İblis; İlahî huzura ilişkin edebi, soru sormayı, gerekli cevapları vermeyi en iyi bilenlerden biri idi
İbn Arabi ekolünün önemli temsilcilerinden
olan el-Cîlî’de Hallac’ın etkisi, tıpkı üstadı İbn Arabîde olduğu gibi,
açıktır. Küçük bir örnek olarak, el-İnsan el-Kâmil’in, İblis anlayışını
dile getiren birkaç satır verelim:
“İblis; İlahî huzura ilişkin edebi, soru
sormayı, gerekli cevapları vermeyi en iyi bilenlerden biri idi. Ama Allah ona,
secde etmesine engel olan şeyin sebebini (sebebu’l-mâni) sormadı. Eğer soru bu
olsaydı şu şekilde ifade edilirdi: “İki elimle yarattığım varlığa secde etmekten niye
çekindin?”
Allah, ona, engel olan şeyin mahiyetinden
sordu. İblis de emrin sırrına uygun bir cevapla:
“Ben ondan hayırlıyım” dedi.
Sh: 192
Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve
Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni Boyut,1996, İstanbul
**
Ayrılık ehlinin üstadı o İblis
İkbal, üstadı Hallâc'a, düşüncelerinin omurga
kavramlarından bazılarına vücut veren İblis'le ilgili de sorular soruyor. Bu
sorulara verilen cevaplarla Hallâc, İkbalin İblis hakkındaki görüşlerinin
kaynağı olarak karşımızdadır. Burada da Tavâsîn'den çeviriler okur gibiyiz:
"Ayrılık ehlinin üstadı o İblis'ten söz
etme!
Damağı susuzdur; ezelden beri kadehi kan
doludur onun.
Biz cahiliz ama o, varı ve yoku bilir; bize o
sırrı onun küfrü açtı..."
**
"Aşık olmak onun ateşi sayesinde yanmak
demektir;
onun ateşi olmadan yanmak, yanmamak demektir.
O, aşk ve hizmette daha eski olduğundan
Âdem onun sırlarına mahrem olamamıştır.
Kendisinden tevhidi öğrenmek için taklit
gömleğini yırt!.."
**
“Durmak bize hiç yakışmıyor, hepsi bu; biz,
tepeden tırnağa uçuş zevkindeyiz, hepsi bu!
Sürekli bakmak ve coşmak bizim işimizdir;
kanatsız ve tüysüz uçmak bizim
işimizdir."
Câvidnâme, beyit: 1169-1217
İkbâl bundan sonraki dizelerde, yine Hallâc'ın
yolunu izleyerek, en esaslı fikirlerini söyletmek üzere, İblis'i konuşturuyor.
Şimdi İblis’in devreye sokulmasını ifadeye koyan dizeleri, sonra da İblis'in
öğütlerinden oluşan mısraları görelim:
Gönlü parlakların sohbeti bir iki an sürer
ama,
bu anlar varlık ve yokluğun sermayesidir.
O, aşkı daha heyecanlı yaptı, geçti;
aklı iyi görür hale getirdi, geçti.
Ben gözümü kapattım; onu içimde tutayım,
onu, görmek makamından gönle getireyim diye...
Birden bire gördüm ki, dünya karanlık oldu,
mekândan mekânsızlığa kadar simsiyah.
O gecede bir parıltı peyda oldu;
onun ortasından bir ihtiyar çıktı:
Sırtında köyü gümüşî bir aba vardı;
onun yüzü büklüm büklüm dumanlar içerisinde
idi.
Rûmî dedi ki: "İşte ayrılık ehlinin
üstadı!
Tepeden tırnağa yanıştır; bardağı kanla
doludur!
Gülmeyen, nadiren konuşan bu ihtiyarın gözü
bedende canı görüyor!
O, hem rint ve molla, hem hakim ve derviştir;
amellerinde çok gayretli zâhidler gibi
davranıyor.
Onun yaratılışı vuslat zevkini bilmez;
onun zühdü, sonsuz cemali terk etmektir.
Biraz onun ilhamlarına bak; onun müşkilâtına,
onun sebatına bak!
Hâlâ iyi ve kötünün savaşma gark olmuş;
yüz peygamber görmekle beraber hâlâ kâfirdir!
Onun ateşinden ruhum vücudumda titredi.
Onun dudağına gamlı bir âh u feryât geldi;
Gözünü yarım açarak bana dedi ki:
'Amelin meyvesini bizim gibi kim yemiştir!
O kadar büründüm işlerime ki,
cumaya katılmaya hemen hiç fırsat bulamadım.
Yanımda ne melekler var, ne hizmet edenler;
benim vahyim, peygamberlerin minneti altına
girmeden vücut buluyor.
Ben ne hadîs ne de kitap getirdim, ama
fikıhçılardan aziz canı alıp götürdüm.
Fıkıhçılar gibi hiç kimse dinin ipliğini
eğirmedi;
onlar nihayet Kâbeyi bile parça parça
yapmışlardır.
Benim dinimde böyle bir kurum yoktur;
İblis'in mezhebinde fırkalar hiç yoktur.
Ey habersiz!
Ben secdeden vaz geçtim; ben, iyi ve kötünün
orgunu çalıyorum!
Hakk’ın varlığını inkâr ettim sanma!
Gözünü
içe aç, dışı bırak!
Eğer "O yoktur" deseydim,
aptallıktan olurdu;
çünkü O'nu gördükten sonra nasıl "O
yoktur" diyebilirdim?
Ben
’lâ" perdesinden "belâ" (evet) söylemişimdir;
söylediğim, söylemediğimden daha hoştur.
Ben kendi çirkinliğimi açıkça gösterdim;
ben sana terkin ve seçimin zevkini verdim.
Sen de beni kendi ateşimden kurtar, ey Âdem!
Bu işin ilmiğini çöz!
Ey sen, ki benim ağıma düştün;
sen ki, Şeytan'a isyan etmek müsaadesini
verdin:
Sen bu dünyada yiğitçe, himmetle yaşa!
Ey benim gam arkadaşım, benden uzak yaşa!
Acı ve tatlı taraflarımdan bir şey istemeyerek
geç;
benim ismim daha da siyah olmasın!
Dünyada avcı av ile beraberdir;
sen av olursan torbamda da oklar ardır.
Uçmağı bilen, düşmeyi bilmez; av bir serçe
olursa, avcı yoktur"
Ben ona dedim ki: "Bu ayrılık
törenlerinden vazgeç;
boşanma, en çok nefret ettiğim şeydir."
Dedi ki: 'Ayrılığın ateşi hayatın
malzemesidir.
Ey, hoş geldin, ayrılık gününün çok güzel
serhoşluğu!
Dudağıma vuslattan bir söz gelmez;
eğer vuslat isteseydim ne O kalırdı ne sen!
Vuslat kelimesi onu kendisinden aldı;
onun kalbinde ateşi ve derdi tazelendi.
Kendi dumanında biraz yuvarlandı;
sonra kendi dumanı içinde görünmez oldu.
O kıvrım kıvrım dumandan bir feryat yükseldi:
Ne mutlu o cana ki dertli olabilir!"
**
Ey, sevabın ve hatanın Rabbi,
insanla konuşmaktan ötürü harap oldum!
Hiç kimse hükmümden baş çevirmiyor;
herkes gözünü Ben'e karşı kapatmış, kendini
bulamamış!
Onun toprağı isyanın zevkini bilmez;
o, kibriyanın , kıvılcımından habersizdir.
Av; avcıya "Hadi tut!” diyor;
her buyruğu yerine getiren kuldan el aman!
Beni böyle bir avdan kurtar; dünkü itaatimi
hatırla!
Benim yüksek himmetim bundan dolayı alçak
oluyor;
vay bana, vay bana, vay bana!
Onun fıtratı çiğdir, karşı koyuşu zayif; bu
adam,
bir iki vuruşuma bile tahammül edemez.
Bana, gözü gören bir insan lâzımdır;
bana pişmiş bir arkadaş lâzımdır!
Benden bu su ve toprak oyuncağını geri al!
Çocukluk, ihtiyardan beklenemez!
Nedir bu Âdemoğlu?
Bir avuç çöp!
Bir avuç çöpten benim bir tek kıvılcımım daha
iyidir.
Bu dünyada çöpten başka bir şey bulunmazsa,
bana bu kadar ateş vermenin ne faydası var?
Şişeleri eritmek kolay bir iştir; hakikî iş,
taşı eritmektir.
Bu zaferlerden o kadar usandım ki,
senin huzuruna ödül istemek için geldim.
Ben senden, beni inkâr eden birini istiyorum,
onu ver!
Beni böyle bir Hak erenine ulaştır!
Bana, boynumu çeviren bir insan lâzımdır
kilonun bakışı vücudumu titretsin!
"Benim huzurumdan git" diyen birisi ki,
onun önünde hiçbir kıymetim kalmasın!...
Ya Rabbi, yaşayan bir Hakk adamını
yere sermekten çok büyük zevk duyacağım!"
Câvidnâme, beyit:
1218-1273.
Sh:215-220
Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve
Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni Boyut,1996, İstanbul
**
İkbalin İblis’e bakışı da Hallâcî bir
perspektif sergilemektedir. Hallâc’ın tarih boyunca en büyük etkisi, denebilir
ki, İblis'le ilgili düşünceleri yoluyla olmuştur. İkbal üzerindeki hâkim
etkilerden biri de İblis konusundadır.
Hallâc,
İblis münâsebetiyle, insanlığa kulağına şu gerçeği fısıldamıştır:
Varlık ve oluş için polarite yani zıtların
karşılıklı varlığı ve etkileşimi kaçınılmazdır. O halde, negativitenin,
eksinin, karanlığın varlığı da Yaratıcı’ınn iradesine uygun bir varoluş
sergiler; sonuç olarak o da makbuldür. İnsan, polaritenin artı kutbunda
yeralmayı övebilir ama, eksi kutba sövmek hakkına sahip değildir. Çünkü, İlahî
irade açısından bakıldığında hayır kadar şer de haktır.
Bu gerçek 20. yy.ın büyük Türk derviş düşünürü
Türbedâr Ahmet Amîş kuddise sırruhu'l-âlî tarafından son derece güzel bir
deyişle ifadeye konmuştur. Türbedâr, Cenabı Hakk'a bir yakarışında diyor ki:
"Hayrın da hak, şerrin de. Ama bu
mazhardan şerrin zuhûr etmesin, Allahım!"
Polaritenin [iki kutupluluk, karşıtlık ] varlığı
ve kaçınılmazlığı, İblis'in rolünü açık yüreklilikle dile getirmeyi gerekli
kılıyordu. Hallâc, takiyye ve ikiyüzlülük tanımayan kişiliğinin bir gereği
olarak, İblis konusunda da tavizsiz konuşmuş ve tekâmülün öteki kutbu olan
İblis'i tarihe damga vuran bir değerlendirmeyle ele almıştır.
İkbal, üstadının yolunu aynen izleyerek İblis
konusuna eserinde büyük bir yer vermiş ve bu tekâmül kuvvetini hasret,
hürriyet, ayrılık, atılganlık, ısrar ve isyan gibi temel yaratıcı öğelerin
temsilcisi olarak devreye sokmuş, savunmuştur. İkbal in İblis telakkisi, büyük
bilgin ve İkbal uzmanı Schimmel tarafından ele alınmıştır. Câvidnâme Şerhinden
bazı satırlar verelim:
"İblis, yalnız büyük muvahhit değil, aynı
zamanda insanlara seçme özgürlüğünün kullanılmasını öğreten üstaddır. Onun
itaatsizliği ve Âdem'i baştan çıkarıp cennetten kovulmasına sebeb olması vuku
bulmasaydı insan, iyi ve kötü arasındaki farkı göremezdi; seçme zevkini
bulamazdı. İblis sayesinde insan, seçme kudretine sahip oldu. İkbal'in
eserlerinde İblis hiç bir zaman Allah’ın düşmanı değil, daima insanın düşmanı
olarak görünmektedir.”
İblis’in bu hususiyeti İkbal in hem
konferanslarında hem de şiirlerinde çok büyük bir rol oynamaktadır.
"İnsanın ilk itaatsizlik hareketi aynı
zamanda serbest seçme gücünün ilk hareketi idi ve bu sebepten -Kur'an'ın
beyanına göre-Âdem'in ilk suçu affedildi"
Âdem'in isyanı, insana seçebilme kudretini kazandırmak için lâzım gelirdi.
"Nebilerin isyanının onların ümmetlerinin
faydası için vâki olduğuna itikat ediyoruz."
“Hıristiyan muhitte, buna benzer bir fikir,
Ortaçağ'da ileri sürülmüştür:
"O felix culpa" (ey mutluluk getiren
suç) ki bize böyle bir kurtarıcı kazandırdın!”
Çünkü Hıristiyan telâkkisine göre Âdem'in
işlediği o ilk suç, hastalık gibi bütün sonraki insanlara sirâyet edip onların
hepsini takdis eden İlâhî inayetten mahrum etmiş, yalnız İsa'nın ölümü
sayesinde kendisine inananlar bu suçun neticelerinden kurtulabilmiştir. O suç
olmasaydı, bu kurtarıcı Mesih'in zuhuruna lüzum kalmazdı. İki dindeki farklara
rağmen ikisinde de Âdem’in ilk serbest hareketine atfedilen önem gayet
büyüktür. Halbuki Hristiyan aslî suç doktrini karşısında İkbal, İslâm
akidesinin tercümanı sıfatiyle, diyor ki: Âdem'in zellesi bir fesat demek
değildir: O, insanın basit şuurundan çıkan, kendini idrak edişinin ilk
şimşeğidir."
Demek oluyor ki, insan bu "suç"
sayesinde prelojik, tamamiyle tabiata bağlı olan, düşünceye daha varmamış bir
halden çıkıp kendi kuvvetlerini idrak etmeğe, hayat ve kaderini düşünmeğe
başlamıştır. (Rec. 85).”
“Bu fikre felsefesinde mühim bir yer ayıran
İkbal, ona belki en tipik şairane ifadesini ’Teshîr-i Fıtrat" adlı, beş
kısımlı büyük şiirinde vermiştir (Peyam, 99)
İblis, Âdem'e en tatlı sözlerle hürriyetin,
aramanın güzelliğini anlatıyor:
"Sen kıymetsiz bir damlasın, parlayan bir
cevher ol; yüksek gökten düş, denizde yer al!”
Çünkü İblis-aynı şiirin beyanına göre -secde
etmekten çekinirken Allah’a şöyle hitap etti:
"Sen vücuda can veriyorsun; ben, cana ateş
veriyorum... Âdem senin kucağında doğdu, benim kucağımda ihtiyarlıyacak!”
Ve Âdem, cennetten ayrıldıktan sonra, muzaffer
bir sevinçle itiraf ediyor ki:
"Ben büsbütün arzunun derdiyim, kesin
bilgiyi şüpheye verdim; çünkü arayışın şehidiyim"
Âdem'e lâzım olan, bir lokmada esrarengiz bir
meyvenin sayesinde gizli bilgilere kavuşmak değildir; ona, sürekli çalışma,
iyinin ve kötünün ayrımı, sayısız imtihanlardan dolayı elde edilen bir ilim
lâzımdı. Aynı şekilde Milton (ölm. 1674) un 'Paradise Lost"unda da,
cenneti kaybetmek nihayet tahammül edilmez bir hadise değil, insana çalışmak
imkânını veren bir vâkıadır. Havanın mukavemeti, kuşa uçmak imkânını veriyor;
hava boşluğunda uçuş mümkün olmuyor. Aynı şekilde insan, hayatî hareketi de
başka kuvvetlerin mukavemetiyle elde ediyor. Çünkü insan yanılmak, hata etmek
ve hatalarım bertaraf etmek suretiyle mânen inkişaf edebiliyor.”
“Bir
"zihnî suç" diye tavsif edilebilecek hata, tecrübenin kazanılmasında
zorunlu bir âmildir."
Bu sebepten İkbal bir Urduca şiirinde İblis'e
şu sözleri söyletmiştir.
"Benim cesaretim, sayesinde o bir avuç
toprak, dile gelmeyi arzu ediyor! Yalnız benim faaliyetim, akıl ye zihnin
elbisesinin çözgü ve atkısını teşkil ediyor."
Şair, İblis'in bu faal tarafına ilk defa
tezinde dikkat çekmiştir: Mani dininden bahsederken, Mani'nin (öldürülüşü m.s.
274) karanlık prensipinin aynı zamanda dünyanın hareketine sebep olan kuvvet
olduğuna dair mühim bir doktrin ileri sürdüğünü bildirmiştir: Nûr muhitine
saldıran karanlık kuvvetler daimî bir mücadeleye ve bu şekilde bir gelişmeye
sebeb olmuştur ki, Mani'nin bu fikri İkbâle de etki etmiştir.”
“Aynı fikir, başka büyük düşünürlerce de ifade
edilmiştir; Mevlâna'da buna ait muhtelif beyitler bulunmaktadır. İkbal, "Esrâr-i Hodî"de düşmanı,
hakiki dost, insanın tarlası için yağmur bulutu diye vasıflandırırken
Mevlâna'nın şu sözlerini aksettirmektedir:
"Hakikaten her düşman senin ilâcındır,
senin için faydalı ve hoş bir kimyadır."
Nicholson'un güzel şerhine göre İblis, sâdıkları
ve müminleri baştan çıkaramıyor, bilâkis onlara hidayet yolunu gösteriyor ve
hattâ, kendisini mağlub eden evliya ve enbiyanın müttefiki oluyor. Meşhur
hadîsin (Esleme şeytânî: Benim şeytanım müslüman oldu) dediği gibi,
böyle bir şeytandan iyilikten başka bir şey gelmez. Çünkü: (sure 21, ayet 36)
insan imtihan için iyi ve kötüye maruz kılınmıştır! Bu suretle, İblis'in rolü
İkbal'in satırlarında iyi ve isabetli olarak gösterilmiştir.”
İblis problemi hemen her dinde ve her
edebiyatta çeşitli şekillerde ileri sürülen bir meseledir. En meşhur
örneklerden biri -ki İkbal üzerinde derin bir tesir bırakmıştır- Milton'un
ölmez eseri 'Paradise Lost'tur. Ona benzer bir eser vücude getirmek
İkbal'in gençlik hayali olmuştu. Bunun için, Milton'un fikirlerini andıran bazı
noktaların Câvidname'de bulunması şayanı hayret değildir. Paradise Lost'ün
yanında, İblisin şahsiyeti, dünya edebiyatının en muazzam eserlerinden olan "Faust'ta
Goethe (ölm. 1832) tarafından gayet enteresan bir şekilde ortaya konmuştur.
Eski halk efsanelerinden alınan, Christofer Marlovve'un "Tragical History
of Doctor Faustus"unda ilk klâsik şeklini alan "Faust"
hikâyesi -Şeytânla mukavele yapan âlim- Goethe'ce insanın daimi
ilerlemesini, hasretini, uğraşmasını gösteren evrensel bir dram haline
getirilmiştir. İşte onun "Gökteki on Oyun"unda Tanrı, şeytana
buyuruyor ki:
"İnsanın faaliyeti gayet çabuk gevşemek
tehlikesine uğrar; mutlak sükûnete bir an evvel erişmeği sever; bu sebepten ona
bir arkadaş vermeyi tercih ediyorum ki tahrik etsin, işlesin, şeytan sıfatıyla
çalışsın."
Şeytanın bu tavsifinde, İkbal'in İblis
tasavvuruna çok yakın olan bir görüş göze çarpmaktadır. O, insanı faaliyete
getiren ve böylece insan yapan âmildir.”
"Dr. Faustus" efsanesi, zamanımızda
yine Alman edebiyatında baka bir şekilde Thomas Maun tarafından ele alınmış,
Fransız edebiyatında Paul Valery'nin fragmanında "Mon Faust"
ta başka şekil almıştır. Bu
son eserde, İblis, nihayet, ihtiyarlamış ve bir varlık olarak insana tâbi
olmuş, Übermensch (insan üstü) şeklinde tahayyül edilen insanın karşısında
kıymetini ve faaliyetini kaybetmiştir. Onun bu acınacak haline bakacak olursak,
Nietzsche’nin izini derhal buluruz:"Zerdüşt Böyle Dedi" adlı eserinde bir grup, şeytanın Zerdüşt'ü
kaçırdığını söylüyor ama onun müritlerinden biri "Zerdüşt'ün şeytanı kaçıracağına daha
fazla inanırım"diyor:
Übermensch, (insan-ı kâmil) şeytanı yenen insandır; bu fikir Alman feylesofunda
bulunduğu gibi İkbal’de de açıkça ifade edilmiştir.”
“İblis'in edebiyatta oynadığı rol (J, Van den
Vondel, Calderon, Leconte de Lisle, Baudelaire, Mauricac, Sartre, Carducci,
Leopardi, Huysmans, Shelley, Hugo, De Vingy, Dostoyevsky, Poe, Bernanos vs.)
bir yana bırakılsa bile modern psikoloji de şeytanî prensipin mânası ile meşgul
olmuştur. Jung'a tâbi olan psikolojik ekol, bu probleme çok önem vermektedir.
Meselâ E. Neumann'a göre (Der schöpferische Mensch und die Wandlung) İblis
ağırlık, hareketsizlik, katılık prensipidir; insanın ruhanî inkişafı, bu
katılığı mağlup etmek suretiyle vuku buluyor.”
“Bu fikir, hem Nietzsche'nin, şeytanı
"ağırlık prensipi" olarak anlatımına uymakta, hem de İkbalin şeytan
tasvirine biraz yaklaşmaktadır. Jung'un kendisine gelince, toprak ve dişi prensibinin
kuvveti olan İblis
(eski zamanlarda Luzifer-ışık getiren melek), insanı tam şahsiyet haline getirebilmek için
trajik ve feci Luzifer kuvvetidir; insan, onun sayesinde ve âdetlerden
uzaklaşarak yalnız kendi şahsiyetinin kanunlarına göre yaşamak suretiyle
yalnızlaşmasına rağmen kemale daha çok yaklaşıyor; onun bu daimî savaşı, bu
anda kötü ve şeytanî gibi görünen şartlan gittikçe daha iyi imkânlar haline
getirecek ve dünyayı böylece mükemmelleştirecektir. (bk. Pannwitz,
"Beitraege", 122).
Demek oluyor ki, İkbalin şeytan tasavvuru,
modem Batı'nın ilim ve edebiyatında da rastlanması mümkün olan pek mühim ve
düşündürücü bir dünya görüşünün ifâdesidir."
Schimmel'in bu tespitleri kadar doğru olan bir
nokta da şudur: Doğu ve Batı'dan alman tüm örnekler, Hallâc'dan çok sonraki
yüzyılların isimleridir. Bunun anlamı ise şudur: Bugün, dinden sanata,
felsefeden psikolojiye kadar, İblis denen negatif kuvvetle ilgili olarak
paylaşılan kabulün tarih içinde ilk fikir babası Hallac'dır.
Kısacası, Hallâc-İkbal yaklaşımı bize İblis
konusunda, Tebrizli Şems (ölm. 1247)'in şu tespitinin geçerliliğini
göstermektedir:
"Bakabilirsen, İdris’te de İblis'te de
bir mâna vardır. Bir vakitte bu dersin mânası yürür, başka bir vakitte o dersin
mânası."
Sonuç olarak İkbal, İblis konusunda şu hükme
varıyor:
"İblis'i öldürmek zor bir iştir; çünkü o, kalbin
mekânında gizlidir. En iyisi onu Müslüman etmektir. Onu, Kur’an’ın kılıcıyla
öldürmek en iyi yoldur."Şems; Makalât, 276.
Sh:261-267
Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve
Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni Boyut,1996, İstanbul
Ahmed ile İblis'ten başka hiç kimseye iddiacı
olmak yaraşmamışlar.
Şu var ki, İblis'in gözden düşmesine mukabil
Ahmed için gözün gözü açıldı.
İblis'e: "Secde et!" dendi, Ahmed salla’llâhu aleyhi ve selleme: "Bak!"
O secde etmedi, Ahmed de sağa-sola
bakmadı.
"Gözü ne şaştı, ne de haddi
aştı."
İblis önce yakarmış, Hakk’ın yoluna çağırmıştı.
Ama sonunda kendi kuvvetine sığındı.
Ahmed ise önce iddiada bulunmuştu, fakat
sonuçta kendi gücüne bel bağlamaktan vazgeçti.
Ahmed şöyle diyordu: "Ancak senin yardımınla hareket eder ve
yalnız senin yardımınla yükselirim." "Ey kalplerimizi çekip
çeviren!" Seni yeterince övemem ki ben!”
Gök sakinleri içinde İblis gibi muvahhid
yoktu. Fakat
gözden düştü; sonsuzluk yolculuğunda lütuftan uzaklaştırıldı. Ma'bûd'a hiç
kimseyi işe katmamak üzere ibadet etmişti. Ve tam bireyciliğe varınca
lânetlendi. Ve daha fazlasını isteyince de huzurdan kovulup uzaklaştırıldı.
Hakk ona: "Secde et!" demişti
"Senden gayrıya secde etmem!" diye
karşılık verdi.
Hakk dedi: "O halde lânetim, üzerine
dökülecek."
O yine: "Senden başkasına secde
etmem!" diye tekrarladı.
İnkârlarım seni takdis Aklım, önünde tehvîs
(şaşırma)
Senden ayrı bir şey mi ki Âdem?
Orta yerde kimmiş İblis?
Senden başkasına yok benim yolum
Seni seven boynu bükük bir kulum.
Hak sordu: "Kibirlendin mi?'
Cevap verdi:
"Seninle sadece bir lahzalık beraberliğim
bulunsaydı, o halde bile kibirlenmek ve cebbârlık bana pek âla yakışırdı.
Halbuki ben, seni ezelden beri tanıyan biriyim! "Ondan üstünüm ben!
Hizmetim ondan kıdemli, Şu âlemlerde seni benden iyi tanıyan var mı ki? ; Benim
sende muradım, senin de bende muradın var. Ve senin beni isteyişin daha eski.
Ya senden başkasına secde etseydim?!.
Secde etmeyince, aslıma dönmem gerekti. Çünkü
sen beni ateşten yaratmışsın. Bu bir gerçek. Ve ateş ateşe dönecek. Sonuç
olarak, takdir edip seçme senin elinde.
Ne kaldı kopacak, ne var korkacak?
Nasıl olsa uzak düşmüşüm sana.
Anladım, bir bana, yalanla uzak,
Sevgiyle ayrılık olur mu yoldaş.
Ayrıldım; ayrılık oldu arkadaş
Ey tevfiki veren, sana hamd, senâ
Seçkin bir kul eğilmez başkasına.
**
İblisle Hz. Mûsa Tûr Dağı’ınn yamacında
karşılaştılar. Mûsa sordu:
"Ey İblis, secde etmekten seni alıkoyan
neydi?"
İblis cevap verdi:
"Tek ma’bud davası. Eğer Âdem'e secde
etseydim, senin gibi olurdum. Biliyorsun, sana bir kerecik "bak şu
dağa" dendi de hemen bakıverdin.
Oysaki bana bin kere secde etmekliğim emredildiği halde, inancıma olan sımsıkı
bağlılığım yüzünden secde etmedim.
Mûsa dedi: "Fakat emre karşı gelmiş
oldun!" Cevap verdi: "Fakat o bir imtihandı, emir değil!"Mûsa dedi: "Ne olursa olsun; suretini
değiştirdiğine şüphe yok!" Şöyle cevap verdi İblis:
"O, bu diye ayrım yapmak gerçeği
çamurlamaktır. Değişip duran şeye bel bağlanmaz, güvenilmez. Çünkü o her an
başka bir şey olmaktadır. Halbuki ma'rifet sapasağlam ve hep aynıdır; ilk anda
ne idiyse şimdi de odur; değişmez,
bozulmaz. Şahıslara gelince, onlar hep değişir, bozulur."
Mûsa sordu: "Onu hâlâ hatırlar, anar
mısın?" Şöyle cevap verdi İblis:
"Ey Mûsa, oluşturduğu olayla birlikte
yaratılan düşünce hatırlanmaz, hatırlanamaz. Aynı anda hem ben anılıyorum, hem
O."
"Zikri zikrim, zikrim zikri, aynıyız Birbirini anan
beraberleriz."
:
"Hizmetim şimdi daha arı, vaktim daha
bol, zikrim daha parlak. Çünkü eskiden O'na kendi zevkim için hizmet
etmekteydim, şimdiyse O'nun arzusu uğruna didiniyorum."
Biz; engelleme, savunma, zarar ve kâr...
arzusundan arınmışız. Biricik yaptı beni, vecde getirdi. Hayrete düşürdü beni
ve kovdu: Ki karışmayayım ihlaslılarla. Ağyardan uzak tuttu beni gayretim
yüzünden, değiştirip yeniledi beni hayretim yüzünden. Hayretlere attı beni
gurbetim yüzünden. Mahrem tuttu beni sohbetim yüzünden. Çirkinleştirdi beni
midhatim (övülmüşlüğüm) yüzünden. Dokunulmaz kıldı beni hicretim yüzünden.
Mükâşefem (gönül gözüyle görme gücü) yüzünden küstü bana. Vuslatım yüzünden
mükâşefe lütfetti bana.
Ayrılığım yüzünden vasletti (kavuşturdu) beni.
Arzu ve emellerimin güçlülüğüyle çetinliği yüzünden fasletti (ayırdı) beni.
Onun hakikati üzerine yemin olsun ki, ne tedbirde hata ettim ne de takdiri
reddettim. Tasviri değiştirmeye kalkışmış da değilim. Fakat bu oluşlarda benim
kudretimin de etkisi vardır. Bana ebedler boyu ateşiyle azap etse de O'ndan
gayrısına eğilmem. Ne bir kişi önünde secde ederim ne de bir ceset huzurunda
diz çökerim! Ne oğul tanırım ne karşıt; dâvam sâdıklar dâvasıdır. Sevgi
konusunda, gerçek bağlılardanım ben!
Azâzil'in ahvali hakkında çok söz
söylenmiştir. İşte biri:
"O hem göklerde hem yerde dâî (çağrıcı)
idi. Gökte meleklere dâîlik yapmaktaydı;
onlara iyilikleri, güzellikleri gösteriyordu. Ve yerde insanların dâîsidir;
fakat onlara çirkinlikleri, kötülükleri gösteriyor. Şeyler kendi zıdlarıyla
bilinir. Zarif ipek kumaşlar simsiyah kıllar arasında dokunur. Melek,
güzellikleri gösterir ve güzel şeyleri teklif eder. Ve işaretlerle yol göstererek:
"iyi olanı yaparsan ödüllenirsin.'' der. Çirkini tanımayan, güzeli hiç
tanıyamaz!
İblis şöyle dedi:
"Secde etseydim eğer, fütüvvet benden
uzaklaşırdı."Firavun
dedi:
"Ben de O'nun resulüne inansaydım fütüvvet makamından
düşerdim.”Dedim ki
"Sözümden ve davamdan dönseydim, fütüvvet
yaygısından dışarı atılırdım,"
İblis, kendisinden başkasını gayr görmeyince: "Ben
ondan üstünüm" dedi. Ve Firavun, kavmi içindeki hakla bâtılı ayıracak
olanı tanımayınca: "Sizin için benden başka herhangi bir ilâh
tanımıyorum," dedi. Ben dedim
ki:
"Eğer O’nu tanımıyorsanız eserlerini
tanıyın. İşte o eser benim. Ben hakkım. Ve ben Hakla hak olarak ebediyyen devam
edeceğim. Dostum ve üstadım, İblisle Firavun'dur. İblis ateşle tehdit edildiği
halde davasından dönmedi. Firavun da öyle: Denizde boğuldu da yine iddiasından
dönmedi. Ve asla aracı kabul etmedi. Ve
ben... Öldürülsem, asılsam, elim-ayağım doğransa yine dönmem sözümden!
İblis’in adı O'nun adından türemişti. Sonradan
Azâzîl şeklinde değiştirildi. Azâzil kelimesindeki "Ayn," İblisin
gayesinin ululuğuna; "Zâ," himmetindeki değerin artışının
fazlalığına; "Elif', ülfetinin büyüklüğüne; ikinci "Zâ",
makamı için gösterdiği zühde; "Yâ", kendi ululuk ve
yüksekliğine sığınmasma; "Lâm," ıstırap ve imtihanındaki
mücadelesine işarettir.
Hakk sordu: "Secde etmiyor musun ey mehin"
(zelil, alçak)?Cevap
verdi:
"Ben aşıkrm, aşık her zaman mehin! Bak
sen de diyorsun mehin. Halbuki şöyle okudum Kitab-ı Mübîn'de: "Benim
aleyhime iş yapılamaz, ey zül kuvveti'l-metîn! (zorlu kuvvetin sahibi) Sen beni
ateşten yaratmışken nasıl eğilirdim ona?!
O ki yaratıldığı şey tin (çamur). Uyuşmayan
iki zıt ateşle tin. Ve hizmette ondan
eskiyim, Kıymette ondan ulviyim, İlimce daha bilgiliyim, Ömrü uzun olan da
benim."
Hak ona şöyle dedi:
"Seçme yetkisi bende, sende değil!"Cevap verdi:
"Seçmelerin, takdir etmelerin hepsi
senin, benim seçmem de senin. Evet benim için de sen seçtin ey Bedî'!
Ona secde etmemi engellemekle oldun Meni'
(engelleyici).
Sözlerimde hata ettimse uzaklaştırma beni
Senden.
Çünkü Şensin Semî' (işiten-duyan). Dileseydin
ona secde etmemi, şüphesiz olurdum muti' (boyun eğen).
Arifler içinde seni bencileyin iyi bilen
birini tanımıyorum."
Biricik kulunum beni kınama,
Lütuflandır; sakın darılma bana.
Söz var aramızda ve sözün haktır;
Zuhûrum en güçlü zuhûr ey Seyyid!
Kitap isteyene bu bir hitaptır
Okuyun ve bilin: Ben yalnız şehîd!
Ey dostum! Ona Azâzîl denmiştir. Çünkü o
azledildi. Daha doğrusu o kendi saltanatı içinde azledilen biriydi.
Başlangıcından sonuna varamadı; çünkü nihayetinden çıkamadı mülk ve
saltanatının. Onun zuhuru, fesat ve fitnesinin şaşmazlığında ters dönmüş, heyecanının ve yanarcasına kızgınlığının
ateşiyle şûlelenmiştir. Onun sert ve katı toprağı, kısırlaştırıcı ve ayıklayıp
soyucudur. Onun gafil yakaladığı elden gitmiş, onun eline düşenin işi
bitmiştir.
Onun "şerâhim'ü sürekli, onun körlük ve gizlilikleri
"fathemî'dir.
Ey dostum! Eğer gerektiği gibi anladınsa,
meseleyi bütün gücünle düşünür, iyice kavrar, ıstıraba döner, kuruntuları
ortadan kaldırırsın. Tevhit yolunun en seçkin sözcüleri onun kapısında dilsiz
düştüler; arifler öğrendiklerinden ve öğrettiklerinden utandılar. Onlar
içinde secdeyi en iyi bilen yalnız oydu. Varlıkların gerçek yarlığa en çok
yaklaşanı, en çok gayret göstereni o, ahdine en vefalısı, Mâbud'a en yakın
olanı oydu. Melekler Âdem'e secde ettiler: Müsade üzerine. Ve İblis secde
etmemekte direndi:Uzun bir zaman geçirmişti müşâhede üzerine... Derken işleri karmakarışık hale geldi. Kötü
zanlara kapılmıştı. "Ben ondan üstünüm" diye tutturdu. Örtüler arkasında kaldı; toprakta kıvranıp
durdu. Azap gerekli olmuştu artık.
Ebedler boyu azap...
Sh: 335-345
Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve
Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni Boyut,1996, İstanbul
Meşîet, Allah'ın sıfatlarından biri olup
dilemek anlamındadır. Allah Teâlâ’nın, dilediği şeyi hemen vücuda getireceğini
ifade eder.
Birinci daire O’nun meşîeti, İkincisi O'nun
hikmeti, üçüncüsü O'nun kudreti ve dördüncüsü O'nun malûmatı ve ezeliyyeti
(öncesizliği).
İblis dedi:
"Birinci daireye girsem İkincisiyle,
İkinciye girsem üçüncüyle, üçüncüyle yetinsem dördüncüyle imtihan edilecektim.
"Hayır, hayır, hayır, hayır" diye
tutturdum ve birincide kaldım.
Sonra İkinciye kovuldum; daha sonra üçüncüye
atıldım. Dördüncüyle işim bakalım ne olur! Secdenin beni kurtaracağını
bilseydim secde edecektim, elbette! Fakat baktım ki bu dairenin arkası,
dairelerle dolu.
Kendi kendime: "Bırak" dedim,
"bu daireden kurtuldum diyelim, ötekilerden nasıl kurtulacağım: İkinciden,
üçüncüden, dördüncüden..."
Beşinci "Elif'e gelince o, bizzat Hayy!
Sh:349-350
Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Hak ve
Aşk Şehidi Hallac-ı Mansur Ve Eseri, Yeni Boyut,1996, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar