POST MORTEM DE YAHUDİ VE KADIN OLMAK-Albert Caraco
Bahtsız
biri miyim ki ben?
Bir
Yahudi olarak görünüşte böyle olmam gerek, Yahudilerin çoğu bahtsızdır, ama
aynı zamanda çılgınca bir iyimserlik sergilerler, onlardaki yaşam sevgisi idam
edilen erkeklerin ereksiyon olmasını çağrıştırıyor, bu iyimserliğin de aynı
kökenden kaynaklandığına rahatlıkla inanabilirim. Trajediyi reddetmek kölelere
özgüdür, Yahudiler yüzyıl boyunca köle kaldılar, bu kurnaz zihniyetleri onları
son derece iğrenç kılarak hayatta kalmalarını sağladı, emaneti korumak için
alçaklığa rıza gösterdiler, emaneti korudular da, alçaklığa ve bunu onlara
dayatanlara rağmen.
Sh:3
**
Benim
bu dünyaya duyduğum nefret, içimdeki hislerin en saygınıdır, hasta ve Yahudi
biri olarak dünyadan nefret ediyorum, işte en niteliklisinden iki sıfat, ölümü
seviyorum, iyi de yapıyorum, hastaların çoğu ölümü yeterince sevmiyor, yaşam tutkuları
onları aşağılık kılıyor, Yahudiler de ölümü hiç sevmiyorlar, hayata
bağlılıkları esinledikleri tiksintinin nedenidir. Bu iki insan soyunda eksik
olan şey, geri çekilme, ihtiyat ve hayadır, ne hastaların ne de Yahudilerin
kendi üslubu olur, onlar sözcüğün kötü anlamında yoksuldurlar, sefaletlerinin
ihtiyacı doğrultusunda silahlanırlar
Sh:4
**
Aybaşı
kanaması, hamilelik, doğurma ve emzirme; bu türden kölelikleri _ yüceltemeyiz,
tiksinti verici şeyler bunlar, çok sayıda erkek, canavar olarak görülme korkusuyla
hissettikleri dehşeti sergilemeseler de bunlar karşısında ürperiyor. Aşık
erkekler bunları unutmuş gibi yaparlar, diğerleri sessizliği korurlar, yan
çizilen ve hepimizi üzen bir konudur bu, Müslümanlar kadınların
bizimle birlikte cennetteyken bu acıları çekmeyeceklerini ileri sürerler,
iyileşmekten umudu kesmektir bu, Yahudiler her sabah Tanrı'ya kendilerini erkek
yarattığı için şükranlarını sunarlar.
Sh:11
**
Sayın
Anne'nin parfümlerini kokladıkça şaşırıyorum, onu bana derhal geri
getiriyorlar, hem de nasıl bir büyüleyicilikleri var anlayabilirsiniz, derin
bir mutluluk bu, bir varlığı benim için yeniden vücuda getirerek bir felsefeyi
derli toplu hale getiren bir mutluluk, ben -benden önce Marcel'in yaptığı gibi-
zamanı yeniden buldum. Sabbat'ı tattım, bu sayfaların okurunu Yahudi
mistiklerinin ışığında Proust'un eserini analiz ettiğim sayfalarıma
gönderiyorum. Marcel zaman yapıcılarından biriydi, gerçek bir Asurlu, onu
anlamak Fransızlara kalıyor, şu an için ancak onun tadını çıkarıyorlar ve niçin
bir cazibesi olduğunu boş yere kendilerine sorup duruyorlar?
Sh:23
**
Hayat,
bizim yaşama nedenlerimizin yanında hiçtir, Sayın Anne yaşamı sevmesine rağmen
bunu hissediyordu. Onu İngiliz ya da Alman sanıyorlardı, bu da durumu
kolaylaştırıyordu, kimse onun Yahudi olduğuna inanmıyordu, Yahudiler de onun
kendilerinden olduğunu öğrenince şaşırıyorlardı, onun girginliğinin ve
rahatlığının başka kaynağı yoktu, ben de bunu ona belirttim: "Zavallı
Annem," dedim, "mutluluğunu bilmiyorsun, teyzelerimden birine benzeseydin
hayal bile etmediğin şeye maruz kalırdın, nefret ve aşağılama her adımında
karşına çıkardı, dengen kalmazdı, dengeni yitirirdin!"
Sh:58
**
Sayın
Anne benim içimde yaşadı, onun için gözyaşı dökmem gerekmiyor, cisimleşti ve
ben onu bağrımda taşıyorum, o benim çocuğum, oysa unutacağımı sanmıştım. Nafile
kurumlanmayın, hayır, Sayın Baba, o yok olmadı, onu benim içimde bulacaksınız,
gözyaşlarınızı kurulayın. Mutluluğumuz ölçülüydü, en azından Yahudilerin olabileceği kadar
mutluyduk, çünkü Yahudiler pek mutlu değildir, akıl yürütüp hissettiklerinde,
yöntemli iyimserlikleri temeldeki iğrençliklerine tanıklık eder ve umut
üzerinde bir şeyler inşa etmeye kalkışıyorlarsa, şimdiki zaman ellerinden
kaçtığı ve tutundukları her şey toza döndüğü içindir.
Sh:60
**
Ben
ne acıyı ne hazzı seviyorum, kadın dünyası beni cezbetmediği gibi ikna edici de
gelmiyor, Annemin içindeki kadın beni asla çekmiyor, benim derinliklerim soğuk,
tasasız, arzudan ve endişeden nefret ediyorum, Sayın Anne de benim bu
meziyetlerime hayran olmuyor değildi, benim özgürlüğümün kaynağını burada
görüyordu. Ölüm beni uzun süre sarsmayacak, çünkü artık hiçbir şey beni
etkilemiyor, Sayın Anne de benim kaygılarımın kalıntılarını yanında götürüyor,
onun sonu beni özgürleştiriyor, ayaklarımın altında düzenden başka bir şey
görmüyorum, kaos yok oluyor, her yer ışıl ışıl, benim içimde sakin bir güven
gibi doğduğunu hissediyorum.
Sh:
75
**
Ezeliyet
duygusuyla buluşanlar teselli bulurlar ve bu duyguya sahip olanları hiçbir şey
yıkamaz. Yaşam bir dayanaktır, yoksa neden değil, yaşam zorunludur, ama yeterli
değildir: Ölülerin bize verdiği ders bu- dur. Sayın Anne sağlığında bilmediği
ve yokluğunda söylediği yüce hakikatleri bana öğretti, gölgedeki ağzı kuşku
duymadığım kavramları bana gösteriyor, Sayın Anne öldü ve Ezeli Ana onun yerini
aldı. Kuşkusuz tek bir annemiz var, ama seçilmişler onun bir olduğunu
bilmezler, bir ve aynı, üstelik ülke, yüzyıl ya da kişi ne olursa olsun.
Sh:91
**
Kadındaki
Ezeli Anne'yi uyandıranlara, onu O'na benzemeye zorlayanlara ne mutlu!
Kendilerini daima hayal kırıklığına uğratacak kadında bitmez tükenmez bir
zenginlik bulurlar, o kadın bir şahıs olduğunda, kadın olarak kadın eşitsizdir,
erkeğin dengi değildir, onun derin nitelikleri kişisellikten yoksundur, en
yüksek erdemleri arketipiktir, feministlerin eseri ancak belirgin haklarına
bağlı olarak ilerler, bu eseri reddetmemekle birlikte, yetersiz olduğunu
düşünüyoruz, kadını bir alt-erkek yapmaya vardı; tanım gereği şüpheli bir
erkekliğin sıradan bir düşüğü oldu.
Sh:
92
**
Bizim
denektaşımız olgunluktur, birçok kadın bu noktada kendini yalanlar ve gölgeleri
ortaya çıkar: Doğurgan, çalışkan ve sofu oldukları için övülen bu aile
analarına yakından baktığınızda sizi bağlayacak hiçbir şeyleri olmadığını
görürsünüz, onlar aptallıkları kötülük yapmalarını engelleyen yıpranmış zavallı
yaratıklardır, cazibesiz, incelikten yoksun, ışıksız ve benim harabe diye
adlandırdığım, düzenin, ahlâkın ve inancın yarı yolda bıraktığı kadınlar. Sayın
Anne dinle alay ediyordu, asla ibadet etmedi, batıl inançlarından vazgeçti,
ölümünden önceki yıllarda kendini felsefeye verdi.
Sh:
44
**
Sayın
Anne her gece düş görüyordu, hem de bütün gece boyunca, ima edişinden belliydi,
ama bana rüyalarını anlatmıyordu, alacakaranlıktaki yaşantısını bilmiyordum,
belki de kimi zaman benimle oyun oynuyordu, kadınlar
soluk alır gibi yalan söyler, onun
gölgedeki yüzü benim meçhulümdü, bu da Ana Oğul oyununun kuralıdır. Kadının
gölgedeki yüzü bizim-kinden daha korkunçtur, Batı'da kadının karanlıklarını
bilmezden geliyoruz, ortaçağın Melusine'den söz ettiği doğrudur ve Melusine
bana göre en hayranlık verici kadın portresidir, bu konuda Batı asla daha öteye
gidemedi.
Sh:28
**
Erkek
kadından vazgeçer, kadın geçmez, kadın erkeğe asılır ve erkek haksız yere
kendisinin kadının peşinden gittiğini hayal eder, oysa kadın onu çağırır. Erkek
manastırları kadın manastırlarından son derece daha değerlidir, erkeklerin aşka
ihtiyacı yoktur, ten onların aklını başından aynı güçle almaz, erkek erkek
olduğu için ıstırap çekmez, parasız kaldığı ya da gücü kudreti olmadığı için
ıstırap çeker, kadın kadın olduğu için ve sevilmediğiiçin ıstırap çeker. Güzel
görünüm, kahkahalar, oyunlar, ıvır zıvır ve sevimlilikler; derin denizin köpüğü
ve köpüğün altında artık kendimize değil, türe ait olduğumuz siyah bir dünya.
Sh:29
**
Erkek kadına karşı yaratıldı
ve eğer direnseydi dünya başlangıcından bu yana değişmemiş olurdu. Sayın Anne bunu kabul
etmişti ve bir bütün olarak, Medea'dan çok Antigone'ye benziyordu, Sayın
Anne'yle birlikte akıl yürütülebilir, Sayın Anne kafasının içinde güzel öğütler
veren ve aydınlık bakışlı, ölçülü ve dürüst, namuslu, kusursuz bir erkek
taşıyordu. Ne yazık ki hastalık onun en soylu niteliklerini alt etti, biz teni
ona tekrar tekrar ıstırap vermesin diye zihnimizde öldürdük onu, pek az acı
çekti, yalnızca da ölümünden önceki saatlerde.
Sh:
30
**
Dolayısıyla kadınlara karşı
gönül okşayıcı davranış doğaldır, cinsiyetlerine bağlı sefaletten onları
teselli etmeye çalışırız, bizim ' yasalarımız genellikle bu sefaleti iki
misline çıkarmaya yarar, en başta da ahlâki ve dini yasalarımız, kadınlar bu
yasaların kurbanıdırlar, biz onları mütevekkil kıldıkça daha da içler acısı
olur halleri. Yüzyıllardan
beri onları daimi hamileliğe mecbur ediyoruz, onlara en insanlıkdışı fikirleri
aşılıyoruz: Bizim üretkenlik idealimizden daha acımasız ne olabilir? Biz kadını
kişisellikten yoksun bir alet mertebesine indiriyoruz ve onu üretmeye
zorluyoruz, feda edilecek olanları, hem de zorunluluktan.
Sh:12
**
Mutlu bekârlar! Mutlu
kısırlar! İsa ile Buda hemfikirdi, onlar öldüğünden beri dünyaya gelen
milyarlarca insanın kaçına imrenebiliriz ki? Pek azına, kuşkusuz. Ne
diyordu Platon? Çağının en mutlu insanı olan büyük Pers kralının, düşsüz bir
gece kadar güzel pek az gün geçirmiş olduğunu söylüyordu. Hayatın büyük bir
zevk ve mutluluk olduğuna yemin edenlere baktığımda, onları ne güzel bulurum ne
de şanslı doğmuş sayarım, ne akıllıdırlar ne duyarlı, ne inceliklidirler ne
bilge, ne de derin, ama överek göklere çıkardıkları kişilere çok benzerler.
Sh:
13
Kaynak:
Post Mortem Albert Caraco, Fransızcadan Çeviri Işık Ergüden, Özgün Künye Post
Mortom “La Merveilleuse Collection” Editions l’Age d’Homme, 1968, VERSUS KİTAP
Mayıs 2008, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar