Dr. MARKUS
“Dr. MARKUS (1870-1944)- Osmanlıdan Cumhuriyete
Geçişte Türk Yahudilerinden Görünümler”
... Arogon'lu Ferdinand'a nasıl akıllı bir kral denebilir? Evet, o Ferdinand ki,
Yahudileri ülkesinden sürmekle, kendi ülkesini yoksul, bizimkini ise zengin
kıldı...
SULTAN
BAYEZİD II - 1492
... (Hahambaşı Hayim Nahum Efendi'ye) Bugün görüyorum ki, yetenek ve
zekânız hakkında çok doğru bilgiler edindim. Memnuniyetimi size açıklamak
istiyorum. Vatandaşlarımın sözünü ettiğiniz sadakat duygularına inanıyorum.
Toplumunuzun bu konudaki duygularını daha da geliştirmeğe çalışma isteğiniz
beni duygulandırıyor... Türkçeye kusursuz bir biçimde vakıf olduğunuzu görüyorum.
Zira derin bir belagatle konuşuyorsunuz. Uzun yıllar bu makamınızda kalmanızı dilerim.
SULTAN ABDÜLHAMİD
II - 1909
... (Hahambaşı Hayim Nahum Efendi'ye) Hepimiz Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğuna kesinlikle
sadık olduklarına inanıyoruz. Çok yeteneklidirler. Bütün dünyada ilerleme sağladıklarını
ve uygarlığın gelişmesinde büyük katkıları olduğunu biliyorum. Yahudilerin,
ülkemizin refahı için
çalışmaya karar verip onu gerçekleştirmeleri
yeterlidir. Başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin de faziletleriyle ülkemize
gelmelerini çok arzu ediyoruz. Tutumumuzu, Avrupa'daki dindaşlarınıza, Yahudi
Birliği ve diğer Yahudi topluluklarına bildirin.
MECLİS-İ
MEBUSAN VE ÂYAN
REİSİ
AHMED RIZA BEY - 1909
... Unsuru hâkim olan Türklere tevhid-i mukadderat etmiş sadık unsurlarımız
vardır ki, bilhassa Museviler, millete ve vatana sadakatlerini ispat
ettiklerinden şimdiye kadar müreffehen imrar-ı hayat etmişler ve bundan böyle
refah ve saadet içinde yaşayacaklardır.
ATATÜRK
- 1923
Kayıpların
hüzünle anıldığı matem gününden, günün batışı ile bağımsızlık sevincine ve
etkinliklerine geçmek İsrail’de yıllardır tekrarlanan bir uygulamadır. Kutlama
törenine 12 kabileyi temsilen 12 meşalenin yakılması ile başlanır. Bu
meşalelerden birini Türkiye’den göç etmiş insan hakları savunucusu üst düzey
bir yargıcın yakması gurur vericidir.
1992 yılında
gazetemizin kurucusu Avram
Leyon’un manevi
oğlu Moşe Grosman, 700 sayfayı aşan, oldukça kalın bir araştırma
kitabını; “Dr. MARKUS- Osmanlıdan Cumhuriyete Geçişte Türk Yahudilerinden
Görünümler”i imzalayarak bana vermek nezaketinde bulundu.
Daha çok
belgesel bir önem taşıyan bu yapıtın bir bölümünde ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı
olarak görev yapmış olan Prof.
Dr. Teo Grünberg,
Aşkenaz Cemaati Hahambaşısı ve Musevi Lisesi’nin kurucusu, dedesi Rav David
Markus’u ve çocuklarının yaşamlarını anlatır.
Markus’un
çocuklarından Edward Gedalya, 20 yaşında Türkiye’den Almanya’ya göç
etti. 1933’de Naziler iktidara gelince İngiltere’ye sığındı.
Prof. Teo
Grünberg’in annesi Rifka 1985 yılında Ankara’da vefat etti.
Benami
Markus, sağır ve
dilsiz olarak doğdu, 1980 yılında İstanbul’da bir kalp krizi sonucunda yaşamını
yitirdi.
Hemda Hakim, evlendikten sonra İsrail’e göç
etti ve yaşamını orada geçirdi.
Ruhama Mayer de Benami Markus gibi sağır ve
dilsizdi; Almanya’ya göç etti ve kendi gibi bir sağır dilsizle evlendi. İkinci
Dünya Savaşı’nda Auschwitz’de can verdi.
Hayman
Markus, 20 yaşında şeker hastalığından öldü; karısı ve kızı Naziler
tarafından katledildiler.
Minna Yudith
Grünberg’in üç
çocuğu oldu: Tamara, Dolly ve Eddy. Minna’nın eşi Levi
Grünberg yakalandığı gırtlak kanserinin tedavisi için 1944 yılında ailesi
ile birlikte Kutsal Topraklara göç etti. Ancak ameliyat olmasına rağmen kısa
bir süre sonra vefat etti. Kızı Dolly ise Kudüs Üniversitesi’nde hukuk tahsili
gördü ve Shmuel Dorner adlı bir avukat ile evlendi.
Rav David
Markus’un aile ağacından bu kısa kesit, 20. yüzyılın ilk yarısında Yahudilerin
acılarla dolu serüvenlerini gözler önüne sermektedir; zoraki göçler, kaçışlar,
başarılar ve başarısızlıklar, Holokost’ta yitirilen yaşamlar.
Şalom Gazatesi
Yakup BAROKAS
Prof. Dr. TEO GRÜNBERG
ANLATIYOR
Geçen,
mektubumda karakterini anlatmıştım. Din adamı olmasına karşın her türlü
yobazlıktan uzak, son derece aydın, hoşgörülü ve insancıl bir yaşam felsefesi
vardı. En yüksek değeri, geniş anlamda ilim ve irfan idi. İşte bana öğütlediği,
bir yandan insanperver olmak, öte yandan İLİM ve İRFAN yolunda ilerlemekti.
Aslında doğrudan doğruya öğüt vermekten kaçınırdı. Kimseye «Şunu, bunu yap.»
demezdi. Hep dolaylı olarak telkinlerde bulunurdu ki bu türlü telkinler direkt
öğütlerden çok daha etkili olurdu. Ben dedemin etkisinde daha ilkokul çağında
onun yolunda yürümeyi istedim. Onu hep ideal bir model olarak gördüm. Babasına
tapan annem Rifka Berta Grünberg, beni bu yola sevketmekte çok etkili olmuştur,
ilim ve irfana bu denli önem veren dedem, «hazır bilgiyi» küçümserdi. Nitekim
ben küçük yaşlarımda tarih ve coğrafya konuşunda çok bilgiliydim. Bir sürü
ayrıntıyı (Bugünkü bilgi yarışmalarında şampiyon olmayı sağlayacak derecede)
bilirdim. Oysa ki dedem, bu bilgilerimi takdir edeceği yerde benimle alay eder,
bu türlü bilgilerin değersiz olduğunu ima ederdi. Demek ki, kendisi hazır
bilgiye değil araştırmaya değer verirdi... Başım ağrıyıp şikâyet ettiğim zaman «Başın
ağrıyorsa, Talmud oku, geçer.» diye bir sözü çok yinelerdi. Ben de
gerçekten çocukluğumdan beri, hastalanınca okuyup çalışarak moralimi
düzeltmişimdir. Dedemin açık olarak öğütlediği tek nokta, dil öğrenmekti. «Kaç
dil öğrenirsen o kadar insan olursun» der, birçok dil öğrenmenin yararları
ile ilgili örnekler verir masallar anlatırdı.
Hiçbir
zaman bir şeyden şikâyet ettiğini anımsamıyorum. Tam tersine çok sofu olan eşi
Sara Hinda Markus'un, çocuklarının ve torunlarının dine uymayan
davranışlarından durmadan şikâyet etmesinden çok tedirgin olurdu. Dedemin bu
konuda Stoik ahlâk veya Spinoza’nın ahlâkını izlediği söylenebilir. Bana,
Talmud’ta adları geçen «Hillel» iie «Şamay» adlı iki ünlü hahamdan sözederdi.
Musevi olmayan biri, Museviliğin ne demek olduğunu «öğrenmek için Şamay ile
Hillel’e ayrı ayrı gitmiş. Kendilerinden Musevi dinini tek bir cümleyle
anlatmasını istemiş. Sabırsızlık ve çabuk kızma özelliği ile ün yapan Şarpay,
adama bağırarak onu kovmuş. Sabır ve hoşgörüsü ile ün yapmış Hillel ise: «Sana yapılmasını
istediğini başkasına yap» tümcesiyle yanıt vermiş.
'İşte
dedemin yaşam felsefesi, Şamay’ın tersi olan Hillel’inkidir. Dedem; dini,,
birtakım ibadetlerden çok, Hillel gibi insancıllık olarak anlıyordu,
Daha
önce de söylediğim gibi dedemin iki yönü beni etkilemiştir
1—
Ahlâki yönü : Mutlak dürüstlük ve insanperverlik (Çocukken «Teo gibi doğruyu
söyler» derlerdi yakın çevremde).
2
— En yüksek değer olarak ilim ve irfanı saymak: Ben gerçekten bu yolda
ilerledim. (Ankara’dan Mektuplar. 19.5,1987).
Yıl
1900..., Aylardan Aralık... Uzaklardan gelen bir gemi hızını yavaşlatarak
Constantinople’a yaklaşıyor. Burası, Sultan II. Abdülhamid’in ülkesi... Galata
Köprüsünün çevresindeki irisi ufaklı vapurların bacalarından çıkan dumanlar,
gri gökleri daha da koyulaştırıyor... Yeni bir yüzyılın ilk yılının san
günleri... Otuz yaşındaki- DAVİD FEİVEL ŞRAGI MARKUS bilmediği, tanımadığı
insanların çağrısıyla bu ülkeye gelirken büyük işler başaracağını Türk Yahudi
toplumunun ilerlemesine kültürel Bilinçlenmesine ve de 1492'den beri süregelen
Aşkenaz Sefârat sürtüşmesini yok edecek tohumları atacağını mutlaka bilmiyordu.
Yoel
adli yoksul bir terzinin üç oğlundan biriydi David... Çocukluğundan beri
görüştüğü teyzesinin kızı Sarah Hindd ile evlendiğinde kendisi on dokuz, teyzesinin
kızı on beş yaşındaydı... İşte böyle, her şeye çok erken başlamıştı. Otuz
yaşında Coristantinople’un ''yolunu tutarken «Rabbi» sıfatını taşıyordu...
Acaba
burada kendisini neler bekliyordu? Kendisinden önemli görevler beklendiği
kesindi. 30 Aralık 1900 tarihli gün Constantinople’a vardığında, kendisinden
beklenenlerin çok daha fazlasını vereceğini
O
bilemiyor, düşünemiyordu.
Sh:24-26
Kaynak: “Dr. MARKUS (1870-1944)- Osmanlıdan Cumhuriyete Geçişte Türk
Yahudilerinden Görünümler” Moşe Grosman, As Matbaacılık A.Ş. – 1992, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar