Print Friendly and PDF

Seninle Buluşmak İçin Ölüyorum

Bunlarada Bakarsınız



 


XL

“Tercî-i Bend”

Nâme resîd z’on cihan behr-i muracaat berem

Azm-i rucû’ mîkunem reht beçerh mîberem

Geri dönüp gitmem, ulaşmam, dönmeye hazırlanmam, varımı yoğumu gökyüzüne çekmem için o dünyadan mektup geldi.

*           Diyor ki: “Geri dön” buyruğunu duy da şehrine dön, gel. Ben de geldiğim günden beri konuğum, gönlüm orda dedim.

O yeşillik, o şekerkamışlığı hiç aklımdan çıkmadı; oraya girmişim, ordakilerleyim artık.

Havanın yüceleri, senin yırtıcı kuşuna bile korkulu bir hal aldı; beden bakımından bir güvercinim ben, kanatlarım bağlandı kaldı.

*            Bundan gam yeme; emin, neşeli bir halde uç; çünkü Harem’deki güvercinin canı eminliğe yoldaş olmuştur dedi.

Kaftanının altında bizim koruma beratımız bulunan kişi, ister karada sefer etsin, ister denizde; azık da bulur, saygı da görür.

*           Nuh düşmanlar arasında bin yıl hoş bir halde kaldı; koruyuşumuz elinden tutmadaydı;

*           sonunda da üst oldu gitti.

Onun gibi nice binlerce öz, huyu arı kula kapımdan her solukta bir dost, bir yardımcı ulaşır durur.

Kelîm, suya dalmaktan gam yemem, yararım o suyu dedi; Halil, ateşinden dertlenmem; altınım ben dedi.

Mesîh, ölüyü diriltirim adıyla; hekimlik kitabına bakmadan göz, görüş bağışlarım dedi.

Ulular ulusu Muhammed de apaçık bir işaretle gökyüzündeki Ay’ı ikiye bölerim dedi, çünkü Ay’dan da daha üstün bir Ay kesilmişim ben.

Şekli atayım da padişahlar padişahının yanına gideyim; zaten onun hararetiyle apaydınım, onun eliyle şekle bürünmüşüm.

A kardeş, gittim mi hiç yok oldu deme; sana gizli olsam bile canlar safında nazırım ben.

Güzelim adım şu dünyada seher yeli gibi eser; güzelim kokum amberler saçar, çünkü canım amberleşmiş benim.

Gül bahçesinde, yeşillikte benim gibi güzellerle, hoş kişilerle yer yurt tutarım; kuyudan da kurtulurum, ipten de; çünkü zaten çemberin dışındayım ben.

Dinleyene her sözün iki yüzü vardır; vardır ama gene de şu konuyu bırak da tercîe gel.

*

Madem taç da gökten geliyor, taht da, ululuklar ululuğu da; gönül, yola düşmen, varını yoğunu gökyüzüne götürmen daha yeğ.

Bak da seyret, denizdekilerin hepsi de incilerini elde etmişler; sense denizin kabarışı, çekilişi arasında neyi saymadasın yâni?

*           Aklını başına al da ölmüş öküzü arslan sanıp baş koyma; cansız öküz, Sâmirî’nin büyüsüyle böğürür ama cansızdır o.

*            Nemrud akbaba kanatlarıyla yücelere uçsa bile, onda Ca’fer’in kanadındaki güç kuvvet y oktur; çabuk düşer.

Güvercin hünerler gösterir de keklik avlar; olur ya... fakat güvercinlikten nasıl kurtulur da aksungur olur?

* Âzer’in eli sanatla bir put yapar; yapar ama Tanrı’dan başkası şekle can veremez; aklı veren de O’dur zaten.

Bedenin baş ağrısını çekme; beden zaten düzenle yarı hoş bir haldedir ancak; Tanrı tapısında baş korsan o yandan bir başa sahip olursun.

Sirke verirsin, şeker alırsın; boncuk verirsin, inci alırsın; sürme verirsin, görüş elde edersin; pek ho ştur bu alışverişte bulunmak.

Eli açık oluş, bağışta bulunuş, lûtfediş, deredeki su gibi secdelere kapanış, isteği, dileği b ırakıştır pey gamberlik huy ları.

Can bahçesine bak, nasıl da yeşermiş; kara gözlü huriler yurt edinmiş orasını; oraya sarhoş, yıkılmış bir halde gidersin, padişahların mezelerini y ersin.

Bahçede gezer, dolaşırsın; neşelenirsin, şakalaşırsın; utangaç güzellerin utanma perdelerini yırtarsın.

Hay-huy ettiğin yana ay yüzlün geldi; miskler kokan gül fidanın, selviyle aynı boyda.

Canlarla akıllar ona karşı secdeye kapanmış; a canın heves ettiği güzel, a can isteği dilber, pek de güzelsin derler, pek.

* A gökyüzü ayları, tez benzinize kan gelsin; a Babil melekleri, tez duyun büyücülüğü.

Derde pek ferahlık veriyorsun sen, nice Meryem’in îsa’sısın; binlerce cennetin canısın, binlerce Kevser kıskanıyor seni.

Eşim dostum olan bu gazel tercîsiz nasıl yürür? Bağla onu; senin zincirin deliliği bağlayan bir zincirdir.

*

Seher çağı, şu penceremden bir Ay baş çıkardı da nazlanarak, cilvelenerek hey dedi, söyle bakayım, kimsin sen, ona bir yol bile vermedin.

Seninle buluşmak için ölüyorum; fakat kimsin sen dedim. Dedi ki: Hiçbir şeye aldırmaz, başı dönmüş, şaşırıp kalmış bir padişahlar padişahıyım.

Benim lûtfumun kanatları olmasa hiçbir bedendeki gönül, kanat çırpınıp uçamaz; benim y ardım ipim olmadıkça hiçbir kimse kuyudan çıkamaz.

Akıl benim fermanımla topluluğun edibi olmuş; âşık benim kadehimle zevke dalmış, iyi bir geçime kavuşmuş.

Benim güzel, kutlu yüzümü görmediğinden boyu iki büklüm olan kişi, cennette iyileşir, boyu bosu düzelirse aptaldır, ahmaktır.

Çöller, ovalar aşmışsın; şehirden şehre gezip dolaşmışsın; müride benden başka sığınacak, dayanacak biri nerde?

Ölü benim kokumla dirilir, ölümsüz devlete erer; aptal benim bir sözümle gizli sözleri anlar, bilir.

A her güzelin yaşayışı dedim; bana lûtfet de ansızın bir sevgili geldi diye senden lâflar edeyim.

Dedi ki: Ben gelirsem sen gidersin, gerçekten yok olursun, bitersin; birisiyle beraber bir yere sığayım, buna hiçbir vakit imkân yok.

Her zaman, dünya dünya lûtuflarım, keremlerim var benim; fakat çalış, dayan, tertemiz ol da o vakit lütfederim sana.

Su neden aynaya dönmüş? Tertemiz de ondan; o temizlik yüzünden o kızıl gül de kahkahalarla gülüyor.

Bu birlik az olur ama kulluk yoluyla olur mu da olur; ekmek, elbise vermeye gücü olana her y anda bir bölük atlı asker bulunur.

Sen ilerledikçe her yanda bir anlayışlı hekim vardır; hem de öyle görülmemiş, eşsiz bir İsa’dır ki göz verir adama, üstelik onunla beraber anlayış da verir.

Bunu gama batmış herkes duy sun da sevinsin diye söyledim; böyle bir örnek getirdim; yoksa Tanrı’yı kula benzetenlere kanmış bir müşebbih değilim ben.

Dilsiz anlatılan her şey zararsızdır, ziyansızdır; a benim padişahlar padişahım, anlayanı faydalandırmak için sen söyle artık.

A kötü bir düşünceye kapılıp da sevgilisinin kanını döken; iyice bir bak da gör; o sensin, sen kendinden kaçmadasın.

 

Kaynak: Cilt 7-1

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar