Print Friendly and PDF

COLLAPSE (ÇÖKÜŞ) (II) (2009)

Bunlarada Bakarsınız

 

Yönetmen: Chris Smith

Senaryo: Michael Ruppert (book)

Oyuncu: Michael Ruppert

82 Dakika

(Bu yılın başlarında, CIA'in 1980'lerdeki uyuşturucu kaçakçılığıyla olan bağlantısı hakkında bir araştırma yaparken, polis memuru Michael C. Ruppert adında bir muhbirle görüşme ayarladık. Ruppert'ın uyuşturucu kaçakçılığı hakkında konuşmak istemediğini ve kafasında başka şeyler olduğu anlaşılınca bu belgesel çekilmiştir.

Michael Ruppert şu anda Culver City, California'da yaşıyor. Michael çöküş hakkında yazmayı ve araştırmayı bıraktı. Son kitabı Mayıs ayında yayınlandı ve genel olarak dikkate alınmadı. Artık zamanının çoğunu şarkı sözleri yazarak ve müzik yaparak geçiriyor. Şu anda kira ödemesini geciktirmiş durumda ve evinden atılmamaya çalışıyor. )

GİRİŞ

Bildiğiniz gibi Abraham Lincoln hakkında birçok şey söylenmiştir. Ama bugün ihtiyacımız olan başkan Abraham Lincoln değil, Bugün ihtiyacımın olan başkan Thomas Jefferson'dır. Jefferson, her kuşağın bir devrime ihtiyacı var der. Thomas Jefferson, özgürlüğünüzü ve hürriyetinizi koruyabilmek için devirmeniz gereken şeyin sadece, kafanızda taşıyıp durduğunuz artık geçerliliğini yitirmiş düşünceler olduğunu söyler. Birçok konuda tembelleştik. Düşünce sistemimizde bir devrim yapmak için birkaç kuşak geriden geliyoruz. Ben şiddetten, kan dökmekten bahsetmiyorum ki korkarım bu çoktan olmaya başladı. Ben bir devrimden bahsediyorum. Belki bu devrim en zor olanı, bu öyle bir devrim ki insan ruhunun içinde olan bir devrim, her şeyi baştan sona yıkabilmek, her şeyi atabilmek ve beyaz bir sayfa açıp diyebilmeyi gerektiren türde bir devrim.

ÇÖKÜŞ

Kimsin sen (Michael Ruppert)?

Bak, bu Tanrı'dan başka kimseye anlam ifade edemeyecek bir plan. Yani ben çok uzun süre önce anlamaya çalışmayı bıraktım. Ben Amerikan Haberalma çevresiyle çok içli dışlı bir ailede yetiştim

Annem 2. Dünya savaşı sırasında Ordu Güvenlik Birimi ve Ulusal Güvenlik Ajansında şifre çözücü olarak çalışmıştı. Annemin yaptığı çalışmalar Başkan Roosevelt, Savaş Dairesi ve Cordell Hull'a kadar gitti.

Babam Hava Kuvetlerinde pilottu. Titan IIIC adıyla bilinen Martin Marietta’da CIA ve Hava kuvvetleri için ajan uyduları üreten firmada havacı pilot olarak çalıştı.

19 yaşında Los Angeles polisi için stajyerlik yaparken bir anda beni Bölüm Şefliğine aldılar. Anlaşılan birileri benim Q tipi geçiş iznim [çok gizli bölgelere giriş izni] olduğunu fark etmişti. Ben o zamanlar bunu hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Eve gidip babama bunu sordum,

"Evet, benim oğlum olduğun için bunu yapmak zorundalar" demişti

"Çünkü dosyam açık kalmış olabilir"

Q yetkisi çok gizli klasman bir yetkiydi, çok gizli klasmanının da üstünde Bir cumhuriyetçi olarak UCLA'den mezun oldum. Vietnam savaşı hakkında hiçbir şeyi sevmiyordum hükümet hakkında hiçbir şeyi sevmiyordum, Sistemin içine girebilirsen, onu içerden değiştirebilirsin diyen o naif düşünceye inanıyordum. Los Angles'da polis oldum, Güney bölgesinde, Los Angeles cehenneminde çalıştım.

 Bir gün CIA resmi olmayan bir şekilde beni bir operasyon için istedi. CIA'in ülkeye uyuşturucu soktuğu 1976, 77 yıllarıydı. Ben bunun bir parçası olmak istemedim. Düşündüm ki

"Yani, bu sadece ufak, münferit bir bozukluk, Bunu anlattığımda kim duysa mutlaka düzeltmek için anında harekete geçecektir. Tanrım  Ve tabii bu bir hataydı  Sonuçta hayatım alt üst oldu..

 CIA'de çalışan nişanlım tarafından ihanete uğradım.  "Uyuşturucuya bulaşmam" dediğim zaman nişanlım ortadan kayboldu ve bana ateş etmeye başladılar.  O noktadan sonra artık bu bir ölüm kalım savaşına dönmüştü.

O ZAMAN HAYATIMI KURTARMAK İÇİN KULLANDIĞIM ARAÇLAR,  PARLAMENTERLERE MEKTUPLAR YAZMAK,  İFADE VERMEK,  GAZETELERE ÇIKMAYA ÇALIŞMAKTI.  BUNLAR BENİM İÇİN HAYATTA KALMA ARAÇLARIYDI.  Ama aynı zamanda işlerin nasıl yürüdüğünü anlamama yardımcı oldu.  Ben bir haritacı gibiydim,  etrafta dolanıp işlerin bize anlatıldığı gibi değil gerçekten nasıl yürüdüğünü çizmeye çalışıyordum.  Oluşturduğum harita 10 yıl içinde  o kadar ürkütücü bir şekilde doğru çıkmaya başladı ki..  Altın fiyatlarında veya ekonomik olaylarla bağlantılı jeopolitik gelişmelerde...  Şu anda beni hayrete düşüren tek şey,  her şeyin nasıl müthiş bir hızla çözüldüğünü görmek.  Ve artık bu mesaj hayatımdaki tek önemli şey haline geldi.  Bu hayatımdaki yegâne şey.  Tabi rock and roll müziği, iyi müzik,  köpeğimle oynamak ve plajdaki uzun yürüyüşler dışında. 

İlk olarak enerji meseleleriyle 2001 yılında ilgilenmeye başladım.  11 Eylül'ün üzerinden bir iki ay geçmişti sanırım,  Dale Allen Pfeifer adında çok zeki bir jeolog benimle irtibat kurdu.  Bana enerji hakkında temel bilgiler verdi ve petrol tavanı kavramıyla tanıştırdı.  Bir de 2001 yılında “petrol tavanı” kavramının kesinlikle gerçek olduğu ve bunu kanıtlayan çok büyük deliller bulunduğunu ve hükümetin de bu konuda ciddi çalışmaları olduğunu anlamamı sağladı. 

Plastik petrolden meydana gelir.  Neredeyse tüm boyalar, böcek ilaçları, petrolden yapılır.  Diş macunundan diş fırçasına kadar her şey petrolden yapılmıştır.  Her araba lastiğinde 7 galon petrol vardır.  DÜNYA ÜZERİNDE HİÇBİR ŞEY HİÇBİR KOMBİNASYONLA  FOSİL YAKITLARDAN OLUŞAN BU DEV YAPININ YERİNE GEÇEMEZ.  Hiçbir şey. 

PETROL 

Petrol tavanını açıklamak artık çok kolay hale geldi.  Eskiden olduğundan çok daha kolay.  Artık insanlar petrolün varilinin 147$ olması nasıl bir şey biliyorlar.  Aslında petrol tavanı çan eğrisine benzer.  Yukarı çıkar, aşağı iner.  Petrol tavanı çan eğrisinin petrol üretiminindeki tepe noktasıdır.  Ve özünde kaynaklarınızın yarısını tükettiğiniz anlamına gelir.  Petrol veya buna benzeyen diğer madenlerde üstüne ne kadar para harcarsanız harcayın üretim tepe noktasına bir kere ulaştıktan sonra  bundan daha fazla arttırmanız mümkün değildir. 

2008 YILINDA ULUSLARARASI ENERJİ AJANSI PETROL ÜRETİMİNDE,  %9'LUK BİR DÜŞÜŞ OLDUĞUNU İTİRAF ETTİ.  Bu oran günde 8 milyon varile denk geliyor.  Alt dallardaki bütün meyvaları topladıktan,  ve bütün büyük rezervleri bulduktan sonra bu %9'luk düşüşü telafi etmemiz mümkün değil.  Bir polis dedektifinin bakış açısından bakarak  tüm boyutlarıyla bir davayı  bir araya getirmeye çalışırsın  amaçlar, motivasyon, fırsatlar gibi..  ve arkasında ne tip güçlerin ve dürtülerin olduğuna bakarsın.  Petrol tavanı kavramı bir elmas keskisinin tek bir kesme hareketiyle yaptığı gibi benim için tüm taşları yerine oturtan ve her şeyin bir araya gelmesini sağlayan şeydi.  Günde 20 milyon varil petrol ile petrol üzerine kurulu bir ekonomi.

 Ocak 2001 yılında  Bush yönetimi başa geçtiği zaman  (NEPGD)Ulusal Enerji Politikası Geliştirme Grubu  oluşturuldu. Özel ayrıcalıklı bir şekilde Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin ve kesin kontrolü altına verildi.  Kayıtları gizli tutuluyordu.  Zabıtları gizli tutuluyordu.  Açılan iki dava sonucunda yedi sayfa yayınlandı.  Bu sayfalarda bu kurumun neyi araştırdığı belli oluyordu: 

"Ne kadar petrol var?" 

"Bu petrol nerede? Kim bu petrolün sahibi? 

Bunun eninde sonunda başlarına geleceğini biliyorlardı.  Bu olayın, iflasın, çöküşün,  yaklaştığını görebiliyorlardı.  Kimdi bu insanlar?  Hiçbir şey öğrenemedik. Kim bu işin içindeydi ve ne yapıyorlardı?

İlk olarak, eğer bir yerde petrol olduğuna inanıyorsunuz.  İlk yaptığınız gidip bir deneme kuyusu açmaktır.  Ardından yapacağınız şey,  merkezdeki bu kuyunun çevresine tahmine dayalı bir şekilde petrol arazisinin gidebileceği yöne göre yeni kuyuları arka arkaya açarsınız.  Ne kadar petrol elde edeceğinizi,  Kuyunun derinliğini, kuyudan ne tip bir petrol elde edeceğinizi bilmezsiniz.  Çok değişik tipte petrol vardır,  birçoğunu rafine etmek çok masraflıdır.  Bu nedenle bütün olay,  petrolü çıkarmanın ne kadar sürdüğüne,  ne kadar enerji harcadığınıza ve sonuçta ne kadar enerji elde ettiğinize bağlıdır. 

Pennsylvania'da yerden sızan petrolden tahmini 1'e 200 getiri alırsın.  Açık denizlere gidip,  15,000 feetde derin sularda sondaj yaparsan daha ilk kuyunun maliyeti 150 milyon $ civarında olacaktır.  bütün o enerji, enerji elde etmek için harcanan enerji,  bir varil petrolü çıkarmak için o petrolün değerinden daha fazla kaynak harcamaya başlamışsan o işi unut gitsin.  Son 120 yılda Dünya'nın her köşesi en kuytu köşesine kadar araştırıldı.  Geriye büyük petrol sahası kalmadı.  HATTA BUGÜNE KADAR SUUDİ ARABİSTAN'DAKİ GHAWAR PETROL SAHASINDAN DAHA BÜYÜK BİR SAHA BULUNAMADI.  SUUDİ ARABİSTAN DÜNYADAKİ BİLİNEN TÜM PETROL REZERVİNİN YÜZDE 25'İNE SAHİP. 

EĞER HAKİKATEN ARABİSTAN'DA HENÜZ AÇILMAMIŞ KUYULAR VARSA  NEDEN YOĞUN BİR ŞEKİLDE AÇIK DENİZ SONDAJI YAPILIYOR?  Eğer denizde kuyu açmak karada kuyu açmaktan 5, 10, 50 kat daha pahalıysa  bu artık Suudi Arabistan'ın elinde  bulunacak yeni petrol kalmadığını göstermez mi?  (Dikkat)

Eğer Suudi Arabistan tepe noktasını geçmişse ve artık üretim düşüşteyse, Arabistan’daki rezervin oranına bakarak bütün gezegendeki durumun aynı olduğunu görebiliriz.  Irak’taki petrol sadece erişilebilir değil aynı zamanda İran Körfezine çok yakındır,  bu da gemilere kısa mesafe demektir.  Boru hatlarını döşerler.  Geriye kalan herşey tükenirken bu petrolü küresel tedarik sistemine ekleyebilirler. 

İŞTE IRAK’TAKİ HERŞEY PETROL İÇİNDİ.  (Libya’da da aynı senaryo)

Bir çok insan bunu sonuçta "e heralde yani tabi ki" diye itiraf etti.  11 Eylül'den 11 gün sonra Saddam Hüseyin'in saldırıyla ilgili olduğuna dair daha ortada hiçbir kesin delil yokken,  tabi ki saldırıyla bir ilgisi yoktu...  Irak'ı işgal etme planları yapılmaya başlanmıştı bile.  Amaç buydu, petrolü ele geçirmek.  Çünkü Saddam Hüseyin elindeki petrolün ücretini dolardan euroya geçirmekten bahsediyordu.  Oraya girdik.  Her şeyi baştan kurduk.  AMERİKAN DOLARI KULLANAN YANDAŞ BİR HÜKÜMET KURDUK.  Petrol firmalarını Irak petrolüne adil erişim ve paya sahip olacakları konusunda güvence verdik.  Uluslararası petrol firmaları Irak petrol alanlarına.  IRAK'I TERK ETMEK GİBİ BİR NİYETİMİZ YOK.  ASLA IRAK'I TERK ETMEYECEĞİZ. 

2004 yılına dönersek, dünyanın en büyük,  en kalıcı üç askeri üssünü yapmaya başladık.  Ayrıca dünyanın en büyük konsolosluk yapı grubunu kurduk.  Vatikan Şehri'nden daha büyük,  bir yapı kurduk.  Bu öyle geçici bir anlaşma değil.  O petrolü kimse alamaz,  üzerinde oturuyoruz.  AMA IRAK'TAKİ PETROL HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİRMEYE YETMEZ.  Irak'ta tahminen kullanılabilir 90 milyar varil petrol var.  Bu çok fazlaymış gibi görünüyor.  Ama 2008'de dünyadaki petrol harcamasının günde 85 milyon varil olduğunu düşündüğünüz zaman  - ki bu 1 milyar varil petrolün sadece 111 buçuk günde bittiği anlamına geliyor -  bu sayı o kadar da büyük gelmiyor.  Petrol sağ olsun, bu daha Irak'a gelecek olan iyi şeylerin başlangıcı. (Libya hikâyesini anlayın demektir.)  Neyin yaklaştığını tam olarak biliyorlardı. 

Ulusal Enerji Politikası'ndaki şey buydu.  Eğer o gizli dereceli Gelişme Raporu,  açıklanmış olsaydı, biz yarın Dick Cheney'i ve o yönetimdeki diğerlerini asmak için darağcı dikiyor olurduk.  Hadi diyelim kuzey kutbunda 600 milyar varil petrol olsun.  Her şeyden önce bu petrol buz kütlesi altında.  Bu bir problem.  Bu buzul 10 bin, 15bin feet derinliğindeki suyun üzerinde duruyor.  Buzul kütlelerindeki sorun şu ki; hareket ederler.  Yani Salı günü deldiğiniz kuyuyu  Perşembe günü geldiğinizde aynı yerde bulamazsınız.  BU YÜZDEN BİR SÜRÜ DÜŞÜNCE GRUBU VE PETROL ŞİRKETİ BUZULLAR ERİYOR DİYE BAYRAM YAPIYOR.  ANWR'ın bu küçük bölgesini geliştirmek 1 milyona kadar çıkan...  Eğer ANWR' [Arktik Ulusal Yaban Hayatı Sığınma Evi]da petrol varsa bütün Birleşik Devletler'in sadece 6 aylık ihtiyacını karşılayabilir.  1000 mil boyunca hiçbir boru hattı yok. Global ısınmadan eriyen bir tundradan bahsediyoruz,  yani borulara destek dikemezsin.  Çamura dönen bir tundrada boru hattı.  Daha ortada tanker güzergâhları yok kuyular sondajlanmamış,  ama biz geleceğimizi harcıyoruz sanki petrolümüz oradaymış gibi...  Bütün bu yalanları artık bırakmamız lazım. 

Ne kadar petrol kaldığıyla ilgili kamunun aydınlatılması gerekiyor.  Çünkü bilmiyoruz.  PETROL BİR EMTİADIR, DEĞERDİR.  Toprağın altındaki şeye göre borçlanırsın,  bu yüzden bütün o muhasebe terimleri vardır,  olası kaynaklar, sabit kaynaklar,  nihayetinde alınabilir kaynaklar,  sınanmış kaynaklar, tahmini kaynaklar...  Ama tam rezervin tahmini değerleri devlet sırrıdır. 

SUUDİLER PETROL ÜRETİMİNDEKİ TAVAN ORANINI  GEÇTİKLERİNİ AÇIKLAMAYA CESARET EDEMEZLER.  NEDEN? 

Suudi Arabistan'daki toplum, hayat standartlarının gittikçe iyileşeceğine dair bir beklenti içinde yaşayan,  kaynayan bir toplum. Suudi halkı eğer tavan noktasının geçildiğini anlarsa, bu pekâlâ bir devrime dönüşebilir.  (2011 haccından sonra bu tehlike düşünülebilir. Diğer Arap ülkelerindeki olaylara bakınca hac ibadetinden sonra rahatlama dönemine girildiği için bu sene dikkatli olunması gereklidir.) 

DÜNYA PETROL REZERVİNİN YÜZDE 25'İNİN BULUNDUĞU SUUDİ ARABİSTAN'DA  DEVRİM OLURSA NE OLUR? 

BU KADAR PETROL BAŞKA NEREDEN BULUNUR? 

Bulunamaz.  Çok karmaşık bir problem.  Çok kompleks bir durum.  Şimdi çalışmaya başlayın yoksa zamanımız kalmayacak.

  Birkaç sene içinde petrolümüz bitecek.  Bu film için arşiv taraması yaparken  70'lerin sonunda en az 10 kişinin  petrolün bitmek üzere olduğundan bahsettiğini gördüm.  Bu da belirli bir yaşam tarzının bitişi gibi,  Yeni bir döneme giriyoruz.  Bu durum bu şekilde devam edecek gibi görünüyor  30-35 yıl daha yaşam tarzımızı devam ettirdiğimizi düşününce  70'lerde çekilmiş bu görüntüleri izleyen insanlar  o dönemdeki konuşmaları aşırı evhamlı  bulacaklardır diye düşünüyorum.  Bugünle o dönem arasında bir paralellik görüyor musunuz?  70'ler gerçekten de kritik bir dönemdi.  70'li yıllarda petrol tavanı konusunu ilk gündeme getiren Marion King Hubbard 1970 yılında petrol üretiminin tavan yapacağını  1949 yılının sonlarında hesaplamıştı.  Bu Nostradamus tarzı bir kâhinlik değil.  Bu matematik, bilim, çok açık.  Ama 1970'lerde M.King Hubbard kongede ifade verdi. 1974 yılında.  1976 yılında başkan Jimmy Carter dedi ki;  "Şu anda tükettiğimizden daha fazla enerji tüketmemiz mümkün değil"  Enerjiyi daha verimli kullanmak için.  Tam o dönemde güneş panelleri çıktı  O zamandan başlamıştı ve biliyordu.  Washington'da biliyorlardı.  Ben de websitemde 1976 yılındaki gizliliği kalkmış CIA belgelerini açıkladım. Başkaları da açıkladı. 

BELGELERDE CIA'İN PETROL TAVANINDAN HABERDAR OLDUĞU GÖZÜKÜYORDU.  Tabi o günlerde,  Durum son derece normal gözüküyordu,  insanların işleri vardı, tatilleri vardı,  kredi kartları, aldıkları krediler,  herkes büyümekten bahsediyordu, büyümek, büyümek, büyümek al, al, al harca, tüket, tüket.  Her şey yolunda gibi gözüküyordu.  Tabi o zamanlar bizlere yaygaracı dendi.  Artık öyle bir dünyada yaşamıyoruz.  NAKLİYE  Amerikalılar bir milyon arabaya sahip olmaya doğru gidiyorlar.

Gezegenimizde 800 milyon içten yanmalı motorlu araç var.  Bunların hepsi petrol ile çalışıyor.  Daha bu araçları üretirken sayısız varil petrol tüketiliyor.  Ve bu içten yanmalı motorlara gidip de yeni bir teknolojiyi takamazsınız.  Her lastikte 7 galon petrolle kimse bundan sonra gidip de  Bir 800 milyon içten yanmalı araç daha yapamaz.  Çünkü petrol buna yetmez. 

ETİL ALKOL

 Etil alkol tam bir komedi.  Öncelikle çok zeki bir bilim adamı, David Pimentel,  net enerji kavramını ele aldı.  Ne kadar enerji harcayıp, ne kadar enerji ürettiğini hesapladı ve sonuç olarak 10 yıl önce sanıyorum,  Etil alkol üretmek etil alkol yakmaktan çok daha enerji tükettiği sonucuna ulaştı ki, bu aptallık demek.  Çünkü petrolle çalışan makineler falan kullanıyorsun. İşte tarım yapıyorsun, gübre kullanıyorsun,  Daha o enerjiyi üretirken tüketmiş oluyorsun.  Ondan sonra buhar yapıyorsun ki bu da daha çok hidrokarbon enerjisi demek,  daha çok kimyasal ekliyorsun ve sonunda ethanol üretiyorsun, bunu da arabana koyuyorsun. 

Şimdi Bush yönetimi bir hedef açıkladı,  dediler ki; ABD'de yakıtların yüzde 15'i 2015 yılında etil alkolden meydana gelecek.  SİZE SÖYLEMEYİ UNUTTUKLARI ŞEY ŞU Kİ;  BU TÜM EKİLİ ALANLARI MISIR İÇİN KULLANILMASI DEMEK. (GDO luları da yanında yemek de cabası)

KANADA KATRAN KUMU 

Kanada katran kumu bir çeşit petroldür.  Çok çok kalın, yapışkan iğrenç bir maddedir.  Kumla karışmış durumda,  60, 90, 120, 150 metrelik katmanlar halinde yerin altında bulunur.  Bu şimdi Alberta'da.  Binlerce ton madeni her gün çıkarıyorlar.  Bunları dev, petrolle çalışan kamyonlara yüklüyorlar,  götürüp kumunu temizliyorlar.  Bunu yapmak için milyonlarca galon su kullanılıyor ki,  zaten her yerde su sıkıntısı çekiliyor.  (Denizleri üçüncü dünya ülkeleri kirletmiyor. (Greenpeace=İngilizce: Yeşil Barış’çıların ağzından bunları hiç duydunuz mu?) Bunu kaynatmak için doğal gaz kullanıyorlar.  Dünya'da hiçbir ihtimal yok ki,  Kanada katran kumu üretimi günde 3 milyon, 3 buçuk milyon varilin üstüne çıksın.  Bu konuları pek bilmeyenlerin inkâr etmek için ilk söyledikleri,  "Tamam da, hidrojen ne olacak"dır.  "Elektrikli arabalar yapamaz mıyız?"  O zaman onlara şunu hatırlatmam gerekir:  Her araba lastiğinde 7 galon petrol bulunur.  Her arabanın malzemesinde binlerce galon petrol vardır plastiğinde, boyasında, cilasında, her şeyinde.  Tüm bunlar petrolden üretilir.  Arabayı üretirken, nakliyesini yaparken metalini ısıtırken vesaire petrol kullanılır. 800 milyon elektrikli araç asla olmaz ve elektrik bir enerji kaynağı değildir.  Elektrik başka bir enerji yakılarak veya başka bir enerji kullanılarak üretilir.  Bugün özgürlük ve güç içiçe geçmiştir.  Elektrik gücünün görünmez neferleri...

  ELEKTRİK 

Elektiğin endüstriyel uygarlıklar için çok önemli olduğu aşikârdır.  Buzdolaplarımızı çalıştırır,  Her gün kanalizasyonunun suyu dışarı iten pompasını çalıştırır.  Elektronik haberleşmeyi sağlar,  cep telefonlarımızın pillerini şarj eder,  yemekleri taze tutar, ameliyathaneleri çalıştırır, vesaire...  Alternatif enerjiler konusu. 

TEMİZ KÖMÜR 

Temiz kömür diye bir şey yoktur.  Ve asla olmayacaktır. 

Neden? 

Karbon ayrımı son derece pahalıdır.  Özündeki mantık şudur, yanan kömürdeki karbondioksiti ve diğer sera gazlarını tutup çok büyük enerji sarf ederek sıkıştırırsınız.  Sonra bunu büyük mesafeleri aşırtarak yerin altında hava geçirmez bir odaya pompalarsınız.  Bu odadaki de sera gazlarıyla önümüzdeki 10,000 veya 15,000 yıl içinde bu gazlarla ne yapılabileceğini anlamaya çalışır.  Nükleer işlem 10-13 yıllık kuluçka dönemi gibi bir süreç gerektirir.  Bütün izinleri almak, bütün kontrolleri yapmak  nükleer gün santrallerinin yapımı  dünya üzerindeki  en fazla enerji harcatan işlemlerden biridir.  ÇELİK, KURŞUN KORUMA,  URANYUMUN ZENGİNLEŞTİRİLMESİ KORKUNÇ DERECEDE AĞIR BİR İŞTİR.  Ortaya bir uranyum taşı atıp nükleer enerji yapamazsın.  Bu şekilde olmaz. 

DENİZ DALGASI 

Dalgadan elde edilen enerjideki problem şudur;  Üretim sadece deniz kenarında yapılabilir.  Deniz suyu son derece çürütücüdür.  Bu tip makineleri üretmek çok enerji alan bir iştir.  Bu durumda derhal etki yaratacak ve gerçekten etkili olabilecek iki alternatif enerji var. 

GÜNEŞ VE RÜZGÂR ENERJİSİ 

Örneğin Texas, Oklahoma ve Colorado gibi dev rüzgâr santrallerindeki ilk problem şudur: 

Elektriğin temel kanuna göre elektrik ilk kullanılan yerde boşalır.  Evet, elektriği uzun mesafelere gönderebilirsiniz ama insanların aklına gelmeyen şey,  transformerlere giden güç hatlarında kullanılan bakırın ne oranda olduğu ve hatların ne kadar bakıma ihtiyaç duyduğudur.  Bu durumda ne zaman "Çölde 150 km boyunca dizili güneş panellerimiz olabilir"  diyen saçma reklamlar gördüğünüz zaman düşünemedikleri şey oradaki elektriğin başka bir yere gönderilmeden önce öncelikli olarak California'da kullanılacak olmasıdır.  Hani diyelim bu filmi izleyen biri kim bu adam diye sorabilir,  yani tam bir fikir edinmek ve bu bunları nereden bildiğini tam olarak anlamak isteyebilir.

1973 yılında UCLA siyaset bilimi bölümünden,  derece ile mezun oldum.  1173 sınıfı Los Angeles Polis Akademisinden mezun oldum,  ardından LAPD tarafından DEA Narkotik okuluna gönderildim.  30 yıldır araştırmacı gazetecilik yapıyorum.  Tüm ulusta büyük ses getiren skandalları ortaya çıkardım.  Tabii bu arada kongrenin birçok üyesiyle tanıştım.  Uzun süredir kongrede ifade vermeye çalışıyorum.  gerçekten de hiç kongrede ifade veremedim.  Aslında bir keresinde Haberalma Komitesi'nin isteğiyle yazılı ifade verdim.  Ama vermek istediğim ifadem okunduktan sonra,  tanıklık etmeye çağrılmadım.  Biri Harvard İşletme Kütüphanesi'ne girmiş iki tane kitap yazdım.  ABD’de ve ve birçok ülkenin üniversitelerinde  dersler verdim.  Zaten insanlar merak ediyor,  UCLA'dan mezun bu adam nasıl oluyor da tüm bu şeyleri bilebiliyor diye.  Bu genel medyayı 30 yıl boyunca okumak ve taramayı öğrenmekle oldu.  NEYİN GERÇEKTE OLUP BİTTİĞİNİ MANŞETLERDEN DEĞİL,  DÜNYADAN GELEN DEĞİŞİK HABERLERDEN BULMAYI BİLMEKLE...  Ama bunlar öyle haberler ki, asıl karar merciilerinin bakmayı bildiği,  ve alakasız noktaları birbirine yaklaştırıp  birbiriyle nasıl bağlayacağını  bildikleri tipte haberler. 

BESİN 

Toprak bitkilere tüm ihtiyacı olan besinleri veren şeydir.  Eğer topraktan besinleri çekip alırsan toprak işe yaramaz hale gelir.  Tüm tarih boyunca toprak kendini yenileme yoluyla besinleri bir şekilde geri alıyordu.  Bitkilerin çürümeye bırakılması toprağı gübreler, eksikliğini tamamlar,  Bu yüzden ürün rotasyonu çok önemlidir.  Bir kereviz ekininiz varsa,  bu topraktan belli kimyasalları çekecektir.  Buğday veya başka bir ekin,  o eksik olan kimyasalları tekrar toprağa geri verebilir.  Yani toprak kendi dengesini sağlar.  Üzücü olan, bizim insan ırkı olarak yeryüzünden çok kopuk bir hale geldik.  Yeryüzüyle gerçek bir bağlantımız yok.  Yeryüzünün fonksiyonlarını anlamıyoruz,  verdiği hissi, mevsimlerini, zamanlamasını...  En başta besinlerin yetiştiği üst toprağı üstüne petrolden ve doğalgazdan elde ettiğimiz kimyasalları boşalttığımız bir süngere çevirdik.  Bu kimyasallar olmadan...  ARTIK TOPRAK BİR UYUŞTURUCU BAĞIMLISI GİBİ,  TOPRAK DEĞERSİZLEŞTİ.  İşte bundan dolayı şimdi toprağa bir ekin ektiğinizde,  petrolle çalışan bir makine sürüyorsunuz.  Üzerinde gidersin, toprak sürülür.  Sonra başka bir petrolle çalışan makine sürersin, ekin yaparsın.  Ardından sularsın. 

E nasıl sularsın? 

Su, elekrikle çalışan  su pompası ile basılır.  O elektrik nereden gelir?  ABD’de ya kömürden ya da doğalgazdan.  Bir sonraki aşama da toprağı gübrelemektir.  BÜTÜN PİYASADAKİ GÜBRELER, AMONYAKDAN YAPILIR VE AMONYAKIN KAYNAĞI DA DOĞALGAZDIR.  Yani amonyum nitrat gübreler başka petrolle çalışan bir makine tarafından sıkılır.  Ardından bir başka petrole dayalı makine, ekin ilaçlayıcılar tamamıyla petrolden yapılmış olan böcek ilacını sıkarlar. 

Hasat zamanı geldiğine ne yapılır? 

Bir başka petrolle çalışan makine sürülür ve ekinler hasat edilir.  Gene bir başka petrolle çalışan makine kullanılarak ürün, işlenecek olan yere taşınır.  Ürün bir başka petrolden yapılmış maddeye, plastik ambalaja sarılır,  bir başka petrolle çalışan makineye yüklenir ve bilmem kaç kilometre uzağa yemek dağıtım deposuna taşınır.  Buradan da başka petrolle çalışan bir araç ile süpermarketinize taşınır.  Bu yiyeceğin günümüzde yetiştirilmesi, üretilmesi ve dünya üzerindeki nakliyesi anlamsız bir şekilde yapılan müthiş bir hidrokarbon israfından başka bir şey değildir. 

Neden çileğimiz Şili'den geliyor? 

Neden ıspanak Çin'den geliyor? 

Veya neden ançüezi (hamsi) dünyanın öte yanından metal konservelere koymak için taşıyoruz Endüstriyel dünyada her tüketilen yiyecekte on kalori kadar hidrokarbon enerjisi var.  Hayatımda 3 kere gördüğüm şeyleri, unutmaya uzaklaşmaya çalıştım. Gördüğüm şeyler o kadar delice,  o kadar zıvanadan çıkmış,  o kadar yanlıştı ki.  Ve bir de etrafımdaki insanlar da uzaklaşmamı istiyordu.  Ama ne zaman bu yürüdüğüm yoldan uzaklaşmaya çalışsam, kaçınılmaz bir şekilde hayatımdaki diğer herşey elimden alınıverdi ve gene bu yol geriye kalan tek şey oldu.  Başka bir seçeneğim yoktu.  Eh tabi, öfke, kırgınlık birikiyor insanda,  özellikle tam tersi şekilde davrananlardan bu kadar sahtekârlığı,  bu kadar kanunsuzluğu, cinayeti, ihaneti ve çürümüşlüğü görüp belgelemişsen.  Sonunda bardak taştı... 1993 yılında Denizci Albay Jim Sabow'un  El Toro Hava Üssünde öldürüldüğünü duyunca  kendimi ilk defa bu işin içinde buldum.  Albay Hava Operasyon şefiydi, CIA'in C130’larla 2000, 3000 kilo kokaini hava üssünden geçirdiğini anladı ve ölümüne intihar süsü verildi.  O olay üzerine ben köprüleri yaktım.  Ondan sonra bu yolun nereye gideceğini biliyordum ve nereye giderse gitsin, bu yolu takip etmem gerekecekti.

VAHŞİ DOĞADAN 

Biraz yazarlık yeteneğim olduğundan, 1980’lerde serbest olarak yazarlık yapmaya başladım.  Birkaç işim yayınlandı.  Bir yazar olabileceğimi fark ettim.  Çok kısa süre içinde A.B.D ordusunda yaşanan 109 gizemli ölüm veya intihar hakkında yazdım.  Ve bunların çoğunun gizli operasyonlarla şu veya bu şekilde birbiriyle bağlantılı olduğunu buldum.  Bir sonraki asıl ilerleme 1996 yılında,  CIA şefi Deutch, John Deutch ile Locke lisesinde karşı karşıya gelmemden sonra oldu.  Orada kalkıp şöyle bir şey dediğimi hatırlıyorum: 

"Ben bir eski Los Angeles polis detektifiyim" 

"Los Angeles'ın güneyinde görev aldım" 

"Ve şef Deutch size lafı evelemeden" 

"size şunu söyleyebilirim:" 

"CIA uzun süredir bu ülkede" 

"uyuşturucu satıyor"  ve odaya bomba düşmüş gibi oldu.  Ben zaten 18 yıldır CIA'in uyuşturucu sattığını söylüyordum.  Yani bunun yüzünden bana ateş bile ettiler.  Polis teşkilatından zorla çıkarıldım.  Hakkımda karalama başlattılar.  Bana deli dediler.  Eğer IG'nin soruşturmasında ve Fred Hinson'ın çalışmasında,  ağır şuç işlendiğine dair bulgu oluşursa,  Amerikan halkına bunu açıklayacak mısınız?  Bu insanları adaletin huzuruna getireceğiz  ve hesap vermelerini sağlayacağız. Çok sık olduğu gibi, adalet yerini bulacak dedikleri zaman,  adalet yerini bulmaz.  Yolunmuştur ve aşınmıştır.  İşin içinde çok gizemli ölümler vardı.  O görüşmede bulunan parlamenter Julian Dixon'ın  ani bir kalp krizi geçirmesi,  beni haber bültenimin ilk sayısını yazmaya itti  Mayıs 1988 Vahşi Doğadan.  Oturdum ve birkaç sayfa yazdım,  8 sayfa kadar sanırım.  Bunu 68 kişiye postaladım.  Ve bundan sonraki 8 buçuk yılda,  Vahşi Doğadan,  60 kongre üyesinin ve dünyanın değişik yerlerindeki üniversite profesörlerinin ve hükümet yetkililierinin abonelikleriyle hızla büyüdü.  CIA ve uyuşturucu konusundan sonra ilk ifşaatim CNN’in tamamıyla yalan söylediğini kanıtladığım 1988 Tailwind skandalı denilen bir olaydı.  Bu CNN'in doğru şekilde verdiği,  yapımcıları April Oliver'ın bildirdiği,  CIA'in Vietnam savaşı sırasında Laos’da sinir gazı kullandığı ve buna Henry Kissinger'ın onay vermesi haberiydi.  Pentagon'un söylediğinin aksine gazı bırakan dört farklı A-1 pilotuydu.  CNN tabi ki kıvırdı.  Henry Kissinger aradı.  Oliver işten atıldı.  Haber bültenimde yazdığım Pat Tillman serisi.  Tüm yedi bölüm, Pat Tillman olayını meydana çıkardı.  dokuz memur işinden oldu veya disiplin cezası aldı. Hükümet en temel görevini ihmal etti.  Ama benim o zamanki ekonomik öngörülerim,  çok yerinde çıktı.  Yaklaşmakta olan ekonomik çöküşün arkasındaki problemler çok katmanlı ve bundan önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemeyecek.

  2006 yılında dedik ki; 

"İPOTEĞİNİZİ İYİ KONTROL EDİN" 

"ÖZELLİKLE DEĞİŞKEN ORANLI İPOTEK ALMIŞSANIZ" 

"ALTINA YATIRIM YAPIN" 

"BORCUNUZU OLABİLDİĞİNCE DÜŞÜRÜN" 

"FİNANS ARAÇLARINDAN VE AĞIR KREDİ KARTI BORCUNDAN UZAK DURUN" 

O zaman biz bu şekilde uyarılar serisi yayınladık.  Kaç kişinin ipotek senetleri üzerinden  yapılan spekülasyondan haberi oldu?  Yatırım fonları gibi, ama bu durumda hepsi ipotek senetleri.  Bunlarda da usulsüzlük yapıldı, Enron'daki gibi.  Ama biz bu ekonomik uyarıları yayınladıktan 11, 12 sonra,  tam Tillman serisini yazıyorduk,  işyerlerimiz soyuldu.  Yedi bilgisayarımız parçalandı ve bundan sonra olaylar zinciri başladı.  Sonuçta hayırlısı oldu,  çünkü benim gelişmem gerekiyordu, geliştim de.  Bu olanlardan sonra bir dönem yaşandı,  yani benim işlerimi sabote etmek için kasıtlı girişimler oldu.  Bunların dört tanesi bize göre FBI ile bağlantılıydı.  Ben emekli olduğumu yazdım.  Resmi olarak dedim ki ben emekli oldum.  O zaman baktığımda gerçekten de dediğim şeyde oldukça samimiydim.  Tekrar ayağa kalkabileceğimi bilmiyordum.  Veya tekrar içimde üçüncü, dördüncü kez devam edebilme gücü bulabileceğimi,  ama bir yandan bunun böyle gözükmesini istedim, üstümden o baskının kalkması için. EN AZINDAN BUSH VE CHENEY BEYAZ SARAY'DAN GİDENE KADAR,  ÇÜNKÜ BASKI ORADAN GELİYORDU.  DİREKT ONLARDAN MI?

  Yani o yönetimden demek istiyorum.  Yoksa CIA'yi,  ve FBI'yı yönetenlerden mi?  Baskı kimden geliyordu?

Richard Cheney ve Donald Rumsfeld’in benimle özel olarak ilgilendiklerinden hiç şüphem yok.  Ve Bush yönetimi süresince haber bültenimde yazılanlardan.  Zaten bundan fazlasını da bilmeme gerek yok.  Von Clasuewitz denilen bir adam vardı,  diyordu ki:

"Savaş politikanın farklı yollardan devam etmesidir."  Politika ekonominin farklı yollardan sürmesidir.  Bütün bu karmaşayı çözmek için bir tek terimi anlamak gerekir.  Bu anlaması çok basit, büyük finansal bir terim.  Bu terim türev.  Türev somut bir şeyin, kendi değerinin üzerinden başka bir değer türetilerek oluşturulan finansal araçtır.  Başka bir deyişle, bir mısır başağının değeri vardır.  Bir varil petrolün değeri vardır.  Bir eviniz ve bir ipoteğiniz varsa bunda sorun yoktur.  Paketleyip, gruplayıp ipotek tabanlı hisseler üretmeye başladığınızda buna türev denir. 

Çöküş başlarken,  Eylül 2008 diyelim,  Soyut değeri olan türevler vardı.  Yani tüm kağıtları bir araya getirince bunun değeri 700 trilyon dolardı.  Başka bir deyişle bunların hepsi aynı anda bozdurulsa 700 trilyon dolar nakitin olması gerekirdi,  tabi ortada bu kadar bir para yoktu.  Bütün bu önlemler ve türevler, vermeler, geri çağırmalar bunların hepsi türevdir.  Ve diğer tüm yaptıkları şeylerde,  tek düşündükleri, kredi kartı faturasındaki aylık minumum ödemeyi yapmaktı.  Başka bir deyişle, soyut değerli türevlerdeki 700 trilyon doları karşılayabilmek için,  her ay belli bir nakit ödeme yapmaları gerekiyordu.  Ve Allah muhafaza ya hepsini aynı anda ödemek gerekse? 

Şimdi 11 trilyon dolar civarında olan,  mali kurtarmalarda olup biten şey şu:  Bütün A.B.D mali kurtarma paketleriyle,  o 700 trilyon dolarlık türev balonunu indirmeye çalışıyorlar.  Para ilk icat edildiğinden beri para paradigmasını ekonomik paradigmayı yönetenler,  bunu gizemli kılmak istediler.  Para dünyası ile ilgili teferruatı ancak bir uzmanın çözebileceğine insanları inandırmak istediler.  BUGÜN DÜNYADA PARA İŞLERİNİN NASIL YÜRÜDÜĞÜNÜ ANLAYABİLMEK İÇİN BİLİNMESİ GEREKEN SADECE 3 ŞEY VAR. 

Bir: Kağıt Para 

Para nedir?  Eğer cüzdanımdan bir para çıkarmam gerekse cüzdanıma erişip bu parayı çıkarırım.  Bu 20$.  Wow. Tamam.  Bunu yiyebilir miyim?  Bunu dürüp yiyebilir miyim?  Bundan kalori ve vitamin alabilir miyim?  Hayır, alamam.  Bunu buruşturup benzin depoma koyabilir miyim?  Araba bunla yürür mü?  Hayır, belki benzin enjektörünü tıkayabilir.  Bu sadece bir semboldür.  Bu paranın hiçbir anlamı yoktur.  Bu bir kağıt.  Biri baskı makinesinde bunu hiçten var etmiş.  Bundan ibaret.  Petrolün gelişmesiyle oluşan o  dev nüfus patlamasından önce  para sisteminde de bir devrim yaşandı.  Bir zamanlar bir pound sterlin gerçekten de bir pound gümüş sterline anlamına geliyordu.  Topraktan ancak o kadar gümüş çıkarılabiliyordu.  Somut bir karşılığı vardı.  Gümüşü basamazdınız.  Gerçek bir şeydi.  Ona karşılık gelecek enerji olmadan daha fazla para basamazdınız.  Bu kadar basittir.  Bu yüzden kâğıt para var.  Sonra kısmi rezerv bankacılığı denilen şey çıktı.  Bana 10 dolarlık bir teminat yatırdığınız zaman,  ben bu çekmeceki 10 dolarla 90 dolarlık borç alabilirim.  Çünkü tüm öncül hesaplamaya göre herkesin aynı anda parasını geri istemesi söz konusu değildir.  Buna bankadan çalışma denir.  Yani olasılıkları hesaplarlar,  bu Vegas'daki bahisçiler gibi. Ve derler ki:  "Evet, yani bildiğiniz gibi normal koşullarda çok ufak bir olasılık var" 

Ben şimdi o 10 dolarlık depozitoya toplamda 100 dolar borç veriyorsam bu yoktan var ettiğim daha fazla para demek.  Eh bu durumda o parayı alan kimse,  bunu ödeyebilmek için hala daha fazla para yapması lazım.  En altta duran bankaya bu borcunu ödeyecek ki,  banka daha da fazla para yaratabilirsin.  Yani bu noktada artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz,  A.B.D ekonomisinin zaman içinde çöküşüyle artık hemen hemen herkes bileşik faiz'in nasıl işlediğini biliyor.  Kredi kartınızdaki faiz oranı yükseldikçe,  kredi kartı yüzde 20, yüzde 25 olanlar için,  bu demek oluyor ki eğer her ay nakit ödemezlerse bir o kadar daha para üretiyorlar.  Bu benim anlattığım şey bir SAADET ZİNCİRİ.  Biz sonsuz büyüme paradigması içinde yaşıyoruz.  Ki bu sonsuz büyüme gerektiriyor.  Bu sadece Bernie Madoff veya  Stanford bir çeşit saadet zinciriydi demek değil.  Bütün ekonomi bir çeşit saadet zinciri.  Bütün global ekonomi sürdürülemez.  Sonsuz bir büyüme gerektiriyor.  Ama sonsuz büyüme sınırlı kaynaklarla örtüşmez. 

Termodinamiğin ilk yasası,  "enerji yaratılamaz veya yok edilemez" der. 

İkinci yasa,  "enerji sadece tek bir yönde dönüşebilir,  kullanılabilirden kullanılamaza doğru"  Buna entropi yasası denir.  Nesneler dağılır.  Ve tüm enerji aktarımlarında,  bir kısım enerji her zaman israf olur.  Yani sınırlı enerjiniz ve sınırsız büyüme gerektiren bir finans paradigmanız var.  Ve artık insanlık tarihinde sınırsız büyüme paradigmasının paradan daha güçlü bir şeyle çakıştığı noktaya geldik.  2006 YILINDA ÇÖKÜŞÜN, A.B.D EKONOMİSİNİN KENDİ İÇİNE ÇÖKMESİNİN AN MESELESİ OLACAĞINI BİLİYORDUM.  Ama aslında bunu bir yıl veya biraz daha fazla fark ile kaçırdım.  Ben daha önce olacağını düşünüyordum,  ama sonuçta oldu.  Ve şimdi bütün bunlar oluyor,  parçalar tam yerine oturuyor,  bizim bütün söylediklerimiz, yazdıklarımız, yaptıklarımız tüm petrol tavanı eylemcilerinin,  tüm sürdürebilirlik savunucularının...  Çizdiğimiz harita tam olarak doğru çıkıyor.  Nesneler biraraya gelmez, dağılırlar. 

BİR HÜKÜMET ÇÖKERSE NE OLUR? 

Posta dağıtılmaz.  Hava trafik kontrolcüleri maaş alamaz o zaman işe gitmezler,  bu da uçaklar uçamaz anlamına gelir.  Köprü ve yol denetimleri yapılmaz.  Tarım Bakanlığı denetimleri yapılmaz.  Hizmetliler tasfiye edilir.  Kolluk kuvvetleri çalışmaz.  Yani bu artık bir sır değil.  Her gün manşetleri görüyorsunuz.  California iflas etti, Michigan iflas etti, Ohio öyle.  Sağda solda hizmetleri kapatıyorlar. 

Ülkenin her tarafında çadır kentler yükselmeye başladı. 

Evsiz, yerinden olmuş insanlar var. 

Çok büyük milyarderler, elit diyeceğimiz insanlar,  sürüyle çok ama çok zengin insanlar eziliyor,  yanıyor, canlı canlı yeniyor. 

DUYULMAYAN ŞEY ŞU, TÜM DÜNYADAKİ EKONOMİLER A.B.D EKONOMİSİNDEN ÇOK DAHA HIZLI ÇÖKÜYOR.  İNGİLTERE'NİN ÇARESİZ DURUMDA UMUTSUZLUK PERDESİ BÜTÜN DOĞU AVRUPA’NIN ÜZERİNE BİNİYOR. 

Yunanistan'da devrim yolda.  Ayaklanmalar değil.  Bu bir halk hareketi değil, bu bir devrim. 

Meksika sınırında uyuşturucu kartellerinin şiddeti,  TÜM BUNLAR ÇÖKÜŞÜN PARÇASI. 

Pakistan'da, Afganistan'da çok fazla şiddet var.  Dünyayı bugün geldiği noktaya kadar yönetmiş olanlar ve yönetenler artık kontrolü yitiriyor.  Bana komplo teorisyeni dendi mi?  Tabii ki dendi.  Ama ben komplo teorileriyle uğraşmıyorum.  Ben komplo gerçekleriyle uğraşıyorum.  Bana uzun süre önce biri,  sanırım 1984'de demişti ki:  "Çarmıhtan aşağı in, dallama, oduna ihtiyacımız var"  Ben bir mesih değilim.  Ben kimseyi kurtarmakla yükümlü değilim.  Benim kurtarmakla yükümlü olduğum tek kişi kendimim.  Benim gördüğüm şey bir paradigmanın (değerlerin) sonu.  Bu dünya üzerindeki tüm yaşamı neredeyse öldüren ve kesin olarak dinozorları bitiren meteor olayı gibi bir afet.  O zamanlar dinozorlar paradigmalarının kralıydılar.  Ve bir paradigma daha bir şey düşünmeden önce düşündüğünüz şeydir. 

Biri paradan bahseder,  ve siz otomatik olarak kabul edersiniz ki,  bileşik faiz, kısmi rezerv bankacılığı,  kağıt para iyidir,  ve bunları korumamız gerekir,  çünkü korumazsak bu bizim için,  kötü bir şekilde sonuçlanır.  Darwinism'i biliyorsanız,  söylediği şey şudur:  evrimleşmiş veya çevrelerindeki koşullara uyum sağlamış türler,  hayatta kamış türlerdi,  ve bu koşullara ayak uyduracak donamıma sahip olmayan veya sahip olamayanların, evrimsel çıkmaza girenlerin kaderleri ölümdü. 

"Mike dikkatli olsan iyi olur" 

"Sosyal Darwinismi savunuyorsun" 

Ben sosyal Darwiismi savunmuyorum.  Ben gerçek Darwinisim'e şahitlik ediyorum.  Eğer bir kampta diğer kampçılar ile birlikte kalırken,  bir ayı saldırırsa,  ayıdan daha hızlı olmanız gerekmez.  Sadece en ağır kampçıdan daha hızlı olmanız gerekir.  Benim kullandığım sadece tek bir grafik var,  sekiz ülkede verdiğim 60-70 derste sanıyorum ve bu insan nüfusunun grafiği.  Bu grafiğe baktığınız zaman,  gördüğünüz şey insan nüfusunun,  Hz. İsa zamanında yaklaşık kabaca bir milyar insan civarında olması.  Hıyarcıklı veba dönemine kadar bu sayı istikrarlı seyrediyor sonra ilkel teknolojilerle birlikte yükselmeye başlıyor,  sonra hıyarcıklı veba dönemi geliyor.  Biraz düşüş var. 

Veba'dan sonra  Rönesans dediğimiz dönemin başlangıcını görüyoruz  Endüstriyel devrimin ilk aşamalarını,  buharın keşfedilişi.  Nüfus bu şekilde gitmeye başlıyor.  Kömürün kullanımıyla,  nüfus bu şekilde gidiyor.  Ama 1900'lü yıllarda, 20. yüzyıla girerken petrolün hazır ve nazır olması ile birlikte nüfus bu şekilde gidiyor ve 6,5 milyar insana ulaşıyor.  Nüfusumuz 7 milyar insan civarında olabilir.  Ve tüm bu insanlar sadece petrol sayesinde gezegende yaşayabiliyorlar.  Bu kadar.  O zaman petrolü ortadan kaldırırsanız,  nüfusunda da ortadan kalkacağı aşikâr.  Bütün bilimlerde, biyolojide,  ister bakteri olsun, ister petri kabı olsun, ister arktik geyik,  arka arkaya elverişli koşullarla karşılaşıp öyle bir TEPE NOKTASINA GELDİKTEN SONRA ANİ BİR ÇÖKÜŞÜ YAŞAMAYAN TEK BİR VAKA YOKTUR.  Bu bir yasadır.  Bu yerçekimi kadar temel bir yasadır.  Bu termodinamik kadar temel bir yasadır.  Ve bunu düşündüğünüz zaman,  bu ayrıca borsa veya para piyasasının bir gerçeği olarak düşünülebilir,  bu şekilde gider  ve böyle gider,  ve otomatik olarak böyle gider,  Bu tüm balonların hikayesidir.  Bence bunu "insanlar anlayacak mı"  ve sanki tüm insanlar tek bir kişiymiş gibi sormak da yanlış.  Bütün insanların anlayıp anlamaması umrumda değil.  Ne zaman karşı konulmaz hayatı tehdit eden bir krizle karşılaşsan,  buzdağına çarpan Titanik örneğindeki gibi ve diğer insanlardan önce bunu fark ettiysen,  geminin batacağını,  yeteri kadar cankurtaran botu olmadığını ve sen cankurtaran botu yapmayı biliyorsan ve bununla daha önce de başa çıkmışsan.  Gene de Titanic batmaya başlamadan çok önce gemide üç tip insanla karşılaşman muhtemeldir. 

İlk olarak far ışığındaki geyik diyebileceğimiz tip çıkar karşına.  "Gemi darbe mi aldı? Bu ne demek"  "Ne yapacağım Ne yapacağımı bilmiyorum"  "Nereye gideceğimi bilmiyorum. Bunu mu yapmalıyım?  Bilmiyorum"  Bu ilk grup. 

İkinci grup der ki;  "Geminin batacağını anladık.  Eğer cankurtaran botu yapmazsak ve bunu hemen yapmazsak hepimiz öleceğiz"  "Bize bunu nasıl yapacağımızı göster" 

Bir de üçüncü grup var. Bunlar da:  "Bu titanik"  "Bu gemi batmaz"  "Ba-ta-maz"  "O zaman biz gidip birşeyler içeceğiz ve kıyamet günü habercileri siz de ne haliniz varsa görün"  Eğer siz cankurtaran botu yapmayı bilen kişiyseniz bunlardan hangisine yardım edersiniz?  (Kendine güvenen siyasetçiler)

Bazı şeyler artık kaçınılmaz.  Ben size söyleyeyim, FEDERAL MEVDUAT SİGORTA FONU (FDIC) ÖDEME ACZİ YOLDA.  FEDERAL REZERVİN ÖDEME ACZİ YOLDA.  FEDERAL REZERV İFLAS EDEBİLİR.  Hazine bonosu sıfırlanıyor.  Dev bir iflasın eşiğindeyiz,  açlık, göç.  Tüm bunlar yolda.  Her şey farklı yerlerde ve farklı şekillerde dağılacak.  Benim şu anda yapabileceğim en iyi şey size bazı bazı işaretler hakkında fikirler vermek olabilir. 

Yıllardır araştırmacılar ve aktivistler tarafından tarif edilmiş olan "engebeli plato"  gerçekten olmaya başladı.  Basitçe ifade edilirse, petrol fiyatlarındaki artış eğrisini alırsın ve petrol fiyatlarındaki artış petrol bitene kadar devam eder.  Ardından olan şey şudur, petrole olan talebi yok etmen gerekir ki bu çöküşle birlikte olan şey budur. (Günümüzde petrolün Türkiyede ucuzlatılmayıp pahalı tutulmasındaki neden bu olabilir. Ancak insanlar bu bilmiyorlar. Bu da ayrı bir hatadır.) 

ENGEBELİ PLATO: Petrole olan talep yok olur, petrol fiyatları düşer.  Tekrar toparlanmaya başladığın zaman, eğrin gene yükselir ve tekrar sınırlı petrolle çakışırsın ve enerji fiyatlarındaki artış,  her şeyi devre dışı bırakır. 

Bence endüstriyel insan uygarlığına vurulacak asıl ağır darbe petrol fiyatlarının tekrar yükselişiyle olacağı kesin.  HİÇ KİMSENİN GÜCÜ O PETROLÜ ALMAYA YETMEYİNCE,  HER ŞEY KAPANIP DEVRE DIŞI KALACAK.  BU ÇÖKÜŞÜN HIZLI OLMASI GEREKİYOR Kİ,  ALTYAPI AYAKTA KALSIN.  HEPİMİZ BU ALTYAPI HİKÂYESİNİ DUYMUŞUZDUR.

  İşte lağımlar, köprüler, yollar falan.  İşte olay şu ki,  ekonomik çöküş devam ettikçe veya hızlandıkça,  bütün bu yapılar daha çok bakımsızlığa düşecek.  Bunları tamir etmek için,  para veya gelen bir kaynak olmayacak.  O nedenle yapmak isteyeceğiniz şey yeni bir paradigmaya geçmek  hala ortada altyapı kalmışken,  yeni birşeyler yapabilmeye başlamak için  eski olanı ayak altından çekmek olacak. 

İNSAN UYGARLIĞININ GEÇİŞ EVRESİNDE HAYATTA KALABİLMELİYİZ.  OTURMUŞ BİR UYGARLIĞIN ORTAYA ÇIKMA SÜRESİNİN,  20 YIL İLE VE ALLAH MUHAFAZA,  BÖYLESİ AĞIR VE SERT OLACAKTIR YANİ 50 VEYA 100 YILA KADAR.  SÜREBİLECEĞİNİ TAHMİN EDİYORUM.  GEÇİŞ EVRESİNDE HAYATTA KALABİLMENİZ GEREKİYOR.  O YÜZDEN PANİK YAPMAYIN.  KENDİNİZİ DAĞITMAYIN.  KAFANIZI KULLANIN. 

Lokal durumunuzu, nerede olduğunuzu analiz edin tekrar kanalizasyon yapmayı dert etmeyin.  Birkaç yıl boyunca su alabilecek durumda olacaksınız.  İnsanlar petrol ya vardır ya yoktur diyecekler.  Yiyecek vardır veya yoktur.  Ve insanlar diyecek ki, 

"SALI GÜNÜ MARKETE ERZAK GELECEK,  VE BU ERZAĞI BİR DAHA GÖREMEYECEĞİZ."  Bu şekilde olmayacak.  Her şey dağılmaya başlayınca, belli bölgelerde birkaç gün süren kıtlıklar olacak.  Hiçbir şeyin kalmadığı noktaya varana kadar.  Bu nedenle kendinizi hazırlamanız gereken şey bu en son aşama,  ama bu geçiş sırasında hayatta kalabilmek için hazırlanmanız gerekecek.  Bazı insanlar

"Tamam, ben o zaman dağlara kaçacağım"  "Bir tane kulübe inşa edeceğim"  "10 milyon teneke hazır fasulye alacağım " diyorlar.  Eh, bunu söyleyenler belki en başta ölecek.  İlk olarak, artık çok geç.  Eğer şimdi kırsalda nasıl yaşayacağınızı bilmiyorsanız ve şu anda kırsalda değilseniz,  boşuna gitmeye çalışmayın.  Çünkü acı şekilde başarısız olacaksınız ve oraya sizden önce gitmiş olanlar tarafından vurulabilirsiniz.  Bu konularda eklemediğin şu faktör var,  insanın problem çözmekteki müthiş yeteneğini  göz ardı ediyor gibiyiz.

Babam Hava Kuvvetleri'nde kıdemli bir havacı olduğu için çok iyi asker bir eğitimden geliyordu.  Karar verme ve analiz gerektiren ölüm-kalım durumlarında eleştirel düşünmek ve acil durumlara gereken tepkiyi vermek için eğitilmişti.  Bu nedenle ben de çok genç yaşta,  kritik düşünme yetenekleri konusunda eğitim aldım.  Ve belki doğuştan gelen de bir yeteneğim var.  Ben bazı insanların eleştirel düşünme yeteneğine sahip olduklarını düşünüyorum.  Benim durumumda Los Angeles’da güney merkezde polislik yaparken almam gereken bazı hızlı kararlar oldu.  Bazen insanların hayatlarını değiştiren bazen de insanların hayatını sonlandırabilecek kararlar bana doğru düşünmek ve tepkiyi vermek akla karayı ayırd edebilme yeteneği verdi.  Belki de kritik düşünebilmek için ortadan kaldırdığım en büyük engel şuydu: 

HÂKİM MEDYANIN YAYINLARINI CİDDİYE ALMAYI UZUN ZAMAN ÖNCE BIRAKTIM.  (Bence de hepsi yalan söylüyor.)

İnsanların problem çözme yeteneğini konuşuyorduk.  Sonsuz oranda teknoloji, sonsuz oranda insan dehası bunlar bu dünyanın üzerine kurulduğu fizik yasalarını ters yüz edemez.  Bunlar sabit, değişmez, gerçek yasalardır.  Ve bilim bunu hiç gerçekleştiremedi.  Bence insanoğlunun küstahlığı,  ki bence bunun bedelini ödüyor,  gerçekten Tanrı olabileceğine ve kainatın kurallarını değiştirebileceğine inanmasıdır.  Ben gerçek, somut altın almayı ve biriktirmeyi güçlü şekilde savunuyorum, kâğıt üzerindeki altını değil.  Altını alırsın ve sahibi sen olursun.  DEFLASYONUN ARKASINDAN OLUŞAN HİPERENFLASYON VE ARDINDAN BÜTÜN O TRİLYONLARCA DOLAR GERİ GELİNCE,  BİR PARÇA EKMEK ALMAK İÇİN BİNLERCE DOLARI EL ARABALARIYLA TAŞIYOR OLACAĞIZ VE O ZAMAN İNSANLARIN MAL KARŞILIĞI KABUL EDECEĞİ TEK DEĞER ALTIN OLACAK.  Yapabileceğiniz her şeyi yapın.  Gerekiyorsa evinizi tecrit edin.  Bir eviniz, toprağınız varsa derhal petrol-kimyasallardan arındırın.  Ve onu tekrar restore etmeyi öğrenmeye başlayın.  Kiraladığım yerde yaptığım şey şu;  Barbekü ve odun külünü birleştiriyorum sonra dışarı çıkıp her şeyin üzerine işiyorum,  çünkü bu sayede amonyum-nitratın kök elementleri toprağı geri getirmeye başlıyor.  Eğer cep telefonuna bağlıysanız, gidip normal bir hat alın Tüm bu telekomünikasyon şirketleri uyduları, cep telefonu antenlerini,  fiber optik kablolarını ve harika telefonunuzu çalıştıran tüm o şeyleri borsa çökünce, bakım masrafları kısılacak.  Ve cep telefonu servislerinde kopmalar yaşayacağız.  Sabit bir hat size yardımcı olabilecek bir ekstra olabilir.  İlk yardım ve bütüncül tedavi hakkında kitaplar alın. Orta kararda temiz su depolayın ve makul oranda yiyecek depolayın.  Bütün ömrünüz boyunca yetecek kadar depolayamazsınız.  Sizin ihtiyacınız olan şey tohumlardır.  MONTANTO VEYA FRANKENSEEDS TARAFINDAN ÜRETİLMEMİŞ, SADECE EKTİĞİNİZ ZAMANA MAHSUS OLARAK BİR KERE ÇALIŞAN VE SONRA GİDİP TEKRAR ALMANIZ GEREKEN TOHUMLAR.  (İsrail tohumlarını terk edin) GİDİP ORGANİK DOYGUN TOHUMLAR ALIN VE DEPOLAYIN.  Bu gelecekte müthiş bir yatırım olabilir.  Büyük Bunalım'ın aksine,  bu oldukça farklı bir senaryo.  Açılacak sonsuz kaynaklarımız yok.  Elimizde sürüyle toprak yok, herşeyin tepesindeyiz  bütüm emtialarda, herşeyde.  Dede ve ninemden dinlediğim, 1930'lu yıllarda yaşadıkları yerde yiyecek yetiştirebildikleri ve mahallî yiyecek üretimi belki de endüstriyel uygarlık çökerken insanların hayatta kalabilmeleri için en temel unsur olmuştu.  Petrol ortadan kalktığında neler olabileceğine,  uygarlığın nasıl tepki vereceğine ve neyin işleyip neyin işlemeyeceğine dair örnekler gördük. 

1991 yılında Sovyet Rusya çöktüğü zaman,  kesinlikle ve tamamıyla kendilerinde hiç olmadığı için kesinlikle ve tamamıyla Rus petrolüne bağlı olarak yaşayan iki devlet vardı:  Küba ve Kuzey Kore.  Bu iki ülkenin olanlara tepkisi tamamıyla zıttı,  sonuçta bir şeyi başına gelince anlarsın.  Kuzey Kore katı, hiyerarşik, tepeden inmeci,  Sovyet tarzı, bürokratik bir rejimdi.  Her şey merkezi hükümetten geliyordu.  Her şeyi onlar kontrol ediyordu ve Kuzey Kore açlıktan kırıldı.  Yani, olanlar... insani açıdan çekilen sıkıntı inanılmaz boyuttaydı. 

Bir anda petrol yok oldu. 

Doğal gaz yok. 

Gübre yok. 

Arabalar çalışmıyor. 

Trenler çalışmıyor.  Öyle bir noktaya gelmişti ki, bazı günler trenler çalışıyor veya diğer günlerde elektrik verilir,  ama bu ikisi aynı zamanda olmazdı.  Ama Küba hükümeti kapitalizmin en saf hallerinden birine döndü.  Dediler ki,

"Herkes toprağı tekrar işlesin ve besin yetiştirsin." 

"Nerede yaşıyorsanız, orada besin yetiştirin " 

"Kullanılmayan tarıma elverişli bir toprak parçası"

 "bulduğunuz anda onu işgal edin" 

"ve o toprağı işlemeye başlayın" 

"ve o toprakta derhal besin yetiştirin." 

Küba hükümeti yerel çiftçiliği özgürleştirebilmek için ellerinden geleni yaptı.  Ve zorlu geçen bir dönemin ardından,  olan şey şuydu:  Küba halkı o güne kadar olandan çok daha iyi beslenmeye başladı.  Çünkü şu tarım şirketlerinden kurtulmuşlardı,  Frankenfood kâbusundan.  Her şey organikti.  Ve Havana'nın toprak olan her metrekaresinde,  çatılarda, saksılarda besin yetiştiriliyordu.  Ve sürdürülebilirlik vardı.  Her şey organik oldu.  Ve tek yaptıkları, halkı, paranın işleyişinden ve tepeden inmeci kontrolden ayırıp,  onlara yaşadıkları yerde besin yetiştirirlerse kurtulacaklarını anlatmaları oldu.  Küba kurtuldu ve gelişti.  Ve yeni insanî değereler dizisinde olacak olan şeyin özü bu.  Her şey yerel olacak.  En sevdiğim yazarlardan biri, Jack London,  hayvanlar hakkında birçok şey yazdı.  HAYVANLAR HAKKINDA BİLİNEN BİR ŞEY VARDIR: 

Ölümün yakında olduğunu hissettiklerinde hepsi yuvalarına dönmek isterler.  Kendi topluluklarında  veya sürülerine vs dönmek isterler.  Tanıdık bir yerde olmak isterler.  Bu doğal bir içgüdüdür.  Dubai'de o kadar ağır bir ekonomik çöküş oldu ki Dubai’de çalışan ve yaşayan Hintliler işlerini kaybettiler ve Dubai Havaalanına arabalarıyla gidip,  orada arabalarını terk ettiler.  Arabalarını terk eden Hintliler'in,  evlerine tek yön bilet alanlar olduğu söylendi.  Bu İngiltere'de de oluyor.  BİRÇOK POLONYALI VE DOĞU AVRUPALI,  AVRUPA BİRLİĞİ'NE SONRADAN GİRENLER,  İNGİLTERE'Yİ TERK EDİP EVLERİNE DÖNÜYORLAR.  Şimdi bazı bölgelerde, özellikle Güney Kaliforniya havzasında,  oradaki 13,14 milyon insanın,  4 günlük yiyecek stoğu olan bu bölgeden ayrılacakları kesin çünkü bu sürdürülebilir değil.  Suyumuzun büyük kısmını Kuzey Kaliforniya'dan alıyoruz.  Bu bir problem.  Elektriğimizin büyük kısmını Las Vegas’daki Hoover Barajı'ndan alıyoruz. 

  Phoeniz (ABD’'nin en büyük 6. Şehri), aman Allah, Las Vegas,  oradaki insanların nereye gideceklerini düşünmeleri gerekiyor.  Ve bizi kurtaracak olan şey cemaattir.  Bunu aileniz ve komşularınız ve çevrenizdekilerle  birlik olarak  yapmanız gerekiyor.  Yabani bir birey olarak başarısız olursunuz. Bir ailenin veya kabilenin ferdi olarak hayatta kalırsınız.  Bu konu beni duygulandırıyor.  Dağılıyorum.  Biz bekledik...  çok uzun zamandır birilerinin bizi duymasını bekledik.  Hâkim medya ve hükümet bunu kimse tahmin edemezdi dedikleri zaman,  ağızlarından yalan akıyor.  Hepimiz neler olacağını,  nasıl olacağını ve ilginçtir, ne zaman olacağını tam olarak gördük.  Hiçbirimiz, çöküşün şu anda olduğu kadar sert ve şu anda olduğu kadar süratle olabileceğini tahmin etmedik.  Ama yıllardır bağırdık durduk ve söylediğimiz her şeyin,  bir bir çıktığını gördükçe,  çok öfkelendik.  Bununla duygusal bağlantımı yitirmiş değilim.  Hayatım boyunca öğrendiğim şeylerden biri denge kurmak...  Yani korkuyu sevgiyle dengelemek,  oyunla, insanları gülümseterek dengelemek.  Köpeğimi yürüyüşe çıkardığım zaman yürüyüş sırasında kaç insanı gülümsetebildiğimizi sayarız.  Culver City'de şehir merkezinde yürüdükten sonra eve gelince, işte derim ki,  "Bugün 23 tane gülümseme yarattık"  Bir şekilde bu anlar,  benim için bir değerli bir şey, bir zevk. 

Bir psikolog.. pskiyatr vardı. ELİZABETH KÜBLER ROSS,  İnsanın başına başa çıkılması zor,  hayatı alt üst eden acı bir olay gelince  ıstırabın BEŞ AŞAMASI var dedi. 

İlki İNKÂR etmektir.  "Böyle bir şey olamaz"  "Bu doğru değil, bu olmaz"  Ve inkâr etmeye devam edilir, inkâr etmekte diretilir. 

Sonra ÖFKE aşaması gelir.  Şuna gerçekten inanıyorum; insanlık bu aşamaya ancak şimdi giriyor.  Öfkenin eşiğinden zar zor geçildi. Şimdi öfke aşamasını atlatmamız gerekiyor.  Ve bu aşamayı nasıl atlattığımız çok belirleyici olacak.  Şu andaki mevcut hükümetin ve para piyasasının yönetimi altında,  oluşabilecek olan öfke türü,  yok edici tür olacaktır.  Bize çözüm diye satılan hiçbir şeyin,  çözüm olmaması ve bizi daha iyi hissettirmediği için oluşan hüsran ve ümitsizlikten doğan öfke. 

Ve tabi ondan sonra işte, PAZARLIK aşaması gelecek.  Aslında şimdi de bir yandan pazarlık devam ediyor.  "Belki bazı şeyleri daha farklı yapabilirdim."  "Belki bunu önceden düşünebilirdim.  Belki şimdi bunu yaparsam daha farklı olmaz" 

Pazarlık aşamasından geçince,  sonunda DEPRESYONA girilir.  Artık yavaş yavaş olayın farkına varılır.  İster bireysel, ister bir kültüre veya uygarlığa ait olsun,  tüm bunlar atlatılması gereken duygusal aşamalardır. 

Ve sonunda KABULLENME aşaması gelir.  İşte ancak bu aşamada,  kabullenme noktasına ulaşmış ve Titanik örneğindeki gibi,  "Tamam, bize nasıl bot yapabileceğimizi göster"  diyen insanları bulabilirsin.  Buna farklı açılardan bakılabilir...

  Yani senin oluşturmak istediğin argümanları destekleyecek olaylar bulunabilir,  farklı farklı yazarlar var,  senin dünya görüşünü paylaşan ve bazı paylaşmayan yazarlar da var.  Senin dünya görüşünü destekleyen belirli olayları seçerek bu realiteyi yaratmak mümkün değil mi?

 Artık tartışmalara girmiyorum.  Bu tartışmalara girmememin nedeni şu;  çünkü girmek zorunda değilim.  Bir noktada şunu kabul etmeniz gerekiyor,  Benim yazıp durduğum,  söyleyip durduğum şeyler,  etrafımızda gerçekten de oluyor.  O zaman neyi tartışayım? 

Neden petrol tavanı hareketi,  sürdürülebilirlik hareketi bir şeyi tartışma gereği duysun? 

Olacak dediğimiz her şey şu anda gerçekleşiyor.  İnsanlık tüm yönleriyle masaya yatırıldı.  Siyasi partilere gelince, onlar tarihsel bir yanılgı.  Hepsi geçip gitmiş olan bir yüzyılın ürünleri.  Artık insan ırkı ideolojilerle değil,  sadece kendisini hayatta tutacak şeyle ilgilenecek.  KAPİTALİZM, SOSYALİZM, KOMUNİZM BUNLARIN HEPSİ ARTIK DERHAL ÇÖPE ATILMASI GEREKEN TERİMLER.  Çünkü bunların hepsi sonsuz kaynaklar varmış gibi yaratıldı.  Şimdi artık tarih öncesi fosillere, ölü dinozorlara dönüşmüş bu ideolojilerin bir tanesi bile hayatımızla ilgili değil.  Bu ideolojilerin hiçbiri büyüme oranı ve gezegenin kaynakları arasındaki dengeyi tanımıyor.  Bu yüzden, her şeyden istediğiniz kadar alabileceğiniz fikrini unutun.  Çünkü insanoğlu sonu olan bir gezegende,  yaşadığı gerçeğini kabul edip, bu gezegenin  sınırlı kaynakları, bitki hayatı, hayvan hayatı  ve tüm diğer canlıları ile uyum içinde yaşaması  gerektiğini idrak etmeden  hiçbir yerde, hiçbir şey için mutluluk olamaz.  Hiçbir şey için.  Her şey dengeyi geri kazanmakla ilgili.  Kim bana benim kaderimin büyümek olduğu fikrini sattı? 

HİÇBİR ŞEY SONSUZA KADAR BÜYEYEMEZ.  Sonsuz büyüme diye bir şey yoktur.  Bu mümkün değil.  Etrafınızdaki her şeye bir bakın, her şey canlıdır.  Bu bir döngüdür,  DOĞUM, BÜYÜME, OLGUNLAŞMA VE ÖLÜM.  Şu anda insanoğlunun karşı karşıya kaldığı şey ya evrimleş ya da yok ol durumudur.  Ya geliş ya da öl.  Tanrı uğraşmaz.  Tanrı başımızda durup, bakıcılık yapmaz.  Ya kendiniz gelişip olgunlaşırsınız  ve düşünme biçiminizi değiştirirsiniz  ya da yok olursunuz.  Artık her şey ortada.  Tanrı da ortada.  DÜNYADAKİ TÜM DİNLER DE ORTADA.  Bunların hepsi "Bu gerçek,  bu da dinin söylediği gerçek şeklinde sınanacak"  Ve dünyadaki her din,  dev bir mikroskop altında incelenecek.  Bu insan düşünüşündeki evrimin ev muhteşem çağı olacak.  Korkunuzun üzerine gidin.  O korkuyu kucaklayın.  Ona karşı engeller koymayın.  Gerçekten bir insan olarak yaşamanın,  spiritüel bir insan olarak yaşamanın yolu korkunuzu ve sevginizi kucaklamaktan ve şefkat duymaktan geçer.  Hiçbir şeyden kaçmayın,  çünkü bu hayatın deneyimi içinde,  bu zenginliğin içine en güzel sanat eserini, en güzel müziği bulduğumuzu düşünüyorum.  Orada insan ruhunun sunabileceği zenginliği buluruz,  ve bu zenginlik bütün bu yalanların altında gömülü duruyor.  Kendi maneviyatınızdan bahsedebilir misiniz? Birçok farklı din hakkında konuşuyorsunuz.  Kendi maneviyatınızı nasıl tanımlarsınız?  Ben bir AZİZ TİMOTHY'den alıntı yaparım,  onun söylediği şey bana doğru geliyor; 

Para sevgisi bütün kötülüklerin kaynağıdır.  Benim manevi fikri arayışımın sonunda ulaştığım nokta budur.  Bu sondur.  İnsan varoluşu ve neden bu şekilde davrandığımız konusundaki bazı temel soruların cevabını bulmak için otuz yıllık boyunca yaptığım gözlem, araştırma, hukuki ve akademik inceleme sonucunda doğruladığım gerçek şu: 

Neden bu şekilde düşünüyoruz.  Neden bu şekilde davranıyoruz.  PARA SEVGİSİ bütün kötülüklerin kaynağıdır.  Ve insanlığın sonunu getirebilecek,  soyunu tüketebilecek potansiyele sahip olan şey para sevgisidir.  Tamam, bu durumda elimizde şu var...  Bu Beyaz Saray'daki,  sempatik, samimi adam da,  aynen bizim gibi çaresiz.  Burada durmam lazım.  Durmam lazım, burada durmam lazım.  Şu anda çok yoğun bir duygu seli hissediyorum.  Çünkü söylemekte olduğum şey hakkında içimde yeni bir tasavvur oluşuyor.  Bu hakikaten çok ciddi bir şey.  O nedenle kafamı bir toparlamalıyım.  Tamam, hazırım. 

Bu adam hükümetin esiri. 

Politikanın esiri. 

Ekonominin esiri. 

Bu adam New York Federal Bankası'nın esiri. 

Federal Rezerv'in esiri. 

Bu adam ilkel ve hantal hükümet  yapısının esiri. 

O nedenle insanlığın başarı veya başarısızlığını bu adamın omuzlarına yıkmamalıyız.  Bu dünya üzerinde sizin veya benim değiştirebileceğim tek şey, kendimize ve çocuklarımıza hayatta kalma şansı vermek olacaktır.  Modern insan uygarlığı bir şekilde kafamızdadır.  İnanmalısınız, dilemek, ummak, dua etmek, yalvarmak değil.  Bir çıkış yolu olduğuna inanmalısınız.  Ve bu yolu bulacaksınız.  Belki de bu Amerikan karakterinin,  en önemli özelliği budur;  bir şeye kızarsak,  bir işi aklımıza koyarsak,  ve tam olarak ne yapılması gerektiğini anlayıp,  buna inanırsak,  olayları gerçekten değiştirebiliriz.  Ben hayatımın bundan sonraki bölümünde özgür bir adam olarak yaşayacağım.  Lanet.  Nasıl bir umut yok diyebilirsin?  Sadece zihnini değiştir ve gördüğümüz şeyi gör.  Dinozorlar gibi düşünmeyi bırak.  O zaman bu yaptığınız işi,  yapmaya devam edeceksiniz.  Sonuçları ne olursa olsun.  Çekip gitmek çok daha kolay olurdu. Eğer 1932,1933 yıllarında bir Alman Üçüncü Reich’in kaçınılmaz sonunu görebilecek,  ileriye dönük öngörüsü olsaydı ve yaklaşmakta olan şeyi görseydi,  gerçekten de vicdanı rahat bir şekilde hiçbir şey yokmuş gibi arkasını dönüp gidebileceğini düşünüyor musun?  Her geçen gün,  Adolf Hitler'in 1933 yılında şansölye olarak seçildiği ilk günden itibaren Kristallnacht’dan, Uzun Kılıçların Gecesi’ne Anschluss’dan, Avusturya'nın işgaline,  Sudetenland, Polonya'ya kadar olacak olanlar birebir haritada olsaydı,  sence bunu gören insan nasıl hissederdi? 

Sence arkasını dönüp gidebilir miydi? 

Hepimiz insan türü olarak, Dünya Gezegeni’nde yaşanabilecek en büyük engellenebilir soykırımdan bir bütün olarak sorumluyuz.  Kendi intiharımız.  Buna nasıl arkanı dönüp gidebilirsin?

  Geceleri nasıl uyursun? 

Kim gerçekte nasıldır?

 Sen bana nasıl olur da arkanı dönüp  gitmek daha kolay olurdu diyebilirsin? 

Sen ben değilsin.  Benim için asla dönüp gitmek kolay olmadı.  Çünkü arkamı dönüp gitmek taviz vermek olurdu.  Gitmek davayı satmak olurdu.  İşte, ben hala 30 yıl önce,  bir vatandaş olarak hükümete gidip,  mağduriyetimi şikâyet etmiş bir insanım.  CIA'yı uyuşturucu ticareti yaparken yakaladım.  Bu yanlış birşey.  Bunun hakkında birilerinin konuşması gerekiyor.  Ve ben hala o adamım.  Ben hala 27 yaşında, terfi almak üzere olan,  mükemmel sicilli, mükemmel değerlendirme raporlu,  LAPD... kendini adamış tertemiz LAPD polisiyim.  O hala benim içimde canlı.  Ve bazı cevaplar istiyor. 

(Mike Ruppert'ın hikâyesi, öngörüleri hepimizin içine yerleşmiş kollektif paranoyaya çok cazip geliyor.  Gerçekten her yerdeler. Bu kadarını kabul edebiliyorsak, Rupper'ın kişisel takıntısının,  bizim kendi sorumluluğumuzun, üstlenmede başarısız kaldığımız bir veçhesi olabileceğini kabul etmeliyiz.)  Bana çok hitap eden bir hikâye, fabl var. 

100. MAYMUN HAKKINDA. 

Uzun zaman önce 1940'lı, 50'li yıllarda atom bombası ve Hidrojen bombası  yer üstü testleriyle gündemdeyken,  Pasifikte'ki bir mercan adasında atom bombası  patlattık ve birkaç yıl bekledik.  Çünkü "Acaba bir yerde atom patlattıktan  "bir süre sonra yeniden hayat başlaması muhtemel midir" gibi sorulara cevap aranıyordu.  O adaya yeniden gitmişler ve adayı maymunlarla doldurmaya karar vermişler ve maymunlar da hindistan cevizi yer.  Her şey oldukça sağlıklıydı,  sadece hindistan cevizlerinin kabuklarında biraz radyoaktif madde vardı.  Bu nedenle bilim adamları,  maymunları alıp onlara hindistan cevizlerini,  yemeden önce adadaki bir akarsuda yıkamayı öğretirler.  Ve neler olacağını görmek için maymunları serbest bırakırlar. 

Kısa süre içinde,  belki 10,000 maymundan 12’si cevizlerini yıkamaya başladı,  sonra 20 ve derken 47.  Ama ilginç birşey oldu.  100. maymun cevizin kabuğunu  yıkamaya başladığı anda,  adadaki 10,000 maymun cevizini aynı anda yıkamaya başladı. 

Sanırım hayatıma hep bu şekilde baktım,  özellikle 2001'in sonunda meselenin gerçekte ne olduğunu tam olarak anladım.  Mesele, benim 100. maymunu arayışımmış. 

 

YORUM:

Siyasilerin, kişilerin sözlerinden çok cebinizdeki kudretin durumunu kontrol edip, büyük hayallerden kaçınıp küçülmeye, birbirimize saygı ve sevgi ile yanaşmaya başlamadıkça ileride olacak olan felaket için birkaç yıl beklemeye gerek kalmayacak. Etrafımızda ülkelerin bir bir yıkıma uğradığını görünce bu sözler pek hayali olmadığını görebilirsiniz.

İki veya üç sene kredi ödemesi olanlar biran önce borçlarını kapatmaya çalışmalı, on yıl gibi vade ile ipotekli eşya alımından kaçınmalıyız.

Siyasilerden “PARA YARDIMI”  yerine sosyal refahı yükseltecek sözler duymalıyız.

Bir an önce tarım ürünleri, tohumları ve et ithalatının durdurulmasının gerekmektedir. Eğer durdurulmayacaksa ve bu konuda birilerinin “yalancı olabileceklerine” inanın.

Çocuklarımızın yurt dışı eğitimlerden geri çağrılmalı, yurt içinde eğitimlerini sağlamalıyız.

Yurt dışına yardım yapılacak diye bahsedilen yardım kampanyaları durdurmak acilen gerekmektedir.

Devlet bazında harcamalarda kısıtlamalara gidilmeli, fazla para harcayan kişilerin nasıl kazanıp nasıl harcadıkları teftiş edilmelidir.

Başıboş şekilde ilerleyen inşaat sektörünün kontrole alınması ve durdurulması gerekmektedir.

Bankaların kredi ödemelerde uzun vadeli borçları daha kısa ve düşük faizlere çekmeleri için devlet acil planlar geliştirmelidir.

Televizyonlardaki lüks hayat görüntüleri, dizilere kısıtlama getirilmelidir.

Hacca giden kişilerin içinden tekrar tekrar gidenleri engellemeli, umre programlarına kısıtlama getirilmelidir. Tatil beldelerine de yapılan seyahatler içinde aynı durum söz konusudur. Bu şekilde yurt dışına gereksiz döviz çıkışı engellenmelidir.

Bahis oyunları engellenmelidir.

……..

Kısacası “İSRAF”a hayırlı işler namına da olsa “DUR” demelidir.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar