Print Friendly and PDF

Yayınlar


Bu Film Vizyondan Düşmez...Kralın Adamları

Bunlarada Bakarsınız

İNTERNETTE BULUP SEYREDECEĞİNİZ BİR FİLM

 


Saltanat Hırsı (1949) All the King's Men

110 dk

Yönetmen:Robert Rossen

Senaryo:Robert Penn Warren, Robert Rossen

Ülke:ABD 

Tür:Dram, Kara Film

Rating: 7.4

Vizyon Tarihi:08 Kasım 1949 (ABD)

Dil:İngilizce

Müzik:Louis Gruenberg

Oyuncular

Broderick CrawfordBroderick Crawford

John   Ireland

Joanne   Dru

John  Derek

Mercedes   McCambridge

 

Özet

Willie Stark, halkın arasından çıkıp politikaya atılır. Başarılı da olur. Ancak koltuğuna oturduktan sonra bambaşka bir kişiliğe bürünür. Verdiği sözleri, vaatleri unutur. Eleştirdiği sistemin bir parçası olur. Kibiri, gururu ve elde ettiği güç onu bulunduğu zirveden indirecektir.

Altyazı

Burden!

 Hey, Jack Burden.

 Patron seni görmek istiyor.

 Willie Stark adında birini duydun mu?

 Hayır.

 Kimi vurmuş?

 Böyle devam ederse tersi olacak.

 Kanoma adliyesindekilerin canını sıkıyormuş.

 Politikacı mı?

 Adaylığı neye?

 İlçe saymanlığı ya da öyle bir şeye aday.

 Onu bu kadar özel kılan ne?

 Dediklerine göre, dürüst biriymiş.

 -Arabana atlayıp oraya git.

 -İzin sözü vermiştin.

 O bekleyebilir.

 Ama tanıdığım bir kız var.

 O da bekleyebilir.

 Soru: Ya ben?

 Cevabı da: Oraya gideceksin.

 Peki.

 Adı ne demiştin?

 Adamın adı.

 Stark.

 Willie Stark.

 -ADLİYE BİNASI -Onu Kanoma'da buldum.

 Tipik, sıcak, tozlu, ücra, basit bir yer.

 Vergilerinizle kirli ceplerini doldurmak için yalan söylüyorlar.

 Kanoma ne zaman böyle bir kampanya gördü?

 Muhalefet beni yenmeye niye bu kadar hevesli?

 Sayman seçilmemem için niye her türlü kirli yönteme başvurdular?

 Nedenini söyleyeyim.

 Gerçekten korkuyorlar.

 Gerçek de şu: Paranızı çalmaya çalışıyorlar.

 Evet, "çalmak" dedim.

 Komisyon üyeleri okul inşaatına düşük teklifi reddetti.

 Neden?

 "İş daha iyi yapılacak.

" diyecekler.

 Kamu çıkarını kolladıklarına sizi inandıracaklar.

 Çıkar kolladıkları kesin.

 Kendi çıkarlarını.

 Gerçekler ışığında bakalım.

 O fabrika bir komisyon üyesinin kayınbiraderine ait.

 Aynı tuğla fabrikası mahkum işçi çalıştırıyor.

 Üzgünüm Willie, gitmen gerek.

 Neden?

 Şehir Yasası, Madde 105.

 Beşten fazla kişinin toplanması huzuru bozar.

 Lütfen el ilanlarını okuyun.

 Oğlum size dağıtacak.

 Buna karşı da bir madde var.

 Dağıt, Tom.

 -Bırakın onu.

 -Makineyi alın!

 Tutuklusun, Willie.

 Minik Duffy'yi arıyorum.

 Şurada, bayım.

 Makinemi alabileceğim söylendi.

 Kim söyledi?

 Birileri.

 Alabilir miyim?

 Sen şu işimize burnunu sokan muhabir misin?

 Minik Duffy misin?

 Hangi gazete?

 Chronicle.

 Başkalarının işine burnunu sokmak için çok yol tepmişsin.

 Doğru.

 Ama patronum bunu anlayamıyor.

 Onun da üstüne vazife değil.

 -Kimin üstüne vazife?

 -Bu işi yapanların.

 Başkalarını karıştırmadan, işlerini   yapsın diye Kanoma'nın seçtiği komisyon üyeleri.

 Komisyon üyesi misiniz?

 Adım Pillsbury.

 Dolph Pillsbury.

 Ben de komisyon üyesiyim.

 Kim üye değil?

 O başkan.

 Şunu bilecek konumdasın  Hiçbir şey bilecek ve söyleyecek konumda değil.

 Başkan demedin mi?

 Benim başımı kullanır.

 Minik, gırgır adamsın!

 Gırgır, değil mi?

 Öyle.

 Konuşma yapanı tutuklatan yasalar kimin icadı?

 Kim tutuklandı?

 Kimse tutuklanmadı.

 Merhaba, Willie.

 Willie'den özür diledin mi?

 Diledim.

 -El ilanlarını verdin mi?

 -Verdim.

 Bayrağıyla çantasını da ver.

 Bu adama da makinesini verin.

 Yarın yine o sokaktayım, Bay Duffy.

 Durma.

 İfade özgürlüğüne inanırız.

 Buna mecburuz.

 Anayasada yazıyor.

 Tom el ilanlarını dağıtıyor.

 Burası özgür bir ülke.

 Sana oy vermeye ikna edebilirsen   durma et.

 Beni niye çağırttınız?

 Biriyle tanışmanı istedim.

 Seni görmek için eyalet başkentinden gelen biri.

 Bir muhabir.

 Seni yazmak istiyor.

 Belki gazeteye resmini basar.

 Memnun oldum.

 Adım Burden.

 Jack Burden.

 Gidip konuşabilir miyiz?

 Hiç kibar değilsin.

 İki tarafı da dinlemek istemiyor musun?

 Sizin tarafı biliyorum.

 Makinemden aldığınız film nerede?

 Düşürmüşlerdir.

 Haydi çocuklar, sakin olalım.

 Hava sıcak.

 Hey, Şeker Oğlan!

 Çocuklara soğuk bira ver.

 Ben istemem.

 Sağ olun.

 Willie içki içmez, Minik.

 Karısı içkiye karşı.

 Willie de öğretmenin gözdesi, değil mi?

 Meyveli gazoz alayım.

 Gazoz mu?

 Pekala, Şeker Oğlan.

 Ona meyveli gazoz getir.

 G-gazoz kalmadı, efendim.

 Duydunuz mu, çocuklar?

 ”G-g-gazoz kalmadı.

” Ne gırgır, değil mi?

 O kekeliyor, Bay Duffy.

 Sizse boş konuşuyorsunuz.

 Gidelim, bayım.

 Bu karım Lucy, Bay Burden.

 -Memnun oldum.

 -Bu babam.

 Şimdi konuşalım.

 Uzun zamandır konuşuyorsun.

 Diyecek çok şeyi var.

 Uykun geldi mi, baba?

 Dinlemek istiyorum.

 Tom'u merak ediyorum.

 Hava kararıyor.

 Gelmiş olmalıydı.

 Güçlüdür.

 Kendini korur.

 -Çocuk kaç yaşında?

 -On beş.

 Kaç yıldır evlisiniz?

 Dokuz.

 Komşunun oğluydu.

 Fakirdiler.

 İkisi de öldü.

 Çocuğum olmuyordu, biz de  -İyi bir çocuktur.

 -En iyisi.

 Kendi çocuğum gibi severim.

 Size gelelim, Bn.

 Stark.

 Benim için anlatacak pek bir şey yok.

 Nasıl tanıştınız?

 Öğretmendim.

 Bir gün bir öğrenci geldi.

 Willie'ydi.

 Bir adama ders veremezdim.

 O ise öğrenmeyi çok istiyordu.

 Ben de evlendim.

 Tek neden bu mu?

 Ona aşık olmam hariç.

 Kahveyi getir, Lucy.

 Sizi ne zaman işten attılar?

 Birkaç hafta önce.

 Yıllardır öğretmendim.

 İyi olmadığımı kimse söylemedi.

 Umurumda değil.

 Birileri para çalsın diye yapılan bir okulda çalışmam.

 O sahtekarlarla çalışacaksa   Willie de sayman olmak istemiyor.

 Seçime gireceğim.

 Bunu engelleyemezler.

 Doğrusunu isterseniz pek şansınız yok.

 Gireceğim.

 Beni korkutamazlar.

 Kaybederse üzülmem.

 Halka gerçeği anlatması yeter.

 Doğru değil mi, Willie?

 Değil mi?

 Evet, doğru.

 Kaybedersen, hukuk kitaplarına çalışırsın.

 Hukuk mu okuyorsunuz?

 Kendi kendime, geceleri.

 Willie zeki biri.

 Zaman bulursam üniversiteye giderim.

 Ne oldu, Tommy?

 Sorun ne?

 -El ilanlarını verdim.

 -Yüksek sesle konuş!

 Bildiği gibi anlatsın.

 Devam et.

 Beni bekliyorlarmış.

 Elimden alıp çöpe attılar ve beni dövdüler.

 Bir kısmını geri getirdim.

 Aferin sana!

 Yemek yedin mi?

 Önce yıkansın.

 Biraz uzansana, baba?

 Seçime gireceğim.

 Beni durduramazsınız.

 Tek oy bile almasam, seçime gireceğim.

 Çelik gibi bir iradesi var.

 Korkup, hedefinden sapmaz.

 O ender şeyi bulmuşlar: Cesur ve dürüst bir adam.

 İşte.

 Son Willie Stark yazısı.

 Gidebilir miyim?

 Evet.

 Tatili hak ettin.

 Bunları inanarak yazıyor gibisin.

 İnanıyorum.

 Uzun zamandır eve gitmemiştim.

 Evim, Burden Adası'ydı.

 Kanoma'dan sadece 200 km.

 uzakta.

 Ana karadan bir haliç ile ayrılıyordu.

 İlk kez, daha fazla şeyle ayrılmıyor mu diye merak ettim.

 BURDEN ADASI Merhaba, anne.

 Floyd, Jack eve döndü.

 İyi görünüyor.

 Değil mi?

 Nasıl görünüyorum?

 Çok güzelsin, anne.

 Senin için çok şey planladım.

 Partiler  Eski günler gibi olacak.

 İçki içelim.

 Akşamı bekleyemez misin?

 Floyd, oğlum geldi.

 Ne kadar kalacaksın?

 -2, 3 hafta.

 Sakıncası yoksa.

 -Baban  -Üvey babam.

 -Jackie, yapma.

 İşte.

 Floyd'a.

 Jackie'ye.

 Bana.

 Birlikte olduğumuz en iyi zamana.

 Evet, anne.

 İzninizle.

 Dr.

 Stanton sanırım.

 Tabelamı gördün demek.

 -Seni görmek güzel, evlat.

 -Sizi de, yargıç.

 Neler yaptınız?

 Burada oturup, hepinizin eve dönmesini bekledim.

 İnsan yaşlanınca gözleri ona oyun oynuyor.

 Seni o botta görünce   olta tutan 12'sindeki çocuğu gördüm.

 Ve söyleyeceği ilk şeyin şöyle olacağından emindim  Yeğeninizi öpebilir miyim?

 Burden Adası'nda yaşadığımız iyi zamanlara.

 Özellikle de buna.

 Çünkü oğlum döndü.

 Sağ ol, anne.

 Çok sağ ol.

 Monty.

 Jack'e meslek arıyorduk.

 Sence ne olmalı?

 Avukat mı?

 Doktor mu?

 -Acaba diyorduk  -İşimi seviyorum.

 Çok da başarılısın.

 Willie Stark yazılarını okudum.

 Çok ikna edici.

 Benim için fazla ikna edici.

 Halk beğeniyor.

 Halk aptal.

 Öyle yazılara izin verilmemeli.

 Halkı kışkırtıyor.

 Neden korkuyorsun?

 Bence çok iyiydiler.

 Seninle gurur duydum.

 Stark'ın sağlık ve tıpla ilgili fikirleri ilginç.

 Hastane koşulları dayanılmaz.

 Tanışmak isterim.

 Dürüst biri.

 Dürüst mü?

 Eyalet köylü kafalı Lincoln'larla dolu.

 Hepsinin bir fiyatı var.

 Daha çok bağıranın fiyatı artar.

 Her şeyi satın alacağını sanıyorsun.

 Evet.

 Sen sanmıyor musun?

 Ne diyorsun, yargıç?

 -Birkaç değişikliğe dayanabiliriz.

 -Fikrimi söyleyeyim.

 Lütfen.

 Siyaset konuşmayalım.

 Anne haklı.

 Bunu kesinlikle yasaklıyorum.

 Bir kez daha kadeh kaldıralım.

 Sen söyle, Monty.

 Bunda çok iyisin.

 Gençlere.

 Anne, Jack ve Adam'a.

 Önlerindeki geleceğe.

 Bizim hatalarımıza rağmen yaratacakları dünyaya.

 Sizin hatalarınız, benim değil.

 Hala kendinizi üstün görüyorsunuz, değil mi?

 Sizce eyalete bir değişim gerek.

 Yönetimi beğenmiyorsunuz.

 Peki kim yönetecek?

 Stark mı, yargıç mı, sen mi?

 Siz de satın alınabilirsiniz.

 Hatta alındınız.

 Benim paramla.

 İçkiyi ziyan ettin, evlat.

 Annenin hoşuna gitmeyecek.

 -Ondan özür dile.

 -Ölmeyi yeğlerim.

 -Onunla yaşamak zorundayım.

 -Onu sevmiyorsun.

 Sana yardım edebilir.

 Bu eve, partilere, arabalara   giysilere, yalanlara senin ihtiyacın var, benim değil.

 Gerçek bu.

 Kabul et.

 Hayatında bir kez kabul et.

 Anne, lütfen.

 Anlamasını sağla.

 Burden Arazisi ayda bir yer.

 Gerçek değil.

 Böyle bir yer yok.

 Kazandığımla geçindiğimi sanan benim.

 Genç kalmaya çalışan ama içerek   kendini yaşlandıran annem.

 Babanız hala yaşıyormuş gibi burada yaşayan sen ve Adam'sınız.

 Geçmişin hayaliyle yaşayan yargıç gibi bir ihtiyar.

 Anne, benimle gel.

 Gelip ne yapayım?

 Bir kulübede yaşayıp fasulye yersin.

 Ne yapmamı istiyorsun?

 Ne istediğini bilmiyorsun.

 Bir meslekten diğerine geçtin.

 Bir yıl hukuk okudun, şimdi de muhabirsin.

 -Korkun para kazanamayacağım mı?

 -Hayır.

 Para umurumda değil.

 Bir şey olmanı istiyorum.

 -Ne olmamı istiyorsun?

 -Bilmiyorum.

 Önemli bir şey olmanı ya da yapmanı istiyorum.

 Baban gibi mi?

 Tamam, vali adayı olacağım.

 Anne, özür dilerim.

 Bunu söylememeliydim.

 Pekala, Jack.

 Seninle geleceğim.

 Ne istersen yapacağım.

 Bunu söylemeni dünyada her şeyden çok istedim.

 Ama şimdi söyleyince  Galiba haklıydın.

 Hiçbir şeyden emin değilim.

 Kendim dahil.

 Başaracağımdan emin  Beni bekle.

 Lütfen beni bekle.

 Seni bekleyeceğim.

 Merhaba, Jack.

 Tatili kısa kesmedin mi?

 Bu arada Jack   hakkında o yazıları yazdığın adam, Stark.

 Kaybetti.

 Herhalde bu Willie Stark'ın sonu.

 Zararların derecesine yol açan  İhlaldir.

 -İhlal.

 -Anlaşmanın ihlali.

 -Şahsi mülk satış anlaşması.

 -Şahsi  -İki yıldır çalışıyorum!

 -Devam et!

 Kenport Hukuk Fakültesi DİPLOMA “Willie Stark.

 Hukuk Bölümü Mezunu.

” Davanı bana verirsen   paramı istediğin zaman ödeyebilirsin.

 -AVUKAT -Beni korkutamazlar.

 Kaybedersen hukuk çalışırsın.

 Yarın yine o sokaktayım!

 Elbette.

 Özgür ülke, özgür ifade.

 Fabrika, komisyon üyesinin kayınbiraderinin.

 Komisyon, okul inşaatı için düşük teklifi reddetti.

 KANOMA ŞEHRİ İLKOKULU Pekala, çocuklar, bu bir yangın talimi.

 Unutmayın, yürüyeceksiniz.

 Sessizce.

 “Gerçekten size derim ki   küçük çocuklar gibi olmazsanız   hiçbir surette cennete giremezsiniz.

” Dua edelim.

 “Tanrının lütfu, İsa Mesih, Tanrının sevgisi   ve Kutsal Ruh, ebediyen bizimle ol.

” Amin.

 Tanrım bu, dürüst birine oy vermememin cezası.

 Tanrı seni korusun.

 -Keşke dinleseydik.

 -Unutmayız.

 Haklıydın.

 -Elini sıkayım.

 -Seni dinlemeliydik.

 Baştan beri haklıydın.

 “Kırsal kesimin sesi.

 Willie Stark adlı bir adam.

” Bu nasıl, Lucy?

 Bu benim.

 Okul Kurbanları Mahkemede; Stark Tazminat Davası Açtı Yolsuzluk Savaşı Lideri Stark Halk Komitesi Eyalet Bazında İnceleme İstiyor İktidar Tehdit Altında “Onları Görevden Alın” Kırsal Kesimde Siyasi İsyan Hemen oraya git.

 Willie rüzgarı esiyor.

 Ve yanında kal.

 Bu Kanoma işinden önce tüm bölgeyi bağlamıştık.

 Bu Kanoma işinden önce tüm bölgeyi bağlamıştık.

 Köylü oylarını kaybediyoruz.

 Oyları bölmeye çalışalım.

 Tek bildiğim, böyle giderse kazanamayacağım gibi görünüyor.

 Bir yol var.

 Bir kukla bul.

 Kuklaymış.

 Bir kuklamız var.

 Çubuklardan yapılmış, oy alacak güçte   soru sormayacak kadar aptal.

 Çubuklardan yapılmış birini istiyorsanız   tam adamını biliyorum.

 Siyasetten çekiliyor musun?

 Seçilmek için çok çalıştım.

 Artık avukatlık yapıp para kazanacağım.

 Bir sorum var.

 Neden kırsal kesimde o konuşmaları yapıyorsun?

 Kim acaba?

 Başkentten seninle tanışmak isteyen birkaç kişi getirdim.

 Sizi Willie Stark'la tanıştırayım.

 Müstakbel eyalet valimiz.

 JOE HARRISON'ı seçin Vali Adayı McMURPHY WILLIE STARK Vali Adayı Birkaç dakika beni dinleyin.

 Eyaletimizin ihtiyacını anlatacağım.

 Dengeli bir vergi programı.

 Size rakamları vermek istiyorum.

 Nasıldı?

 İyi, iyi.

 Lucy'ye telgraf çekmeyi unuttum.

 Kondüktör!

 Geçen yılın vergileri hakkında bir şey ekleyeyim.

 Hiçbir şey ekleme.

 Örnekler ver.

 -Ve rakamlar.

 -Harika bir konuşma!

 Bu eyaletin ihtiyacı dengeli bir vergi programı.

 Geçen yıl   eyaletin yol yapımına harcadığı rakam  Rakamlar yalan söylemez, örnekler de açık.

 -Oturabilir miyim?

 -İster dikil, ister otur.

 Sağ ol.

 Bu atlıkarıncada işin ne?

 Not alıyorum.

 -Kim için?

 -Paramı verenler için.

 -Kim?

 -Birileri.

 Zeki birileri mi?

 Bana para ödeyen zekidir.

 Willie Stark'ı icat etmek için zeka gerekmez.

 Hayır.

 İcat edilmedi mi?

 Sigara versene.

 Oylar bölünsün, Harrison seçilsin diye.

 Biliyorsan, ne soruyorsun?

 Emin olmak istiyorum.

 Boşa para dökmemelerini söylesene.

 Willie, konfederasyon öncesi   Abe Lincoln'dan bile tek oy çalamazdı.

 Bari zavallıda alacağı yenilgi için biraz para   koparacak akıl olsa.

 Bu işten tek karı geziler.

 Şu konuşmalar.

 Berbat, değil mi?

 Tamamen berbat değiller mi?

 Sana bir soru: Biri ona enayi olduğunu söylese   sence vazgeçer mi?

 Bilmiyorum, Sadie.

 Gerçekten bilmiyorum.

 -İyi miydi?

 -İyiydi.

 Birkaç dakika beni dinlerseniz  Birkaç dakika beni dinlerseniz   rakamları vereceğim.

 İhtiyacımız olan dengeli bir vergi programı.

 Uykum var!

 -Susun.

 -Sen sus!

 Ayakta dene.

 Ayaklarım çok ağrıyor.

 Burada kalayım.

 Çok şey söylüyorsun.

 Zenginlere ödeteceğini söyle ve vergiyi unut.

 Zaten diyorum.

 Nasıl söylediğin önemli.

 Onları ağlat veya güldür.

 Çıldırt.

 Kışkırt, daha fazlası için geri gelirler.

 Ama Tanrı aşkına, zekalarını geliştirmeye çalışma.

 Vali olmak zorunda değilim.

 Ne?

 Vali olmak zorunda değilim.

 -Daha oylar sayılmadı.

 -Kaybedeceğimi biliyorum.

 Beni kandırmaya çalışma.

 Yalan söylemeyeceğim.

 İstedim.

 Öyle çok istedim ki, geceleri gözüme uyku girmedi.

 Bir şeyi böyle çok istersen, kafan karışıyor.

 Bir parçan oluyor.

 İyi bir vali olurdum.

 Diğerlerinden daha iyi.

 -Gir.

 -Harika bir vali.

 Bir içki ver.

 Yollar yaptırır  Keyfine bak.

 -Okullar yaptırırdım.

 -Ne var?

 Yok bir şey.

 Sadece vali olmayacağını söylüyor.

 Söyledin mi?

 Kimseye bir şey demem.

 Sadece dinlerim.

 Kim söyledi?

 Neyi?

 Neyi?

 Vali olmayacağını.

 Jack, neyi?

 İcat edildiğini, seni zavallı aptal.

 -İcat mı?

 -Hem de nasıl!

 Sen yemdin.

 Odun kafalı bir yem.

 Ve buna izin verdin.

 Nesin, biliyor musun?

 Koyun.

 Kurbanlık koyun.

 Aptalsın, çünkü onlara izin verdin.

 -Yeter!

 -Yeter mi?

 Üstelik bu işte karı yok.

 Böyle bir yenilgiye para verirlerdi.

 Ama senin gibi bir aptal için gerekmedi.

 Kendine çok inanıyordun.

 Tek isteğin arka ayakların üstünde dikilip konuşma yapmaktı.

 “Dostlarım  Dostlarım, bu eyaletin ihtiyacı iyi bir puro.

 Bu eyaletin ihtiyacı ” -Doğru mu?

 -Doğru mu diye soruyor.

 Doğru mu?

 Bana söyledikleri bu.

 Al.

 -Buna alışık değilsin.

 -Birçok şeye alışık değil.

 -Onu rahat bırak.

 -Alışık mısın?

 Alışık mısın?

 Ortalık yatışmış görünüyor.

 Evet, onu yatıştırdım.

 Yaygara kopardı mı?

 Biraz şaha kalktı.

 Yapacağı şeyleri anlattı.

 Büyük işler yapacakmış.

 Başkan olacakmış.

 Onları çıplak elleriyle öldürecekmiş.

 Onu yatıştırdım.

 Lucy kim?

 Karısı.

 Ondan annesi gibi söz ediyor.

 Neredeyse burnunu o silecek.

 Onu götürmeliyim.

 Barbeküde bekleniyor.

 Ceset için makbuz ver.

 Ben gidiyorum.

 Haydi, uyan.

 WILLIE STARK'I DİNLEYİN MAMMOUTH BARBEKÜ UPTON LUNAPARKI Nerede?

 Şurada.

 Sarhoş mu?

 Elini bile sürmez.

 Lucy içkiye karşı.

 Nasıl getirdin?

 Küp gibiydi.

 Çivi çiviyi söker.

 Çiviyi yutmuş olmalı.

 Bayanlar, baylar.

 Gerçek halk adamını takdim etmek benim için zevk.

 Müstakbel eyalet valisi   Willie Stark.

 Dostlarım.

 Dostlarım, burada bir konuşmam var.

 Bu konuşma   eyaletin ihtiyacı üzerine.

 Bu eyaletin ihtiyacını söylememe gerek yok.

 Siz ihtiyacınızı biliyorsunuz.

 Sen, oradaki.

 Pantolonuna bak.

 Dizleri yırtık mı?

 Mideni dinle.

 Açlıktan guruldamadı mı?

 Ve sen.

 Pazara giden yol   çok bozuk olduğundan mahsulün çürüdü mü?

 Ve sen.

 Ya senin çocukların?

 Okul olmadığından senin gibi cahil değiller mi?

 Konuşmamı okumayacağım.

 Bir öykü anlatacağım.

 Komik bir öykü.

 -Ne yapıyor?

 -Sus.

 Gülmekten göbeğiniz çatlayacak.

 Bir köylü hakkında.

 Sizin gibi bir köylü.

 Bir çiftliğin toprak yollarında büyümüştü.

 Şafaktan önce kalkıp, süt ve lapa yedikten sonra   tek sınıflı, ahşap okula gitmek için 10 km.

 yürürdü.

 Bu köylü, köylülüğü biliyordu.

 Bir işin ancak kendin yaparsan olacağını öğrendi.

 Ve geceleri ders çalıştı.

 Hukuk çalıştı, çünkü bazı şeyleri değiştireceğini sandı.

 Kendisi ve onun gibiler için.

 Yalan söylemeyeceğim.

 Başlarken köylüyü ve onun için   yapacaklarını değil   kendini düşünüyordu.

 Ama bu yolda bir şey oldu.

 Halkın yardımı olmadan kendi için bir şey yapamazdı.

 Tanrı'nın ışığının gücüyle oldu.

 Okul binası siyasetin çürük tuğlasıyla yıkıldığında.

 12 çocuk öldü ve ezildi.

 Bu olayı biliyorsunuz.

 Bununla savaştığı için halk dostu oldu.

 Bunu bilen şehirdeki politikacılar   onun evine gelerek   vali adayı olmasını söylediler.

 Harika!

 O da bunu yedi.

 Büyük bir tevazuyla yapacağı değişiklikleri düşünüyordu.

 Yurttaşları onu göreve uygun bulursa, fakir bir   adamın bile vali olacağını düşünen bir köylüydü o.

 Takım elbiseli o adamlar bu saf köylüyü kandırdılar.

 -Ne yapıyorsun?

 -İşte haininiz!

 Yalakalar, dalkavuklar!

 Çalın!

 -Ne olursa!

 -Harrison'ın kuklası!

 -Ona bakın!

 -Bu yalan!

 Yakalayın onu!

 Susun!

 Hepiniz susun.

 Beni dinleyin.

 Beni kandırdıkları gibi sizi binlerce kez kandırdılar.

 Ama bu sefer ben kandıracağım.

 Bu yarışta kalıyorum.

 Tek başıma savaşacağım.

 Beni dinleyin, köylüler!

 Başınızı kaldırıp Tanrının kirlenmemiş gerçeğine bakın.

 Gerçek bu!

 Siz köylüsünüz.

 Köylüye köylüden başkası yardım edemez.

 Beni dinleyin!

 Benimle oyları böleceklerdi.

 Ama kendi ayaklarım üstünde duruyorum.

 Bunu köpek bile yapar.

 Arka ayaklarınız üstünde misiniz?

 Henüz öğrenmediniz mi?

 İşte öyleyse, köylüler!

 Yolunuza çıkanı mıhlayın.

 Joe Harrison'ı mıhlayın!

 McMurphy'yi mıhlayın!

 Bırakmazlarsa, çekici bana verin, ben yaparım.

 STARK'IN ŞANSI HIZLA ARTIYOR!

 Gırtlağını baştan başa kesilmiş istiyorum.

 Devam etmene gerek yok.

 Artık onları basmıyoruz.

 -Chronicle'ın çizgisi  -Böl ve fethet.

 Stark kabına sığmıyor.

 Köylülerin gözü fazla açıldı.

 Şimdi Harrison'ı destekliyoruz.

 Bunu nasıl onaylarsın?

 Burada çalışıyorum.

 Ben çalışmıyorum artık.

 Aptal.

 -Cesur olsan bunu basarsın.

 -Emir alırım.

 Karın ve üç çocuğun var.

 Oğlun Princeton'a gidiyor.

 Başka iş bulman kolay olmayacak.

 Çalışmayacak kadar zenginim.

 HARRISON AZ FARKLA KAZANDI Pek iyi değildik.

 -Bir duble burbon.

 -Aynından.

 Bir de bira.

 Gazeteden kovulmuşsun.

 Yanlış.

 İstifa ettim.

 Akıllısın.

 Çünkü o çete, tükürük hokkasını temizleyen   çocuğun maaşını bile ödeyemeyecek.

 Nasıl hissediyorsun?

 İyi.

 Bir şey öğrendim, Jack.

 Ne?

 Nasıl kazanacağımı.

 Willie'yi sonraki kampanyasına dek görmedim.

 Dört yıl sonraydı.

 Birçok işe girip çıktım.

 İş bulduğum zaman yani.

 Ama giderek Anne'den ve Burden Arazisi'ndeki   hayattan daha uzaklaştım.

 Ama Willie sürüklenmiyordu.

 Nereye gittiğini biliyordu.

 Kapıyı aralamıştı, kuvvetle itiyordu.

 Seçimi kaybetmiş, ama eyaleti kazanmıştı.

 Bunu o da, halk da biliyordu.

 Ona çalışmak için yarışıyorlardı.

 Minik Duffy bile.

 Willie dediği gibi geri döndü.

 Platformumu biliyor musun?

 Zenginden alıp fakire dağıtacağım.

 Haklıydı.

 Nasıl kazanacağını öğrenmişti.

 Bunun için çok para harcadı.

 Çok fazla para.

 Değirmenin suyunu merak etmeye başlıyordum.

 Willie'nin   her türden insanla anlaşma yaptığı söylentileri vardı.

 Tuhaf anlaşmalar.

 Willie Stark'a.

 İkincisi kampanya değildi.

 Katliamdı.

 Ortalık savaş alanı gibiydi.

 Willie dediği gibi geri döndü.

 Geri döndü ve beni yanına aldı.

 Bu bir dostum.

 Burada yaşayacak.

 Bu beyler geçsin, memur bey.

 -Duffy bana çalışıyor.

 -Herkes öyle.

 Henüz değil.

 O, bana asla unutmak istemediğim şeyi hatırlatıyor.

 Gelin.

 -Bunlar mı?

 -Adam bulacak adamlar.

 -Kaç tane bulursunuz?

 -Elli.

 -Kaç para?

 -Adam başı beş dolar.

 Ne diyorsun?

 İyi çocuklar mı?

 Olsalar iyi ederler.

 Yüz tane bulun.

 Haydi, hepiniz.

 Çabuk.

 Sen de, Duffy, yürü.

 İlan dağıtımı için.

 Hepsi onlar gibiyse alırlar.

 Amaç bu.

 Oğlumu dövdükleri zaman gibi değil.

 -Tom nasıl?

 -İyi.

 -Üniversiteye başlayacak.

 -Lucy?

 İyi.

 Bana bir çocuk lazım.

 Bunu hemen aşağı götür.

 Acele et.

 Çift ara ver.

 Okuyamıyor.

 -Selam, nasılsın?

 -Sadie şimdi sekreterim.

 Kravatını düzelt, Willie.

 Hey, Şeker.

 Herkesi çıkar.

 Jack ve Sadie'yle konuşacağım.

 Bana çalışacaksın.

 Ne yapacağım?

 Bilmiyorum.

 Bir iş çıkar.

 Üniversiteli biri lazım.

 Araştırma için.

 O gazetede maaşın ne?

 Ayda üç yüz dolar.

 Bana ucuza geleceksin.

 Karın tokluğuna.

 Ben öyle oynamam.

 Seni severim.

 Hep sevdim.

 Ne yapacağımı söyleyeyim.

 Sana ayda 400 dolar artı seyahat masrafların.

 Etrafa para saçıyorsun.

 Para.

 Ona ihtiyacım yok.

 Bağışlar alıyorum.

 Neden?

 Çünkü bana inanıyorlar.

 Eve tekrar gidiyordum.

 Ama bu kez farklıydı.

 Bekleyişin bittiğini hissediyordum.

 Ben ve Anne için.

 Benim geldiğim yer bu evden çok farklı.

 En büyük valilerden birinin portresi altında durarak   sizinle konuşmak   sahip olacağımı hiç sanmadığım bir onur.

 Sorusu olan var mı?

 Bay McAvoy?

 Sorum yok.

 Yargıç?

 -Var, ama bekleyebilir.

 -Benim var.

 Durma.

 Eyalette pek çok kimse, anlaşmalarınızdan söz ediyor.

 Bazıları karşı olduğunuzu söylediğiniz gruplarla.

 Bu doğru mu?

 -Bilirsin dedikodular  -Evet, doğru.

 Saklayacak bir şeyim yok.

 Programıma faydası varsa şeytanla bile anlaşırım.

 Ama inanın   hiçbir taahhüt yok.

 Buna emin misiniz?

 Jack bana bazı konulardaki hislerini anlattı.

 Hastalara nefes aldırılsın istiyorsun.

 Yeni bir hastane istiyorsun.

 Paranın satın alabileceği en iyi hastane.

 Bunları istiyorsun, çünkü iyilik seven birisin.

 Bir soru sormak isterim.

 Durma.

 -İyi neden ortaya çıkar?

 -Siz söyleyin.

 Kötüden.

 Çünkü başka hiçbir şeyden çıkmaz.

 Biliyor muydunuz?

 Hayır.

 Başka bir soru sormak istiyorum.

 Başlangıçta kötü vardır   ve iyi, kötüden gelir diyorsunuz.

 İyiyi ve kötüyü kim belirleyecek?

 Siz mi?

 Neden olmasın?

 Nasıl?

 Kolay.

 Duruma göre uydurursun.

 Dostlarım.

 Konuşacak zaman vardır, hareket zamanı vardır.

 Bence şimdi hareket zamanı.

 Desteğinizle kazanıp, söz verdiğim her şeyi yapacağım.

 Yardımınıza ihtiyacım var.

 Hem de çok.

 Ama yalvarmayacağım.

 Sevdiğimiz bu eyalet   ve evinde toplandığımız vali adına bunu talep ediyorum.

 -Ne diyorsunuz, efendim?

 -Evet demelisin.

 -Yaşlı bir adamım.

 -Ama gözüpek.

 Tam yetkili başsavcı olacaksınız.

 Uygun gördüğünüz her şeyi yapabilirsiniz.

 Bunu sağlarım.

 -Anlaştık mı?

 -Anlaştık.

 Şehre dönmeliyiz.

 Çok işimiz var.

 İyi geceler.

 Sizinle tanıştığıma sevindim.

 STARK VALİ SEÇİLDİ!

 Willie'yi isteriz!

 Willie'yi isteriz!

 Konuşmanın zamanı değil.

 İsteğinizi yerine getirmek için Tanrıdan güç diliyorum.

 Size yemin ediyorum.

 Bunlara kavuşacaksınız: Bir hastane yaptıracağım.

 Paranın alabildiği en büyüğünü.

 Ve o size ait olacak.

 Ağrısı olan ve hasta herkes, o kapıdan girebilecek.

 İyileşmeleri, ağrılarının dinmesi için   her şeyin yapılacağını bilerek.

 Ücretsiz.

 Yardım olarak değil   bir hak olarak.

 Bu sizin hakkınız.

 Duyuyor musunuz?

 Her çocuğun eğitim alması sizin hakkınız.

 Ürettiğinizi vergi ödemeden pazarda satmak hakkınız.

 Fakirin toprağına vergi konamaz, elinden alınamaz.

 Umuttan yoksun bırakılmamak hepinizin hakkıdır.

 Samimi mi, Jack?

 Bu onun rüşveti.

 Rüşvetiyse ne olmuş?

 Eski çeteyi görevden aldı.

 Boğazlanan domuz gibi bağırdılar.

 Yasaları zorla geçirdi ve halk istediğine kavuştu.

 Bu yasanın çıkmasını istiyorum.

 Bu eyaleti ben yönetiyorum.

 Yol, okul ve barajlar   yapmaya, eyaleti   uçtan uca değiştirmeye başladı.

 Yöntemleri mi?

 Siyaset çirkin bir oyun.

 O da bunu sert ve çirkince oynadı.

 Willie'nin küçük kara defteri yolsuzluk defteriydi.

 Ben, Jack Burden da o defteri tutar, rakamları toplardım.

 ”Soytarı, gösterişçi, kadın avcısı” dediler.

 Statlar yaptırdı.

 Onlarda oynayan oğluyla çok gururlandı.

 ”Özel bir ordu kuruyor.

” dediler.

 Ama hep inşa ediyordu.

 Halkı coşturarak geleneği çiğnetiyordu.

 Geleneğin de çiğnenmesi gerekti.

 Halk bunu çok sevdi.

 Willie bunu çok sevdi   ve ben bunu çok sevdim.

 Alçak, beş para etmez yobaz!

 -Ne oluyor?

 -Sadie de bunu bilmek istiyor.

 Patron fazla poz vermiş.

 Vali Stark'ın Kutlaması Onu öldüreceğim!

 Sadie!

 Sana şaşırdım.

 Onu öldüreceğim!

 Bütün kadınlardan nefret ediyorum.

 Güzel miydi?

 Güzel miydi?

 Sokakta rastlasam tanıyamam.

 Yüzüne bakmıyordum.

 Acı verecekse, bırak onu.

 Bırakmak mı?

 Öldüreceğim!

 Bu eyaletten süreceğim.

 Halk önünde dizine kız oturtuyor  Açıkça veya gizli.

 Onu tanırım.

 Ya Chicago'daki o patenci kız?

 St.

 Louise'e birlikte gittiğiniz zaman?

 Fotoğraf ve film şeridi diye yeni bir icat var.

 Willie Stark gece kulübünde.

 Willie bir sarışınla.

 -Saçını boyatabilirsin.

 -Onun boynunu da kırabilirim.

 Onun için neler yaptım.

 O ise beni aldatıyor.

 Lucy'yi aldatıyor.

 Al sana başka bir aritmetik.

 Lucy aptalın teki.

 Onun dediği olsaydı, Willie domuzları yemliyor olurdu.

 Lucy'yi tanıyor.

 O şansını yitirdi.

 Sence Lucy bitti mi?

 -Ondan kurtulacak.

 Zaman tanı.

 -Sen bilirsin.

 Yanlış adama vurdun.

 Olayın kahramanı o.

 Hadi, gidiyoruz.

 Acele edin.

 Pillsbury yakalanmış.

 O adama hiç güvenmemiştim.

 -Sonra.

 -Suçlamalara ne diyorsunuz?

 Yargıcı bul.

 Mümkün olduğunca çabuk otelime getir.

 Sizi bekledim.

 Yardım projem olan çocuk yurdunu konuşacaktık.

 Çok üzgünüm.

 Çok önemli bir işim çıktı.

 -Beni arar mısınız?

 -Elbette.

 Geç kaldık.

 Şu haline bak, Pillsbury.

 Elli yaşındasın.

 Dişlerin dökülmüş.

 Beş paran olmadı.

 Tanrı zengin olmanı isteseydi, bunu yıllar önce yapardı.

 Senin zengin olman fikri günah.

 Doğru değil mi?

 Cevap ver.

 Mırıldanma.

 Yüksek sesle konuş!

 “Bu bir günah.

” de.

 Bu bir günah.

 Anladım.

 Dumond gelemiyor.

 Karısı hastaymış.

 Ölse bile umurumda değil.

 Gidip getirin onu.

 Yapman gerekeni biliyor musun?

 Fakir kalıp emir almak.

 Tatlı günler de gelecek.

 Duffy bunu halledecek.

 Bir daha tek başına yapma, anladın mı?

 “Anladım.

” de.

 Anladım.

 Ona kağıt, kalem ver.

 Kapıya bak.

 Merhaba, yargıç.

 Otur.

 Birazdan seninle konuşacağım.

 Dediklerimi yaz.

 Sayın Vali Stark: “Sağlık sorunum nedeniyle   denetçilikten istifamı onayınıza sunarım.

 Saygılarımla.

” İmzaladın mı?

 İmzala!

 Tarih atma.

 Ben atarım.

 Ver bana.

 Şimdi defol.

 -Gazeteler yazmış.

 -Biliyorum.

 Gensoru vermekten bahsediyorlar.

 -Kime karşı?

 -Bu kez Pillsbury'ye.

 O “bu kez”i anladım.

 -Ne kadar doğru?

 -Çok fazla.

 Bu kadar.

 Arayan Jeff Hopkins.

 Hopkins'le ilgili ne var?

 Alo, Jeff.

 Şu Pillsbury işi.

 Mecliste şunu yapacaksın.

 Dur bakalım.

 Sen beni dinle.

 Evinin ipotek ödemesi beş hafta sonra.

 Yenilenmesini istersin herhalde.

 Sabah Minik seninle görüşür.

 İş başına.

 Sorumu cevaplamadın.

 Niçin Pillsbury'yi kurtarıyorsun?

 Pillsbury'yi değil.

 Ondan çok daha önemli.

 McMurphy bunda kazanırsa, nerede duracağı bilinmez.

 Ya da senin.

 Pillsbury suçlu.

 Başsavcı olarak, onu dava etmeliyim.

 Yargıç, ondan insan gibi söz ediyorsun.

 Değil.

 O bir nesne.

 Hata yapan bir makineye dava açılmaz.

 Tamir edilir.

 Tamir ettim.

 Derdim Pillsbury değil.

 Çok daha büyük bir şey.

 Evet, öyle.

 Haklı.

 Bunu anlamıyor musun?

 Haklı olmasını istediğin için.

 Hatanı kabullenmekten korkuyorsun.

 Şimdi kabullen.

 Çok geç olmadan.

 Başsavcı olarak istifamı sunuyorum.

 Sabah yazılı alacaksın.

 Tarihli.

 Kararını vermen uzun zaman aldı.

 Neden bu kadar sürdü?

 Emin değildim.

 Şimdi emin misin?

 Ne olduğunu söyleyeyim.

 Korkuyorsun.

 30 yıl oturup, yargıç rolü oynadın.

 Sonra ben eline bir sopa verip “Vur hadi!

” dedim.

 İyi zaman geçirdin.

 Şimdi korkuyorsun.

 Elini kirletmek istemiyorsun.

 Elini kirletmeden misketleri toplamak.

 Programıma bak.

 Nasıl gerçekleştirdim sence?

 Nasılını biliyordum ama nedenini hiç bilemedim.

 McMurphy'ye gitmeyi düşünmüyorsun ya?

 Benim için siyaset bitti.

 Buna sevindim.

 Dargınlık olmasın.

 Hoşça kal, Vali bey.

 Benimle geliyor musun?

 Hata yapıyorsun.

 Siyasi hayatının bittiğini söylerken ciddi miydi?

 Hayır.

 Sence?

 Yargıcı yıllardır tanırım.

 -Sözlerinde her zaman ciddi oldu.

 -Tamam, sakin ol.

 Senin sözüne güveniyorum.

 Şeker, Bn.

 Stanton'ı eve bırak.

 Seni tekrar ne zaman göreceğim?

 Neyin var?

 Beni eve götür, lütfen.

 -Beni anlamalısın.

 -Seni anlıyorum.

 Anlamadığım kendim.

 Ben böyle gizlenmekten hoşlanıyor muyum?

 Ama Pillsbury işi ve amcanın istifası varken, boşanmak  Belki artık buluşmamalıyız.

 Buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz, değil mi?

 Çünkü sana söylediğime inanıyorsun.

 Çünkü söylediğine inanıyorum.

 İyi akşamlar, sayın vali.

 Yargıç Stanton'ın sözünü tuttuğunu bilmek istersiniz.

 Haberi şehrin her gazetesine vermiş.

 Şeker, en kısa sürede otelde buluşalım.

 BAŞSAVCI İSTİFA ETTİ!

 Yargıç Stanton'ın   basına bildirdiği suçlamalar ağır.

 Bu meclisin Pillsbury olayı hakkında tam bir rapor   istemeye hakkı var.

 Gerçek bilinsin.

 Ortaya çıksın.

 -Oturum dağılsın.

 -Katılıyorum.

 Katılanlar evet desin.

 Karar verildi.

 Meclis dağılsın.

 HALK MİTİNGİ PILLSBURY SKANDALI!

 İPTAL Stark'ın yolsuzluğuna göz yumarsanız, kim bilir daha  Pillsbury beraat etti.

 Bitti.

 Bu işler asla bitmez.

 Bak senden ne istiyorum.

 Defterinde yeni bir sayfa açmanı.

 Yargıç Stanton adı altında.

 -Onun hakkında bir şey olmaz.

 -Neden?

 Adı Stanton diye mi?

 Yavaş.

 Ya yapmazsam?

 Bu işe sen de bulaştın.

 Ne?

 Beni vurduracak mısın?

 Hayır, ama kendime yeni birini bulurum.

 Yargıç hakkında bir şey yok.

 Herkes hakkında vardır.

 İnsan günahla döllenir, ahlaksızlığa doğar.

 Zaman kaybı.

 Neyin var, Jack?

 Bir şey bulmaktan mı korkuyorsun?

 Yargıç hakkında yanıldığını söyleyip durdum kendime.

 Burden Adası'nda kalan bir şey varsa, o da onurdu.

 Buna inanmak zorundaydım.

 Sana bir şey soracağım.

 Yargıç hiç parasız kaldı mı?

 Gerçekten parasız.

 Niçin bilmek istiyorsun?

 İstemiyorum.

 Ama zorundayım.

 -Sana söyledi mi?

 -Kim?

 Bilmiyorum.

 Parasız kaldığını nereden bileyim?

 Haydi, şunları pişirmeye başla.

 -Açım.

 -Ben susadım.

 Hemen bardak getir.

 Bu aleti çalmayalı uzun zaman oldu.

 -Hayaleti uyandıralım.

 -Bir bardak da hayalete, Anne.

 Son çaldığım günü anımsıyor musun?

 Sen ve Anne dans ediyordunuz.

 Dans edelim mi?

 Önce içkimizi içelim.

 Çalmaya devam et.

 Bunu dinlemek istiyoruz.

 Değil mi?

 Adam'a.

 Hayalete.

 Ve bana.

 Neye içelim?

 Hayalete?

 Adam'a.

 Yeni tıp merkezinin müdürüne.

 Ona çalışmaktan vazgeçmeyecek misin?

 -Üzgünüm.

 -Ben değilim.

 Oranın müdürü olmak yanlış bir şey mi?

 Değil, ama kabul etmeyeceğim.

 Amcanın istifası yüzünden mi?

 Kısmen.

 -Başka nedenler de var.

 -Ne?

 Sen de mi?

 Ben de.

 Adam istemiyorsa, konuşmayalım.

 -Konuşalım.

 -Sakince.

 Sakince.

 Söyle.

 Neden beni istiyor?

 Bu iş için en iyi adamsın.

 Soyadımla ilgisi yok mu?

 Olabilir.

 Doğru.

 -İşte cevabın.

 -Hayır.

 Tek cevap bu olsaydı, artık onunla olmazdım.

 Bunun bir başka yanı var.

 Ondan bir şey öğrendim.

 Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsın.

 Ya da kafaları.

 Bir hastane yapılacak, hastalar bakılacak.

 Ne pahasına?

 Ne pahasına olursa.

 Buna inanıyor musun?

 Onun iyi işler yaptığına inanıyorum.

 Sen de yapıyorsun.

 Yöntem farklı.

 Çoğu kez kötülükten iyilik doğar.

 Ağrı kötü.

 Doktorsun, biliyorsun.

 Ağrı kötüdür, günah değil.

 Kendi içinde değil.

 Stark'sa günahkar.

 Bu eyalet böyle düşünmüyor.

 Nereden bilsinler?

 Gazeteler ve radyolar Stark'ın elinde.

 Eleştiriden niye korkuyor?

 Stark iyiyse, gerçeği bilmek istemeli.

 İkisini nasıl ayırabilirsin?

 -Stark bana göre değil.

 -Stark sana göre değil.

 Ne sana göre?

 Gurur.

 Yalnızca bu.

 Aptal, anlamsız gururun.

 Biri öyle bir merkez yaparsa, neler yapacağını anlatırdın.

 İşte biri yaptı ve sana verdi.

 Ama o sana göre değil.

 Hayır, sana göre değil.

 Bir şey bulacak mıyım, yargıç?

 Bulacak mıyım?

 Bir kerede bulmadım.

 Eski kayıtlara ve küf kokulu belgelere bakmak zaman alıyor.

 Çok uzun zaman.

 İPOTEK BORÇLARI Ama benim için çok zor değildi.

 Araştırmada iyiydim.

 Özellikle bu türünde.

 Bulmak istemediğimi buldum.

 Bunların fotokopisini yaptırın.

 Yarın alacağım.

 -Kim o?

 -Benim, Sadie Burke.

 Bir saniye.

 Tamam, gir.

 Amma çok duman.

 Amma çok viski.

 Ayık mısın?

 Kesinlikle.

 Ben de bir kadeh içeyim.

 Neden saklanıyorsun?

 -Uyuyordum.

 -Dört gündür mü?

 Şehre dört gün önce döndün.

 -Willie her şeyi bilir.

 -Willie adamı için endişeli.

 Willie'nin adamı da kendi için endişeli.

 Niye pikaba bir blues plağı koymuyorsun?

 Bıkana kadar dinler, sonra da işe gidersin.

 -Ben öyle yaparım.

 -Benim sorunum değil.

 Hayır, senin sorunun değil.

 Burnunu pudralamak istersen beklerim.

 Birazdan hazır olurum.

 Anlıyorum.

 Anlamak için aynaya bakmalıymışım.

 Yumuşak, beyaz ten.

 Benimki gibi değil.

 Çocukken suçiçeği geçirdim.

 Yaşadığım yerde, hemen her çocuk geçirirdi.

 Cildin sert kalıyor.

 Duruşu da alımlı.

 Başını en doğru açıda tutuşuna baksana.

 Bu eğitim ister.

 Yıllar süren bir eğitim.

 Willie ne buldu anlıyorum.

 -Büyük fikirleri var.

 -Ne?

 Böyle bir kız vali, hatta başkan karısı olur.

 -Ne diyorsun sen?

 -Beni bıraktı, seni de bırakacak.

 Herkesten kurtulacak, çünkü amacı bu.

 -Dünya ona kalmalı.

 -Ne?

 Sen ve sosyetik dostların.

 Onlar ne bilirler ki?

 Onu niye bulaştırdın?

 -Delirmişsin.

 -Öyle mi?

 Git ona sorsana.

 -Ya da Willie'ye sor.

 -Sus!

 Güzel yakaladın.

 Bütün sıra başları buraya.

 Sıra başları buradan.

 Hadi.

 Bugün yedekte.

 Bu antrenman.

 Maçta çıkar.

 Epeydir kayıptın.

 İhtiyacın olursa bağırırsın diye düşündüm.

 Niye otele kapandın?

 -Düşünüyordum.

 -Neyi?

 Bazı şeyleri.

 Yargıç hakkında ne buldun?

 Hiçbir şey.

 Emin misin?

 -Evet.

 -Aramayı sürdürecek misin?

 -Sen istersen.

 -İstiyorum.

 -Bir şey daha yapmanı istiyorum.

 -Kova veya havlu taşımamı mı?

 -Seni kemiren ne?

 -Ne istiyorsun?

 Aklında bir şey varsa söyle.

 Ne istiyorsun?

 Dostun Adam Stanton hastane müdürlüğünü reddetti.

 Bu kötü.

 Özellikle böyle bir zamanda.

 -Nasıl öğrendin?

 -Ne fark eder?

 -Sadece bilmek istiyorum.

 -Etraftan duydum.

 Reddettiğini nasıl öğrendin?

 Geliyorum.

 Bir şey oldu.

 -Dediğim gibi çalışacaksın.

 -Bildiğim gibi oynarım.

 Ne oluyor?

 Oğlunuz olması fark etmez.

 Ona özel kural yok.

 Oynamamın önemi yok.

 Benim için var.

 Ne yapmalı?

 Diğerleri gibi davranmalı.

 Dört defa idmanı kırdı.

 Yarı sarhoş geliyor.

 Kurallara uyacaksın.

 Her Cumartesi seyirciyi büyülüyorum, değil mi?

 Sarhoş ya da ayık.

 İstediğin de bu.

 Sen gösteriş yapasın diye.

 Tek istediğin bu değil mi?

 Sinirleri bozuk.

 Tom, buraya gel.

 WILLIE STARK OTO YOLU Haydi, daha hızlı gidelim.

 Bas gaza.

 Valinin oğlu.

 VALİNİN OĞLU YARALI KAZADA KIZ ÖLÜMDEN DÖNDÜ!

 Boynu Kırılan Kızın Babası: “Sebebi Alkollü Şoför” Bay Hale sizi görmek istiyor.

 Yukarı çıkın.

 Bay Hale'le bir işim var.

 Söyleyeceklerimi herkes duyabilir.

 -Oğlunuz nerede?

 -Heyecanlanmayın.

 -Bana bir içki daha.

 -Kızım ölebilir.

 Ölmeyecek.

 En iyi tıbbi tedaviyi görecek.

 -O nerede?

 -Çağırayım.

 Dur bir dakika.

 Uyuyor.

 İyileşecek.

 Sen iyileştirmezsen iyileşmeyecek.

 Çağırayım.

 -İçki alır mısınız?

 -Hayır, sağ olun.

 -Biliyorsunuz, kazalar olur.

 -Kaza mı?

 Oğlunuz sarhoştu.

 Polis raporunu gördüm.

 Alkolle ilgili bir şey yazmıyordu.

 Kimin polisi, kimin raporu?

 Sarhoştu diyorum ve bundan eminim.

 Burada babanın önünde  Doktor dinlenmeni söyledi.

 Yaptığımı örtbas etmeni istemiyorum.

 Hata yaptım.

 Bilmiyorsun.

 Raporu gördüm.

 Polis raporu umurumda değil.

 Direksiyonda olan bendim ve sarhoştum.

 Tamamen benim hatam.

 Bana ne yapmak isterseniz yapın.

 Ne yapmamı isterseniz yaparım.

 Kimse bir şey yapmayacak.

 Hallederim.

 Halletmeni istemiyorum.

 Yukarı çıkıp dinlen.

 Şeker, yardım et.

 Şöyle gelip oturun.

 İçki almayacağınıza emin misiniz?

 Minik, eve git hadi.

 Durma, çık dışarı.

 İşiniz ne demiştiniz?

 Söylemedim.

 -İşiniz ne?

 -Kamyonculuk.

 Kamyonculuk.

 Kamyonlar devlet yollarını kullanır.

 Kamyon işindeki biri devletle kontrat yaparsa   çok iyi olur, değil mi?

 Neler olacağını söyle ona.

 Rüşvet teklif ediyorsun.

 Hayır, rüşvet teklif etmiyorum.

 Sizinle konuşuyorum sadece.

 Konuşmakta çok iyisin.

 İlk konuşmalarını hatırlıyorum.

 Upton denen bir yerde.

 O zaman çok konuşma yaptın.

 Söylediklerin mantıklıydı.

 Ben ve pek çok insan için.

 Sana inandım, izinden gittim ve senin için mücadele ettim.

 Sözler hala iyi.

 Ama sen değilsin.

 Hiçbir zaman da olduğuna inanmıyorum.

 Peşinden git.

 Geri çağır.

 Keşke Anne seni şimdi görse.

 Keşke Anne şimdi seni görse, ayyaş herif!

 Gel hadi.

 KAZA KURBANI KIZ ÖLDÜ Rüşvet Teklifi Ardından Baba Kayboldu Tamam, demeç vereceğim.

 Hepsi yalan.

 O açıklamayı yapan adam yüzüme söylesin.

 Ama ortada yok.

 Ben size sorayım.

 Neden gitti?

 Nerede?

 Cevabı sizde olabilir mi?

 -Bunu cevaplamaya tenezzül etmem.

 -Bir soru daha.

 Oğlunuz nerede?

 Olması gereken yerde, statta.

 Benim yönetimim altındaki bir üniversite takımında oynayacak.

 Saklanmıyor.

 Yetmiş bin taraftarın gözü önünde olacak.

 Biri de benim.

 Görüşürüz.

 Stark nerede?

 Tommy Stark yok mu?

 Oğlunu maça sok!

 Niye sokmadılar?

 Haydi, Willie.

 Oğlunu maça sok.

 Ne var?

 Oğlun yüzünü göstermeye utanıyor mu?

 -Kes sesini!

 -Çıkarın şunu!

 -Çıkarın bu adamı!

 -Niyetin ne?

 Seni yuhalıyorlar.

 -Başım  -Doktor önemsiz, dedi.

 -Başım dönüyor, göremiyorum.

 -Korkuyorsun.

 -Saçmalama!

 -Ben de yuhalandım.

 Bu stadı o pislikler için  Cesaret göster!

 Oynamasının manasını anlat.

 Baş yaralanması belli olmaz.

 Belki ciddidir.

 Yaralanan benim.

 Arabayı çarpan, içen ben değilim.

 Darbeyi yiyen benim.

 O sahaya çık ve oyna.

 Bir Stark nasılmış göster.

 Nereden bileyim?

 Haydi.

 Kesin şunu!

 Tamam, oynayacağım.

 Şimdi defol buradan!

 Stark maça giriyor.

 Bir, iki, üç, dört, beş  Yemek yemelisin, patron.

 Yemelisin.

 Onu oynamaya zorladım.

 Ben çıkarttım.

 Otur.

 Lütfen otur.

 -Sahaya yolladım.

 -Artık ne fark eder?

 Ne oldu?

 -Uçak yokmuş.

 -Olmak zorunda.

 Oğlum yaşayacak.

 Dr.

 Birnham aradı.

 En erken yarın sabah gelebilirmiş.

 Başkası yok mu?

 -Dr.

 Stanton ameliyat etsin.

 -Stark'a bağlı.

 Başka bir doktor istedi.

 Bir uzman.

 Ben de çağırdım.

 Durumu ne kadar kötü?

 Bilinci yok.

 Felç.

 -Şansı var mı?

 -Yaşamak için.

 Ne demek bu?

 Ameliyat başarılı geçse, yani kurtulsa bile   ömür boyu felçli kalacak.

 Elinden geleni yapacaksın, değil mi?

 Aramızdakiler hiçbir şeyi etkilemesin.

 Ne istiyorsan söyle, hemen yerine getiririz.

 Senin bile satın alamayacağın şeyler var.

 Ameliyat etmemi istiyor musun?

 Ben istiyorum.

 Şimdi Tom'u görebilir miyim?

 Ne kadar biliyor?

 -Neyi?

 -Biliyorsun.

 -Ne kadar biliyor?

 -Neyi?

 Anne'le beni.

 Hiçbir şey bilmiyor.

 Hiçbir şey!

 Nasıl?

 Oğlan mı?

 -Yaşayacak.

 -Tanrı’ya şükür.

 -O nasıl?

 -Willie mi?

 Kendini mi suçluyor?

 Yakında suçlayacak başka birini bulur.

 Hastaneyi aramaya çalıştım, ama ben  Niçin yaptın?

 O güne dek tanıdığım herkesten farklıydı.

 Yani benden farklıydı.

 Tanıdığım herkesten farklıydı.

 Onu seviyorum.

 Galiba neden bu.

 Herkes seviyor onu.

 Benimle evlenmek istiyor.

 -Evlenecek misin?

 -Şimdi değil.

 Onu yıpratır.

 Boşanma kariyerine zarar verir.

 Kariyeri!

 Ne yapacaksın?

 Onu terk edemezsin.

 Sana en çok şimdi ihtiyacı var.

 O, ihtiyacı olana sahip.

 Onu tanımıyorsun.

 Bunca yıldır onunlasın, ama hala tanımıyorsun.

 Adam öğrenirse?

 Merak etme.

 Öğrenirse, Stanton'ların herkesten farklı olmadığını kanıtlar.

 Ona bunları göster.

 Willie haklıydı.

 “İnsan günahla döllenir, ahlaksızlığa doğar.

” Yargıç Stanton bile.

 Bunları ona göster.

 Adam'ın kafasındaki dünya imajını değiştir.

 Bizdeki imajın değiştiği gibi.

 İnandığı her şeyi yok et.

 Onun iyiliğine.

 Willie Stark'tan başka Tanrı yok.

 Ben onun peygamberi, sen de  Özür dilerim.

 Öyle demek istemedim.

 Burada ne oluyor?

 Bir şey yok, memur bey.

 İkimiz de Willie Stark'a çalışıyoruz.

 Ana bina bu olacak.

 On beş kat.

 Laboratuar.

 En iyi cihazlar.

 Amacın ne?

 İşi kabul ettim ya.

 Niçin?

 Kendimce sebeplerim var.

 -Niye hastane yapıyorsun?

 -Halka hizmet için.

 Bir de oy.

 -Oy toplamanın çok yolu var.

 -Biliyorum.

 Müdahaleye katlanamam.

 Müdahale etmem.

 Kovabilirim, ama işine karışmam.

 Tehditle boşa vakit harcama.

 Hakkındaki fikrimi biliyorsun.

 Biliyorum.

 Bak ne diyeceğim.

 Birbirimizin işine karışmayalım.

 Anlaştık mı?

 Şimdi hepimize sahipti.

 Ben, Anne ve Adam.

 Artık onun için çalışıyorduk.

 Tüm ülkenin gözü, siyaset sahnesinde inanılmaz bir   fenomen olan Vali Stark'ta.

 Eyalet, onun başarılarıyla dolu.

 Her biri şahsen onun imzasını taşıyor.

 Kimse onu unutmasın diye.

 Yollar eskiden böyleydi.

 Kimileri, at arabasına 4 şeritli yol   gerekmediğinden eskisinin uygun olduğunu iddia ediyor.

 Stark harika okul sistemiyle övünürken, onu eleştirenler  ”Hem okula gidip, hem tarlada çalışılmaz.

” diyor.

 İhtiyaç ve fakirliğin eskisi kadar büyük   olduğu iddiasıyla bu projeleri sorguluyorlar.

 Willie Stark gücünün kaynağını hiç unutmadı: Onu destekleyen halkı.

 Kırsal kesimdeki bu halkla temasını sürdürüyor.

 Doğum yeri olarak ünlenen Kanoma gibi kentlere   düzenli geziler yapıyor.

 Stark'ın bir nimet olduğunu söyleyenlere karşın   günahkar olduğunu düşünenler de var.

 Halkı ya da eyaleti değil, yalnız kendi   kişisel gücü ve hırsını düşünen biri olduğunu.

 Anlaşılan, bu hırslar eyalet sınırlarının ötesine gitmiş.

 Ne kadar ileri gideceğini ancak zaman gösterecek.

 Bu arada, o burada.

 Gidişata bakılırsa, kalacak da.

 Willie Stark.

 Mesih mi, diktatör mü?

 SON Beğendiniz mi?

 -Kaç sinemada oynayacak?

 -Hepsinde.

 Duydun mu?

 Bütün ülkede.

 Bir şeyi beğenmedim.

 “Mesih mi, diktatör mü?

” kısmı.

 Bakış açımız bu.

 Öyle kalacak.

 Öyle kalacak, şimdilik.

 STARK SEÇİM KAMPANYASINA BAŞLADI Kanoma Ziyaretiyle Başlıyor Nasıl gidiyor, baba?

 Nasılsın, Tom?

 İçecek hazırladım.

 -Getireyim.

 -Yardım edeyim.

 Hayır, sağ ol.

 Teşekkür ederim.

 Çocuklar sabah baskısı için dönmek zorunda.

 Verandaya geçsinler.

 Önce burada çekelim.

 Bayan Stark.

 Orada bir tane alalım.

 Bu tarafa bakın.

 Hala harika bir aşçısın.

 Şehre dönsem iyi olur.

 Günü ailemle geçirmek güzeldi.

 Hoşça kal.

 Kendine iyi bak, Pappy.

 Sana aldığım yeni radyoyu beğendin mi?

 Polis telsizini çekiyor.

 Göstereyim.

 Bu polis telsizi.

 Araba 62, 518 Oak Caddesi'ne.

 Tom Jones yine karısını dövüyor.

 -Araba 62, 518 Oak Caddesi'ne.

 -Şimdi şuna bas.

 Özel bir haber için yayınımızı kesiyoruz.

 Bugün, valinin oğlunun arabasında ölen kızın babası   Richard Hale'in cesedi bulundu.

 Otopside, dövülerek öldüğü anlaşıldı.

 Yargıç Stanton'ın   başını çektiği Stark muhalifleri   tarafından mecliste cinayet suçlaması   ortaya atıldı.

 Dostun yargıç.

 Neredeyse unutulan bir olay, Stark'ı iktidardan düşürebilecek   patlamanın kıvılcımını yaratmış oldu.

 Son bilgilere göre, gensoru aşaması başlayabilir.

 Hazırlanmanız ne kadar sürer?

 Benimle şehre gelin.

 -Neden?

 -Size ihtiyacım var.

 -Ne için?

 -Sonra açıklarım.

 -Dışarıda bekliyorum.

 -Kal.

 Buna tanık olmalısın.

 O da tanık olabilir.

 -Duffy'yi getirmeye gidiyorum.

 -Burada kalıyorsun.

 Birinin başkente dönmesi gerek.

 Ben giderim.

 Duffy'ye söyle, ben gelmeden bir şey yapmasın.

 Başı derde girince ihtiyacı var.

 Bizi maymun gibi önüne katıp “Bana acıyın.

 Bir karım ve   sakat bir oğlum var.

” diyebilir.

 Sus!

 -Bizi rahat bırak.

 -Rahat bırakmak mı?

 Onu kaç beladan kurtardım?

 Yeter!

 Onun değil, benim peşimdeler.

 Bunun için kaç salağa yedireceğim?

 Sence bana neye mal olacak?

 Sence ona neye mal oldu?

 Bir erkek, oğlu için çalışır.

 Sadece oğlu için.

 Bir içki ver.

 Gelecek.

 Yararı yok.

 Yararı yok.

 Sayın Başkan!

 Meclis kararı öneriyorum: Eyalet valisi   Willie Stark'ın   yolsuzluk, adam kayırma   ve diğer ağır suçları işlemiş olduğuna   dair bir karar.

 Bu kararla itham edilip   yargılanması emredilsin.

 -Sonuç ne?

 -Hepsi sana karşı cephe almış.

 Orada mıydın?

 -Orada ne işim olur?

 -Beni satmak.

 -Kaç oy aldık?

 -On bir.

 -20 lazım.

 -Birkaç tane daha bulabiliriz.

 Nasıl, biliyor musun?

 Biliyor musun?

 Jack, buraya gel.

 Ne buldun?

 -Nasıl?

 -Dostun yargıç hakkında.

 -Lazımsa.

 -Lazım.

 Dört senatör cebinde.

 Ne buldun?

 Doğru olmadığını kanıtlarsa ortaya dökmem.

 Seni vurmalıyım.

 -İki kişiye söz verdim.

 -Kime?

 Kendime ve birine daha.

 Kim olduğu önemsiz.

 -Ona bir şans vereceğim.

 -Ama bilgileri buldun.

 -Gerçek yeterli.

 -Dediğim gibi olacak.

 Peki, evlat.

 Sana güveniyorum.

 Nereye gidiyorsun?

 Buralardayım.

 Sence başka kime söz verdi?

 Akıllı biridir.

 Onunla doğru oyna.

 Çevrende bizim gibilere ihtiyacın olacak.

 Emin misin?

 Bıçak kemiğe dayanmıştı.

 Bunu biliyordu.

 Hayat savaşı veriyordu.

 Nutuklarıyla tüm eyalette gürledi.

 Hepsi gelip bir şeye dayanıyordu.

: "Benim değil, sizin peşinizdeler!

" Willie sövüp sayıyordu.

 Sert ve yüksek sesle bağırırsan, halkın   inanacağını biliyordu.

 İnanmazlarsa diye, gösteriler ayarladı.

 Köylüleri toplayın.

 Taşralıyı getirin.

 Çiftçiyi sokağa dökün!

 Ona bağıran olduğundaysa, kaba kuvvete başvuruyordu.

 Willie bildiği her hileye başvurdu.

 Yenilerini ekledi.

 Gensorudan önce öleceksin.

 Evlat, başkan olmadan ölmeyeceğim.

 Bas gaza.

 Bu gensoruya ret oyu verecek 14 senatörüm var.

 Kazanırsam, siyaset hayatın biter.

 Yargıç ne derse onu yaparım.

 Yol hep bir yere çıkıyordu: Burden Arazisi'ne ve yargıca.

 Gelmemi istemediğine emin misin?

 Eminim.

 Acele et, evlat.

 Gideceğimiz yerler var.

 Kendiniz ve benim için yalvarıyorum.

 Oylarınızdan vazgeçin.

 Bir kez hata yaptım.

 İstifa etmekle.

 O zaman istifa edip çekilmek en kolayıydı.

 Seçimimi yaptım.

 Daha fazla kaybedecek bir şeyim yok.

 Stark'ın gücünü biliyorsunuz.

 Biraz düşünün.

 Bana cevabınızı yarın verirsiniz.

 Yarına kadar bekleyemem.

 Çok sabırsız biriyim.

 Gelmemeni söylemiştim.

 Gensorunun senden çıktığı doğru mu?

 Doğru.

 -Ağzından duymak istedim.

 -Duydun.

 Hepsi buysa, buraya kadar gelmesen de olurdu.

 Kendime bir içki koyabilir miyim?

 Sen?

 İstiyor musun?

 Almalısın.

 İhtiyacın olacak.

 Ne dedi?

 Cevabını yarın alacaksın.

 Şaka mı ediyorsun?

 Göstermedin mi ona?

 Neyi?

 Tahmin etmiştim.

 Davalarını hatırla.

 Littlepaugh diye birini hatırlıyor musun?

 Nasıl öğrendin?

 Littlepaugh'yu hatırlıyor musun?

 Fortune Elektrik Şirketi'ni?

 Elbette.

 On yıldan fazla avukatlıklarını yaptım.

 -İşi nasıl almıştın?

 -Nasıl öğrendin?

 İşi nasıl aldığını hatırlıyor musun?

 Pislik tuhaf bir şey.

 Herkese bulaşabiliyor.

 İşi nasıl aldın?

 Şantajla mı?

 Adamın adını bile hatırlamadığıma yemin ederim.

 Çok tuhaf, değil mi?

 Adını bile hatırlamadım.

 O kadar eski ki, olduğunu hatırlamak bile zor.

 Ama oldu.

 Evet, oldu.

 Kabullenmek zor geliyor sadece.

 Bana da.

 Bunun için bile sağ ol.

 Bir sonraki adımı biliyorsun.

 Evet, biliyorum.

 Jack Burden.

 Willie Stark'ın baltacısı.

 Nasıl öğrendin?

 Bu yargı önüne çıkamaz.

 25 yıldan fazla oldu.

 Hiçbir tanık bulamazsın.

 Herkes öldü.

 Sen hariç herkes.

 Sen hayattasın.

 Halk seni dürüst biri sanıyor.

 Aksini düşünmelerine dayanamazsın.

 Ama o zamandan beri görevimi yerine getirdim.

 Pek çok iyi şeye imza attım.

 Ama bunu da yaptım.

 -Evet, yaptın.

 -Yargıç, size yalvarıyorum.

 Arayıp oylarınızı çektirin.

 Kendi iyiliğiniz için.

 Bir baltacı için hassas duyguların var.

 İyi geceler, beyler.

 Yanıt ne olacak?

 -Sabah alacaksın.

 -Bu gece istiyorum.

 Sabah.

 İyi geceler, beyler.

 Nasıl öğrendin?

 Çok işimiz var.

 Dönelim.

 -Seninle yolumuz ayrılır.

 -Ciddi değilsin.

 Burada ne işin var?

 Sadece siyaset tartışıyorduk.

 Peki.

 -İyi geceler o halde.

 -İyi geceler.

 -Ona verdin mi?

 -Dur bakalım.

 Onunla gitmiyor musun?

 Neden?

 Ona aitsin.

 Nasıl yapabildin?

 Stark'a söylememeye söz vermişsin.

 Biliyorum.

 Sözümde de durdum.

 Her yerden akın akın geliyorlar.

 Dağlardan, çiftliklerden   gemiyle, trenle, atla, yaya.

 Willie Stark'ın ordusu.

 WILLIE'NİN YASASI SİZİN YASANIZ Stark'ın iktidarı zorla ele geçirmeyi planladığı söyleniyor.

 Eyalet milislerinin kumandanı olarak  Girin.

 Kapı açık.

 Ne istiyorsun?

 Ağladığını görmek istiyorum.

 Yeter!

 -Bütün gün seni aradım.

 -Biliyorum, buradaydım.

 -Adam'a anlatmalısın.

 -Neyi?

 -Biliyor.

 -Sen ve Willie'yi mi?

 Düşündüğü gibi olmadığını anlatmaya çalıştım ona.

 Nasıldı peki?

 Bana söyle.

 Bana vurdu.

 Öz ağabeyim bana vurdu.

 Ağabeyin eski kafalı.

 Bir kardeşin onuruna inanıyor.

 Ben modernim.

 20.

 yüzyıl erkeğiyim.

 Kaçarım.

 Korkuyorum!

 Ağabeyin mi, Willie için mi?

 Ayrıldık.

 Kim kimden ayrıldı?

 Bugün beni aradı.

 Lucy'ye geri dönüyor.

 Böylesi daha iyiymiş.

 Kimin için?

 Onun mu?

 İkimiz için de.

 Bunu yargıca ihanet etmeni isterken de mi söyledi?

 Ben en azından yüzüstü bıraktım onu.

 Lütfen bana yardım et.

 Geriye yalnız Adam kaldı.

 Beni biraz sevdiysen  Seni sevdiysem mi?

 Gidip Adam'ı bulayım.

 BURADA VALİ STARK'IN HASTANESİ YAPILACAK Willie'yle kazan Nereye?

 Pardon, sizi tanıyamadım.

 Dr.

 Stanton'ı tanıyor musun?

 -Geldi mi?

 -Görmedim.

 Diğer girişlere bakın.

 Onlar kapatıldı.

 Emirler böyle.

 Risk alamayız.

 İçeri girin.

 Size yer buluruz.

 Burada beklerim.

 Gelirse bana bildirin.

 Arkadaşlarınıza da haber ver.

 Pekala.

 Hep birlikte!

 Herkes katılsın.

 Willie burada olduğumuzu bilsin.

 Hep beraber!

 Willie!

 Willie!

 Willie'yi isteriz!

 Willie!

 Willie!

 Willie'yi isteriz!

 Önce gensoru konusundaki   görüşünüzü alacağız.

 Sayın Başkan.

 Bu bir komedi.

 Son haftalarda   yaratılan gözdağı ve baskı karşısında   oylama yapmamızı istemek bir komedi.

 Dışarıdaki kalabalık bile   bu baskının bir parçası.

 Bir emirle bağıran halk.

 Lütfen dikkat.

 Lütfen dikkat.

 Bu, Willie Stark'tan sizlere bir duyurudur.

 Hiç birinizin gitmesini istemiyor.

 Savaş bitene kadar meclis binasının önünde kalmanızı istiyor.

 Stark'ın kazanmasını istiyorsanız   olduğunuz yerde kalın.

 Duydunuz mu?

Olduğunuz yerde kalın.

 Hiçbir yere gitmeyin.

 HALKIN İSTEĞİ BU EYALETİN KANUNUDUR Lütfen dikkat.

 Vali Stark'a karşı gensoru görüşmelerinde   oylama işlemi   az önce bitti.

 Sonuç şöyle: Willie Stark   kazandı!

 Beni mahvetmek istediler.

 Ama onlar mahvoldu.

 Yaptıklarım hoşlarına gitmiyordu.

 Sizin hoşunuza gidiyor mu?

 Unutmayın.

 Kazanan ben değilim.

 Sizsiniz.

 Gücüm sizin isteğinizdir.

 Mazeretimse ihtiyaçlarınız.

 Yaşamamın sebebi hak ve istekleriniz olacak.

 Bunu yapmamı engellemeye çalışan olursa   onu mahvederim.

 Çıplak ellerimle mahvederim.

 Çünkü çoğunluğun gücüne sahibim.

 Gelmene sevindim.

 Doktor, gelmene  Çok acıyor mu, patron?

 Çok acıyor mu?

 -Nereye?

 -Beni rahat bırak.

 -Ne yapacaksın?

 -Umurumda değil.

 Pes etme.

 -Bilmiyorum.

 -Ben biliyorum!

 -Bırak beni, lütfen.

 -Artık olmaz.

 -Ağabeyim öldü!

 -Biz yaşıyoruz.

 Yaşamaya devam etmeliyiz ki   Adam'ın ölümünün bir anlamı olsun.

 Boşa gitmesin.

 Bizim hayatımız onun ölümüne anlam vermeli.

 Anlamıyor musun?

 Şu insanlara bak.

 Bak şunlara!

 Ona hala inanıyorlar.

 Willie'nin gerçek yüzünü göstermeliyiz.

 Yoksa hiçbir şeyin anlamı kalmaz.

 Vali seni istiyor.

 Acele et.

 Fazla vakti kalmadı.

 Burada bekleyecek misin?

 Bekleyecek misin?

 Willie Stark tüm dünyaya sahip olabilirdi.

 Tüm dünyaya, Willie Stark.

 Bunu bana neden yapıyor, Willie Stark?

 Neden?

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar