GETT: THE TRİAL OF VİVİANE AMSALEM/İsrail Usulü Boşanma (2014)
Kadın, tarihinden beri her ortamda ezilmişliğin
sembolüdür.
Her şeyden çektiğini düşünebildiğimiz kadın, dindarların
elinden bir kat daha zülüm çekmiştir. Tenkitlere uğradığını düşündüğümüz
meselelerde ve Yahudiliğinde açmazlarını ve sıkıntılarını göreceğimiz bu film,
konusuyla bir yarayı deşiyor.
Filmin sonunda en acı verici sonuç; Viviane'nin kocası
Elisha'yı boşanmaya razı edebilmesi bedeli olarak, bedenini hapsetmesini kabul
etmesi, erkeğin hangi dinde olursa olsun değişmeyen karakterini; dini
hükümlerin uygulayıcılar tarafından yanlış yorumlanışını seyredeceğiniz bu
film; zor bir yapıt olsa da eleştirel bazda çekilmiş olmasıyla öneme haizdir.
Süre: 115 dk
Yönetmen:Ronit Elkabetz, Shlomi Elkabetz
Senaryo:Ronit Elkabetz, Shlomi Elkabetz
Ülke:İsrail İsrail, Fransa Fransa, Almanya Almanya
Tür: Dram
Vizyon Tarihi:16 Mayıs 2014
Dil:İbranice, Fransızca, Arapça
Nam-ı Diğer: Gett: The Trial of Viviane Amsalem
Oyuncular: Ronit Elkabetz, Simon Abkarian, Gabi Amrani, Dalia Beger,
Shmil Ben Ari, Simon Abkarian
2014 İsrail Sinema Akademisi Ödülleri En İyi Film, En İyi Yardımcı
Erkek Oyuncu (S. Gabai)
Viktor
APALAÇİ
34.
İstanbul Film Festivali’ne Damgasını Vuran Ülkelerden Biri İsrail İdi
29
Nisan 2015
İsrail,
festival programındaki başarılı filmleri ile 34. festivale damgasını vuran
ülkeler arasındaydı. Senarist-yönetmen Ronit-Shlomi Elkabez kardeşler, ‘İsrail
Usulü Boşanma’da hayatını ayrı yaşadığı kocasından boşanmaya adayan Viviane
Amsalem’in dramına odaklanıyor. Başarılı bir ‘ilk film’ olan ‘Motivasyon
Sıfır’ bir çöldeki kışlada gün sayan kadın askerleri anlatıyor. ‘Veda Partisi’
ötanazi gibi ciddi bir konuyu komedi havasında ele alıyor. ‘Hitler’e Suikast’
adlı Alman filmi az bilinen, yaşanmış bir olayı ustalıkla anlatıyor.
İtalyan yönetmen Pietro Germi, 54 yıl önce ‘İtalyan Usulü
Boşanma/ Divorzio All’Italiana’ başyapıtında, ülkesinde en kolay boşanmanın
yolunun taraflardan birinin diğerini öldürmekten geçtiğini mizah yoluyla
anlatıyordu.
Bu
yıl İsrail’in Oscar adayı olan ‘İsrail Usulü Boşanma/Gett’in
senarist-yönetmeni Ronit-Shlomi Elkabez kardeşler, ülkelerinde dini mahkemeden
boşanma kararı almanın taraflardan birini çıldırma raddesine getirebileceğini
anlatıyor.
Kocasından
boşanmak isteyen bir kadının, ülkesinin medeni hukukuyla olan çatışması üzerine
kurulu film, Viviane Amsalem’in(emsalsiz Ronit Elkabez) uzun yıllara yayılan
mahkeme işkencesine odaklanıyor.
Viviane’ın
yıllardır ayrı olmalarına rağmen boşanmayı reddeden kocası Elisha(Simon Abkarian),
bir toplumun bütün hücrelerine sinmiş ataerkilliğin en basit metaforu sanki.
Viviane’ın aklıselimin temsilcisi avukatının karşısında, haham
olduğu için mahkeme tarafından korunan, kollanan, duygu sömürüsü yapmak için
dini kullanan, bağnaz, vicdansız bir insan olan Elisha’nın avukat kardeşi var.
‘İsrail
Usulü Boşanma’ konusu itibariyle dört yıl önce izlediğimiz, yaratıcısı Asghar
Farhadi’ye uluslararası ün getiren ‘Bir Ayrılık/A Separation’ı akla getiriyor.
2011 yılının En İyi Yabancı Film Oscar’ı ve Berlin Film Festivali’nin ‘Altın
Ayı’ ödülünü kazanan bu başyapıt, boşanmanın eşiğindeki, tek çocuklu bir
karı-kocanın dramını anlatıyordu.
Taraflı olduğunu, yıllar boyu süren her duruşmada
gösteren, üç hâkimden oluşan İsrail mahkemesinin aksine, İran
şeriat mahkemesinin hâkimi, insancıl yaklaşımı ve pratik çözüm bulmadaki iyi
niyetiyle daha adil idi.
Festivalin
yeni bölümü ‘Aile Bağları’nın ağır topu ‘İsrail Usulü Boşanma’ gerçek hayat
sahnelerini müthiş tespitlerle perdeye taşımakta ve mükemmel karakter tahlilleri
yapmaktaki başarısıyla, 34. İstanbul Film Festivali’nin en başarılı, çarpıcı ve
etkileyici yapıtları arasında idi.
Tarafların
gösterdiği her şahit, İsrail toplumundan bir kesitin temsilcisiydi. Dini
boşanmanın çok güç olduğu bilinen İsrail’de ataerkil gelenekler sebebiyle,
mahkemenin erkek tarafını kollayan uygulamaları, laik insanları isyan ettirecek
kadar katı ve acımasızdı.
Hiam
Abbas ile birlikte İsrail’in en iyi kadın karakter oyuncularından Ronit
Elkabez, solgun ve makyajsız yüzündeki mimikleriyle
hayranlığımızı kazandı. İsrail filmlerinde sık sık rastladığımız, Ermeni
asıllı Fransız aktör Simon Abkarian, inatçı ve vicdansız koca rolünde
izleyicinin nefretini kazanmada çok başarılı. Onu izleyince, gazetelerin
üçüncü sayfa haberlerinde kocaların boşanmak isteyen ve boşadıkları karılarını
niye öldürdüklerini daha iyi anlıyoruz.
Erişim
http://www.salom.com.tr/haber-94981-Israil_sinemasinin_govde_gosterisi.html
13 Nisan 2015
Arzu Lermioğlu
İsrail Usulü Boşanma adıyla, 34. İstanbul Film Festivali’nde gösterime
giren film, başından sonuna dek bir mahkeme odasında geçiyor neredeyse.
Neredeyse diyorum çünkü arada bir görünen diğer tek mekân, mahkemenin bekleme
salonu. Elkabetz kardeşlerin yazıp yönettiği, Ronit Elkabetz’in aynı zamanda
başrolde Vivianne karakterini canlandırdığı filmin konusu, İsrail (şeriat)
yasaları uyarınca görülen sıradan (ama sıradanlığı tartışan) bir boşanma
davası. Viviane Amsalem, on beş yaşında evlendirildiği Elisha Amselem’den
boşanmak ister. Fakat, buna ancak yıllar sonra cesaret gösterir.
Halihazırda İsrail yasaları kadının talebiyle boşanmaya izin verse de
görülen o ki, bu öyle pek de kolay olmuyor. Evvela kadının, kocasının kendisine
karşı fiziksel ya da ruhsal olarak zarar verdiğini şahitlerle kanıtlaması
gerekiyor.
Nihayet mahkeme, boşanmayı, erkeğin (tıpkı Sünni İslam
uygulamalarındakine benzer biçimdeki, talak-ı selase mantığıyla) boşanmayı
onaylayacak sözleriyle ve tabii yine mahkeme önünde hazırlanıp sunulan, ‘gett’
adı verilen bir belge ile sonuçlandırabiliyor. Yani
her şekilde erkeğin rızasına dayalı bir iş görme usulü var, ortada.
Amsalem çifti, üç yıl boyunca boşanamıyor. Mahkeme, ilgi çekici
diyaloglarla sürüp giderken, bezdirici bir şekilde her defasında sonuca
yaklaşmadan ertelenip duruyor. Bu esnada, Vivianne’nin çoğunlukla sessiz
konuşkanlığı, sıkıntılı, kaygılı, kimi yerde depresif jestleri o kadar iyi
yansıtılıyor ki seyirciye, onun boşanma (özgürleşme) davasına sahip çıkar halde
buluyorsunuz kendinizi bir anda. Bir yay gibi geriliyor, sonunda nöbetlerle
gelen gülme krizlerine eşlik ediyorsunuz salonun ortasında. (Sinirden gülmek)
Öte taraftan davalı Elisha Amsalem (koca) ise fazlasıyla inatçı ve
ketum bir adam. Cemaat içinde saygın ve itibarlı biri olarak gösteriliyorsa da,
bu geçimsiz karakterinin, pek açıkça belirtmeseler de cemaat de farkındadır. “Ama
iyi bir adamdır Elisha yine de, neden iyi de bir koca olmasın ki, söyleyin neyi
eksik?” Birkaç duruşmaya bu inadını sürdürerek katılmaz Elisha, onu
mahkemeye zorla getirme çabaları, buna karşın (haham) hakimlerin kadını sürekli
evine döndürme çabaları (olayı tatlıya bağlama) ve türlü olumsuzluklar,
Vivianne’nin avukatı yardımıyla davasındaki ısrarını sürdürmesine mani
olamıyor.
Filmin üzerinde dolandığı, volta attığı asıl soru ise;
“dayak yemediği, çocuklarının ve
kendisinin geçimini sağladığı, ona toplum nazarında hatırı sayılır özgürlükler
sunduğu halde, bir kadın kocasını ne diye boşamak istesin ki?” sorusudur.
Vivianne’nin ise bu soruya verdiği basit ama haklı cevap, bir türlü anlaşılmaz,
daha doğrusu anlaşılmak istenmez. Çünkü toplum, ‘doğru koca’ dolayısıyla ‘doğru
evlilik’ tanımını çoktan yapmıştır bile. Bunun kurcalanması, eşelenmesi kime ve
neye yarardı ki? Birçok kadın da buna zaten çoktan inanmışken hele… Böylesi,
aile huzurunu bozacak sorgulamalardan kendilerini sakınmayı, salık vermemişler
miydi kuşaklar boyunca, nesillerine? İşte bu diğer, ‘uyum sağlamış kadınlar’
topluluğu, Vivanne’i artık anlamaz olurlar işin vardığı noktada; onlarca, hiç
bir neden yokken yuvasını yıkmaktadır, Vivianne. Boş yere. Tıpkı Vivianne’nin
mahkemede davaya şahitlik eden komşusu Donna gibi düşünürler. Kocasının
sözünden çıkmayan, korkuyla kapıldığı bağlılığın ona duyduğu saygıdan ileri geldiğini
zanneden, Vivianne’nin cesaret gösterdiği sorulara kendini çoktan kapatmış bir
kadın temsili olarak, boşanmanın karşısında durur Donna Aboukassis, filmde.
Vivianne’nin basitçe ve açıkca sunduğu gerekçe, rızasızca
gerçekleştirdi evliliği boyunca yine de mutlu olma isteğiyle yürüttüğü
çabalarına rağmen, bir türlü yanıt alamadığı kocası Elisha için, evliliği için,
artık daha fazla çabalayamayacağını farketmesiyle oluşur: Vivianne, Elisha’yı
sevmiyordu ve sevemeyecekti de.
Toplumsal yapı dediğimiz şey’in, malum
en biricik bileşeni olan ‘aile kurumu’nda işler, üç aşağa beş yukarı hep böyle
galiba; İsrail ya da Türkiye, neredeyse farketmiyor. Hikâyeler hep aynı. Kadının, bu benzer hikayelerdeki yeri
de yine nispi benzerlikte seyrediyor. Birbirini
hiç sevmemiş ya da sevmeyi bırakmış karı-kocaların kimi sebeplerle sürdürdüğü
evlilikler, bu evliliklerin ‘etkilenmiş’ çocukları. Sevgisiz ama neyse ki
“saygı” dolu yuvalar. Elbet, fedekarca saygı daha çok kadından bekleniyor, zira
ailenin babası’na hürmet gösterilmelidir. O’nun güven veren gölgesi eksik
bırakılmamalıdır yuvadan, son raddeye kadar.
Eh, buna da şükür diyebilirsiniz pek tabii, fiziksel şiddetin,
geçimsizliklerin üstüne karabasan gibi çöreklendiği diğer dramatik, kanlı
örnekleri sıralayıp da. Yine de bir kenarda bekletilen bu çıkar cevap,
ikiyüzlülükten sıyrılmamızı pek de kolaylaştırmıyor. Şiddetli geçimsizliklerin
çiftlerin birbirine uyguladıkları iki türden şiddeti, hem psikolojik hem de
fiziksel açıdan tanımladığını es geçiyor olabilir miyiz?
Psikolojik şiddet kanıtı için, kolaydan adli tıptan alınacak bir darp
raporu alma olasılığı yok ne de olsa. Filmdeki gibi, dört duvar arasında
yaşananları, evin dışından, meseleyi şahitsiz şahitlerle kanıtlama yoluna gitme
gibi tuhaf bir yol seçilmediyse eğer. İşin kolayı, görünürde yara bere yoksa,
işler tıkırındadır hep.
Öyle mi?
Değil tabii!
Emimiz ki birçok kadın, yaşam enerjisini bu sebeplerle erimesine mani
olamamakta. Çoğu, benzer düşünceleri aklından bile geçirmekten imtina eder ya
da bir şekilde şavuşturur haldeyken hele… Ola ki ailesine, içinde yaşadığı o
mühim toplumsal gruba, kocasını (artık) sevmediği için ondan ayrılmak
istediğini söylemesi, bunda ısrar etmesi pek kolay bir yol değil, hâlâ. Yani,
delilik! Tıpkı filmdeki gibi, Vivianne’nin maruz kaldığı soruların ve uğraşın
neredeyse aynılarıyla karşı karşıyalardır, çünkü. Yuvasını nedensiz yere yıkan
kadın figürü, gözün önüne düşer tam o anda. Gözden de düşer aynı anda, çok
gecikmeden.
Film, ayrılık hikayelerine ‘hep geçiştirilmiş’ bir yerinden baktığı
için ilgiyi hakediyor. Ortadoğulu kadınların cebelleştiği geleneksel miras ile
ilgili kayda değer notlar taşıyor. Sadece kadın değil; erkek, aile, çocukların
yetiştiği ortam, yani pek çok şey aynı anda düşünülmeli diyor film, aynı
sahnede.
Filmi festival süresince izlemek için hâlâ şansınız var, son iki
gösterimiyle. Olmadı, muhakkak bir yolunu bulup izleyin derim. Açıkcası ben,
Ronit Elkabetz’i izlemeye doyamadım. Etkileyici bir oyunculuk. O saatten beri
hayranıyımdır artık.
Pekii, sonunda boşanıyorlar mı?
http://film.iksv.org/tr/film/3049
http://www.imdb.com/title/tt3062880/
http://www.amargidergi.com/yeni/?p=1248
Neden, Sayın
Yargıç?
Neden?
Neden yıllardır
gelip gittiğim hâlde hiçbir şey değişmiyor?
Neden?
Onu ne boşanmaya
ne duruşmaya gelmeye ne buna ne de şuna zorlayabiliyorsunuz, peki ya ben ne
olacağım?
Beni ne zaman
göreceksiniz?
Huzurunuzda
ayakta duramayacak kadar bitkin olduğumu ne zaman göreceksiniz?
Ne zaman?
Size kaldıysa bu dava daha on yıl kadar sürer. Gözünüzün önünde düşüp
gebersem yine de onu görürdünüz! Kimse hukukun üstünde değildir. Rabbim ve
O'nun adaleti büyük. Beni yargıladığınız gibi O da sizi yargılayacak. Merhamet
etmeden. Beni umursamıyorsunuz! Amerika'da bir adam, üst üste iki kez
görünmezse olay biter! Mahkemeye gelsin ya da gelmesin onu boşarlar. O, hukuka
saygı duymuyorsa hukuk da ona saygı duymaz! Size kim saygı duysun ki?
Allah aşkına, hiç mi korkunuz yok?
Ateşe atın beni öyleyse.
Sizi de ateşe
atmak lazım.
- Yeter bu kadar!
- Allah ıslah etsin sizi.
- Yeter! Hanımefendi bitirdi.
- Hayır, ben bitirmedim. Gün
gelecek, birileri elinizdeki gücü çekip alacak sizden. Size ne kalacak?
Din değiştirmek mi?
İş işten geçtikten sonra da bunu kimse istemez. Bitti. Başınızdaki
takkeler mi?
Hahamlık
Mahkemesi'ymiş!
- Sıçtığımın mahkemesi!
- Küfür mü
ediyorsun?
Boktan bir iş. Rezil insanlar!
- Aptalım ben!
**
Lütfen. Kabul
ediyor musun?
Verecek misin?
Uğraşma benimle.
Vereceğim. Peki ya sen Viviane bana ne vereceksin?
Ne istiyorsun?
(Kimseyle
birleşmeyecekesin)
Elisha, senin
için neden bu kadar önemli?
İstediğin bu mu?
Neden benden
böyle bir şey istiyorsun?
- Seni kaybetmek
istemiyorum.
- Çoktan kaybettin.
- Seni seviyorum.
Pekâlâ, Elisha. İstediğin gibi olsun. Senden sonra kimseyle
olmayacağım.
- Özgürlüğümü verecek misin?
- Vereceğim.
Affet beni,
Viviane.
Emin misin?
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar