Print Friendly and PDF

YAHUDİ’YE ÇAĞRI

 


Yahudiler, binlerce yıldır bir Mesih (Diriltici) beklerler. Onlara göre, bu diriltici gelecek ve onları kurtaracaktır. Bu, Mısır ve Babil esaretleri zamanında doğmuş, bu esaretlerden kurtulduktan sonra da ortadan kalkmamış bir inançtır. Hâlbuki bir değil birçok kurtarıcı gelmiş ama onlar ırk gururları ve tarihi saplantıları yüzünden onları inkâr etmişlerdir. Maddî bakımdan kurtarıcı bekliyorlarsa niçin bekliyorlar, dünya nimetleri bütün onların elindedir. Siyasî bakımdan bekliyorlarsa niçin bekliyorlar, aşağı yukarı gizlice dünyayı idare edenler onlardır, gizli dünya devletini kuranlar onlardır. Yurt istiyorlarsa, çağın en büyük faciasını bir fantezi uğruna işlemekten çekinmeyerek bir milyon Müslümanı yurtlarından koğmuş ve oraya yerleşmişlerdir. Din ve iç dünya açısından bekliyorlarsa —ki bunu asla kabul etmeyeceklerdir, o kurtarıcı gelmiştir. İşte İslâm. Dinleri donmuş ve katılaşmış, kapalı bir din halini almıştır. Dünyanın bütün güçlerini kendileri ellerinde bulundurdukları ve dünya acılar içinde kıvrandığı halde ne din, ne madde güçleriyle buna bir çare bulmaya çalışmaktadırlar. Yürekleri katılaşmış, daha kötüsü marazileşmiştir. Irk gururu onlara insancıl olmanın bütün yollarını tıkamıştır. Kafka'da yankılanan bunalım budur. Büyük filozofları Martin Buber’in denemesi felsefe sınırları içinde kalmış, Yahudi kültürünü ümanist bir yöne çevirememiş, Yahudi’yi olumlu bir çerçevede insanlığı inşa işine katamamıştır. Bundandır ki, Yahudiler nice dünya nimetlerine boğulurlarsa boğulsunlar, ruhlarındaki bu ukde çözülmemektedir. Yahudi ruhu köklü bir değişime uğramadıkça bu ukdeden kurtulamayacaklar, isteseler bile insanlarla ilgilerinde sömürme eğilimlerini yenemeyecekler, bir gün de şu veya bu ülkede bir öç patlamasıyla karşılaştıkları zaman bile onun gerçek sebep ve anlamına eremeyeceklerdir. Yahudi ruhundaki kördüğümü ikiye biçerek çözecek ışık kılıcı Kur’an’da bulunuyor, bunu bir anlasalar. Kabiliyetlerini, ırklarının özelliğini belirten yine Kur’an’dır. İnsanlık evrenine en mümkün merhametle katacak olan yine Kur’andır, bunu bir bilseler. Hz Musa'nın parmağı Kur’anı işaret ediyordu. Dünyanın bütün güçlerini ellerinde bulundurdukları halde, dinlerine en ufak bir ügi devşiremiyorlar, dinleri böylesine ırklarıyla kaynaşmıştır.

Yahudi ırkı, kendisi istemese bile, insanlığın durumundan ötürü büyük bir değişikliğe uğramak zorundadır. Son çağlarda bütün ihtilâl ve devrimlerde oynadığı rolle insanlığa ancak negatif yönden entegre olmuştur. Bu tarihî gerçek onun insanlığa olan ihtiyacının şiddetini göstermiş ama çare ve şifasını verememiş, hattâ insanlıkla Yahudiliğin arasını onarmayı daha da güçleştirmiştir.

İşte İslâm, namaz ve oruç, öte dünya inancı, bütün insanlık gibi Yahudiliği de hakikata, kurtuluşa, kurtulduktan sonra da kurtarmaya çağırıyor.

Hz. İbrahim’in çoktan kaybettikleri izini bu yolda bulacaklardır, arasalar.

 

HIRİSTİYANA ÇAĞRI

Yahudilerle Hıristiyanlar arasında fark şurada: Yahudiler Tanrının kendilerine ait olduğuna inanırken Hıristiyanlar sözde daha alçakgönüllü davranarak Tanrının değil de oğlunun kendilerini kurtardığına inanırlar. İslâm onlara anlatmıştır: Tanrı ne yalnız onlara, ne yalnız bunlara ait, hepimize aittir. Daha doğrusu, biz, bütün insanlar ve yaratılmış ne varsa, hattâ yokluk dünyası bile yalnız O’na aittir. O’nun tasarrufundadır. İnsanlar arasında hiç bir kişi, hiç bir ırk, hiç bir topluluk, hiç bir kütleye Tanrılığı bakımından bir ayırım gözetmemiştir. Oğluysa yoktur. Bununla bir yakınlık sembolize ediliyorsa, baba-oğul parabolüne ne ihtiyaç var? Şüphe yok ki, Allah, insana, bir babanın oğluna yakın olmasından daha yakındır. Hatta, bir insanın kendine bile kendisinden daha yakındır. «Biz size şah damarınızdan daha yakınız» âyeti bunu gösteriyor.

Hıristiyanlık Roma’yı alt etmiştir ama Roma da Hıristiyanlığı alt etmiştir. Birbirini karşılıklı değiştirmişlerdir. Böylece Hıristiyanlık kurtarıcı din özelliğini kaybetmiştir. Katolik katılaşması Hıristiyan lığı büsbütün çıkmaza sokmuş, protestanlık devrimi bir anlamda kurtuluşa doğru bir adım atma anlamına gelmişse de, bir anlamda da katolikliğin sertliğine tepki olarak dinsizliğe açılış demek olmuştur. Ortodoksluk evrensel olamamıştır. Hıristiyanlık, üyesi toplumlar bütün dünyayı ele geçirince etkisini bütün bütün artıracağına yitirmiş, insanlığın ezilmesine engel olamamış, çağdaş dramın baş sorumlusu bir kütlenin dini olmakta devam etmiştir. Son yüzyıllarda yetişen bütün filozofları, düşünürleri, önderleri, şair ve sanatçıları, yarı yarıya Hıristiyanlıktan uzaklaşmışlardır. Bütün bir entellektüel dünyasıyla bu derece gevşek bir ilgiye sahip bir din insanlığı kurtarmak iddiasında daha fazla direnemez. Nitekim Papalık, Hıristiyanlığın ölümü demek olan komünizme bir taviz vermek zorunda kalmıştır.

Batı dünyasında, hattâ doğu Hıristiyanlık dünyasında yeni bir din devrimine büyük ihtiyaç vardır. Bu devrim, Yaratıcıyı tam bir tevhîd ve tenzihle kabul etmekten başka ne olabilir? Yani İslâm’a dönmekten, İslâm’ın çağırışına uymaktan, bütün peygamberleri tanımaktan başka.

Sağlam bir öte ve ebedîlik inancı olmadan din din olabilir mi? Yahudiler öteye inanmazlar. Hıristiyanların öte inancı ise, bir fanteziden öteye gitmez. Hesap verme şuurunu, karşılık görme inancını taşımazlar. Bu metafizik temel olmadan dinlerinin din olarak ayakta durmasına ve etkili olmasına da imkân elbet bulunmaz.

Yahudiliğe olduğu gibi Hıristiyanlığa da yönelen İslâm’ın çağrısı diyor ki:

Gelin gelin, gerçek Allah inancı etrafında toplanalım.

Gelin gelin, öteye inanalım.

Gelin gelin, hesap vermeye hazır olalım.

Gelin gelin, bütün kitapları tanıyalım.

Gelin gelin, bütün peygamberleri birlikte selamlayalım.

Gelin gelin, şeytanla, tanrı ve din tanımazlarla, kötülükle elbirliğiyle savaşalım.

Gelin gelin, Allah’ın görünmez dünyasının kudret erleri olan meleklere inanalım ve onların yardımıyla donanalım.

SEZAİ KARAKOÇ- “İSLÂM’IN DİRİLİŞİ-1999” ESERİNDEN 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar