YAHUDİ EZOTERİZMİ İLE EXODUS
HZ.
MUSA- YAHUDİ EZOTERİZMİ İLE EXODUS: Gods
And Kings- Göç: Tanrılar Ve Krallar (2014) Filmi
Filmde dikkatimizi
çeken konular:
Yahudilerin
çektikleri sıkıntılar ve gördükleri mucizelerin üst sınırda oluşu ile
yapılarındaki sertlik nedeniyle Hz. Musa’nın kolay bir peygamberlik dönemi
geçiremediğini görebiliyoruz.
Hz. Musa ile
konuşan tanrı imgesinin buluğa ermemiş çocuk olarak temsil edilmesi
tasavvuftaki veled-i kalp (kalp çocuğu) olarak bilinen sembolle
eşleştirilmesini varsayabiliriz. Bunun bir benzeri husus Allah Teâla'nın miraç
hadisesinde Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize en yakın dostu
Hazreti Ebubekir'in sesi ile hitab ettiği, Hz. İsa aleyhisselâmın doğumu
hadisesinde Hz. Meryem’in Cebrail’i insan suretinde görürken Hz. Muhammed
sallallâhü aleyhi ve sellemin şemailinde görmesi vb. hususlar bize manevi
görüşmelerin bir temsil altında olabileceğini hatırlatıyor.
Yine, denizdeki
suyun çekilme hadisesini mucize olarak değil http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25133696/ bir tabiat olayı olarak yeniden ele alınması; Fravun’un boğulmadan
kurtuluşu ve kavmine geri dönüp inançlı olma durumu üzerine bir işaret konulmuş
olması, Kur’ân-ı Kerimdeki, Yunus, 89-92. Ayetlerine tekrar bakılarak yapılan
meallerde (yani parantez ekler ile) bazı zorlamaların olduğunu bize haber
veriyor. Bu nedenle yeni bilgilerle
ayetlerin yorumlanması gerektiği
kanısı uyandırmaktadır.
Mesela 'Senden
sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için bugün sadece senin bedenini çıkarıp
(sahile) atacağız' dedik. Doğrusu insanların çoğu ayetlerimizden habersizdir.” 92. Ayetteki bedeni müfessirler cansız beden
olarak algılamaları 90. ayette geçen
“edrake-hu el garaku : onu boğacak düzeye erişti” ile uyum sağlamasına
çalışılması ile işin içinden çıkılmaz bir hal alınmıştır. Kıssalarda
İsrailiyâtın etkisinden bahsedildiğine göre göç hadisesindeki geçişin tam
bilgisine daha ileriki zamanlarda ayetlerde Allah Teâlâ’nın neyi ifade ettiğini
anlarız, diye düşünüyorum..
Ayrıca Hz. Musa ile
eşinin ilişkilerinde liderlerin eşi nasıl olurunda cevabı hazır durumdadır.
Aşağıda ilave
ettiğim yazı da filmi anlamanızda faydalı olacaktır.
HZ. MUSA ALEYHİSSELÂM VE YAHUDİ
EZOTERİZMİ
Mısır’da büyük bir gizlilik perdesi altında saklanan tek tanrı öğretisi
hiçbir zaman kitlelere mal olmamış ve sadece inisiye edilmiş rahiplerin
tekelinde kalmıştır. [İnisiyasyon (Süluk) kimi
ansiklopedilerde bireyin spiritüel gelişimi için, ‘spiritüel tesir’i alıp
aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin
içinde, sınavlara dayalı tarzda, metodlu olarak eğitimi şeklinde
tanımlanmaktadır. İnisiyasyon sözcüğünün kökeni, Latincede “bir
yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium”
sözcüğüdür. Osmanlı tarikat geleneğinde
bulunan “süluk” kelimesi de, “iplik, sıra, dizi, yol, meslek, tutulan yol” anlamlarındaki Arapça “silk”
sözcüğünden gelmektedir. Bir inisiyasyonda üstad (inisiyatör, mürşid) tektir,
öğrenci (inisiye adayı, mürit) ancak inisiyasyonu tamamladığı zaman inisiye
olur. İnisiyasyonu tamamlamamış olanlara inisiye denmez.]
Bu durum, biraz öğretinin yapısından kaynaklanmışsa da, biraz da tarihi
gelişmeler gizliliği zorunlu hale getirmiştir.
Milattan 4 bin yıl kadar önce, dünyanın hemen her yerinde dinlerde büyük
bir yozlaşma olduğu ve birçok bölgede çok tanrılı dinlerin ortaya çıktığı, eski
sembollerin her birinin putlaştırıldığı görülmektedir. Bu yozlaşmadan, kadim
Uygur İmparatorluğunun önde gelen eğitim merkezlerinden Babil gibi, Mısır da
kurtulamamıştır.
Babil’de gerileme doğaldı. Çünkü ana kaynak Mu’nun ışığı uzun zaman önce
yok olmuştu ve rahipler, kitleler üzerindeki güçlerini daha da artırmak için
dini yozlaşmaya çanak tutmuşlardı. Ancak durum Mısır’da daha farklıydı.
Mısır’daki okul Mu’ya değil, Atlantis’e dayalıydı ve öğretiyi bu ülkeye,
Naacallere kıyasla çok daha yeni olan Osiris’in bir müridi, Hermes getirmişti.
Peki ama ne oldu? Hermes rahipleri ile tek tanrılı din öğretisinin hâkim olduğu
Mısır’da bu ekol niçin geriledi? Bunun cevabını Mı ve Atlantis arasındaki
savaşta aramak gerekiyor.
Tufandan uzun zaman önce Atlantis’liler Nil deltasında bir koloni kurunca,
Mu’lular da bunu dengelemek ve stratejik önemi olan bu ülkenin tamamen Atlantis
eline geçmesini engellemek için Güney Mısır’da bir başka koloni kurdular.
Tufan öncesinde bu iki koloni arasında savaş, taraflardan herhangi birinin
üstünlüğü olmaksızın devam etti. Ana kıtaların batmasına rağmen bu koloniler
arasındaki savaş, bölgenin tufandan fazlaca etkilenmemesinden olacak, Firavun
Menes (M.O. 5.000) dönemine kadar devam etti. Savaş, dini yozlaşmanın daha
yoğun yaşandığı güneydeki krallığın galibiyeti ile sona erdi (1). Tanrı Ptah’a
ve yanısıra pekçok ikincil tanrıya inanan Güney Mısır dini, tüm ülkenin resmi
dini olarak kabul edildi. Hermes rahipleri yeraltına çekildiler ve öğretilerini
de gizli olarak sürdürme kararı aldılar.
Herşeye rağmen Kuzey Mısır halkı, tanrı Osiris, İsis ve Horus üçlemesi ile
Hermes’i unutmadı. Zaman içerisinde bunların her biri ayrı birer tanrı
ya da tanrıça olarak Mısır tanrıları panteonundaki yerlerini aldılar. Yenilgiye
kadar Kuzey Mısır’da yönetici firavunlara, Osiris’in oğlu Horus ünvanı sadece
bir sembol olarak verilirken, bu dönemden sonra tüm Mısır firavunları
kendilerinde bir ilahi güç görmeye, birer tanrı olduklarına inanmaya
başladılar.
Bu düzene sadece bir tek firavun, gizli Osiris dini rahiplerince inisiye
edilmiş olması kuvvetle muhtemel olan 4. Amenofis (M.Ö. 1353 - 1335) karşı çıktı.
Amenofis, çok tanrılı dini kaldırmaya ve "Aton Dini" (2) adını
verdiği tek tanrılı bir din oluşturmaya çalıştı. Ancak gücü, çok tanrılı dinin
rahipler kastını yok etmeye yetmedi ve bu yobaz rahipler, içine cinler girdiği
iddiasıyla firavunu beyninden ameliyat ettiler. Beyinciği çıkarılan Amenofis
kısa süre sonra öldü. Firavunluğu döneminde nispeten ortaya çıkan Osiris
rahiplerinin büyük bölümü de, çok tanrıcılar tarafından öldürüldü. Mısır’ın
Babil ve Pers istilalarına uğraması da Osiris dinine ayrıca darbe vurdu ve
kardeşlik örgütü faaliyetlerini büyük bir gizlilik altında yürütmek durumunda
kaldı.
İşte Hz. Musa aleyhisselâm da, bu üç kat sır perdesinin altına saklanmış
olan tek tanrıya inanan kardeşlik örgütünün inisiye bir üyesiydi (3). Hz. Musa aleyhisselâmın eski tek tanrılı inancı ihya etmesi ve meydana
çıkardığı Musevi dininden, önce Hristiyanlık sonra da İslamiyet’in doğması ile
dünya, anlatımları biraz daha karışık ve amaçları daha farklı da olsa, yeniden
tek tanrılı dinlerin büyük çoğunlukça benimsendiği bir yer haline geldi.
Hz. Musa aleyhisselâmın ortaya koyduğu öğretinin en büyük özelliği, tanrı
fikrini semboller vasıtasıyla değil, kitlelere doğrudan anlatmaya çalışmasıydı.
Sombollerin cahil insanlar veya çıkara rahipler tarafından gerçek anlamlarından
saptırıldığını ve putlaştırıldıklarını gören Hz. Musa aleyhisselâm, farklı bir
yaklaşımı denemek istedi. Soyut tanrı kavramına kitleleri inandırmak için
Hz. Musa aleyhisselâm, insanların bu tanrıdan korkmalarını sağlamak zorundaydı.
Tek yaratıcıya inanan ve ibadet edenlerin ödüllendirileceğini, inanmayanların
ve kötülük edenlerin ise cezalandırılacaklarını söyleyen Hz. Musa aleyhisselâm,
tanrı eliyle cezalandırma yöntemini kendisi uyguladı. Alıştıkları gibi bir
sembol vasıtasıyla tanrıya tapımma geri dönmeye çalışan İbranileri Hz. Musa
aleyhisselâm ve yandaşları tamamen kılıçtan geçirmekten çekinmediler.
Hz. Musa aleyhisselâmın kimliğine ve öğretisinin Ezoterik yönüne göz
atmadan önce, onun dinini kabul eden kavimin, İbranilerin nereden geldiklerini
ve Hz. Musa aleyhisselâm ile yollarının nasıl kesiştiğini görmemiz gerekiyor
(4).
İbraniler,
Mezopotamya’da ve özellikle de Harran ovasında yaşayan bir kavimdi.
Göçebe krallıklar şeklinde örgütlenen ve Asur devletine bağımlı olan
İbraniler, Saabi dinine bağlıydılar. Tek tanrılı inancın yozlaşmış bir biçimi
olan bu din, kadim Babil okulu öğretisinin halk arasında yayılmış şeklinden
başka bir- şey değildi.
İbranilerin bir bölümü, ülkelerinde yaşanan kuraklık ve diğer kavimlerin
topraklarını istila etmeleri nedeniyle göç etmek zorunda kaldılar ve kralları
İbrahim komutasında Mısır’a kadar gittiler. İbrahim’in,
yeni vatanının yöneticilerine hoş görünmek amacıyla oğullarına, tanrıça İsis’e
ithafen "İshak" ve "İsmail" adları verdiği öne sürülmekte.
Ayrıca, bir diğer İbrani büyüğü olan Yakub’un, üzerinde tanrı ile
konuştuğunu iddia ettiği merdivenin, Babil’in ünlü kulesine ve
"Ziggurat" adı verilen mabetlerine atıftan başka birşey olmadığı,
bunun da İbranilerin, Asur kökenli olduklarının bir ispatı olduğu iddia
edilmekte.
Bu bilgilere kısaca göz attıktan sonra, Saabi inancına ilerde değinmek
üzere, Hz. Musa aleyhisselâma geri dönelim.
Tevrat’ın, bir Yahudi kadının oğlu olduğunu iddia ettiği, aslında Firavun
2. Ramses’in öz yeğeni olan Hz. Musa aleyhisselâm (5), Ezoterik öğretiyi ve tek tanrı inancını Osiris
rahiplerinden almış bir üstaddı. Tek tanrı inancının geniş kitlelere
benimsetilmesi yanlısı olan Hz. Musa aleyhisselâm, bunu denemiş olan 4.
Amenofis’in başına gelenleri biliyordu. Çok tanrılı yaşama alışmış olan Mısır
halkına ve çok tanrılı din sayesinde yaşamlarını sürdüren rahipler sınıfına
fikirlerini kabul ettiremeyeceğinin bilincinde olan Hz. Musa aleyhisselâm, bu
düşüncelerini yaşama geçirmek için en uygun halkın, o sıralar Mısır’da
tuğlacılık ve taşçılık işleriyle uğraşan İbraniler olduğunu gördü. İbraniler,
Mısır’a geldikten sonra, çeşitli mabet ve diğer yapıların inşasında
çalıştırılmışlar ve zamanla taşçı ustâlarını barındıran Mısırlı loncalarda
çoğunluğu ele geçirmişlerdi. Lonca sistemini İbraniler, göç ettikleri ülkelere
de götürdüler ve ortadoğuda bu sistemin yayılmasında etken oldular.
Son derece iyi yetişmiş olması ve Osiris rahiplerince kabul edilecek
nitelikte bir kişiliğe sahip bulunması Hz. Musa aleyhisselâmın güçlü bir
aristokrat soydan geldiğinin göstergesidir. Osiris rahiplerinin, firavunun
yeğeni olan Hz. Musa aleyhisselâm’yı inisiye ederek yönetim çevresinde
güçlenmeye çalıştıkları tahmin edilmektedir. Nitekim Hz. Musa
aleyhisselâm, firavuna yakınlığı sebebiyle, kısa sayılabilecek bir sürede,
oldukça önemli bir görev olan, Osiris Mabedi Kutsal Yazı Katipliği’ ne
getirilmiştir (6).
Hz. Musa aleyhisselâma verilen bu görev onun ancak Başrahiplerin elde
edebileceği sırlara ulaşmasını sağlamıştır. Bu görevini yürütürken, bir yandan
da İbraniler ile diyalogunu güçlendiren Hz. Musa aleyhisselâmın bu kavimle olan
yakınlığı firavunu korkutmuştur. Hz. Musa aleyhisselâmın kendisine İbranilerden
bir ordu kuracağı ve tahtta hak iddia edeceği kuşkusuna kapılan 2. Ramses, Hz.
Musa aleyhisselâm İbraniler’le birlikte Sina’ya çekilmek üzere harekete geçtiği
zaman arkalarından askerlerini bu sebeple göndermiştir. Halbuki, Hz. Musa
aleyhisselâm ve yandaşlarım Mısır’dan kaçmaya zorlayan sebep, Hz. Musa
aleyhisselâmın tahta göz dikmesi değil, bambaşka bir olaydı.
İbranileri hemen her ortamda Mısırlılara karşı elinden geldiğince koruyan
Hz. Musa aleyhisselâm, bir gün, bir İbrani’nin Mısır’lı bir görevli tarafından
dövüldüğünü görünce olaya müdahale etmiş ve itiş— kakış sırasında Hz. Musa
aleyhisselâm, Mısır’lı görevliyi öldürmüştü (7). Osiris yasaları çok açıktı.
Bir insan öldüren kişi, kim olursa olsun mabetten kovulur ve yargılanırdı.
Mısır’da kendisine bir gelecek kalmadığını gören Hz. Musa aleyhisselâm,
yandaşı İbranilere birlikte Sina’ya çekildi. Hz. Musa aleyhisselâm burada,
Saabi "Elohim" inancı ile Osiris dinini birleştirerek, "On
Emir" ismi altında kendi öğretisinin temellerini attı. Ancak, on temel
başlık altında yazılan bu eserde Hz. Musa aleyhisselâmın kullandığı dil, Osiris
mabedinde öğrendiği sembolleri içeren Hiyoroglif dildi.
Hz. Musa aleyhisselâmın kullandığı
bu dili İbraniler’in çok büyük bir bölümü bilmemektedir. Musevi dininin
handikapı da burada başlar. Çünkü, anlatımda ve yazımda muazzam bir kısalık ve
kolaylık getiren bu dilin gerçek anlamını sadece inisiye edilmiş özel yol
mensupları bilebilir ve Hz. Musa aleyhisselâmın yandaşları arasındaki bu
kişilerin sayıları son derece azdır. Bu anlatım tarzı, sıradan insanlar için
hiçbir ifade taşımamaktadır. Örneğin,
Musevilerin tanrıya verdikleri ad olan "Yehova", köken olarak
"Y", "H" ve "V" harflerinden meydana gelmektedir
ve Ezoterik doktrindeki, tanrının eril ifadesi olan "Yod" ile dişil
ifadesi olan "Eve"in yani Osiris ile İsis’in birleşimidir (8).
Bu durum, ileriki yüzyıllarda Museviliğin biçim değiştirmesine ve dinin içine
birçok efsanenin karışmasına yol açmıştır.
Hz. Musa aleyhisselâm, aldığı eğitim nedeniyle başka türlü yazamazdı. Bu
dili de, sadece inisiye edilmişler anlayabilirdi. Nitekim,
Hz. Musa aleyhisselâma inananlar arasında çok küçük bir azınlık olan inisiye
edilmişler, diğerlerinden farklı bir yol izlediler ve Tevrat’ın Ezoterik yorumu
"Kabbala" üzerinde çalışarak, diğer Yahudi gruplarından ayrıldılar.
Öte yandan, Kral Süleyman döneminde Fenike diline tercüme edilen Tekvin,
ilk anlatımından büyük ölçüde saptı. Yahudilerin Babil tutsaklığı sırasında
Arami dilinde yeniden derlenen Tevrat’da orijinale biraz daha yaklaşıldıysa da,
yer yer anlaşılmayan bölümlerin yerine, farklı inançlardan gelen kimi efsaneler
yerleştirildi. Tevrat’ın yeniden derlenmesi zarureti, Yahudi rahiplerinin Babil
tutsaklığı sırasında "Caldi” adı verilen Babil Ezoterik okulunda inisiye
edilmeleri ve bu inisiasyon sayesinde rahiplerin, Hz. Musa aleyhisselâmın
gerçek öğretisi hakkında daha gerçekçi görüşlere sahip olmaları neticesinde
ortaya çıkmıştı.
Ancak Hz. Musa aleyhisselâmın
kullandığı dil Mısır Hiyoroglif diliydi ve İbraniler tarafından hiç
bilinmiyordu.
Hz. Musa aleyhisselâm’dan 800
yıl sonra Tevrat’ı yeniden yazan kaideli rahiplerin başı Ezra, varoluşu dahi
yanlış algılamış ve tanrının, kendisinden sudûr edilen değil, tüm âlemin yaratıcısı
olduğu tezini savunmuş ve Tevrat’a da böylece geçirmiştir. Bunun neticesinde birlik ortadan kalkmış ve yaradan ve yaratılanın olduğu
bir ikili sistem üzerine din oturtulmuştur. O güne kadar tanrının birliğini
savunan tek tanrılı inanç temellerinden değişmiş ve amaç insanların tanrıya
ulaşması çabasından, birer kul olan yaradılmışların ödül olarak cennete
gitmelerine dönüşmüştür. Benzeri bir yanlış yorumlama da tanrının cinsiyeti
konusunda ortaya çıkmış, o güne kadar hem eril, hem de dişil yanlarının varlığı
kabul edilen tanrıya Ezra tamamen eril bir görüntü vermeyi uygun bulmuştur.
Bunun neticesinde, hem Yahudilikte hem de onun etkisindeki İslamiyette kadın
daima ikinci plana itilmiştir. Ezra’nın Tevratı’ndaki, diğer birçok efsane gibi kitaba sonradan eklenmiş
olan Adem ile Havva efsanesinde Havva’nın, Adem’in kaburga kemiğinden
yaratılması, kadının doğrudan tanrıdan değil, tanrı tarafından topraktan
yaratılmış erkekten geldiği düşüncesini doğurmuş ve kadınların toplum içinde
tamimiyle ikinci sınıf yaratığa dönüşmeleri ve erkek tahakkümmüne girmeleri
sağlanmıştır.
Efsanelerin ve batıl inançların gerçek bilginin eksikliği yüzünden tek
tanrılı dinlerin bünyelerine girmesi, bu öğretilerin doğmalaşmalarına, giderek
son derece tutuculaşmalarına ve tamamiyle akılcılıktan uzaklaşmalarına yol
açmıştır.
Tek tanrılı dinin gerçek anlamını bilen ve Ezoterik öğretiyi savunanlar ile
daha sonra ortaya çıkan yaratancı dinlerin ortodoks inanırları arasındaki
amansız çatışma da bu tarihten sonra başlamıştır. Bu çatışma, Yahudilerin
Kabbalacıları, Katolik kilisesinin Ezoterik inançlı Şövalyeleri, Sünni
Müslümanların da Mutasavvıfları sapkın olarak nitelendirmelerine yol açmıştır.
Bu yöndeki tavır da, papalığın Templierleri yok etmesine, Masonluğu afarozuna,
Sünni Müslümanların "Enel Hak" diyen Hallaç El Mansur’un derisini
yüzmelerine, İsmaililer ve Babailer gibi Batıni görüşü savunanları daima ezmeye
çalışmalarına neden olmuştur. Ancak bu konular, daha sonraki bölümlerin
anlatıları olacağı için şimdi Yahudileri incelemeye devam edelim.
Hz. Musa aleyhisselâmdan sonra Yahudiler ancak Hz. Davud döneminde güçlü
bir krallık kurabildiler. Mitolojide Hz. Davud’un dev Goliat’ı yenmesi şeklinde
ifade edilen olay, Hz. Davud’un idaresindeki Yahudi kavminin, kendisinden
sayıca çok daha fazla olan diğer kavimleri yenmesine ve vaadedilen topraklarda
krallığım oluşturmasına bir atıfdır. Hz. Davud, krallığı ile birlikte,
kendilerini bir arada tutan en önemli şey olan tek tanrılı din inancını da
pekiştirmek istemiş ve başkenti Kudüs’de bu tek tanrı için çok görkemli bir
mabed yapılmasını emretmişti (9).
Bu mabedi yaparken Yahudiler, Mısır’daki 400 yıllık yaşamları sırasında
öğrenmiş oldukları taşçılık ve. duvarcılık sanatını konuşturdular. Bu denli
büyük bir mabedin yapımı için zorunlu olan örgütlenmeyi de Mısır meslek
loncalarını kopya ederek sağladılar. Mabedin yapımı için hazırlıklar hızla
sürerken Hz. Davud öldü ve yerine oğlu Süleyman geçti. Kadın ve içkiye
düşkünlüğüyle tanınan Hz. Süleyman (10), mabedin yapımıyla çok ilgili değildi.
O nedenle de çevresinde inşaatın başına geçirilebilecek yetenekli bir insan
aradı. Aradığı insanı da Sur kentinde buldu: "Hiram"...
Hiram’ın bir inisiye ya da tek tanrılı inancın bir müridi olduğu
sanılmıyor. Ancak Hiram, son derece yetenekli bir örgütleyici ve bronz işçiliği
konusunda bir deha idi. Mabedin yapımında binlerce kişi çalışıyordu. Çeşitli
meslek dallarının loncaları, çıraklar, kalfalar ve ustalar şeklinde üç dereceli
olarak örgütlenmişlerdi ve sorumluluk da ustalar arasında pay edilmişti. Her görevli
derecesine göre ücret alıyordu. Binlerce insanın hangisinin hangi derecede
olduğunun ezberlenmesi imkansızdı.
Yürürlükte olan lonca sistemine göre çıraklar ancak belli bir süre
eğitildikten sonra kalfa olabiliyorlar ve sadece çok yeteneklileri ustalığa
terfi edebiliyordu. Hiram, bu sistemi biraz daha
geliştirdi ve ücret dağıtımında kolaylık olması için, aynı mesleki sırları
gibi, her derece salikınin hayatı pahasına saklayacağı birer parola verdi. Bu
sistem işlerin hızlanmasını sağladıysa da, Hiram’ın sonunu da hazırladı. Daha
önce kendilerini usta gibi gösterip haksız yere yüksek ücret alanların bu yolu
kapanmıştı. Haksız kazanca alışmışlardan bir grup kalfa Hiram’dan ustalık
parolasını zorla almaya karar verdiler. Ancak
bunların çoğu korkup eylemden vazgeçti. İçlerinden sadece üçü Hiram’ı mabette
sıkıştırıp parolayı zorla almaya çalıştılar. Hiram parolayı vermeyi reddedince
de onu öldürdüler.
İşler bir süre için aksadıysa da, Süleyman ölen Hiram’ın yerine başkasını
buldu ve mabet bitirildi. Mabetin yapısı, burasının Mısır’daki tek tanrı
mabetlerinin daha basit de olsa, bir benzeri olduğunu ortaya koymaktadır (11). Kapının girişinde iki sütun bulunması, içeride üçgen
içinde göz, güneş, ay sembollerinin varlığı, yerin siyah ve beyaz taşlarla
kaplanması, sunak ya da mikap taşının bulunması bu mabedin, Mısır’dakiler örnek
alınarak yapıldığını göstermektedir.
Dinle ve mabetle pek ilgisi olmayan
Kral Süleyman, bir süre sonra tek bir tanrıya mı, yoksa birçok tanrıya mı
inandığını dahi unuttu ve sefahat içinde yaşamını sürdürdü. Yahudi devleti de
giderek zayıfladı ve Süleyman’ın ölümünden bir süre sonra, M.Ö. 587’de Babil
kralı Nabukadnezar tarafından yıkıldı. Ülkede yaşayanların önemlice bir bölümü işgalciler
tarafından köle olarak kullanılmak üzere Babil’e götürüldü. Tapınak işgalciler
tarafından yıkıldı (12).
Yahudiler Babil’de 50 yıl yaşadılar. Babil’de Sümerlerden kalma Ezoterik
inanışlar yozlaşmış biçimde süregeliyordu. Tek tanrılı din yerini çok tanrılı
inanışa bırakmış, eski sembolik öğretilerin hepsi birer efsane haline gelmişti.
Babil okulu, çok tanrılı dine, inisiasyon yöntemi
ile "Caldi" rahibi yetiştiriyordu. Yahudi toplumuyla birlikte
Babil’e getirilen Museviler inisiasyonun yabancısı değildiler. Lonca sistemleri
tamamıyle inisiasyona dayalıydı. Bu nedenle ne Babil yöneticileri ne de
Yahudilerin kendileri bu okula devam etmekte mahzur görmediler. Böylece Yahudi
din adamları, ne denli yozlaşmış olursa olsun, Ezoterizmi ve Hz. Musa aleyhisselâmın Ezoterik öğretisinde ne demek
istediğini daha iyi anladılar. Ancak Tevrat’a getirdikleri yeni yorumda pekçok
efsanenin öğretiye karışmasına da neden oldular.
Yahudilerin Babil tutsaklığı, Pers kralı Kyros’un Babil’i işgali (M.Ö. 530) ile son buldu. Kyros Yahudilere,
ülkelerine geri dönerek mabetlerini yeniden yapmaları için izin verdi. Bazı
kaynaklar, Pers kralının, o dönemde oldukça yaygın okluğu anlaşılan inisiasyon
yöntemlerini, Ezoterizmin Zerdüşt dinindeki yorumunu bildiğini ve bu nedenle
mabetlerini yapmak için Yahudilere izin verdiğini belirtmektedirler.
Kudüs’e dönen Yahudiler, eskisi kadar görkemli olmasa da, Kyros’un
sağladığı maddi katkı ile yeni bir mabetin yapımına başladılar. Mabed
yapılırken Yahudi rahipleri, tüm kutsal metinlerin ve Hz. Musa aleyhisselâmın
on emrinin yazılı hale getirilmesi gerektiğine, aksi takdirde yeni bir kölelik
halinde tüm dinin yok olup gideceğine karar verdiler. Böylece Ezra ve
arkadaşları, daha önce değindiğimiz Tevrat’ın yazımı işlemine başladılar.
Kutsal kitaba Babil’de öğrenilen bir sürü efsanenin sokuşturulmasına çok küçük
bir grup karşı çıktı ancak seslerini yeterince duyuramadılar. Bu grup Hz. Musa
aleyhisselâmın eserini, Mısır hiyeroglif diliyle üç kat sır perdesi altında
yazdığım ve öğretinin sırlarını da kendi seçtiği ve inisiye ettiği 70 kişilik
bir gruba verdiğini açıkladı. "Kabbalacılar" denilen bu küçük grup ve
onların inanırları bir şiire sonra Yahudi toplumundan tamamen tecrit edildiler
ve sapkın olarak nitelendirildiler. Peki bu Kabbalacılar kimlerdi ve Hz. Musa
aleyhisselâmın gerçek öğretisi neydi? (13).
Osiris Mabedinde inisiye edilmiş olan Hz. Musa aleyhisselâm, yeni dini de
Osiris dini üzerine inşa etmiş, Saabi inançlarından da bir ölçüde
faydalanmıştı. Ancak Osiris dininin gerçek sırları sadece inisiye edilen ve
belli bir eğitimden geçen kişilerin anlayabileceği nitelikte olduğu için Hz.
Musa aleyhisselâm da öğretisini müridlerine anlatabilmek maksadıyla nispeten
basitleştirmiş, basitleştiremediğini de semboller kullanarak anlatmaya
çalışmıştı. İşte Ezra’nın anlayamadığı ve değiştirerek Hz. Musa aleyhisselâm
dininin bambaşka bir hüviyete dönüşmesine neden olduğu semboller bunlardı. Hz.
Musa aleyhisselâm, öğretisinin yozlaşmaması ve sembollerin gerçek anlamlarının
yok olup gitmemesi için eski bir yöntemi kullandı. Müridleri arasından en
uygun gördüğü 70 kişiyi seçti ve onları inisiye etti, zaman içerisinde
eğitimlerini tamamladı ve sırların gerçek manalarını öğretti. Onlara, İbrani
dilinde "kabul edilmişler" anlamında Kabbalacılar ismini verdi.
Kabbala öğretisini benimseyen ve zorunlu göçler sırasında Yahuda çölünde
kalan grupa Esseniler adı verilir. Ancak bu konu ilerde inceleneceği için
Kabbala öğretisine geri dönelim.
Oldukça uzun bir süre Hz. Musa aleyhisselâmın gerçek öğretisini inisiasyon
yöntemi ile takipçileri arasında yayan Kabbalacılar, yaşadıkları yerlerin
İsmaililer tarafından işgal edilmesinden sonra, daha özgür davranabileceklerini
gördüler. Ezoterik içerikli sufi tarikatların ortaya çıktığı bu çağda
Kabbalacılar da ortamın özgürlüğünden yararlanarak, öğretilerini basılı bale
gelirdiler. Kabbalaların en önemli iki eseri M.S. 1200’Ierde İspanya’da
yazıldı. Müslüman Endülüs devletinde ortaya çıkan bu eserler "Zohar"
ve "Seferitsire" idi. Bazı araştırmacılar İslami Tasavvuf
hareketinin Kabbala’nın da kökeni olduğunu öne sürmektedir. Ancak tam aksine,
İslami Tasavvufu yaratan kaynakların başında, Mısır Hermetik inançları, Yunan
Pisagor-Eflatun felsefesi kadar, Kabbala felsefesi de gelmektedir.
Kabbala’nın önde gelen kitabı Seferitsire’ye (14) göre Evren, çeşitli
elemanların aracılığıyla yüce bir varlıktan tezahür etmiştir. Bu elemanların
ilki, tanrının ışıksal varlığı olan Ateş’dir. İkinci eleman bu yüce ışıktan
çıkan Ruh’dur ve sembolü Hava’dır. Üçüncüsü Su’dur ve havadan doğan su Oksijen
ve Hidrojen’in bileşimidir. Bu sembolün Ezoterik anlamı, suyun yaşamı
bünyesinde barındırdığıdır. Dördüncü eleman ise, ateşin katılaşmış türevi olan
Toprak’dır. Seferitsire, dünyanın oluşumunda bu dört temel elemanın yanısıra,
altı yan gücün de kullanıldığından bahsetmektedir. Bunlar dört yön, yani kuzey,
güney, doğu ve batı ile iki kutup, yani aşağı ve yukarı yönlerdir.
Tüm evren yüce varlıktan sudûr etmiştir, halen onun içinde yüzmektedir ve
herşey sonunda ona geri dönecektir. İşte bu nedenle tüm varlıklar birdir ve tüm
insanlar kardeştir.
Kabbalacılar tanrı için,
insanın idrakinin dışında anlamına gelen "En-Soph" kelimesini
kullanmışlardır. Tanrının önsüz ve sonrasız olduğunu ifade eden bu kelimenin
Mısır kökenli olduğu ve Yunanca’da "akıl ve hikmet" anlamına gelen
"Sophus" kelimesiyle aynı kökten geldiği sanılmaktadır.
Kabbalacıların diğer önemli eseri Zohar’da aynı Ezoterik anlatı daha da
geliştirilmiştir. Zohar’a göre, yaşamın üzerine kurulu olduğu tüm sistemin
amacı, tanrıdan bir parça olan ruhun tekamül ederek yine ona dönmesidir. Ancak
kamil insanın, yani "Adam Kamon"un
tanrıya ulaşması mümkündür. Her devirde mutlaka bir veya birkaç Adam Kamon
bulunmuştur.
Adam Kamon olmak bireylerin sürdürdüğü yaşam tarzına bağlıdır. Evrende en
güçlü yasa tekâmül yasasıdır. Ama bir diğer yasa daha vardır; o da varlıkların
kendi iradeleri ile hareket edebilmeleri yasasıdır. Bu nedenle bir insanın Adam
Kamon haline gelebilmesi kendisine bağlıdır. Ancak hiçkimse bir tek yaşam
içinde kâmil insan olamaz. Ölümsüz olan ruh, bedenden bedene geçerek, mükemmeli
arar. Mükemmeli, yani ilahi sırrı, ancak layık ise bulabilir.
Kabbalacılar, bir yandan
İslam, diğer yandan da Hristiyan dünyasındaki Ezoterik öğreti ekollerini
etkilemişlerdir. Avrupa Yahudileri arasında Kabbala inancı, Haddisimler
ile su yüzüne çıkmıştır. Halen günümüzde varlığını sürdüren Kabbalacılığın
bu halka inmiş şeklinin din kitaplarında, Panteist inançlar açıkça
gözlemlenebilmektedir.
Kaynakça
1- SANTESSON Hans Stephan -
"Batık Ülke MU Uygarlığı” - RM Yayınlan - İstanbul 1989 - Sf. 92
2- İNAN Afet - "Eski Mısır
Tarihi" - İstanbul 1956 - Sf. 108
3- SCHURE Edouard - "Büyük
İnisiyeler" - RM Yayınlan - İstanbul 1989 - Sf. 221
4- HOOKE Sanıuel Heiy -
"Ortadoğu Mitolojisi" - İmge Yayınları Ankara 1991 - Sf. 122
5- SCHURE E. -İe- Sf. 229
6- SCHURE E. -İe-Sf. 233
7- SCHURE E. -İe- Sf. 235
8- SCHURE E. -İe- Sf. 246
9- Büyük Dinler ve Mezhepler
Ansiklopedisi - İstanbul 1964 - Sf. 172
10- DE NERVAL Gerard -
"Doğuya Seyahat" - Kültür ve Turizm Bakanlığı Ya-yınları - Ankara
1984 - Sf. 97
11- ÖRS Hayrullah - "Hz. Musa
aleyhisselâm ve Yahudilik" - Remzi Kitabevi İstanbul 1966 - Sf. 232
12- ÖRS Hayrullah -İe- Sf. 265
13- ÖRS Hayrullah -İe- Sf. 338
14- Türk Mason Dergisi - Sayı 21 -
İstanbul 1956 - Sf. 1095
Sh: 39-50
Kaynak: Cihangir GENER, Ezoterik-Batıni
Doktrinler, Tarihî Gece Yayınları, Birinci Baskı: Haziran 1994, Ankara
EXODUS:
GODS AND KİNGS- Göç: Tanrılar ve Krallar (2014)
Yönetmen: Ridley Scott
Senaryo: Adam Cooper, Bill Collage, Jeffrey Caine
Ülke: İngiltere, ABD
Tür: Aksiyon, Macera, Dram
Vizyon Tarihi: 12 Aralık 2014 (Türkiye)
Süre: 150 dakika
Dil: İngilizce
Müzik: Alberto Iglesias
Nam-ı Diğer: Moses | The Book of Exodus
Oyuncular: Christian Bale, Joel Edgerton, John Turturro, Aaron Paul , Ben Mendelsohn,
Özet
Ünlü yönetmen Ridley Scott'ın yönetmenliğini yaptığı
film, Hz. Musa'nın hayatının önemli dönüm noktalarını konu ediniyor. On Emir
(1956) The Ten Commandments filmindeki senaryosunun tekrar işlenilmiş gibi hali
var.
Tevrat'ın bazı bölümlerinden esinlenerek yazılan
hikaye, Musa'nın doğumu ve Mısır kraliyet ailesi tarafından evlat edilişiyle
başlıyor. Sonrasında ise firavuna baş kaldırıp Mısır'da köle olarak
çalıştırılan İbraniler'i serbest bırakılmasını sağlamasıyla başlayan ve ölümüne
kadar geçen sürece odaklanıyor.
Senaryosunu Bill Collage, Adam Cooper ve Steven
Zaillian'ın senaryosunu kaleme aldığı filmin başrollerini Christian Bale, Aaron
Paul ve Ben Kingsley paylaşıyor
Filmden
Milattan önce 1300. İbraniler 400 yıldır Mısır'ın
kölesi.
Mısır'ın heykellerini, şehirlerini, görkemini inşa
ediyorlar.
Tüm bu süre zarfında vatanlarını unutmadılar. Ya da
tanrılarını.
Tanrı da onları unutmadı.
**
Hitit Ordusu’nun 16 bin askerle Kadeş dışında kamp
kurduğu doğru. Sebebi tam olarak bilinmiyor. Belli ki Hititliler sınırı geçmeye
çalışıyorlar. Başka ne yapacaklar ki?
İstihbaratımıza
göre bizim tarafımızdan saldırı öngörüyorlar. Saldırıya hazırlandığımızı
düşünüyorlar, ki öyle bir şey yok. Yapmak istemediğim ve yapmayacağım Hitit Ordusu ile saray duvarlarının dışında
savaşmaktır. Gelin.
- İç uzuvlar ne diyor?
- Bir şey
demezler. İma ederler.
- Bu da yoruma açıktır.
- Yorumla o halde. Caydırıcı saldırıda kazanacak mıyız
kaybedecek miyiz?
Evet mi, hayır
mı?
Kesin değil.
Ama kesin olan başka bir şey var. Savaşta bir lider kurtarılacak ve kurtarıcısı günün birinde liderlik
edecek. İç uzuvlar ayrıca mantığı terk edeceğimizi ve kehanetlerin bize rehberlik edeceğini de
söylemeli. Yüce Sekhmet, Firavun adına kadeh kaldırıyor ve Kadeş'teki Hitit zaferi için dua ediyor.
**
Musa! Musa! Musa! Musa. Ne oldu orada?
Hiçbir şey.
Komutanlara da aynı şeyi sordum. Onlar da yalan söyledi. Sıkıldım artık.
- Bir şeyler olduğunu sanıyor. Ama olmadı.
- Yani?
- Baş rahibe ve
onun kehaneti.
- Kimin kazanacağını göremediğini söyledi. Diğeri.
"Bir lider kurtarılacak " Diye devam eden. Oğlumun hayatını mı
kurtardın?
- Evet.
- Otur. "Teşekkürler" kafi değil ama
teşekkür ederim. Alametlere ve kehanetlere inanmadığını biliyorum.
- Ama ben inanıyorum.
- Buna saygı duyuyorum. Fakat bu herhangi bir şey
değil. Hiçbir mantığı yok.
- Çünkü benim kanımdan değilsin.
- Evet. Benim varisim olamayacağın doğru. Olağan
yoldan olmaz. Hiçbir şekilde olmaz. Nasıl düşünüyorsan düşün işte burada
oturuyoruz. Kişinin kendi oğlu hakkında böyle söylemesi korkunç fakat liderlik
için sana ondan daha çok güveniyorum.
Hitit atlıları savunmamızı kırıp saldırılarına
başladılar.
Kendimi düşmanla çepeçevre buldum.
Asker ya da kalkanım yoktu.
Hayatım uğruna umutsuz bir dövüşle yüzleşiyordum.
Sadece tanrıların yardımı ile saldırganları alt
ederek
yeniden Ra
Bölüğü'ne katıldım.
- Dur orada.
- Başka şekilde ifade etmek istediğin bir şey var mı?
- Yok.
- Devam edeyim mi?
- Hayır. Eminim
gerisi iyidir. Sırada ne var?
- Pithom.
- Ne olmuş?
- Kölelerle
ilgili bir durum var.
- Peki. Ramses?
- Ne?
Oraya git, vali
ile buluş, etrafa bak ve rapor çıkar.
- Ben mi?
- Günün birinde
senin olacak. Biraz ilgi alaka göster. Başka ne var?
- Valiyi
görmeye ben giderim.
- Olmaz. Ben giderim.
- Senin görev yetkinin altında.
- Tüm generallerin yetkisi altında. Ben yaparım. Savaş
alanında olanları unutabilir miyiz Ramses?
**
Eğer durum tam tersi olsaydı ben de senin hayatını
kurtarırdım.
Biliyorum. Biliyorum. İyi atıştı.
Tanrılar hedef almana rehberlik etmiş olsa bile.
Kanında birazcık zehir olması iyidir. Bir sonraki zehirli ısırık için seni daha
az kırılgan yapar. Hatta belki de babamın zehri için.
**
Pithom'a hoş geldiniz. Kokuya alışırsınız. Görünüşe
bakılırsa, vali kaynaklarının büyük kısmının keyfini çıkarıyor. Bu, herkesin
istediği bir iş değil efendim. Pozitif kalmak için belli miktarda rahatlık
zorunludur. Problem ne biliyor musunuz?
Bu günlerde
insanlar çok uzun yaşıyor. Her yıl ölüm oranı, doğum oranının gerisinde
kalıyor. Bu insanlar spor yapar gibi çoğalıyorlar. Problem mi bu?
İşgücünün yetişmesi
yani?
Hayır. Elbette
değil. Üretim için iyi. Elbette öyle ama bir noktaya kadar. Ama topluluk senin
ölmeni isteyince, evet problem oluyor. Yani ya düzeni sağlamak için ya daha
fazla asker vereceğim ya da sürüyü
inceltmeye başlayacağım. Bu asılsız teori dışında bir şey olmadan insanları
katledersen kaçınmayı istediğin bütün o
olayları provoke edersin. Güzel, o halde bana asker verin.
- Gidip aşağıda konuşalım.
- Ne alaka?
Ayaklanmadan
endişe ediyorsun. Endişen gerçek mi bir bakalım.
- Onlarla konuşarak mı?
-
Onlarla konuşurken yüzlerine bakarak. Birinin gözünün içine bakarak hakkında
çok şey söyleyebilirsin. Size İbraniler hakkında bir şey söyleyeyim. İşbirlikçi
ve kavgacı insanlardır. Kendi dillerindeki Yahudi'nin anlamını biliyor musun?
- "Tanrı
ile kavga eden."
- "Tanrı ile güreşen." Arada fark var.
Sizin kadar eğitimli olmayabilirim, siz de bunu
hatırlatmak istiyorsunuz galiba. Ama bu adamlarla her gün uğraşıyorum. Ne
konuştuğumum farkındayım.
Gelmek zorunda değilsin. Kendi başıma giderim.
**
Dur! Neden cezalandırılıyor?
Israrla sorun
çıkarıyor efendim.
- Neden gülümsüyor?
- Acı
hissetmediğini söylüyor efendim. Neden kırbaçlıyorsun o halde?
Gelişigüzel
güzel toplanmadınız. İhtiyarları görmek istedim.
- Söyleyin, neye dua ediyorsunuz?
- Canaan'ı (Kenân’ı ) tekrar görmek için. Canaan'ı
tekrar görmek mi?
Hiç görmediniz
ki. Ben gördüm. Mısır ordusundansa azılı kabileler tarafından iskan edildiğini
gördüm. Yani oraya dönmeyeceksiniz ya da dönerseniz onlardansınız.
- Tanrı aksini söylüyor.
- Hangi tanrı?
Senin tanrın
mı?
İbrahim'in
tanrısı mı?
Özel olduğunuzu
söyleyen tanrı mı?
Seçilmiş
olduğunuzu söyleyen mi?
Gel buraya.
Kalk. Gel. Tanrı yanılıyor. İkna olmadığını
görebiliyorum. Bu bir problem işte. Çünkü hayali inancın
yanında bağnazlık bulunur. Onun yanında da ayaklanma, onun yanında da devrim.
- Hepsi de ihtiyarlardan başlar.
İsmin ne?
- Seninki ne?
Söyleyeyim. Bithiah'ın
oğlu, Horemheb'in torunu Musa'yım. Bunun ve geri kalanların ismini kayıt
et. Sonraki grubu getirin. Benim ismim Nun.
- Efendim!
- Dur orada!
- Bırakın
geçsin. İhtiyarların size söylemesi gereken bir şey var. Ama burada olmaz.
- Ne zaman ve nerede, söyle.
- İbadethanede, bu gece. Alın.
**
Serüveninizden sağ kurtulmuşsunuz görüyorum.
- Sizi yine beklettiğim için özür dilerim.
- Beklemiyorum.
- Taşocağı gezintiniz nasıldı?
- Güzel.
- Ne ile karşı karşıyayım gördünüz. Sizin için
getirebileceğin herhangi bir başka kayıt var mı söyleyin?
Bunların
hepsinin Memfis'e rapor edildiğini söyleyebiliyor musun?
Onayladı mı?
Yazıya geçirdin
mi?
- Elbette.
Kayıt altına alındı.
- Kontrol etmemin sakıncası var mı?
Elbette yok.
Fakat yanlış olan ne anlamıyorum. Hoşunuza gitmeyen bir şey mi yaptım?
Yaptıysam sizi
memnun etmemin bir yolu var mı?
Kral gibi yaşamayı bırakabilirsin. Sen kral değilsin.
**
ve Canaan
topraklarını işgal edeceksiniz.
- Canaan zaten işgal edilmiş durumda.
- Tanrı geri döneceğimizi vaat ediyor.
- Mahkum olarak mı, tabutta mı?
- Özgür biri
olarak
Topraklarında süt ve bal akıyor.
En azından
dışarıda bekleyebilirler mi?
Tehlike arz
etmiyoruz. Atların yanında bekleyin.
- Tesadüfe inanır mısın?
- Diğer her şey
kadar.
- Bunun tesadüf olduğunu sanmıyorum.
- Ne değil?
- Pithom'a
gelmen. Neden geldin?
- İş için.
Otur.
Baban kim?
İsmini bilmediğini biliyorum. Tek bildiğin
annenin adını söylemediği, firavunun ordusunda general olduğu. Bunun seni rahatsız ettiğini görebiliyorum. Bu
ilgini çekecek. General diye biri yoktu. Annenin, anne dediğin kadının çocuğu
yoktu. Bir köle olarak doğdun.
Gitme. Gitme. Benim gitmem senin gitmenden daha iyi.
Gidiyorum. Şimdi gidersen daha sonra geri geleceksin çünkü bir şeyler yanlış biliyorsun. Bunu hep
hissetmiştin.
- Lütfen.
- Herkes dışarı.
- Dışarı.
Senin
doğum yılında bizi köleliğimizden
kurtarmak için doğacak liderimizin
doğacağına dair kehanet vardı. Ayrıca Memfis'de doğacak her İbrani ilk çocuğun öldürüleceğini söyleyen bir hüküm de. Annen
ve baban bunun olmasını beklemedi. Kurtulmana dair herhangi bir şans hiç
olmamasından iyiydi. Seni ablana teslim ettiler. Seni bir sepete koyup nehir
kıyısına götürdü. Firavun Paramesse'in kızı Bithia'nın yıkandığını bildiği
yerde suya bıraktı. Bithia seni ve ablanı, hizmetçi olarak, aldı ve kendi
çocuğu gibi yetiştirdi. Muhtemelen seni sevdi de. Ama sana ya da başka kimseye
gerçeği söylemedi.
-
Sen İbranisin.
-
Gerçeği öyle mi?
Gerçek şu ki,
bu güzel bir hikaye bile değil. Ben de güya siz iyi hikaye anlatırsınız
sanıyordum.
**
Sen, köle.
Sen! Bu bilgi için
ödül mü bekliyorsunuz?
Bizim ödülümüz size hizmet etmektir.
Öyle dedi ama sizin
aklınızda bunun ötesinde biraz para varsa geri çevirmezdik. Şuna ne dersiniz o
halde?
Sizi öldürmesem ya?
Bu yeterli bir ödeme olur. Siz yok mu siz.
**
Lütfen terk edin. Lütfen.
- Nasıl geçti?
- Başka zaman
konuşabiliriz. Şimdi de konuşabiliriz. Şayet ordunun asık suratlı hekimleri bir
mola verirse. Otursana. Şehrin kayıtlarına göz gezdiriyoruz. Bu adam kesinlikle
hırsız. Hayatın büyük ironilerinden biri, güç için dibi düşen adamlar onu
kazanmak için en uygun, kullanmak için en uygunsuzlar oluyor.
- Sorun ne Musa?
- Hastasın.
Seni rahatsız eden başka bir şey var. Bunu görebiliyorum. Yok. Başka bir şey
yok. Tanrılar tarafından korun ve yenilen. Hayatının her anında. Sola doğru.
Hayır senin soluna. Biraz daha. Biraz daha.
- Güzel.
-
Epey yüksek. Anıtların anıt olmasının bir sebebi vardır. İlham verirler. Bu
durumda ne gibi bir ilham?
Bu ve her durumda, güç. Her ne ise sesli
söyle.
Pithom valisi
dışarıda. Gündemimizde değil.
- Pithom'a geri gidebilir ta ki
- Hayır. Bunu halletmemiz lazım. İçeri çağırın. Yeni
krala bağışlanmak için yalvarmaya geldiysen işe yaramayacak. Tutuklayın.
Bekleyin lütfen. En azından cevap verebilir miyim?
Yalvarırım.
Sizin çıkarınıza.
- Kısa tut.
- Tutarım. Kralla yalnız konuşursam. Tavsiyem, o ve
diğer generallerin odayı terk etmesi yönünde. Gerçekten mi?
Tavsiyen öyle
mi?
Sen onun
danışmanı değilsin.
- Doğru. Sensin o.
- Doğru dedin. Musa. Musa. Vali dışındaki herkes
dışarı.
**
Haberler kötü. İşte geldin. Vali. Adamı
tutuklamamışsın. Baş danışmanının tavsiyesine uymadın. Hayır, adam gelmiş
sonuçta. İki korumanın saldırıya uğradığını ve birinin kurtulduğunu söyledi.
Ben de umurumda olmadığını söyledim. Sonra bana akıl almaz bir hikâye
anlattı. Ona da çok güvenilir kaynaklardan anlatılmış. Üzerine gidince İbrani
casusların söylediğini itiraf etti.
- Neden bahsettiğimi biliyorsun.
- Evet. Sen ne düşünüyorsun?
- Bence çirkin
ve saçma bir durum. Evet.
- Evet! Senin, tüm o insanların, bir İbrani olması.
Böyle bir hikayeye nasıl inanabilirim dedim?
İnanamazsın
kuzen. Peki ya inanmamayı seçiyorsam Musa?
Ne yapmam
lazım?
Bithia! Anne.
Adam hırsızın teki. Bunu oğlum ortaya çıkardı. Sen
değil. Bunu da babana rapor etti, eğer kendisi ölmeseydi bu hırsızı asacaktı.
Kendisinin servis ettiği mesnetsiz yalanlarına inanıyorsun. Tek istediğim
gerçek olup olmadığını bilmek. Nutuk atmanı istemedim. Bunu daha fazla dile
getirmek ona paye vermek olur.
- Ben bunu yapmayacağım.
- Soruya cevap ver.
- Evet mi hayır mı?
- Seninle mi
konuşuyordum?
Getirin onu.
İçeri getirin. Hemen! Miriam! Gel ve otur. Şimdi sana çok garip gelecek şeyler
soracağım. Dürüstçe cevap vermeni istiyorum. Musa'yı nasıl bilirsin?
Nasıl olduğunu
biliyorsun. Ve seni de nasıl bildiğimi. İkinizin de büyümenize yardım ettim.
- O halde onun ablası değilsin?
- Elbette
değilim.
- İbrani de değilsin.
- Değilim.
Lütfen kolunu masaya koy.
- Ramses -
Aptallık etme!
- Seninle
konuşmuyorum! Onunla konuşuyorum. Tüm kolunu masaya koy Meryem. Teşekkürler.
Ramses. Daha fazla ileri gitme.
- Gidersem ne olur?
- Daha fazla
ileri gitme. Bundan kesin emin misin?
Ya elini çek ya
da hemen kullan. Belki de soruyu sen cevaplamak istersin?
O halde devam
ediyorum. Soruyu tekrar soracağım Miriam. Yine hayır diye cevaplarsan olacaklar için özür dilerim. Onun ablası
mısın?
Hayır. Evet!
Evet!
**
Onu öldürmek için sebebe ihtiyacın yok ama artık bir
sebebin var.
- Bu ihanettir.
- O nasıl oluyor?
- Az önce bunu
bildiğini itiraf etti ya.
- İtiraf değildi! Kolunun kesilmesini istemedi
düpedüz. Bunu gözlerinde gördüm. Bu hikayeye inanmıyor. Ben de inanmak
istemiyorum! Sen inanmak istiyorsun çünkü bu ondan kurtulmak için bir fırsat. Zaten
hep kurtulmak istemiştin. Sürgün edilsin demedim, ölsün dedim. Gittiği yerde
bunun olacağından eminim. Khyan. Annemle konuşmama izin ver.
Emredersiniz efendim. Gel Miriam. Kendisi için bir
hiçten daha fazlası olmayan hizmetçisini her erkek korumazdı. Bu aileden
olmayan biri kesinlikle yapmazdı. Ben dahil. Ben de duymak istediğini
söylemezdim. O da söylemezdi. Biz seni bu kadar çok seviyoruz işte.
"Biz" mi?
- Bu doğru
değil.
- Doğru. Seni nehre getirdiğimde bunu takıyordun.
Bariz sebeplerden ötürü çıkarmıştım. Bu sensin. Annemiz ve senin arandaki bağ.
Ablan hayatını kurtardı. Şimdi de sen onunkini. Moshe. Miriam. Üzgünüm efendim.
- Musa!
- Musa!
Çalınacak bir şeyim yok. Atım öldü. At için buraya gelmedik Moshe.
**
Tiran Boğazı Kızıl Deniz
Biraz daha yukarıya. Ne yapıyorsunuz?
Durmayın,
çalışmaya devam edin. Keçilerimiz için su getir. Hey sen. Sıranı bekle.
Hayvanlarınızı yalaktan geri çekin. Tekrar sizindir.
- Nerelisin?
- Buranın
batısından.
- Nereye gidiyorsun?
- Doğuya.
- Ne yaptın?
- Ne demek
istiyorsun?
Suç falan mı
işledin?
Saygısızlık
etmek istemem ama kızlarınız beni biraz yemek için davet etti. Sorguya
çekileceğimi söylememişlerdi. Özür dilerim. Merak ettim sadece. Eğer istersen
yemekten önce temizlenebilirsin. Her nereye gideceksen gitmeden önce istersen
geceyi burada geçirebilirsin. Teşekkürler. Memfis'e hiç gitmemiş ve hiç
gitmeyecek birine orayı tarif etsene. Uygar demek istemem çünkü gücendirmek
istemiyorum ama uygar bir yer. Orada keçilerden ve koyunlardan fazlası var.
- Burada da onlardan fazlası var.
- Gerçekten mi?
Nerede?
Özür dilerim.
Kabalık ettim. Kabalık ettim.
- Burada yaşıyorum diye cahil değilim.
- Bunu görebiliyorum. Sana tek bir şey söyleyebilirim.
Burası geldiğim yer ile bura arasındaki uzak ara en güzel yer.
- Demek gidiyorsun?
- Elbette.
Benim gibi biri için burada bir şey yok. Ne zaman?
Bugün mü?
Bu anı zaman
içerisinde hatırlayın. Bu yeminlerden sonra dünyaya şöyle diyeceksiniz.
"Bu benim kocam." "Bu benim karım." - Ben Zipporah.
- Ben Musa.
- Seni kabul ediyorum Zipporah.
- Hayatındaki en önemli şey ne?
- Nerede olmayı tercih edersin?
- Beni ne zaman terk edeceksin?
**
9 Yıl Sonra
"Kendine has" dedim. Lahitimi tartışmak
istemiyorum aslında. Neden sürekli benimle tartışmak istediğini tartışmak
istiyorum. Saygılarımla. Tahtı alırkenki ilk yapı emriniz olmalıydı. Tasavvur
edebileceğiniz gibi büyük bir proje olacak. Görünüşe göre benim evim de öyle.
- Sarayla ilgili bir sorun mu var?
- Daha bitmedi
işte. Artık bitmesi uzun sürmez. Ben o sırada burada bedevi gibi yaşarken aylar
önce de bunu demiştin. Bitirin şu işi. Daha hızlı! Yoksa birini mi öldürmek
zorundayım?
Bence fikrinizi
açıkça belli ettiniz.
- İyi atış baba.
- Biraz daha yukarıya hedef al. Az kalsın oluyordu.
Hiç en yukarısına çıktın mı?
Hayır. Çıkmak
ister misin?
- Annem
yasaklanmış olduğunu söylüyor.
- Kim tarafından?
- Tanrımız
tarafından.
- Tanrımız. Bizi dağları tırmanmaktan men mi ediyor?
Bütün dağlardan
değil. Sadece bundan. Tanrının dağı o.
- Kafasını karıştırıyorsun.
- Karıştırmayı denemiyorum. Oğlumuzun hiçbir şeye
inanmadan büyümesi güzel mi?
Kendine
inanarak büyümesi kötü mü?
- Bu benim
inancım.
- Biliyorum.
- Ayrıca onun da.
- Anlıyorum.
- Büyüyünce kendi kararını verebilir.
- Evet.
- Tıpkı senin gibi. Şimdiden benim gibi zaten. Moshe.
Yardım et bana! Sanırım bacağım kırıldı. Bundan daha
da fazlası. Ne dedin?
- Generalsin sanıyordum. Bir generale ihtiyacım var.
- Savaşmak için. Neden olacak?
Başına darbe aldın. Gördüğün ya da sonradan gördüğünü
sandığın bunun bir etkisiydi. Kafamı çarpmadan önce fırtına başlamıştı.
- Fırtına değildi.
- Geçti artık, iyisin.
- Fırtına da bir şeydi.
- Farklı bir şeydi.
- Ama çocuk sadece zihnindeydi.
- Nereden biliyorsun?
- Nereden
biliyorsun?
- Çünkü tanrı
çocuk değildir! Neye benziyor o halde?
Tarif etsene
onu. Benim gibi birine onu tarif et.
- Kulağa nasıl geliyor biliyor musun?
- Evet.
Sanrısal geliyor. Evet. Evet.
- Biraz daha dinlenmen gerek.
- Evet, evet. Sana bir şey söylemem gerek. Sana bir
şey söylemem gerek. Sana tam olarak dürüst olmadım?
- Hangi konuda?
- Kim olduğum
konusunda. Ne yaptığım ve kim olduğum konusunda. Ve nasıl hissettiğim.
- Benim için hissettiklerin mi?
- Hayır. Hayır.
O konuda dürüsttüm.
- Dinlen. Dinlen.
- Beni bırakma. Hayır. Hayır. Moshe. Gershom?
- Ne yapıyorsun
orada?
- Hiç. Uyuyamıyorum.
- Benim için mi endişeleniyorsun?
- Evet.
Endişelenme. İyi olacağım.
- Ne bu?
- Neye
benziyor?
İçeri gel.
İçeri gel! Tüm onlarla ne yapacaksın?
Seni tekrar
göreceğimden emin olacağım. Onları yere bırakırsan beni sonsuza kadar
görebilirsin. Bunun anlamı ne?
Bir zamanlar
tanıdığım biri. Sonsuza kadar sürmeyecek. Seni tekrar göreceğim. Bana inanıyor
musun?
Aferin sana.
Asla insanların duymak istediklerini söyleme. Ama seni tekrar göreceğim. Bunu
benim için saklar mısın?
Gershom.
Gershom
lütfen bana bak. Nasıl bir tanrı bir adama ailesini
terk etmesini söyler?
- Eğer sen anlıyorsan ben de anlarım.
- Anlamıyorum. Yani sorunu cevaplayamam. Bu, inanç
anlamına geliyorsa inancımı seni elimde tutmak için takas ederim. Dokunma bana. Git. Git!
**
- Bağışlayacak
sütün var mı baba?
- Evet. Nereden
geldin?
Denizden
geliyorum. Dar ve tehlikeli bir yol. Teşekkürler baba.
**
Joshua. Seni hatırlıyorum. Hala acı hissetmiyor musun?
Atlara göz
kulak ol.
- Teşekkürler.
- Tekrar hoş geldin kardeşim. Aaron. Senin kardeşin.
Ithamar. Ithamar, bu senin meşhur amcan Musa. Bir zamanlar Mısır prensiydi.
**
Ben iyiyim. Herkes iyi. Çok güzel
uyuyorsun evladım çünkü sevildiğini
biliyorsun. Ben hiç böyle güzel uyumadım.
Artık sana Yüce Ramses diye hitap etmem
gerektiği söylendi.
- Musa. Hayattasın. Hayatta olduğuna
sevindim.
- Gerçekten mi?
Bu yüzden mi beni öldürmeleri için iki
suikastçı gönderdin?
-
Annemdir.
- Onu suçlama.
- Evet. Senin ölmeni o istiyordu.
Bulacağın yere kılıcın neden saklandı sanıyorsun?
Musa. Buraya tahtını almak için gelmedim.
Bunun, o çok endişe ettiğin kehanetle alakası yok. Başka bir şey var. Bana
burada durumların çok kötüye gittiği
söylendi. Durumlar her zaman olduğundan daha iyi Musa.
- Hayır.
- Düzen var.
- Düzen mi?
Kölelerin cesetleri gündüz gece yakılıyor
artık. Kendi gözlerimle gördüm. Buna düzen mi diyorsun?
-
Köle onlar.
- Hayır değiller.
- Ne bekliyordun ki?
Onlar Mısırlı, Mısırlılar gibi muamele
görmeliler. Aynı haklara sahip olmalı, çalışmaları için para almalılar. Yoksa
onları azat etmek zorundasın. Onlar Mısırlı değiller. Köle onlar Musa. Başka ne
bekliyorsun ki?
Birden bire bırakılsalar ne yapacaklarını
bilmez şekilde kendilerini hayvanlar gibi bulurlar. Onlar hayvan deme sakın!
Dinle. Yalnızca ekonomik bakış açısından bile
istediğin şey en küçük tabirle epey güç. Basit bir evet duymayı
beklemiyordum. Ama basit bir hayır da duymak istemiyorum. Bana bunu mu
söylüyorsun?
Hayır mı diyorsun?
Hayır demiyorum. Zaman diyorum. Zaman.
- İbranileri dinliyorsun.
- Dinlemiyorum. Kiminle konuşuyorsun?
Tanrıyla. Tanrıyla.
Hangi tanrıyla?
**
Teklifini
cidden hesaba almıyorsunuzdur. Adamın biri boğazınıza hançer dayarsa bu bir
teklif mi olur Bakan?
- Olur mu?
- Yanıldığımı
kabul ediyorum.
Bu bir emir. Aklını kaybetmiş. Bir tanrı bulmuş. Kendi
tanrısını. Bizimkilerden değil. Musa'nın
Musa'nın ölmesini istiyorum.
- Duydunuz mu beni?
- Evet.
- Gidin o halde. Ayrıca. Ailesinin de.
**
Musa. Musa nerede?
Musa?
Musa nerede?
Musa. Ailesi.
Neredeler?
Bu Musa değil.
Bunlar da ailesi değil. Bunlar sorulan "Musa nerede?" basit
sorusuna "Bilmiyorum." diye
cevap veren bir adam, karısı ve çocuğu. Bu görüntüyü eve götürün bu gece yarın bu zamanlar bu ailenin yerinde başka
bir tanesinin olacağını bilerek onu
neden koruduğunuzu tartışın. Ertesi gün başka bir tane daha. Sonraki gün bir
tane daha. Belki de sizin aileniz olur. Devam et.
**
- Savaşa katılmak istiyorum.
- İçeri geç. Dizini kullan Joshua. Güzel oldu. İki göz
de açık! Oku yerleştir! Çek! Bırak! İleri. Oku Yerleştir. Çek. Bırak! Çek!
Bırak! Çek! Bırak! Tekrar!
- Hayır! Halkın ikmal hatları. Yiyecekleri, arazileri,
refahları.
- Evet. Benimle beraber! Hazır. Bir şey yapmayacak mısın?
- Ben o kadar süre savaşmaya hazırlıklıyım.
**
Kutsal tanrıça Kebechet, bize hayat veren
nehrimizin arınması için acizane,
senden ricada bulunuyorum.
- Ne kadar sürecek?
- Uzun süre
değil. Ama bundan daha uzun. Ramses. Ramses! Evet!
- Yeter!
- Bir şeyler
yap! Altı üstü kurbağa. Geri çekil. Geri çekil. Kirli. Hayır, hayır. İçme
sakın. Kirli.
Bildiğimiz gibi Nil Nehri belli miktarda kil taşır. Bu
yıl her zamankinden de fazla. Akıntılarda sürükleniyor, nehir yataklarına
yerleşiyorlar, ve timsahların vahşi
kavgaları sonucu tepiliyorlar. Bu tepmeler sadece suyun rengini önemli ölçüde
değiştirmiyor ayrıca balık ölümlerini
de işaret ediyor. Ama bildiğimiz gibi kurbağalar zorda kalırlarsa sudan çıkabilirler. Ki
çıktılar. Fakat yine de kurbağaların suya ihtiyacı vardır ve şehrimizin sokaklarında su
bulamadıklarında - Ne yaparlar?
- Ölüler mi?
- Ölürler!
Sonra çürürler. Sonra da sivrisinekler, kurtçuklar ve sinekler ortaya çıkar. Ve
sonra Sonra ne olur?
Sinekler de
ölür.
- Konuş.
- İbranice. İbranice mi?
Okusana.
Bu felaketler Tanrı'nın işidir.
Ve daha henüz bitmediler. Daha da kötü olacak.
İki tarafın da yararına anlaşmaya varmamız gerekli.
Demek Tanrı'nın işi.
Alın size benim anlaşmam. Çalışma
kotaları ikiye katlanacak ve tuğlalarınızı yapmak için hasır almayacaksınız. Belki tanrınız bunu
sizler için temin eder.
**
İlk başta etkilenmiştim. Artık değilim. Bu herkesi
etkiliyor.
**
Neyi var?
Hasta. Ne bu?
- Sen mi yaptın
bunu?
- Ben yapmadım.
- Sen mi?
- Hayır, hayır.
Ne oldu ona?
Tıpta büyük
gelişme gösterdik. Yine de hala tam olarak anlayamadığımız birkaç tane gizli
hastalık var. Hayvanlar da istisna değiller ve bazı tahminler var. Bu illetler
en küçük canlılardan geçiyor olabilir.
- Tıpkı - Sinek
gibi. Son zamanlarda hiç nehirden çıktın mı?
Kebechet'e ve
altı tanrıya tekrar çağrıda bulundum.
**
Ben bitirdim. Yokluğunla bir şey mi demek istiyorsun?
Bunun anlamı beni aşağılamak mı?
**
Evvelki raporlar 2 bin dönüm mahsulün kayıp olduğunu
belirtiyor. İaşe zabiti, sivil ambarına ilave bölüştürme iadesi yapmamızı
önerdi. Merhamet göstergesi olarak. Halkınız açlıktan ölüyor.
- Benim de ölmemi mi öneriyorsun?
- Hayır. Halkın
epey suyu var. Dayanırlar. Hedef al! Atış! Hedef al! Atış! Sen misin?
**
Musa?
Kardeşim?
Pazarlık yapmaya mı geldin?
Çünkü sana bir teklifte bulunmaya hazırım. Bir
şey daha olursa sana kendi vebamı
getireceğim. Gördüğün gibi her İbrani çocuk, henüz yürümeyenler asla yürüyemeyecekler. Çünkü onları Nil'de
boğacağım. Tıpkı senin boğulmuş olman gerektiği gibi. Buna senin sebep
olmadığını mı söylüyorsun?
Tanrın mı sebep oldu?
Tanrı benim! Tanrı benim! Öldürme konusunda
kim daha etkiliymiş görelim. Sen mi?
Bu Tanrı mı?
Yoksa ben mi?
**
Henüz değil. Ama halkı ona sırtını dönüyor.
- Daha kötü bir şey daha olmalı.
- Bundan daha kötüsü
- Ne olur?
Onlar için ne gibi bir fikrin vardı?
Hala onları senin olarak görmüyorsun değil mi?
400 yıllık gaddar zapt etmeden sonra mı?
**
- Sanmıyorum. Bizzat kendin yapmadığın sürece elbette.
Askerlerin içeri girmeme izin verdi.
- Artık pazarlık yapmayacağım.
Gün batımı. Bundan sonrası çok geç olacak.
- Yanılıyorsam kuzulara yazık olur. Haklıysam onları
sonsuza kadar kutsayacağız.
Bennu?
Bennu?
Hayır! Ramses?
**
Ramses. Ramses.
Olamaz! Zechariah?
Zechariah?
**
- Katil! Çocuk katili!
Çocukları dün gece öldü. Benimki de. Bu mu senin tanrın?
Ne tür bir bağnaz
böyle bir tanrıya tapar?
Dün gece hiçbir İbrani
çocuk ölmedi.
İstediğiniz buysa
Canaan'a gidin. Hayaliniz olan vatanınıza geri dönün. Ama gidin!
**
Benim geldiğim yol bu. Buradan Kızıl Deniz'e doğru
güneye gideceğiz. Boğazlar burada. Alçalma hareketinde yürüyerek karşıya
geçebiliriz. Neden böyle güzel uyuyorsun biliyor musun evladım?
Çünkü
sevildiğini biliyorsun. Saygısızlık olmasın ama eğer 400 bin köleyi yeniden ele
geçireceksek üç bölükten daha fazlasına
ihtiyacımız olabilir. Kimseyi yeniden ele geçirmeyeceğiz. İleri! Dinlenmeliyiz.
Olmaz. Denizi geçene kadar güvende değiliz. Moshe! Ramses. 4 bin adam. Bin tane
de atlı araba.
- Ne kadar gerimizdeler?
- 4 gün. Atları
dinlendirmezlerse daha az.
Ramses! Ramses! Adamları ve atları dinlendirmeliyiz.
Boğazlar bu tarafta. En uzun, en kolay yol batı
yakasının aşağısında. Ya da dağlara doğru gideriz. Dağlara mı?
Neden?
Neden bu yolu
takip etmiyoruz?
Edebiliriz ama
Ramses de edebilir. Dağ geçitleri tehlikeli. Ama Ramses'in atlıları için çok
dar. Takip edemez. Bu bize zaman kazandırır. Tanrı sana ne diyor?
- Dağları.
- Başarabilir miyiz?
İleri!
**
Buradan sonra hangi yol?
Yardımına ihtiyacımız var. Nerede olduğumu bilmiyorum.
Yardım etmeyecek misin?
Bu taraftan! Yürüyün!
Bu taraftan!
- Emin misin?
- Oldukça
eminim. Teçhizatlarımız ve atlılarımızla oradan geçebileceğimize emin misin
yani?
Onlar
geçebileceklerini düşünmemişler. Onlar ne bilir ki?
Daha önce
buraya hiç gelmediler. Musa gelmiş olabilir.
**
- Deniz kabarma mı alçalma mı hareketi?
- Önemi yok.
- Burası boğazlar değil değil mi?
- Değil.
- Nerede olduğumuzu biliyor musun bari?
- Evet!
Önümüzde denizin, arkamızda bir ordunun bulunduğu dünya üzerinde bir
noktadayız. Şimdi ne olacak?
Ordu olsun ya
da olmasın dinlenmemiz gerek.
**
Hepsini yanılttım.
Ailemi terk ettim. Seni başarısızlığa uğrattım. Olduğumu sandığım kişi değilim.
**
**
Hadi! Hazır
olun! Sağa doğru, sağa doğru! Sıkı dur! Devam edin! Korkacak bir şey yok!
Endişe etmeyin! Güvende olacaksınız! Sağa doğru devam et! Sağa doğru devam et!
Ramses! Dur! Dur! Dur! Gidin. Sürmeye devam edin! İleri! Orada.
Joshua! Aaron!
(Harun)
Kaçın!
- Herkes
kaçsın! Yürüyün!
- Kıyıya koşun!
Moshe. Gitmek zorundayız! Ramses! Ramses!
- Sür!
- Ramses dur!
Hepiniz! Geri dönün!
- Geri dönün!
- Khyan! Gidin
siz.
- Kardeşim -
Hemen gidin. Bu bir emirdir! Gel hadi!
Asla başaramayacaksın! Yürü! Daha hızlı! Sadece ben
varım burada. Otur.
- Ailem buradan uzakta değil.
- Ailen mi?
Diğer ailem.
Karım ve oğlum. Düşünüyordum da belki onları ikna edebilirim. Bize katılmaya
ikna edebilirim. Ama muhtemelen bu akıllıca olmaz. Elbette onlar da gelmeli. Gidecek
daha çok yolumuz var. Pek çok şey olabilir. Ve sonra. Oraya ulaşacağız, oraya
ulaşırsak. Canaan'a yerleşmemize izin vereceklerini sanmıyor musun?
Bizi istilacı
olarak görecekler. Başka seçenekleri olmayacak. Biz de her kavim kadar büyüğüz.
Bir ulus kavmi kadar büyük olmamız beni daha çok endişelendiriyor.
- Neden?
- Bu kadar çok
insan var. Sormak zorunda mısın?
- Ama hepimizin
amacı aynı.
- Şimdilik. Kaçmayı bıraktığımızda ne olacak?
Yüce Ramses. Teşekkürler. Gershom. Söylediğin
şeyi yaptın mı?
Ne söylemiştim?
İnancını beni
elimde tutmak için takas edeceğini. Hayır. Güzel. İnancına her zamankinden daha
çok ihtiyacın olabilir. Kim bunlar?
Halkım. Seni
kim mutlu eder?
Sen edersin.
Hayatındaki en önemli şey ne?
- Sensin.
- Sensin. Seni ne zaman terk edeceğim?
Asla. Devam
edebilir miyim?
Et. Sence bu
ne?
Hemfikir olmasaydım yapmazdım. Doğru. Öyle
olduğunu fark ettim. Her zaman benimle aynı fikirde olmuyorsun. Sen de öyle.
Ben de fark ettim. Gene buradayız, hala konuşuyoruz. Ama uzun süreliğine değil.
Bir lider sendeleyebilir. Ama kaya dayanacaktır. Bu kurallar senin yerine
onlara rehberlik edecek. Hemfikir değilsen çekici yere bırakmalısın.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar