Print Friendly and PDF

Yayınlar


Parapsikoloji - Psişik Araştırmalar 7

Bunlarada Bakarsınız


Zihnin Mahiyeti

"İnsan zihninin / mind maddi beyinle sınırlı olmayan mahiyeti nedir; bilincin sınırlarını aşarak maddeye, zamana ve diğer zihinlere etki etmesini sağlayan 'biyolojik ve kozmik internet' mekanizması kaynaklarda nasıl açıklanmaktadır?", bu konuyu Edward C. Whitmont’un bütünsel / holistic psikoloji analizleri, Kenan Keskin’in telepati ve dalga teorileri, Dion Fortune’un okült zihin eğitimi ve Simyacı’daki "Evrenin Ruhu" kavramı ışığında derinlemesine incelemek gerekir.

Eldeki kaynaklar, zihnin kafatasının içine hapsedilmiş bir organ faaliyeti olmadığını; aksine, evrensel bir bilgi ağıyla (Holografik Evren / Levh-i Mahfuz) sürekli iletişim halinde olan, hem alıcı hem verici işlevi gören ve "niyet" / intention enerjisiyle fiziksel gerçekliği şekillendirebilen bir "alan" / field olduğunu ortaya koymaktadır.

1. Zihnin Mahiyeti: Holografik ve Bütünsel Yapı

Kenan Keskin’in Telepati ve Durugörü çalışmasında ve Edward C. Whitmont’un İyileşmenin Simyası eserinde zihin, yerel olmayan / non-local bir fenomen olarak tanımlanır.

  • Beyin ve Zihin Ayrımı: Beyin, zihnin sadece bir aracıdır. Keskin’e göre, beyin milyarlarca hücresiyle biyoelektrik enerji üreten ve bu enerjiyi dalgalar halinde yayan bir merkezdir. Ancak zihin (şuur), bu dalgaların taşıdığı "anlam" ve "bilgi" platformudur. Zihin, zaman ve mekanla sınırlı değildir; düşünce hızı ışık hızının ötesindedir [Keskin, 33; Whitmont, 1753].
  • Holografik Model: Michael Talbot ve David Bohm’a atıfla, evrenin ve zihnin holografik bir yapıda olduğu belirtilir. Bu modelde, parçanın içinde bütünün bilgisi gizlidir. İnsan zihni, kozmik zihnin ("Dünya Zihni" veya "Büyük Akıl") bir mikro örneğidir. Dolayısıyla insan, kendi içine (enfüs) yöneldiğinde, aslında evrenin (afak) bilgisine ulaşabilir. Bilinçdışı psişe, zaman ve mekanın ötesindeki olayları bilen "objektif" bir yapıya sahiptir [Whitmont, 1723; Keskin, 3039].

2. Zihnin Sınırları ve "Eşik Bekçisi"

Dion Fortune, Mistik Kabala ve Sağlıklı Okültizm eserlerinde, zihnin normal işleyişinin (Bilinç) ve gizli potansiyelinin (Bilinçaltı / Subconscious) sınırlarını çizer.

  • Bilinç ve Bilinçaltı: Fortune, bilinci küçük bir daire, bilinçaltını ise bu daireyi çevreleyen çok daha geniş, noktalı (geçirgen) bir daire olarak tasvir eder. Bilinçaltı, sadece kişisel anıları değil, ırksal hafızayı ve evrensel imgeleri de barındırır. Normal insan, "Eşik Bekçisi" / Guardian of the Threshold denilen bir sansür mekanizması nedeniyle bu geniş alana erişemez. Bu mekanizma, akıl sağlığını korumak için gereklidir, ancak okült eğitimle kontrollü bir şekilde aşılabilir [Fortune, 138; Fortune (Sağlıklı Okültizm), 1414].
  • Zihinsel Katılık: Whitmont, egonun "eylemsizlik" / inertia ilkesine göre çalıştığını belirtir. Zihin, değişimden korkar ve mevcut durumunu (statüko) korumaya çalışır. Bu direnç, zihnin sınırlarını oluşturur. Hastalıklar ve krizler, bu katı sınırları zorlayarak zihni genişlemeye ve yeni bir "biçim" / form almaya zorlayan travmatik ama dönüştürücü süreçlerdir [Whitmont, 1875].

3. Olağanüstü Etkileşimler: Telepati, Şifa ve Maddeye Etki

Zihnin "dışarıya" taşan güçleri, kaynaklarda çeşitli fenomenlerle açıklanır.

  • Rezonans ve Benzerlik Yasası: Whitmont, "benzer benzeri iyileştirir" (Homeopati ilkesi) prensibinin zihinsel alanda da geçerli olduğunu savunur. Bir zihin, belirli bir frekansa veya arşetipe (örneğin "kurt" veya "savaşçı") odaklandığında, o arşetipin evrensel enerjisiyle "rezonans" / resonance kurar ve o enerjiyi kendine çeker. Bu, hem telepatiyi hem de uzaktan şifayı açıklar [Whitmont, 1945].
  • Psikokinezi ve Biyo-Etki: Kenan Keskin, Kaznatcheev'in deneylerine atıfta bulunarak, insan zihninin bitkilerin büyümesini hızlandırabildiğini, bilgisayar devrelerini etkileyebildiğini ve hatta hücre kültürlerinde (yavru tavşan deneyi) uzaktan fiziksel değişimler yaratabildiğini aktarır. Stresli veya odaklanmış bir zihin, çevresindeki elektronik aletleri bozabilecek kadar güçlü bir elektromanyetik alan yaratabilir [Keskin, 3003; 2981].
  • Grup Zihni / Group Mind: Dion Fortune, bir araya gelen insanların (bir loca, tarikat veya ulus) bireysel zihinlerinin ötesinde, kolektif bir "Grup Zihni" veya "Egregor" oluşturduğunu belirtir. Bu yapı, üyelerini besleyen ama aynı zamanda onları kontrol eden yapay bir psişik varlıktır. Gruba katılan kişi, bu ortak zihnin karmasına ve enerjisine ortak olur [Fortune (Sağlıklı Okültizm), 1445].

4. Zihinsel "Yaratım" ve Simya

Simyacılar için zihin, maddenin dönüşümünde en önemli araçtır (katalizör).

  • Zihinsel Projeksiyon: Paulo Coelho’nun Simyacı eserinde ve Mürşid el-Muhtar gibi klasik metinlerde, "Bir şeyi gerçekten istediğin zaman, bütün evren onu gerçekleştirmen için işbirliği yapar" prensibi işlenir. Bu, zihinsel niyetin "Evrenin Ruhu"na / Soul of the World kazınması ve maddi olayları (eşzamanlılık) tetiklemesidir [Simyacı, 2194].
  • Görselleştirme: Mari Silva’nın Psişik Gelişim notlarında, zihinsel ekranın (üçüncü göz) kullanılarak yapılan imgelemenin / visualization, sadece hayal kurmak olmadığı; astral planda bir "taslak" oluşturduğu ve bu taslağın zamanla fiziksel gerçekliğe dönüştüğü belirtilir [Silva, 2051].

Hikaye: Çölün Sessizliğindeki Cevap

Paulo Coelho’nun Simyacı romanında, Endülüslü çoban Santiago, hazinesini ararken çölde bir Simyacı ile karşılaşır. Simyacı, ona "kendi yüreğini dinlemeyi" öğretir. Santiago, yüreğinin (zihninin derinliklerinin) korkularla, geçmiş özlemleriyle ve gürültülü düşüncelerle dolu olduğunu fark eder.

Bir gün Simyacı ona şöyle der: "Çölün içine dalmak için, bir tek kum tanesini seyretmen yeter; o zaman orada Evren'in bütün harikalarını göreceksin." Santiago, zihnini susturup çöle, rüzgara ve güneşe odaklandığında, onların ayrı şeyler olmadığını, hepsinin "Her Şeyi Yazan El" tarafından yazıldığını anlar. En kritik anda, Santiago bir kabile reisi tarafından "rüzgara dönüşmesi" için zorlanır. Ölüm korkusuyla titrerken, zihninin sınırlarını yıkar. Rüzgarla, güneşle ve çölle "konuşmaya" (telepatik rezonans kurmaya) başlar. Kendi sınırlı benliğini (egosunu) aradan çıkarıp, "Evrenin Ruhu" ile bütünleştiğinde, fiziksel bir mucize gerçekleşir: Çıkan fırtına (Samyeli) ordugahı yerle bir ederken, Santiago bir yerden kaybolup başka bir yerde belirir.

Kıssadan Hisse: Bu hikaye, zihnin gerçek gücünün, "bireysel akıl" olmaktan çıkıp "evrensel akıl" ile birleştiği (rezo nans) anda ortaya çıktığını gösterir. Zihin, korku ve şüphe bariyerlerini aştığında, maddeye (rüzgara, kuma) hükmedebilir. Sır, "ayrılık" illüzyonunu bitirmektir.

Günümüze Bakan Yüzü: Modern insan, aşırı bilgi yüklemesi ve analitik düşünce (sol beyin) nedeniyle "evrensel ağ"dan kopmuştur. Sezgilerine güvenmek yerine, sürekli veri analizi yapar. Oysa kriz anlarında veya yaratıcılık gerektiren durumlarda, zihni susturup "akışa" / flow bırakmak, mantığın çözemediği sorunları çözen bir "üst zeka"yı (sezgiyi) devreye sokar.


Dua ve Uygulama: Zihni Berraklaştırma ve Keşif (Fütuhât)

Bu dua, İdris Çelebi’nin Uyunel Hakaik eserinde ve Kenan Keskin’in notlarında geçen, zihinsel kapalılığı (gaflet perdesini) kaldırmak, hafızayı güçlendirmek ve gizli gerçekleri (gaybı) algılamak için önerilen yöntemlerin bir sentezidir.

Okunuş Usulü: Sabah namazından sonra veya çalışma/tefekkür öncesinde, sağ el alna konulur. Zihindeki tüm düşünceler bir bulut gibi dağıtılır ve "Boşluk" / Void hissedilir.

Arapça Dua: "Allahümme ekşif hicâbe'l-gafleti an kalbî ve aklî. Ve allimnî mâ lem ekün a'lem, ve fehhsimnî mâ lem ekün efhem. Yâ Fettâh, Yâ Alîm, Yâ Hakîm, Yâ Nûr. İftah lî ebvâbe'l-hikmeti ve'l-ma'rifeti bi-hakkı ismike'l-A'zam."

Türkçe Anlamı: "Allah'ım, kalbimden ve aklımdan gaflet perdesini kaldır. Bana bilmediklerimi öğret ve anlamadıklarımı kavrat. Ey (kapıları) Açan, ey (her şeyi) Bilen, ey Hikmet Sahibi, ey Nur (aydınlatan)! İsmi Azam'ın hürmetine bana hikmet ve marifet (bilgi) kapılarını aç."

Ardından şu niyet 3 kez tekrar edilir: "Zihnim, Evrensel Zeka'nın berrak bir aynasıdır. Sınırlı benliğimin ötesine geçiyor, Sonsuz Bilgi Kaynağı ile bağlantı kuruyorum. Algılarım açık, hafızam güçlü, iradem çelik gibidir. Gerçeği olduğu gibi görüyor ve anlıyorum."

Kaynakça

  • Coelho, P. (2010). Simyacı. Can Yayınları.
  • Çelebi, İ. (Çev.). Uyunel Hakaik.
  • Fortune, D. (2010). Sağlıklı Okültizm [Sane Occultism]. Hermes Yayınları.
  • Keskin, K. (2006). Telepati - Duru Görü.
  • Silva, M. (2021). Psişik Gelişim.
  • Whitmont, E. C. (1993). The Alchemy of Healing [İyileşmenin Simyası]. North Atlantic Books.

Zihinsel Haberleşme Veya Parapsikoloji Literatüründeki Adıyla "Telepati"

Zihinsel haberleşme veya parapsikoloji literatüründeki adıyla "telepati" / telepathy, iki zihin arasında fiziksel bir araç olmaksızın duygu, düşünce veya imaj aktarımı olarak tanımlanır. Eldeki kaynaklar, bu sürecin bir "büyü"den ziyade, beynin yaydığı dalgalar, evrensel bir enerji alanı (Eter/Akaşa) ve bilinçaltı mekanizmalarıyla işleyen doğal bir yasa olduğunu ortaya koymaktadır.

1. Bilimsel ve Biyolojik Mekanizma: Rezonans ve Dalga Boyu

Kenan Keskin’in Telepati ve Durugörü çalışmasına göre, insan beyni sadece bir organ değil, aynı zamanda sürekli elektromanyetik dalgalar yayan bir verici ve alıcıdır.

  • Frekans Uyumu: Her insanın beyni, parmak izi gibi kendine özgü bir frekansta titreşir. Zihinsel haberleşmenin gerçekleşmesi için, alıcı ve vericinin beyin dalgalarının "rezonans" / resonance (uyum) haline gelmesi gerekir. Bu uyum genellikle sevgi, kan bağı (anne-çocuk, ikizler) veya yoğun bir odaklanma (konsantrasyon) ile sağlanır. İki beyin aynı frekansa kilitlendiğinde, mesafe anlamını yitirir [Keskin, 2006, s. 8, 41].
  • Faraday Kafesi Deneyleri: Sovyet bilim insanı Leonid Vasiliev’in yaptığı deneylerde, denekler elektromanyetik dalgaları geçirmeyen kurşun kaplı odalara veya "Faraday Kafesi"ne konulmuştur. Buna rağmen telepatik iletişimin kesilmediği görülmüştür. Bu durum, telepatinin bilinen radyo dalgalarından farklı, mekanı ve zamanı aşan (non-local) daha ince bir enerji türüyle (bazı kaynaklarda nötrino veya takyonlar olarak speküle edilir) gerçekleştiğini kanıtlamaktadır [Keskin, 2006, s. 17].
  • Holografik Beyin: (Önceki yazılarımızda) değinildiği üzere, evrenin ve beynin holografik yapısı, "parçanın bütünü barındırması" ilkesine dayanır. Buna göre, bir kişi bir başkasını düşündüğünde, aslında "evrensel zihin"deki o kişiyle ilgili bilgiye (koordinata) odaklanmakta ve bu bilgiyi kendi zihnine çekmektedir [Keskin, 2006, s. 24].

2. Okült ve Ezoterik Mekanizma: Eter ve Bilinçaltı

Dion Fortune ve W.E. Butler gibi Batı ezoterizmi uzmanlarına göre, zihinsel haberleşme doğrudan "bilinçten bilince" değil, "bilinçaltı aracılığıyla" gerçekleşir.

  • Bilinçaltı Kapısı: Bilinçli zihin (günlük akıl), telepatiyi başlatabilir (niyet edebilir), ancak mesajı ileten ve alan mekanizma "bilinçaltı" / subconscious zihindir. Butler, bilinçaltının "Yansıtıcı Eter" / Reflecting Ether (Akaşik Kayıtlar) adı verilen evrensel bir ağa bağlı olduğunu belirtir. Bir düşünce, yeterli duygu ve imgeleme ile bilinçaltına ekildiğinde, bu eterik ağ üzerinden hedefe ulaşır [Fortune, 2010, s. 42; Butler, s. 16].
  • Yesod Küresi: Kabalistik terminolojide, zihinsel ve psişik iletişimin gerçekleştiği yer "Yesod" (Ay Küresi) olarak adlandırılır. Burası, "İmgelerin Hazine Odası"dır. Telepatik mesajlar, kelimeler halinde değil, genellikle semboller ve resimler halinde bu kürede belirir ve rüyalar veya ani sezgiler yoluyla bilince çıkar [Fortune, 2006, s. 268-270].

3. İletişim Türleri ve Seviyeleri

Kaynaklar, telepatinin kaynağına ve niteliğine göre farklı seviyelerde gerçekleştiğini belirtir:

  • Güneş Sinirağı (Solar Pleksus) Telepatisi: Genellikle korku, heyecan veya tehlike anlarında devreye giren, "karından" hissedilen ilkel ve duygusal bir iletişimdir. Anne ile çocuğu arasındaki bağ veya birinin size baktığını hissetmeniz (scopaesthesia) bu kategoriye girer. Bu tür, duygusal enerjiyle (astral beden) çalışır [Tuella, 1990; Keskin, 2006].
  • Zihinsel Telepati: Zihinden zihne, duygulardan arınmış, net düşünce ve imaj transferidir. Mari Silva, bu yeteneğin geliştirilmesi için "alıcı" ve "verici" rollerinin bilinçli olarak çalışılmasını önerir. Verici, imajı net bir şekilde vizüalize edip "gönder" komutuyla serbest bırakırken; alıcı zihnini boşaltıp (aktif pasiflik) gelen izlenimi yargılamadan kabul etmelidir [Silva, 2021, s. 74].

4. Hayvanlarda Zihinsel Bağ (Anpsi)

Rupert Sheldrake'in çalışmaları, hayvanların da "Morfik Alanlar" / Morphic Fields adı verilen görünmez bir bağ ile sahiplerine bağlı olduğunu gösterir.

  • Niyetin Gücü: Köpeklerin sahiplerinin eve dönmeye karar verdikleri anda (henüz yola çıkmadan) kapıya gitmeleri veya kedilerin sahiplerinin hastalığını hissetmeleri, zihinsel haberleşmenin sadece insanlara özgü olmadığını, doğanın temel bir iletişim ağı olduğunu kanıtlar. Burada kilit nokta "niyet"in yaydığı titreşimdir [Sheldrake, 2004; Webster, 2008].

Hikaye: Kayıp Broş ve Medyumun Vizyonu

Dion Fortune'un Sağlıklı Okültizm kitabında ve benzer vakalarda anlatılan bir olay, zihinsel haberleşmenin ve "psikometri"nin mekanizmasını açıklar.

Bir kadın, manevi değeri çok yüksek olan antika bir broşunu kaybeder. Evi defalarca arar ama bulamaz. Son çare olarak, yetenekli bir medyuma (Dion Fortune'un tanıdığı birine) başvurur. Medyum, kadından broşu düşünmesini ve ona odaklanmasını ister. Kadın zihinsel olarak broşun şeklini canlandırırken, medyum gözlerini kapatır ve bir "vizyon" görür.

Medyum şöyle der: "Karanlık bir yerdeyim, tahta bir kokusu var. Bir çekmece görüyorum ama bu senin yatak odanda değil. Eski, kullanılmayan bir mobilya... Bir dikiş kutusu gibi. Broş, mavi bir kumaş parçasının altına sıkışmış."

Kadın eve döner ve tavan arasındaki eski dikiş kutusunu hatırlar. Kutuyu açtığında, broşu tam olarak medyumun tarif ettiği şekilde, mavi bir kumaşın arasına sıkışmış halde bulur.

Kıssadan Hisse: Bu hikaye, hiçbir bilginin kaybolmadığını gösterir. Kadın, broşu oraya koyduğunu bilinçli zihniyle unutmuştu, ancak "bilinçaltı" (hafıza deposu) bunu kaydetmişti. Medyum, kadının zihnini okumamış, onun bilinçaltındaki "resmi" (imajı) telepatik olarak kendi zihinsel ekranına yansıtmıştır. Zihinsel haberleşme, kilitli kapıların ardındaki bilgiye ulaşan evrensel bir anahtardır.

Günümüze Bakan Yüzü: Günümüzde "bir şeyi nereye koyduğumuzu unuttuğumuzda" veya "birinin bizi arayacağını hissettiğimizde" yaşadığımız şey budur. Zihnimiz sürekli olarak kayıt halindedir ve evrensel ağa bağlıdır. Sakinleşip içe döndüğümüzde (medyumun yaptığı gibi), kendi "içsel Google"ımızdan (bilinçaltından) aradığımız cevabı bulabiliriz.


Dua: Zihinsel Berraklık ve İletişim

Bu dua, zihni parazitlerden arındırmak, alıcıyı (kalp gözünü ve zihni) netleştirmek ve doğru mesajları almak/göndermek niyetiyle okunur.

Okunuş Usulü: İletişim kurmak istenilen kişi veya konu düşünülerek, iki kaşın arasına (Ajna Çakra / Üçüncü Göz) odaklanılır ve 7 kez okunur.

Arapça Dua: "Yâ Semî, Yâ Basîr, Yâ Habîr. İkşif lî an hakâikı'l-umûr. Ve ferric annî hicâbe'l-gafleti. Allahümme nevvir basîretî ve fehhımnî mâ lem efhem. Ve elhimnî rüşdî."

Türkçe Anlamı: "Ey (her şeyi) İşiten, ey Gören, ey (her şeyden) Haberdar olan. İşlerin hakikatini bana aç. Gaflet perdesini üzerimden kaldır. Allah'ım, kalp gözümü/basiretini nurlandır ve anlamadığımı bana kavrat. Bana doğru yolu (rüşdümü) ilham et."

Ardından şu niyet edilir: "Zihnim evrensel bilgi okyanusuna açık bir kanaldır. Düşüncelerim berrak, niyetim halistir. Zaman ve mekan engelini aşıyor, [Kişinin Adı veya Niyet] ile ruhsal ve zihinsel bir bağ kuruyorum. Mesajım sevgiyle gitsin, cevap hakikatle gelsin."

Kaynakça

  • Butler, W. E. (Tarihsiz). Telepati ve Durugörü. Hermes Yayınları.
  • Fortune, D. (2006). Mistik Kabala. Hermes Yayınları.
  • Keskin, K. (2006). Telepati - Duru Görü.
  • Silva, M. (2021). Psişik Gelişim.

Zihinsel Simya: İrade ve Ruhun Uyumu

Eldeki kaynaklar, bir "Simyacı"nın zihin kuvvetine / mental power kavuşmasını, salt entelektüel bir bilgi birikimi süreci olarak değil; iradenin terbiyesi, hayal gücünün disipline edilmesi ve "Evrensel Ruh" ile kurulan bilinçli bir rezonans hali olarak tanımlamaktadır. Bu güç, (önceki yazılarımızda) değinilen telepatik ve durugörü yeteneklerinin ötesinde, maddeye ve olayların akışına "İrade" / Will yoluyla hükmedebilme kapasitesidir.

Simyacının zihin kuvvetine ulaşma süreci, kaynaklara dayalı olarak şu üç temel aşamada gerçekleşir:

1. "Hod" ve "Netzah" Dengesinin Kurulması: Majikal Zihin

Dion Fortune’un Mistik Kabala eserine göre, zihinsel güç, Hayat Ağacı’nın (Sefirot) iki alt küresi olan Hod (İhtişam/Akıl) ve Netzah (Zafer/İçgüdü-Duygu) arasındaki dengenin sağlanmasıyla elde edilir.

  • Zihinsel Formülasyon: Hod küresi, majinin ve formların küresidir. Simyacı, zihninde gerçekleştirmek istediği amacı (örneğin kurşunu altına çevirmek veya bir durumu değiştirmek) net, keskin ve dağılmaz bir "imge" / image olarak Hod’da formüle eder. Fortune, "Majisyenin zihni formları biçimlendirirken, iradesi bu formlara ruh verecek olan Netzah Küresi’nin doğal kuvvetlerini çağırır" der. Eğer sadece akıl (Hod) kullanılırsa, form cansız kalır; sadece duygu (Netzah) kullanılırsa, güç kontrolsüz bir patlamaya dönüşür [Fortune, 1186].
  • İradenin Odaklanması: Simyacı, "Sınırlılık Kanunu"nu kullanır. Yani, zihni binlerce parçaya bölmek yerine, tüm bilincini tek bir noktaya odaklar. Bu odaklanma (konsantrasyon), zihinsel enerjiyi bir lazer ışını gibi keskinleştirir. Fortune, eğitimsiz bir zihnin "açık bir devre" gibi enerjiyi dağıttığını, inisiyenin ise bu enerjiyi depolayıp yönlendirdiğini belirtir [Fortune, 1193, 1194].

2. "Opus" ve İçsel Dönüşüm: Çile ve Arınma

Mircea Eliade’nin Demirciler ve Simyacılar eserine göre, simyacının laboratuvarda madde üzerinde yaptığı işlemler (ısıtma, eritme, damıtma), aslında kendi ruhu üzerinde yaptığı işlemlerdir.

  • Operatorem İntresse Operi: "İşlemi yapan da işleme katılmalıdır" prensibi gereği, simyacı potadaki madde "acı çekerken" (siyahlaşma/nigredo evresi), kendi nefsini de "öldürür". Bu, egonun ve dünyevi arzuların (kurşun) yok edilerek, saf bilincin (altın) ortaya çıkarılması sürecidir. Simyacı, maddenin "olgunlaşmasını" hızlandırırken, kendi zamanını da hızlandırır ve doğa yasalarının üzerine çıkar [Eliade, 417].
  • V.I.T.R.I.O.L. Formülü: (Önceki yazılarımızda) bahsedildiği gibi, "Arzın merkezine in, damıtılarak gizli taşı bulacaksın" ilkesi, simyacının zihin gücünü dışarıdan değil, kendi bilinçaltının derinliklerinden (arzın merkezi) çıkardığını gösterir. Zihin kuvveti, dışarıdan alınan bir bilgi değil, içerideki tortuların temizlenmesiyle açığa çıkan "cevher"dir [Şen, 2002].

3. Evrenin Ruhu ile Bütünleşme: Kalbin Sesi

Paulo Coelho’nun Simyacı romanında bu süreç, daha mistik bir dille anlatılır. Romanın kahramanı Santiago, çölde Simyacı ile karşılaştığında, gerçek gücün kitaplarda veya karmaşık formüllerde olmadığını öğrenir.

  • Bir ve Tek Şey: Simyacı, Santiago’ya "Evrenin Ruhu"na / Soul of the World dalmasını öğütler. Zihin kuvveti, kişinin kendisini evrenden ayrı bir parça olarak görmeyi bırakıp, rüzgarla, kumla ve güneşle "bir" olduğunu hissettiği anda (birlik bilinci) ortaya çıkar.
  • Yüreği Dinlemek: Simyacı, "Yüreğin neredeyse hazinen de oradadır" der. Zihin kuvveti, mantığın gürültüsünü susturup, "kalbin sesini" (sezgiyi) dinlemekle kazanılır. Çünkü kalp, Evrenin Ruhu'ndan gelmiştir ve her şeyi bilir. Korku ve şüphe, zihnin gücünü bloke eden en büyük engellerdir; kalp ise korkusuzdur [Coelho, 2161, 2163].

Hikaye: Santiago'nun Rüzgara Dönüşmesi

Paulo Coelho’nun Simyacı eserinde, Santiago ve Simyacı çöldeki savaşçı bir kabile tarafından esir alınır. Simyacı, hayatlarını kurtarmak için kabile reisine, Santiago’nun rüzgara dönüşebilen güçlü bir büyücü olduğunu söyler ve onlardan üç gün süre ister. Santiago dehşete düşer, çünkü rüzgara nasıl dönüşeceğini bilmemektedir.

Üçüncü gün, Santiago uçurumun kenarına gelir. Çölle konuşur, rüzgarla konuşur, ama onlar Santiago'yu rüzgara dönüştüremezler. Sonunda Güneş'e döner. Güneş, "Aşk'ı tanımadığını" söyler. Santiago, her şeyin "Bir" olduğunu, maddenin ve ruhun aynı elden çıktığını kavrar. O anda, korkularını ve egonunu bırakır. "Yazan El"e (Allah'a) sessizce dua eder. Bu dua bir istek değil, bir kabulleniştir.

O anda, çölden korkunç bir "Samyeli" (Simum) rüzgarı esmeye başlar. Toz bulutu kalktığında, Santiago bulunduğu yerde değildir; kampın diğer ucunda, bir nöbetçinin yanında durmaktadır. Kabile reisi ve savaşçılar dehşet içinde kalır ve onları serbest bırakır.

Kıssadan Hisse: Bu hikaye, zihin kuvvetinin (mucizenin), teknik bir bilgiyle değil, kişinin sınırlı benliğini aşıp "Bütün" ile rezonansa girmesiyle gerçekleştiğini öğretir. Santiago rüzgarı "kontrol etmeye" çalışmamış, rüzgarla ve onu yaratan güçle "birleşmiştir". Gerçek simya, doğayla savaşmak değil, onun dilini konuşmaktır.

Günümüze Bakan Yüzü: Modern insan, zihin gücünü genellikle "başkalarını kontrol etmek" veya "başarı kazanmak" için bir araç (manipülasyon) olarak görür. Oysa Simyacı arketipi, gerçek gücün "teslimiyet" ve "akışta olma" halinden geldiğini hatırlatır. Bir projede veya kriz anında, panikleyip zorlamak yerine zihni susturup "içsel rehberliğe" güvenmek (kalbi dinlemek), rasyonel aklın çözemediği sorunları çözen bir "rüzgar" yaratabilir.


Dua ve Uygulama: Zihinsel Odaklanma ve Güç (Simyacı Metodu)

Bu uygulama, dağınık düşünceleri toplayıp tek bir niyete odaklamak ve zihni "büyülü" bir güce dönüştürmek için Dion Fortune ve İslami Havas kaynaklarının senteziyle hazırlanmıştır.

Okunuş Usulü: Sessiz bir odada, dik oturun. Gözlerinizi kapatın. Alnınızın ortasında (Üçüncü Göz/Ajna Çakra) parlak, mor veya altın rengi bir nokta hayal edin. Tüm dikkatinizi bu noktaya verin.

Arapça Dua: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Yâ Kaviyy, Yâ Metîn, Yâ Alîm. Allahümme nevvir kalbî ve aklî bi-nûri marifetike. Ve sebbit kademeyye alâ sırâtıke. Ve'c-al lî sultânen nasîrâ. Yâ Hayyu Yâ Kayyûm, bi-rahmetike esteğîs."

Türkçe Anlamı: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Ey (pek) Güçlü, ey Metin (sarsılmaz), ey (her şeyi) Bilen. Allah'ım, kalbimi ve aklımı seni tanımanın nuruyla aydınlat. Ayaklarımı yolun üzerinde sabit kıl. Ve bana (katından) yardımcı bir güç (sultan) ver. Ey Hayy ve Kayyum olan, rahmetine sığınıyorum."

Ardından şu Niyet 3 kez tekrar edilir: "Zihnim berrak, iradem çelik gibidir. İçimdeki kurşunu altına dönüştürüyorum. Düşüncelerim, Evrenin Ruhu ile uyum içinde şekilleniyor. Ben, kendi hayatımın Simyacısıyım. Sözüm ve niyetim, gerçeğe dönüşen bir tohumdur."

Kaynakça

  • Coelho, P. (2010). Simyacı. Can Yayınları.
  • Eliade, M. (2003). Demirciler ve Simyacılar. Kabalcı Yayınevi.
  • Fortune, D. (2009). Mistik Kabala. Hermes Yayınları.
  • Şen, P. (2013). Orta Çağ’da Simya İlminin Rönesans Resim Sanatına Etkisi. Anadolu Üniversitesi.

 "Evrensel İrade" İle Hizalanma

 Ezoterik ve okült geleneklerde, "tek kişilik bir ordu" haline gelerek zalim bir hükümdarı devirmek veya doğa olaylarına (fırtına, yağmur, deprem) hükmetmek, fiziksel bir güç gösterisinden ziyade, "Evrensel İrade" ile hizalanma ve "Nevamis" (Doğa Kanunları) üzerindeki hakimiyetle açıklanır. Eldeki kaynaklar, bu gücün kaynağını bazen "İlahi İsimlerin" (Esma) titreşimi, bazen simyasal dönüşüm, bazen de varlık davetleri (Hüddam/Demonoloji) olarak detaylandırır.

1. Zalim Hükümdarı Tek Başına Alaşağı Etme Yöntemleri

Kaynaklar, bir tiranı veya zalim bir gücü devirmek için kullanılan yöntemleri "Maji" / Magick ve "Havas" / Spiritual Science başlıkları altında, psikolojik harp ve enerjetik manipülasyon teknikleriyle açıklar.

  • Zibani Yılanı ve Orduyu Yenmek: İdris Çelebi tarafından sadeleştirilen Uyunul Hakaik eserinde, tek bir kişinin yüz binlerce kişilik bir düşman ordusunu yenebilmesi için "Teşhir" adı verilen özel bir işlem tarif edilir. Buna göre, "Lübiya" (Börülce) habbeleri eşek kanıyla boyanıp sidikli saman içinde bekletilerek kırmızı yılanlar elde edilir. Bu yılanlar birbirini yiyerek geriye "Zibani" (veya Yunanca Salmus) denilen tek bir yılan kalır. Bu yılanın başını üzerinde taşıyan kişi bir ordu komutanı olsa, karşısındaki ordu yüz binlerce askerden oluşsa bile, "Hak Teala'nın hikmetiyle" o ordu yenilgiye uğrar ve perişan olur [Çelebi, 25].
  • Fil Suresi ve Kurşun Levha: Zalim bir cebbarı veya evi harab etmek için kullanılan bir Havas yöntemi de Uyunul Hakaik'te detaylandırılır. Cumartesi günü (Zühal saati/Satürn etkisi), kurşun bir levha üzerine 800 defa "Dat" harfi, bir defa "Ed-Darr" (Zarar Veren) ismi ve Fil Suresi yazılır. Bu levha zalimin evinin duvarına gömüldüğünde, o hane ve içindeki güç darmadağın olur. Ancak kaynak, bunun hak etmeyen birine yapılması durumunda büyük bir vebal olduğu konusunda uyarır [Çelebi, 34, 307].
  • Goetia Ruhları ve İtibar Suikastı: Süleyman'ın Anahtarı (Lemegeton) kitabında, 72 ruh arasında kralları ve lordları devirebilen varlıklar bulunur. Örneğin, "Bael" insanı görünmez kılarak stratejik üstünlük sağlar; "Paimon" ise bağlılık yaratır veya bozar. "Raum" isimli ruhun görevi, şehirleri ve insanların itibarını yok etmek, kralların evlerinden hazineleri çalmaktır. Bir zalimi devirmek için fiziksel savaş yerine onun itibarını ve zihinsel dengesini bu varlıklar aracılığıyla bozmak, tek kişilik bir kuvvetin uygulayacağı yöntemdir [Lemegeton, 202, 217].
  • Geburah ve Yıkıcı Güç: Dion Fortune, Mistik Kabala eserinde, zalim bir güce karşı koymak için "Geburah" (Mars Küresi/Şiddet) sefirasının enerjisinin kullanılması gerektiğini belirtir. Bu kürenin majikal imgesi "Savaş Arabasındaki Kral"dır. Zalimlik, evrimsel bir sapma olduğunda, Geburah'ın "budama bıçağı" devreye girer. İnisiyenin, "Tanrı'nın Gazabı"nı kişisel nefret katmadan, sadece evrensel adaleti sağlamak için bir kanal olarak kullanması, zalimi kendi negatif enerjisinde boğar [Fortune, 966, 974].

2. Doğal Afetlere Hükmetme ve Nevamis İlmi

Doğa olaylarını kontrol etmek (yağmur yağdırmak, fırtınayı durdurmak, deprem yaratmak), kaynaklarda "Nevamis-i İlahi" (İlahi Kanunlar) veya "Elementaller" üzerindeki hakimiyetle ilişkilendirilir.

  • Nevamis ve Doğa Kontrolü: Uyunul Hakaik eserinde, filozof Eflatun'a (Platon) atıfla, "Nevamis" (Doğa Yasaları) ilmini bilenlerin geceleyin güneşi çıkarabildiği, şimşekler çaktırıp rüzgar estirebildiği ve seller meydana getirebildiği belirtilir. Bu, doğanın gizli işleyiş kodlarını çözmekle ilgilidir. Örneğin, "Teşhir" denilen hayvanın başı kurak bir zamanda gökyüzüne tutulduğunda anında yağmur yağdığı iddia edilir [Çelebi, 6, 26].
  • Denizde Fırtınayı Durdurmak: Havas ilminde, doğal afetlerden korunmak veya onları durdurmak için "Huruf-u Mukatta" (Kuran surelerinin başındaki şifreli harfler) kullanılır. Uyunul Hakaik'e göre, bir gemide fırtına çıktığında "Kef, He, Ye, Ayın, Sad..." gibi harfler ve belirli bir vefk yazılarak taşınırsa, gemi parça parça olacak hale gelse bile fırtına diner ve kişi kurtulur [Çelebi, 73].
  • Elementlerin Lordları: Dion Fortune, doğa güçlerinin "kör güçler" olmadığını, onların arkasında "Elementlerin Lordları" veya "Melekler" denilen zeki varlıkların bulunduğunu belirtir. Bir majisyen, kendi mikrokozmosundaki elementleri (ateş, su, hava, toprak) dengelediğinde, makrokozmostaki elementlere de hükmedebilir. Fırtınayı durdurmak için, fırtınanın arkasındaki "Hava Elementali" ile zihinsel/telepatik bir rezonans kurulur ve ona "İrade" ile emredilir [Fortune, 1483].
  • Evrenin Ruhu ile Konuşmak: Paulo Coelho'nun Simyacı eserinde, doğaya hükmetmenin sırrı "Evrenin Ruhu"na / Soul of the World nüfuz etmek olarak açıklanır. Çöl, rüzgar ve güneş, ayrı varlıklar değil, "Her Şeyi Yazan El"in parçalarıdır. Kişi kendi bireysel sınırlarını aşıp bu "Birlik" bilincine ulaştığında, rüzgarla konuşabilir ve fiziksel maddeyi (kum fırtınasını) yönlendirebilir [Simyacı, 2134].

Hikaye: Santiago ve Rüzgarla Sohbet

Paulo Coelho'nun Simyacı kitabında, Santiago ve Simyacı, çöldeki acımasız bir kabile reisinin eline düşerler. Simyacı, hayatlarını kurtarmak için Santiago'nun "rüzgara dönüşebilen" büyük bir büyücü olduğunu söyler. Reis onlara üç gün süre verir.

Üçüncü gün, Santiago uçurumun kenarına gelir. Çölle konuşur, ancak çöl ona rüzgara dönüşmeyi öğretemez. Sonra rüzgara (Samyeli'ne) seslenir. Rüzgar, Santiago'nun kokusunu ve sesini tanıdığını söyler, ancak bir insanı rüzgara dönüştüremeyeceğini itiraf eder. Santiago, rüzgardan "toz kaldırarak güneşi kör etmesini" ister, böylece güneşe bakıp dua edebilecektir. Rüzgar meraklanır ve şiddetli bir fırtına (Simum) başlatır.

Gökyüzü kumla kaplanınca Santiago Güneş'e döner. Güneş, "Aşk'ı tanımadığını" söyler. Santiago, her şeyin bir ve tek olduğunu, maddenin ve ruhun aynı kaynaktan geldiğini anlatır. Sonunda "Her Şeyi Yazan El"e (Allah'a) sessizce, sözsüz bir dua eder. Bu dua bir istek değil, evrensel birleşmedir. O anda Santiago, rüzgarın, güneşin ve çölün ötesindeki güce dokunur. Fırtına dindiğinde, Santiago bulunduğu yerde değildir; kampın tamamen zıt tarafında, bir nöbetçinin yanında durmaktadır. Doğanın güçleri (rüzgar), onun iradesiyle (niyetiyle) yer değiştirmiştir.

Kıssadan Hisse: Bu hikaye, doğa olaylarına veya zalim güçlere (kabile reisi) karşı koymanın yolunun, onlarla kaba kuvvetle savaşmak değil; onların dilini (Evrensel Dil) konuşmak ve "Birlik" bilincine ulaşmak olduğunu öğretir. İnsan, içindeki korkuyu yendiğinde ve evrenin ruhuyla bütünleştiğinde, fiziksel yasaları aşan bir güce (keramete/majikal güce) kavuşur. Tek kişilik ordu, "Birlik" bilincine ermiş insandır.

Günümüze Bakan Yüzü: Modern dünyada "zalim sultanlar", baskıcı sistemler, patronlar veya adaletsiz yasalar olabilir. "Doğal afetler" ise ekonomik krizler veya salgınlar olabilir. Kişi, paniğe kapılmak yerine içsel merkezinde (Tifaret/Kalp) kalarak ve evrensel yasalarla (Nevamis) uyumlu hareket ederek, en kaotik fırtınanın ortasında bile güvenli bir alan yaratabilir ve olayların akışını değiştirebilir.


Dua ve Uygulama: Zalime Karşı Manevi Kalkan ve Güç

Bu dua, Uyunul Hakaik ve Mistik Kabala kaynaklarındaki "Geburah" (Güç/Celal) ve "Koruma" esmalarının birleşimiyle, bir zalimin şerrini defetmek, haksız bir gücü etkisiz hale getirmek ve ilahi yardımı çekmek niyetiyle okunur.

Okunuş Usulü: Gece yarısı veya şafak vaktinde, abdestli olarak kıbleye dönülür. Zalimin veya engellenmek istenen felaketin görüntüsü zihinde canlandırılır. Bu görüntünün, ilahi bir ışık veya ateşten bir duvarla kuşatıldığı ve hareket edemez hale geldiği (bağlandığı) imgelenir. Dua 7 veya 21 kez, kararlı ve sert bir ses tonuyla okunur.

Arapça Dua: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Yâ Şedîdü'l-batş, Yâ Kahhâr, Yâ Zel-baktış-şedîd. Allahümme'kfinâ şerra'z-zâlimîne ve kydahüm fî nuhûrihim. Ve la tec'al lehüm aleynâ sultânâ. Yâ Mâlike'l-mülk, Yâ Aziz, Yâ Cebbar. İnnî mağlûbun fentasir. Ve radde'llâhu'llezîne keferû bi-ğayzihim lem yenâlû hayrâ."

Türkçe Anlamı: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Ey yakalaması/vuruşu şiddetli olan, ey (düşmanlarını) Kahreden, ey şiddetli güç sahibi. Allah'ım, zalimlerin şerrine karşı bize yet ve tuzaklarını kendi boyunlarına (başlarına) geçir. Onlara bizim üzerimizde bir otorite/güç verme. Ey Mülkün Sahibi, ey Aziz (izzetli), ey Cebbar (dilediğini zorla yaptıran). Ben yenik düştüm, bana yardım et (intikamımı al/zafer ver). Ve Allah, o kafirleri (zalimleri) kinleriyle geri çevirdi, onlar hiçbir hayra ulaşamadılar (Ahzab Suresi, 25. ayetten iktibas)."

Ardından şu niyet (Türkçe) 3 kez tekrar edilir: "Evrensel Adalet'in kılıcı, benim kalkanımdır. Zulüm ve haksızlık, kendi kaynağına geri dönüyor. Doğanın ve hakkın yasaları benimle birliktedir. Ben tek değilim, Hakk'ın gücüyle bir ordusuyum. Zalimin gücü bağlandı, iradesi kırıldı. Barış ve adalet galip geldi."

Kaynakça:

  • Çelebi, İ. (Tarihsiz). Uyunul Hakaik fis Simya ver Remil vel Havas.
  • Fortune, D. (2010). Mistik Kabala [The Mystical Qabalah]. Hermes Yayınları.
  • Coelho, P. (2010). Simyacı. Can Yayınları.
  • Crowley, A. (Çev. Simam). Lemegeton: Goetia.

Korkunun Simyası: Yüreğin Eğitimi

Paulo Coelho'nun Simyacı eserinde, korku kavramı, insanın "Kişisel Menkıbe"sini / Personal Legend gerçekleştirmesinin önündeki en büyük ve en sinsi engel olarak betimlenir. Simyacı'ya ve romanın ana karakteri Santiago'nun deneyimlerine göre, korku yüreğe doğrudan bir zarar vermekten ziyade, onu susturur, yanılsamalarla hapseder ve "acı çekme ihtimalini" acının kendisinden daha büyük bir canavara dönüştürür.

Eldeki kaynaklar ışığında, korkunun yürek üzerindeki etkileri ve bu durumun simyasal/ruhsal analizi şöyledir:

1. Acı Korkusu ve Yanılsama

Simyacı'nın öğretisindeki en temel argüman, korkunun yarattığı zihinsel bariyerin, deneyimlenecek gerçeklikten daha yıkıcı olduğudur.

  • Acıdan Daha Kötü Olan: Santiago, çölde yolculuk ederken yüreğinin kendisine "ihanet ettiğini", artık devam etmek istemediğini ve korktuğunu söyler. Simyacı'nın buna cevabı nettir: "Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle." Korku, yüreği henüz gerçekleşmemiş bir geleceğin endişesiyle kilitler. Oysa kişi düşünü gerçekleştirmeye adım attığında, acı korkusu kaybolur çünkü arayışın her anı "Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır".
  • Yaşanmamışlıkların Yükü: Korku, yüreğe en büyük zararı "yaşanmamışlıklar" üzerinden verir. Santiago'nun yüreği ona, insanların ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korktuklarını itiraf eder. Yürekler, "dirilmemek üzere sona ermiş aşklar" ve "keşfedilmesi gereken ama kumların altında kalan hazineler" düşüncesiyle ölürler. Çünkü bu potansiyellerin gerçekleşmemesi, yürek için, risk alıp başarısız olmaktan çok daha büyük bir azaptır.

2. Yüreğin İhaneti ve Sessizliği

Romanda yürek, bazen bir "hain" olarak nitelendirilir. Bunun sebebi, korku nedeniyle sahibini durdurmaya çalışmasıdır.

  • Koruma İçgüdüsü Olarak Korku: Yürek, sahibini korumak ister. Kaybetme korkusu, acı çekme korkusu ve belirsizlik korkusuyla konuşur. Santiago, yüreğinin "Kişisel Menkıbe"sini gerçekleştirmesini istemediğini, çünkü acı çekmekten korktuğunu belirtir. Simyacı ise bunun yüreğin "canlı" olduğunun bir kanıtı olduğunu söyler. Ancak tehlike, bu korkuya teslim olmaktır.
  • Sessizleşen Yürek: Eğer insan, korkusuna yenik düşer ve yüreğinin çağrısını (düşlerini takip etmeyi) reddederse, yürek zamanla sessizleşir. Asla tamamen susmaz, ancak sözlerinin duyulmaması için "kısık sesle" konuşmaya başlar. Bunun nedeni, insanın kendisine çizilen yolu izlememesinden dolayı acı çekmesini engellemek istemesidir. Sonuçta insan, korku yüzünden içsel rehberliğini kaybeder ve yüreğinin sesini duyamaz hale gelir.

3. Evrenin Ruhu ve Güven

Korkunun yüreği zehirlemesinin panzehiri, "Evrenin Ruhu"na / Soul of the World duyulan güvendir.

  • Hayat Hayatı Çeker: Simyacı, Santiago'ya korkularını aşması için "çölde hayatı bulmasını" söyler. Atını serbest bıraktığında atın hayatı bulması gibi, insan da korkuyu bırakıp akışa (Evrenin Ruhu'na) güvendiğinde, yüreği korkuyla değil, sezgiyle dolmaya başlar.
  • Şimdi'nin Gücü: Korku genellikle gelecekle ilgilidir. Deveciyle yapılan konuşmalarda, korkunun ilacının "şimdide yaşamak" olduğu vurgulanır. Gelecekten korkan yürek, şimdiki anın içindeki sonsuzluğu ve Tanrısal planı kaçırır.

Hikaye: Yüreğini Dinleyen Çoban

Romanın bir bölümünde Santiago, Simyacı ile birlikte çölde ilerlerken yüreğini dinlemeye çalışır. Başlangıçta bu çok zordur, çünkü yüreği ona sürekli geçmişteki hüzünlü hikayeleri, çölde kaybolma korkusunu ve hazineye asla ulaşamayacağı endişesini fısıldar. Yüreği, "Neden düşlerinin peşinden gitmek zorunda olduklarını insanlara söylemiyorsun?" diye sorar. Simyacı, "Çünkü bu durumda en çok yürek acı çeker ve yürekler acı çekmekten hoşlanmazlar," der.

Bunun üzerine Santiago, yüreğiyle bir anlaşma yapar. Ona korkularını ciddiye almayacağını değil, ama korkularına rağmen "dönüşmeye" ve "aramaya" devam edeceğini söyler. Yüreğine şöyle der: "Her arama anı bir karşılaşma anıdır." Bunu kabul eden yüreği sakinleşir. Artık korku dolu senaryolar üretmek yerine, ona "Dünyanın Ruhu"nun işlerini, geçmişte fark etmeden kurtulduğu tehlikeleri ve sahip olduğu gücü anlatmaya başlar. Korku yerini işbirliğine bırakır. Santiago artık yüreğinin "hain" olmadığını, sadece korunmak isteyen bir çocuk gibi olduğunu anlar.

Kıssadan Hisse: Bu anlatı, korkunun bastırılması gereken bir düşman değil, anlaşılması ve eğitilmesi gereken bir duygu olduğunu öğretir. Korku, yüreğin doğal bir tepkisidir; ancak insan iradesi (Kişisel Menkıbe'ye olan inanç), korkuya "acıdan korkmanın acının kendisinden daha kötü olduğunu" hatırlattığında, yürek korkuyu bırakıp cesarete ve rehberliğe dönüşür.

Günümüze Bakan Yüzü: Modern insan, "konfor alanı"nı terk etmekten, iş değiştirmekten, ilişkilerde risk almaktan veya hayallerinin peşinden gitmekten korkar. Bu korku, "güvenlik" adı altında yüreği yavaş yavaş susturur. Sonuç, depresyon, anlamsızlık hissi ve "keşke"lerle dolu bir yaşlılıktır. Coelho'nun mesajı bugüne şöyle seslenir: Harekete geçmekten korkma; çünkü hareketsizliğin yarattığı pişmanlık acısı, hareketin getireceği olası zorluklardan çok daha kalıcı ve yıkıcıdır.


Dua: Kalbi Korkudan Arındırma ve Şecaat (Cesaret)

Bu dua, kalbi vesvese, gelecek kaygısı ve başarısızlık korkusundan arındırıp, yerine "sekine" (iç huzuru) ve cesaret yerleştirmek niyetiyle, Simyacı'nın öğretileri ve İslami kaynakların ışığında hazırlanmıştır.

Okunuş Usulü: El, kalp üzerine (göğsün sol tarafına) konulur. Derin bir nefes alınır ve korkunun siyah bir duman gibi kalpten çıkıp gittiği, yerine altın sarısı bir ışığın (cesaret ve iman) dolduğu imgelenir.

Arapça Dua: "Allahümme innî eûzü bike mine’l-hemmi ve’l-hazen, ve eûzü bike mine’l-aczi ve’l-kesel, ve eûzü bike mine’l-cübni ve’l-buhl. Allahümme sebbit kalbî alâ dînike ve tâatike. Yâ Mukallibe’l-kulûb, sebbit kalbî alâ hakk."

Türkçe Anlamı: "Allah'ım! Üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Allah'ım, kalbimi dinin ve itaatin üzere sabit kıl. Ey kalpleri halden hale çeviren (Allah'ım), kalbimi hakikat üzere sabit eyle."

Ardından şu niyet 3 kez tekrar edilir: "Acı çekme korkusu, acının kendisinden daha ağırdır. Bu yükü şimdi bırakıyorum. Yüreğim, Evrenin Ruhu ile birdir. Yürüdüğüm yol, benim için yazılmıştır ve her adımı güvenlidir. Korkmuyorum, çünkü yalnız değilim. Kalbim, hazinemin rehberidir."

Kaynakça

  • Coelho, P. (2010). Simyacı. Can Yayınları. (Özellikle 2026-2031 numaralı pasajlar).

Kolektif Şifa ve Simyasal Dönüşüm

Toplumun üzerindeki ağır stres yükünü hafifletmek, kolektif bilinci huzura kavuşturmak ve insanları sömüren odakların negatif etkilerini nötralize etmek; ezoterik öğretilerde "Grup Zihni" / Group Mind yönetimi, "Simyasal Dönüşüm" / Alchemical Transmutation ve "Evrensel Zeka" ile rezonans kurma çalışmalarıyla mümkündür. Eldeki kaynaklar, bu sürecin bireysel bir kaçış değil, kolektif bir şifa operasyonu olduğunu vurgular.

1. Toplumsal Stres ve "Egregor"un Arındırılması

Dion Fortune'un Sağlıklı Okültizm ve Mistik Kabala eserlerinde detaylandırıldığı üzere, toplumların bir araya gelmesiyle oluşan kolektif düşünce bulutları, "Egregor" adı verilen yapay bir psişik varlık oluşturur. Stres, korku ve öfke, bu egregoru besler ve büyütür. Bu negatif yapıyı dağıtmak için kullanılan yöntemler şunlardır:

  • Zihinsel Simya ve Yüceltme: (Önceki yazılarımızda) değinilen simya prensiplerine göre, "kurşunu altına çevirmek", aslında ağır ve toksik enerjileri (toplumsal stres), yüksek frekanslı ruhsal enerjiye (huzur) dönüştürmektir. Edward C. Whitmont, İyileşmenin Simyası eserinde, hastalığın (burada toplumsal stres) aslında bir "iyileşme krizi" olduğunu ve baskılanmak yerine dönüştürülmesi gerektiğini belirtir. Ritüel, stresi yok saymak değil, onu "kurban etmek" / sacrifice (kutsal kılmak) ve daha yüksek bir amaca (barışa) kanalize etmektir [Whitmont, 1845; Fortune, 968].
  • Morfik Rezonans ve Yayılım: Rupert Sheldrake'in "Morfik Alanlar" teorisine göre, bir grup insan (inisiyeler veya dua grupları) belirli bir huzur frekansına girdiğinde, bu durum "Morfik Rezonans" / Morphic Resonance yoluyla mekanizmayı bilmeyen diğer insanlara da sirayet eder. Mari Silva, Psişik Gelişim kitabında, bu etkinin artması için "Kuantum Şifa" tekniklerinin kullanılabileceğini, niyetin ve görselleştirmenin evrensel enerji ağı üzerinden topluma yayılabileceğini belirtir [Sheldrake, 1693; Silva, 2029].

2. Evrensel Zekayı Harekete Geçirmek: "Logos" ile Bağlantı

Evrensel Zeka veya Paulo Coelho'nun Simyacı eserinde geçen adıyla "Evrenin Ruhu" / Soul of the World, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ve "tek bir el tarafından yazıldığı" bilincidir. Bu zekayı harekete geçirmek, kaosu kozmosa (düzene) çevirir.

  • Arketipsel İmgelerin Kullanımı: Dion Fortune, toplumsal bilinci etkilemek için soyut kavramların (barış, adalet) somut "Arketipsel İmgeler" (örneğin Tifaret küresindeki Kral veya Şifacı) olarak düşünülmesi gerektiğini savunur. Bu imgeler, kolektif bilinçaltına (Yesod küresi) ekilen tohumlardır. Bir ritüelde, toplumun üzerine yağan "Altın Işık" veya "Şifa Yağmuru" imgelemek, Evrensel Zeka'nın (Logos) enerjisini aşağıya, madde planına indirmeyi sağlar [Fortune, 664, 1021].
  • İşaretleri Okumak: Simyacı romanındaki gibi, Evrensel Zeka sürekli konuşur. Toplumun huzuru için yapılacak ritüel, "işaretlerin dili"ni / Language of Signs kullanarak doğru zamanda ve doğru niyetle yapılmalıdır. Bu, doğayla ve "Makrokozmos" ile uyumlanmak demektir [Coelho, 2160].

3. Sömürücülerin İçindeki Kötü Düşünceleri Silmek (Bağlama ve Dönüştürme)

İnsanları sömüren kişiler, ezoterik açıdan "dengesiz kuvvet" veya "Klifot" / Qliphoth (Kabala'da negatif/kabuk enerjiler) etkisi altındadır. Onların içindeki kötülüğü silmek, onları yok etmek değil, içlerindeki enerjiyi "bağlamak" veya yönünü değiştirmektir.

  • Sınırlılık Kanunu ve Vakum Etkisi: Kozmik Doktrin metinlerinde belirtildiği üzere, negatif bir güce doğrudan direnç göstermek onu besleyebilir. Bunun yerine, "Sınırlılık Kanunu" / Law of Limitation kullanılarak, sömürücü kişinin etrafında enerjetik bir "vakum" (boşluk) yaratılır. Kötü niyet, tutunacak bir zemin bulamazsa kendi içine çöker ve "Kaos Halkası"na dönerek nötralize olur. Yani, sömürücünün gücü elinden alınmaz, ancak o gücü başkalarına zarar vermek için kullanması engellenir (bağlanır) [Fortune (Kozmik Doktrin), 1484, 1543].
  • Geburah ve Adalet: Sömürücülere karşı yapılacak çalışma, Hayat Ağacı'ndaki "Geburah" (Şiddet/Adalet) küresinin prensiplerini içerir. Bu, kişisel bir intikam değil, "Evrensel Adalet"in tecellisi için yapılan cerrahi bir müdahaledir. Kötü düşünce, "budama bıçağı" ile kesilir. Havas ilminde de (örneğin Uyunul Hakaik), zalimin dilini veya şerrini bağlamak için yapılan işlemler bu kategoriye girer [Fortune, 970; Çelebi, 3218].
  • Yansıtma ve Ayna Tekniği: Mari Silva, negatif enerji gönderen veya sömüren kişilere karşı "Kalkanlama" / Shielding tekniğini önerir. Kişi, etrafında ayna gibi yansıtıcı bir kalkan hayal eder. Sömürücünün gönderdiği manipülatif düşünceler veya enerjiler, bu kalkana çarpıp kaynağına geri döner. Bu geri dönüş, sömürücüde bir içsel kriz (vicdan azabı veya planlarının bozulması) yaratarak kötü düşüncelerin silinmesine/dönüşmesine yol açar [Silva, 2001].

Hikaye: Yağmur Yapıcının Sırrı

(C.G. Jung tarafından sıkça anlatılan ve İyileşmenin Simyası bağlamında Whitmont'un dolaylı atıfta bulunduğu bir Taocu hikaye).

Kuraklık ve kıtlığın hüküm sürdüğü, toplumsal huzursuzluğun ve kaosun (stresin) zirveye çıktığı bir köye, bir "Yağmur Yapıcı" (Simyacı/Bilge) çağrılır. Köy halkı, ondan hemen bir ritüel yapmasını bekler. Ancak Yağmur Yapıcı, köyün durumuna bakar ve sadece köyün dışında küçük bir kulübe ister. "Beni üç gün rahatsız etmeyin" der.

Üç gün boyunca kulübede sessizce oturur. Üçüncü günün sonunda, gökyüzü kararır ve sağanak halinde yağmur yağmaya başlar (Bereket ve Huzur). Köylüler hayretle sorar: "Ne yaptın? Hangi ruhları çağırdın?" Yağmur Yapıcı cevap verir: "Hiçbir şey yapmadım. Köye geldiğimde, buradaki kaosun ve dengesizliğin benim içimdeki dengeyi de bozduğunu hissettim (Grup Zihni etkisi). Ben sadece kendi içimdeki 'Tao'yu (Evrensel Düzeni), içsel huzurumu yeniden tesis etmek için inzivaya çekildim. Ben kendi içimde düzeni sağladığımda, ben doğanın bir parçası olduğum için, doğa da benimle birlikte düzene girdi ve yağmur yağdı."

Kıssadan Hisse: Toplumsal stresi yok etmenin ve huzuru yaymanın en etkili yolu, dışarıdaki insanları zorla değiştirmeye çalışmak değil, kendi içimizdeki "mikrokozmos"u mükemmel bir dengeye (Tifaret noktasına) getirmektir. Biz "Evrensel Zeka" ile uyumlandığımızda, bu frekans dalga dalga yayılarak çevremizdeki kaosu ve sömürücülerin yarattığı dengesizliği düzeltir.

Günümüze Bakan Yüzü: Günümüzde sosyal medyadaki linç kültürü veya ekonomik krizler karşısında herkesin birbirini suçladığı bir ortamda, bireysel olarak sakin kalabilmek, panik dalgasına kapılmamak, en büyük devrimci eylemdir. Sömürücüler, kitlelerin korkusundan beslenir. Korkmayan ve huzur frekansında kalan bir kitle, sömürücünün besin kaynağını keser ve sistemin kendiliğinden düzelmesini (yağmurun yağmasını) sağlar.


Dua ve Uygulama: Toplumsal Huzur ve Adalet İçin

Bu uygulama, topluma yayılan stresi "Sekine" (huzur) enerjisine dönüştürmek ve zalimlerin/sömürücülerin şerrini etkisiz hale getirmek (bağlamak) niyetiyle yapılır.

Okunuş Usulü: Sessiz bir ortamda, yüzünüzü doğuya (ışığın kaynağına) dönerek oturun. Gözlerinizi kapatın ve yaşadığınız şehri veya ülkeyi beyaz/altın bir ışık yağmuru altında hayal edin. Bu ışığın insanların kalplerindeki karamsarlığı yıkayıp götürdüğünü ve sömürücülerin zihinlerine "hakikat şimşekleri" gibi çaktığını imgeleyin.

Arapça Dua: "Yâ Selâm, Yâ Kuddûs, Yâ Adl, Yâ Hakem. Allahümme enzil sekîneteke alâ kulûbi'l-insân ve tahhir hüm min zulmeti'l-cehli ve't-tama'. Ve rudde keyde'z-zâlimîne fî nuhûrihim ve'c-al hüm ibreten li'l-âlemîn. Yâ Nûr, Yâ Hâdî, Yâ Câmi."

Türkçe Anlamı: "Ey Selam (esenlik veren), Ey Kuddus (tertemiz/arındıran), Ey Adl (adalet sahibi), Ey Hakem (hüküm veren). Allah'ım, insanların kalplerine sekinetini (huzurunu) indir ve onları cehaletin ve açgözlülüğün karanlığından temizle. Zalimlerin (sömürücülerin) tuzaklarını kendi başlarına çevir ve onları alemlere ibret kıl (kötü niyetlerini etkisizleştir). Ey Nur (aydınlatan), Ey Hadi (yol gösteren), Ey Cami (birleştiren)."

Ardından şu niyet (Rezonans Ayarı) 3 kez tekrar edilir: "Ben, Evrensel Zeka'nın huzur kanalıyım. İçimdeki barış, dalga dalga yayılarak toplumsal kaosu dönüştürüyor. Sömürü ve haksızlık yapanların zihinlerindeki karanlık düşünceler, Hakikatin Işığı karşısında eriyor ve etkisizleşiyor. Adalet yerini buluyor, huzur hakim oluyor."

Kaynakça

  • Coelho, P. (2010). Simyacı. Can Yayınları.
  • Çelebi, İ. (Tarihsiz). Uyunul Hakaik fis Simya ver Remil vel Havas.
  • Fortune, D. (2009). Mistik Kabala. Hermes Yayınları.
  • Fortune, D. (2010). Sağlıklı Okültizm. Hermes Yayınları.
  • Fortune, D. (Tarihsiz). Kozmik Doktrin.
  • Sheldrake, R. (2001). Yeni Bir Yaşam Bilimi. Ege Meta Yayınları.
  • Silva, M. (2021). Psişik Gelişim.
  • Whitmont, E. C. (1993). İyileşmenin Simyası. Ege Meta Yayınları.

Simya: Başarısızlığın Manevi Kökleri

Simya sanatında / Ars Magna başarısızlığın temel nedeni, bu ilmin sadece kimyasal bir formül veya metalurjik bir işlemden ibaret olduğunun sanılmasıdır. Eldeki kaynaklar, simyacıların "Büyük Yapıt"ı / Magnum Opus tamamlayamamasının ve kurşunu altına dönüştürememesinin altında yatan sebepleri teknik yetersizlikten ziyade, "niyet", "ruhsal olgunluk" ve "evrensel yasalarla uyumsuzluk" üzerinden açıklamaktadır.

1. Kişisel Menkıbe ve "Sadece Altın" Arayışı

Paulo Coelho'nun Simyacı eserinde, Simyacı karakteri ile Delikanlı arasında geçen diyaloglarda başarısızlığın en net tanımı yapılır. Simyacıya göre, laboratuvarlarına kapanıp sadece altın üretmeye çalışanlar başarısız olmuştur; çünkü onlar "sırrı" değil, sadece "hazineyi" aramışlardır.

  • Madenlerin Ruhu: Simyacı, kurşunun, bakırın ve demirin de kendilerine ait bir "Kişisel Menkıbe"si / Personal Legend (gerçekleştirmeleri gereken kader/tekamül) olduğunu belirtir. Sadece altın hırsıyla yanıp tutuşanlar, diğer madenlerin tekamül sürecini göz ardı etmişlerdir. Başkasının (madenin) Kişisel Menkıbesine burnunu sokan ve onun doğal evrimini zorlayan kimse, kendi Kişisel Menkıbesini keşfedemez ve Felsefe Taşı'nı / Lapis Philosophorum asla bulamaz.
  • Evrim Yasası: Evrende her şey evrim geçirir. Altın, madenlerin en evrimleşmiş halidir. Simyacının görevi, doğanın binlerce yılda yaptığı bu evrimi, ruhsal gücüyle hızlandırmaktır. Ancak bu, doğayla savaşarak değil, maddeyi "özgürleştirerek" yapılır. Sadece zenginlik için çalışanlar, maddenin ruhunu duyamazlar.

2. "Operatorem Interesse Operi": İşlemi Yapanın Dönüşümü

Mircea Eliade'nin Demirciler ve Simyacılar adlı eserinde ve (Önceki yazılarımızda) değinilen Bergier'in notlarında, simya işleminin sadece bir potada gerçekleşmediği vurgulanır.

  • Eşzamanlı Dönüşüm: Simya metinlerinde geçen "İşlemi yapan da işleme katılmalıdır" / Opportet operatorem interesse operi ilkesi hayati önem taşır. Simyacı, potadaki maddeyi "acı çektirerek" (ısıtarak, eriterek) arındırırken, eşzamanlı olarak kendi ruhunu da nefsani tortulardan arındırmalıdır. Eğer simyacı, laboratuvardaki maddeyle birlikte kendi içinde de bir "ölüm ve yeniden doğum" (Nigredo'dan Rubedo'ya) süreci yaşamazsa, kimyasal işlem de başarısız olur. Başarısızlığın nedeni, simyacının ruhunun "ham" kalmasıdır.
  • Mistik Katılım: Louis Pauwels ve Jacques Bergier'in Simya metinlerinde belirtildiği üzere, simya öğretilemez; sabır, umut ve çalışma gerektirir. Ancak buradaki "umut", bir amaca (Felsefe Taşına) ulaşılacağı inancıdır. Eğer simyacı, maddenin kutsallığını ve kendi ruhuyla olan bağını (mikrokozmos-makrokozmos ilişkisini) kuramazsa, yaptığı iş "kadın işi veya çocuk oyuncağı" / ludus puerorum (boş uğraş) olarak kalır.

3. Hırs ve "Kısa Yol" Yanılgısı

Ömer Şifaî'nin Mürşîd el-Muhtar eserinde, metalurjik süreçlerin zorluğu ve başarısızlığın nedenleri teknik ve manevi açıdan ele alınır.

  • Kükürt ve Cıva Dengesi: Metallerin oluşumunda cıva (ruh/dişil) ve kükürt (nefs/eril) dengesi esastır. Altın, bu iki ilkenin en mükemmel dengesidir. Bakır veya demir gibi "aşağı" metallerde kükürt "yanıcı ve bozuk"tur. Simyacı, bu bozuk kükürdü (insandaki kötü ahlakı/hırsı) temizlemeden, cıvayı (ruhu) sabitleyemez. Başarısız simyacılar, bu arınma sürecini (riyazet, sabır) atlayıp kısa yoldan sonuca ulaşmak istedikleri için hüsrana uğrarlar. Şifaî, bu ilmin "ehil olmayanlardan" gizlenmesi gerektiğini, çünkü hırs sahiplerinin bu gücü kaldıramayacağını belirtir.

4. Simya ve Psikolojik Blokajlar

Edward C. Whitmont'un İyileşmenin Simyası eserinde, simyanın psikolojik boyutu ve başarısızlık arasındaki ilişki "Benlik" kavramı üzerinden açıklanır.

  • Altın ve Kalp: Simyada altın, Güneş ve Kalp ile eşdeğerdir. "Altınımız sıradan altın değildir" / Aurum nostrum non est aurum vulgi düsturu, aranan şeyin aslında "bütünleşmiş bir bilinç" (Benlik) olduğunu gösterir. Eğer kişi, egonun (kurşun) sınırlarına hapsolmuşsa ve "kurban etme" (kendi bencilliğinden vazgeçme) kapasitesine sahip değilse, dönüşüm gerçekleşmez. Hastalık (başarısızlık), direnç gösteren egonun bir sonucudur.

Hikaye: İngiliz ve Çölün Dili

Paulo Coelho'nun Simyacı romanında, hayatını simya kitaplarına ve laboratuvar deneylerine adamış bir "İngiliz" karakteri vardır. Çölde Simyacı'yı bulmak için yola çıkar, yanında yüzlerce kitap taşır. Ancak yolculuk boyunca sadece kitaplarını okur, çölü (doğayı) izlemez. Delikanlı (Santiago) ise çölü izler, rüzgarı dinler ve "Evrenin Dili"ni öğrenir. Sonunda Simyacı, İngiliz'e değil, çobana (Delikanlıya) el verir. İngiliz, formüllere ve maddeye o kadar odaklanmıştır ki, "işaretleri" ve "Evrenin Ruhu"nu göremez. Yıllarını verdiği halde, sadece "kurşunu eritip beklemeyi" öğrenmiştir, dönüşümü gerçekleştirememiştir.

Kıssadan Hisse: Bu hikaye, başarısızlığın "kitabi bilgi" eksikliğinden değil, "yaşamsal deneyim" ve "sezgi" eksikliğinden kaynaklandığını gösterir. Simya, kitaplardan değil, dünyayı ve kendini okuyarak öğrenilir. Maddeye hükmetmek isteyen, önce ona saygı duymayı ve onunla konuşmayı (rezonans kurmayı) öğrenmelidir.

Günümüze Bakan Yüzü: Günümüzde "başarı" arayan modern insan (simyacı), sürekli teknik bilgi, sertifika ve strateji (kitaplar) peşinde koşarken; içsel sezgilerini, etik değerleri ve insan ilişkilerini (çölü/doğayı) ihmal etmektedir. Sonuçta, maddi olarak bir şeyler elde etse bile, "içsel altına" (huzur ve tatmine) ulaşamadığı için başarısız ve mutsuz olmaktadır. Gerçek başarı, dışarıdaki zenginliği içerideki zenginlikle eşitlemektir.

Dua: Manevi Simya ve Kalp Dönüşümü

Bu dua, kişinin içindeki "ham" ve "değersiz" duyguları (kurşun/bakır), ilahi aşk ve hikmet ateşiyle yakıp "saf altın"a (kamil insan bilincine) dönüştürmek niyetiyle okunur.

Okunuş Usulü: Akşam vakti veya tefekkür sırasında, sağ el kalbin üzerine konulur. Gözler kapatılır ve kalbin içinde manevi bir ateşin yandığı, tüm ağırlıkların eridiği imgelenir.

Arapça Dua: "Allahümme yâ Muhavvilel-ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahseni'l-hâl. Allahümme yâ Musaffiyel-kulûb, saffi kalbî minel-kederi ve'l-hırs. Ve ic'alhu zeheben hâlisan li-vechike'l-kerîm. Yâ Nûr, Yâ Kuddûs, Yâ Vedûd."

Türkçe Anlamı: "Ey halleri değiştiren Allah'ım, halimizi en güzel hale dönüştür. Ey kalpleri saflaştıran Allah'ım, kalbimi kederden ve hırstan (dünyevi tortulardan) arındır. Ve onu, Senin Kerim olan yüzün (rızan) için saf altın eyle. Ey Nur (aydınlatan), ey Kuddûs (tertemiz), ey Vedûd (seven ve sevilen)."

Ardından şu niyet edilir: "İçimdeki kurşunu altına, korkuyu sevgiye, cehaleti bilgeliğe dönüştürüyorum. Benliğim, Evrenin Ruhu ile birdir. Sabırla pişiyor, umutla arınıyorum."

Kaynakça

  • Coelho, P. (2010). Simyacı. Can Yayınları.
  • Eliade, M. (2003). Demirciler ve Simyacılar. Kabalcı Yayınevi.
  • Pauwels, L., & Bergier, J. (2025). Simya. (Morning of the Magicians Excerpts).
  • Koç, A. (Tarihsiz). Ömer Şifaî'nin Mürşid el-Muhtar... Adlı Eserinde Simya.
  • Whitmont, E. C. (1993). İyileşmenin Simyası. North Atlantic Books.

Victor Hugo ve Sürgünde Konuşan Masalar

Victor Hugo'nun 1853-1855 yılları arasında Jersey Adası'ndaki sürgün evi Marine-Terrace'da gerçekleştirdiği ruh çağırma seanslarında (masa celseleri), "konuşan masalar" aracılığıyla dikte ettirilen metinler, dünya edebiyatının ve parapsikoloji tarihinin en ilginç belgeleri arasındadır. John Chambers'ın Victor Hugo’s Conversations with the Spirit World ve Jacques Vallee'nin UFOs: The Psychic Solution eserlerinde detaylandırılan bu metinler, basit mesajlardan öte, yüksek şiirsel değere sahip dizeler, felsefi tiratlar ve dramatik diyaloglardan oluşur. Hugo, bu celselerde Hz. İsa aleyhisellâm, Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem, Shakespeare, Napolyon ve hatta "Ölüm" veya "Okyanus" gibi soyut kavramlarla konuştuğuna inanmıştır.

Eldeki kaynaklara göre, Hugo'ya yazdırılan veya onun sorularına verilen yanıtlardan çarpıcı örnekler şunlardır:

1. Napolyon Bonapart (I. Napolyon) ve Yeğenine Öfkesi

Hugo, sıkı bir cumhuriyetçi olduğu için o dönem Fransa'nın başında olan III. Napolyon'dan (Louis-Napoleon) nefret ediyordu. Celselerde I. Napolyon'un ruhu geldiğinde, yeğeni hakkında Hugo'nun duygularına tercüman olan, son derece dramatik ve öfkeli mesajlar vermiştir.

  • Ruhun Mesajı: I. Napolyon, masanın ayaklarını sertçe yere vurarak şu mesajı dikte ettirmiştir: "İmdat! Katili yakalayın! Soyum beni kurban ediyor; hayatımı yağmalıyorlar; ölümümü suikaste uğratıyorlar. Ey eski Kişisel Muhafızlarım! Ey bayraklarım! Ey zaferlerim! Ey oğlum! Austerlitz—Ey vatan için dökülen kanın saflığı! Ey idealizm—yardımıma koşun! İstismar edilen unvanım şanımı lekeliyor. Kemiklerim çalınıyor. Ah! Kefen, kapan üzerine! Fransa'nın ihlalcisi, mezarın kutsallığını çaldı. Mezar kazıcı Bonaparte [III. Napolyon], ölü Napolyon'u kemiriyor." [Chambers, 2823]

2. Hannibal ve Liderlik Üzerine

Ünlü Kartacalı komutan Hannibal'in ruhu ile yapılan görüşmede, Hugo ona Napolyon'un Moskova yenilgisini sorar. Hugo, Napolyon'un ordusunu yeniden kurmak için geri çekilmesinin bir liderlik başarısı olduğunu savunurken, Hannibal'in ruhu buna sert ve felsefi bir yanıt verir.

  • Ruhun Mesajı (Latince ve Fransızca): "Yenilmiş bir Napolyon, bencil bir Napolyon'dur. Fatihken Fransa'yı düşünür; yenildiğinde kendini düşünür. Yenilmiş bir Napolyon, bir hale [azizlik ışığı] altında tahttan çekilmek yerine, bir tacın altına sığınan kaçak bir dahidir. O feragat, ölümdür." Hannibal ayrıca Latince olarak şu aforizmayı ekler: "Mors suprema victoria" (Ölüm en yüce zaferdir) [Chambers, 2825].

3. Shakespeare ve "Sefil Dahiler"

William Shakespeare'in ruhu geldiğinde, Hugo ve diğer yazarlara (mükemmeliyetçi sanatçılara) yönelik, evrenin yaratıcısı karşısında insanın sanatının küçüklüğünü vurgulayan, son derece teatral bir tirat yazdırmıştır.

  • Ruhun Mesajı: "Sizlere sormaya biraz meyilliyim, sefil dahi adamlar: Tüm uzayın derinliklerinin tanrısına meydan okumaya cüret edecek cüsseye sahip olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Beyinlerinizin o kadar harika şeyler ürettiğini mi düşünüyorsunuz ki, tüm güneşlerin tanrısı karşısında başınızı açmamaya hakkınız var? ... Yaradılışla kıyaslandığında Hamletleriniz, Don Juanlarınız, Don Kişotlarınız nedir? ... Hamlet, o gösterişli siyah gömleğini çıkar. Don Juan, kılıcını at. ... Ebedi efendinin huzuruna, insanlığın çıplaklığıyla çıkın." [Chambers, 2830].

4. Androcles'in Aslanı ve Şiirsel Eşzamanlılık

24 Mart 1854 tarihli celsede, "Androcles'in Aslanı" (Roma efsanesindeki aslan) gelir. Aslan, Hugo'dan kendisine "şiirle soru sormasını" ister. İlginç bir şekilde Hugo, o celseden bir ay önce "Androcles'in Aslanına" adlı uzun bir şiiri tamamlamış ancak kimseye okumamıştır. Masa (Aslan), Hugo'nun cebindeki şiire yanıt verircesine veya onu tamamlarcasına dizeler dikte ettirir.

  • Ruhun Dikte Ettiği Dizeler: "Çöl geniş, geçit vermez ve kasvetliydi, Gölgedeki bir deniz feneri gibi ışık saçarak hüküm sürdüm, Orada yüce alnımı kaldırdım, Tekrar tekrar başlayan sonsuz çölde Yalnızdım, o uçsuz bucaksız kumsalda yalnız Tek ve devasa bir kelime gibi yalnız." [Chambers, 2843].

Daha sonraki bir celsede (6 Ağustos 1854), Aslan Latince bir kelime oyunuyla geri döner ve adını şöyle açıklar: "Omen, Lumen, Numen Nomen Meus." (Kehanet, Işık, İlahi Güç Benim Adımdır) [Chambers, 2844].

5. Kabir Mezarın Gölgesi (The Shadow of the Sepulcher)

En etkileyici metinlerden biri, "Kabir Mezarın Gölgesi" / The Shadow of the Sepulcher (veya L'Ombre du Sépulcre) adını veren bir varlık tarafından yazdırılmıştır. Jacques Vallee'nin aktardığına göre, bu varlık, Hugo'nun edebi tarzına meydan okuyan ve belki de onu aşan bir şiirsel güçle konuşmuştur.

  • Ruhun Şiiri: "Esprit qui veut savoir le secret des ténèbres Et qui, tenant en mains le terrestre flambeau, Vient furtif à tatons dans nos ombres funèbres Crocheter dans l'immense tombeau!"

(Türkçe Çevirisi): "Karanlıkların sırrını bilmek isteyen Ruh, Ve elinde dünyevi meşaleyi tutan, Cenaze gölgelerimizin içine el yordamıyla, gizlice gelen, Devasa mezarın kilidini zorlamak için!"

Varlık devam eder: "Sessizliğine dön ve mumlarını söndür / Bazen çıktığın o geceye geri dön; / Canlı göz, ebedi şeyleri okuyamaz." [Vallee, 1591].

Hikaye: Charles Bénézit ve Mozart'ın Kozmik Piyanosu

(Önceki yazılarımızda) kısaca değinilen Mozart ile ilgili vakanın detayları, Hugo'nun celselerinin teknik zorluklarını ve içeriğin derinliğini gösterir. Celseler sırasında "Wolfgang Amadeus Mozart" olduğunu iddia eden ruh gelir ve devrimci bir marş yazdırmak ister. Ancak Hugo ve evdekiler müzik notasyonundan anlamadıkları için, Mozart'ın ruhu "Sizin flütünüz benim orkestramı kaldıramaz!" diyerek sinirlenir. Hugo, bunun üzerine sürgündeki profesyonel bir besteci olan Charles Bénézit'i davet eder. Mozart, Bénézit'e klasik bir melodi yazdırmak yerine, müziğin metafizik doğasını anlatmaya başlar. "Bana siyah ve beyaz tuşları olan bir piyano yetmez" der. Ruh, "Bana gündüz ve gece olan, kuşlar ve ruhlarla dolu iki tuşlu bir piyano getirin" şeklinde sembolik bir talepte bulunur. Mozart, notaları "yıldızların yörüngeleri" ve "okyanusun dalgaları" olarak tarif eder.

Kıssadan Hisse: Bu diyaloglar, Hugo'nun celselerinde ortaya çıkan metinlerin, basit birer "ruh çağırma" oyunundan öte, Hugo'nun kendi dehasının (veya kolektif bilinçdışının) sınırlarını zorlayan, son derece karmaşık, sembolik ve edebi bir üretim süreci olduğunu gösterir. "Mozart", aslında Hugo'nun zihnindeki "ulaşılamayan mükemmelliğin" ve "evrensel uyumun" sesi olmuştur.

Günümüze Bakan Yüzü: Bugün edebiyat eleştirmenleri ve parapsikologlar, bu metinlerin kaynağını tartışmaya devam etmektedir. Kimi, Hugo'nun bastırılmış yaratıcılığının ve yasının (kızı Leopoldine'in ölümü) "masa" yoluyla taştığını savunurken (Wilson'ın "Fakülte X" teorisi), kimi de bu metinlerin "kanallık" / channeling fenomeninin tarihteki en yüksek örnekleri olduğunu belirtir. Hugo'nun "ruhlarla" yazdığı bu metinler, ölümünden sonra Post-scriptum de ma vie (Hayatımın Son Sözü) gibi eserlerde derlenmiştir.

Kaynakça

  • Chambers, J. (2008). Victor Hugo's Conversations with the Spirit World. Destiny Books.
  • Vallee, J. (1975). UFOs: The Psychic Solution. E.P. Dutton.
  • Wilson, C. (1978). Mysteries. Putnam.

 

Simyasal İyileşme: Beden, Ruh ve Dönüşüm

Edward C. Whitmont’un İyileşmenin Simyası / The Alchemy of Healing adlı eseri ve ilgili diğer kaynaklar, iyileşme sürecini salt biyolojik bir onarım mekanizması olarak değil; psişe / ruh, soma / beden ve kozmos arasındaki dinamik bir etkileşim, bir "dönüşüm" / transmutation sanatı olarak ele almaktadır. Bu yaklaşımda hastalık, bastırılması gereken bir düşman değil, bireyin "Bireyleşme Süreci"nde / Individuation Process (Jungçu anlamda) aşması gereken bir eşik, çözülmesi gereken dramatik bir düğümdür.

Eldeki kaynaklar ışığında, iyileşmenin simyası şu temel prensipler ve mekanizmalar üzerinden işlemektedir:

1. Homeopati Paradoksu ve "Benzerler Yasası"

Whitmont, modern tıbbın mekanik ve parçacı yaklaşımının aksine, homeopatinin "madde olmayan cevher" / non-substantial substance paradoksuyla çalıştığını belirtir.

  • Similia Similibus Curentur: "Benzer benzeri iyileştirir" ilkesi, hastalığın semptomlarına neden olan bir maddenin (örneğin sağlıklı insanda soğan keserken oluşan göz yaşarması ve burun akıntısı), benzer semptomları gösteren bir hastada (örneğin nezle) iyileştirici olarak kullanılmasına dayanır.
  • Kuvvetini Alma / Potentization: İlacın maddi dozu azaltılıp (sulandırılıp çalkalanarak) "demateryalize" edildikçe, enerjetik etkisi artar. Kaynaklarda belirtildiği üzere, Avogadro sayısının ötesine geçilerek içinde madde kalmayan çözeltiler, "Morfik Rezonans" / Morphic Resonance yoluyla organizmanın saklı düzenine etki eder. Bu, simyacıların maddeyi arıtıp "ruhunu" (özünü) açığa çıkarma işlemine (damıtma) benzer.

2. Hastalık: Bedenleşmiş Bir Dram

(Önceki yazılarımızda) değinilen simyasal dönüşüm süreçlerinde olduğu gibi, hastalık bir "kriz" ve "dönüşüm çağrısı"dır.

  • Entelekt / Entelechy: Her canlı organizmanın, kendi formunu ve amacını gerçekleştirmeye yönelik içsel bir hedefi (entelekt) vardır. Hastalık, egonun (bilinçli benliğin) statükoyu koruma arzusu ile entelektin yeni bir gelişim aşamasına geçme zorunluluğu arasındaki çatışmadan doğar. Bu "dramatik çıkmaz", kendini bedensel semptomlar olarak sahneler.
  • Bastırılanın Geri Dönüşü: Psikolojik düzeyde kabul edilmeyen duygular (öfke, yas, ihtiyaç), somatik / bedensel düzeyde hastalık olarak kodlanır. Örneğin, bastırılmış öfke safra kesesi spazmı olarak, ifade edilemeyen utanç ise deri döküntüleri (akne) olarak ortaya çıkabilir. Hastalık, bilinçdışının beden sahnesinde oynadığı bir oyundur.

3. Yaralı Şifacı / Wounded Healer Arketipi

İyileşme sürecinde hekimin rolü, sadece ilaç veren bir teknisyen olmak değil, hastayla ortak bir "alan" / field yaratan bir katılımcı olmaktır.

  • Simillimum (En Benzer): İyileştirici, hastanın ıstırabıyla rezonansa girmeli, onu anlamalı ve bir anlamda o hastalığı kendi içinde de hissetmelidir. Kaynaklara göre, "Yaralı Şifacı", kendi yaralarını tanıyan ve dönüştüren kişidir. Hekim, hastanın patolojisini "kapsayıp" kendi içinde simyasal bir işlemden geçirerek (kuvvetini alarak), hastaya şifa enerjisi olarak geri yansıtır.
  • Transfer ve Karşı-Transfer: Hasta ve hekim arasındaki ilişki, bilinçdışı komplekslerin karşılıklı yansıtıldığı bir simya kabıdır (Vaso). Eğer hekim, kendi "gölge" yanlarıyla (güç arzusu, kurtarıcı kompleksi) yüzleşmemişse, bu süreç zehirli hale gelebilir. Ancak bilinçli bir katılımla, bu ilişki her iki tarafı da dönüştüren bir "Opus"a (Büyük Eser) dönüşür.

4. Kurban ve Dönüşüm

Simyada "maddeyi öldürmek" (Nigredo/Kararma) nasıl yeni bir formun doğuşu için gerekliyse, iyileşme de eski benliğin bir parçasının "kurban edilmesini" gerektirir.

  • Egonun Teslimiyeti: İyileşme, egonun kontrolü bırakıp, daha büyük bir güce (Benlik/Self veya Transpersonel Güç) teslim olmasıyla başlar. Bu, "kurban" / sacrum facere (kutsal kılma) eylemidir. İnsan, eski alışkanlıklarını, katı inançlarını veya "hasta olma" kimliğini feda etmeden iyileşemez.
  • Plasebo ve İnanç: Kaynaklar, plasebo etkisini "sahte ilaç" olarak değil, zihnin ve inancın bedeni dönüştürme gücünün (Simyasal Tıp) kanıtı olarak görür. Bay Wright vakasında olduğu gibi, güçlü bir inanç ve beklenti, kanser tümörlerini günler içinde eritebilecek bir biyolojik tepkiyi tetikleyebilir.

Hikaye: Vaftiz Baba Ölüm ve Hekimin Sınavı

(Kaynaklarda Edward C. Whitmont tarafından aktarılan Grimm Masalı)

Yoksul bir adam, on üçüncü çocuğu için bir vaftiz babası arar. Tanrı'yı "zengine verip fakiri aç bıraktığı" gerekçesiyle, Şeytan'ı ise "insanları kandırdığı" gerekçesiyle reddeder.

Sonunda Ölüm ile karşılaşır. Ölüm, "Ben herkesi eşit kılarım" der. Adam, adaletli olduğu için Ölüm'ü çocuğunun vaftiz babası yapar.

Çocuk büyüdüğünde, Ölüm ona bir şifalı ot verir ve onu ünlü bir hekim yapar. Kural şudur: Eğer Ölüm hastanın başucunda duruyorsa, hekim otu verip hastayı iyileştirebilir. Ama Ölüm ayakucunda duruyorsa, hasta Ölüm'e aittir ve hiçbir ilaç fayda etmez. Hekim büyük ün kazanır.

Ancak bir gün Kral hastalanır ve Ölüm ayakucundadır. Hekim, "Vaftiz babam beni affeder" diyerek hile yapar; hastayı ters çevirir, böylece Ölüm başucuna gelir ve Kral'ı iyileştirir. Ölüm onu uyarır.

Daha sonra Kral'ın güzel kızı hastalanır. Ölüm yine ayakucundadır. Hekim, prensesle evlenme arzusu ve kibrine yenilerek yine hile yapar ve kızı iyileştirir. Bunun üzerine Ölüm, hekimi yeraltındaki bir mağaraya götürür. Orada binlerce mum yanmaktadır; her biri bir insanın yaşam süresidir.

Hekim kendi mumunu sorduğunda, Ölüm sönmek üzere olan küçücük bir mum gösterir. Hekim yalvarır, "Yeni bir mum ekle!" Ölüm, "Eskisi sönmeden yenisi yanmaz" der ve mumu yakmaya çalışırken "kazara" düşürür. Hekimin ışığı söner ve o da Ölüm'ün kollarına düşer.

Kıssadan Hisse: Bu hikaye, şifacının ve hastanın "kozmik düzen" ve "kader" (entelekt) karşısındaki sınırlarını anlatır. İyileşme, egonun (hekimin) keyfi isteğiyle değil, yaşam ve ölüm güçlerinin (Ölüm'ün konumu) izin verdiği ölçüde gerçekleşir. "Eskisi sönmeden yenisi yanmaz" ilkesi, simyasal dönüşümün yasasıdır; eski form (hastalık/eski benlik) ölmeden, yeni form (şifa/yeni yaşam) başlayamaz. İyileşme, bazen yaşamın uzaması, bazen de "iyi bir ölüm" (kabullenme) olabilir.

Günümüze Bakan Yüzü: Modern tıp ve hastalar, ölümü ve hastalığı mutlak bir başarısızlık olarak görür ve ne pahasına olursa olsun yaşamı uzatmaya çalışır (Hekimin hilesi). Oysa bütüncül yaklaşımda, hastalığın mesajını anlamak ve gerektiğinde "teslim olmak" (kontrolü bırakmak), gerçek şifanın kapısını açar. İyileşmek, her zaman "eski hale dönmek" değil, bazen "yeni bir hale (veya ölüme) huzurla geçmek"tir.


Dua ve Uygulama: Şifa ve Simyasal Dönüşüm İçin

Bu uygulama, hastalığı bir "düşman" olarak değil, bir "mesajcı" olarak kabul etmek ve içsel simyayı (dönüşümü) başlatmak niyetiyle yapılır.

Okunuş Usulü: Sessiz bir yerde, rahatsızlığın olduğu bölgeye sağ el konulur. Gözler kapatılır ve hastalığın bir "renk" veya "form" olarak orada olduğu, sonra ilahi bir ışıkla (simyasal ateş) eriyip saf bir enerjiye dönüştüğü hayal edilir.

Arapça Dua: "Bismillâhi'ş-Şâfi, Bismillâhi'l-Kâfi, Bismillâhi'l-Muâfi. Allahümme enteş-şâfi, lâ şifâe illâ şifâuke, şifâen lâ yuğâdiru sekamen. Yâ Muhavvilel-ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahseni'l-hâl."

Türkçe Anlamı: "Şifa veren Allah'ın adıyla, Kafi (yeten) Allah'ın adıyla, Afiyet veren Allah'ın adıyla. Allah'ım, Şafi Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hiçbir hastalık (iz) bırakmasın. Ey halleri değiştiren/dönüştüren (Allah'ım), halimizi en güzel hale dönüştür."

Ardından şu niyet 3 kez tekrar edilir: "Hastalığımın arkasındaki mesajı sevgiyle kabul ediyorum. Direncimi bırakıyor, eski kalıplarımı 'kurban' ediyorum. Bedenim ve ruhum, Evrensel Zeka'nın akışına uyumlanıyor. İçimdeki kurşun altına, acı bilgeliğe dönüşüyor. Şifayı hak ediyorum ve kabul ediyorum."

Kaynakça:

  • Whitmont, E. C. (1993). The Alchemy of Healing [İyileşmenin Simyası]. (Özellikle 1671-2002 numaralı pasajlar).
  • Çelebi, İ. (Çev.). Uyunel Hakaik. (Dua formülleri ve havas ilmi bağlamı için).

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar