Said Nursi’nin Diyalog Temelleri
Kaynak: Lem'alar Yirminci Lem'a... sayfa:155-56
ÜÇÜNCÜ SEBEP
Ehl-i hakkın ihtilâfı himmetsizlikten ve aşağılıktan ve ehl-i dalâletin
ittifakı ulüvv-ü himmetten değildir. Belki ehl-i hidayetin ihtilâfı, ulüvv-ü
himmetin sû-i istimalinden ve ehl-i dalâletin ittifakı, himmetsizlikten gelen
zaaf ve aczdendir.
Ehl-i hidayeti, ulüvv-ü himmetten sû-i istimale ve dolayısıyla ihtilâfa ve
rekabete sevk eden, âhiret nokta-i nazarında bir haslet-i memdûha sayılan
hırs-ı sevap ve vazife-i uhreviyede kanaatsizlik cihetinden ileri geliyor.
Yani, "Bu sevabı ben kazanayım, bu insanları ben irşad edeyim, benim
sözümü dinlesinler" diye, karşısındaki hakikî kardeşi ve cidden muhabbet
ve muavenetine ve uhuvvetine ve yardımına muhtaç bir zâta karşı rekabetkârâne
vaziyet alır. "Şakirtlerim niçin onun yanına gidiyorlar? Niçin onun kadar
şakirtlerim bulunmuyor?" diye, enâniyeti oradan
HAŞİYE 2
Hattâ, hadis-i sahihle,
âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip,
müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi
ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi
olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar
ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve
nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka
muhtaçtırlar.
fırsat bulup,
mezmûm bir haslet olan hubb-u câha temayül ettirir, ihlâsı kaçırır, riyâ
kapısını açar.
İşte bu hatanın
ve bu yaranın ve bu müthiş maraz-ı ruhanînin ilâcı şudur ki:
Cenâb-ı Hakkın
rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle
değildir. Çünkü onlar, vazife-i İlâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki
Bazen verilir. Evet, Bazen birtek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur.
Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü Bazen birtek adamın
irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı İlâhîye medar olur.
Hem ihlâs ve
hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine
taraftar olmaktır. Yoksa, "Benden ders alıp sevap kazandırsınlar"
düşüncesi, nefsin ve enâniyetin bir hilesidir.
Ey sevaba hırslı
ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut
birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik
vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile
değildir. Belki hüner, rıza-yı İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki,
böyle hırsla "Herkes beni dinlesin?" diye, vazifeni unutup vazife-i
İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın
vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.
Hem hak ve hakikati dinleyen
ve söyleyene sevap kazandıranlar yalnız insanlar değildir. Cenâb-ı Hakkın
zîşuur mahlûkları ve ruhanîleri ve melâikeleri kâinatı doldurmuş, her tarafı
şenlendirmişler. Madem çok sevap istersin; ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı
İlâhîyi düşün. Tâ ki senin ağzından çıkan mübarek kelimelerin havadaki
efradları, ihlâs ile ve niyet-i sadıka ile hayatlansın, canlansın, hadsiz
zîşuurun kulaklarına gidip onları nurlandırsın, sana da sevap kazandırsın.
Çünkü, meselâ sen "Elhamdü lillâh" dedin. Bu kelâm, milyonlarla büyük
küçük Elhamdü lillâh kelimeleri, havada izn-i İlâhî ile yazılır. Nakkaş-ı Hakîm
abes ve israf yapmadığı için, o kesretli mübarek kelimeleri dinleyecek kadar hadsiz
kulakları halk etmiş. Eğer ihlâs ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler
hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi ruhanîlerin kulaklarına girer. Eğer
rıza-yı İlâhî ve ihlâs o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez. Sevap
da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır. Seslerinin ziyade güzel
olmadığından, dinleyenlerin azlığından sıkılan hafızların kulakları çınlasın!
http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/lemalar/yirminci-lem-a/155
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar