Print Friendly and PDF

NUR BABA... İBRANİLER, TEKKELER VE GRUP SEKS

Bunlarada Bakarsınız

 


Nur Baba; Yakup Kadri 1921 yılında yazdı, "olay oldu. " 

Tarikatlardaki bozulma üzerinedir; şimdi okunması zamanlıdır. 

"Nur Baba" yepyenidir ve her yerde var. 

Sadece bir Bektaşi Dergahı değil, çok daha fazlasına hazırlıklı olmayı öneriyorum.

Tarikatlar önce kadını ve onunla birlikte erkeği sürüleştiren teknelerdir

Yakup Kadri Karaosmanoğlu bunu pek güzel, yer yer tiksindirerek yazıyor. 

Yalçın Küçük

AYDINLIK, 4 Ekim 2011

Halide Hanım, "eser-i deha" demişti, Yakup Kadri 1921 yılında yazdı, "olay oldu. " Devr-i Cumhuriyet'te Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Baba'yı merak ile Çankaya'ya davet etti.  "Bu mu" dediğini biliyoruz.  Tarikatlardaki bozulma üzerinedir; şimdi okunması zamanlıdır.  "Nur Baba" yepyenidir ve her yerde var.  Sadece bir Bektaşi Dergahı değil, çok daha fazlasına hazırlıklı olmayı öneriyorum.  Bu yepyeni mükemmel romanı okurken "Eyes Wide Shut" filmini şart görüyorum; bu bir seks ayini, daha açıkçası grup seks filmiydi.  Grup sekse biz mum söndü diyoruz, başlarken hatırlatıyorum.   Yalnız bu mum söndü ve daha ilerisi, çırılçıplak muaneka ve kucaklaşma, Nur Baba vesilesiyle ve ayrıca hep söz konusu edilmişti, ben icat etmiyorum.  Bu arada gerekiyor; Stanley Kubrick'in ibrani olduğunu söylemek durumundayım.

Sabetayizm gösterisi

Özür dileyerek tekrarlıyorum, kendimle ilgili "çok mütevazı" bir tespitim var, "beni çıkarınız, ülkede son elli yılda önemli bir tartışma kalmaz" diyorum.

Yakın zamanlardaki Israel, onomastique ve sabetayizm münakaşaları benim marifetimdir.  Sabetayistler bizde Karakaşi, ismail Cem; Kapani, Nazlı Bıçak; Yakubi, Ahmet Emin Yalman, üç kol olmakla, dünyada Hıristiyan Sabetayistler, Frankistler, Müslüman Sabetayistler ve Yahudi Sabetayistler olarak geliştiler.  Kubrick'in senaryosunu yazarak yönettiği film, Viyanalı Arthur Schnitzler'in bir romanı üzerinedir.  Schnitzler bir Frankist ve film tümüyle bir sabetayizm gösterisidir, diyebiliyorum.  Tekrar gösterilmesi teklifim bakidir.  Sydney Pollock da var, Tom Cruise ile Nicole Kidman birlikte oynuyorlar; bir cinsel ayin filminde Kidman tekrar tekrar izlenebilir, sanıyorum.

Sürülerle bozulma

Halide Hanım, tarikatlardaki cinsel bozulma ve sürüleşmeyi anlatan Yakup Kadri'nin yazdığı ayinler için, "ortaya attığı insanlarda zevk ve behimiyetinde" ifadesini kullanıyor.  Karaosmanoğlu'nun anlattığı cinsel seanslarda, "hayvanlaşma" görmektedir; ilaveten Halide Edip'e göre, "Celile" romanın baş kahramanıdır ki katılmıyorum.  Celile, önceki Mürşid'in eşi idi, Mürşid gittiği yerlerden köylü bir genç, Nuri, getirmişti ve oluverdi.  Celile bu Nuri'yi hem Baba ve hem de Koca yaptı, artık kendisi Bacı'dır.  Bunu, modern anlamda, "mama" olarak düşünebiliriz.  Celile'nin görevi Mürşid'e yeni "muhibbe" bulmaktır.  Dergah'taki ayinlerde muhibbeler yan yanadırlar ve roman, Ziba'nın yerini Nigar'a bırakmasının gerginliği ile başlamakta; Nigar'ın çöküşünü anlatmaktadır.  Her ikisi de köşklerde oturuyorlar; Ziba, Nigar'ın halasıdır.  Her yerde sürüleşme ve çöküş okuyoruz.

Tekke mi, İsmail Habib Sevük, "Tanzimat'tan Beri Edebiyat Tarihi" kitabında, çok güzel özetliyor, aktarıyorum: "Nigar'ı selefi Ziba, kendi eliyle götürmüştü.  Nigar, halefi Süheyla'yı kıskanamıyor.  Şehvetin azgın tekkesi yaşlandıkça kadında yaşı indirmektedir; ihtiyar Celile bacıdan görgülü Ziba'ya, sacında aklar dolaşan Ziba'dan taravetli Nigar'a, porsuyan Nigar'dan körpe ve bakir Süheyla'ya inen bir çıkış!" Aslında "çöküş" demek daha doğrudur; tarikatlar önce kadını ve onunla birlikte erkeği sürüleştiren teknelerdir.  Yakup Kadri Karaosmanoğlu bunu pek güzel, yer yer tiksindirerek yazıyor.  Tarikat teknelerinde kadının alçalmasını acıyla okuyabiliyoruz.

Köleliğe koşanlar

Huxley "Cesur Yeni Dünya" romanında, tarikatlardan çıkan "insanların", başka sözcük bulamıyoruz, köleliğe koştuklarını yazmıştı.  Tarikat ve tekke kadınlarında da kadınlıktan ve insanlıktan kaçış görüyoruz.  Mürşidin yatağını ve kucağını kaybedenin tek işi, mürşide yeni birisini bulmaktır.  Bu, Nur Baba'nın benzeri olan Refik Halid'in "Kadınlar Tekkesi" romanında daha açık görülüyor; şeyh veya mürşid birisine göz koyunca, eski kadınlar, büyük bir aşk ve hırsla bu körpeyi şeyhin kucağına oturtmaya çalışıyorlar.  Buradaki kölelik, "mama ruhu" çok şaşırtıcıdır.  Ne hoş, "Kadınlar Tekkesi”'nde şeyhi bilebiliyoruz, akepe hükümetince Vatikan Büyükelciliği'ne atanan Kenan Gür'ün dedesi, Rıfai Tarikatı'nın kurucusu Kenan Rıfai'dir.  Kenan Rıfai, Alyans Israelit'ten mezundu, İbrani asıllı olduğundan şüphe etmiyoruz.  

Sabetayizmden Bektaşiliğe

Yakup Kadri okula Fevziye Mektebi'nde başlamıştı, Selanik'te kurulmuş okullardandır, ilke olarak Sabetayist aileler çocuklarını gönderiyorlar.  Bunun önemi, Yakup Kadri'nin, Nur Baba romanı ile Bektaşilik'ten çok Sabetayizm'i eleştirdiğine inanılmasıdır, içinde böyle bir eğilim ve damar var.  Kaldı ki, Sabetayizm'in temeli olan Kabala, İspanya'da İslami sufiler ile iç içe gelişmişti.  Sabetay Sevi de Scholem'in yazdığına göre, İstanbul'da Bektaşi tekkelerine gidiyor ve ayinlere katılıyordu.  Dolayısıyla birisini hedef alırken, bir taş ile iki kuş vuruluyor.  Ben de taşları çoğaltmak üzere, Refik Halit Karay'ın da bir Karay Ibranisi ve Mehmet Akif in akrabası olduğunu ekliyorum.  "Çöküş" kitabımda varlar, her ikisi de Türkçe'yi güzel kullanıyorlar.

Celile, romanda "anne bacı", seansların icra edildiği meydan'ın sanki amiridir.  Ama zaman zaman tahammül edemiyor, "Baba kendinden geçmiş, evlatlar her istediğini yapıyor, rapt yok zapt yok" deyü yakınıyor.  Dans sabaha kadar sürüyor, mumlar sönüyor, halkımız bu durumlara "herkesin eli herkesin cebinde" diyor.  Ziba, Baha'nın yanında sanki "baş kadın", "Erenler" iledir, bazen "aman artık tahammülüm kalmadı, hiç de mi insafınız yok Erenler" yollu bağırmaktadır.  Erenler meydan'da Ziba ile hem "muakeka" halindedir ve hem de Ziba'ya, Nigar’ı ikna ile getirmesi için baskı uygulamaktadır.  Bir köle adayı peşindeyiz.

İşte tam bu sırada Frankist Schnitzler'in romanına dayalı Kubrick'in filmini seyrediyorum, ikisi arasındaki fark, filmdeki grup seks için başka sözcük bulamıyorum, solennellement diyorum, burada törenin çok gösterişli ve ağırbaşlı olmasıdır.  Ne yazık Nur Baba, fazla "à laturca" bir akıştadır.

Çürüme

Sevük'te var, ve hep söylüyoruz, “Nigar halefi Süheyla'yı kıskanamıyor", bunu biliyoruz, ister Eyes Wide Shut filminde, isterse bizim folklorumuza giren "mum söndü" ayinlerinde kıskanma yoktur.  Tabii, ben hep yazıyorum, kıskanma yoksa aşk yoktur, yerini behimiyet'e bırakmış durumdadır.  Çok güzel, şimdi kıskançlık yok, "pişti" var.  İki kız iki oğlan, birisi diğeri ile, sonra birden çiftler değişiyor, malum yerlerde karşılaşıyorlar, tv'ler ve gazeteler "pişti" oldular yazıyorlar.  Pişti oynuyorlar, "eş değiştirme" de diyorlar.

Dizilerdeki kızlar ve oğlanlar, ilke olarak Sabetayist'tirler.  Mankenler genellikle İzmir'den ithal ediliyorlar, Seferad'tırlar.  Vatikan için ise genellikle ibrani asıllılardan büyükelçi çıkarılmaktadır, biliyoruz.

İsimleri çoklukla İran'dan alıyoruz, "hande" farsça "gülüş", İbrani karşılığı Isak'tır, "Zib" ziynet olup "Ziba" süslü veya güzel oluyor.  Ve "Negaşten" fiiline geliyoruz, "negar", biz "nigar" diyoruz, "resim yapan" veya "resmi yapılan" demektir; böylece "güzel" anlamına ulaşıyoruz.  Yakup Kadri, Ziba ve Nigar'ın çirkinleşmesini yazıyordu, tezat'tan yararlanmaktadır.  Edebiyat'ta sıklıkla başvuruyoruz.

İnsanlıktan çıkış

Final mükemmel, Macit ablası Nigar'ı kurtarmaya kararlıdır, çağırıyor, buluşuyor, ablasına acımakla tiksinme arasında gidip geliyordu.  Macit artık Nigar'ı götürmek üzeredir.  Nigar birden "bu işe mutlaka onunla birlikte karar vermemiz icap eder" dedi.  O, Baha'dır.  Nefret Macit'in her yanını doldurmuştur.  Bıraktı, elini sıktı; tarikat, ablasını başka bir yaratık yapmıştı, artık tek başına karar veya oy veremezdi.  Nigar'ı korumadı, bıraktı.  Bitirmiş oluyorum.

Edebiyat tarihçilerine zeyl'im var, pek roman okumazlar, bu son, Goncarov'un Oblomov'undan esinlenmedir.  Gonçarov'un bu klasik romanında, Oblomov'un eski sevgilisi; Alman asıllı, başarılı, Rus, genç iş adamı eşiyle Oblomov'un yanına geliyor, kadın kapıda bekliyor.  Genç kapitalist giriyor, sonra dışarı çıkıyor, Oblomov'un sevgilisi de içeri girip onu görmek istiyor; ama hayır, içeride artık başka bir yaratık vardır.  Bunun üzerine kadın gözleri yaşlı oradan ayrılıyor.  Müthiştir.

Lenin'in Oblomov'da göremediği işte budur, Yakup Kadri ve biz görüyoruz.  Demek tarikatlar "sürü" imal ediyorlar.  Ve "son" veriyorum.

 ***

Lügatçe

Seferad: Bizde Yahudiler üç bölüktürler, "romanyot", İspanya Yahudiler'i gelmeden önce bu topraklarda yaşayanlardır, "rumi" demektir, İspanya'dan gelenlere "Seferad" diyoruz, ibrani, İspanyol anlamındadır.  Almanya ve Polonya'dan gelenlere "Aşkenaz" deniyor, Israel'de Aşkenazlar hakimdirler.

Frankistler: Sabetay Sevi din değiştirince, Frank, Hıristiyan-Sabetayizmi seçti.  Frankistler'de grup seks çok daha yaygın ve coşkuludur.

Oblomov: Ünlü Rus edebiyatçısı Ivan Gonçarov'un başyapıtı.  Gonçarov yapıtı önce 1847 yılında "Oblomov'un Düşü" adında bir uzun öykü olarak tasarlamış, daha sonra bu kısmı da dahil ederek roman biçimindeki tam halini 1859 yılında basmıştı.  Soylu bir ailenin vârisi olan Oblomov, romanın epey uzun bir kısmı boyunca yataktan kalkmayan, taşradaki çiftliğinden gelen gelirle beslenen, çalışmamak için sürekli bahane bulabilen ve sevmekten korkan bir tembellik, uyuşukluk simgesiydi.  "Oblomovluk" başta Rus edebiyatı olmak üzere, bütün dünya edebiyatını etkiledi ve başka dillerdeki sözlüklere girerek gündelik yaygınlık kazanmış bir kavrama dönüştü.

Gazete Vatan Emek

Twitter: @GazeteVatanEmek

Facebook: https://www. facebook. com/Gazetevatanemek

AYDINLIK BİR GELECEK, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras. . .

http://www. gazetevatanemek. com/


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar