Print Friendly and PDF

KABBALLAH ... YAHUDİ GİZEMİ

Bunlarada Bakarsınız

 


KABBALLAH’A GİRİŞ

Kabballah sözcüğü literatür içerisinde karşınıza Kabbala, Cabala, Qaballah, Ka­balalı gibi değişik biçimlerde çıkabilir. Ünsüz harflerle yazılan ve okunurken ün­lendirilen bir dil olan İbranice’de “KBLH” harfleriyle yazılır. İbrani alfabesindeki sesler Latin harflerine çevrilirken, bir harfin bazen birden fazla harfe, yani sese denk düştüğü olur. Bundan dolayı kblh sözcüğünün de Latin harfleriyle yazıldı­ğında birden çok yazılış biçimi karşımıza çıkmaktadır. Biz bu çalışmada sözcüğü geleneğe en uygun seslendiriliş biçimi olan Kabballah olarak yazmayı uygun gör­dük.

Geleneğe bakacak olduğumuzda, Kabballah adında bir kitap yoktur. Kabballah, Torah n (Tevrat, Torah, Töre, Yasa, eş de­yişle Perıtatek, Septaquinta—Eski Ahitin ilk beş kitabı) herkes tarafından anlaşılan düz anlamından başka, bir de içrek anla­mının bulunduğu, bu anlamın semboller ve alegorilerde giz­lendiği ve bua gizlerin inisiyasyonla girilen bir eğitim sonunda öğrenileceğinden hareket eden bir gelenektir. Kitabın bu sak­lı anlatımını anlayıp yorumlamak olan Kabballah, İbranice KBLH harflerinden oluşur; vahiy olarak almak, kabul etmek anlamlarını taşır. Aynı zamanda gelenek, sözel gelenek anlamın­da da kullanılan bu sözcük, Tanrısal sözleri iletmek, ulaştırmak olarak da açıklanabilir. Başka bir yorumu ise, mistik kişinin Tanrı katında kabulünü içeren kabul ya da razı olma'dır.

Geleneğe göre, Hz. Musa Tanrıdan yazılı yasayı, yani Torah’ı (Tö­reyi) aldığında, yazılı olmayan ancak nesilden nesile aynı şe­kilde aktarılacak olan sözlü yasayı da almıştır. Torah’ın Tanrı­sal olduğuna ve aynı şekilde içinde sözel bir geleneğin saklı bulunduğuna inanılır. Böylelikle gizli anlamı ve Tanrısal gücü kendi içinde saklı bulunan Torah' ın, bu herkese açık olmayan anlamını bildiğini iddia eden gizli bir sözel gelenek büyümüş­tür. Kabballah, Yahudi alimleri tarafından tüm halka açılama­yacak ve yalnızca inisiye olmuş (öğretiye girmiş) olanlara ve­rilerek devam edecek olan sözel mistik öğretiyi imlemek üze­re kullanılmıştır. Torah’ın Tanrısallığına olan inançla, bu metni çalışan birine yaradılışın sırlarının açılacağına duyulan inanç kabballistik geleneğin kökünü oluşturur. Zaman içerisinde bu sözel yasa, “Kabballah”, sözel gelenek olarak kabul görmüştür. Literatüre göre Kabballah terimini mistik öğretiye ilk uygula­yan kişi, 11. yüzyıl Ispanya’sında en büyük Yahudi filozofu olarak kabul edilen İbn Gabriol olmuştur; o günden bu yana bu terim tüm Yahudi mistik uygulamaları için kullanılmıştır.

Bazı Kabballistlere göre Abraham’a (İbrahim Peygamber), ba­zılarına göre ise Adam’a (Adem Peygamber) dek uzanır. Gele­neğe göre, Adam, Kutsal Kitabın (Bible) düz okunmasıyla ki­milerince anlaşıldığı gibi fiziksel bir cennet bahçesinde yaşa­yan sıradan bir insan değildir. Aksine bizim fiziksel evrenimi­zin ötesinde bir boyuttaki bir varlıktır. Özü, bu dünyaya gel­miş ve gelecek olan ruhların toplamından oluşur. Kabballah’ın ilk kitabı Adam’a Raziel varlığı tarafından verilir. Bu metin öy­le derin öyle gizlidir ki, günümüz koşullarında bile sözcükler­le söylenemeyecek denli yüksek boyutta tinsel enerji barındı­rır. Geleneğe göre, konuşulması halinde muazzam enerji kuv­vetlerini ateşleyecek bir güç açığa çıkmaktadır. Adam kitabın­dan sözcükleri rastgele kullanmak, küçük bir çocuğun yüksek voltaj taşıyan kablolarla oynaması gibidir. Geleneğe göre, Ki­tap yaradılışın karbon kopyasıdır ve evrenin DNA kodlarından söz eder.

Efsaneye göre ise, Tanrı Kabballah’ı bazı meleklerine öğret­miştir, onlar da yeryüzüne düşüşünden sonra sırasıyla Adam’a öğretmişlerdir. Daha sonra Nuh’a, Abraham’a ve Musa’ya geç­miştir. Musa, Yetmişleri (kadınlardan ve erkeklerden oluşan çadırdaki 70 kişi), Yetmişler de geleneğe uygun olarak başka­larını öğretiye almışlardır. David (Davud) ve Solomon’un da (Süleyman) bunların arasında olduğu düşünülmektedir. So­nunda sözel gelenek sonlanmış ve hikmet yazıya dökülmüştür.

Bir diğer görüşe göre ise, Kabballah herhangi bir zamansal noktaya dayanmaz, Yaratıcı tarafından insanlığa verilmiştir. Kabballist öğretilere göre, evren belirli, değişmez (yüce ve güçlü) ilkelere bağlıdır. Bu ilkeleri anlamayı ve onlara uygun yaşamayı öğrenerek, bugünkü yaşantımızı çok büyük ölçüde geliştirebilir ve hem kendimiz hem de bütün insanlık için ger­çek bir başarı sağlayabiliriz. Yerçekimi ve manyetizma gibi fi­ziksel yasaların nasıl bizim istencimiz ve farkındalığımız dışın­da varlığı bulunuyorsa, evrenin yasaları da günlük yaşamımızı ve her anımızı etkiler. Kabballah bize bu yasaları anlamak ve onlarla uyum içinde yaşamak, onları kendimizin ve dünyanın yararına kullanmak için olanak (güç, kudret) verir.

İbranice “Kabballah” sözcüğü almak anlamını taşır. Kabul et­mek anlamında; kabul eden alır anlamındadır. Ancak bu ka­bul, asla entelektüel bir kabul değildir. Her ne kadar Kabbal­lah, Torah’ın içinde, Yahudi kutsal yazıtlarında ve diğer kutsal yazılarda bulunsa da, entelektüel bir disiplin değildir. Mistik onu uygularken inzivaya çekilmemeli, aksine onu insanlığın aydınlanmasını sağlamak için kullanmalıdır. Kabballistin aradı­ğı, özünde Tanrı ile birleşmek ve bunun yanısıra yaşamın pa­radoksal sorularının yanıtını vermektir.

Kabballah insanın aklını zorlayan felsefi bir sistem olmanın ötesindedir. Tinsel ve fiziksel gerçekliğin içiçe geçen doğası­nın açık bir ifadesidir; Tanrının Işığını yaşamınıza getirmek için gerekli araçları sağlayan güçlü ve pratik yöntemler bütünüdür. Sizi varlığınızın tam kalbinde gereksindiğiniz sevince ve huzu­ra götüren yoldur.

Kabballah’ı etkileyen Yahudi dininin bir başka görüşü ise, onun peygamberliğin biblik görünüşü olduğunu söyler. Pey­gamber, onun ağzından konuşmak üzere Tanrının bireysel se­çimidir ve dolayısıyla O’nun uzantısıdır. Tanrı burada aşkın, so­yut bir varlık olmaktan çok uzak, aksine tüm risklerine ve zor­luklarına karşın kişinin yaklaşabileceği bir varlıktır. Bazı Kabballistler, biblik, yani Kutsal Kitaptaki peygamberlerin pratik tekniklerinin zaman içinde el verme yöntemiyle kendilerine ak­tarıldığını ve kendilerinin Tanrının seçtiği bu insanların miras­çıları olduklarına inanıyorlardı.

Özünde, biri Torah’ı içselleştirmekten ve Talmud'un içeriği olan Torah’ın rabbanik yorumlarını çalışmaktan geçen, diğeri ise kökleri kabballistik geleneğin biçimlendirdiği gelenekte olan pratikleri yapmaya uzanan her iki yol da Tanrıya yaklaş­mayı amaçlar.

Kabballah binlerce yıldır onu bilenler tarafından saklı tutul­muştur. Kadim Kabballist bilgeler bile hikmetlerini gizlemeyi seçmişlerdir. Bu büyük Kabballistler bu hikmeti insanlığın ge­neline açma zamanının henüz gelmediğinin bilincindeydiler. Bu arada hoşgörüsüzlük ve bilinmeyene karşı duyulan korku, Kabballah üzerine çalışanları suçlamaya ve onlara zulmetmeye kadar işi vardırıyordu. Ama bu uzun baskı devirleri süresince bile Kabballistler dünyanın Kabballah’ı almaya hazır olacağı farklı bir zamanın geleceğini biliyorlardı.

Unutulmaması gereken bir nokta ise, kabballistik literatürün bünyesinde bulunan biçim ve deyimlerin çeşitliliğidir. Bunla­rın farklılıkları Kabballah’ın zaman zaman belli kültürlerin ve coğrafyaların gereksinimlerine göre elbise değiştirerek yeni­den formüle edildiğini gösterir.

Bugün elimizde Kabballah hikmeti olarak yazıya geçirilmiş üç eski ana metin bulunmaktadır: Sefer ha Yezirah, Sefer ha Zo­har ve Sefer ha Bahir. Bunların dışında Kabballah adı altında yazılı bir metin yoktur. Bugün Kabballah adıyla yayımlanan tüm kitaplar, ya bu metinleri ve bu metinler üzerine yapılmış yorumları içerir, ya da yine Kutsal Kitaptaki Kabballah öğreti­si ile ilintili olarak dikkat çekilen bölümler üzerine yapılan yo­rumlardan ve içsel keşiflerden söz eder. Bunların içinde Yahu­diliğin erken dönemine ait mistik yazıları içeren Hekalot da bulunmaktadır. Göksel yerler anlamına gelen Hekalot, Talmud zamanına ait midraşimleri, yani rabbanik yazıları içerir. Bunlar

Kutsal Kitap pasajlarının mistik yorumlarıdır ve göksel (cennetsel) keşflerin sahnelerinden oluşmuştur. Örneğin, Hezekiel'de (1:4) betimlenen tekerlekli arabayı, İşmail ben Elijah, kendi mistik deneyimindeki göksel (cennetsel) yerlere esrik yükselişi sırasında gördüğü Tanrısal taht-arabası olarak Tanrı­sal varlığın (buradalığın) bireysel deneyimi biçiminde anlatır.

Kesin bir bilgi olmamakla birlikte kabballistik olduğu kabul edilen en eski metinler İ.S. 1. yüzyıldan kalmadır. Aynı zaman­da, Kutsal Kitaptaki peygamberlik sisteminin de, Kabballah’ın tanınabilen en eski biçimi olduğu düşünülen eski bir sözel ge­lenekten temellendiğine ilişkin bazı tahminler vardır. Sağlam kaynaklar, yazıya geçirilmiş Yahudi mistisizmini İ.S. 100—1000 tarihlerine dayandırır. Bu zaman dilimi her ne kadar modern anlamda kabballistik bir devir sayılmasa da, Ortaçağ Kabballistlerine malzeme yönünden büyük ölçüde kaynaklık etmiştir.

Kabballistler ve din alimleri Kabballah’ın kökeni konusunda farklı görüşler ileri sürmektedirler. Çoğu Kabballist, geleneği 1. yüzyıl Filistin’ine kadar geri götürürken, din âlimleri ise 12. yüzyıl Fransa Provence’ında yaşamış ve daha sonra Kabballah’ın babası olarak anılacak Rabbi Kör Isaac’le ortaya çıkan belirli düşünceleri Kabballah olarak nitelendirme eğiliminde­dirler. Gayet açık olan o ki, çok eski zamanlardan beri sürege­len bir Yahudi mistisizmi vardı ve bu akımlar Kabballah ile o kadar içiçe geçmişti ki, hangisinin nerede bittiğini ve hangisi­nin nerede başladığını bilmek çok zordu. Örneğin Sefer Yezirah, Ortaçağ Kabballistleri tarafından en önemli Kabballah metinlerinden biri olarak kabul edilir, oysa bu metin 1. yüzyı­lın başlarında yazıya geçirilmiştir.

Kabballah ile ilgili en eski belgeler 1. yüzyıl ve 10. yüzyıl ara­sından kalmadır ve Tanrının Merkabah ına (taht-arabasına) erişmek amacıyla yaradılışın yedi göksel (cennetsel) salonuna (Hekalot) girmek isteyen Merkabah mistiklerinin yöntemlerin­den söz eder. Görünüşe göre bu mistikler bugün kökensel ola­rak şamanizmin yöntemleri olarak bilinen oruç, sürekli yinele­nen şarkılar (zikr), dualar ve belirli birtakım duruşlarla onları kendilerinden geçiren trans hallerine giriyorlardı. Geleneğin en eski ve etkili metni olan Sefer Yezirah ya da Oluşumun Ki­tabı (Şekillenmenin, Biçimlenmenin Kitabı) işte bu devrin er­ken dönemine aittir. Bu kanonik yazı, daha sonra kabballistik hareketin evrenin kökeni üzerine araştırmalarına temel olmuş­tur. Sefer Yezirah, Sefirot’u ya da Tanrının belirişi anlamına ge­len on (10) açılımı açıklar.

Ortaçağın başlarında daha başka teosofik gelişmeler olmuş, öncelikle içinde Tanrının bulunduğu süreçlerin tanımı yapıl­mıştır. Yaradılışa ezoterik bir bakış olan ve Tanrının bir seri ya­yılma (Sefirot) olarak dışlaştığı süreçler tanımlanmıştır. Bu Sefirot doktrini temel olarak Sefer Yezirah’ta bulunur, 12. yüzyıl­da yayımlanan Bahir kitabında ise bugünkünden çok da fark­lı olmayan biçimine kavuşmuştur.

Yayılım doktrininin gelişmesinin arkasındaki neden şu sorular­da bulunabilir:

Eğer dünyayı Tanrı yarattıysa, yani bir tarafta Tanrı diğer tarafta yarattığı dünya varsa, Tanrı olmazsa dünya ne olur?

Eğer dünya Tanrının bizzat kendisiyse, o zaman neden mü­kemmel değil?

Saf ve mükemmel varlıkla, Tanrısal Işıma’nın bir dizi adımda ba­şarılı bir şekilde seyreldiği dışlaşmış, saf ve mükemmel olmayan dünya arasında bir ilişki kurmak gerekliydi. Sonuç daha çok Tanrının mükemmelliğiyle dünyadaki günlük yaşamın apaçık mükemmelsizliği arasındaki bağlantıyı kuran varlık zincirini ka­bul etmede aynı zorlukları çözmeye çalışan Yeni-Platonculuk’ta (Neo-Platonizm) olduğu gibiydi. Bilindiği gibi Yeni-Platonculuk, Grek düşüncesinin geç evresidir ve Platon düşüncesi ile doğu­nun inanç sistemlerini birleştirir. Platon, fiziksel bedenin varo­luşta kalıcı bir öncelik taşımadığına inanıyor, yüksek bir dünya­ya işaret ediyordu, ki orada gerçek formlar vardı. Bizim dünya­mız, ona göre, “yukarıdaki” gerçek dünyanın yalnızca bir yan­sımasıydı. Bu düşünceler Kabballah ile aynen örtüşmektedir.

Ortaçağın ilk dönemlerinin en ilginç karakterlerinden biri, Tanrının her gün kullanılan sembollerle canlandırılabileceğine veya tanımlanabileceğine inanmayan Abraham Abulafia’ydı (1240-1295). Birçok Kabballist gibi o da İbrani alfabesinin Tan­rısal doğasına inanıyordu ve esrime durumuna ulaşmak için saatlerce soyut harf kombinasyonlarından ve permütasyonlarından (tzeruf) oluşan yoğun meditasyonlar yapıyordu. Abulafia sıradışı biriydi, çünkü pratik yapma tekniklerini ayrıntılı ola­rak yazılı metinlerle açıklayan az sayıda Kabballistten biriydi.

Bir başka sözü geçen kabballistik metin Sefer ha Zohar1 dır (İh­tişam/Nur Kitabı). Rabbi Şimon bar Yohai’nin öğrencileri tara­fından İ.S. 170’de İsrail’de yazıya geçirilmiş olan metin, 13- yüzyıl sonlarına doğru bir İspanyol Yahudisi olan Moses de Leon tarafından (1238-1305) yayımlanmıştır. Zohar, Torah’daki (Pentatek) cümlelerin birebir ezoterik yorumlarından ve Tanrı­sal süreçlerin yüksek teosofik anlatımları olan ve çok geniş bir yelpazedeki konuları içeren bir dizi farklı metnin toplamından oluşur. Zohar, Yahudiliğin ana görüşü ve birçok ortodoks tari­kat tarafından bugün de kabul görmektedir. Bazı cemaatlerde Torah’ın bir yorumu olan Talmud kadar etkin bir şekilde be­nimsenmiştir.

Kabballah’daki önemli bir başka gelişme de başı mistik Moses Cordovero (1522-1570) olan Safed okuludur. Ardılı olan “Ari” (aslan) lakaplı Isaac Luria (1534-1572) oldukça karizmatik bir liderdi. Öğrencilerinin yaşamı üzerinde neredeyse bütün dene­timi elinde bulunduran Luria tarihe bir çeşit aziz olarak geçti. Luria, Tanrı Bilincini bu dünyada henüz yaşarken uygulanacak pratikler yoluyla edinmek gerektiğini özellikle vurguluyordu. Pratikler çoğunlukla ibadet şeklindeydi.

17. ve 18. yüzyıllar boyunca ortodoks Yahudilik bütünsel ola­rak Kabballah’dan etkilendi, ama bir görüşe göre iki etken sapmaya neden oldu. İlk olay sapkın ve sahte mesih olarak kabul edilen Sabbatay Zvi (1626-1676) nedeniyle Yahudilerin kitle halinde dinden ayrılmasıydı. Bu olay Yahudi tarihinde, Bar Kohba İsyanı ve tapınağın yıkılmasından sonra gelen en büyük mesihçi hareket olarak kabul edildi. Sabbatayistler arasında önemli Rabbiler ve Kabballistler de vardı. Bu noktadan hareketle Kabballah kaçınılmaz olarak sapkınlık şüphesine bu­laştı.

İkinci bir etken ise Hasidizm biçiminde bir çeşit popülist Kabballizmin Doğu Avrupa’ya gitmesiydi. Bu, batıl inanca son sap­maydı ve bu tarihten itibaren Yahudi yazarlar Kabballah’ı ta­rihsel bir merak olarak görüp gözardı etmeye başladılar.

Yahudi Kabballah’ının anahtar metinlerinin çevrilmesi ve ya­yınlanmasıyla neredeyse eşzamanlı bir başka gelişme, birçok Hıristiyan mistiği, büyücüsü ve felsefecisinin de onu benimse­mesi oldu. Bazı Hıristiyanlar Kabballah’ı kutsal metinlerdeki gizleri onlara açacak bir anahtar olarak gördüler, bazıları ise Kabballah’da Yahudileri Hıristiyanlığa döndürmeye yarayabile­cek doktrinler bulmaya çalıştılar. Hermetik ve Yeni-Platoncu yazınla daha önceden tanışık olanlar ise aynı konuları Kabbal­lah öğretisinin içinde de buldular.

“Her kurumsallaşmış dinin iki yüzü vardır” der, günümüz Kabballistlerinden Z’ev Ben Shimon Halevi (Warren Kenton). Dış yüzü, sözcükleri ve genel ritüelleri kapsar. Diğer yüzü ise ezoteriktir. Kabballah da Yahudi ezoterizmidir. Evrenin doğası ve insanın kaderi olan Tanrısal isimlerin sözel öğretisidir. Öğret­menden öğrenciye yüz yüze, hatta göz göze (gözden göze) verilir. Burada Halevi’nin öğrenci anlamında kullandığı pupil sözcüğü çift anlamlıdır. Bir anlamı öğrenci, diğer anlamı ise gözbebeğidir. Birebir yaşanan bu ilişkide usta, neyi ne zaman söyleyeceğinin iradesiyle, öğrencisinin gelişimini tamamlar. Öğrenci usta olduğunda ise, kendi hikmet ve anlayışını gele­cek nesile aktarma sırası ondadır. İşte bu gelenek kesintisiz olarak binlerce yıldır sürmektedir. Ve bu halen böyledir.

Burada bir şeyi dikkate almamız gerekir: Kabballah’da öğreti­nin devam etmesi demek, öğrencinin artık her şeyi öğrenmiş olması demek değildir; ondaki Daat Sefira’sının açılması de­mektir ki (aslında bilindiği gibi başlangıçta Daat bir Sefira de­ğildir) böylece vahiy yolu açılmıştır, yani Tanrısalla doğrudan ilişkidedir ve bilgi akmaktadır. Çünkü Kabballah’a göre, evre­nin en küçük kopyası olarak insan, içinde sadece yaradılışın imlerini değil, aynı zamanda yaratıcının özelliklerini de taşır. İçerdiği özden dolayı her birey kozmik güçlere geçit konumun­dadır ve eğer dilerse, içindeki Tanrısalla dünya yiizündeyken iletişim kurma olanağı vardır. Ruhun Tanrısal olan aslına geri dönmesi, sonsuz bir lezzete geri dönmesi demektir ki, bu sa­dece ölümle olanaklı olan bir durum değildir. Bu bir bilinç du­rumudur. Yaradılış yasasının düzeyindeki bu bilinç durumu, ona Tanrısalı tanımak ve onun tarafından tanınmak için olanak sağlar.

Altıncı yüzyıl Babilonya’sında, Rabbi İşmael der ki:

Tüm dostları onu, evinin ortasında, kimse onu engellemeden çıkıp inebile­ceği bir merdiveni olan bir adama benzetirler. Efendi Tanrı, sen kutsan­mış olansın, sen tüm sırlan bilen, giz­lenmiş şeylerin Tannsısın.

Özetle, Kabballah Yahudiliğin içsel ve gizemli yanıdır; mistik bir gele­nektir ve en az 2000 yıl öncesine dayanır. Bu süre içerisinde sürekli pratik edilmiştir, pratik yaşantıya geçirilmiştir. Bazı Kabballah pratik­leri yüzlerce yıldır Yahudi olmayanlar tarafından da uygulan­maktadır.

Günümüzde Kabballah öğrenmek isteyenlere belirli bir kimse­yi veya bir organizasyonu salık vermek doğru olmaz, zira her­hangi bir kişi için doğru olan bir diğeri için doğru olmayabilir. Ancak unutulmaması gereken bir nokta var ki, bu da Kabbal­lah öğretisinin asla para ya da herhangi bir menfaat karşılığı öğretilemeyeceği gerçeğidir. Yine Geleneğin söylemine göre, eğer öğrenci almaya gerçekten hazırsa, öğretmeni mutlaka karşısına çıkacaktır.

Sh: 11-19

 

ABRAHAM ABULAFİA ESRİK KABBALLAH ve HARF İLMİ

Abraham Abulafia ve Esrik Kabballah

Geleneğe göre İbrani alfabesindeki harflerin kendiliklerinden bir titreşim yaymadıkları bilinir, bundan dolayı Tanrı doğaya harfleri seslendirme kuvvetini vermiştir. Akılla uyumlu olarak doğaya (bir başka deyişle insana) yerleştirilen bu kuvvet, tüm ağıza (dudaklar, dil, dişler, gırtlak, vb.) harfleri varoluştaki bi­çimlerine uygun şekilde seslendirme yeteneğini kazandırmış­tır. Tanrı sesli harfleri ise harflerin içine kitaptan ağıza çevrilirkenki seslendirilişin titreşimini göstermek için koymuştur. Böylece titreşimler özsel olarak ağızın harfleri, tesadüfen ise kitabın harfleridir. Gerektiği için titreşimlerin mekanı olmuşlar­dır, zira zaman ve mekan olmadan hiçbir şey titreşemez. Uza­yın (boşluğun) öğeleri boyutlardır, zamanın öğeleri ise yıllar, aylar, günler gibi bölümlere ayrılarak ölçülen, algılanan devir­lerdir (dalgalanmalardır). Kişi boyutları yoluyla her bir harfin seslendirilmesinin nasıl olacağını, seslerin ne kadar uzatılaca­ğını bilir. Bunun yanında Gelenekte her harfin sayısal bir de­ğeri vardır.

Tanrısal adları seslendirmek için kendinizi hazırlayın ve sesini­zi sizden başka hiç kimsenin duyamayacağı bir mekanda otu­rarak, kalbinizi ve ruhunuzu bu dünyanın düşüncelerinden arındırın. Daha sonra bu anda ruhunuzun bedeninizden ayrıl­dığını hayal edin; bu dünyayı ortadan kaldırın; yaşayan her şeyde bulunan ve var olan yaşamın kaynağı olan dünyada ya­şayın. Bu tüm hikmetin kaynağı ve Kralların Kralının anlayışı ve bilgisi olan Akıldır. Karşısında duyulan korku Tanrının sev­gisinden ve yükselişten dolayı duyulan korkudur. Düşünceniz (Daat) Tanrısal Düşünceye (Daat) yapışırsa, İrfan (Daat) içi­nize akar. Zihniniz kendinden vazgeçip Tanrının dehşetli ve onurlandırılmış Adına karışmalıdır. İşte bundan dolayı onun seslendirilme biçimini bilmeniz gerekir, bu da onun biçimidir, e.d. görünüşüdür.

“Adlar Kabalası ya da Vecit Kabalası [Esrik Kabballah], Tora [Torah] metninin gizlediği Tann adlan zikredilerek, İbrani al­fabesinin harflerinin çeşitli kombinezonlan üzerinde oyna­narak uygulanır. Teosofik Kabala, akrostiş ya da anagram yo­luyla nümerolojik okuma uygulamalarına kalkışmakla birlik­te, sonuçta kutsal metne gene de saygılıydı. Oysa Adlar Kab­alası, sürekli bir dilsel yeniden yaratma süreci içinde, metnin yüzeyini, metnin kendine özgü dizimsel yapısını değiştirir, parçalar, onu alfabenin tek tek harfleri olan dilsel atomlarına dek bileşenlerine ayırır, bunları yeniden birleştirir. Teosofik Kabalada Tanrı ile yorumcu arasında henüz metin var iken, Vecit Kabalasında yorumcu Tanrı ile metnin arasında durur.

Bunun olanaklı olmasının nedeni, Abulafia için metnin atomsal öğelerinin, harflerin ortaya çıktıkları dizimlerden ba­ğımsız olarak kendi içlerinde anlamlarının bulunmasıdır. Her harf, Tanrısal bir isimdir zaten: "Adın harflerinde, her harf kendi başına bir Ad olduğundan, şunu bil ki, Yod bir ad olduğu gibi YH de bir addır" (Rabbi Akiba).

Değiştiri yoluyla okuma uygulaması vecit etkileri uyandırma­ya uygundur:

Ve bu adı, YHVH'yi, önce tek başına katıştırmaya başla, onun olası bütün kombinezonlarını incele, onu hareket ettir ve bir çark gibi döndür, ileriye ve geriye, bir rulo gibi, durmasına izin verme; ancak onun maddesinin, büyük hareket sayesin­de, hayal gücünün karışacağı korkusuyla ve düşüncelerinin iç içe geçmesi nedeniyle güç kazandığını gördüğünde ve dur­masına izin verdiğinde, ona dön ve ondan bir bilgelik sözü el­de edinceye dek onu bırakma. Sonra ikinci ada (Adonai) geç ve ona onun temelinin ne olduğunu sor ve o sana gizini açık­layacaktır i...J. Sonra her iki adı katıştır, onları incele, sorgula; sana bilginin gizlerini açıklayacaklardır [...] ve sonra Elohim'i katıştır, o da sana kesin olarak bilgiyi sağlayacaktır (Hayye ha Ne/eş).

Sonra, adların hecelenmesine eşlik etmesi gereken soluk alıp verme teknikleri eklendiğinde, hecelemeden vecde ve oradan büyülü güçler elde edilmesine geçildiği anlaşılır, çünkü misti­ğin katıştırdığı harfler, Tanrı'nın dünyayı yarattığı seslerin aynısıdır...

Vecit Kabalasında dil kendi içinde bir evrendir, dilin yapısı da asıl olanın yapısını temsil eder. Daha İskenderiyeli Philon'un yazılarında, Tora'mn derin özü Logos ile fikirler dünyası kar­şılaştırılmaya çalışılmış ve Platoncu kavramlar, Tora’yı Tan­rı ’nm dünyayı yaratırken kullanmış olduğu şema olarak gö­ren Haggadah-Midraş literatürüne de girmişti. Dolayısıyla, ebedi Tora bilgelikle ve çoğu zaman bir biçimler dünyasıyla özdeşleştiriliyordu...

... Batı felsefe geleneği (Aristoteles'ten Stoiklere ve Ortaçağ dü­şüncesine) ile Arap ve Yahudi felsefesindekinden farklı olarak Kabalada dil gösterenin anlamı ya da göndergeyi temsil ettiği anlamda dünyayı temsil etmez. Tanrı dünyayı dilsel seslerin ya da alfabe harflerinin aracılığıyla yarattıysa, bu göstergesel öğeler daha önce var olan bir şeyin temsilleri değil dünyayı oluşturan öğelerin örnek aldığı biçimlerdir...

Bununla birlikte, bütün dillerin kaynağı olan bu anadil (zo­runlu olarak yazılı Tora’yla özdeş olmamakla birlikte, ebedi Tora’yla özdeştir) henüz İbranice’ye eşdeğer değildir. Öyle görünüyor ki, Abulafia köken anadil olarak yirmi iki harf (ve ebedi Tora) ile insan soyunun anadili olarak İbranice arasın­da bir aynm yapmaktadır. İbrani alfabesinin yirmi iki harfi, varolan öteki yetmiş dilin her birinin yaratılışına yön vermesi gereken ideal sesleri temsil etmektedir...

Abulafia için 22 harf, ses organlarının doğal olarak ürettiği bütün sesleri göstermektedir: Farklı dillere hayat veren şey, harfleri katıştırma tarzıdır. Zenıf (kombinezon) sözcüğü ile laşon (dil) sözcüğünün sayısal değeri aynıdır (386): Kombinezon sanatının yasalarını bilmek, her dilin oluşumunun anahtarını bilmek demektir. Abulafia, bu sesleri belli gra­fik göstergeler aracılığıyla gösterme seçiminin, bir uzlaşımdan kaynaklandığını kabul eder, ancak Tanrı ile peygamberler arasında belirlenen bir uzlaşımdır bu. Bazı şeyler ya da kav­ramlar için seslerin uzlaşımsal olduğunu öne süren o döne­min dil kuramlarını çok iyi bilmektedir (Abulafia bu Aristotelesçi-Stoik fikri, Maimonides gibi yazarlarda buluyordu), an­cak bu güç durumu son derece modern bir çözümle, örtük olarak uzlaşımsallık ile nedensizliği birbirinden ayırarak çöz­müş görünmektedir. İbranice bütün diller gibi uzlaşımdan doğmuştur (Abulafia, Hristiyan çevreden bazılarının da sa­vunduğu, doğduktan sonra kendi başına bırakılan bir çocu­ğun otomatik olarak İbranice konuşacağı şeklindeki fikri ka­bul etmez), ancak kutsaldır ve anadildir, çünkü Âdem'in ver­diği adla doğayla uyum içinde olup nedensiz olarak seçilme­miştir. Bu anlamda İbranice protodil olmuş ve bu niteliğiyle öteki bütün dillerin yaratılması için gerekli olmuştur, çünkü "bu ilk dil olmasa bir nesneye daha önce sahip olduğu anlam­dan farklı bir anlam vermek için ortak bir uzlaşma olmazdı, çünkü ikinci kişi özgün adı bilmese ikinci adı anlamaz, böylece değişiklik üzerinde anlaşma sağlanamazdı (Sefer or hatsekhel, krş. Idel 1989: 13-14).

Abulafia, halkının sürgün sırasında, kendi özgün dilini unut­tuğundan yakınır ve doğal olarak Kabalistin, yetmiş dilin ger­çek kaynağının yeniden bulunması için çalışan kimse oldu­ğunu öne sürer. Kabalanın gizlerini kesin olarak açığa çıka­racak olan Mesih'tir ve zamanların sonunda, var olan her dil yeniden kutsal dilin içinde eridiğinde, diller arasındaki fark­lılık sona erecektir. " [Umberto Eco, Avrupa’da Kusursuz Dit Arayışı, Afa Yayınları, İstanbul 1995.]

HARF İLMİ

Kabballah, Torah, yani Kutsal Kitabın ilk beş kitabının yorum geleneğiyle Talmudun temsil ettiği hahamlık yorum geleneği­nin içinden çıkar ve kendisini öncelikle kutsal metnin okun­ması ve yorumlanmasıyla ilgili bir teknik olarak sunar. Ancak Kabballistin üzerinde çalıştığı yazılı Torah tomarı yalnızca bir çıkış noktasını temsil eder: Yazılı Torah' ın okunması altında söz konusu olansa, yaradılıştan önce var olan ve Tanrılar (Elohim) tarafından meleklere emanet edilen ebedi Torah'ı ye­niden bulmaktır.

Bazı Kabbalistlere göre, başlangıçta ak ateş üzerine kara ateş biçiminde yazılmış olan Torah, yaradılış anında, Tanrının hu­zurunda, henüz sözcükler halinde birleştirilmemiş bir dizi harf olarak bulunuyordu. Adem'in günahı olmasa, belki de harfler bir başka öyküye biçim vermek üzere birleşeceklerdi. Bu yüz­den Torah tomarı hiçbir sesli harf, hiçbir noktalama ve vurgu işareti içermez, çünkü Torah başlangıçta sıraya konmamış bir dizi harften oluşur. Geleneğe göre, Mesih'in gelişinden sonra, Tanrı halihazırdaki harf bileşimini ortadan kaldıracak ya da bi­ze halihazırdaki metni bir başka sıralamaya göre okumayı öğ­retecektir.

Kabballah'da harfler sayılarla eşleştirilmiş ve Tanrı isimlerinin harflerinin yerleri belli matematiksel kurallara göre değiştirile­rek yeni anlam türetmelerine gidilmiştir.

Kabballah'da üç temel kavram vardır: 1- Sefar, 2- Sipur, 3- Sefer.

1-     Sefar: Sayı (Nicelik) demektir. Var olanların birbirleriyle ilişkisinde, birinci durumda sefar (nicelik) rol oynar, bu da sa­yıyla belirtilir. Ondan sonra var olanın hareketi gelir ki, bunlar da sayıyla belirtilir.

2-    Sipur: Söz (Kelam; Logos) anlamındadır. Her harf bir kuv­veti işaret eder ve varlıklar harflerden oluşan “sözcükler” gibi­dirler. Dolayısıyla, tüm var olanlar Tanrının sözleri niteliğinde­dir. Öyleyse, Tanrı kelamı olan Torah (Tevrat) var olanların simgesel bilgisidir.

3-   Sefer-. Yazı demektir. Tanrının yazısından evrendeki var olanların tümünü anlamak gerekir. Tanrının düşüncesi bu var olanların anlamıdır.

Kabballah'da varlığın en genel ve bütünsel biçimleri olan Sefiraların sayısı 10'dur ve ilk niceliklere temel sayılan 10 sayısına uygun olarak toplamı Sefirot (On Sefira) diye adlandırılır. Ya­radılış kitabı da denen Oluşumun Kitabı Sefer Yezirah’da: “Se­firot on ’dur, dokuz değil; on ’dur on bir değil; Akıl ve Hikmeti­ni onları anlamakta yoğunlaştır; inceleme ve araştırmalarını, irfan ve vicdanını onlara ada; var olan her şeyde Sefirot'u te­mel bil; Tanrıyı onlarla kavramaya çalış, denir.

Zobar (Nur) Kitabında ise şöyle yazar: “Tanrı hiçbir biçimde betimlenemez ve tanımlanamaz olandır. Bunun için Onu işa­ret edecek herhangi bir şey ya da söz olamaz. Her şey ondan çıkar, ama O, hiçbir şeyle nitelendirilemez. Tanrı, sözleriyle evreni yaptı ve Adam Kadmon ile sözünü tamamladı. Bu ne­denle, insan kendini bilmekle nura kavuşur. ’’

Zohar'-d göre, Melekler (Moleke) “doğa kuvvetlerinden başka bir şey değildir. İnsana gelince; O, yaratıkların hem özeti, hem de en yetkin olanıdır. Kendini arınma ve bilgilenme ile yetkin­liğe ulaştırmak ve gerçeğin bilgisine erişmek insanın kendi elindedir ve insan bütün edimlerinde özgürdür, ancak bu öz­gürlük açıklanamaz bir gizdir.

Kabballist akımlarda, Torah okuma üç temel teknik—Themuria, Gematria ve Notaria—aracılığıyla yapılır. Aynı anlatımın değişik boyutlardaki farklı anlamları irdelenir, tefekkür edilir.

Themuria

Kutsal sayılan sözcüklerin dizilişlerindeki (sentaks) harflerin yerlerinin değiştirilerek yeni sözcükler elde etme yöntemi, ya­ni anagramdır.

Örneğin; “çünkü benim meleğim senin önünden gidecek...” (Çıkış 23:23) ayetindeki “Melek” sözcüğü, bu yöntemle “Mikail” olarak hesaplanmıştır.

Ünlülerin yazılmadığı bir dilde anagram, öteki dillere oranla daha çok değiştirim (permütasyon) olanağı sunar. Örneğin; Moses Cordovero, Tesniye'de neden yün-keten karışımı giysi­ler giymenin yasaklandığım sorar ve bundan şu sonucu çıka­rır: Özgün metinde, aynı harfler bir başka anlama gelecek şe­kilde dizildiğinde, Adam’ı, başlangıçtaki nurdan giysisini, şey­tanın gücünü temsil eden yılanın deriden giysisiyle değiştirme­mesi için uyaran bir ifade ortaya çıkar.

Abulafia da, dört harfin olası her biçimde ünlüleşmesi sayesin­de, YHVH tetragramının her harfi için 50 kombinezonlu dört çizelge üretmiştir.

Kabballist, Tbemuria’nın sonsuz kaynaklarından yararlanabilir, çünkü Temuria yalnızca bir okuma tekniği değil, Tanrının dünyayı yaratma sürecinin kendisidir. Bu ilke, Sefer Yezirah ya da Oluşum Kitabı’nda açıkça ortaya konmuştur. Bu kitapta sö­zü edilen malzemeler ya da bir başka deyişle Yehovd nın dün­yayı yaratmasının otuz iki bilge yolu, on Sefirot ile alfabenin yirmi iki harfidir.

Sefer Yezirah’ta şöyle der:

“Temel yirmi iki harfi kesti, biçimlendirdi, ölçüp biçti, yerleri­ni değiştirdi, onlarla tüm yaratılanlara ve gelecekte oluşturu­lacak her şeye biçim verdi. [...] Yirmi iki temel harfi sanki bir surmuş gibi bir çarka koydu. [...] Onları nasıl katıştırıp harf­lerin yerini nasıl değiştirdi? Alef i bütün Aleflerle, Bet’i bütün

Betlerle [...] sonuçta, her yaratık ve her söz tek bir İsimden tü­redi. İki taş iki ev inşa eder, üç taş altı ev inşa eder, beş taş yüz yirmi ev inşa eder, altı taş yedi yüz yirmi ev inşa eder, yedi taş beş bin kırk ev inşa eder. Buradan yola çık ve ağzın söyleye­mediğini, kulağın işitemediğini düşün. ”

Gematria

Sözcükleri oluşturan harflerin sayısal değerlerinin toplamının hesaplanmasıdır. Gematria olanaklıdır, çünkü İbranice’de her harf bir sayı değerine sahiptir. Gematria, harflerin, sözcüklerin veya deyimlerin sayısal eşdeğerliliğinin hesaplanmasıdır ve bunun temelinde farklı kavramların karşılıklı ilişkisi içinde bir anlayışa gelme ve sözcüklerle düşünceler arasındaki karşılıklı ilişkiyi keşfetme vardır. Bu sayısal değerlere sahip olan harfler, sözcükler, takı ve edatlar, ve giderek kavramlar ve idealar ara­sındaki karşılıklı ilişkinin açığa çıkması; farklı kavramlar ara­sındaki içsel ilişkinin içgörüye dayalı olarak algılanması ve an­laşılması temelinde bir hesaplama işlemidir.

İbranice’de sayılar alfabe harfleriyle gösterilir. Şu halde, her sözcüğün, tek tek harflerin gösterdiği toplamdan kaynaklanan bir sayısal değeri vardır. Aynı sayısal değere sahip farklı anlam­lı sözcükleri bulmak, böylece nesnelerle gösterilen fikirler ara­sında analojiler kurmak söz konusudur.

Örneğin, YHVH'nin değeri toplandığında 72 elde edilir ve Kabballist çalışmalarda Tanrının 72 isminin tefekkürü ve bu 72 ismin arayışı önemli yer tutar.

Musa'nın yılanı da, bir anlamda Mesih'in önceden bildirilmesi­dir; çünkü her iki sözcüğün değeri de 358'dir. Adam yılana inanması nedeniyle cennetten kovulmuştur, yani bu dünyaya bedenlenmiştir, kurtuluşu ise Mesih aracılığıyla olacaktır, onun aracılığıyla Tanrıya geri dönecektir. Bu iki sözcük arasındaki ilişki ikisinin de sayı değerinin aynı olmasıyla tanımlanır.

En temel tanımlamasına girersek, Gematria kendi içinde fark­lı dizgeler içerir. Bu farklı dizgeler her bireysel harfin sayısal eşlemede tanımlanması ve bu harflerin isimlerinin kavram de­ğerinde nasıl hesaplandıkları üzerinedir.

Bu tekniğin arkasında sayısal eşlemelerin aynılık göstermediği Kelam vardır. Kelam’da her şey birlik içindedir. Kelam, ismi söylenemez Tanrı (YHVH) tarafından yaratılmıştır; Onun sözü­dür ve ondaki her harf değişik bir yaratıcı gücü, ilkeyi temsil eder. Bu bağlamda iki kavramın sayısal değerleri göz önüne alındığında, her birinin yarâtıcı potansiyellikleri ikisi arasında içsel bir bağ olarak ortaya çıkar.

Harfleri hesaplamada dört işlem vardır: 1- Mutlak değer, 2- Sı­radan değer, 3- Azaltılmış değer, 4- Entegral değer.

Buna göre, tanrının ismini oluşturan dört harf (YHVH), her harfin ilişkide olduğu dört dünyadır. Bu dörtlü düzey Gemat- ria'nın dört hesaplama dizgesi ile ilişki içindedir.

Harfler

İşlemler

Dünyalar

Yod:“Y”

Mutlak Değer

Azilut

He: “H”

Sıradan Değer

Beriyah

Vav: “V”

Azaltılmış Değer

Yezirah

He: “H”

Entegral Değer

Asiyah

 

Notaria

Notaria bir metnin şifrelenmesinde ve kod çözümünde kulla­nılan akrostiş tekniğidir. Örneğin; bir dizi sözcüğün ilk harfle­ri bir başka sözcüğü oluşturur. Bunun yanısıra, Notaria tüm geç Antikçağ ve Ortaçağ edebiyatında bir şiir tekniği olarak da yaygındı; Ortaçağ’dan başlayarak Ar s Notaria (Notaria Sanatı) adı altında büyü pratikleri de yaygınlık kazanmıştı. Kabballistler için ise akrostiş, Kutsal Kitaptaki gizemli akrabalıkları açı­ğa vurmalıydı.

Örneğin; Leon'lu Moşe (Moses de Leon), kutsal metnin dört anlamının baş harflerini alıp (Peşat, Remez, Deraş ve Sod) bundan PRDS'yi, yani (İbrani alfabesinde ünlüler olmadığın­dan) Pardes ya da Cennet'i çıkarır. Torah'ı okurken, Musa'nın “Kim bizim için göklere çıkacak?” sorusunu (Tesniye 30:12) oluşturan sözcüklerin baş harflerinin MYLH'yi, yani Moleb, Sünnet sözcüğünü verdiği bulunur; buna karşılık son harfler YHVH'yi vermektedir: Şu halde yanıt, “Sünnetli kimse Tanrıya ulaşacaktır” olur.

Kabballistler, harflerin dünyasına girmeyi ve onlardan Hakika­tin izlerini bulmayı isteyenlerin, eğer ellerinde “Ariadne’nin İpi” olmazsa, kendilerini karmaşık ve sonu gelmez bir labiren­tin içinde bulacaklarını ve güçlü fırtınalara yenileceklerini söy­lerler. “Ariadne’nin İpi”, Yunan mitolojisinin en gizemli sembolizmasını oluşturan ve batı Simyacılığı ile Kabballah içindeki eğitimin ayrılmaz bir öğesi olmuştur. Ariadne, Kral Minos’un (Tanrısal bellek) kızıdır. Kutsal taşı (simyacıların felsefe taşını) bulmak için bir mağaraya girer; orada Labirentus canavarını ve zorlu sınavları geçmesi ve taşı bulduktan sonra yeniden ora­dan çıkması gerekmektedir. Bunun için yanma bir yumak ip alır ve mağaraya girdikten sonra ipi geçtiği yerlerde açarak ilerler. Sonunda aynı ipi gerisin geriye toplayarak çıkar. Mistik Kabballistlere göre bu ip her şeyin özünde bulunan ve Yaşam Ağacı’ndan oluşan sarmal özdür. Bu sarmal harfler ve onlara denk düşen sayıların eşleşmelerinden oluşan evrendir. İbrani Rabbilerine göre harfler aynı zamanda gök kürede bulunan yıldızları ve onların oluşturduğu takımadaları sembolize eder­ler, ve her harf aynı zamanda bir sayı değerine sahip olduğun­dan, evren adeta yıldızlardan oluşan bir kitap gibidir. Kabbal­listler bu sayı değerlerini ve harfleri Yaşam Ağacı modeli teme­linde çözümlerler. Zohat1 a göre, “Kutsal Mühür” budur. Her şeyin özüne basılan bu içsel yazıdır.

Hassidut Düşüncesine göre İbrani Alfabesindeki harflerin anlamlandırıldığı on temel kategori aşağıdaki gibidir:


 


 


Her harf bu on ilkede tanımlanır ve her ilke birbiriyle zorunlu bir ilişki içindedir.

Kavram                   Zamansal değer

Anlam                              Dirimsellik ilişkisi

Biçim                      Belirlenim / Nitelik

Sayı değeri              Arketip

Uzaysal değer                   Kanal / Yol

 

Tanımlar:

Kavram: İbranice’de her harfin ilişkili olduğu kavramsal bir il­ke vardır.

Anlam: Her harfin yazınsal gelenek içinde bir anlamı vardır; çünkü İbranice her harf aynı zamanda bir sözcüktür ve başka harflerin yan yana gelmesiyle yazılır ve okunur.

Biçim: Her harfin yazılırken özgün bir biçimi vardır. Bu biçim başka harflerle olan ilişkisine göre belirlenir.

Sayı değeri: Her harfe karşılık gelen sayısal değerdir. Uzaysal değer: Fiziksel öğeler, kozmik bedenler ve astral işa­retlerdir.

Zamansal değer: Mevsimler, haftanın günleri ve aylardır. Dirimsellik ilişkisi: Kendinin deneyimlenmesine aracılık et­mekten sorumlu insan bedeninin parçaları ve organlardır. Belirlenim (Nitelik): Yaşanan deneyimin doğuştan ya da sonradan elde edilen ifadeleridir, yukarıda adı geçen beden parçaları ve organlar tarafından kontrol edilir.

Arketip: Tevrat’ta yazılı olan İsrail tarihi arketipal figürlerden oluşmuştur. Harfler bu arketipal figürlerle karşılıklı ilişki için­dedir.

Yol (Kanal): On Sefira arasında onları yatay, dikey ve çapraz olarak birbirlerine bağlayan kanallar (yollar) vardır.

Şimdi sırasıyla bütün harflerin bu kategoriler bağlamında ta­nımlarına geçelim.

Sh: 175-186

 

Kaynak: Kabballah, Yahudi Gizemi, Arzu CENGİL, Ayna Yayınevi, 3. Basım, 2004, İstanbul

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar