ve değerlerinin korunmasına hizmet etti. Haskalah'tan
etkilenen kesimlerin büyük bölümü, milliyetçi veya milliyetçi dindar biçimlerde
hareket etti. Siyonizm ve Avrupa Yidiş kültürünün tezat ideolojileri
ise, popülerliklerini artırdılar; çünkü Haskala'nın ulusalcı bir boyutu
bulunmaktaydı. Bununla birlikte, Maskilimler, Yidiş'e karşıydı ve daha
sonraları seküler bir Yidiş kültürü yarattılar.
Öte yandan, İbranice, Yidişçe
ve Rusça olarak bir Yahudi gazetesi de çıkardılar. Rus Yahudilerini Rusça
öğrenmek ve haskalahı yaymak konusunda teşvik etmek üzere zengin Yahudiler
tarafından Hevrat Mefızei Haskalah kuruldu. Haskalah, giderek etüt
salonlarına ve Musevi din okullarına doğru etkisini genişletmeye başlayınca,
birçok öğrenci bu okullardan ayrılıp, seküler dünyaya asimile oldu.
II.Aleksandr
dönemi
1881 yılında, Çar İkinci
Aleksandır öldürüldü ve Yahudilerin durumu kötüleşmeye başladı. Cinayetler,
kitle ayaklanmalarını tetikledi ve Rusya'daki durum herkes açısından anarşik ve
kaotik bir hal aldı. Bu durumdan ise, Yahudiler suçlu tutuldu. Toplu kıyımlar, yağmalar,
cinayetler ve ırza geçmeler yaşandı. Rus entelektüellerin bu sürece verdikleri
destek ise, birçok Yahudi'yi şaşkına çevirdi. Özellikle de asimile olan Rus
aydınlarını'
1882 Mayıs'ında, Yahudileri toplu
kıyımlardan sorumlu tutan yasalar çıkarıldı. Bu durum, Yahudi arazi sahipleri
üzerinde kısıtlamalar getirilmesine, Yahudilerin köylerde yaşamalarının
yasaklanmasına ve seküler okullarda okuyan Yahudi sayısının, Pale Yerleşimi'nin
%10'u, diğer yerlerin ise %35'i ile sınırlandırılmasına yol açtı. Bu ayrımcılık,
Yahudilerin Rus toplumuna gücenmesine sebep oldu. Yahudiler, sistematik olarak
Moskova'dan sürüldü. Polis, ayrımcı yasalar uygularken, medya da Yahudilere
karşı küstah bir propagandaya girişti.
İkinci Nikola başa geçtiğinde
(1894-1918), Yahudilerin durumu daha da kötüleşti. 1903'teki toplu kıyımın ardından,
bu tür kıyımlar bir hükümet politikasına dönüşüp, 1905 Ekim'inde zirve
noktasına erişti. Rus sağcılar, bugün bile bazı topluluklarda popülerliğini
koruyan büyük bir Yahudi karşıtı evrak sahtekarlığına imza attılar: 'Yahudi
Atalarının Protokolleri'. (Siyon Prtokolleri)
1912
yılında orduda bulunan Yahudilerin sayısını dikkate almaksızın Yahudilerin
torunlarının bile askerlik hizmetini yapmalarını yasaklayan yeni bir yasa
çıkarıldı. 1897'deki nüfus sayımı, sayıları 5.189.400'ü bulan Rus
Yahudilerinin, toplam Rusya nüfusunun %4'ünün biraz üzerinde olduğunu ortaya
çıkardı. Dünyadaki Yahudi nüfusunun ise neredeyse yarısı Rusya'da yaşamaktaydı.
Yahudilerin
Siyasileşmesi' Sosyal Radikalizm & Siyonizm
Çarların
baskıcı politikalarının ve Yahudilerin artan sosyal özgürlüklerinin bir sonucu
olarak, Yahudiler orantısız bir şekilde Rus radikallerinin safına katıldılar.
Sosyal Demokratların liderleri (ki içlerinde J. Martov ve L. Troçki ile Rus
Sosyal Devrim Partisi'nin liderleri de vardı), hep Yahudi idi. Yahudilere ait bir
devrimci işçi hareketi kuruldu. Yahudilerin kurdukları işçi sendikaları, Bund'u
(Yahudi İşçi Partisi' Editör Notu) oluşturdu.
Kendisini tüm Ruslar için Sosyal
Demokrat bir yapının parçası olarak gören Bund, Yahudilerin sorunlarını
'özellikle de Yahudi kitleler için kültürel otonomi meselesini ele aldı. Ayrı
bir okul sistemi kurulmasını savundu. Yidiş'in ulusal bir dil olması, Yidişçe
yayın yapan basın ve edebiyat kanallarının geliştirilmesi gerektiğini ileri
sürdü.
Yahudilerin gördüğü baskıya bir
diğer yanıt ise, Siyonist hareketin içinden geldi. Hibbat Siyon hareketi,
1881-1883 yıllan arasındaki toplu kıyımların ardından Siyonizm'i Rusya içlerine
dek taşıdı. Rusya'dan kaçan az sayıdaki Yahudi, İsrail diyan Eretz Yisrael'e
geldi. Batı Avrupa'da Siyonist hareketin merkezi örgütlenmeleri (Dünya Siyonist
Örgütü gibi) kurulurken, Doğu Avrupa'dan kitleler halinde destekçi ve üye akını
başladı.
Siyonist hareket, Rus Yahudi
topluluğunun tüm kesimlerinde önemli bir destek kazandı. Siyonist hareketin
ardındaki bu kapsamlı desteğe rağmen 'veya bu destek yüzünden, Siyonist
örgütler, Rusya'da 'yasadışı' ilan edildi. Ancak, Rus Yahudileri, İkinci
Aliya'nın (geri dönüş ' Editör Notu) çoğunluğunu oluşturdu ve Siyonist İşçi
Hareketi'nin temellerini attı. Siyonist hareketin büyümesi ve Siyonist düşüncesinde
özsaygı ve özsavunmanın öneminin artmasıyla birlikte, 1903 yılında yeni toplu
kıyımlar yaşanırken, Yahudi gençliği kendisini korudu ve Bund, Siyonistler ve Sosyalist
Siyonistler tarafından öz müdafaa örgütleri kuruldu.
Kültürel
Tepkiler
Siyonizm'in büyümesi,
İbranice'nin de yaygınlaşmasına yol açtı. Bu süre zarfında, İbranice ve Yidişçe
edebiyatta hızlı bir büyüme yaşandı. Rusya'da Hayim Nachman Bialik, Ahad
Ha'Am, Saul Tchernickowsky ve Yidişçe yazan Shalom Aleichem ve I. L. Peretz
gibi büyük yazarlar, 19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başlarında ortaya çıktı.
Yahudilere ait birçok büyük
hikâye de bu dönemde kaleme alındı. Yidişçe ve İbranice basının yıldızı da aynı
dönemde parladı.
Yidişçe destekçileri arasında
bazı anlaşmazlıklar baş göstermişti; keza onlar Yahudilerin geleceğini Rusya'da
görürlerken; Siyonistler ise, Yahudilerin geleceğinin Yahudi anayurdu Eretz
Yisrael'de olduğunu iddia ediyorlardı. Yidişçe yanlılarının dillerinin
üstünlüğünü ilan etmesinden kısa süre sonra, İbraniceyi savunan Siyonistler ile
Bund arasında çetin bir mücadele yaşandı ve Rus Entelijansıyası, Yahudi
ideolojisinin bu boyutu konusunda ikiye ayrıldı.
Birinci
Dünya Savaşı
Birinci Dünya Savaşı'nın ufukta
görünmesiyle birlikte, Rus Yahudileri, Rusya'nın savunmasına katılırlarsa,
toplum içindeki standart altı rollerini artırabileceklerini hissettiler.
400.000'in üzerinde Yahudi askere çağrıldı ve 80.000'i de ön cephelerde görev
aldı. Pale Yerleşimi'nde gerçekleşti muharebeler' Ve milyonlarca Yahudi öldü.
Bununla birlikte, Rus ordusu yenilgiye uğradığında, Yahudi karşıtı komutanlar,
Yahudileri suçladılar ve onların kendilerine ihanet ettiğini, Almanlara
casusluk ettiklerini iddia ettiler. Yahudiler kaçırıldı ve casusluk yapmaya
zorlandı. Tüm bu gelişmelerin kısa süre sonrasında, cephe hatlarının yakınlarında
yaşayan Yahudiler kitleler halinde bulundukları yerden kovuldular. 1915 Haziran’ında,
Litvanya’nın kuzeyinden ve Courland'dan sınır dışı edildiler.
Bir ay kadar sonra, yazı ve
resimde İbranice karakterlerin kullanımı yasaklandı; dolayısıyla hem İbranice
hem de Yidişçe yazmak imkansız hale geldi. Yahudilere karşı yapılan ayrımcılık
karşısında tek vücut olan Batılı kamuoyu, Batı ülkelerinden Rusya'ya kredi
gelişini de zorlaştırmış oldu. Kısa süre sonra, Ruslar, Yahudilere ayrımcılık
getiren yasalan uygulamaya son verdiler. Ve Polonya ve Litvanya'dan gelen
Yahudi mülteciler, Rusya'nın orta bölgelerine doğru yerleştiler.
Avusturya ve Macaristan'ın 1915
yılında gerçekleştirdikleri fetihler, 2.260.000 kadar Yahudi'yi (yani Rusya'da
yaşayan Yahudilerin %40'ını) askeri idare kapsamına soktu. Bu Yahudiler, Rus
Çarı'nın hak ihlallerinden kurtulmuşlardı; ancak aynı zamanda aileleri ve
komşularından da ayrı düşmüşlerdi. Rusya'da Yahudice yayın yapan basın
organları susturuldu; Yahudi gençliği silahaltına alındı. Doğu Avrupa'nın geri
kalanındaki Yahudiler, Rus Yahudileri'nden sökülüp alınınca; bu durum, sosyal
ayaklanmalara neden oldu. Sosyal ayaklanmalar ise, Doğu Avrupa Yahudiliği'nin
tüm boyutlarını etkiledi.
Şubat
Devrimi
1917 Mart başında, II. Nikola,
tahttan feragat edince, 300 yıllık Romanov iktidarı sona erdi. Geçici bir
hükümet kuruldu. 16 Mart 1917'de, geçici hükümet, Yahudilerin üzerindeki tüm
kısıtlamaları kaldırdı. Yahudilere, tüm kamu görevlerine gelme hakkı verildi ve
yeni özgürlükler edinmeleri sağlandı. Yahudi karşıtlığı, geçici hükümetin
sağladığı yeni özgürlükler sayesinde, artık yeraltına süpürüldü. Yahudilere
verilen özgürlükler neticesinde, Şubat devrimi, Yahudi cemaatinden önemli bir
destek gördü. Yahudiler, Devrim'in her aşamasında son derece aktif rol
oynadılar; birçok partide liderlik pozisyonlarına eriştiler. Yahudilerin, aynı
zamanda Yahudi milliyetçi politikalarına da müdahil olmalarına izin verildi.
1917 yılında Siyonist hareketi
canlandı ve ülke çapında Siyonist gençlik grupları kuruldu. İbranice kitap
kulüpleri ve basın organları açıldı. Kasım ayında, Balfur Deklarasyonu'na
ilişkin haberler Rusya'ya ulaştığında, büyük kentlerde Siyonizm yanlısı
mitingler yapıldı. 'Yahudi Askerler Birliği' adı altında bir öz müdafaa
örgütü kuruldu. Başında da Joseph Trumpeldor bulunuyordu. Bundan sadece
birkaç ay soma, geçici hükümet ciddi biçimde zayıfladı ve anarşi etrafta kol
gezmeye başladı. Önceden yeraltına süpürülmüş olan Yahudi karşıtlığı yeniden
gün yüzüne çıktı. Rus imparatorluğu çapında münferit pogromlar yaşandı. 1917
Ekim'inde Bolşevik Devrimi sonunda geçici hükümet yok edildi. Kısa bir süre
soma, Rusya, 1921'e dek sürecek bir iç savaşa sürüklendi.
1917 Ekim ila 1921 yılları
arasında, Yahudi karşıtı şiddet, yaygınlık kazandı. Kızıl Ordu'nun münferit
askerleri Yahudilere saldırırken, Kızıl Ordu'nun resmi politikası, Yahudi karşıtı
saldırıları kontrol altına almak olunca, bu durum Yahudilerin Kızıl Ordu'ya ve
Sovyet Rejimi'ne sempati duymasıyla sonuçlandı. Beyaz Ordu ise, Kazaklar ve
Yahudi karşıtlığının neferi olan devlet memurlarıyla doldurulmuştu. Beyaz Ordu,
Yahudi karşıtlığıyla adeta doydu ve sloganı da; 'Yahudilere Saldır ve Rusya'yı
Kurtar!' idi.
Sovyet
Denetimi Altında
Sovyet Rusya'nın sınırlan
daraldığı için, daha önce Rus kontrolü altında bulunan birçok Yahudi,
kendilerini bir anda Sovyet İmparatorluğu'nun sınırları dışında buluverdiler.
Sadece 2,5 milyon kadar Yahudi, Sovyet denetiminde kaldı. Bolşevikler,
Yahudi-karşıtlığım inkar ettiler ve Yahudiler üzerindeki sivil kısıtlamaları
azalttılar.
Önceden asimile olmuş ve toplum
üzerinde nüfuzu bulunan Yahudiler'in etkisiyle, Bolşevikler, Yahudilerin
asimilasyonunu 'Yahudi sorununun yegane çözümü' olarak görmeye başladılar.
Bu süre zarfında, Yahudilerin milliyetçi damarlan kısıtlandı. Bolşevik
liderlerin Yahudi-karşıtlığıyla mücadeleleri, onlara Yahudi topluluklarından
geniş halk desteği sağladı. Yahudi gençliği, tüm heyecanlarıyla, aslında
Leon Troçki adlı bir Yahudi'nin kurduğu Kızıl Ordu'ya katıldılar.
1926
yılında, Yahudiler, Kızıl Ordu memurlarının %4,4'ünü oluşturuyorlardı. Bu da,
genel nüfusa olan oranlarının üç katından fazlasına karşılık geliyordu. Ülkenin idari yeniden yapılandrılmasında
Yahudi elitler de görev aldılar. Küçük ancak etkili bir Yahudi grup,
Rusya'nın yeniden inşasına yardımcı olurken, Sosyalistlerin ekonomi
politikaları, kitleleri zayıflattı. Bolşevikler, aynı zamanda hükümet içinde
özel bir 'Yahudi birimi' kurdular. Keza, Yahudi dinine bağlı milyonlarca Yahudi
bulunuyor ve bunlar ibranice konuşuyorlardı. Komünistler ise, Yahudi dinine,
İbraniceye ve Siyonizm'e olan nefreti güçlendirmek için seküler asimile olmuş Yahudileri
aralarına aldılar.
1919 Ağustos'unda, Yahudi
cemaatleri dağılmış; mal varlıklarına el konmuştu. Yeshivot ve cheder
gibi Yahudi eğitim ve kültürüne ait geleneksel kuruluşlar kapatıldı. İbranice
eğitim ve İbranice kitap basımı yasaklandı. 1928 yılında, din kitapları ve
Yahudi takvimleri basmak bile yasak kapsamına alındı. 1927 yılında, Habad
Haşidizm'in lideri Rabbi J. Schneerson, hapse atıldı ve Rusya'dan
sürüldü.
Bununla birlikte, her ne kadar
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yüzlerce Haşidizm yanlısı Rusya'yı terk
edip Eretz Yisrael'e kaçmış olsalar da, Rusya'da Yahudilere ait dini
faaliyetler 'yeraltından' sürmeye devam etti. Yahudilerin dini yaşantısı
üzerinde artan kısıtlamalar ise, Siyonizm'i güçlendirdi.
Yidiş kültürü, aynı zamanda 'Yahudi
proleterya kültürü'nün kurulması yoluyla güçlenmiş oldu. Yidişçe yayın
yapan gazete ve basın organları kuruldu; ancak İbranice matbua ile bağlarmı
koparmak üzere Yidişçe yazım, Rus yazımıyla fonetikleştirilmişti. Ruslar,
Yidişçe'ye resmi statü verdiler; öyle ki mahkemeler Yidişçe yapılmaya başlandı
ve Yidişçe eğitim veren okul sistemlerine önemli kaynak yatırımları yapıldı.
Bununla birlikte, bir süre sonra Yahudi aileler, bu okullara karşı çıkmaya
başladılar; keza okulların Yahudi kültürüyle yegane bağlantısı, Yidiş
literatüründeki birkaç satırla sınırlıydı ve okullarda din karşıtı eğitim
veriliyordu Okulların kalitesi azaldıkça, giderek yok oldular.
Yidiş
kültürü yok
olunca, yerini kültürel asimilasyona bıraktı. Yahudi çocuklar Rusça konuşmaya
ve Rus okullarına gitmeye başladılar. Karma evlilikler yaygın olarak görülmeye
başlandı. Yahudiler Rusya'nın kültür yaşantısında önemli bir rol üstlenmeye
başladılar, ikinci Dünya Savaşı sırasında, Yahudilere zulmetmeye yönelik birçok
girişim durduruldu, ikin Dünya Savaşı başladığında, Yahudiler Sovyet ordusunda
önemli bir rol üstlen diler. Cephe hatlarındaki rolleri, diğer ulusal
gruplardan 'orantısız bir şekilde çok daha fazlaydı.
Sovyet Yahudilerinin büyük bölüm
Holokost sırasında hayatını kaybederken, Rusya'da yaşayanlar canlarını büyük
ölçüde kurtardılar. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Sovyet
Yahudilerini yok etmeye yönelik girişimler bırakılan noktadan yeniden başladı.
Stalin'in 1953'te ölümüne dek, Sovyet Yahudileri gulaglara (Sovyet çalışma
kampları - e.n) yerleştirildi ve ciddi boyutlarda fiziksel baskılarla
karşılaştılar. 1952 yılında, Stalin, 'Katledilen Şairler Gecesi'
sırasında Rusya'daki Yahudi cemaatinin önde gelen bir dizi entelektüelini öldürttü.
Stalin'in ölümünden sonra bile, Yahudiliği ve Yahudi kültürünü sindirmeye
yönelik girişim devam etti. Yahudilere ait kitaplar ve dini makaleler, ülkeye
gizlice sokulmak zorunda kaldı ve bu kitap ve makaleleri kullanma girişimleri,
hep kaçak yollardan gerçekleşti. Bu 'gizlilik' durumu, Yahudi
yaşantısına sadece az sayıda bireyin nüfuz edebilmesine neden oldu. Yahudi
yaşantısını sürdüren az sayıdaki Yahudi, 'refusenik' olarak adlandırıldı
ve Sovyet mercileri tarafından ciddi şekilde cezalandırıldı. 1965 yılı
itibariyle, Rusya genelinde hepsi topu sadece 60 sinagog kaldı. Ancak
Gorbaçov'un göreve gelmesi ve glasnost politikasını uygulamaya geçirmesiyle
birlikte Sovyet Yahudilerin üzerindeki kısıtlamalar gevşemiş oldu.
Altı Gün Savaşları'nın ardından,
Sovyetlerin Yahudilere karşı uyguladığı ayrımcılık arttı. Bu ayrımcılığa
karşın, Altı Gün Savaşları, Yahudilerin ulusal bilinç düzeyini güçlendirdi.
1970 yılında, Sovyet Yahudilerinin içinde bulundukları kötü duruma dikkat
çekmek isteyen 11 kişi (içlerinden 9'u Yahudiydi), dünya kamuoyunun dikkatini
çekmek üzere bir uçak kaçırma girişiminde bulundular. Bu olay, Sovyet
Yahudileri'nin hareketine yeni bir soluk kazandırdı. Uçak korsanlarından
biri, Yusuf Mendeleviç, Rusya'da tamamen seküler bir kişi iken, şimdilerde
İsrail'de bir haham'
Yahudiler,
Sovyet mercileri tarafından potansiyel düşmanlar olarak görülüyorlar. Bunun
kısmen nedeni, birçok Yahudi'nin ABD'de akrabalarının olması'
1980 ve
sonrası
Sovyetler Birliği'nin
dağılmasının ardından bile, Rusya, dünyadaki en büyük Yahudi topluluklarından
birine sahipti. Rusya; (ABD, İsrail ve Fransa'dan sonra) bugün dünyanın
dördüncü büyük Yahudi cemaatine ev sahipliği yapıyor. Moskova ve St.Petersburg,
Rusya'daki diğer büyük kentlerle birlikte, binlerce Yahudi barındırıyor.
Bununla birlikte, 1800'lü yıllara
dek Rusya'daki kentsel bölgelerde çok az Yahudi yaşar; çoğu Pale Yerleşimi'nde
ikamet ederdi. Pale Yerleşimi, hali hazırda Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova,
Litvanya ve Polonya topraklarını kapsıyor. Sovyet egemenliği sırasında,
Komünist hükümet, ülke içindeki tüm dini yaşantıyı yok etmeyi hedefledi. Bu da,
Yahudi cemaati içinde ciddi boyutlarda bir asimilasyon ve sekülerleşmeye yol
açtı. Sovyet hükümeti, Yahudilerin ayrı bir birim ve milliyet olarak
varlıklarının silinmesi için elinden geleni yaptı. Bu süre zarfında, dünya
çapındaki Yahudiler, Sovyet Yahudilerine destek oldular. 1980'li yıllarda ise,
Gorbaçov'un göreve gelmesiyle birlikte, üzerlerindeki baskılar tedrici olarak
azaldı. Sovyetler Birliği de, bir yandan dağılma sürecine girmişti.
Son
Gelişmeler (Sovyet sonrası Rusya)
Rus Yahudileri, göç ve nüfusun yaşlanması
yüzünden giderek küçülüyor. Sovyetler Birliği'nin dağıldığı dönemde,
milyonlarca Yahudi, Rusya ve eski Sovyet devletlerine ait topraklan terk
etmişti. Yahudiler, öncelikli olarak İsrail ve ABD'ye yerleştiler. Bununla
birlikte, 2000'den beri, göç eğilimi yavaşladı ve gerek Rusya'daki gerekse eski
Sovyet topraklarındaki Yahudi yaşantısının yeniden canlandırılması için daha
fazla çaba harcanmaya başlandı.
2003
yılında, Rusya, Yahudi okullarından oluşan bir ağ kurdu. Ağ dahilinde; 17
gündüz okulu, 11 anaokul ve 81 yardımcı okul bulunuyor; yaklaşık 7000 öğrenci
eğitim görüyordu. Ayrıca,
dört adet Yahudi üniversitesi de vardı. Büyük kentlerde, sinagogları ve
hahamlarıyla Yahudi varlığı hissediliyordu. Hasidik bir mezhep olan
Çabad-Lubaviç, Rusya'daki Yahudi dini hayatının yeniden inşasında önemli bir
rol üstlenmişti. Moskova'daki Çabad'lar, dört okul açtılar ve Yahudilere ait
bir Cemaat merkezi kurma çalışmalarını sürdürüyorlar. Üniversite müfredatlarına
Yahudi eğitim programları ekleniyor.
Yahudi
Dini Cemaatler Birliği,
Ortodoks kuruluşları ve dini yaşantısını destekliyor. İlerlemeci (Reform) hareketi
ve Masorti (Muhafazakar) hareketleri de, bu konuda önemli başarı
sağlıyorlar. Sovyet döneminde karma evliliklerin oranının artmasının
ardından, Yahudi soyundan gelen, ancak Yahudi yasalarına göre Yahudi kabul
edilmeyen birçok Rus ortaya çıktı. İlerlemeci Hareket, işte bu kesimler
arasında destek buldu; keza İlerlemeciler'in baba soyunu temel alan yaklaşımı,
Yahudi yasalarına göre Yahudi kabul edilmeyen birçok kişiyi Yahudi topluluğunun
içine kabul ediyor.
Birçok Rus kenti, kendi İbranice
gazetelerini basarken; diğer kültürel, sosyal ve dini kuruluşlar da yaygınlık
kazanıyor. Moskova'da beş sinagog, altı gündüz okulu, yeshivalar ve bir
kosher restoranı (Yahudi inançlarına ve beslenme kurallarına uygun yemek
hazırlanan restoranlar' e.n.) bulunuyor.
Rusya'da
Yahudi dini kuruluşlarının artması da, Yahudi karşıtlığına hedef tahtası
oluşturuyor.
Otobanlarda Yahudi karşıtlığı sloganlar ve işaretler göze çarpıyor. 2002 ve
2003 yıllarında, sinagoglar ve mezarlıklara saldırıda bulunuldu. Hatta gerçek
ve sahte bombalar dahi kullanıldı. Moskova'da, 28 yaşındaki bir öğrenci, bu
Yahudi karşıtı işaretlerden birini kaldırmaya çalışırken, bir patlama sonucu
ciddi şekilde yaralandı. Rusya'da dini kuruluşların artan bir varlık
sergilemesine karşın, yıllar süren asimilasyonların ardından Rus Yahudilerinin
büyük bölümü, artık gözlemci olmaktan çıkıp, Yahudiliği 'etnikkültürel bir
davranış' olarak görmeye başladılar. 20.yüzyıl sonu ve 21.yüzyıl başlarındaki
kitlesel göç hareketlerinin ardından, Rusya'da yaklaşık 400.000 ila 700.000
kadar Yahudi bulunuyor; ki bu da Rus nüfusunun %9,27'si ila 0,48'ine karşılık
geliyor.
Rusya'da Yahudi cemaatinin aktif
olduğu bölgelerden birisi de St. Petersburg. Burada bulunan Büyük Sinagog,
kentteki Yahudi kültürünün büyük bölümünden sorumlu tutuluyor. St.
Petersburg'da iki Yahudi gündüz okulu ve hem kadınlara hem de erkeklere yönelik
bir Yeshivot bulunuyor. Tam teçhizatlı bir kosher mutfağı ve yemek salonu da,
cemaat üyelerine ve yoksul vatandaşlara günlük yemek servisinde bulunuyor.
Sinagog, aynı zamanda, cemaat
içindeki yoksul veya öksüz çocuklara da yuva imkanı sağlıyor. Sinagog üyelerinden
çoğu, cemaatin hayır kuruluşuna mensup.
İsrail'le
ilişkiler
Sovyetler Birliği, İsrail'i 1948
yılında derhal tanıdı. İki ülke arasındaki bağlar ise, İsrail'in Batı ile
müttefik olmasının ardından çarpıcı biçimde kötüleşti. Yahudilerin bir millet
olduklarına dair fikirler ise, Yahudi karşıtı hisleri daha da körükledi. 1967
yılında, Sovyetler Birliği, İsrail ile diplomatik bağlarını kopardı ve bu
bağlar ancak 1992'de yeniden kuruldu. Altı Gün Savaşları'ndan kısa süre sonra,
Sovyetler Birliği'nde kitlesel bir propaganda kampanyası başlatıldı. Kampanya
sırasında, Siyonist ile Yahudi kişi arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın
Siyonizm ve İsrail'e iftira atılmaktaydı. 1967 yılındaki savaşın ardından,
İsrail'e doğru Yahudi göçü durdu. Sovyetler Birliği, Arap devletlerinin
başlıca silah tedarikçisi haline gelmişti.
1948 ila 21. Yüzyıl başları
arasında, yaklaşık 600.000-700.000 kadar Yahudi, eski Sovyetler Birliği
topraklarından İsrail'e göç ettiler. Rus göçmenler, İsrail toplumunun başat (hakim)
bir unsurudur. İsrail'de, Rus dilinde yayın yapan birçok gazete, televizyon, dergi
bulunur. Rusya, aynı zamanda, BM, ABD ve AB ile birlikte Arap-İsrail barış
sürecinde kurulan ve 'Yol Haritası'nı destekleyen Barış Dörtlüsü'nde rol
almıştır.
TURQUIE Diplomatique NİSAN 2011 –
Sayı:27
Yakın bir tarihte, New
Jersey'deki bir sinagogda, üç yüzyıldan fazla bir süredir devam eden bir Yahudi
trajedisi anı, ancak uzun zamandır beklenen bir sona ulaştı. Bir haham
mahkemesinin karşısına çıkan Türkiyeli bir "gizli Yahudi",
geçmişin karanlıklarından çıkıp resmen Yahudi halkının arasına dönerek tarihsel
bir devri kapadı.
Söz
konusu genç adam şimdi İbranice ismi olan Ari'yi kullanıyor sahte Mesih Sabetay
Sevi'nin takipçilerinin soyundan gelen birkaç bin kişiden oluşan bir cemaat
olan Dönme cemaatinin bir üyesidir.
Kulağa hayal ürünü ve hatta
inanılması güç gelse de geçen bütün bu yıllardan sonra Sabetay Sevi'nin,
İsrail'i kurtarmak için döneceğine inanan insanlar hâlâ var. Sabetay Sevi,
kurtuluş ümitlerini artırarak ve dünya çapındaki Yahudiler arasında heyecana
neden olarak 17. Yüzyılda fırtınalı bir şekilde Yahudilerin hayatına girdi.
Muazzam bir karizmayla donanmış olan Se vi, değişik Yahudi cemaatlerini ziyaret
etti ve onlara, uzun zamandır beklenen sürgünden kurtuluşun çok yakında
gerçekleşeceğini vadetti.
Ancak Sevi'nin bu kurtarıcı
kariyeri, Osmanlı sultanı, Sevi'ye dehşet verici bir tercih ya Müslüman ol ya
da kılıçla öl sunduğunda mahvedici bir şekilde sonuçlandı. Kral Davut'un
tahtını talep eden bu sözde hak iddiacısı, kahramanlığı bir tarafa bıraktı ve
en sadık takipçilerinden olan üç yüz aile ile birlikte Müslüman oldu. Görünüşte
İslam'ı uyguladılarsa da Dönme cemaatinin üyeleri ayrıca Ma'aminim
("inananların İbranicesi) olarak da bilinirler bununla beraber
Museviliğin mistik bir biçimini gizlice yaşamaya devam ettiler.
Dönme cemaatinin üyeleri,
1923-1924 yıllarında iki ülke arasında yapılan nüfus mübadelesi kapsamında
Türkiye'ye sürülene kadar, yoğun bir biçimde Yunanistan'ın Selanik kentinde
yaşadı. Geçmişlerindeki bu zor dönemin aslında gizli bir lütuf olduğu ortaya
çıktı çünkü bu sürgün onları, çoğunluğu Naziler tarafından katledilen
Yunanistan Yahudilerinin başına gelenlerden kurtardı. Ancak Müslüman olmalarına
ve aradan üç yüzyıl geçmesine rağmen Dönmelere Müslüman Türkler tarafından
kuşkuyla bakılıyor ve Dönmeler, onları uluslararası Siyonist bir komplonun
parçası olmakla suçlayan basının sık sık hedefi oluyor.
Bu yüzden Dönmelerin içe
kapanmaları ve esas itibariyle de yer altına çekilmeleri şaşırtıcı değildir.
İki yıl önce İstanbul'a yaptığım bir ziyaret sırasında Ari'nin de dâhil
olduğu bazı genç nesil Dönmelerle görüştüm. Türk-İsrail ilişkilerinin
hâli hazırdaki durumu dikkate alındığında, onların kimlikleriyle ilgili
detayları açıklayamam ancak sadece hepsinin, Museviliğe dönmek için derin bir
arzu ifade ettiklerini söyleyebilirim. Onlarla küçük bir otelin lobisinde buluştuğumda,
özelikle Ari gergin görünüyordu. Her şeyden önce kippa (dindar
Yahudilerin başlarına örttükleri takke) giyen İsrailli bir Yahudi ile birlikte
görülmekten korkan Ari, sürekli etrafına bakıyordu.
Ari, bana. Dönmelerin Türk
medyasında katlanmak zorunda kaldıkları kötü muameleden bahsetti ve "Saklanmaktan
ve rol yapmaktan bıktım. Yahudi olmak istiyorum. Halkıma dönmek
istiyorum." dedi. Açık bir hayal kırıklığı duygusuyla Ari,
Türkiye'deki Yahudi cemaatinde oluşturabileceği tepkiden korkarak Dönme meselesinin
yanına bile yaklaşmayacağını söyledi.
Ari, "İki dünya arasında
sıkışıp kalmış durumdayım. Türkler beni bir Yahudi olarak görüyor ancak
Yahudiler beni kabul etmeyecek." dedi. Ancak bütün bunlar, birkaç
hafta önce, Ari'nin, Museviliğe dönmek için ABD'ye seyahat etme yönünde cesur
bir karar almasıyla değişti. Ari'nin durumunu inceleyen hahamlar, Ari'nin
atalarının sadece kendi aralarında evlilik yaptığı gerçeğini dikkate alarak
Ari'nin yuvaya dönüşünü onayladı.
Ari yalnız değil.
Museviliğe geri dönüş yolu arayan
çok sayıda başka genç Dönmeler de var ve onlara yardım etmek de Yahudi halkına
düşüyor. Ataları ne hata işlemiş olursa olsun, günümüzün Dönmeleri, sahip oldukları
Yahudi mirasına sarıldılar ve onu yaşattılar.
Kendi
köklerine dönmek isteyenlerin bunu yapmasına olanak tanınmalı.
(İsrail'de yayınlanan The
Jerusalem Post 24 Mart 2011)
MICHAEL FREUND
Kaynak: TURQUIE Diplomatique NİSAN 2011
– Sayı:27
Altı köşeli yıldız ilkçağ öncesi
kültürlerde sanatsal değerinden ziyade farklı mistik anlamları içinde barındıran
bir sembol olarak göze çarpmaktadır. Sembol üç semavi dinde ve farklı
felsefi görüşlerde kullanılıyor olmasına rağmen insanlar tarafından bugün
Yahudileri çağrıştırmakta olup Yahudilerin ulusal-dini kimliklerinin bir
parçası olmuştur.
Bezeme sanatlarında ise altı
köşeli yıldız düz, kırık ve kapalı şekillerin birbirine geçmesiyle elde edilmiş
bunun sonucunda sonsuz kompozisyonlar yaratılmış; bu kompozisyonlar taş, tuğla,
çini ağırlıklı olmak üzere hemen hemen her malzemeye uygulanmıştır.
Altı köşeli yıldız özellikle
İslamiyet’ten sonra insan ve hayvan figürlerinin yerini alan geometrik
kompozisyonların merkezinde bulunmaktadır.
Geometrik kompozisyonların
belirli, sürekli ve tutarlı bir hale gelmesi Karahanlı ve Büyük Selçuklu dönemlerinde
gerçekleşmiştir. Erken devir Anadolu-Türk Mimarisinin tezyinatı sınırlı olmakla
birlikte 13. yüzyıl ortalarına kadar çeşitli yöresel farklılıkların etkisi
altında kalmış; 11. yüzyıldan sonra geometrik kompozisyonlar belirli formüllere
bağlanarak değişik oyma tarzlarıyla üretilmiştir.
Anadolu Selçuklu mimari tezyinatı
ile Anadolu Beyliklerinin mimari süslemelerini birbirinden kesin çizgilerle
ayırmak çok zordur. 14. yüzyıl özellikle mimari eserlerin dış cephe süslemelerinde
sadeliğe doğru gidilen bir dönemdir. 13. yüzyılda gelişmiş olan geometrik kompozisyonlarda
doğadan alınmış motiflere doğru bir geçiş olmuştur.
Türk çini sanatının Uygurlara
kadar uzanan çok eski bir geçmişi vardır. Mimariye bağlı olarak gelişen çini
sanatı Anadolu'ya Selçuklular’la girmiş farklı teknikler uygulanarak Anadolu-Türk
mimarisinde çok zengin örnekler verilmiştir.
Osmanlı sanatında altı köşeli yıldız
sembolü ağırlıklı olarak taş, çini ve ahşap malzemeye uygulanmış çini sanatında
mozaik tekniği yerine tek renkli sır altı tekniğine bırakmış, ahşap malzeme de
ise genellikle Selçuklu geleneği devam etmiştir. Altı köşeli yıldız sembolü Osmanlı
sanatında camilerin cümle kapılarına, tabhane ve eyvan duvarlarının alt
bölümlerine ve minberlerin şebekelerinde yer yer görülmektedir.
Özel bir altı köşeli yıldız olan;
iki eşkenar üçgenin zıt yönde iç içe geçmesi sonucunda oluşan Mühr-i Süleyman
sembolü Anadolu Türk sanatında hemen hemen her malzemeye uygulanan, farklı
içsel anlamlar taşıyan bir değerdir. Fakat bu sembol birtakım dar görüşlü ve
bilinçsiz insanlar tarafından özgün yerlerinden çıkarılmış veya yok edilmiştir.
Altı köşeli yıldız formu farklı
tiplerde çeşitli malzemelerle uygulanarak görsel bir çeşitlilik sağlanmıştır.
İlk Çağ
Öncesi Kültürler
Tarihte altı köşeli yıldız
figürünün ilk olarak kimler tarafından kullanıldığı bilinmemekteyse de bu
figürün Bronz Çağı'na dayanan bir geçmişi olduğuna ilişkin görüşler
vardır. O dönemde bu şeklin örneklerine Mısır'da,
Kuzey Amerika'da ve Hindistan'da rastlanılmıştır. Ayrıca bazı
araştırmacılar bu sembolün ilk örneklerini Taş Devri'ne dek uzatıp,
İskandinavya'da da kullanıldığını söylemektedirler.
Son zamanlarda bu kronolojik
kullanım görüşünün doğru olduğuna kanaat getirilmiş; altı köşeli yıldız sembolünün
Bronz Çağı'nda ve Bronz Çağı'ndan daha önceki devirlerde Avrupa ve Ortadoğu'da
beş köşeli yıldızla birlikte özellikle süs ve büyü işareti olarak kullanıldığı
iddiaları ortaya atılmıştır. Başka bir
araştırmacı ise sembole örneklerini çoğaltarak bu şekle; İskandinavya'da Taş
Devri'ne ait bir toprak kasede, Eski Mısır'da, Orta Amerika'da, Yukatan güneş
stelinde, Batı Nevada'da bir kaya resminde ve Hindistan'da rastlanılmış
olduğunu ifade etmektedir.
Altı
kollu yıldız motifi İslamiyet öncesinde Türkler arasında teşekkül eden Oniki
Hayvanlı Türk Takvimi'nde de bir burç sembolü olarak gösterilmiştir.
Yine aynı şekilde Hun ve Uygur sehpalarından birinin üzeri altı kollu
yıldızlarla ve altıgenlerle bezenmiştir.
Ön Türk boylarında Tamga olarak
da kullanılan sembol iç içe geçmiş iki üçgenden meydana gelmektedir.
Kün-Eki sembolü iç içe geçmiş
ters-yüz iki üçgendir, altı köşeli yıldız olarak da bilinen bu şekil İdil-Ural
bölgesinde ve Kumanlarda görülmektedir. Bu sembolün Proto-Türkçe'deki adı
"Uçu-Eki" olup Gök İkilisi anlamına gelmektedir; sembolün M.Ö 3000
yıllarında Ortadoğu'ya indiği sanılmaktadır.
ÖN-TÜRK
TARİHİNDE, İÇ İÇE GEÇMİŞ İKİ ÜÇGENDEN OLUŞAN BU YILDIZ YARADANI VE YARADILANI
İFADE ETMEKTEDİR.
Ön-Türk boylarında bu yıldız
Temur Kazık'ı simgelemektedir. Daha sonra bu yıldızın adı bazı Türk boylarınca "Çolpan
Yıldızı" olarak adlandırılmıştır. Çolpan Yıldızı tüm Türk boyları
tarafından Tanrı'nın bir lütfu ve kendilerinin yol göstericisi olarak kabul
edilmiş ve kırmızı renkli sabit yıldız (Temur Kazık) olarak isimlendirilmiştir.
Bunun dışında altı köşeli yıldız
Alpler'de kaya resimleri olarak görülen; büyü ile ilgili yazmalarda bir güç
simgesi olarak beliren bir semboldür.
Daha sonraki dönemlerde bazı kültürlerde adı geçen yıldızın sembolünün
Yukarı Mezopotamya ve Britanya'nın bazı bölgelerinde Demir Çağı'na ait
örnekleri de bulunmuştur. Ayrıca
Elephania Mağarası'nda ve Barbaria (Afrika'da bir bölge) Duvarları'na kadar
uzak yerlerde dahi bu yıldızın izlerine rastlamak mümkün olabilmektedir. Bu sembolçeşitli uygarlıklar tarafından
çarkıfelek ve güneş kursu gibi şekillerle birlikte de kullanılmıştır.
Bu iç içe
geçmiş ters ve düz iki eşkenar üçgen şekli insanın belki de varlığının başlangıcından
beri ya da en azından ilk şehirleşme ve medenileşme hareketinin başladığı
"Çatalhöyük"'ten beri pek çok yerde görülür ve artık sembol olarak
temelde "erkeği" ve "kadını" remzettikleri genel
kabul görerek oturmuştur.
Bu
yıldız, sadece kadın-erkek sembolizması dışında sonradan yüzlerce veya binlerce
farklı anlama da gelebilecek şekilde tanımlandırılmıştır.
Başka bir görüşe göre ise;
Eskiçağ dünyasında yıldızın Tanrılarla ilişkisi söz konusudur. "Buna göre
çocukluktan çıkan erkeğin yaratımdaki rolünün keşfedilmesi sonucu özellikle
bebek Dionysos figürü ile bu yıldız ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle M.Ö
900'lerde Anadolu'nun önce batısında daha sonra ise doğusunda bu yıldız
Dionist-Zionist bir yıldız şeklinde algılanmaya başlanmıştır. Altı köşeli yıldız motifinin Roma'da
kullanılışının örnekleri Baalbek'teki Bakkhus mabedinde ve Tauroentum'daki yer
döşemelerinde görülmektedir.
Hint
kültüründe güneşi sembolize eden altı köşeli yıldız bu kültürde Yantra olarak
adlandırılmakta; sembol eski Hint
geleneğinde yaratıcı Vişnu üçgeni ile yıkıcı Şiva üçgeninin birliğini ifade
etmekte başka bir deyişle Kutsal Evliliği simgelemektedir. Böylece maddi dünyanın
yaradılışına ve yıkılışına göndermede bulunur.
Hint kültüründe belirgin bir önem taşıyan bu yıldıza Hint mabetlerinde,
mezarlıklarında ve hatta Hint gemilerinin sancaklarında rastlamak
mümkündür. Hint kültüründe Yantra'ya
benzeyen bir diğer altı köşeli yıldız şekli ise "Mandala"
olarak isimlendirilmektedir.
Bir merkez çevresinde düzenlenmiş
simgesel bir görüntü olan Mandala; hem bir evren simgesi, hem insan ruhunun bir
tasviri, hem de derin düşüncenin kutbu olan ve merkezde yer alan Tanrı'nın
mucizevi bir biçimde görünür hale gelmesidir.
Bu sözcük Hindu ve Budist ayinlerinde mistik bir diagram oluşturmak için
telaffuz edilen ve en hızlı yayılan sembollerden biri olup; sembolün yüzlerce çeşidi
vardır. Mandalaların çoğu bir çember ve ortasında bir kareden oluşmaktadır.
Mandala aynı zamanda, töreni düzenleyen sihirbazın sihirli halkası ve
çevrelenmiş kutsal mekan (imago mundi) anlamına da gelmektedir. Anahat çakra yedi enerji merkezi arasında
aracılık ettiği için özel bir önem taşır. Havanın etkisi altında bulunan
"mandala"sı, karşıtların birliğini simgeleyen ve birbirine geçmiş iki
ters üçgenden oluşan altı köşeli bir yıldızla temsil edilir. Başka geleneklerde
olduğu gibi "kalbin yeri" ve kendini adamanın merkezidir.
Bazı Uzakdoğu kültürlerinde altı
köşeli yıldız şekli itibariyle eril-dişil ilişkileri simgelemektedir. Nepal'de ruh ve madde arasındaki ilişkiyi
simgeleyen bu yıldız kralın tacına işlenmiştir.
Kuzey Amerika'daki Kızılderili
kabileler de Nepal'deki gibi; altı köşeli yıldızı ruh ve maddenin birleşimi
anlamında kullanmışlar ve bu şekilde "yukarısı ne ise, aşağısı da
aynıdır" düşüncesinin simgesini bulmuşlardır.
Çin okült kitaplarından
"Yi-King" tamamen altı köşeli yıldızlar üzerine kuruludur. Yi-King
şekilleri "Değişimler" kitabı adı altında toplanmışlardır.
Hexagramlar her biri altı çizgiden oluşmuş sembollerdir. Emirleri (buyrukları¬düzenleri-kaideleri)
kayıt eden; evrensel düzen veya taoyu temsil eden bu çizgiler veya sıralar
devam etmeyi veya etmemeyi açıklamıştırlar.
Ayrıca Çin'de bunlar Yin (dişil prensip) ve Yang (eril prensip) olarak
görülmüşlerdir ki böylece yerle göğün evliliği temsil edilmektedir; bu da
bereketin ve edebiyetin talebi anlamına gelmektedir.
Bu yıldız iki eşkenar üçgenden
oluştuğuna göre sembolizmasını da yine üçlem olarak incelemek yerinde olur.
Hemen hemen her millet ve kültürde üç sayısı, kutsal, simgesel veya mistik
anlamlar taşır. Üçgenin simgelediği kavramlara örnek olarak; anne-baba-çocuk kapsamında
aile, geçmiş-şimdi- gelecek kapsamında zaman, toprak-hava-su kapsamında doğa,
katı-sıvı-gaz kapsamında madde ve proton-nötron-elektron kapsamında atom
üçlüleri gösterilebilir.
Batı okültüsleri, özellikle
simyacılar sembole çok önem vermişler ve hakkında dört unsurla, evolüsyon-envolüsyon
ilkesiyle, pozitif ve negatif güçlerin senteziyle ilgili değişik, sayısız
yorumlar yapmışlardır.
Altı köşeli yıldızın içerdiği
dört temel elemandan tepe noktası yukarıda olan üçgen Ateş'i, tepe noktası
aşağıda olan üçgen Su'yu, su üçgenin taban kenarı ile kesişen ateş üçgeni Hava'yı,
ateş üçgeninin taban kenarı ile kesişen su üçgeni ise Toprağı göstermektedir.
Tüm bunların bir altıgen içinde
birleşmeleri ise evreni oluşturan elemanların uyum ve beraberliğini dile
getirmektedir. Öte yandan; her iki üçgenin taban kenarlarının uçlarına yerleştirilen
ve maddenin dört özelliğini oluşturan sıcak-kuru, soğuk-yaş durumları, dünyayı
oluşturan ve sayıları yine dört olan hava, su, ateş ve toprak elemanlarının
bulundukları yerlerle de uyum sağlamaktadır.
Su ve ateşin, düşman unsurları arasındaki ahengi ifade eden bir simya
simgesi olarak kullanımı
XVII. yüzyılın sonlarına doğru
yaygınlık kazanmıştır. Simyacılara göre
kükürt merkezi ateştir; her varlıkta bulunur ve içten dışa doğru tesir ederek
tekâmülü ve düşünceyi sağlar. Tüm organizmaların konstrüktif prensibidir. Ateş üçgeni yukarıya yöneliktir, çünkü alev
hep yukarı çıkmak ister. Su üçgeni ise, suyun dökülmek istediği yöne bakar ve
ateşi keserek onu söndürür. Ateş sıcakla kuru, su yaşla soğuk, toprak soğukla
kuru, hava ise yaşla sıcak arasındadır. Sonuçta bu bileşimlerin; değişmedeki
karşıtlıkların, zıtlıkların, kozmik birliğin ve onun akıl almaz ve karmakarışık
ifadesinin bir sentezi olduğu kabul edilmektedir.
Zıtlıkların birliği yoluyla nefis
"sıvı ateş" ve "ateşli su" haline gelir ve aynı zamanda
diğer unsurların olumlu niteliklerini de elde eder. Bu yüzden su
"sabit" ve "yakmayıcı" hale gelir. Çünkü nefsin
"ateşi" onun "su" yuna sabitlik verendir. Bunların yanında
nefsin "su"yu "ateş"e "hava" nın yumaşaklığını ve
her yerde bulunuşunu verir. Bazı simya
kitaplarında ise altı köşeli yıldız içtiğimiz su için kullanılmaktadır.
Çeşitli yorumsal açıklamalara yol
açan, bu düzendeki faktörlerin seçiminde maddi plandan manevi plana geçiş
olduğu kadar, erillik ve dişillik prensiplerinin bir kaynaşması ve tam olmayandan
tam ve mükemmel olana doğru sürüp giden bir gelişmenin rol oynadığı sanılmaktadır.
Modern
hermetik büyücülükte altı köşeli yıldız Güneş ve gezegenleri temsil etmekte
olup, Makrokozmos veya Evreni sembolize etmektedir.
Hermetik geleneğe göre altı
köşeli yıldız Makrokozmosun veya Evrenin sembolüdür. Ay bir gezegen kabul
edilip, Venüs, Jüpiter, Saturn, Mars, Merkür altı kolun herbirine yerleştirilmekte,
ortada ise Güneş yer almaktadır. Ayrıca altı köşeli yıldız Hermetik geleneğe
göre yedi temel metali (metallerin tümünü) ve göğüntümünü özetleyen yedi
gezegeni içinde toplar; her gezegen bir elemente karşılık gelir.
Şöyle ki: En üstte Ay - gümüş,
altta Satürn - kurşun; sağ yukarıda Venüs -bakır, sağ aşağıda Merkür - civa,
sol tarafın uçlarında Mars - demir, Jupiter - kalay çiftleri ve yıldızın ortasında
da güneş-altın yer alır; yani güneş altındır.
Simyanın tüm düşüncesi ve işi,
çevrede bulunan kusurlu ve değersiz elementlerin, ortada bulunan ve altınla
Güneş'in simgelediği tek bir mükemmelliğe dönüştürülmesinden ibarettir; bu ise
altı köşeli yıldız da ifadesini bulur.
Heksagram Yunanca'da altı harfli
sözcük veya altı çizgili anlamlarına gelir. Ancak, burada, bu altı harfin hepsi
de "A" ya da Alpha'dır. Buna göre Heksagram Heksalfa ile
özdeşleşir. Çünkü Grek alfabesinin ilk
harfi olan Alpha'nın sembolü altı yerden okunur. Alpha harfinin altı kez
tekrarlanmasının kendine özel bir anlamı vardır. Bu altı kez tekrar "başlangıçta
Tanrı, yeni hayat, ışık, en yüksek tekâmül, en yüksek hedef ve
Tanrısallık" anlamlarına gelir.
Hemen hemen her sembol gibi Heksagram'da
en eski zamanlarda bile bir kült olarak farklı kıta ve kültürlerde yer
almıştır.
Bir görüşe göre o devirlerde
böyle bir yıldızın sihirli bir güce sahip olduğuna inanılır, yıldız kötü
ruhları kovan ve insanları kötülüklerden koruyan bir tılsım olarak
kullanılırdı. Mısırlılar'da yıldızın
piramit şeklinde Firavunu, yani Tanrı'yı temsil ettiği, piramitteki üçgenlerin
merkezi noktalarında Firavunların mezarlarının bulunduğu, piramitteki
üçgenlerin ise dünyanın giriş ve çıkış kapılarını temsil ettiği belirtilmektedir.
Efsaneye göre, Büyük
İskender'in askerleri, Mısır Seferi sırasında Gize'nin Büyük Piramidi'nin
içinde bu konuyla ilgili bir metin bulmuşlar. Tanrı Hermes'in mezarı da bu
piramidin içindeymiş. Buna göre Hermes bir elmas uçla, zümrüt bir levhanın
üzerine bir metin kazımış. Zümrüt Tablet'in ilk cümlesi şöyledir:
"YALAN
SÖYLEMEDEN, ÇOK DOĞRU VE GERÇEKTİR Kİ: YUKARIDA OLAN AŞAĞIDA OLANLA, AŞAĞIDA
OLAN DA YUKARIDA OLANLA AYNIDIR."
Hermes Trismegistos'un yazıtının
anlamı, her bireyin makrokozmu andıran bir mikrokozm olduğu ve
böylece yaşamında kendine çizeceği yolun da kendine özel olacağıdır. Bu
ifadenin sembolü de bir ucu aşağı ve bir ucu yukarı bakarak kesişen iki eşkenar
üçgendir, bu da altı köşeli yıldızın tarifidir.
Trismegistos, "üç kere
büyük" veya "üç kere güçlü" anlamına gelir. "Alemin
üç kısmı", "evrenin üç büyük bölümüne" yani manevi, psişik
ve cismani sahalara (bunların sembolleri gök, hava ve topraktır) denk gelmektedir.
İlk Çağ
(Eski Çağ) ve Orta Çağ
YAHUDİLİK
Yahudi söyleminde Magen David
adıyla tanınan altı köşeli yıldız figürü, nerede olurlarsa olsunlar asırlar
boyu Yahudilere; daha parlak bir gelecek vaadini simgelemiş ve David'in Krallığı'na
kadar uzanan umut ve inanç dolu bir tarihin simgesi olmuştur.
Kitab-ı Mukaddes'in II. kitabı
olan Çıkış kitabında anlatıldığına göre; İsrailoğulları'nın (İbraniler)
Mısır'dan çıkıp Tanrı'nın kendilerine vaad ettiği toprak olan Kenaan
topraklarına (bugünkü Filistin toprakları) ulaşmaları kırk yıllık bir süreci
kapsar. İsrailoğulları (İbraniler) bu yolculuğu Tanrı'dan aldıkları ilahi
emirler doğrultusunda konar-göçer olarak yaparlar. Filistin toprakları
Tevrat'ta kaydedildiğine göre Hz. İbrahim ve zürriyetine Tanrı tarafından vaad
edilmiş bir topraktır. İsrailoğulları'da (İbraniler) Hz. İbrahim'in torunları
olduğu iddiasından hareketle Filistin'e gitmekteydiler. İsrailoğulları
(İbraniler) bu yolculuğa oniki boy halinde çıkarlar.
İsrailoğulları'nın
(İbraniler) her bir boyun güvenliğini sağlamak amacıyla konup göçmeleri
sırasında aldıkları askeri bir duruş şekli vardır. Bu şekil altı köşeli yıldız
şeklinde olup eli silah tutan erkekler altı köşeli yıldızı oluşturan çizgileri
takip etmiş, kadınlar ve çocuklar ise iki eşkenar üçgenin keşismesi sonucu
meydana gelen altıgen alanın içinde yolculuklarını sürdürmüşlerdir. Diğer bir anlatıyı göre ise
İsrailoğulları'nın (İbraniler) çölde konakladıkları süreç içerisinde konaklama
krokisi olarak altı köşeli yıldız formu esas alınmış, kadınlar ve çocuklar
altıgen alanın içinde erkekler ise altıgen alanın dışında konaklamışlardır.
Bazı Yahudi düşünürler birtakım
verilerden hareketle bunun böyle olduğunu iddia etmektedirler, ya da bir
hipotez olarak öne sürmektedirler. Bu varsayımlar ise Yahudiler tarafından
makbul karşılanmaktadır; bu sembolün bir diğer adı da "Şhaddai"'dir.
Şhaddai
İbranice de iki temel anlama gelmektedir.
Birinci
anlamı; kadın göğsü, anne memesi, hayat kaynağı, kuvvet kaynağıdır.
İkinci
anlamı ise; her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlak Tanrı'dır; ve bu anlam Yahudiler
tarafından daha makbul karşılanmaktadır.
Yahudiler Magen David'in içine
Şhaddai yerleştirerek Ona bir kutsiyet atfetmiş olurlar. Yahudi mistisizmi olan
Kabala'ya göre en mükemmel, en yetkin jeometrik şekil eşkenar üçgendir; çünkü
eşkenar üçgen her tarafıyla dengeli olup açıları ve kenarları birbirine
eşittir. Kabala'ya göre bir ön kabul olarak 360°
varsaydığımız daire çokgenlerin çoğalması olduğundan 360° değildir, ama zıt yönde iç içe geçmiş iki eşkenar
üçgenden oluşan Magen David'in açısal değeri 360° dir.
Kabala'ya göre 360° evrende var olan tüm varlığı kuşatan değerlerin
toplamı veya Panteizm (Tanrı Herşey'dir / Herşey Tanrı'dır) olarak
yorumlanabilir.
İslam dininde Peygamber olduğuna
inanılan Davud'a; Yahudilikte Kral David olarak inanılır. Bunun sebebi ise o
dönemde başka bir nebinin olmasıdır. Yahudilik Kral David'i bir takım spitürüel
güçleri olan, çeşitli ilahi ilhamlar alan, ilahi sezgileri olan bir kral olarak
görür, hiçbir zaman Kral David'i peygamber olarak görmez, ama yine de Mezmurlar
Kral David'in yazdığı bir bölümdür. Bir anlatıya göre savaşkan bir kral olan
David'in kullandığı kalkanın altı köşeli yıldız şeklinde olduğu; bir diğer
anlatıya göre ise kalkanın yuvarlak olduğu ve bu kalkanın üzerind ealtı köşeli
yıldız motifinin işlenmiş olduğu kabul edilmektedir. Her iki anlatıda
bahsedilen altı köşeli yıldız motifi bir mucizeyle oluşmuş veya Tanrı
tarafından verilmiş bir şey olmayıp insan yapısıdır.
David, tıpkı bir kalkanın
arkasına sığınır gibi Tanrı'nın korumasına sağındığını dualarında, şiir ve
mezmurlarında defalarca tekrarlamış, mezmurlarının tekrarlanan teması "TANRI
BENİM KALKANIMDIR" tümcesi olmuştur.
İbranice'de "Magen"
sözcüğü savunma anlamındaki "Lehagen / Hagana" sözcüğüyle aynı köke sahiptir
ve savunucu / koruyucu anlamını taşır. "Magen", ayrıca koruyucu bir
askeri donanım olan "Kalkan"'a verilen addır. Buna göre Magen David;
David'in Kalkanı /David'in Koruganı demektir.
Bu konuda araştırma yapanların
yorumlarına göre; bu motif, Yahudi kimliğini kazanmasını belki de şeklinin
David adının İbranice yazılış biçimine benzemesine borçludur: David İbranice'de
üç harfle; "Dalet-Vav-Dalet" harfleriyle yazılmakta olup,
erken dönem İbrani alfabesinde "Dalet" harfi Yunan alfabesindeki
aynı sedanın harfi olan "Delta"ya çok benzeyen bir üçgen şeklinde,
buna göre de David ismi aralarında dikey bir çizgi bulunan iki üçgen şeklinde
yazılırdı. İki "Dalet"'in değişik bir biçimde birleştirilmesinden
meydana gelen altı köşeli yıldız figürü, aynı zamanda David adının yazılımıydı.
Bu figürün Kral David'in monogramı olduğu şeklindeki iddialara, mantıklı
varsayımlar gözüyle bakılmaktadır.
Museviler arasında çok yaygın
olan bir inanışa göre altı köşeli yıldız şeklindeki mühür yüzüğünün her bir köşelerinde
Musa, Ya'kub İshak ve İbrahim peygamberlerin ve Kral David'in adları
kazılıdır.
Talmudik dönemde bu figür daha
anlam yüklü bir şekilde çizilmiştir. Figürün ortasına ve üçgenlerin kesişme
noktalarına İbranice "AGLA" kelimesi yazılarak sembolün
anlamının daha da artacağı düşünülmüştür.
AGLA
kelimesi Ateh= senden, Gibur = kuvvet, Leolam= ebediyen, Adonai=Ey Tanrı anlamına gelen kelimelerin ilk
harflerinden meydana gelmektedir. Bu kelimeler ard arda sıralandığında bir dua
oluşmaktadır. "Sonsuz Yüce Tanrımız Huzurunda Güçlü Olalım"
Franz Rosenz Weig'e göre ise bu
simgenin herbir köşesi felsefi anlamlar taşımaktaydı. Bu anlamlar Yaradılış,
Kurtuluş, Tecelli, İnsanlık, Dünya ve Tanrıdır.
Kabala'ya göre bir şeyin kendisi
ile zıddı birbirlerinin karşıtı olmayıp bir bütünü oluştururlar; buna göre altı
köşeli yıldız zıtlıkların dengesini ifade eder.
Magen
David'in iç açılarının toplamı 2160°'dir. 2160 sayısının rakamsal
değerinin toplamı 6+2+1= 9'dur. Dokuz sayısı Tanrı'yı sembolize eden ve en mükemmel
sayı olan on sayısından bir eksiktir. Yahudiler Magen David'in içine İbranice
(y) harfi olan (yod) harfini yerleştirerek Tanrı'nın mükemmelliğini sembolize
ederler.
Kabala'ya göre bu şekil bir
bütünü oluşturan eril ve dişil prensipler veya bir bütünü meydana getiren eril
ve dişil prensiplerin dengesidir.
İsrail'de bugün bu motifin en
eski arkeolojik kalıntısına, Bet-El yöresindeki M.Ö. 10-20 yıllarına tarihlenen
yapıda rastlanmıştır. Aynı motif; Kineret Gölü kıyısındaki 2. yüzyıldan kalma
Kfar- Nahum Sinagogu'ndaki oymalar arasında da görülmektedir. Mozaik, fresk ve
taş oyma sanatı bakımından çok zengin olan bu sinagogun kalıntıları arasında o
yörede yetişen meyve ve sebze motiflerinin yanı sıra Menora gibi dinsel
simgelerin figürleriyle beş ve altı köşeli yıldız motifleri bulunmaktadır. 6.
yüzyıl İtalya ve İspanya'sında "David" adlı kişilerin mezar taşlarına
altı köşeli yıldız figürlerinin kazınmış olduğu görülür. Kullanım dışı kalmış
eski din kitaplarının ve dinsel gereçlerin saklandığı bir tür eski dinsel eşya
arşivi niteliğindeki meşhur Kahire Genizası'nda bulunan 10. yüzyıla ait bir
okul defterinde
İbranice yazı alıştırmalarını
süsleyen bir Menora'nın iki yanına çizilmiş "Magen David"ler bu
yıldızın diğer tipik Yahudi sembolleriyle birlikte kullanıldığı en eski
örneklerden biri sayılmaktadır.
Magen David tabiri, halk arasında
tanınmış olan bir gizemli alfabe ile ilgili olarak Geonim devrinde ve 12.
yüzyılda Karaim eserlerinde görülmektedir.
Altı köşeli yıldızın "David
Yıldızı" olarak adlandırıldığı ilk yazılı örnek 13. yüzyılda Kabalist
Yosef Gikatilla'nın eserlerinde görülmektedir.
Altıgen şekil ilk kez 14.
yüzyılda Nahmanides'in torunu tarafından kaleme alınan Sefer ha gevul adlı
kabalistlik eserde Magen David olarak tanımlanmıştır.
Magen David 13. ve 14.
yüzyıllarda Almanya'da inşa edilen sinagoglarda ve Ortaçağ'ın İbranice el
yazısı metinlerinde belirli bir ismi veya anlamı ifade etmeden
kullanmıştır.
Ortaçağ'da ve Ortaçağ sonrası
dönemlerde Yahudiler Magen David'i yangından korunmak amacıyla özellikle de
birahanelere asarak kullanmıştırlar. Öyle ki Magen David Almanya'da
birahanelerin sembolü haline gelmiştir.
Altı köşeli yıldız XIII. ve XVII. yüzyıllar arasında "Davud'un
Kalkanı" ve "Süleyman'ın Mührü" terimleri; arasında ayırım
yapılmaksızın kullanılmıştır.
1354'te IV. Charles (M.S.
1316-1378) Prag'daki Yahudi Cemaati'nin, daha sonraki dokümanlarda "Kral
Davud'un Bayrağı" olarak isimlendirilecek olan altı köşeli yıldız ile
"Süleyman'ın Mührü adı verilen beş köşeli yıldız işlemeli kırmızı bir
flama kullanmalarına izin vermişti.
Altı köşeli yıldız, Kral David'e
verilen önemden dolayı resmi bir sembol olmuştur. Çünkü Kral David altı köşeli
yıldız sembolünü kendi kalkanı üzerinde taşımıştır. Resmi bir sembol niteliği
taşıyan altı köşeli yıldız burada daima Magen David olarak isimlendirilmiştir.
Altı köşeli yıldız özellikle 1492'den itibaren kitaplarda baskı işareti olarak
kullanmıştır.
Yahudi basın tarihinin bilinen
ilk İbranice kitabı 1512'de Prag'da basılan "Sefer Tefirot" tur. Bu
kitabın kapağını büyük bir "Magen David" süslenmektedir.
Altı köşeli yıldız 16. yüzyılın
ilk yarısından itibaren Prag, İtalya ve Hollanda'da Foa ailesi tarafından
basılan kitaplarda baskı işareti olarak kullanılmıştır. Çeşitli İtalyan Yahudi
aileleri 1660-1770 yılları arasında onları takip etmişlerdir. Fakat bütün bu
kullanımlar yine de genel bir Yahudi çağrışımına sahip olamamıştır. 17. ve 18.
yüzyıllarda altı köşeli yıldızın kullanımı Moravia, Avusturya daha sonra ise
Güney Almanya ve Hollanda'da yaygınlaşmıştır.
1643'ten itibaren dinsel objelere
işlenen Magen David Yahudiliğin simgesi olarak ilk kez Prag Yahudi Cemaati
tarafından kullanılmış ve bu cemaatin özel ve resmi sembolü olarak kabul
edilmiştir; bu sembolün Bohemya Cemaatleri yoluyla Viyana'ya kadar ulaştığı
varsayılmaktadır. Magen David 1655'te
Viyana, 1671'de Amsterdam Yahudi Cemaatleri'nin mühürlerinde yer almıştır.
Baron Shlome Meir Rothschild 1822
yılında Viyana'da şövalye ilan edildiğinde bu yıldızı aile arması almıştı. 19.
yüzyıl başlarının ünlü Yahudi Alman yazarı Heinrich Heine, Hristiyanlığa dönmüş
olmasına rağmen gazete makalelerini isim yerine altı köşeli bir yıldız
figürüyle imzalamaktaydı.
"Magen David'e" asıl
büyük ölçüde önem ve anlam Kabala ile gelmiş bulunmaktadır. Çağdaş ve ünlü Kabala
uzmanı Gershon Sholem "Magen David'in bir Yahudi figürü haline gelmesiyle
ilgili evrimi şöyle özetlemektedir: Hristiyan dünyasınca kabul edilen Haç'a
karşılık Yahudilerin de özgün bir sembol benimsemeleri ihtiyacı doğmuştu.
Haç'ın ifade ettiği anlama sahip olmasa da,
"Magen David"
yaygınlıkla tanınıp sevilmiş bir şekildi ve Yahudi dünyasına kendini kolaylıkla
kabul ettirmişti."
Magen David "Sionist"
hareket tarafından da benimsenmiş 1897'deki İlk Sionist Kongresi'nde
kullanılmış; aynı yıl Theodor Herzl'in çıkardığı "Die Welt" adlı
gazetenin amblemi olmuştur. Franz Rosenz Weig "Der Stern der
Erloesung" (1921) adlı yayınında Magen David'e yeni anlamlar yüklenip onu
Museviliğin içine iyice çekti. Ona göre bu yıldızın Musevilik ile Tanrı veya
İnsan ile Dünya arasında derin bir etkileşimi vardır.
Theodor
Herzl'in halefi ve yakın arkadaşı Dr. David Wolfson, ilk kez Yahudi Ulusu'nu simgeleyecek
bir bayrak şekli önermişti. 1933'te Prag'da onaylanan şekliyle bu bayrak
"Tallit"'teki gibi beyaz zemin üzerine iki paralel mavi çizgi arasına
ortalanmış bir mavi "Magen David" idi. Bu şekil, daha sonra, 1948'de
yeniden doğan İsrail Devleti'nin bayrağı olacaktı.
Almanya'da ve Nazilerin işgal
ettiği ülkelerde yaşayan Yahudiler II. Dünya Savaşı sırasında kollarına kolluk
veya göğüslerin üst kısmına rozet olarak üzerinde "Jude" yazan
bir sarı Magen David takmaya mecbur edilmişlerdi. Bunun nedeni; Yahudi
nüfusu rahat tanımak ve onları kolay bir şekilde toplamaktı. Magen David'in
kolluklara ve rozetlere sarı renkte işlenmesinin nedeni geleneksel olarak
Yahudilikte altın rengi sarının safiyeti ve ilahiliği temsil etmesidir.
Aynı dönemde İngiliz Kumandası
altındaki beş bin kadar gönüllü Yahudi askerinin kurduğu ve tarihte "Jewish
Brigade" olarak tanınan birliğin üniformalarının kollarını "Magen
David"'li bir bant süslüyordu. Fakat Magen David'li bu bant bu kez bir
utanç sembolü değildi.
Günümüzde altı köşeli yıldız,
sadece İsrail Devleti'nin bayrağında yer alan bir sembol olmakla kalmamış, Ortodoks
veya liberal olsun, İsrail'de veya Diaspora'da olsun, hür dünyada veya
Yahudilerin azınlıkta yaşayıp kimliklerini açığa çıkarmadıkları ülkelerde
olsun, Yahudi toplumlarının sevgisiyle, saygıyla ve derin bir bağlılıkla sahip
çıktıkları bir sembol olmuştur.
HRİSTİYANLIK
Hristiyan sanatında altı köşeli
yıldız motifi özellikle mimari eserlerde bezeme öğesi olarak kullanılmıştır.
Hristiyan dünyasının "Süleyman'ın Mührü" teriminden algıladığı beş
kollu yıldızdır. İslam dünyasınca altı kollu yıldız olarak bilinen bu yıldız
Batılı kaynaklarda "Magen David" olarak isimlendirilmektedir.
Birçok Bizans kilisesindeki oyma
ve fresklerde, ahşap kabartmalarda ve mühürlerde bu yıldıza sıklıkla rastlanır.
IV. yüzyıl Bizans muskalarında
altı köşeli yıldızın adı olarak "Mühr-ü Süleyman" deyimi kullanılmıştır. Bu muska tılsımı özellikle yüzüklerde çok
sevilen ve tercih edilen bir tılsım işareti olmuştur.
Ortaçağdan kalma bazı
katedrallerde, ve kiliselerde, Burgos,
Valencia ve Lerida şatolarının girişlerinde altı köşeli yıldız örneklerine
rastlanabilir. Kiliselerde kullanılan nesneler üzerinde de altı köşeli yıldız
örnekleri görülebilir. Buna örnek olarak 1266 dolaylarında yapılan Anagni
Katedrali'nin vaaz kürsüsündeki motifi verebiliriz.
Almanya'da gelişen Gotik
mimarisi, cepheleri ve altı dilimli gülçe süslemeleri ile altı köşeli yıldız geleneğine
bağlanır. Ortaya konan bu mimari süsleme "Tanrı'nın dünyayı mükemmel
bir eser olarak altı günde yarattığını" ifade eder. Bunlara en güzel
örnekler Paris Saint Chapelle, Roven Katedrali, Calende Kapısı, Lyon Saint Jean
Katedrali'dir.
Araştırmacı J.W. Horsley
kitabında, Sir John Soane'nin 1824 yılında Waltworth'de inşa edilmiş St. Peter
Kilisesi'ni ziyaretinde, kilisenin bahçesine açılan kapının direklerinde bu
sembole koruyucu bir muska olarak rastladığını ve şeklin yerleştirildiği yer
itibariyle bunun yangından koruyucu bir muska olarak asıldığını düşündüğünü
kaleme almıştır.
Aynı araştırmacı kitabında ilginç
bir bilgiye de yer vermekte ve İngiltere'de yetişen vadi zambağıyla aynı
aileden gelen "Sigillum Salomonis" (Hz. Süleyman'ın Mührü)
adlı çiçeği anlatmaktadır. Bu isimlendirme muhtemelen çiçeğin altı köşeli
yıldıza benzemesi nedeniyle (halkasının yukarıdan bakıldığında iç içe iki üçgen
şeklinde gözükmesi) yapılmıştır. Yazar bu bilgiden başka Gerard isimli birinin
yazdığı eserinde "kökleri kalın ve beyazdı, üzerinde pek çok boğum göze
çarpmaktaydı, bazı kısımları bir mührün şeklini almaktaydı ki bence ismi olan
Sigillum Salomonis buradan gelmekteydi" sözlerine de yer vermektedir.
Yazar notlarının sonraki kısımlarında bu bitkinin yararlarından da bahseder. "Hz.
Süleyman'ın mührünün çiçeğinin kökleri henüz taze ve yeşilken ezilir ve aynen
vücuda tatbik edilirse en fazla iki gün içinde oradaki çürüğü ya da yarayı
iyileştirmektedir."
Ancak zaman içinde Hristiyanlar
altı köşeli yıldızı bir Yahudi sembolü olarak tanımlayarak bu şeklin
kullanımını terk etmiş, bunun yerine süsleme sanatlarında beş köşeli yıldıza
yer vermeye başlamışlardır.
İSLAMİYET
İslam dünyasında Hz. Süleyman'ın
mühür yüzüğüne Mühr-ü veya Mühr-i Süleyman adı verilmektedir. İslam inanışına
göre, yüzüğün ortaya çıkış hikâyesi ise şöyledir:
Hz. Süleyman aleyhisselâm tahta
çıkmasından sonra, Hebron ile Kudüs arasında bir vadide bulunurken, rüzgarlar,
su, cinler ve hayvanlar üzerinde hâkim olma iktidarını, bu dört âleme ait dört
koruyucu melekten almıştı. Her biri ona kıymetli bir taş verdi. O bu taşları
tunçtan ve demirden yapılmış bir yüzüğe geçirdi. İyi cinlere verdiği emirlerini
tunç ile kötü cinlere verdiklerini ise demir ile mühürlüyordu. Bu yüzük onun parmağında olduğu sürece
cinler, herhangi bir zarar verme kabiliyetini kaybettikleri gibi ayrıca onun
emrinde her işi yapmak zorunda kalırlardı.
Efsaneye göre; Süleyman,
yıkanacağı ya da ayakyoluna gideceği zamanlar, hükümdarlık mührünü cariyelerinden
AMİNA adında birine bırakmayı gelenek edinmişti. İşini bitirdikten sonra
mührünü geri alırdı; ayrıca yardımcısı
Asaf b. Barahya (Berhiya)da bu yüzüğü kullanma iznine sahipti.
Hz. Süleyman'ın mührü Amina'ya
verdiği günlerden birinde şeytani cinlerden biri olan Şahr, gelip Amina'ya oyun
oynamak ister ve O'na Süleyman kılığında görünür. Amina'dan mührü alır almaz
aynı kılıkta tahta oturur ve ülkeyi yönetmeye, dilediği gibi kanunlarda değişiklik
yapmaya başlar. Bu arada Süleyman, mühründen yoksun kalıp dilenci durumuna
düşer. Aradan kırk gün geçince şeytan mührü denize atarak kaçar. Mührü denizde
bir balık yutar. Balıkçılar balığı tutup Süleyman'a getirirler; O da balığın
karnından mührü çıkarıp hükümdarlığına yeniden kavuşmuş olur. Sonra da kendisine
bu oyunu oynayan şeytanı buldurur ve boynuna büyük bir taş bağlayıp onu göle
attırır. Hz. Süleyman öldüğü zaman bu
hükümdarlık yüzüğü hala parmağındadır.
Kur'an-ı Kerim'de zikr edildiğine
göre Hz. Süleyman; kuşlara, hayvanlara, insanlara ve cin taifesine hükmeder,
onları çalıştırırmış. Hz. Süleyman Allah Teâlâ'nın verdiği insanüstü-metafizik
bir kuvvete ve derin bir ilme sahipmiş. Bazı müfessirlere göre de; bu
güç-kuvvet, O'na iç içe ters olarak girmiş iki üçgen şeklinde olan ve Hz.
Süleyman'ı temsil eden Mühr-i Süleyman'dan gelir. Bu sembol Tanrıyı temsil
eden bir çeşit tılsımdır.
İslam yazarları Hz. Süleyman'ın
mührünü eserlerinde sürekli olarak anlatmışlardır. Taberi (M.S 838-923). Hz.
Süleyman'ın Cennet'ten getirilmiş olan yüzüğünün O'nun mührü olduğunu
bildirmiş, dört yüzlü yüzükte
"Güç
Allah'ındır", "Üstün olan Allah'tır", "En yüce yetki
Allah'ındır", "Bütüne hâkim olan Allah'tır" yazılarının yer aldığını
belirtmiştir. Bundan başka mührün
üzerinde bir âdemotunun bulunduğu rivayet olunur. Ayrıca İslam edebiyatında önemli bir yere
sahip olan 1001 gece masallarında da bu yüzüğe atıflar yapılmaktadır.
Güç, iktidar ve saltanat simgesi
olarak Mühr-i Süleyman, gizli güçler düşünülerek resmedildiği gibi, kimi yerlerde
de manevi güç, devamlılık ve iktidar dileğiyle kullanılmıştır.
Yine efsaneye göre bir gün
yıkandığı sırada Süleyman'ın parmağından çıkardığı yüzüğü çalan bir dev, gücünü
de elinden almış olduğu peygamberin yerine kırk yıl hüküm sürer. Ama sonunda
dev yüzüğü denize düşürür. Öte yandan, uzun bir arayıştan sonra yüzüğü yutan
balığı tutup karnını yararak mührünü ele geçiren
Süleyman, tahtını ve sihirli
gücünü yeniden kazanır. Türkçe'deki
"Mühür kimde ise Süleyman odur" deyimi buradan gelir.
İslam inanışına göre bu simgeyi
"Nazar" kuramı ile de bağdaştırabiliriz. Ayrıca altı köşeli yıldızı
oluşturan üçgenler, bir kurama göre, stilize bir gözdür.
MASONLUK
1614-1615 yıllarında önce
Almanya'da görülen sonra Almanya'nın komşularına da yayılan "Rose Croix",
dini-felsefi gizli bir teşkilattır. Özellikle mistik simya ile meşgul olmakla
beraber; büyücülükten alınmış unsurları da benimsemişlerdir. Üçgenlere ve altı
köşeli yıldıza gizli anlamlar vermişler, bu konuda simya ve astroloji ile birtakım
paralellikler kurmuşlardır. Daha sonraki yıllarda kuruluşun birçok sembolü ve
uygulaması ile birlikte, Mühr-i Süleyman sembolü de Spekülatif Masonluğa
geçmiştir. Öyle ki XIX. yüzyılda bu teşkilatın ismi Masonlukta bir derece
anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Masonluk teşkilatı içinde altı
köşeli yıldız Mühr-i Süleyman olarak tanımlanmaktadır. Mühr-i Süleyman'da
tepesi yukarıya bakan üçgen insanı, tepesi aşağıya bakan üçgen Allah'ı temsil
eder.
İç içe kucaklaşmış iki üçgen,
Masonluğun dayandığı biri Allah, diğeri İnsan olan iki öğenin birliğini; yani
Tevhid'i ve Vahdet'i simgeler. Çünkü, Allah ve İnsan tektir. Her insanın özü
Allah'tır. Bu sembol, insanın biri madde diğeri mana veya biri beden diğeri
ruh veya biri zâhir diğeri bâtın olan iki unsurunun birliğini gösterir.
Dualiteye göre; pozitif ve
negatif öğelerin sentezinden nötr doğar. Bu nedenle, Allah'ın ve İnsan'ın
kucaklaşarak birbirinin içinde erimesi "Teklik" yani
"Ahad"'dır. İki Üçgen'in iç içe kucaklaşması, yani Mühr-i Süleyman'ın
nihai sembolizması "Ahadiyyet" sırrıdır; sembolün ortası
Makam-ı Mahmud'tur.
Royal Arch bazında Mühr-i
Süleyman'ın altı köşesi "Üç Büyük Nur'u ve Üç Küçük Nur'u veya ışığı
temsil eder.
Çeşitli masonik uygulamalarda, bu
simgenin yalnızca kendi başına değil, diğer simgelerle kullandığı da görülür.
Bu bileşik simgelerde, iki çapraz üçgenin ortasında G Harfi, Güneş, Göz
ve bunların birleşimlerine sık sık rastlanır.
Masonik yazında Hexagram, bir
geometrik şekil oluşu bakımından, "İki Çapraz Üçgen" ile,
toplam altı köşesi olması nedeniyle de "Altı Kollu Yıldız" ile
aynı niteliği taşır.
Çağdaş masonlukta bu geometrik
şekil, Özdek (madde) ile Ruh'un dengede oluşlarının bir simgesi olarak
benimsenmiştir. "Etkin" (aktif) ile "Edilgen (pasif), ya da
"Dişi" ile "Erkek" arasındaki dengenin simgesi olarak da
yorumlanır. "Ateş" ve "Su" gibi birbirine karşıt öğelerin,
ya da "Aydınlık" ve Karanlık" gibi birbirine karşıt kavramların,
birbirlerini bütünleyici oluşlarının bir simgesi olarak da değerlendirilir.
Bir diğer değerlendirmeye göre
ise "Gönye ve Pergel" simgesinin sonsuzcasına yenilenişidir.
Bazı değerlendirmelerde, bir mason locasının ilk beş görevlisi (Envar) ile İç
Koruyucu'nun Mabet'teki yerleşimlerin temsil eder. Bazı masonik yorumcular ise, bu şekli
Süleyman'ın mührüyle hiç bağdaştırmaksızın başlı başına bir simge olarak değerlendirirler.
"İki simetrik eşkenar üçgen" bilgi ve yeteneğin birleşimiyle oluşmuş
bir olgunluğun ya da yetkinliğin simgesi olarak benimsenir. Kimi masonik
yorumcular ise bu şekli "yaşam ve ölümün birleşimi" şeklinde
açıklamıştırlar.
SONUÇ
Altı köşeli yıldız sembolünün
tarih öncesi devirlerde birçok medeniyet tarafından farklı anlamlarda
kullanılan bir kült ve inanç sembolü olduğu; sembol hermetik açıdan incelendiğinde
modern hermetik büyücülükte makrokosmozu veya evreni, hermetik geleneğe göre
ise yedi temel metali içinde toplayan yedi gezegeni sembolize ettiği hususları
pek çok araştırmaya konu olmuştur.
Konunun Yahudilik bölümü
incelendiğinde Magen David'in, kendi üretimleri olmadığı halde sembolün,
Yahudilerin ulusal-dini kimliklerinin ayrılmaz bir parçası olduğu ve sembolün
Yahudilik ile özdeşleştiği sonucuna varılmıştır.
Hristiyanlıkta altı köşeli yıldız sembolünün
kiliselerde, katedrallerde ve şatolarda kullanılmış olmasına rağmen,
Hristiyanların Yahudi sembolü olduğu hareketle altı köşeli yıldızı terk
ettikleri ve beş köşeli yıldızı kullanmayı tercih ettikleri görülmektedir.
İslamiyette ise Süleyman Peygamber'in
mühür yüzüğünün bir güç ve saltanat simgesi olduğu bilinir.
Masonik felsefe ışığında altı köşeli
yıldız sembolü incelendiğinde, sembolün birbirine karşıt gibi görünen fakat
birbirini tamamlayan öğeleri ve bu tamamlamanın sonucunda oluşan dengeyi simgelediği
belirlenmiştir.
Altı köşeli yıldız Ön Türk
boylarında Tamga olarak kullanılan ters-yüz iki üçgenden meydana gelmiş;
Orta Asya Türk kültüründe Yaradanı ve Yaradılanı simgeleyen çeşitli Türk boylarının
yol göstericisi olarak kabul edilen bir semboldür.
Noktaların birleşmesi sonucunda
oluşan çizgilerin çeşitli kompozisyonlar oluşturacak şekilde kesişmesi veya
birleşmesi sonucunda meydana gelen altı köşeli yıldız sembolü Anadolu Selçuklu
Öncesi Dönemi Türk Sanatı'nda taş malzeme ile oyma tekniği uygulanarak mihraplara
işlenmiştir. Anadolu Selçuklu Dönemi'nde altı köşeli yıldız sembolü çini
malzeme ile mozaik tekniği uygulanarak mihraplara, taş malzeme ile oyma tekniği
uygulanarak taçkapılara, ahşap malzeme ile kündekari tekniği uygulanarak
camiilerin cümle kapılarına ve pencere kapaklarına işlenmiştir.
Beylikler Dönemi Sanatı, Anadolu
Selçuklu sanatından aldığı etkileri varolduğu coğrafya ve siyasi yapıyla
harmanlamıştır. Anadolu Beylikleri Dönemi’nde altı köşeli yıldız sembolü ağırlıklı
olarak çini malzeme ile mozaik tekniği uygulanarak mihraplara, taş malzeme ile
oyma tekniği uygulanarak taçkapılara işlenmiştir.
Osmanlı
Sanatı, Anadolu Selçuklu Sanatı ile
kıyaslandığında bir merkeziyet ve çeşitlilik arayışının varolduğunu
söyleyebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu kendi sanatını oluştururken siyasi,
kültürel ve sosyolojik yapısını da bünyesine alarak kendi sentezini yaratan ve
bu sentezden yeni ve çağdaş çıkarımlar yapan bir sanat evresidir. Osmanlı
Sanatı'nda altı köşeli yıldız sembolü işlenirken sembolün işlendiği yer ve
uygulanan tekniklerde bir değişim gözlemlenmektedir.
Osmanlı Sanatı'nda altı köşeli
yıldız sembolü taş malzeme ile oyma tekniği uygulanarak pencere alınlıklarına
ve minberlerin şebekelerine işlenmiştir. Taş malzeme ile altı köşeli yıldız
sembolü işlenirken oyma tekniğinin yanı sıra iki renkli taş işçiliğinin kakma
tekniği ile uygulandığını görülmektedir. Çini malzeme ise ağırlıklı olarak dış
cephelerden ziyade iç tezyinatta kullanılmış; altı köşeli yıldız sembolü
camiilerin eyvan ve tabhane duvarlarının alt bölümüne sıraltı tekniği
uygulanarak işlenmiştir. Ahşap malzeme de Anadolu Selçuklu Sanatı'nda uygulanan
teknik ile camiilerin cümle kapılarına ve pencere kapaklarına işlenmiştir.
Anadolu Türk mimari süslemesi ve
küçük objelerde karşımıza çıkan altı köşeli yıldız, geniş kompozisyonlar içine
alınarak sayıca arttırılmış, şeklin ikonografik kökeni ya da anlam boyutu
yerine; dekoratif kimliği geometrik tasarımının bir gereği olarak öne
çıkmıştır.
Sonuçta diyebiliriz ki; ALTI
KÖŞELİ YILDIZ BÜTÜN İNSANLIĞINDIR.
KAYNAKÇA:
İdil
TÜRELİ, Türk
Sanatında Altı Köşeli Yıldız [Kitap]. - İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Estitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı, 209901- Yüksek Lisans Tezi,
2006.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar